33 - MEŞALE YAKMAYA HOŞGELDİNİZ

Page 1

MEŞALE YAKMAYA HOŞGELDİNİZ

2017 Şubat - Nisan Makale ve Analizleri


M E Ş A L E YA K M AYA HOŞGELDİNİZ BULTURK BGSAM Yayınları Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi - BGSAM -33 BULTÜRK Adına Genel Başkanı: Rafet ULUTÜRK Basım: Şubat - Nisan - 2017 Koordinatör: Dr. Nedim BİRİNCİ Editör: Raziye ÇAKIR İnternet sorumlusu : Kapak Tasarım: Murat ULUTÜRK Pazarlama Sorumlusu: Hamiyet ÇAKIR Arşiv: İbrahim SOYTÜRK İsteme Tel: 0212 511 63 47 www.bulturk.org; www.bghaber.org; info@bulturk.org İnternet sitesinin yazıları Adres: Yıldırım Mah. Şehit Kamil Balkan cad. No.114/A Bayrampaşa İstanbul Tel: +90 (212) 511 63 47 Belgegeçer: +90 (212) 526 51 98 https://bgsam.org/, https://issuu.com/bulturk, https://bulturk.org.tr/ Baskı : DİNÇ OFSET MATBAACILIK SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Adres: Davutpaşa Cd. Emintaş San. Sit. No: 103/580-581 Topkapı - İstanbul Tel: 0090 212 493 24 67 TÜRKİYE CUMHURİYETİ YASASI GEREĞİNCE BU ESERİN YAYIN HAKKI BULTÜRK’ten İZİNSİZ KISMEN VEYA TAMAMEN ÇOĞALTILIP YAYINLANAMAZ

Web: www.bghaber.org ; E.Posta: rafetuluturk@yahoo.com


“Bilgi Ordusu, Bizim Ordumuz, Bildiğimizi Öğretmek,Bizim Borcumuz.” Rafet ULUTÜRK

Düşünceler dizisi olan elinizdeki eserin anlamı derin bir uğraşın ancak başlangıcıdır. Bulgaristanlı Türk Müslümanların başına 1970-72, 1984-85’te düşen yıldırımın bir daha düşmemesi için bir uyarı ve ışık niteliğindedir. Saygılarımızla, B U LT Ü R K İ st a n b u l



Önsöz Yerine Yıl 2017 2016 yılı Bulgaristan Türkleri ve soydaşlarımız için umut dolu gelmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve siyasi dönüşüm amaçlayan bir halk oylaması yapılacaktı. Vatandaşlar siyasi sistem değişikliğinin seçim sisteminden geçtiğini kavramıştı. Ancak parti listelerinde gösterilenlerin seçildiği “çoğulcu” uygulamadan kurtulup, seçmen tarafından gösterilecek ve seçmenin iyi tanıdığı kişilerin meclise gönderileceği mutlak ekseriyet (salt çoğunluk) sistemine geçişin müjdesini bekliyordu. Bu değişiklik için 2 milyon 500 bin seçmen oy verdi.Seçmen, meclis seçimlerinde parlamentoya giren siyasi partilere oy başı 11 leva verilmesine yani milyonlar ceplemesine son verilmesini ve seçimlerin zorunlu olmasını istedi. 2 milyon 500 bin seçmenin oyu mahkeme kararıyla rafa kaldırıldı. Siyasi sistem değişikliği için “izin veremeyiz” dendi. Bunu deyen ise, 1989 yılından sonra, “ben artık öldüm” aldatmacası yaparak, Bulgar toplumu içine boydan boya uzanan kaskatı totaliter sistemin yarattığı oligarşi ve sözcüleri oldu. Onlar aynı yıl Bulgar aşırı sağcılarını birleşmeye çağırdılar. Giderek birleştirdiler ve onlara “yolunuz iktidar basamaklarından tırmanmaktır” dediler. Avrupa’nın kaderi de kötüydü. Sığınmacılar, savaş kaçakları, kitle göçleri, kıta değiştirenler çatır çatır kıvılcım saçan faşizm her günümüzü zehir etmeye başladı. 1989’da parçaları anmalık olarak satılmaya başlayan Berlin Duvarı’ndan parçaların yerine yeni duvarlar çekmek için yeni duvarcılar belirdi. Doğu Avrupa ülkeleri aralarındaki sınırlara boydan boya tel duvar gerdiler. Tarih ayıbın böylesini daha önce görmemişti. Sınırları kaldırıp özgür bir dünyada yaşama hevesiyle birleşmeyi seçenler insanlara, “Toplama Kamplarını”, yargısız idamları, Nazileri, faşistleri anımsattılar. Avrupa Konseyi 3 Bulgar siyasi partisine, “Ataka”, İç Makedon Devrim Hareketi (VMRO) ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Hareketi” ve bu üçlünün “Yurtsever Cephe” ortaklığı Türk, Müslüman, İslam,


6

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sığınmacı, göçmen ve öteki düşmanlığı aldı yürüdü. Düşmanlık yılan zehrinden kötü olan... Müslümanları hem isteme hem de istememe siyaseti karıştıkça anlaşılmaz oldu. Avrupa Birliği üyesi 28 devlet Türkiye Cumhuriyeti karşısında boyun eğdi ve bir gün “ama şu göçmenleri durdurun, bizi çökertecekler” dedi. 2016 ve 2017’nin en büyük olayı buydu. Dev adımlarla büyüyen ve güçlenen Türkiye’ye daha önce 28 devlet birden yalvarmamıştı. Diz çöktüler ve 2016 ve 2017’de durumun özünü fark edemediler. Çökenler Güneşten uzaklaştıklarını fark edemezler. Kuşkusuz, önüne eğilmiş kafalardan biri olan Bulgaristan’dı. Hem Brüksel’e ve hem de Ankara’ya bakarken Bulgaristan Türklerini görmezden geldi. Onları siyasi olarak parçalayarak ve parçaladıkça ezerek mecliste faşistlere daha geniş yer açanların ve faşistleri 1944’ten beri ilk defa iktidar koltuklarına davet edenlerin tam olarak ne düşündüklerini ve ne istediklerini anlamak çok zor olmadı. Artık göç durmuş, doğal olarak geri göç başlaması zamanı gelmişti. Faşist düşmanın kafasında iki hedef birden doğdu. Camiler ve mezarlıklar. Camilerin içinde de Türkçe konuşmayı yasaklamak, Türkler için Vatan kalesi olan, mezarlıkları daraltmak hatta vakıfları kabristanlık olarak ayırdıkları bütün arsalara el atıp, onları cesetlerini gömecek bir insan boyu topraksız bırakmayı düşündüler. Sofya Türk Mezarlığı 28 yıl önce dolmuştu. Bunu Ahmet Doğan’a, Lütfü Mestan’a, Osman Oktay’a, Kasım Dal’a vb asla anlatamadık. Yakın geçmişte mecliste yaşlanan Ramadan Atalay’ın eşi vefat etti. Bir mezar yeri bulamadık, doktor hanım Bulgar mezarlığına gömüldü. Yazarlarımızdan İsmail Çavuş öldü, Sofya dışında Bankiya kasabasındaki Hıristiyan mezarlığına gömdük. Bu şehirde zengin Müslümanlar için de mezar yeri yok. Sofya kenarında 52 dönüm bir yer alındı. Toprak sahibi Bulgar komşular vakıf malımıza, kendi mülkümüze mezarlık yapılması için gereken “razıyım” belgesini vermedikleri için, 20 yıldır boş duruyor o kutsal toprağımız. Karşımızdaki devlet kale gibi! Püskülü faşist. Ortada kaldık. 2016 - 2017 bizim için çok zor yıllardı. Mezarlıksız Vatan olmaz!!! Mücadele devam ediyor. Raziye ÇAKIR


Önsöz: Toplumların hayatında yazılı tarih büyük bir öneme sahiptir. Ancak bizde yazılı olmayan tarih, yani nesilden nesile aktarılan tarih vardır. Bu nedenle bazı olaylar zamanla faklı şekilde anlatılmakta veya algılanmaktadır. Gelecek nesillere aktarılacak olan bilgi birikiminin arşivlenmesi, kitap, dergi veya gazete gibi yayın organları aracılığı ile kalıcı hale getirilmesi büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle edindikleri tecrübeleri, yaptıkları çalışmaları toparlamak ve kitaplaştırmak güzel bir çalışmadır. Bunu bireysel olarak yapımaktan öte kurumsal olarak da yapmaları takdire şayan bir davranıştır. BULGARİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE HİZMET DERNEĞİ kısa bir süre önce 2013’te kurulan internet haber sayfası www.bghaber.org sitesindeki yazıları bir araya getirerek yapılan bu çalışmaları kitapçık halinde getirerek bu konuda büyük bir ciddiyet göstermektedir. Derneğin internet haber sayfasında çıkan yazıları ve çalışmalarının yıllıklar halinde kitapçık haline getirerek yer aldığı bu çalışma gelecek kuşaklara aktarılacak ve ışık tutacaktır. Öte yandan dernek büyük bir arşiv de oluşturmuş durumdadır. Dernek faaliyetlerini gerekli ciddiyetle yürüten dernek Başkanı öncülüğünde dernek kurucuları, Yönetim Kurulu ve üyelerinin yaptıkları özverili çalışmalarından dolayı kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Mehmet ÇAKIR BULTÜRK Kurucu Üye

Kağıthane Belediye Başkani makamında hayırlı olsun ziyareti


8

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Değerli Hemşehrilerim, Bulgaristan’da hepimiz zor günler yaşadık, itildik, ezildik, çiğnendik, hatta gün geldi vurulduk, şehitler verdik. Bu nedenle bizler kendi içimize kapanarak, yaşam mücadelesi vermeye çalıştık. Ancak bu içine dönüklükten kurtulmalıyız ve Türkiye’de yaşadığımıza göre, yasaların bize verdiği tüm haklardan bizlerde yararlanmalıyız. Peki, neden bunu yapamıyoruz? 1877-78 Rus-Türk savaşından sonra Osmanlının Balkanlardan çekilmesiyle birlikte, savaş esnasında işlenen akıl almaz katliamlar nedeni ile atalarımız asırlarca yaşadıkları yerleri terk ederek göç yolunu tutmuşlardır. Geride kalanlar ise Bulgaristandevleti’nin uygulamaya başladığı soy kırım politikalarına karşı direnmiş ve hayatta kalmaya çalışmışlardır. Şimdi ise burada Türkiye’de yaşayanlar oralara yardım edebilmek için, burada ilk önce bir araya gelmek ve bir merkez oluşturmalıyız. Artık bir kurum altında toplanmalı ve birlikte hareket etmeliyiz. Bu birliğe hepimizin ihtiyacı olduğuna inanıyorum. Artık bir birimizi kötülemekten vaz geçmeliyiz, birisi için yanında konuşamayacağımızı başka bir yerde konuşmamalıyız, yani kısaca arkasından konuşmamalıyız. En önemlisi samimi, hoşgörülü ve ahlaklı olmak. Zamanla her şey yerine geleceğine inanıyorum, ama tabi ki bu dava üzerinde kafa yoran, stratejiler üreten ve devamlı bunun üzerinde çalışan olursa. Bizim savaşımız insanlarımızı ahlaklı yetiştirmek olmalı, birlik ve beraberliğe kendi insanlarımızla başlayarak tüm Türk Dünyasına taşmalıyız. Bizler burada Türkiye’de yaşayan Bulgaristanlılar büyük bir kitle haline gelmiş durumdayız. İşte bu nedenle şimdi bu kitleyi yani kendi hemşerilerimizi, bir araya toplayarak bir merkez, bir güç birliği oluşturmalıyız, tabi ki bu bizim doğal tabii hakkımızdır. Bizler de artık toplum gücünü kullanabilmeliyiz. Toplum olarak haklarımızı elde etmek zorundayız ve bu yönde çalışmalıyız. Biz bunu söylerken, önderlerimizi seçerken, başkaları kötüdür demiyoruz.


Makale ve Analizler - 2017

9

Biz bu işi onlardan daha iyi yapabileceğimize, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Dünyasına daha verimli olacağımıza, buralarda bu bölgelerde yaşayan Türklerin daha iyi, daha güvenilir, yaşamalarını sağlayacağımıza inandığımız için, Önderliğe, Yönetime talibiz. Bu arada Bulgaristan’da kalan kardeşlerimizin hepsinin siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kimliklerini, muhafaza edebilmeleri için mücadele etmeliyiz ve bu konuda gerekeni yapmalı ve gerekli yardımları yapmalı ve yaptırmalıyız. Aramızda Ahlâklı, Adaletli olanları seçmenli ve yüceltmeliyiz. Geçmişi konuşmaktansa, gelecekten söz etmeliyiz, bugünü değil, yarınları görerek hareket etmeliyiz. Aramızdan stratejistlere imkân ve fırsat vermeliyiz ve onları bizler yetiştirmeli yön verebilmeliyizkısa-10 ve uzunvadeli -50 yıllık hedefleri gösterebilmeliyiz. Aramızda kötü niyetli insanları tespit etmeliyiz, bilmeliyiz ki, onların kusurlarından dolayı değil, bu güne kadar yapılması gerekenleri engelledikleri için aramızdan uzaklaştırmalıyız. Bu güne kadar neler yapılmamış, onları araştırmalı, bilmeliyiz ve neler yapılması gerekir onları söylemeliyiz ve bunları bir an önce hayata geçirmeliyiz. Bizler gözyaşları dindirmek için, yaralara mehlem olmak için, her yüke ortak olabilmeliyiz. Gençlerimize, sadece balık pişirmesini değil, balık tutmasını da öğretmeliyiz, insanlarımızı denizlere, okyanuslara açılmalarını sağlamalıyız. Aramızda Tek Lider değil her sokakta, her mahallede bir lider yetiştirmeliyiz, biz dünyayı yönetmek için oğullarımızı yetiştirmeliyiz. Bizim insanlarımız yani Bulgaristan Türkleri şahsi başarıları Türkiye’de belkide en çok olanlardanız. İşte artık bizler toplum olarak haklarımızdan yararlanmasını bilmeliyiz. Her şeyden önce siyasi haklarımızı toplum olarak kullanmalıyız, daha sonra ekonomik ve kültürel haklar onu takip edecektir. Hepimizin gördüğü gibi, tarihte büyük güçler çok defa kötü politikaların kurbanı olmuşlar ve bunlar devam edecektir. Bir toplumun Lideri olmadan hiçbir şey olmaz, bu lideri de toplum çıkarmalıdır. Siyaseti güvenilir, sevimli hale getirmek bizim hedefimiz olmalı, bu gün çok zor, imkânsız olarak görünse de, yarınlara umutla bakabilmeli ve baktırabilmeliyiz. Var olabilmemiz için, var kalabilmemiz için, öncelikle temel hususlarda anlaşma sağlamalıyız. Aramızda bir birimize güveni kaynaştırmalıyız ve samimi olmalıyız.


10

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Her şeyden önce özgüvenimizi kazanmalıyız, birlik ve beraberliği ön planda tutarak insanları insan oldukları için sevip saymalıyız. İçimizde barışı sağlayıp, tek merkezde bir çatı altına toplanmalıyız. Bu çatı da “BULTÜRK Derneği” olmalıdır. Buradan tüm dünyaya sesimizi duyurabiliriz. Balkanlar konusundaki politikalarda etkili olabilmek için yolları aşındırmalıyız. Çünkü gelişmiş ve Bulgaristan’da etkili bir Türkiye Balkanlara tamamen hâkimiyet kurabilecektir. En önemlisi kararlı olalım ve birbirimize samimi, saygılı olmayı ve bir birimizi sevmeyi öğrenmeliyiz. Bizim derdimizi ve problemlerimizi en iyi anlayabilecek zaat bizden olduğunu idrak etmeliyiz. Bulgaristan Türkleri konusunda teşhisi bizler kendimizi yetiştirerek yetki mercileri alarak son noktayı biz koymalıyız, bu güne kadar ki eksikliğimiz budur. Ayrıca Balkanların anahtarı Bulgaristan’da yani Bulgaristan Türklerinden geçtiğini de öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Sevgili dava arkadaşlarım. Kendimizde özgüveni, aramızda güveni ve merkezioluşturduktan sonra, kimsenin aramıza nifak tohumları ekmesi mümkün değildir. Bizim için önemli olan, eksiklerimizi bulmaktır. Geçmişi bırakarak artık bizler aydınlanma dönemine bir an önce geçmeliyiz. Halimizi tespit etmek çok kolay, gazete, dergi yayın hayatımız nerede, kaç gazete, tv, radyo bizimle ilgili haber yapıyor.Burada suçlu değil, sebepleri aramalıyız. Gelin bunları tartışalım, niçin bu güne kadar bir Bulgaristan Kültür Merkezi olmamış, bunu şimdi nasıl gerçekleştirilebiliriz, bunlara yönelik çalışmalar toplantılar yapmalıyız. Hedefimiz Türkiye Cumhuriyetini daha güçlü, daha huzurlu ve daha iyi yarınlara götürmek için olmalı. Güçlü bir Türkiye Bulgaristan da yaşayan Türklerede güven ve huzur verecektir, onların daha rahat yaşamalarını hep birlikte sağlayabiliriz. Bunlar zannetiğiniz kadar zor işler değil. Dünyada insanlar bir iş için değil, bir İdeal için hayatını feda ederler. Bunun için güçlü olmak sesini duyurabilmek için öncelikle bir Kurum ve bunun Merkezini oluşturmalıyız. Çünkü Merkezi olmayan hiçbir topluluk bir yerlere gelmesi mümkün değildir. Bu güne kadar konuşmalar tartışmalar yapılmış fakat bir ağıç ekilmemiş işte bu gün bunu yaptık BULTÜRK tüm Bulgaristan Türklerinin biz öncelikle sadece Bulgaristanlıyız.


Makale ve Analizler - 2017

11

Bizler elimizdeki kıt kaynaklarla bir merkez oluşturmaya çalıştık, bunda da muhafak olduk. Bu merkeze ulaşmakta büyük güçlükler ile karşılaştık bu konuda bizlere yardımcı olan emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ayrıca bizlere kendi yerini veren Mümin Hocamıza huzurunuzda kendisine tekrar tüm halkımız adına buradan teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki hedef de Türkiye’nin her yerine ulaşmak ve bu birlikteliği her yerde tesis etmektir. Bu merkezimizde artık kendimize ait bir kültür merkezimiz oluştu toplantı salonumuz da mevcuttur her 15 günde bir toplanıyoruz. Amacımıza ulaşabilmek için devletin bir şeyler yapmasını beklememeliyiz. Birlikten kuvet doğar Atasözünde olduğu gibi güçlerimizi birleştirerek devlet yönetiminde söz sahibi olmalıyız ve geleceğimize kendimiz yön vermeliyiz. Gençlerimizin devlete girmelerinin yolunu aydınlatmalıyız. Artık bizim de Ankara’da TBMM’de kendi temsilcilerimiz olmalı. Bizler de buralara kendi içimizden birilerini gönderebilmeliyiz. Aramızda birlik ve beraberliğimizi oluşturduğumuz takdirde kendi içimizde samimi olduğumuzda başarıların ard arda geldiğini göreceğiz bunu başaracağımıza eminim. İhtiyacımız olan tek şey kendi içimizde daha adaletli olabilmek. Sevgi ve saygılarımı sunarım, Genel Başkan Rafet ULUTÜRK


12

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Stratejik Suskunluk

Neriman Eralp Kalyoncuoğlu-26.Şubat.2017

44-üncü Halk Meclisi Seçimlerine Tam Bir Ay Kaldı. 26 Mart 2017’de yapılacak erken genel seçimle ilgili Bulgaristan’da propaganda başladı. Önce boş kuyuya herkes birer defa sesinin çıktığı kadar bağırdı. Yankılanmayı sanki beğendi ve sustu. Bu suskunluğu halka söyleyecek sözü olmayanların dilini yutmuşluğuna benzettim. Kırcaali’de ses getiren ve kamuoyu oluşturan kalemlerimizden Durmuş Arda, son yazılarından birinde “Ölüm gibi, mücadele de hayatın bir parçasıdır” dedi. En yakın olan, dile önce takılandır. Arda’nın diline de “ölüm” takılmış. Ölümü bir şeyin sonu değil bir yeni başlangıcın müjdecisi olarak kabul edelim. Bu, bizde ancak umudun can çekişmesi anlamındadır ya da hepimiz tarafından böyle anlaşılmalıdır. Bulgaristan toplumundan bir parçayız. Toplum sistemi içinde haklim olan ve bizim de ak günümüzü kara eden artık can çekiştiğine göre, hayatımızda ve işlerimizde bir şeyler olacak demektir. Son 27 yıldan beri Bulgaristan’da yaşayan yakınlarımızın boş vaatlerle ve bol keseden gizlice sömürülen hayatlarını baştan sonra bir masalda buldum. Şimdi size “Kalpazan Usta” başlıklı bu Arap masalını anlatmak istiyorum. Kalpazan Usta Mutlu günlerden birinde adamın birinin oğlu dünyaya gelmiş. O da gidip yavruma bir beşik alayım demiş. Bir marangozun dükkânına uğramış ve bir altın uzatarak, “Usta, oğluma bir beşik yap lütfen” demiş. Parayı alan usta şu cevabı vermiş: “Olur, önümüzdeki Cuma gel ve siparişini al!” Perşembe gün veren siparişi babanın tam 7 gün sonra, gelip alması gerekiyormuş. Bebeğin babası Cuma günü sık ayak dükkâna yönelmiş ve: “Cumaların hayır olsun ustan, hadi ver şu bizim beşiği”, demiş ve usta: “Henüz hazır değil!”


Makale ve Analizler - 2017

13

Bu iş Cumadan Cumaya böyle devam ederken oğlan büyümüş, kocaman delikanlı olmuş, derken evlenmiş ve o da baba olmuş. Mutluluğu burnunda genç baba yine bir Cuma gün kendi babasına: “Oğluma beşik almaya gidiyorum”, demiş. Babası da “şu köşedeki marangoz dükkanına uğra ve ben o dükkânda ustaya 20 yıl önce bir beşik parası ödemiştim, yapmıştır al getir”, demiş. Genç baba dükkâna gitmiş ve “Usta, babamın sana sipariş ettiği ve parasını ödediği beşiği almaya geldim”, demiş. “Al şu paranı”, diye cevap verirken, 20 yıl önce aldığı parayı geri veren usta: “Ben acele etmeyi sevmem”, demiş. Bakıyorum ki, Dursun Arda gibi aydınlarımız yazılarına “ölümü” başlık etmeye başladıysa, büyük yalan ortaya çıkacak demektir. Şimdi bu seçimler biraz kör fişek olduğuna göre, ardından gelecek ikinci seçime giderken, besbelli HÖH (DPS), DOST ve Kasım Dal’ın halen Orhan İsmailov’a devrettiği HŞDP ve onların kurduğu DOST Birliği gasp edip 27 yıl istismar ettiği Hak ve Özgürlük, Demokrasi ve Adalet umudumuzu artık iade edecekler. Bu yıl içinde yapılması beklenen majoriter seçimler yani kendilerini tanıdığımız adaylarımız meclise dolunca, umudumuza 27 yıl kelepçe vuran siyaset külüstürleri bire dek kapı dışı edilecektir. Hepsinin matem marşı ve Fatihası o gün okunacaktır. Bizim stratejik planımız budur.


14

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Hocalı Katliamını Yapanlar Hala Cezalandırılmadı

BG-SAM-26.Şubat.2017

Program Azerbaycan ve Türkiye Milli marşları okunmasıyla başladı. Ardından Konuşmacılar yerlerine davet edilerek konferans başladı. Konferansa katılan panelistler Hocalı katliamının 25’inci yıl dönümü kapsamında Ural EğiAydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. tim Kültür ve Stratejik AraştırmaDoç. Dr. Rövşan Alizade, Eski Azerbaycan lar Derneği ve Bulgaristan TürkCumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey’in leri Kültür ve Hizmet Derneği Başdanışmanı Arif Acaloğlu ve Teymur (BULTÜRK) dernekleri tarafınQasımlı dan Bayrampaşa Belediyesi Kültür Merkezi’nde düzenlenen panel öncesi AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hocalı katliamıyla ilgili söylenecek çok sözün olduğunu ifade etti. Arif Acaloğlu, “Öncelikle İstanbul’da bu iki URAL ve BULTURK derneklerinin Başkanlarına Bülent Maşaoğlu ve Rafet Ulutürk’e ve yönetimine bizim sesimizi duyurduklarından dolayı teşekkür ederim. Ayrıca 25 yıldır, Ermenilerin işledikleri bu cinayet sadece Azerbaycan Hocalı halkına karşı değil, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Henüz bugüne kadar siyasi ya da hukuk düzleminde tam olarak değerlendirilememiş ve suçlular cezalarını bulmamıştır. Dolayısıyla bu tür etkinliklerin yapılmasının özellikle sivil toplum kuruluşlarının müdahil olması Hocalı soykırımının bir sonuca varılmasında ciddi katkıları olacağına inanıyorum.” dedi. Hocalı katliamının Ermenilerin yaklaşık 150 yıldan beri Türk dünyası ve soyundan olan herkese karşı yaptığı, uyguladığı cinayetlerin bir parçası olduğunu aktaran Acaloğlu, şöyle devam etti: “Çok önemli bir halkadır bu zincirde. Bunu zaman zaman küçümseme girişiminde bulunuldu. Özellikle Ermenistan ve Ermenistan tezini destekleyen ülkeler tarafından ama hamd olsun son 10 yıldır atmosfer değişiyor. Hem dünyada bunu daha farklı biçimde değerlendirmeye başladılar, aynı zamanda dost ve kardeş ülkeler de İslam Örgütü üyesi olan


Makale ve Analizler - 2017

15

birçok ülke Hocalı soykırımını tanımış durumdalar. ya da Azerbaycan’ın tezine ciddi destek vermektedirler. Sanıyorum sadece Hocalı soykırımın tanınması ve hukuki açıdan değerlendirilmesi değil, aynı zamanda Hocalı’nın kurtuluşu için de ileride Azerbaycanbayrağının oralarda yeniden dalgalanması için de bu tür etkinliklerin faydası olacaktır.” Acaloğlu, Hocalı katliamının Birleşmiş Milletler’in soykırım tanımına tamamen uyduğunu dile getirerek, “Sanıyorum kar topu gibi daha da hızlanacak. Azerbaycan’ın imkanları genişlemiş durumda. Özellikle Türkiye’deki siyasi irade ciddi bir biçimde bu konuya eğiliyor.” ifadelerini kullandı. “Bu soykırımın tek nedeni Türk’e karşı olan düşmanlıktır” Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Rövşan Alizade de Hocalı katliamına maruz kalan Azerbaycan Türklerinin bu vahşeti yaşamasıyla ilgili bugüne kadar Ermenistan birliklerinin yargılanmadığını söyledi. Ayrıca bu meselenin hem Azerbaycan hem de Türkiye Türklerini öfkelendiren bir konu olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Hocalı soykırımını türetmiş olan kişiler yani Ermenistan neden hala ister uluslararası mahkemede olsun isterse de bazı ulusal mahkemelerde yargılanmamıştır? Yani özellikle Azerbaycan ve Türkiye nüfusunun istediği budur ki bu soykırımı türetmiş olan kişiler veya gruplar cezalandırılsın. Çünkü bu soykırım çok eski devirlerde gerçekleşmemiştir. Yani 25 sene önce yaşanmış olan bir soykırımdır. Türklere karşı gerçekleşmiş olan soykırımın nedeni Türk ulusuna veya Türk’e karşı olan düşmanlıktır.” Ural Eğitim Kültür ve Stratejik Araştırmalar Derneği Başkanı Bülent Maşaoğlu, “Hocalı soykırımı tarihin kara bir lekesi olarak tarih sayfalarında yer almıştır. 1992’de Ermeniler tarafından Hocalı’da yapılmış olan soykırımın neticesinde her sene oradaki şehitlerimizi anmak üzere bu gün de BULTÜRK Derneği ile birlikte programlar düzenlemekteyiz. “Amacımız bu soykırımı sadece Türkiye’ye değil, dünyaya tanıtabilmek. Bu soykırımı, bize soykırım iddiasında bulunan insanların yapmış olduğunu açık ve net şekilde tüm kamuoyuna aktarabilmektir. Dernek olarak daha çok Türk dünyasıyla irtibatlı haldeyiz. Türk dünyasının değişik bölgelerinde de dernek temsilciliklerimiz aracılığıyla bu faaliyet bugün anma programı olarak devam etmekte. En büyük ama-


16

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

cımız başta Türkiye olmak üzere, Türk dünyasında ve akabinde tüm dünyada Hocalı vahşetini, soykırım olarak tanıtabilmektir.” dedi. Rafet Ulutürk’te “Hocalı sadece Azerbaycan’ın değil tüm Türk Dünyasının problemidir. Bu tür programların artması gerektiğini ancak Azerbaycanlı kardeşlerimizden de bizim Bulgaristan’da yapılan soykırımları da dernekler aracılığı ile Türkan çeşme, Cebel-19 Mayıs, 20 mayıs Demir baba vsy. gibi anma törenlerinde kendilerini yanımızda ve ya ayrı programlarla anmalarını arzu etmekteyiz. Ayrıca bir Türk Dünyası Soykırım Takvimi de oluşturmalıyız. Böylece tüm Türk Dünyasının problemlerini kendi insanlarımıza anlatma ve sahiplenme duyguları aşılamış oluruz” dedi. Programın sonunda katılanlarla birlikte bir fotograf çektirerek bu günü kayıtlara geçmeleri sağlanmış oldu.

Siyasi Fahişelik

Nedim Akın-26.Şubat.2017

Konu: Eşeklikte üstümüze yok. Avrupa Birliği ülkeleri arasında eşek sayısı bakımından 13. yerdeymişiz. Yunanistan ve Macaristan’da bizdekiler kadar eşek yok. Eşeklikte ve öteki adıyla siyasi fahişelikte ise AB birincisiyiz. Kaşarlı Atakacı, Bulgar milliyetçilerinin püsküllüleri, Türklere, Pomaklara, Çingenelere karşı ağzı köpüklü konuşanların şampiyonu olan Slavi Binev ile Kamen Petkov gibi iki siyaset bozuntusu ilk sıçramada Halk ve Özgürlükler Partisi (DPS) Kurmaylığına kondu. Dün “Bulgaristan’ın en büyük düşmanı HÖH - DPS Partisidir!” Hepimiz “DPS’ye karşı birleşmek zorundayız!” Bugün “Doğan Ulusal Menfaatleri Savunuyor!” diyorlar. Ahmet Doğan hakkında iyi ya da kötü konuşan o kadar çok azaldı ki, adam yüzde yüz faşist olsa bile “Ahmet Doğan iyidir!” deyince milletvekili adayı ve liste başı yapıyor. Düne kadar Çingenelerin karşısına çıkıp “Hepinizden sabun yapacağız!” diyenlerin birden bire aynı zavallı insanların karşısına çıkıp “Oyunuzu bana ve-


Makale ve Analizler - 2017

17

rim!”, “Ben sizim milletvekili olacağım!” demek için kaç maske takmak takması gerek bilir misiniz? Yoksa bizdeki siyasi eşekliğin sınırı yoktur mu diyelim. Bu yüzsüzlükten tiksinenlerin biri de şairlerimizden Naim Bakov Tuna boylarından lanet yağdırıyor. Bugün kaleme aldığı dizelerde şöyle demiş: Diyemiyorum Ömrümün bunca ayıbını Taşıyamaz oldu yıpranmış bu beden İnsanlık şerefinde bu kadar kaybı Örtbas edemiyor yıllanmış solmuş ten! Demokrasi yolunda engeller var bunca Bayramlık kimliğimi bir türlü giyemiyorum. Şöyle ağız dolusu kendi gururumca Ben de insanım, Türküm diyemiyorum. Tüm şairlerin, aydınlarımızın, gençlerimizin kükremesini bekliyoruz. Kimse sandığa gitmesin. Türkiye’mizin Trakya köy ve kentlerinden seçmenlere sesleniyorum. Bu defa durun durduğunuz yerde. Memleketini seviyorsan sabret bir defa! Onurunuzla alay ediliyor. Hepiniz şerefli kardeşlersiniz. Sizin siyasi fahişelerle ne işiniz olur? 26 Mart’ta gitmeyelim sandık başına! Vermeyelim oyumuzu Ahmet Doğan’a! Babasının çiftliği sandığı DPS - HÖH partisine! Kalsın bu defa siyasi fahişeleri ve eşekleriyle yalnız başına! Tatsın Türkün ihanete tokadını! Görsün kimin kim olduğunu ve vursun kafasını taşlara... Gidecek olanlara da sesleniyorum, Artık HÖH’e oy yok. Bulgaristan seçmeni de siyasi ihaneti her zaman cezalandırmıştır. Todor Jivkov’un baskı, terör, zulüm ve diktatörlüğünü 1989 Mayısında ayaklanarak biz devirdik, yıktık ezdik. Ben birçoklarınızı anlıyorum. Sizin için üzgünüm. Hapishanelerde, toplama kamplarında, sürgünde, çile çekerken sizlere imzalandırılan belgeleri biliyorum. İhanet evrakları bekçiliği yaparak ayakta dur-


18

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

duklarını da biliyorum. Ama siz siz olun! Siz Türk kalın ve onlara 26 Mart’ta tokadı indirin. Serinsinler manda boku gibi yere ve baksınlar gözünüze... Bankaları soyan ve ekonomiyi sıfırlayan İvan Kostov’un tek başına kurduğu ve hükmet olan partisi 2001 seçimlerinde tek milletvekili çıkaramadı. Bulgar halkının ihanet edenlere tokadı serttir. Sefil duruma düşen seçmene “Sorunlarınızı 845 günde çözeceğim” vaadiyle seçim kazanan Simeyon Saksdoburggotski, sahtekârlığı ve soygunculuğu anlaşılınca 2005’te yerle bir edildi. 2013’te Birinci B. Borisof hükumetinin başını yiyen de seçmenin ödemekte zorlandığı elektrik faturaları olmuştu. Birinci kurban onu istifaya zorlamıştı. Biz 42 kurban verdik. Unutmayın, biz bu dava uğruna kurbanlar verdik, anıtlar diktik, çok çile çektik... 2016 sonunda seçmen kitlesinin yoğun eylem hazırlıklarından yükselen uğultu İkinci Borisov hükumetini de istifaya zorladı. Halkımız barometre oldu. Bıçak kemiğe dayandı. Durum budur. Siyaset sisteminin kökten değişmesi gerek. Şimdiki siyasetçilerin tümü emekliye ya da çöp tenekesine.....birçokları, siyaset fahişeleri, uşaklar, garazlar, zavallı köstebeklerse bire dek koğuşa toplanmalıdır. *** 26 Şubat 2017’de yapılacak erken genel seçimlerin Bulgaristan siyasi bugünü ve geleceği için önem taşıdığı kanısında değiliz. 6 Kasım 2016’da yapılan halk oylamasında (referandumda) Bulgar seçmen “seçim sistemi değişsin”, “seçim kanunu değişsin”, “orantılı (proporsiyonel) sisteme göre meclis seçimi yapılmasına son verilsin”, “seçmen tarafından beğenilen ve en fazla oy alan seçimi kazansın, majoriter sistem yüzde yüz uygulansın!” istekleriyle 26 Mart’ta seçim yapılmasını ifade buyurmuştu. Razı gelmediler. Direndiler. Ertelediler. Bu istek henüz uygulanamıyor. Bu seçimler, makineli oy kullanma usulüyle yapılacak dediler. Ondan da korktular. Plan suya düştü. Her şeyi kendi istediği gibi yaptırmaya çalışan “üst akıl” şimdiki ve onun eşekleri siyaset sahnesindeki yeniliklerden korkuyor. 6 Kasımdaki halk oylamasında 2 milyon 500 bin seçmen, her seçimden sonra siyasi partilere oy başı 11 levadan, toplam 36 milyon leva dağıtılmasına ve böylece çarpık siyaset sisteminin ömrünün uzatılmasına, istenen yeniliklerin aforoz edilmesine son verilme-


Makale ve Analizler - 2017

19

sini, bu paranın fakire fukaraya, iki ucunu iliştiremeyenlere yardım olarak dağıtılmasını istedi. Kabul edilmedi. Seçim önü vaatlerinin hiç birine inanmayınız, hepsi palavra. *** Zamanını dolduran şimdiki Bulgar siyaset sınıfı, halkımızın iradesini hiçe sayarak, kendi mezarını kendi elleriyle kazmak istemiyor, seçmeni oyalamaya, halkı uyutmaya, dolap çevirmeye ve rüşvet toplamaya hala devam ediyor. Bu iğrençliğin başını çeken mafyadan korku duyan sistemin içindeki sıkı disiplinli siyasi güç olarak lanse edilen Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ve bu parti adına halkımızı alabildiğine zorlamakta üstüne olmayan Ahmet Doğancı grubudur. Bu grup ihbarcı ve zorbacı muhtarlara, gizli polise ve bozuk yargı sistemine dayanıyor. Halkın oyunu kaybetti an cenazesi kalkacaktır. Bulgarda sinsi çalışan, perde ardına yuvalanmış totaliter “totaliter üst akla” hizmet eden ve sahnedeki sözcülüğünü yapan aslında zavallı bir köylü zamanesi olan Mustafa Karadayı bu orada yaşayan insanlarımız ve haklarımız açısından bizim için de tehlikeli olan bu zümrenin ihanet gölünde zehirli yılan olduğuna işaret edenler, şu listeye işaret ediyorlar: Ahmet Doğan, Kasım Dal, Aliosman İmamov, Ramadan Atalay, Tuncay Naimov, Çetin Kazak, Hasan Hacıhasan, Nigar Cafer, Delyan Peevski, Kamen Konstadinov, Yordan Tsonev, Yanko Yankov, Emil İvanov, İskra Mihaylova şimdi de bu hainler sürüsüne Faşistliğiyle, Türk düşmanlığı ve dönekliği ve eşekliğiyle ünlü Slavi Binev ile Kamen Petkov katılıyor. Bize beslenen düşmanlığın birbirine kenetlenmiş beyin hücreleridir onlar. Şu anda kavgamız Bulgaristan’da faşizmin yolunu kapamak. Halkımızı faşizm balyozu altında ezilmesini engellemektir. *** Siyasi ihanetin ve siyasi fahişeliğin hesabı gün gelir mutlaka sorulur: Açık hesap kalmaz. HÖH konusunda bu seçimlerde seçmenin ve halkın cevabı “İşim vardı seçime katılamadım!” olmalıdır. Hainlerin değirmenine su taşımakla onların bize olan düşmanlığını biliyoruz, onlarda da bize kendi kuyumuzu kazdırıyorlar. Onların siyasete girmelerinin, siyaset gölünde kalmalarının nedeni para kazanmak, yengin olmak, sırtımızdan yaşamak, seni beni, hepimizi soymak, satmak ve Türk irademizi ezmektir. Onların siyasi aktifliğin-in gerekçesi iktidara tırmanmak, bizi, temsil ediyormuş gibi yüksek makamlara çöreklenmek, Türk kimliğimizi yok eden kanun ta-


20

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sarıları hazırlamak, mecliste oya sunmak, mafya ve oligarşi çıkarlarına hizmet ederek ceplerini doldurdukça doldurmaktır. Onların siyasette yer almalarının sebebi hepsinin düşmanlarımız tarafından seçilerek özel görevlerle gönderilmiş olmalarıdır. Biz kendi davamızı kendimiz verdik. Başkalarının bizi siyasi platformda temsil etmesini istemiyoruz. Bizi aldatıyorlar. Uyanalım kardeişler. Hepsinin birleştiren ortak noktalar, bir ortak dava var ki, bizi ezmek, yeni göçlere zorlamak, bizi işsiz bırakıp gurbete itmek, çocuklarımızı cahil bırakmak, Bulgar toplumu içinde hepimizi birden karanlık, nemli bir ine sıkıştırıp yok olmamızı beklemektir. Bizim yok olmamız onların bayram edeceği gündür. Hiç birine hiçbir konuda inanmayınız! Bizim şu zorlu yaşam kavgasındaki vazifemiz, bu seçime gitmeyip, hepsini birden suyu çekilen gölde ağazı açık bırakmak ve can çekişirken kuyruk çırpan balıkları seyre dalmaktır. Hepsinin nefesi bizim elimizdedir. Oy vermediğimiz gün bittiklerinin ve yok oluşlarının ilk günüdür. 27 yıldan beri sözde hak ve özgürlük havasındayız “oy kölesi olduk. Bittik!” Kardeşim öz davanı, kaderini eline al! Bu defa hiç çekinmeden, kimin ne dediğine bakmadan çekimser kal ve seyre bak. Zafer günün yakındır. Gelip ayağına sarılacaklar. Yalım yalım yalvaracakları gün yakındır. Yeni liderlerin yolda geliyor. Yeni bir ruh, yeni bayraklar dalgalanıyor. Bu seçimlerde hükümet çıkmaz 3 ay sonra yeni seçime hazırlık yapılmalıdır! Biz bin defa düşer bin bir defa kalkarız! Kalktık! Yine kalkabiliriz. Onlar HÖH’ü bir defa düşürsek, asla kalkamazlar, hiçbir zaman kalkamayacaklar ve başımız da ancak bundan sonra beladan ebediyen kurtulacak. Halk meclisinde bizi siyaset fahişeleri temsil edemez! Bu yolu bu defa keselim. Okuduğun için teşekkür ederim. Lütfen paylaşınız.


