05 ANA DİLİNİZ TÜRKÇE'MİZ

Page 1

Makale ve Analizler - 2013

ANA DİLİMİZ TÜRKÇEMİZ

2013 Aralık Makale ve Analizleri

1


2

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

ANA DİLİMİZ TÜRKÇEMİZ BULTURK BGSAM Yayınları Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi - BGSAM -5 BULTÜRK Genel Başkanı: Rafet ULUTÜRK Basım: Aralık - 2013 Koordinatör: Dr. Nedim BİRİNCİ Editör: Raziye ÇAKIR İnternet sorumlusu : Kapak Tasarım: Murat ULUTÜRK Pazarlama Sorumlusu: Hamiyet ÇAKIR Arşiv: İbrahim SOYTÜRK İsteme Tel: 0212 511 63 47 www.bulturk.org; www.bghaber.org; info@bulturk.org İnternet sitesinin yazıları Adres: Yıldırım Mah. Şehit Kamil Balkan cad. No.114/A Bayrampaşa İstanbul Tel: +90 (212) 511 63 47 Belgegeçer: +90 (212) 526 51 98 https://bgsam.org/, https://issuu.com/bulturk, https://bulturk.org.tr/ Baskı : DİNÇ OFSET MATBAACILIK SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Adres: Davutpaşa Cd. Emintaş San. Sit. No: 103/580-581 Topkapı - İstanbul Tel: 0090 212 493 24 67 TÜRKİYE CUMHURİYETİ YASASI GEREĞİNCE BU ESERİN YAYIN HAKKI BULTÜRK’ten İZİNSİZ KISMEN VEYA TAMAMEN ÇOĞALTILIP YAYINLANAMAZ

Web: www.bghaber.org ; E.Posta: rafetuluturk@yahoo.com


3

Makale ve Analizler - 2013

“Bilgi Ordusu, Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Öğretmek,Bizim Borcumuz.” Rafet ULUTÜRK

Düşünceler dizisi olan elinizdeki eserin anlamı derin bir uğraşın ancak başlangıcıdır. Bulgaristanlı Türk Müslümanların başına 1970-72, 1984-85’te düşen yıldırımın bir daha düşmemesi için bir uyarı ve ışık niteliğindedir. Saygılarımızla, B U LT Ü R K İ st a n b u l


4

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

5

Önsöz Yerine Yıl 2013 Elinizdeki .... Serilik kitabın ilk harfi Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) bilgisayarına düşerken olayın bir düşünceler serüvenine dönüşeceğini düşünememiştik. Bulgaristanlı olup vatanlarında ve Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Türk, Pomak ve Roman, Müslüman kardeşlerimizi anlatarak tanıtan bir yazar grubu toplayacağını da öngöremedik. Olayın motoru olan Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) Türk Müslüman Kimliğimize inen öyle uzun bir yol yürümeye hazırlanmıştı ki biz de ilerlemeye doyamadık inşalah bunun devamı da gelecektir. BGSAM Ağustos ayı içerisinde yaptığı Bulgaristan analizlerinden çıkardığı sonuçla kovulduğumuz ata vatanımızda birlikte var olmanın sırrına varıp yol açıp taşlarını da dikerek hep olumlu, hoşgörülü ve sabırlı tutum aldı. Şöyle de diyebiliriz. Bir karınca gibi BGSAM gönüllüleri durmadan bıkmadan usanmadan çalıştı. Hatta anlatmak istediklerini kimseyi kırmadan ifade edebilmek için çaba sarf etti. Bunu yaparken de tescilli hain olanlara da acımasızdılar. Şekspiri de örnek aldık o, yaşadığı zamanla uzlaşamayınca, hayal ettiklerini 800 yıl önce yaşattı, Kral Lear’i, Kraliçeleri, Romeo ve Juliet’i sahnelerken, yaşadığı dünya hakkında söylemek istediklerini kurgu kahraman Hamlet söylemişti. Biz ise tarihe yapılmış zehir dolgularını söküp atmaya çalışırken yerine insan kardeşliği, hoşgörü, ortak umut aşılamaya çalıştık. Bu açıdan baktığımızda, elinizdeki eserde özel bir kronolojik ya da tematik dizim yapılmamış, araştırma ve inceleme uğraşıları www.bghaber.org sitesinde yayınlandıkları tarihsel sıralamaları da korunarak yayın seyrine göre sıralanmıştır. Bu yapıtın en değerli olan yanı yazarların daha fazlasının genç kuşaktan ve hem Bulgaristanlı ve hem de Türkiye’li olmasıdır. Bu bakıma kül yatımız bir başlangıç olarak da özel ilgi ve büyük beklenti odağı oluşturmuştur.


6

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

İşlediğimiz konuların başında Bulgaristan’da Türk Müslüman kimliği oluşması, ahlak, hak, özgürlük, adalet ve demokrasi davası, faşizmin özgün uzantısı olan Bulgar totalitarizminin sökülmesi, memleketimizi esaret altında tutma çabalarını çok yönlü sürdüren Rusya’dan kopma ve Türkiye’nin de dâhil olduğu Batı medeniyetiyle sımsıkı bütünleşme sorunları yer aldı. Tartışmalar elektronik medya ortamından taştı, forumlarda ve ülkelerde gündem oldu. Biz artık 21.yüzyılda bir adım önde olmak zorundayız. Okurlarımıza bizden daha iyisini bulduğunuzda bizi çöpe atma hakkınız sizde saklıdır, dedik. Arkamızda okur ordusunun sıra düzdüğünü gördükçe yüreklendik. Sizinle gurur duyuyoruz. Raziye ÇAKIR


Makale ve Analizler - 2013

7

Önsöz: Toplumların hayatında yazılı tarih büyük bir öneme sahiptir. Ancak bizde yazılı olmayan tarih, yani nesilden nesile aktarılan tarih vardır. Bu nedenle bazı olaylar zamanla faklı şekilde anlatılmakta veya algılanmaktadır. Gelecek nesillere aktarılacak olan bilgi birikiminin arşivlenmesi, kitap, dergi veya gazete gibi yayın organları aracılığı ile kalıcı hale getirilmesi büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle edindikleri tecrübeleri, yaptıkları çalışmaları toparlamak ve kitaplaştırmak güzel bir çalışmadır. Bunu bireysel olarak yapımaktan öte kurumsal olarak da yapmaları takdire şayan bir davranıştır. Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği kısa bir süre önce 2013’te kurulan internet haber sayfası www.bghaber.org sitesindeki yazıları bir araya getirerek yapılan bu çalışmaları kitapçık halinde getirerek bu konuda büyük bir ciddiyet göstermektedir. Derneğin internet haber sayfasında çıkan yazıları ve çalışmalarının yıllıklar halinde kitapçık haline getirerek yer aldığı bu çalışma gelecek kuşaklara aktarılacak ve ışık tutacaktır. Öte yandan dernek büyük bir arşiv de oluşturmuş durumdadır. Dernek faaliyetlerini gerekli ciddiyetle yürüten dernek Başkanı öncülüğünde dernek kurucuları, Yönetim Kurulu ve üyelerinin yaptıkları özverili çalışmalarından dolayı kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Mehmet Çakır BULTÜRK Kurucu Üye

Değerli Hemşehrilerim, Bulgaristan’da hepimiz zor günler yaşadık, itildik, ezildik, çiğnendik, hatta gün geldi vurulduk, şehitler verdik. Bu nedenle bizler kendi içimize kapanarak, yaşam mücadelesi vermeye çalıştık. Ancak bu içine dönüklükten kurtulmalıyız ve Türkiye’de yaşadığımıza göre, yasaların bize verdiği tüm haklardan bizlerde yararlanmalıyız. Peki, neden bunu yapamıyoruz? 1877-78 Rus-Türk savaşından sonra Osmanlının Balkanlardan çekilmesiyle birlikte, savaş esnasında işlenen akıl almaz katliamlar nedeni ile atalarımız asırlarca yaşadıkları yerleri terk ederek göç yolunu tutmuşlardır.


8

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Geride kalanlar ise Bulgaristandevleti’nin uygulamaya başladığı soy kırım politikalarına karşı direnmiş ve hayatta kalmaya çalışmışlardır. Şimdi ise burada Türkiye’de yaşayanlar oralara yardım edebilmek için, burada ilk önce bir araya gelmek ve bir merkez oluşturmalıyız. Artık bir kurum altında toplanmalı ve birlikte hareket etmeliyiz. Bu birliğe hepimizin ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Artık bir birimizi kötülemekten vaz geçmeliyiz, birisi için yanında konuşamayacağımızı başka bir yerde konuşmamalıyız, yani kısaca arkasından konuşmamalıyız. En önemlisi samimi, hoşgörülü ve ahlaklı olmak. Zamanla her şey yerine geleceğine inanıyorum, ama tabi ki bu dava üzerinde kafa yoran, stratejiler üreten ve devamlı bunun üzerinde çalışan olursa. Bizim savaşımız insanlarımızı ahlaklı yetiştirmek olmalı, birlik ve beraberliğe kendi insanlarımızla başlayarak tüm Türk Dünyasına taşmalıyız. Bizler burada Türkiye’de yaşayan Bulgaristanlılar büyük bir kitle haline gelmiş durumdayız. İşte bu nedenle şimdi bu kitleyi yani kendi hemşerilerimizi, bir araya toplayarak bir merkez, bir güç birliği oluşturmalıyız, tabi ki bu bizim doğal tabii hakkımızdır. Bizler de artık toplum gücünü kullanabilmeliyiz. Toplum olarak haklarımızı elde etmek zorundayız ve bu yönde çalışmalıyız. Biz bunu söylerken, önderlerimizi seçerken, başkaları kötüdür demiyoruz. Biz bu işi onlardan daha iyi yapabileceğimize, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Dünyasına daha verimli olacağımıza, buralarda bu bölgelerde yaşayan Türklerin daha iyi, daha güvenilir, yaşamalarını sağlayacağımıza inandığımız için, Önderliğe, Yönetime talibiz. Bu arada Bulgaristan’da kalan kardeşlerimizin hepsinin siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kimliklerini, muhafaza edebilmeleri için mücadele etmeliyiz ve bu konuda gerekeni yapmalı ve gerekli yardımları yapmalı ve yaptırmalıyız. Aramızda Ahlâklı, Adaletli olanları seçmenli ve yüceltmeliyiz. Geçmişi konuşmaktansa, gelecekten söz etmeliyiz, bugünü değil, yarınları görerek hareket etmeliyiz. Aramızdan stratejistlere imkân ve fırsat vermeliyiz ve onları bizler yetiştirmeli yön verebilmeliyizkısa-10 ve uzunvadeli -50 yıllık hedefleri gösterebilmeliyiz. Aramızda kötü niyetli insanları tespit etmeliyiz, bilmeliyiz ki, onların kusurlarından dolayı değil, bu güne kadar yapılması gerekenleri engelledikleri için aramızdan uzaklaştırmalıyız. Bu güne kadar neler yapılmamış, onları araştırmalı, bilmeliyiz ve neler yapılması gerekir onları söylemeliyiz ve bunları bir an önce hayata geçirmeliyiz.


Makale ve Analizler - 2013

9

Bizler gözyaşları dindirmek için, yaralara mehlem olmak için, her yüke ortak olabilmeliyiz. Gençlerimize, sadece balık pişirmesini değil, balık tutmasını da öğretmeliyiz, insanlarımızı denizlere, okyanuslara açılmalarını sağlamalıyız. Aramızda Tek Lider değil her sokakta, her mahallede bir lider yetiştirmeliyiz, biz dünyayı yönetmek için oğullarımızı yetiştirmeliyiz. Bizim insanlarımız yani Bulgaristan Türkleri şahsi başarıları Türkiye’de belkide en çok olanlardanız. İşte artık bizler toplum olarak haklarımızdan yararlanmasını bilmeliyiz. Her şeyden önce siyasi haklarımızı toplum olarak kullanmalıyız, daha sonra ekonomik ve kültürel haklar onu takip edecektir. Hepimizin gördüğü gibi, tarihte büyük güçler çok defa kötü politikaların kurbanı olmuşlar ve bunlar devam edecektir. Bir toplumun Lideri olmadan hiçbir şey olmaz, bu lideri de toplum çıkarmalıdır. Siyaseti güvenilir, sevimli hale getirmek bizim hedefimiz olmalı, bu gün çok zor, imkânsız olarak görünse de, yarınlara umutla bakabilmeli ve baktırabilmeliyiz. Var olabilmemiz için, var kalabilmemiz için, öncelikle temel hususlarda anlaşma sağlamalıyız. Aramızda bir birimize güveni kaynaştırmalıyız ve samimi olmalıyız. Her şeyden önce özgüvenimizi kazanmalıyız, birlik ve beraberliği ön planda tutarak insanları insan oldukları için sevip saymalıyız. İçimizde barışı sağlayıp, tek merkezde bir çatı altına toplanmalıyız. Bu çatı da “BULTÜRK Derneği” olmalıdır. Buradan tüm dünyaya sesimizi duyurabiliriz. Balkanlar konusundaki politikalarda etkili olabilmek için yolları aşındırmalıyız. Çünkü gelişmiş ve Bulgaristan’da etkili bir Türkiye Balkanlara tamamen hâkimiyet kurabilecektir. En önemlisi kararlı olalım ve birbirimize samimi, saygılı olmayı ve bir birimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Bizim derdimizi ve problemlerimizi en iyi anlayabilecek zaat bizden olduğunu idrak etmeliyiz. Bulgaristan Türkleri konusunda teşhisi bizler kendimizi yetiştirerek yetki mercileri alarak son noktayı biz koymalıyız, bu güne kadar ki eksikliğimiz budur. Ayrıca Balkanların anahtarı Bulgaristan’da yani Bulgaristan Türklerinden geçtiğini de öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Sevgili dava arkadaşlarım. Kendimizde özgüveni, aramızda güveni ve merkezioluşturduktan sonra, kimsenin aramıza nifak tohumları ekmesi mümkün değildir. Bizim için önemli olan, eksiklerimizi bulmaktır. Geçmişi bırakarak artık bizler aydınlanma dönemine bir an önce geçmeliyiz. Halimizi tespit etmek çok kolay, gazete, dergi yayın hayatımız nerede,


10

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kaç gazete, tv, radyo bizimle ilgili haber yapıyor.Burada suçlu değil, sebepleri aramalıyız. Gelin bunları tartışalım, niçin bu güne kadar bir Bulgaristan Kültür Merkezi olmamış, bunu şimdi nasıl gerçekleştirilebiliriz, bunlara yönelik çalışmalar toplantılar yapmalıyız. Hedefimiz Türkiye Cumhuriyetini daha güçlü, daha huzurlu ve daha iyi yarınlara götürmek için olmalı. Güçlü bir Türkiye Bulgaristan da yaşayan Türklerede güven ve huzur verecektir, onların daha rahat yaşamalarını hep birlikte sağlayabiliriz. Bunlar zannetiğiniz kadar zor işler değil. Dünyada insanlar bir iş için değil, bir İdeal için hayatını feda ederler. Bunun için güçlü olmak sesini duyurabilmek için öncelikle bir Kurum ve bunun Merkezini oluşturmalıyız. Çünkü Merkezi olmayan hiçbir topluluk bir yerlere gelmesi mümkün değildir. Bu güne kadar konuşmalar tartışmalar yapılmış fakat bir ağıç ekilmemiş işte bu gün bunu yaptık BULTÜRK tüm Bulgaristan Türklerinin biz öncelikle sadece Bulgaristanlıyız. Bizler elimizdeki kıt kaynaklarla bir merkez oluşturmaya çalıştık, bunda da muhafak olduk. Bu merkeze ulaşmakta büyük güçlükler ile karşılaştık bu konuda bizlere yardımcı olan emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ayrıca bizlere kendi yerini veren Mümin Hocamıza huzurunuzda kendisine tekrar tüm halkımız adına buradan teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki hedef de Türkiye’nin her yerine ulaşmak ve bu birlikteliği her yerde tesis etmektir. Bu merkezimizde artık kendimize ait bir kültür merkezimiz oluştu toplantı salonumuz da mevcuttur her 15 günde bir toplanıyoruz. Amacımıza ulaşabilmek için devletin bir şeyler yapmasını beklememeliyiz. Birlikten kuvet doğar Atasözünde olduğu gibi güçlerimizi birleştirerek devlet yönetiminde söz sahibi olmalıyız ve geleceğimize kendimiz yön vermeliyiz. Gençlerimizin devlete girmelerinin yolunu aydınlatmalıyız. Artık bizim de Ankara’da TBMM’de kendi temsilcilerimiz olmalı. Bizler de buralara kendi içimizden birilerini gönderebilmeliyiz. Aramızda birlik ve beraberliğimizi oluşturduğumuz takdirde kendi içimizde samimi olduğumuzda başarıların ard arda geldiğini göreceğiz bunu başaracağımıza eminim. İhtiyacımız olan tek şey kendi içimizde daha adaletli olabilmek. Sevgi ve saygılarımı sunarım, Genel Başkan Rafet ULUTÜRK


Makale ve Analizler - 2013

11

Sofya Uluslararası Kitap Fuarı’nda Türk Standı Neden Yok?...

Neriman Eralp-15.Aralık.2013

10 - 15 Aralık 2013 Sofya Ulusal Kültür Sarayı Uluslararası Kitap Fuarı’nda Türk standını arıyorum. Birkaç yıl önce ziyaret ettiğimde İş Bankası Kültür Yarınlarından çok değerli orijinal ve çeviri eserler almıştım. Aynı niyetle gelmiştim amma... Giriş katında Moskova Kremlin Sarayı Yayınevi, raflar baştanbaşa harika görünümlü eserlerle dolu ama satış yapmıyor. Bulgarlara, siz Rus dilini ve kültürünü küçümsediniz, fakat ben yaşıyorum, dermiş gibi, bir hali var. İlgimizi görenlerden hemen açıklama geldi, son zamanlarda Sofya’nın “Şipka” sokağında bulunan Rus Kültür Merkezi ziyaretçilerinde azalma kaydedilmiş ve ilgiyi arttırmak için şu paha biçilmez, aranan yayınlar oraya bırakılacak, şeklinde açıklamada bulundular. Sadece çağdaş Rus yazarlarının Rusya’da Bulgar diline tercüme edilen eserlerini satışa sunmuşlar. Lehler, kültürleriyle gurur duyan bir millet, kendi eserlerini AB dillerinin hepsinde sergilemişler. Bulgaristan da, Avrupa Birliği üyesi olduğundan, Bulgar diline de çevrilmiş tabii. Kapak düzenlemeleri gözden kaçmıyor. Çekler de öyle. “Altın Prag”ı bin bir eserde ve her dilde anlatmışlar. Asker Seyk’in serüvenleri bu sergide de ilgi görmeye devam ediyor. Bulgar okur modern Avrupa ve dünya edebiyatını izlemekten has alırken, geçmişin ibret derslerine de toz kondurmuyor. Sırp standında Nobel ödüllü eserlere ağırlık verilmiş. Osmanlı sadrazamlarından Sokolu’nun kurdurduğu ve işin içinde rüşvet ve zorlama olunca tarihin yüzkarasına dönüşen taş köprü günahını, altından akan sular asırlarca aklayamayan “Drava Köprüsü”nü bşlen ve bilmeyen okusun özel bir baskıyla sunmuşlar. Tanıtım amaçlı turistik broşürler ve yemek kitapları dağıtılıyor. Makedonya bizim dilimiz Bulgarcadan farklı bir dildir, derken, bunu ispat edercesine, son yıllarda ne yayınladılarsa, Bulgar dilinden ve dünya klasiklerinden neler çevirebildilerse ziyaretçinin gözünü kamaştırmak için mi, yoksa göz çıkarmak için mi, üst üste yığmışlar, isteyene hepsini bedava vermeye hazır bir bekleyişle müşteri ağırlıyorlar. Bir kitap sa-


12

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

tın alana bir de resimli çocuk kitabı veya Makedonca bir masal kitabı, Ohri gölünü tanıtma broşürü hediye ediyorlar. Özelleşen Bulgar yayın evleri çeviri işlerinde çok ustalaşmış, kendilerini daha iyi tanıtmak ve kabullendirmek için, tüm kitaplarda % 10 indirim uygularken, cep ve duvar takvimleri sunuyor. Şimdi Bulgar zekâsının Avrupalıdan 5 - 6 yıl geride olduğunu iddia edenler sanki Avrupalıyı aşmak için kolları sıvamışlar. Bulgarca sunulan çağdaş Türk yazarlarının Bulgarca basılması çok güzel de, bu Livaneli ve Şafak gibi yazarların eserlerini tanıtım amaçlı anakentimize yaptıkları ziyaretlerden yalnız ben değil arkadaşlarım da çok rahatsız olduk. Livaneli Sofya ziyareti sırasında yıllar önce kendisine Türk pasaportu verilmediğini ve buna benzer saçmalıklarla hepimizi tiksindirmişti. Ciğeri parçalanmış insanlara, elime batan sarıdiken ne kadar çok acıdığı hikâyesi anlatmak, biraz hava cıva etkisi yapıyor. Bir de, Amerikan Harvard falan üniversitelerinde son yıllarda yapılan psikolojik ve karakter araştırmalarını anlamı dilimizde yerleşmemiş deyim ve terimlerle açarken, Türk kimliği ve karakter özelliklerinin güzelliğine gölge düşürülmesi, bir olaya Batılının tepkisi ile Türkün yankısının nüans farkına inilmeden sonuç çıkarılması, ötekilerin değer yargılarını bizim olayları irdelerken kıstas olarak kullanmak var ya, bu da okurda salatacıya hıyar satma gafilliği havası yaşatıyor. Kesin inancıma göre, bir Türkün aldığı mevki ne olursa olsun, kitaplarını ister altın kalemle yazsın Türklüğümüzü aşağılamaya, kimliğimizle alay etmeye asla hakkı yoktur, bunun karşılığında alacağı paranın hiç önemi olmadığı gibi, kirli niyetlerle alınan paralarda hayır gelmez. Elif Şafak için de aynı sözler geçerlidir, Sofya’da eski Büyük Cami’de içkili bir ortamda kitaplarını tanıttığı, İngilizce konuşmaları, 50 bin Paund çeki alışı ve sonra da kor diplomatiğimizin konuğu olarak özel ilgiler vs. Öz en önemli olandır, fakat şekil var ya, bir kazan pişmiş aşa bir kaşık....atmak gibidir, tüm işi bombok eder, insanı kırar, heyecanı söndürür, son güvencimiz olan ana vatandan gelenler pot ardına pot kırınca, acaba para vicdanı esir mi aldı, kültür ve geleneklerin yaşatılarak devamı ilkesi felç geçirip hastanelik mi oldu, diye düşünmemek elde değil. Biz, olana olmuş biliriz ve umarız iş Allah tekrar etmez, inancında varız. Aslında olaya öz açısından bakarsak, önemli olan Bulgarların Türk edebiyatının gelişme halinde görmeleri ve kabullenmeleri değil mi? Modern Türk edebiyatındaki amaç, Reşat Nuri Güntekin’in ne kadar güzel olursa


Makale ve Analizler - 2013

13

olsun bizi bize anlatan dünyasını aşarken, içindeki büyüme gücüyle dışındaki dikenli zırhı çatlatıp parçalayan ve ağıcın tepesinden dünyaya düşen bir kestane olabildiğimizi herkese kabullendirmek değil mi! Bu arada, kucağındaki yavrusuna meme verirken ninni söylemeye devam eden, hiçbir gramer kuralı bilmeden Türkçemizi evladına doğru dürüst akıtan, aritmetik kitabı açmadan Türkçe hesap yapabilen güzellerimiz varken, bize ana dilimizde edebiyat ne gerek! Türk standını arıyorum. Yoooooook. Yooook, Yook da yok... Hayal kırıklığına uğramak üzereyim. Aklıma ilk gelen Sultanlardan birinin bir masalı oldu. Küflü mıh gibi saplandı beynime. Size anlatmadan üzerime çöken sıkıntıdan kurtulamayacağım. İşte masal: Büyük savaşların birinden sonraymış. Osmanlı 500 bin askerini kaybetmiş. Timur’a Ankara Meydan Muharebesi olabilir. Savaş meydanında kesilmiş başlar tekerlene dursun Sultan, adı önemli değil, Yüksek Divan çağırmış. İşini gücünü bırakıp gelenlere, bir sorun görüşeceğiz. Günümüz ve geleceğimizin en önemli sorunu, dil sorunudur demiş ve şöyle devam etmiş. “Erler savaş meydanında kaldı. Hatunlar eve işe baksa da, erkek işi bilmezler, erkeğin iş dili olmadan, âşıklar çalıp söylemeden edebiyat dili olmaz. Obalarda, köylerde hatunlar durumu geleneksel ağızlarla idare etsin. Ben Sarayı, haremi, Divanı, ferman işlerini ve dış yazışmaları Farsça sürdürürüm. Hocalar da camiyi ve şeriat işlerini Arap dilinde yürütsünler,” dedikten sonra huzura çekilmiş, bu işler de öylece kalmış ve yolunu bulmuş su gibi öylece devam ede gelmiş. Masaldaki gerçek 600 yıl fazla değişmeden yaşarken, sizden gelecek hafta yine buluşmamızı ve yazının ikinci bölümünde Televizyon Türkçesi şeklinde gelişen çağdaş Türkçenin bizdeki durumunu ve gösterdiği özellikleri ele alacağız.


14

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Televizyon Türkçesi - 1

BGSAM-16.Aralık.2013

Sofya uluslararası kitap fuarını gezerken, Hıristiyan Din bilgi ve geleneklerine ait lüks baskılı kitapların çeşitliliği ile gençlik yayınlarında batı dillerinden çevrilmiş kurgu eserlerin çeşitliliği gözümden kaçmadı. Bu yayınlar üzerinde göz gezdirirken hep Türk standını arıyorum. Sofya’da dört binden fazla Türkiyeli Üniversite öğrencisi ve 132 yerli Türklerden yükseköğrenim gören var. Pernik ve Plovdiv gibi anayol bağlantılı ve bir saat mesafede bulunan, binlerce üniversiteli, büyük sayıda iş adamı ve esnaf barındıran ve genelde kültürel bilgiyi hep Sofya’dan alan önemli merkezler var. Türk dilinde sunulan yayınlara ilgi duyan, onları ülkenin dört bir yanındaki kadrolara iletmek isteyen Bulgaristan Türkleri Baş Müftülüğü ve Sofya Müftülüğü, Hak ve Özgürlükler Partisi Ulusal Merkezi, HÖH Gençlik Merkezi, Bulgaristan Türkleri Kültür Merkezi vs. Sofya’da bulunuyor. Türk milletvekili ve Bulgaristan devlet kurumlarında görev alan soydaşlarımız ve başkentteki Türkiye’den gelen şirketlerde çalışanlar, onların aileleri, Sofya’da yaşayan ve çalışan yerli Türk aileler, Bulgaristanlı olup yüksek öğrenimini Türkiye’de bitirmiş gençler, Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelip burada iş kurmuş aileler, “Zaman” ve “Filiz” gazeteleri “Kaynak” dergisi vs. vs. bu şehirdedir. 2013 Bulgaristan Türklerinin ana diline ilginin arttığı bir yıldı. Türk edebiyatına ilgi eski günlerini yaşamaya başladı. Hem Güney Rodoplar’da hem de Deliorman ve Dobruca’da Türk şiiri geceleri düzenlendi, Türk dilinde kaleme alınmış kitap yanıtımı yapıldı, anadilimize olan ilgi uyandı. Yaz aylarında öğrencilerimizin hem tatil hem de Türkçelerini geliştirmek için Türkiye ziyaretleri Türkçemize kan getirdi. Bu yıl T.C.Büyükelçiliği’nin yardımlarıyla ilkokul Türkçe ders kitapları yeniden basıldı ve öğrencilere kavuştu. Türkçe bir sıcaklıktır, gönül bağlarını açan, dünyayı ilgiyi büyüten bir sihirli anahtardır. Türk dili öğretmenleri, kendi aralarında birleşerek dernek kurdular. Kuyez Bulgaristan ve Güney Bulgaristan Türk dili öğretmenleri derneklerinde örgütlendiler. Hocalarımızın anadilimizi her gönülde yeşertebilmesi için dernek evlerinde Türkçe kitaplıklara gerek var. Halen raflar boştur. Birisi Kırcaali’de, ikincisi Şumen’de ve üçüncüsü de Razgrat’ta olmak üzere ça-


Makale ve Analizler - 2013

15

lışır üç Türk kültür derneğine ihtiyacımız var. Yonus Emre Vakfı’nın bizi bulma zamanı geldi de geçti. Bu ülkede rahat edebilmemi için Şeyh Bedrettin felsefesini ve Bogomil Hareketi’ne temel oluşturduğunu Bulgar dilinde açmamız zorunlu oluyor. Bu konuda Türk yazar ve düşünürlerin görüşleri biraz ağdalı olduğundan, ilk dönemlerde konuya kolayca girilebilmesi açısından Radi Fiş gibi Rus yazarların açık anlatımlı eserlerinden yararlanılması yollarını bulmalıyız. Bunları düşünürken olmayanı aramaya devam ediyorum. İkinci kattayım. Son 30 yılda vatanımızda anadilimizi geliştirip sözlü ve yazılı biçimde yerleştirme açısından çok büyük bir hamle yapamadık. Her gün her haneye ulaşan Türkçe gazetemiz yok. Düğmesine dokununca Türkçe konuşan ve bizim sorunlarımızı anlatan bir radyomuz da yok. Bulgaristan sorunlarına Türkçe eğilen röportajlı, söyleşili, yorumlu, Avrupa’yı Bulgaristan açısından ve Bulgaristan’ı da AB açısından değerlendiren paket programlı televizyon yayınlarımız da yok. Hak ve Özgürlükler Hareketi Bulgaristan Türk, Pomak ve diğer Müslümanlarımızı iktidar ortaklığına kadar yükseltti, fakat onların etnik farklılığının temeli olan öz kültürümüz için parmağını oynatmadı. Bugün Bulgaristan’da Türkçe yaşamaya devam ediyorsa bu HÖH yönetiminin bir edinimi olarak kabul edilemez. Unutmayalım. Kitle haberleşme araçlarının dilleri yaşatmada ve geliştirmedeki önemi çok büyüktür. 21. yüzyıl kitle iletişim yüzyılıdır. Bu iletişimin temel aracı anadildir. 24 yıldan beri yasaklı geçmişi silkecek ve bizi kendi dünyalarımıza taşıyacak yeni ve kararlı bir adım atamadık. Sofya Radyosu’nun Türk dilinde yaptığı yayınlar ve bu programlara çok büyük bir ilgi olmasaydı, 1970’li yıllardan sonra kullandığımız dil, Türk dili baskı ve yasaklara dayanamaz ve kururdu. İyi ki 225 programlı Türk TV yayınları imdadımıza yetişti. Gençlerin aralarında çatır çatır konuştuğu dil TV Türkçesidir. Kullandıkları sözlerden birçoklarını anlamayabilirler, fakat bu onların aralarında anlaşılır bir Türkçe iletişim ortamı kurmalarına engel olmuyor. Türk dizilerin son dönemde Bulgaristan Türklerinin dil kültürü üzerindeki olumlu etkisinin büyüklüğünü düşündükçe bu büyük nimetten alabildiğine yararlanma yollarını nasıl daha da genişletebiliriz diye düşünüyorum. Türkçemizi ana kucağında, dede nene yanında, aile ortamında öğrenmeden sokağa çıkan çocukların Türkçelerinde aksama olduğu, okul ve top-


16

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

lum etkisiyle Bulgarcaya kaydıkları, kurdukları tümcelere daha fazla Bulgarca sözler kattıkları dikkati çekiyor. Böyle olunca anadilimizin iç uyumu bozuluyor, ses ahenginde farklı ve yabancı dalgalanmalar beliriyor. Bu doğaldır diyebilirsiniz, çünkü insan hep daha kolay olanı arar. Bulgarcada yolun somuttan özele ve genele doğru gitmesi, işin yokuşla başlamadığına işarettir. Türkçemizle pazara çıkmak için sadece söz havzasının beslenmesi yetmeyebilir, değimlerin, nükteli sözlerin, genelden özele ve bireye giden yolun gönüllü yolcusu olmak gerekir. Türkiye televizyonlarında gösterilen tüm diziler yıllardan beri Bulgar TV’lerinde gece gündüz art arda Bulgarca olarak gösteriliyor. Bulgarlar Türk dizilerini çok beğeniyorlar. Dilinden ötürü değil tabi. Onların avucuna düşen yitirdikleri aile sıcaklığına sığınmak, özlem duydukları ilişkiler yaşamak, aile ortamı bulmak, Türklerin cana yakın ve huzurlu yaşayış tarzını öğrenmektir. Olaylar Türk dünyasının, tarih ve geleneklerinin Bulgarlara yanlış ve çarpık anlatıldığını kanıtladı. Bulgarlar Türklerin insan sevgisini, hürmetini, hoşgörüsünü kendi ev ortamlarında TV izlerken görebildiler, ama pek fazla değişmediler, daha doğrusunu öğrenmek isterseniz biraz daha katılaştılar. Çünkü kıskanıyorlar. Kendi kendini, öz geçmişini lanetleyen bir ulusun Avrupalı olabilme şansının olmadığını da hissetiler ki, bu da öfkelerini bir o kadar daha arttırıyor. Şu anda, sanki şeytanın başka işi yok da aklıma, Bulgarların da bildiği “yap iyiliği, bul kötülüğü” atasözünü getirdi. Bizim özümüzü gördüler ya, sanki kinleri daha da kabardı. Bu bizde neden yok fırtınaları etrafı kasıp kavuruyor. Tabii yumuşayanlar, gevşeyenler, kendine gelenler ve etrafına bakınmaya başlayanlar da yok değil. Hele şu Avrupa’ya gidip boş elle dönenler var ya, onlar bize daha sıcak selam vermeye başladı. Bulgar toplumuna, “Türkiye bizim en büyük komşumuzdur, aynı zamanda en iyi komşumuzdur, Türk’ten bize kötülük gelmez!” anlayışını giderek yerleştirme zamanları kapı çalıyor. Kültür silahı savaş silahından çok daha güçlüdür. Bulgaristan’ın en büyük özel yayın evlerinden “Helikon” standındayım.


