BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ | SAYI 11 | 2021.04
ANARŞİZM VE SANAT Josh MacPhee BARIŞ KEREM BAHAR Ulusal Viyola Günleri VIVARIUM Deniz Kahıraman COVİD-19 Alex Gutentag
JAY-JAY JOHANSON Jäje Johansson Bahar Dergi’nin Sorularını Yanıtladı
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04 SAHİBİ: BAHAR EDİTÖR: ABDULHALIM KARAOSMANOĞLU TASARIM: OKTAY AY KAPAK GÖRSELİ: JÄJE JOHANSSON ADRES: KONUR II SOKAK 26/4 KIZILAY [ARKA BAHÇE] ANKARA İLETİŞİM: +90 505 056 57 00 KATKI SAĞLAMAK İÇİN: baharbar2017@gmail.com
2
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
3
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
JÄJE JOHANSSON TRIP HOP SYNTHPOP ELECTROCLASH
4
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
SÖYLEŞİ
06
JAY-JAY JOHANSON JOSH MACPHEE
22
ANARŞİZM VE SANAT DENIZ KAHIRAMAN
34
VIVARIUM
BARIŞ KEREM BAHAR
40
ULUSAL VIYOLA GÜNLERI ALEX GUTENTAG
48
BÜYÜK COVID SINIF SAVAŞI
5
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
JÄJE
JOHAN 6
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
NSSON JAY-JAY JOHANSON / SÖYLEŞİ Hazırlayan / Prepared by: Abdulhalim Karaosmanoğlu
7
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
8
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
WHISKEY TATTOO POISON
B
u yüzden sorunuzun yanıtı hayır, Antenna gibi bir albüm bir daha asla kaydetmeyeceğim. Ama bence Timmy Timid’in şarkılarıma son üç albümde remiksleriyle yaptığı şey Antenna fikrine çok yakın. Timmy son 5 yıldaki single’larımın neredeyse hepsini remiksledi. Hepsini iki yıl önce bir albümde yayınladı ve size şunun sözünü verebilirim ki gelecek sürümler için yaptığı yeni remixler şimdiye kadarki en iyi remiksler...Ben kendim dans müziği yapmıyorum. Bunda iyi değilim. Dans müziği yapmakta harika olan o kadar çok insan var ki. Ve Timmy Timid onlardan biri. Çalışmalarımı yeniden remikslediği için mutluyum.
Jäje Johansson 11 Ekim 1969 İsveç
Bahar: Jaje merhaba! Öncelikle Bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğin için minnettarız. Dergimiz için onur kaynağı oldu. Hello Jaje! First of all, we are grateful that you agreed to interview us. It has become a source of honor for our magazine. Jay-Jay: Merhaba! Hello!
Melankolik Vokaller
Bahar: Müziğinle ilk tanışmam lise yıllarına dayanıyor. O zamana kadar pop müzik dinleyen, yüzeysel bir gençtim. Derken MTV’de “On the Radio”ya rastladım. Hem listelere girebilecek kadar popüler hem de müzikalitesi son derece yüksek bir şarkıydı. O halimle bile bir şeyler olduğunu sezmiştim. Ardından Antenna albümünün tamamını bayılarak dinledim. Ve en sonunda da tüm diskografini edinerek artık pop müzik batağından uzaklaşan bir genç haline geldim. Bu komik anıdan yola çıkarak 2 şey soracağım. İlki bir zamanlar senin gibi bir tarza sahip olan müzisyenler MTV’ye çıkabiliyorken, listelere girebiliyorken bugün ne oldu da artık yaptığınız tarz alternatif kabul edilir oldu? Endüstri mi yozlaştı, yoksa yaşçılık mı yapılıyor? İkinci sorum az önce bahsettiğimiz Antenna albümün gibi
bir dans kaydı yapmayı yeniden düşünür müsün? Romeo single’ındaki remixler bizi bu yönde heveslendirdi… My first encounter with your music dates back to high school. Until then, I was a superficial teenager who listened to pop music. Then I came across “On the Radio” on MTV. It was both a popular song to hit the charts and an extremely high musical quality. I sensed something was happening even as I was. Then I listened to the entire Antenna album with love. And finally, by getting all the discography, I became a young man who is now moving away from the morass of pop music. Based on this funny memory, I will ask two things. First of all, musicians who once had a style like you could make it to MTV, but what happened today? Why your style considered an alternative nowadays? Is the industry corrupt or is it because of the aging? My second question is, would you reconsider making a dance recording like the Antenna album we just mentioned? The remixes on the Romeo single excited us in this direction… Jay-Jay: İlk üç albümüm Whiskey, Tattoo ve Poison’dan sonra dördüncü albümü aynı şekilde yapmak istemedim. Björk, Radiohead ve Goldfrapp’ın da yaptığı gibi daha elektronik bir yöne gitme fikrim vardı. Aynı dönem Co-
9
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
... [...] Björk, Radiohead ve Goldfrapp’ın da yaptığı gibi daha elektronik bir yöne gitme fikrim vardı. ... Jay-Jay Johanson
10
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
The Funkstörung
On the Radio Discovery Thomas Guy-Man
Antenna
Timmy Timid
Björn Stein Mans Marlind
okie, Tomorrow vb. birçok yeni şarkı yazmıştım ve Aphex Twin’den onları düzenlemesini ya da remikslemesini istedim. Ona bir mesaj gönderdim, ama cevap vermedi. Bu yüzden aynı mektubu kendi adıma göndermeye karar verdim. İkinci seçimim The Funkstörung idi ve evet dediler, bu yüzden demo şarkılarım üzerinde çalışmaya başladılar, onları üretmekten daha çok remikslemeye başladılar ve tam da istediğim buydu. Daft Punk’ın remix yapmasını veya prodüktörlüğünü yapmasını istediğim bir şarkı yazmıştım: On the Radio. Menajerleri Pedro’yu tanıyorum ve onlara bir mektup gönderdim ve Thomas ve Guy-Man’in ne kadar yoğun olduğunu söyleyen gerçekten nazik bir mektup aldım. Şarkı yazma becerilerimi beğenmişlerdi, ancak tamamen Discovery albümlerini yapmakla meşguldüler ve o anda benimle çalışmakla ilgilenemediler. Bu yüzden kasabadaki bir dans müzikçisine sordum. Bu yüzden sorunuzun yanıtı hayır, Antenna gibi bir albüm bir daha asla kaydetmeyeceğim. Ama bence Timmy Timid’in şarkılarıma son üç albümde remiksleriyle yaptığı şey Antenna fikrine çok yakın. Timmy son 5 yıldaki single’larımın neredeyse hepsini remiksledi. Hepsini iki yıl önce bir albümde yayınladı ve size şunun sözünü verebilirim ki gelecek sürümler için yaptığı yeni remixler şimdiye kadarki en iyi remiksler... Ben kendim dans müziği yapmıyorum. Bunda iyi değilim. Dans müziği yapmakta harika olan o kadar çok insan var ki. Ve Timmy Timid onlardan biri. Çalışmalarımı yeniden remikslediği için mutluyum. After my first three albums Whiskey, Tattoo and Poison, I didn’t want to make the fourth album in the same way. I had the idea of moving in a more electronical direction, like Björk and Radiohead and Goldfrapp also did in the same period. I had written plenty of new songs, Cookie, Tomorrow etc, and I wanted Aphex Twin to produce them, or remix themi. I sent him a message, but he never answered so I decided to send the same letter to my second choice, Funkstörung and they said yes, so they started working on my demo songs, more remixing them than producing them and that was exactly what I wanted. I had written one song that I wanted Daft Punk to remix or produce, On the Radio. I know their manager Pedro and I sent them a letter with my wish and I got a really kind letter back saying how much Thomas and Guy-Man liked my songwriting skills, but they were completely busy with making Discovery and could not take
care of working with me at that moment so I asked a dance music guy here in town instead. So to answer your question - no, I will never make another record like Antenna. But I think what Timmy Timid has been doing to my songs on the last three albums remixes, is very close to the Antenna idea. Timmy has remixed almost all of my singles the last 5 years - and he got them all out on an album two years ago and I can promise you that the new remixes he has done now for the upcoming releases are the best one ever...I don’t make dance music myself. I’m not good at that. There are so many people who are great at making dance music - and Timmy Timid is one of them - and I’m happy he is remixing my work. Bahar: Yönetmenler Björn Stein ve Mans Marlind ile birlikte çalıştığın Shadowplay isimli mini dizide bir kadını canlandırdın? Bu nasıl bir histi? Bedenlerimizin dönüşüme hemen hazır akışkan bir formda olduğunu düşündürdü mü? Yeni film projeleri de var mı? You portrayed a woman in the Shadowplay mini-series, when you worked with directors Björn Stein and Mans Marlind? What did that feel like? Did it make you think that our bodies are in a fluid form immediately ready for transformation? Are there any new movie projects? Jay-Jay: Shadowplay hakkında... Daha önce Swoon adlı bir filmde bu iki yönetmenle çalışmıştım. “Heard Somebody Whistle” videosu o filmden alınmıştı. Shadowplay’e katılmak isteyip istemediğimi sordular ve ben de evet dedim. Film çekimine geldiğimde karakterim hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Tek bildiğim çalmam gereken şarkıydı. Sette bana üç farklı kişilik fikirleri olduğunu söylediler. Biri biraz Frank Sinatra tarzıydı. Beni bu tarzda giydirdiler ve bazı fotoğraflar çektiler. İkincisi Bowie gibi daha çok, ince beyaz dük tarzındaydı. Beni bu fikirle süslediler ve fotoğraflar çektiler. Ve üçüncüsü bir kadın şarkıcıydı, ama bir drag artisti değil, bir kadın olacaktı. Gümüş elbiseyi üzerime geçirip bir de peruk taktılar ve birkaç fotoğraf çektiler. Ve hemen “İşte bu” diye karar verdiler “hadi kadın halinle devam edelim” Savaştan sonra Berlin tarzına daha çok uyuyordu. Harikaydı. Onlara tamamen güveniyorum ve çok eğlendik.
11
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
... I had the idea of moving in a more electronical direction, like Björk and Radiohead and Goldfrapp also did in the same period. ... Jay-Jay Johanson
12
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Heard Somebody Whistle
Bowie
That’s It
I had worked with the film directors before, on a film called Swoon, the video for “Heard Somebody Whistle” is taken from that film. They asked me if I wanted to participate in Shadowplay and I said yes. I knew nothing about my caracter when I arrived at the filming all I knew was the song I was supposed to perform. On set, they told me they had three different ideas of personas for me. One was a bit Frank Sinatra style. they dressed me up in that style and did some pictures the second one more Bowie, thin white duke, style. They dressed me up in that idea and took pictures and the third would be a woman, a female singer, not a drag artist, a woman. They put the silver dress on me and the wig, and took some pictures and immediately decided “That’s it” “let’s go for the woman” It fits more the Berlin style after the war. It was great. I trust them totally and we had so much fun Bahar: 2020 berbat bir yıldı. 21 de pek iyi başlamadı. Karantina süreci nasıl senin açından? 2020 was a terrible year. It didn’t start very well at 21. How is the quarantine process on your part?
POISON
Rorschach Test
2021 2022
Jay-Jay: 2020 üzücü bir yıldı evet. POISON albümümün 20. yılı şerefine bir kutlama turuna çıkmamız gerekiyordu. 45 konser, birçok sürpriz ve ürün hazırlamıştık. Ama hepsi iptal edildi. Ama aynı zamanda bu benim yeni albüm için çalışmaya başlamamı mümkün kıldı. Yeni albüm “Rorschach Test” planlanandan daha erken geldi. Albüm daha yeni yayınlandı. Bence geçen yıl POISON turu gerçekleşmiş olsaydı, yeni albüm 2021’in sonuna veya hatta 2022’nin başına kadar piyasaya sürülmezdi.
bında bizi gülümseten bir anını paylaştın. 1994 yılında İzlanda’da bir telefon kabininde Björk’ün numarasını rehberde bulup yırtmışsın. Hiç yollarınız kesişti mi? İşbirliği yapmayı hiç düşündünüz mü? Bu muhteşem olurdu… You shared a moment that made us smile on your social media account in the past months. In 1994, in a phone booth in Iceland, you found Björk’s number in the phonebook and ripped it off. Have your paths ever crossed? Have you ever thought about collaborating? It would be amazing… Jay-Jay: Björk ile birçok kez bir araya geldik ve ortak birçok arkadaşımız var. İzlanda’dan akrabalarım var. Bu yüzden oraya bazen gidiyorum. I have met Björk many times and we have many friends in common and I have relatives from Iceland so I go there sometimes. Bahar: Dünyanın her yerinden dinleyicilerinin olması harika bir şey! Ama Türkiye’de özel bir ilgi görüyorsun. Bunu neye yormalıyız? Ankara için de yerin ayrı. Buralara yolun yeniden düşer mi? Seni Bahar’da ağırlamayı çok isteriz… It’s great to have listeners from all over the world! But you see a special interest in Turkey. What should we attribute to this? You are more special for Ankaranian fans. Your place is also different for Ankara. Will your road happen to pass here again? We would love to welcome you in Bahar… Jay-Jay: Ah Türkiye’yi ve Ankara’yı çok özlüyorum... Ama emin olabilirsin ki mümkün olur olmaz yine geleceğim…
2020 was a sad year yes. We were supposed to go out on a POISON 20 year celebration tour. We had prepared 45 concerts and plenty of surprises and merch. But all was cancelled. But this made it possible for me to start working on my new album “Rorschach Test” earlier than planned - and now the new album is out. I think if the POISON tour would have taken place last year, the new album would not have been released until end of 2021 or even early 2022.
