Bahar Dergi 13

Page 1

BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ | 2021.07

S.13

RUH, BEDENİN HAPİSHANESİDİR: ALTHUSSER VE FOUCAULT Warren Montag AILE DIZIMI VE JILL PURCE Savaş Çağman COVID-19 NEOLIBERALIZMIN SONU DEĞIL! Grace Blakeley

RUH VE BEDEN KARŞIT METINLER Althusser’deki Foucault veya Foucault’daki Althusser


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07 SAHİBİ: BAHAR EDİTÖR: ABDULHALIM KARAOSMANOĞLU TASARIM: OKTAY AY KAPAK GÖRSELİ: WALLBOX.RU ADRES: KONUR II SOKAK 26/4 KIZILAY [ARKA BAHÇE] ANKARA İLETİŞİM: +90 505 056 57 00 KATKI SAĞLAMAK İÇİN: baharbar2017@gmail.com



herkesin bir felsefesi, gündelik hayattaki en basit davranışımızın bir ideolojisi vardır! Louis Althusser Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş


WARREN MONTAG 06

RUH, BEDENİN HAPİSHANESİDİR: ALTHUSSER VE FOUCAULT 1970-1975 SAVAŞ ÇAĞMAN

40

AILE DIZIMI VE JILL PURCE GRACE BLAKELEY

44

COVID-19 NEOLIBERALIZMIN SONU DEĞIL!


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

6


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

RUH, BEDENİN HAPİSHANESİDİR: ALTHUSSER VE FOUCAULT 1970-1975 WARREN MONTAG Çeviri: Abdulhalim Karaosmanoğlu

7


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Çok uzun yıllar önce, Althusser’in “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” ve Foucault’nun “Hapishanenin Doğuşu”nu sadece karşıt metinler olarak değil, karşılaştırılabilecek ve karşıt düşünce sistemlerinin ifadeleri olarak okumak mümkün [veya belki de kaçınılmazdı] idi. Benzerlikleri ve farklılıkları not edildi, ancak bunlar onları yazan adamlardan kaçınılmaz olarak ayrı kalacaktı. Ve hem Althusser hem de Foucault’nun, orijinal özne mitinin bir örneği olarak yazarlık kavramını sorgulama, reddetme eğilimine rağmen, bu metinleri sonraki yaşamlardan ve onların eserlerinden ayırmak çok zor olmaya devam ediyor. Çünkü Althusser’in metni her Althusser sayfada Marksizmini ilan ederken, Foucault [Marx’tan birkaç kez alıntı yapıldığı] Hapishanenin Doğuşu, çoğu zaman, Foucault’nun Marksizme karşı [veya en azından belirli Marksizm türlerine karşı], açık düşmanlığı haline gelecek olan şeyin proleptik ve bu nedenle hala belirsiz bir tezahürü olarak okundu. Bu yüzden de eser, Althusser’in ideoloji üzerine son derece alışılmışın dışında yorumlarının ve temel tezlerinin bir eleştirisi ve reddidir. Övgü Suçlama

8

Aşağı yukarı herkes bu metinleri okudu. Görünüşlerini takip eden tartışmalar [kuşkusuz çoğu zaman övgü ya da suçlama şeklini almıştır] bu haklı ünlü eserlerin “temel argümanlarını” basitleştirilmiş bir biçimde sunan özetlere ve açıklamalara çoktan yol açmıştır. Ve işte tam da sorun bu: Swift’den bir cümle ödünç alırsak, orijinal metinler genellikle yorum dağlarının altında gömülü görünüyor. Orijinaller genellikle okunmasına rağmen, her zaman, kendilerine dışsal da olsa anlamlarına bir kez ve sonsuza kadar karar vermiş gibi görünen diğer çalış-

malar aracılığıyla zaten aracılık edildiği anlamında kurtarmanın ötesinde görünürler. Bununla birlikte, gerçek metinleri kurtarmak için görünüşte sayısız yorumu bir kenara koymak söz konusu olamaz. Çünkü “masum okuma diye bir şey yoktur” diyen Althusser’in kendisiydi. Öyleyse bize dayatılan okumaları, sanki bir tür yansıtmalı özdeşleşim yoluyla olan temaları ve sorunları not ederek başlayalım. Bu metinlerin halihazırda okunduğu yolla belirlenmiş olsalar bile, bu metinlerle karşılaşmamızdan kendiliğinden ortaya çıkıyor gibi görünmektedir. Kendimizi bu okumalardan kurtarmaya başlamak için, elbette, okuyucuları okumalı ve özetleyicileri özetlemeliyiz ve sadece en iyilerini değil, aynı zamanda türlerinin en iyi temsil edenlerini, yani vasat ve hatta açıkça kötü olanları da özetlemeliyiz. Onlarla ilgili dikkat çekici olan şey, kesin olmadıkları ve tekrarlanmalarıyla bu iki metinden birlikte konuşmamıza izin vermeleridir. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” ile “Hapishanenin Doğuşu” arasındaki bariz farklılıklara rağmen, kelime dağarcığı ve referans noktalarındaki farklılıklar [üstü kapalı veya açık] nedeniyle, iki çalışma da oldukça benzer eleştirilere neden olmaya devam etti. [Belki de sıklıkları nedeniyle artık eleştiri olarak görünmüyor ve “nesnel” ve hatta sempatik gözlemler olarak kabul ediliyor]. Bu nedenle, bu metinlerin ele alınışını tartışmasız en çok şekillendiren ve tüm eleştirileri [çeşit ve nitelik olarak] sergileyen iki temel yorumu değerlendirecek olursak; EP Thompson’ın “The Poverty of Theory”deki Althusser eleştirisi ve Habermas’ın “The Philosophical Discourse of Mo-


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

“İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” ile “Hapishanenin Doğuşu” arasındaki bariz farklılıklara rağmen, kelime dağarcığı ve referans noktalarındaki farklılıklar [üstü kapalı veya açık] nedeniyle, iki çalışma da oldukça benzer eleştirilere neden olmaya devam etti.

9


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

1918 1990

Birmendreis Cezayir

10


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

PiedNoir

11


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

dernity”deki [ve başka yerlerdeki] Foucault eleştirisi oldukça benzer temaları ele alır. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” ve “Hapishanenin Doğuşu” eserlerinin her ikisi de, AltJeunesse husser ve Foucault’nun önceki çalışEtudiante malarında yalnızca dolayımlı biçimde ortaya çıkan belirli rahatsız edici ve düşünülemez kavramları mantıksal sonucuna götüren “sınır metinler” olarak görülüyordu.

artan bir şekilde ahlaki kayıtsızlık ile eşitlendi. Elbette, bu suçlamaların uygunsuz, yanlış veya haksız olduğuna yanıt vermek ve yanlış yerine doğru yorumlar sağlamaya çalışmakla mümkün olacaktır. Ve yine de, Althusser ve Foucault’nun eleştirmenleri, bu filozofların partizanlarını sıklıkla inkar ettikleri bir gerçeğe tökezlediler: iki eserin birbirine zıt ve dışsal olmadığı, birinin diğerinin alternatifi olduğu.”İdeoloji ve Devletinİdeolojik Aygıtları” ile “Hapishanenin Doğuşu”eserleri ve dolayısıyla Althusser ile Foucault arasında seçim yapmaya mecbur hissetmek yerine, tüm eşitsizlikleriyle sorgulanan eserlerin yorumlarını nesnel olarak belirlenmiş etkiler olarak kabul ettmeliyiz. Althusser veya Foucault gibi görünen ikilemi Spinoza tarzıyla, Althusser’deki Foucault, veya Foucault’daki Althusser olarak okuyabiliriz.

Her iki metin de incelikli ve sapkın bir şekilde ikna edici [hatta baştan çıkarıcı - itirazlarının gerçekten felsefi ya da teorik olmaktan çok edebi olduğu söylenirse] bir işlevsellikle, ister tarihsel olarak değişmeyen ihtiyaçlar ve tabiatlar, ister insan düşüncesi ve Chrétienne hissinin temelini oluşturduğu söyleENS nen günlük “deneyim”, veya hatta ahlakımızın yegane zeminini sağlayan indirgenemez özgürlük olsun, açıkça insan olan her şeyi reddeden bir yaAlthusser ve Foucault’yu [konunun pısalcılık sunmakla suçlandı. vücut bulmuş halini ifade eden özel isimler olarak], artık kabul edilmesi Yapısalcı Alternatif Böylesi bir yapısalcı-işlevselcilik, an- veya reddedilmesi gereken sistemcak, direniş ve hatta değişim olasılığı lerin yaratıcıları olarak değil, dinamik olmayan bir dünyayı tasvir ederek, ve ayrılmaz karşılıklı içkin nedenler tüm tarihsel failliğin boşaltılmasıyla olarak görmek [yani, belirli bir tarihsel sonuçlanabilirdi. Althusser ve Fou- mesafeden] artık mümkündür. Daha cault, farklılıklarına rağmen, kendi kısa ifadeyle, onları kendi zamanlaçalışmalarının sonucu bireysel inisi- rında ve bizim zamanımızda pek çok yatifi felç etmek ve eleştirel düşün- kişinin hissettiği belirli kavramları ceyi ideoloji veya iktidarın kaçınılmaz ve kavramları sorunsallaştırmaya olduğu fikrine boğmak olduğu süre- çalışan filozoflar olarak sorgulamaHegel ce, kendi başına bir tahakküm hilesi malıyız. Dahası, hem olumlu hem de Tez olabilecek bir tahakküm analizi üret- olumsuz bu yorumlar bizim için baştiler. Althusser’in “Marx İçin” [1965] ka bir şekilde faydalıdır. Çünkü sadeNikita ve Foucault’nun “Kelimeler ve Şeyler” ce Althusser ve Foucault’nun eleşKhrushchev [1966] eserlerinin sayfalarında açık- tirilerinin söylediği şey, bu metinleri lanan teorik antihümanizm programı, oldukça yakından bağlamamıza izin 1970’li yıllarda yayımladıkları eserle- vermiyor. Aynı zamanda söylemedikrinde tam olarak ifade edilen, somut leri şeyler de son derece önemlidir. insanlara yönelik siyasi veya giderek Hem Althusser hem de Foucault için

12


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Böylesi bir yapısalcı-işlevselcilik, ancak, direniş ve hatta değişim olasılığı olmayan bir dünyayı tasvir ederek, tüm tarihsel failliğin boşaltılmasıyla sonuçlanabilirdi.