Makale ve Analizler - 2013

17

Kitaplar lüks baskı ve çok fazla. Hemen dikkatimi çeken “Birlik Vatan” kitabı oldu. İki cilt olarak yayımlanmış. Bu eserde 1937’de Çarlık döneminde kurulan ve Batı Rodoplar’da Pomak Türkleri arasında faaliyet yürüten, 1913 yılında isimleri zorla değiştirilen ve İslam tapınak ve ibadet yerlerine çok sert darbe indirilen dönemi yeniden yaşatmaya başlayan “yurtseverlik” kılıfı içindeki faşizan çalışmalar bir örgütü anlatıyor. Pomak Türklerin isimlerinin ikinci defa değiştirilmesi bu örgüt zulmüyle gerçekleşmişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında aynı bölgede anti-faşist hareketin gelişmesi ve “Anton İvanov” partizan çetesinin kurulmasıyla “Birlik Vatan” güçlerinin yerli halka kan kusturan saldırıları kat kat artmıştı. 1944’ten sonra sosyalist iktidar bu örgütü yasaklamıştı. Oysa şimdi, halk düşmanı faşizan faaliyetlerini “yurtseverlik” olarak anlatan ideolojik yayınları raflarda görünce çok fazla üzüldüğümü itiraf ediyorum. Dikkati çeken bir husus ise, bu saygın yayın evinin sunduğu eserler arasında Ahmet Doğan’ın ajanlığını ve hafiyeliğini anlatan yeni kitaplar olmamasıdır. Jurnalleme ve ihanet etme konusu bitmiş gibi görünse de, konu çok daha derindir. Kasım Dal gibi bir baltaya sap olamayanların yasa önerisiyle çıkan “Dosyalar” yasası, aslında insanların yazgısını belirleyen gizli servis “DC” yerine, 10 yıldan beri “Dosya Komisyonu”nu getiren bir oyun olup, eski hafiyelerle onların iplerini çeken gizli servis subaylar arasındaki bağları tamamen kesemediğinden, her yerli hem de yabancı casusluk merkezlerine hafiyelik yabanların ülkemizde at oynatmasına devam ettiğinden ötürü, pek çok yeni araştırma eserine konu olacaktır. Mafya ve gizli çetelerin eylemlerini anlatan “Zorla Girme”, “Vzlom”, “Şantaj”, “Andrey Lukanov Davası” gibi başlıkların ve yabancı casus örgütlerinden bazılarının Bulgaristan üzerindeki etkinliklerini açıklayan “CIA, KGB ve MOSSAD” kitaplar ilk sırada ön planda sunulmuştur. 2013 yılı yaz ve güz protestolarını saat saat izleyen yazar G. Mizov’un toplam 1.200 sayfalık araştırma yapıtını fuarda bulabilirsiniz. Yakınlaşma ve anlaşma kapılarını açan turistik ziyaretler. Totalitarizm döneminde Bulgaristan’da Türkiye ve Türklükten övgüyle söz etmek yasak olduğundan, sınır kapılarının tek taraflı da olsa aralanmasıyla yılda yarım milyondan fazla Bulgar vatandaşının Akdeniz ve Ege De-


18

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

nizi sahillerinde tatil, Edirne ve İstanbul’da alış veriş yapması gönül yakınlığı doğurdu. İstanbul’un balını böreğini anlatanların ağzı sulanıyor. Türkiye’nin bakımlı bir ülke olması, Türk halkının genel temizliği ve sıcak konukseverliği, hızlı tempolarla modern dünyaya ayak uydurması gönül okşuyor. Türk pazarında bolluk denizinde kaybolmak, Türk gençliğinin yüksek ruhunu hissetmek, ülkenin kentleşme, kentsel dönüşüm, deniz, kara ve hava ulaşımı problemlerine yaklaşımı, Boğaz köprüleri ve hızlı trenler herkesi çok etkiliyor. Kimliğimizi korumaya çalıştığımız ağır dönemimizde Türkçemizin öldürülmek istendiği yıllarda, bizi anlayanlar sussa da, biz onların devlet politikasını tasvip etmediğini hissediyorduk, onların bize karşı büyük günah işlendiğinin bilincinde olduğunu biliyorduk. Bu bakıma, İkinci Dünya Savaşı örnekleri vardı, Yahudilere yapılan düşmanca uygulama unutulmamıştı, Romanlar da yıllar içinde zorbalıktan nasibini almışlardı. 1972 Pomak faciası da hafızalarda canlıydı. Bundan dolayı olacak, Bulgar devletinin ileri gelenlerinden İvan Kostov’tan sonra, 16 Aralık 2013’te halka açık bir mitingde BSP Başkanı ve Avrupa Sosyalistlerinin uluslar arası örgütü PES lideri Sergey Stanişev’in de “Bulgarlaştırma” süreciyle ilgili Türklerden ve Pomaklardan özür dilemesi pek derin etki yaratmadı. O gün bu gün, bir asır devam eden olayların üzeri kap bağlamadan, ülkedeki azınlıklara karşı uygulanan düşmanca politikaların yanlış olduğunu kanıtlayan birçok eser beklenirken, Bulgar edebiyat seçkinleri konuya eğilmediler. Gazeteler de bu kitabın bir af dilemekle kapanmayacağını yazmadı. Bu bakıma, ne yazık ki, Bulgar, Türk ve Pomak dostluk ve kardeşliği Bulgar edebiyatında işlenmiyor. Tarihin ters anlatılması düşmanlık kazanı kaynatıyor. Yapılan kötülüklerden pişmanlık duyulmasını geciktiriyor. Bir ülkede yazarlar toplumu ve devleti sarsan, çökerten, bitiren, insanları süründüren olayları işlemiyorsa, onları durduran bir şeyler var, demektir. Eli kalem tutanlar bazı konulara değinmek istemiyorsa, bu, konular yazılmaya, şair ve yazarlar yazmaya, okurlar da yazılanı okumaya olgunlaşmamıştır, anlamına gelir. Olgunlaşmamış bir meyvedense tohumluk çekirdek alınmaz.


Makale ve Analizler - 2013

19

Bu açıdan değerlendirildiğinde bir meydanda 50 bin kişinin önünde bir kişinin özür dilemesi başka birisinin ise, şükür deyip özür dileyenin boynuna sarılması, bizim adalet anlayışımıza ters düşer. Özür dileyen şapka çıkarıp eğilip el öpmelidir. Eli öpülecek adamın da hakikatten eli öpülecek biri olmalıdır. Öteki icatların hepsi bir perdelik sahne oyunudur. Bizdeki büyük ve küçük olaylara tepkiler hep marjinallerden yani aşırı uçlardan gelir. Şimdi de öyle oldu. Tarihin önünde koşmak isteyenler var. Kahramanlık özleyenler var. Bulgar tarihinde Türkleri ve İslam’a bağlı olan herkesi ve her şeyi Günah Keçisi bilenleri günah çıkarmaya zorlayacak ve içine düştükleri yanılgıdan arıtacak olan büyük ateş henüz tutuşmadı, yükselecek alevler bekleniyor. Ateş bacayı sarmayınca ocağa gizlenen zehirli böcekler, yaşlı ağaç kurtları, iri sıçanlar ve normal yaşam ortamını kirleten daha neler neler sığındıkları yerde rahat, bekliyor, yaşadıkları gibi yaşamaya ve hiçbir şey yapmasalar bile havayı zehirlemeye, kötülükler üretmeye devam ediyorlar. Bütün toplumu temizleyecek büyük ateş bir gün ille yanacak, yanmak mecburiyetindedir. Geçen yüzyılın bütün küfü silkinecek, çok kirlenmiş olan eski kar kalkacak, Bulgarlar kendileri de “biz bitiyoruz”, “biz tükeniyoruz”, “50 yıl sonra ülkemizde Bulgar kalmayacak” korkusundan arınacak, temizlenecek ve normal yaşayıp normal severek üremek ve hayata sevinmek zorundadırlar. Ben sergide dolaşırken, ileri geri gezerken bu çağrının ulusal kültür sarayına girmeye bir pencere, açık bir kapı aradığını hissediyorum. Etrafımdaki insanlar okumaya özlediklerini yeni yazılan kitaplarda beklediklerini bulamadıklarından üzgün ama yorulmadan usanmada aramaya kararlılar. Bu arayışı onların gözlerinde okuyorum ve ben de Türk kitap standını aramaya devam ediyorum.


20

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

2013’ün İzleri - 1

Rafet Ulutürk-16.Aralık.2013

Demokratikleşme sürecinde 1989’den sonra en önemli yıl 2013 oldu. Bulgaristan’da Sivil toplumlar gerçekten oluşmaya başladı. Şubat ayında başlayan ve bugünlere kadar arasız devam eden protestolar kesin başarıya ulaşamadığından, insanlarımız hayal kırıklığına uğramış gibi olsalar da, yenik düşmediler. Biz Bulgaristan Türkleri de sosyal dönüşümlerin bağırıp çağırmakla, yalnız arzu etmekle gerçekleşmediğini gördük. Toplumun yeniden yoğrulması ve yapılanması istenene kadar, önce fikirlerin doğmasına, bilinç olmasına ve herkesi yüreklendirmesine yeniden inandık. Bilgisi olmayanların fikir yürütemediğini de görmüş olduk. 10 aydan beri sönmeyen alevler politik partilerin iradesi ve kontrolü dışında, boyun eğmeyen bir sivil halk hareketi olarak gelişti, dallandı budaklandı ve dört bir yanda duyuldu. Yenilmeden yürümelerine devam ediyorlar. Bulgar tarihinde ilk defa sivil toplumun politik iktidardan daha kuvvetli olduklarını gösterdiler. Elektrik faturalarını ödeyemeyenlerin Şubat isyanıyla başlayan ve yaklaşık 10 ay devam eden itaatsizlik hareketi kesin zaferle sonuçlanmadığına göre, sivil toplum hareketinin politik erkten daha kuvvetli olduğunu iddia etmek saçmalık olurdu ama olmadı. 2013 yılının sivil toplum eylemlerinin başarılarını şöyle sıralayabiliriz: 1) Bu hareket Şubat ayında Boyko Borisov hükümetini düşürdü, 12 Mayıs 2013’te yapılan seçimlerde, GERP partisinin 27 milletvekilliği yitirdi, (GERB’in117 milletvekili vardı.) Tek partili iktidar defterini dürdü. Seçimlere katılma oranı % 47 olsa da, gelişmeler toplum tabakalarında hareketlenme olduğunu kanıtladı. Politik bakıldığında sökülmeye başlayan GERB partisi ve lideri B. Borisov yeni karar almak zorundadır. 4 Eylül günü sarı kaldırıma toplananları yönetmeye giden Borisov kabul edilmedi, çünkü protestocuları motive eden sivil toplum enerjisiydi. O, bundan sonra tek başına iktidar olamayacağını gördü. Reformcu Blok’un ondan istediği “parmağındaki yüzüğü çıkar at ve birleşelim” teklifi kabul görecek mi? Yoksa bencilliğini yenemezse yok olup gidecek mi? 2) Sivil toplum direnişleri, koalisyon ortaklığı sistemine göre kurulan Başbakan Plamen Oreşarski hükümetinin politik oyun iplerini perde ardın-


Makale ve Analizler - 2013

21

dan çeken HÖH fahri Başkanı Ahmet Doğan’ın sahne oyuncusu, 2. dönem HÖH Milletvekili, basın holding şefi, ızbandut Daniel Peevski’yi gizli servis DANS Başkanlığına atama yolunu halk kesti. Bulgaristan tarihinde daha önce böyle bir olay yaşanmamıştı. Sivil toplum örgütleri bu denli kararlı, güçlü ve başarılı olmamıştı; Sivil toplumcular, dış kaynaklı para kullanan ATAKA partisi lideri Volen Siderov’u adım adım izleyip sahte kimliğini halka gösterme işinde büyük bir kısmına başarılı da oldular. 3) Halkın uyanışı ve sivil toplum örgütleri olarak hareketlenmesi HÖH eski başkanı Ahmet Doğanı ve HÖH Başkan Yrd. Hristo Biserov’u politik sahneden indirdi. GERB Partisi Başkan Yardımcısı ve İç İşleri Bakanı Tsvetan Tsetanov’ u savcılık ve yargı kapısına dayadı. vs. vs. 4) Yine 2013’te ilk kez olmak üzere Bulgaristan’da kükreyen sivil toplum hareketi ile dernek ve federasyonlarda örgütlenmiş olan soydaşlarımızın gerçek temsilcileri arasında ilk temaslar, görüşmeler kuruldu, ortak dil bulundu, geleceğin aynı yönde olduğu görüldü. Bu 70 yıllık Komünistlerin birlikteliğini yok etmek için tek yol muhaliflerin birlikte hareket etmeleri gerektiğini büyük bir çoğunluğu anlayabildiler. Sivil toplum hareketi enerjisini korudu: Bu arada en önemli olan, hiç bir politik parti 10 aydan beri süregelen sivil toplum ayaklanmasının enerjisini kendi bünyesine şarj edemedi. İlk defa olmak üzere Bulgaristan kamuoyu sivil toplum hareketi ile politik başkaldırı arasındaki farkı gördü. İki sosyal eylemi birbirinden ayırdı. Farklı şeyler olduğunu gösterdi. Politik partilerin sokak başını gemleme ve meydanları ardına takma ve yönetme planları boşa çıktı. Sokak ve meydanlar gece gündüz dolup taşarken, itaatsizler lider aramadı, politik örgütlenme yolunu seçmedi, politik güçlerden birine yaslanmadı ve dimdik ayakta kaldı. Bu, Kasım 2013’te protestocu öğrenciler oradan buradan para alıp işi cıvıtmasına, daha önce yaşamadığı muhalefet ortamında sıkılıp boğulmaya başlayan Boyko Borisov, eli sopalı ızbandutları Sofya’ya taşıyıp parlamento karşısına dikerek tarihin akışını değiştirmeyi denemesine kadar böyle devam etti. Sivil toplum hareketi ile politik eylem farkı ortaya çıktı: Politik eylemler her zaman bir ide, bir ülkü uğrunadır, bir politikPrograma dayanır, stratejisidir, belirlenmiş bir hedef, çağrışan bir hayal peşinde koşmadır. Sivil toplum eylemleri bir “hayır” protestosudur. Pembe yarınlar çizmez. Gü-


22

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

nün direnişidir. Olumsuzlaşması yani ret edilmesi gerekene, olmaması gerekene işaret eder. “Bu olmamalı!” der. 2013 yılının arkada kalan 9 ayı, Bulgar sivil toplumuna istemediği bir şeye “olmaz” demesini öğretti. Protestoların istenmeyenin olmasını durdurabilecek bir güç olduğuna inandırdı. İlk zafer günlerini yaşadı. 54 bin polisi olan iktidara “hayır” diyenleri ezip geçmenin asla mümkün olamayacağını gösterdi. İşte bu özellikler, artık mayalanmıştır diyebileceğimiz Bulgaristan sivil toplum eylemleri için son derece olumlu örnekler oldu. Başkaldıran sivil toplum hareketlerinin kuşkusuz eksik yanları var. Bir defa bu hareket insanlarımızın son haddine kadar zorlandığı, su, elektrik, kalorifer faturalarını, yüksek banka faizlerini, benzine gelen zammı ödeyemeyecek duruma gelmesinden patladı. İkinci olarak, rüşvetin devlet yönetiminden kaldırılması istendi. Üçüncü planda, kamu ihalelerinden oligarşi ve tekellerin çıkarılması talep edildi. Mayıs ayına doğru kristalleşen isteklerde sabıkalı ve geçmişi şeffaf olmayan kişilerin milletvekili aday listelerine alınmasına karşı çıkıldı; kişisel çıkarlar için parti değiştirenlere meclis kapılarının kapanması istendi; partiler devlete karşı çalışamaz sloganı yükseltildi ve bu gelişmelerin seyrinde ülkede demokrasi yükünü sırtlamaya hazır iyi yetişmiş kadroların olmadığı gördü. Dolup taşan sokaklarda “Ahmet Doğan Mafya!” sloganları temelsiz değildi. Bulgaristan’da gizli ajan dosyaları yıllar önce açılsa ve devletin eski ajanlarla iş yapması yasaklanmış olsa da, eski ve yeni gizli servisler “DS” ve “DANS” ve kökü dışarıda olan politik vesayet Ahmet Doğan gibi 40 cilt dosyası olan küflü ajanları kullanmaya ve memleketimizi onları kullanarak idare etmeye devam ediyor. Bu eylemlerin seyrinde, Hak ve Özgürlük Hareketi gibi partilerin medya ve enerji oligarşisi tarafından kullanıldığı, halkın sorunlarından ve beklentilerinden tamamen kopmuş olduğu bir daha ortaya çıktı. Sivil Toplum Hareketlerinin çıkış yolu hep soldur. Mayıs ayından sonra direnişlerin yönü, en yoksul kesimin oylarını alan Hak ve Özgürlükler Partisi ile aşırı milliyetçi bir oluşum olan ATAKA partisini yanına alarak yeni bir koalisyon hükümeti kuran Sosyalist Partiyi hedef alarak, sağ politika istese de, tarih boyu sivil toplum hareketlerinin çıkış yolu hep sol olmuştur.


Makale ve Analizler - 2013

23

Bundan 100 yıl önce bir sol parti olarak kurulan, fakat tarih boyu terör olaylarından uzak kalamamış olan, sosyalist dönemde de baskı ve terör silahını elinden bırakmayan, Sosyalist Parti (BSP) sol alanı kirlettiğinden dolayı, ondan uzak kalmak isteyen ve sağ bir hareket olarak boy göstermeye çalışan sivil toplum hareketi geliştikçe durulacak ve gerçekler en nihayet yerli yerine oturacaktır. Bulgaristan hem sol hem de sağ hareketler bir kavram karışıklık yaşıyor. XXI. yüzyıl taban dalgasının yeni bir süzgeçten geçmeye ve bambaşka bir şahlanışa gereği var. Burada şahlanma sözü, sınıfsal bilinçlenme ve politik bilinç yüklenme anlamında kullanılmıştır. Sivil toplum hareketi politik boşluk doğurdu. Sosyalist Parti ile GERB eski Komünist Partisi çekirdeğinden, HÖH ise “DC” mayasından olduğundan dolayı Bulgaristan’da gerçek politik ayrışım gerçekleşmedi. İsmi olan ama kendisi olmayan 356 politik parti kuruldu. 35 Romenparti var, nüfusun % 24’ü Rom olmasına karşın, Romen partilerden hiç biri %4 barajını aşamıyor ve parlamentoda temsilcileri yok. Ülkede kapitalist üretim gelişmediğinden ve sınıfsal ayrışım gerçekleşmediğinden gerçek anlamdan sağ parti yok. Sivil toplum hareketi güç toplarken kendini Reformcu Blok olarak tanıtan ve esamisi okunmayan sağ partileri bir kümede toplamaya çalışanlar, kendilerini protestocu sivil toplum hareketinin politik şapkası olarak göstermeye çalışıyorlar. Aslında hepsi CDC, BSP ve HÖH’ ten atılmış veya kopmak zorunda kalmış, ihanet ruhuna hizmet eden politik çöplerdir. Şerefli yola çıkan ve 23 yıldan beri dalgalanmayan demokratikleşme sürecini dipten karıştıran ama aynı zamanda sivil toplum hareketinden enerji istemeyen Nikolay Barekov’un “Sansüzsüz Bulgaristan” hareketinin politik sahnedeki yeri genişliyor. “Sansürsüz” sözünün içeriğinde, ana dilde basın yayın, radyo programı ve TV yayınları ve internet yayınları olup olmadığı konusunda henüz bir açıklama yapmayan Barekov, geleceğin Bulgaristan Başbakanı olmaya hazır olduğunu gizlemiyor. Sendikalar ve sivil toplum hareketi: Sivil toplum hareketinin omurgası olan sendikal eylemler de henüz oturmadı. Tarımı ve sanayisi çöken bir ülkede sendikalaşma ve sendikal bilince ulaşmak için yıllar geçmesi gerekiyor. “Dayanışma” adlı Sendikal Kuruluş, İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve öteki işkolu sendikaları 2013 sivil toplum protestolarında omurga oluşturan yapılanmaya uzanamadı. Protestolara ayrı ayrı katılan, ortak çatısı olmayan,24 sivil toplum örgütü, herkesi kucaklayan bir lider çıkaramadı. Direnişler, örgütlü ve sıkı disiplinli, çatışmasız biçimde devam etse de, lidere, temas ve koordinasyon ko-


24

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

mitesine, örgüt konseyine, ortak bir iletişim merkezine ihtiyaç duyulduğu her gün belli oluyor. Bu örgütlenme içine Tütün Üreticileri Birliklerini ve Bulgaristan Türk dili öğretmen derneklerini de içine alma ve onları da kazanma zamanı geldi. Sivil toplum örgütleri bu yıl sahneye çıktı. 1980’lerin sonunda Türk ve Pomakların hak ve özgürlük arayışı ve kitle isyanlarıyla yükselen demokratikleşme dalgası, çevrecileri, yeşilleri, sanatçıları ve demokratik aydınları sarsa da eski ve derin geleneklere dayanmıyor. O zamanlar protestolar ezgin, bitkin, sabrı tükenmiş olanların isyanıydı. 1990’ların başında demokratik Avrupa’yı aramaya koyulan Bulgaristan, kitlelerin kendini emanet ettiği Demokratik Güçler Birliği’nin (CDC) özünde geçmişin zehrini taşıyan bir oluşum olduğunu tahmin etmedi, bunu uyaranlar olmadı. Ne olursa olsun “komünistlerden kötü olamaz” zihniyeti üstün geldi. CDC’li olan Başbakanlardan Filip Dimitrov “komünizmden öç alma hırsıyla” kooperatifçi tarımı kökten likide etti. Ardından Başbakan olan Moskova tahsilli ve KGB ajanı olduğu iddia edilenler (CDC kopoyları) sanayimizi çökerttiler. “Kim ne alırsa alsın ve olayı bitirelim!” dediler. Bu gelişmelere sağır ve kör kalan işçi sınıfı ve emeği örgütleyen sendikal hareket boş bulundu, direnme yolunu seçmedi, gafil avlandı. Bolluktan açlığa götüren süreç böyle başladı. Politik karışıklık ve güvensizlik doğdu. Bu yüzden, yeni mayalanan ve sokaklarda ve meydanlarda saf sıklaştıran sivil toplum hareketimizi orta katman, aydın kesim, geniş emekçi kitleyi peşine takacak bir yığınsal hareket olarak görüyoruz. Toplumsal dengelerin sağlanmasında, meydanın politik partilere boş bırakılmaması için sivil toplum hareketi gereklidir ve güçlenmelidirler. 16 Kasım 2013’te Türklerin ve Pomakların Sofya’ya toplanması ve “Kartal Köprü” mitingi ve “Bağımsızlık” meydanı yürüyüşü sivil toplum hareketinin içine gecikmeli de olsa katılmaya hazır olduğumuzu dünyaya göstermiştir.


Makale ve Analizler - 2013

25

Ana Dilimiz Türkçemiz

Raziye Çakır-17.Aralık.2013

Son dönemde ana dilimiz Türkçemiz in yerel lehçe düzeyinden bir okumalı yazmalı edebiyat dili seviyesine çıkarılması sorunu hepimizi ilgilendirdi. Ben bir diş hekimiyim, dil uzmanı değilim, fakat Türk diplomasisinin sınırları söküp atarak bizi yeniden birbirimize kavuşturup kaynaştırması çabalarının dil kültürümüzün dengelenmesinden geçtiğine inanıyorum. Bu nasıl mı olur, hepimizin ortak çabalarıyla olur ve olacaktır. Önemli olan yürek olsun, istek olsun. Türkiye’ye getirdiğim Türkçemde dil gedikleri vardı. Bu irili ufaklı aralardan Bulgarca sözler dağ aralarından gelen rüzgâr gibi ana dilime dolmuş ve içine örüldükçe beni esir alıyordu. Okul ve iş dilim Bulgarcaydı. Ana dilimde beliren eksikler devamlı çoğalıyordu. Öncelikle yaşanan hayatı yansıtan, insanlar arasında irtibat sağlayan ana dilimiz, Türklerimiz geçten göçe azaldıkça, söz dağarcığı büzülüyor, gramer kurallarını kıra döke, birçok yerde çöpe bile atarak, dalsız yapraksız ayakta kalmaya çalışıyordu. Özelikle Varna’da, Türk Turistin sevdiği tatil yerlerinde, “Albena” ve “Altın Kumlar” da, hele büyük kafileler halinde gelen Üniversiteli Türk gençlerinin şehre yerleşmesi, gençliğe has bir dinamizm ve hareketlilikle sosyal yaşama katılım sezilmesi sonucu bizim orada Türklük canlanmaya başladı. Kuşkusuz, çay ocakları henüz dizilmedi, Türk yemekleri kokan lokantalar dolup taşmıyor, dönerler dönüyor da albeni kıvamında kızarmıyor, fakat bu kibar şehirde sokaklarda yürüyenlerin moda çizgisini İstanbul belirliyor, komşuda olan bizde de olsun atılımıyla, dört tarafa bir çeki düzen verme hamlesi var, “gülme komşuna gelir başına” hayat buluyor. Varna nüfusu soy boy açısından karışıktır. Varna’nın yerel kültürel dokusu düz değildir. Dobruca ve Deliorman Bulgarlarından başka burada kendilerine, yerlisiyiz havası veren, Kafkasların dört bir yanından kopuk gelmiş denizcisinden kaçakçısına kırk milletten insan var. Şehrin sokaklarında yüksek sesle konuşan Çeçen ve Gürcüler dikkat çekmeye devam ediyor. Son 15 yılda Türkiye’den büyük sayıda üniversiteli geldi. Şehir sokaklarında yürüyüş değişti. Varna havasına karşı dağların deniz kokusunu taşıyanlar kendilerini evlerinde hissettiler.


26

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Varna’da Türkçe: Varna’ya Türkçemiz açısından bakarsak, burada Türkçe konuşan, ellerindeki telefonlarla Türkçe konuşan çok, ama Türkçe ders verilen okul yok, şehirde yaşayan bir Türkçe öğretmeni de yok. Yaşlı yerli Türklerin hafızalarındaki Türkçemiz iyice paslanmasın ve bayramdan bayramdan demlenen gönül bağlarımız solmasın, niyetiyle Hak ve Özgürlük Hareketi ve Türk dilinde etkileşim derneği başkanı Ali Rüstem kahve toplantılarında kendi problemlerimizi güzel ana dilimizle anlatan yazılar okuyup kendini dinletiyor. Şiir geceleri düzenliyor. HÖH partisi gençlik kollarının Türk halk oyunları topluluğu kapısını açık tutuyor. Her gün İstanbul’a yolcu taşıyan ve İstanbul’dan gelen otobüsler Türkçe kokusunu tazeliyor. Varna’da Türkçenin yaşamasında en büyük pay çanak antenli TV yayınlarındır. Burada, yüksek öğrenimini Türkiye’de tamamlayanlar dışında, Türkçe okula gittiğini belgeleyen, Türkçeyi iyi konuştuğunu evrak üzerinde ispatlayabilen gençlerin sayısı parmakla sayılacak kadar az olsa da, Türkçeden Bulgarcaya ve tersi sözlü çeviride başarılı olan pek çok genç var. Türkçeyi nerede öğren sorusuna alınan yanıt her defasında aynı “TV başında.” Bulgar dilini iyi bilen çocuklarımızın yıllarca Türk TV kanallarını dikkatle izlemelerinden gelen bir gelişmedir bu. Adına Televizyon Türkçesi diyoruz. Ve onlar, TV Türkçesini İstanbul şivesiyle öğenseler bile, hepsi Türkçe bir mektup yazamayacak kadar cahil olsalar da, ben onları çok, çooook seviyorum. Ve ben, televizyon Türkçemizi konuşanlardan, Türk dilinde en güzel şiirlerin yazıldığı bu güzeller güzeli şehrin limanında, rıhtıma vuran dalgaların yüzümdeki serinliği geçmeden, Mehmet’ e seslenişi, Dikili Taşları ve aynı şairin “Kaptan sen beni o limana götüremezsin” eserini Cem Karaca’nın haykırışıyla dinlemeyi, ne kadar istiyorum, biliyor musunuz. Ve ben halkımın ana dilini doğru dürüst öğrenmeyi, kitaplı olmayı Nazımın memleketini özlediği kadar, özlediğine inanıyorum. Televizyon Türkçesi: Çanak antenler yıldızlara döneli evlerimize 225 Türkçe Kanal girdi. Görsel olmayan haberleri ve yorumları, TV tartışmalarını ve çok özel konuların anlaşılmasında güçlükler aşılmamış olsa da, Türkçeyi öğrenmeye hevesli olanlar, daha doğrusu koltukta otururken ana dilimizin kulaktan kafaya dolmasına “evet” deyenlere seçenek bol. TV sahnesi, oyun ve söyleşi şeklindeki TV kadın programları, özellikle sağlık konusunu işleyen yayınlar, TV dizileri, hayvan dünyasını


Makale ve Analizler - 2013

27

anlatan belgeseller seyircilerimizi ekran başına sürekli kilitlemeyi başarıyor. Yayın bol da, Bulgaristan gibi dış ülkelerdeki Türk seyirciye Türkçeyi oyun şeklinde anlayan ve beyinlere kazınmışça yerleştiren becerikli hocalar henüz ekranda belirmedi. Yabancı dilleri ekranda öğretmenin anahtarı bulundu da Türkçeninki henüz bulunamadı. TV Türkçe hocaları kamera karşısında kendi anlattıklarını sanki kendileri anlamıyor gibi havalara girerek, izleme ve dinleme meraklılarını ekran başından kovuyor. Okul çağındaki bir çocuğa anadilini yüksek matematik algoritması gibi anlatmanın hiçbir anlamı yok. Bir şey anlaşılır bir dille sunulmadıkça anlaşılamaz gerçeği, TVTürkçemiz için yüzde yüz geçerlidir. Varnalıların devamlı açık tutukları ATV ve Kanal D gibi kanallar Türkçenin dünyaya yayılmasında ödüllere layık hizmet vermiştir. Soydaşlarımıza, Trakya ve Rumeli’ye, Balkanlara yayın yapmak için kurulan özelleşmiş yayınlar, bölge seyircisi düzeyine inemedi, gönül kapıları açamadı. Kamaranın bir kiliseyi bir minareyi gösterdiği kadrolarla Türkçe sevgisi beslenmez. Türkçe sevgisi içimizde asla bulanmadan, dalgalansa da taşmadan, yatağını bırakmayan akan bir berraklıktır. Kimliğimizin öz suyu Türkçemizdir. Lehçelerimizle edebiyat dilimiz arasındaki güzelliklerin farkını aşarak ve anadilimizi zenginleştirme yolunu bulamadık. Ana dilimizde yazan kendi yazar ve şairlerimizle Türkçe yazan edebiyatçılar arasındaki ince farklı apaçık gösteremedik. Yerel ile ulusal, yerel ve ulusal ile uluslar arası olanı bir teknede yoğurup bütünleştiremedik. Yerel ağızlarımızla söylediğimiz eserlerle yani kendi darcığımızdan türkü, oyun havası, kına, düğün seslendirilişleri ile sanatçılarımızın seslendirdiği eserleri birbirinden ayırarak aralarındaki bütünlüğü ve ince ayrımları açamadık, anlatamadık, öğretemedik. İstanbul’da bir sanat ustasıyla vaktiyle yaptığım bir görüşmeyi hatırladım. Bana “canını sıkan bir şey var mı?” sorusunu sormuştu. Ben de “şu bizim Ayva da çiçek açmış, Yaz mı gelecek!” türküsü var ya, İbrahim Tatlıses onu da bir gün söylerse, artık hiçbir özelliğimiz kalmaz, biz de Gazi Anteplilere benzeriz diye korkuyorum, cevabını vermiştim. Ve bize yönelik özelleşmiş TV yayınlarının her şeyi yağmur taşıyan bulut gibi görmesine şaşıyorum. Merkez cahil olunca, biz halktan nasıl bir kültürel fışkırma bekleyebiliriz ki! Yanlış anlaşılmak istemem. Biz zar zor, çok mütevazı yetiştik. Korku içinde büyüdük. Yağmur doğalarında hocamızın “Rahmet komşu tarlasına düşsün, nemi bize yeter!” sözlerini bugünkü gibi hatırlıyorum. Tarlaları-


28

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

mız kuraklıktan çatlarken, denize düşen yağmuru kimseden kıskanmadık, Nasip öğleymiş, deyip gönül avuttuk. TV yayınları ile ilgili eleştirel yaklaşımımın olumlu ve kurucu algılanmasında ısrarlıyım. Stratejik araştırma merkezimizin açıkladığı görüşler uzun süreli izleme ve inceleme sonucu oluşur. Bir de, köy meydanlarında çekilen Türk halk oyunlarının Romen kızlarının kıç baldır sallamasıyla eşdeğer gösterilmesi canımı sıkıyor. Halk oyunlarındaki her hareketin ne anlama geldiğini bilmeden, inceleyip öğrenmeden, ne bileyim ben havasına girip, bir şeyler sunmak ya da yorumlamak, pişmiş aşa soğuk su katmaktan farklı bir şey değildir. En iyisi 24 saat yağlı güreş yayını yapılsın da aramız açılmasın. Olayların derinliğine inmeden sahne düzmek, çok yanlış bir yaklaşımdır. Sonra şu şarkı türkü sunuşunu da halkın seviyesine indirelim lütfen. Bizde türkü nasıl dinlenirdi, saz nasıl çalınırdı, size zahmet bir hatırlayalım. TV Türkçesini yazıya dökelim: Bizde yazıp okuyamayan herkese “cahil” denir. Lehçelerimizde “kör cahil” veya “kara cahil” gibi değişler yoktur. İnsanımız alaylıdır, zekâsı bütün olup doğal algıdan bilgedir. Bir dili su gibi dili konuşmak, okumuş olmak için yeterli değildir, halkımız yazıp çizmeyi, heceleyip okumayı beceremeyene “okumuş” demez. Öyle böyle olsa da, futbol karşılaşmasıdır, saçtır, yarıştır, oyundur, alış veriştir derken Televizyon Türkçesi konuşan bir genç kuşakla övünüyoruz. Kullandıkları bazı sözlerin anlamını bilmeseler de, temasları mükemmel, yakın iletişim kurabiliyorlar, konuşmaları çekicidir. Şu yazı işi var ya, Televizyon Türkçesi okuma yazmayla beslense, ne güzel olacak. Ekrandan o kadar oluyor besbelli konuşuyorlar, fakat yazıp okuyamıyorlar, Türkçe aritmetikleri yok. İş yine sakat. Sultan divanında alınan o eski karar sanki bugün de geçerli. O zaman da oba ve köy kadınları Türkçe konuşuyor, ama okuma yazmaları yoktu, hendeseleri gelişmemişti. Birçok işte kısmetimiz tam da, şu ana dilimizi doya doya basa basa geliştirme ve yerleştirme konusunda aşamadığımız eksiğimiz var. Eh şu eski öğretmenlerimizi göç selleri alıp götürmeseydi, ne Sabahattinler, ne Nazımlar yetişirdi bizim memlekette. Ankara da hiç tekin durmadı. 1950’lerde bir dış ülkede Türkçe öğretmenliği yapanlara “Türkiye’de emekli maaşı vereceğim” dedi. Öğretmenler kaçtı gitti. Emekliliği bekleme-


Makale ve Analizler - 2013

29

den koşa koşa Türkiye’yi boyladı. O zaman buna akıl eden Ankara, bugün Türkiye’de emekli olup da geldiği köye veya kasabaya Türkçe hocası olarak dönmek isteyenlere ikinci bir emekli maaşını neden çok görüyor, buna da akıl erdiremiyorum. Türk dili, Türklük bazılarının iki dudağının arasına sıkıştı kaldı. Her soruna bir çözüm bulunuyor da bizimkiler çözülmüyor işte. Yaşasın TV Türkçesi.