Oh I miss Turkey, and Ankara... But you can be sure I will come as soon as it is possible again.
Bahar: Geçtiğimiz aylarda sosyal medya hesa-
Hope to see you soon in Turkey. Kind regards...
Bahar: Vakit ayırdığın için çok teşekkür ederiz… Thank you so much for your precious time… Jay-Jay: Yakında görüşmek üzere, sevgiler...
13
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
RORSCHACH TEST LE MONDE Singer Jay-Jay Johanson projects his melancholia in “Rorschach Test” For his thirteenth album, imbued with cinematic quality, the Swedish francophile plunged into the melancholy depths of his psyche, reviving the elegant arrangements and cavernous rhythms of his beginnings. In the video for Why Wait Until Tomorrow, one of the tracks from his new album, Jay-Jay Johanson is a man on the move. A lonely man who, with an alert step, walks the deserted streets of Paris. Images shot during the second confinement, one evening at the end of October 2020 by the Icelandic photographer Benni Valsson: “Beyoncé was allowed to shoot at the Louvre for a week: we said to ourselves that we were going to do the same with everything Paris, the time of a night ”, smiles the musician reached by video in his house in Stockholm. “What we were looking for above all was to capture a special moment, an atmosphere that would never happen again,” he continues. We had all the necessary authorizations. No one ever stopped us.” Nothing’s stopping, anyway, Jay-Jay Johanson. A crooner with elegant and old-fashioned melancholy, revealed twenty-five years ago in full trip-hop fury with the poisonous Whiskey [1996], the Swede has signed confidential hits but beautiful to cry, with nuances of jazz or sixties pop. ; explored synthetic lands [on the album Antenna, 2002]; at times seemed to fade into memory of the 1990s from which it came. Then he was able to reappear and prove, through an obvious melody or a whistled gimmick [Heard Somebody Whistle, on the beautiful Kings Cross, in 2019], that he had never run out of breath. His thirteenth album, Rorschach Test, sees him return to the cavernous pulsations and fuzzy pianos of his beginnings. With, from a gospel harmony [Amen] to an instrumental piece [Andy Warhol’s Blood for Dracula], ornamental finds that prevent it from falling into repetition. “When it’s really too difficult, when a song doesn’t come, I change my perspective: I paint or I go for a walk.” JayJay Johanson
14
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
WHY WAIT UNTIL TOMORROW LE MONDE Şarkıcı Jay Jay Johanson, Yeni albümü “Rorschach Test”te yine melankolik ruhunu yansıtıyor.
Rorschach Test
İsveçli müzisyen, sinematik kaliteyle dolu on üçüncü albümü için ruhunun melankolik derinliklerine daldı ve başlangıçların zarif aranjmanlarını ve ritimlerini yeniden canlandırdı. Yeni albümünün parçalarından biri ve aynı zamanda yayınlanan ilk single olan “Why Wait Until Tomorrow”un videosunda Jay-Jay Johanson, hareket halindeki bir adam. Dikkatli adımlarla Paris’in ıssız sokaklarında yürüyen yalnız bir adam.
Why Wait Until Tomorrow
Video klip, İzlandalı fotoğrafçı Benni Valsson tarafından, Ekim 2020’nin sonunda bir akşam ikinci karantina sürecinde çekilmiş. Müzisyenin Stockholm’deki evinde videoyla yaptığımız görüşmede gülümseyip şunları söylüyor:
Benni Valsson
“Beyoncé’nin Louvre’da bir hafta boyunca çekim yapmasına izin verildi: Kendimize aynı şeyi Paris’te bir gece yarısı yapacağımızı söyledik. Her şeyden önce aradığımız şey özel bir anı, bir daha asla olmayacak bir atmosferi yakalamaktı” diye devam ediyor: “Gerekli tüm yetkilere sahiptik. Bizi kimse durdurmadı.” Zaten Jay-Jay Johanson’u hiçbir şey durduramıyor. Zarif ve eski moda melankoliye sahip bir şarkıcı, yirmi beş yıl önce zehirli viskisiyle tam bir trip-hop öfkesi içinde ortaya çıkmış, gizli hitlere imza atmıştı. Caz nüansları ve altmışların popuyla ağlaması son derece güzeldi. 2002 yılında sentetik topraklar keşfetti. Antenna albümünde, zaman zaman geldiği 1990’ların anılarından kopmuş gibiydi. 2019 yılında ise muhteşem King Cross albümünde ıslıkla çaldığı apaçık bir melodi ile yeniden ortaya çıkarak, nefesinin henüz tükenmediğini ispat etti.
Antenna
“Gerçekten çok zor olduğunda, şarkı için ilham gelmediğinde bakış açımı değiştiririm: Resim yaparım veya yürüyüşe çıkarım.” Jay-Jay Johanson
15
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
16
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
17
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
“Eve dönüş yolunda önünden geçtiğim müesseselerden birinde Jay Jay Johanson’un ‘So Tell the Girls That I’m Back in Town’u çalınıyordu. İçim iyi oldu. Öyle parçalar var işte. Üstünden üç sekiz yıl da geçse, hep içinizi iyi etmeye muvaffak olanlar. Aynı ince belli küçük cam bardağındaki Türk çayı gibi.” – Perihan Mağden
REVIEW 18
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Poison Rorschach Žižek
DEĞERLENDİRME: RORSCHACH TEST Sweden’s melancholic musiİsveç’in naifliği sesine yancian Jaje -whose naivety is 1996 tarihinde kaydettiği debutu Whiskey ile sımış, melankolik müzisyeni reflected in his voice- puts a bütün nitelikli müzik eleştirmenleri tarafından Jaje, havaların hala ısınmaya depression cardigan on our yılın -ve hatta on yılın- en iyi albümlerinden birine başlamadığı günlerde, sırtıbacks when the weather is imza attığı söylenen Jaje, çıtayı bir hayli yükselt- mıza depresyon hırkası verinot getting warmer yet. With miş, buna rağmen hiçbir zaman milyon takipçili yor. 1996 tarihinde kaydettihis 1996 debut, Whiskey, it ilgi budalası instagram fenomenlerinden olmadan ği debutu Whiskey ile bütün was said by all qualified musanatını icra etmişti. nitelikli müzik eleştirmenleri sic critics that he had one tarafından yılın -ve hatta on of the best albums of the year - or even a decade. Jaje yılın- en iyi albümlerinden birine imza attığı söylenen has raised the bar quite a lot, yet he has never been Jaje, çıtayı bir hayli yükseltmiş, buna rağmen hiçbir like a million-follower attention-snagging Instagram zaman milyon takipçili ilgi budalası instagram fenophenomenon. Rorschach Test, the musician’s thirte- menlerinden olmadan sanatını icra etmişti. Müzisyenin enth album, is as successful as his best work, Poison. onüçüncü albümü olan Rorschach Test, onun en iyi işi It is an album dominated by lyrics that grasp emotions olan Poison kadar başarılı. Duyguları kadın gibi düşüneby thinking like women. In the album, soloist Jaje’s bre- rek kavrayan şarkı sözlerinin hakim olduğu albüm Rorsathing, wet vocals that seem like breaking if touched, chach Test’e solist Jaje’in nefes alış verişleri, dokunsanız singing the lyrics like a string on a string, occasionally kırılacak gibi duran ıslak vokali, sözleri tane tane, ipe inci explosive guitar slides, grumpy drum beats, and piano dizer gibi söylemesi, arada bir patlayan gitar slide’ları, tunes that push them down the cliff are dominant. As huysuz davul vuruşları ve uçurumdan aşağı iten piyano we briefly mentioned the sound of the album, the main nağmeleri hakim. Albümün sound’undan kısaca bahsetissue is; Let’s talk about the feelings the album crea- tiğimize göre, asıl meseleye; albümün dinleyicide yarattes in the audience: You think of your first love trauma tığı hisleri anlatmaya gelelim: Kara sevdaya kapılmış bir and pierce your soul with Rorschach Test, when you halde, evde tek başına, hüzünle kahvenizi yudumlayıp, alone at home, sipped your coffee with sadness and derin düşüncelere dalmışken fonda dönen Rorschach returned to the background while deep in thought. Your Test ile ilk aşk travmanızı düşünüp, ruhunuzu deşiyorears are in lyrics that speak of enlightening endless sunuz. Kulağınız, karşılıksız –ama koşulsuz- aşk hakkınrealities about unrequited - but unconditional - love. da aydınlatıcı sonsuz gerçekliklerden bahseden şarkı Achieving the ideal balance of darkness and light, the sözlerinde. Karanlık ile aydınlığın ideal dengesine ulaşmusician puts the listener in a zen mode. You cannot mış müzisyen dinleyiciyi zen bir moda sokuyor. Acıdan decide whether the pain is enjoyed or the pleasure is mı zevk alınıyor, yoksa zevkten acı mı duyuluyor karar painful. Zizek, one of the most important philosophers veremiyorsunuz. Çağımızın en önemli filozoflarından of our age, talks about “things we don’t know that we biri olan Zizek, “bilmediğimizi bilmediğimiz şeyler”den don’t know.” It’s like Jaje composed this unknown. As bahseder; işte Jaje sanki bu bilinmezliği bestelemiş he says in the song; Jaje may be “the person your mo- gibi. Şarkıda söylediği gibi; Jaje “annenizin tehlikeli olather warned that he could be dangerous,” but still feel bileceği konusunda uyardığı kişi” olabilir, ama siz yine free to go after him. Insallah we will host him in Bahar de peşinden gitmekten çekinmeyin. Umarım kendisias soon as possible, and after the concert, he gets off ni en yakın zamanda Bahar’da ağırlarız da konserden the stage and hugs the audience from Ankara, whom sonra sahneden inip çok sevdiği Ankaralı seyircilerle he loves very much. kucaklaşır.
19
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Sanatı izleyin, sanatçıları dinleyin, tepkilerinize güvenin. Çağdaş sanat dünyasının labirentinde kılavuzunuz Küresel Sanat Pusulası günümüz sanatını çözmenize yardımcı oluyor. Geçmişte, Goethe, Ruskin ve Clement Greenberg gibi yazar ve eleştirmenler sanat hakkında belirli fikirleri yaydılar, hatta bu fikirleri sanatçılara dikte ettiler. Ancak o dönemden itibaren sanatçılar isyan etmekteler. Artık sanatçılar ne mevcut bir teoriyi izlemek ne de belli bir kente gitmek zorunda hissediyorlar kendilerini. New York, Londra, Paris, Berlin ve Pekin, hepsi, sanat yapmak için harikulade yerler, ama hiçbiri dizginleri elinde tutmuyor. Küresel Sanat Pusulası’nda Alistair Hicks günümüz sanat dünyasında olan biteni tek başına hiçbir küratörün, eleştirmenin ya da sanat simsarının belirlemediğini ve belirleyemeyeceğini kanıtlıyor. Tam tersine; sanatçıların kendilerini dinleyerek sanat dünyasında yolumuzu çizmenin ne kadar heyecan verici ve faydalı olduğunu gösteriyor. Kıtalara göre düzenlenen ve Laure Prouvost [Fransa], Anri Sala [Arnavutluk], Gabriel Orozco [Meksika], Sandra Gamarra
HICKS KÜRESEL SANAT PUSULASI 21.YÜZYIL SANATINDA YENI YÖNELIMLER
20
[Peru], Cai Guo-Qiang [Çin] ve Nandan Ghiya [Hindistan] gibi birbirinden çok farklı sanatçılarla söyleşilerden alıntılar içeren Küresel Sanat Pusulası, bir yazarın çağdaş sanat dünyasındaki keşiflerinin kaydı ve bize en anlamlı, en çekici gelen sanata kendimizi bırakarak içimizdeki sanat pusulasını bulmamıza yardımcı bir manifestodur. Kitabının bu baskısı için yazdığı “Türkiye’deki Pusula” bölümü de dahil olmak üzere, Hicks’in çalışmasının sonuçları bize yirmi birinci yüzyıl sanatçılarının ilgilendikleri meselelerin çoğunlukla evrensel olduğunu gösteriyor: Sürekli hızlanan iletişim ağları küreselleşmeye direnişle dengeleniyor; pek çoklarına göre sadece bir meta olsa da sanat, yeniden canlandırma kabiliyeti olan bir araç aynı zamanda; ve medyanın sürekli genişleyen yelpazesine karşın sanatçılar genellikle daha geniş kitlelerle temas edebilecek ve hayatları daha iyiye doğru değiştirebilecek basit hikâyeleri arayıp buluyorlar.