13


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Collège de France

École Normale Supérieure 1948 1950 Clermont Ferrand

14


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Folie et Déraison Histoire

Les Mots et Les Choses Groupe D’information Jean-Paul Sartre

15


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

ortak olan teorik kaygılar, bir semptomun düzenliliği ile yorumcuları tarafından gözden kaçırılır, iki filozofun yazdıkları, yorumların paylaştığı ve onlara tarihsel konjonktür tarafından empoze edilen sessizlik ile göz ardı edilir.

Simone de Beauvoir Özgürlük Doğa Nietzsche Soykütük, Tarih

Varlık ve Zaman

16

ce bir Marksist değil, aynı zamanda bir Komünist olan Althusser’i saf bir akademisyene dönüştürmüş gibi görünüyoruz.Felsefeyi kendine uyguluyor,burjuva zekice paradokslar üretmek için apaçık kavramlarla uğraşıyor. Bu suçlamaya Althusser, “felsefenin gerçeğe ancak kendi içinde Althusser ve Foucault’nun kendi ta- sonuçlar üreterek müdahale ettiği” nımladıkları teorik etkinliğin doğası- cevabını vermiştir. na dikkat çekerek başlamak yararlıdır: Onlar ne sosyolog ne de tarihçidir. Felsefe Nasıl Çalışır? Amaçları toplum teorileri yaratmak Felsefe kendi üzerinde nasıl çalışır? değildi. Aksine belirli tarihsel anların O, sizin ve benim özne olduğumuz analizlerini sağlamaktı. Yine de gele- “apaçıklık” gibi, neredeyse sorgulaneksel [“Kıtasal”] tarzda olmayan filo- namaz kılan inatçı [ve tam anlamıyla zoflardı. Kartezyenlik, Kantçılık veya felsefi] kavramları sorgulayarak çaHegelcilikten bahsettiğimiz anlamda lışır. Gerçekten de bu, görünmeden yeni düşünce sistemleri üretmeye empoze ettiği ideolojinin bir özelliçalışmadılar. Aksine, çalışmalarının ğidir, çünkü bunlar apaçıklık olarak dikkatli bir incelemesi gösteriyor ki, aşikardırlar, ki bunları fark etmekten onların asıl ilgilendiği konu, belirli geri duramayız ve önünde vicdanın kavramların belirli tarihsel konjonk- küçük sesi yüksek sesle ya da ‘bağırtürlerde, yeni bir şeyin olmasına izin mak’ gibi kaçınılmaz bir doğal tepkiyvermek için bu tarihin dışındaki bir le şöyle der: “Bu apaçık! Bu doğru! Bu konumdan değil, onun içinden nasıl doğru!” işlediğini keşfetmektir. Foucault’nun bunu mümkün kılmak için düşündü- Foucault da kendi etkinliğini çok ğü şeyi hatırlatacak olursak: “Kişinin benzer terimlerle tanımlar: “Delilik, kendi tarihini düşünme çabası, dü- normallik, hastalık, suç ve ceza hakşünceyi sessizce düşünmekten ne kında bazı aşikar ifadeleri ve klişeleri ölçüde kurtarabileceğini öğrenmek ortadan kaldırmaya yardımcı olmak, ve böylece farklı düşünmeyi sağla- diğer birçoklarıyla birlikte, belirli ifamaktır.” Böyle bir “felsefi alıştırma” delerin artık yapamayacağını ortaya aynı anda çok sınırlıdır ve olağanüstü çıkarmaktadır. Bundan daha fazlasını derecede hırslı ve geniş kapsamlıdır. denemeye gücüm yetmiyor.Keşke Yine de kesinlikle gereklidir. söylemeye çalıştığım şey bir şekilde, bir dereceye kadar, bu tür bazı gerAlthusser, özellikle felsefenin “ses- çek etkilere tamamen yabancı kalsizce düşündüğünü” savunuyor ya masa.Yine de tüm bunların ne kadar da kendi dilini kullanacak olursak, istikrarsız kalabileceğini, her şeyin ne felsefenin ne düşündüğüyle ilgile- kadar kolay bir şekilde uykuya geri niyordu. Bunda ısrar etmek, siyasi dönebileceğini anlıyorum.” Bütün alandan uzaklaşmak ve dünyayla bunlar, sanıyorum, bugün yalnızca çok az ilgisi olan, tamamen teorik bir adalet teorileri [Althusser ve Foucaalana gitmek gibi görünmektir. Sade- ult’ya tamamen yabancı bir girişim]


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Althusser ve Foucault’nun kendi tanımladıkları teorik etkinliğin doğasına dikkat çekerek başlamak yararlıdır: Onlar ne sosyolog ne de tarihçidir. Amaçları toplum teorileri yaratmak değildi. Aksine belirli tarihsel anların analizlerini sağlamaktı. Yine de geleneksel [“Kıtasal”] tarzda olmayan filozoflardı.

17


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

üretmekle yetinmeyen, iyi düzenlenmiş ve adil toplumun planını tasarlayacak olan birçok filozof için çok alçakgönüllü, çok alçakgönüllü geliyor. Ancak bazı aşikarlıkların mütevazı bir şekilde sorgulanması, patlayıcı türden etkiler üretti. Dünyanın en seçkin tarihçileri, sosyologları ve filozoflarından bazıları “yangını söndürmek” için harekete geçti. Tepkilerinin acımasızlığı bugün şaşırtıcıgörünebilir. Ancak şaşırmamalıyız: gaddarlık, belirli ideolojik noktaların ne kadar hassas olabileceğinin, bazı “kesinlikleri” sorgulamanın ne kadar katlanılmaz olduğunun bir işaretidir. En acı tiradlar bile değerli göstergelerdir. Althusser ve Foucault’nun “belirli basmakalıp sözler” hakkında sormaya cesaret ettikleri -basit, bekMarjinal lenmedik olsa da- soruların neredeyAnormal se tükenmeyen bir güce sahip oldu-

Bir Kırılma; 18. Yüzyıl

18

ğunu ve muhtemelen rakiplerinin ve hayranlarının çoğunun sistemlerden daha önemli hale geleceğini öne sürüyorlar. Althusser ve Foucault’nun sorduğu en affedilmez soru konuyla ilgiliydi. Bireyin verili olmadığı, fakat inisiyatiflerin merkezi olarak kurulduğu ya da üretildiği konusundaki inatçı ısrarları, çatışmalı ideoloji ya da iktidar süreçlerinin bir nedeni değil [her iki çalışmanın merkezinde yer alan bir tez] bir sonucu olarak, Althusser’in belirttiği gibi, sağduyuyu rencide etmek için gerekli her şey vardı”Bu kavram çok dikkat çekmiş olsa da, teorik önkoşulu [en azından Althusser’in çağrılan veya oluşturulmuş özneyi tanımladığı anlamda], son yirmi yılın tartışmaları tarafından neredeyse sessizce unutuldu. Bu, teorik bir noktadır [tek değil ama en önemlilerin-


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

den biridir], iki eserin örtüştüğü ve belirli birnokta olmasına rağmen, tamamen ayrılmalarını engelleyen bir noktadır. Althusser’in [Hapishanenin Doğuşu’nda hiçbir biçimsel veya açık karşılığı olmayan] iddiasına, Foucault’nunkinden çok farklı bir dilde, onun projesiyle alakasız görünecek şekilde, ideolojinin maddi bir varoluşu olduğuna atıfta bulunuyorum. Foucault’ya böyle bir cümle aşılmaz bir paradoks içeriyor gibi göründüğü için, en başından beri “ideoloji” terimini reddetmiştir.“İdeoloji”nin, ister fikir ister bilinç olsun, ideal veya maddi olmayan varoluşun bir biçiminden ayrılması imkansız görünüyordu.Ve bu tam da Althusser’in “ideolojik ideoloji kavramı” dediği şeyi, “ideoloji” kavramını kendisi ile baltalama girişiminin paradoksudur. Bu görünür etimoloji bize fikirlere, zihin ve dolayısıyla ideal ya da manevi bir varoluşa sahip olan ve ayrıca çeşitli Marksist ve Marksist olmayan söylemlerde kullanımı neredeyse kaçınılmaz olan bir bilinç kavramınakarşı ideoloji anlayışında adından başka tanınabilir bir şey bırakmaz. Tabii ki, böyle bir taktik, Foucault’nun kendisinin “söylemin taktik çokdeğerliliği” dediği şeyle, bizi “söylemi taktiksel işlevi ne tekdüze ne de istikrarlı olan bir dizi süreksiz kısım olarak kavramamızı” emreden kuralla tamamen uyumludur ve aynı formüllerin zıt amaçlar için yeniden kullanımı” anlamına gelir.Althusser’in bu özgül teorik çokdeğerliliği kullanmasının, onun ideoloji nosyonunun daha önceki teorilerin bir devamı olarak veya hatta önceden var olan bilinçlerin telkin edilmesine dair çok orijinal olmayan bir teori olarak okunmasını tamamen engellediği anlamına gel-

mez. Aksine, son yirmi yılın kanıtları, “ideoloji” teriminin kullanımının [yine de daha etkili kavramların yokluğu göz önüne alındığında kaçınılmaz olduğunu düşündüğü] Althusser’in insanın doğası üzerine tezlerinin radikal özgünlüğünü gizleme eğiliminde olduğunu doğrulamaktadır. İdeoloji ve Denemesi Althusser, “İdeoloji” denemesinin “ideoloji bireyleri özneler olarak çağırır” temel tezine biri olumsuz, diğeri olumlu olan iki ön tez aracılığıyla yaklaşır. Birincisi, ideolojinin hayali biçiminde “temsil edilen” nesneyle, ikincisi ideolojinin maddiliğiyle ilgilidir” [“İdeoloji”, 162].Bu iki tezin birleşimi, Althusser’in ideoloji nosyonunun görünüşte paradoksal doğasını mükemmel bir şekilde yakalamıştır.Çünkü ideoloji nasıl aynı anda hem hayali hem de maddi olabilir ve “hayali” kavramı, yanılsamaları, yanlış fikirleri gerçeği bilmesini veya algılamasını engelleyen bir bilince gönderme yapılmadan nasıl kavranabilir?