Geleceğe Damga Vuran Miting

Şakir Arslantaş-17.Aralık.2013

16 Kasım 2013 cumaertesi sabahı gün doğarken Smolyan ile Blagoevgrat’ın dağı köylerinden, Gotse Delçev’ten, Kornitsa’dan, Devin, Velingrad, Kırcaali, Mestanlı, Koşukavak ve Eğridereden, Haskovo köylerinden, Burgas’ın Koca Balkan köylerinden, DeliOrman, Tuna Boyu kasabalarından, Dobruca’dan, Şumen, Razgrad, Silistra ve Rusçuk’tan Sofya’ya 450 otobüs ile en güçlü lokomotiflerin çekebileceği kadar uzun, tıka basa istifli 2 tren katarı kalktı. Türk ve Pomak kadro Sofya’ya taşınıyordu. Hak ve Özgürlükler Hareketi kuruldu kurulalı 30 bin kişiyi birden aynı anda değişik yerlerde bir araya toplayıp harekete geçirememişti. Davet edilenler işini gücünü bıraktı ve Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile HÖH / DPS partisinin başkentin “Kartal Köprü” meydanında Ulusal Ortak Miting çağrısına uydu. Basın katılımcıların 50 bin ile 70 bin arasında olduğunu yazdı. 30 bin Türk ve Pomak’ın Sofya’ya toplandığından kimse söz etmedi. Radyo ve TV ‘de büyük olaya ana haber dışında değinse de, Bir hafta sonra balon patladı. Büyük bir yaraya dokunuldu, sızısı bütün Bulgaristan’da duyuldu. Sofya’da Üniversite boykotları devam ederken, eski başbakan Boyko Borisov ücretli saldırganlarla meclisin kapısını ve penceresini kırıp içeri girmeyi denerken, kitle haber araçları başkenti taşradan, taşrayı da başkentten koparmaya çalışırken, ayakları sallanan BSP-DPS hükümetine ulusal destek mitingi düzenleme fikri sosyalistlerin aklına geldi. HÖH Genel Baş-


30

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kanı Lütfü Mestan’ın ağzı arandı. “Bulgarlaştırma” sürecinden özür dileme bahane edilerek, hazırlıklar yapıldı. Bu miting, aynı zamanda, aynı gün ve aynı saatte Boyko Borisov’un Plovdiv’e toplayacağı kalabalığa karşı bir kitle gösterisi olacaktı. BSP ile HÖH geçiş döneminde dört defa ortak hükümet kurdu, fakat bugüne kadar hiçbir yerde ve hiçbir zaman yığınsal ortak gövde gösterisi yapmamıştı. Ayrıca, HÖH/DPS partisinin belkemiğini oluşturan Bulgaristan Türkler ve Pomakları, başkentte örgütlenen bu denli kalabalık ve önemli bir ulusal foruma şimdiye kadar hep beraber davet edilmemişlerdi. Türkler ve Pomaklar, Bulgaristan Müslüman topluluğunu oluştursalar da, hem iki dünya savaşı arasına uzanan faşist Çarlık rejimi tarafından, hem de 1944’ten sonraki sosyalist ve totaliter dönemde birbirlerinden uzak tutulduklarından, bu güne kadar gerçekleştirdikleri ortak ulusal eylem yoktu. 1989’un karlı ve sert 29 Aralık sabahı Smolyan, Gotse Delçev, Blagoevgrad, Loveç, Tırgovışte, Kazanlık ve daha birçok şehir ve köyden Sofya’ya toplanan yaşlı genç, kadınlı erkekli Pomak vatandaşlar, kendi kendilerine, herkesten bağımsız yani Türklerden ve Müslüman Çingenelerden ayrı bir eylem başlattı. Parlamento binasını kuşattılar. Bütün Bulgaristan ve dünya önünde dimdik durup Türk isimleri ile İslam dinine göre ibadet ve yaşama haklarını geri aldılar. Bu güçlü eylem, onların XX. asır zaferi oldu. 10 Ocak 1990’da Hak ve Özgürlükler Partisi kurulduğunda, onlar beraberce ve kararlı hareket ederek, politik iradede pekişip, yeni partinin saflarına ana güç olarak girdiler. O zamandan bugüne, HÖH kurultayları dışında, Pomak ve Türk Bulgaristan Müslüman temsilcilerin Sofya’da ortak ya da ayrı kitle eylemi görülmedi. 16 Kasım 2013ulusal mitingi, yarım asırdan beri aynı politik örgüte üye olan, oy ve kulak veren Pomak ve Türklerin gerçekleşen ilk ulusal ortak eylemi olduğundan, tarihsel bir öneme sahiptir. Onları, ulusal mitinge davet eden, örgütleyen ve taşıyan BSP’nin ricası üzerine, HÖH / DPS partisidir. Sofya mitingine çağırılırken BSP Başkanı Sergey Stanışev’in önemli bir konuşma yapacağı, Pomak ve Türklerin etnik kimliğini değiştiren “Bulgarlaştırma” süreci için herkes önünde özür dileyeceği kendilerine bildirildi. Daha 1913’ten başlayarak inişli çıkışlı ama hep ağır bir yaşam sürdüren Bulgaristan Pomaklarının isimleri çok defa değiştirildi ve geri verildi.


Makale ve Analizler - 2013

31

Barutin, Ribino, Kornitsa ve daha birçok köyde baskı ve terörle Müslüman kimliklerine 4–5 defa saldırıldı. Mezar taşları söküldü. Yine dikildi. Son kez 1972’de bu kadim dağlarda Müslüman dinine ve Türklüğe ait ne varsa sert kavgalarda yıkıp yakıldı. Adı zülüm olan olup bitenle ilgili yarım asır sonra özür dilemek, ne işti? Kuşundan geberenler mi, dayaktan ölenler mi dirilecek! Hapishane ve sürgün çileleri mi unutturacak! Yürek yarasında sızı diner mi? İnsansız kalan köyler yeniden canlanacak mı? Ne olacak? Yoksa bir silgi mi bulundu, yazılmamış tarih sayfalarını hafızalardan silecek... İsimleri defalarca değiştirilse de, onlar rüyalarında ataları ile hep Türkçe konuştu, Kuran dinledi, eşlerine Ayşe, Fatma adıyla hitap etti, Müslüman gibi doğdu ve öldüler. Hiç kimsenin anlamadığı yalnız kendilerinin bildiği bir dilleri olmasa da, ruhlarının sesinde ezan, yaşlılara hürmette İslam vardı. Pomakların 1990 zaferine tepki büyük oldu. Totaliter komünistler, parti sekreterleri, polis amirleri, kendilerini adamdan zanneden aydınlar ile birlikte aşırı Bulgar milliyetçileri Sofya’yı sarstı, taşradan başkente akın edenler de oldu. Hem demokrat hem de boynuzlu faşist olan Demokratik Güçler Birliği (CDC) ileri gelenlerinin borusunun ötmeye başladığı zamanlardı. Sol kanattan sağ cepheye geçtikten sonra, dönekliği dikkate alınmayarak Başbakanlığa yükseltilen İvan Kostov, farklı düşünürken fırsat kolluyordu. Antikomünizm ateşini körükleyip parlamentoda “totaliter rejimin soya dönme süreciyle Bulgaristan’da etnik temizlik” yapıldığını söyleyerek Türkiye’ye geçti ve Bursa’da gözü yaşlı soydaşlardan özür diledi. Bir asır süren, sayısız can alan, hapishane ve sürgün çekileri yaşatan, tarifsiz acılara neden olan, soyları, aileleri parçalayan, tüm tüm dağıtan, acılara dayanamayanlar için Türkiye’ye göç kapısını defalarca aralayan “eritme süreci” ile ilgili defteri bir özürle kapatabileceklerini düşünenler, yanılgı içindeydiler. Bizden özür dilediler diye, Hak ve Özgürlükler Partisi’nden çıkıp, Demokratik Güçler Birliği’ne (CDC) geçen olmadı. Özür dileme işinin içinde bir başka yanlış daha vardı. “Eritme” politikasından en fazla çeken Pomak kardeşlerimizdi. Sanki onların defteri dürülmüş, esamileri hiçbir yerde okunmuyordu. Bursa ve İzmir’de kabul edilen özür “zaman geçtikçe acılar diner, geçmiş unutulur” anlamında olduğundan, üzerinde pek duran da olmadı.


32

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgaristan Türklerin isimleri 1984 - 1985 ’te değiştirildi. Onlar da çok kurban verdi, acı çekti, parçalanıp göç etti, dağıldılar, ama özür yalnız Türklerden değil, faşist-totaliter kıyımdan geçenlerin hepsinden dilenmeliydi. O zaman yıl 1994’tü, şimdi ise 2013. Bu açıdan, Sofya’ya, bu defa, hem Türklerin hem de Pomakların birlikte davet edilmesinin önemi görkemliydi. Sofya yolunda Stanişev’in kimin adına özür dileyeceği düşünüp tartışıldı. Hafızalardaki vahşet izleri Çarlık döneminden, faşist rejimden, totaliter yıllardandı. Nesiller değişmişti. Bir insan işlemediği bir cinayet için özür dileyebilir miydi! “Eritme”, “Bulgarlaştırma” devlet adına, devlet eliyle, devlet mekanizması baştanbaşa harekete geçirilerek, hiç ayrım yapmadan istisnasız herkes ezilip çiğnenerek gerçekleştirilmişti. Bu tarihsel cinayeti devlet işlemişti. O, bir Cumhurbaşkanı değildi. Devlet adına özür dileme yetkisi yoktu. Kendilerine dayanarak iktidar olmuştu. Özür dilemekle arınmak isteyen BSP ise, BKP’nin tarihsel suçunu üslenmiş olmuyor muydu? Sosyalist Parti, Dimitır Blagoev’in tarihi 1902’ye dayanan, klasik Bulgar Sosyalist İşçi Partisi’nin mi yoksa Todor Jivkov’un totaliter Komünist Partisi’nin mi mirasçısı ve devamcısıydı! Modern sosyal demokrat parti görünümüyle süslenip püslünse de, her ağıcın kökü, acıların yarası, bugünün geçmişi, Bulgaristan sosyalist hareketinin de tarihi vardı. Hem Türklerin hem de son defa Pomakların isimleri, Todor Jivkov döneminde değiştirildi. İsimlerin geri verilme ise, totaliter rejimin yıkılmasının 50. gününde (30 Aralık 1989) yine aynı BKP’nin seçkin kadrolarından biri olan, ama isim değiştirmeyi yüzkarası bir saçmalık bulan, daha sonra kurşunlanarak öldürülen Başbakan Andrey Lukanov zamanında oldu. Yoksa isimleri değiştirme ve iade etme konusunda BKP yönetimi ikiye mi ayrılmıştı? Derinleşen ikilemde, Lukanovcu Sergey Stanişev’in yönettiği BSP, Boyko Borisov ile şimdiki kapışmada Pomak ve Türklerden bir daha destek mi alıyordu! Evet, yazılmayan, çizilmeyen ama gösteri alaylarında sloganlara çarpan, keşkek kazanı gibi kaynayan, sorun bu olmalıydı... Mitinge katılmak üzere otobüslerden inenlere birbirlerine göz kulak olmaları tembih edildi. Komünist ülkü çökse, Marksist Leninist öğreti güncelliğini kaybetse, baskı ve terör politikası rafa kaldırılsa, totaliter re-


Makale ve Analizler - 2013

33

jim yıkılsa ve sözde demokrasiye geçilse de, başkentten korku havası henüz kalkmamıştı. Etrafı dört gözle süzen ikili üçlü polis ekipleri mitingcilerden az değildi. Kalabalığa karışıp yeni açılan yeraltı tren hattının “Kl. Ohridski Üniversitesi” durağı üzerinde durdular. Anakentte trafik iki kat olduğundan, alttan geçenler üstekilerden pek ilgilenmiyordu. Yılbaşına doğru emekli maaşlarına 50 leva bekleyen yaşlı başkentliler, ikinci çocuk zammına sevinen genç anneler, okullulara bir defalık yardım verileceğini öğrenen ana-babalar onlardan önce gelmiş ve artık kürsüye bakıyordu. Herkesin beklentisi başkaydı: Gotse Delçivliler geçiş dönemi ile demokrasi sözlerini birbirine karıştırdıklarından yalnızca bir cami için inşaat izin istiyorlardı. Plovdivliler suları sıkça kesildiğinden dolayı, yarım asır kapalı kalan köprübaşı hamamının hizmete açılmasını ve göbek taşını ısıtmaya hevesliydi. Hamam keyfi nedir bilmeyen belediye başkanlarını ve ömründe Türk hamamına girmemiş Boyko Borisov’u defil, köylü olsa da, kendilerinden saydıkları Lütfü Mestan’ı dinlemeye gelmişlerdi. Koca Balka’nın deniz gören Planinintsa köyü heyeti yaşlı ve yorgundu. Onlar kendi tasarruflarıyla diktikleri yeni camileriyle gururlu ve mihrabı Çanakkale çinileriyle kaplayıp imamdan cennetlik öyküler dinlemeye sabırsızdı. Dağ köylerinde hak ve özgürlük üstüne konuşulandan pek bir şey çıkaramadıklarından suyu kaynağından içmeye gelmişlerdi. Kırcaali heyeti kalabalıktı. Otobüs ve trenle gelenler buluştu. Hepsinin içinden, şimdi müze olan Medrese Binasını Türk Okulu yapmak, Aylık “Kırcaali Haber” gazetesini haftalık politika, kültür, edebiyat ve tarih yayını olarak geliştirmek ve her haneye dağıtmak geçiyordu. Son bir iki yılda çok aktifleşen “Kırcali. Eu” sitesi gibi görsel haber ve derin yorum yayınlarının her haneye ulaşması sorunu günceldi. Yaşlıların internet kullanmada geri olması, kitle haberleşmesinde engeldi. Bu işte, HÖH gençlik örgütlerine, Sofya, Plovdiv ve Varna’da okuyan üniversitelilere büyük ödevler düşüyordu. Arzularında her cami odasında, her kahvede bir bilgisayar olması, haber ve yorumların sesli okunması ya da detaylı açıklanması gönüllerindeki sıcak özlemdi. Şumnulular kültür sanat işleri için ek kaynak arıyordu. İlde birçok sanayi işletmesinin bunalımdan etkilenmeden ayakta kalması kültür sanat işlerine yardımları kendiliğinden arttırmıyordu. Yaz aylarında Türkçeye hevesli öğrencilerin Türkiye’de dil kampında eğitim almalarından memnun oldukları yüzlerinde okunuyordu.


34

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Razgratlılar Türk dilinde 4 saatlik TV yayını geliştirmeyi, haftalık gazete çıkarmayı, kış aylarında güreş antrenmanları için birkaç köyde kapalı spor salonu açmayı heves etmişlerdi. Karşı kış gecelerinde ocak başı sohbetlerine daha derin bilgili konuşmacılarla hoşgörü ve insan kardeşliğinin derin kaynaklarını açan Şeyh Bedrettin öyküleri dinlemeyi özlemişlerdi. Sarı Sal tuk dedelerden gelen ve Demir Baba tekkesinde simgelenen iyilik ve güzellik simalarını gönüllerinde yaşatarak hayat gücü toplayan bu insanlarımız, yaşadıkları topraklara sımsıkı sarılmış olduklarından, öfke kültürünü çoktan rafa kaldırmışlardı. İnanlarında ana motif, “bir kapıyı kapatan Allah, başka bir kapıyı açar” olduğundan, her şey en sonunda umut kapısına varırdı. Ruseliler Sofya’ya gelmişken, başkaldırmış faşistlerin hastanelik ettiği Metin’i ziyaret etmeyi düşündüler. Nasıl olur da birlikte ekip biçtikleri tarlaların ekmeğini yiyen 6 kişiden biri insan düşmanı olur? Bulgaristan’da 1 milyon yabancı düşmanı olduğunu işittiklerinde üzüldüler. Kötü haberler art arda gelince, içlerinden “şu Tuna ırmağı Avrupa’nın bütün suyunu değil, bütün kültürünü Bulgaristan’a taşısa, gene bir şey değişmez,” demek geçse de, susmayı tercih ettiler. Yapacak bir şey yoktu. Onların hemen yakınında yer alan Akkadınlı heyet, Ahmet Doğan’ın büyük dostu eski milletvekili Günay Seferin malına mülküne el konduğunda ve 400 kişinin işsiz kalmasından tedirgindi. Tribünlerde de göremedikleri Ahmet Doğan’ın ciddi hastalandığı, sık sık dengesini kaybettiği kulaklarına gelmiş, kasabalarından iki milletvekilinin birden yargıya düşmesi ve hapis cezasına çarptırılması hepsini ürkütmüştü. Şu demokrasi olayını tam olarak anlaya madıklarından bir de Sofya kaynağından öğrenmeye gelmişlerdi. Mitinge toplananları seyrederken Stanişev’i dinliyordum. Birinci derdi, önce totalitarizm ve devleti soymakla suçladığı Borisov’u iktidar köyünden daha uzak tutmak, bir önceki koalisyon hükümetinde Başbakan iken başlattığı “Belene Atom Elektrik Santrali”, Rus doğal gazını Varna’dan Avrupa’ya taşıyacak “Kuzey Akım” Boru Hattı gibi dev enerji projelerini bitirmek, yeni teknolojilere dayanan üretimleri hem Rus, hem Amerikan hem de Çin sermayesi ile Bulgaristan’a çekmekti. Bu ödevlerin yerine getirilmesinde nüfusun en dinamik, disiplinli, dürüst, işe yatkın ve çalışkan kesimi olan Türk ve Pomakları yüreklendirmek


Makale ve Analizler - 2013

35

amacıyla konuşurken gurur duyduğu belliydi. “Soya dönüş” süreciyle ilgili özür diledi, faşist ve totaliter çılgınlığın hangi bir aşaması yoksa tümüyle ilgili mi özür dilediği, pek anlaşılmadı. Bir de, bu büyük özrün Sosyalist Parti Ulusal Konsey kararı mı olduğu yoksa hükümet adına mı yapıldığını açıklamadı. Neyse, sonunda kendinde cesaret bulmuş ve bütün Bulgaristan Müslümanlarından özür diliyordu ki, bu da dinleyenler saflarında kendisine olan yakınlığı bir o kadar arttırdı. Olayın derin kökleri arandığında, bir Ukrayna Yahudi’si olan ansı Stalin zamanında uzak Sibirya’nın Burabecan köyüne sürgün edilmişti. Bu olay onun ırk ve insan düşmanlığını, genel Bulgar tiplemesinden farklı anlamasında kesin rol oynarken, Türk ve Pomaklara hitabında özel bir sıcaklık vardı. Bu davranış Türk ve Pomakları kendi içlerine kapayıp cephe politikası stratejisi geliştiren Ahmet Doğan defterini kapatıyor ve ulusal çıkarlar etrafında kardeşçe beraberlik sayfası açıyordu. Dişlerini ve yumruklarını soğuktan değil hiddetten sıkmış katı milliyetçi dinleyicilerin köpürdüğü dikkati çekti. Yapacak bir şey yoktu. Yeni sorumluluğu üslenenler 450 otobüs ve 2 katar dolusu Türk ve Pomak’ı Sofya’ya davet edenler, iktidar ortakları, sosyalistler ve özgürlükçülerdi. Aslında bu devletin geleceği de başkalarının değil onların güçbirliğindeydi. 50 binlik kitlenin havasını aldıkça, bu işe başka bir çözüm olsaydı, insanlarımız “Kartal Köprü” meydanına toplanmazdı, diye düşündüm. Bu meydanda yapılan görkemli eylemler Bulgar hükümet ve devlet politikasına her zaman damga vurmuştur.

Varna’da Sadece Türkçe Türkçe Yerleşim Yerlerinin İsimleri Değiştirilecek

Bulturk-İstanbul-17.Aralık.2013

Bulgaristan’ın önemli liman şehirlerinden olan Varna belediyesi geçtiğimiz günlerde İl sınırları içinde bulunan Türkçe isimli yer ve yerleşim yerlerinin isimlerini değiştirerek Bulgarca isimler verilmesine kararı almış. Varna İli nüfusunun önemli bir kısmını Türk-Müslümanlardan oluşmakta-


36

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

dır. Dikkat edilecek olursa sadece Türkçe yer ve yerleşim adlarının isimleri değiştirilecek. Yani Yunanca, Almanca, Rusça s.s.y. olması onlar için “sakıncalı” değil. Çünkü Bulgaristan da 130 yıldan beri akıllara durgunluk veren bir Türk düşmanlığı yaşanmakta ve hızla devam etmektedir. Şöyle geçmişe bir baktığımızda yapmadıkları (işkence, kültürel soykırım) pislikler kalmadı. En adi ve şerefsizce davranışlarını hep Türklere karşı sergilediler. Doğu Blokunun çökmesinden sonra Bulgaristan demokratik bir ülke olacak zannettik. Hatta AB üyesi olduklarında İnsan Hakları, demokrasi gibi kavramlar söylemde kalmayıp hayata geçirilecek zannettik. Ama nafile. Varna belediyesinin son kararı açıkça göstermektedir ki, Bulgaristan da Türk düşmanlığı hiç azalmamış aksine daha şiddetlenmiştir. Bulgaristan da Türk düşmanlığını hayatın her sahasında görmek mümkündür. Bulgaristan da Türklerin oylarını alan ve hiç bir şey yapmadan iktidar olmanın nimetlerinden yararlanan HÖH Bulgar Gladio-sunun elinde oyuncak olmaktan başka bir işe yaramaz. Her seferinde Türkler ile ilgili her meselede takoz görevini gören (Sozde Türk Partisi) HÖH’tür ve Bulgaristan Türkleri artık bu partiyi terk etmelidirler. Türklerin asimilasyonu için var gücüyle çalışan HÖH daha dün Sosyalist Parti ile Sofya’da ortak bir miting düzenlediler ve bu mitingde Sosyalist Parti lideri geçmişte Türklere yapılanlarla ilgili özür diledi. Boş sözlerden öteye geçmeyen sadece Türk-Müslüman topluluğunu kandırmaya yönelik söylemler üretebilmiştir. 1989 demokrasiye geçişten bu yana, halkı ilgilendiren gerçek tek bir dava dahi görülmedi. Suçlulara ödüller bol bol verildi ve Türk-Müslüman halkı ise hep alkışlattırıldı. Açıkça görülmektedir ki Bulgar Gladio-su hala ülkede söz sahibidir ve yapmak istediklerini çeşitli partilere yaptırmaktadır. Bulgaristan da son yapılanlar aynı zamanda AB’nin ayıbıdır. Çünkü AB üyesi olan Bulgaristan eskiden Rusya’ya sırtını dayadığı gibi AB ye sırtını dayayarak ve AB den cesaret alarak bu gibi uygulamalara gitmektedir. AB Türkiye ile ilgili olduğunda anında kararlar alıyor kınamalar yayınlıyor, İnsan Haklarından dem vuruyor mangalda kül bırakmıyor. Bu da açıkça AB’nin ne kadar ikiyüzlü hatta üç yüzlü olduğunu göstermektedir. Önümüzdeki yıl Bulgaristan da seçimler olacak. Bulgaristan Türklerinin bu seçimlerde (Sözde Türk Partisini) HÖH’ü tarih sahnesine gömmeli ve


Makale ve Analizler - 2013

37

oyunlarına daha fazla devam edemeyeceklerini göstermelidir. Türkiye’deki göçmen dernek ve sivil kuruluşları da en aktif bir şekilde faaliyet göstermeli ve tepkilerini ortaya koyabilmelidirler. Bulgaristan Böyle boş işlerle uğraşacağına halkına nasıl istihdam sağlayabilir, fakirlikten nasıl kurtulabilir onu düşünmelidir. Bulgar halkı da artık uyanmalıdır ATAKA ve BSP gibi partileri artık siyasi sahneden silmelidirler. Bunlar var oldukça Bulgaristan’a demokrasi özgürlük veya bunun gibi laflar sadece azlarda dolaşacak. Biz Türkiye’ye gelenler işte sadece bunun için geldik özgür ve hür yaşayabilmek için.

2013’ün İzleri - 2

Rafet Ulutürk-20.Aralık.2013

24 yıldan beri devam eden, fakat halkımıza hiçbir şey getirmeyen Geçiş Dönemi’nde 2013 yılını en önemli yıl olarak tanımladık. Son günlerini yaşadığımız bu önemli yılın özündeki en önemli dinamitleri görebilirsek, 2014 yılını daha kolay çözebiliriz inancındayım. Bu dinamitlerin biri, Bulgar halkının sosyalist rejim tarafından el konan, gasp edilen özel ve kurum mal mülklerin iadesiyle ilgili gelişti. Bu tepkide haklı ve haklı olmayan yanlar belirdi. Bu olayların aynasında Bulgar Çar hanedanlığı ile Müslüman kurum mülklerinin iadesi başta geldi. Bulgaristan kamuoyu demokrasi koşullarında politikacının geçici bir süre için sorumluluk taşıyan, politik sahneden indiğinde sıradan bir vatandaş olan biri olduğunu kanıtladı. Önce hukuk, adalet ve kişilik açısından Simeon Sakskkoburgptski olayını ele alım. Yaprak dökümü yılı:-Bulgar halkının kendine gelmesi, boş umutlara bel bağlamaktan kurtulması, bilinçlenerek uyanması açısından 2013 yılında en önemli olan Bulgar Çarlarından Ferdinant’ın torunu, Çar III. Boris’in ise oğlu olan Simiyon Sakskkoburgotski’nin Bulgaristan’ı Strasburg Mahkemesi’nde yargılama kararı almasıdır. Bir Çar uzantısının dede ve baba mirası için ülkesini ve halkını Strasbur Mahkemesine taşıdığı daha önce görülmemiştir.-1944 yılında Simeyon Bulgaristan’da Türkiye’ye kovulurken Bulgar dilinde “Çar” sözü en kötü sözlerden biri olmuştu. Yıllar yılı kimse, III. Bulgar Çarlığını; Çarlık dönemindeki baskı ve züldü, faşist


38

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

darbeleri, yargısız infazları, Pomaklıkta isim ve din değiştirme zulmünü, 1939 - 1944 partizan hareketini hatırlamak istemedi. Çar sülalesinin üzerine çöreklendiği mal mülke 1945’te Bulgar devleti el koydu. 1990’dan sonra Sakskkoburgotski sülalesine karşı düşmanlık buharlaştı, aralarında Ahmet Doğan’ın da olduğu, birçok Bulgar politikacı, sanatçı, iş adamı ve milletvekili Madrit’e uğradı ve Simeon’u Bulgaristan’a davet etti. O, ülkemizin yegâne olası kurtarıcısı olarak tanıtıldı. Rusya’dan koptuğumuz Batı dünyasınınsa bizi kabul etmediği, bize güvenmediği yıllarda besbelli ona çok ihtiyaç vardı. O geri gelmezden önce açtık, onun bizden daha aç olduğunu bilemezdik, şimdi biz ondan da açız. Bizim için önemli olan, onun Bulgar kamuoyunda yaprak dökümü başlatması ve farklı düşünenlerin ön plana çıkmasıdır. Verdiği vaatler: 846 günde Bulgar halkının tüm sorunlarını çözmeyi vaat ederek geldi. Çok samimi karşılandı. Dedesi Ferdinant’ın Bulgaristan’a Çar olarak geldiği gibi, o da neredeyse Başbakan olarak geldi. Parti kurmadan 2001’de seçim kazandı. Tüm işlerini bıraktı, dedesinden ve babasından ülkenin dört bir yanında kalan sarayları, Sofva’da Vranya Sarayı, Kriçim’de bir ve Karlovoya baylı Banya kasabasında da başka bir köşkü, binlerce dönüm toprak ve ormanı üstüne geçirdi. Bunlarla birlikte, 4 500 dekar orman kaydı fazladan yapılmıştır. O da, böyle bir fırsat bir daha ele geçmez zihniyetine hizmet ederek, kayda geçeni kendinin sandığından, sonunda mahkemelik oldu. Mahkeme kararları lehinde çıkmayınca da hiddetlendi ve “ben size gösteririm” havasına girdi. Bizim başımıza neler neler geldi de, biz öfke duygusu beslemedik, gözdağı vermedik, ırmaklar akarken durulur umuduna bağlı kaldık. Büyük Napolyon böyle durumlar için “büyük olanla gülünç olan arasındaki mesafe yalnız bir adımdır” demişti. Biz, Ferdinad ve III. Boris’in makamı olan, vaktiyle Osmanlı Rumeli Beylerbeyliği tarafından kurdurulan Sofya Konağı için Simeon’un “ben küçükken çişimi burada yapardım” deyip, fırsat fırsattır onu da neden istemediğine şaşmaya devam edelim, Bulgarlar gelişmelere seyirci kalmadı ve “Büyük zafer ile mağlup olup pes olma arasındaki mesafe, açgözlülüktür” dedi.