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Kevin Francis Gray, 2014
21
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
ANARŞİZM VE SANAT JOSH MACPHEE Çeviri: Abdulhalim Karaosmanoğlu
Sacco Vanzetti Emma Goldman
The Beehive 1993–1996
22
Anarşizm Hala Ayıp Bir Sözcük mü? On beş yaşımdayken yurttaşlık bilgisi dersinde anarşizm üzerine bir makale yazdım. Herkes toplumu organize etmek için bir sistem seçmek zorundaydı ve ben en aşırı, en radikal görünen sistemi istedim. Ne lisemde ne de küçük kasaba kütüphanemde anarşizm üzerine herhangi bir kitap yoktu, bu yüzden büyük şehre bir saatlik bir yolculuk yapmam ve Boston Halk Kütüphanesi’ne bakmam gerekiyordu. Konuyla ilgili kitapların bulunduğu küçük rafı buldum ve Johann Most, tapu propagandası, Emma Goldman, Alexander Berkman, Sacco ve Vanzetti hakkındaki kitapları gözden geçirdim. Kütüphanede 1970’lerin Reinventing Anarchy koleksiyonunun bir kopyası vardı. Ama bu kitaba kulak verirseniz, anarşizmin 20. yüzyılın başında parlak biçimde başladığını ama gelip geçtiğini düşünürdünüz. Anarşizm, o kadar da ayıp bir kelime olamazdı, hele ki zar zor var olan bir kelimeyken. Zamanda bir kaç yıl ileri gidelim ve müzik zevkindeki değişime bakalım: Punk Rock’ın keşfiyle yeni bir dünya keşfettim. Fanzinler ve “infoshops”lar [Infoshops, insanların anarşist veya otonomist fikirlere erişebildiği yerlerdir. Genellikle bağımsız projelerdir veya daha büyük bir radikal kitapçı, arşiv, özerk sosyal merkez veya toplum merkezinin bir parçasını oluşturabilirler] ile aktif bir
anarşizm dünyasının kapıları aralandı. Ve tabi durumculuk ile altmışlı yılların öğrencilik hareketleri… Kendimi bu dünyaya gömdüm. Bir fanzini kurdum [adı hala şaşırtıcı bir rezonansa sahip olan Fenceclimber’dı - 17 yaşındaki biri için hiç de fena değil!], yeni bir şehre taşındım ve bir infoshop başlatmaya yardım ettim [Washington DC’deki The Beehive, 1993–96 arası] Haymarket, Kronstadt ve İspanya İç Savaşı üzerine fotokopili siyasi broşür ve kitaplardan oluşan bir okuma listesi oluşturdum. Bir parçası olduğum bu anarşist altkültür [dürüst olalım, siyasi bir hareketten çok bir altkültürdü] 1999’da Dünya Ticaret Örgütü’nün Seattle’daki toplantısını bozan kitlesel protestolarla anaakıma girdi. Bu arada, benden neredeyse on yaş küçük olan kız kardeşim, okulunun yurttaşlık bilimleri dersi için Sacco ve Vanzetti hakkında yazmaya karar verdi. İki İtalyan anarşist bir soygun için planlar ve 1927’de Massachusetts Eyaleti tarafından asılır. Kız kardeşim Boston Halk Kütüphanesi’ne gitmek zorunda kalmamalıydı çünkü artık okulda bilgisayarlar, internet ve her türlü araştırmayı yapmamıza yardımcı olabilecek her şey vardı. Ancak, neredeyse yüz yıl önce öldürülen bu anarşistleri aramak için kütüphaneye gittiğinde hiçbir şey bulamadı - okul, öğrencilerin kanlı resimlere bakmasını veya bomba yapmasını engellemek için internet arama filtreleri
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Mario Mankey, Ego Erectus 2017
23
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
REINVEN ANARCHY 24
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
NTING Y Fredrik Raddum, Bird and Man 2017
25
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
satın almıştı. Anarşizm engellendi. Belki de anarşizm ayıp bir kelimedir?
New York Times
Vanzetti Kropotkin
Quakerizm
Fetiş Haller
26
Şimdiye geri dönersek - artık herkes Nazilere yumruk atmaktan heyecan duyduğuna göre, anarşizm bir kez daha manşetlerde. Şimdi, insanları Trump’ın çeteriyle savaşmak için harekete geçiren en büyük fikirlerden biri olan antifaşistlerin en aşırısını süren motor olarak yeniden ortaya çıktı. New York Times ve diğer anaakım gazeteleri bundan o kadar emin değiller: Şiddet kötüdür, ama bu durumda belki o kadar da kötü değildir? Belki bazı karanlık unsurların arada bir kanlı bir burna ihtiyacı vardır? Bence anarşizmi bu kadar kaygan yapan şeyin bir kısmı, onun ne eski ne de yeni olmasıdır. Görünüşte bu bir çelişki gibi görünse de doğru. Mutabakatla yürütülen toplantılar, daha güvenli alan politikaları, radikal örgü geceleri, yüksek lisans öğrencileri tarafından yazılan isyancı cümbüşler, çöpleri ateşe veren siyah giyimli küçük protestocu grupları — bunlardan hiçbiri eski Sacco veya Vanzetti, Peter Kropotkin veya Emma Goldman tarafından tanınmazdı. Bugünlerde anarşizm için geçerli olanların çoğunun özü, aslında anarşist teori veya tarihten türetilmiyor. Fakat aynı zamanda, bu fikirler ve eylemler, ister feminizm, Quakerizm [Quakers, mevcut Hristiyan mezheplerinden ve tarîkatlarından memnun olmayanlar tarafından 17. yüzyıl ortalarında İngiltere’nin kuzeybatısında ortaya çıkmış bir mezheptir. Üyeleri Arkadaşlar olarak adlandırılır] Alman parlamentarizm veya Fransız aşırı solculuğu olsun, bir yerlerden geldi. Öyleyse anarşizm nedir? Tarih önemlidir - her zaman ondan kaçmaya çalışabiliriz ama bize yetişiyor gibi görünüyor. [“Koş yoldaş, eski dünya arkanızda.”] Anarşizmin artık modern işçi sendikasının şekillenmesine yardım eden işçi sınıfı hareketi ya da yüz binleri İspanya İç Savaşı’nın devrimci çılgınlığına sürükleyen güç olmadığı açıktır. Topluluk alanları inşa etmeye ve sokak kavgalarına yönelik girişimlerimiz ilginç olsa da, toplum üzerinde o kadar fazla etki yaratmadıklarını kabul etmenin zamanı geldi. Ancak bu, anarşizmin var olmadığı anlamına gelmez. Protestolarda siyasi posterler yapıp sokaklara çöp tenekeleri çekerken, anarşizmin farklı bir yorumu altkültürden ekonomik hokkabazlığa doğru ilerledi. İsyan toplumun tüm yönlerinde fetişleştirildi ve liberteryenizm [ve onun devlet fobisi], zamanımızın
baskın ekonomik teorisi haline geldi. Brexit ve Trump seçimi, popülist ayaklanmalar, istatistik karşıtı isyanlar, isyankar seçimler olarak damgalandı. Bu günlerde kim asi olmak istemiyor ki? Gençliğimin ve yirmili yaşlarımın kanepe sörfü, hepimizi mikro gecekondu efendilerine dönüştürmek için cömertlik ekonomisini yamyam eden AirBnB’yi bir dev haline getirdi. 1960’ların Hollandalı anarşist grubu Provo’nun [Amsterdam’daki herkes için ücretsiz beyaz bisikletler öneren] Beyaz Bisiklet Planı, artık olmak isteyen herhangi bir şehir için ön koşul olan, ücretli, banka destekli bisiklet programlarına dönüştürüldü. Havalı ve kozmopolit olarak görülüyor. Arkadaşlarının sanatlarını yapmalarına, bir albüm yapmalarına veya bir kitap yayınlamalarına yardımcı olmak için girişimcilik yapmak, artık Kickstarter gibi şirketlerin bir koltan madenine dönüştürdüğü, her değişimden ve bağlantıdan kar elde ettiği kesintisiz, sosyal medya destekli bir faaliyet haline geldi. Gençliğimin ütopyacılığı, gösteri ekonomisinin görünmez bel kemiğidir. Bir yandan anarşizm, artan kurumsal totalitarizm karşısında kendini ifade etme ve sosyal adalet vaadini koruyan bir ideoloji olan devlete estetik bir antagonizma olarak anarşistler tarafından korunmuştur. Öte yandan, bu vaadi yerine getirme çabalarımız, kendi zulmümüzün hammaddesi haline geldi. Kendini ifade etmenin bir isyan ve isyan eylemi olarak görüldüğü bir toplumda yaşıyoruz, ancak bu aynı zamanda gerçekten izin verilen tek ifade biçimidir. İfademiz hayatımızın devasa Amazon.com’unda sadece bir meta olduğunda, kendini ifade etme hakkı ne anlama geliyor? Kolektif veya sosyal bir sese sahip olmak için çok az kanalın olduğu bir bağlamda bireysel yaratıcılığın kutlanmasının ne anlama geldiğini eleştirel bir şekilde düşünmeden anarşizm ve sanat hakkında konuşabileceğimizi sanmıyorum. Anarşizm yeniden ayıp bir kelime olacaksa, onu köklerine geri getirmeliyiz. Yeni sosyal yapılar ve ilişkiler düzenlemeye ve inşa etmeye öncelik vermek ve sınıf meselelerini ırk, cinsiyet, cinsellik, ablizm [Engelli ayrımcılığı, anapirofobi veya bazı kaynaklarda ableizm, engelli bireylere yönelik ayrımcılık ve toplumsal önyargıdır. Engelli ayrımcılığı, karakteristik olarak engellileri engelli olmayanlardan daha aşağıda konumlandırır. ve daha fazlasıyla yeniden bütünleştirmek için
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
bir ekonomik adalet ve eşitlik programını yeniden merkeze almalıyız. Bu, ABD’dekiler için, modern devlet idaresinin tamamen reddedilmesi, yerleşimci sömürgeciliğinin reddedilmesini gerektirecektir. Üzerinde durduğumuz bölgeyi Avrupalılardan önce yüzlerce kuşak boyunca yaşayan ve üzerinde çalışanların torunlarına iade etmenin ne anlama geleceği ve potansiyel olarak neye benzeyeceği konusunda ciddi, geniş kapsamlı bir tartışmayı kışkırtma sorumluluğumuz olduğu anlamına geliyor bu. Oldukça basit bazı sorular sormamız gerekiyor: Kendiniz için, serbest olarak veya sözleşmeli veya koşullu işçi olarak çalışıyorsanız, grev neye benzer? Telefonlarımızdaki teknoloji sadece bizi takip etmek, 24 saat çalışmaya teşvik etmek ve beynimizi giderek anlamsız bilgi ve alışveriş akışına bağımlı hale getirmek için değil, aynı zamanda kendi özgürlüğümüzün bir aracı olarak da kullanılabilir mi? Bu gerçekten neye benzerdi [lütfen “Twitter” deme]? Elbette cevaplarım yok, herhangi bir bireyin bildiğinden de ciddi olarak şüpheliyim. Sanat ve anarşizmin geri geldiği yer burasıdır: Sorunlarımızı [ve kendimizi] gösteriye ve haberlere taşımak için görsel gözlükler yaratmak yerine, bu zamanı, enerjiyi ve beceriyi yeni, somutlaşmış topluluklar oluşturmaya yatırırsak ne olur? —Bu [ve daha pek çok] soruyu birlikte sorabilen, onları daha geniş kitlelere sunabilen, anlaşma ve anlaşmazlık platformları oluşturabilen ve isyanı yeniden anlamlı kılan kişilerden oluşan bir topluluk... Radikal Duruş Oldukça basit bazı sorular sormamız gerekiyor: Kendiniz için, serbest olarak veya sözleşmeli veya koşullu işçi olarak çalışıyorsanız, grev neye benzer? ABD’li anarşist gazete Profane Existence, “Punk Yapmak Yeniden Tehdit Sayılıyor” manşetini taşıyordu. Dikenli ceketler ve kimsenin dinlemediği serseriler hakkında neyin bu kadar tehdit edici olduğundan emin olmasam da, bu tamamen meşru bir soruyu gündeme getiriyor: Anarşist kültürü tehdit edici hale getirmek nasıl bir şey olurdu? Açık konuşayım, gençlik alt kültürüne karşı hiçbir kötü niyetim yok - beni doğuran şey de oydu - ama bu onun, anarşizmin vaat ettiği şekilde dünyayı gerçekten dönüştürmek için gerekenlere sahip olduğu anlamına gelKevin Francis Gray, Ego Erectus 2017
27
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
mez. Sadece birkaç önemli noktayı belirtmek gerekirse onlar: sömürüye son vermek; adalet sorunlarıyla anlamlı etkileşim; herkese eşit erişim ve fırsat eşitliğidir.