Georges Dumézil Georges Canguilhem Gaston Bachelard

İdeolojinin maddiliğine ilişkin olumlu tez neredeyse görmezden gelinirken, hayal gücünün olumsuz tezinin yorumcular tarafından [sadece onda Lacan’ın çalışmasına bir gönderme olduğunu fark edenler değil] geniş çapta ele alınması kayda değerdir.“İdeolojinin hayali biçimi”, şimdiye kadar ideoloji olarak anlaşılan şey ile Althusser’in kendisini tüm tanıdık yönlerden ayırmaya yönelik çoğu zaman şaşırtıcı girişimleri arasındaki tek bağlantı gibi görünüyordu.Pek çok okuyucu için ideoloji hala yanlıştı, yanılsama, hatta çağrılan bir öz- Aydınlanma nenin yanlış bilinci [neden olmasın?], Nedir? bir özne kurulmuştu, evet, ama zaten yanlış [hayali] fikirlere sahip olarak

19


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Deliliğin Tarihi Kliniğin Doğuşu Kelimeler ve Şeyler

Hegel veya Marks

Varlık ve Zaman

20

kurulmuştu ve bu özne, mevcut üre- neksel ideoloji teorisinin bir varyantı tim ilişkilerinin [direnmek yerine] ye- olarak almasını engellemedi.İşte tam niden üretilmesine neden oluyordu. da bu nedenle, bu olağanüstü karmaşık ve heterojen eserde yeni ve Ancak böyle bir yorum, Althusser’in emsalsiz olanı ideolojinin “geleneği” metnine yansıtılan bir yanlış okuma ile bir sürekliliği koruyan imgeler, kedeğildi.Althusser’in ideoloji nosyonu limeler ve hatta kavramlardan ayıran için görünüşte çok merkezi olan [ve sınır çizgisinin [yeniden] izini sürmeken başta, “İdeoloji Üzerine” bölümün- te fayda var. Althusser, ikinci, olumluden önce ifade edilen] “Baskıcı Devlet teziyle ilgili tartışmasına, ideolojinin, Aygıtı” [son kertede] arasındaki ayrı- hayali olduğu söylenebilse bile, bimı başka nasıl anlamalıyız?Elbette, reylerin [ve yine de] zihinlerinde “içeİdeolojik Devlet Aygıtlarının ideoloji rilen” yanlış veya yanıltıcı fikirlerden tarafından işlev gördüğü ifadesi, bi- oluşmadığına dair bir uyarıyla başlar, çimsel olarak boş bir totolojidir [en bu da okuyucuların belirli şekillerde azından Althusser ideolojiyi tanım- hareket etmelerine neden olur.Bulayana kadar]; bununla birlikte, onu radaki ideoloji tartışmasının tamamı, Bastırıcı Aygıtların şiddetinin karşı- zihinsel inançların fizikseleylemlere sına koyarak, politik bir güç ve rıza ikiliğini onaylıyor görünmektedir [bu terim, denemede ve genel olarak Althusser’in çalışmasında bariz bir şekilde eksiktir], beden üzerinde güç ve şiddet uygulayan çifte ama asimetrik tahakküm, ancak yalnızca son çare olarak, tercih edilen tahakküm tarzı, zihni, kendisini var olan güçlere tabi kılmak için indirgenemez bir şekilde özgür iradesini seçmeye ikna edendir.Özgürce seçilen kölelik, meşru ve meşru olarak yaşanması nedeniyle isteksiz bir özneye zorlanandan çok daha dayanıklı olacaktır. İdeoloji burada telkin olur. O, inançların [doğru ya da yanlış] telkin edilmesidir ve bu inançlar kaçınılmaz olarak onlara “sahip olan” bireylerin eylemlerinde ifadesini bulur.Böylece doğrusal bir sıra ortaya çıkar: fikirler [yönetici fikirler], onları harekete geçiren inançları oluşturan bireylere iletilir.Bu tür kavramların, “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”nın son bölümünde Althusser’in ideoloji tanımının unsurlarıyla temelde uyumsuz olması, birçok okuyucunun makaleyi gele-


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

neden olduğu fikrini kökten sorgulamak için tasarlanmıştır. Althusser, okurlarının büyük bir çoğunluğunu işte bu noktada kaybetti ve nedenini anlamak zor değil.”İkinci Tez: İdeolojinin maddi bir varlığı vardır”ı izleyen argümanlar, paradokstan paradoksa, ileriye doğru yeni sonuçlara değil, Althusser’in metninin kendisine geri dönerek, belirli formülasyonlara [örneğin, şiddet ve ideoloji] karşı çıkarak ve onları baltalayarak ilerler. Althusser, ideolojinin maddi varlığına ilişkin tartışmasına, bir tür ortodoksiye hitap edecek şekilde hesaplanan İdeolojik Devlet Aygıtlarının her birinin “bir ideolojinin gerçekleştirilmesi”

ifadesiyle başlar.Şimdi, bu anlamdaki bir “gerçekleştirme”, birkaç nedenden dolayı, Althusser’de bulmayı umduğumuz bir kullanım değildir.Bir fikrin bir eylemden önce gelmesi [ve neden olması] gibi, ideolojinin de bir aygıtın maddeselliğinde ifadesinden önce geldiğini anlamamız gerekiyor gibi görünüyor.Bu, elbette, ideolojinin maddi enkarnasyonundan önce [ideal?] bir varoluşu olduğu anlamına gelir, ikinci tezin kendisi tarafından reddedilen bir nosyon: fikirlerin [asla] tinsel veya ideal bir varoluşu yoktur, yalnızca maddi bir varoluşu vardır. Bu soruların hiçbirini ele almadan Althusser [aynı paragrafta] şu tezi yeniden ifade eder [“geri döner”]: “Bir

Kliniğin Doğuşu

Kelimeler ve Şeyler

21


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Felsefe kendi üzerinde nasıl çalışır? O, sizin ve benim özne olduğumuz “apaçıklık” gibi,neredeyse sorgulanamaz kılan inatçı [ve tam anlamıyla felsefi] kavramları sorgulayarak çalışır.

22


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

ideoloji her zaman bir aygıtta ve onun pratiğinde ya da pratiklerinde vardır. Bu varoluş maddidir” [“İdeoloji”, 166]. Elbette yeniden ifade edilen, “her zaman vardır” ifadesinin “içinde gerçekleştiği” ile aynı olmadığı göz önüne alındığında, orijinal ifadenin anlamını bazı önemli açılardan değiştirir.Yeniden formüle etme, aygıtlarla ilgili olarak ideolojinin zamansal ve nedensel önceliği önerisini ortadan kaldırır ve böylece ideolojinin maddi biçiminin dışında var olabileceği fikrini de ortadan kaldırır.

yış modelini yani Tanrı’yı sorguladı: Çünkü Tanrı’nın yaratılmış dünya ile ilişkisi, önceden var olan bir niyetin ifadesi olacak olan eyleminden ayrı bir aktörün ilişkisi gibi olamaz. Tanrı ancak, iradesi ve niyetleri yalnızca gerçekleşmiş bir durumda var olan içkin bir neden olabilir: “Tanrı, hükümlerinden önce olamazdı ve onlarsız da olamaz.” Spinoza’ya göre, insanlar Tanrı’yı, iradesi eylemlerinden ve kararlarından önce gelen geçişli bir neden olarak tasavvur etmekte ısrar ederler, kendilerini [veya zihinlerini] eylemlerinin özgür nedenleri olarak Ancak ikinci formülasyon, birinciy- hayal ederler, oysa gerçekte zihin ve le bağlantılı belirli sorunları çözer- beden, düşünce ve eylem eşzamanken, yeni sorular da ortaya çıkarıyor. lı ve ayrılmazdır ve aynı nedenlerle Özellikle “içinde” edatının kullanımına atıfta bulunuyorum: ideoloji her zaman bir aygıtta vardır. Paradoksun tam etkisini elde etmek için daha ileri gidelim ve iki formülasyonu birleştirelim: ideoloji her zaman onun gerçekleşmesi olan aygıtta bulunur. Dolayısıyla ideoloji, onun maddi biçimini oluşturan aygıtların ne [terimin yaygın olarak kabul edilen herhangi bir anlamında] nedeni ne de etkisidir. Ancak bu, felsefe tarihinde bu kesin paradoksun ilk ortaya çıkışı değildir. Althusser, Michel Pccheux’un belirttiği gibi, “sapkınlıkta gerçek bir yol arkadaşıydı... ve aynı zamanda affedilmez soruları aşırı uçlara götürme sanatını da biliyordu.” Elbette, Althusser, önemi yalnızca bu deneme için değil, Althusser’in bir bütün olarak çalışması için kötü bir üne sahip olan bu yoldaşın çok iyi farkındaydı. İdeoloji sorununa gelince, O’na göre “Spinozist ya da Marksist olmak tamamen aynı şey olmaktır”[“İdeoloji”, s.175]. İyi bilindiği gibi, Spinoza, kökensel özne [ya da bir eylemin aktörü ya da faili] hakkındaki her kavra-

Klasik Çağ

14-17. Yüzyıl

23


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

16 Kasım 1980 1983 1990 72

Étienne Balibar

24

belirlenir.Belki de Althusser, “Kapital’i Okumak”ın sonunda ortaya çıktığında bu tür tartışmalara neden olan Spinozacı dili doğrudan kullanmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır, ancak kavram oradadır: ideoloji, aygıtlarında ve pratiklerinde içkindir, bu aygıtların dışında hiçbir varlığı yoktur ve tamamen onlarla çakışmaktadır. Böylece fikirler kendi maddi tezahürleri içinde kaybolmuşlardır, yalnızca etkilerinde “var olan” nedenler yoktur [ya da, hem Spinoza hem de Althusser ile tamamen uyumlu olan bir Freudcu referansı eklemek gerekirse, bu anlamda fikirler, her zaman sadece sonradan oluşturulmuş nedenlerdir], geriye dönüktürler ve maddi etkilerinin etkisindedirler. Bu noktada, fikirlerin, maddi biçimlerine bürünerek kaybolmuş olanların bile, bir yerde kök salması gerektiğine kesinlikle itiraz edilmelidir; ve tüm eylemleri orijinal bir aktöre [ya da aktörlere] ve tüm düşünceyi kökensel bir “düşünen şeye” kadar takip eden metodolojik bireyciler olmasak bile,

bilincin ya da zihnin bu şemada bir yer tutması söz konusu değil midir? “Fikirler” ve “düşünce”, ne kadar anlık olursa olsun, bireylerin bedensel itaatine bağlı olan ideolojik pratiklere çevrilmesini kolaylaştıran bir geçiş noktası mıdır? İnan ve İtaat Et! Bu kişilerin önce inanması, sonra itaat etmesi gerekmez mi? Ancak Althusser, fikirleri [“manevi bir varoluşla donanmış”] “[maddi] davranıştan” ayırdığı ve düşüncenin önceliğini tesis ettiği sürece, bu kavramı bile “mutlak olarak ideolojik bir “kavramsal aygıt” olarak kınar. Birincisi ikincisine karşıdır [“İdeoloji”, s.167]. Dolayısıyla, bu kavramsal düzeneğe göre, eğer bir kişi Tanrı’ya “inanıyorsa”, o zaman kiliseye gidecek ve dua edecektir. Bir kişi yasaya “inanıyorsa”, ona uyacaktır. Kişi, açıktan ilan ettiği veya gizlice sahip olduğunu bildiği inançlara göre hareket etmezse ne olur? O zaman ya ikiyüzlüdür ya da daha da ilginci bizim amaçlarımıza göre neye


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Son yirmi yılın kanıtları, “ideoloji” teriminin kullanımının [yine de daha etkili kavramların yokluğu göz önüne alındığında kaçınılmaz olduğunu düşündüğü] Althusser’in insanın doğası üzerine tezlerinin radikal özgünlüğünü gizleme eğiliminde olduğunu doğrulamaktadır.