Makale ve Analizler - 2013

39

İşler ne kadar şeffaf görünürse görünsün 50 yıldan üzerine oturulan malların, devlet tarafından 50 yıl önce gasp edildiği düşünülürse, 10 yıl önce başlayan Çar’ın mal mülk davalarının ne zamana kadar uzayacağını kestirmek kolay iş değildir. Bulgar Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda almış olduğu bir karar var. Bu karara göre, Simeon’un parmağını kaldırıp işaret ettiği bütün mülklerin kendisine devredileceği anlamına gelmiyor, pirincin taşını ayıklamak yerel mahkemelere kalıyor. Avrupa Birliği hukukunda yerel mahkemeleri bağlayıcı yaptırımlar henüz yok. Rila Dağı’nda Sieon’un “dedemindi” dediği asırlık çam ormanlarında başlayan kesimin durdurulması için yerel mahkemelerin kararı olmasına karşın, onları gece gündüz kesip Yunanistan’a taşıması, bu katliam, koyu çarcıları bile korkuttu. Şimdi, dedesini ve babasının da iki çivi çakmadığı bu memleketin yarısına “bem” deyip Vatanımızı Strasburg Mahkemesine vermesi sert tepki uyandırırken, Çar aleyhinde kamuoyu oluştu, II Simeon Ulusal Hareketi adlı politik parti dağıldı, Çardan söz açmayı sevmeyenler, artık hiddetlenmeye başladı. Müslümanların malı mülkü konusu: Bulgar halkının “öz Çarını” mal mülk devri konusunda silkmesi ve mahkemelik etmesi kayda değerdir. Müslüman mülklerine gelince, buradaki özellik, bu mülklerin savaş sonra ele geçirilmiş ganimet olarak görüldüğü ve gasplarının helal olduğu zihniyetine yer açılmaya çalışıldığı gerçeğinin ön plana çıkmasıdır. Bundan dolayı, Baş Müftülüğün açtığı davalar tamamen haklı olsa da, sanki bu gasp edilmiş mal mülk Bulgaristan Müslümanlarının değilmiş de, Edirne savaşı sonra kullanım ve mülkiyet hakkı kendilerine geçmiş mülkler şeklinde mütalaa edilerek, hukuksal keşmekeş, kafalarda bulanıklık ve adalet içinde adaletsizlik yaratılmaya çalışılıyor. Bu olay, 2013’te ortaya çıktı ve anlamı mahkeme kararlarının devlet ve belediye kamu kurumlarınca hiçe sayıldığı anlamına gelir ki, polis devleti olmamıza karşın, adalet mülkün temelidir ilkesinin hayata geçirilmesinde, devlet elini kolunu sıvamıyor. Her koyun kendi bacağından asılır: Biz Çarın mülklerini vermedik! Türkler parmağını yalar, havası çok tehlikeli gelişmeler doğurabilir. Olayın çözümündeki son merci, halk destekli Baş Müftülüğün devamlı ısrarı olacaktır. Bulgar yerel mahkemeleri kararı Baş Müftülük lehinde ver-


40

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

miştir. Simeon ise dedesinin ve babasının miras hakları konusunda yerel mahkemelerde lehinde karar çıkaramamıştır. Olayın farkı buradadır. Bu bakımdan tepkileri farklı okumak gerekir. Mal mülk mirası konusunda her koyun kendi bacağından asılır ve olayları birbirine karıştırmamak gerekir. Bulgaristan’daki Müslüman Mülkleri ile Çar mülkleri arasında hiçbir bağlantı yoktur. Tarihi önem taşıyan ve birçokları ÜNESKO koruma listesine alınmış olan cami, hamam, medrese ve köprüler Simeon’un dedesi Çar Ferdinand Bulgaristan’a ayak basmazdan asırlar önce kurulmuştur. Çarlık döneminde bunlardan birçokları telef edilmiş olup, vakıf topraklarına, çayır, orman ve otlaklara da el atılmıştır. Şimdi biz de malımızı mülkümüzü aramaya başlayınca, Bulgar kamuoyu yeniden ve bu defa başka bir açıdan parçalandı. Aşırı uçların başında, malımıza mülkümüze oturmuş olan Belediyeler, belediye başkanları ayaklandı, ellerindeki yağlı butları bırakmak istemiyorlar. Etraflarına ne kadar marjenal varsa hepsini topluyorlar. Çarın taleplerine karşı bu kadar ateşlenmemişlerdi. Ne var ki, Çarlar Bulgar halkını hep soydu, şimdiki mirasçıları ise talan etmek istiyor. Müslümanlarsa Bulgaristan’ı kuran, devlet eden ana yapıcı güç rolü oynaya geldi. ağzı var dili yok bu insanların başına gelenler Çarın başına gelseydi, şimdiye kadar bütün Avrupa’yı başımıza toplardı. Çar Simyon 2001’de Bulgaristan’a döndükten sonra Müslüman mülklerinin iadesi konusunda elini kıpırdatmamıştır. O, memleketi soymaya ve talan etmeye, halkın dertlerini ve sorunlarını bilmeden idare etmeye devam ederken, yorganı hep kendi üzerine çekmeye devam etmiştir. Bu arada hanedanlığın tüm malını mülkünü kendi üstüne, özel mal olarak kayıt ettirme sinsi planlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Şimdi, Bulgar mahkemelerindeki davalarını toptan kaybedince ve duruşmalar Strazburg Mahkemelerine taşınırken, o Avrupa kumarcıları arasında taraftar araya dursun, Bulgaristan Müslümanlarının, Baş Müftülüğün, müftülüklerin ve vakıfların mahkeme kararıyla iadesi, onarılıp güzelleştirilmesi, yeniden kullanır hale getirilmesi çabaları da sert tepki görüyor. Hadi Simeon hanedanlığın malını mülkünü öz tapulu malı olarak gösterdiğinden ve gasp etmeye çalıştığından rezil oldu, bizimse malımızın tapusu var, kamu malı olduğu ortadadır. Bu sabah “BT-1” programının canlı


Makale ve Analizler - 2013

41

telefon bağına giren bir Hıristiyan Bulgar kadın seyirci şöyle dedi: “Biz Türklerin dini mülklerine el koymuşuz ve mahkeme kararını hiçe sayarak geri vermek istemiyoruz. Bu günahtır. Onlar da kalabalık ve ibadethaneleri geri verilmelidir. Toprakları ormanları geri verilmelidir. Bizim kiliselerimiz var onların da camileri var. O camiler onlarındır ve kendilerine iade verilmelidir!” Bulgar halkında adalet duygusu, insanlık konuşmaya mı başlıyor. Bana kalırsa, politik ve ekonomik olaylar dışında, Bulgaristan’da 2013 yılının en büyük dönüşüm olayı işte budur. Farklı olaylara farklı bakarak adalet duygusu geliştirip yerleştirmektir. Halkın, kendisini soymak isteyenleri ve soyulmuş olanları görmesidir. Simeon, Strazburg Mahkemesi sözünü ağzına aldığı an, Bulgar halkına yabancı olduğunu kanıtladı. “Benden bir şey beklemeyin!” demiş oldu. Biz, Belene kamplarında yattık, hapislerden geçtik, sürgünlük nedir gördük, parçalandık, göç ettik, nice çileler çektik, bu arada mal mülkümüz hep gasp edildi, kaybeden hep biz olduk da, vatanımızı dünya gözünden düşürmeyelim diye Strasburgları Hagaları aramadık, daha üstüne dava açmadık. Başkasından gelecek hayır, hayır değildir, kendi yağımızla kavrulalım, dedik.

Bizi Düşündürenler

Ertaş Çakır-20.Aralık.2013

Yılsonuna bir hafta kaldı. Hıristiyan dünyası bir yandan Noel Bayramı’na bir yandan da Yılbaşı karşılamaya hazırlanıyor. İşi gücü rafa kaldırdılar. Kenardan bakarken dikkatimizi çeken, Bulgaristan’da bu yıl pek bayram coşkusu yok. Halkın eli boş, aylardır maaş ödemeyen işyerleri var, 13. maaş ve primler tarih oldu, kendi kendini avutanlar bin bir yol deniyor. Gençlerin köylerden kentlerden çekilmesiyle hayatın neşesi kaçtı. 2013’ün en önemli ayı: Aralık ayında en çok tatil ve bayram günü olduğundan, aranızdan bazıları en önemli ay Aralık ayıdır, deyen olabilir. Bize göre, bu yıl Bulgaristan’da yılın en önemli ayı Şubat’tı.


42

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Şubat ayaklanması kendiliğinden patladı. Bulgaristan 1993, 1997 ve 2008’de derin sosyal ve ekonomik bunalım yıllarıydı, fakat kendiliğinden patlayan ayaklanma yaşamadı, protesto dalgası daha önce hiçbir zaman yıl boyu sürmedi. Bu ayaklanmada 28 kili kendini yaktı. Polisle çatışmalar sert oldu. Sofya’da “Kartal Köprü” ayaklarında polis copundan düşen ve ölen oldu. Direniş dalgalanarak ülkeye yayıldı. Aralık başına kadar sürdü ve artık dindi. Dinse de, bugünlere kadar sürdüğü için, 2013, tarihi bir yıl oldu. Şubat ayaklanması yılın en önemli olayı olarak belirlendi. Boyko Borisov Hükümeti’nin düşmesi ve 12 Mayıs 2013’te erken parlamento seçimleri yapılması, daha sonra ülkede yeni Politik Denge kurulması pek Şubat ayatlanmasının güçlü etkisinin sonuçlarıdır. Genel çizgide, ekonomik ve sosyal nitelikli olarak başlayan, elektrik faturalarına karşı bir başkaldırı şeklinde fışkıran, bu ayaklanma Boyko Borisov Hükümeti’ni istifaya zorladığı gün, politik nitelik kazandı. 1990’dan beri ülkemizde politik nitelikli ayaklanma olmamıştı. Bu ayaklanmanın politik niteliğini belirleyense oligarşi ve tekel egemenliğine, yolsuzluk ve rüşvete, fişleme ve devlet yetkililerinin telefonlarının dinlenmesine karşı yön almasında güç topladı. Bu ayaklanmanın politik lideri oluşmadı. Politik partilerden hiç biri protesto eyleminin başını çekemedi. 12 Mayıs 2013 parlamento seçimlerinden sonra “hayır” eylemi şeklinde biçimlenen kitle hareketleri yeni kurulan BSP-HÖH ve ATAKA ortaklığının devlet makamlarına oligarşi temsilcilerini atamasına engel oldu, göğüs gerdi ve defalarca başarılı oldu. İsyan, enerji sektöründeki büyük oyunları eşti. Bir kısmı Doğulu - Rusya ve bir kısmı da Batılı AB ve ABD şirketleri olmak üzere, iki büyük kutuplaşmanın Bulgar enerji sektörüne, özellikle atom enerjisi dalına hâkim olmaya ve dolayısıyla Balkan Yarımadası enerji ekonomisi üzerine çöreklenme çabalarını ortaya çıkardı. Bu didişmede, Şubat – Ekim 2013 ayları arasında Bulgaristan’da aylık elektrik enerjisi üretimi % 40 azalırken, elektrik dış satımı da % 60 azaldı. Elektrik fiyatında % 10 gibi ucuzlama oldu. Meydana gelen gerginlik çözüm bulunmasını zorunlu kıldı. Şubat İsyanı’nın altındaki çelişki bir yandan devlet elektrik enerjisi kaynaklarını talan edenlerle soyuldukça solunanlar, her gün biraz daha sefilleşenler arasındaydı, sosyal ve ekonomikti yani fakirlikti, işsizlikti.


Makale ve Analizler - 2013

43

Şubat olaylarında, Bulgaristan’da temel çelişkinin direk olarak üretim araçları ile üretim ilişkileri arasında olmadığı, devletin elinde bulunan, ama enerji tekelleri ve yerli ve yabancı elektrik dağıtım şirketleri tarafından sömürülenler arasında kızışması ortaya çıktı. “Sosyalizm döneminde kurulan ne varsa yok etmeliyiz” deyim tarımdan son binden fazla sanayi işletmesinin de kapısını kapatan ve yerine hiçbir şey koymayan, Filip Dimitrov ve İvan Kostov hükümetleri, 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği ile işbirliği yapılarak kurulan “Kozloduy” Atom Elektrik Santrali’nin 4 reaktörünü birden kapatmayı başardı, enerji sektörüne ölümcül darbe indirdi, elektrik fiyatlarını yükseltti. Buna rağmen, bugün de Balkan Yarımadasında en ucuz elektrik enerjisi “Kozloduy” AES’de üretiliyor. Şunu unutmamak gerekir, kapatılan üçüncü ve dördüncü reaktörün raf ömrünün dolmasına daha 10 yıl vardır ve belirli onarımlardan sonra bu iki tesis daha 20 yıl çalışabilirdi. Burada altını çizerek vurgulanması gereken nokta, yerine hiçbir şey konmadan 16 pamuklu tekstil, 4 adet ipekli tekstil, 20’den fazla konserve ve tarım ürünlerini işleme fabrikası, 15 sigara fabrikası, üç şeker fabrikası kapısına kilit açtı. Ağır sanayide petrokimya tesislerimiz, azotlu ve fosfat gübre fabrikalarımız ve Balkan Yarımadası’nın devi olan, “Kremikovtsi” Demir Çelik Tesisi ile birlikte makine yapım farikalarımızın kapanması işçi sınıfının, emekçi halkın, tüm ailelerin belleğinde dinmez yaralar açtı. Bulgaristan işçi sınıfı işsiz, aç kaldı. Eski düzenden ne varsa dibine kibrit suyu dökme hareketi öylesine alevlendi ki, ahırdaki iri baş hayvanlar, sayadaki gebe koyunlar, kümesteki tavuklar, yumurtadaki piliçler bile bu talandan nasibini aldı. Sanki AB’ye girince ülkemize para yağacak ve çalışmadan yaşayacağız havası yaratıldı. Ve nasıl oluyor da bugün Bulgaristan’da sanayi yeniden kurulamıyor? Nasıl oluyor da üretim tesislerinin modernleştirilerek yaşamaya devam etmesine önem verilmiyor? Nasıl oluyor da yabancı para babalarına sattığımız her fabrika sökülüp makineleri Afrika’nın en hücra köşelerine taşınıyor! Üretime Allah’ın cıngılında devam ediliyor. Bulgar savcılığı bu hırsızlığa göz yumuyor. Soygunculardan birini asla durdurmadı. Hiç birine sen ne yapıyorsun dedi ve demiyor. Liberal ekonomiyi bilenler, bize bu işin böyle olacağını keşke söyleselerdi. Örneklemek gerekirse, Balkanların en büyük kibrit fabrikası olan “Kostenets” kentin-


44

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

deki fabrikaya daha 1993’te göz koyan bir İsveçli holding makinelerini söktü ve Nijerya’ya taşıdı. İşçiler ve şehir ağzı açık kaldı. Petriç kasabasındaki dokunmamış tekstilden tek kullanımlı hastane takımları diken, İngiltere’de bile Pazar açan fabrikamız, Çinliler tarafından satın alındı, bir ay sonra kapatıldı, makineleri Gana’ya taşındı. Pazar da elden gitti. Bu örnekler sıralamakla bitmez... Biz, bu ağır konumuzda “Belene” AES’ tasarımına değinmeden geçemeyiz. Bu AES’nin kuruculuğuna “Kozloduy” AES’nden 4 reaktörün kapanmasından sonra başlandı. Tasarım Ruslarındı. “Kozloduy” AES’den daha büyük olacaktı. Bulgaristan’ın Balkan Yarımadasında en büyük ve en ucuz elektrik üreten ülke namını yeniden canlandıracaktı. Kuruculuk 8 yıl önce başladı. 1.6 milyar Euro yatırım gömüldü. Turbinler Ruslara sipariş edildi ve yapıldıktan sonra Boyko Borisov hükümeti enerji kartellerinin baskısı altında kalarak, “Belene” AES durdurulması ve yapılmaması için 2012’de “halk oylaması” yaptı, pek katılan olmadı. Büyük gerçek şudur, bu AES yapılmazsa Moskova bizi Paris Ticaret Mahkemesi’ne verip, olmayan imkânlarımızdan 1 milyar Euro tazminat koparma isteğini gizlemiyor. 6 ay önce kurulan Plamen Oreşarski hükümeti, köklerinde enerji oligarşisinin çıkarları ve çelişkileri arasında yüzmekten başka bir şey olmayan miras aldığı duruma, yeni bir denge sağlamak amacıyla, özünde biraz gerilemeden başka bir şey olmayan, yeni bir çözüm sundu. Bu çözümün birinci ayağında hem Moskova’ya hem de Washington’a şirin görünmek vardı. “Belene” AES’ni kurmaya devam edeceğiz” dedi. Böylece Rusya’nın gönlünü aldı. Ardından da, iki dev enerji tesisi yapımını hiç açık arttırmaya sunmadan, yani ABD Westenhaus konserine “Kozloduy” AES’de yedinci reaktör kurmayı ve “General Elektrik” konserine de “Maritsa İztok” Isı Elektrik Santrali’nde devlet tesislerini yenileyip işletmeyi peşkeş çekmek zorunda kaldı. Üstelik yine aynı sektörde, Moskova’nın Batı Avrupa ülkelerine doğal gaz taşıma tesislerinden biri olan “Güney Akım” gaz boru hattının döşenmesine öz yatırım da kullanarak katılmayı kabul etti ve imzaladı. Bu gelişmeler, Batılı ve Doğulu dev şirketlerin Bulgaristan üstüne düşündüklerini gün ışığına çıkarırken, yoksul halkın durumunda şimdilik herhangi bir değişiklik olmadı.


Makale ve Analizler - 2013

45

Her şey geleceğe yönelik, her şey vaat, her şeyi umut dolu olarak kabul etmek zorundayız. Neyse, şimdi biz de artık, Boyko Borisov’u başbakan koltuğundan iten gücün, sokakta kendilerini yakanlar olmadığını daha iyi anlamış olduk. Son seçimlerde en fazla oy alan GERB partisinin eskiden gelen bir dalganın meyvelerini topladığına inandık. Hem Borisov’un hem de GERB partisinin sözde kapatılan Komünist Partisi’nin polis ordu kanatlı bir kolu olduğunu görebildik. Anlaşılan senaryoları yazanlar ve ipleri çekenler, Boyko Borisov’a yalnız bir sahnelik bir rol vermişler ve sahneden inmesinin uzun sürmesinden rahatsız olmaya başladılar. İnsanın evdeki hesabı her zaman çarşıya uymaz. TV-7’de bir söyleşiye katılan, eski komünist ve Moskova uşağı olduğu açıklanan, Demokratik Güçler Birliği Başbakanlarından İvan Kostov’un “Siz Boyko Borisov hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği yanıt çok ilginçtir. “Bir sayfa yazıyı okuyamayan bir adamdan fazla bir şey beklemek yanlış olur!” dedi. Yaşam kendi kurallarına göre gelişmeye devam ediyor.

Bulgaristan Gazetelerinden Alıntı

Hamiyet Çakır-20.Aralık.2013

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Keşan miting konuşmasıyla ilgili olarak, “Demokratsiya” gazetesinde yazan ve Bulgar Ulusal Radyosunda dış politika yorumcusu olan Petır Volgin başkent gazetelerinden Reporter’de aşağıdaki yorumu yayınladı. Yeni Osmancılık bir imparatorluğun geri çağrılması Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın konuşmasını sıradan bir seçim önü beyanı değildir. Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Kosova topraklarını bizzat kendine mal eden Recep Tayip Erdoğan’ın son konuşması, sıradan bir seçim önü demeci olarak kabul edilemez. Erdoğan’ın sözleri, Türkiye’nin iç ve dış politikasını inşa ettiği resmi felsefe temelleriyle uyumludur. Pek tabii, söz konusu olan Yeni Osmanlı doktrinidir.


46

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bu doktrine göre, günümüz Türkiye’si eski Osmanlı İmparatorluğunun direk veliahdı olup, mirasının yeniden canlandırılması için çalışmalıdır. Kuşkusuz, temel hedef bu imparatorluğun harfiyen yeniden kurulması olamaz. Bu imparatorlukla ilgili tasavvurun genel değişikliğe uğraması yönünde olabilir. Osmanlı imparatorluğuna baskıcı ve geri kalmış bir devlet yapısı olarak bakılmamasını sağlamak olabilir. Bunun yerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun kendi zamanı için çok modern, başarılı bir politik yapılanma, değişik halkların ve dinsel halk topluluklarının neredeyse çoğulcu kültürlülük ilkelerine göre yaşadığını giderek kabullenme şeklinde algılanmasını sağlamaktır. Osmanlı İmparatorluğu üstüne bu yeni resim sergisi arı tarihsel hedefler uğruna yapılmıyor. Geçmişin süslenmesi, dev ve medeni bir imparatorluğun mirasçısı olduğunu savunan Türkiye’nin günümüzde de çok önemli bir jeopolitik oyuncu rolüne adaylığını koyabilmesi için yapılıyor. Yeni Osmancılığın en ilginç belirtileri Balkanlarda kendini gösterse de, o çeşitli coğrafya yönlerinde çalışılmasını öngörüyor. En saygın ideolojik uzmanı, Türk Dış İşleri Bakanı Ahmet Davudoğlu olan Yeni Osmanlıkçıların görüşlerine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun öncelikle bir Balkan devleti olduğunu, yeri gelmişken söyleyelim. Türk politik seçkinleri, Anadolu’da veya Orta Asya topraklarında ilham arama fikrinden vazgeçeli bir hayli oldu. Davudoğlu ve onunla aynı düşünceleri savunanlar, Türkiye’nin daha büyük ölçüde, Orta Asya’nın değil, Balkanların bir ürünü olduğunu, savunuyor. Erdoğan’ın son konuşmasında bundan dolayı sürpriz olan bir şey yoktur. Onun dile getirdiği “Avrupa’daki canlı tarihimiz Trakya’dır” tümcesi, eylem halindeki Yeni Osmancılıktan başka bir şey değildir. “Güney Batıya doğru açılan ve Orta ve Doğu Bosna üzerinden Bihaç’a, Sancak, Kosova, Arnavutluk, Makedonya ve Kırcaali üzerinden Doğu Trakya’ya uzanan hilal Türkiye’nin Balkan ceo – politikası ve ceo kültürel damarı olan dış işler kavramını sadece yinelemiştir.” Türkiye iş ve dış politikasını bu sözlere dayandırıyor. Yeni Osmanlı konseptinde hayati önem taşıyan Balkanlar, Türk devletinden değişik Balkan devletlerindeki Müslüman halk topluluklarına özel dikkat çevirmesini zorunlu kılmaktadır.


Makale ve Analizler - 2013

47

Günümüz Türkiye’sinin dış politikasının yönlerini belirleyen, “Stratejik Derin” adlı temel bilimsel eserinde Ahmet Davudoğlu bu temel politik önceliği derinlemesine irdelemiştir. Balkanlardaki Osmanlının kültür ve manevi mirasının sistemli bir şekilde yok edilmesinden esef ettiğini ifade ederken, bu sürecin Yunanistan ve Bulgaristan’da en uzağa gittiğine işaret ediyor. Bu yılın ağustosunda Türkiye Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın ülkemizi ziyareti sırasında, bakımsız durumda bulunan Osmanlı kültür mirasına özellikle işaret ettiğini anımsayacaksınızdır. Bu ziyaret esnasında, pek tabii ki, söz konusu olan, herhangi bir kültür anıtına ilgi duyulması değil, Osmanlı İmparatorluğuyla bağlı olan her şeyin güzelleştirilmesidir. Balkanlardaki Müslüman halk topluluklarındaki süreçler üzerinde Türkiye hükümet kurumları olduğu gibi hükümet dışı örgütler de temel rol oynamaktadır. Burada izlenen hedeflerden biri de, Balkanlar bölgesine Suudi Arabistan ile İran gibi öteki İslam merkezlerinin etkisini azaltmaktır. Bölgedeki ana rolü kimin oynaması gerektiği konusunda hiç kimsede kuşku olmamalıdır. Davudoğlu “Stratejik Derinlik” eserinde, “Müslüman devletlerinin alın yazgısının Balkanlarda çizildiği asla unutulmamalıdır. Eğer Türkiye Balkanlarda sınır dışı etki alanı yaratabilecek durumda olmadan, ne daha geniş kapsamlı uluslar arası ilişkilere ne de bölgesel ayarlara etkide olunamaz.” diye yazmıştır. Kendine Türk Bjejinski de denen, Ahmet Davudoğlu özel vurgulamaları olmadan da, Türkiye’nin büyük satranç tahtasında ciddi bir oyuncu olmaya niyetli olduğu görülüyor. Bundan yalnız on yıl önce Güney komşumuz, o zaman kendisine Birleşik Amerika tarafından çok cazibeli mali ve politik ödüller önerilmiş olsa da, Irak savaşına katılmayı kesinlikle kabul etmedi. Bugün artık Türkiye Yakin Doğu’da, Kafkaslarda ve Balkanlarda süper aktif bir oyuncu olmaya adaydır. Görüldüğü üzere büyük politikadaki eğilimler değişiyor, hem de yüksek süratli değişiklikler gösteriyor.


48

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Yılanın Başı İninden Çıktı

Şakir Arslantaş-21.Aralık.2013

2013 Aralığının son günlerindeyiz. Bir: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Keşan konuşması; İki: Plovdiv İl Mahkemesi’nin Karlovodaki “Kurşun Cami”nin Baş Müftülüğümüze iade edilmesi davasının lehimizde sonuçlanması ve daha 80 mülkümüzün geri verilmesi için süren davaların son duruşmaları; Üç: Bulgaristan’da Pomak Partisi kurulması için atılan adımlar. Bunlar bütün Bulgaristan’da politik havayı etkiledi, propaganda makinesi çalıştı ve aleyhimize haber yorum üretiyor, aşırı milliyetçiliği kaynattı, kamuoyu belirleyen yayın organlarını, özellikle de merkez basın ve TV yayınlarını Müslüman varlığımıza karşı huzur bozucu yayınlarla harekete geçirdi, sonun hedef demokratik koşullarda hakkımız olanı iade etmemek için bin bir dereden su getirerek statükoyu korumak ve bizi mağdur bırakmaktır. Kamuoyu görüşünü aleyhimize işletmektir. Yılanbaşı inden çıktı. Sinsi ve haince sağ sola bakıyor, kurban arıyor. Bu konuda Bulgar kitle yayın organlarında ön plana çıkan ya da kendilerinin de son ayın en güncel konularında mutlaka münasebet alıp, kaynayan düşmanlık yontusunda tuz olmak isteyenler kaleme sarıldı, kimileri sesini duyurmak için radyo evlerine gitti, bazıları da kravat takıp el ele tutundu ve beraberce TV stüdyolarına koştular. Biz, sizin son gelişmelerle ilgili, kendi görüşünüzü, kendi bakış açınızı oluşturmanıza yardımcı olmak amacıyla, Lütfü Mestan’ın değimiyle değişen paradigmayı (değerler dizisi) doğru takip edip kavrayabilmeniz açısından Sofya’da ve taşrada yazılan çizileni, kısa ara yorumlarla bile müdahale etmeksizin, aynen aktarmaya önem vereceğiz. “UİKENT haftalık yayını, tarih 21-27 Aralık 2013, sayı 51, sayfa 36-37. Yazan O. Stefanov. Biz Türkiye’nin iyi niyetine inanırken, o bizim iyi niyetimize neden inanmıyor? Bulgarlar Hıristiyanlığı I. Boris zamanında kabul etmiştir. Hıristiyan dininden olmayı kabullenmeyen veya Hıristiyanlıkla ilgili kuşku besleyen servet ve itibar sahibi 52 soyun tüm mensuplarının başlarını kesmiştir. Daha


Makale ve Analizler - 2013

49

sonra Hıristiyanlıktan zor kullanılarak vazgeçirmeyi hedefleyen kısa veya uzun dönemler yaşanmıştır. Noel arifesinde değişik eski efsaneler anlatılır. Bunlardan biri olan, Türkiye ile iyi komşuluk ilişkilerimizi karartan bulut olmadığı efsanesi, son günlerde buharlaştı. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan seçim önü konuşmalarının birinde şöyle dedi: “Selanik ve Ksanti, Deliorman, Kırcaali, Vardar Trakya’dır. Hatta tarihe dönerseniz Üsküp, Priştina, Prizren, Saraevo da Trakya’dır. Trakya tarihimizin canlı tanığıdır. Bu bölge tüm tarihimizin gözdesidir.” Bu konuşmanın yapılmasından 3 gün sonra Bulgar yorumları çıktı. Biz böyle bir konuşma yapıldığını Makedonya’da çıkan “Utrinski Vestnik” (Sabah Gazetesi) yazısından ve Yunan haber araçlarından öğrendik. Sahneye fırlayan yorumcu ve irdelemeciler, söz konusu olan bir seçim önü konuşmasıdır, deyip, her şeyi bu denli dramatik kabul etmememizi önererek huzurumuzu korumaya çalıştılar. Türkiye halkının Bulgar halkına saygı duyduğuna, bize karşı husumeti olmadığına, iyi niyet sahibi ve bilge olduğuna işaret ettiler. Öyledir, bunu inkâr eden yok. Sultanlar ordusunda asker olduklarında İmparatorluk ve Allah adına atalarımızın kellelerini lahana başı gibi kesip atan şimdiki komşularımızın dedeleri de iyi insanlardı. Bazı politikacılarımızın güvenli bir ortamda olduğumuz ve her şeyin “OK” olduğu savı, bu efsanenin tadını bozandır. Öyle ki, Türk halkı, yöneticilerinin dediğine uyan bir halktır. Onu idare edenlerse yıllardan beri, bir ulusal doktrin olarak yeni Osmancılığı benimsemiş ve gerçekleştirmeye kollarını sıvamıştır. Ve siz benim sözüme inanmak istemiyorsanız, 2008 ile 2011 yılları arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi görevinde bulunan Ceyms Cafri’nin Washington’a gönderdiği birçok gizli raporda yazdıklarına kulak verin: “ABD’nin en büyük potansiyel stratejik problemi Türkiye’nin Yakın Doğu ve Balkanlardaki yeni Osmanlı gösterisi olacaktır.” Hem de Balkanlar’da... anlaya bildiniz mi?! İyi, biz komşumuzun iyi niyetine inanıyoruz da, o bizim iyi niyetimize neden inanmıyor? Yambol, Sliven, Burgas, Kırcali ve Haskovo istikametinde 180 binlik bir Türk Ordusu bulundurulmasını biz kendimize nasıl anlatalım? Kardeşlik emsali olarak mı? O bölgede bulunan ve bir zamanlar dolu olan Bulgar kışlalarında şimdi tek asker kalmadı, Harmanlı şehrindeki kol ordu kışlalarına ise Suriye’den kaçakları ve diğer göçmenler yerleştirildi


50

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Amerikalı diplomat Cafri, bize, Yeni Osmanlıcı diş politikasının beyin takımını yöneten Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davut oğludur, diyor. Bu steno gram “Uikiliyks”te yayınlandı. Siz ise, hala Müslümanlar ile Hıristiyanların yan yana ne kadar iyi yaşadıklarından dem vuruyorsunuz. Evet, öyledir, fakat eski ateşin közlerini karıştıran ve bu ocakta yeni ateş yakmak isteyenler var. Bizi halkların arasında dostluk olduğu efsaneleriyle uyutmaya çalışanlar, bu çılgın alevlerde ilk yanacak olanların kim olacağı konusunda bir bilgileri var mı? Ben biliyorum, siz de biliyorsunuz. Bizi budala yerine koymasınlar. Dış İşleri Bakanı Vigenin yufka yüreklilikle kaleme alınmış bildirilerle bizi oyalayacağına, Brüksel’e gitsin ve yumruğunu masaya vursun. Çünkü orada onlar, Türkiye’nin Balkan Yarımadası’nın yarısına olan imparatorluk taleplerinden söz bile etmeden, vize rejiminde kolaylıklar sağlama sözleşmesi imzalayarak Ankara ile flört ediyorlar. Bizim sözümüz duyulmalıdır, aksi takdirde, kendi kendimize kızarız. Bulgaristan’da en pahalı ve baskı sayısı en yüksek olan “Uikent”in yorumcusu Ognyan Stefanov’un yazısının ikinci mahkemeli olan camilerimiz konusu, üçüncü bölümünde ise Pomak partisi kurulması yorumlanıyor. Onların düşündüklerini bilmenizde fayda görüyoruz.