André Breton Courbet Henri
Pablo Picasso Georges Seurat WD-40
Anarşizm ile sanat arasındaki ilişki nedir? Bu soruya tarihsel olarak bakabilir ve [en azından hayatlarının bir kısmında] kara bayrak etrafında toplanan başarılı sanatçıların uzun bir listesini çıkarabiliriz: André Breton, Gustave Courbet, Robert Henri, Donald Judd, Rockwell Kent, Pablo Picasso , Camille Pissarro, Jackson Pollock, Mark Rothko, Georges Seurat ve Paul Signac. Bunun büyük bir mangal partisi olmasının ötesinde, bu sanatçıların çoğunu birbirine bağlayan ve onları anarşizme çeken şeyin, bireysel özgürlük vaadi olduğunu söylemek doğrudur. Sanatçılar özgürlük fikrini, saf bir kendini ifade etme arayışlarında dizginlenebilecekleri ve dizginlenmeleri gerektiği düşüncesine bayılıyorlar. Bireyci özgürlük fikri 20. yüzyılda, Dünya Savaşları ve totaliter hükümetlerin yükselişiyle muhtemelen oldukça çekici hale gelse de, henüz iyi anılmıyor. Kendimize karşı dürüst olacaksak, “bireysel özgürlüğün” neoliberalizm için WD-40’a [Amerikan malı bir pas sökücü] benzediğini kabul etmeliyiz. 21. yüzyıl ve geç kapitalizm bize sendikalardan ve bir sosyal güvenlik ağından özgürlüğü, tüketici ürünleri arasında seçim yapma özgürlüğünü getirdi. Kutuplardaki buzullar büyük şirketler ve devletler nedeniyle erirken bize bireysel olarak geri dönüşüm özgürlüğü getirildi. Ve kendini ifade etmenin nesi bu kadar harika? Kolektif ifadenin neredeyse her biçimi ciddi şekilde kısıtlanır ve bastırılırken biz her sabah kahvaltıda yediğimizi dünyaya Facebook ve Instagram’da yayınlayabiliriz. Toplu pazarlık, sendikacılığın ortaya çıkışından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sendikalarda örgütlü çalışanların en küçük yüzdesine sahip olduğumuz noktaya kadar kırk yıldır acımasız saldırı altında.
Quaker
28
Barışçıl gösterilerin bile suyu ısınmakta ve polisler ile biber gazları tarafından saldırıya uğramaktadır. Sol protesto gruplarının her bir formu yoğun bir şekilde gözetim altındadır - Quaker barış ve adalet örgütlerine bile polis muhbirleri rutin olarak sızmaktadır. Neredeyse tamamen toplumsal baskı karşısında, bize izin verilen tek ifade biçimi olmasına rağmen, düzenli olarak kendini ifade etmeyi isyankâr ve hatta devrimci olarak kutlamak, propaganda ve kapitalist yoganın inanılmaz
bir başarısıdır. 1960’lardan beri muazzam sosyal ve ekonomik değişiklikler gördük. Küresel Kuzey ekonomileri, üç aşamalı bir süreçle köklü bir dönüşüme tanık oldu: imalat işlerinin Küresel Güney’e taşınması ve hizmete dayalı bir ekonominin yükselişi; robotik, algoritma ekonomisi ve lojistik endüstrisinin gelişimi; ve finans kapital üzerine inşa edilmiş küresel bir ekonomiye geçiş. Bu, ücretlerin sürekli olarak bastırılmasına [yaşam maliyetine endeksli olarak] ve sağlık hizmetlerine, iş güvenliğine, emekli maaşlarına ve uygun fiyatlı konutlara erişim saldırılarının körüklediği güvencesizlikte bir artışa yol açtı. Sanat ve kültür bu süreçte marjinal görünse de, birkaç önemli rol oynadılar. Aşırı bürokratik yönetim toplumunun kısıtlamalarına karşı 60’ların anti-otoriter isyanı garip bir iki-ürüne yol açtı: Kapitalistler, mutsuz ve yerine getirilmemiş işçileri bir montaj hattına bağlı tutmanın artan maliyetlerini gördüler, bu yüzden bazı sektörlerin işgücü daha iyi ayarlandı ve böylece daha az soruna neden oldu. Sanatçıların, kültür işçilerinin ve serbest çalışanların sistemden daha organize işyerlerindeki emekten çok daha az talepte bulundukları ve emekli maaşları ve ticarette iş güvenliği gibi şeylerden, kısıtlamalardan duygusal bir özgürlük duygusu için vazgeçmekten mutlu göründükleri ortaya çıktı. Bu içgörü, görece hızlı bir şekilde, çok daha güvencesiz bir talep üzerine çalışma ekonomisine dönüşümde yardımcı oldu. Şimdilerde düzenli olarak, mutlu Siyah ve Kahverengi “mekanik Türkler”i gösteren ve onların girişimci olduklarını ve sağlık hizmetleri planları, emeklilik maaşları ve hatta normal maaş çekleri gibi şeylere ihtiyaç duymadıklarını ilan eden metro reklamları görüyorum. Karşı-kültür, topluluklar inşa etmek için kolektivite ve paylaşım yoluyla başarılabileceklerin sınırlarını zorlamanın yeni ve heyecan verici yollarını keşfedecek projeler inşa ederken, gigeconomy bu fikirlerin ontolojisini, görünmeyen ilişkileri sömürü yoluyla boşaltıyor. Üstelik bunu özgürleştirici faaliyetin veya özgürlüğün cildini korurken kâr elde etmek için yapıyor. Ne derseniz deyin, bunlar karanlık günler dostlarım. Ne yapacağımı bildiğimi söyleyemem ama rahatlıkla rahatlıkla söyleyebilirim ki kendi sanatsal ifadem de cevabın önemli bir parçası değil. Kendimizi sanatçılar, anarşistler, kültürel işçiler, anti-otoriterler, tasarımcılar, otonomistler olarak gören bizler, şu anda karşılaştığımız devi inşa etmede
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
uygulamalarımızın ve geçmişlerimizin oynadığı roller hakkında çok sert sorular sormak zorundayız. Kolektif ifadenin neye benzeyebileceğini ve nasıl görünmesi gerektiğini ve paçavra bir grup isyancı yerine nasıl bir sosyal güç gibi konuşulacağını ve hareket edileceğini ciddiye almalıyız. Anarşist Sanat için Yeni Sorular Neredeyse on yıl önce Perspectives on Anarchist Theory’de yayınlanan “Anarşist Sanat İçin Dört Soru” başlıklı bir makale yazdım. Buradaki niyetim, bazı temel güncellemeler yapmak ve bu makaleyi büyük ölçüde olduğu gibi yeniden yayınlamaktı. Ama on yıl uzun bir süre ve hem dünyada hem de nasıl düşündüğümde ve ne düşündüğümde çok şey değişti. Başlığın orijinal dört sorusu, insanları kasıtlı olarak farklı şekillerde düşünmeye teşvik eden politik sanat nasıl işliyor ve yorumlanıyor konusuna eğilen şu sorulardı: Sanat içerik olarak anarşist mi? Bilgi mi veriyor? Yoksa sadece bir üretim mi? Ve son olarak, devlete mi yoksa şirket gücüne mi karşı çıkıyor - kapitalist sosyal ilişkilere meydan okumaya mı çalışıyor? Bugünkü bakış açımdan, son soru sorulmaya değer olacak kadar tek dinamik gibi görünüyor. 1960’ların kültürel aşırılıklarının algılanması ve 1980’lerde ve 90’larda sanatın bir hiper meta olarak ortaya çıkmasıyla ilgili hayal kırıklığına uğramış Amerikan Solunun çoğu, kültürü birincil bir mücadele alanı olarak reddetti. Anti-otoriterler, bu neo - dar kafalılığı büyük ölçüde reddedenlerdir ve bunun yerine son on beş yılda ABD’de ve başka yerlerde; gerek Seattle’da hem kuklalar hem de kırık camlar ile protesto hareketlerine yeniden enerji katılırken gerek Occupy hareketi sırasında, herkesin görmesi [ve katılması] için sokakta doğrudan demokratik siyaset icra etmek için sanat ve gösteriyi kullanarak, yüzyılın başında protesto hareketini yeniden canlandırmakta son derece başarılı olmuşlardır. Yine de bu faaliyetin çoğu geçmişten kopuk gibi görünüyor. Pek çok katılımcı, farkında olmadan taktikleri onlardan ödünç alsalar bile, daha önceki hareketlerle çok az bağlantı hissederler. Tarihsel olarak sanat devrimci toplumsal hareketlerde önemli bir rol oynadığı için bu üzücü bir durumdur. Özellikle grafik sanatlarında uzun bir kültürel direniş geleneğini miras alıyoruz. Bu tarih ABD bağlamında zayıf hissediliyor ve çoğu zaman
gizli kalıyor olsa da, biraz daha uzağa bakarsak örnekler bol. Ateliers Populaire’in grafik kolektifleri, Mayıs 1968’de Paris’teki öğrenci-işçi ayaklanmasında önemli bir rol oynadı. Amilcar Cabral, kültürün 60’lar ve 70’lerde Afrika kurtuluş hareketlerindeki merkezi rolü üzerine kapsamlı bir şekilde yazılar yazdı. Posterler, sokak sanatı, politik tişörtler ve şarkılar, 1980’lerde ve 90’larda Apartheid’i Güney Afrika’da birleştirip deviren hareketlerin ayrılmaz bir parçasıydı. Bunlar açık bir şekilde anarşist örnekler olmasa da - otoriterlik karşıtı hem Paris’te hem de birçok Afrika mücadelesinde etkili olmasına rağmen - anarşizmin beni her zaman cezbeden bölümlerinden biri, çok çeşitli an ve bağlamlardan öğrenme yeteneğidir. Direniş kültürü hareketlerinin ayrılmaz bir parçası olsa da, tarihinin çoğu - bizim tarihimiz - çağdaş hareketler tarafından kaybolmuş gibi görünüyor. Bu tarihi kendimiz incelemek ve anlamaktansa, bir şirketin kendi görsel arşivimizi araştırarak reklam yaratması olasılığı çok daha yüksektir. Siyasi pratiğimizin merkezinde olmasına rağmen, sanat, kültür, medya ve tasarım anarşistler ve otorite karşıtları için nadiren tartışmanın odak noktasıdır. Aslında kendimizi biraz paradoksun içinde buluyoruz, sanat hayatımızın büyük bölümlerini etkiliyorken, eşzamanlı olarak marjinde kalıyor. Sanat toplumumuzda gittikçe seyrekleştikçe ve müzelere, pahalı galerilere ve ekonomik seçkinlerin özel koleksiyonlarına indirgendikçe, geri kalanımız onu düşünerek daha az zaman harcama eğilimi gösteriyor. Aynı zamanda şirketler ve devlet, sahip olduğumuz yoksulluktan daha fazlası için savaşmaktansa hepimizi daha iyi durumda olduğumuza ikna etmek için tasarıma, kültüre ve diğer yumuşak güç biçimlerine büyük ölçüde güveniyorlar.