Makale ve Analizler - 2017

21

DPS Adayı Faşistler

Raziye ÇAKIR -27.Şubat.2017

HÖH - DPS milletvekillerini önce tanıyalım ve hemen duralım. Seçimler yaklaşıyor. Bulgar dilinde “statüko”, zamanını dolmuş ama zorla yaşatılmak istenenin adıdır. Gün sayan bu seçimde bu rolü ırkçı-faşist-Türk düşmanları üstlendi. Onlardan bir grup bu defa DPS-HÖH seçim listelerinden, liste başı oldu. Kendilerini tanımazdan önce birkaç soruya cevap arayalım. Bu işi, para için mi yapıyorlar? Meclis ve siyaset dışında kalmak istemediklerinden mi? Yoksa Bulgaristan’da bütün dalavereler mecliste döndüğü ve yarım kalan dolandırıcılıklarını tamamlamak için mi? Bu cevabı kesin söylemem oldukça zor. Gün ışığına çıkan büyük gerçek, HÖH partisi fahri başkanı Ahmet Doğan’ın “üst akıl” emriyle faşizm bataklığında kokuşmuş kadrolarından adam toplamasıdır. Bu, Bulgar siyasi sistemini baştanbaşa şaşırtan ve gazetelere çift çarşaf açtıran yeni olaydır. 138 yıldan beri Bulgar faşizminden uzak kalan, insan düşmanlığını kınayan ve her zaman demokrasiden, adil bir siyasi sistemden, adil vatandaş kardeşliğinden yana çıkan Müslüman Türklerin arasına, en azılı Türk ve İslam düşmanlarının milletvekili aday olarak çekilmesi, Bizim Hak ve Özgürlük Davamızın kendi ellerimizle boğdurulması anlamına gelir. Hainler ordusuna faşistler de katılıyor. İsimlerimizi değiştiren, anadilimizi yasaklayan, din haklarımıza el kaldıran, doğal ve insan haklarımızı ayakaltına almış güçlerden medet umamayız, onlara oy vermemiz kendi mezarımızı kendimiz kazmamız anlamına gelir. Bugün karma bölgelerdeki ekonomik, sosyal, kültürel durumun baskıların Todor Jivkov döneminden çok daha sert olduğunu söyleyen halkımızın kendisidir. Köylerdeki HÖH - DPS kadrolarının baskısı bütün sınırları aşmıştır. İnsanlarımız eziliyor, sömürülüyor ve her gün sıkıştırılıyor. İnsanlarımız yoksulluk ocaklarında (gettolarda) yaşamaya zorlanıyor. Hayatımız cehennem ediliyor.Halkımıza karşı şiddetlenen baskılara artık bir de faşist güçlerin direk zulmü katılmak isteniyor: Kimdir bu faşistler tanıyalım: HÖH - DPS liste başı faşistler: Faşist Slavi Binev Kurulduğu günden beri aşırı sol, Türk düşmanı, İslam düşmanı, Türklerin siyasi ve toplumsal yaşamdan ötekileştirilerek uzaklaştırılması siyasetinin saldırgan öncülerinden, sığınmacı ve savaş kaçağı düşmanı Slavi Binev “Ataka” partisinden geliyor. 2007 yılında “Ataka” partisinden Avrupa Parlamentosu mil-


22

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

letvekili seçildi. 2012 yılında o bir Başarı için Hareket adlı muhafazakar parti kurdu ve Gerçek Demokrasi için Vatandaş Birliği (GORD) siyasi birliğine katıldı. Hak ve Özgürlük Hareketine ve Müslüman Türklere karşı saldırılarına bir an ara vermedi. Basında ve siyaset çevrelerinde sürekli Türklerin devletten sökülmesi tezini savundu. 2014 yılında GORD harelerinden ayrılan Slavi Binev son 10 yılda Bulgaristan kinli milliyetçi tabanını Türk ve Türkiye düşmanlığı temelinde uyandıran ve Balkan Savaşlarından sonra Bulgaristan’a göç eden Trakya Bulgarları için bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nden 20 milyar Euro tazminat isteyen Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe (HFCB) cephesine katıldı. 2014 seçimlerinde Haskovo bölgesinden aşırı milliyetçilerin oylarıyla 43. mecliste milletvekili olarak katıldı. Meclis çalışmalarında 9 Türk düşmanı yasa tasarsısı hazırlanmasına katıldı ve yerel ve meclis seçimlerinde Türklere anadillerinde propaganda yapılmasını yasaklayan, T.C.’deki seçim sandıklarını 35’e indiren, minarelerde ezan okunmasını yasaklayan ve camilerde Türkçe konuşulmasını yasaklayan kanun tasarılarını hazırlayıp meclise sundu ve onaylattı. Bulgar faşistleri saflarında olağanüstü büyük aktiflik gösterdi. Özellikle Türkiye’de yaşayan ve oyları HÖH fahri lideri Ahmet Doğan tarafından şu ya da bu liste başı milletvekilinin meclise girmesi için kullanılan oyların gerçek sahipleri lütfen düşünsünler. Çorluda bir günde bir sandığa 2004 oy atanlar düşünsünler! Bu defa aktiflik gösterip HÖH’e oy vererek ateşe benzin attıklarını düşünsünler ve lütfen yeniden karar versinler. Çünkü son 5 yılda sözüm ona “Yurtsever Cephe” - Bulgaristan Türklerinin en büyük, en azılı ve en amansız düşmanıydı ve bütün milli kimlik haklarımızı yok etmeye çalışıyor. Kimleri seçiyorsunuz. Oyunuz nereye gidiyor bir düşünün lütfen... HÖH - DPS listelerinde bir başka sürpriz ise 41. Halk Meclisinde “Ataka” partisi milletvekili olan başka bir Türk düşmanı olarak bilinen Kamen Petkov’tur. Vaktiyle o Ahmet Doğan’ın “Multi Grup” kasasından hibe ettiği 1 milyon 600 bin leva ile kurulan “Ataka” partisinden ilk ayrılan olmuştu. İslam düşmanı çıkışlarıyla, toplumu bölmek için yaptığı saldırılarla ün yapmış bir kişidir. Bu adayların ikisinin de Bulgarlığı kabul etmiş ve Türklerin ve Pomakların Müslümanlıktan koparılması ve değişik yöntemlerle Bulgarlaştırılması siyasetini kabul etmiş ve bu iş için maaş alan seçkin burgucu Romlardan (Çingenelerden) olduğu biliniyor. Slavi Binev Bulgaristan Romlarının lideri olma hevesinde, Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Viyana’daki Romen Merkezinden “baron” unvanı satın aldıktan sonra, Stara Zagora kilisesinde Papaz Galaktiyon tarafından vaftiz edilmiş ve haç öpmüştür.


Makale ve Analizler - 2017

23

Hainlerin başbuğu Ahmet Doğan, 1986 yılında Sofya’ya gelip, Tolbuhin’in Baraklar köyünde evimin samanlığında “Bulgaristan Türk Milli Hareketini” kurduk gel beraber olalım, istersen başa geç diyen Necmettin Hak ve 2 arkadaşına “Siz Sofya’dan ayrılmadan Sırp yazar İvo Andriç’in Drina Köprüsü eserini alıp okuyun” nasihatinde bulunmuştur. Bu nasihatin anlamı, bavullarınızı sıkın ve vatan topraklarını yavaş yavaş terk etmeye hazırlanmaya başlayındır. Çünkü İvo Andriç eserinde Türklerin ve diğer Müslümanların 1815’ten sonra eski Yugoslavya topraklarından gün ve gece yavaş yavaş, alıştıra alıştıra nasıl kovulduklarını öykülüyor. “Büyük Göç”e zorlama planlarının çok daha önceden hazırlanmış olduğunu ve bunun için Türklerin nüvelerine ajan sıkıştırma ve hareketin duyum damarlarını kesme ve başına geçip onu aforoz etme planlarının çok önceleri hazırlanmış olduğunu görebiliyoruz.Bugün Bulgarlıkla birlikte anti-Türk özlü faşizmi de kabul etmiş Binev ve Petrov gibi hademe kadroların HÖH listesine liste başı olarak alınması, hepimizi, kardeşlerim yalnız seni ve yakınlarını değil, hepimizi çok kötü günler beklediğine kesin kanıt ve işarettir. Son söz: Karar sizindir! HÖH - DPS listelerine, Liste Başı olarak konan başka biri de Dimitır Avramov’tur. Bu şopar bozması ise 43. mecliste GERB partisinden milletvekiliydi. Oy satın aldığı, hırsızlıktan, dalavere çevirmekten içeri düşenlerin aklanması için rüşvet almaktan yargılanan, dokunulmazlığı kaldırılan ve dosyası çok kabarık olan bu “halk kahramanı”, şimdi Bulgar Yüksek İdari Mahkemesi’nde en kalın dosya koleksiyonu ile ünlenmişken ve hapishanelerden koğuş seçmeyi aklından geçirirken, Ahmet Doğan “korkma, ben bu işi hallederim” demiş ve kendisini Montana liste başı buldu. Kardeşlerim ben ırkçı biri değilim, ama şopar kardeşi şopardır, hırsız dostu hırsızdır, rüşvet dediğini herkes almaz, alan da küstahın tekidir ve görüyorsunuz işte Ahmet Doğan HÖH partimize kemleri topluyor!? Bizi rüşvetçiler, dolandırıcılar, dalavereciler temsil etmeye hazırlanıyor. Unutmayalım! Unutturmayalım! 2014’te Türkiye’deki soydaşlarımızdan ve ekmek parası için gurbette atılan kardeşlerimizden gelen oylarla o zaman HÖH Genel Başkanı olan Lürfi Mestan’ın beş oy alamadığı Bay Sali’yi (Metodi Georgiev) Kostendil seçim bölgesinden halk protestolarına rağmen, zorla HÖH milletvekili çıkarmasını ve ardından ak yüzümüzü kara eden, namusumuzu beş para eden aynı vekilin dolandırıcılıktan dokunulmazlığının kaldırıldığını ve mahkemelerde süründüğünü unutmayalım... Aynı olayı, yine Türkiye’den gelen oylarla Yambolda da yaşadık. HÖH listesinden meclise giren ve rüşvet davalarından mahkemelik olan HÖH milletvekili İliya İliev haysiyetimizi yerle bir etmedi mi?


24

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Dimitır Arnavudov adam gibi adam olsa, her oy için kurşun atan GERB partisi onu neden kovsun! Yoksa biz Bulgar siyasetinin çöp kutusu muyuz? Yoksa Bulgar partilerinde siyasi pufu bitmiş dolandırıcı ve hırsızları siyasi diriltme merkezi miyiz? Son örnek: 1997 - 2001 İvan Kostov hükumetinde Başbakan Yardımcısı olan Hristo Biserov, kendisini siyaset çöplüğünde bulunca, Ahmet Doğan onu da toplamış ve HÖH Genel Başkan Yardımcısı ve Bulgaristan Halk Meclisi Başkan Yardımcılığına kadar yükseltmişti. İsviçre bankaları üzerinden para aklama işleri su yüzüne çıkınca, siyasi ceryanı kesildi ve kendisini yine aynı çöplükte ve daha da ötesi, duruşma salonunda bulmuştu. Doğan’ın dalavereleri sayesinde aklandı. Bulgar mahkemesi US Dolar, Euro ve Bulgar levalarının kokmadığını ve sayarken insan ellerine yapışmadığını tespit etti ve onu da akladı. Bu adamların hepsinin yüzünde kösele olduğu gibi Biserof’un yüzü de ham deri. Şimdi yine HÖH partisinden liste başı olmuş. Türkleri temsil etmek istiyormuş. Bu tiplerin her biri, “yüzüne tükürsen yağmur yağıyor” diyen bizde ve birçok yakın ve uzak ülkede emsali olmayan numunedir. Onlara güveneceğine ahırdaki eşeğe bel bağlasan daha hayırlıdır. Hiç olmazsa eşeklik yapmaz. Bunların her adımı eşeklik! Bu adayların hiç biri ne Türk, ne Türklük, ne demokrasi ne de adalet kokuyor. Hak ve Özgürlük demiyorum... İşin dayanak noktası: Bu işlerin hazırlıkları da uzunca bir zamandır görülmüş anlaşılan. İngiliz siyaset adamlarından Palmerstın XIX. yüzyılda şöyle yazmış. Sofya’da kitabı çıktı. O diyor ki: “Ebedi dostluk ve ebedi düşmanlık yoktur. Ebedi olan çıkarlarımızdır!” Aslında bu kitabı tercüme ettirmeye boşuna masraf yapılmış. Ahmet Doğan 1996’da Kırcali’de HÖH Milli Konferansında “ben patinin ebedi başkanı olacağım!” dememiş miydi? Yani benim gözüm aç ve doymak bilmez, buna alışın diye uyarıda bulunmuştu. O zaman siz bunu nasıl anladınız bilmem, fakat anlaşılan yalnız Bulgaristan Türkleri ve soydeaşlarımız Doğan devesini ne güdebileceğiz ne de doyurabileceğiz ki, şopar adamlarını yanına topluyor, sofra büyüyor, hazır oncular çoğalıyor ve hepimizi bir daha ezmek istiyor. Yeni durum şudur. Arzuhal eylesem hey dost Deftere sığmaz


Makale ve Analizler - 2017

25

Omuzdan kesilmiş Kolumuz bizim Doktor Bulunmaz. Benim bu gidişe aklım ermiyor. Kefensiz kalacak ölümüz bizim. Lütfen okuyan olduysa paylaşsın. Seçim geliyor.

Dalga Geri Döndü

Levent Rasimov-28.Şubat.2017

Kubrat ve Glodjevo’da yerel seçimlerin gösterdikleri 26 Şubat Pazar günü Rusçuk ve Razgrat bölgelerinde iki önemli seçim yapıldı. Kubrat ve Glodjevo’da yerel seçimlerde Belediye başkanlıklarını Hak ve Özgürlükler Partisi yeniden ele geçirdi. Deliorman için bu gelişme son derece önemli oldu. Çünkü 2014 seçimleriyle HÖH - DPS partisinden kopma süreci başlamıştı. 2016’ya ait yazılarımda, köylerde ve belediye merkezlerinde seçmenlerimizin HÖH kovanından ayrıldığını, fakat direk olarak DOST partisine yönelmediğini, yarı yolda durup bakındıklarını, yeni bir seçenek aradıklarını yazmıştım. Bu yerel seçimde “Bulgaristan’ı Kurtaralım!” sloganı yükselten HÖH, “Birliktelik!” şiarını yine ele aldı. Sonuçta her iki belediyede de zafer elde etti. Kubrat’ta oyların % 56, 7’sini alan Aklin Nebi Belediye Başkanı oldu. Seçime GERB ve BSP partileri de katıldı, fakat DPS’yi sollayamadılar. Glodjevo’da Belediye Başkanlığına Adem Hacımemişev seçildi. 26 Mart 2017’de yapılacak olan erken genel seçimler arifesinde Deliormanlılar siyasi durumda değişiklikler olduğunu, içten içe kaynayan halk memnuniyetsizliği ve ruhun önünü karanlık görünce, çark ettiğini ve yine eski yuvasına HÖH kanadı altına döndüğünü ortaya koydu. Meclis seçimi öncesi ülke çapında da değişiklikler oluyor. BGhaber.org yorumcuları doğru tespitler yaparak 13 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimleri


26

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sonuçlarıyla Bulgaristan’da Batıdan Doğuya doğru bir siyasi ibre kımıldaması olduğunu yazsalar da, bu hafta Cumhurbaşkanı Rumen Radev “iki sandalyede oturamayız” dedi. Yani hem NATO ve Avrupa Birliği üyesi hem de çok sıkı Rusya dostu olmanın olanaklı olmadığına işaret etti. Batı ile Doğu arasındaki yüzleşme sınırında olduğumuzu hatırlattı. Bulgaristan’da sonuçlarına inanılarak bakılan “Alfa Riçars” sosyolojik anketle araştırma ajansı 16 - 23 Şubat 2017 günleri arasında ucu bizim bölgeye de uzanan bir seçim önü soruşturmasının sonuçlarını açıkladı. 26 Mart günü seçenlerden % 65,9’unun sandığa gidip oy kullanacağı artık biliniyor. Bu memleketimiz koşulları için oldukça yüksek bir orandır. Seçmenler, % 31,5’ü GERB, % 29,6’sı BSP; % 6,8’i HÖH, % 10,8’, güya yurtseverlere, % 5,7’si “İrade” (Volya) partisine (yeni kurulan bir partidir ve genel seçimlere ilk kez katılacaktır.) oy vereceklerini açıklarken, “ABV”, “21. yüzyıl”, “Bulgaristan Evet”, Yeni Cumhuriyet ve DOST partisi barajın altında kalacaktır. Bulgar seçmenin bütün dikkati yalnız 2 siyasi parti -GERB ile BSP- etrafında yoğunlaşsa da, ülkenin siyasi geleceğinin yalnızca bu iki parti tarafından belirlenmesi yolları kapalıdır. Bir de GERB lideri Borisov ile BSP lideri Bayan Ninpva seçim önü tartışması için bir araya, bir stüdyoda buluşmaya ve tartışmaya yanaşmıyorlar. Bu, Bulgar toplumunun fazla kutuplaştığına işaret ederken, sol cephede BSP’den başka yalnız HÖH - DPS’yi, sağ kanatta ise GERB’le direk koalisyona girecek hazır hiç bir parti görünmüyor. Rusçuluyla bilinen Mareşkin’in “İrade” partisi GERB’ye karşı cephe almış durumda, sözde yurtseverler ise (Ataka, VMRO ve Yurtsever Cephe) üçlüsü olarak Avrupa Birliği tarafından “faşist” partiler olarak damgalandığından direk olarak siyasi erkte yer alamıyorlar. Hemen hemen değişiklik göstermeyen siyaset arenasında durum “pat” kalmaya devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında seçimlerden nasıl bir hükümet çıkacağını kestirmek çok zordur. Seçim kampanyasında GERB ile BSP’nin karşılıklı ateşinde hele iç siyaset alanında ekonomi konusu olmaması, ancak iki yönlü yollar, dalavere ve rüşvet konusunun işlenmesi ve yalan değirmeninden emekli maaşlarına zam tozu çıkması, seçmeni yerinde mıhladı. HÖH - DPS ve “Volya” (İrade) partisinin eleştir ilerilerinin sivri ucu ırkçı, milliyetçi ve faşist “Ataka”, VMRO ve sözde “Yurtsever Güçlere” yönelik olması da sonuç verdi. Cumhurbaşkanı seçiminde % 15 alan üçlü milliyetçilerin adayının oy oranı artık % 10’lara düşmüştü. Bol keseden vaatlerde bulunarak bu oranı % 25’e çıkarmaya çalışmaları ise tehlike çanları çalıyor.


Makale ve Analizler - 2017

27

Seçmenler 26 Marttan sonra GERB-BSP hükümeti kurulmasını istemiyor. Bu şıkı destekleyenler ancak % 5 oranındadır. Fakat aynı zamanda sol kanatta bir BSP - DPS hükümeti kurulmasını isteyenlerin oranı da ancak % 4’tür. Alfa Rıçarsın saptadığına göre Bulgaristan yeni bir genel seçime gitmek zorundadır ve yeni seçim, seçim sistemi değiştirilerek ve ancak majoriter usule göre yapılırsa, siyaset tabloda değişiklik kaydedilebilir. Basında çıkan yorumlarla, 240 kişilik meclise girmek için, devlet yardımı olarak 40 bin leva alıp can atanlar siyasetin ve sosyal yaşamın tortusudur. Bu seçimlerde dikkati çeken bir özellik ve yeni kurulan siyasi partilerin liderlerinin seçmene şart koşmasıdır. Örneğin “saraysız demokrasi” sloganı destek bulmayan “DOST - Birliği” liderlerinden biri olan Lütfü Mestan’ın “meclise giremezsem ben siyasetten çekileceğim” sözleri alayla karşılanmıştır. Bu partinin seçim kampanyasını BSP gibi Plovdiv (Filibe) şehrinde açarken, okullarda Türkçe okutulması şiarı hazır bulunanlar arasında destek buldu. Aynı zamanda, ancak birkaç yüz Müslüman Türkün ama 100 binden fazla Müslüman Çingene kardeşimizin ikamet ettiği ve çok sıkıntılı yıllar geçirdiği Filibe’de görkemli bir Türk partileri forumu yapılması kayda değer bir olay oldu. *** Bu seçimlere damga vuran çok önemli bir husus da, umutları gerçekleşmeden ölenlerin bıraktığı izlerdir. Yılbaşından beri 7 bin vatandaş ebedi yolculuğa uğurlanırken, geçen yıl 45 bin kişinin vefat etmesi Bulgar ulusunun ruh halinde durgunluk yaratmıştır. 2004’te başlayan Bulgaristan’ın Avrupa Birliği serüveni artık 13 yıl sonra durulacağına, İngilizlerin “breksit” kararından sonra yeni 20 bin kili Britanya Adalarına akmıştır. Ülkeye yatırım yapılmaması ve 2020 yılında AB fonlarının kesileceği haberleri seçenek arayanları “def olup gidelim” kararına itiyor. Nüfus sorunlarıyla ilgili pek çok açılmamış sayfalar olduğu da biliniyor. Örneğin Bulgaristan’da kendi evi, dairesi, daimi adresi, kira sözleşmesi olmayanlara kimlik kartı verilmiyor. Yasa dışı, (kaçak) kurulmuş GETTO barakaları da daimi adres sayılmıyor. Bu durumda Romen ve Müslüman Çingene nüfustan kimlik karı olmayan büyük sayıda Bulgaristan ve AB vatandaşı var. Nüfus kaydı sorunu çok ciddi olduğundan, bir sosyal adalet arayanların eşit haklılık bayrağı olmaya başladı. Bu bakıma aynı kişiler oy da kullanamıyor ve aslında yapılan seçimlerden alınan sonuçlar gerçek değildir. Kayıtsız yaşayanlar sistem dışı kalıyor.


28

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Çok acı başka bir gerçek daha var. Bulgaristan nüfusundan (toplam 5 milyon) yaklaşık 2 milyon kişi emelidir, onların % 40’ı (800 bin kişi 200 leva yani 100 Euro) danaz emekli maaşı alıyor. Yeni doğan çocukların % 60’ı az gelirli, çok sefil ailelerde dünyaya geldiğinden, okul ve eğitim sorunları açısından gelecekleri karanlıktır. Bir başka sorun da, okumayan ve çalışmayan ama aynı zamanda toplumla bütünleşmek istemeyen kitlenin de her geçen günle artmasıdır. Kör cahillik bakımından Trinidat ve Tobago vb ülkelerin ardında kalmış bulunuyoruz. AB’de 28. ülkeyiz. Okula giden çocukların üçte biri Bulgar dilini anadil olarak kabul etmiyor, ilkokulu bitirenlerin % 40’ı alfabeyi bilmiyor. “Doğuduğun yerde yaşayacaksın!” Şablonunu kırabilen çocuklar ancak % 13’tür. Bu şablonun en sıkı uygulandığı alan ise “Bulgar Etnik Modeli”dir. Bulgar toplumsal aydın tabakasının kendisini üretememe, Bulgar ruhunun çöküş yaşaması ve öğrenimli gençlerin ülkeyi her gün terk etmesi, derinleşen bunalımı dibe çeken en büyük güçtür. Bu arada sağlık durumunun da “paran varsa tedavi ederiz, paran yoksa çık” formülü karşısında yenik düşmesi gerginliği daha da arttırıyor. Bu etkenlerin hepsi Bulgaristan Türk seçmeni de etkiliyor. Deliorman’daki belediye seçimlerde, 2016 duraklamasından sonra, 2017’de geri dönüş gözlendiğini anlatmak istedim. Lütfen seçime katılacak soydaşlarımızla paylaşınız. Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.


Makale ve Analizler - 2017

29

MART 2017 Yazıları Liderlik Sorunu

İbrahim Soytürk-01.Mart.2017

Lider yaşadığı toplumun kavgası içinden çıkmalıdır. Mücadele eden, geleceğini tırnaklarıyla kazıyan her toplum gibi Bulgaristanlı Türkler de lider sorunu yaşadı ve yaşıyor. Bosna Müslümanları sorunu Aliya İzzet Begoviç’le çözdü. Çek halkı Gustav Havel’le çözmüştü. Lehler ise Leh Walensa’yı yetiştirdi. Halktan gelen lider olmadan hiçbir toplumsal dönüşüm gerçekleşemez, süreçler yarım, toplum yaralı, halk gerçekleşmemiş bir belirsizlikle kalır. Bulgaristan’da demokratik dönüşüm kendi liderini doğuramadı. Sahneye çıkanların her biri geni değiştirmiş bitkiler gibi olduğundan hiçbir fikir tutmadı. Devlet görevine başlayan davasını unuttu. Örnekleri anımsamak kolaydır... Bu durumun nedenleri var. Bulgar halkı demokrasi için kelleyi kotluğa almadı, mücadele vermedi. Hapis yatmadı. Kurşunlara göğüs açmadı. Aydın eylemleri kitle eylemi değildir. Bulgar halkı totalitarizme karşı kükremedi hatta bugün o dönemin nostaljisiyle yaşıyor. Çünkü yerel ortamdaki sıkıntılar komünist baskıları aratmaya başladı. Muhtarlar “kral” kesiliyor. Halk soyuluyor. Çıkış yolu arayanlar eziliyor. Baskıya dayanamayanlar ülkeden kaçıyor. Komünizme karşı demokrasi mücadelesinde Bulgarlar arasından düşen can yok. Ağızdaki çürük (komünist) dişler çekilip atılmadı. “Aman dursunlar, ağırınca çektiririz” denildi. Ağzımız bugüne kadar totalitarizm kokuyor. Kangrenli kökler ve sallanan bozuklar çenenin hem solunda hem de sağındadır. Çene hastadır. Etler dişlerden çekilmiş olsa da kendileri kök sökemiyor. Bu işi yapacak toplumsal güçlerin dirilişi ve hareketlenmesi de yoldadır.


30

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Sararıp kararmış, yerinde oynayan ama kendiliğinden bir türlü düşmeyen ön cephe de tamamen bozuktur. Demek istediğim yeni Bakanlar Kurulu atanırken bile doğru dürüst kadro bulunamıyor. Yeni başbakan Ognyan Gercikov’un öğrencilik yıllarında özürlü olması ve hiçbir konuda asla atılım göstermemiş olması toplumu sarstı. Bugün yeni yeni sahneye sürülenler “biz demokratız” havalarına girsek bile totaliter-komünist ağız kokusu etrafı boğuyor. Bu kuşak 27 yıldan beri bu durumunacısını ve çilesini çekti. Ahmet Doğan ve etrafındaki tayfa ise kangrenli çürüklerin üstünde altın kaplama ile sırıtıyor. Bulgar toplumunda 1989’dan sonra lider sorunu yaşamaması gereken bir tek topluluk varsa o da Müslüman Türkleriydi. Çünkü Milli Ayaklanmadan geçmişlerdi. 100 yıllık mücadelede, tüm yasalara ve tarihsel istemlere uyarak 3. kuşak ayaklandık. Faşizm-komünizm ve totalitarizmin üçüne de birden “Defol!” dedik. 1989 Mayıs Ayaklanmamız kendi önder karakterlerini yaratabilmişti. Özverili ve yiğitlikleri ile mücadelemize damga vuranlar aramızdan yetişmişti. 25 - 30 - 35 yaşlarındaydılar. Pırıl pırıl parlarlardı. Kendileriyle bugün de gurur duyuyoruz. Güçlerin güç katan, halkımızın dirençli ruhuyla kaynaşmış olmalarıydı. Birçokları totaliter zulümle mücadele meydanlarında kurşunlandılar. Şehit düştüler! Hiçbir kimse yılmadı. Mücadele bayrağı yere düşmedi. Düşürülmeyecektir. Bugün, 26 Kasım 2017 Sofya meclis seçimleri öncesi bile Bulgar demokrasi ruhlu güçleriyle mücadele meydanlarında buluşup kaynaşamıyoruz. Bu gerçeğin çok esaslı ve derin nedenleri var. Biz bugün çöküş halindeki Bulgaristan toplumunu kurtarmak için birlik olamıyorsak, Bulgarların kendi öz geçmişlerinden, bize karşı devlet ve çoğunluk olarak işledikleri cinayet ve suçlardan utanmaya başlamış olmalarıdır. En kötü insanın bile vicdanı gün gelir uyanır. Uyanmak için doğmuştur. Evlatlar dedelerinin ve babalarının, işlediği suçların kâbusunu görür, acısını çeker. Olay yaşananda gizlidir. Gözümüze bakacak gözleri olmayışındadır. En ağır zulme dayanabilmek büyüklüktür, karakter sahibi olmaktır, yüceliktir. Bu ruh hali karşısında olanı her zaman yener ve ezer. Dünya böyle kurulmuştur. Başkası yalandır.


Makale ve Analizler - 2017

31

Verdiğimiz mücadele yıllarında ceza evlerinin yeraltı koridorlarında birbirimizle defalarca vedalaşmıştık. Her birimizin gözlerinde halkıma sevgi, saygı ve öz güven, davamıza zafer selamları okunuyordu. O zaman şehit düşen kardeşlerimizin Türk isim ve soy atlarının Batı radyolarından, işitilmesi ulusal ve uluslar arası referans oluyordu. Dünyada insan hakları için dayanışan direniş denizi güç kaynağımıza dönüşüyordu. O ağır mücadele yıllarında kavga zamandı. 1972’de Pomakların isimleri değiştirilirken Taşılı (Malko Kamenyane) köyünden olan eşinin anne soyunda karışıklık olduğu sözde tespit edilen Koşukavak’ın (Krumovgrat) Hacıoğulları köyünden Hasan Mehmedov’u hatırladım. 1989’un Ağustosunda Türkiye sınır kapısı açılana kadar 2 çocuğuyla birlikte Vitoşa Dağının eteklerinde saklanarak yaşadığını, zenginlere dağ evi inşa ederek geçindiğini, çektikleri, sayısız çileyi hatırladım ama hatırlatmak istemiyorum, çünkü acıyor. Onun gibi yüzlerce aile vardı. 1972’den 1989 arası 17 yıldır. Totaliter bir ülkede, Türklerle Pomaklara karşı tüm devlet gücünün ayaklandığı baskı ve terör ortamında 17 yıl illegal yaşamanın öyküsünü yazan olmadı. Göç edip Bursa’ya, İzmir’e yerleşmek, hatta her sabah su böreği ve baklava yemek, çekilen acıları unutturamaz, ruh acısı pansuman edilemez, temizlenmez... Bulgaristan Müslüman Türklerinin ağır ceza mahkemelerinin duruşma salonlarından anıları da yazılmadı. Kendini halklı bulanlara, hiçbir suçu olmayanlara “casusluktan” ağırlaştırılmış ömür boyu ceza veriliyordu. 15 - 17 yıl illegal yaşamak zorunda kalanların totaliter toplumla çelişkisi, eşinin ve çocuklarının ismi için yıllarca çekenlerin kahramanlığı kaleme alınmadı. Aslında bizi Türk eden, Türklüğümüzü pekiştiren, birbirimizi kokumuzdan, bakışımızdan sezmemizi ve tanımamızı sağlayan bu ağır kavganın çilesidir. Çekmiş adam bellidir. Yaşanan zulüm asla unutulamaz. Kolları kelepçelenen kardeşlerimizin, dövülerek öldürülenlerin çekisi hiçbir zaman unutulamaz. Ayrılık acısını unutmak mümkün değildir. Birçoklarımız vuruldu. Ve daha nice çile bizim mücadele nasırlarımızı oluşturdu. Hak ve Özgürlük davamızın gerçek önderleri, en yürekli liderler bu nasırların altında bitti. Ayakaltına alınıp ezilenlerin, ata ocağından kovulanların toplam sayısı 10 binden fazladır. Onlar zafere kadar bitmeyecek olan bir kavganın öncüleriydi. Biz halen, kendi içine çekilen ve halkla göz göze gelmekten kaçan, Hak ve Özgürlükler Partisi’nde (DPS) son parçalanmalardan beri yeni bir lider arayışı içindeyiz. Halkımız eski çobandan ve kendi gelen damattan köy ağası olmaz demiştir. Fikri olmayan, olsa bile her gün ve her yerde değişen “öncü” olarak da-


32

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

yatılan ve geçinmek için çırpınanlar gerekince aranan yerde bulunmaz.. En aktüel konu olan -dosya konusu- gündemdedir de... Tüm dosyaların okunması bile hiçbir kimseyi adam etmez. Yaşlı komünistler Sofya’da saman pazarı kurmuş, saman satıyor. Eksen ekilmez, yesen yenmez. 27 yıl sonra bize alın şu balyaları “Alın, altınız ıslanmış, kurulanın” diyorlar. Bizi bu duruma getirenler, kendim iziz ve bizi aldatmayı başaeranlardır, oyalandık, itiraf etmek de insan haklıdır... Hiçbir suçu olmayan kahramanlarımızı suçlu çıkardılar. Gözden düşürme makinesini gece gündüz çalıştırdılar. “3-5 sene içerideydim ama dosyam yok” diyenlere inanmayınız. Onlara hatırlatmak istiyorum: 1986’da İçişleri Bakanlığının tüm hapishanelere, tutuk evlerine, toplama kamplarına, milis müdürlüklerine, gizli polis “DS”ye gönderdiği bir genelge var. İlk ve son söz: “İçeri düşen her Türk muhbir ağına kazanılsın!” Birçok mapusçunun bugün bile evlatlarının ve torunlarının gözüne bakamamasının, gittikleri her yerde gözlerini kaçırmasının, hep yere bakmalarının, dört söyleyecek olsalar hep kekelemelerinin temel nedeni budur. Vicdan azabı çekiyorlar... Bu da savmaz bir yaradır. Pansuman edilemez. Davamıza aşılanan yeni önderler ve kendisini “önder” kaderli sayanlar insanlarımızı seçim arifesinde kravat defilesine topluyorlar. Türkiye de bizim aramızdan adam gibi adam yetiştiremedi... Yeni liderler halkı kasnağa vuran Bulgar davulu dinlemeye alıştırıyorlar. Seçim görüşmelerinde yüksek sesle söylenen ve yeni fikir olarak satılmak istenenlerin hepsi GMO’ludur. Kısım kısım saçsak bile hiç birisinden hiçbir filiz göremeyeceğiz. 138 yıllık çekilerden sonra biz artık kavak yellerine inanan bir halk değiliz. Şu iyi bilinmelidir. İnsanlık tarihinde “çöküş medeniyeti” diye bir şey yoktur. Bulgaristan 27 yıldan beri dağılma, çökme ve pes etme, yok olurken vatandaşlarını memleketten kovma süreci yaşıyor. İnsansız, vatandaşsız kalan bir toprakta devlet kurulamaz, kurulsa da ayakta kalamaz ve kimse kimseyi bundan böyle aldatmamalıdır. İnsanlarımızın kovulmasının temel nedeni totaliter komünizmi temelden sökecek bilinçli birleşik ordunun oluşmasını önlemektir. Bu temel sürerci engellemektir. Totalitarizm sökülüp çöpe atılmadan Bulgar’da demokrasi kurulamaz, adalet tesis edilemez, özgürlük hamalların hayali olarak kalır. Her seçimde “demokrasi” oyunu oynanıyor. Boş konserve kutuları, taş kafalar, yalan haber makineleri, gön suratlar meclise doldurulup, eski hamam eski taş dalavere, dolandırıcılık, rüşvet oyunu devam ettirilmek isteniyor. Ne ki, son hesapta ya se-


Makale ve Analizler - 2017

33

çime katılmayız ya da bülteni karalar ve “bakın işinize” deriz, çünkü soydaş olarak sandığa gitmezsek listeden silinmemiz tehlikesi de sarıldı başımıza. Bu gidişle ve bu ayak oyunlarıyla toplumsal çöküş durdurulamaz. İyi biliniz. 3-4 sene sonra biz büyük devletlerden birine gidip “izin verin de köleniz olalım!” demek zorunda kalacağız. O gün her an yaklaşıyor. Makinemizin yağı bitiyor ve kendiliğinden “Stop!” edebilir. Bir iktidar barışçı bir dönemde vatandaşlarının yurdu terk etmesine engel olamıyorsa, yok oluşa “Dur!” deyecek lider yetiştiremiyorsa, vay canına!... Çöküp yıkılmış bir binadan odun, kapı, pencere çalmak kolaydır! Gece soygunu yapmak da kolaydır. 200 leva emekli maaşıyla eli kolu bağlı yaşlıların yaşadığı köpekleri zehirlenmiş köyleri basmak kolaydır. Fakat yeniyi yaratmak ve bir çocuğu yetiştirir gibi eğitmek, toplumu diriltmek ve mutluluğa götürmek çok zordur. Büyük olay da budur aslında. 2 milyon emekli yaşluının hepsi ölünce mutluluk geleceğini bekleyenler de boş hayallerin hamalıdır. DPS lider takımı büyük suçlar işledi. Bir kuşak pırlanta gibi gencimizi FETO yerleşkelerinde eritti, kimsizleştirdi, toplumdan kopardı. Hepsinin kalbinden Türk ruhunu çıkardı. Hepsini vatan ve insan düşmanı, ihanet iğrençliğine itti. Medeniyete uyananların alayına katılmalarını bilerek engelledi. Bu gidişe henüz son verilmiş değildir. Toplumun içinde büyük sayıda sönmüş lamba var. Son çeyrek asırda çok derin ve acımasız komple planlarına kurban olduk. Hiçbir ağıcı tozlaşamayan, meyve bağlaması imkânsız bir ormandayız. Belki de dışardan geni temiz tohum almamız, bu kadar körleştirildikten sonra lider ithal etmemiz gerekecek!!! Düşünün kardeşlerim. Dertleşme günümüz yakındır. Anlaşılan bu defa birinci durağımız dertleşme buluşmalarımız olacak. Şöyle bir yeni durum da var. Artık “DS” nin bizim için biçip diktiği gömlekler bir beden dar gelebilir. Öfkemiz, kin ve nefretimiz tekmelendikçe kabarıyor.


34

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

İlginize Teşekkür

Hüseyin Yıldırım-02.Mart.2017

Konu: Yerimizde dururken geriliyoruz. Biz göçmen gençler, yaşlılarımızın atavatandan getirdikleri kültürümüzün Türkiye kültürel harcına karıştırılarak karılmasında köprü oluyoruz. BULTÜRK idesel ortamında geçirdiğimiz vakit, katıldığımız tartışmalı buluşmaların kanımızı kaynattığı oluyor. Bulgaristan Türklerinin hakları ve özgürlükleri için mücadele fikirlerini bina edip direniş Program ve Tüzüğünü yaratanlardan biri olan Sabri İskender Beyin sohbetlerini dinlerken geçmişimizin aynasında yüzüyoruz. Kimliğimizi savunma ve yaşatma mücadelesinde öncü olan birisini tanımak, bize onur verirken, sohbetleriyle kanatlanıyor ve başımız dik geziyoruz. TRT ve soydaş yayınlarından öğrenebildiğimiz kadarıyla, bugün de bir şeyler oluyor. Fakat tam ne olduğunu okul kitaplarından, öğretmenlerimizin anlattıklarından ya da kılavuz bileceğimiz bir eserden öğrenebilmemiz henüz olanaklı olmadı. Herkes bir şeyler anlatıyor, yazanların yazdıklarından, ama bu böyle değil şöyle olsaydı, en büyük ateşi biz yakacaktık dumanı var. Hava hala sisli! Sanki uzak dağların ötesinden gelen efsanelerde bir çakışmazlık, bir çelişkilik ve bir böbürlenme var. Hem geçmişimize, hem de bugünümüz ve geleceğimize ortak değer ve ayar veren yargı değerleri henüz doğmadı. Doğmuş olsa bile onları derleyip, bu yol bizim yolumuzdur, arkası ve önü bizimdir, her düşen kutsaldır, ölçüsü sanki beden olarak yeni kuşağa göre biçilmemiş, biçilemiyor yoksa yeni kuşağın ebatları farklı. Genç kuşak “gidişte dönmemek var, galipte görmemek var” felsefesiyle henüz buluşamadı. Fakat Sabri İskender Beyle görüşmelerimizden şu gerçeğe kesin inanmaya başladığımı özellikle vurgulamak istiyorum: Çağdaş uygarlık için bilgisayarın bulunması ve insanlığın dünyanın her yanında bilgisayar kullanması, cep telefonuyla haberleşmesi ne kadar önemliyse, İnsan Haklarını Korumak için kurulan Demokratik Lig de 20. yüzyılda yaşamış Bulgaristan Müslüman Türkleri için aynı değerde önem taşıyor. Bunu şöyle de anlatabilirim. Köyümün başında bir İnek Kaya vardır. Dedelerimin dedeleri İnek Kaya kuzundaki büyük meşe kökünde kaynayan su bulmuş, oluk taşı oyup onu köyümüze akıtarak indirmişlerdir. Üstü yası taşla kaplı


Makale ve Analizler - 2017

35

suyolunu toprakta gömülüdür. O zaman bu zaman ne meşe kurumuş, ne kem gözler suyolumuzu bulup bozabilmiştir. Çeşmemizin adı Yukarı Çeşme’dir. Adı değişmiş, dolayındaki gölgeler değişmiş, kaç defa kurnası çalınmış, ama o hep akıyor ve gelip geçene hayat suyu veriyor, hayatı yaşattığı için gururlanıyor, gidenleri bekliyor, gelenlere seviniyor. Demokratik Lig bizim Yukarı Çeşmemiz gibidir. Hayat ağacımız Yaşlı Meşeyse, hayat suyumuz derin köklerinden gelir, su bizde biz de o suda yaşamak için varızdır. Bizim mücadele suyumuz, her markette satılan ve içtikçe sanki ferahlatan ama aslında yoğuran sulardan farklıdır. O bize yaşam suyu getirmiştir yerin dibinden ve onun hayat şarkısını dinleriz kurnadan akarken. Demokratik Lig de yüz yıllık çile ve çekimizin, endişeli ve üzgün zekâ ve alın terimizin özünden doğmuştu. Tek kolda birleşip beraberce mücadele etme fikri önce Sabri İskender’de doğmuştu. Beynini zorlayan illegal değil legal bir mücadele örgütü kurmaktı. Bu fikir onun içinde “Belene” Ölüm Kampında Tuna dalgalarının kovalaşışını sessizce izlerken doğmuştu. Önemli olan insanlarımızı dağlara çağırmak, mısır tarlalarında, bağda bayırda gizlemek değil tek kolda buluşturmaktı. Avrupa sularını Karadeniz’e ve Dünya Okyanusuna taşıyan şu dev nehrin omurgasında benzin, doğalgaz ya da elektrikle çalışan bir motor yoktu. Ekmek su istemeyen ırmak sabah akşam hiç durmadan su deryasını akıtarak ileri taşıyordu. Bu dev güç Bulgaristan Türklerinde de olmalıydı. Aradığı enerji ezilip uyutulanların uyanmasında gizliydi. Bu uyanışla mücadele ruhu doğacak ve hareketlenmesiyle halkımız zaferden zafere ilerleyecekti. Onun ruhunda oluşan bütün halkımızı kucaklayacak legal bir direniş dalgasıydı. Bu işte önemli olan, o ekmek su istemeden, halkı uyandıracak ve birleştirip harekete geçirecek ruhu uyandırmaktı. Bunu tek başına yapmak çok zaman gerektirecekti ve hiç tereddüt etmeden kendisiyle birlikte “Belene”den çıkarılan ve sürgüne gönderilen arkadaşlarını aramaya koyuldu. Halkımızın haklı hak, özgürlük ve adalet davasına can vermeye hazır olanları birer birer gönlünden geçirdi, sanki kucakladı. Önce Sliven ili Ablanlar (Yablanovo) köuyünden Ali Ormanlı’yı bastı bağrına; ardından Razgrat ili Yonkovo köyünden Ali Mustafov Hüseyinov’un boynuna dolandı kolları; Silistreli Hayrettin Hüseyinov’la zaten yeminliydiler, Sliven ili Sokolartsi köyünden Nasıf Bilalov’un şahin gözleriyle kesişti gözleri. Vratsa ili Kunino köyünde sürgün edilmiş Koşukavaklı (Krumovgrat) ağırbaşlı Mustafa Ömer’in huzuru canlandı karşısında. Akranı olan Mustafa öğretmen Sofya “Kliment Ohritski” Üniversitesi Felsefe Fakültesi mezunuydu. Kasabasındaki “Gergi Dimitrov” lisesinde son sınıflara “Sosyal Bilimler” dersi okuyordu. Çökmekte olan sosyalist düzenin neresini yanlış anlattığını anlama-


36

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

dan, bir akşam bileklerine kelepçe takılıp 500 km uzaktaki bir Bulgar köyüne sürülmüştü. Ömründe bir tavuk kesmemişti. Ne ki, onu köye getiren milis arabasının arka kapısı açılmazdan önce Bulgar köylülerle toplantı yapılmış ve karısını kesip kuyuya attığı ve kuyuyu da kara kaya doldurduğu anlatılmıştı. Yığınla kara kaya arasında pirincin taşını ayıklamak ve sabah sokağa çıktığında “Merhaba” dediği Bulgarlardan biri de ona “Günaydın” diyene kadar, köy kenarındaki yoncaları 2 defa biçti. Bulgarları ona yakınlaştıran kosa sesi, önüne çıkan göcen ve kuş yavrucuklarını dikkatlice kenara çekip koruması, tırpan dişerken örsle çekiçten çıkan uyumlu ses oldu. Onun hayvanlara olan sevgisi, çalışkanlığı, dürüstlüğü, efendili büyüklüğü ve çekiç sesi harmonisi sanki her gün biraz daha kaynaşan ortak değerlerdi. Sabri İskender, sürgün Mustfa Ömeri (1988) ilk kez gördüğünde, bu gibi aydın adamların ne işi olur bu yaban köylerde diye düşünmüştü. İlk konuşmada kaynaştılar. Demokratik Lig’in legal ve yarı legal mücadele Program ve Tüzüğü Türkçemizde ve Bulgar dilinde aydınlarımızdan Mustafa Ömer’in kaleminden çıktı ve ruhunu yansıttı. Bu Program’da mücadelemizin tek hedefi ve yönü vardı. Totaliter komünist rejimi ve kötülük ve zalimliğin başı Todor Jivkov’u devirmek. Bütün mahkûm ve sürgünler tüm kötülüklerin Todor Jivkov’un başı altından çıktığını ve o devrilince demokrasinin kendiliğinden bahar gibi gelip gönüllere dolacağını düşlüyordu. O şartlarda ve o denli zifiri karanlığın içinde hiç kimse Todor Jivkov’un zulüm topu buzdağının ancak görünen kısmı, suyun altında totaliter kütle olduğunu düşünmek istemiyordu. Bu ruh hali, Demokratik Lig kuruluş ilkelerini belirledi ve Programda açık olan şu cümlelerde ifade buldu: Bulgaristan’da, milli azınlıklara karşı 1960’larda başlayan ve özellikle 1970’lerde şiddetlenen ve aşağıdaki yönlerde bu kitlenin hak ve özgürlüklerini kısıtlayan sınırlamalarda ifade bulmuştur. Not: Önemle vurgulamak isterim ki, Ahmet Doğan’ın kurdum diye böbürlendiği ve hala fahri başkanlığını sürdürdüğü HÖH partisi (Hak ve Özgürlükler) ilkelerini Mustafa Ömer’in kaleme aldığı Demokratik Lig örgütü Programından çalmıştır. Burada “demokratik” kavramı kavgamızın kaymağını dile getirirken, LİG ise birlik, etniklerin beraberliği, ulusal birlik anlamında toplayıcı ve kaynaştırıcı kavramdır.  Kısıtlanıp yok edilmek istenen, halk gelenekleri, gelenek ve adetlerimizdir;  Halk geleneklerimize dayanan programın geliştirilip yaygınlaştırılması; Anadilde eğitim ve öğretim, anadilde basın yayın, gazete ve dergi çıkarma yasaklarının hemen kaldırılması;


Makale ve Analizler - 2017

37

 Din adet ve geleneklerinin, ibadet hakkının vb üzerindeki yasakların hemen kaldırılması vs. Bugünkü direnişlerimizin de özünü oluşturması gereken bu mücadele yönlerimiz, HÖH partisi tarafından rafa kaldırılmıştır. DOST partisi ile HŞHP ise, yeni kurdukları “DOST Birliği’nin” 26 Mart 2017 seçim şiarına “Saraysız Demokrasi” yazarak, davamızı hepten toslatmıştır. Şöyle yani, kimlik davamız bugün Ahmet Doğan ile Lütfi Mestan arasındaki kapışmada adeta Lütfi Mestan’ın ayağına batan dikeni çıkarma davası olmuştur. Bunlar danışlı dövüştür. Bu kavgaya, Todor Jivkov zulmünü kurutmak için milli halk hareketi örgütlemeye çalıştığı için Sofya zindanlarından en küflüsü, en nemlisi, en çilelisi olan “Razvigor” da sorgu esnasında:  “Yugoslavya’ya neden kaçmak istedin sorusuna?” “Bulgaristan Türklerinin yürekler acısı durumunu dünyaya duyurmak için!” cevabını veren Sabri İskender açısından bakıldığında, günümüz DOSTHÇHP-DPS ilişkileriyle ilgili şu fıkra geliyor aklıma ve paylaşmak istiyorum sizinle: Kasabanın birinde bir camcı bir de deli varmış. Günlerden bir gün camcı deliye  “İşler çok kesat yavrum, gitsen de birkaç evin camını indiriversen”, demiş. Deli de yol kenarından uygun taşlar toplamış ve camcının evinin bütün camlarını tuzla buz etmiş. Akçam eve dönen camcı ne görsün. Ertesi gün deliyi erkenden huzuruna çekmiş ve “sen ne yaptığının farkında mısın” diye sormuş ve sağ eliyle tokatı yapıştırmaya da hazır vaziyette: Deli:  “Evet” demiş ve şöyle devam etmiş:  “Başkalarının camlarını kırsaydım, sana gelmeye bilirlerdi. Şimdi işin garantili!” “Saraysız demokrasi” kemiksiz et arama kavgası değil de nedir. Bu kavga bunun için tutmuyor, çünkü bir oyundur. Baş aktörlerden Orhan İsmailov Bulgar silahlı kuvvetlerinden yüksek rutbeli subay; Lürfi Mestan’ın dosyası olduğu belli olan ama rütbesi henüz bilinmeyen biri;


38

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Ahmet Doğan ise bu enceklerin anası olduğu için geçmişi ve geleceğiyle ilgili sorulara cevap vermiyor. Tek sözle: Hak ve Özgürlüklerimiz uğruna mücadelemizde yerimizde dururken geriliyoruz.