Bir Yıl Daha Geride Bırakırken

Rafet Ulutürk-21.Aralık.2013

Durgunluk döneminin son yılında ve Hıristiyanların Noel Bayramı arifesindeyiz. Yılsonu bilânço çizgisi: Bulgaristan’da “Galıp” Sosyolojik Araştırma Enstitüsü anketine göre 2013’ün en ilginç sonuçları şöyledir: ▪ Bulgaristan’da en fazla seyredilen filmler Türk Dizileri; ▪ En sık kullanılan söz Eyvallah (OK’in yerini almış); ▪ En büyük ilgi uyandıran ve dinlenen sanatçı Çingen Aziz;


Makale ve Analizler - 2013

51

▪ Avrupa Birliği’nde en yoksul ülke Bulgaristan’dır; ▪ Dünyada nüfusu en hızlı azalan ülke de Bulgaristan’dır; ▪ İsimleri en fazla ağza alınan politikacılar Ahmet Doğan ile ızbandut çetesinin şefi Delyan Peevski ikilisidir. ▪ Bulgar politikasını parmağında oynatan iki politikacı: ▪ a) Ahmet Doğan ve b) Georgi Pırvanov. ▪ Bulgaristan’da son 23 yılda en sihirli, en fazla tecrit edilmiş durumda olan ve en fazla korunan politikacı Ahmet Doğan’dır. Bulgar gizli güvenlik servisi onun aracılığıyla 23 yıldan beri istediği politikayı uyguluyor. ▪ Bulgaristan politikasını yönetme merkezleri: Moskova, Brüksel ve Washington’da bulunuyor. Bu merkezlerin arasında Moskova’nın sözü 2013’te ağır basıyor. ▪ Bulgaristan’da en kazançlı işlerin başında gelen: ızbandutlar bankaları ele geçirdi ve % 400 faizle halkı borçlandırıyor. Bu yıl Bulgar halkı ızbandut mafya çetelerine toplam 9 milyar 900 milyon leva faiz ödemek zorunda kalmıştır. ▪ Bu yıl Bulgaristan’da ırkçı milliyetçilik gelişti ve aşırı milliyetçi partiler 5 oldu. Derinleşen politik eğilimler: Bu yıl Bulgaristan’da derinleşmesi belirginleşen ana politik eğilimde, Avrupa Birliği üyeliğine karşın, Batıya yeni bağımlıktan giderek sıyrılıp RUSYA’ya yakınlaşma politikası ön plana çıktı. 12 Mayıs 2013 seçimlerinde Boyko Borisov’un Batı dünyasına sımsıkı bağlanma ve Rusya’dan uzak kalma siyaseti yenilgi aldı. Sosyalist Partisi, Hak ve Özgürlükçüler ile milliyetçi ATAKA partisinin aralarında hükümet ortaklığı programı imzalamadan, ya da teknokrat bir hükümet programı üzerinde fikir birliğine varmadan apar topar iktidar koltuğuna oturması çok manidardır. 6 ay geçmesine karşın, bu koalisyon ortaklığının sözleşmesi henüz imzalanmadığı gibi, hükümet programı kabul edilip açıklanmadı. Belirsizliklere rağmen, dengeler değişti, AB bunalım yükünden bir payı da Bulgaristan gibi uç ülkelere yüklemek niyetinde olduğunu gizlemezken, Rusya Bulgar enerji sektöründe ağırlığını hissettirdi. Bir yandan da, Suriye’ye dış müdahale yapılmasına set çeken Rusya, Ukrayna’daki kargaşayı yatıştırıp, bu büyük ülkenin AB’ye katılma yolunu tıkamasıyla Bulgaristan kamuoyunu iyice etkisi altına aldı. Her zaman ol-


52

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

duğu gibi, bu defa da, Rusya ile yakınlaşma, Bulgar kamuoyunda yerli Türklere, Müslümanlara, İslam’a ve Ankara’ya karşı kan kabarttı. Rusya’dan sonra Bulgaristan üzerinde etkisini giderek yoğunlaştıran bir başka ülke ise Çin’dir. Pekin de enerji sektörümüze el uzatırken, güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanma yolunu seçti. Bir AB üyesi olan ve işsizlik oranı çok yüksek olan ülkemizde üretip AB AVM’lerinde satma olanaklarını uygun bulduğunu açıkladı. Devlet içinde devlet olarak örgütlenen yerli mafyalar. Bulgar devletinden çok daha enerjik ve örgütlü hareket eden ızbandutlar çetesi, Bulgar mafyası devletin elini kolunu bağlayacak kadar iyi örgütlendi. Para babaları, oligarşi ile birlikte hareket ediyor. Devlet katlarına yerleşmeye Başbakan Boyko Borisov hükümeti zamanında başlayan Bulgar mafyası, ülkenin dört bir yanında birçok koruma şirketi kurarak, bu şirketlerle İş İçleri Bakanlığı arasında 700 sözleşme imzalayıp, polisi kendinden bağımlı duruma getirdi ve uşak gibi kullanmaya başladı. Nerede ne olsa, en küçük sinyal, önce mafya şirketleri tarafından alınmakta, mafya ile işbirliği ve yardımlaşma sözleşmeleri koşullarına uyularak ihbarlar her defasında polise havale etmekte ve polisi çalıştıran mafya yandan bakmaktadır. Polisle mafya birbirine kenetlenmiş durumdadır. Uyuşturucu mafyasının emniyetin uyuşturucu şube şefine her ay 50 bin leva verdiği haberine, itiraz eden olmadı. Ülkede iş güç olmadığından zorluk çeken Bulgar aileler kısa süreli tüketim kredisi için Bankalara başvurduklarında, ödeyemeyenlerden kötü kredileri toplama işi ızbandut çetelerine aktarılmakta, sıradan insanlar ve aileleri sıkıştırılmakta ve katmerleşen borçlar en sonunda % 400 faizle tahsil edilmektedir. Bu olayların ardı arası kesilmeyince gerginlik artıyor ve hükümete olan güvensizliği git gide yoğunlaşıyor. Bankalar artık mafyadan bağımlı duruma gelmiştir. Bu ise, halkı esir eden ve ülkenin kalkınmasını gemleyen prangadır. Öte yandan, banka borçlarını ödeyemeyen köylülerin malına mülküne daha da şiddetli saldıran ızbandutlar, özellikle Razgrad’a bağlı Kubrat Belediyesi Sevar köyü örneğinde görüldüğü üzere, köylülerin bağlarını ve meyve bahçelerini sökerek, topraklarına el koymaktadır. Birçok yerde insanların hayvanları ahırdan alınmış ve kasaba götürülmüştür. Sert gerginlik, kakış dövüş içinde geçen günler birbirini izliyor. Banka faizlerini ödememe kriziyle başlayan yeni gerginlik 2013 sonunda çok fazla derinleşerek ciddi olaylara ve sıkıntıya sebep oluyor. Ma-


Makale ve Analizler - 2013

53

dunların başvurabileceği devlet makamı olmaması adalet yolunu tıkıyor. Bu şiddet olaylarının Türklerin yaşadığı bölgelere yayılmaya başlaması ve HÖH muhtar ve belediye başkanlarının gidişata seyirci kalması ise, öfkeli tepkiler doğuruyor. Yeni durumda, devlet içinde devletten güçlü örgütlenmiş durumdaki mafyanın, devleti ele geçirmesi, şiddetin devlete ve topluma karşı yöneltilmesi yolunu açabilir. Bundan dolayı, olayları, 2013 yılı birikimleri açısından değerlendirirken, son günlerini yaşadığımız yılın şiddet yılı olduğunu söyleyebiliriz. Biz bunu sadece, iki ucunu bağlayamayan 200 bin Bulgaristan Türk ve Pomak tütün üreticisinin problemlerinden çıkarak, karma nüfuslu köy ve kasabalarda meydana gelen olaylara dayanarak belirtmiyoruz. Hatırlatacak olursak 2013’ün gerginliği şiddetlenerek katmerleştiren olaylar dizisinde, - 9 Ocakta Ahmet Doğan’ın tabancayla HÖH Kurultay kürsüsünden indirilmesini; - Şubat ayında sosyal nedenlerle 23 yıldan beri ilk halk isyanının patlak vermesini; - 12 Mayıs’ta seçim gecesinde Kostenbrot’ta 500 bin sahte bültenin ele geçmesini; - Yine 12 Mart sandıklar kapandıktan sonra, oligarşi ve mafyanın hiçbir sözleşme ve anlaşmaya yapmadan hükümet kurdurmasını; - Hükümetin kurulmasıyla başlayan mafya kadrolarının devlet ve yürütme katlarına art arda atanmasından ilk anda kamuoyunun, sivil toplum örgütlerinin refleks kaybetmesini; - P.Oreşarski hükümetinin Program Hükümeti mi yoksa Uzmanlar Hükümeti mi olduğunu anlayamayan toplumun aforoz olmasını; - Hükümet oluşturan tarafların aralarında ittifak sözleşmesi yapmadan görev almasını; ön plana çekmiş bulunuyoruz. Bu arada HÖH Başkanı Lütfü Mestan’ın “biz bir hükümet ortaklığında değiliz, biz kendileri sadece destekliyoruz,” beyanında bulundu ve yeni bir serüven mi başladı havası yarattı. Varna’da Köy isimleri değişiyor sözlerini ise hiç mi hiç duymadı veya oralı olmadı. Bütün atamaların, 20 yıldan beri insan arasına çıkmayan, Saray’da kapalı tutulan, halkla ilişkilerini kesip koparmış, tamamen yitirmiş, bütün kararlarını sadece gizli servislerin tersyüz gösteren ve biçimlendirici bilgilerine


54

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

dayanarak veren ve aynı yanıltıcı bilgilerle atamalar yapan, bakan indiren bakan atayan Ahmet Doğan tarafından yapılması kamuoyunu ürküttü. D. Peevski’nin gizli servis DANS başkanlığına atanmasına “hayır” protestosu bu yüzden o denli güçlüydü. Ne yazık ki, Ahmet Doğan gibi gizli servislere, oligarşiye ve ızbandutlara hizmet ve uşaklık ederken denge kaybeden ve ruhsal dengesizlik yaşayan kişilerin devlet erkini ve yönetim dizginlerini ellerinde tutarak istediklerini yapmaları, bütün tolumun tiksinmesine neden olduğu gibi, bunalımdan çıkış umutsuzluğunu da arttırıyor. 23 yıl bir şey yapamayanlardan 24. yıl bir şeyler beklemek yanlış olur. Devlet içi ve dışında mafya egemenliğine son verme, Ahmet Doğan ve ruh hastası ekibinden kurtulmak, Bulgar halkının olmazsa olmazı durumuna gelmiştir. (Doğan’ı sadece Rusya desteklemeye devam etti.) Bu arada devlerin gümrüklerine varınca ele geçirmeye ve kendi özel çıkarları için işletmeye çalışan Hr. Biserov gibi kuduzların HÖH tepesine çıkıp, Genel Başkan Yardımcılığına çöreklenmeleri ve sonra ne b.. oldukları ve ne gibi kirli işler çevirdiklerinin ansızın ortaya çıkması, yine aynı gön suratlı ızbandut çetesini rahatsız bile etmedi.190 gün sokaklarda direnen insanların hiçbir kazanım elde edememesi, 28 kişinin kendini yakmasının bile sonuçsuz kaldı. Birbirinden dramatik olaylar, güvensizlik ve korkunun soğuk sis gibi bütün ülkeye çöktü. Polisle mafyanın kol kola girmesi, adalet mercilerinin iş yapacak durumda olmaması. Otobüsler dolusu gencin her gün ülkeyi bırakıp sılayı boylaması, kitle haber araçlarında “ülkede Bulgar kalmıyor histerisi,” var olan modelin yani çok övülen Ahmet Doğan modelinin çalışmadığına kanıttır. Milliyetçi başkaldırma; Bulgar milliyetçiliği uyanış çağında Osmanlı karşıtlığı ve Türk, İslam düşmanlığı şeklinde sahneye çıktı. Bulgar egemen devletinin kurulmasından sonra hoşgörülü bir yurtseverlik çeklinde gelişmedi. Irkçı nitelikli İtalyan faşizmi ile nasyonal sosyal bir hareket olarak gelişen Alman Nazizm’inin etkisiyle 1945’e kadar uzanan Çarlık döneminde, Bulgar faşizmi yerleşti. 1934’te Bulgaristan’da faşist darbe oldu. Terör yıllar yılı kol gezdi. Faşist devlet ile sosyalist devlet yapısı arasındaki benzerliği “Faşizm” eserinde açıklayan Jelü Jelev 11 yıl soğan kazdı. Bu eserde T. Jivkov döneminde totalitarizmin faşist uygulamalara, daha da dehşet saçan devlet terörüne, ırkçılığa başvurduğunu anlattı. 1990’da demokratikleşme süreci başlarken faşizmin, ırkçılık ve aşırı milliyetçiliğin ebediyen gömüleceği havası


Makale ve Analizler - 2013

55

yaşandı. Ne var ki öyle olmadı. Bulgaristan’ın AB üyeliğine alınmasıyla bu kuruluşun bir ekonomik ortaklık olduğu, her ülkenin milli sorunlarını kendisinin çözeceği gevilendi. “Bulgar nüfusun azalmasını” etnik nüfusun, öncelikle Çingen sayısının artmasını vesile bilen milliyetçiler ırkçı bir anlayışla örgütlenmeye başladı. Batı ülkelerindeki yabancı düşmanlığı yöntem, biçim, yaklaşım, kabalık ve saldırı şeklinde ülkemize taşındı. Biz, “faşizan ATAKA partisini “Multi Grup” ve Ahmet Doğan kurdurdu,” bu iş için para verdi, mehabetini sulandırmaya devam ederken, artık ülkede 5 ırkçı, aşırı sağ parti kuruldu. Bunların özellikleri arasında yabancı düşmanlığından fazla Türk, Pomak, Çingen gibi Bulgaristan’da yaşayan etniklere düşmanlık var. Onların ideolojik anlayışında, “Bulgaristan’da olan Bulgarlarındır” Bulgaristan’ın Bulgar olmayanlardan arıtılması, yabancıların kovulması gibi anlayışlar başta geliyor. Bu bakıma Baş Müftülük lehinde çıkan mahkeme kararlarını kabuyl etmeme, protesto ederek lanetleme, halk topluluklarına ana dil, gelişme, dirilme haklarını tanımama, onlardan olmayanı ezme eğilimleri giderek şiddetlenirken, on binden fazla Suriyeli ve Afrikalının Bulgaristan’dan sığınma hakkı talep etmesiyle olaylar iyice kızıştı. Bulgar aşırı uçları AB ülkelerindeki benzer kuruluşlarla yakın işbirliği ve yardımlaşma olanakları buldu. Bulgar aşırılarının, ülkemizde ırkçılığın hortlaması açısından 2013 onlar için atılım yılı oldu. 2013’ün getirdiği umutlar - Cuma gün Sofya’da “Reformcu Blok” birliğinin, 21 Aralık günü de Veliko Tırnova’da Nikolay Barekov’un yönettiği “Sansürsüz Bulgaristan” eylemcilerinin kurucu kurultayları toplandı. Bu çabaların 2015’e doğru Bulgaristan politik cephesinde sağ gruplaşmayı şekillendireceği umudu belirdi. Sanki tek perdeli bir piyeste solo aktör olarak sahneye çağırılan Boyko Borisov’un yönettiği GERP partisi, daha önce aynı sahneye binip inen Demokratik Güçler Bürlüğü “SDS”, Güçlü Bulgaristan Partisi “DSB” ve Simeon Sakskkoburgotski’nini II. Semeon Ulusal Hareketi (NDSV) den farklı hareket ederek, “Reformcu Blok” ve “Sansürsüz Bulgaristan” oluşumlarıyla sağ cephede buluşup birleşmeyi umut ediyor. Biçimlenme ve yasallaşma sürecini yeni yaşayan bu iki politik eğilim itaatsizlik hareketi saflarından yeni yeni çıkarak politik kimlik kazanmaya çalışıyor. Kendilerini, içinde bulunulan şu anki çıkışsız durumda ışık olarak kabul ettirmek istiyorlar. Bu iki yeni politik güç, henüz tescilini yaptırmamış olsa da, onlar ülkedeki durumun sabitleşmesi ve dirilişin başlaması için en sağlıklı yolun seçim sandığından geçtiğine inanıyor. Ülkede güvenliği artması yolunun da seçimden geçtiğine inanan yeni oluşumlar, biriken sorun-


56

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

ların çözümünü de seçimlerde görüyorlar. Erken seçim yapılmasında kararlı olduklarını açık olarak söylüyorlar. Tarihi beli olan en yakın seçimler AB parlamentosu seçimleridir. Aynı gün Sofya Meclisi için de seçim yapılarak, daha 2014 başında kamuoyunun mobilize olması planları üzerinde ayrıntılı olarak duruluyor. Mayıs 2014’te hem yerli hemde Brüksel parlamentosu için iki seçimin bir günde yapılması toplumsal durulmaya doğru atılacak ilk adım olabilir. Olayların gelişim perspektifinde bu denli dinamiklik baş göstermişken, 6 ay geçmesine karşın, şimdiki hükümetin bir seçim yasası değişikliği açıklamadan ayakta durmaya devam etmesi, dikkat çekiyor. Şimdiki durumda 2008’de derinleşmeye başlayan ekonomik ve mali bunalım ve Şubat 2013’te patlak veren politik bunalım, Bulgaristan’da parlamenter politik bunalım halinde şiddetlenmeye devam ediyor ve toplum arınana kadar ülkenin daha pek çok seçimden geçmesi zorunlu olacaktır. Bu açıdan Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan ve çalışan soydaşlarımızın, dış ülkelerde bulunan ve seçme ve seçilme hakkı olan vatandaşlarımızın olağanüstü uyanıklık göstererek oylarını isabetli kullanmaları çok önemlidir

Başkaldırı Günü 24 Aralık

Mümin Çolakoğlu-21.Aralık.2013

1984/24 Aralık, totaliter Jivkov rejimine karşı başkaldırı günü, Bulgaristan’da demokrasi yolunda ilk adımın atıldığı gündür. Bugün, insanlarımız Sütkesiği’nde (Mleçino’da) toplanarak, demokrasi meşalesini tutuşturmuşlardır. Bilindiği gibi Bulgaristan’da Türk ve Müslüman azınlığa yıllardan beri uygulanan Türk isimlerini Bulgar isimleriyle değiştirme, ana dilimizi, dini vecibelerimizi, örf, adet ve geleneklerimizi yok etme baskıları doruk noktasına gelmişti. Bunun adına diyeceksiniz ki asimilasyon. Hayır, bu düpedüz soykırımdır. Geceleri silahlı polisler ve ne yazık ki, bunların yanlarında elinde sopayla memur olarak belediyede çalışanlar evleri basıyor; bayan, çocuk, yaşlı demeden herkes dayaktan geçiriliyordu. Zorla Bulgar -Slav isimleri veriliyordu. İnsanlarımız gece evlerinde kalamıyordu. O soğuk, dondurucu gecelerde kar altında kendi yaptıkları sığınaklarda kalıyorlardı. Buna dur demenin zamanı gelmişti.


Makale ve Analizler - 2013

57

Her savaşın kahramanı vardır. Bizim de kahramanlarımız oldu. (GornoPrahovo) Tosçalı’dan; Sabri Ramadan Kalaycı, Recep Akif, Salih Ahmet Karef, Salih Mahmut Çolak başta olmakla Aynur Ömer, Fahri Rıfat, İrfan Ahmet, Rıfat Ahmet, Duran Hüseyin, Şefket Şefket, Mümin Akif, Sabri Mümün, Rahmetli Fevzi Mümün, Hallar’dan Rıfat Yağcı ve arkadaşları, Karamustallar’dan Mümin Brodyaga ,Rahmetli Tahsin, Rahmetli Yakup ve Adem kardeşler 23 Aralığı 24 düne bağlayan gece sabaha kadar; Tosçalı (Gorno Prahovo),Hallar (Başevo), Karamustallar (Çernigovo), Amatlar (Dolno-Prahovo), Dedeler (Dyadovtsi), Mustafacıklar, Yusufpaşalar köylerini ev ev dolaştılar. Halkı demokrasi mitingine çağırdılar. O gece de boğucu tipiye rağmen arkadaşlarım yılmadılar. 29 yıl, evet çok değil 29 yıl önce yüzlerce köylümüz her gün uygulanan baskılara dur demek, gerçek bir demokratik yaşama geçmek için, bedelli ne pahasına olursa olsun Tosçalı köy meydanında toplandık. Orda derdimizi anlatabileceğimiz devlet ve Parti yöneticileri olmadığından, Sütkesiği’ne yürüdük. Burada yöneticilerimizle birlikte bizi elleri silahlı polis ve Bulgar ordusundan silahlı tanklı askerler karşıladı. Kan revan içersinde kalıncaya kadar dayak yedik. Bu arada belediyede memur olarak çalışan Topallarlı Şükriye ve Parti komitesinde memur olarak çalışan Tosçalı kızı Çorbacılar’dan Hatice’nin, askerin saldırgan tavrına karşı sergiledikleri cesaret verici konuşmalar takdire şayandı. Polis ve askerin namlusu önünde herkes evlerine kadar dipçiklenerek götürüldü. O gece Tosçalı muhtarlığında sorguya çekildik. Burada bir kez daha dayak yedik. Kimimiz Ardino’ya polis karakoluna götürüldük. Kimimiz Belene ölüm kampına sürüldük. Bizden sonra demokrasi yürüyüşleri, mitingler durmadı. Killi, Cebel, Mestanlı. Alvanlar (Yablanovo) ayağa kalktı, Mayıs 1989 Kuzey Bulgaristan’daki kardeşlerimiz ayaklandı.Onlarca şehit verdik. Belene kampında gördüğümüz işkence anlatılmaz, lakin yaşadık. Ailelerimiz aylarca hayatta olup olmadığımızı öğrenemedi. Savcılık makamına veya emniyet müdürlüğüne kayıp yakınlarını nerede bulunduğunu sormaya gittiklerinde, tersleniyorlar, ilgililer küçük düşürücü sözler kullanarak, onlarla alay ediliyordu.


58

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Kamptaki arkadaşlarımın aileleri zor durumdaydı. Eşim işinden atıldı. İki çocuğumla işsiz güçsüz yaşamak zorunda bırakıldı. Totaliter rejimin yöneticileri dünya kamuoyunu kandırıyordu. Bunun için de bazı memuriyette çalışan Türk asıllı kendini bilmez sözde aydın, yazar-çizer kişiler borazan olarak kullanılıyordu. Söz konusu kişiler aslının Türk olmadığını, Bulgar olduğuna dair gazete sayfalarında Türklük aleyhine yazıları ile yarış halinde idiler. Ne zaman Anavatanımız Türkiye’de, Balgöç başta olmak üzere, diğer Balkan, Rumeli dernekleri ve sivil kuruluşlar bizler için mitingler ve yürüyüşler düzenlemeye başladı, Hür Avrupa, BBC, DW, Türkiye’nin Sesi, Amerika’nın Sesi radyolarının gece gündüz bizlerin yaşadığı trajediyi haber yapmaya başladılar, Bulgaristan totaliter rejimi Belene ölüm kampını boşaltmak zorunda kaldı. Bir kısım arkadaşımız Bobovdol cezaevine sevk edildik, diğer bir kısmımız da Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinde Bulgar nüfusu ile meskûn köylere sürgün edildi. Yılmadık, mücadelemize devam ettik. Sürgündeki arkadaşlarım “Demokratik Liga”yı kurdular. Eski zağra cezaevinden Avni arkadaşımız “Viyana 89”u kurdu. Kısa zamanda ülke çapında örgütlendik. 1998 yılında birçok vatansever Bulgar aydını bizim vermiş olduğumuz mücadeleden esinlenerek, totaliter rejimin yıkılması amacıyla örgütlenmeye başladılar. Bu aydın kişilerin gayretleri sonucu; Bağımsız insan Hakları Derneği, Hür İnsan Hakları Derneği, Şeffaflık ve Yeniden Yapılanma Kulübü, Potkrepa Sendikası gibi bağımsız örgütler ortaya çıktı. Jivkov çareyi bizleri yurt dışına atmakta buldu ve “Büyük Göç” başladı. Ardından Jivkov rejimi yıkıldı. Bulgaristan demokrasiye geçerken Türk azınlığının ve diğer halkların haklarını savunmak amaçlı Hak ve Özgürlükler Hareketi kuruldu. Hareketimiz bu gün hükümet ortağıdır. 29 yıl önce bu düşünülemezdi. Hayal bile edilemezdi. O yıllarda yaşadığımız büyük acı ve trajedi hepimizin hafızalarında derin izler bıraktı. Bugün geldiğimiz bu noktaya 24 Aralıkta başlattığımız direnişin payı unutulmamalıdır. Ve Çocuklarımız bilmelidirler ki o yıllarda yaşanan zulüm ve baskılarda sıradan Bulgarların hiçbir günahı ve suçu yoktur. Onlarla hiçbir sorunumuz olmadı. Daima iyi geçindik ve bugün yine iyi komşuluk ilişkilerimizi devam ettirmeliyiz. İnanıyorum ki başlattığımız demokrasi mücadelesi tarihin sayfalarında onurlu bir direniş olarak yerini alacak ve bugün olduğu gibi halkımı-


Makale ve Analizler - 2013

59

zın nazarında ibret abidesi olarak daima yükselecektir. Demokrasi uğruna vermiş olduğumuz Şehitlerimizi anıyor, Allahtan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.

Galip Gelenler ve Mağlup Olanlar

Rafet Ulutürk-24.Aralık.2013

2013 politik takvimini duvardan indirirken sayfalarında son defa göz gezdiriyorum. Soydaşlarımız, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimiz, akrabalarımız açısından yılın politik olayını, yılın kahramanını, bu yıl başlayan ve uzun zaman devam edecek süreçleri, onur duyacağımız başarıları, arkamızda kalan ve muhtemelen bizi utandırabilecek olan izleri arıyorum. 2013 çok dolu geçen bir yıldı. Geçmişinden sökülüp koparılan, bir daha geri dönmeyelim diye uzaklara atılan, yıllarca sürünmeye dayanırken hafızasında, aklında ve gözünde Vatan sevgisi ışıyan bir kuşağız biz. Kader bizi nerelere atarsa atsın, Bulgaristanlı Türk olmanın gururuyla vardık ve olmaya devam ediyoruz. Bu açıdan, bizim için, 2013’te meydana gelen olaylar arasında en önemli olan, soy varlığımızı, evlerimizi, topraklarımızı, camilerimizi, okullarımızı, dedelerimizin mezarlarını emanet ettiğimiz ve Bulgaristan’daki kimliğimizin hem bekçisi hem de sahibi olan kardeşlerimizin, akrabalarımızın ve hemşerilerimizin yaşadığı olaylardır. Hepimiz için yılın politik olayı, 19 Ocak 2013 sabahı, Sofya’da Ulusal Kültür Sarayı’nda Hak ve Özgürlükler Hareketi olağan kurultayı delegelerinden Oktay Yenimehmedov’un, davamıza ihaneti ispatlanan, Genel Başkan Ahmet Doğan’ı bir su tabancasıyla kürsüden indirmesidir. Bu kararlı ve gözü pek hareket bütün Bulgaristan’ı etkilediği gibi dünya çapında da yankılandı. Olayın büyük önemi, gelişim yönünü değiştirecek niteliği, beklentilere cevap vermesi ve tam destek bulması onu yılın olayı olarak yıl boyu yüksetti. Bu politik nitelikli bir olaydır. Bulgaristan Türk, Pomak ve tüm Müslümanlarını sözde temsil ettiği iddiasıyla 23 yıldan beri politik sahnede du-


60

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

ran HÖH partisinin kurultayında, kalabalık yerli ve yabancı heyetlerin gözü önünde olmuştur. Tarihinde birçok politik suikast yaşansa da, bunlarda hiçbiri baştan sona canlı yayınında izledi. Bu cesur ve bu denli kararlı eylem Bulgar kamuoyunu çok etkiledi. Kendini fazlasıyla beğenmiş, sıkı korumaların sinek uçurtmadığı salonda, kendisini “lider” olarak kabul ettiren, bir parti başkanının 25 yaşında bir genç partili tarafından kurultay kürsüsünden itilmesi tamamen sürpriz olduğu kadar, daha önce hiçbir yerde görülmemiş bir olaydı. Oktay’ın kürsüye gözü pek fırlaması, HÖH kurultayını kudurttu. Delegeleri bire dek sarstı. Uyuklayanları uyandırdı, et kafaları düşünmeye zorladı. “Ahmet Doğan’a hiç kimse bir şey yapamaz” deyenler korktu. Ürperenler buz gibi dondu. Oktay’a köpek sürüsü gibi saldıran kalabalık “öldürün” diye bağırıyordu. Bu öyle bir olaydı ki, Bulgar’ı Türkü hepimizi her şeyi yeniden değerlendirmeye zorladı. Bu olay Ahmet Doğan’ı politik olarak taçsızlaştırdı. Sıfırladı. HÖH Genel Başkanlığı’ndan indirdi. Kralın donsuz olduğunu gösterdi. Ahmet Doğan duruşmaların hiç birine gelemedi. Vicdanı el vermedi. Bulgarlar ona “şahin” demişlerdi. Karşısındaki genç ise güçlü bir Kartaldı. Elleri, yüreği ve kalbi kirli olan herkes kartaldan korkar. Ahmet gerçeklerin dilinden de korktu. Genç Oktay’dan işiteceği her söz, onun yüreğini paramparça edecek bir kurşun olacaktı. Oktay’ın gözlerine bakacak cesareti kalmamıştı. Bu işte galip olan genç Oktay, yenilen ise yılların ajanı Ahmet Doğan’dı. Ahmet yalnız Oktay’dan değil, adaletten de korkuyordu. Mahkeme birden bire ters dönebilir ve yılların tüm dolandırıcılığını su yüzüne çıkarabilirdi. Duruşmalara gelse de gelmese de Bulgaristan Türkleri tarihinin en büyük potu kırıldı. Abide olsa yıkıldı, yazacaktım. Bundan böyle hiç kimse Ahmet Doğan masalını dinlemek istemeyecekti, çünkü sonu herkes için çok kötü olacaktı. Onun sahnelediği yalan senaryolarda, Hıristiyanlık ile İslam sürekli çarpışıyor, kültürler kapışıyor ve o da kendisini hakem yaparak ve bir de Bulgarların gözüne girmek için, Türk ve Müslümanları zayıf düşürmeye çalışıyor ve bu amaçla elinden geleni yaparak ana dillerinde konuşmalarına, okuyup yazmalarına bile engel oluyordu. Helal parayı haram parayla karıştırdığı için günahkârdı, suçlu yönlerini gizlemekte ustalaşmıştı.


Makale ve Analizler - 2013

61

Böyle bir ortamda, eline bir tabanca alıp kürsüye atlayan Oktay, halkımızın uyanık ve cesur bilincini temsil etti. Herkesi yüreklendirdi. Başlattığı dönüşümü geri dönüşsüz etti. Oktay Yenimehmedov neden kahramandır?. Burgas köylerindeki köklü Türk soylarından olup, Sofya’da Yüksek Mimarlık okuyan, sadece Hak ve Özgürlük Hareketi gençlik kollarında değil, Bulgar Üniversiteli gençliği arasında da bilinen, iyi okuyan, saygın, disiplinli, tartışmadan çekinmeyen, kendi dünya görüşü olan, yeniliklere açık ve öneriler sunan, gözü pek ve aktif bir gencimizdir. 11 aydan beri tutuklu olan ve Sofya Hapishanesi’nde yatan Oktay’ın mahkemesi devam ediyor. Geçirdiği şiddetli ruhsal sarsıntıyı gerekçe gösterip duruşmalara gelmeyen Ahmet Doğan, bu hareketleriyle Oktay’ı küçümsemek istiyor, Oktay’ın sorularını yanıtlamaktan kaçıyor, halkımıza duruşma salonunda hesap vermekten korkuyor, yaptıklarından pişmanlık duyması gerektiğini kabul etmiyor, böbürleniyor ve özür dilemek istemiyor. Şunu unutmayalım ki, 9 Ocak’ tan beri Ahmet Doğan insan arasında görülmemiş, düne bayrama katılmamış, basına beyan vermemiş, kendini “saray”a kapamış “ruh hastasıyım” oyunu sahneliyor. Gerçekliğin ifadeleriyle konuşursak, 2013 yılı Ahmet Doğan’ı soldurup sarartan, politik kişiliğini sarsan ve kurutan bir yıl olmuştur. 2013 yılı Doğan politikasının yenilgi yılı olmuştur. Aynı zamanda, 2013, Bulgar gizli polisince 10 Ocak 1990’da Varna’da Ahmet Doğan’a kurdurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin yalnız yaprak değil öz ve politika değiştiren bir partiye büyümesi gerektiğini gösteren bir yıl oldu. Ne yazık ki, HÖH bu yıl da yerinde saydı. Oktay’ın Ahmet Doğan’ı devirmesiyle seçilen yeni Genel Başkan Lütfü Mestan’ın yol yokuş aşağı değilse, HÖH arabasını çekemeyeceği hemen belli oldu. 23 yılda, 9 başkan değiştiren CDC’nin kadrolarından olan Lütfü Mestan, görüldüğü üzere politik dayanıklılık gösterecek meziyetlere sahip olmadığı gibi, yakın arkadaşı ve kendisi gibi, o da CDC kökenli olan Başkan Yardımcısı Hristo Biserov’un uluslararası para aklama operasyonlarında parmağı olduğu anlaşılınca, iyice sarardı soldu. Varisi olduğu Genel Başkanın hak ve özgürlükçü üniversitelilerin biri tarafından kurultay kürsüsünden itilmesi, aslında onların Ahmet Doğan, Lütfü Mestan ve Hristo Biserov üçlüsü olarak izledikleri ortak politikanın çöpe atılması gerektiğine kesin bir işaretti.


62

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Kurultaydan üçünü de yönetimden atması bekleniyordu. Kurultay HÖH politikasının çöktüğünü, Oktay’ı hastanelik ederek de onayladı. Kurultay’da Ahmet’in başına gelen beni de bulur korkusuna kapılan delegelerden hiç birinin konuşma yapmaması çok anlamlıdır. O gün bu gün bir yıl geçti, HÖH Merkez Yönetim Kurulu ülkedeki politik durumu değerlendirici bir açıklama yapmadı. Kimse görmeden çalın politikası devam ediyor. HÖH politikasının tamamen çöktüğünü Merkez Yürütüm Kurulu kabul etmek zorundadır. Saraylarda dönen dolapların hesabı benden sorulmasın korkusu adalete davettir. HÖH’te çöken ihanetçi özdür. 10 Ocak 1990 günü Hak ve Özgürlükler Hareketi kurulurken, hazır bulunanlardan hiç kimse Ahmet Doğan’ın tehlikeli bir ajan olduğunu göremedi. Birçok Bulgaristanlı Türk - Pomak başına büyük belalar sarak kişinin aralarında olduğunu, gizli bir polis jurnalcisiyle yan yana oturduklarını, aynı belgeyi imzaladıklarını ve ona başkanlık yetkisi vermekle halkımızın başına son derece tehlikeli ve büyük bela açtıklarını tahmin bile eden yoktu. HÖH’ün kurulması ve Başkanlığa Ahmet Doğan’ın seçilmesiyle Bulgaristan Müslümanlarını toptan ezme, sindirme ve kovma politikası başlamış oldu ki, bunu hiç bir kimse düşünemedi. Yıllar, onun Bulgar gizli polisi “DC” ajanı olmakla birlikte, bir de Moskova’nın uzun kolu “KGB” gizli hafiyesi olduğunu da ortaya koydu. Bu yüzden Bulgaristan Avrupa Birliği’ne üye olurken, Moskova’dan kopamadı. Onun büyük yükümlülükleri olduğu ortaya çıktı. Bunların başında insanlarımızın aç susuz bırakılması, kooperatiflerinin dağıtılması, fabrikalarının kapatılması, camilerine medreselerine el atılması, vakıf mallarının gasp edilmesi ve giderek bu ülkede Türk ve Pomakların neyi varsa her şeye hâkim olunması planı vardı. Bulgar milliyetçiliği ile Rus yayılmacılığının daha 1978’den önce hazırladıkları kutsal plan buydu. Türkleri kürekle arıtır gibi bu topraklardan arıtma işini yapacak şopar bulunmuştu. Genç Oktay onu kürsüden sallamakla elindeki küreği aldı ve kafasına indirdi. Bu olayı başka türlü anlayan ve kavrayan olmadı. Olay tek anlamlıdır. Ahmet Doğan HÖH partisinin bundan sonraki kurultaylardan hiç birine gelemez. Dağları koruyan korkudur. Su tabancasından deliren adam, uyku uyuyamaz. Gizli servisin, Ahmet Doğan eliyle HÖH örgütü kurmakla Türk, Pomak ve tüm Müslümanların bir asır süren, ağır trajik olaylara sahne olanlardı. Kurbanlar alan, altı kitlesel göçe neden olan, bazılarımızın isimleri-


Makale ve Analizler - 2013

63

nin 4-5 defa değişmesi, 1984’te kendi isimlerimizin yerine Bulgar isimleri dayatılırken, kültürel ve dini hak denen neyimiz varsa yitirmemize sebep olan, sürgün, toplama kampı ve hapishanelerden, direnişlerden ve başkaldırılardan geçenlerdi. Türk kimliğimizi yaşatma davamızı bir daha baltalamayı hedefleyen bir gizli polis tuzağı kurulduğunu aklından geçiren bile yoktu. Oktay’ın başkaldırısı bu yarayı kökten temizledi. Eski hafiyelerin değil, yeni gammazcıların çok daha tehlikeli olduğuna dikkati çekti. Büyük hedef Bulgaristan Müslümanlarının malına mülküne çöreklenmekti. Ahmet’e neleri varsa al, demişlerdi. Amaç, hepimizi öz topraklarımızdan kovmaktı, ibadet merkezlerimizi kapatmaktı, Bizi anadilsiz, akrabasız, Allahsız bırakmaktı. Yani Bulgaristan’ı Müslümansız bırakmaktı. Ahmet Doğan onlara bu planlarında her bakıma yardımcı olacaktı. Onun bütün çalışmaları bu doğrultudaydı. Birinci vazifesi kafası çalışanları, iradeli olanları, yüreklileri HÖH’ten kovmaktı. İkinci vazifesi ise, Türk bilinci olmayan, cami nedir bilmeyenleri çöplüklerden toplayıp parti yönetimine çekmekti. Tüm akılı, saygın, namuslu ve sözü dinlenir Türk önderler bu plan uygulanırken yurtlarından kovulmadı mı? HÖH yönetiminde sözü geçen Türk boylarından, damızlık için olsun, kimsecikler var mı? Yok! Nerede bir hırsız, nerede bir yolsuzluk ustası, nerede bir gümrük ve vergi kaçakçısı, kumarhane ebesi, dolandırıcı, para aklayıcı varsa hepsi etrafında değil mi? Ülkemizdeki dipsiz bataklığı onlar yarattı. Bizi bu bataklığa itenler ve boğulmamızı bekleyenler onlar değil mi!? Genç Oktay, işte bu kısır döngüde yetişti. O güneşin balçıkla sıvanmadığını görenlerden biriydi. O, HÖH hareketiyle akrandı, dışardan pembe görünenlerin içi kokuşuk olduğunu erken görebildi. Olayları doğru algıladı, okudu öğrendi. Genç kuşağımız karanlık ve kokuşmuş olaylar içinde yetişti. Ve işte, kendine eşi bulunmaz bir “lider” havası veren Ahmet Doğan’a tırnakları ve gagası keskin, tüyleri düzgün bir genç kartal gibi çullanan o oldu. Bu şahlanma, HÖH partisinde halkımıza ihanet devrini kapattı. Yeniden dirilme ve bilinçlenme devri açtı. Unutmayalım, Şubat 2013’te Sofya’da başlayan ayaklanma, 28 gencin meydanlarda kendini ateşe vermesinde Oktay örneğinin son derece büyük bir etkisi vardır. 190 gün süren boyun eğmeme hareketinde en uzun zaman taşınan “Ahmet Doğan Mafya” sloganı oldu. Oktay, Ahmet Doğan’ı politik olarak mağlup etmeseydi, başkent eylemleri bu denli güçlü olamazdı. Delyan Peevski’nin atama kararı sokak baskısıyla bozulamazdı.