Ateliers Populaire Amilcar Cabral
Kültür ve Pratik Art Forum
Bu koşullar altında, sanatçıların ve tasarımcıların, toplumun işleyişinde giderek daha merkezi hale geldiklerine inanmaları kolaydır. Dahası, hayatın diğer yönlerinde, New York Times, Art Forum gibi birçok yayınlarda, kültürün gücünü ve onun katılımcıları olarak gücümüzü abartmaktan dolayı hayal kırıklığına uğratılıyoruz. Sanatçılar ve “sosyal” tasarımcılar, devlet, medya ve kurumsal dünya içindeki unsurlar tarafından her derde deva olarak sunuluyor. Yaratıcılığımız; evsizlikten AIDS’e ve doğal afet yardımına kadar sosyal hastalıkları çözme mekanizması olarak altyapının, yatırımın ve kişinin yaşamı üzerindeki kontrolünün yerini alıyor. Tasarım ve tasarımcılar [baskı, web programlama ve
29
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Bogdan Rață, 2012
30
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
mekansal tasarımda], dünyamızın çoğunun neye benzediğinin hakemleri olarak, özellikle kapitalizmin mekanizmalarındaki ana dişliler olarak şişirilmişlerdir. Sermayeye meydan okumaya çalışanların, bu varsayımların kontrolsüz kalmasına izin vermemesi önemlidir. Nitelikten yararlanma, duygu alemlerine ve karmaşık insan ilişkilerine ulaşma yeteneği nedeniyle, genellikle sanatın hemen hemen her şeyi yapabilmesini bekleriz - ama tek başına hiçbir şey yapamaz. Çeşitli demografi ve becerilere sahip on binlerce kişiden oluşan büyük ölçekli toplumsal hareketlerin, aslında devlet ve şirket gücünün statükosunu tehdit eden şey olduğuna inanıyorum. Kendi yarattığımız gözlüklerle karıştırılmamalıyız, bu hareketlerin temsillerine ve bu hareketlere yönelik bir güce sahipken, şeylerin kendilerinin yerini tutmasını bekleyemeyiz. Sanat bu hareketlerin bir parçası olabilir ve olmalıdır. Şarkı yoluyla motive edebilir, anlatım yoluyla ilham verebilir, grafik illüstrasyon yoluyla eğitebilir, ancak kendi başına bir hareket değildir. Kültürel üretim, diğer tüm toplumsal mücadele alanlarıyla uyum içinde çalışmalıdır, asla tek başına bir statüko heykelini yıkamayacaktı. Yaptığımız sanatın giderek daha marjinal hissetmesine ve aynı zamanda dünyamızın gittikçe daha fazla sayıda sanatçılar ve kültürel üreticiler tarafından tasarlanmasına ve üretilmesine sahip olma paradoksu veya çelişkisi, anti otoriterler arasında incelikli ve dinamik düşünmeyi gerektiriyor. Yine de bizim “Anarşist Sanat” tanımımız genellikle varsayılan olarak basitçe bir anarşist tarafından yaratılan sanattır; ister küçük resim grafiği, ister heavy metal şarkısı, ister agit-prop sokak tiyatrosu veya soyut bir resim olsun. Kimlik, siyasi ideallerin hakimi haline gelir ve bu bağlamda anarşizm, kapitalist alışveriş merkezinde siyasi moda olan düzinelerce ideolojik kıyafetten biraz daha fazlası haline gelir. Sanata sığ, dikkate alınmamış veya sadece eksik bakış açılarıyla yetinmek yerine, anarşistlerin toplumda sanat ve kültürün nasıl işlediğine, duyguları ve fikirleri nasıl etkilediğine ve toplumsal değişim hareketlerinin bir parçası olduklarına dair fikirlerimizi geliştirmelerinin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Neredeyse yirmi yıldır hareket projeleri ve yayınları için aktif olarak sanat ve grafik üretiyorum, pratiğimde otoriter karşıtı kavramlar ve etik geliştirmeye çalışıyorum ve geleneksel olmayan sanat alanları için ve içinde ya-
ratılan sanat yoluyla fikirler ortaya koyuyorum. Diğer herhangi bir anarşist ajitatör gibi, eylemlerimin etkililiğini tartışmak istiyorum, ancak bir hareket olarak kültürel çalışmayı değerlendirmek için uygun araçlara sahip değiliz. [Genel olarak konuşursak, sanat eserime diğer anarşistlerden çok az eleştirel yanıt aldım.] Kültür ve sanat niceliksel değil niteliksel olduğu için bu tür kavramsal ve değerlendirici araçları geliştirmek hayati olduğu kadar karmaşık da. Bir protestoya gelen bedenleri veya bir bağış toplayıcı tarafından toplanan para miktarını sayabilirsiniz, ancak bir kültürel ürünün veya olayın etkililiğini ölçmek için net bir ölçek yoktur. Kültür, genellikle etkili olmaktan çok daha duygulanımlıdır; politikada, hareket stratejisinde veya toplumda büyük değişikliklerden ziyade insanların bakış açılarında veya kararlarında ince değişikliklere yol açar. Öyleyse “Anarşist Sanat” üzerine yeni ve daha incelikli bir bakış açısı neye benzeyecek? Sadece anarşistler tarafından yapılan sanat değilse nedir? Bu bizi “Devlet yönetimine ve / veya kapitalist sosyal ilişkilere meydan okuyor mu?” sorusuna geri getiriyor. Geleneksel devrimci sanata yön veren sorular, örneğin işçi sınıfının nasıl “doğru bir şekilde” temsil edileceği, düz ve giderek anlamsız görünüyor. İnsanların benim [ya da üyesi olduğum siyasi parti] gibi düşünmesini sağlayacak bir sanat yaratmak istemiyorum. Ama insanları düşünmeye teşvik eden sanat yapmak istiyorum. Derinlemesine düşünmek, karmaşıklıklarla boğuşmak ve eleştirel düşünme becerileri geliştirmek, sosyal değişim yönünde pek çok geçmiş hareketin altını oyan, kolektif bir başarısızlıktır. Zamanla, soruları yanıtlamak yerine soru soran veya muhtemelen her ikisini birden yapan sanat eserleri geliştirmeye çalıştım. 1990’ların sonlarından ve 2000’lerin başlarından beri, radikal şekillerde işleyen ancak yüzeysel anarşist propaganda olmayan grafik sanatı yaratmaya çalıştım. Chicago çevresinde çeşitli şekil ve boyutlarda şablon haline getirdiğim bir dizi yaprak resmi tasarladım. Çoğu yaprak, 60 cm x 90 cm den daha büyüktü. Yalnızca içeriğe bağlı olmaktan ziyade, bu projeye yankı uyandıran şey yeniliği ve bağlamıydı. Kimse evinin önünde devasa yaprakların boyanmasını beklemiyordu. Spreyle boyanmış olsalar da geleneksel grafiti değillerdi, bu da onları açıkça [acımasız yüzyılın başında Chicago’da] yasadışı yapıyordu. Duvar resimleri değildi ve sanat topluluğu projelerinin çoğunun yaptığı şekilde çalışıl-
Kapitalist Sosyal Ağlar
Street Art Graffiti
Chicago
31
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Bogdan Rață, 2015
32
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
madılar. Reklam değillerdi ve açık ya da basit bir mesaj iletmiyorlardı. Tüm bunlar, izleyiciyi görsel manzaradaki bu uzaylı istilasını düşünmeye zorladı. Kamuoyunda düşünmemizi talep eden çok az şey olduğundan, bu eser bir ilkti ve göründüğünden daha politikti. Başlangıçta amaçlanmasa da yapraklar aynı zamanda bir çevre beyanı haline geldi. Bitki örtüsü vaadiyle şehir manzarasına dadanıp, şehirdeki birincil yeşil alanların neden şehir sokaklarından ve işçi sınıfı Chicagoluların uğrak yerlerinden ziyade Millenium Park gibi gösterişli, tüzel koruma altındaki turistik bölgelerde olduğuna dair basit sorular ortaya atmış oldular. Sanatın izleyicinin bilincini veya bakış açısını dönüştürme potansiyeline bakılırken, biçim ve bağlamın dikkate alınması önemlidir. Özet olarak, bir yaprağın görüntüsü neredeyse hiç radikal değildir, hatta politik değildir. Önemli olan yaprağın nasıl, neden ve nerede olduğudur. Bu örnekte etkililik gereği, izleyiciyi hazırlıksız yakalayabilmek için anarşist içeriği bilinçli olarak reddetmem gerekiyordu. Ek olarak, sokakta yer aldığı için çalışma ücretsizdir ve en azından teorik olarak herkes tarafından erişilebilirdir [kentsel mekanın realpolitiği bunu karmaşık bir iddia haline getirir, ama bu başka bir makalenin konusu], ancak ironik bir şekilde bu konum sanatı da yasadışı kılar. Sanat eserinin varlığı, birisinin sosyal olarak kabul edilebilir iletişim yollarının sınırlarını aştığının kanıtıdır. İdeal olarak, bu çelişki, izleyiciye kontrol, iletişim ve kamusal alanın doğası hakkında ilginç sorular getirmelidir - ve bence bu çalışmada öyle oldu. Ama burada tarihsel an da önemli bir faktör ve ben böyle bir projenin bugün bu kadar etkili olacağından şüpheliyim. Yaprakları boyadığımdan beri sokak sanatı, kalkınma, gelişme, soylulaştırma ve mekanın ticarileştirilmesi için önemli bir değişken haline geldi. Artık bu şeyler bir tehdit olarak değil, kalite işareti olarak görülüyor.
raber düzenlediğim “Halkın Tarihini Kutlayın” poster serisidir. Ama bu eser ana akım tarih tarafından kenara itildi. Posterler, işçinin sahip olduğu bir matbaada toplu olarak üretilir ve olabildiğince geniş bir alana dağıtılır, caddeye tutkalla yapıştırılır, sınıflara yerleştirilir, sanat ve topluluk mekanlarında ve apartmanlarda, evlerde ve yurt odalarında sergilenir. Projede derin ideolojik farklılıklara sahip tarihsel figürler yer paylaştığından posterlerin siyaseti çeşitli, hatta tutarsızdır. Ama benim için daha önemli olan husus, bu afişlerin çok sayıda insanın kendi tarihlerini tanımlayıp sahiplenmeleri için bir mekan oluşturmasıdır. Farklı sanatçılar posterler tasarladıkça bilgi alanı demokratikleşti. Sanatçılar amatör tarihçiler haline geldi ve hem geçmişin sınırlayıcıları hem de geleceğin mimarları için bir hak iddia etmiş oldu.
İşbirliği yapmak, inşa etmek ve organize etmek için yaratıcı yollar yaratan ve yeniden yaratan daha büyük anarşist hareket gibi, anarşist sanatçıların da tek başımıza çalıştığımızda çabalarımızın en aza indirildiğini kabul etmeleri gerekir. Ortak çalışmalarım, bireysel bir sanatçı olarak yaptığımdan çok daha önemli. Bu işbirliği birçok şekilde gerçekleşti. Bunun bir örneği, tarihte sosyal adalet mücadeleleri için gerekli olan ancak genel olarak silinmiş olan olayları veya grupları ve bireyleri kutlayan posterler yaratmak için, neredeyse yüz sanatçı ile be-
Çeviride Yararlandığımız Kaynaklar:
Sanatçıların ve tasarımcıların emeğinin toplumda nasıl harekete geçirildiği, büyük ölçüde statükoyu sürdürmek için nasıl kullanıldığına bağlıdır. Bu zorlama, ticari sanat piyasasının veya reklam endüstrisinin entrikaları gibi doğrudan yollarla gerçekleşir. Aynı zamanda daha dolaylı olarak ve irademize aykırı olarak ortaya çıkıyor: Anarşist grafitimiz gelişmeye hazır “değişen bir mahalle” için bir işaret haline geldiğinde, ya da -girişimci ustalığımız- ana akım ekonominin sınırlarında yaşama ve çalışma biçimlerimiz, diğer topluluklara neo liberal kemer sıkmayı dayatmak için model olarak kullanıldığında.
Millenium
İşbirliği İnşa Organize
Artık Emma Goldman’ın bir fotoğrafını çekip ona Anarşist Sanat diyemeyiz. Sanatçıların, anarşistlerin ve anarşist sanatçıların kültürün bizi kontrol etmek ve ezmek için nasıl kullanıldığını netleştirmek ve özgürleşme potansiyellerini açmak için sanatta yeni modeller ifade etmeye çalışmaları zorunludur. Ancak o zaman hayatımızın baskıcı koşullarına ve kurumlarına gerçekten itiraz edilebilir.
Is Anarchism Still a Dirty Word? Durty Words Publishing, Victoria Brunetta & Kate O’Shea, eds. 2018 Radical Posture Dope Magazine No:5 - 2019 New Questions for Anarchist Art www.exhibits.haverford.edu
33
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
DENIZ KAHIRAMAN “Belki de dünya, başka bir gezegenin cehennemidir.” – Aldous Huxley
34
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
35
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Vivarium, 2020 1s 38dk / Gerilim, Bilimkurgu Jesse Eisenberg, Imogen Poots
SIZI SIKIŞTIRAN HAYATIN KENDISIDIR İ
lk gösterimini Cannes’da yapan, bizde de FilmEkimi ile gösterim şansı bulan Vivarium, canlıları gözlemlemek için, o canlının doğal ortamına uygun bir ortamın yaratılması anlamına geliyor.