25


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Temel Özne Analizi Öznenin ve Toplumsal Varlık ve Zaman

inandığını bilmez. Metnin bu noktasında Althusser’in aklına Descartes’ın Metod Üzerine Söylev’inden bir pasaj gelmesi muhtemeldir: “Onların gerçek fikirlerini ortaya çıkarmak için, söylediklerinden çok uyguladıklarını dikkate almalıyım. Tam olarak inandıkları gibi konuşmaya yatkın çok az kişi olduğu için, ama pek çoğu bunun ne olduğunun farkında olmadığı için. Gerçekten inanıyorlar, çünkü bir şeye inandığımızı bildiğimizden farklı olduğuna inanılan zihin eylemi olarak, genellikle biri olmadan diğeri bulunur.”

Althusser, bu tür ifadeleri semptomatik bir okumaya tabi tutar: manevi Sigmund fikirleri maddi eylemlerden ayırmaFreud daki ısrara rağmen, dışsal olarak ger-

26

çekleştirilen içsel niyetler olarak, bu “ideoloji ideolojisi”, bir yandan fikirler ve inançlar ile eylemler arasında bir tutarsızlıkla karşı karşıya kaldı. Öte yandan, tam da bu kavramsal aygıtı korumak için, ortaya çıkan öznenin sahip olduğunu düşündüklerinden başka fikirleri, öznenin gerçekleştirdiği eylemlere “karşılık gelen” fikirleri ortaya koymalıdır. Bu enterpolasyonlu fikirlerin “onların” eylemlerinden, yani onlara tekabül eden eylemlerden önceden var olmadığı gerçeği, yalnızca bir anlama gelebilir: “İdeoloji ideolojisi, hayali çarpıtılmasına rağmen, insan ‘fikirlerinde’ özne ise eylemlerinde var olur” [“İdeoloji”, 168]. Formül tekrarlanır: ideolojinin her zaman bir aygıtta var olması gibi, fikirler


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

tün bir kavramsal kelime dağarcığını koruma arzusunu, daha doğrusu mu- Panoptikon hafaza ediyormuş gibi görünmesini gösterir. Sanki “inanç” ve hatta dahası “bilinç” terimlerini tamamen ortadan kaldırmak çok fazla olur.Fakat bu terimler ve daha da önemlisi, öne sürdükleri içsellik kavramları Althusser’in metninde gerçekten hayatta kalıyor mu?Pek çok okuyucunun yaptığı gibi, Althusser’in sözüne inanmalı mıyız? Aslında, “bilinç” kelimesi makalenin geri kalanında sadece bir kez geçiyor. Kelime yalnızca tırnak içine alınmakla kalmaz, aynı zamanda şu şekilde hemen nitelenir: Üretim ilişkilerinin yeniden üretimi, bireysel öznelerin “bilinçlerinde”, “davranışlarında” sağlanır. Buradaki gönderme, yalnızca Spinoza’nın ünlü ve eşit derecede hazırlıksız ifadesinin içeriğine değil, daha da önemlisi, belki de Spinoza’nın felsefi stratejisine yöneliktir. Althusser, “İdeoloji ve Devlet İdeolo- İktidar ve jik Aygıtları”nın yayınlanmasından on Özne beş yıl sonra şöyle yazmıştır: de [bireysel öznelerin] eylemleriiçinde var olur. Bu noktada Althusser, bireylerin fikirleri ve eylemleriyle ilgili tezini “yeniden ifade ederken” belirli bir eşiği aşar: “Bireyin fikirleri, onun maddi eylemleridir”. Birkaç satır sonra, sanki eleştirisinin gücünü köreltmek ya da teorik dolambaçlı yolunun izlerini gizlemek için”fikirler” terimi ideolojinin daha ileri değerlendirmelerinden kaybolurken, “inanç” ve “bilinç” kavramlarının varlığını sürdürdüğünü söyler.”İdeolojinin maddi bir varlığı vardır” bölümünde adından bir kez bile söz edilmeyen Spinoza aracılığıyla, çok Spinozist bir denemenin tartışmasız en Spinozist kısmıdır bu. Bu çok açıklayıcı bir andır, çünkü Althusser’in “fikirler” terimi dışında bü-

Spinoza ve Etki Alanı Spinoza hakkında beni büyüleyen şey onun felsefi stratejisiydi. Spinoza işe Tanrı ile başladı! Tanrı ile başladı ve sonunda [en kötü düşmanlarının geleneğine uygun olarak] bir ateist oldu [Da Costa ve zamanının diğer birçok Portekizli Yahudisi gibi]. Üstün bir stratejist olarak, düşmanın en hayati ve en sağlam tahkim edilmiş noktasını kuşatmakla başladı ya da daha doğrusu oraya kendi düşmanıymış gibi yerleşti ve bu nedenle düşman olduğundan şüphelenmedi, düşmanın teorik kalesini ele geçirdi ve düşmanın yönünü değiştirdi. Sanki bir kalenin toplarını işgalcilere karşı çevirirmiş gibi… Bir uzman, Althusser’in burada, bir teorik dönüşüm ve

Söylemlerin Analizi Şey ve Neden

Biyoiktidar Foucault!

27


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Tanrı ancak, iradesi ve niyetleri yalnızca gerçekleşmiş bir durumda var olan içkin bir neden olabilir: “Tanrı, hükümlerinden önce olamazdı ve onlarsız da olamaz.”

28


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

çeviri işlemi gerçekleştirirken baskın kavramsal rejimin içinde kalma stratejisi olan “sive stratejisi”ne atıfta bulunduğu prosedürü adlandırmıştır: Tanrı ya da doğa, hak ya da güç, kelimeleri değiştirirken anlamları korunmuştur ve ardından bu sözleri bu rejime karşı geri döndürmüştür. Althusser içselliğin dilini, “inanç”, “bilinç” sözcüklerini, Spinoza’nın Tanrı kavramını daha etkili bir biçimde yıkmak için koruduğu anlamda korumuştur. Bu noktayı açıklamak için Althusser, Pensees’den gelen bir dizi argümanı ve varsayımları tek bir cümlede toplayarak Pascal’dan bir örnek verir: “Diz çök, dua ederek dudaklarını oynat ve inanacaksın.” Bu “harika formül” diye yazar, “ideolojinin kavramsal şemasının düzenini tersine çevirmemizi sağlayacaktır” [“İdeoloji”, s.168]. Bahsettiği düzen, elbette, düşüncenin eylemden önce neden olduğu nedensel düzendir: eğer bir kişi diz çöker ve dua ederse, böyle bir eylem, o kişinin Tanrı’ya olan inancının ve inancına göre hareket etme arzusunun sonucudur. [çünkü “irade zayıflığından” muzdarip olabilir]. Ancak Pascal’ın varsayımsal ahlaksızlığı daha karmaşık problemler doğurur. Onun zorluğu inançla ilgilidir, eylemle değil: kaderinin bahis konusu olduğuna ikna olmuş, Tanrı’ya inanmak istiyor ama inanamıyor, Tanrı’yı arzulamak istiyor, ancak hissetmek istediği arzunun olması gerektiği yerde yalnızca boşluk hissediyor. Pascal’ın ahlaksızlara tavsiyesi gerçekten skandaldır”: Yaptığınız şey inandığınızdan daha önemlidir. Öngörülen jestleri yapın ve öngörülen kelimeleri söyleyin, inançsızlığınız önemli olmayacaktır. Ama belki daha da skandal bir şekilde, ahlaksızlara güvence veriyor. Althusser’in terimini kullanacak

olursak [en azından, Kilise’nin aygıtı içinde gerçekleştirilen ritüellere göre yürütülüyorsa], eylem veya uygulama, inancı üretecek ve böylece bedenin ruh üzerinde, maddenin ruh üzerinde eğilimsel bir önceliğini tesis edecektir. Bununla birlikte, “ideolojinin kavramsal şemasını” tersine çevirmek, onu sorgulamak anlamına gelmez. Çünkü Pascal’ın konumu, bir tür davranışçılığa, ruhu madde veya maddi biçim olmaksızın bedenin salt bir yansıması haline getiren, zihnin beden aracılığıyla koşullandırılmasına ilişkin bir teoriye benziyor gibi görünmektedir. Althusser bunu öyle ifade ediyor: “Bu nedenle, yalnızca tek bir özne [şöyle ya da böyle bir birey] söz konusu olduğunda, inancının fikirlerinin varlığının maddi olduğunu söyleyeceğim, çünkü fikirleri, kendileri olan maddi ritüeller tarafından yönetilen maddi pratiklere yerleştirilmiş maddi eylemlerdir. Öznenin fikirlerinin türediği maddi ideolojik aygıt tarafından tanımlanır.” Althusser’in çevirisi yine orijinale bir ihanettir, çünkü zihinsel ve fiziksel, ruh ve beden, ruh ve madde arasındaki her bir dizi ve ayrım kavramı ve dahası, onun eylemleri “olan” fikirler ortadan kalkmıştır. Bir birey artık şu ana kadar fiziksel varoluşu aşamaz, çünkü o her zaman bir aygıtın ritüelleri tarafından yönetilen uygulamalara zaten “yerleştirilmiş”tir. Ancak Althusser herhangi bir içsellik kavramını fiilen kovmuştur, ya da daha doğrusu, içsel olanın Spinozacı tarzda her zaman zaten dışsal “ifadeye”çevrildiğini ve bunu yapamayacağını gösterir. Öncesinde ve dışında varlığı olmadığı anlaşılmalıdır.Yalnızca dışsallıklar vardır, yalnızca eylemlerin ve hareketlerin maddilikleri değil, aynı zamanda yazılı, sözlü ya da sessiz

Ferdinand de Saussure

Dilin Alanı

Lacan Bilinçdışı

Hakikat ve Kendilik

29


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

ve görünmez söylemin maddilikleri de vardır, ama yine de maddidir, yine de sadece maddi olanın üretebileceği etkiler üretir. Kasıtlı konuşma edimlerinde veya uykunun gizliliğinİdeoloji ve de bize söylenen kasıtsız ama yine Bilim de anlamlı konuşmada, bize ait olan ama sadece bizim olmadığımız yerde konuşulandır. Fikirler, inançlar, bilinç Felsefe her zaman söylemlerin, eylemlerin, pratiklerin indirgenemez maddeselliğinde içkindir.