64

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bu gelişmeler, biz Bulgaristan Türkleri, Pomakları ve tüm Müslümanlar açısından, aynı zamanda tüm Bulgar halkı açısından yeni bir tarihsel aşamaya geçişin başlangıcı anlamındadır. Bu eylemlerin seyrinde geçiş dönemi bitti dendi. 1990’a dönelim ve yeniden başlayalım dediler. Ve daha neler neler deyecekler. Farklı sözlerle ifade edildiğinde, Oktay olayı, kendilerini “lider” sayanların Bulgaristan etnik azınlıklarını satıp soyma, sözde onlar adına politika yaparak, soyguncu oligarşi ve tekellere hizmet sunma arpalığını ellerinden alma ve emekçi halka teslim etme sayfasını açtı. “Hayır” hareketinden 2 yeni politik parti çıkıyor. Sivil toplum örgütleri meydanlarda pekişti, güç topluyor. Oktay, uyuyanları uyandırdı. Herkesi politik bilinçlenmeye, dünyaya bakış açısını değiştirmeye, yeniden kanatlanmaya çağırdı. Çökmeye mahkûm olan, halkımızı aldatma, kandırma, oylarını kapma, onu aç susuz bırakma, soyma politikasıdır. Halkımızı damarını doymaz bir sülük gibi emme politikasıdır. İnsanlarımızın sırtında kene gibi yaşama politikasıdır. Azınlıkları bir somun ekmeğe muhtaç bırakma politikasıdır. Bizim oylarımızla ızbandutları, kan emicileri, gön suratları, oligarşi hademelerini, dolandırıcıları, hırsızları, dayakçıları, uyuşturucu tacirlerini, para aklayıcıları mebus koltuğunda ve sofrasında yaşatma politikasıdır. Çöken Ahmet Doğan’ın politik kimliği, ideolojisi, sahteliği, azınlıklar modeli, ızbandut ekonomisi, AB’den gelen paraların hepsini çalma politikasıdır. Ahmet Doğan şahsiyetidir. Çöken, gizli banka transferleriyle bizi dünyaya rezil etme politikasıdır. Saray tosbağalığından başka bir şey değildir. Çöken, Bulgaristan Türk ve Müslüman halk topluluğunu eriterek yok etme, Vatanından kovma, pazarlama, satma, ihanet, kanını emme, kutsal ruhumuzu çürütme ve kimliğimizi yok etme, dinimizin müesseslerinin dibine ve bizim İslam ruhumuzun köküne kibrit duyu dökme politikasıdır. Dünyanın en yüksek ahlakına sahip insanlarımızı ağzı var dili yok, hepsi bakan kör durumda, korku içinde, sindirilmiş yaşarken, başvuracak bir tek merci kalmamışken, onu bütünsel yok etme politikasıdır. Ahmet Doğan’ı kürsüden atmakla bu iğrenç ve özümüze düşman politikaya kesin ve sonuç belirleyici darbe indiren kahramanın halen zindanda olan bir Bulgaristanlı Türk genci, bizden biri olması olağanüstü büyük bir öneme sahiptir. Bunu


Makale ve Analizler - 2013

65

başkalarından ne akıl, ne de para almadan kendi başına yapması ne kadar büyük ruhlu oluşumuzun simgesidir. O gün, halkımızın korkuya, kokuşmaya ve yok olmaya son verdiği gün oldu. Yenilenme ve zaferler kazanma politikasına çağrı oldu. İrademizi dünyaya gösteren kahramanımızın bir anda sahneye çıkarması, tarihsel önem kazandı. Bu atılım, yarınsız oluşumuza bekçilik yapanların toptan sonu oldu. Hem galip geleni, hem de mağlup olanı halkımızın ve dünyanın gördüğü gün oldu.

Eden Kendine Eder

Raziye Çakır-24.Aralık.2013

Ben de, yılsonunda siz okurlarımın zamanını, ağır ve adalı bir yazıyla meşgul etmek istemedim. Biz Bulgaristanlı soydaşız. Birbirimizi anlar, birbirimizi biliriz. Ömrümüzün yarısını harap edenlerin her şeyin yanlarına kalacağını hiç düşünmedim. Ben de sizler gibi “Eden kendine eder!” Atasözümüze inanıyorum. Aşağıda sizlere, bizim başımıza gelenleri kendisi de yaşamak zorunda kalan bir Bulgar bayanın kendine yazdığı, bizim dilimizle içini döktüğü mektubunu internet ortamında bulduğum ve Türkçeleştirdiğim. Mektup 2003 yılında yazılmıştır. Lütfen siz de okuyun ve bizim iç buhranlarımızı yaşayan bir Bulgar bayanın bugünkü olaylara bakış açısını öğrenin. Son yedi günde bu mektup 500 bin kişi tarafından okunmuştur: Bulgaristan’ı kalbimden sildim. Sayın ızbandutlar /mutralar/ sizi kutlarım! Biz çalmayan ve insanları öldürmeyenler ülkemizi terk ediyoruz. Fakat bir gün gelecek, bu da son bulacaktır. İyilik her zaman ve her yerde galip gelir?! 9 Haziran günü kocam evimizden çıkıp gittiğinde. 10 Haziran’da onun perişan edilene kadar dövülmüş ve bir inşaat alanına atılmış bulduğumda. Acil durum doktorunun, uyuşturucu kullanan biri olduğu için, onu ambulansa almayacağını söylediğinde. Onu hiç muayene etmeden, şöyle uzak-


66

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

tan bakarak, bu “teşhis” koyduğunda. Ve en nihayet Sofya’nın “Pirogov” hastanesine vardığımızda. Onu orada 5 saat kapı önünde beklettiklerinde, odadan odaya gezdirdiklerinde, hakaret ederce üzerine bağırdıklarında, kanının kafasında pıhtılaşmaya başladığını anlayamadılar. Hiç bir şeyi olmasa da, yine hastaneye alacakları söylerken bile neyi olduğunu anlayamamışlardı. Hasta vücudunu araba üzerinde bir yerden bir yere götüren hademelerden, arabayı ansızın itmemelerini istediğimde de bir şey bilen yoktu. Bu işlerin rica etmekle değil, parayla olduğunu anladığımda. Şuurunu yitirmiş olan kocamın, kendilerine yardımcı olmak istemediğini gerekçe gösteren polislerin soruşturma başlatmayı ret etiğinde. Onlara, ölmüş olsaydı, yine onun size yardım etmesini mi bekleyeceksiniz, sorusunu sorduğumda. Sorgu yargıçları kendi bakanlarını yanlış bilgilendirdiğinde ve olayı ört bas etmek istediklerinde. Yakınlarımın içine de korku sindiğinde. Kimsenin, kimsenin ve hiçbir kimsenin bizi koruyabilecek durumda olmadığı anlaşıldığında. Cinayet işlemiş biri gibi koruma kiraladığımda; Ve nihayet 10 yaşındaki oğluma, evden hiçbir zaman fazla uzaklaşmayan babasının nerede olduğunu anlatamayacak duruma düştüğümde. Babasının artık onu eskiden olduğu gibi sevemeyeceğini, onunla ilgilenemeyeceğini küçücük çocuğuma anlatacak söz bulamadığımda. İyi insanlar ölümcül dövüldüklerinde, kalbin gamdan parçalandığını bildiğimden, kalbimin de paramparça olduğunu hissettiğimde. Ben işte o an, Bulgarsitan’ı gönlümden silmeye karar verdim. Bugün ve şu an yaşadığımız Bulgaristan’ı gönlümden söküp atıyorum. Suç işleyenlerin elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı Bulgaristan’ı gönlümden söküp atıyorum. Dolandırıcılara, rüşvetçilere, yolsuzluklar yapanlara ve insan öldürenlere cennet onurlu ve dürüst insancıklar için cehennem olan şu Bulgaristan’ı gönlümden söküp atıyorum. Mutlak insan düşmanlığının hükmettiği Bulgaristan’ı gönlümden söküp attım! Hiçbir şeyin hiçbir değeri olmayan Bulgaristan’ı gönlümden söküp atıyorum. Gönül açan hiçbir şey kalmadı. Gerekli sayıda cesur insan ve yurtsever kalmadı. Burada duyarlılık diye bir şey kalmadı. Şahsiyet olana saygı yok. Yetenekli olanları yok etmekle uğraşılıyor. Ve yalan üstüne yalan söylüyorlar. İşlenen suçların azaldığını ya da ülkeyi terk edenler sayısının azaldığını iddia ettikleri gibi.


Makale ve Analizler - 2013

67

Ben size gerçeği söylüyorum. Biz, eşimle birlikte artık dev bir göç dalgasınyız. Şimdi artık, benimle eşim gibi, bundan 10 yıl önce, adına “Vatan” denen bu yeri sevenler gidiyor. Ülkücü olanlar da gidiyor. Vatanın kutsal bir yer olduğuna, terk edip gitmenin günah olduğuna inanlar gidiyor. Bugüne kadar uçaklar dolusu dost kaybedenler gidiyor. Kalktıklarında arkalarında sadece bir boş pist bırakan uçakların ardından gözyaşı dökerken, insan doğup büyüğü düğü yerde yaşamalıdır, diye ısrarla yineleyenler gidiyor. Başka ne yapsan “hainliktir” deyenler gidiyor. İlk zamanlar, CDC mitinglerine koşanlar, yeni geleceğe inananlar gidiyor. Buradan başka hiçbir yerde yaşamak istemeyenler gidiyor. Hayali olanlar, herkes kendi bahçesini kazdığında, hepimizin iyi yaşayacağımıza inananlar gidiyor. Son 10 yılda, politikaya karışmadan, politik partilerden hiç birine üye olmadan ve hiçbir kaba kuvvet grubuna katılmadan yaşayanlar gidiyor. Değerli ve yararlı olan şeyler üretenler, yaptıklarını kendi elleriyle yapanlar gidiyorlar. Para aklama işlerine bulaşmayanlar gidiyor. Bulgaristan’ın geleceği, potansiyeli olanlar gidiyor. 1990’ların başında yanlış karar alanlar! Evet, 1990’ların başında biz eşimle de burada yaşamak istiyorduk. Bulgaristan’ı sevdiğimizden. Bundan 2 yıl önce dış ülkeye gitmek için evrak toplamaya başladığımızda da burada yaşamak istiyorduk. Çünkü Bulgaristan’ı seviyorduk. Şimdi, artık yola çıkmış olsak da, yine burada yaşamayı tercih ediyoruz. Fakat burada yaşamak imkânsız oldu. Çalıp kapmayanların, insan canına kıymayanların hepsi, Bulgaristan’da ve Bulgaristan için herhangi bir şey yapmak istemiş olanların hepsi- devletin her şeye engel olduğu gerçeğini biliyor. Devlet devamlı engel oluyor. Aslında devlet yok. Politika da yok. Bu ülkede yalnız, idare edenler, ızbandutlar yani mafya ve mafyanın insanları döven sopacıları var. Her yere yayılmış ve her yeri sarmış, dev kadar büyük, timsah kadar kocaman bir bayağılık var. Ve bu basitlik bütün iktidarı pençesine almış ve aydınları, düşünenleri, hassas olanları, ellerinden iş gelenleri, çocuklarının karınlarını nasıl doyuracaklarını düşünmeleri için, dört duvar beton dairelere hapis etti. Kendisi en iyi olana yerleşti. Şimdiye kadar kurulmuş olan ne varsa hepsini yok etti. Yeni hiçbir şey kurmadı. Ve halk arasına aydınlık saçacak misyonerler yerine, ellerindeki copları savuran, tabancalarıyla ateş eden, havuzlu evler kuran, dört sözlü bir cümle kuramayan, sadece çalga müziği dinleyen ve artık çok seyrelmiş olan va-


68

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

tandaşlarından hangisini tutabilirlerse hiç nedensiz eşek sudan gelene kadar döven, beyinsizleri her yere kol geziyor. Sizi kutluyorum sayın mutralar! Siz kazandınız! Bizim evlerimizin arka avlusuna yerleştiniz, bizim arka avlumuzdan bir metre toprağın size ait olduğuna karar verdiniz, duvarımızın altını oyup kazdınız ve bizim olan duvarımız mümkün olduğunca tez düşsün diye, her gün kazdığınız kuyuya su dolduruyorsunuz, elektrik ve telefon kablolarımızı kestiniz, komşularımızı tabancayla tehdit ettiniz. Ve biz sizin yalnız kendi aranızda hesaplaştığınızı, birbirinizi öldürdüğünüzü naifçe düşünürken, oysa siz ayırım yapmadan herkesi, size sevimli olmayan kim varsa hepsini katlediyormuşsunuz. Hem de, arka avlumuzdan bir metre için. Ve biz, belediyelerde, izinsiz ve yasa dışı inşaatı önleme müdürlüklerinde, hakkımızı ararken, itilafı çözmeye çalışırken, görevliler hep omuz silkti ve üsteleyince, onu bir milletvekili gönderdi, dediler. Onun işini çözmemiz için bize Halk Meclisi’nden telefon üstüne telefon geliyor, dediler. Tanrım, Bulgaristan bu mu? Biz her gün horlanıyoruz, gözden düşürülüyor, öfkemiz taşıyor. Her gün başımıza gelen bir olayda bir hakikati anlama hissimizi kaybediyoruz, çünkü her gün benim Temmuz dramım gibi bir olay yaşamak zorundayız. Bunlar, yolda, tramvayda, mağazada, sayıları milyarlar olan memur dairelerinde devamlı başımıza geliyor. Her yerde olay aynı, her yerde ortaya dökülmüş büyük sayıda delil var, ama olay, hep aynı insan haysiyetinin ayakaltına alınarak hiçe sayılıyor. En sonunda, günümüzde Bulgar ruhunu yok etme tarihi yazıldığını öğrendik. Hey, sayın ızbandutlar, hey mutraları arkalayan Sayın Milletvekilleri! Şerefe! Altı oyulan duvarımız her an düşebilir. Benim için bu, altı oyulmuş ve yakında çökecek olan Bulgaristan simgesidir. Çökecek olan, her şeyimdir, benim duvarımdır, benim Bulgaristan’ımdır, benim umutlarımdır, benim siperimdir, benim romantik geçmişimdir, benim sevgilerim, benim neşemdir, benim acılarım, sızılarımdır, benim tiyatromdır, benim piyeslerimdir, dedemdir, benim olan her şeyimdir. Hey, sayın ızbandutlar, Milletvekilleri arasından onlara arka olanlar. İnsan kafalarının ezildiği gibi, siz bizim hayallerimizi yok ettiniz. Beni yurtseverlik hastalığımdan tedavi ettiğiniz için, size teşekkür mü etsem ne? Ben artık sizin Bulgaristan’ınız için can atmıyorum. Ben size arka avlumuz-


Makale ve Analizler - 2013

69

dan bir metre toprağı da hediye ediyorum. Bir metremiz sizin olsun, evimiz de sizin olsun. Siz öyle böyle her şeyimizi gasp ettiniz. Siz bizim burada kalmak için mücadele etmemize gerekli olan kuvvetimizi aldınız. Siz bizi bitirebilirsiniz. Böbreklerimizi yumruklamaya devam edin, vurun, kırın, yok edin, tekmeleyin, beyinlerimizi söküp çiğneyin! Böyle yapınca, burada yalnız başınıza daha tez kalabilirsiniz. Ne de olsa problemleriniz bitmeyecek. Halkımızın vicdanını kurşuna dizemezsiniz. Vicdanı sıkıp suyunu içemezsiniz. Hainlik edeceğiniz kimse de kalmayacak. Vicdanımız burada kalıyor. Gerçek budur, sayın ızbandutlar, Milletvekilleri arasından onlara arka olanlar. Biz, Bulgaristan’ı terk edip giden, sonsuz kafileden bir halkayız. Biz, bu ülke için bir şeyler yapmaya çalışırken yorgun düşenleriz. Ülkemizi ekonomik nedenlerle değil, insanca yaşayabilme olanakları kalmadığından dolayı terk edip gidiyoruz. Burada gelişmek imkânsızlaştı. Burada, ahlak kurallarına uyarak yaşamanı tavsiye etmiyorum. Ahlak! Sen bu oyunu kaybettin. Burada oynanan oyun başka bir oyun. Kirli bir oyun! Burada yaşamak isteseler de, buraları terk eden büyük kafiledeniz biz. Biz kovu lalanlar arasındanız. Ben buradan giderken dedelerimin Bulgaristan’ını da götürüyorum. Ana babamın Bulgaristan’ını da aldım beraberimde. Hayallerimin Bulgaristan’ı benimle geliyor. Bulgaristan’ın güneşini aldım yanıma. Rodopları da götürüyorum. Güzel Bulgaristan’ıma istediğimde her zaman dönebileyim diye. Hey, sayın ızbandutlar, Milletvekilleri arasından onlara arka olanlar - sizin Bulgaristan’ınız yalnız sizin olandır. Onun ebedi olacak yanı yok. Bir gün gelip bitecek. Beyler, doğal ve ruhsal yasaları var. Çocukların inandığı masallar var. Benim de inandığım öyküler var. Benim kan grubumdan olan, var olurken benimle olanlar bana yardım etmeye devam ediyor. Nabzımız ortak atıyor. Siz bu masallarda neden söz edildiğini bilirsisiniz beyler? Bu masallarsa sonunda iyilik her zaman galip gelir. *** Mektubu kaleme alan Yana Dobreva, bir gazeteci, piyes yazarı ve bir yapımcının kızıdır Bu mektubu yazdıktan birkaç saat sonra Yana, eşi ve


70

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

10 yaşındaki oğulları Vihır Kanada’ya uçtular, geri dönmediler orada yaşamaya devam ediyorlar.

Borisov Bir Katil mi?

Seyhan Özgür-24.Aralık.2013

Dünya’da soylu adam kalmadı gibi. İtalya Başbakanı Berluskoni’dem sonra AB ülkelerinden diğer başbakanların da ipi pazara çıkmaya başladı. Bulgaristan’ın eski Başbakanı B. Borisov aşağıdaki olayda adil bir yargılama olursa hapsi boylayabilir. Duruşmalarını Strasburg’ta yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2012 yılının Kasım ayında aldığı bir kararında, “General B. B.” yani General Boyko Borisov adını kaydetti. Bulgaristan Haskovo ili Harmanlı kasabasına bağlı bir kır evine karşı yapılan bir polis operasyonunda ağır silahlar kullanılarak öldürülen ya da Bulgar makamlarınca tanzim edilen bazı belgelerde yazılı olduğuna göre (intihar eden) Todor Dimov Çakır isimli şahısın nasıl öldüğüne ilişkin olasılıklar, kamuoyunu iyice karıştırdı. AİHM Bulgar devletini 50 bin Euro tazminat ve 4 bin 700 Euro mahkeme harcını ödemeye zorlarken, ölüm sebebi ile ölümün nasıl olduğuna ilişkin soruşturmanın yeniden yapılmasını istedi. Operasyonu yönetenin İç İşleri Bakanlığı Sekreteri General Boyko Borisov olunca herkes pür dikkat kesildi. Çünkü daha önce Macaristan Bakanlar Kurulu tarafından 2 defa resmi ziyaret için Budapeşte’ye davet edilen eski Başbakan Boyko Borisov, başka 2 ölümle ilgili hakkında mahkeme kararı olduğundan dolayı, davetlere uymadı. AİHM’de görülen davanınözetini sunuyoruz. Todor Dimov - Çakır feci bir şekilde öldürüldü. Titizlikle saklanan olay delillerini ve onun hayatından bazı ayrıntıları artık herkes öğrendi. Harmanlı doğumlu olan Çakır, 11 Aralık 2003’te “Büyük Gergana” mevkisinde, 100 polisle 24 saat çarpıştı. O vakit İç İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri General Boyko Borisov’tu. Yıllardan beri Savcılık ve polis yıllardan beri, Çakır’ın çatışmada “teslim ol” çağrısına uymadığını ve bir el bombasıyla intihar ettiğini iddia etti.


Makale ve Analizler - 2013

71

Ne var ki, bir ay önce, Strasburg AİHM bu çatışmada tek başına olan bir kişiye karşı olağanüstü büyük polis gücü ve mühimmatın çok aşırı ve kaba bir şekilde kullandığını esas aldı ve Bulgaristan’ı cezalandırdı. AİHM’nin isteğine uyularak, Çakır’ın mezarı açılıp naşı çıkarıldığında, kendi kendini öldürmediği, polisler tarafından barbarca öldürüldüğü ortaya çıktı. Mezar açılırken AİHM yargıçları hazır bulundu. Daha somut bir ifadeyle, Çakır’ın el bombası atan bir ağır silaha hedef olduğu açıklandı. Adli hâkime göre, tam nasıl öldürüldüğü anlaşılmasın diye, ölümden sonra naaş yakılmıştı. Çakır’ın oğlu ise, mezardan çıkarılan babasının sağ kolunun olmadığını anlatıyor. Çakıra karşı, olağanüstü şiddetli bu polis operasyonu yöneten B.Borisov ise, “ağır silahtan atılanel bombası kullanılması için emir vermediğini” iddia ediyor. Çakır’ın yakınları ise yeniden başlayacak olan soruşturmada gerçeğin ortaya çıkacağına inanıyor. Bu arada, B. Borisov’un, yakın arkadaş çevresinde, “Çakırı ben öldürdüm!” dediği anlatılıyor. Bu arada, bir Harmanlı eşkıyası olarak bilinen Çakır, neden kendinin olan bir eve saklanmıştı? Sofya’dan ona karşı kullanılmak üzere ağır silahlarla silahlanmış büyük bir baret taburu neden gönderilmişti? Onun, kızları fuhşa zorlayan bir şaki olduğuna ve 2 yıl hapiste yatması gerektiğine ilişkin resmi açıklamalar ise, hiç kimseye inandırıcı gelmedi. Oğlunun öldürülmesinden sonra Bulgar TV kanalarında defalarca konuşan Çakır’ın anası, 78 yaşındaki Mara Çakırova şunları anlattı: “Sebep kız falan olayları değildir. Oğlum hapis yatıp cezasını çekmek istiyordu. Onu aramalarının nedeni farklıydı. 10 Aralık sabahı Sofya’dan 2 arabayla gelen komandolar Harmanlıya indi. Oğlumun poliste tanıdıkları vardı. “Kurtulamazsın, seni öldürecekler!” haberi hemen geldi. Bu sebeple o kır evimizde Siper kurdu ve saklandı. Oğlum tanınmış politikacılar, polisler ve katiller hakkında birçok şey biliyordu.” Çakır hakkında polisin elinde bulunan ek bilgiler: 1990’lı yıllarda Çakır Haskovo yakınlarından geçen ana yol kenarsındaki “Büyük Gergana” TIR parkında yöneticiydi. Bölge eşkıyasıyla bağlantı halindeydi. Bu park alanı Türkiye’den Bulgaristan’a TIR’la giren uyuşturucunun korunduğu büyük bir depo gibidir. O dönemde “Büyük Gergana” aylar sonra Amsterdam’da öldürülen, Todor İvanov - Doktor’un ve Çakır’ın iplerini çeken eski uyuşturucu amirliği polislerinin himayesinde bulunuyordu.


72

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

1999 yılında Çakır bu işyerinden ayrılmaya karar verdiğinde, her şeyini kaçakçıların elebaşı Konstantin Dimitrov - Kosyo Samakovetsa devretmişti. Çakır yeni yerde iş başını, kaçakçı dünyasında ad yapmış biri olan Sliven’li Yosif Yosifov’un çevresinde yaptı. Yosifov, Hollanda’ya fahişe götüren yolu kontrol ettiği gibi, küçük miktarda uyuşturucu işi de yapardı. Fahişe ve uyuşturucu sevkıyatçısı işleriyle uğraşırken 2002’de yardımcısı Çakır polis ağına düştü. Çakır ile Yosko arasındaki telefon görüşmeleri polis tarafından dinlenir. Bu görüşmelerin birinde, Yosko’nun Sliven köylerinden birinde bulunan dağevinde 2003’te yaptığı ve polisin dikkatini çeken üçlü bir görüşme var. Bu görüşmeden şöyle bir ayrıntı anlatıyorum. Sofya’ya uçakla gelen ve daha sonra Amsterdam’da Kosyo Samakovetsa’yı öldüren Hollanda vatandaşı Ervin Veker bu görüşmeye katılmıştır.6 Aralık 2003’te Amsterdam’ın “Dam” meydanında gün ortasında öldürülen Kosyo Samakovetsa kurşun sıkmazdan önce Ervin Veker Bulgaristan’ı üç dört defa ziyaret etmiştir. Onu her defasında uçak limanında Çakır karşıladı. Hatta bir defasında Hollandalı konuk Çakırın Sofya’daki dairesinde kaldı. Bu daireyi ona Yosif Yosifov hediye etmişti. İki gün sonra yani 8 Aralık 2003’te Çakır, Kosyo Samakovetsa’ nın öldürülmesiyle ilgili tutuklanacağını ve ifadesinin alınacağını öğrendi. Tutuklanması, General Boyko Borisov tarafından yönetilen ve “Kelepçeler” kod adıyla bilinen operasyon kapsamında olacaktı. Çakır ile Ervin Veker arasında Bulgaristan’da yapılan görüşmelerde ispatı mümkün olmayan şeyler konuşulduğunu iddia etmek doğru olmaz. O sorguya çekilmiş olsaydı, sorgu sırasında Kosyo Samakovetsa’yı öldürmeyi azmettirenin acaba açıklar mıydı? Azmettirene götüren izler bu olayda her defasında o dönemde faal olup, kısa adı “CİK” olan (Güvenlik ve Sigorta Şirketi) yönetimiyle sıkı ilişki halinde olan Yosko Yosifov’a çıkıyor. 2003 yılından birkaç yıl sonra Başbakan olan Boyko Borisov “CİK” şirketiyle ilişkilerini henüz koparmamıştı. Güvenlik kayıtlarında, Kosyo Samakovetsa ile İvan Todorov - Doktor arasında geçen ve kaydı korunan bir telefon görüşmesinde meslekten “itfaiyeci” olan İç İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri Boyko Borisov hakkında “pişirilip yeneceği” ifadesi geçmiştir. Bu sözleri “öldürüleceğim” şeklinde algılayan Boyko Borisov, o zamandan sonra İvan Todorov - Doktor’a diş biledi. Bu nedenle olacak ki, bu olayda yanıt bekleyen bazı önemli sorular vardır.


Makale ve Analizler - 2013

73

Todor Dimitrov - Çakır’la hesaplaşmak üzere Sofya’dan neden 30 bereli, 5 nişancı getirilmişken, Haskovo il polisinden de ağır silahlarla silahlı bir polis timinin neden alındığını anlamak zordur. Bulgaristan’da bereli komandolar İç İşleri Bakanı’nın emrindedir. Bakanlığın Genel Sekreterine bereli komandolara emretme hakkı tanınmamıştır. Harmanlı’deki operasyon yürütülürken İç İşleri Bakanı Petkanov olay yerinde yoktur. Dikkatleri üzerine toplayan başka bir nokta olan, bu operasyonu bizzat yönetmek için Boyko Borisov’un olay yerine neden gittiğini açıklayabilmek de son derece zor bir iştir. Yerliler ve polisler arasında “bakın ben kimim” dercesine benliğini gıdıklamak için mi? Yoksa bomba atarla nasıl ateş edildiğini öğrenmek için mi? Yoksa uygun olmayan olay tanığımım nasıl yok edildiği göstermek için mi oradaydı? Bilinmeyen başka sorular da var. Yeni başlayan soruşturma yanıtsız sorun bırakmayacaktır. Borisov hakikatten bir katil mi?