Black Mirror
36
Filmin bahtsız kahramanları Gemma ve Tom, ilk kez ev sahibi olmak için bir emlakçıyla görüşürler. Ancak daha ilk baktıkları evde mahsur kalırlar, üstüne üstlük büyütmeleri için kendilerine sevimli fakat tuhaf bir bebek teslim edilir. Aşırı normal görünen ama istemeden kabullenilen banliyö hayatına dair acımasız bir taşlama olan, Alacakaranlık Kuşağı ile Black Mirror arasında bir yerde duran film; tek düze yaşamının eleştirisi üzerinden ilerlerken, bireyin; toplumun dayattığı rolün dışına çıkamaması sonucu çekirdek aile yapısı içine sıkışmışlığına da vurgu yapıyor. Hayal kırıklığına uğramamanız için baştan söylemek gerekir ki; filmde katarsis gerçekleşmiyor, aksine kötücül ve kısır bir döngünün sürekli tekrar ediyor. Bulutların yalnızca buluta benzediği bu yerde, çiftimizin belirsiz bir süre hapsolması, içinde bulunduğumuz karantina süreci ile son derece benzediğinden, izleyicinin beyni gıdıklanıyor. Filmin üç farklı okumasını yapmak mümkün: İlkine göre uzaylılar dünyalıları kaçırıp, üstlerinde deney yapıyorlar. İkinci okumaya göre ise bir aile olmayı beceremeyen, çocuğa yeteri kadar özverili yaklaşamayan ebeveynler ve bu ebeveynlerin bulunduğu ortamdan kaçmak için bir çıkış yolu aramasını anlatıyor film. Üçüncü okumaya göre ise sembolizme boğulmuş bir film olsa da simgeleri çözümlediğinizde dümdüz bir ilişki filmi: Mutlu aşıklar ebeveyn olunca mutsuz yabancılara dönüşüyor. Görsel olarak Rene Magritte tablo-
larını andıran, estetik olarak da doyurucu olan film, emlak sektörünün insan hayatına ettiklerini bilim kurgu tarzında ortaya koyan bir yapım. Her şey bir ev almak için gittiğiniz emlak showroom’unda başlıyor. Evi alıyorsunuz ve bir hiç uğruna hep aynı tekdüzelikle yaşamınızı sürdürüp uğruna ömrünüzü harcadığınız evin bahçesine gömülüyorsunuz. Esasında kendi evinizi kendi mezarınız yapıyorsunuz. Kapitalizmin faşizme özgü bir acımasızlıkla dikte ettiği “standart paket” hayatta, toplumun beklentilerini karşılamak için, gönülsüz bir çiftin, çocuk büyütmeye zorlanmasını eleştiriyor da denebilir film için. İzlerken 9,90’dan satışa sunulan bu standart paket hayatı yaşamayanların terörist ilan edecekleri günlerin çok yakında olduğu kaygısına kapılmamak mümkün değil. “Bu Sizin Güzel Eviniz Değil” Filmin kahramanları, ev arayan genç bir çift olan Tom ve Gemma. Gemma okul öncesi öğretmeni ve Tom da bir peyzaj mimarı. Mutlu çiftimiz Yonder adında bir banliyö yerleşimine bakıyorlar. Showroom’da mekanın temsilcisi, beyaz kısa kollu gömlek ve siyah kravat giyen, soluk tenli ve kaygan saçları olan Martin adında bir adam. Onu “The Shining”in sonlarına doğru Overlook’un konuklarından birine benzetebilirsiniz. Gemma, Yonder’in
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
37
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
nerede olduğunu sorduğunda temsilci, “Yeterince yakın ve yeterince uzak. Tam olarak doğru mesafede.”diyor. Filmi hızla ileri saralım. Çiftimiz bakmaya gittikleri bu evde mahsur kaldıklarında uzun süre için filmdeki tek kişi onlar oluyor. Tam da başka bir varlığın ne zaman müdahale edeceğini merak ettiğinizde, bir bebek ortaya çıkıyor. Muhtemelen bir evliliği ya da bir sinema perdesini bozacak en acımasız, en ürpertici çocuk. Film ilerldikçe bu çocuk çiftimizin işkencecisi haline geliyor. The Prisoner Lorcan Finnegan
The Truman Show
İzleyiciye bir TV klasiği olan “The Prisoner”ı hatırlatan filmin yönetmeni Lorcan Finnegan [Soyadına aldanıp İskandinav sanmayınız, kendisi İrlandalı] görünüşte çok eskimiş bir temanın yeniden ele alınışında tutarlı bir yaratıcılık ve acımasız bir mizah sergiliyor. “Cehennem Neredeyse Evimiz Oradadır” Nostaljik Amerikan dizisi The Twilight Zone’un en ürkütücü bölümlerinden birinde, pastoral Peaksville sakinleri kendilerini dünyanın geri kalanından kopuk bulurlar, küçük bir çocuğun huysuz ama tanrısal zihninden dehşete kapılırlar. Jerome Bixby’nin bir hikayesinden uyarlanan bölüm [It’s a Good Life], 1961’de izleyicileri bam telinden yakalamıştı. Vivarium’da popüler kültürde hala yankılanmaya devam eden It’s a Good Life’ın izini görebilirsiniz. Tüm Alacakaranlık Kuşağı tarzı fantezilerde olduğu gibi, hayal edilemez olanı anında
38
gösteren şey, bildiğimiz ayrıntılardır. Yonder, The Truman Show’daki bir sete, şeytani bir versiyonundan daha çok benzemekle birlikte, merkezdeki çiftimizin kademeli olarak parçalanmasına da odaklanıyor. Arabayı kimin süreceği konusundaki ilk tartışmaları, onların ilişkilerini çok tanıdık kılıyor. Olanaklarla dolu konforlu bir hayatı dört gözle bekleyen, mutlu genç aşıklar; bir sonraki sahnede, dehşete düşmüş, bitkin düşmüş bir halde, ikisinin de istemediği bir rüya dünyasında buluyor kendini. Bir çocuğun çığlık atan talepleri tarafından rehin tutulmuşlar, her biri içinde bulundukları kötü durum için diğerini suçluyor. Hepimizin ailesinden tanıdık olduğu bir manzara bu. Yönetmen Finnegan The Guardian’la yaptığı röportajda Vivarium’u, “tüketiciliğin bizi tükettiği” dünyada “uğruna çabaladığımız gerçekliğin fantastik versiyonuna” hitap eden bir şey olarak tanımlıyor ve ekliyor: “İdeal yaşam vaadi birçok kişiyi tuzağa düşüren yemdir.” Finnegan’ın filminin cazibesi, saf ve fantastik olmasında yattığı kadar çizgiyi zorlamadan radikal bir tüketicilik eleştirisi sunmasından da kaynaklanıyor. Deneysel sanat filmlerinin ortak kaderi olduğu üzere filmin İMDB puanı yalnızca 5. Evet, yazıyla beş. Anlayamadığı şeyden nefret etmenin bir örneği olan bu durum İMDB puanlarına bakarak film seçmemek gerektiğini de gösteriyor.
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
FILMIN ÜÇ FARKLI OKUMASINI YAPMAK MÜMKÜN: 39
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
BARIŞ KER
40
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
REM BAHAR Düşünsenize tarihte bugün kabul ettiğimiz bütün dönemler ve akımlar üzerinde yaşanmış olan sosyopolitik olayların büyük etkisi var. Yani barok dönem sadece müzikte oluşmadı, ya da klasik dönemdeki saray kültürü o dönemin sanatsal yapısı için ciddi anlamda belirleyici nitelikteydi. – Barış Kerem Bahar
41
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Söyleşi: Abdulhalim Karaosmanoğlu
ULUSAL VIYOLA GÜNLERI Bahar: Barış hocam, öncelikle yakın zamanda kazandığınız doçentliğinizi ve Turkish Viola Society başkanlığınızı tebrik ederiz. Barış: Sağolun, ben de beni bu sayıda konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Turkish Viola Society bizim için yepyeni ve değerli bir oluşum. Akademik titrler ise elbette önemli, mühim olan ise kazanılan ünvanların içlerini doldurabilmek, bundan sonrası için beni en çok heyecanlandıran kısmı da bu. Bahar: İkimizin de yoğunluğu sebebiyle etkinliğin öncesinde konuşamamıştık. Ulusal Viyola Günleri nasıl geçti? Ama öncesinde böyle bir etkinliğe nasıl karar verdiniz? Fikri nasıl geliştirdiniz ve hepsinden önemlisi amaçladığınız şey neydi?
46. International Viola Congress
Tıknaz Modiri
Barış: Bizim için oldukça yoğun bir süreçti. Hangi alanda olursa olsun bir organizasyonu gerçekleştirmek zaten oldukça özveri, sabır ve çalışma gerektiriyor. Buna zaten en başından razıydım. Herşey 2019 yılında Polonya’da gerçekleştirilen 46. International Viola Congress (Uluslararası Viyola günleri) ne davet edilmemle başladı diyebilirim. Sıkça yurtdışına giden, mesleğimi orada da geliştirme fırsatı bulup icra eden biri olmama rağmen bu etkinlik yepyeni bir dönemin başlangıcıydı diyebilirim. Bir konser ve sunum gerçekleştirdim, harika meslektaşlarımla tanıştım, çok şey öğrendim. International Viola Society’nin zaten dünyadaki en uzun soluklu ve aktif enstrüman topluluğu olduğunu biliyordum ancak bu kongre sayesinde daha yakından izleme fırsatım oldu çalışmalarını. Hâlihazırda 19 ülke bu organizasyonda bölüm olarak temsil ediliyordu, neden Türkiye’de temsil edilmesin diye düşünerek Türkiye’ye döndüğümde başta değerli dostum Prof. Beste Tıknaz Modiri ile konuşarak Türkiye kısmını oluşturmak için çalışmalarımıza başladık. Ardından hemen Ulusal Viyola Günleri’ni tasarlamaya başladık. Yola çıkarken eğitim ve perfomans alanındaki değerli sanatçı ve eğitmenlerimizi öğrencilerle bir araya getirmek, Türkiye’nin adını uluslararası platformda duyurabilmekti. İlk yılımız olmasına rağmen aldığımız tepkilerden bunu başarabildiğimizi düşünüyorum. Nitekim ülkemizde ilk defa bir enstrüman üzerine bu kadar kapsamlı bir etkinlik haftası gerçekleştirildi. Bahar: Sizce bu tür etkinlikler, sanatçılarla izleyicileri buluşturmak adına yeterli fırsatı sunuyor mu? Barış: Önce sanatçıların birbirleriyle buluşmaları gerekliliğine inanıyorum. Herkes kar tanesi gibi birbirinden eşsiz, her ülkenin her yörenin kültürel birikimi çok değerli. Bu etkinlikler sayesinde aslında önce sanatçılar birbirinden beslenme fırsatı buluyorlar ki bu çok değerli ve
42
1997 İzmir HUMMEL Fantasie IANUA Ensemble
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
43
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
önemli. Diğer taraftan sosyal medyanın ve internetin bu kadar güçlü olduğu günümüzde ben insanların etkinliklere ulaşmak için biraz da tembelleştiklerini düşünüyorum. Hiçbir elektronik ortam, akustiği harika bir salondaki konseri canlı olarak izlemenin yerini tutamaz, o hazzı size veremez. Bunu sadece pandemiye de bağlamamak lazım. Birçok alanda olduğu gibi sanatta da kolaycılık hâkim olmaya başladı son yıllarda. Ancak ben bu konuda özellikle yeni nesili yetiştiren anne babaların büyük sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Eğer insanlar çocuklarını herşey düzeldikten sonra canlı konserlere götürürlerse, sergilerde sanat eserleriyle tanışmalarını sağlarlarsa bu hem kendi çocukları hem de dünya için bırakabilecekleri en büyük miras olur. Belirtmek gereken bir diğer nokta ise insanların sanat ve sanatçıyla buluşabilmeleri için mutlaka uygun ortamlara, sergi alanlarına, tiyatro ve konser salonlarına ihtiyaçları var. Bu konuda hepimiz elimizden geleni yapmalı, mevcut salonları kullanmalı ve yenilerinin yapılması için sanatseverleri teşvik etmeliyiz.
dolayı bazı şeyleri önümüzdeki yıla erteledik. Yapılan çalışmalar ancak insanlarla buluştuğunda değer buluyor diye düşünüyorum, bu etkinlik haftası da çalışmalarımızı hem birbirimizle hem de uluslararası platformdaki meslektaşlarımız ve sanatseverlerle paylaşmak adına oldukça önemliydi. Sadece konserler açısından değil, çalıştaylara katılan öğrencilerimizin kendilerini yurtdışındaki hocalara tanıtabilmeleri açısından da oldukça önemliydi. Nitekim etkinliklerimiz diğer 19 üye ülkeden de izlenebildi. Bu tabi ki sadece bir başlangıç adımıydı bizim için. Daha gerçekleştirmek istediğimiz çok fazla proje var.
FUCHS Teşvik
Bahar: Etkinlik kapsamında dünyanın dört bir yanından birçok farklı isimle birlikte çalıştınız. Bu size ve etkinliğe neler kattı?
International Viola Society
44
Barış: International Viola Society’nin uluslararası ekibi her zaman büyük destek verdi. Hatta bu yılı ulusal olarak planlamış olmamıza rağmen birçok sanatçı ve eğitmen yurtdışından gelmek istedi ancak pandemi koşullarından
Bahar: Sizce Türkiye’de gelişen sanatın ve bu tarz etkinliklerin uluslararası kitleleri cezbetme potansiyeli var mı? Barış: Elbette var. Aslında yurtdışında eğitim alan, sanatını icra eden çok fazla Türk var. Ekibimizdeki sanatçıların da birçoğu hayatında bunu deneyimlemiş. Ancak kişisel çabaların ötesine gidebilmek için ülke kimliğinin de ön plana çıkartılabilmesi gerekiyor, bu anlamda da uluslararası toplulukların ülke adına parçası olabilmenin gerekliliğini çok önemsiyorum. Sanat bir toplum için en değerli ifade biçimlerinden biri. Bazen öykünüzü yüzlerce sayfaya sığdıramayabilirsiniz anacak 3 dakikalık bir eserle herkese kendinizi dinletebilir, hikâyenizi anlatabilirsiniz. Kocaman bir ormana dikilmiş yabancı bir ağaç olmak da değerlidir, ama benim hedefim kendi ormanlarımızı oluşturabilmek, varlığımızı sanatla
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
daha fazla görünür kılmak. Bahar: İzninizle biraz da sizinle ilgili şeyler sormak isterim. Bize biraz İtalya’da sanat üzerine aldığınız eğitimden bahsedebilir misiniz? Aldığınız bu eğitim, sanatınız üzerinde ne denli etkili oldu? Ve aldığınız eğitimi, bugün Türkiye’de verilen eğitimle kıyaslayacak olursanız ne gibi farklar var acaba? Barış: Türkiye’de harika hocalar var ve ben gayet iyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Ancak mezun olup işe girdikten sonra İlgimi çok çeken barok dönem oda müziği üzerine özel bir eğitim almak istedim. Kurulu düzenimi bozup İtalya’ya gittim, biraz da kalbimin sesini dinleyerek tabi ki, bazen dinlemek lazım. Benim için sadece müzik değil hayat adına da ciddi bir değişimin habercisiydi bu ses. İçilen tek bir bardak kahveden bile her şeye rağmen nasıl zevk almak gerektiğini fark ettim. Müziğin ve sanatın meslek değil bir yaşam biçimi olduğu gerçeği kafamda daha da netleşti. Ülkemizde barok stil üzerine müzik eğitimi almak pek de mümkün değil. Oda müziği ise eğitim programlarındaki bir ders sadece. Oysa bu iki alan kendi başlarına çok önemli ve özel. Bir de tabi unutulmaması gereken bir gerçek var ki, sanat ülkeden, toplumdan ve tarihten beslenir. İcra etmek istediğim bestecilerin ve müzik türünün anavatanında bulunmak ve eğitim almak elbette çok önemliydi benim için. Daha gittiğim ilk gün ne kadar doğru bir işe kalkıştığımın farkına vardım ve bu fikrim hiç değişmedi.