Genç Marx Hegel ve Feuerbach Epistemolojik Kopuşu Antonio Gramsci Üretimin Nihai Koşulu

Burada Althusser, Aydınlanma sırasında kesin biçimini alan “ideoloji ideolojisi”ne karşı Spinoza’nın Etik’inden bazı tezleri hatırlatır:”Aydınlanma felsefesi, tüm ideolojik yanılsamaların ortadan kaldırılması da dahil olmak üzere, tüm kişisel ve toplumsal çelişkilerin çözümünü bilgide ve onun halka yayılmasında gördü.” Kant da şöyle demişti: “İstediğiniz kadar tartışın, istediğinizi tartışın ama itaat edin.” Bu kesinlikle, aynı anda hem maddi itaat talep ederek hem de tartışma özgürlüğüne izin veren, yasayı sürekli gelişen bir rasyonaliteye uyarlamaya ikna olacak aydınlanmış bir hükümdar tarafından yönetilen, bitmeyen ama düzenli bir ilerleme için zemin hazırlamayı amaçlayan birinin sözleriydi. Arzunun toplumsal düzeni tehdit etmesine asla izin verilmeyecekti. Ama dahası, O, bedensel kölelikle bir arada var olan ama onu aşan, salt fiziksel bir düzende kalacak ve bu nedenle zihnin etkinliğini etkileyemeyecek olan belirlenimlerle koşullandırılmamış bir entelektüel özgürlük hayal etti. Spinoza Eleştirisi İtaat dünyasında özgürce düşünmek mümkün mü? Althusser’in sözleriyle Spinoza, “bu fikirde değildi.”

30

Ona göre “ruh [insanlar, zihnin etkinliği] hiçbir şekilde organik bedenin etkinliğinden ayrı değildir; tam tersine, ruh yalnızca bedenin izlenimlerinden ve hareketlerinden etkilendiği ölçüde düşünür. Bu nedenle yalnızca bedenle değil, onun içinde de düşünür, herhangi bir ayrılmadan önce onunla özsel olarak birleşir.” Hobbes’tan [Spinoza’nın eleştirisinin doğrudan nesnesi olan] Kant’a [ve ötesine] kadar, fiziksel dünyayı yöneten yasalardan [ve güçlerden] özgür ve ayrı bir insan içselliği olduğunu varsayan liberal geleneğe karşı, eylemleri üzerinde mutlak güce sahip olan ve kendisinden başka hiçbir kaynak tarafından belirlenmeyen bir krallık içindeki krallıktır bu. Spinoza, bedenin eylemde bulunma gücünü azaltan veya sınırlayan her şeyin, aynı anda zihnin [erkeklerin] düşünme gücünü de azalttığını savunur [Etik, Önerme 11].


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Spinoza bir toplumu bilincine göre değil, ritüellerine, uygulamalarına ve kurumlarına göre değerlendirirdi. Tractatus Theologico-Politicus’ta açıkladığı gibi, İbrani devletinin uzun ömürlülüğü, ilahi seçiminden çok kolektif bilincine bağlı değildi; onun uzun ömürlülüğü törensel ayinler ve kurbanlar, maddi ve dışsal tezahürler tarafından üretilmiş ve güvence altına alınmıştır. O, bir dinden ziyade tarihsel ulus-devletin ideolojisi olan bir inancın savunucusuydu. İbrani halkının yaşamı “uzun bir itaat eğitimiydi” çünkü kimse yasak olanı istemez ve herkes emredileni isterdi. Spinoza’nın protodisipliner topluma ilişkin açıklamasından, bedenin özgürleşmesi olmaksızın zihnin özgürleşmesinin, direniş ve isyan eylem ve pratiklerine içkin olmayan mevcut toplumsal düzene yönelik hiçbir eleştirinin olamayacağı sonucuna varılabilir.

Althusser’in Spinozacılığının ışığında Baskıcı Devlet Aygıtının şiddeti ile İdeolojik Devlet Aygıtlarının “ideolojik” işleyişi arasındaki ayrımı şimdi ne yapacağız? Althusser’in Gramsci’nin hegemonya formülasyonlarında içkin olan ikiciliği reddettiği kesindir: Centaur, yarı canavar, yarı insan, aynı anda hem fikir ve inançlar dünyasında [rızanın şekillendiği] hem de güç ve şiddet dünyasında ikamet eder. Althusser’in kendisi, her aygıtın bir “çifte işlev” ile karakterize edildiğini öne sürerek, Baskıcı Devlet Aygıtı ile İdeolojik Devlet Aygıtları arasında mutlak bir ayrım olmadığını kabul eder. Kilise “yalnızca çobanlarını değil, sürülerini de ‘disipline etmek’ için uygun cezalandırma, sınır dışı etme ve seçme vb. yöntemlerini kullanır” Burada, elbette, Foucault’nun anladığı anlamda “disiplin”den sadece bir adım uzaktayız. Althusser’in “bedenlerimizle düşünürüz” ifadesini ciddiye alırsak, şiddet ve ideoloji arasındaki ayrımı, dışsal ve içsel, bedenler üzerinde uygulanan tahakküm ile zihinler üzerinde uygulanan tahakküm arasındaki bir ayrım olarak artık anlayamayız. Geriye elbette Althusser’in temel tezi kalıyor: ideoloji, bireyleri özne olarak çağırır. Althusser ve Spinoza’ya göre “zihin ve beden bir ve aynı bireysel şeydir” [Etik, 2. Kısım, Önerme 21] ve sonuç olarak eğer düşünürsek, bedenlerimizle birlikte ve bedenlerimizde düşünürsek, modern anlamda öznellik içinkesinlikle hiçbir yer yoktur. O halde, bize eklenen bu hayali içsellik, bizde yeri olmayan, etrafımızda, dışımızda inşa edilen bu paradoksal içlik nedir? İçsellik ve bilinç [ve bu koşulsuz mekânlarda meydana geldiği varsayılan içsel eylemler], köleliğin

Önermeler

Alman Felsefesi

Hümanizm Tarihselcilik

31


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

32


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

tamamlayıcısı, tamamlayıcı kökeni, kökenin kökeni, üstün gücüne eklemek için kendi üzerine katlanan bir tahakkümün işareti olarak işlev görür. O kendi meşruiyetinin garantisidir. İnsan köleliğinin zorla ve sahtekarlıkla dayatılması yeterli değildir; kökenlerini [en azından modern çağda] geriye dönük olarak her öznenin iradesinde, Hobbes’un söyleyeceği gibi “insan insan”, aynı anda hem kökenlerinin şiddetini yükselten hem de gömen bir temelde üretmelidir. Fetih, köleleştirme, soygun, cinayet, kısacası zor kullanma en büyük rolü oynuyor. Liberal gelenekte, bu şematik”irade eylemleri”, başka hiçbir yerde değil, kendimizden kaynaklanan “niyetler” biçimini alır [bu anlamda her birey kendi özgürlüğü içinde bir “krallık içinde bir krallıktır”. Siyasi düzeni [en azından bizim siyasi düzenimizi] kuran ve onun meşruiyetinin teminatıdır. Dolayısıyla bu içsellik kökenlerin yeridir, ama hiçbir zaman mevcut olmayan kökenler: her zaman vermiş olduğumuz ve bize karşı yükselen gücü “tesis eden” rıza, her zaman zaten o güçlere devrettiğimiz haklar. Yetkimizi aldıktan sonra, bize gerçekten karşı çıkılamaz. Althusser bunu acımasızca söylüyor: Kendi tabiiyetimizi özgürce seçebilmemiz için özne olarak çağrıldık. Foucault için [“İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”nın yayınlanmasından bir yıl sonra, 1971’de yazılmıştır] bu, onun “Batılı insana anlatıldığı söylemin bütünü” olarak tanımladığı hümanizmin tarihsel anlamıydı: “Güç uygulamasanız bile, yine de bir hükümdar olabilirsiniz. Daha da iyisi, gücün kullanımını ne kadar reddedersen, iktidardakilere o kadar boyun eğersin, o zaman bu senin egemenliğini o kadar artırır.” Buna karşı çıkılabilir, çünkü “çağrılan”

iç mekanın kendisi “kurulmuştur” ve bu nedenle tamamen gerçektir, dışa değil, onun devamına karşıdır. Ferdinand de Saussure

Althusser’in ideoloji nosyonunu ideolojik ideoloji kavramına karşı çevirmeye yönelik kurnazca ve son derece karmaşık girişimlerine rağmen [veya belki de bu nedenle] Foucault, kariyerinin çok erken dönemlerinden itibaren ideoloji terimine ilişkin şüphelerini dile getirdi ve şüphelerinin, söylenmelidir ki, genellikle Althusser’in terimi kullanımlarına yöneliktir. Sanki Foucault, Althusser tarafından sunulan ardışık ideoloji tanımlarını eleştirel bir dikkatle izliyordu ve sıklıkla polemik olarak onlarla ilişki kurmaya kendini mecbur hissediyordu. Ancak katılımcıları doğrudan birbirlerine hitap etmeyen, hatta isim bile vermeyen bu tuhaf “diyalog” burada durmadı. 1970’de La pensee’de “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”nın yayınlanmasından hemen sonra, Foucault’nun ideoloji eleştirisinin özü, kendisi Marksizme aşinalığını yenilerken ve parlamento dışı solun aktif bir katılımcısı olurken bile değişti. İdeoloji kavramıyla ilgili sorun, artık, bilimsel bilginin kutsallaştırılmış dünyasına karşıt bir inanç ve kanaat alanına işaret ediyor gibi görünmesi değil, ideolojinin mantıksal olarak bilinç ve fikirler alanıyla sınırlı ve dolayısıyla idealist kalmaya yazgılı görünmesiydi. Bir anlamda, ideolojinin bu eleştirisi Althusser’in denemesine karşı yöneltilemez, çünkü onun terimleri, bedenin önceliği üzerindeki ısrarı, tam olarak Althusser’de az önce tanımladıklarımızdır. Ama başka bir anlamda, Foucault’nun, “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”na çelişkileri ve eşitsizlikleriyle karşı karşıya geldiği, tezlerinden bazılarını

Söylemsel Pratikler

Hakikat Öznelik

Biyoiktidar ve İdeoloji

33


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

[özellikle ideolojinin maddiliği ile ilgili olanları] Althusser’in tartışmasının diğer unsurlarıyla tam uyumsuzluklarını göstermek için geliştirdiği anlaşılabilir. Bu durumu Foucault şöyle ifade etmektedir.