Modern Hırsızlık

Dr. Nedim Birinci-24.Aralık.2013

Birçok dilde “köylü kurnazlığı” sözü olsa da, köylü kentli oldum olası, kentli köylüyü aldatır. Yasaları icat eden kentlidir. Düzen kuran da kentli olduğundan, köylü alın yazısını kabul etmek ve boyun eğmek zorundadır. Hak arama yolu uzun ve yokuştur. Adalet aramak pahalı bir iştir. Köylüleri savunmayı üslenen avukatlar adalet kapısının şehirli kapısı olduğunu bilir. Modern kentler hırsız yatağıdır. Hele Bulgaristan gibi, toplum düzeni yerleşmemiş bir ülkede, kitaplarda yazılmış olan uygarlık yasaları olsa da, işleyen cangıl düzenidir. Yılbaşı arifesinde, evini ve tüm öteki taşınmazını Bulgaristan’da bırakmış ve son durumu kontrol etmek için yıl boyu köyüne dönemeyenlere çok özel ve düşündürücü bir olay seçtim. Klasik hırsızlık. Bulgaristan’da “hırsız” dendiğinde ilk düşünülen Çingenelerdir. AVM çağında “hırsız grupları” diyoruz onlara. Akla gelen yine Çingen cepçi-


74

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

liği oluyor. Onlar aldatarak çalmayı ev kültüründen alıp toplumda yani sokakta, otobüste, tramvayda ustalaşıyorlar. Metro’da demiyorum, çünkü yeraltı trenine ödeyip bilet almadan girilemediği için vagonlarda Romen yok. Modern Romen hırsızlığı: Son dönemde, “Manken gibi giyinmiş, makyajlı hırsızlar” tanımı yayıldı. Bu hırsızlığa Çingen kız ve gelinleri katılırken erkeklerin özelleştiği hırsızlık alanları başkadır. Çingen erkeklerin grup halinde yaptıkları hırsızlık arasında sayaçsız elektrik kullanma, ana boruya hırsız kelepçesi bağlayıp su çalma, tren giderken vagondan mal atma, renkli metal olan her şeyi kesip alma vb. geliyor. Boyko Borisov hükümeti yıllarında iri dolandırıcı ve soyguncular özellikle çok yaşlı, hasta ve özürlü Romenlere ödenmemiş çok büyük gümrük, KDV, vergi ve banka borcu olan şirketler satıldı ve birçok kişi mahkemelik oldu. Yukarıdaki ayrıntılı açıklamayı, şimdi anlatacağım hırsızlığı başkalarıyla karıştırmamanız, hırsızlıkları birbirinden ayırmanızda yardımcı olabilmek ve anlatacağım hırsızlık olayının hepinizi ilgilendirecek, ibret dersi verecek, bir de düşündürücü olduğundan yaptım. Yasal toprak hırsızlığı: Tuna şehri Vidin’den ayrılırken Osmanlı Paşalarından Pazvant oğullu Kalesi, Kül yası, Camii muhteşemliğiyle göz kamaştırıyor. Babası gece bekçisi olan bu Paşa Beylerbeyliğine kadar yükselebilmiştir. Kurdurduğu camii üzerinde Hilal yerine kalp var. Kalp İslam’ın bir sevgi dini olduğunu simgeler. XXI. yüzyıla girerken ABD Sofya Büyükelçiliği tarafından sağlanan 25 bin US Dolar hibeyle onarılan Pazvant oğullu eserleri tarihi yaşatmaya devam ediyor. Biz, adı Kula olan, Sırp sınırı boyunca uzanan ve kuzey kıyısı Tuna sularınca devamlı okşanan ovada ilerliyoruz. Ova kar altında dinleniyor. Bizim geldiğimizden haberi yok. Bu düzlükte tarlaların sınır çizgisi olmadığından, sanki dünya uçsuz bucaksız gibi. Başka bir değişle Tuna Ovası’nın Kuzey Batı ucunda sıcacık arabanın içindeyiz, ama dışarıda aralık ayazı Avrupa’nın en büyük ırmağından cesaret alarak kavuruyor. Karşı yaka Sırbistan, Kuzey’de Romanya, Kireevo köyüne vardık. Buranın sakinleri Eflak. Ulah kıyafetli kadın ve kızlar yol üzerinde gruplar halinde fısıldanarak bize bakıyorlar. Dilleri Bulgarcaya yabancı, kulak misafiri olarak anlayabildiğim kadarıyla Türkçemizden çok uzak. Ana dillerini öğreten okul ve üniversiteleri ana koynu, aile ocağı, köy kahvesi, iş ortamı. Gençler köyü terk etmiş,


Makale ve Analizler - 2013

75

yeni Vatan olarak Tuna’nın kaynağı ve çağlayanlarda döküldüğü ülkeleri seçmişler. Tarlalar öksüz kalınca yaşlı sahipleri kiraya vermeyi düşünmüşler. Köy kahvesi, içki hane yuvarlak masa olmuş. Tartışmalar devam ederken 1000 dekar tarla kiralamak isteyen müşteri, güzelliği henüz solmamış bir bayan, damdan düşer gibi şıp diye karşılarına dikilmiş. Belki de, buğday tarlası kokusunu ancak arabayla kenarından geçerken nefes etmiş, süt mısırı da Sofya pazarında görmüş olan bu nazik Bayan’ın toprak karıştırmadığı uzaktan belli oluyordu, diyerek söze başlayan köylüler, bize önce cezvede kaynatılmış kara belerli üzüm rakısı ikram ettiler. Tarımdan haberdar olmadığını düşündükleri güzel Bayan, tarımsal alternatifler konularında anlatmaya başladığında 2 saat çenesi kapanmamış. Herkesi büyülemiş. Tanışmışlar, ismi Tsetlana Borislavova. Banka müdürlüğü yapmış. Başbakan Boyko Borisov’un metresiymiş. 1000 dekar işlenir tarım arazisine talep olduğunu, kiralamak istediğini, köye bahar rahmeti gibi para yağacağını, bütün dertlerine mehlem olacağını, gece gündüz Tuna serinliğini soluyan ovaya Deve Otu ekeceğini, bu otun biyoenerji üretiminde hammadde olduğunu, Avrupa’da çok arandığını ballandıra ballandıra soluklanmadan anlatmış. Dinleyen yaşlıların ağızı açık kalmış. Dinlerken, şimdi bize ikram edilen içkiden ara sıra yudumladılarsa, bu öyküye inanmamak imkânsız. Kendilerini tatlı bir efsane dünyasında bulan köylüler, Deve Otu’nun 2 yıllık bir bitki olduğunu, 4 metre boy attığını, senede 4-5 defa biçildiğini, balyalandığını, gövde ve yapraklarından palet hamuru yapıldığını vb. öğrenmişler. Bu hammaddenin üretimine el atmak isteyen bankacı Bayan Borislavova 1000 dekar işlenir toprağa sahip olabilmesi için 2011’de bölgeye birkaç kez uğraması yeterli olmuş. Makreş köyü muhtarı İvan Kamenov’la özel görüşmelerinden sonra, sınırlar kalkmış, tarlalar birleştirilmiş ve 1000 dönüm bir araya gelmiş. Köylüler tarlalarını ebediyen kiralamaya razı olmuşlar ve ballı börekli günlerini beklemeye başlamışlar. 80 dekar tarlası elinden giden, yaşlı gözlü köylünün özel hikâyesi: Bize “tarlalarınızı verirseniz ilk parayı gelecek yıl alacaksınız. Çok para kazanacaksınız” dedi. İlk ödeme 2012 yılının sonunda yapılacaktı. Deve Otu Almanya ve Fransa’ya satıldı. Güzel Bayan adına işleri “Ci Ec Ei Ef” şirketi yürüttü. O hiç uğramadı.


76

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bir ara TV’de konuşulan “Oktopod” (ahtapot) şirketinden kalın enseliler geldi, etrafı dolaştılar İlk ödemelerin parasını beklerken, 2012 sonuydu yangın oldu, 4. biçim tamamen yandı. Sigorta poliçesini yerli bir şirket ödedi. Bize para gelmedi. Bu yıl tarlalar boş kaldı. Ekilmedi. Boyko Borisov’un güzel metresi kira sözleşmemizi “Oktopod” şirketine devretmiş ve tarım işinden ve Deve Otundan el çekmiş. Şimdi tarlalarına ahtapot gibi çöreklenen “Oktopod” şirketi köylüye toprağını koklatmıyormuş. Bunları yarı Bulgarca yarı Ulahça anlatımla dinlerken, benim de içim acıdı, modern dünyanın uygar hırsızlık kanunlarının bu denli gaddar olabileceğini daha önce bu kadar derin etkilenerek ağır yaşamamıştım. Bu köylüler ağalaşacakları kadar ağalaşmışlar olacak ki, göz bebekleri kup kuru. Modern hırsızlık. Kılıfını kanuna uydurarak çalanlar en lüks lokantalarda “Şerefe” demeye devam ediyor. Yazımı kaleme alırken, “Darik” radyo haber veriyor. Kulak misafiri oluyorum. Plovdiv’te Pomal Partisi Kurucu Kurultayı toplayan öğretmen Mollov bal sattığı dükkânında saldırıya uğramış. Saldıranlar hak ve özgürlükçü çakallarıymış, sözde ihtarda bulunmuşlar. Nasıl olur da, bu imansızlar, insan hak ve özgürlüklerinin yalnız kendilerine ait olduğunu düşünebilirler! Nasıl olur da, Pomak olduğunu beyan eden bir kardeşimiz, ben bir Pomak yurttaşım, dediğinden ötürü dövülebilir? Pomaklar Pomak oldukları, Türkler de Türk oldukları için yeterince dayak yemedi mi? Kendilerini Hak Dağıtıcı yerine koyanlar ne zaman hesap verecekler! Şu güzelim dünyada güneş tutulması mı var? Yoksa bana mı bir şeyler oluyor! Pomak olduğu için dedesinin kellesi kesilenler, babaları sürgün edilenler, şimdi Pomak oldukları için saldırıya uğruyorlar. Hak ve özgürlükçülerin, Ahmet Doğan, Lütfü Mestan tayfasının III. Boris’ten, Todor Jivkov totalitarizminden, Boyko Borisov’un güzel bayanlı hırsız çetesinden farkı ne! Soruyorum toprak hırsızları ile temel insan haklarını, hak ve özgürlükleri, tüm oylarımızı, geleceğimizi tekellerine alanlar arasındaki fark ne? Onlar varsın bütün dünyayı kendilerinin sansın.... Mollov’a geçmiş olsun! Adalet yolları tamamen tıkanınca, dünya ne kadar acımasız, ne kadar barbar, ne kadar karanlık değil mi? İş Allah pirincin taşını ayıklama zamanı yakındır.


Makale ve Analizler - 2013

77

Davamız Yaşıyor

Rafet Ulutürk-25.Aralık.2013

Ayaklanma çağı yaşadık. 29 yıl sonra bugün, ne kadar soğuksa hava, ne kadar buzluysa üzerine bastığımız toprak ve ne kadar acımasızca yalıyorsa rüzgâr yüzümüzü, o sabah da, şairin dediği gibi, hava kurşun gibi ağırdı! Ve yemin etmiştik hepimiz dondurucu soğukta yanmaya, çünkü inanıyorduk bizlerden birimiz yanmadan karanlıktan çıkışamayacağına. Sanki bulutların buz tutmadığını, güneşin balçıkla sıvanmadığını bilmiyorlardı! Yüz yıl olgunlaşmıştı bu sabah. Ne kadar uzanmıştık göklere, bulutlar alçalmış, tutalım diye. Ayaklanma çağının başladığını hiçbir kitap yazmamıştı. İsyan alayı öyle bir çekildi ki! Gelecek açmaya,tarihi geleceğe taşımaya yürüdü.. Silahla yol kesmek dedelerinin ustalığı olanlar, hepimizden öyle korktular ki, bizi Türkleri durduramayınca, annesinin sırtındaki Türkan bebeği bile vurdular. Ogün, o yerde, Türkkan kızımız şehit düşerken, kimlik isyanımız kutsandı. Ayaklanmamız dünyaya müjdelendi. Büyük devrimlerin büyük kahramanları vardır. Bizim olanı ise kundaktaki bebeğimizdi. Adını yazacak altın suyundan önce, ölümsüzlüğünü yer ve gök kabul etti. Türkan ismi hafızalarımıza kazındı, Türklüğümüzün ebedi sembolü oldu. Bugün senin için buradayız. En güzel çiçekler çeleklerimizdir. Türkan Çeşmeden dökülen suda kimlik melodimizi dinlemeye geldik. Konuşuyorlar çeşme başında tatlıya tuz katan sözlerle. Kaymak bağlayamadı davamız. Farklı yaprak ve farklı kap şu dökülenler. Türk kimliğimizi sınarken, gurur tazeliyoruz. Onurumuzu kamçılıyor güneş, hafıza zarlarımızda benliğimizi ararken. Devrimlerin safları bencillerle doldu. Şu gördüğünüz etraf tarlaların tütünleri katransız olmadığı gibi, bencilsiz ve hainsiz devrim de olamazdı. O gün bu gün, bizim egoistler, hainler, şahsiyetsizler ve benciller o günlerin havasını koklamadan yalnız kendini


78

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

düşünenler, kendi çıkarlarının herkesinkinden daha üstün olduğunu sananlar isyan ettiğimizden hala utanıyorlar. Ayaklanmasaydık, işte biz Türkleri yatıştırdık gelin diyeceklerdi ve kahraman olacaklarını zannederlerdi. Amma diyemediler, gerçek kahraman olamadılar. İsyan kahramanlarıyla yüzleşmede hala bugün de utanıyorlar. Ayrıca her zamankinden bugün daha fazla korkuyorlar. Rodop sefillerinden, “çendilli” dediklerinin, devlet makamlarında insan haysiyeti olmayanlardan, isim ve kimliklerini tüm kayıtlarda silinenlerden bugün de korkuyorlar. Kendilerine mezar yeri bile verilmeyenlerden korkuyorlar. Korkacaklar tabii, çünkü tanklı, zırhlı, tepeden tırnağa silahlı totalitarizm karşısına nasırlı ellerle ve bükülmeyen bir iradesiyle çıkıp isyan zeferi kutlayanlardan daha güçlüsü var mı dır? Yaşıyor adalet uğruna isyan korkusu, bu topraklarda insanoğlu insan olana kadar herkesi titreterek, rüyalardan çıkmayacak. Dağlarımızda isyan gelenekleri uğurluyor. Rodop halkı kölelik prangalarını bu tepelerde kırdı. Bugün, isimlerimizi değiştirenlerle, anadilimizi, dinimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü, Türk olarak geleceğimizi ebediyen yasaklamaya yeltenenlerle sarmaş dolaş öpüşenler, bizim adımıza ve hesabımıza ilkesiz beraberliklere girenler, karşınızdayız! Her zamanda karşılarında olmaya devam edeceğiz. Bu mitinge gelen HÖH’çüler bu sizin mitinginiz değil. Her şeyimizi gasp edebilirsiniz, hatta anma törenlerimizi bile, fakat dokunamazsınız ruhumuzla yaşayan yüce benliğimize! Siz o kadar bencilsiniz ki, imkân bulsanız, yıldönümünü kutladığımız isyanımızla birlikte, şehit Türkkan’ı da hanenize geçireceksiniz... Siz, ey saray sevdalıları, aç susuzlardan lokma kıskananlarsınız!. Unuttuğunuz çok önemli bir şey var. Hatırlatıyorum: İnsan en büyük kötülüğü başkalarına değil, kendine yapar! O gün uzak mı sandınız? Toprağı üzerinde durduğunuz, havasını soluduğunuz, kürsülerinde böbürlendiğiniz açların, sefillerin, hor görülenlerin, ana dillerinde konuşma hakkından mahrum bırakılanların tüm hakları bugün de kutsaldır. Öz davamızı defalarca pazarlayıp satmaya çalışan hainler, şu toprakta ölümsüzlük kokusu olduğundan, alıcı bulamadılar. Bulamayacaklar da!


Makale ve Analizler - 2013

79

Devrimlere fiyat biçilmez! 1984 ile 1990 arası Bulgaristan Türkleri kesintisiz devrim dalgası yaşattı. Gorno Prahovo, Benkovski, Momçilgrat, Yablanovo, Novi Pazar, Razgrat, Şumen, Tolbuhin, Silistra, Ezerçe, Medovets, tıka basa dopdolu hapishaneler, “Belene” ölüm kampı, sürgünler, işkenceler vs. vs.şu Balkan Dağalarında alevlenen devrim ateşinde sönmeyen alevleridir. Ruhumuzda yaşayan, totaliter sistemin kullandığı devlet gücü bile başa çıkamadığı ve her şeyi allak bullak eden Türklüğümüz ve Müslümanlığımızdır. İsyan dalgamız, Türk ve Müslüman düşmanlığını, adaletsizliği, baskı ve terörü bir devlet politikası haline getiren rejimi çökertendir. Komünist partisini iktidardan indirendir, Anayasayı değiştiren ve demokratikleşme kapısını aralayandır. Bulgar halkını uyandıran ve demokratikleşme yoluna sürükleyendir. İşte şu tarlada, şu köyün kenarında, işte şu yolda kendilerine dayatılmak istenen hiçbir şeye asla boyun eğmeyenlerin dev zaferidir. Ne yazık ki şu asil yola açılırken hainlerin gizli tuzağına düştüğümüzü zamanında fark edemedik, gafil avlandık, oyalanırken enerjimizi kaybettik. Yeniden şahlanma yoluna ancak 2013’te girebildik. Anma tören ihanetçilerin başkaldırı mitingi oldu. Aramıza sızan ve bizi çekemeyenlerden, bundan böyle de suyumuzu çıkarmaya ve benliğimizi boğmaya nasıl devam edeceklerini düşünenlerden, davamıza hiçbir katkıları olmadan politika dizginlerini ele geçirenlerden yıllar yılı kurtulamadık. Bugün de yakamızdan düşmüyorlar. Onlar bizi işimiz olmayan işlere, boyumuzdan büyük oyunlara alet edip hep üzdüler. Parçalandık, dağıldık, cahil kaldık, kıt kanaat geçinirken, yoksulduk sefil olduk. En kötüsü “inancımızı kaybettik”, “nasılsınız?” diye soranımız bile yok. Nerde hak ettiğimiz haklarımız, nerde gonca bağlamış serpilip açacak özgürlüklerimiz, nerde bizim temel haklarımız, nerede gele gele gelemeyen demokrasimiz, özgürlüğümüz... Çok egoistsiniz çoook! Siz şişe suyu içenler, bize pınar suyunu çok gördünüz! Katranlı tütünümüzü bile çok gördünüz, elimizden aldınız! Bizi hayvanlarımızın sıcaklığıyla yaşadığımız için bizleri kıskandınız! Çocuklarımızı emzirmemizi, sözde onları mikroplardan korumak için, ağzımızda çiğneyerek verdiğimiz mamalarını bile çok gördünüz. Allah’la bütünleştiğimiz camilerimize el koymaya devam ediyorsunuz. İbadethanelerimizin iadesi


80

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

konusunda lehimizde çıkan mahkeme kararlarının uygulanmasını bile görmekten geliyorsunuz. Parlamento ne yatakhane ne de yemekhanedir, ne de vurgun vurma yeridir, siz işinize neden bakmıyorsunuz? Sizi oralara gönderenlerin şerefini ayaklar altına almaya hakkınız yok. Evet, biz alelade insanlar olarak kaldık, ama içimiz öfke dolu. Kudretimiz, 1980’ler isyanından çok daha büyük bir ateş yakabilir. Yeni ateşte hiçbir haine kurtuluş yoktur. Hedefimiz tek başına iktidar olmak değil, devlet makamında namusumuzla temsil olmak, haklarımızla namusluca yaşamak, özgürlüklerimizle kanatlanarak uçmaktır. Kısacası adam olmaktır. Sizden istediğimiz başka hiçbir şey de yoktur. Özümüzde olanı, 2013’ün daha ilk aylarında, hainlerin bizi temsil etmesini asla istemediğimizi HÖH Kurultayında gösterdik. Genel Başkanlıkta kokuşan ve cinlerle perilerle konuşmaya başlayan, hafiyeler hafiyesi Ahmet Doğan’ı kürsüden indirirken, ruhumuzdaki isyan ateşini tüm dünya gördü. Değişim isteğimiz yılın olayı oldu. Hainlikten kurtulmaya ayaklananlar maalesef yine hapisleri boyladı. Biz 2013’te hak ve özgürlükler davamızın aynı ateşle yandığını dört mevsim gösterdik. Dolup taşan meydanlar bizimdi. Biz, Bulgaristan TürkMüslümanları yerli yabancı para babalarıyla, dolandırıcı ve soyguncularla, oligarşi ve tekeller sofrasında işimiz olmadığını açıkça beyan ettik. Ocak ayından sonra süt dökmüş kedi havalarına giren HÖH yönetiminin yeni tavrını tasvip etmiyoruz. Gizli servislerle oyun ardından oyun çevirmesini, kalın enseli dolandırıcı çeteleriyle ortaklığını, ızbandut gür ruhuyla kardeşliğini, faizci-işkencesi ekiplere seyirci kalmasını, sabıkalılara çadır açmasını, Bulgar meclisini hapis cezalılar için dokunulmazlık bekleme salonu haline getirmelerini istemedik. Buraları kara para aklayıcılarla içli dışlı olmasını, dolandırıcıları partinin üst kademelerinde barındırmasını kesinlikle ve kesinlikle kınıyoruz. Biz Türk-Müslüman halkı namus ve dürüstlüğümüze gölge düşüren hiçbir yerde yokuz ve olmak istemiyoruz. Bu kadarını beklememiştik: 2. dönem HÖH milletvekili ve ızbandutlar başı olan D. Peevski”nin Bulgar gizli servisi DANS başına atanması önerisinin Ahmet Doğan’dan (Rusya destekli) gelmesi; HÖH Genel Başkan Yardımcısı Hr. Biserov’un uluslalar arası kara para aklama operasyonlarına karışmış olması; bir de Bulgar devlet gümrüklerini ele geçirip kaçakçılara devretme planları, ek-


Makale ve Analizler - 2013

81

meğini yediğiniz ve nimetlerinden faydalandığınız Bulgar devletine ihanettir. Biz bu işlerde yokuz! Olmak da istemiyoruz biz Atalarımızdan bunları böyle öğrenmedik. Bulgaristan’ı bir sömürge durumuna düşürmek isteyenlere alet olmak bize yakışmaz. Benzer olayların uzayan dizisi hepimizi ürkütmüştür. Sayın “liderler” politikanızı tasvip etmiyoruz. Dipten tepeye tüm kadroların gözden geçirmenizde ısrarlıyız! Bizim adımıza karıştığınız işleri öğrendikçe haysiyetimiz kırılıyor. HÖH sizin değil, hepimizindi. Siz bizden, bu partiyi kurmak için isyan edenlerden, partili olmamızı bile kıskanıyorsunuz. Sizlere hiç birinize bizim Türk halkının borcu yok. Türklüğümüz alın yazımız, öz irademizle kurduğumuz partimizin temel kuruluş ilkelerine bağlı kalmak kaderimizdir. Yol ayrımlarında siz gider, biz kalırız. Değişiklik yapmak zorundasınız veya yok olmaya mahkümsünüz: HÖH’ten ve bu gün yöneticilerinden utanıyoruz! Biz, Hak ve Özgürlükler Partisini bir ızbandut partisi olsun diye kurmadık. Ne yapıp yapıp, HÖH Genel Başkanlığını, Merkez Yönetim Kurulunu, İl yönetimlerini devlet ve halk düşmanlığıyla ün salan, hafiye dosyalarında bile adı “dönek” olan Ahmet Doğan etkisinden tamamen kurtarmalıyız. Genel Başkan Lütfü Mestan’ın ajan başı ve oligarşi uşağı Ahmet Doğan gölgesinden uzaklaşmasında ısrarlıyız. Ya uzaklaşacak yada kendisi çıktığı köyüne geri dönecektir. Türkan Çeşme 2013 anma mitinginin gerçek anlamı budur. HÖH partisinin Türk halk topluluğuna ve İslam’a ihanet zincirlerini kırmaktır. Her sözümüz bir ihtardır. Bu dünyada kahramanlarımızın aziz hatırasından başka kalıcı bir şey yoktur. “Liderlik”, “genel başkanlık”, “milletvekilliği” süresi olan işlerdir. Ebedi olan halkımızın öz davasına sadakat, bağlılıktır. HÖH yönetiminin yakın ödevleri: BSP partisine teslim olma politikasına yeni ayar verilmeli; Hükümet ortaklığı sözleşmeye dökülmeli; yeni koalisyondan yıllardır alamadığımız haklarımızı elde etmemiz garantilenmeli; İslam Türk mirasımızı ve vakıf mallarımızı geri almamız güvence altına alınmalı; Karma bölgelerde gençlere iş yeri açılması programa alınmalı;


82

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Ahmet Doğan prangaları kırılması, ruh hastası olduğu belgelenen bu kişiden HÖH’ü kurtarma yolları genişletilmeli; HÖH politikası bağımsız raylara geçmeli; Uşaklık ve ihanet politikalarına kesin son verilmelidir. Şerefli ve fedakâr insanlarımızın bilge sesine kulak verme zamanı gelmiştir. Soydaşlarımızın problemlerini dinleme zamanıdır. Hepimizi ezen 1984 - 1990 zulmünden suçlu olanlar pişmanlık duyduklarını beyan etmelidir. Onlar tövbe edene kadar başımız dimdik durmak zorundadır. Bizi hor görmeye hazırlananlara fırsat vermemeliyiz. Bugün burada olduğu gibi kararlı mücadelemize her zaman ve her yerde devam edeceğiz. Geçmişimizi unutursak, yarınlarımızı göremeyiz. İsteklerimizi hatırlayalım: Biz, Hak ve Özgürlükler Partisi’nin başka partilerden farklı bir parti olması gerektiğine inanıyoruz. Varlığımızı sürdürebilmemiz için Sosyalist Parti stratejisine tamı tamamına uyup bağlanmamız gereğine inanmıyoruz. HÖH partisinde toplumumuzun en dinamik ve çalışkan, dürüst ve namuslu kesimini örgütlemiştir. Davamızı sürdürebilmemiz için onun ya da bunun kulağımıza bir şeyler fısıldamasına gerek yoktur. Bu arada HÖH yönetiminin Vatanımızda başkaldıran aşırı milliyetçi hareket ve partilere karşı suskun kalmasını eleştiriyoruz. Bazı nüveleri artık bütün ülkede örgütlenen milliyetçi partilerin halkı kışkırtmasına, Türk ve Müslüman düşmanlığı körüklemesine, dini haklarımıza karşı kitle eylemleri düzenlemelerine, ibadet yerlerimizi geri almamıza haklarımızı tanıyan mahkeme kararlarına karşın arasız direnmelerine, vakıf taşınmazlarımıza el atmalarına, ırkçı çizgide buluşup kitleleşmelerine seyirci kalınamaz. Birkaç TV yayını ve günlük ve haftalık gazetelerle Türk ve Müslüman varlığına saldıran, tarihimizi ve geleceğimizi karalayan, bizi inciten ve hor gören, kötüleyen yayınlar yapılırken, HÖH partisinin kimliksiz propagandaya saplanıp kalması, ızbandutlar başı D. Peevski yayınlarından medet umması, hem üzücü hem de gülünçtür. Bu propagandaya temel açan düşünceler günümüz ruhunda değildir.Günümüz Bulgaristan ortamında Rusya ile bizim çıkar ve bakış açımız örtüşmeye bilir.Biz kendi fikirlerimizi halkımıza iletme yolları bulmak ve propagandamızı öz kaynaklarımıza dayanmak zorundayız.


Makale ve Analizler - 2013

83

Anadilimizle olduğu gibi vatan dilimizle de insanlarımıza ulaşmalıyız. Yaşamın akışını yansıtmayanlar değişim süreçlerinde etkin olamazlar. Pomak kardeşlerimizle aynı çileli yüzyılda kenetlenmemiz dikkate alındığında, birlik ve beraberliğimizi koruma davamızın ortak olduğu ortadadır. Politik netlik içinde herkesin hepimize sahip çıkma zamanında bulunduğumuza işaret ederiz. 2013 bir şeylerin bitmesi ve başka bir şeylerin başlaması açısından önemli bir yıl oldu. Bulgaristan halkına hiçbir şey getirmeyen ama hepimizi bir lokma ekmeğe muhtaç eden sözde demokrasiye geçiş, ilk dönem olarak sona erdi ve umarız yeni bir aşama başladı. Son 23 yılda, geri vites ilerlerken, ellerimizle yarattığımız devlet mülkü zenginler arasında gizlice paylaşılırken, Bulgaristan’da yaşayan halk lehinde hiçbir şey yapılmadı. Aldatılanlar emek insanları oldu. Yoksulluktan başka bir şey getirmeyen Geçiş Dönemi trajedisini bundan öte yaşamak istemiyoruz. Yeniden başlamak üzere, gelin 1990 ruhuna geri dönelim. Yeniden başlayalım. Büyük Halk Meclisi seçelim! Anayasamızı yeni baştan değiştirip gerçekten yenileyelim, temel hak ve özgürlüklerimizin anayasal haklarımız olarak tanınmasını sağlayalım. İnsan haklarımızı teker teker yasallaştıralım. Milletvekillerimizi kendimiz gösterelim ve kendimiz seçelim. Artık tanımadığımız ve tepeden inen hiç kimseye oy vermeyelim. Toplum düzenimizi demokratikleştirerek yenileyelim. Adalet ve eğitim sistemlerimizi AB kıstaslarına göre değiştirelim. Sağlık ve sosyal güvenlik sistemimizi halka hizmet edecek raylara çekelim. Devlet soyucuların her şeyine el koyup kendilerini adalete teslim edelim. Hak ve özgürlüklerimizi elde etmemize engel olanları politikadan dışlayalım. HÖH partisinin veya yeni Gerçek Türk Partisinin yönetim kadrolarını kendimiz atayalım. Dalkavukluk yapmaktan başka hiçbir işe bilmeyenlerden kurtulalım. Parti yönetim organlarında emeklilik bekleyen kadrolarla vedalaşalım. Sosyalist Parti (BSP) ile ilkesiz işbirliğinden vazgeçelim. HÖH yönetiminden hesap sorma yollarını açalım. HÖH denetim organlarını göreve çağıralım vs.Biz öz davamızın şerefli devamcılarıyız. Dünümüzden ve bugünümüzden utanmadan ilerlemek istiyoruz. Namuslu ve onurlu olduğumuz için gururluyuz.


84

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi) Türkan Çeşme anma mitingini bu duygularla bir daha selamlıyoruz.

Toplumsal Arındırma

Seyhan Özgür-29.Aralık.2013

Şimdi, biz burada, temizlenme deyince, el yıkama, paklanma, ayna başına geçip pudralanma gibiişler düşünmüyoruz. Biz borçlu olduğumuz ya da bize borçlu olan adamla ilgili kötü konuşmayız, ama “kendine çeki düzen ver” kimseyi incitmeyen tavsiyelerimizdir. Bunlar, politikacılara söylenince, izlediğiniz politikayı değiştirin, ayağınızı denk alın, kendinize gelin anlamındadır. Burada temizlenme deyince şeffaf duruma gelme anlamındadır. İçi dışı bir olan, kalbi temiz olan, ne yapacağını bilen insanlarla beraber olmak anlamındadır. İnsan bazen makyajsız surat görmek ister. Bazen de politikacıyı çıplak görmek ister. En kutsal arzu da yarınları parlak görebilmektir. Son zamanda TV ekranından inmeyen heykeltıraşlıktan politikaya atlayan ve sonunda bakan bile olan Vecdi Raşidov’a GERB partisi nasıl temizleniyor diye sordular. İki milletvekili istifa etti. Kir keselenmeden düştü, dedi. Fakat bizim temizlenme sözüne verdiğimiz anlam belki de olumsuz enerjiden içsel arınmadır. Bu açıdan, GERB partisinde bir yenilenme olmadı. Pazar gün sarı kaldırımlar üzerinde protesto gösterisi yapan kalabalık tek bir pankart yükseltti. “İstifa” yazan 20 metre uzun ve 2 metre yüksek bir panonun arkasında taşınan 4 metre yüksek ve 5 metre uzun bu pankartta şunlar yazılıydı: “Protesto etmezsrn, ölmek mecburiyetindesin! Kendin seç!” 200 günden beri devam eden gösterilere katılanlar içlerindeki olumsuz birikimi bu şekilde dışarı atmak ve içsel arınmak istiyordu, ama olmadı. Toplum bugüne kadar temizlenemedi ve arınamadı. Patlaması gereken sanki Çok başlı bir çıban!


Makale ve Analizler - 2013

85

İlk başı yine Türkler, Pomaklar, tüm Müslümanlar adına başkaldıran, halen hapiste olan ve kurtarılması için dip dalgası artık uyanmaya başlayan Oktay Yenimehmedov’un HÖH lideri köhnemiş politika cambazı Ahmet Doğan’ı kürsüden ve politikasını da sahneden alaşağı etmesiyle başladı. Onun tarihsel eyleminin hemen ardından, tüm Bulgar toplumunu saran kitlesel Şubat protestoları çok kafalı çıbanbaşından ikinci bir öz patlattı. Totaliter mirasın elebaşlarından başbakan Boyko Borisov ve hükümeti devrildi. Rüşvet ve soygun, toplumu sıkma ve ezme politikasının birikmiş hicranı sıkıldıkça akıyor, bugün de şarlıyor, bitecek gibi değil. GERB partisi Paşmaklı (Smolyan) milletvekillerinden birinin 2012’de meclis kasasından 460 bin leva memuriyet, yol, ziyafet, hediye, çekirdek parası aldığı ve son kuruşuna kadar harcadığı ortaya çıktı. Bu olayı öğrendiğimde, bizim oradaki yakınlarımızın, insanlarımızın ayı 200 leva ile geçirmek zorunda olduklarını, iki ucunu iliştirmek için bin bir dereden su taşıdıklarını, çektikleri çileleri, akranlarımın ekmek parası için Batı ülkelerinde süründüğünü, düşündüm de, utandım. Bu GERB’li milletvekili her gün maaşının dışında, her ay GERB’ten aldığı 17 bin 400 leva “susma” parası dışında, her gün 1.300 levacık harcırah parasını da harcamak zahmetine katlanmıştır. Vay, vay! Muhterem Vecdi Raşıdov’a 2. defa seçilen bir GERB milletvekili ve eski bakanlardan olarak “temizlenme” veya “aklanma” ya da “paklanma” sözünü içsel arında ve izaha gelme, şöyle bir aynaya bakma işi olarak nasıl anlatabiliriz, buna ona anlatabilme zahmetine katlanacak biri var mı aranızda? Evet, kardeşlerim. Tok, açın halinden anlamaz, diyenler haklıymış. Sofra başına geçenler, kapı dışındakileri unutuyor. Hasta bir ağacın kuru dallarını acımadan keseceksin. Acırsan olmaz! İş Nasrettin Hoca’nın deyimiyle onun masalına döner. Arınırken kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak. Her gün ve her an mahmurlu olan ve dünya gerçeklerini görmede aciz olan parti kopoylarından başlamalıdır içsel arınma işi. Bunun daha kısa yolu yoktur ve olamaz. Vecdi, kimseye puro ve lüle dumanının içe çekilmediğinde zararlı olmadığı masalı anlatmasın. Sayın Vecdi Raşidov’u milletvekili seçen insanlar hafta sonunda Türkan Çeşme Mitingi’ndeydi. Bir kutlama mesajı, bir bildiri, bir buket çiçek, bir çelenk gönderme zahmetine bile katlanmadı.


86 tur.

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi) Katlanamaz, çünkü özü bakımından o kahraman insanlardan kopmuş-

Dava ağacımızdan kuru bir kap gibi soyulup düşmüş ve ilk selle çöpe gitmiştir. Ne beyazlanmış sakal, ne kırarmış baş, ne Havana Purosu ne de Mısır lüle tütününün gül kokusu adamı devrimci yapmaz, halkçı da yapmaz, ancak adama zor günlerde tuvalette saklanıp damar kestirir.Ve ardından pansuman yapanlarla kardeşlik destanı yazarsınız. 2013’te toplum ve beyin ameliyatına ihtiyacı olduğu görüldü. Kesip atacaksın kardeşim! Acımasız olacak bu temizlik. Senin ananı babanı evinden söküp atanlar size acıdılar mı? Acımak yok bu işte. Bunların tümü talancı, kime acıyalım ki? 2013’ten 2014’de ayırım politikası geçiyor. Toplum içindeki kin ve öfke gelecek yıla taşıyor. Yabancı düşmanlığı ötekileştirme eğilimleri derinleşti ve yılları birbirinden ayıran çizgilerden geçecek. Bulgaristan’da demokratikleşme 23 yıldan beri kök salamadı, her şey bir anda geri dönebilir, kendimizi totaliter bir yapı içinde bulabiliriz. Evet, 2014’te AB seçimleri geliyor. Toplumun temizlenme yolunda uyanması zorunluluk oldu. İlk önce şeffaf bir toplum olursak ne olacak korkusundan kurtulmalıyız. İçsel olumsuz enerji akmadan Bulgaristan’da yaşayan toplumlar da istikrar ve huzur sağlanamaz. Olaylara 2014’te bu açıdan bakarken, birlik olalım. Yeni yılınız kutlu olsun!