Fransa Geleceğimize El Atıyor

Raziye ÇAKIR -03.Mart.2017

Böyle bir okulumuz ne zaman olacak? Bir Avrupa ülkesi olan ve hatta dünyada en yaratıcı millet olarak ün yapan Almanların 16. yüzyıllarda yazılmış kitaplarında şöyle cümleler okunabilir: “Türkler disiplin bakımından model tutulabilir!” Bir yerde de şu cümle kullanılmıştır: “Türkler bizim prenslerden on misli akıllı ve zühd ve takva sahibidirler.” Zühd - dince yasak şeylerden sakınmadır. Takva - Allah’dan korkan ve günahlardan çekinendir. Yılların ve asırların geçmesiyle onlar dünyanın en disiplinli ulusu olurken, o kadar çok buluş yaptılar ki, dünya onların akıl üstünlüğünü kendiliğinden tanıdı. Geçen yüzyıl Türklüğümüz Almanlardan ordu işlerinde ve üniversitelerimizde birçok şey öğrenmeye çok zaman ayırdı. Alman liseleri Türkiye’ye olduğu gibi Balkan başkentlerine kondu. O okullar Güney Doğu Avrupa ülkeleri kadrolarını bugünlere hazırladı. Türkiye, bazı istisnalar hariç, İngilizce üzerinden dünyaya yayılma programını FETO’ya devrederek, emperyalizme köle yetiştirmeye gönül verdi ve bugün zihnimizden başka elimiz kolumuz da pansumanlıdır. Biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler olarak ülkemizde birkaç Türk Okulu açılmasını çok özledik, fakat nasip değildi. Bizimle ilgili düşünenler bizim gibi düşünmedikçe bu işin olmayacağına inanmaya başladık. Bugün Bulgar bakanlıklarındaki kadroların çoğu ülkemizdeki İngiliz liselerinden mezundur. İspanyol Liseleri de çok aktifleşti.


Makale ve Analizler - 2017

39

Rus liseleri çalışmalarını sürdürüyor. İtalyan Lisesi binlerce kadro yetiştirdi. Alman Liseleri dışında, Goethe Dil ve Kültür Merkezleri de çalışmalarından meyve topluyor. Sofya günlük gazetelerinden “Standart” 28 Şubat 2017 tarihli / yıl 14, sayı 8630’da Bulgaristan’da En Büyük Uluslar arası Okul Kapılarını Açıyor başlığı altında yeni kurulan “Victor Hugo” Fransız lisesini detaylı bir şekilde anlatıyor: Bay Paskal Muro, kısaltılmış adı AFOÇ olan, dünya eğitim öğretim ağından olup Bulgaristan’daki dört yabancı okuldan birinde, Sofya “Victor Hugo” Fransız okulunda müdürdür. Kendisinden yönettiği okulu anlatmasını rica ettik. Biz, Fransa dışında, Fransız eğitim ve öğretim sistemi programına tamamen uygun çalışan, 137 devlette etkin, 495 anaokulu, ilkokul, kolej ve liseye bağlı olan bir programla, Bulgaristan’da 740 öğrenci eğitiyoruz. Okullarımızda uluslar arası değerlere dayanılarak Fransızca eğitim veriliyor. Bu değerler, hoşgörü, insan sevgisi, eşit şans, entelektüel ilgi, eleştirel bilinçtir. Anaokulundan başlayıp lise sonuna kadar bu temeller üzerinde ders görülüyor. Şunu önemle belirtmek isterim. Okulumuz bir özel okul değildir. Fransa Eğitim Bakanlığı tarafından tanınmış olan bir okul sistemidir. Sofya’daki Fransız Okulumuzda eğitim görmekle, Fransa’da bir devlet okulunda ders görmek arasında hiçbir fark yoktur. Bulgaristan’daki okullarımız Sofya’daki Fransa Büyükelçiliği yönetimi altındadır. Fransız Lisesindeki öğretmenleri anlatır mısınız? Öğretmenlerimizden çoğu Fransız vatandaşıdır. Yarışmalarda ve sınavda seçilmişlerdir. Dış ülkelerdeki okullarımızda derse giren en yetenekli öğretmenlerimiz Sofya’da da ders veriyor. Okulunuza kayıt işlemleri nasıl yapılıyor? 3-4 yaşındaki çocuklar ana-okulumuza kaydedilebilir, boş yer varsa kayıt yapıyoruz. 5 yaşındaki çocuklar Fransızca sınavından geçiyor. 11 Martta “Açık Kapılar” günümüz var ve isteyen anne ve babalar gelip istedikleri bilgiyi alabilirler. “Açık Kapılar” günü için bizi biraz daha bilgilendiriniz lütfen. Eve beyinlere ne söylemek istiyorsunuz? Törende 2017 - 2018 ders yılı için kayıt yapılacak. Anne ve babalar Bulgaristan’daki bir okulumuzun öncelikleri, okulumuzu bitirdikten sonra genç-


40

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

lerin yüksek öğrenim imkânları vb üstüne ayrıntılı bilgi alacaklar. Personelimizle tanışacaklar. Okulumuzu en iyi tanıyanlar öğrencilerimizdir. Onlar ziyaretçilere sınıf odalarını, kütüphanemizi, özel donatılmış kabineleri, laboratuarları, bilgisayar odalarını, dil öğrenme tesislerimizi, spor salonlarını gezdirecekler. Ana babalara kayıt koşulları, istemlerimiz, okulun taşıt araçları, okul kantin ve yemekhanemiz ve ders dışı eğitim ve ilgi alanları üzerine bilgi sunulacak. Anaokulunuza “Küçük Okul” demişsiniz. Neden? Sıradan kreş ve anaokulları daha fazla eğlence merkezleridir. Bizim okulumuzda çocuklar daha 3 yaşında Fransa Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen ders programına göre eğitiliyor. Anaokulumuz 3 yıllıktır. Çok yüksek istemli olan okulumuzda öğrencilerin başarısını güvence altına alan bir yere kadar anaokulumuzdur. Anaokulumuzda çocuğun aile ortamından okul ortamına geçişi gerçekleşiyor. Bilmece ve ödev çözmek ve bellemek gibi yöntemlerle başarı sağlıyoruz. Bilgileri tamamlayan ve eğelendirici olan ise değişik oyunlardır. “Küçük Okul” çocukların birlikte olmayı, beraber yaşama ilkelerine doğru ilk adımları attığı ve grup içinde bağımsız kişilik sahibi olmanın öğrenildiği yerdir. Liseden sonra öğrencilerinizi hangi üniversitelere yönlendiriyorsunuz? 12. sınıftan sonra herhangi bir özel sınavdan geçiyorlar mı? Okulunuzun diplomaları nerelerde tanınıyor? Öğrencilerimiz Baccalaureat -matura- sınavlarını yüzde yüz başarılı verebiliyor. Hatta Fransa’daki okullardan daha başarılıyız. Öğrencilerimizden % 95’in not ortalaması % 95 aladır. Onlar, İngiltere, Amerika, Fransa, İsviçre ve Kanada’nın en prestijli okullarında okuma imkânı bulabiliyorlar. Bilgisayar, iletişim, tıp, ekonomi, tarih ve sanat okumak isteyenler ağırlıklıdır. Bu okulda okuyan öğrencilerden % 25’i Bulgaristan’daki Fransa vatandaşlarının çocukları, % 65’i Bulgar Kültürel ve mali üst tabakanın ve % 25’i de diğer milletlerden öğrencilerdir. Okul Müdürü Muro, Fransız devleti tarafından gönderilmiş ve Fransız eğitim programının uygulanmasını gözetliyor. *** Biz Bulgaristan’da Diyanet tarafından yönetilen İmam Hatip Okulları dışında, normal Türk okulları ve meslek liseleri açılmasını rica ediyoruz. İl ve Belediye merkezlerimizde tedrisatı Türkçe olan anaokulları açılmasını istiyoruz. 1950’li yıllarda Türk ilkokul, ortaokul ve liselerinin olduğu şehir ve büyük köylerimizde Türk okullarının yeniden açılmasında direniyoruz.


Makale ve Analizler - 2017

41

Ne yazık ki, arkada kalan 27 yılda bu yolda bir tek adım atılamadı. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS), yeni kurulan Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlükler için Demokrasi (DOST) partisi ve Bulgar ordusundan bir subay olan Orhan İsmailov tarafından yönetilen HŞHP partisi ve 26 Mart 2017 seçimleri arifesinde kurulan DOST - Birliği Türkçe anaokul, Türkçe ilk ve orta okul, meslek okulu ve lise sorunlarını programına almıyor ve halka öncülük etmekten korkuyor. Çok yoksullaşan insanlarımız bu ulusal sorunları kendi maddi imkânlarıyla çözebilecek durumda değildir. Ülkemizdeki sosyo-ekonomik ve mali bunalım en fazla azınlıkları vurmuş ve Avrupa Birliği fonlarından gelen paralar da halka inmediği, temel sorunlarımızdan olan eğitim ve sağlık alanlarında halkı kucaklamadığı için Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımızdan, derneklerden, federasyonlardan ve devletten bu konularda sorun çözen yardımlar bekliyoruz. Türklüğümüzün yok olmasına ilk kaleyi eğitim alanında kurmak zorundayız. Fransız örneği ortadadır. Su akar yatağını bulur kafasıyla devam edip acil çözüm bekleyen sorunları ele almazsak, yok olmayı kabul etmiş oluruz. Bu gidişle Bulgaristan yeni büyükler arasında paylaşılacak ve suyu çekilmiş gölde balık gibi çırpınıp kalacağız. Kendi okullarımızı kurmadan kimlik davamız için kadro yetiştiremeyiz. Türklük davamız Türk okullarında kadro yetiştirmeden zafere açılamaz. Konumuz devam edecektir.

Kuru Rüzgâr

Sakir Arslantaş-03.Mart.2017

Boş boş konuşanlara boş boş işlere karnımız tok! Türkiye’deki soydaş derneklerinde, kahve köşelerinde ve sohbet ortamlarda 26 Mart Pazar günü Bulgaristan erken seçimleriyle ilgili boştan boşa ya da doludan doluya, indirip bindirme muhabbetleri iyice kızıştı. Seçimle onarılmak istenen siyasetin, -Sofya meclisinin- eskimiş, hurdalık yaşına girmiş, dökülmüş, yedek parçası tenekecilerde bile bulunmayan durumunu teçhiz edip kabul etmek ve “Dost Birliği” adındaki seçim ortaklığının muhtemelen çıkaracağı vekiller altın kaplamalı klakson olsa bile, çalışmaz hale gelen külüstürde hiçbir şeyin değişmeyeceğini kabul etmek istemiyorlar. Oysa bugünkü Bulgaristan siyaseti kuru hasır üstünde kalmış, kuru vaatler savurup


42

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kuru rüzgâr estirmeye çalışanların yeridir. Bunun daha derin anlamı, aç ve çaresiz, tüm imkânları elinden alınan ve gemileri karaya oturan insanların acınası halidir. Seçim propagandası da bu nedenle yüzde yüz kuru gürültüdür. Yerli dilimizde “kuru çeşme” ve “kuru dere” gibi değimler vardır. Bunlar seçimlere 3 hafta kala durumu en iyi yansıtıyor. Bulgaristan’da bu seçimlerde 23 siyasi parti, birlik ve hareketin katılacağı bu seçimlerde “DOST - Birliği”, “İrade” (Volya)”, “Bulgaristan - Evet!”, “ABV - 21. Yy. Ortaklığı” ve “Yeni Cumhuriyet” gibi yeni siyasi olgular ilk defa rastlıyoruz. “Alfa Riçars” gibi bizim koşullarda defalarca % 98 oranında doğru öngörüde bulunan ajanslar, seçim yarışına ilk kez giren yeni siyasi oyuncuların hepsini sınıfta bıraktı ve hiç birisinin, “İrade” (Volya) partisi hariç, % 1,5’ten fazla oy alma ihtimali olmadığını tüm merkez basında yazdı ve yorumladı. Neden bu beş yeni oyuncudan dördü sınıfta kalırken yalnız biri ilk sıçramada % 4 barajını atlayabiliyor. Bu soru artık hiç kimseyi ilgilendirmez oldu, çünkü Varnalı bir ilaç ve akar yakıt tüccarı olan, “İrade” partisi başkanı Mareşki, eczanelerde bulunmayan ilaçları ne yapıp yapıp tedarik ediyor ve hatta 2 ay sonra ödemeli veriyor, onun benzincilerinde fiyat litre başı 20 stotinka (Bulgar levasının kuruşu) daha ucuz ve yıkama, kurulama, balans, yağ değiştirme gibi hizmetler de bedavadır. Halk ve özellikle araba süren orta kesim ile sürekli ilaç kullanan yaşlılar Mareşki’ye minnettarlıklarını 26 Mart günü ifade etme niyetinde olduklarını gizlemiyorlar. Eğilim sosyolojik araştırmalara da hemen yansıdı. Mareşki’nin Bulgaristan toplumuna sundukları yenilip olup halkın desteğini topluyor ve onun % 5’den fazla oy alarak Halk Meclisi’nde grup oluşturması bekleniyor. 02 Mart 2017 sabahı bTV televizyon programının Sabah Söyleşileri bölümünde “İrade” partisi kurucu başkanı Mareşki stüdyo konuğu oldu ve gazeteci Hekimyan’ın seçim önünde siyasetçiler üzerinde baskı uygulanıp uygulanmadığına ilişkin sorularını yanıtladı.  Size hangi çevrelerden baskı geliyor? Sorusuna Varnalı siyasetçi şu cevabı verdi.  Ben birkaç defa rüşvet vermek zorunda kaldım. Belirli aralarla bana karşı Yükselen baskılar çok şiddetlendi. Özellikle benzinciler kartelinin saldırıları sert oldu. Geriledim ve el altından ödeme yapıp durumu sakinleştirdim. İnsanın hayatı söz konusu olunca, geri adım atıyor, ben de babayım, ailem var. İkinci bir hayat yok... Bir de şöyle bir olay oldu.


Makale ve Analizler - 2017

43

Size onu da anlatmak istiyorum. Birinci turu 6 Kasım ve ikinci turu da 13 Kasım 2016’daki Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci turunda % 7.5 oy aldım. Siyasete girmek ve Bulgaristan’da siyasi sistem değişikliğine katılmak istediğimi beyan ettikten sonra, “İrade” partisi evraklarını tescil ettirmek üzere mahkemeye sunduğumda Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BSP) Sofya “Pozitano” sokağındaki Genel Merkezine çağrıldım. İkinci katta bulunan özel bir odaya götürdüler. Karşıma çıkan kişi parti merkezinin üst katlarına işaret ederek,  Onlar gelip geçicidir, ama ben burada kalıcıyım, anlaşırsak sorun olmaz, Konuşacaklarımızın dışardan ya da içeriden kayıt edilmesini engellemek amacıyla müzik saldı. Benden 2017’de yapılacak erken meclis seçimlerinde Sosyalist Partiyi desteklememi istendi. Koalisyon ortaklı konusunda ne düşündüğümü sordu. BSP ile birlikte olmam gerektiği söylendi ben kabul etmedim. Olmaz dedim. Bulgaristan’da totaliter komünist düzen kalıtı siyasi fenomenlerin (görüngülerin) yasaklanması, toplumsal yaşamdan sökülüp atılması gerektiğini söyledim. Bu yapılmadan demokratikleşmemizin, adil bir düzen kurabilmemizin, oligarşi ve mafya sınıfı baskısından kurtulmamızın olanaklı olamayacağını anlattım. Toplumun amansız sömürüldüğünü açıkladım... İşte böyle, baskılar devam ediyor. Mareşki’nin bTV programında anlattıkları diğer siyasetçiler için de geçerlidir. Hatırlayacaksınız Reformcu Blok’un Cumhurbaşkanı adayı olan T. Traykov da Birinci Boyko Borisov hükümetinde Bulgaristan Enerji Bakanı iken başına gelenleri şöyle açıklamıştı:  Moskova’ya davet edildim. Orada yer altındaki derin katlardan birinde çok kalın beton duvarlı, kalın çelik kapılı bir odaya kapandım. Orada bana “bizden istediklerini yaz” diyen görevli önüme bir deste beyaz kağıt ve üstüne kırtıklı yazan özel bir tükenmez koydu. Durum bu... İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Hadi HÖH fahri başkanı, ebedi “lider” Ahmet Doğan’ın 10 cilt ihbar yazarken kendisi için bir şeyler bir şeyler de istediğini, artık “saray” efsanesinden, zırhlı aracından, korumalı yaşamından vs görebiliyoruz. Fakat Bulgaristan siyasetine girmek isteyen her kişinin poposundaki kılların sayıldığını Mareşki ve Traykov örneklerinde görebiliyoruz. Sorumuz şudur. Şimdi siyaset sahnesine tüysüz piliç gibi çıkan ve daha tay durmadan duvara çıkıp horoz gibi ötmeye çalışan Lütfi Mestan ve Orhan İsmai-


44

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

lov- Kasım Dal ikilisinden “ne istendiğini, onların da Bulgaristanlı Müslüman Türklerin ve Türkiye’deki soydaşlarımızın zavallı kaderi ve bu gidişle yürekler acısı geleceğiyle ilgili ne gibi sözler verdiğini bilmek hakkımız değil mi? Söz vermemiş, el öpmemiş olsalar, onları seçim meydanlarına kim salar!?” Lütfen halkın karşısında kekelemeyi, vaatlerde bulunmayı vs bırakıp gerçekleri açıklasınlar, oturalım ve sofrayı yeniden kuralım... Bu bakıma, köy kahvelerinde, çaycılarda, dedi kodu köşelerinde ya da belediye başkanı, muhtar ve dernek- federasyon konfederasyon başkanlarının süslü püslü kabul odalarında yapılan sohbetlerin hiçbir anlamı yoktur. Arkadaşlar artık uyanın! Hayatın kurallarını öğrenin. Boş boş umutlara hamallık yapmaktan vazgeçin. Kuru yelin kimseye faydası olmaz. Seçimlere 3 hafta kaldı. Tüm fırsatlar elden kaçmış sayılmaz. Olayları izlemeye ve sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz. Sağlıcakla kalınız. Tüm Bulgaristan Türkleri ile paylaşınız. Teşekkürler

Bulgaristan Vatandaşlarına Sosyal Haklar Müjdesi Martta

03.Mart.2017 Balkan çalıştayı BALGÖÇ Derneğinin Genel Başkanı Sayın Yüksel Özkan moderatörlüğünde yapıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da katılımı ve Bürokrasinin de temsilcileri ile Çalıştay İstanbul’da yapıldı. Bakan Müezzinoğlu, çalıştayda yaptığı konuşmada, Ankara, İzmir’den sonra İstanbul’da yapılan çalıştayla birlikte belirlenecek sorunların, 15 gün içerisinde ilgili bakanlık ve kurumlarla görüşüldükten sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde yapılacak toplantıda çözüm yollarının deklare ederek şöyle devam etti: “Güçlü bir medeniyeti, Balkanlardan dünyaya sunmuş bir milletin


Makale ve Analizler - 2017

45

mensuplarıyız. Bu güçlü medeniyetten rahatsız olan bir dünya neticede ne yaptı ne etti başardı. Tabii biz de ilim ve irfandan, hak ve adaletten uzaklaşınca, kendimizle çatışıp birlik ve beraberlik yerine ayrışmayı tercih edince Balkanların bal kısmı gitti, bize kaldı kan kısmı. Balkanlardan buraya gelen insanlarımızın bu genç Cumhuriyete kattıkları çok şey var. Bugün bu genç Cumhuriyetin, ay yıldızlı bayrağın dalgalanmasında Balkan ülkelerindeki insanların önemli katkısı, desteği, hatta günü geldiğinde liderliği var. Bugün Türkiye’de Bulgaristan Türklerinin Medarıiftiharı Sayın ikamet tezkeresiyle, çalışma izni Yüksel Özkan Beyefendiye ile kalanlar var, kendisi vatandaş “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan olup da eşi, çocuğu, annesi, ba- Türk’ü Rafet Ulutürk 50 yıllık Mücadele” bası vatandaş olamayanlar var. kitabımızı taktim ettik. Bu milletin mensubuyum deyip de bu ülkenin vatandaşı olmadan bu ülkenin hukukunu savunan, ay yıldızlı bayrağın dalgalanmasından onur ve gurur duyan milyonlar var. Bu milyonların en önemli ayağını Balkanlardaki insanlarımız oluşturuyor. Gerek Balkanlarda yaşayan gerekse buraya gelen insanlarımızın bu milletin mensubu olmakla ilgili bütün sorumluluklarını hücrelerinin derinliklerine kadar hissederken, yaşadıkları sorunlar ve sıkıntılar var. Bu sorun ve sıkıntıları görüp, paylaşarak azaltmak da başta bizlere düşüyor.” Bakan Müezzinoğlu, sorunların çözümü için Balkan çalıştaylarını başlattıklarını vurgulayarak, “Temel sorunlarımız belli. Çalışma izni, ikamet tezkeresi, kısa süreli ikametler, denklik problemleri, vatandaş olamamak gibi sorunlarımız var. Bunları bürokratlarımızla paylaşalım. İlgili yöneticilerimiz, sivil top-


46

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

lum örgütlerimiz bu sıkıntıları muhataplarına iletsin ve sonrasında ortak çözüm yolları arayalım. Bu anlamda ilkini Ankara’da yaptığımız ilk çalıştay bize çok yol gösterdi ve hemen ikincisini çevre illerin de katılımıyla İzmir’de gerçekleştirdik. Bugün İstanbul’da, Toplantı esnasında Bursa Milletvekili Anadolu, Sakarya, Sayın Hakan Çavuşoğlu ve İzmit, Yalova’daki İzmir Sayın Kerem Ali Sürekli Beyefendiye AK Parti Balkan ve Rumeli Milletvekillerine kitabımızı taktim ettik.. ile ilgili sivil toplum örgütleri toplantısında BULTÜRK de yerini aldı. Sorunlar ve çözümleriyle ilgili değerlendirmeler yapacağız. 10-15 gün sonra da İçişleri bakanlığımızı ilgilendiren konularla ilgili yol haritasını İçişleri Bakanlığı sizlere ve kamuoyuna deklare edecek.” dedi. Çalışma iznini veren Uluslararası İş gücü Genel Müdürlüğü’nün çalışma yapacağını, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı’nın da kendi alanlarıyla ilgili sorunlarla ilgileneceğini, YÖK’ün de denklikle ilgili sıkıntılar ve çözümlerle ilgili yol haritasını planlayacağını anlatan Müezzinoğlu, bu ay içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplantı yapmak istediklerini kaydetti. “Genel Sağlık Sigortası dışında kalanlarla ilgili düzenleme yaptık” Genel Sağlık Sigortası ile ilgili yaşanan sıkıntıları çözmek için de harekete geçtiklerini bildiren MüezziBakan Müzeenoğlu’na noğlu, “Kendisi vatandaş olmuş ama anne-babası değil veya Bulgaristan’dan 89 göçü ile gelmiş, kendisi kitabımızı taktim vatandaş olmuş ama bir çocuğu, anne-babası orada ettik..


47

Makale ve Analizler - 2017

kalmış ve vatandaş olmamış kardeşlerimizin sağlık sorunları var. Türkiye’de, Genel Sağlık Sigortası (GSS) dışında kalanlarla ilgili düzenleme yaptık. Bu sistem sıkıntılar oluşturunca gelir testini kaldırdık. Aylık 53 BULTÜRK grubu Batı Trakya Dernek Başkanı lira ödeyen herkesi ile birlikte Atanın Yanında kapsam içine alıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların birinci derecede yakını olanları da bu kapsam içine alıyoruz. Ayrıca Bulgaristan’dan gelen 89 göçmenlerinin de özellikle 1992 den sonra gelenlerin de yolu açılacağını bunları da bir an önce halletmek istediklerini ve bunların Kanun tasarısı şu anda Sayın Cumhurbaşkanımızın onayında, önümüzdeki ay içerisindeçıkacaktır. Hayırlı olsun.” şeklinde konuştu. Toplantı esnasında Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu ve İzmir Sayın Kerem Ali Sürekli Beyefendiye AK Parti Milletvekillerine kitabımızı taktim ettik. Çok verimli bir toplantı oldu inşallah konuşulanlar burada kalmaz. Öncelikle BALGÖÇ Başkanı Yüksel Özkan Beyefendiye ve tüm emeği geçenlere Bulgaristan Türkleri adına teşekkür eder halkımıza hayırlı uğurlu olsun.

Gelin geldiği köyde, patron oldu

03.Mart.2017

İstanbul’dan eşinin köyü olan Kırklareli Beypınar’a taşınan Esra Özdin, Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi programı kapsamında başladığı kaz yetiştiriciliği ile kendi işinin patronu oldu.


48

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Özdin: “Ben İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. 18 yıl önce köye geldim, bana şu anda herkes gıpta ediyor, şehirden gelip de köy hayatına alışmak benim için kolay oldu. Ben artık köy ekmeği yapıyorum, bahçemde domates, biber yetiştiriyorum, bir de kaz yetiştirerek iş kadını oldum” dedi. İstanbul’dan eşinin köyüne dönen Esra Özdin, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından başlatılan Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi programı kapsamında başladığı kaz yetiştiriciliği ile kendi işinin patronu oldu. Bundan 19 yıl önce İstanbul’da tanıştığı eşi Necmi ile evlenen Esra Özdin, 17 Ağustos depreminden sonra Kırklareli’nin Beypınar köyüne taşınmaya karar verdi. Aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla uzun süredir kaz yetiştirmeyi düşünen ancak yeteri kadar sermaye bulamayan Özdin, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından başlatılan Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi programı kapsamında hayallerini projeye döktü. Hazırladığı proje ile 30 bin lira destek almaya hak kazanan Özdin’in ‘Kazı Kazan’ projesi 2015 yılında Türkiye’de birinci olarak seçildi. Başarı öyküsü ile kısa sürede herkesin takdirini toplayan Özdin, yılda yetiştirdiği 350 kaz ile hem aile bütçesine hem de köyünün ekonomisine katkı sağlıyor. “Köy hayatı ile hayallerimi gerçekleştirdim” Özdin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İstanbul’dan köye taşınırken yakın çevresindekilerin “Sen İstanbul’da doğdun, köyde yapamazsın” gibi düşüncelere hiçbir zaman kapılmadığını söyledi. Köyde yaşamaktan çok mutlu olduğunu belirten Özdin, üç kaz ile başlayan hayallerinin büyüdüğünü belirtti. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından başlatılan Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi programı ile hayallerini yerine getirdiğini ifade eden Özdin, “Yılda 350 adet kaz yetiştiriyorum. Bunların hepsini köyümüze gelen yerli ve yabancı turistlere yemek şeklinde sunuyorum. Şu anda inanılmaz bir müşteri potansiyeli var. Önümüzdeki yıl üretim kapasitesini arttırmayı hedefledim. Özellikle Bulgaristan, Kırklareli ve İstanbul’dan gelen siparişlere yetişemiyoruz. Ben İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. 18 yıl önce köye geldim, bana şu anda herkes gıpta ediyor, şehirden gelip de köy hayatına alışmak be-


Makale ve Analizler - 2017

49

nim için kolay oldu. Ben artık köy ekmeği yapıyorum, bahçemde domates, biber yetiştiriyorum, bir de kaz yetiştirerek iş kadını oldum.” şeklinde konuştu. Projesi ile aile bütçesine katkı sağlamanın mutluluğunu yaşadığını vurgulayan Özdin, hem çocuklarına, hem köydeki kadınlara rol model olmaya çalıştığını ifade etti. Projesi ile köylerinin isminin de duyulmaya başladığını dile getiren Özdin, şöyle devam etti: “Bu proje ile köyümüzün kaderi değişti. Sadece kadın olarak sadece eş, anne olarak değil bizim de kültürel, sosyal, ekonomik alanda bir yerimizin olduğunu kanıtlamak istiyorum. Köyde yaşayan kadınların beni örnek almalarını istiyorum. Köy hayatı çok da zor değil. Beni izleyen gören herkes görecek ki başarılı işlere imza atacağım.” Özdin’in eşi Necmi Özdin ise eşinin başarısıyla gurur duyduğunu bildirdi. Kadınların elinin değdiği her işte bir başarı ve istikrar olduğuna inandığını belirten Özdin, evdeki rollerinin değiştiğini, eşinin patron kendisinin de yardımcısı olduğunu aktardı.

DOST-Birliği Sırıttı

Nedim Akın-03.Mart.2017

Konu: Silah tacirleri DOST - Birliği’nden milletvekilli adayı oldular. Türkiye’den gelen oylarla Sofya meclisine girecekler. Arkamızdan yapılan hesapları bu defa boşa çıkaralım. Yaprak kurbağaları yeşildir. Güz aylarında çayırlarımız sararıp solarken açık kahverengiye çalan kurbağalara rastlarız. Kitaplarda kertenkeleye benzeyen, cilt rengini değiştirerek çevreyle uyum sağlayan bukelemonluk (hameleon) bir tropik sürüngenin resmini siz de görmüşsünüzdür. Siyasette sık sık görüş (kanaat) değiştirenlerin tavrına bukelemonluk denir. 26 Mart 2017’de yapılacak erken genel seçimler arifesinde siyaset sahnesinden perde kalktıkça ve ilk haftalarda çok koyu olan sis dağılırken milletvekili adaylarının gerçek çehresi de belli olmaya başladı.


50

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bu defa Plovdif’in “Trud” köyünde bütün köylülerin “boğuluyoruz, kapatın şu fabrikayı” feryadı ve maske takıp Plovdiv - Karlovo yolunu kapatmaları, insan hakları savunucusu DOST partisi Genel Başkanı Lütfi Mestan’ın çevre kirleten bir fabrikanın sahibi olduğunu açığa vurdu. Domuz çiftliklerinden dışkı yakan bu fabrika büyük bir köyü zehirlememiş olsa Türkiye ve Bulgaristan’daki seçmenlerimiz Lütfi Mestan’ın çevre düşmanı bir sömürücü olduğunu öğrenemeyecekti. Onun Rodoplar’da yaptığı konuşmalarda “nafakasını tütünden çıkaran anam babam da kuru ekmek geveliyor” sözlerine inananlar ve onu da bir mağdur olarak görenler, aslında ilkesiz ve duruma göre renk değiştiren ve liderlik taslayan birini tanıyamayacaklardı. Oysa Mestan’ın bu fabrikadan aylık geliri 30 bin levadır. Yıllık geliri de 360 bin levadır ve insanlarımızı yanlış bilgilendirerek kendisine acıtmak istemesi ikiyüzlülüğünün eşi olmayanıdır. Plovdiv ilinde onun buna benzer 2 tesis daha olduğu bilinmelidir. *** Lütfi Mestan’ın anti-komünizme gelince şunları bilmekte yarar var. Gençliğinde Demokratik Güçler Birliği (CDC) etrafında dolaşan bu “genç” Bulgar partilerinden Sofya meclisine girememiştir. Onun siyasi kalkınma yolunu açan, Momçilgrat (Mestanlı) Tarım Sanayi Kompleksi (APK) Komünist Partisi Sekreteri Hasan Ali’dir. Hasan Ali komünistliğini rafa kaldırmadan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) saflarına sızıp başarıyla yerleşen sürüngenlerden biridir. Tarım Bakanlığında Bakan Yardımcılığına ve BULGARTABAK Holding’te DPS temsilcisi olarak tütüncülüğümüzün köküne kibrit suyu döken yeminli düşmanlarımızın başında gelendir. Bu komünistin damadı, Şirin kızımızın eşi ise, bugün anti-komünistlik memesi emerek siyaset yapan Lütfi Mestan’dır. Yani başkaları komünist olunca çok kötü, ama o en azılı komünistin damadı olduğunda helal süt emmiş oluyor öyle mi? Bulgaristan Türklerinden her hangi biri devletine hizmet edince ajan-hain, Mestan’ın askeri istihbarata hademelik yapması şerefli vazife yerine getirme oluyor öyle mi? Öte yandan, şu da çok ilginçtir. “Belene” Ölüm Kampında, eritilmiş bok dolu kofaya kafası sokula çıkarıla ajanlık evrakları imzalatılan kahramanlarımız kötü ajan olurken Kasım Dal’ın kurduğu HÖŞP’ne üye bile olamazlarken, 2 ay önce, aynı partinin Genel Başkanı görevine atanan ve Bulgar askeri okulunda aksi istihbarat konusunda doktora tezi savunduktan sonra, gizli polis “DS” tarafından tanzim edilen Bulgaristanlı Müslüman Türklerinin dosyalarını karıştırmaktan ve içlerinden aktüel seçim yapmaktan başka ömründe hiç bir iş yapmamış olan Subay Orhan İsmailov, bugün seçmenlerimizden oy istiyor. Hem de bu süreci “kartonlu ajan” Lütfi Mestan’la birlikte ve bazı önemli diplomatla-


Makale ve Analizler - 2017

51

rın ve Parti yetkililerinin destekleriyle yapıyor. Olay, Bulgar basınında ince ince yorumlanıyor. 26 Mart seçimlerine giderken Deliorman, Dobruca, Gerlova köy ve kasabalarında seçmenlerin görüşü tamamen kesinleşti. Boyası her gün değişen, Türklük ve adalet özü olmayan, Türklüğümüzü ve Müslümanlığımızı satmış “DOST Birlikçilere” oy vermektense, “oyumu Bulgar partilerine vermek daha hayırlıdır, hiç olmadı yollarımızı yaptırırız,” diyorlar. Milletvekili Güney Hüsemen’ın Razgrat GERB listesinde 2. olması seçmen tarafından kucaklandı ve büyük destek görüyor. Bu olumlu bir örnektir. Şu da unutulmamalıdır. Son seçim olan 43. milletvekili seçimlerinde, Kıcaali Türklerinde de oy alan, GERB’li milliyetçi sirkesi keskin milletvekili Bayan Karayançeva, meclise girince değişip döndü. Türklere karşı konum aldı. Kırcaali Bulgar milliyetçilerine karışıverdi. Bu seçimlerde özellikle Kırcaalililer GERB partisine oy vermemeleri gerekir, çünkü listelerde 1 Türk adaya yer verilmedi bu insanlarımız artık uyanmalılar. HÖH’e ise Türkler asla oy vermemeli tüm Bulgaristan’da. Şunu da vurgulasak iyi olur: Avrupa Birliği üyesi 27-28 ülke arasında sağ siyaset kanadı en uç(aşırı) olan Bulgaristan’dır. Bu sağcı siyasetin ağır topu olan GERB partisi anlaşıldığı üzere iş politikada ve özellikle azınlıklar konusunda sanki hafif ve etkisiz kalıyor. Aşırı milliyetçilerin saldırıları karşısında geriliyor. İcraat bunu gösteriyor. Kamuoyunda % 10 - 15 oranında destek bulan “Ataka”VMRO ve güya “Yurtsever Cephe” 43. meclis bileşiminde Müslüman Türklere karşı 9 yasa çıkardı. Sırada bekleyenler var. GERB’in sıkıştırıldığı gün gibi ortadadır. AB Genel Kurulunda faşist olarak nitelenmiş bu güçler GERB’e dayatmada bulunabiliyorlar. Geçen dönem Bayan Karayançeva milliyetçilere karşı ses yükseltemedi. Bu arada kuzeyde Razgrad bölgesinde Güney Hüsmen’in Deliormanlı Türklerin bilinçli seçilen vekili olarak GERB partisi içinde çok önemli rol oynayacağına inanmak istiyoruz. Konumuza dönüyoruz: 168 saat gazetesinde yazılanlar. “DOST-Birliği”nden liste başı olarak Sofya Meclisi’ne tırmanan Bulgar asıllı renk değiştiren politik sürüngenler ordusu “168 Çasa” haftalık yayınının Şubat Mart 2017 sayılarında ana konu oldu. Günlük basında yorumlandı. “Dost-Birliği” listesinde Sofya 24. seçim bölgesinde 2. sıradaki aday gösterilen kişi Georgi Bozduganov’tur. O, son 25 yılda bir yerlerde gizleniyordu. Demokrasimizin ufkunda, yani 27 yıl önce, meslek alanı gevşetme işlerinden uzman (masajist) hekim olan Bozduganov, siyasi arenada sağ kanat koyu mavi güçlerin sivri uçlu hançerlerinden biriydi. Başbakan Filip Dimitrov hükümetinde Ulusal


52

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Güvenlik Sorunlarını üstlendi. Silah üretimi ve silah dış satımı komisyonu başkanı oldu. Balkanlar yanarken Makedonya’ya silah soktu. Yine o dönem herkes Bulgaristan silah sanayinin çökertilmesinde onun önemli parmağı olduğunu iddia ederken, başkalarına göre, silah ticaretinden parmak yalamış biridir. O gün bu gün derken 25 yıl susan bu kaşarlanmış silah tacirinin ortaya ve siyasi sahneye çıkması şöyle oldu. Halep düştüğünde terör örgütü “El Nüsra” depolarında 2 yıl savaşmaya yetecek miktarda “Made in Bulgaria” silah ve mühimmat bulununca besbelli ömrünün kalan kısmını hapishanede geçirmek istemedi. “Dost-Birliği” milletvekili adayı gösterilen Georgi Bozduganov eski CDC’ci Lütfi Mestan’a koştu. 1992 yılından beri tanışıyorlardı. Orhan İsmailov’u olabilir ya belki de Kasım Dal’ın da boynuna sarıldı. “Türkiye’den gelecek oylarla beni meclise sokun, savcılık - adalet köpekleri peşime takılırsa 3-4 yıl dokunulmazlığım olur, aramızdaki meseleleri hallederiz” dedi. Bu adam Mestan, İsmailov ve Dal!’dan sığınmaya yer istedi. Onlar da bir damla siyasi vicdan ve şuur sahibi olmadıklarından, meclis sandalyesi ticareti yaptıklarından hemen razı oldular. Böylece şu dönem sandalye satan bizimkilerin sayesine ilk Yakın Doğu silah tüccarını yani ilk siyasi sığınmacıyı, bir adalet kaçağını gönüllü olarak meclise yerleştirmeyi kabul eden olmuş olduk. Ve bu iş sizin oylarınızla olacak kıymetli soydaş kardeşlerim. Bu olay çok ciddidir... Mestan bu öneriyi hemen kucakladı. Georgi Bozduganov’u “DOST-Birliği” Sofya 24. bölgeden milletvekili adayı gösterdi. Hatırlayacağınız üzere Mestan, bu işlerin ustasıdır. 2014 seçimlerinde ancak 800 oy alabilen Bay Sali (Metodi Georgevi) Türkiye’den gelen oylardan 16 bin 200 oy ekleyerek 43. meclise o sokmuştu. Köstendile gitmemiş bir kişi Köstendil milletvekili yapmıştı. HÖH-DPS meclis grubuna kattı ve iki yıl uyuklattı. Bu dalaverelerde Lütfü’nün üstüne yoktur. 50 milyon leva öyle kolay toplanmıyor tabii... HÖH Genel Başkanı olduğu 3 yılda siyasi dolandırıcılık konusunda uzmanlaştı. Kendisi Türkiye’ye gidip oy istemiyor, çünkü yüzü yok, fakat yetiştirdiği cenaze imamlarını iyi kullandı. Şunu unutmasın, biz ölmedik ölmek de istemiyoruz, yaşamak istiyoruz... Şunu da önemle belirtmemiz yerinde olur: Bir defa Ahmet Doğan Türkiyeden gelen oylarımızla Dobriç listesinden Sofya meclisine girdi. Bunun dışında soydaş oyları 27 yıldan beri hep Bulgarların meclise “DS” generallerini, oligarşi adamlarını, mafyacıları sokması için kullanıldı. Yani Bulgaristan’da demokratikleşmeye engel olundu. Türklerin sıkıştırılmasına, öteleştirilmesine, hak ve özgürlüklerinin daha da baltalanmasına yardım etti. Bu işin kıdemli ustalığını MestanKasım Dal ikilisi yaptı. Anlatmaya çalıştığım gerçeğin son günlerde seçim perdesi kalkarken ortaya çıktığını itiraf ediyorum. “DOST-Birliği” yönetiminde ve içinde oyun ku-