Psikanaliz

Bilgi Üretimi Modern Biyoiktidarlar

“Teslimiyet, yalnızca şiddet veya ideoloji araçlarıyla elde edilmez; doğrudan, fiziksel, kuvveti kuvvete karşı koyan, maddi unsurlar taşıyan ve şiddet içermeden de olabilir; hesaplanabilir, organize edilebilir, teknik olarak düşünülmüş olabilir; kurnazca olabilir, ne silahtan ne de terörden faydalanabilir ve yine de fiziksel bir düzende kalabilir.” [Hapishanenin Doğuşu, s.261]

daha ziyade, yalnızca pratiklerin ve aygıtların maddeselliğinde içkin olarak anlaşılabilirler. Kurumlar ve İdeoloji Okuyucular sık sık Hapishanenin Doğuşu’nun bir fikirler tarihi mi yoksa kurumlar tarihi mi olduğunu sormuşlar ve böylece ona eserin başından beri reddettiği idealist ikilemleri [zihin veya beden, kelimeler veya şeyler, fikirler veya gerçeklik] empoze etmiştir. Foucault, Althusser’in dilini kullanırsak gerçekleştirildikleri fiziksel, maddi pratiklerden yola çıktığımızda, çalışmaları hakkında gerçekten skandal olan şey, kendisine sıklıkla atfedilen işlevselcilik ve bozgunculuktan ziyade şu gibi görünüyor: Psikiyatri, tıp veya kriminoloji tarihini pratik ve kurumsal biçimlerinden, yani akıl hastanesinden ayrı olarak görmeyi reddetmesi, hastane ve hapishaneyi, bedenlerin bu bilgilerin katıldığı uzaydaki düzen ve dağıtım biçimleri olarak görerek, maddi enkarnasyonlarında, çatışan toplumsal güçler alanında işgal ettikleri konum olarak görmesi.

O halde bu, bazı eleştirmenlerin iddia ettiği gibi, insanların yalnızca bilinçsiz değil, hatta fikirler, kelimeler veya herhangi bir tür düşünce olmadan vahşi hayvanlar düzeyine indirildiği anlamına mı geliyor? Burada FouCinselliğin cault’nun yanıtının tartışmalı olduğu Tarihi bilinir: “Bir bilgi alanının bağıntılı kuruluşu olmaksızın hiçbir iktidar ilişkisi ya da aynı zamanda iktidar ilişkilerini varsaymayan ve oluşturmayan herOnun insan özgürlüğüne ilişkin en hangi bir bilgi yoktur.” soylu fikirleri, genellikle iğrenç madKesinlikle “bilinç” ile aynı şey olma- dilikleriyle karşı karşıya getirmek bir yan bilginin, yalnızca nedeninden provokasyonsa, o zaman hiçbir şey ayrı bir etki olarak, iktidar ilişkilerin- Foucault’nun Aydınlanma düşünürden doğduğu söylenemez [Fouca- lerinin liberal rüyaları üzerine gözult’nun tanımladığı şekliyle iktidarı lemlerinden daha kışkırtıcı olamaz. karakterize eden çatışmayı ve antagonizmi vurgulayan çoğul ifadeye Dolayısıyla, çağdaş okuyucuları dikkat edin], bu daha sonra indir- bu kadar rahatsız eden şey, Foucagenebileceği temeli oluşturacaktır. ult’nun on yedinci ve on sekizinci Bilgiler [Foucault’nun nominalizmi, yüzyılların büyük temalarını, özgürbilgiden çoğul olarak söz etmemizi lük, hukuk ve hukuk fikirlerini ihmal emreder] hiçbir şekilde iktidar ilişki- etmesi değil, onları bilinçlerde ve lerinin dışında değildir, yalnızca so- temsillerde var olan cisimsiz idealnunda onları aşmasına neden olur; ler olarak görmeyi reddetmesidir. O,

34


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Ruh bedenin hapishanesidir: Hiçbir ifade, birçok okuyucunun hem Althusser hem de Foucault’da bulduğunu iddia ettiği umutsuzluğu yakalayamaz.

35


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Aydınlanma’nın “karanlık taraflarını”, iktidar teknolojilerini, bu doktrinleri oluşturan ifadelere eşlik eden ve bunları mümkün kılan mücadele ve boyun eğdirme biçimlerini belirlemeGözlemin ye çalışır: Nesnesi

“Tarihsel olarak, burjuvazinin onsekizinci yüzyıl boyunca politik olarak egemen sınıf haline gelme süreci, parlamenter, temsili bir rejimin örgütlenmesiyle mümkün kılınan açık, kodlanmış ve resmi olarak eşitlikçi bir hukuk çerçevesinin kurulmasıyla maskelendi. Ancak disipliner mekanizmaların gelişmesi ve genelleştirilmesi bu süreçlerin diğer karanlık tarafını oluşturuyordu. Prensipte eşitlikçi olan bir haklar sistemini gaMarks ranti eden genel hukuki biçim, bu Toplum küçük, gündelik, fiziksel mekanizmalar tarafından, disiplinler dediğimiz, özünde eşitlikçi olmayan ve asimetrik olan tüm o mikro-iktidar sistemleri tarafından desteklendi.“ [Hapishanenin Doğuşu, s.222]

İşgücünün Alımı Ekonomi Pratiğinin

36

Aslında, Althusser’in merkezi tezi [ideoloji, bireyleri özneler olarak çağırır], yalnızca Foucault’nun ideolojinin maddiliği okuması diyebileceğimiz şeyle, disiplinlerin “fiziksel düzeni” olarak yeniden yazılan bir kavramla ilişkili olarak tam anlamını alır. “İdeoloji çağırır” ifadesi genellikle Hegel’in Tinin Fenomenolojisi’ndeki bilinç ve özbilincin diyalektiğini andıran [trajik] bir tanıma dramı olarak okunur: özne ancak tanındığı [ya da selamlandığı] sürece kendinde ve kendisi için vardır]. Bu yüzden de, öznenin çağrılmasının kendisi, tamamen bilinç veya öznelerarasılık alanı içinde ortaya çıkan öznel bir süreç olacaktır, bu nedenle eski anlamda ideolojik, gerçekliğin karşıtı olan yanlış bir fikir

veya temsil olacaktır. Althusser’in tanıma temasını, herhangi bir bilinç felsefesini terk etmek dışında açıklanamayacak bir “ideolojik” motif olarak adlandırdığı gerçeği göz önüne alındığında, böyle bir okuma daha da şaşırtıcı olsa da, aslında bunu savunan esas kişi Foucault’ydu. Ona gore, eğer bireyi özne olarak “toplumun ideolojik bir temsilinin hayali atomu” olarak düşünebilirsek, bu kurguyu “disiplin adını verdiğim bu özel güç teknolojisi tarafından üretilmiş bir gerçeklik” olarak görmeliydik. [Hapishanenin Doğuşu, s.194] Foucault’ya göre birey, bir özne olarak çağrılmasından önce var olmaz, bireyselleştirme stratejileri ve pratiklerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Foucault, bireyselleşme rejimini [ya da en azından iktidarın uygulandığı kişileri özelleştiren ve tanımlayan azalan bireyselleşmeyi] bir strateji, belki de disipliner rejimin stratejisini, kitle hareketlerinin gerçekliğiyle, kolektif hareketin gerçekliğiyle karşı karşıya görmemize izin verir. O, fabrikanın, hapishanenin ve okulun yeni çevrelemelerinin mümkün kıldığı eylemliliktir: “Aynı zamanda, örgütlü bir çokluğun oluşumundan oluşan tüm güçlere de hakim olmalıdır; ajitasyonlar, isyanlar, kendiliğinden örgütler, koalisyonlar - yatay bağlantılar kurabilecek her şey gibi, onlardan kaynaklanan ve kendisine hükmetmek isteyen güce karşı bir direniş oluşturan karşı-iktidarın etkilerini etkisiz hale getirmelidir.” [s.221] Egemenliği ancak zorunlu kolektifleştirme yoluyla doğal bir bireyselliğin inkarı olarak tasavvur edebilen bütün bir geleneğin aksine, Foucault şunu ileri sürer: “Disiplin rejimi, tüm


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

37


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Eski bir ses bize Althusser ve Foucault’nun materyalizminin tamamen emsalsiz olmadığını hatırlatıyor: “gerçekleştirilecek idealler” yok, yalnızca şu anda zaten etkin olan ve zaferini ve hatta kalıcılığını hiçbir şeyin garanti etmediği güçlerden oluşan bir gelecek var.