Makale ve Analizler - 2013

87

Herkes Herkese Karşıydı

Seyhan Özgür-26.Aralık.2013

(değişen bir şey yok) Benim gözlemlerime göre, 2013 yılının arkada bıraktığı en kalın iz, herkesin herkese karşı olmasıdır. Toplum lider gösteremedi, şu yoldan gitsek iyi olur, deyen biri öne geçemedi. Bunun ana nedeni ne olabilir? Hiç kimsenin kendine güvenmemesi mi? 2008’den beri derinleşen bunalımın herkesi sarsması mı? 2013’te yaşanan Bulgar politik bunalımı mı? Hepsi veya hiçbiri olabilir. Ben Bulgar toplumunu yaralı ve kansız görüyorum. Çin taksimine göre 2013 yılı “kara suyılanı” yılıydı. Kara suyılanı bizim talih kuşumuz olmadı. 2013’e para su olup ceplerimize akacak hayaliyle giren yoktu belki, ama herkes bahtının açık olmasını istemişti. Yıldızlara bakarak bir halkın gelecekteki talihini anlatan inanca göre, kara suyılanı bize bilgelik ve adil kararlar almamıza götürecek, hepimize kısmet getirecekti. Bu da olmadı. Çalışkanlığıyla bilinen Bulgar ulusu, zamanın kaprislerine ve güçlüklere boyun eğmeyen bir ulusal olarak birleşip kenetleneceğine, ülkede ikircimlik, kararsızlık ve istikrarsızlık ağır bastı. Bununla birlikte her konuda karar alınması güç oldu, dalkavukluk, iki yüzlülük aldı yürüdü, fenalıkların önü alınamadı, açgözlülük gemi aza aldı, sağlıklı olanlar zayıf düştü, hastalar öldü, doğum azaldı, insanlar seyreldi, yıl boyu sanki kimse kimseye inanmadı, kimse kimseyle hemfikir değildi. Bunların nedeni cebimize para akıtmayan “kara suyılanı” olabilir mi? Politik yaşamımızdaki renkler gönül açıcı değildi. Toplum yıl boyu tartıştı. Tartışmak istedi de, tartıştı. Ocak ayında HÖH kurultayında, uyuyan delegelere bildiği bilmediği masalları anlatan Ahmet Doğan’a biz efsane dinlemek değil, “tartışmak istiyoruz” diyen gençler, “lütfen kürsüden in!” dedi. Uyuyanların içinde, uyumayan öyle bir öfke varmış ki, tartışmak isteyen genç öldürülüyordu, hatta hapis edildi, çünkü toplum da tartışmak istemiyor. Herkes kendi bildiğini en doğru sanıyor ve diyalog masasına oturmadı. Evlerdeki kavgalar, tehditler, öfkeler, kırılmadık masa bırakmayan yumruklamalar sonunda taştı ve Şubatta sokaklara ve meydanlara aktı. Öyle bir doldu ki her yere, yıl boyu çekilmedi.


88

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Aktıkça toplanan işsizler, hayal kırıklığına uğramış olanlar, açlar ve sefillerdi. Tartışma sokaklarda sürerken kafalarına taş düşenleri hesaba katmıyoruz ama kendilerini ateşe verenleri unutmak elde değil. Yollarda yapılan tartışmanın en kızıştığı nokta kavşaklardı, sağ mı yoksa sola mı gidileceğini bilmeyenler tartışmaları en fazla kızıştırırken, meydanlar da herkesin herkese karşı olduğuna şahit oldu. Bizde bu yıl da her boyaya Pazar büyüktü. Kırmızılar mavilerle, yeşiller sarılarla karıştıkça karıştı, kapıştıkça kapıştı. Üniversiteliler polisleri de kızıla boyadı. Politika sahnesinde gök kuşağı renklerinin hepsi vardı, ama birbirini tutan yoktu. Bir tek “kara” yoktu aralarında. Anası çalmış olacak su yılanının rengini. Biz yıl boyu kavga ettik. Neyi tartışmadık ki? Vatan semasında gök kuşağı renklerinden hepsi olduğu için bir tek onları tartışmadık. Ne güzel, şu renk cümbüşünde yaşamak değil mi. Bugün birbiriyle kapışanların çocukları yarın aynı meydanlarda oyun oynayacak, sevecekler birbirlerini ve hayat böyle sürüp gidecek. “Kara suyılanı” yılındaki didişmeler de böylece unutulacak. Olabilir! Bir kavgamız daha var bitmeyen. Senlik benlik kavgası değil bu. Dosya kavgası. Hafiye dosyası en kalın olanlara henüz madalya vermediler. Vermeyecekler bu gidişle. Hiç kimsenin yakasında altın yıldız parlamadı, hafiyelikten. Kertenkeleye benzer hafiyelik. Kuyruk kopar hafiye kalır ortada. Bizde de öyle oldu gizli polis “DC” artık “yokum, kendi kendimi fes ettim, renkten renge geçtim ve şekil değiştirdim,” dedi ve işi, eski alacak verecek davası bitti, demeye getirdi. Bu dosyalarla bundan sonra iş olmaz, manasında “alın dosyalarınızı” dedi. Bulgar toplumunda her şeyin talan edildiği son 23 yılda meydana gelen en büyük değişiklik, gizli servisin renkten renge geçerek yeniden yapılanması oldu. Şu dosya işine “ajan meselesi” deyip geçmeyin. Önce bir “Andreev” komisyonu vardı. İstediği dosyayı açtı, istediğini bulamadı, dosyasının açılmasını istemeyen hafiyelerden ise, bir tek analarını süttü istenmedi. Bu arada, Bakan Atanas Semnerciev dosyaları filme çekip “yarısını imha ettiğini” açıkladı ve mahkemelik oldu. Dosyaların açılmasını isteyen kimdi? Bizde doğru örnek bulunamadı. Bu işe değişik ülkelerde farklı yaklaşıldı. Yunanistan dosyaları yaktı. İspanya imha etti.. Almanya dikkate almadı. Moskova dokundurmadı. Bizde yasayı hazırlayanlardan biri HÖH Genel Başkan Yardımcısı Kasım Dal’dı. HÖH yönetimi ve ajan başı olarak bilinen Ahmet Doğan, o günlerde Kasım Dal’a sıkı fıkı dosttu. Dal bu ödevi hevesle üstlendi. Neden mi?


Makale ve Analizler - 2013

89

Cevap: Hak ve Özgürlükler Partisi’ni kuran ve “Bulgarlaştırma sürecini” gerçekleştiren Bulgar gizli polis subaylardan kurtulmak için. Bu cümleyi biraz açmamız gerekebilir. “Dosyalar” yasasının çıkmasıyla eski gizli polis “DC” subayları ile ajanlar boşanacaktı. Yani gizli ajan – sivil polis ilişkisi kesilecekti. Bu, Ahmet Doğan açısından bütün eski gizli polis ajanlarını açıklayıp hepsini ızgarada kızartmak anlamına geliyordu. O, kendisini bu işte ocak başı kâhyası olarak gördü. Yeni ortamda ajan başı görevini başkasına kaptırmadı. Etrafındaki irili ufaklı ajanları temizledi. Ajan başı kaldı. Ahmet Doğan’ın “dosya oyunu” budur. Ve böylece yeni gizli polis DANS ile HÖH partisi arasındaki bağlantı tek vitesli yürüdü. Zavallı bir sümüklü olan Ahmet Doğan balonu şişmeye başladı. Balon şiştikçe üzerine önceden büyük harflerle yazılmış olan “politikacı”, “en akıllı” ve “ karizmatik” sözleri açılmaya başladı. Balon şiştikçe halktan uzaklaştı ve Ahmet’in devam eden ajanlığı dikkat çekmez oldu. Ahmet Doğan’ın bunu yapmasına temel sebep ise şuydu: Devletleri idare edenler ne ajanlar ne de polisti. Devlet politikacılar tarafından idare ediliyordu. Bir ajanın gizli ajan kalarak, yani ikiyüzlü olmaya devam ederek, politikacıya büyümesi çok önemliydi. Ahmet Doğan, kendi adına ve artık onun iplerini çeken yeni güçler, para babaları, oligarşi, tekeller, dolandırıcılar, bankalar hem yönetim, hem yürütme hem de yargı üzerinde egemen olmak istiyordu. Bunu kendilerinden olmayan biriyle, ipleri çekilmeye alışmış bir kuklayla yapmak en kolaydı. Ve o “dosyaları açma” oyunuyla Bulgaristan’ın en güçlü adamı oldu. Olay bu kadar basittir. Dosyalar açıldı, ajanlar sudan çıkmış balık gibi ağzı açık kaldılar, ama Ahmet Doğan’ın gizli servisle olan ilişkileri kesilmedi, o bildiği gammazlama işine jurnalcilik yaparak devam etti. Kaç kişinin başını yedi kim bilir, bugünün dosyaları 30 yıl sonra belki açılırsa okuruz. Bugün Bulgaristan’da yeni ajan tutmak güçtür. Beleneciler, kaçtı, korktu ve sustu. Mahpusçular da yok ortada. Ağzı laf yapanlar ya Batıda ya okyanus ötesinde. Türkler ihaneti sevmez, ikiyüzlüleri ise hiç sevmez.. Bir de şu var. Bulgar gizli polisi “DC” bu “dosya açma oyununda” birçok dürüst insana, ailesine ve devlet çıkarına iyi niyetle hizmet eden pek çok kişiye ihanet etmiştir. Olay şöyle ki, birçok kişi haysiyetini yitirmiş ve itibarsızlaştırılmıştır. Devlet işleri, kişisel işler değildir. Kişisel intikam alma işlerini devlet üzerinden çözmek yanlıştır. Parti işini devlet işine karıştırmak da tamamen


90

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

yanlıştır. Olaya bu açıdan bakınca, biz Ahmet Doğan’ın hem HÖH işlerini, hem hükümet işlerini (D. Peevski’nin DANS şefliğine atanması), oligarşiye devlet varını yoğunu peşkeş çekme (elektrik işleri) vs. yürütme, elindeki imkânlara dayanarak yargı işlerine müdahalede bulunmasını vs. tamamen yasa dışı buluyoruz. Bundan dolayı, partiler parti işlerine bakarken, yönetme, yürütme ve yargı işlerinin tamamen birbirinden ayrı tutulmasından yanayız. Bulgar hükümeti ve yargısı Ahmet Doğan arpalığı olmamalıdır. O zaman yarınlarımız yine kararacaktır. Ajanlık konusu bu bakıma önemli olup, bazı ajanların çürük diş kökü gibi yerlerinde kalması hiç kimseye huzur vermediği gibi ileride çok daha büyük bela açabilir nitelikte tehlike oluşturuyor. Bu işin kökünü kazımakta son derece büyük yarar vardır. Ahmet Doğan’ın bir sürünün bir çobanı ve bir köpeği vardır mantığını çöpe atma zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Biz derebeylik devriminde yaşamıyoruz. Hak ve özgürlüklerimize kavuşacağımız demokratikleşmedavamızdan yılmıyoruz. Bir başka örnek: Bulgaristan 9 Eylül 1944’ten beri huzursuzdur. Bu gerginliğin en büyük nedeni hem dış, hem de iç etkenden kaynaklanır. İç etken ise, öncelikle ajanlık faktörüdür. 1944’ten önce, Çarın gizli siyasi polis şefi Geşev, daha sonra sosyalizm yıllarında Bulgaristan’da yaşayan ve yönetici mevkilere gelen birçok kişiyi ajan ağına almıştı. Geşev Bulgaristan’dan kaçtı, ama huzursuzluk sona ermedi. O, beraberinde ajan listelerini de götürmüştü. Türkiye’ye vardığında onları İstanbul İngiliz sefaretine verdi. O zaman orada İngiliz istasyon şefi olan Kim Filby, aynı zamanda hem Moskova hem de Londra ajanı olduğu için, dosyaları bir de Moskova’ya gönderdi. Öyle ki, sosyalizm yıllarında Sovyetler Birliği bizde kimin kim olduğunu baştan sona biliyordu. Bu dosyalar Moskova’da hala açılmadı. Demek oluyor ki, herkesin herkese karşı olmasının nesnel nedenleri var. Nedeni, kim kimin kim olduğunu bilmemesidir. Toplum huzura kavuşmak istiyor, Ahmet Doğan gibi eski ajanlarsa, huzuru ajanlığa devam etmekte buluyor. Nasıl isterseniz öyle anlayın. 2014 geliyor, geçmişi bize doğru taşıyan dolgun bir ırmak gibi akıyor. Büyük ırmakların kendi kendini arıtması ise uzun zaman akmadan mümkün olamaz. Bazen hiç utanmadan ve çekinmeden kirli sularını denize dökerler. Bir şey değişmez bu defa kirleri arıtan tuz olur ve aklanınca yine


Makale ve Analizler - 2013

91

buharlaşarak yağmur şeklinde yüzümüze gülerler. Hayat değişerek devam ediyor. Bizim sularda kara suyılanı yok, biz ona sevinelim. Yeni yılınız kutlu olsun.


92

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

BULTÜRK’ün Etkinlikleri

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK, Bulgaristan’da ve Türkiye’de soydaşlarımıza yönelik faaliyet göstermek amacıyla kurulmuştur. Derneğin çalışmaları özetle aşağıdaki gibidir: 1. BULTÜRK 2002’de 33 kişi tarafından kurulmuş, 2003’te İstanbul / Bayrampaşa’da etkinliklerine başlamıştır. Web: www.bulturk.org.tr 2. 2004’te kısa ismi BULTÜRK olan, “Bulgaristan Türkleri’nin Sesi” gazetesini çıkarmıştır. Gazete, aylık siyasi, kültürel ve aktüel haber ve yorum yayınıdır. (Web adresi www.bghaber.org, www.bulturk.net) Tüm gazetelere ulaşmak için - https://issuu.com/bulturk 3. Derneğimiz yönetim kurulumuzda arkadaşlar ile dostlarımızın da katkıları ile İstanbul Bayrampaşa ilçesinde içerisinde konferans salonu da bulunan kendi Genel Merkezine kavuşmuştur. 4. Derneğimiz her 15 günde bir; Genel Merkezde konferans, seminer, sohbet ve değişik konularda bilgilendirme görüşmeleri düzenler Türkiye ile dünyadaki güncel gelişmelerle ilgili bilgilendirme geceleri de burada düzenlenirİlgi konularımız arasında Bulgaristan, Balkanlar ve Türk Dünyasını yer alır. Amacımız üyelerimizin dünya görüşünü genişletme, bilinç düzeyini yükseltme ve yeni ilgi alanları açmaktır. 5. Bulgaristan’da ve Türkiye’de anket düzenlemek de ilgi alanımızdadır. Bulgaristan’da 8.000, Türkiye’de 5.000 olmak üzere, toplam 13.000 denek ile 33 sorudan oluşan anket yaptık. Sonuçları yerel ve merkez basında ilgi gördü. Bulgar milliyetçilerin tepkisine neden olmuştur. Böyle bir çalışma şimdiye kadar Bulgaristan’da hiçbir kuruluş tarafından yapılamamıştır. Biz dernek olarak yapmış olduğumuz faaliyetlerle gençlerimizin ufkunu açmak ve özendirmeyi hedefliyoruz. 6. 23 Ekim 2011 tarihinde gerçekleştirilen Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerinde derneğimizin girişimi ve desteğiyle Bulgaristan tarihinde ilk kez bir Müslüman Türk Cumhurbaşkanı adayı dükseldi. BULTÜRK üyelerinin kişisel çabalarıyla 50.000 oy aldık. 21 aday arasında adayımız 9. oldu. 7. İstanbul’daki Bulgaristanlı öğrencileri BULTÜRK Derneği etkinliklerinde bir araya getirdik. BULTÜRK Gençlik Kolları Alpay DİNÇER baş-


Makale ve Analizler - 2013

93

kanlığında kuruldu. Kadın Kollarımız da kuruldu. Tüm etkinliklerimize aktif katılım sağlanıyor. 8. 1970’li ve 1980’li yıllarda, Bulgaristan’daki Müslüman Türklere karşı diktatör T. Jivkov rejimi tarafından uygulanan asimilasyon siyaseti bir sivil toplum kuruluşu olan BULTÜRK tarafından Sofya’da düzenlenen bir basın toplantısında sert bir şekilde kınandı. T.C. Sofya Büyükelçimiz İsmail ARAMAZ foruma destek sundu. 9. Kırca Ali şehrinin kuruluş yılı olarak Bulgarlar 1912 yılını gösterip kutlarken, BULTÜRK 1434 yılı kuruluş gerçeğine döndü, ilk yıldönümü töreni düzenlenmesine öncülük etti. Rivayet edilmektedir ki; Kırca Ali, Akdeniz’den yola çıkarak 70 köyden sabah namazına giden her köyden bir kişi olmak üzere topladığı inançlı, cesur ve aktif gençleri yanına alarak buraya Hıdırellez’e üç gün kala gelmiştir. (Kırcaali kelimesinin anlamı; 1. Kırıcı (dövüşçü), 2. Kırcı (dışarıda çalışan), 3. Kır saçlı (saçları beyazlamış, olgun) anlamlarına da gelen Kırcaali’nin anısının yaşatılması için, bu günde (hıdrellezden 3 gün önce) bu şirin şehrin kurucusunu ve kuruluşunu kutladık. Başlattığımız bu anlamlı faaliyetin, Kırcaali’ye yakışır biçimde kutlamaya devam ederek güzel bir gelenek haline getirilmesini ümit ederiz. 10. Sosyal Haklar; Bulgaristan’dan Türkiye’ye çalışma stajlarının 1991 ve sonrası göç edenlerin de bu haklardan yararlanabilmeleri için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na imza kampanyası ile toplanan dilekçeler derneğimizin üst yazısı ile teslim edilmiş olup, konunun takibi tarafımızdan yapılmaktadır. 11. Türkiye’de ilk defa “Mayıs 1989 Bulgaristan’da Türk Ayaklanması yıldönümünü” anma toplantısı Türkiye’de ilk kez derneğimizce organize edilerek İstanbul Üniversitesi’nden öğretim üyelerimizin de katkılarıyla geniş çaplı akademik bilgi alış verişi şölenine dönüşmüştür. 12. Bulgaristan aydınlarının 1. ve 2. büyük buluşmasını İstanbul’da BULTÜRK Derneği tarafından organize edildi. 13. Dünya Türk Yazarlar Birliği tarafından Türk Dünyası’nın şah damarı Azerbaycan Bakü’de gerçekleştirilen “Geldik, Gördük, Yazdık” adlı projede BULTÜRK olarak yerimizi aldık ve konu ile ilgili yazımızı yazdık gazetemizde de yer verdik ve kendilerine de ilettik. 14. “Dünya Türk Gençler Birliği Liderler Zirvesi” ni (Başkanlar Toplantısı) ev sahibi STK olarak Sofya’da 2010 Mayıs ayında Hotel Vitoşa’da tertip ettik. Daha sonra 2012 yılında İstanbul’da derneğimizin öncülüğünde


94

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

yine bir “Dünya Türk Gençler Birliği Liderler Zirvesi” düzenlendi ve Aralık 2013’de İstanbul’da “Dünya Türk Genç İş adamları 1. Kurultayı” nın organizasyonunda yer aldık. 15. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da Cuma namazı kılan cemaate ırkçıların saldırmasına karşılık, İstanbul Balat’ta Bulgar kilisesi önünde protesto gösterisi düzenledik. Onların o sert ırkçı tutumuna karşın biz İstanbul’da Bulgar kilisesi önünde kilise cemaatine Müslümanlığa yakışır şekilde sevgi sembolü karanfiller dağıttık ve buradan uyardığımızı da belirttik. 16. Türk Dünyası Basın Mensupları üyesi olarak Yalova toplantısına katıldık. 17. BULTÜRK Derneği olarak çıkartılan kitaplar; BULTÜRK Etkinliklerini 2003-2009 ve 2010-2014 faaliyetlerini El Kitapları haline getirdik. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM Makale ve Analizlerini 57 ciltte topladık. Bu kitap ve kaynaklarımızı Bulgaristan ile ilgilenen tüm STK ve Devlet kurumlarına ilettik. Konuyla ilgili tüm faaliyet ve çalışmalarımız “www. bghaber.org” adresinde yer aldı. Ayrıca tüm kitaplarımızı internette pdf olarak tüm okuyucularımıza sunduk. https://bgsam.org/ Adresinden ulaşabilirisniz. 18. Bulgaristan Parlamentosu ve Hükümeti tarafından yine ilk defa bir sivil toplum kuruluşu olarak resmi davet aldık. Dernek olarak, 30 kişilik bir heyetle Bulgaristan Parlamentosunda o günün iktidar partisi GERB’in Meclis Grup Başkan Vekili ve İçişleri Bakanı Sn. Tsvetanov tarafından ağırlanıp, basına açık resmi görüşmelerimizi karşılıklı olarak ifade ettik. Bulgaristan’da ve Türkiye’de yaşayanların problemlerini ilettik. 19. Bulgaristan’da GERB Partisi ile Kırca Ali Çernooçene (Karagözler) Belediyesinde ilk defa bayramlaşmada bir araya geldik. 20. Bulgaristan’dan 1877 Rus-Türk harbinden sonra ilk göç eden insanlarımızı araştırmaya başladık. Yakın bir zamanda, Bulgaristan’da ve Türkiye’de net olarak soydaşlarımızın nüfusunu tespit edebilmeyi amaçlanmıştır. 21. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultaylarında BULTÜRK olarak yerimizi her defasında aldı. 22. Türk Dünyası Belediyeler Birliği toplantılarında her zaman yerimizi aldık.


Makale ve Analizler - 2013

95

23. Dernek merkezimizde oluşturulan kütüphande Bulgaristan ile ilgili çıkan kitaplar toplandı. Bulgaristan Türkleri ile yazılan tüm kitapları toplayarak büyük bir kütüphane oluşturmayı hedefliyoruz. Kütüphanemize ilgi büyüktür. 24. Bulgaristan’da yapılacak Avrupa Birliği (AB) Parlamento Seçimleri, genel ve yerel seçimlerde her zaman hazır olduğumuzu belirtip konuyla ilgili uzmanlarımızla hazırlanan raporlarımızı da ilgili mercilere iletmekteyiz. 25. 2014-2015 döneminde İstanbul’da “Büyük Göç”, “Bulgaristan’da Kültürel Soykırım”, “Soydaşlarımızın Sorunları” vb. konulu, uluslalar arası katılımlı forum, panel ve sempozyumlar düzenledik. 26. Aralık 2015’te Azerbaycan Bakü’de Türk Dünyası STK’lar toplantısına katıldık. 27. Ocak 2016’da BTA-Bulgar Telgraf Ajansı Basın Merkezinde Sofya’da 22 Ocak 2016’da komünist dönem suçlarının zaman aşımına uğramasına ilişkin meclis kararının bozulması amacıyla düzenlenen basın toplantısına katıldık. 28. “20.Yüzyılda Türk Dünyasında Soykırımlar” paneli yaptık. Konuşmacılar; Azerbaycan’dan Akif NAGİ ve Agil SEMEDBEYLİ, Bulgaristan’dan Sabri İSKENDER. Bayrampaşa Kültür Merkezi. 04.10.2016. 29. Türkiye çapında bütün göçmen derneklerimizi sarsılmaz ve yenilmez bir inançla “BULGARİSTAN DERNEKLERİ” FEDERASYONU kurmak için çalışmalar başlatıldı. 13.11.2016 – İstanbul/Bayrampaşa. 30. Bayrampaşa Kültür Merkezinde “Kıbrıs Görüşmelerinde Son Durum” konulu Panel Düzenledik. Konuşmacı olarak KKTC Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Erhan ARIKLI. Bayrampaşa Kültür Merkezi. 26.11.2016. Bayrampaşa. 31. Türk Dünyası Belgesel Film Yarışması’nda BULTÜRK olarak yerimizi aldık. 32. ETNOSPOR etkinliklerine katıldık ve çadırımızı düzenleyerek toplumumuzu diğer bölgelere ve katılan herkese BULTÜRK’ü tanıttık. Ağustos 2016. 33. Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma Konferansı yaptık. Mart 2013 ve Mart 2016-17.


96

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

30. Eski Zara (Stara Zagora) Kazanlık ilçesinde 15 Temmuz anma toplantısı yapıldı. (Bulgaristan’da Bulgarlara Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi satır satır anlatıldı). 15 Temmuz 2017-2018 31. Davet edildiğimiz “Rumeli-Balkan Buluşması 23 Mart 2017” organizasyonu için BULTÜRK Derneği Yönetim Kurulu olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yerimizi aldık. 23 Mart 2017. 32. Ankara Temsilciliğimiz bir heyet ile “Suriye ve Irak’tan Gelen Sığınmacıların Sorunlarının Değerlendirilmesi” konusunda Ankara Göç İdaresi İl Müdür Vekili Adem SEZER’e ziyaret bulundular.07 Şubat 2017. 33. Ankara Temsilcimiz Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ tarafından Polatlı Türk Ocağı’nda “Balkanlar’da Türk Varlığının Tarihi Süreci” başlıklı konferans verildi. 24 Şubat 2017. 34. Ankara Temsilcimiz Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı İsmail CİNGÖZ; Türk Dünyası ve Türk Dış Politikası -Siyasi, Ekonomik ve Kültürel Boyutuyla- Çalıştayı’na, Balkanlar konusunu değerlendirmek üzere katılmıştır. Ankara/13 Mayıs 2017. 35. Eyüp Belediyesine Ziyaret Ve Plaket taktimi 36. BULTÜRK Pütürge Belediye Başkanı Ile Birlikte İstanbul’da 37. İstanbul’da Türk Dünyası Dernekler Toplantısı 38. “Doğu Türkistan Kanayan Yaramız” Konferansı Bayrampaşa’da yapıldı. 39. Molova’da Gagavuz Yerinde Kıpçak köyünün yortunda 08.11.2018 40. Bulgaristan’dan Hürriyet Şeref Partisinin Yöneticileri İstanbul’da BULTÜRK-Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğini ziyaret ettiler. 19.11.2018 41. Kağıthane Belediye Başkanını ziyaret 24.11.2018 42. Bakırköy Belediye Başkanına Plaket taktimi 29.12.2018 43 Bayrampaşa Belediye Başkanına Plaket taktimi 30.12.2018 44. Türk Dünyasında Kadın Konferansı Bayrampaşa’da yapıldı 09.03.2019 45. Türk Dünyasında Soykırımlar Konferansı Bayrampaşa 31.05.2019 46. Tekirdağ göçmenleri derneğinin piknine katılım 02.07.2019 47. 15 Temmuz demokrasi ve milli birlik gününe katılım 15.06.2019


Makale ve Analizler - 2013

97

48. Yalova Türk Dünyası Basın Mensupları buluşmasına katılım -24.07.2019 49. 1989 göçünün 30. yılı anma toplantısı Genel Merkez Bayrampaşada 50. Ebulfes ELÇİBEYİ anma toplantısı Bayrampaşa BAYGEM 23.08.2019 51. İsveç Malmö’da TÜRKUAZ FESTİVALİNE Katılım sağladık. 24.08.2019 52. BayrampaĢa’da kahvaltıda toplanarak yeni bir çalışma başlatıldı. Türkiye çapında bütün göçmen derneklerimizi sarsılmaz ve yenilmez bir inançla sadece “BULGARİSTAN DERNEKLERİ” FEDERASYONU kurmak için çalışmalar başlatıldı. 13.11.2016 Adapark Mihber restoranBayrampaşa.

BULTÜRK Merkezinde Düzenlenen Konferanslar

• Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ile ortaklaşa “20. Yılında 89 Göçü” konulu bir Uluslararası Konferans düzenledi. Ekim 2009. • İstanbul Bayrampaşa’da “20.Yılında 89 göçü” Konferansı yapıldı. Ekim 2011 • Ünlü yapımcı ve yönetmen Osman SINAV, BULTÜRK Genel Merkezinde “Hayal ve Strateji” konulu konferansı ile BULTÜRK üyelerimizle birlikte oldu. 10.12.2012 • Bulgaristan’dan gelen öğrenciler ile Türkiye’deki öğrencileri iftar yemeğinde bir araya getirildi. Genel Merkezde düzenlenen iftarda “Bulgaristan Türklerinin Geleceği” konulu söyleşi gerçekleştirildi. Eylül-2012 • “Refet Rodoplu’yu Anma Toplantısı’na Dr. Müjgân DENİZ konuşmacı olarak katılım sağladı. Kasım 2013. • “Bulgaristan’ın Geleceğinde Türk Gençliğinin Yeri ve Önemi” konulu konferansta konuşmacı Araştırmacı Gazeteci Yazar Şamil Kucur katıldı. Aralık 2015


98

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

• Azerbaycan Milli Kahramanı İbad Hüseyin, “Bugünün Attila’sı” konulu konferansı gerçekleştirdi. Ekim 2013 • TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Toğurul İsmayil, “Azerbaycan’ın HOCALI SOYKIRIMI” adlı konferansta konuşmacı olarak katıldı. Mayıs 2014. • İstanbul’da “Karabağ Savaşında Yaşanan ve Bilinmeyen Gerçekler’’ adlı bir konferans düzenledik. Konferansımıza söz konusu savaşa bizzat katılmış Azerbaycan Milli Kahramanı İbad HÜSEYİNOV konuşmacı olarak katıldı. Ekim 2015. • “Balkan” romanının yazarı Halide ALPTEKİN, Balkanlar konulu konferans verdi. Nisan 2014. • Aziz ŞAKİR, “Bulgaristan’da Mezar Taşları” konulu konferansı sundu. Nisan 2013 • Raziye ÇAKIR,“1989 Göçünde Yaşananlar” konulu bir konferans sundu. Nisan 2013 • 18-21 Haziran 2014 tarihleri arasında BULTÜRK ve İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsünün işbirliği ile “25. Yılında 89 Göçü ve Uluslararası Bulgaristan Sempozyumu” düzenlendi. Haziran -2014. • Bayrampaşa Belediye Başkanı Atilla AYDINER merkezimizi ziyaret ederek Bayrampaşa ilçesine yapılan hizmetleri aktarmayı müteakip Balkanlarda yaptıkları “Kardeşlik Sınır Tanımaz” konulu bir konferans verdi. Agustos-2015 • İbrahim KÖŞDERE, “Bulgaristan Türkeri’nin Türkiye’deki Konumu” konulu bir konferans sundu. Mayıs 2015 • Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın katılımlarıyla “Balkanların Geleceği” konulu konferans düzenlendi. Mart 2015 • Araştırmacı yazar Yrd. Doç. Dr. Süleyman Özmen, “Afgan Aydınlanmasının Mimarı Serdar Mahmud Tarzi Han ve Anıları” isimli kitabıyla Afganistan ve Orta Asya gerçeklerini dernek üyelerimizle paylaştı. Aralık 2015 • Birlik ve Beraberlik Gecesi - GOP - 2016 • Yeni Kapı Mitinginde yerimizi aldık - 7 Ağustos 2016 • Birlik ve Beraberlik Gecesi - GOP - 2016 • Bulgaristan Türkleri’nin Büyük ve Güçlü Türkiye İçin Evet Gecesi - 7.04-2017. • Birlik ve Beraberlik Gecesi - Bayrampaşa - 2016


Makale ve Analizler - 2013

99

• Bulgaristan Türkeri’nin Büyük ve Güçlü Türkiye İçin Evet Gecesi - 7 Nisan-2017. • Etnospor Mayıs 2017 Yenikapı/İstanbul’da yerimizi aldık • 14 Temmuz 2017 Bulgaristan Kazanlık ilçesinde “15 Temmuzu şehitlerimizi anma ve darbeyi anlattık. • Birlik ve Beraberlik Gecesi - Bayrampaşa - 2017 • Birinci Ordu Komutanı Orgeneral AVSEVER’i ziyaret – 31 Temmuz 2017 • Bulgaristan’da kalan taşınmazların geri iadesi ve vatandaşlık konularında dernek genel merkezimizde her ayın başında Bulgaristan’dan gelen avukatlar ve aracılık eden uzman kişiler tarafından ücretsiz olarak bilgilendirme toplantısı yapılmaktadır. • Şumnu Nikola Kozlevo Belediye Başkanı makamında ziyaret • Kazanlık Türk Ulus Derneği Başkanı Menderes KUNGÜN’ü ziyaret. • Etnospor Mayıs 2018 Yenikapı/İstanbul • Bulgaristan BSP başkan yrd. Zlateva ile Kırcaali’de görüşme yapıldı. • Derneğimizde gençlerimiz için ücretsiz olarak Bulgarca ve İngilizce dil kursu verilmektedir. • Düzce Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Özlem BERBEROĞLU’nu makamında ziyaret etti. 15.06.2019 • - Yeni Kapı Mitingi’nde yerimizi aldık - 7 Ağustos 2016 •- Birlik ve Beraberlik Gecesi - GOP - 2016 •- Birlik ve Beraberlik Gecesi - Bayrampaşa - 2016 •- Bulgaristan Türkleri’nin Büyük ve Güçlü Türkiye İçin Evet Gecesi - 7 Nisan-2017. •- Etnospor Mayıs 2017 Yenikapı/İstanbul •- 1.Ordu Komutanı Orgeneral AVSEVER’i ziyaret – 31 Temmuz 2017 •


100

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

101


102

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

103


104

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

105


106

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

107


108

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

109


110

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

111


112

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

113


114

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

115


116

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

117


118

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

119


120

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

121


122

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

123


124

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

125


126

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

127


128

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

129


130

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

131


132

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

133


134

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

AK Parti il başkanı Sayın Aziz Pabuççu’yu makamında ziyaret

135


136

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

137


138

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

139


140

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

141


142

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

143


144

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

145


146

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Makale ve Analizler - 2013

147


148

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.