Makale ve Analizler - 2017

53

rucu biri yoktur. Sadece dalavere ve göz boyama ustalarıdır, rüşvet toplama mekanizmasının kurucularıdır ve yakında bir birilerinden başlayabilirler. Ne var ki, siyasi rol model ya da oyun kurucu olan yoktur. Dosyacı subay Orhan İsmailov da oyun kurucu niteliklere sahip biri değildir. Biz şimdiye kadar, rol kurucu kişinin Lürfi Mestan’ın çok yakınında duran, hatta nefesini soluyan, onun kokusuna alışmış Bayan Prof. Dr Maryana Georgieva olduğunu düşünüyorduk. Bu seçim kampanyasında Orta Rodoplar - Madan tarafından milletvekili adayı gösterilen Bayan Georgieva’nın da Lürfi Mestan’ın oyun kurucusu olmadığı anlaşıldı. Bu bayan ancak arkasını temizliyor, terini siliyor, yanlışlarını düzeltiyor. Fonksiyonu bu. “NTV 1” TV programında onun açıkladığı “Din, dil, kültür ve başka da kapsayan sivil hakların dokunulmazlığı” tezi “DOST BİRLİĞİ” seçim programına alınmadı. Belki de “Hey ne yapıyorsunuz!” dediler. Havada kaldı ve düştü. Mestan-İsmailov-Dal üçlüsü bu temel fikir üstüne bastılar, bir yumurtayı ezer gibi onu ezip unutturdular. Geçen hafta Plovdiv’te yapılan atıp tutmalı seçim kampanyası kör sofrasında bu gerçeği görebildik. “Dost Birliği”nin yükselttiği şiarların, yazdığı sloganların hepsi GMO’lu, “eksen ekilmez, bitse sarmaz” - içi boş cinsten, kapma çalma ürün. Bu tohumları nere ekerseniz ekin bunlar bitmez... Bu arada, Sofya basını boş durmadı. “Dost Birliği” oyun kurucusunun kim olduğunu ortaya çıkardı. Konstantin Mişev dediler. Fotoğrafını sayfa sayfa yaydılar. O da, ilk CDC hükümetinde (Filip Dimitrov kabinesi) haç ve inci üzerinde yemin etmişlerden biridir. Mastanlılı bir CDC’ci olan Lütfi Mestan, küflü dostu Konstantin Mişev’i Sofya meclisine New York’dan davet etti. 1992’de Makedonya silah kaçakçılığından yakasına yapışılan bu dalavereci Amerikan Borsası’na Bulgar silah şirketleri adına yıllardır katılıyordu. US vatandaşı oldu. Ne yazık ki, Yakın Doğu’da savaşın sonu göründü ve onun da görevi bitti. Bulgar silah fabrikaları mallarının US silah tacirlerine satışını yıllardan beri o örgütleyip ayarladı ve şimdi de “DOST Birliği” tarafından siyasete davet edildi. Olay ilginçtir, çünkü Mestan Mişev’e Türkiye’den gelecek oylarla halk meclisinde sanki sandalye rezerve etmiş havası yaratabildi siyaset sahnelerinde. PKK’nin Türkiye vatandaşlarına ateş ettiği “K-47” keleşlerinin onun açtığı yollarla düşman elinde olması Lütfi Mestan, Orhan İsmailov ve Kasım Dal için önemli değildir. Birkaç gün önce YPG - teröristlerine dağıtılan yeni “K-47”ler de aynı kanalla Yakın Doğuya iletilmiştir. Biz artık Türkiye siyasetçilerinin gözünün açılmasını bekliyoruz. Sayın Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ne zamana kadar bizim adımıza iki yüzlü kişilerle görüşmeye devam edecek, yoksa bunlardan haberdar edilmiyor mu, bu sorulara yanıt bekliyoruz. Biz Viyenada Türkler bunların bilinçli olarak yapıldığını düşünmek istemiyoruz. Yoksa artık Türkiye’de yaşayan 720 bin soydaş bir-


54

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

leşip kendi kaderlerine devletin dışında nı hareket etmeleri gerekir. Bulgaristan politikalarını Türkiye’de bulunan Bulgaristanlılara bırakılması gerektiğini anlamayan kaldıysa 26 marttan sonra gerçekleri tekrar yaşamaya mahkumlar. Buradan Viyenadan görünen budur sayın kardeşlerim. Bulgaristan’da kullanılan her oyunuz Bulgaristan Türkleri düşmanlarının, Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarının, uluslar arası terörizmin elini kolunu güçlendirmiş mi oluyor. Eğer bizim Bulgaristan’da huzur için yaşamamızı istiyorsanız, eğer Türkiye’nin Yakın Doğu kargaşasından ve savaşından muzaffer çıkmasını istiyorsanız, eğer Türkiye- Bulgaristan dostluğunun güçlenmesini istiyorsanız, her katta kendi temsilcilerimiz olmasından yana sanız bu defa, evet yalnız bu defa için diyorum: Sandık başına gidin ve elinize verilen boş zarfı seçim sandığına boş atınız. Boş oy! Geçersiz oy kullanınız! Böylece sizin tepkiniz duyulacak, gücünüz belli olacaktır. Seçim bürosuna gitmekle siz seçime katıldığınızı ispat ediyorsunuz, imzanız bunun kanıtıdır. Sahtekârları, sizin kaderinizle oynayanları bundan böyle ayakta tutmanıza, onlara yaşama hakkı tanımamıza, yeni bir oyuna gelmenize gerek yoktur. Zaten Bulgarlar kendileri de bu seçimde pek hevesli değiller. Yok ille de oy kulanacağım dersen HÖH’e (Hainlere) Oy vermeyiniz yeter! Kapıkulede yine otobüs taşlatacaklar bunlar bize oy versinler diye, bu tuza düşmeyin. Çok yakında, bu yıl içinde, yeni seçim olacak. Seçim sistemi değişecek. O zaman kime oy vereceğimizi birlikte belirler, ortak karar veririz. Artık kendi liderimizi kendimiz belirlemeliyiz bunun zamanı geçiyor. Sağlıcakla kalınız! Seçim günü lütfen sandığa gidip imza atınız ama boş zarf kullanınız! Sandığa boş zarf atarak işi bitiriniz. Bu sizin Memleketimde demokrasi istiyorum oyunuz olacaktır. Sizin ve bizim “seçim makinesi”, “seçim kölesi” olmaktan kurtuluşumuzun görülen tek yolu budur. Bizden oy isteyenler göründükleri gibi değil. Yolumuz tuzak dolu... Boş zarf kullanmak bilinçli hareket etme yoluna girmektir. Birlik olalım. Oyuna gelmeyelim. Tuzağa düşmeyelim. Bu konuda Türkiye’de dernek başkanlarımıza da sesleniyorum: Artık bu milletin evlatlarını yanlış yollara sürüklemeyiniz. Zaten 26 yıldır hep bunu


Makale ve Analizler - 2017

55

yaptınız, artık kendinize geliniz. Tekrar aldandık kelimesini duymak istemiyoruz. Bu sefer de bunu yaparsanız bu hainlik olacaktır. Viyana’dan tüm Bulgaristan Türklerine Selamlar ve Segiler sunuyor bghaber sitesine de sesimi duyurmama vesile olduğu için teşekkür ediyorum. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Lütfen paylaşınız. Sağlıcakla kalın!

Demokrasi Püskülleri

İbrahim Soytürk-06.Mart.2017

Konu: İri komünistlerin torunları iktidar kapısında Seçim listelerine dikkatle bakanlar görmüştür. Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi (MK) Politik Büro üyelerinin torunları değişik siyasi partilerin listelerinden erken genel seçime katılıyor. Bu defa seçilemezlerse bir sonraki seçimlerde meclise girmeleri artık garantili gibi... Meclis sandalyelerinden de bakanlıklar ve devlet yönetimi yolu açılıyor. Bulgaristan nostalji stresi yaşıyor. Dibe vurmayan çöküş döneminde eskiden olmuş olana büyük özlem duyuluyor. Seçim afişlerinden gülümseyen iri komünistlerin torunları durumlarından memnun, “hadi bakalım oyunuzu verin de ödeşelim, dedelerimize olan borcunuzu kapatalım” selamı gönderiyorlar. *** Bide bu durumun bir de fıkrası var. Yaşlılar lokantaya gitmişler. Ceplerindeki para emekli maaşı olduğundan yetmez diye çekinerek, siparişleri kısadan veriyorlarmış. Lokanta müdürü yanlarına gelerek, “çekinmeyin yiyin için hesabı torunlarınız öder”, demiş. Onlar da bol keseden yemiş içmişler ve kapıdan çıkarken durdurulmuşlar.  “Hesabı ödemediniz”, diyen garson şefine.  “Torunlarımız bu işi hal eder”, cevabını verseler de, şef ısrar etmiş.  “Bu sisin hesabınız değil, dedelerinizin hesabıdır” demiş. Bizdeki durum da aynı, torunlar dedelerine borçlu olanlardan veresiyeleri topluyor. Zamanlar değişti diyebilirim.


56

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

*** Kırmızı gelincikler devrinin geri dönüşü Sofya’da ve diğer büyük şehirlerde tepki uyandırmıyor. Resimlerdeki gençler kravatsız, spor giyimli, hafif sakallı, dedelerinden çok farklı... Todor Jivkov ve etrafındakiler halka sürekli el sallarken, torunları hafiften el açmış ve sanki “oyunuzu verin de bitirelim şu oyunu” diyorlar. 26 Mart öncesi biri büyük ve diğeri de küçük olmak üzere memleket iki cepheye parçalandı. Önce küçük (iç) cepheleşmeye bakalım: Şubat başında üçüncü kuşak komünistler Sofya’da bir anti-faşist gösteri düzenledi. Topluma “korkmayın” biz varız ve saf düzüyoruz haberi verdi. Burada üçüncü kuşak dendiğinde Todor Jivkov kuşağının torunları anlaşılmalıdır. Çünkü Bulgaristan’da sosyalist ve komünist hareketin Dimitır Blagoev (ata) tarafından 1895’te kurulan Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisinden sonra gelen 7-8 kuşak var. Ne ki, konu ettiğimiz hareketin başat temsilcisi Todor Jivkov’un torunu Todor Slavkov’tur. Siyasetten pay, ya da siyasi alan istiyoruz sloganıyla sokağa çıkan gençlerin gerekçesi bir anti-faşist cephede toplanmak oldu. 1933-1945 Alman Nazi gençlik örgütleri örneğince 1934’ten sonra Bulgaristan’da kükreyen Genel Lukov hareketi bu Şubat da “Lukov Fener Alayı” yaptı. General Lukov 1942’de Bulgar Çar Ordularının Hitler sürüleriyle birlikte Sovyetler Birliği’ne karşı savaşa katılmasında ısrar eden Çarın faşist Savunma Bakanıydı. 1945 - 1989 döneminde bu faşist gençlik örgütü yasaklanmıştı. 1990’dan sonra sokak-meydan eylemleriyle yeniden endişe uyandıran görkemli boy göstermeye başladı. Sofya’daki son nümayiş kalabalık olduğu kadar dehşet vericiydi. Zamanını dolduran komünist önderlerin torunları işte bu faşizan hortlamaya karşı boy göstererek sıra düzmeye başladılar. Ve Bulgar toplumundaki öze yakın olan ilk çember: komünist-faşist yüzleşmesi ya da anti-faşist, anti-komünist cepheleşme 72 yıldan sonra yeniden geçen ay biçimlendi. Kuşkusuz bu yeni ortamda, hem 1944 öncesi faşist diktatörlüğe, baskı ve teröre dayanan III. Boris rejimine; ayrıca azınlık topluluğu olarak hak ve özgürlüklerimizi yasaklayan, “soya dönüş” saçmalığıyla Bulgaristan Müslüman Türklerine eziyet eden, zulüm uygulayan, dil ve dinlerini yasaklayıp isimlerini değiştiren Todor Jivkov totaliter - komünizmine karşı dik durmak var. Geleneklerimize sadık kalarak, amansız mücadele verip 1989 Mayısında ayaklanan insanlarımız, onların genç kuşağı bu çatışmada nasıl tavır alacaktır? İki ucu keskin bıçak olan bu gelişmelerde konum almak, lehimize olan bir şeyler görebilmek son derece zordur. HÖH, DOST ve HŞHP vb. siyasi örgütlerin her olana seyirci kalma alışkanlığı da siyasi duyarlılığımızda körelticidir. Ne ki bir gün başımıza yeniden buz yağarsa şaşmamak gerek.


Makale ve Analizler - 2017

57

İkinci cephe - Büyük cepheleşme BSP ile GERP partileri arasındadır. Derin seçim aritmetiğine dalmış Bulgaristan Sosyalist Partisi de (BSP) memleketimizdeki faşizan gelişmelere öteden beri seyirci kalıyor. Öte yandansa seçimden sonra ne olur ne olmaz hayallerinden kurtulamayan GERB partisi de aşırı sağ güçlerin meclis desteğine ihtiyacım olur varsayımına gönül vermiş. İşte bu ortamda BSP ile GERB partileri birbirinden iyice uzaklaştılar ve arasında geniş bir siyasi boşluk belirdi. Günümüz koşullarında sivrilen ve iktidar hevesi kabaran VMRO, “Ataka” ve “Yurtsever Cephe” gibi aşırı milliyetçi güçler, sağ kanadın ucunda bulunsalar da, onlar siyaseti bir satranç tahtası olarak gördüklerinden, kendilerini at ya da top yerine koyup orta alana ya da hatta sola geçmeleri problem sayılmaz. Çünkü izledikleri siyasette ilke yoktur. Hareket gücü iktidar hırsıdır. Şu da var, Halk ve Özgürlükler Partisi (DPS) 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların ilk 7 yılında Bulgar siyasetinde oynadığı dengeleyen rolünü kaybetti. Şimdi ancak BSP partisine iktidar yolunda “koltuk değneği” olabilir. Yeni durumda yakın gelecekte bugünkü siyasi orta boşlukta yeni bir siyasi orta direğin oluşması olanakların gün gibi ortadadır. Günümüzde bunun için ideolojiye gerek yoktur. Bulgar bankalarında birikmiş ve halen kullanılmayan 44 milyar leva var. İzlediği siyasetle BSP ve GERB partilerinin dokunamadığı bu milli yedek pek tabii ki herhangi bir yatırıma akmak isteyecektir. Statükocular, 27 yıldan beri yaşatılan totalitarizmi yok edemez. 10 Kasım 1989’da iktidardan düşen fakat toplumsal yaşamdan sökülmeyen komünist kalıta basan ana güçler –BSP ile GERB partileridir. 6 Kasım 2017’de yapılan halk oylamasında (referandum) 2 milyon 500 bin seçmen siyasi değişiklikler yapılmasını istedi. Önce partilerin seçimden çekilmesi, partilere verilen çuval dolusu seçim paralarının fakire fukaraya dağıtılması gündeme geldi. Bulgaristan’da siyasi partilerin hazırladıkları listelerle seçime katılamaması bu partilerin merkez siyasetten çekilmesi ve ancak bölgeseli yerel siyasete katılması anlamındadır ki, daha sonra Belediye Başkanları ile Polis Amirlerinin de halk tarafından direk oylamayla seçilmesine geçilirse, siyasi partilerin kendi mezarlarını kendi elleriyle kazması gerekecektir. Referandum sonuçları 26 Mart erken seçimlerinde uygulanamasa da, seçim ortamını tamamen etkiledi, hiç kimse parti liderlerinin ağzından çıkan ya da gece karanlığında yazılan parti programlarına işlenen vaatlerin yerine getirileceğine inanmıyor. Bizim memlekette politikacıların ağzından çıkan sözlerin ve program yazan kalemlerin sırtında yük yok. Her şey palavra! Yeni kurulan DOST-Birliği bile yemekli toplantılarında salon dolduramıyor.


58

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

İşte bu ortamda biz, bir ağacın kendi kökünü kendisinin kurutamadığı, bir doktorun kendi kalbini kendisi ameliyat edemediği vs gibi, Bulgar toplumuna gömülü olan ve BSP ve GERB gibi siyasi subyeler doğuran totalitarizmin de aynı güçler tarafından yok edilemeyeceğine inanıyoruz. İnsanlık tarihinde insanın insana verdiği en ağır ceza belki de Yahudilerin ölüm cezası mahkûmlarına midelerini ve barsallarını çıkarıp mezara kadar sırtlarında taşıtmalarıdır. Ne var ki, günümüz Bulgaristan’ında totalitarizm dönemi suççulularının, katillerinin suçlarını sırtına yükleyip kabristan yolunu gösterecek güç yoktur. Boynuzlarını ilk kez faşist hortlamaya karşı gösteren yeni güçler, BSP ve GERB partileri arasında seçim yapmadan ve her ikisine de yaklaşmadan siyasetin odağında kendilerine alan açmaya çalışıyorlar. Kuşkusuz bu, hala ayakta olan köylü antifaşist, sıkı Rusofiller, komünist dönemde parti il ve ilçe merkezlerinde sekreterlik ve kadro şefi gibi görevlerde bulunanlar BSP bünyesindedir. Öte yandan, ordudan ve polisten sorumlu BKP Merkez Komitesi üyelerinin torunlarının da GERP yönetiminde ve Birinci ve İkinci Borisov hükümeti bakanlıklarında görev aldığını görmemezlikten gelemeyiz. Fakat yeni beliren üçüncü kuşak onların payından pay istemeden, kendine yeni bir siyasi alan arıyor. Politik Büro üyeleri torunlarının “demokratik” siyasetteki rolü ne olabilir. 1. Bu kadrolar dedelerinin hayat hakkı tanımadığı VMRO, “Yurtsever Cephe”, Ataka, Çingene ve Türk partileri gibi siyasi fenomenleri yasaklayıp yeni ve rengi belli olmayan tüketici toplum gençliğine dayanan bir orta direk oluşturmak isteyebilir mi? 2. Toplam, komünizmden sonra gizli paranın 125 milyar US Dolar olduğu söyleyen ve TV tartışmalarına da konu olan BKP paralarının bir kısmıyla toplum sulandırılarak, bu yıl Almanya’da yapılacak Bundestag seçimlerinde sol güçlerin -sosyal-demokrat ve komünistlerin- iktidara gelmesi beklenirken, Bulgaristan’da gerçekten sulandırılmamış bir komünist mayalanma başlatılabilir mi. “Üst akıl” dediğimiz güç, Bulgaristan’ın geleceği üstüne acaba ne düşünüyor? 3. Avrupa Birliğinde “breksit” -kopma- dalgası kabardığında, üçüncü çember ülkeleri olmaları düşünülen Bulgaristan ile Romanya’da seçmen bir şey beceremediniz deyip BSP ve GERP gibi partileri seçim sandığına, gömerek yerine yeni güçleri hayata çağırabilir mi? Ve Politik Büro üyeleri torunlarının seçim afişi kahramanı olmalarını “halkı alıştırma” olarak mı anlayalım. *** Şu gerçek unutulmamalıdır ki, 27 yıldan beri süren ve halka “Geçiş Dönemi” adıyla tanıtılan “totaliter komünist durumu koruma” yıllarında “üst akıl”, komünizmden en fazla zulüm gören Müslüman Türkleri ve Pomakları dış ülkelere


Makale ve Analizler - 2017

59

çıkmaya zorlayarak ve HÖH partisinin “Bulgar Etnik Modeli” gibi tuzaklarıyla etkisizleştirmeyi, yeniden bezgin duruma getirip uyutmayı başarıldı. İki, 1990’ların başında Demokratik Güçler (CDC) dalgasıyla şahlanan Bulgarlar da artık birbiriyle konuşmaz duruma geldi. II. Borisov hükümetinde Reformcu Blok bakanlarının rezilliğini görmeyen kalmadı. Bu durumda, derin uykudan uyanıp ayı ininden baş göstermek isteyen üçüncü kuşak komünistlerin sol ve sağ milliyetçi faşizan güçlere iktidar kaptıracağına inanmak da yanlış olur. 2017’de yapılacak olan 2. erken genel seçimlerin yüzde yüz majoriter sisteme göre yapılması kararlaştırılırsa, meclise ancak halkın oyunu alan, fakat bunun bir anlamı da, parası olan kazanacaktır. Anlaşılan 1989’da Bulgar Bankalarındaki sıcak paranın Üçte birini ellerinde bulunduran Bulgaristanlı Türkler günümüzde sefil durumdadır. Mojariter sistem uygulandığında kendi seçtikleri milletvekili adaylarından ancak birkaçını meclise gönderebilir. Bu yeni ortamda onların iradesi büyük para babalarının, tekellerin, mafyanın, oligarşi hademelerinin parasıyla seçilenlerin baskısı altında ezilecektir. Belki de 5 milyon Bulgaristan vatandaşının 2 milyonunu 200 leva emekli maaşıyla kendi içine ve eski evine kapayanların aklındaki ince fikir buydu. Aynı şeyi iş yapacak genç kuşağın dış ülkelere kovulmasında da görüyoruz. Şu da bir gerçektir, bugün Türkiye’de yaşayan ve derneklerde örgütlenmiş olan 720 bin yurttaşımızın da birbirinin dilinden anlamayan bir ortama itilmesi ve bu anlaşmazlık ve uzlaşmazlık ortamının körüklenmesindeki son hedef de budur. Şimdi de 2017 baharıyla siyasi sahneye çıkmak isteyenlerin ve artık yaprak çatlatan üçüncü kuşak komünist siyasetçileri görelim. Seçim listelerinde onların toplam sayısı 10 kişidir. Hepsi, meclise girince birleşmek koşuluyla halen birbirinden ayrı ve bağımsız hareket ediyorlar: Bir. Todor Jivkov’un torunu Todor Slavkov. O, babası Ivan Slavkov’un kurduğu “Halkın Çıkarları” partisinin Sofya ve Plovdiv’te liste başıdır. Sofya 24. seçim bölgesinde BSP lideri Kurnelya Ninova ile GERB lideri Boyko Borisov ile yarışacaktır. Bu boy ölçmenin sonuçları büyük bir ilgiyle bekleniyor. İki. BKP MK Politik Büro üyelerinden Peko Takov’un torunları Yanço Takov ile İvan Takov 2 ayrı partiden milletvekili adayı gösterildi. Reklâm olmasın diye diğerlerinin isimlerini sıralamak istemesem de, bu işin iyi planlanmış olduğu dikkati çekiyor. Çünkü BKP MK Politik Büro üyeleri torunlarının her biri 13 x 13, 10 x 10 vs gibi tercihli seçim sistemine göre ayarlanmış pozisyonlara yerleştirilmiştir.


60

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

20 gün kalan seçimde liste sıralamaları açısından analiz edildiğinde dikkati çeken bir başka özellik ise, devlet ve parti hiyerarşisinde yüksek görevlerde bulunanların torunlarından bir başka grubun (30 kişi) ise müzisyen ve sanatçı, sporcu ve ressam gibi meslekleri bir yana bırakıp yasama organı kapısı önünde sıraya durmuş olmalarıdır. Bu gençlerin meclise doldurulmasıyla güdülen hedefin ise, çalışabilmesi mümkün olmayan bir meclis bileşimi oluşturularak, siyasi bunalımı yeniden körükleyerek meclisi kilitlemektir. Yazımda, Bulgar siyasetindeki son gruplaşma eğilimlerine ve meclise yerleştirilmeye çalışan siyaset püsküllerine işaret etmek istedim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Seçim Pınarındaki Sülükler

BG-SAM-06.Mart.2017

Büyük şehirlerde bir oyun fiyatı 70 ile 100 leva arasında. Bulgaristan’da 3 Martı anma törenleri geçti. Cumhurbaşkanı Rumen Radev, ilk kez katıldığı törenlerde yaptığı konuşmada, “geçmişinden anılar olmayan, geleceği olmayandan daha fakirdir” dedi. Bu sözler BG-SAM ekibini düşündürdü. 26 Mart günü yapılacak genel erken seçimlerle ilgili şu görüşleri paylaşmamıza vesile oldu. Önce şu geçmişimize kısaca bir göz atalım. Biz tarımı çökertilmiş bir ülkeyiz. 30 yıl önce aynı tarlalardan, bahçe ve bağlardan ürettiğimiz sebze ve meyvelerle kocaman Rusya’yı ve Doğu Avrupa ülkelerini besleyen 2007 yılından beri patates ve elmalarımız Polonya’dan, dereotu ve maydanozumuz Makedonya’dan, üzüm ve armutlar Yunan’dan ve İtalya’dan, havucumuz İsrail’den, Mandarin ve Portakallarımızı Türkiye’den, sarımsağımız İran’dan vb ihraç ediyoruz. Günümüzde artık dağda bayırda Allah’ın verdiği yaban meyveleri ve baharatlar dışında hiçbir ülkeyle rekabet edebilecek durumda değiliz. Bu yıl “Devin” yeraltı su kaynaklarımızı da İsveçlilere sattık, belki de yakında içme suyumuzu da Fransız “Evien” şişelerinden içeceğiz...


Makale ve Analizler - 2017

61

Ülkemizde küçük ve orta ölçekli tarım üretiminin neden tutmadığı, neden yeşeremediği konusu hepimizi ilgilendiriyor. Yaz aylarında köylerine dönen soydaşlarımızın gözleri hep o eski bağ bahçeleri, meyve yüklü ağaçları, tezgâhlardan taşan domates, fasulye, biberleri arıyor. Ama yok... Toptancılık mafyanın, perakendecilik de Çingenelerin elinde tekelleşmiş durumdadır. Mart ayı başında Bulgaristan köylerinde at koşuları yapılır. 13 Kasım 2016 seçimlerinden sonra ruh bulan ve iktidar sözü etmeye başlayan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Başkanı Bayan Kurneliya Ninova, Vratsa ili Mramoren köyünde at koşularına katıldı ve siyah bir Arap atı üstünde fotoğraflar çektirdi. Köylüler önünde konuşan ve Bulgaristan tarımsal üretim sorunlarına değinen Bayan Ninova şöyle dedi: “Avrupa Birliği’nden Bulgaristan’ın tarım sektörü için gelen üretimi teşvik yardımlarından % 80’ini 10 (on) kişi arasında dağıtılıyor, Bulgaristan köylülerine de kalan % 20 çırpılarak veriliyor.” Küçük ve orta ölçekli üreticilerin can çekiştiğine işaret eden Bayan Ninova, iktidara geldiklerinde, büyük ölçekli tarım üreticilerine ödenen teşviklere tavan koyacaklarını ve kalan paraların sebze meyve üreticilerine, hayvan bakıcılara, süt ve sütlü mamul üreticilerine dağıtılacağını vaat etti. Bu olay, Bulgaristan kamuoyunda etki yaratırken, AB tarım fonlarından gelen teşvik paralarının yıllarca kulis adına “çaprağı elinde tutan” HÖH “fahri” başkanı Ahmet Doğan tarafından hazırlanan gizli projelerle gerçekleştirildiğine işaret ediliyor. Tarımımızı çökerten bu olanların hazırlanmasında 3 yıl HÖH DPS Genel Başkanı olan Lütfi Mestan’ın da parmağı olduğuna vurgu yapılıyor. Büyük bir gerçektir ki, karma bölgelerde muhtarların HÖH listesinden seçilmiş kişiler olduğu köylerde, hayvan bakıcılara sığır başı verilmesi gereken 200 levadan ancak 100 leva ödendiği vurgulanarak, rüşvet ve dolandırıcılıklara son verilmesi isteniyor. Bu da çok önemli. Şumen’de seçim kampanyasını açan HÖHDPS partisi bu konulara değinmiyor. “Biz Bulgaristan’ı Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya soktuk” demekle yetinirken, “Novo Selo” askeri üssüne binlerce US tankı yığıldığına da işaret etmiyor. Mart ayının ilk günlerinden başlayarak Bulgar yerel ve merkez basınında ana konu “oy satın alma” tuzaklarını açıklamak oldu. Başbakan Ptrof. Gercikov düzenlediği basın toplantısında, “Bakanlar Kurulu’na her gün büyük sayıda sinyal geldiğini, demokratik seçim sürecinin suya düşürülmesi için oy tacirlerinin para dolu torbalarla memleketin dört bir yanına dağıldığını” açıkladı. “Rodopi 24”, “Trud” ve “24 Çasa” gibi gazetelerin 6 Mart tarihli sayısında Kırcaali’nin “Studen Kladenets” (Soğuk Pınar) setindeki kuru gıda depoları rampalarında ve taşıt araçlarına yüklü halde DOST partisi amblemi, yazı-


62

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

lar ve 13 nolu seçim bülteni reklâmıyla döşenmiş 400 adet paket ele geçirildiği, benzer paketlerin “Vızrojdentsi” semtindeki “Oriental” lokantasında da halka dağıtıldığı haberleri yer alıyor. Bu paketlerin parasını Ankaralı bir siyasetçi olan Pabuşçu’nun ödediği, her pakete 16 Euro tutarı gıda konulmasını önerdiği, paketlerden 12 levalık mamul çıktığı, aradaki paraların kimin cebine girdiğinin anlaşılamadığı ayrıntılı yorum konusu oluyor. Öte yandan 1-7 Mart 2017 tarihli haftalık “Galerya” gazetesi “Bu seçimde oy fiyatı 70 leva ile 100 leva arasında” başlığı altında, politik bilimler uzmanı Geoergi Manolov’un “bu seçimde henüz başlayan oy alış verişi konusunu analiz eden” bir araştırma yazısını yayınladı. Oy pazarlıklarında ve alım satımında birçok özelliğe dikkat çeken Prof. Manolov, bir seçim bürosunda kullanılan oyların hepsinin yeni bir tutanakla değiştirilmesi işleminin 1.000 (bin) leva olduğunu anlatıyor ve şöyle yazıyor: “Galerya” gazetesinin 6. sayfasında: “Yaklaşan 26 Mart erken genel seçimlerinde büyük şehirlerde bir oyun fiyatı artık kesimleşti. Oy tacirleri 70 ile 100 leva etrafında anlaştılar. Fakat bu fiyat şehirlerin büyüklüğüne göre değişiyor: Orta büyüklükteki Belediyelerde bir oy 50 ile 70 leva arasında alıp satılırken, küçük yerleşim yerlerinde ve köylerde ödenen fiyat 20 ile 50 leva arasındadır. Yapılan hesaplamalar, bu seçimlerde oyların % 30 oranında pahalılaştığını gösteriyor. Çünkü 6 Kasım 2016’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde köylerde bir oyun fiyatı 2 kilo et ve 20 levaydı. Prof. Manolov, eskiden bir oyun 2 kebap ve 1 bira olduğunu hatırlatırken, şimdi 2 köfte ve birkaç biralı ortamın oy pazarlıklarının başladığı masada ödendiğini, gıda malı dolu torba üzerinden pazarlık yapılmadığını, her seçimde yeni bir pazarlık usulü geliştirildiğini anlatıyor. “Birçok yerde partililerden seçim için 300- 400 leva seçim yardımı toplanıyor. Bu paralar partilerin banka hesaplarına yatırılıyor. Bu yasal bir işlem olarak kabul edilirken, ardından aynı paradan 50 - 100 leva aynı kişiye oyu için elden ödeniyor. Bu açık hırsızlığı partiler dolayındaki şirketler örgütlüyor. Bu durumda bağışta bulunan ile yardım alan yasalar önünde “temiz” durumdadır. Orta büyüklükteki seçim merkezlerinde ve küçük köylerde “sandık satın alma yöntemi” moda oldu. Bu yöntem uygulanırken fiyat belirleyici olan yerleşim merkezinin büyüklüğü, oyları satın alan partinin bölgedeki etkisi ve işlemi yapan kişilerin bu işi kendi başlarına yapıp yapamadığı, sandık başının ve seçim bürosu başkanın rolleri tarafından belirleniyor. Geçen seçimlerden birinde, Silistreli 2 bin Türk seçmen oylarını şimdi bir AB milletvekili olan Ba-


Makale ve Analizler - 2017

63

rekov ödememiş ve büyük skandal yaşanmıştı. Bu durumlarda, seçmenin kime oy verdiği asla dikkate alınmadan, parayı peşin sayan bir parti lehinde tamamen yeni ve yüzde yüz sahte bir seçim tutanağı hazırlanmasının bedeli küçük yerleşim merkezlerinde 600 levayı bulurken, orta büyüklükteki seksiyonlarda 1.000 (bin) leva üzerinden bağlanıyor. Bulgar seçim yasasında birçok delik olduğundan dolayı, hiçbir kimsenin bültenleri sayma, bültenleri bir yere toplama ve seçim protokollerini hazırlama işlemini kontrol etmeye ve herhangi bir yetkiliden hesap tutmaya hakkı yoktur. Seçim bürolarındaki komisyonlar oy tacirleriyle önceden anlaşmışsa onların istedikleri protokolü teslim etmelerini engelleyecek güç yoktur. Şu da var, komisyon üyeleri boş bültenler üzerinde istedikleri işaretlemeyi yapabilir ya da işaretlenmiş bir bülteni başka birisiyle sayarken değiştirebilir. Bulgaristan’daki seçimler işte böyle bir ortamda yapılıyor.” Dahası ise şöyledir: Bulgaristan’da seçimler bir para kazanma ve para aklama mekanizmasıdır. Devlet bütçesinden şimdiki erken seçim için 36 milyon leva para ayrılmıştır. 43. halk meclisi bu harcamayı onayladı ve parayı Merkez Seçim Komisyonuna aktardı. Bu paralarla bültenler basılıp, gerekli seçim organizasyonu yapılırken ve seçim bürolarında görevlendirilenlere belirli bir ücret, su sandviç ve başka verilirken, ayrıca milletvekili adayı gösteren partilere de aday başı 40 bin leva avans ödenerek. Parti başkanlarına verilen bu parayla seçim kampanyası, propaganda çalışmaları vb harcamalar karşılanır. Fakat parti % 4 barajını aşamazsa bu paraları geri ödemek zorundadır. Örneklersek, ilk kez seçime giren “DOST Birliği” 26 Mart 2017 seçimleri için devletten gösterdiği 200 milletvekili aday için 8 milyon leva almışsa, bu paralardan 10’ar bin levasını kampanya işleri için adaylarına dağıtmış bulunurken, önümüzdeki 3 hafta içinde aday başı 10 bin leva daha harcama yapmış olsa, bu paracıklardan 4 milyon levası Lütfi Mestan, Kasım Dal ve Oktay İsmailov’un ceplerine dolacaktır. Kuşkusuz bu avantanın tamamen kendilerine kalması için, ya meclise girmeleri ya da dışardan yada içeriden bir yerden 8 milyon leva bulup “bu işi başaramadınız, çevirin paraları” dendiğinde hapse girmemek ve hacizlerle boğuşmamak için iade etmeleri gerekir. Eğer dışardan gelen para kirli bir paraysa, Bulgaristan seçimleri üzerinden aklanmış olur, bu işin kazancı da % 40’tır. Öyle ki seçimden de, dolandırıcılıktan da, hatta para aklamaktan da kazançlı çıkan her zaman para babaları, ruhunu satmışlar ve halkın gözüne kül atıp, yüzüne gül suyu serpenlerdir. Fakat biz henüz ölmedik ve halkımızın gözünü açmaya yemin ettik.


64

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Dertlerin Derdi

BG-SAM-07.Mart.2017

Konu: Bulgarlar eriyor. 2050 yılında Bulgaristan’da Çingeneler 3 (üç) milyon olacak. Bulgaristan Bilimler Akademisi Demografi Siyaseti Enstitüsü Akademisyen Petır İvanov’la bir söyleşi: Son 60 yılda yani 1950’den bu yana Bulgaristan’da 6 milyon çocuk aldırıldı. Akademisyen Petır İvanov’ 1946’da Ruse’de doğdu. Sosyal psikoloji dalında doktor ve Profesördür. Bulgaristan Bilimler ve Güzel Sanatlar Enstitüsü (BANİ) Akademisyenidir. Ruse ve Valiko Tırnovo Üniversitesi gibi 2 Bulgaristan Üniversitesinde Psikoloji Kürsülerinin kurucusudur. BANİ Demografi Enstitüsü Genel Müdürüdür. Soru: Yakın zamana kadar Avrupa Komiseri Yohanes Han sunduğu raporların birinde, “Önümüzdeki 40 yıl içinde Bulgarların halk olarak yok olacağını” açıklamıştı. Akademik İvanov, biz demografi uzmanı olarak siz bu konuda neler paylaşmak istersiniz: Yanıt: Bu rapor merak uyandırıcı, fakat hangi tarafından bakarsanız bakınız, yüzde yüz doğru olduğu söylenemez. Geçen yıl ülkemizde 60 bin çocuk dünyaya geldi, Avrupa Komisyonu hepsinin 40 yıl içinde öleceğini söylemiş olamaz. Bir az çılgın değil mi? Ne var ki, biz şu an konuya ciddi girdiğimizde, Bulgaristan nüfusu içinde Bulgar etnik grubu nüfusunun büyük bir hızla azaldığını izliyoruz. Ve bu azalma aynı tempoyla devam ettiğinde önümüzdeki 100 – 200 yılda Bulgar etniğinin yok olacağını söyleyebiliriz. Hatırlarsınız, ben Avrupa Birliği içinde Çingene etnik grubu için yaşam alanı arandığını, bu yere tüm Çingenelerin toplanmasını ve Avrupa’da Çingene sorununun çözülmesi gerektiğini daha 2000 yılında yazmıştım. Soru: Siz Bulgaristan topraklarının Çingene devletine bırakılacağını mı kastediyorsunuz? Cevap: Ben bu dediğinizi yüzde yüz emin olarak iddia etmiyorum da, işlerin gidiş yönü bu olduğuna göre, şaşılacak bir şey yok - koruyucu kullanmayan Çin-


Makale ve Analizler - 2017

65

gene etniği 20 yılda birkaç misli çoğaldığına göre, yapacak bir şey yok. Çingene annelerden % 64’ünün 3-4 veya daha fazla çocuğu var. Bugün Bulgaristan’da dünyaya gelen çocuklardan, daha fazlası Çingene olmak üzere, % 54’ünün ana dili Bulgarca değildir. Bizim hükümetlerimizden hiç biri aile planlaması yapmaya yanaşmadı. Çinde bir ailede 2. çocuk doğduğunda 100 bin lira ceza geliyor. Bizde Çingeneler özel primleri alabilmek için doğurda yarışına girmiştir. BGSAM Not: (Çingenelerle ilgili durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Sliven şehrinden bir örnekleme) “Trud” gazetesi 6 Mart 2017. “Çingene anneler Bulgarca bilmediklerinden doktorların kendilerine söylediklerini anlamıyor. Çocuklara ve hamile kadınlara teçhiz konmasına en büyük engel Çingenecedir. 2016 yılında Sliven devlet hastanesinde reşit olmayan 209 Çingene kızı doğum yaptı. Çingene çocuklarından yarısı okula gitmiyor. Sliven şehrinde 2016 yılında dünyaya gelen toplam 1 287 Çingene bebeden 209’un annesi 18, 5’inin annesi de 13 yaştan küçüktür. Bulgar Öğretmenler Birliği Başkanı Bayan Yanka Takeva’nın açıklamalarına göre, Çingene Çocuklarından % 49,5’i okula gitmezken, % 28’i okula ayak basmamış, okula gidenler de 4. veya 7. sınıfta okuldan ayrılıyor.” Devam. Soru: BANİ’ye bağlı Demografik Enstitüsü araştırmaları bu konuda ne diyor? Cevap: Analizlerimiz birkaç yıl sonra Bulgaristan’daki Çingenelerin 3 milyon olacağına işaret ediyor. Bulgar Milli İstatistik Enstitüsü (MİE) verilerine göre Bulgaristan’da yaşayan Çingenelerin sayısı ancak 300 bin kişidir. 2011 yılında 325 bin kişi iken 2017 yılına kadar azalmış ve şimdi ancak 300 bin Çingene kalmıştır. % 14 gibi bir azalmadan söz ediliyor. Neden? Çingeneler azalıyorsa, Çingene annelerin sadece bir çocuk doğurmuş olması gerekir. Öteyandan biz MSE tarafından yapılan araştırmalarda Çingene annelerin 4’er çocuğu olduğunu görüyoruz. Seçimle ilgili çalışma yapan uzmanların Bulgaristan’da 1 milyon 5 bin Çingene olduğunu iyi bilir. Ve aynı tempoyla üredikleri taktirde onların toplam sayısı 2050 yılında 3 milyon olacaktır. Bu anlamda olmak üzere, Bulgar nüfusu içindeki Bulgar etniği yok oluyor. Çingene ve Türkler de yok oluyor, fakat yeniden üreyebiliyorlar, Bulgarlar ise bunu beceremiyorlar. Ben Dünya Bankası tarafından yapılan bir araştırmaya dayanarak 2050’de nüfusumuzun 4 milyon 5 bin kalacağına işaret ediyorum. Merkezi Haber Alma Örgütü (CİA) ile Evrostar araştırmaları da buna işaret edi-


66

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

yor. Fakat bu son 2 kurum nüfusumuzun etnik bileşiminin nasıl olacağı üstüne bilgi vermiyor. Genellemede, 3 bin Çingene, 800 bin Bulgar ve 600 bin ile 1 milyon Türk arasında değişen bir nüfus tablosu var. Soru: Demografi felaketini etkileyen bir sorun da çocuk aldırmalarıdır. Bu konuda eliniz altında rakamlar var mı? Cevap: 1956 yılında bir yılda Bulgaristan’da 182 bin çocuk dünyaya gelmiştir. Şimdi 60 bin çocuk doğuyor. 1956 ile 2016 yılları arasında resmi kayıtlara göre 6 milyon çocuk aldırılmıştır. MSE verilerine göre geçen sene 30 bin çocuk aldırıldı. Çingeneler çocuk aldırmıyor. Her gün 2774 Bulgar kadın çocuk aldırıyor. Katolik ülkelerde olduğu gibi Bulgaristan’da da çocuk aldırmak yasaklanmış olsaydı, biz şimdi 15 milyon kişi olacaktık. Soru: Bir derginin Bulgaristan’ın dünyanın en hüzünlü yeri olduğunu yazdığını hatırladım. Cevap: Evet, benim de yüreğim parçalanıyor. Çok güzel bir yer, entelektüel nüfusu olan bir devlettik, şimdi bizim hakkımızda Avrupa Birliği’nin kör cahiller ülkesi olduğumuzusöylüyorlar. Bu gerçek eski komünist ülkeleri de içeriyor. Washington Üniversitesinden eski dostum Prof.Altınkov, dünyada nüfusu en fazla azalan 20 ülkeyle ilgili istatistik bilgiler yayınladı, bu sıralamadaki ülkelerin 18’i eski sosyalist ülke, 19. yerde olan Almanya ve 20. yerde ise Japonya bulunuyor. Soru: Fakat bu sorunlar ancak vaat torbalarının açıldığı, seçim arifesinde konu ediliyor. Cevap: Demografik olanda Bulgaristan ölmüş bir ülkedir. Ölüm oranı % 15, doğum oranı ise çok düşük. Birçok köyde 10 kişi ya da 10 ile 50 kişi arasında nüfus var. Bütün küçük köy ve kasabalarda nüfus hızla azalıyor. 10 yıl sonra Bulgaristan’da köylerin % 30’unda insan kalmayacak. Avrupalılar bizim köylerimize sığınmacı yerleştirmeyi düşünüyor. Soru: Bulgaristan’da demografi sorunları nasıl çözülebilir. Birlerlerden başlamak lazım değil mi? Cevap: Bu konuda Bulgaristan’da 23 stratejik ve halka indirgenmiş program uygulanması gerekiyor. En önemli sorun olan, varolabilme, ayakta kalma sorununu çözmek için bütün devletin kollarını sıvaması gerekiyor. Fakat bu programlar için milyarlarca levaya gerek var. Birinci şiarımız: Daha yüksek gelir! Daha yüksek gelir! Daha yüksek gelir! olmalıdır.