38


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

öznelerini tek bir yeknesak yığın halinde bükmek yerine, ayrıştırır, analiz eder, farklılaştırır, ayrıştırma prosedürlerini gerekli ve yeterli tek birimler noktasına taşır. Hareket eden, kafası karışmış, yararsız bedenleri ve kuvvetler yığınını, çok sayıda bireysel öğeyi -küçük, ayrı hücreler, organik özerklikler, türsel kimlikler ve süreklilikler, parçalayıcı bölümler- bölerek eğitir. Disiplin bireyleri “yaratır”; o bireyleri hem nesneler hem de icralarının araçları olarak gören bir iktidarın özgül tekniğidir. [s.170] Disiplin uygulamalarına içkin fantezi, “kalabalığı, yoğun bir kitleyi, çoklu alışverişlerin mahalini, bir araya gelen bireysellikleri, kolektif bir etkiyi” ortadan kaldırmak ve onun yerine “birbirinden ayrılmış bireysellikler topluluğu”nu koymaktır.” [s.201]. Böylece karşılıklı karışıklıklardan ve bağımlılıklardan, toplumsal varoluşa özgü “pıhtılaşmalardan” soyutlanan bireye bir ruh ya da bilgi alanına ve aygıtlarının doğasına bağlı olarak bir “psişe, öznellik, kişilik, [veya] bilinç lütfedilir. Bizim için, özgürlüğe davet edildiğimiz an, zaten kendinde, kendisinden daha derin bir boyun eğmenin etkisidir. Bir ‘ruh’ onda ikamet eder ve onu varoluşa getirir, ki bu da iktidarın beden üzerinde uyguladığı hakimiyetin bir faktördür. Ruh, politik bir anatominin etkisi ve aracıdır; ruh bedenin hapishanesidir” Materyalist Konum Ruh bedenin hapishanesidir: Hiçbir ifade, birçok okuyucunun hem Althusser hem de Foucault’da bulduğunu iddia ettiği umutsuzluğu yakalayamaz. Ancak bu eserleri başka türlü okumak da mümkündür. Çünkü Althusser ve Foucault’nun işgal et-

tiği materyalist konumlardan, tam bir tahakküm ya da mutlak otorite çıkamaz. Yalnızca haklar ve ayrıcalıklar devredilebilir, veya el konulabilir; Hem Althusser hem de Foucault’nun fiziksel terimlerle kavradığı iktidar, “sahip olunmak yerine kullanılır” Verilemez veya alınamaz. Kitlelerin gerçek ve maddi olan gücü, ne kadar etkisiz veya dağıtılmış olursa olsun, ancak hukuki muhayyilede alınabilir veya başkasına verilebilir. Althusser ve Foucault’yu harfi harfine okursak, karşılaştığımız ikilem, bağımsızlığımız ve özerkliğimiz için daha fazla hak ve güvencelerin nasıl güvence altına alınacağı, egemen ideolojinin içselliğimizin kutsal alanına sızmasını nasıl önleyeceğimiz ya da egemen olanın nasıl aşılacağı değildir. Mevcut durumu düşünce yoluyla inkar etmek ve onun ütopik karşıtını tahayyül etmek için okuruz onları. İkilemimiz daha çok gücümüzü nasıl artıracağımız, bizi bireyselleştiren ve ayıran güçleri nasıl azaltacağımız ve böylece özgürleşmemiz için daha etkili ve daha güçlü bir şekilde hareket etmek ve düşünmek için başkalarıyla birleşmemizi nasıl engelleyeceğimizdir. Aşkınlık olmadan kurtuluş ne anlama gelebilir?

Üst Belirlenim Pierre Macherey Devletin İdeolojik Aygıtları

Eski bir ses bize Althusser ve Foucault’nun materyalizminin tamamen emsalsiz olmadığını hatırlatıyor: “gerçekleştirilecek idealler” yok, yalnızca şu anda zaten etkin olan ve zaferini ve hatta kalıcılığını hiçbir şeyin garanti etmediği güçlerden oluşan bir gelecek var. Bu güçleri tanımlamak ve mücadelelerine katılmanın bir yolunu bulmak için… Belki de Althusser Guevarist Régis ve Foucault, yaşamlarında olduğu Debray kadar eserlerinde de bundan başka bir şey ifade etmiyordu. •

39


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

40


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

AILE DIZIMI VE JILL PURCE HAKKINDA SAVAŞ ÇAĞMAN COŞKUN

41


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Family Constellation Güney Afrika Zulu Kabilesi

Yakın bir geçmişten bu yana Aile Dizimi denilen şeyi kulaklarımız işitiyor. Hatta yakınlarda Gülse Birsel komedi dizisinde bunu yerden yere vurarak tiye bile aldı. Dizideki alt gelir grubundan iki karakterden kadın olanı Aile Dizimi, saçı Rasta’lı ama fakir olarak çizilen dizi karakteri ise güya besin danışmanlığı ve spiritüel danışmanlık, ortaya karışık bir şeyler yapılıyor. Gülse Birsel’in kalemine takılan bu avamlaşma söz konusu. Ama avamlaşma var diye bu konunun doğru uygulayıcıları ve bu teknik bu kadar kolay taşlanmalı mı?

Önce bu Aile Dizimi nedir ona bir bakalım. Bu tekniğe İngilizce Family Constellations denilmekte. Buradaki constellation sözcüğü, takımyıldızlar gibi belirli bir sıraya koymak kavramını anlattığı için dilimize dizim kelimesi ile aktarılmış. Bu tekniğin, Güney Afrikalı Zulu kabilesinden ödünç alındıJill Purce ğı söylenmekte, ama tekniğe büyük Tantra katkıları olan Jill Purce, özellikle Tibet Bu dizimi, Tantra ve Çin kültüründeki atalara saygı geleneklerinden etkilendiği de söylenebilir. Bu teknik psikolojik, alternatif bir şifa yöntemidir. Sorunların kaynağı olan sistematik

42

dinamiği bulmak için aile geçmişinin değerlendirilmesi yöntemidir, en yalın anlatımı ile. Kişilerden geçmiş sorunlar hakkında canlandırma yapmaları istenmektedir. Burada o kuşağı kilitleyen ana davranış motifinin değiştirilmesi amaç edinilmektedir. Kişiler geçmişleri ile karşılaşılır, geçmişin temsilcileri ile yapılan bu buluşma gerçeklerin kabulü ile sonlanır. Bir çözülme, anlama ve kabul süreci yaratılır. Aile Dizimi, geleneksel bilişsel, davranışsal ve psikodinamik psikoterapi biçimlerinden önemli ölçüde farklılaşır. Bu teknik, Fizikçiler tarafından kuantum problemi olarak tanımlanmıştır ve kurucusu Bert Hellinger, Morfik Rezonans hakkındaki fikirlerini bu tekniği açıklarken dâhil eder. Terapinin olumlu sonuçları, Öneri ve Empati gibi geleneksel psikolojik açıklamalara bağlanmıştır. Genelde bu tekniğe pozitif bilimden gelen tavır budur. Bert Hellinger, bu tekniği geliştirirken onun karşısına çıkan Jill Purce ve eşidir. Yazının da ana konusunu bu ilginç çifttir. Aile Dizimi konusunda çalışmaları olan Franz Brentano, Edmund Husserl, Martin Heidegger, Jacob


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Moreno, Iván Böszörményi-Nagy, Milton Erickson, Eric Berne, Virginia Satir ise bu konuda başka referans konularıdır.

nin diğer üyeleri ile ilişkili olduğu ve Fenomenini onunla bağlantılı olduğu fenomenini ifade etmek için biraz farklı bir bağlamda kullanılmıştır.

Hellinger, yaklaşık on altı sene Güney Afrika’da bir Katolik rahibi olarak yaşadı. Bu dönemde 1960’a dek olan bu süreçte Zulu kabilesi üzerine bir dizi çalışma yapabildi. Onların dünya görüşü ve ritüelleri hakkında derinlemesine bilgiler edindi. Kabilenin ebeveynler ve atalar olan tutumları onu çok etkiledi. Bu tipik bir Avrupalının tutumundan çok farklıydı. Heidegger, insan olmanın, kendini açık bir mantıksal, ontolojik ya da ahlaki yapıya sahip olmayan bir dünyaya bulunmak olduğunu düşünüyordu. Benlik hissi onlarda daha değişikti, geleneksel Zulu halkı, ataların merkezi odak noktası olduğu dini bir dünyada yaşıyor ve hareket ediyor, çok derin bir güven duygusuna sahip oluyordu. Bu güven kavramı Eski Türk Kamlık inancındaki Qut kavramına çok benzer. Hellinger, bu bağlamda anahtarın atalarla buluşmak/barışmak olduğunu düşünmeye başladı. Aile Dizimi terimi, ilk olarak Alfred Adler kullandı. Kısaca bu teori, bireyin aile sistemi-

İşte burada, 1947 doğumlu Jill Purce çıkar. Kendisi Orta Asya kökenli ve Tibet’te de rastlanan gırtlak şarkıcılığı, insan mandalası kurarak Aile Dizimi’ne farklı bir yön veren bir ses sanatçısı ve ruhsal öğretmendir. Aslında hikâye onda başlar, çünkü bu teorinin ilk oluşturan kişileri onunla da temas etmiştir. Yani hem bu tekniğin yaratıcı düşüncesinde yer almış, daha sonra da ona kendi yorumunu vermiştir. Otuzu aşkın kitap üretmiş, Londra’da King’s College’de Biofizik bölümünde çalışmalar yapmış, ünlü Alman Çağdaş Müzikçi Stockhausen ile müzik üretmiştir. Onun ana konusu ses ve titreşimin ruhani alandaki tezahürüdür diyebiliriz kolayca. O Aile Dizimi ile şarkı söylemeyi birleştiren eşsiz bir teknikle karşımıza çıkar. Bu kadar önemli birinin, bu kadar ülkemizde tanınmıyor ve bilinmiyor olmasına [bir yozlaşmaya kurban gitmesi olasılığı göz önünde bulunurken] sevinmeli miyim üzülmeli miyim bilemiyorum? •

Orta Asya 1947

Stockhausen Aile Dizimi

43


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

44


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

COVID-19 NEOLIBERALIZMIN SONU DEĞIL GRACE BLAKELEY Çeviri: S. Erdem Türközü -- www.dunyadanceviri.wordpress.com

45


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Neoliberal anlatının temel sorunlarından biri, “devlet”ten ayrı “piyasa” diye bir şeyin olmamasıdır. Piyasa ancak devletler piyasa etkileşimlerinin gerçekleştiği altyapıyı sağladığında işleyebilir.