Bahar: Sanat tarihine dönüp baktığınızda sizi en çok kimlerin etkilediğini söyleyebilirsiniz? Aynı dili konuştuğunuzu düşündüğünüz sanatçılar var mı? Örneğin kuramsal açıdan kimlerle diyalog halindesiniz? Sanata bakma biçiminize yön veren ilk eser neydi hatırlıyor musunuz? Barış: Herkes için bazı özel sanatçılar, eserler vardır. Bu anlamda ilk tanıştığınız eserlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Devlet Opera ve Balesi çocuk korosu ile müziğe başladığım için oldukça şanslıydım aslında, daha çok küçük yaşlarda enstrümanları tanıma, eserlerle tanışma fırsatım olmuştu. Ancak beni en çok etkileyen eserlerin başında Puccini’nin La Boheme operası ve Çaykovski’nin Kuğu Gölü geliyor diyebilirim. İki bestecinin de yarattıkları melodilerle duyguları aktarma konusunda olağanüstü olduklarını düşünüyorum. Kendi alanımdan bahsetmek gerekirse, solo kimliği diğer yaylı çalgılara göre daha geç oluştuğu için repertuvar konusunda daha sonraları gelişim göstermiş bir enstrüman viyola. Çok sevdiğim barok döneme dair ise atası sayılabilecek viyol ailesinin üyeleri için yaratılmış eserlerin düzenlenmiş hallerini seslendiriyoruz çoğunlukla. Bach, Vivaldi ve Marcello en sevdiğim besteciler diyebilirim barok döneme dair. Günümüzde viyola eğitimi ve müziğine dair sürekli dünyayı ve gelişmeleri takip ediyorum. International Viola Society bu anlamda harika meslektaşları dost olarak kazandırdı bana. Örneğin başkanımız Jutta
Puccini La Boheme Çaykovski
Bach Vivaldi Marcello
45
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Paul Cortese
Puchhammer harika bir eğitmen ve izlediğim derslerinden çok şey öğrendim. İspanyol dostum Paul Cortese kendi jenerasonunun en iyilerinden, onun çalışmalarını da takip ediyorum. Diyalog kurabilmek çok değerli. Bizim de Turkish Viola Society’de temel amacımız birbiriyle diyalog kurabilen bir ekip oluşturmaktı. Bu anlamda oldukça başarılı bir iş çıkarttığımızı düşünüyorum. Bahar: Hakkında çalışmalar yürüttüğünüz sanat dönemlerini nasıl belirliyorsunuz? Sizi Barok döneme yönlendiren şey neydi?
Roma
Barış: Beni barok döneme yönlendiren şey bir İtalya ziyaretimde bulunduğum bir konserdi. Her zamanki gibi sıkı bir program hazırlamıştım, gidilecek birçok etkinlik belirlemiştim kendime. Sonra bir akşam Roma’da gittiğim konserde adeta büyülendim. Yapılan şey sadece enstrüman çalmaktan öteydi ve bana daha önce hiç deneyimlemediğim bir his yaşatmıştı. Bu benim hayatımda bir kapı açılmasına sebep olmuştu diyebiliriz. Bahar: Çalışmalarınızı bütünsel olarak ele alacak olursanız, toplumsal olguları kavramakta araç işlevi gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Başka bir ifadeyle, sanatın böyle bir vazifesi var mı sizce? Barış: Bu konularda herkesin görüşü farklı, aslında aynı olmak zorunda da değil belki de. Sanatı sadece biçimsel tarafıyla önem-
46
siyorum diyenler de olabilir ki onlar için bir tablo sadece renk uyumunu sağlayacak bir araçtır salonunda. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Tolstoy der ki; Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir. En azından bu konuda çaba göstermenin gerekliliğine inanıyorum. Düşünsenize tarihte bugün kabul ettiğimiz bütün dönemler ve akımlar üzerinde yaşanmış olan sosyopolitik olayların büyük etkisi var. Yani barok dönem sadece müzikte oluşmadı, ya da klasik dönemdeki saray kültürü o dönemin sanatsal yapısı için ciddi anlamda belirleyici nitelikteydi. Hayat iyisiyle kötüsüyle bir bütün ve sanat da bunun en güçlü ifade biçimi. Mutluluklar kadar acılar da var, hayal kırıklıkları da ve hayattaki her şeyin bir nedeni olduğunu düşünün biri olarak, neden bu nedenler sanatsal ifade biçimine dönüşmesin ki? Bahar: Öğrencilerinizin sanatsal üretimleriyle son derece ilgili bir akademisyensiniz. Onlar için eğitimde neleri değiştirebilmek isterdiniz? Eğitimde neleri geliştirmek, neleri başarmak gerek sizce? Barış: Eğitim sisteminde mükemmeli aramaktansa günün gerçeklerine göre hareket etmek gerekli diye düşünüyorum. Hayat ve teknoloji o kadar büyük bir hızla değişiyor ki, bugünkü nesille 20 yıl öncekisini kıyaslamanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Biz bir tane eserin kaydına ulaşmak için haftalarca yurtdışından gelecek bir kargo paketini bek-
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
lerken bugün aynı eserle ilgili onlarca kayıta telefonlarından ulaşabiliyor öğrenciler. Sadece hassas olunması gereken bir konu var ki, eğitim alan öğrenci de bir insan ve hayatı var. Herkesin hayatında daha iyi yapabileceği şeyi keşfetmesi önemli olan. Yani güçlü noktalarımızı fark edip, onun üzerine eğilmeliyiz. Bu anlamda eğitmenin üzerine sadece çalgı çalmayı öğretmekten fazlası düşüyor. Herkes sanatçı olmak zorunda değil, doktor olmak zorunda olmadığı gibi. Öğrencinin farkındalığını arttırmanın gerekliliğine inanıyorum. Farkındalığı artan öğrenci, kendisi için neyin daha iyi olacağını keşfetmekte özgürleşebilir ve daha doğru tercihlerde bulunabilir. Ben okumanın gerekliliğine inanıyorum. Daha iyi müzik dinlemenin, sanatın diğer dallarıyla ilgilenmenin ve açık fikirli olabilmenin gerekliliğine. Adı üzerinde çokseslilik diyoruz ya, bu sadece müzik alanında olmamalı. Biz oda müziğinde temel olarak şunu söyleyerek başlarız işe. Karşınızdakinin sesini duyabileceğiniz yükseklikte çalmalısınız. Bahar: Müzik sanatı dışında, sinema, popüler kültür, edebiyat ve özellikle öykü ile de ilgileniyor, hatta kitaplar yazıyorsunuz. Bize biraz da bundan bahsedebilir misiniz? Yeni kitap projeleriniz var mı? Barış: Bir sanatçının, kendi alanının dışına çıkabilmesi gerektiğini düşünüyorum. Renkler çok önemli hayatta, hayat da bir renk paleti gibi. Çeşitlendirebildiğiniz kadar varsınız aslında. İki akademik kitabın ardından geçtiğimiz yıl bir öykü ve şiir kitabım çıktı. “Aşk
Üzerine Uzun Bir Öykü” , isminde çok sevdiğim Kieslowki’nin dekaloglarına gönderme var. Yeni bir öykü kitabının hazırlıklarına başladım. Diğer taraftan sinema da benim vazgeçilmezim. Her ne kadar dijital platformlar popüler olsa da ben hala arşiv yapıyorum, dünyanın her yerinden özel dvd ve bluray baskılar topluyorum, sanırım 3000’den fazla orjinal baskım var. Saymayı bırakalı çok oldu. Özellikle Avrupa sinemasını seven, Kieslowki, Truffaut, Almodovar hayranı biri olarak sanatın hiçbir alanında popüler kültürü yadırgayan biri değilim. Popüler kültür günün gerçeğidir, onu reddetmek de gerçekliği inkâr etmektir bence. Tabi ki daha iyisini, kalitelisini aramak bulmak ve hayatımıza dâhil etmek bizim seçimimiz. Unutmayalım ki Mozart da kendi döneminin popüleriydi. Kendi işimizi ya da beğenilerimizi daha önemli kılmak için bir şeyleri değersizleştirmeye çalışmayı çok doğru bulmuyorum. Daha önce de bahsettiğim gibi farkındalık kazanmak belki de insan için en önemli şeylerden biri hayatta. Yürüyeceği yolu belirlemek ve sevdiği şeyleri o yola dâhil etmek de kendi seçimi olmalı. Kimi zaman bir fincan kahve, kimi zaman bir Verdi operası, kimi zaman da bir Fellini filmidir belki hayatını renklendirecek olan. Hayat kısa, kendisini mutlu eden renkleri keşfedebilmeli insan.
Kieslowki Mozart Fellini
Hayat Kısa...
Bahar: Bizimle değerli vaktinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Fotoğraflar: Elif Özüdoğru
47
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
48
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
BÜYÜK COVID SINIF SAVAŞI ALEX GUTENTAG Çeviri: Serap Güneş
49
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
Nasıl Başladı?
[...]Maria van Kerkhove ABD’de Noel tatili için kız kardeşi ile birlikteydi. Her zamanki gibi e-postalarını kontrol ediyordu. Haftalar içinde tanınmış bir isim ve yüz olacak olan bir Dünya Sağlık Örgütü [DSÖ] viroloğu olarak, her gün potansiyel bir sorunun sinyallerinin olduğunu söylüyordu. “Noel zamanında hep bir şeyler olur. Her zaman şüpheli bir durumun sinyali veya uyarısı yapılır. Son birkaç yıldır Mers [Orta Doğu solunum sendromu] vardı – Orta Doğu’dan Malezya’ya, Hindistan’a, Kore’ye veya Asya’da bir yere şüpheli bir seyahat vakası. Yani her zaman bir tür sinyal vardır. Her zaman olan bir şey vardır” dedi.
19
Ocak 2020’de Washington eyaleti ABD’deki ilk koronavirüs vakasını bildirdi. Mart ayı sonunda 245 milyon Amerikalı, “eğriyi düzleştirmek” için evde kalma kısıtlamaları altındaydı. Ana akım haberler, katlamalı artış grafikleri, tıbbi malzeme kıtlığı tehditleri ve hijyen tiyatrosu gösterileriyle halkı terörize etti. Bilime yapılan başvurular, kapanma önlemlerine uyulmasını güçlendirmek için silah haline getirildi ve medya, kapanma karşıtı protestocuları geri kafalı, parayla eylem yapan beyaz milliyetçiler olarak tasvir edip halkı tehlikeye atmakla suçladı.
Kazanan Kim?
Bugün milyonlarca Amerikalı ya yoksulluğa düştü ya da yoksulluğun eşiğinde. Teşvik parası büyük ölçüde şirketlere giden bir bağış olarak kullanıldı ve 160.000’den fazla küçük işletme kapandı. Mart ve Nisan’da 30 milyon Amerikalı işsizlik yardımına başvurdu. Artık geçici iş kayıpları kalıcı hale geliyor. Kongre yeni bir yardım anlaşması yapsa bile 12 milyon işsiz insan yardımlarının geciktiğini görebilir. Evsizlik hızla artıyor, 11,4 milyon hane 70 milyar dolar kira ve fatura borcu içinde ve 40 milyon kişi tahliye riski altında. Bazı eyaletlerde, gıda yardımı kuyrukları kilometrelerce uzanıyor ve 4 çocuktan 1’inin gıdaya erişimi garanti değil. Bu arada, Walmart ve Target rekor satışlar bildirdi. Amazon karını üçe katladı ve Jeff Bezos 70 milyar dolar kazandı. Milyarderlerin kazandığı para, Mart ayından bu yana toplu olarak 1 trilyon doları aştı. Alphabet, Amazon, Apple, Facebook ve Microsoft artık borsanın toplam değerinin %20’sini oluşturuyor. Teknoloji endüstrisi benzersiz bir zenginlik ve hakimiyet seviyesine ulaştı. 2017 yılından bu yana petrolden daha değerli olan verinin, ekonomik ayak izini genişletmesi bekleniyor. İşsizlik, açlık, kurumsal çöküş ve sosyal bağların yok olması bir virüsün semptomları değildir. Bunlar, sınıf savaşının dolaylı şiddetidirler. Pandemi, modern insanlık tarihindeki en büyük yukarı yönlü servet transferi için münasip bir günah keçisi olmuştur. Bir halk sağlığı politikası bahanesi altında, seçkinler, gelecek nesiller için çalışma koşullarının ve yaşam kalitesinin aşınmasına neden olacak bir karşı devrimi başarıyla yürüttüler. Kendi Kendini Gerçekleştiren Bir Kehanet Ölüm, hastalık ve salgın hastalıklar her zaman insan yaşamının bir parçası olmuştur ve her zaman da öyle olacaktır. Her yıl 2,8 milyon Amerikalı, dünya çapında ise 56 milyon insan ölüyor. Her yıl 1,3 milyon kişi tüberkülozdan, 445.000 kişi sıtmadan ve 290.000-650.000 kişi gripten ölüyor. 1968’de, işletmelerin ve okulların açık kaldığı ve büyük etkinliklerin yapıldığı H2N3 grip salgınında 1-4 milyon kişi öldü. Başı sonu belli olmayan kapanmalar daha önce küresel ölçekte bir hastalık kontrol yöntemi olarak kullanılmamıştı. Bu deneysel kısıtlamalar, 2,2 milyon Amerikalının öleceğini öngörmüş olan, itibarını yitirmiş Imperial College Modeli tarafından şekillendirildi. Birçok epidemiyolog ve doktor bu kıyamet günü tahminlerini sorguladı ve kapanma önlemlerini haklı çıkarmak için yeterli veri bulunmadığına işaret etti. Virüs, özellikle 65 yaşın altındaki insanlar için düşük bir ölüm oranına sahip ve ABD’deki Covid ölümlerinin %94’ü komorbidite kaynaklı. Çoğu istatistiksel analiz, kapanma önlemlerinin mortaliteyi azaltma konusunda etkili bir strateji olduğunu göstermiyor.