Makale ve Analizler - 2017

67

İkinci şiarımız: Yüksek öğrenimli ailelerde daha fazla çocuk olmalıdır! Çocuklarına bakacak gelirin, paran olmayınca, onlara eğitim veremeyeceksen, ana-baba hakkı da olmamalıdır. (bu ırkçı bir fikir ve siyasettir -BGSAM) Hasta ve mutsuz çocuk doğurmanın anlamı yoktur. Bulgaristan’da aile planlaması kötü bir söz olmaktan çıkmalıdır. Çocuk bakacak şartları olan aileler 2-3 çocuk yapabilir. Macaristan’da üçüncü çocuk için 30 bin Euro veriyorlar, fakat her aileye değil. Soru: İyimserlik için asgari temel yok mu? Cevap: Kulağa iyimser gelsin diye bir saçma bir şey söylemem gerek. Demografik kazadan kurtulmamız için en az 10 milyar leva ayırmamız gerekiyor. Korporatif Ticaret Bankası (KTB) borçlarını kapatmak için 5 milyar ödediğimizi, Boyko Borisov hükümetinin de 26 milyar dış bor aldığını düşündüğümüzde, olmayacak bir şey yok gibi. *** Dikkatinizi çekmiştir. Bu söyleşide Bulgaristan’da demografik sorunların etnik azınlıklar lehinde de çözümü için tek söz edilmiyor.

Dostluk Tohumu Yoktur

Neriman Eralp Kalyoncuoğlu-08.Mart.2017

Konu: İşler neden olmuyor sorusuna yanıt arayalım. Bizi yönetmek isteyenler isli lamba şişesi bile değil Bugün 8 Mart. Dünya Kadınlar Günü! Saat 14’te kızlık arkadaşlarımla görüşmem var. Önceden önce kahvemi alıp okumanızı rica ettiğim, yazıma lütfen şöyle bir bakınız. Çünkü bizim dava arabamızın lastiği gene patladı, gene tosladık. Başlarken, esin kaynağım olsun diye Sezen Aksu kulağımda: Kadınlar artık, Kadınlar her yerde! Suskunduk ve bekledik

Yaşadık seyrettik Sonunda yeter dedik.. Yeter dedik

Her yerde! Kadınlar artık, Kadınlar her yerde!


68

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Evet, öyle de. 26 Mart’ta bizden oy isteyen “DOST Birliği” yönetiminde hele hele liste başına koyacak bir kadın dahi bulamadılar. Unutulmasın! Bulgaristanlı Türk kadınlar yani biz etnik azınlığımızın toplumsal yapısının alt dokusuyuz. Babalarımız, abilerimiz, eşlerimiz sürgünde zindanlardayken 1989 Mayısında Ayaklanan kitleyiz! 1984 - 89’da adı değiştirilen 1 milyon 253 bin 839 Türk arasında adını ve ruhunu vermeyen Kırcaalili Hüsniye teyzemizin bayrağını bugün de dalgalandıran genç kuşaklar biziz! Biz dünya kadınlar direnişlerinde bir renk, bir dalga özgün bir Bulgaristan Türk güzelleriyiz. Bayramınız kutlu olsun ablalarım, kız kardeşlerim, hala ve teyzelerim! Hepinizi gönül sevgimle kucaklıyorum. Sizden biri olmanın ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu bağırırken hepinizi barıma basıp öpüyorum. Siz hak arama davamızın tahsilsiz akademisyenleri siniz. Vatan sevgimizin bayrağısınız... Mücadeleci Bulgaristan Türkü Bayanlar nerede olursanız olun Bayramınız Kutlu Olsun! Sağ olun! *** Bizde kar kalkınca Mart’ta bahçeler çayırlar tırmıklanır. Çalı çöp ateşe atılır. Dünya yansa umurunda olmayanlar meydanlardadır. Kimse hiçbir şeyden korkmaz. Çünkü tüten duman ateşidir. Ben Bulgaristan’da lamba ışığında yetişen son kuşağım. Kış gecelerini aydınlatmaya çalışan lamba şişeleri sisli olur. Mart geldiğinde lamba şişeleri çıkarılır, güzel bir yıkanır, silinir, parlatılır ve adım adım gelen baharla birlikte daha aydın günleri müjdeler. Bakıyorum da oylarımızı isteyen şu “Dost Birliği” grubunda isli lamba şişesi yok. Bunlardan hiç biri Bulgaristan Türklüğü Davasında yanmamış, tabana inmemiş, tabanda ezilmemiş, Vatan üzerine bile doğru dürüst konuşamıyorlar. Kimisi ihbar yazmış, diğerleri merkezde ihbar okumuş, kimileri yıllarca sıcak saray gölgelerinde kalmış ve “biz sizin ne düşündüğünüzü biliyoruz” iddiasıyla yazanlarla okuyanlar kaynaşmış ve önder olmaya kalkmışlar. “Biz hiç yanmamış bir lambanın şişesi olsak da, o “Belene” kampında, hapislerde, sürgünde sislenmiş lamba şişelerinden daha parlağız,” diyorlar. Ben, ne seçmenin ne de halkımın,y anmamış, is kokusu burun dingilimi kırmamış lamba şişelerinin ruhumuzu aydınlatabileceğine inanmıyorum. Onların kokusu bizden farklı... ***


Makale ve Analizler - 2017

69

Dünyaya gelen ağalar, öleninse sesi çıkmaz! Siz neredesiniz beyler?! Doğduğu gün ağlayamayan, ertesi günü bekler, onu da yapmadınız.... Beklediğimiz bahar kokusuydu. Kazma kürek sesiydi. Fidan dikimiydi. *** 8 Mart’ta kendilerinden oy istenen genç gelinlerimize birer “DOST Birliği” çiçeği gönderilse iyi olurdu, ama nerde! Kapıyı çalan yok... Bir demet çiçek bir kadının gönlüne dikilmiş bir fidandır. Meyvelerini ömür boyu toplayabilirsin. Çiçekler, fidanlar, jestler insanları dost eder. Bizimkiler başka: Kurbağa, öküz nallanırken görmüş, ayağını kaldırmış... Yalnız istemeyi biliyorlar ve huyları da kurt gibi, ele geçirdiklerini gömüyorlar, zamanı geldiğinde yiyecekler. *** Adına şu günlerde yeniden “sayın seçmen” dediğimiz halkımıza “Dost Birliği” bol keseden vaatte bulunmaya başladı. Kırcaali’de kullanım ömrü bitmiş helva ve bisküvi paketleri toplatılmış. Bulgar, Bulgar olalı insanlarımızdan yana ilk adım attı. Toplanan “DOST” paketleri Türk Bayanlara dağıtılıyormuş. Zehirlenmeden kurtulmuş oldular. Bu iyiliklerini unutmayız. Allah kabul etsin! Bulgar polisinin bu iyiliği Kırcaali bayanlarına en büyük 8 Mart hediyesi oldu. *** “Dost Birliği” iyilik yapacaksa hane başı beşer meyve fidanı hediye etseydi, gerçekten hayırlı iş yapmış olurdu. Meyvelerini yiyenlerden seve seve oy alırdı. Şöyle bir göz önüne getirsenize, eriğinden, elmasından, armudundan, beyaz ve al aşı kirazlarından, dutlarından, kaysı ve zerdalisinden, ayva muşmula türünden bahçe dolusu yeşil köy evlerini. Vatanımızda bizim köylerimizi. Ama neerde, köylerde yapılan konuşmalarda hep musalla taşından söz eden cenaze imamları konuşuyor. Şöyle bir “Amin” deyip, kabristan kenarına 10 ıhlamur ve 10 akasya dikelim hayatımız yeniden vızıldasın demeye dilleri varmıyor. Allahın rahmetine varmışlarımızın ruhu ferahlar, demiyorlar. Oysa insanlarımız “DOST” vaatlerine inanarak baharın gelmesini bekliyordu. Güzden kuyularını kazdılar, dibine gübre atmıştı. Bu defa da her şey gelecek bahara kaldı. Bu gidişle gelmeyebilir de... “Dost Birliği” nin parayı veya koltuğunu hazır olduğunu işitince sepet sepet meyve toplarken DOST - Birliği’ne dua etmek istemişti. ***


70

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

“Parayı alırsak!” fakir fukaraya “birer ikişer düvecik” demişlerdi. Düveler yarın inek olur. Sütlü olur, buzağısı olur, sofra dolar, çocuklar süt ayran içer, yoğur kaşıklar, ekmeğine yağcık sürer, katık olur umudu doğmuştu. Boş boş vaat etmek ne kolay, boş boş vaatlerle doğan umutların ölümü ne zor! Çocukları umutsuz bırakmak ne kolay... 8 Mart Dünya Kadınlar gününde bunları düşünmek bile ne kadar acı verici... *** Seçimde kandırılmamız için milyonlar aldıkları kulaktan kulağa dolaştı. Torba ile para taşıyanlar, köy kasaba yollarına düştü. Kimseye para verdikleri yok. Koklatmıyorlar bile yalnızca uzaktan gösteriyorlar. Oy toplama uzmanları tomar tomar bara sayıyor. Ağzını açmış seçmen bön bön bakıyor. Bulgar Başbakan Gercikov, savcılar, polisler, ajanlar, ipleri çekenler, dosyalılar ve dosyacılar, kulislerdekiler toplantı halinde, derin derin planlar kuruyorlar, bizdeki gizemli demokrasiyi bu defa da kimseye koklatmadan nasıl iktidar oluruz kurgusunu büyülüyorlar. 15-20 kişinin tıraşı, takım elbiseleri, kolalı gömlekleri, ayakkabı ve çorapları değişti. Yeni kılık kıyafet pek dikkat çekmesin diye camiye uğramaz oldular. Halktan uzak duruyorlar, Ellerinde dokunmalı telefonlardan birlerinden talimat alıyorlar. Bol bol fotoğraf çektiriyorlar. Gazeteciler de konuşulmayanı konuşuldu diye yazıyorlar. DOST’un adamları şeker-çikolata paketleme fakültesi bitirmiş. Olmayanı bile gıcır gıcır anlatıyorlar. *** DOST Birliği’nin meclise girmesine gerek yok. 20 yıl mecliste bir iş yapamayanların 21’inci milletvekilli yılda bir iş yapacağına inanan kalmadı. Sizin anlayacağınız eski hamam eski tas. Daha önceki konuşmalarında “Ahmet Doğan’ı ilahlaştıran” Hüseyin Hafızov ile hiçbir konuda münasebet almayan Şabanali Ahmet, meclis kantininde yedikleri köfte ve kebapların % 60 domuz karışımlı olduğunu yeni yeni öğrenmişler ve “büyük paradan payımıza düşeni alalım” seçilmesek de olur, havası estiriyorlar. Bu halkın oyu Türke olduğunu bile anlayamamışlar, erzak, köfte ve biralar başka masaya siz bunca sene boşa geçirmişsiniz. Paralar paylaşılırken şu formül işletilmiş: “Sizin olan helal”, “bizim olanı şeytan aldı götürdü, satamadı getirdi. Kahvelerde değişik hesaplar alıp yürümüş.” 2017 itibarıyla Müslümanlarımızın toplam sayısı üzerinden çekilenler; 600 bin Türk;


Makale ve Analizler - 2017

71

450 bin Müslüman Çingene ve 250 bin Pomak yani biz 1 milyon 300 kişiyiz diyorlar. Ailelerimiz 4’er kişilik olsan yani 320 - 350 bin haneyiz. Şehirlerinde oturanların köylerinde bağı bahçesi olduğunu hesaba kattığımızda ve hane başı 5’er meyve fidanı dağıtılsa toplam 2 milyon fidan eder ve sorun çözülür. Seçmen kapısı açılmış olur diyorlar. Hatta kıskançlık ve göz hakkı olmasın diye konu komşu Bulgar hanelere de birer fidan verilir diyenler oluyor. *** Son seçimler baz alındığında Bulgaristan’da yaşayan Müslümanlarımızda toplam 700 - 750 bin oy var. HÖH bir defa 600 bin) oy almıştı. Ne var ki 2014’te o zaman HÖH Başkanı olan Lütfi Mestan’ın yanlış siyaset çizgisi yüzünden aynı oyların 120 bini GERB partisine kaptırılmıştı. 26 Mart seçimlerinde GERB partisinin Deliorman’dan milletvekili adayı olarak Kemallerli (İsperih) Güney Hüsmen’i çıkarması ve 2014’ten sonra II. Borisov hükümetinin bölgede 130 km yol asfaltlaması bu rakama 30 bin oy daha katabilir. Şu da var. Bulgaristanlı Müslüman hanelerin % 40’ının işsiz, kıt gelirli, olağanüstü ağır koşullarda yaşayan bir taban kitle oluşturduğu dikkate alındığında ve bu en dip taban olarak gördüğümüz % 20’ın sayı olarak yaklaşık 70 bin hane olduğu düşünülür. Bu, otobüs şirketlerine bavulla para verip insan taşımaktan daha hayırlı olurdu. Çünkü böylece “Dost Birliği” bu yoksul insanlarımızın geleceğini kurtarabilirdi. Fakat bu formül de “dosyalarda” yok. Öte yandan köy çayırları kenarına ortak kullanım için ceviz koruları dikilse, bütün köy oyları birden kazanılabilirdi. Böyle bu seçimlerde tüm partiler birleşse ve harcanan paralarla bu işleri beraber yapsalar Bulgaristanın sorunu temelden çözülür düşüncesindeyiz. Kırcaali iline, Dobruca’ya, Deliorman’a ve Gerlova’ya olmak üzere toplam 20 - 25 adet ambulans ve aynı zamanda içinde eczane ve bazı ek tıbbi araçlarla donatılmış tekerlekli tıp yardım merkezleri örgütleyebilirsiniz. Şoför ve personeli aynı kişi, bir tıp teknisyen hekim -sağlık ocağı görevlisi- (felşer) olabilir. Haftada bir gün köyleri dolaşacak, eczaneye gidemeyen hastalara ilaç götürecek, kimisinin tansiyonunu ölçen, bazılarının dinleyen, kimilerine hayat gücü veren bir uygulama örgütlenebilirdi. Bunu da düşünemezsiniz. Daha önce Baş Müftülüğün yedi ille cenaze arabası sağladı. Bu örnek alınabilirdi. Veya özel birkaç tıp mer-


72

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kezi de kurulabilir. Sağlık hizmetleri açısından köy ve kasabalarımızda durum olağanüstü kötüdür. Memleketimizin doktorsuz ve hemşerisiz kalma tehlikesi var. Karma bölgelerde durum daha da kötüdür. Seçmenimizden oy almak için zamanı geçmiş gıda maddeleri dağıtmaktan başka çok farklı işler var Örneğin Lütfi Mestan, 12 yıl Bulgaristan Meclisi Eğitim ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığı yaptın. “Belene” ve bütün “soya dönüş” mağdurlarının haklarını savunacak ve Bulgar totaliter sisteminin hukuksal açıdan sökülmesine katkı sunacak ve azınlıklar için de adalet kavgasına katılacak 5 hukuk öğrencisi okuttun mu? Cevabını biz verelim “Hayır!” Ya diğerleri nekadar okuttular... Sen bizim hak ve özgürlükler davamızı etrafına topladığın cenaze hocalarıyla yürütemezsin. Biz söylemiş olalım. Bulgaristan Anayasası ve yasalarına göre din adamlarının siyasetle uğraşması yasaktır ve anayasanın bu maddesine 1992’den beri itiraz olmamıştır. Bütün Bulgaristanlı Türk Kadınları adına senden 8 Mart 2017 sabahı rica ediyorum. Bizim adımıza, sözde bizi temsil ediyorum diyorsanız; 1) 10 adet hukuk öğrencisi; 2) 10 Adet doktor; 3) 10 adet tarım mühendisi ve 4) 10 adet elektonik mühendisin daha 2017 - 2018 ders yılından başlayarak, yüksek Lisanslarını tamamlayana kadarki 5 yıllık süre için tüm üniversite, yerleşke, kitap, araç ve gereç masraflarıyla burslarını ayrı ayrı banka hesaplarında bloke ederek onların üniversite kaydını yaptırmadan ve bu öğrencilerin yarısının kız olması koşulumuzu kabul etmeden Bizden oy isteme! Bu genç uzmanlarsa 10 yıl Bulgaristan Müslüman bölgelerinde hizmet vermek zorunda olacaktır. Siz bizi HÖH partisinde 20 yıl aldattınız. DOST Birliği’ni yeni bir ballı emzik olarak ağzımıza almamızı istemiyoruz. Siz bizi 12 levalık paketle aldatamazsınız. Unutmayınız siz muhbirlik ederken bizim analarımız ayaklandı, babalarımız kardeşlerimiz şehit oldu. Bu tiyatro sahnesi artık kapanmış ve perde düşmüştür. Bu defa sizi zorla meclise sokmak için Sofya’ya yoluna dizilecek otobüsleri Bulgar milliyetçilerinden önce durduracak olan biz Bulgaristanlı Türk Kadınlarıyız.


Makale ve Analizler - 2017

73

Lütfen sandığa Boş zarfatınız! Seçime 18 gün kaldı. 8 Mart Dünya kadınlar gününüz kutlu ve mutlu olsun. Bu bir direniş günüdür. Adaletsizliğe başkaldırı günüdür. Hepinizi kutluyorum.

Kavgalı Düğüm

Musa Vatansever-12.Mart.2017

lişki.

Konu: Bulgaristan toplumundaki yan çelişkiler, ana çelişki ve temel çe-

Bizdeki başkaldırı karanlık bir zihniyetin hortlamasıdır. Dünya düşünürlerinden Karl Yaspersen, “İnsanlar arasındaki en derin çelişkiler onların özgürlüğü farklı anlayışından kaynaklanır” diye yazmıştır. Birinci bölüm: Bugün Bulgaristan’da en çok satan gazetelerden biri “55 Yaş Üstü” gazetesidir. 14 yıldan beri çıkıyor ve gençliğinde “soya dönüş” sürecine katılan, ensimize silah dayayan Bulgar kuşağa bir yandan değişik sağlık önerilerinde bulunurken, onlara gençlikte işlediklerinin cinayet olmadığını hatırlatıyor ve Bulgaristan’da yaşayan Türklerin “İslamlaştırılmış Hıristiyan” oldukları borazanını çalmaya devam ediyor. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) hakkında “İslamlaştırılmış Bulgarların Anayasaya rağmen kurulmuş” bir Türkçü ve Türkiye’nin Bulgaristan ve Balkanlar siyasetini savun parti diyor. (Sayı 10 yıl 2017) Mahkeme kaydı yapılmış, 26 Mart seçimlerine katılacak DOST partisiyle ilgili ise “evlerinin avlusuna Türk asker anıtı diken” Üzeir kardeşler gibi, “Türkiye çıkarları için çalışan bir siyasi oluşum,” diye yazıyor. Artık ilaçlarını alırken eli titreyenlere moral vermek için yazılıp basılan bu gazete son 27 yılda Bulgaristanlı “Türklerin işlediği en kötü işleri” sıralarken şunları başa alıyor. Burgas’ın Dikenli köyünde (Trınak) 1984 - 89 soy kırımına karşı mücadelede şehit düşen Bulgaristan Türkleri kahramanlar çeşmesini kınıyor; Özgürlük Tepesinde “Yeni Han Baba türbesi”nin kurulup ziyarete açılmasını hor görüyor. Razgrat ilinde “Demir Baba” geleneksel törenlerinin yapılma-


74

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sını uygun bulmuyor. Bulgaristan Türklerinin Ramazan ve Kurban Bayramı geleneklerini yaşatmasına ters bakıyor. 27 yıldır dalgalanan HÖH bayrağıyla yan yana bir de DOST bayrağının dalgalanmaya başlamasını lanetliyor. Sözde “Yurtsever” güçlerin Sofya meclisinde s.o. Osmanlı’da Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı onaylanırken HÖH milletvekillerinin salondan dışarı çıkmalarını lanetliyor. Burada isim değiştirme ve Türk kimliğimizi yok etmeye çalışanlara günlük ferahlık suyu veren bu gazete aslında Bulgar toplumu içinde ne temel ne de ana çelişkiyi ne de günümüz Bulgar toplumunda kavgalı düğümü derinlemesine yansıtmaya gayret gösteriyor. Gazete, ömür boyu işledikleri suçların acısını çeken yaşlığı Bulgar kuşağa, “onlar bizi bağışlamıyorlar” fakat “korkmayın ipler elimizde” deyip, zulüm görenlerin “Tanrı canınızı almasın” yani çekiniz bitmesin lanetine karşı “Azrail mutlaka gelecek” umudu veriyor. “Soya dönüş” kâbusundan kurtulamayan yaşlı kuşağın en büyük çilesi, Bulgaristan’da Bulgarların giderek tükenir derecesinde azalması ve her yıl 6 bin gencin bir daha geri dönmemek üzere İngiltere, Almanya, Amerika, Danimarka, Norveç ve Avusturya’ya okumaya gitmesi ve oralarda iş bulup kalmayı tercih etmesi oluyor. Bu noktada, Bulgaristan’da yaşlı ve genç kuşağın özgürlükleri tamamen farklı bir şekilde anladığı, gençlerin ihtiyar neslin işlediği suçların yüz karasıyla yaşamak istemediği dikkati çekiyor. Öte yandan, başta Türk düşmanlığı olmak üzere ırkçılığı temsil eden % 15 gibi bir kesim de azdıkça azıyor. Geçen hafta Bulgaristan’ın “Belene” kasabasında çok büyük bir ırkçılık patlaması ve ardından önemli gelişmeler oldu. “Sığınmacı iade programına” göre Almanya’dan Bulgaristan’a gönderilen Suriyeli bir genç ailenin merkez makam Tuna Şehri “Belene”ye yerleştirilmesini kararlaştırsana karşı bütün kasaba ayaklandı. Sığınmacı erkek inşaat mühendisi bayansa kimya mühendisi olan bu Suriyeli genç aile şehirden canlı canlı yakılma korkusundan kaçarak kurtuldu. Olay toplumu karıştırdı. 1949’da 4 bin 800 Bulgarın ve 1984 - 89’da 518 Türk’ün “Belene” ölüm kampının bulunduğu Tuna adasının Belediye Merkezi olan Belene şehrindeki Katolik Kilise’nin papazı olan Pavel Kortezi ırkçılık olayını protesto etmek için şehri terk etti. Roma’ya döndü. Papaz Kortezi “Belene” Ölüm Adasında bir anıt parti yapıp kahramanların isimlerini ebedileştirme programını gerçekleştirmeye çalışan kişiydi. Olay Avrupa basınına da yansıdır. Özellikle de Elin Pelin kasabasında 2 hafta önce yine Avrupa iade programına göre Bulgaristan’a gönderilen, Bulgaristan merkez makamlarından daimi kalma hakkı evrakları alan, fakat


Makale ve Analizler - 2017

75

ırkçı belediye başkanı tarafından kaydı yapılmayan bu örnek de demokratik kamuoyunu sarsmıştı. Burada yabancılara karşı hoşgörülü davranmak gerekirken, insanların temel hakkı olan “her insanın yaşama hakkı” Bulgaristan’da farklı kavranıp farklı uygulanıyor. Yani insan özgürlükleri farklı yorumlanıyor. Başka bir örneğe de yer vermek istiyorum yazımda. Biz artık seçim toplantılarında Türkçe konuştuğumuz için cezalandırılmaktan, hor görülmekten, yargılanmaktan bıktık usandık. Bu defa Haskovo ili “Ilıcalar” belediyesinde (Mineralşni Bani) “Dost Birliği” partisi listesinden milletvekili adayı İbrahim İbrahim kendi seçim resimlerini kendi elleriyle yapıştırırken tutuklandı, sorgulandı. Burada seçim propagandası özgürlüğünün farklı anlaşıldığına tanık oluyoruz. Bir yandan Türkçe konuşma yasaklanırken, öte yandan Türk isimli adayların boy resmi yapıştırması da saldırıya uğruyor ki, en temel insan hakkı olan “seçme ve seçilme” hakkına saldırıdır. Bizimki özgürlüklerin böylesi işte... Özgür olmayan bir ülkede bin defa seçim yapılsa yine hiç bir şey değişmez. Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarım farklı özgürlük anlayışına ilişkindir. Hepsi Bulgar toplumundaki yan çelişkilerdir. Ama siz sayın okurum, “bu yan çelişkiler dedikleriniz bizim canımızı çok yakıyor”, bunlar temel çelişki olmalı, diyebilirsiniz, fakat değil, hepsi birden çöken ve can çekişen Bulgar toplumundaki ikinci dereceli yan çelişkilerdir. Çünkü ana ulus ile etnik halk toplulukları arasındaki çelişki demetinden olup çok önemli olmalarına rağmen sonuç belirleyen olamazlar. Ne ki, toplumun parçalanmasına, ülkenin bölünmesine ve hatta Makedonya’da olduğu gibi ulusal parasının yazı yüzüne Makedonca, tura yüzünün Arnavutça yazılması gibi sonuçlar doğurabilir, fakat ne ana ne de temel çelişkidir. Temel çelişkinin çözülmesi toplumun gelişmesi yolunu açan motordur. İkinci bölüm: Bulgaristan’daki ana çelişki: Geçiş döneminde bizdeki ana çelişki de üretim araçları ve üretim ilişkileri arasında değildir. Yani topluma kalkınma motoru olamuyor. Eski makinelerin yenileri ile değiştirilmesini, eski tohumların daha kaliteli, verimli ve dayanıklı yenileriyle değiştirilmesini ön görmüyor, kara zihniyetin devlet imkanlarıyla etnik azınlıklar üzerinde baskı uygulamasını kapsıyor. Birinci bölümde gördüğümüz yan çelişkilerle yalnız 55 yaş üstünde olan, gençlikleri hesabı sorulmamış suç ve cinayet dolu olan kesimin sırtı sıvazlanırken, ana çelişki ideolojik ve siyasi olarak bütün toplumu kapsıyor ve daha ağır topların sesleri geliyor kulaklara.


76

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgar toplumundaki ana çelişki “Galerya” gibi 9 yıldan beri Rusya parasıyla çıkan ve Bulgar toplumundaki kültürel değerleri alabildiğine indirip bindirerek karıştıran, pireden deva yapan bir yayındır. Bu haftalık yayın Bulgaristan siyaset sahnesine Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları GERB partisiyle birlikte çıktı. Bu zihniyet her birinin kalın suç dosyası olan totalitarizm dönemi sivil ve üniformalı polisleri ile itfaiyecilerini, onların 1990 ile 2007 yılları arasında kurdukları mafya gruplarını iktidara taşıdı. GERB iktidarı kurulmasıyla Bulgaristan’da Türklere ve Müslüman azınlıklara karşı ılımlı tutum sertleşti. Hak ve Özgürlük Hareketi kanalıyla iktidar makamlarına taşınan Türk Pomak ve Çingene kadrolar birer birer söküldü ve sokağa atıldı. 2014’te kurulan İkinci GERB hükümeti Türkleri birbirlerine kışkırtarak 120 binini HÖH partisinden kopardı. Son 2 yılda kısmı alt-yapı hizmetleri sunarak ve özellikle yolları asfaltlayarak Deliorman ve Dobruca Türklüğünü kontrolü altına çekmeye çalışıyor. Bu çabaların ideolojik zihniyetini özellikle “Galerya” sayfalarında çıkan yazılarda görebiliyoruz. Dizi halinde sunulan anlatımı kaleme alanı tanıyalım: Lübomir Şopov. Bulgaristan devlet güvenlik polisi “DS” şefi ve 30 yıl Bulgaristan İçişleri Bakan Birinci Yardımcısı görevinde bulunan Grigor Şopov’un oğlu. Moskova’da diplomasi okumuş meslekten bir diplomat. Bulgaristan’ın Moskova Büyükelçiliğinde uzun yıllar çalışmış. 1985 - 1988 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Üçüncü Şubesini (Balkan Ülkeleri) yönettikten sonra 1988 Kasımından 1989 Aralığına kadar Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi’nde “Bulgaristan Türkleri ile Çalışmalar” Şubesini yönetmiştir. Birincisi “Üçüncü” Şube ve İkincisi de “Türk Sorunu ve Devlet Güvenliği” olmak üzere iki kitap yayınlamıştır. Lübomir Şopov Bulgar toplumunun kanını emen ana çelişkiyi bugün şöyle tanımlıyor: (“Galerya” tarih 7-14 Mart 2017, Sayfa 6) “Aynı topraklar üzerinde yaşayan, ortak dil dolayında birleşmiş ve bir devlette örgütlenmiş, aynı tarihe ve kültüre ait oldukları bilincinde olan insanlar topluluğu” - Bulgar ulusudur. Ve 1992 Anayasasına da girmiş, Bulgar Etnik Modeli”nde biçimlenmiş ve devlet siyaseti olarak uygulanan bu ideolojik ve siyasi anlayış, Bulgaristan’da yaşayan etnik azınlıklara etnik ve kültürel kimlik hak ve özgürlüklerini tanımadığı, dil, din ve kültürlerini yasakladığı için 21. yüzyıl Bulgaristan’ın ana çelişkisini oluşturuyor. Şopov’un aynı yazıda itiraf etti büyük gerçeklerden biri 2017 yılı Bulgaristan’daki demografik durumdur ve o şu rakamlara yer vermiştir: “Şimdiki tandansın devam etmesi durumunda 10-20 yıl sonra Bulgaristan’da 4 milyon 500 bin Çingene, 1 milyon 500 bin Türk ve bir milyondan az Bulgar


Makale ve Analizler - 2017

77

yaşayacaktır. Demek oluyor ki, Bulgar nüfus toprak ve kimlik kaybına uğramıştır ve uğramaya devam ediyor.” Çok ilginç bir durum! 4 milyon 500 bin Çingene’nin kültürü var, Alfabesi yok, 1 milyon 500 bin Türkün dini, dili, kültürü, yazısı, edebiyatı var ama bir tek okulu yok. Her iki etniğin de anadilinde konuşması yasak... Komşumuz Makedonya’ya bakıyorum. Nüfusun % 35’i Arnavut! Arnavut dilinin ikinci ulusal dil olmasında, kendi basın yayın, kültür enstitüleri, anaokulu, ilk ve ortaokulları, lise ve üniversiteleri olmasında el ele verip kenetlenmişler. Lübomir Şopov’un hesaplarında Bulgaristan’da yaşayan Pomaklar yok. 4 milyon 500 bin dediği Çingenelerle 1 milyon 500 bin dediği Türkler toplam 6 milyon ediyor. “Türk Sorunu ve Devlet Güvenliği” kitabında 2050 yılında sayıları ancak 600 bin Bulgar kalacak dediği Bulgar etnik nüfustan tam 6 defa daha fazla, ama ana ulus Bulgarlar olmaya devam ederken, ana ve resmi dil de onların ve azınlıklar yasaklar bataklığında boğuluyor. Yine bu cümleden olmak üzere, HÖH partisi 26 Mart 2017 seçimleri için “Bulgaristan’ı Kurtaralım!” sloganı yükseltti. Genel Başkan bu sloganın özünü açmıyor. Kimi kimden kurtarıyoruz? Bulgar azınlığını yok olmaktan mı, yoksa her gün yaklaşan ve ayak sesleri işitilen Bulgar azınlığı Bulgaristan’daki yeni çoğunluğun baskısı altında ezilmekten mi? Üzerinde düşünülecek olan sorunlar bunlardır. Ve yeni ana çelişki budur. Bu gerçek duruma derinliğine baktığımızda çözülmeyen ana çelişkinin geçmişimizde doğurduğu şu sonuçları görüyoruz: Soru Bir: Cumhurbaşkanı Rumen Radev geçen ay Alman ekonomi muhabirlerine verdiği demeçte “Bulgaristan istikrar adasıdır” dedi, bu doğru mudur? 1. Şopov yanıt: Radev diyebilir, ama gerçeklikle ilişkisi yoktur. Bulgaristan bir istikrar adası değildir. Bulgaristan üçüncü en ağır ulusal felaketini yaşıyor. Bulgaristan’ın Balkan Savaşlarından ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçirdiği birinci ve ikinci ulusal felaketiyle karşılaştırırsak 1989 yılının başında başlayan Bulgaristan üçüncü ulusal felaketinde tüyler ürperten bir tablo görürüz. 1913’te Birinci Ulusal Felakette Bulgaristan 500 bin insan kaybetmişti. 1989’da başlayan Üçüncü Ulusal Felakette Bulgaristan 3 milyon 500 bin insan kaybetti.


78

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Ekonomik olarak. Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgaristan 27 milyar 500 milyon leva kaybetti. Savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştı. 1990’dan sonra Bulgaristan bir ulusal felaket olan ekonomik talandan 100 milyar US Dolar zarara uğratıldı. Ulusun beyni ve iş gücü dış ülkelere aktı. Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne üye alınması, Rusya dolayında kordon oluşturmak ve Balkanlarda ve Karadeniz’de gerginliği arttırmak içindi. Makedonya ile ilgili hiçbir sorunu çözemedik. Bizim “siyasetçilerimiz” kendilerini devlet adamı yapmak için ne dolaplar çevirdi, fakat Üsküp yutmadı. Soru İki: Bizim Yunanistan’la sorunumuz var mı? 1. Şopov yanıt: Politik alanda “Pomak” milleti oluşturulmasına çalışılıyor. Bu etkinlikler Bulgaristan topraklarında “Pomak” partisi çalışmalarında ifade buluyor. Bulgar tarihi kökleri sökülüp atılıyor. Pomaklar yüzde yüz Bulgar’dır. İslam’ı kabul etmiş olmaları bunu değiştirmez. Bulgarlar küresel siyasetle uğraşırken HÖH partisi onları Türkleştiriyor. İşte bu anlamda Bulgar devletinin ve milletinin çözemediği an çelişki büyüklük tümörüdür. Bu bir çözülmez düğümdür. 1912’de Büyük Bulgaristan kurmak için Türkiye’ye saldıran Çar Ferdinand, ardından Yunanistan’a, Makedonya’ya saldırırken ezilmiş ve ulusal felaket yaşatmıştır. 1942’de Bulgar Çarı III. Boris aynı hırsla Makedonya ve Yunanistan’a Almanlarla birlikte girmiş, yine yenilmiş ve ezilmiştir. 1989’da Bulgaristan tarihinin 27 yıldan beri aşılamayan üçüncü felaketini başlatan Mayıs 1989 Türk Ayaklanmasıdır. Bu İsyan Bulgaristan’ın ana çelişkisi olan etnik problemi çözmek ve azınlık haklarını elde etmek için gerçekleşmiştir. Sorun çözülmemiş, 500 bin Türkün sınır dışı edilmesiyle de çözülemeyen problem, devleti çökertmiştir. Bu ana çelişkinin çözüm formülü çök etnikli, çok kültürlü, çoğulcu siyasetli insan haklarına saygılı bir demokratik Bulgaristan devleti kurulmasında gizlidir ve başka çözümü yoktur ve olamaz. Bu çözümü başlatan Türklerdir ve son çözüm sırrını da ellerinde gizli tutuyorlar. Ana çelişkinin çözümüyle Bulgaristan’da yeni ufuk açılacaktır. Üçüncü bölüm: Bulgaristan’daki temel çelişki: Yan ve ana çelişkiden farklı olarak temel çelişki tamamen siyasidir ve siyasi ilişkilerle birlikte ekonomik ve sosyal ilişkileri ve tüm anayasal düzeni de kapsar. Gerekli olan, yapılamayan sistem değişikliğidir. Bulgaristan’da 1990’dan beri totaliter komünist düzen ancak kâğıt üzerinde kozmetik değişikler görmüştür. Sosyalist üretim ilişkileri yok edilmiş, üretim araçları da hurdaya çıkarılıp ya da paylaşılıp devlet mülkünden özel ellere geçmiş, satılmış, talan edilmiş fakat


Makale ve Analizler - 2017

79

yerine 4. teknolojik devrime açılan kapı açılamamıştır. Böylece üretim, eğitim, sağlık ve sosyal olarak toplum tökezlemiş ve 27 yıldan beri yerinde saymaktadır. Üretimin çökmesi ve bir daha dirilememesi Bulgaristan’ı AB içinde en fakir, yoksul, sefil, cahil, sağlıksız ülke haline getirmiştir. İnsanlık en sefillerin yarattığı bir uygarlık gibe bir şey tanımıyor. Maddi sefillik ruhsal bünyeyi sarmış ve yeni neslin % 53’ü Bulgar dilinde okumak istemiyor, kör cahil kalmayı tercih ediyor. 3. milli felaketin en derin ve en fazla kanayan çizgisi de işte budur. Toplumun en kalabalık kesimini oluşturmakta olan Romen (Çingene) nüfusu şimdiye kadar GETTOLARDA kapalı yaşatma perdesi kapanıyor. Birkaç çember oluşturmaya çalışan Avrupa Birliği’nin en kenarında kalacağı belli olan Bulgaristan’ın en yavaş devinen bir vitese takılacağı biçimlenmeye başlayınca Getto değimi bir Fransızca kavram olan Anklav ile değiştiriliyor. Anklav, sınırları başka egemen devletler tarafından çevrilmiş bir toprak parçası demektir. Ve Bulgaristan toprak bütünlüğünü bir AB ülkesi olarak koruyabilse bile giderek çelişkiler düğümünden bir kavga düğümüne dönüşen bir topluluğu andırmaya başlıyor. Tüm sorunları ancak ve yalnız kendi lehinde çözmek isteyen ve dayatan Bulgarlar, zamanını doldurmuş eski çorabı sökecek ipi bulmak zorundadır.

Bulgaristan’da Vekili adayı DS ajanları

Bulgaristan Haber-10.Mart.2017

Dosyalar Komisyonu’nun yayınladığı dosyalara göre 26 Mart’da düzenlenecek erken genel seçimler İl Seçim Kurulu’na kayıtlı 78 milletvekili adayı komünist dönemin gizli servisi Dırjavna Sigurnost (DS) ajanı olduğu ortaya çıktı. Dosyalar Komisyonu, 9 Mart’dan itibaren milletvekilleri adaylarının DS’ye çalışıp çalışmadığını kontrol etmeye başladı.Dosyalar Komisyonu kamuoyunu bilgilendirme acısından tüm siyasetçilerin komünist dönemin gizli servisi DS ajanı geçmişlerini yayınlıyor. Yayınlanan rapora göre 9 milletvekili adayın 10 Kasım 1989’dan sonra da DS ajanı olarak çalıştıkları belgeleriyle ortaya çıktı.


80

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

En çok DS ajanı Bulgar Sosyalist Partisi’nden Milletvekili adayları arasında en çok DS ajanı Bulgar Sosyalist Partisinden çıktı. Toplamda bu partiden 16 aday DS geçmişiyle ilişiği olmuş.İkinci sırada HÖH (DPS) partisinden 9 kişinin gizli servise çalışmış. GERB partisinden 5 milletvekili adayı,DOST partisinden 5, eski DS ajanı çıktı. Komünizm karşıtı Reformcu Blok‘tan 2 kişi, “Yeni Cumhuriyet-Nova Rebuplika” 1 kişi, “Evet, Bulgaristan-Da Bılgariya” 2 kişi, Kim Koalisyonu 4, Bulgaristan Baharı (Bılgarska Prolet) 8 kişi yer aldı. Birleşik Vatanseverler - NFSB - ATAKA - VMRO 8 kişi, ABV-Hareket 21’den 4 kişi, Veselin Mareşki’nin partisi Volya(İrade)’dan 2 kişi eski DS ajanı çıktı. Toplamda 4 bin 64 kişi Dosyalar Komisyonu’ndan araştırıldı,bunlardan 1982 kişi denetime tabi değildir,çünkü Gizli Dosyalara Yasası’nın 26. maddesinin 4. fıkrası gereği açıklanmamaktadır. Bulgar Sosyalist Partisi(BSP) . .. .. .. ..16 HÖH(DPS). .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .9 GERB. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .5 DOST. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .5 Kim Koalisyonu(Koalitsiya Koi). .. .. .4 Birleşik Vatanseverler. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .8 Reformcu Blok. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. ..2 Yeni Cumhuriyet. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. ..1 ABV ve Hareket 21. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .4 Volya. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. ..2 Evet,Bulgaristan. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. .2 Bulgaristan Baharı . .. .. .. .. .. .. .. .. .. .. ..8


Makale ve Analizler - 2017

81

Süne Hastalığı

Rafet Ulutürk-12.Mart.2017

Bulgaristan ve Türkiye’den gelen ses ve yankılar arasında kalan seçmen. “Dost Birliği” seçim sloganı da tutmadı. “DOST” marşında çelişki var. Mestan Cebel’de siyasi seçim mücadelesinden vazgeçti. “DOST - Birliği” listelerinde 5 gizli polis ajanı var. Kırcaali halkı ajan “Pavel”e oy vermek istemiyorlar. Buğday başak verirken tanelere sataşan zararlı bir böcek vardır. Öyle bir iz bırakır süt taneler üzerinde ki, giderek olgunlaşan ve hasattan sonra ambarlanan buğday tanelerinin özünü yiyip bitirir. Buğdayın hayatının taşıyıcısı olan öz toz olur. Eksek bitmez. Ekmeklik için öğütsen kabarmaz. Bu yenip bitirilen özün bilimsel adı guldendir. Buğdayın ve ekmeğin kalitesini belirleyendir. Anlatmak istediğimiz olay sosyal ve siyasidir. 1990’dan sonra Bulgaristan Türkleri siyasi hayata kendi partileriyle katılıyorlar. Şimdiye kadar 7 - 8 parti kurdular. Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisinden başka hemen hemen hiç birisi tutmadı. 26 Mart 2017 Bulgaristan erken genel seçimlerine bir de “DOST - Birliği” katılıyor. Benzetme uygunsa “DPS sanki süneli taneleri partiden attı” ve en derin sürümden sonra, en iyi tırmıklanmış tarlalara da ekilse bu özsüz tohumlar hiçbir yerde bitmedi, tarlalar hep boş kaldı. İşte Adem Kenan’ın partisi, işte Güner Tahir’in, Osman Oktay!’ın Kasım Dal’ın “Sağ Kanat” partisi, hepsi de siyaset çöplüğünde... Hiç biri hiçbir seçimde hiçbir milletvekili çıkaramadı. Şimdi sahnede DOST adıyla ortaya çıkan Sorumluluk, Tolerans ve Özgürlük için Demokratlar Partisi ile 2016’da birbirlerine selam vermeyen ama 2017 seçimleri arifesinde ansızın “Dost Birliği” ilan eden Halkın Özgürlük ve Şeref Partisi (HÖŞP) ortaya çıktı. İlk kez birlikte seçime katılan bu iki parti hem Bulgaristan’da hem de Türkiye’de çok büyük gürültü kaldırırken, hem seçmenlerini hemde sevdiklerini yine kandırdılar. Hatta iki ülke arasındaki ilişkilere de geçen hafta gölge düşürdü, diplomatik gerginlik yarattı. 2 hafta sonra yapılacak seçimde “Dost Birliği” Bulgaristanlı Türkleri Türkiye Cumhuriyeti’nde, Bulgaristan’da ve Batı Avrupa ülkelerinde sandığa davet ediyor. Bulgaristan seçim alanlarında ilk defa “DOST Seçim Otobüsü” belirdi. Otobüs mavi fona Lütfi Mestan ve Orhan İsmailov fotoğraflarıyla süslenmiş.