46


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Vladimir Lenin, Devlet ve Devrim’de “hatalı burjuva reformcusunun, tekelci kapitalizmin […] artık kapitalizm olmadığını iddiası” üzerine yazmıştı. İnsanların yüksek düzeyde kamu harcaması ve bir miktar kamusal mülkiyeti olan kapitalist rejimleri “devlet sosyalizmi”yle karıştırmasının çok yaygın olduğunu ileri sürmüştü. 1970’lerden sonra neoliberal ideolojinin yaygınlaşması, bu eğilimin yayılmasını daha da pekiştirdi. Neoliberal kuramın temeli, “piyasa” ve “devlet”in farklı mantıklarla yönetilen—biri iktisadın diğeri siyasetin alanı—iki farklı uzam olduğu fikriydi. Neoliberaller, insan yaşamının tüm alanlarının iktisadî mantık tarafından yönetilmesi; devletin de kendisini, verimli piyasanın serpilebileceği koşulları yaratmakla sınırlandırması gerektiğini ileri sürdü. Neoliberal hegemonyanın son elli yılı, devlet yönetimini piyasaların yönetiminden, piyasalar tarafından yönetişime doğru yeniden şekillendirdi. Neoliberal dönem, daha önce kamuya ait olan kaynakların özelleştirilmesi, eskiden güçlü olan işçi ha-

reketlerine yönelik saldırılar, kamu hizmetlerinde kesintiler ya da devlet bürokrasinde piyasa mantığının devreye sokulması yoluyla, devlet aleyhine piyasayı güçlendirmek için tasarlanmış siyasalarla karakterize olmuştur. Ancak neoliberal anlatının temel sorunlarından biri, “devlet”ten ayrı “piyasa” diye bir şeyin olmamasıdır. Piyasa ancak devletler piyasa etkileşimlerinin gerçekleştiği altyapıyı sağladığında işleyebilir. Ve kapitalizm ancak devletler krizlerden sonra ortalığı temizlemek için devreye girdiğinde işleyebilir. Aslında neoliberal çağda devlet hiçbir zaman gerçekten küçülmedi; temelden yeniden şekillendirildi. Neoliberal devlet, güçlü bir emek hareketinin hem işverenlerle hem de devletle doğrudan pazarlık yapabildiği savaş sonrası dönemde olduğu gibi işsizliği azaltmak için harcama ve düzenleme yapmak yerine, tüketici fiyat enflasyonunu hedef almayı ve örgütlü emeği disipline etmeyi seçti. Başka bir deyişle neoliberal devlet küçük bir devlet değil, sermayenin çıkarlarını karşılamak üzere tasarlanmış bir devlettir. Bu açıdan bakıldığında, COVID-19 salgını sırasında gördüğümüz kapitalizmin

Piyasa ve Tekeller

1970 ve Dönüşüm

Covid-19

Neoliberal Eksen

47


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

48


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

sözde radikal dönüşümü o kadar da radikal değildir. Devletler daha fazla para harcıyor çünkü büyük işletmeler ve büyük finansın—yeniden—kurtarılması gerekiyor. Aynı dinamiği, dünyanın her yerindeki devletlerin ve merkez bankalarının dünyanın finansal sistemini desteklemek için trilyonlarca dolar harcadığı finansal krizin ardından gördük. Bugün, Küresel Kuzey’deki hükümetler ve merkez bankaları, çoğu iktisadî faaliyetin durdurulmasını gerektiren bir pandemi karşısında tüm yerel ekonomilerini kurtarmaktan başka seçenekleri olmadığını fark ediyor. Bazıları, devlet harcamalarında ortaya çıkan artışın neoliberalizmin sonunu gösterdiğini ileri sürdü; ancak bu harcamaların tahsis ediliş biçimi durumun böyle olmadığını gösteriyor. Devlet aygıtının vites değiştiren ilk kısmı merkez bankasıydı. Dört büyük merkez bankası, finansal piyasalardaki oynaklığı yatıştırmak ve varlık fiyatlarını desteklemek için yeni yaratılan parayı—genellikle niceliksel genişleme olarak adlandırılan bir süreç—kullanarak büyük ölçekli varlık alımlarını canlandırdı. Mali krizden sonra on yıllık yavaş büyümenin ardından, parasal genişleme zaten yeni normaldi ve çoğu merkez bankası bilançolarının küçülmesinin düşük bir ihtimal olduğuna dair rehberler yayınlıyor gibi görünüyordu. Sonuç, geçen yıl ABD hisse senedi piyasalarında görülen şaşırtıcı varlık fiyatları enflasyonu oldu. Zengin dünyanın her yerinde, ekonomik büyümedeki sancılı daralmaya ve toparlanmayı engelleyebilecek temel yapısal zorluklara rağmen varlık fiyatları dikkate değer ölçüde güçlü kaldı. Geçen yıl yaklaşık 500 yeni milyarder ortaya

çıktı ve parasal genişleme bu süreçte önemli bir rol oynadı. İkinci adım, hazinelerin ve merkez bankalarının büyük işletmelere ucuz krediler sağlamasıydı. Birleşik Krallık’ta, Easy Jet ve Amerikan petrol devi Schlumberger gibi dev şirketler, işleri kesmeden ve hissedarlara büyük temettüler dağıtmadan önce İngiltere Merkez Bankası’ndan büyük krediler aldı. Greensill skandalı, genellikle devlet desteğine erişimi yöneten adam kayırmacılığının sadece tek bir örneği. ABD devleti, tüm yerel kurumsal sektörü etkin bir şekilde kurtardı. Devlet desteği alan şirketlerin çoğu, kötü şöhretli vergi kaçakçıları. Finans sektörü ve büyük şirketler güvence altına alındıktan sonra, devletler küçük işletme kredileri ve ipotek yardımı sağlayarak küçük işletmeleri, ev sahiplerini ve evlerini kiraya verenleri desteklemeye devam etti. Bununla birlikte, birçok küçük işletme, bu kredilere erişmek için gereken karmaşık bürokraside yönünü bulmakta zorlandı. Ve özel kiralama sektöründeki milyonlarca kişi, evden çıkarma yasaklarının sona ermesiyle birlikte tahliyeyle karşı karşıya kaldı. Ancak ve ancak bu grupların her birine mali destek sağlandıktan sonra sıra işçilere herhangi bir destek sunmaya gelebildi. ABD’de, en yoksullar teşvik çeklerini en temel gereksinimlerini karşılamak için kullanırken, en zenginler parayı kükreyen bir borsada bahis oynamak için kullanmış olacak. Zenginler büyük bir tasarruf stokuyla, en fakirlerse daha fazla borçla pandemiden çıkarken, sonuç eşitsizlikte çarpıcı bir artış olacak. Biden’ın iklim vaatleri ve ABD işçi hareketine verdiği destekten fazla anlam çıkarıldı. Bunlar doğru yönde atılmış adımları temsil ediyor ve Biden’ın bunları yapma gereksinimi his-

ABD ve Neoliberalizm

Finans Sektörü

Bürokrasi ve Covid

Zenginler ve Fakirlik

49


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

Talep ve Eğri İşçi Hareketi ve Covid Biden ve Tehlike

50

setmesi şaşırtıcı değil—eğer bu krizin ardından işçilerin gücü para harcamaya yetmezse, düşük talep ABD işletmelerine zarar verir ve ayrıca ABD genelinde yaşanan aşırı hava olayları da, ülkenin yaklaşan iklim çöküşü tehdidinden kaçınmayı göze alamayacağını gösterdi. Bütün bunlara rağmen bu önlemler bile iklim çöküşü konusunda on yıllardır süren eylemsizliğe ve ABD işçi hareketine yönelik topyekûn saldırıya çare olmak için yeterince ileri gitmiyor. Ve Biden’ın uygulamaya çalıştığı siyasalar bile şimdi keskin bir şekilde bölünmüş bir yasama meclisi nedeniyle tehlikeli bir yolla yüzleşiyor. Ancak zengin dünyada uygulanan COVID-19 yardım önlemlerinin tümündeki belki de en büyük boşluk, şu anda Küresel Güney’i kasıp kavuran krizi hesaba katmamaktır. Küresel Güney’de in-

sanî ve ekonomik krizlerle karşı karşıya kalan ülkelere herhangi bir desteğin olmaması sadece ahlakî değil aynı zamanda stratejik bir başarısızlıktır. Küresel Güney’de felaketle karşı karşıya kalan devletlere daha fazla destek olmaksızın, Küresel Kuzey’de pandemi sona ermeyecektir. Ve birçoğu borçlarını ödeyememenin eşiğinde olan bu devletlere iktisadî destek olmaksızın, küresel bir iyileşme olmayacak. Küresel emtia üretiminin orantısız bir payından sorumlu olan dünyanın en yoksul devletleri krizden kurtulamazsa, sonuç basitçe Küresel Kuzey’de daha yüksek tüketici fiyat enflasyonu olacaktır. Tüm bu konular, kapitalist dünya sistemine herhangi bir meydan okuma şöyle dursun, COVID-19’un, hiçbir şekilde neoliberalizmin sonunu getirmediğini gösteriyor. Bu krizden çıkan dün-


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ S.13 2021 | 2021.07

ya, krize girdiği hali kadar eşitsiz ve istikrarsız olacaktır—tek fark görece daha yüksek devlet harcamaları olacaktır. Bununla birlikte, son on yılda gerçekleşmesi olası olan ve pandemi sırasında pekiştirilen önemli bir değişiklik var: insanlar mücadele ediyor.

göç, hukuk ve düzen konusundaki sicilinden önemli ölçüde ayrılmadı ve Birleşik Krallık’ta, muhafazakârlar, fiilen protestoları suç haline getirme Polis girişimi olan Polis Yasası gibi yasa- Yasası larla aktif olarak derinden otoriter bir gündemi zorluyor.

Devletler büyük işletmeleri kurtarmak için büyük miktarda para harcarken, birçok insan haklı olarak bu devletlerin neden çevreyi korumak ya da eşitsizliği azaltmak için para bulamadıklarını soruyor. İster iktisadî, ister ırksal, ister çevresel ya da cinsiyet adaleti için olsun, adalet talep etmek için sokaklara dökülüyorlar. Devletlerin bu dirence nasıl yanıt verecekleri konusunda iki seçeneği var: insanlara yardım edebilirler ya da onları ezebilirler. Çoğu devlet ikinci seçeneği seçti. Joe Biden, Trump’ın

Neoliberalizmin sona ermesinden ziyade, onlarca yıldır görülmeyen türden bir otoriter kapitalizmin doğuşuna tanık oluyoruz. Bugün karşı karşıya olduğumuz seçim, neoliberalizm ya da Keynesçilik arasında değil; otoriter kapitalizmle demokratik sosyalizm arasındadır. Kapitalist devletler ikincisine gönüllü olarak geçiş yapmayacaklardır. COVID-19 salgınının Kelimeler ardından adil, özgür ve sürdürülebilir ve Şeyler bir dünya inşa etmek istiyorsak, dünyanın her yerindeki emekçiler bunu talep etmek için örgütlenmelidir. •

51


BAHAR, AYLIK DİJİTAL DERGİ | SAYI 12 | 2021.07


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.