Vermont
50
Mart ayında, Kuzey İtalya’dan gelen şok edici hikayeler ve videolarla benzeri görülmemiş politikalar meşrulaştırıldı. Bölgenin kalabalık yoğun bakım üniteleri, Avrupa’nın geri kalanı ve ABD için bir uyarı olarak sunuldu. Lombardy’nin devam eden özelleştirme çabalarından mustarip olduğu ve sürekli grip vakalarının altında ezilen küçülen bir hastane sisteminden ciddi
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
şekilde etkilendiği birçok kişi tarafından bilinmemektedir. Ana akım medyanın bu ihmali, ekonomik kapanmanın bir virüsü sihirli bir şekilde ortadan kaldırabileceği mitolojisinin geliştirilmesinde kilit bir rol oynadı. Gerçekte, kapanmalar bir kemer sıkma döngüsünü hızlandırdı ve kendi kendini gerçekleştiren bir sürekli kriz kehaneti yarattı. Bakımevlerinde kronik personel yetersizliği ve kapanma önlemlerinden kaynaklanan işten çıkarmalar, Covid’den ölüm oranını ciddi şekilde artırdı. ABD’deki Covid ölümlerinin %40’ı huzurevleriyle bağlantılı. Vermont’taki her 6 erken ölümden 1’i tek bir tesisten kaynaklı. New York’ta [milyon başına en yüksek ikinci ölüm vakası olan eyalet] hastaneler, 6300’den fazla yaşlı Covid hastasını huzurevlerine geri gönderdi. Korunmasız, bakımsız ve tek başlarına, yaşlılar “yavaş katil” yalnızlıktan da etkilendiler. Tecrit, kalp hastalığı, felç ve Alzheimer riskini artırır. Obezite veya günde 15 sigara içmek kadar ölümcüldür. Mali güvencesizlik, yaşlılar için bu sağlık risklerini daha da kötüleştirecektir. Ekonomik kapanma küresel emeklilik fonlarını bir daha eski haline dönemeyebilecek şekilde zayıflattı. Baby Boomer kuşağından milyonlarca insan, yeterli birikimleri olmadan erken emekliliğe zorlandı. Pek çok Amerikalı emeklilik fonların vaktinden önce tırtıklamak zorunda kalıyor. Kongre Bütçe Ofisi, sosyal güvenlik fonlarının 2,8 trilyon dolarının, işsizlik ve eksik istihdam nedeniyle katkı paylarında yaşanacak düşme nedeniyle on yıl içinde tükeneceğini öngörüyor. Kapanma önlemlerinin sonuçları çocuklar için de aynı derecede zalimdir. K-12 okulları Ocak 2021’de yeniden açılsa bile, ortalama bir öğrenci 7 aylık eğitimi kaçırmış olacak. Okuryazarlık ve eğitim seviyeleri uzun ömrün temel bir göstergesi olduğundan, bu öğrenme kayıpları öğrencilerden çalınan yaşam yıllarını temsil ediyor. Dahası, çocuklar için ciddi taciz vakaları ve ruh sağlığı ile ilgili acil servis ziyaretleri artıyor. Ayrıca mevsimsel virüslere ve doğal patojenlere maruz kalmadıkları için bağışıklık sistemleri zayıflayacak. Kronik sağlık sorunları olan veya acil tıbbi tedaviye ihtiyaç duyanlar için, kapanma önlemlerinin kısa ve uzun vadeli sonuçları felakettir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ilkbaharda kanser taramaları %86-94 düştü. Rutin ameliyatlar ve prosedürlerden elde edilen gelir yetersizliği nedeniyle birçok has-
tane kapanmak zorunda kaldı. Hastanelerin bu yıl toplam 323 milyar dolar kaybetmesi bekleniyor. Nisan ayında 1,4 milyon hastane personeli işten çıkarılırken, özel sağlık sigortası şirketleri kazançlarını ikiye katladı. Sağlık altyapısına anlamlı yatırımların yapılmadığı bir ortamda, federal, eyalet ve yerel yönetimler tarafından uygulanan Covid’le mücadele stratejileri ne inandırıcı ne de etkili. Seçilmiş yetkililer, korkuyu körüklemek ve viral yayılım için bireyleri suçlamak için ham vaka sayılarını rutin olarak yükseltiyorlar. Sonuç olarak, şu anda insanları öldürerek “hayat kurtarıyoruz”. Bu basit bir hata veya kötü uygulanan iyi bir politika fikri değil. Sağlık protokolü kılığına girmiş bir ekonomik gündem. Yeni Kast Sistemi California Valisi Gavin Newsom, California devlet okulları için sanal eğitimi zorunlu kılarken kendi çocuklarını yüz yüze özel okula gönderiyor. Yemeklerin kişi başı 850 dolara kadar mal olabileceği üç Michelin yıldızlı bir restoranda lobicilerle kapalı, maskesiz bir akşam yemeğine katıldıktan sadece birkaç hafta sonra eyalet çapında ikinci bir kapanma süreci ilan etti. Newsom, kuralları çiğneyen birçok politikacı, seçkin ve bürokrattan sadece biridir. Statik bir sosyal düzen iyice yerleştiriliyor. Yeni kast sistemimizde zenginler, temiz ve hastalıksız oldukları için siyasi ve sosyal ayrıcalıklara sahipken, kalanlar ne kadar düşük gelirli ise o kadar çok kirli muamelesi görüyor. “Evden çalışma” kastına ait kapanma meraklılarının amacı, riski kendilerinden uzaklaştırıp temel çalışanlara ve yoksullara kaydırmaktır. İşgücünün yalnızca %40’ı evde kalmayı karşılayabiliyor. ABD’li yetişkinlerin %43’ü yeterli sağlık sigortasına sahip değil ve yüksek ücretli çalışanların %92’sine kıyasla düşük ücretli çalışanların yalnızca %31’inin ücretli hastalık izni var. “Evde kal,” erdemli davranışlarının kendilerini Covid’e yakalanmaktan koruduğuna inanan profesyonellerin kendilerini tebrik etme mantrasıdır. Covid ölüm oranlarının ana belirleyicisi aslında gelirdir.
%40 Newsom
Kapanma fanatikleri, emeğin milyonlarca insanı serfliğe sürükleyecek şekilde acımasızca yeniden örgütlenmesi için rıza üretmeye yardımcı oldular. Evden çalışmaya dayalı yaşam tarzı, ancak ve ancak malları taşıyan,
51
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
ÖLÜYORUZ 52
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.11 2021 | 2021.04
ayırıp düzenleyen ve teslim eden lojistik işçilerinin emeği ile mümkündür. Şu anda Şubat ayında var olan yaklaşık 10 milyon iş gitti ve yerine yeni iş gelmedi. Birçok işçi, on yıllardır sürdürülen zorlu korumaları geri alan bir iş modeli olan yarı zamanlı, sözleşmesiz çalışmayı kabul etmek zorunda kaldı. Obama/Biden yönetimi altında, yaratılan yeni işlerin %94’ü gig ekonomisi işiydi ve 2017’de işgücünün %34’ü gig ekonomisi aracılığıyla istihdam edildi. İşçilerin geçim derdine düştüğü ve gıda dağıtım uygulamalarının karlarını arttırdığı kapanma önlemleri, bu eğilimi hızlandırıyor. OnlyFans gibi abonelik platformlarında, kapanmanın başlangıcında hesaplarda bir artış görüldü. Mart ayında şirket, kullanıcı sayısında %75 artış ve 60.000 yeni içerik oluşturucu gördü. Kapanma, OnlyFans’i milyar dolarlık bir sektör haline getirdi, ancak içerik oluşturucuların çoğu ayda 145 dolardan az kazanıyor. Uluslararası olarak, işyeri kapanmaları ve tedarik zinciri aksaklıkları, 305 milyon iş kaybına neden olacak. 1,6 milyar enformel ekonomi çalışanı, geçim kaynaklarını kaybetme riski ile karşı karşıya. Bu yıkım, tüberküloz gibi tedavi edilmeyen hastalıkların artan yayılması ve kıtlık sebebiyle daha da artacak. Temmuz ayında gıda pazarlarının kapalı olması ayda 10.000 çocuk ölümüyle ilişkilendirildi. Yiyecekler atılır ve mahsuller tarlada çürürken, bu yıl şiddetli açlıkla karşı karşıya kalan insan sayısı ikiye katlanarak 265 milyona çıktı. Covid krizinin başlangıcında, Amerikan solunun sesi duyulan kesimleri, ekonomik kapanmanın milyarderlere ve kapitalizme direnmenin bir yolu olduğunu savunuyordu. Böyle düşünmeleri, finansörlerin ekonomik daralmadan nasıl kar edebildiğini anlamadıklarını gösteriyor. Soldaki pek çok kişi, Covid krizinin bir fırsat olduğunu savunarak, ekonomik kesintilerin yol açacağı yıkımın ölçeğini görmezden gelmeyi seçti. Bugün sol, işçilerin emekli maaşları yağmalanırken, çocukların geleceği yok olurken ve dünya çapında 150 milyon insan aşırı yoksulluğa itilirken [pandemiden bu şekilde] anlamlı bir kurtuluşun mümkün olduğu yanılsamasını ilerletmeye devam ediyor. Kapanma önlemleri beceriksiz liderler yüzünden başarısız olmuş falan değil. Aslında mükemmel bir şekilde uygulandılar, çünkü bu önlemlerin amacı halk sağlığı değildi, STK & hayır kurumları sınai kompleksi tarafından tasarlanan geriletici neoliberal gündemin hızlı bir şekilde hakim kılınmasıydı.
Karanlık Çağlara Giriyoruz Solunum virüsünden çok daha karanlık bir şeyle karşı karşıyayız. Güvenlik bahanesiyle büyük bir hırsızlık yaşanıyor. Bu sadece çalışan insanların işlerinin, birikimlerinin ve mülklerinin çalınması değil, aynı zamanda anlamlı bir hayatın da çalınmasıdır. Japonya’da, yalnızca Ekim ayındaki intiharlar, ülkenin 2020’de gerçekleşen Covid ölümlerini aştı. Kapanma önlemleri, Birleşik Krallık’taki bir intihar yardım hattını arayanların %80’i tarafından bir sebep olarak bildirildi. ABD’de genç yetişkinlerin yarısından fazlası depresyon belirtileri gösteriyor ve bunların 4’te 1’i intihar düşüncesini ifade ediyor. 2019’a kıyasla aşırı doz vakaları %20 arttı. Bu neo-feodal distopyada fayda sağlayanlar mülk sahibi sınıf, teknoloji şirketlerinin CEO’ları, yatırımcılar, STK’lar ve hayır kurumu numarası yapan özel vakıflardır. İşçileri yoksullaştırmaları kasıtlıdır. IMF’nin gelişmekte olan ülkelere sunduğu Covid kredilerinin %80’i, sağlık hizmetlerinde kesintiye gitmek ve kamu sektöründeki istihdamı azaltmak gibi kemer sıkma programları uygulamaya bağlandı. ABD’de en büyük 25 şirketten 17’si bu yıl önceki yıllara göre 85 milyar dolar daha fazla kazanacak ve hissedarlar prim alacak. Aynı dönemde Amerikalı işçiler 1,3 trilyon dolar kaybetti. Covid sınıf savaşının izleri, önümüzdeki onlarca yıl boyunca yaşamın her alanına dokunacak. Yetkililer, zorunlu aşılamalardan sonra bile sosyal mesafenin devam etmesi gerektiğini öne sürüyorlar. Maskeler hem fiziksel saflığın hem de karşılıklı güvensizliğin güçlü bir sembolü haline geldi. Steril ve ölümsüz bir toplum fantezimiz, evin bir hapishane, arkadaşların ve ailenin sağlık açısından tehlike oluşturduğu bir dünya yarattı. Bu dünyada çocuklara, büyükanne ve büyükbabalarını sadece var olarak öldürdükleri söyleniyor. Şu anda, sosyal kredi, bağışıklık pasaportları, salt kiraya dayalı bir ekonomi, yapay zeka ve robotikte genişleme, doğal kaynakların finansallaştırılması, artan kitle gözetimi, her şeyin Uber’leşmesi ve iklim değişikliği ya da grip kaynaklı kapanma devrelerini içerebilecek çok kapsamlı değişikliklerin halen başlangıcındayız. Hayatı yaşamaya değer kılan şeyleri geri kazanmak için sınırlı bir zaman aralığımız var: aile, toplum, kültürel miras, sosyal alan, kamu kurumları, ortak alanlar ve serbest dolaşım. Bu zaman hızla tükeniyor ama henüz tam olarak sonuna gelmedik.
İstatiksel
250 Milyon
150 Milyon
53
BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ | SAYI 11 | 2021.04