82

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

İçinden “DOST” seçim marşı geliyor. Etrafa boy fotoğrafları yapıştırılmış. Ne var ki, otobüsün etrafında insan yok. Dinleyenler uzaktan kulak veriyor ve çekip gidiyor. Neden acaba?! Bir defa “DOST” marşını söyleyenin bizden biri olmadığı ortada! Adamın sesi gırtlaktan geliyor. Bizim türkülerimizde ses ağzımızın içinde oluşur, gırtlakta değil. Sözüme “yattığı yer nur olsun” deyip arkasından yazdığım için özür dilerim, fakat sanatçılarımızdan Osman Aziz “Kırcaali ile Ardanın Arası” türkümüzü gırtlaktan okuduğu için, kendi köyünde ona “Eşek Osman” demişlerdi. 1991 senesinde, NATO devletleri Sofya Büyükelçileri Bulgaristan Türk gençlerine birkaç burs vermişlerdi. Bunların birinden faydalanan Siviştovlu Azmi’nin oğlu Amerika’ya müzik okumaya gitmiş, Hüston’da Yüksek Müzik Eğitimi gördükten sonra birçok parça bestelemiş ve komisyona sunduğunda, “hepsi çok güzel ama bestelerde etnik eksiklik var” kararı alınınca, Bulgaristan’a gelmiş ve eline mikrofon alarak yanık yanık anıran eşek sesleri kaydetmişti. Bestelediği parçalara eşek anırışını katınca Amerikan komisyonundan yüksek not almıştı. Mestan’ın “DOST” marşında da yabancı sesler ve ideolojik çelişkiler var. Yazarken aklıma şöyle bir örnek de geldi. Napolyon Viyana’yı çizmesi altına aldıktan sonra Yukarı Tuna incisi sokaklarında Askeri Bando arkasında Generalleriyle nümayiş edip kaldırım çiğnerken, karşı dükkândan kahvaltılık almak için evinden çıkan Bethowen elini kaldırmış ve Napolyon’a hitaben “Durdur şu gürültüyü, bana engel oluyor. Kafamda senfoni besteliyorum” deyince büyük ve küçük davul, trompet gürültüsü ansısın kesilmiş ve generaller sürüsü de saygıyla yerinde durmuştur. Bethowen’in o zaman bestelediği “Dokuzuncu Senfoni” bugün Avrupa Birliği marşıdır. Bu seçim kampanyasında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz. Dost Birliği”nin son günlerde Bulgaristan’da yaratmak istediği “geçmiş geçmişte kaldı” “Dost! Dost! Dost!” havası yanlıştır. Bulgar toplumu arınamamıştır. Bu yüzden geçmiş canlıdır ve hayatımızı bugünümüzde de belirleyen odur. 1989 Mayısında yenilmez bir ruh sergileyen biz Bulgaristan Türkleri bugünkü Bulgaristan Toplumuyla birkaç noktada bağdaşamayız. Birinci nokra: Bizim babalarımız, dedelerimiz kardeşlerimiz dar zindan hücrelerde 3 - 5 - 10 - 25 yıl geçirdiler, sonra memleketimizden kovuldular, şimdi seçme seçilme hakları ellerinden alınıyor. Ve biz zulmün sorumlularını nasıl af edebiliriz.


Makale ve Analizler - 2017

83

“DOST! DOST! DOST!” diye sokak sokak otobüs dolaştırıp bağırmak bağışlamak demektir. Bağışlamak çok güçlü bir silahtır. Ama bizim bugün bu silahı kullanabileceğimiz alanımız yok. Bağışlamak insan ruhunu özgürleştirir, fakat bizim bugün dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz, kültürümüz en ilkel insan haklarımız kelepçelenmiştir. Halktan da hey Dostçuluk serserileri siz bunu nasıl yaparsınız? Hem de bize dostluk teklif edenlerin yarın ne yapacağını nasıl bilebiliriz! Seçim listelerinde 5 adet Türkler arasında çalışmış kaşarlı ajanı 44-üncü halk meclisine milletvekili adayı olarak yükseltmişsiniz. Nedir bu yaptığınız? Mestan Bey sizin kartonunuz ne olacak! Her adımınız için hesap vermek zorundasınız. “bTV” programı 11 Mart sabahında SofyaBüyükelçiliğinden ve AK Partinin bazı yetkili çevrelerinden T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yanlış haber gittiğini Sofya’dan TV’den duyurdu. “DOST” marşı ne zaman ayara çekilecek? Siz doğum yeri sürgün, toplama kampı veya hapishane olan çocukların sayısını biliyor musunuz? Şu ortamda Bulgaristan’da Bağışlamak tohumu burada asla tutmaz, bu böyle biline!... Bulgar basını size de hatırlatıyor olmalı, 1949 yılında Toplama Kamplarında 4 bin 900 kişi bulunuyordu, 300 bin kişi sürgün edildi. 1972 Pomak faciası unutulabilir mi? 1984 - 89 isim, din, kimlik değiştirme trajedisi, mezar taşlarımızın kırılışını, toplam 500 bin Türkün vatanından kovulması, bu parçalanmışlığın dinmeyen sızıları unutula bilir mi? Genel Başkanı olarak HÖH adına kabul ettiğiniz “Bulgar Etnik Modeli”nden yok edilişimizin çan sesleri geliyor. Etrafınıza sahte cenaze imamları toplamışınız, bunların siyasette ne işi var? Siyasete Selçuklu, Osmanlı dönemini kopyalamaya çalışanlar var amma bu önce ahlak daha sonra Müslüman olanlar için geçerlidir. Derviş olmak, onlar gibi davranmak kolay değil, bunu yapan olsaydı zaten bu gün durumumuz bu olmazdı. İkinci nokta: “DOST - Birliği” ekibince aşılamayan bir doruk var. Seçmenin dikkatinin “Saraysız Demokrasiye” odaklamak, yarımdır, kişisel bir tavırdır, boş iştir, insansız köyde köpek havlatmaktır. Bugün Bulgaristan’ın ana konusu gerçekten de adalet ve eşitlik sağlanması kadar önemli olan rüşvetle mücadeledir. 7 Mart 2017 tarihli “Standart” gazete-


84

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sinin yazdığına göre, Bulgaristan’da 8 kişinin 100’er milyon ABD Doları fazla parası var. 1 milyon US Dolardan fazla parası olanların sayısı 4 bin 800 kişidir. Bankalarda 44 milyar Bulgar levası faize yatırılmış. Sözlü basının vurguladığına göre, 2 milyon Bulgaristan vatandaşı, yani bugün Bulgaristan’da yaşayanların % 65’i ise yoksulluk çizgisinin altında ayda 200 leva ile geçinmeye çalışıyor. İşte bu durumda bizim Bulgar toplumunda yoksulları oluşturan tabakayla çok güçlü ve birleşmeye açık bir noktamız var. Bu da geniş kapsamlı bir rüşvetle mücadele alanıdır. Siyaset düzeyinde bu fikri 6 Kasım 2016 halk oylamasına taşıyan ve “siyasi sistemin, seçim sisteminin kesin değiştirilmesini isteyen” Slavi Trifonov hareketi 2 milyon 500 bin oy aldı. Bugünkü son derece ağır ortamda bu hareketin anlamı nedir? Açık yazmak gerekirse, Bulgaristan halkı 8 Mart 1945 tarihinde çıkarılan bir kanunun yeniden çıkarılmasını istiyor. Bu kanun, “1 Ocak 1935 gününden sonra (ülkeden faşizm uygulanmasından hemen sonra) vurgunculuk ve rüşvet gibi yasa dışı yollardan elde edilen bütün mal ve mülke, paralara devlet lehinde el konulmalıdır.” 1991’de Filip Dimitrov hükümetinden bu güne kadar Bulgaristan’da 125 milyar levalık talan yapıldı. Bu paralarla, yukarıda işaret ettiğimiz 44 milyar leva bankalardan şahsi hesaplarda toplandı, elini soğuk sudan sıcak suya sokmayan milyonerler ve mülti-milyonerler belirdi. Finans oligarşisi, mafya oluştu ve bugün iktidarın iplerini çekiyor. Sosyalizm döneminde parası ödenerek devletleştirilen taşınmazlar bedava iade edildi. Birçok mülkün fiyatı 50 kat pahallı ödendi. Örnekleyelim: Bulgaristan Türklerinin özelleştirme bonolarını toplayan Ahmet Doğan liderliğindeki DPS –HÖH partisi, “MULTİ GRUP” Holging eliyle madenlere, şeker, kimya, iletken fabrikalarına el attı, ondan çıkan “Koy?” (Kim?) - Peevski grubu yazılı ve elektronik medyaya el attı. Avrupa Birliği fonlarını sömürdüler. Ahmet Doğan’ın dağda ve denizde sarayları varsa bunların tümüne devlet adına ve Bulgaristan Müslüman Türkleri adına el konmalıdır. Peevski’nin tüm şirketleri, BULGARTABAK Holding başta olmak üzere Bulgaristan tütün üreticilerine devredilmelidir. HÖH eski Genel Başkanı Lütfi Mestan’ın 50 milyon levasına, 3 elektrik üretim fabrikasına ve 10 dairesine hemen ve kayıtsız şartsız devlet hacız getirmeli ve “sen bu paraları nereden aldın, hadi ispat et demelidir?” GERB partisi Başkan Yardımcısı, dünkü polis subayı Tsvetan Tsevatanov’un Sofya’daki daireleri 10 olmuş, bunları soran yok. Yolsuzlukla, ruşvetle, dolandırıcılıkla, vurgunculukla mücadele dipten doraya bütün toplumu


Makale ve Analizler - 2017

85

sarmalı ve Bulgaristan Türkleri bu ulusal mücadelede Bulgar halkıyla birleşmelidir. Böyle bir “saraysız demokraside” giyotine kanacak ilk kafaları artık görebiliyoruz. 20 yıl milletvekilliği esnasında 50 milyon cepleyen başkaları da giyotin sırasında yer almalıdır. Üçüncü nokta: “DOST Birliği” lideri geçinen Lütfi Mestan Cebel mitinginde beyaz bayrak kaldırdı. Fakat Kırcaali seçim bölgesinde liste başı olmaya son verip vermeyeceğiniz henüz açıklamadı. Seçmen tedirgin. Öte yandan, DOST partisi Sofya kurucu toplantılarında ilk kez Bulgaristan’da insan önüne çıkan İzmirli göçmen sanatçı, kimin adına demeç verdiğini açıklamasa da, radyo ve TV yayınlarına çıkıp bestelediği “Dost! Dost! Dost!” marşına açıklık getiremeye çalıştı. Bunu DOST yöneticileri hesap vermeliler bunu kim yaptırdı onlara? Yoksa kendileri bilinçli mi yaptılar? Bir yandan “marşı saraya karşı bestelediğini” iddia ederken, güftede halkı iman ve kader birliğine davet ediyor. Bu kamuoyunda dikkat çekti. Halkımızın ilhama ihtiyacı var. Bu bir gerçektir. İlham umutlu bekleyişin gıdasıdır. Umut dediğin öğle bir güçtür ki, insanlığın umudunu besteleyen Bethowen bundan tam 200 sene önce umudun gücüyle kocaman Napolyon’u ve ordularını Viyana ortasında durdurmuştur. Halkımız hiç kimseye birşey bağışlamak istemiyor, ırkçılığı temsil eden başkaldırmış güçlerle bugün de mücadelesine devam ediyor ve adı Bulgaristan denen bir gök kuşağı varsa, onda da Türklük rengini temsil etmek istiyor. Bulgaristan Türklerinin siyasi kimliği mücadele ateşinde doğmuştur ve asla ödün veremez, adalet, özgürlük, eşitlik gibi ilkesel mücadele kollarında sen ben, ana baba, dayı amca, ayrıcalıklı tabaka olamaz. Şu iyi bilinmelidir, eğer Lütfi Mestan Bulgaristan Türklerinin hak, özgürlük ve adalet davasına önder olmak istiyorsa, “Cebelde yaptığı gibi, seçime on beş gün kala, ben bu işte bundan sonra yoğum, işte otobüs, işte marş, işte korna, işte benzin, bakın işinize deyip vazgeçmezden önce” halk iradesi giyotini önünde soyunacak ve “bir canım var, onu da sizin için vermeye hazırım” diyecektir. Diyemiyorsa bu işin mayasında bir bozukluk vardır. Oyun bitmiştir. Bu buğday sünelidir, eksen de bitmez. Mestan - “Pavel” arkadaş, bu oyunun kuralı budur. Bu siyasi oyunda, Orhan İsmailov’a gelince. Bizim için o ateşten geçmemiş, örste dövülmemiş, su içinde bekletilmiş biridir. Bulgar basını “ak-pacık” - “tertemiz” olduğunu yazıyor. Ama senin de ömrün tozlu dosya karıştırmakla geçmiş, ajan seçimi yapmakla meşgül olmuşsun ve sen Kasım Dal ile Lütfi Mestan konusunda gerçekleri anlatmadıkça, halkımızın gözünde mimlisin. Sürgünlerin, yargılanmış ve yargılanmamış ama içeri


86

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

atılmış bütün Türklerin dosyası varsa, Kasım Dalın’ neden yok? Artık böyle ucuz numaralara insanımızın karnı tok. HÖH Milletvekili Şumnuda bir toplantıda Sarayda öldürülen Ahmet EMİN’in dosyası tekrardan açılacak derken, Kasım Dal hesap verecek mi dedi yoksa tehdit mi etti Kasım Beyi dışarda kalmasının sebebi ne... Sen bir Bulgar subayı olarak Dosya Komisyonu Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuşsun ve çileleri en acısını çekmiş bir Türk Partisi başkanı olarak, gerçekleri halkımıza anlatmak zorundasın. Lütfen şu “karton” denilen kâğıtlarla ilgili bildiklerini, “kartonların” ardındaki dosyaların kaderini merkez basında bir yazıyla anlat. Bunu yapmazsan açıklanmayan ajan dosyalarını gizleyen kişi olarak zan altındasın. Kasım Dal’a gelince, “DOST Birliği” mimarlarından biri olarak, halkımızın “süne hastalığını” anlamasına yardım etmesinde ısrarlıyız. Politik anlamda 2017’de ortaya çıkan lider takımı, halkımızın bekası bakımından kısır kişilerdir. Siyasi kısırlık ideolojisizlik anlamındadır ve bizi köreltmeyi hedeflemektedir. Bu bakıma aslında tamamen anlamsız ve “kör” bir seçim olan bu didişme Türkiye’deki seçmenleri hayal kırıklığına uğratacak ve düşmanlarımıza hizmet sağlayacaktır. Kasım Dal’ın bu seçimde de gölgeye saklanması “süne hastalığı” aşısından çok yeni yorumlara sayfa açıyor... Bulgaristan’a otobüs göndermeye veya “DOST Birliği”ne oy vermeye gerek yok. Bu seçimde herkes yerinde durması yeterli olacak, çünkü bu partiler hükümet kuramıyacaklar. Gelin gelecek 3 ay sonra haziran ayındaki seçime çok iyi hazırlanalım. Gelin gerçek Türk partisi ve gerçek liderimizi biz halk kendimiz çıkartalım ve gösterelim Dünyanın kaç bucak olduğunu. Bu tiyatroya hep birlikte son verelim... 1. Mestan’ın beyaz bayrak kaldırdığına göre elindeki tohumların ve en başta kendisinin “süne hastalığına” yakalanmış olduğunun farkına varmış olabilir. Onun da gördüğü üzere bu seçimde tohum ekmeye ve Bulgar meclisine adam göndermeye gerek yok. Aslında şimdiye kadar hiçbir aket veya basın yorumunda % 1’i aşabileceğine işaret edilmedi. İstifa etmekle Kasım Dal gibi gölgeye çekiliyor. Gel keyfim gel... Kardeşlerim birbirimize aldatmayalım, gelin kendi tohumlarımızı kendimiz yetiştirelim, kendi damızlıklarımızı kendimiz bakalım... Bu güne kadar bize hep Lider dayatıldı artık bunu kabul etmeyelim ve bu seçimde oy kullanmayalım. Diğerleri gibi Mestan ve Dal da adam olsaydı Ahmet Doğan onları HÖH’ten atmazdı. Kısacası olay budur. Tohum sünelidir. Devam edecek.


Makale ve Analizler - 2017

87

Dalganın Dönüşü ve Düşündürdükleri

Şakir Arslantaş-13.Mart.2017

Konu: Akla koyduksa yaparız. Fakat kandırılmaya tahammülümüz yok. DPS’ci değiliz ama “İyi Polis” oyununa da gelmeyelim. Soydaşlarımızdan olup değişik nedenlerle üç ay içinde bir defa giriş çıkış yapma ve yılda ancak 6 ay Türkiye’de kalma kuralını ihlal etmiş olanlar hiçbir engelsiz ve sınırda ceza ödemeden geri dönüp 26 Mart 2017 erken genel seçimlerine daimi adres kayıtlarının bulunduğu yerde katılma ve oy kullanma fırsatından yararlanabileceklerdir. Böyle bir fırsat kendilerine daha önce de tanınmıştı. Bu kategoride olup fırsattan yararlanacak 5 - 8 bin civarında. 13 Mart itibarıyla Bulgaristan’a akış başlamış bulunuyor. Süreç 2 hafta gibi bir zamana yayılmıştır. Bulgaristan vatandaşı olan Türklerin memleketlerine dönüp oy kullanma hakkını kullanma kararı, Bulgar makamlarınca ve beyin yıkama mekanizmasınca sert tepkilerle karşılanıyor. Aşırı sağcı uydurma haber yayma merkezleri, Bulgar diplomasisi ve askeri dış istihbaratından küflü hançerler ve FETO hainlerinin Sofya’da eski “Zaman” gazetesi etrafında nefes almaya devam eden imam Ömer birlik oldular ve Bulgaristan Müslüman Türk seçmenin serbestçe oy kullanmasına ağır saldırılarda bulunurken baskı yapıyorlar. Almanya ve Hollanda kaynaklı Türk düşmanlığından esinlenen Bulgar ırkçılığı yeniden şahlandı. Böylece Avrupa aslında kendi sonunu gelmesini hızlandırıyor. Seçim için memlekete akım başladı. Kişisel araçlarla 4 - 5 kişi, otobüslerle 40 - 50 kişilik gruplar geliyor. Seçim vurgulu politik bir aktifleşme ve gruplu etkiden sonuç elde etme çırasını bu defa Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu İstanbul’da göçmen dernek ve federasyon başkanlarıyla görüşmede yaktı. O, görüşmede ilk kez olmak üzere, Bulgaristan’daki “Dost Birliği” seçim olgusunu bir Türkiye tasarımı olarak tanıttı. Bu tasarımın lideri, 17 Aralık 2015’te HÖH parti Genel Başkanlığından atılan, şimdiki DOST Genel Başkanı Lürfi Mestan’dır. Beklenen dalga. 1989 Büyük Göçünden beri biriken potansiyeli kucaklayan bu dönüş dalgasının toplam kapasitesi 720 bin kişidir. Ne kadar derinde güç alırsa alsın yeni hareketlenen dalgalar sahile % 10 gibi bir kapasiteyle döner. Bu bakıma bizim


88

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

beklentimiz, daha gerçekçi bir yaklaşımla, 20 - 30 bin seçmenin Bulgaristan’a dönüp oy kullanmasıdır. Geri dönenlerin üç ana ödevi var. 1) sınırdaki ceza takıntısını aşmak, 2) yakınlarıyla buluşup dertleşmek ve 3) 27 Mart seçimlerinde oy kullanmak. Ailesine dönen bu defa Bulgaristan’ı daha da çökmüş, daha da parçalanmış ve tanıdıklarını daha da sefil buluyor. İnsanlarımızın Türk Bulgar, Müslüman Hıristiyan, işçi ve işveren, DPS’ci ve DOST’cu olarak, Avrupa Birlikçi, Moskofcu ya da Türkiyeci olarak gruplara bölünmüş olması birbirimizi etkisiz kılıp, saf dışı bırakmamız, hatta felce uğratmamız anlamına geliyor. Ofis, otobüs taşlama, milletvekili adayı pörtlerini yırtma, konuşurken adayları yuhalama, ıslık çalma, karşı tarafın bayraklarını sallama vs birbirimizi yok etmek istememizin, sebebi olmayan bir hesaplaşmanın alevleridir. Şu satırlarımı dikkatle okuyunuz lütfen. Türkiye devlet çıkarlarının “DOST Birliği” fırlamasının seçim eylemleriyle ne kadar örtüştüğünü söylemek oldukta güçtür. Bazı şeyleri zamana bırakmak yerinde olur kanısında olsam da, bazı hatırlatmalarda bulunmayı gerekli buluyorum. Son 30 yılda bu menfaatler köklü değişiklik kaydetmedi. Hak ve özgürlüklerimizle, anadilimizde eğitim, kültür haklarımız ve geleneklerimize göre yaşamak bu isteklerimizin başında geliyor. Hak ve Özgürlükler Partisi bu istekleri gerçekleştirmek için kurulmuştu ve Türkiye Cumhuriyeti de o zaman bu hareketi ve davamızı destekledi. 1990’da Bulgaristan’da her bir Türk hak ve özgürlükçüydü. Zulüm yıllarında kurulan ve örgütlenen 28 illegal ve yarı legal örgüt yöneticisi Ulusal Dirilişimizden doğan partinin başına halk tarafından seçilecek bir liderin geçmesini istiyordu. Şimdi kendisine “hain başı” dediğimiz “saray kurdu” Ahmet Doğan’ın Hak ve Özgürlükler Hareketi lideri olmasını açıkça isteyen, “başkası olmaz” diyen bir tek kişi vardı. Rahmetli... idi. 1990’lı yılların başında o Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçisiydi. Şimdi de aynı sahne tekrarlanıyor mu? Kendisi Bulgar gizli servisin bilinen (kartonlu) ajanı olan Lütfi Mestan ve daha 4 ajanın (dosyalı) “DOST Birliği” seçim listesinden 44. Sofya parlamentosuna girmesi için Türkiye’den oy taşıyoruz. Allah’ım bana zeka ver de bazı şeyleri artık anlayabileyim!!!


Makale ve Analizler - 2017

89

Soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkarları ile “DOST Birliği” çıkarları hangi noktalarda örtüşüyor? Cevap: Avrupa Birliği ve NATO derseniz, hatırlatıyorum: 2004’te NATO’ya HÖH partisinin de katıldığı Sakskoburggotski hükümeti zamanında üye olduk. Avrupa Birliği’ne ise 2007’de HÖH partisinin de katıldığı Sergey Stanişev kabinesiyle alındık. DOST partisinin 2016’!da kurulduğu dikkate alındığında, DOST partisinin NATO ve AB siyasetine katkısını göremiyoruz, çünkü bu siyasetin temelleri daha önce atılmıştı. “DOST” ajanları meclise taşıyor. “DOST Birliği”nin seçim ortağı olan Halkın Şeref ve Demokrasi Partisi (HŞDP) ise, Ahmet Doğan’ın dosyalı ve ajan olarak ödüllendirilmiş bir kişi olmasına tepki olarak HÖH Genel Başkan Yardımcılığından ayrılan Kasım Dal ve HÖH milletvekili Korman İsmailov tarafından kuruldu. 2017’de (HŞDP) başkanlığına seçilen Ajan Dosyaları Milli Komisyonu Başkan Yardımcısı Orhan İsmailov ise, Türkiye’de oy kullanacak soydaşlarımızın oylarıyla milletvekili olmayı hesaplayan Lütfi Mestan ve daha 4 ajan dosyalı arkadaşının 44. meclise girmeye çalışmasını protesto edip, isimlerinin silinmesini istemiyor. Şahsi görüşümü beyan ediyorum. Bu çamurun birkaç defa süzülmesi gerek... Kandırılmayalım. İnsanların psiholoşik yapısı aynıdır. Üzerlerine topluca telkinde bulunma olasıdır. İnsanın kandırılması mümkündür. Bulgaristan Müslümanlarına “DOST” telkini aynı siyasetçi (Mehmet Müezzin oğlu) tarafından ilk kez geçen yıl Kırcaali Ramazan beraberliğimizdeki konuşmasında yapıldı. Kesinlikle inandığım kişisel kanım bu işin bir rejisörü (yöneticisi) olduğuna işaret ediyor. Geçen hafta Bulgar spor yazar ve gazetecilerinden Mihail Delçev’in yeni çıkan “Yönetilen Dünya” kitabını okudum. Uzun yıllar Doğu Avrupa ülkeleri spor gazetecileri birliği başkanı da olan Delçev, “Bulgar toplumunda her şeyin yönetildiğini yazıyor” ve fikrini birkaç örnekle destekliyor: Misal 1: Bulgar totosunda art arda 2 tiraj aynı rakamlar kazandı. Misal 2: Bulgar lig karşılaşmalarında netice belirleyen goller her zaman son 10 dakikada atılıyor. Misal 3: Dipten tepeye ve hatta UEFA Başkanına kadar bütün futbol liderleri rüşvet mahkemelerinde yargılanıyor. Yazar Delçev siyasetin de aynı şekilde yönetildiğine işaret ediyor.


90

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgaristanlı Müslümanların kafasına vura vura dayatılmak istenen nedir? Birçok araştırmacı yazar göz doldurma ve kulağına koyma yönteminin Bulgaristan etnik azınlıkları üzerinde 1946’dan beri uygulandığını yazıyor. “Geçiş Döneminde” (1990 - 2017) bu yöntem azınlıkların sulandırılan zekâsında ikilik yaratılarak onları biçimlendirme (istenen modele sokma) şeklinde uygulandı. Başı bükük olan insanlarımızın beyni yıkanmaya çalışıldı. HÖH partisinde bu bilgisiz bırakma veya yanlış bilgilendirme işlerini 20 yıl boyunca milletvekili, meclis grup başkanı, komisyon başkanı ve parti genel başkanı sıfatıyla Lütfi Mestan yönetti. İnsanları tamamen düşünemez hale getirmek için Mestan meclis kürsüsünden okuduğu konuşmalarda, basın toplantılarında % 70 anlaşılmayan, Bulgar dilinde halkın anlayabileceği bir anlam taşımayan terim, kavram ve değimler kullandı. Onun için insanlarımız “subje”, kaderimiz “konsept”, çilemiz de “konstant” idi. Anlaşılan o hafıza boşaltıp beynini yıkama işinden ters sonuç elde edileceğini öngöremiyordu. Dilli yasaklanmış, okulu kapanmış, onun yönettiği eğitim etkinlikleri yıllarında bir tek Türkçe kitap basılmamasının, tehdit ve cezalandırmaların bir gün ters tepeceğini düşünemedi. Mestan’ın beyin yıkama çabalarından şu sahne asla unutulamaz: Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Başkanı Stanişev ile Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) eski Başkanı Mestan bir defa insanlarımızı otobüslerle Sofya’ya taşıdılar. Düzenlenen “Kartal Köprü” mitinginde “geçmiş geçmişte kalsın, tüm suçlarınızı bağışladım” diyen Mestan isimlerimizi değiştiren, binlerce Türkü hapislerde çürüten ve ardın yurdumuzdan kovan komünistlerin varisi Stanişev’i öptü. Ne var ki, ardından gelen daha ilk seçimde 120 bin seçmenimiz oyunu Bulgaristan’ın Avrupa Üyeliği için Vatandaşları (GERB) partisine kaptırdı. Bulgaristan Türklerini sürekli sıkıştırarak düşünemez duruma getirme gayretlerinden birisi de onları sürekli parçalamaktır. Halkımız “bölünmede hayır vardır” dese de dünya psikoloji bilimi, bölünüp parçalanan ve ayrı düşen toplulukların düşünme kabiliyetini yitirdiğini iddia ediyor. Bizde bu uygulama 1878’den sonra devalarca uygulanırken, totaliter sosyalizm ve “geçiş dönemi” yalanı yıllarında parçalayarak dağıtma yöntemine çok sık başvuruldu. 1946’dan sonra 1950 ve 1976 göçlerinde, iç sürgünlerde parçalanmamız yetmezmiş gibi, 1989 “Büyük Göç”ü tüm ailelerimizi param parça ederken, gurbetçilik çilesi geldi. Maddi yetersizlikle ruhsal sıkıntı içinde birbirimize kenetlenmiş görünsek de manevi hayatımızın suyu sıkıldı. Ötelenip itilirken nefes almaya çalışıyoruz. Trajik durumdayız! 1989 Mayıs İsyanı örneği yeni bir kıpırdanışın patlamaya vesile oluştuğunu izleyen ve özellikle de 2014 seçimlerinde Sofya dışında Türk azınlık topluluğunun ilk kez başına buyruk hareket ederek,


Makale ve Analizler - 2017

91

o zaman Genel Başkanı Mestan olan, Doğan konsept çemberini kırıp İsperih ve Blagoevgrat’tan meclise kendi temsilcilerini gönderenler dikkat çekti. Parti içi başkaldırı iyi örgütlenmiş ve Lütfi Mestan yönetimine karşıydı. Son 3 yılda Türkler yeni tutumlarını korudu. Hatta yeni hava daha da sertleşti. Olayları yakından izleyip yöneten (reji) “üst akıl” bu defa da gecikmedi. HÖH partisini yeniden parçalayarak, kitle homurdanışı supabına basıp durumu sakinleştirirken, Türkleri susturup yakınında tutmak için karşılarına “iyi polis” çıkardı. İyi polis hem Türkiye’de hem de Bulgaristan’da çalışacaktı. Planda kitlenin HÖH’ten koparılması ve HÖH kadrolarının aforoz edilmesi de vardı ki, bu da bilinçli kitlenin hem fiilen hem de ruhsal parçalanmasına götürüyordu ki, sonunda düşünemeyenler artacak ve pes edeceklerdi. Türklerin birbirine düşmesi “üst akla” puan kazandırıyor ve tümünden kurtulma yolunu açıyordu. Bir Bulgar atasözü “yakında duran hiç bir şeyi göremez” der. Lütfi Mestan ve arkadaşları da taşraya, camilere, anıt mezarlarında anma törenlerine, taşra kör sofralarına yani halk arasına gönderildiler ve oraya gömüldüler, yanı düşünemez hale getirdiler. Bulgarcası anlaşılmayan Mestan köylülere Türkçe konuşunca hafızasından sadece 126 söz çıktı ve bu taşlarla kuş vurulamayacağını o da kısa sürede anladı ve otobüslerle hoparlör taşımaya başladı. Naziler başı Hitler’in halkı etkileme psikolojisini iyi bilen Bulgar, ses analizi yaptı. Konuşan kişinin tenor sesli olduğunu tespit edince, baskıyı kaldırdı. Çünkü yüksek sesle konuşan bir kişinin anlattıkları hiçbir kimsenin kafasında hiç bir iz bırakmadığını biliyordu. “Dost!” “Dost!” “Dost” nakaratıyla çalınan marş ise, Bulgarların beklediği çağrıydı. Türkler yedikleri dayakları unutmuş, zulmü bağışlamış ve o derece sıkışmışlar ki “Dost” arıyorlardı. 1982’de böyle bir dönem artık yaşanmıştı. Askeri darbe yapan General Kenan Evren’i Pakistan’dan sonra konuk eden diktatör Todor Jivkov olmuştu. Sofya görüşmesinde “buradaki Türklerle başım dertte, çok ürüyorlar” diye yakınan Jivkov’un aldığı cevap şu olmuştu: “Eti senin, kemiği benim!” Bu gidişle yeni fırsatlar doğuyor. Yeni baskıları başlatma zamanı geldi gibi... “İyi polis” vazifesini yerine getirdi. Artık büyükçe ve şeritli bir madalyayı hak etti... Bu planlar daha önceleri Mehmet Hoca, Güner Tahir, Osman Oktay ve Kasım Dal - Korman İsmailov tiplemelerinde denendi, ama büyük ölçekli uygulamaya konamadı. Mestan ve arkadaşlarına kişisel hırsla aşılanan daha büyük hedefler şunlardır. Bulgaristan Türklerinin çifte vatandaşlığını geçersiz kılmak. 720 bin Bulgaristanlı Türk’ten kesin ve ebediyen kurtulmak.


92

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bu plan bu defa Moskova ile değil AB Brüksel merkezlerinde görüşülmüş ve kafaya konmuştur. Çok yakına kadar fırsat kollanıyordu. Mehmet Müezzinoğulu’nun yaktığı çıra Bulgar milliyetçilerinin yolunu aydınlattı. Art arda yanlışlar yapan Mestan - Türk marşı, Türk bayrağı, ezan sesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde kişisel dava, yabancı diplomatik misyonlardan destek arama gibi adımcıklarla Bulgarin yeni saldırılarına kapı aralayabildi. Büyük kazan bugün yeniden kaynıyor Bu gidişle buhar kapağı kaldıracak ve çorba taşacak... Oy kullanmak kişisel tercihtir. Henüz bir panik izlenmiyor. İnsanlarımız olgun hareket ediyorlar. Dalga ilk kez sakin sakin geri dönüyor. Olayı, kapalı salonda film seyrederken “bomba” ya da “yangın” dendiğinde insanların ne olduğunu sormadan, hiç düşünmeden kalkıp kaçmasına benzetemeyiz. Bu, Bulgaristanlı Türklerin kendi seçimini özgürce yapabilmesi eğilimini güçlenerek ortaya koyduğuna yeni kanıttır. Bu gelişme memleket sevgimizin yaşadığına da en büyük delildir. Bulgaristan vatandaşı ve dolayısıyla Avrupa Birliği vatandaşı haklarımızı elimizden almak isteyenlere en büyük tokadımız bu seçimlerde de bilinçli ve hür seçim hakkımızı birlikte kullanmamız olacaktır. Sandıktan ne kadar kalabalık çıkarsak o kadar güçlüyüz. Bizi çok seçimler ve uzun yollar bekliyor. Sandık başında görüşmek üzere. Şuna da dikkat edelim. Bulgar “sığınmacı dalgası” diye bir yaygara koparmaya çalışıyuor. Türkiye’den giren her kişiyi “sığınmacı” sanmamasına da yardım edelim. Biz 720 binlik bir orduyuz. 500 binimiz oy kullansan ve bir milletvekili için 20 bin oy gerekli olsa bizim Sofya meclisinde 25 sandalyemiz olmalıdır. Bağımsız olsak bile kocaman bir meclis grubu oluşturuyoruz. 25 milletvekili Bulgar meclisinde 3. siyasi güç demektir... Şunu da unutmayalım. Biz ikinci sınıf vatandaş değiliz!


Makale ve Analizler - 2017

93

Önce Hepiniz Hoş Geldiniz!

Nedim Birinci-17.Mart.2017

Sayın Kaymakamımız, Sayın Belediye Başkanım, Sayın Belediye yöneticilerimiz, Bu tanıtım toplantısını örgütleyen Sayın Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Başkanımız Rafet Ulutürk ve Dernek Yönetiminde yer alan arkadaşlarım, bu toplantımızda kitaplarını tanıtacak olan kıymetli kalemşorlar, tüm konuklar ve basın mensupları, değerli vaktinizden ayırıp da bizi şereflendirdiğiniz için teşekkür ederim. Ben de daha önce bu kadar onurlandırıcı bir toplantıya başkanlık etmediğim için biraz heyecanlıyım. Size bu gün tanıtmak istediğimiz eserler masal kitabı, hikâye derlemesi, şiir destesi değil, aşk serüveni anlatan roman da değil, üçü de siyasi birikimimizin sentezi, daha önce Bulgaristanlı Türk yaratıcılar tarafından hiç bir zaman kaleme alınmamış konuları işleyen, çok değerli yapıtlardır. Politikaya ilgi gösterip geldiğiniz için hepinize bir daha teşekkür ederim. Politik sahneye ilk kez üç eserle birlikte çıkıyoruz. Yazarlarımız hiç bir Yazarlar Birliği ya da Çizerler Akademisi üyesi değildir. Onların, harfleri ve sözleri dövdüğü çekicin adı “ellerindeki kalem”, su çıkarıp şerbet ettikleri “örsle ateşse” Bulgaristan Türklerinin hafızasıdır. Onlar silah olarak, 70 yıldan beri yasak olan yazı dilimiz Türkçemizin en silinmez vasıtası yazımızı kullandılar. Yazımızın minaresi olan sanat eserleri türünde edebiyatımızı Bulgaristan’da dikmiştik. Biz burada, anavatanımızda edebiyat minaremizin yanına siyasi edebiyat minaremizi de diktik ve artık kültürel bünyemiz iki minarelidir. Olabilir ya, aranızda “bu işler böyle 3 - 5 çalışmayla olmaz” diyenler çıkabilir. Son 8 - 10 yılda bir hayli yol aldık. Siyasi haber portelimiz “BG haber”in Türkiye’de 85 bin, Bulgaristan’da 15 bin ve Bulgaristan’ı ve Türkiye’yi, dünyayı Türkçe izleyenler arasında toplam 150 bin okuyucumuz var. “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetemizi arayanlar artıyor. BULTÜRK olarak internet deneme radyo yayınlarımız nefes almaya başladı. Son yıllarda düzenlediğimiz tarihimiz, edebiyatımız, uğradığımız soy kırım, göçler, Bulgaristan’da kalan kardeşlerimizin durumu, dernek çalışmalarıyla


94

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kitleleri kucaklama konulu bilgi şöleni, çalıştaylar, sempozyumlar, kurultay çalışmalarımız el kitapçıkları halinde gönül birliği yaptığımız kardeşlerimize hep dağıtıldı. İlk önce, 10 ciltlik bir toplu eserler dizimizde değerlendirdiğimiz çalışmalarımızda, Bulgaristan’da okuduğumuz okullarda beynimizi aforoz eden karanlıktan, basmakalıp terimlerden, bize dünyayı ters gösteren aynalı simadan, beyaza kara dedirten baskılardan kurtulduk. Osmanlı dönemi, Türkiye ve Bulgaristan, geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimizle ilgili kafa karıştıran kandırılmışlıktan kurtulmamız çok zor oldu. Yayınlayabildiğimiz 10 ciltlik küliyatta sanki Rodop tepelerinden kopan küçük çakıl taşlarının denize yolculuğunu yeniden anlattık. Bulgar eğitim ve propaganda sisteminin 1877 - 78 Plevne Savaşıyla ilgili Rusların bizi Osmanlı’dan yani dedelerimizden kurtardığı aymazlıktan silkindik. Yüzlerce siyasi terimin, değer yargısının, değimin yanılgı dolu özünü yeniden açtık ve gerçeklerin serpilip açmasına fırsat tanıdık. Bu yıllar içinde bizim için geçerli olan tek ilke vardı: “Böyle gelmiş, böyle gitmez!” Yeni bir ufuk açılması gerektiğine, zekâ değişikliğine, yıkanmış beyinlerin yeniden doldurulması zorunluluğuna hepimiz inandık. Sisli, bulanık ve bataklık bir dünyadan kurtulup güneşli bir dünyaya açılmayı, Bulgaristanlı Türklerin ve soydaşlarımızın bakış açısını değiştirmeyi, özgür ve mutlu bir yarına yönelmeyi seçtik. Kapılarımız hepinize açık. Ekmek istediğimiz tohumlar burada tanıtacağımız sonra da size dağıtacağımız kitaplarımızda işlendi. Biz bu kitapları bir çiftçinin tohumlarını toprağa ektiği gibi siz okurlarımıza fikirlerimizi serpiyoruz, ekiyoruz. Hedefimiz yenidünya görüşünü yaşatırken çoğaltan muazzam bir ordu oluşturmak ve bu ordunun yenilmez, bileği bükülmez, zaferlere sevdalı bilinçli seferini yaratmaktır. Gelecek, bilginin, teknolojinin, aydınlık saçanların yani sizindir. Önce sözü, birlikte yürüdüğümüz yeni yolun ışıklı tabelalarını takan, BULTÜRK lideri, “50 yıllık Mücadele” eserinin yazarı ve kahramanı Sayın Rafet Ulutürk’e veriyorum.


Makale ve Analizler - 2017

95

TÜRK RUHU

Raziye Çakır-18.Mart.2018

Gerçekleri söylemek bir ülkenin İçişlerine karışmak anlamına gelmez. Ana gurur kaynağımız olan Çanakkale Zaferiyle doğan Yenilmez Türk ruhumuzla bugün her zamankinden daha fazla gururluyuz. Her halkın yenilmezlik ruhu yoktur. Türk halkını dünya halkları arasında en güçlü ve en onurlu yapan, bizi yaşadıkça güçlendiren Yenilmez Çanakkale ruhumuzdur! Bu gün 102. yıldönümünü andığımız Çanakkale Zaferi insanlık tarihi açısından ancak Fransız Devrimiyle kıyaslanabilir. Fransız devrimi insanların toprak köleliğinden kurtuluş çağını ve rekabete dayanan serbest üretim ilişkilerini hayata çağırırken, Çanakkale Zaferi, tarihsel önemi asla azalmayan bu zaferin 20. yüzyıl siyaset sahnesine çıkardığı bağımsız ve egemen, tüm Türklerin anavatanı Türkiye Cumhuriyeti ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Emperyalizmin köleleştirip sömürdüğü, ezip zulmettiği Asya, Afrika ve Latin Amerika halkları için bağımsızlık, egemenlik ve demokrasi çağını açmasıdır. Dünyanın üçte ikisinin eline kölelik zincirlerini kırma silah ve esinini vermiş olmasıdır. Dünya’da eşit halklar ve devletler çağı açmasıdır. Çanakkale’den sonra dünya dengeleri değişti. Çanakkale zaferine kadar, selam verilmeyen mazlum halklar dünya siyaset, ekonomi ve ticaret sahnesinde dev güçlere ortak oldu. Dünya, halklar ve yaşam değişti. Kurşun döküp cepheye göndermek için, atalarımızın Rumeli’de saban demirlerini, İstanbul’da kundura nalçalarını topladığı, Ankara’da pencere demirlerini söktüğü ve nicelerin canlı gömüldüğü Çanakkale, basit insanlar arasındaki sıradan ilişkileri kökten değiştirdi. Dünya Türklüğünü birbirine kardeş etti. Çarık ipleri kopmuş bir halkın içinden çıkan bir asker - emperyalizme karşı mücadelede boynu bükük halkların çavuşu, yüzbaşısı, binbaşısı, generali, mareşali - yıldızı oldu. Biz bugün Çanakkale destanını, Çanakkale zaferini Mustafa Kemalsiz anlatılmaz derken, zulüm görmüş dünya halklarının zaferlerini de parlak Türk halkının kahramanlık örnekleri olmadan anlatılamayız. Sayın dostların, Türkiye Cumhuriyeti doğarken ve bina edilirken, tüm dünya halkları üzerinde egemenlik kurmak isteyenlerin hayallerin nasıl çatırdaya - çatır-


96

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

daya tuzla buz olmuşsa, biz bugün Büyük Türkiye’yi yaratırken, yakın ve uzak sözde dostların kuruntuları yeniden çatırdıyor. Avrupa çöküyor. Cankurtaran simidi olarak faşizme sarılıyor. Bulgarlar feryat ediyor. Her sözümüz çarpıtılıyor. Birleşmişler bizi aldatmak, parçalamak ellerinde olsa bir kaşık suda boğmak istiyorlar. Ne var ki, büyüdükçe güçlenen Türk ruhuyla başa çıkmaları imkânsız, bunu anladıkça daha da hırçınlaşıyorlar. 1915’te yakılan Çanakkale Çırasından 56 Bağımsız ve Egemen İslam Devleti doğdu. Emperyalizmin sömürgecilik zincirleri kırıldı. Türkiye sömürülen halkları Güneş’i oldu. Bugün de emperyalizmin yarattığı PKK, DEAŞ, YPG, El Nüsra, El Kayda ve daha nice terör odakları yine Türkiye ilham ve gücüyle derme duman ediliyor. Dün Halep’te cami bombalayan “dost” maskeliler utansın. Ne derlerse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar Çanakkale Zaferi ilhamıyla dünya gören tüm dünya halkları kardeşimizdir. Değerli arkadaşlarım, değişmeyen düşmanlarımızın gözü dün Anadolu’daydı, bugün Bulgaristan’da arkada bıraktığımız vatan topraklarımızdadır. Osmanlı mirasındadır. Büyük Türkiye ufkumuzdadır. Müsaade buyun da onların kafalarının içindekileri biraz açayım: 2013 yılının Nisan ayında, Avrupa Birliği’nin merkezi Brüksel’de kapalı kapılar ardında “Avrupa Birliği Nüfus Siyaseti” konulu bir konferans düzenlendi. Avrupa Birliği bölgesel siyaseti komiseri Alman Yohanes Han, bu konferansta “Bulgarlardan sonra Bulgaristan” başlıklı bir rapor okudu. Şimdi dikkatinize bu rapordan harfiyen tercüme edilmiş birkaç kısa bölüm okumak istiyorum: “Biz gerçekleri görmezden gelemeyiz. Biz 9 yıl önce Bulgaristan’ı AB’ye üye aldık, fakat birçoklarınız şu acı gerçeği bilmiyorsunuz: Bulgaristan’ın nüfusu hızla eriyor. Bu ülke AB dış sınırlarında bulunduğu için, oradaki nüfus sorunlarını dikkatle izlemek zorundayız. Biz Bulgarların yok oluş sürecini durduramayız, fakat bu çöküşten sonuç çıkarabiliriz. Bulgarların yok olması sırlarını onların halk psikolojisinde (halkın ruh halinde) aramalıyız. Gözlemlerimiz, bize Bulgarların olağanüstü kıskanç, egoist, bireyci, başka bir değişle kendi mutluluğunu tek başına arayan kişiler olduğunu gösterdi. Bu çizgiler, onların siyasetçilerinde ve iş adamlarında özellikle derindir. İktidara tırmanıp rüşvet ve dalavere işlerine bulaşmak için halkı aldatıp kandıran Bulgar siyasetçiler, bu işlerde ustalaşmıştır. Halkın gırtlağını sıkan siyasetçiler kişisel zenginleşmek hırsıyla Avrupalı ustalarını fersah fersah geride bırakmıştır. Bu çarpıklık neticesi, hasta, yaşlanmış, kör cahil, ce-


Makale ve Analizler - 2017

97

binde beş parası olmayan, çok fakir bir nüfus meydana gelmiş, gençlerse ülkeyi terk etmiştir. 2 milyon 600 bin kişi Bulgaristan dışındadır. Ülkeyi terk eden gençler arasında son 2 yılda doğum yapma çağında olan 260 bin kadın da var. Ülkede kalan yaşlılar siyasetçilerin talan siyasetine göğüs gerecek durumda değildir. Toplum öyle bir duruma gelmiş ki, halk kendi içinde işleri yoluna koyacak, adalet ve huzur sağlayacak siyasetçi çıkaramıyor. Bu gidişin durdurulması ve ters döndürülmesi imkânsızdır, çünkü ülkede genç ve düşünen insan kalmamıştır. Stres, korku ve hayal kırıklığına düşmüş olan Bulgarlar yok olmaya mahkûmdur. Ne ki, diğer AB üyesi ülkelerde bu denli çarpıcı bir örnek henüz belirmediğinden, olay çok ilginçtir. Bu durumda, Bulgaristan dediğimizde biz artık Avrupa Birliği sınırları içinde bir toprak parçası düşünmeye başladık. Bu toprak parçası, yalnız ceo – siyasi bakıma önemli olmakla kalmayıp, iklimi ve doğası açısından da bizim için ilginçtir. Şöyle ki, Avrupa’nın diğer yerlerindeki iklim değişiklikleri insanlarımızı direk ve güçlü etkilerken, Bulgaristan yaşamak için şahane bir köşe olarak dikkatleri çekiyor. Dünya nüfusunun hızla çoğaldığı ortada, bu durumda bu kadar şirin bir toprak parçasının insandan boşalması, dünyadaki öteki devlerin de dikkati çekmesin, iştahını arttırmasın olamaz. Şunu unutmayalım. Amerikalı müttefiklerimiz kısa bir süre önce “Bulgaristan’ın geleceği Çingenelerdir!” dedi. Washington genç nüfuslu Çingene azınlıkla yoğun çalışıyor. Beyaz Saray zihnini dönüştürmek istediği Romların Balkanlardaki Amerikan çıkarlarını savunacağını açıkça beyan ediyorlar. Büyük devletler Bulgaristan’da kendi azınlıklarını yaratarak veya Çingenelere el atarak, oraya yerleşmeye ve kendi çıkarlarını öne çekmeye çalışıyor. “Üst akıl” bundan böyle oyun masasında Bulgarlara güvenilemeyeceğini anladı, çünkü gençler alıp başını dış ülkelere kaçıyor, yaşlılarsa ölüp yok oluyorlar. Bundan böyle Bulgarlara para yardımında bulunmamıza, Avrupa fonlarından ödeme yapmamıza gerek yok. Paralar yöneticilerin ve onların yakınlarının cebine doluyor, halkın hiddeti artıyor ve sonuçta dışarı kaçanlar daha da artıyor. Bulgarlar kendi vatanlarından kopup kaçsalar bile, biz Avrupa Birliği olarak bu topraklardan asla vazgeçmemeliyiz, bu toprakları elden kaçırmamalıyız. - diyen AB komiseri Hans, şun tekliflerde bulunuyor: Biz Batı Avrupa’daki gergin yaşam koşullarından sıkılan herkese parasal yardımda bulunarak, onları yaşamak için sakin ve huzurlu ülke Bulgaristan’a göndermek için propaganda ve reklâm yapmalıyız. Hatta AB üyesi devletler


98

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgaristan’a yerleşecek, orada ev kuracak ve orada kalacak insan kotası belirlemeli ve gruplar oluşturmalıdır. Bulgaristan’a göç edenlerin yerel yönetimlere girmesine yardım etmeliyiz. 10 milyon kişi gönderip, durumu AB lehinde değiştirebiliriz. Ülkenin yönetimi oligarşinin elinden çekilip alınarak, tarım ve turizm geliştirilebilir. Oraya göndereceğimiz 10 milyon Avrupalı kendi partilerini kuracaklar ve seçimlere katılarak barışçıl ve demokratik yoldan Bulgaristan’ı ele geçireceklerdir. Bulgarlar ise durum değişince kendi eski yaşadıklara alanlara dönseler de bize engel olmayacaklardır.” Değerli arkadaşlar, Avrupa’nın planlarında Türklerden söz edilmediğini işittiniz. Sayın Bakan Mehmet Müezzinoğlu’nun kardeşlerim gidin memleketinize ve serbestçe oyunuzu kullanın demesinin, kopardığı gürültüye hepimiz şahit olduk. Nedenmiş o? Çünkü bizden korkuyorlar! Yeni istatistikler çıkarmışlar. Biz büyük bir soydaş kitlesi olarak artık 720 bin kişiymişiz. 550 binimiz oy kullanma hakkına sahipmişiz. 710 binimiz Türkiye’deki sandıklarda, 660 binimiz de gidip Bulgaristan’da oy kullanırsak Sofya meclisine 50 milletvekili oturtacakmışız ve Bulgarların, Avrupa Birliği’nin ve bilmem daha kimlerin kimlerin hesapları karışıyor ve pazara uymuyor. Bundan böyle de uymayacak. Sayın dostlar, Türkiye’de yaşarken de uykularını kaçırmamızı bir alkışla kutlayalım! Bizim yeni oyun kurmamız gerek yok. Seçim kampanyası boyunca bizi konuştular. Biz olmadan hükümet kurmaları mümkün değildir. Bulgaristan’da ve Balkanlarda Tayyip Erdoğan, Büyük Türkiye demeden siyasi cümle kurulamaz oldu. Bu Çanakkale Zaferinin yeni doruğudur. Dalga geri döndü kardeşlerim.. Otobüsler sınırı sıra sıra geçiyor. Arabalar ayal oluşturuyor. Halkımız göçe değil zafere hazırlanıyor. Yenilmez Çanakkale Ruhu Bulgaristan’a akıyor. Yeni zaferlerimiz kutlu olsun!


Makale ve Analizler - 2017

99

Merhabalar, Sayın Hemşerilerim

Osman Bülbül-18.Mart.2017

Osman Bülbül Hocamız Avusturyadan kendileri gelemediği için Yazısını göndermiştir, yayınlıyoruz. Sizleri, böyle bir arada, beraberce görünce çok heyecanlandım. Bu yaşta heyecan ne gezer, desek de, Koca Balkan eteklerinden Kazanlık’tan geliyorum. Rafet Bey, davet etti, sağ olsun, çok teşekkür ederim. Aslında ben kitabımı Viyana’da boş zamanlarımı değerlendirirken akşam akşam yazdım. Satırlar arasına Yukarı Tunayı, Viyana bahçelerini, sosyal yaşamı, tarih, orada okuyan Bulgar genç hemşerim Nikolay’ın görüşlerini serpiştirdim, Osmanlı esintili tarih kokusu püskürttüm. İlgi duyduğunuz ve bir imza töreni anlamında olan bu buluşmaya geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Eserimin en büyük özelliği Bulgaristan Türklüğü kokusunu yeniden diriltme gayretlerinde bir halka olmasıdır. Baskıyı Bulgaristan’da yaptım. Razgrtad köylerinde de dağıttım. İlgi büyük oldu. Görüşmelerimde Deliorman köylüleri bana “Hak ve Özgürlükler Partisi, Dost ve Kasım Dal partilerinin elinden milyonlar geçti de, bir kitapçık bastırıp dağıtacak paracık ayıramadılar” dediler ve yaşlısı gençlisi gelip elimi öptüler. Halkımız bilgiye susamış. Hemşerilerimiz kanat açmış özgürce uçmak istiyor. Bu uçuşun benzini bilgidir. İnsanlarımız bilgilenmek istiyor. Aynı ilgiyi sizlerde de gördüm ve mutluyum. Sayın devlet yetkililerimiz, değerli hemşerilerim, ben eserimde bazı konularda düşündüklerimi teker teker, yavaş yavaş anlattım. Biz Kazanlık Ovası Türkleri Osmanlı imparatorluğunun Kuzey tehlikesine karşı, birinci devlet sınırı olan Tuna nehrinden sonra, ikinci hudut hattı Koca Balkan tepelerindeki beklemelerdeki askerlere hizmet vermek için, kalabalık bir esnaf tabakası olarak Balkan eteklerine yerleştirilmişiz. Osmanlı’da Bulgaristan Türkleri genelde dağ ve ova köylerinde yerleşik hayat sürseler de, biz Koca Balkan Önündeki kuşakta - yani Aytos, Karnobat, Sliven, Nova Zagora, Kazanlık, Karlovo ve diğer kasabalarda, Bulgaristan Türklerinin uygar şehir kültürü kuşağını daha Osmanlı döneminde oturtmuş, geliştirmiş, güçlendirmiş ve kültür olarak Avrupalılığa sarmıştık. Yazılarımı yazarken, Bulgaristan’da Türk şehir kültürü sayfası açmaya gayret ettim. Bu gelenekte, köylü geleneklerinden farklı çizgiler, başka bir güzellik olduğuna inandığım için, ömrüm müsaade ederse, bir roman şeklinde devam etmek istiyorum. Koca Balkan eteklerindeki güzelliğine doyum olmayan, bağ bahçeler, ıhlamur akasya deryası, gül ve lavanta denizi, kekik kokusunun içinde


100

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

bizim atalarımızın yarattığı ve yaşadığı anlatımın en kalın kitaplara sığmayacak kadar zengin bir kültürel etkileşim deryasının çarpan gönlü var. Bize birçok şey unutturulmak istendi: Şipka Savaşında Süleyman Paşanın kahramanlığı; Eski Zara’nın yakılması, yüzlerce camı, medrese, han hamamın yok edilişi, halkımızın yaşam kültürü vs. Ben Osmanlı döneminde kasaba kültürünün Türklükle belirip belirlendiği, nefes aldığı, doğanın ve toplumun Türk koktuğu, İslam olduğu çarşılarda, dere ve ırmak boylarında, bilek gibi, buz gibi akan çeşme başlarında büyüdüm. Sabahlarımızı gül, akşamlarımızı bayıltıcı lavanta kokusu belirlerken, beynime kazınmış unutamadığım şarkı sesi ceviz yüklü arabaların dingil gıcırtısıdır. “Gönüllere döşenmiş, gül harmanı Türküsü” bizi anlatır. Bu ilişkileri ve toplumsal etkileşimi kuşağına sakladığı gül kalemleriyle dedelerimizin ve nenelerimizin başlattığını, ilk çardaklı evleri, mor salkımlı duvarları, kırmızı güllerin serpildiği kapı ve portaları ve başka onların kurduğunu düşündükçe ve her şeyin bir daha hiçbir zaman geri dönmemek üzere her gün yok edildiğini düşündükçe, içten içe kahroluyorum. “Vatan, memleket, ata mezarları unutulmaz” Sizlere hediye etmeye geldiğim “Bulgaristan Türkleri” eserim, hepinize doğup yetiştiğiniz köy ve kasabaları yaşatma yolu bulmaya sevk etmesini bir çağrıdır. Her insan seçiminde serbest ve hür olsa da: kanımca, bir defa 20 milyonluk bir şehirde hiç birimiz mutlu olamayız, bilmiyorum ama bir dairenin denizin en mavisine, dalgaların en köpüklüsüne bakan penceresi açılsa da her sabah - ufuksuz sema insana memleket olamaz. Vatan kokamaz. Kendimizi beton içine kapadıkça, hapis ettikçe hepimiz biteriz. Beton içinde komşu kapısı olamaz. Bilinçli olarak yok olmayı seçmek, insanın kendisine, yavrularına en büyük kötülüklerin paşasıdır. Bulgar bize kötülük etti. Evet, çok çektik. Fakat kötülük eken mutluluk biçemez. Gelin de seyredin onların yok oluş feryadını. O topraklara bizden başka kimse gönül sevgisi, insan sıcaklığı, hoşgörü götürmemiştir. İşte Rusların Kazanlıkta bıraktıkları “Arsenal” silah fabrikası. “K-47”ler Suriye’de kan akıtıyor, dünyada terör estiriyor. Ne yenir ne içilir. Unutmayalım, kan akıtanın kanı akar. Bunu iyi bilen Ruslar, bizim orada bir de “Şıpka köyü” kilisesi bıraktılar. Ne kültür! Ne gelenek! Ne içilir ne yenir! Her şeylerinden korku ve düşmanlık bitiyor... Bugün memlekette “bitiyoruz” feryadı koptu. Onların feryadı bizi korkutamaz. Çünkü insan en fazla kendinden korkar. Onların korkusu kendi kaderlerindendir.


Makale ve Analizler - 2017

101

Bu düşüncelerimi geliştirmek için yazılarıma Nikolay isminde bir genç Bulgar kahraman soktum. O, Viyana Üniversitesinde siyaset okuyor. Bulgar tarihini, korkularını, soykırımlarını istikbalsizliği Viyana Üniversitesi’nde okumuş bir Bulgar genç zekâya analiz ettirmek ve onu Bulgar tarihi karşısında utandırmak istiyorum. Yaşlı bir kalem için zor bir vazife, fakat hangi yazarın işi kolay ki? Artık yaşlandım. Genç kalemlerin ustalığına ve gönüllere doluşuna hayranım. Aynı yolun yolcusu olmamız beni mutlu ediyor. Siz soydaşlarımın Bulgaristan’ın geleceği konusunda ne düşündüğünüz, neler hayal ettiğiniz, vatan kaybetme acısının derinliği, bu konuları yeni eserlerimde işlemek istiyorum. Sizlere bir ay sonra gül bahçeleri açacak Kazanlık ovasını anlatmak isterdim. Fakat şu dönemde Çingenelerin karıncalar gibi üremesi ve bütün ovamızı sarması, insanlık tarihinin en üstün, en kaliteli medeniyetini ve komşuluk ilişkilerini yaratmış olsak da, amansızca saldıran aç kitlelerin “Afrika Çekirge Sürülerini” andırdığını ve arkalarında hiç bir şey bırakmadan her şeyi yok etme hırsıyla talan ettiklerini belirtmekle yetinmek istiyorum. Kardeşlerim, insanın hakkından gelen insandır. O topraklar ata mülkümüzdür. Bizim korkacak bir şeyimiz yok. Ancak birlik olunsak, ancak onların hepsinden daha bilgili olursak ve soyumuzun suyu olan cesaretimizden faydalanırsak memleketimizi kurtarabiliriz. Ben bu dünyada hiç kimsenin başka birine Vatan hediye ettiğini işitmedim. Sizinle buluşmam bana kıvanç verdi. Kazanlığa buyurun misafirim olun. Gülleri, lavantaları, ıhlamur ve akasyaları birlikte koklayalım toplayalım. “Gül harmanı döşedim, üstünde sevgili sevdim” şarkısını birlikte söyleriz. Teşekkür ederim.


102

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Meşale Yakmaya Hoş Geldiniz

Rafet Ulutürk-18.Mart.2017

Değerli Büyüklerim, Sevgili kardeşlerim Olimpiyat Oyunlarının Meşalesi hep Atina’da yanar, Yani Olimpiyatlar hangi ülkede yapılırsa yapılsın yanan meşale elden ele oraya taşınır. Şu an toplanmış olduğumuz Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği - BULTÜRK dernek merkezi, Bulgaristanlı Türklerin Özgürlük Meşalesinin yandığı yerdir. Tarihte yer alacak ve yeni kuşaklar ilk kaynak olarak derneğimizi ve Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Erdal Karabaş’ın başında bulunduğu BG-SAM yayınlarını her zaman arayıp kıvılcım alacaklardır. Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye Başkanım, Değerli yetkililer, Kıymetli dost ve konuklarımız, Burası bir subaşıdır, bol bol içmeye hoş geldiniz, sefa getirdiniz. Değerli Arkadaşlar, Bir çoğunuzla birçok forum, sempozyum, çalıştay ve toplantıda birlikte olduk. Fakat sizi hayatımızdan süzülen öz zekâmızı akıtarak kendi ellerimizle yazdığımız, bastırıp adam ettiğimiz 3 kitabı birden tanıtma fırsatını, Allah bugüne kadar bana nasıp etmemişti. Bu şeref de bize ve bizim derneğimizde olduğu için, hepiniz adına yaratana teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. “Türk Dünyasında Bir Bulgaristan Türkü 50 Yıllık Mücadele” başlıklı eserimde ben, İlk bölümde: Güney Doğu Rodopların Köseler köyünde başlayan hayat yolumu, çocukluk, okul, askerlik ve iş yıllarımı, Hak ve Özgürlük Hareketinde örgütlenip birleşme çabalarımızı, Osmanlıdan kalan son derece zengin manevi, yüksek mimar ve kültürel mirası yaşatabilme çabalarına katkılarımı anlatmaya çalıştım. İkinci bölümde: Bulgaristan Müslüman Türklerinin tarihini, soyunu boyunu, Bulgaristan’da Türk Kimliği oluşturma, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin etkisiyle alfabe, okul ve kültür reformu yaparak aydınlanma, çoğulcu bir toplumda özgün kültürlü etnik azınlık oluşturma mücadelemizle başladım. “Soya Dönüş” çilelerimizi pek kanatmadan, 1989 Mayıs Ayaklanmasıyla bilinçli ve iyi örgütlenmiş bir etnik azınlığın tepeden tırnağa silahlı ve zırhlı bir diktatörlüğü devirme zaferini anlattım.


Makale ve Analizler - 2017

103

“Büyük Göçü”, devam eden insan hakları kavgamızı, dilimizi, dinimizi, kültür ve edebiyatımızı örneklerle sundum. Edebiyatını yaratmış bir azınlık olarak, tarih içinde dimdik duruşumuzu dile getirdim. Bugün burada dikkatinize sunulacak üç kitap, edebiyat ve sanat yapıtlarından, roman ve uzun ve kısa hikaye - şiir değerlemelerinden faklı olarak, Bulgaristan ile ilgili ilk defa siyasi nitelikli bir kitap çıkmıştır. Böylelikle bir, öz edebiyatımızda büyük bir eksikliği tamamlarken, Bulgaristan’da okurken hafızamıza aşılanmaya çalışılan çarpıtılmış terim, kavram, değer yargısı ve değimlere doğru açılım getiriyor, karanlıkla yoğrulmuş yaklaşımları aydınlatıyoruz. Çabalarımız büyük bir sürecin henüz başıdır. Üçüncü bölümde: “50 Yıllık Mücadele”nin Üçüncü Bölümünde, Türk Dünyasında 34 topluluğun ülkelerine ve birkaç kıtaya yayılmış, çok derin kökleri olan Türk Dünyasında Bulgaristanlı kardeşlerimin, siz soydaşlarımın, Bulgaristan Türk Gençliği’nin de yer aldığını, bu büyük aileye ait olduğumuzu, Bizlerde bu Türk Dünyası Gençlik Demetinde bir çiçek olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Dilimizin, dinimizin, kültürümüzün değiştirildiği, geleneklerimizin ayak altına alınıp unutturulmaya çalışıldığı bir dönemden sonra, var oluşumuzu, ayakta olduğumuzu dünyaya tanıtma çabalarımın, Aşık Veyselin değimiyle “İnce uzun yolu” on binlerce kilometredir ve Kırgızistan’ın Isık Gölünde, Gökyüzü gölünden Makedonya’nın Ohri incisine kadar uzanır. Anlattıklarım bir Türklük serüvenidir. Büyük bir Türklük deryası içinde, bizim de özden öz, güzellikten güzellik, sonrasızlıktan bir ölümsüzlük oluşumuzun yansımasıdır. Yıllar süren bu tanıtma, öğrenme ve birlikte yeniden doğma çabalarımın felsefesi, kitabımın dinamiğini belirleyen olmuştur. Dördüncü Bölümde, sizi anlattım, BULTÜRK derneğinin kuruluş ve etkinliklerini, BG-SAM yayınlarını, ulusal ve uluslar arası forum, sempozyum ve kurultaylarımızı, soy kırıma uğradığımızı, “Büyük Göçle” kovuluşumuzu, hiçbir şeyin unutulmadığını ve unutulmayacağını, hak ve özgürlüklerimizi satanların hainliğini, “Bulgar Etnik Modeli” tuzağını, dayatılan lider Ahmet Doğan’ın Bulgaristanlı kardeşlerimizi ve soydaşlarımızı “oy kullanan köle” durumuna getirilişini ve 27 yıl önce ilk kıvılcımları çakan uyanıp yeniden dirilme sürecimizin güç toplayışını anlattım. Daha önce böyle kapsamlı bir kitap yazılmadığı için “50 yıllık mücadele” genç kuşak için bir kılavuz eser, yaşlılar için ise yüksekçe bir tepeden geriye bakışı kolaylaştırabilir.


104

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Kitabımda birçok kahramanın, Jivkov zulmüne dayanan kardeşimin, şair, yazar, lider, siyaset adamı ve milletvekilinin ve sıradan savaşçıların isimleri geçiyor. Mücadele yıllarımızın sayfa sayfa analizi yer alıyor. Hepinize sunmak istediğim bu 420 sayfalık uğraşıdan çıkan büyük sonuç şudur. Tanımadığımız kişileri lider olarak kabul edip bundan böyle aldanmayalım. Halkının yürüdüğü mücadele yolunu yürümeyen bir kişi, halkına önder olamaz... Sevgili kardeşlerim, Değerli büyüklerim, “50 yıllık mücadele” eserimi kısaca böyle tanıtınca kürsüden çekilmem gerekirdi. Fakat bu 3 eseri tanıtım buluşmamızda üç araştırmacı yazar arkadaş olarak, Rusya’nın günümüz Bulgaristan’ı üzerindeki etkisi gibi bir konuya önemle değinmek istiyoruz. Nedenine gelince, “BG haber”de ve “Bulgaristan Türklerinin sesi gazetesinde” yer alan yazılarımızda bu konuya ara sıra değinmiş olsak da, yüz yüze görüşmelerimizde özel olarak tartışma ve sohbet konusu edemedik. Aslında biz bu konuda çok ciddi bir araştırma yapıyoruz ve BG-SAM Başkanımız Dr. Erdal Karabaş Hocamızın BG-SAM yayını olarak tüm eserlerimizi yılsonuna doğru tamamını yayınlamasını arzu ediyoruz. *** Bulgaristan’da değişen yargı değerlerinde çok büyük farklı bir renklenme var. Bir yandan günde 6 kişi ölen ve ancak 1 kişi doğan Bulgar ırkının suyu çekilirken ve 2050 yılında Bulgar sayısı 600 bin, Türkler 1 milyon 500 bin, Çingenelerde 3 milyon olacak, tablo değişecek derken, memleketimizdeki en az sayıdaki azınlığın, bugün azınlık olarak tanıtılan Türk ve Müslümanları nasıl yöneteceği konusunu tartışmıyoruz. Geçen yüzyılın başında İngiliz ve Portekiz sömürgecilerin Afrika kıtasında 6 kişinin 6 milyon kişiyi yönettiği durum gibi bir yeni durum oluşuyor. Biz, ne yazık ki, bilim ve teknolojilerin kaymağından uzak kalıyoruz. Böylece sanki idare edilmeyi kabul etmiş oluyoruz. Yeni durumun ilk perde arkası, artık Bulgaristan’dadır. 500 bin Rus Kara Deniz kent ve semtlerinde daire sahibidir. Işık tutmak istediğimiz yan konu budur. Bu yeni durumun doğurduğu en yeni siyasi kavram ise “paralel Bulgar devleti” olduğu iddiasıdır. Bulgaristan’ın en stratejik işletmeleri olan “BULGARTABAC”, Vivacom, Bulgar Telgraf Ajansı (BTK), Mobiltel, en büyük Hidro Elektrik Santralleri,


Makale ve Analizler - 2017

105

AVM - zincirleri, eczane zincirleri, en büyük oteller, otel zincirleri, apart kompleksleri, deniz sayfiye merkezlerindeki tesisler Rusların ya da yerli Rus kopoylarının mülküdür. Karadeniz sayfiye tesislerimizin yarısı Rusların ya da onlara yerel hizmet sunan oligarhların mülküdür. Bulgaristan’da en fazla arsa ve işlenir toprak satın alan şirket de Ruslarındır. Rus bankaları Rusya vatandaşlarına Bulgaristan’dan mal mülk almaları için kredi veriyor. Bulgaristan’da tescil edilen Rus şirketlerinin toplam sayısı 50 bindir. Bu şirketlerden 5 bini Güney Kıbrıs, Lichtenstein, Hollanda ve başka ülkelerde de Off Şor olarak kayıtlıdır ve Bulgaristan’ı dışarı taşıyorlar. Bulgaristan artık 2 milyon emeklisiyle sanki bir Çingene talikasına yüklenmiştir. İlaç almaya parası olmayan yaşlılar art arda ölüyor. Yargı sistemi baştan aşağı Rus mafyasına ve onların ülkemizdeki hizmetkarlarına hizmet veriyor. Bulgaristan git gide Bulgar devlet adamları tarafından değil, Rus valiler tarafından idare ediliyor. Şunu önemle belirtiyorum. 1989’da Rusya ile Bulgaristan arasındaki çok tehlikeli dostluk sona erdi. Rusya Bulgaristan’ı 10 milyar US Dolar borçla bırakmıştı. Bulgaristan yıllarca batı bankalarından borç aldı ve Kremlin’e ödemeler yaptı. Rakamlarla günümüzdeki durum şudur. Rusya ekonomimizin % 30’unu ele geçirmiş, diğer üçte birini ise kimsenin görmediği şeref konsolosları tarafından Off Şor şirketler tarafından indirek yönetiliyor. Bu kişiler bir gecede milyoner ilan edilen domuz çobanı, Hak ve Özgürlük Hareketi gölgesine saklanmış, TV sahibi, gazetelerin patronu, gizli polis generallerinin torunları olsa ne değişir. Günümüzde Ruslar, Bulgaristan’ın Gayrı Safi Milli Hâsılatının % 10’unu üreten (6 - 8) milyar leva üretim yapan Burgaz NEFTOHİM rafinerisine sahiptir. Bu işletme bugüne kadar vergi, KDV ve kar payı ödememiştir. Avrupa’nın en pahalı akaryakıtı bizde satılıyor. Bulgaristan’a en ucuz benzin satan ve 2 ay sonra ödemeli ilaç satan Cumhurbaşkanı adayı Rus damadı Mareşki, “Volya” (İrade) adlı parti kurdu ve 26 Mart seçiminde meclise girmesi garantilidir. Durum her gün aleyhimize değişiyor. Aslında, o toprakların ve mülkilerin üçte biri bizim Türklerin tapulu mülkümüzdür. Belki bir gün gelecek ve biz Bulgaristan’da konuşacak Bulgar bulamayacağız. Ama onların yerini Ruslar alır ve memleketimize bu defa tapulu araziler üstüne çöreklenirlerse çok yazık olur. Aynen 93 harbinde olduğu gibi o zaman evlerimize partizanlar gelip oturmuştur ve bizleri Türkiye’ye kovmuşlardı. Ya-


106

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

ramızın kabuğunu kaldırıp dertlerimizi sıralamak istemiyorum. Bu konuda da bu kadar! Sayın Kaymakamım, 2003’te biz BULTÜRK’ü bir kahvede kurmuştuk. Fakat Elektronik ve kağıt üzerimizde yayınlarımıza bundan 14 yıl önce BULTÜRK Gazetesi ile başladık. Daha önce de kitap tanıtımlarımız oldu. Fakat bu 3 eseri birden ilk kez tanıtıyoruz. Bu vesileyle son sözümü söylemezden önce, size bir Bulgar fıkrası anlatmak istiyorum. Bizim oralarda halk arasında kış armudu olarak bilinen bir tür “Papaz Armudu” vardır. Bu armut cinsi diktikten sonra altı yıl çiçek açar, fakat meyve vermez. Başka armutlarla da tozlaşmaz. Yanında aynı cinsten eş ister. Birçoklarımız anavatana geleli 28 yıl oldu. Biz tozlaşmak için kendimize Türkiye Cumhuriyeti Devletini seçtik. Ve gördüğünüz gibi (eliyle kitapları gösterir) artık ilk armutları topluyoruz. Fakat bu gidişle, bu ilhamla, yönetiminizde kısmetse bize daha büyük sepetler lazım olacak. Bu ihtiyacımıza dikkatinizi çekerken, her meyve ağacı benim deyip, boş dallara el uzatanları uyarıp yönlendirmenizi rica ediyoruz. Davamız ortak olduğu gibi, meyvelerimiz de ortak olacaktır. BULTÜRK’ün yaktığı bu çıra ile hepimize aydınlık verecek, yol ışığı olacaktır inşallah. *** Değerli dava arkadaşlarım, Şu beraberliğimizde Çanakkale şehitlerini anma yıldönümünde bulunduğumuzu da hatırlatmak isterim. Bugün yandıkça yanmasını sağlamaya çalıştığımız çıra, aslında Çanakkale zaferlerinde atalarımız tarafından yakıldı. Bugün “Anadolu’yu Türklere bırakmayız!” diyenlerin yenildiği gündür. “Yenilmez!” dediğimiz ruh, atalarımızın, büyük önder Atatürk’ün bize bıraktığı en büyük nimettir. Çanakkale’de dokuz düvelden emperyalizmi yenmemiz, 20’inci yüzyıl tarihini değiştiren en büyük zaferdir. Dünya halkları emperyalizm köleliğinden Atatürk ilhamıyla kurtuldu. Osmanlı’dan ayrılan 44 millet arasında ilk Cumhuriyeti yine Türk halkı kurdu.


Makale ve Analizler - 2017

107

Bağımsızlık, egemenlik ve demokrasi sembolü al yıldızlı bayrağımız, dünya halklarına gurur oldu. Atalarımızın kanı Çanakkale’de kaldığı için Türkiye Cumhuriyeti bizin anavatanımızdır. Geçen yılın 15 Temmuz gecesi Çanakkale ruhumuz yeniden sınandı. Birlik olduk, gece nöbetlerimizde ve al yıldızlı bayrağımızla yan yana BULTÜRK bayrağımız da dalgalandı. “Yenikapı”da da beraberdik. Yediden yetmişe kenetlenmiş saflardaydık. Düşmanlarımız bir asır boyu diş bilediler. Son günlerde 21. yüzyıl Avrupa faşizminin -Almanya ve Hollanda örnekleri ortada- Türk düşmanlığı, kıskançlık, egoizm, fesatlık, yabancı düşmanlığı olarak hortluyor. Unutmasınlar Çanakkale geçilmez! Türk yenilmez! Bu gün en büyük tehlike içimizdeki bizim gibi görünen düşmanlarımızdır, bunu Türkiye’de başlattık (FETO - Operasyonları) fakat bizim Bulgaristan’da da bir an önce bu operasyonların başlamasını arzu ediyoruz. Herkesin korkusu şudur; Çanakkale yenilgisini asla unutmuyorlar. En çok korktukları Büyük Türkiye’dir. Etki alanımızın Yakın-Doğu’ya, Kavkaslara ve Balkanlara yayılmasıdır. Terörizmle mücadelede sonuç belirleyen dünya gücü olmamızdır. Kardeşçe beraberliğimizdir. Dünyayı aydınlatan çıranın elimizde olmasıdır. Geleceğimiz Türkiye Başkanlı veya Parlamenter sistem mi? Bunu yakın bir zamanda her zaman olduğu gibi dernek olarak referandum öncesi Evet mi Hayır mı olacağını açıklayacağız. Bunun için Yönetimde daha netleştiremedik, inşallah yakında netleşecektir. Bu gün buraya gelen tüm dostlara teşekkür eder saygılarımı sunarım. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Sağ olun var olun


108

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Ben den de, hepinize Hoş Geldiniz!

Musa Vatansever-18.Mart.2017

Değerli dava arkadaşlarım, hemşeri ve kardeşlerim Saygıdeğer yüksek konuklar, devlet görevlileri, yazar ve gazeteciler. Sonsuz saygıya laik gazilerimiz, halk mücadelemizde ruh olmuş dostlarımız. Sayın başkan, ince iğneyle kuyu kazarak yarattığımız üç eserimizi birden tanıtma fikrinizi kutluyorum. Bizim soframızda herkesin BULTÜRK ve BG-SAM özgür yaratıcılık dolu fikir tasından doya doya içebildiği günlere şükür gelebildik. Gönüllere sığmayan bir kıvanç! Sizin için yazmak ne güzel bir bilseniz. Benim için bu gecenin anlamı çok büyük. Kırlangıçlarımız artık solo uçmuyor. Gönüllerde kırlangıç bayramı var. Havalar değişecek. Gelen bereket rahmeti! Hepimize kutlu olsun hemşerilerim. Biz, BGSAM yaratıcı ekibi olarak, henüz Hak ve Özgürlükler Korosu olamasak da, artık bir yaratıcı trioyuz. Ben Varna’da, Bülbül Bey Kazanlık’ta Rafet Bey Kırcaali’de davamıza akort veriyoruz. Bu bahar siyasi uyanış ateşimiz gerçekten parladı. Hepinizi kutluyorum! “Vatan” dediğim memleket toprağına bizimkiler Yıldırım Beyazıt’la gitmişler. 1877’de, “93 Harbi”nde nefes bile almadan savaşarak İstanbul’a dönmüşler. Ogün bugün artık 140 yıldan beri beşinci kuşak Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti, Anavatan - Büyük Türkiye mücadelesi veriyoruz. Şu günlerde 102. defa Çanakkale şehitlerimizi anıyoruz. Çanakkale ruhunu yaşatıyoruz. Çanakkale içindeki aynalı çarşıda tarihimize bakıyoruz. 14’ünde yalın ayak cepheye koşan atalarımızı görüyoruz. Sipere yatmış düşmana ateş eden gelinler bizim nenelerimiz. Dalgalanan ay yıldızlı bayrak bizim! Şehitler, esirler, secdeye durmuş maluller, yosun tutmuş mezar taşlarının hepsi bizim! 20-inci yüzyıla damga vuran zafer bizim! Rafet Bey, değerli konuşmasında, doğduğum şehir Varna’nın, bademliklerimizin, bağlarımızın, “Dikili Taşlarımızın”, bendeki deniz serinliğinin, içimdeki köpük köpük güzelliğin, Büyük Nazımın limanıma durup:


Makale ve Analizler - 2017

109

Karşı yaka memleket, Sesleniyorum Varna’dan İşitiyor musun Memet, Memet -deyişinin atalarımı kovan Ruslar tarafında yeniden işgal edildiğini anlattı. Ve bu defa silah patlatmadan, dalgaların, insanların ve gece ile gündüzün suyunu sıka sıka, gözlerimiz önünde bir istila ediliştir bu. Kumsalda yürürken dalgalar sarılamayacak artık eskisi gibi ayaklarıma. Telselliği oluyorum: su çekilir kum kalır!- umuduyla. Biz Türkler 140 yıldan beri kendimiz hakkında küfür name işitmeye alıştık. Bu yıllar o kadar kötü geçti ki, insanımız bizim için yazılan ve çizilenlerden tiksindi ve okumaktan soğudu. Şahsen benim için, bu karanlık kuyuya batışın en trajik yönü, iplerimizin hemşerim sayılan Ahmet Doğan’ın eline verilmiş olmasıdır. Kardeşlerim biz 100 yıl çekiden, zulümden, göçlerden, hapse atılıp sürgün edilen, dili, dini, kültürü, ismi, kimliği ve gelenekleri, yaşam biçimi sökülüp alınan ve hafızası ve ruhu boş ve kısır bırakılmak istenen bir halk topluluğunun don derece değerli evlatlarıyız. Çilelerimiz yazılsa kütüphanelere sığmaz. Aynı zamanda Rus ve Bulgar’ın Ahmet Doğan hainlik numunesini başımıza sarması -(bu noktaya değinmemin temel nedeni, kitabımda işlediğim ana temalardan birinin olmasıdır)- çok büyük bir gerçeği su yüzüne çıkarmıştır. Doğan bizden biri olmadığından dolayı- şunu demek istiyorum: Ahmet Doğan Geni değiştirilmiş bir kişidir, onun geni ile oynanırken, Müslümanlık, Türklük, Kırım Tatarlığı, hatta Çingenelik adına, insan sevgisi adına özünde ne varsa sökülmüştür. Yerine Bulgarlık, Rusluk, Hıristiyanlık da değil, doğrudan Türk düşmanlığı, Osmanlı düşmanlığı, Türkiye düşmanlığı, Büyük Türkiye düşmanlığı tuğlaları yerleştirilmiştir. Dünkü Sofya merkez basını içinden çirkef akan “Birleştirici Patriotizm” yazısını çarşaf çarşaf bastı. 26 Mart günü yapılacak seçimlerde, Hak ve Özgürlük Partisinin sloganı işte bu “Birleştirici Patriotizm” ve ardına gizlenen “Bulgaristan’ı Kurtaralım” şiarıdır. Bugün Bulgaristan’da milliyetçi, ırkçı, İslam, Türk ve sığınmacı düşmanı kesimin mahkemede tescilli ortaklığının adı “Patriotik Cephedir”. Bu cephede birleşen üç parti var. Bunlardan en eskisi Makedonya İç Devrim Hareketi - VMRO’dur. Önce Rusya İmparatorları, ardından da Sovyet iktidarları ve Komintern 100 yıldan beri bu haydut, katil - komitacı sürüsüne silah ve para akıtarak ve Osmanlı’dan sonra Bulgar dış siyasetinin Batıya dönmesini gemleyip engellemeye çalışmıştır. Bu, pusudan katlederek hesaplaşma siyasetinin ilk kurbanı 1892’de kör kurşuna kurban olan Bulgar Prensliği’nin Birinci Dışişleri Bakanı Vılkoviç olmuştur. Ardından başı baltayla ikiye yarılan Başbakan Alek-


110

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sandır Tsankov, 1924’te evinde katledilen Başbakan Aleksandır Stanboliyski, Başbakan Gergi Petkov daha birçok bilinen şahıs VMRO katliam grupları tarafından yok edilmiştir. Tüm bu gerçeklere rağmen, VMRO partisi, günümüzde aşırı sağ ırkçılarının oluşturduğu “Patriotik Cephe” ve aşırı sol, Türk düşmanı, Moskova kopoyu “Ataka” partisi ile birleşti ve 6 Kasım 2016’daki Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci turunda % 15.6 oy aldı. Şunu altını çizerek söylüyorum, halk düşmanı, Türkiye ile dostluk düşmanı, Türk Bulgar sınırına 4 metre dikenli tel gerdiren, İkinci Boyko Borisov hükümetinin sözleşmesiz ortağı bu üçlü ırkçı gücün yüzündeki maskeyi indirmek, “BG haberde”, “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesinde yazdığım ve şimdi bir kitap olarak derlediğim konular içinde ana çizgidir. Önemle vurgulamak istediğim ve bundan sonraki konularıma almak istediğim Bulgar yalan “patriotizminin” özünü açmaktır. Şimdilik perdeyi azıcık kaldırarak, Papaz Payisiy Hilendarski’nin Osmanlı döneminde yazdığı “İslav Bulgar Tarihi” eseriyle 2 asır önce başlayan Bulgar Patrotizmi, aslında bir Papazın yurduna sahip çıkma, o dönem Rum Ortodoksluğuna bağlı olan kilise ve manastırlarda ibadet, ayin ve eğitim dilinin Rumca yerine Bulgarca olması isteği etrafında kenetlenen ve 1872’de Osmanlı Padişahının Rum Papazları Bulgar kiliselerinden ve manastırlarından kovmasıyla zafer çanı çalan bu hareket, günümüzde Rum Banazlığını Türk, Müslüman, İslam ve sığınmacı düşmanlığıyla değiştirdiği gibi, Bulgar devlet politikasında iteleyip ötekileştirerek yaptırımlarını meşrulaştırmıştır. Son 2 yılda Türklerin insan haklarına karşı çıkan 9 yasayı meclise taşıyan onlardır. Şu da var, Avrupa Birliği Genel Kurulu bu güçler için “faşist” nitelemesi getirse de, Brüksel Bulgar bataklığında yüzen yılanlara dokunmak istiyor. İşte böyle bir ortamda, halkımın uyanmasına en fazla engel olan Ahmet Doğan eserimde donsuz bırakıp yüzüne tükürdüğüm simadır. Onun ve sülalesinin 100 yıllık davamızda bir kırıntısı olmadığını, köksüz bir ağaç olduğunu, hainlik ve uşaklık ettiğini anlatmaya çalıştım. O bizi bugün de, Papazın çan sesiyle birleştirip, bir hafta sonra Sosyalist Parti (BSP) ve kısa adı VMRO olan faşistlerle yani kan düşmanlarımızla Ortak Kabinede buluşturmak istiyor. “Hemşerim” demeye utandığım bu şahıs, yalan değirmeni çalıştırıyor. Yazılarında, Türkiye’deki referandumdan sonra “Mustafa Kemal Cumhuriyetinin Sultanlık olacağı” gibi yalan paketleri dağıtıyor. Türkiye ile Bulgaristan arasını açarak, çifte vatandaşlık ve emeklilik gibi haklarımızı elimizden almaya çalışıyor. Sayın dostlar, ne bir kitapta, ne de bir konuşmada, ne bizim çilemiz anlatılabilir, ne de ufkumuz birden açılabilir. Fakat biz artık beraber birkaç çuval tuz ya-


Makale ve Analizler - 2017

111

ladık. Avrupa’daki faşist hortlamayı, hazır altından su yürüten Rusları Kapı Kule ve Dede Ağaç’a dayamak isteyenlerin aklından geçenleri biliyoruz. Ne bir asır önce Çatalca’ya dayananların sinsiliğini, ne de Çanakkale’de denize döktüklerimizin küstahlığını asla unutmadık. 15 Temmuz 2016 gecesi Türk Milletinin Yenilmez Ruhu yeniden şahlanırken biz de ay yıldızlı bayrağın altındaydık. Bugün savaş hattımız Suriye’de, PKK, DEAŞ ve PYD ile mücadele noktalarımızdır. Büyük Türkiye’nin etki alanı genişledikçe belli ki düşmanlarımız birer ikişer kabuklarından çıkacak ve kimileri havlayacak, kimileri ise böbürlenecektir. Biz, BGSAM stratejik yayın merkezi olarak, cephedeyiz. Bilgi toplayıp, analiz ederek sizlere akıtmak istiyoruz. Bilinçlerin en yükseği siyasi bilinçtir. İdeoloji ve felsefe siyasi bilinç üzerine bina edilir. Siyasi bilincimizin örgütsel dokusu ise BULTÜRK derneğimizdir. Yaktığımız siyasi meşale hepimizindir. Özgürlüğün tapusu olmaz. Özgür olmak, vatanını sevmek, memleket sevdasıyla yanmak, yurdumuzu ve geleceğimizi satmaya çalışanlarla savaşmak hepimizin hem hakkı hem de boyun borcudur. Kitaplarımız bu davanın motoru ve ilham kaynağıdır. İyi okumalar. Teşekkür ederim.

“Çanakkale Zaferi ve Bulgaristan Türkleri” Konferansı

18 Mart 2017

Dr.Erdal KARABAŞ katılımcılara hoşgeldiğin dedikten sonra herkesi aya davet ederek saygı duruşu ve ardından da canlı olarak TRT Sanatçısı Sayın Rüstem Avcı’yı kürsüye davet etti. Ardından Dernek Başkanı Rafet Ulutürk, Osman Bülbül’ün gönderdiği yazı okundu. Daha sonra Derneğin Genel Sek-


112

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

reteri kısaca bir tanıtım yaptı ve Konferans konuşmacısı Şamil Kucur’u kürsüye davet ettiler. Dr. Erdal Karabaş, Rafet Ulutürk’ü kürsüye davet etti ve Bayrampaşa kaymakamını da davet ederek kendilerine Bulgaristan Türkleri için yapmış olduğu çalışmalardan dolayı ve çıkarmış olduğu bu kitap için kendilerini kutlarken Rafet Ulutürk’e bir kupa hediye edildi. Bayrampaşa Kaymakamı Canbaba: “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama sonuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım” Bayrampaşa Kaymakamı Osman Aslan Canbaba, “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama sonuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım.” dedi. Bulgaristan Türkleri Derneği (BULTÜRK) tarafından 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102. yılı dolayısıyla düzenlenen “Çanakkale Zaferi ve Bulgaristan Türkleri” konulu konferansta konuşan Canbaba, Bulgaristan’daki Türklerin Bulgaristan - Türkiye ilişkilerini geliştirecek mekanizmalar oluşturmaları gerektiğini belirtti. Bulgaristan’da 26 Mart’ta yapılacak seçimlere ilişkin sandığa gidin çağrısında bulunan Canbaba, “Ne kadar çok oy o kadar etki demektir. Orada etkin olabildiğimizde oradaki insanlarımızın yaşam kalitesini arttırabiliriz. Bulgaristan’ı Türkiye’ye yakınlaştırabiliriz. Bunu bilimsel metotlarla yapabiliriz. Ekonomik olarak büyüyebilmemizin gelişmemizin bir yolu da bu aslında.” dedi. Balkanların Osmanlı Devleti’nin yaşam alanı olduğuna vurgu yapan Canbaba, şunları kaydetti: “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama sonuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım. Sizlerin orada etkin olması oradaki Türklerin yanı sıra geleceğimiz için de önemli. Bunun için çalışmamız, kafa yormamız lazım. Bulgaristan’daki Türklerin örgütlenmesini desteklememiz lazım. Nereye oy verirse versin Türklerin oy kullanması gerektiğini düşünüyorum. Siyasete katılımlarının yüzde 100 olmasını arzu ediyorum.”


Makale ve Analizler - 2017

113

Bayrampaşa Belediye Başkanı Atila Aydıner ise Osmanlı’nın Bulgaristan’da uzun yıllar köklü medeniyet kurduğunu, her kentinde Osmanlı eserlerine rastlanabileceğini söyledi. BULTÜRK Genel Başkanı Rafet Ulutürk de Türkiye Cumhuriyeti’nin gösterdiği hedefe emin adımlarla ilerleyeceklerini dile getirdi. Bulgaristan’daki seçimlere katılan DOST Partisi’nin Meclis Başkanı Rasim Bilgehan da Türkiye’deki seçmenlerin oy kullanabilmesi için çalışma yürüttüklerini, bugüne kadar 19 bin kişiyi sisteme kaydettiklerini ifade etti. Seçimlere ilişkin, “Geniş perspektifli Balkan politikamız olmadı. Günübirlik değil, uzun vadeli politikalar olması lazım. Bütün enerjimizi bu yeni oluşumun barajı geçmesi üzerine kurgulamamız gerekli.” diyen Bilgehan, Bulgaristan’ta seçimler öncesinde çok ciddi sindirme politikalarına maruz kaldıklarını anlattı. Bilgehan, şöyle konuştu: “Bölgede çok ciddi sindirme politikası var. Bulgaristan bir Avrupa Birliği ülkesi olmasına rağmen maalesef insanlar düşüncelerini ve fikirlerini özgür bir şekilde ifade edemiyorlar. İnsanların düşünceleri ve iradeleri sandığa düzgün şekilde yansımıyor. Seçim sistemi maalesef çok kötü. Türkiye’de 35 sandık açıldı. 19 bin kişi sisteme girmiş. Bu kadar kişinin bu kadar sandıkta oy kullanması çok zor. Bir de oy potansiyelinin olduğu yerlerde değil de daha uzak bölgelerde sandıkların kurulmasına karar verilmiş. Bütün bu zorluklara göğüs geleceğiz.”

Yeni Oyun

Sakir Arslantaş-19.Mart.2017

Konu: Ahmet Doğan bizi dipsiz göle itmek istiyor. Bulgaristan’da bu seçimde rota ibresi ayar bozdu. İp koptu Ahmet Doğan’ın çamaşırları çamura düştü. Doğan, düne kadar “anavatan” dediği Türkiye’yi “Yeni Osmanlıcı” düşman gösterdi. Sinsi niyet gizleyenlerin çenesi birden düştü, alıp veriştiriyorlar.


114

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Siyasetçiler önlüğündeki taşları karşı tarafa fırlatıyor. Kafası yarılan olmasa da, atılacak taş kalmadı. Şimdiye kadar biraz Türkiye’den biraz Bulgaristan’dan oy toplayan Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) ilk kez oyların GERB ve “DOST Birliği”ne akışını durduramıyor. DPS’li faşist milletvekili adayları - Binev ile Petrov’un rolü. Doğan saray kapısından çıkamıyor. Kapı aralığından Bulgaristan’a mektup gönderdi. *** Saray yarasası Doğan, el eliyle kuş tutmaya çalışıyor. DPS liderinin 2012’de AK Parti IV. Kurultayı’na gönderdiği mektup açıklandı. O, 16 Mart 2017 tarifli Bulgaristan’a mektubunda, “Bulgaristan için en büyük tehdit yeni-Osmancılık siyasetidir” diyen Doğan, 5 yıl önce “AK Partinin stratejik derinlik felsefesinden gurur duyuyorum.” yazmıştı. Türkiye Cumhuriyetine “ana vatanımız” demişti. *** Doğan’ın açık mektubunu yorumlayan Bulgar basını şöyle yazdı: “Bu mektup korkmuş birinin son çığlığıdır. Son kurşundan daha kötü olan, bir kişiyle hiç kimsenin ortaklık yapmak istememesidir. Yıllarca yalan dolanla beslenen Bulgaristan Türkleri, artık zokaya gelmiyor.” *** “Bulgaristan’ı Kurtaralım” sloganıyla köy kasaba dolaşan HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı “Kimi kimden kurtarıyoruz? Bizim olanı az mı çaldılar. Savcılık yakalarına ne zaman yapışacak?” gibi sorulara cevap veremiyor. O, düne kadar “Türkler Türkiye’ye! Çingenelerden sabun yapacağız!” diye çığlık atan “Ataka”cı Binev ve Petrov’la ilgili “Bu faşistler aranızda ne arıyor? Biz bize yeteriz!” diyenlere de bön bön bakıyor. Tokalaşmak için el uzattığı yaşlılar “Keçi eti ile koyun eti aynı kazanda kaynamaz be gülüm!” diyorlar. 17 Aralık 2015’ten beri dilini yutmuş susan, insanın aklının karanlıkta geldiğine inanmış, dışarı çıkmıyordu. Oysa insanların korkularını sömürmek için, Bulgaristan’a bostan korkuluğu olarak, Türkiyeyi bir dış tehlike olarak gösterdi. Bulgarların eski yaralarını kaşıyor. Bu seçimlerde Bulgaristan’da aşırı solda, Moskofçu “Ataka” partisi kurulduğunda ilk kez yazdığımız “Bulgar milliyetçileri ile DPS partisi arasında göbek bağı var” tezi tamamen doğrulandı. Bulgar ırkçı milliyetçilerinin üretildiği


Makale ve Analizler - 2017

115

aynı laboratuarda imal edilen DPS partisiarasında, aynı kulise bağlılık, aynı kulise hizmet sunma, birbirlerine el uzatma ve her zaman halka karşı olma gibi ilkesel nitelikler iyice gün ışığına çıktı. Faşist Binev ile Petrov’un DPS’den liste başı aday çıkması buna en kesin kanıttır. Bulgaristan’a Mektubu basan gazetelere “Birleştirici Vatanseverlik” başlık olurken, “Yeni-Osmancılığa karşı Va Bank” alt başlık oldu. Hiç birimiz biraz “doktor”, birazcık “feylesof”, birazcık da “yalancı, kıskanç ve kurnaz” olduğu bilinen ama asıl “hainliğiyle” ünlü olan Doğan’ın kafasında “ya ya”. “Olmazsa olmaz” veya “ya hepsi ya hiç”den başka bir şeycik kalmadığını düşünememiştir. Uzun zaman koruma altında yalnız tutulanların çıldırdığını okumuştum. Halkın önüne çıkıp da söyleyeceğini söyleyeceğine kel sultana mektup yazar gibi Bulgar halkına mektup yazan Doğan, besbelli ki kendisini diktatör sanıyor. 5 yıldan beri halktan korkan, insanların gözüne bakamayan bu kişinin siyasetçi, gazeteci ve toplum temsilcilerinden de kaçması, Bulgaristan’a mektubundaki sözlerin baştan sona düzmece, yalan olduğunu kanıtlarken, onun yine halkımıza ve tüm azınlıklara karşı sinsi planlar peşinde olduğunu da ortaya koydu. Kendisini bu defa da bir yurtsever olarak satmaya çalışan Doğan, aslında hiçbir zaman yurtsever olamadı ve olamayacaktır. Çünkü yurtseverlik ne jurnalciliktir ne de hainlik, yurtseverlik milletini ve vatanını satmamaktır. Bugün Doğucu yarın Batıcı oyunları yurtseverliğe sığmaz ve yakışmaz. Burada olmazsa olmaz diye bir durum yoktur. Çünkü Bulgaristan Müslümanlarının da vatan ne satılır, ne satılıktır ne de hediye edilir. Vatan semasına dikilen yabancı bayrak istila ve kölelik demektir. Doğan’a göre, ani hortlamaya vesile “Ankara’nın bizdeki seçim kampanyasına müdahale etmesidir.” Şimdiye kadar soydaşlarımızdan Dobriç Seçim Bölgesine 90 bin oy gelirken ve bu oylarla “DS” ajanları meclis sandalyelerine dizilirken; kaşarlı komünist Türk düşmanı Georgi Pırvanov’un Cumhurbaşkanı seçilebilsin diye 96 bin oy hediye edilirken “müdahale” yoktu. 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanı seçimlerinden önce Sofya’da ve Moskova’da Rusya yetkilisi Raşernikov’la (BSP) ve (ABV) liderleri Kurnelya Ninova ve G. Parvanov defalarca görüşüp sözleşme imzalarken “müdahale” yoktu. Şimdi Bakan Mehmet Müezinoğlu’nun “kardeşlerim gidin oyunuzu kullanın” demesine dünya ayağa kalktı. Vatandaş hakkımızı serbestçe kullanmak istememiz “müdahale” oldu. Bakanımızın dediği “herkes seçimlere katılsın” dan fazla bir şey değildir. Nefes almamızdan korkuyorlar. O aslında 23 Bulgaristan partisinin yapması gereken işi yaptı. Hiç kimsenin “özgürlüğünü etkilemeden” aktif katılım için hitap etti. Doğan’ın bunu “Bulgaristan’ın İçişlerine karışma” şeklinde algılaması, ancak sonunun geldiğini kabul ettiğine işarettir. ***


116

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Doğan’ın iplerini çeken “üst aklın” huzurunu kaçıran ikinci noktada: Bugünkü Bulgaristan’ın “eskiden Osmanlıya ait” olmasıdır. Normal insanlar günümüz Bulgaristan’ın bulunduğu toprakları düne kadar Osmanlı düveli, Sofya’yı Osmanlının Rumeli Eyalet Başkenti, ardından Balkanlar, son yıllarda Güney Doğu Avrupa’da bir toprak parçası olarak tanıyorlar. 2007’de Avrupa Birliği’ne (AB) alınan Bulgaristan’a Brüksel’de “Bulgarların ülkesi” diyen yok. Komiserler bile raporlarında “arazi”, “toprak parçası” gibi deyimler kullanıyorlar. AB Nüfus Sorunları komiseri Yohanes Han, 2013 Nisanında sunduğu “Bulgarların devleti olmasa da olur” başlıklı resmi raporunda Bulgaristan’a defalarca “arazi” dedi. Bu tanımlar Brüksel’den Washington’dan gelirken Ankara’ya taş atmak tamamen anlamsızdır. Evet, bazı insanlar uyuzunu kaşıya kaşıya yara yapıp hastanelik olursa, başkalarının suçu ne? Bulgaristan’ın 500 sene Osmanlı toprağı olduğu ise yüzde yüz doğrudur. Bu topraklar üzerindeki en değerli kültür ve yüksek mimari eserlerin Osmanlı döneminden kaldığı da yüzde yüz doğrudur. Birçokları UNESCO Kültür ve Sanat anıtları listesinde yer alır. İnkâr etmekle gerçekler değiştirilemez. Benim de köyüm, okulum, camiam, hamamımız Osmanlı devrinden kalmıştır. *** Doğan üçüncü derdi, Bulgaristan Müslümanlarını, Türkleri, Pomakları ve Çingene kardeşlerimizi “ak sütte kara” dedirtmek çabasıdır. Türkiye’ye “tarih dersi” vermek istediğini yazmış. O, “sarayda” ya hamlanmış ya da köpeğini pirelerden “başına güneş geçmiş”. “Türkiye’deki çifte vatandaşlar HÖH partisine oy vermezse, oy kullanmaları yasaklanabilir”, demek istemiş. Ona, aklından geçenlerin Brüksel’den gelen paraları ceplemekten farklı bir iş olduğunu hatırlatmak istiyorum. Vatandaşlık, çifte vatandaşlık, oy kullanma, seçme ve seçilme gibi insan hakları temel ve değiştirilemez insan haklarıdır. Güvendiği mafya oligarşi zümresi, çileden çıkardığı siyasi elit, mukaddesata uymayan yargı sistemi ve sakat bir oğlana çevirdiği devlet güvenlik sistemi, topluca hareket etseler bile, kutsal haklarımıza el kaldıramazlar. Bunlar bizim vatan, vatandaşlık, seçime katılma, seçip seçilme vb haklarımızdır. Biz saray yarasası değiliz, hür vatandaşlarız. *** Doğan Bulgaristan’a mektubunda “Bulgaristan’da Ankara’nın çıkarlarını savunan parti DOST partidir,” demiş. Moskova’nın menfaatlerini savunan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), ona neden dil uzatmıyorsun? İplerin Kremlin’den çekiliyor, onu anlatsana. Mestan beni bitirecek diye korkuyor. Seçmeni korkutmak için bu defa ihraç bostan korkuluğu seçmiş ve şöyle demiş: “Türkiye’de Nisan ayında yapılacak referandumla Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu


Makale ve Analizler - 2017

117

Türkiye Cumhuriyeti Sultanlık olacak.” Unutma! Türkiye sultanlığı 100 yıl önce gömdü. Yeni doğan devin adı “Büyük Türkiye”. Özellikle Balkanlar siyaseti Büyük Türkiye’den sorulacak. Bu geri dönüşü olmayan bir gidiştir. Bir mafya modeli olan DPS zamanı dolmuştur. *** “Benim devletime ‘eski topraklarımız’ gibi talepte bulunulması benim milli öz bilincimi incitiyor” diyen Doğan, her şeyi ters yüz göstermeye alışmış. Tırgovişte’de “DOST Birliği” mitingini izledim. 10 yıl hapiste yatmış, Bulgar demokrasi savaşçısı Petar Boyaciev konuştu. 1989 Paris İnsan Hakları Konferansında Ahmet Doğan’ın “kahraman” gösterildiğini, hapiste kendini aç ve parasız gösteren bu zavallıya yardım ettiklerini, oysa ardında devletin gizli güçleri bulunduğunu çok geç aldatıldıklarını anlattı. Doğan’a “zehirli dilinin kesilmesi gereken zehirli yılan” dedi. Hazır bulunanlar ise, yalancı ve hain “Doğan’ın kabristanlıklarımızda yeri olamaz,” dediler. Seçim kampanyasının son haftasında, son hesapta adına Ahmet Doğan, Osman Oktay, Lütfi Mestan ve Kasım Dal (grubu) diyebileceğimiz gruptan, Doğan’ın “Bulgar halkına mektubunu” destekleyen sesler çıktı. Osman Oktay, hedefin “hem DPS partisinin hem de DOST” partisinin meclis dışında bırakılmak olduğunu söylüyor. DPS’yi terk eden Müslümanların GERB’e akın ettiğini bildiriyor. Oktay, “NOVA” TV programında, (19 Mart 2017, saat 18) Bulgaristan’da Türk partisi kalmayacağını, her şeyin Türkleri siyasi sahneden süpürmek için yapıldığını, 1944 yılı önceki -Türklerin partisi olmadığı- duruma dönüleceğini paylaştı. “O zaman Türkler Bulgar partilerine katılıyordu” dedi. 1944 yılı öncesi durum şöyleydi. 1934 askeri darbesinden Bulgaristan’da siyasi faaliyetler yasaklanmıştı. 1878’den 1944’e kadar Bulgaristan Müslümanları kendi siyasi partisini kuramamıştı. Sivil toplum örgütleri olarak etkinlik gösteren “Turan”, “Altın Ordu” ve sportif ve sanat heveskâr grupları da askeri darbeyle yasaklanmış ve önderleri hapse atılmıştı. 10 yıl DPS Örgüt Sekreteri ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Osman Oktay’ın dedikleri doğruysa ve Bulgaristan Türkleri ve soydaşlarımızın politik aktifliğini yok edilmesi için Doğan - Dal ve Mestan arasında ipleri çeken “üst akılın” baskısıyla bir gizli anlaşmaya varılmışsa, bu işin sonuçları çok ağır olup ve hesabı zor ödenir. Seçim kampanyası başlamazdan önce “DOST Birliği”nin Bulgaristan Türk aydınlarını seçim kampanyası yapacak kadro ekibine almaması, bu açıdan dikkati çekmiştir. ***


118

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Doğan’ın Bulgaristan’a yazdığı açık mektupta “Bulgaristan’ı kurtarmak istemesi” büyük bir yalandır. Seçimlerden sonra BSP, DPS, “Ataka” ve VMRO arasında ortak kabine oluşturulması hesapları gizli görüşmelerin konusudur. Memleketimizi soymaya devam etmeye hazırlanıyorlar. Bu ikiyüzlüler 27 yıldan beri çaldılar soydular doymadılar. Yaptıkları yolsuzluklardan hesap vermemekten kaçıyorlar. İşlenmiş cinayetlerden hesap aranması önlenmek isteniyor. Ayakta tutulmak istenen rejim halkı soyma düzenidir. Bu işte meclise girdikleri halde Türklerin milletvekilleri kullanılacaktır. Türklerinin hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi mücadelesi şehitlerinin aziz hatırası önünde baş eğmeye ve saygı duruşuna davet edeceğine, komitacı Levski önünde saygıya davet ediyor. “Birleştirici Yurtseverlik” ve “Birliktelik” bazında insanlarımızı Bulgar devletine hizmete davet ediyor. Farklılıkların aşılacağını, etnik azınlıklardan olanların “isli ırkçılık küpüne” doldurulamayacağına bıyık burarak söz veriyor. Soruyoruz: Bunu 27 yıldan beri neden yapmadı? Çok geç değil mi? İnanmak mümkün mü? Neden biz bugün bütün Avrupa’nın en fakirleri, en cahilleri, en işsizleri ve en açlarıyız? Neden sen Bulgaristan’ın en zenginisin!? Sana vereceğimiz oylarla hangi faşistlerin ya da totaliter komünistin torununu milletvekili yapmak istiyorsun?. Listelerdeki faşistlerin aramızda ne işi olabilir? Unutma Türk’ten faşist olmaz! Türk’ten papaz müridi de olmaz. Türk’ten senin istediğin o katillere hizmet edecek yurtsever de çıkmaz! Unut... Şunu da unutmasınlar Türk’e kefen biçenin ölümü de korkunç olacaktır!... Doğan, “tedirgin” ve “kuşkulu” olduğunu yazmış. Korkuyor. Günleri sayılıdır. Adalet güneşi er geç doğacak. Çarpıklıklar doğrulacak. Duruşma odaları boş! Zindanların en zindanını senin için bekletiyoruz... Ahmet Doğan, Bulgaristanlı Türklerin kimlik bilincini yok etmeye çalıştı. Şimdi bizi Türkiye’ye kovulan kardeşlerimizden ayırmak istiyorsun. Ektiğin tohumlar boştur. Biz, Bulgar Irkçı - Milli Bilincinden ve Ruhundan bir parça olamayız. Bulgar milleti bitmiş, ruhu da uçup gitmiş. Karadayı’nın mitinglerinde inanan kalmamış, alkışlayan yok. Bulgar milleti ve biz Türk Müslümanlar Avrupa faşistleriyle de asla kaynaşamayız. Damızlık için aramıza sokmaya çalıştığın Binevleri, Petrofları ve diğerleri al, “sarayda” besle ve olay bitsin. Bu kişilerin Türklerin arasında işi olamaz, biz, ne hırsız, ne rüşvetçi, ne dolandırıcı ne de hain sürüsüyüz. Biz kan emici sülük de değiliz ne de devletini kemiren kertenkeleyiz... Bunu unutma...


Makale ve Analizler - 2017

119

Yazının tam ortasında “ılımlı irfanlı Bulgar milliyetçiliği” demişsin. Bu sözleri nereden kopyaladın bilmem ama şunu iyi bilmeni isteriz. Bugünkü Bulgar sağ ve sol milliyetçileri ırkçı faşistlerdir. Bulgaristan’da irfanlı vatandaş kalmadı. Hepsi başarılı kovdunuz. Ilımlı olanlara gelince bizden başka ılımlı yok. Hepsi aşırı, senin anlayacağın “radikal” ya da başka bir değimle “marjinal”, yani bizden değil: AB Genel Gurulu VMRO, “Ataka” ve yalan “Yurtsever Cephe” hakkında “faşist” demedi mi? Neden kapatılmıyor? İnsanlarımızı VMRO - katil çetecilerine kurban etmeye hazırlanıyor muşun? Türkün eli ağırdır! Bizim faşistlerle ne işimiz olabilir? Camilerimize, ana dilimize, kimliğimize, okullarımıza, kültürümüze, ezan sesimize, gelenek ve göreneklerimize saldıran “faşistlerle” bizim işimiz olmaz. İmkânları olsa, Türkiye-Bulgaristan sınırına atom bombası yığınağı, İstanbul hedefli orta, kısa ve uzun menzilli kitle imha füzesi üsleri yapacaklar; sen neredesin bu işte? Yalnız yaşamak zordur. Mektubunda da belli oluyor. Keçiler kaçmaya başlamış. Bir sır vereyim. Başkan Sayın Erdoğan Moskova’da Vladimir Putinle “S-400” füzesavar sistemleri sözleşmesi imzaladı. Türkiye üzerinde karga uçsa indiriyor. Ötesini sen düşün. Şunu da tavsiye etmek istiyorum: Artık kendine, “fahri” bile olsa, “lider” falan deme, her şey bir yere kadar, artık iyice bitti. “Gorna Banya” Türk hamamı hala açık. Git de iyice demlen, hafiften bir keselen. Açılırsın... Bundan böyle bizim adımıza yazma, konuşma ve soluma... Yazındaki ara başlıklardan birini isabetli buldum: “Kader kapı çalıyor”. Doğrudur. Kaderimiz yeni kapı çalıyor. Kabul etsen de etmesen de senin defterin dürüldü. Biz Bulgar devletine çok hizmet ettik, her şey boşunaymış, adımız değiştirildi, babalarımız hapiste yattı, ailelerimiz sürüldü, göçe zorlandık, kovulduk... Zorlanmasaydık neden göç edecektik? Evimizi, yurdumuzu, köyümüzü neden kurda kuşa bıraktık. Senin kapın da gerçekten çalınacak, savcılık, gardiyanlar, kovuşlar, zindan hücreleri... yanlış yoldasın, halkıma çektirdin. Hiç kimse hiç bir şeyi unutamaz. Unutmak imkânsız. Tehlike içindesin! Yanlış yoldasın! Derin bir hendeğin kenarındasın... Türkiye Bulgaristan’ın düşmanı değildir. Bulgaristan Türklerin memleketidir... Bulgar partileri Türklerle ortak olmak istemedikçe kaybeden kendileri olur.


120

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma Konferansı

Dr. Nedim Birinci-19.Mart.2017

Bayrampaşa Kaymakamımız Sayın Osman Aslan Canbaba, Belediye Başkanı Atila Aydıner, BG-SAM Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Erdal Karabaş, TRT Sanatçısı Rüstem Avcı, AK Parti İlçe Başkanı Kemal Kıdıl, Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Derneği Sekreteri Ahmet Selim Arslan, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı Celal Ocal ve Bayrampaşa Meclis Başkanı Rasim Bilgehan ve konuşmacı olarak da Araştırmacı Gazeteci Sayın Şamil Kucur, Konferansımza teşriflerinden dolayı ayrıca üyelerimiz ve tüm dostlara teşekürler. Türk Milleti’nin iman, cesaret ve kahramanlık sembol zaferlerinden olan, Çanakkale Zaferi’nin 102’nci yılı ve şehitlerimizi anma adına, BULTÜRK Derneği tarafından düzenlenen, “Çanakkale Zaferi ve Bulgaristan Türkleri” konulu konferansımızda, Çanakkale Savaşlarına, Osmanlı Devleti coğrafyasının çok farklı bölgelerinden, olduğu gibi, Balkanlar ve bugünkü Bulgaristan coğrafyasından da din, devlet, millet ve hürriyet müdafaası için adeta cepheye koşan ve şehadet mertebesine kavuşan vatan evlatlarını yad ettik. Bayrampaşa Kaymakamı Osman Aslan Canbaba, “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama sonuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım.” dedi. Bayrampaşa Kaymakamı Osman Aslan Canbaba, “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama soBayrampaşa Kaymakamımız nuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım.” dedi. Sayın Osman Bulgaristan Türkleri Derneği (BULTÜRK) tarafınAslan Canbaba’ya Kitabımızı taktim dan 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102. yılı dolayısıyla düzenlenen “Çanakkale ettik.


Makale ve Analizler - 2017

121

Zaferi ve Bulgaristan Türkleri” konulu konferansta konuşan Canbaba, Bulgaristan’daki Türklerin Bulgaristan-Türkiye ilişkilerini geliştirecek mekanizmalar oluşturmaları gerektiğini belirtti. Bulgaristan’da 26 Mart’ta yapılacak seçimlere ilişkin sandığa gidin çağrısında bulunan Canbaba, “Ne kadar çok oy o kadar etki demektir. Orada etkin olabildiğimizde oradaki insanlarımızın yaşam kalitesini arttırabiliriz. Bulgaristan’ı Türkiye’ye yakınlaştırabiliriz. Bunu bilimsel metotlarla yapabiliriz. Ekonomik olarak büyüyebilmemizin gelişmeBayrampaşa Belediye mizin bir yolu da bu aslında.” dedi. Başkanı Atila Aydıner’e Balkanların Osmanlı Devleti’nin yaşam alanı ol- kitabımızı taktim ettik. duğuna vurgu yapan Canbaba, şunları kaydetti: “Şimdi barışçıl yollarla yeniden Balkanlar’da etkin olmak gibi bir fırsat var. Kimseyi ürkütmeden ama sonuna kadar haklarımızı kullanarak oralarda etkin olmamız lazım. Sizlerin orada etkin olması oradaki Türklerin yanı sıra geleceğimiz için de önemli. Bunun için çalışmamız, kafa yormamız lazım. Bulgaristan’daki Türklerin örgütlenmesini desteklememiz lazım. Nereye oy verirse versin Türklerin oy kullanması gerektiğini düşünüyorum. Siyasete katılımlarının yüzde 100 olmasını arzu ediyorum.” Bayrampaşa Belediye Başkanı Atilla Aydıner ise Osmanlı’nın Bulgaristan’da uzun yıllar köklü medeniyet kurduğunu, her kentinde Osmanlı eserlerine rastlanabileceğini söyledi. BULTÜRK Genel Başkanımız Rafet Ulutürk’de Türkiye Cumhuriyeti’nin gösterdiği hedefe emin adımlarla ilerleyeceklerini dile getirdi. Bulgaristan’daki seçimlere katılan DOST Partisi’nin temsilcisi Rasim Bilgehan da konuşmasında; “Türkiye’deki seçmenlerin oy kullanabilmesi için çalışma yürüttüklerini, bugüne kadar 19 bin kişiyi sisteme kaydettiklerini ifade etti. Başkanın konuşmalarına katılıyorum ancak seçimlere ilişkin, Geniş perspektifli Balkan politikamız olmadı. Günübirlik değil, uzun vadeli politikalar olması lazım. Bütün enerjimizi bu yeni oluşumun barajı geçmesi üzerine kurgulamamız gerekli.” diyen Bilgehan, Bulgaristan’ta seçimler öncesinde çok ciddi sindirme politikalarına maruz kaldıklarını anlattı. BULTÜRK Derneği konferansımıza katılan tüm dostlarımıza teşekkürler...


122

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

BG-SAM Başkanı Dr. Erdal Karabaş, Rafet Ulutürk’e Bulgaristan Türklerine hizmetleri için özel yapılmış bir kupa hediye etti. Rafet Ulutürk; “Bulgaristan Türkleri için yapmış olduğum çalışmalardan dolayı BG-SAM - Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi Başkanı Sayın Dr. Erdal Karabaş Beyefendiden hayatımda aldığım en anlamlı hediyedir” dedi. Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Başkanı Celal Ocal konuşmasında; “Bu gün bir ilk yaşıyoruz, bu gün Rafet Kardeşim beni bile şaşırttı bizden küçük olmasına rağmen kendi kitabını yazdı. Sizi böyle bir eser meydana getirdiğiniz için tebrik ediyor ve alnınızdan öpüyorum. Bundan böyle artık dernek Başkanları kitaplı Başkan ve kitapsız Başkanlar diye ikiye ayrılacak. Siz Bulgaristan Türkleri davası için böyle bir kitap yazmakla Türklük mücadelenize ne kadar önem verdiğinizi gösterdiniz kutluyorum ve bu eserlerin devamını diliyorum. Ardından Rafet ULUTÜRK’ü yanına kürsüye davet ederek alnından öptü ve Kahramanlar alnından öpülür, hayırlı uğurlu olsun tekrar sizleri kutluyorum”. dedi. Şehitlerimizin ruhları şad olsun. Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım/ Hangi çılgın bana, zincir vuracakmış şaşarım... (Mehmet Akif)

Kara Yosun

Levent Rasim-21.Mart.2017

Konu: Yalan güçlüye söylenir. Yaş, gençliğimin doruğunda. Örenebildik mi bu hayatta bir şeyler gibi, fikirler sivriliyor aklımda bazen. Bizde üst kademe ideolojiden konuşuyor yani fikir alış verilinde bulunuyor. Orta katman siyaset telinden çalıyor ama akort tutturamıyor. Alt kesimse olay yontuyor. Ben neredeyim acaba!


Makale ve Analizler - 2017

123

Daha önce birkaç kitabını okuduğum Analiz ve Marketing Merkezi’nden sosyolog Yuliy Pavlov, bütün Bulgar basın, radyo ve TV programları “Türkiye Bulgaristan’ın İçişlerine karışıyor” derken, “yok böyle bir şey” diye vurgu yaptı. Görmüyor musunuz? Fransız, Alman, Rus ve diğer yetkililer “zır zır gün boyu parti merkezlerini arıyor, işimize karışanlar asıl onlar” dedi.“Türklerin elinde kara yosun var” -seçimlerde Türkiye izi var- diyenlerin iddiası bu defa da tutmadı. Elimiz yüzümüz ter temiz. Bizde bu seçim fırtınalı esince millet adeta kanatlandı. Yine muhtaç oldular. Kapımızı çaldılar. Ruhumuz yeşerdi. Hiç kimsenin kanadı olmasa da herkes uçmaya hazır. Eller uzanmış Güneşi tutacak. Tutup da ne yapacak? Bizde toplum üçü bölünmüş. % 40 orta direk, % 33 sağda, % 25 dolayında bir kitlede solda olduğunu iddia ediyor. 1.112 kişiyle yapılan son anket sonuçlarına bakılırsa 26 Mart seçimlerinde GERB partisi oyların % 27,5’ini alarak 81 ile 90 arasında sandalye alabilir. BSP partisi oyların % 27’sini alarak 79 ile 88 arasında sandalye alabilir. DPS partisi oyların % 10,1’ini alarak 26 ile 31 arasında sandalye alabilir. Birleşik Yurtseverler oyların % 8,9’unu alarak 24 ile 29 arasında sandalye alabilir ve “İrade” (Volya) partisi oyların %5,5’ini alarak 14 ile 19 arasında sandalye alabilir. Tüm diğer partiler % 4 barajını aşamıyor, “DOST Birliği”nin alacağı muhtemel oy oranıda % 2’yi aşmıyor. Burada “İrade” partisinden başka mucize getiren parti yok. İnsanoğlu Gines’ten her konuda sicil numarası kapma peşinde. Bizde, hortlayan Türk düşmanlığı karşısında durum aynı. Rusya’nın Şuya kasabasından bir anne 69 çocuk doğurmuş. 183 yıl uğraştıktan sonra Danimarka da emperyalist bankaların borç faiz sülüklerinin hepsini koparıp atmış, ezmiş ve ulusal kurtuluş bayramına hazırlık görüyor. Bizim Deliorman’da koşulardan bşraz duraklayan “yalan söyleme yarışı” yeniden hızlandı. Yalancılardan hiç birinde henüz Gines sertifikası yok. Yalan dinleyenler adeta uyuşuyor. Hayal edenler rüyada gibi Akıl çelmek isteyenler arasında kavga çıkmıyor. Kavgasız gürültüsüz bir şekerleme dönemi daha, hafta sonunda sona erecek. Yalan güçlere söylenir. Yalanlar insanı güçlü kılar. Büyük yalan dinleyenlerin hayali daha büyük olur! Hepimiz hayallerin hamallarıyız. Yalan dinlemek goncaları açmış yaylada umut kovalamak gibi. Yalan dediğin bulut olsa, herkes


124

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kapı pencere açar bize gir diye dua eder. Bu insan doğasında var. O, kâh veda şarkısı söyler, kâh kavuştum diye çığlık atar. Bu seçimde iyice paramparça olduk da, bir de yeniden ikiye ayrıldık. Artık ülkemde okumuş bir kız doğum yaparsa, dairesini faizsiz banka kredisiyle ve metre karesini 300 Euro’dan alabilecek. Okuyamayanlar, 16’sında doğuranlar ya da üniversiteye yazılamayanlar, Yüksek Öğrenim harcını ödeyemeyenler, Türkiye’de ya da Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetinde okuyup Bulgaristan’da diploması tanınmayanlar, gençlerin % 44’ünü oluşturan okula gidip okumayı sökemeyenler GETTO ortamında ömür boyu sürünecekler. Bu gidişle bizde bu alt katman olay anlatanlar sınıfına bile alınmayacak. Yine ikiye bölündük ve bu defa da kalabalık arasında kaldık. 250 Bulgaristan Müslüman’ı dışında hepimiz sefillik çizgisi altında yaşıyormuşuz. Toplum olarak ise AB ülkeleri arasında alt çizgisinin altındaymışız. Sürünmeye alıştık bakalım nereye kadar... Bu yeni çıkan uygulamaları Macaristan’dan çalmışız. Onlar doğum yapan yüksek öğrenimli Macar kızlara 30 bin Euro ödül vermeye başlamışlar. Yalan deyip de geçmeyiniz, bazen tutuyor. 1990’dan beri zenginleşen ve kazanç kaynağını gösteremeyenlerin malına mülküne, senet sepetine el koymayı öngören yasa metnini de Romanya’dan çalmışız da, Tuna Köprülerinden geçirememişiz. İnsanlık tarihinin hiçbir aşamasında yüksek tahsillilerin daha sağlıklı, daha zeki, evlat doğurduğunu işitmemiştir. Bizde “çamur içinde oynayarak yetişti, adam oldu” denir. “Çarşaf çocuklarından hayır olmaz” deyimi yaygındır. Çarpık işler yakışır mı hiç bizim sevdamıza diye düşündükçe çıldıracağım. Deliorman yüzüme gülüyor. Tohumu kurumuş çimenden çayır, özü kurumuş fidanlardan orman olmaz deyip alay ediyorlar. Aslında ortalıkta dolaşan büyük bir tehlike var: Yalan dinlemekten zevk alanlar tükenirse, ne yaparız korkusu var!!! Hayatı bıraktığımız yerde bekletmemiz imkânsız. DPS yeni şefi Nedelino’da konuşmuş ve “Korkmayın!” demiş. Halk da hep bir ağızdan “Elimiz boş, cebimiz boş! Neden korkalım!” cevabını vermiş. Seçime gün sayarken, 150 leva emekli maaşına, Allah bin bereket versin deyen, çenesini bastona dayanmış, kasketli yaşlılarımızın ayda 10 bin leva ile geçinenleri dinlemesi boş iş. Tok acın halinden anlamaz... Durum böyle de, birkaç gün önce, ilkyazın ilk gününde, Güneşin bulutları kovalayıp ortalığı tam ısıttığı bir ara, oy istemek için kahvemize gelen sirkesi keskinlerden birisine, çavdar, nohut ve biraz da çekirdek karışımı kahvemizin kalın kaymaklısından ikram ettik. İlk yudumu çekmeden, başını kaldırıp hepimizi şöyle bir süzerken “siz hepiniz siğilsiniz” dedi. Kulağa geleni birden kavrayamayan bizim bastonlular:


Makale ve Analizler - 2017

125

 “Kütük mü yaracaksın? Kaya mı yontacaksın? İkisi de var.” dediler. Söze devam ederken, fincandan yudumladıktan sonra, partisinin adını söyleyen ama daha önce işitmediğimiz için hiç birimizin ilgisini çekemeyen genç siyasetçi bakımlı ellerini uzatarak şöyle devam etti: - “Siz Türkler, Bulgar toplumunun ellerinde siğilsiniz? Oyunuzu bana verirseniz, ben sizi bu dertten kurtaracağım.” Bakın ne kadar temizler der gibi ellerini hafiften ovuştururken sanki bakın ne kadar tertemiz, “siğil” falan yok, ama ne yazık ki siz kendiniz Bulgar milliyetçilerin kafasında bir tür temizlenmesi gereken “siğilsiniz” demek istiyordu. Bizimkiler, “Anladık, sakın endişelenmeyin, gelen bahardır, kurbağalar tükürse bile, oğlanlarda kara yosun, genç kızlarda temriye belirebilir. Siz gölünüzü hoş tutun, ilk belirtilerini görür görmez siğil otu basarız, dere boyu siğil otu dolu, toplatıp basarız. Sarıp sarmalarız. İz kalmaz” dediler ve arkasını şöyle getirdiler: “Kimde, nerede gördün? Söyle de bilelim, hallederiz.”  “Devlette” dedi siyaset adamı. “Devletin elinde, yüzünde, dilinde, karar ve tutanaklarındaki siğil sizsiniz. Sizden kurtulmak istiyorlar. Sizi ancak ben kurtarabilirim. Oyunuzu bana verin, beni seçin, sizi kurtarayım. Kılınıza dokundurmam” dedi sert bir kararlılıkla ve sesi de birden bire kalınlaşıverdi. İyi dinleyenlerden biri sayılan Yusuf dedeyle işi istişare edenler aralarında hemen fısıldandı: - “Nedir bu hal? Ne oldu?” yoksa “Benden önce başkasına söz mü verdiniz?” diye sordu gömlek yakası ve sakalı aynı renk olan genç siyasetçi. Yaşlılar arasında en yaşlı geçen Hilmi dede: “Biz durumumuzdan memnunuz. Devlet kara yosun olmuşsa biz kurtarırız, anlayamadık. Bizim buralarda o dediğin gençlerin ellerinde belirir. Bulgar devletinin elinde gözünde kulağında kara yosun mu belirmiş! Aklım oraya takıldı. Eskiden de olmuştu. Ben 3 büyük göç yaşadım. İnsanları yurtlarından kovmakla kara yosun temizlenmez. Devlet bizim de devletimizdir. Mehlem gönderelim. Savar!” diyerek anlatmaya çalıştı. Oy istemeye gelen yeniden atıldı ortaya: “Dediklerimi sanki anlayamadınız. Siğil yani kara yosun, temriye siz kendinizsiniz. Sizden kurtulmak istiyorlar” anlatmak istediğim budur. “Sizi uyarmaya geldim.” Yeniden ellerini uzattı. “Bulgarlar benim ellerim gibi ırk olarak tertemiz olmak istiyorlar. Sizi yabancı bir parazit yani siğil olarak gördükleri için, hepinizden kurtulma yolları arıyorlar” diye sıkıla çekile uzunca anlattı.


126

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

- “Bizim burada o sizin elleriniz gibi el olmaz. Ekip biçme, çapa orak işlerinde eller nasır tutar, çatlar, damarlar fırlar, cilt gerilir buruşur, ama temizdir. Bizim ellerimiz bizimdir. Satılık değildir. Ben bu ellerle, bu yaşta, ahırımda 5 inek ve 3 düve bakıyorum. Kürek-yaba elimden düşmez, Ot-yem sepeti sırtımda, bu işin soğu sıcağı var, kremle falan olmaz” diyerek söze karışan Büyük Rüştü, “o demek istediğin olursa, bu işler de yüz üstü kalır. Yanlışları tekrarlamaya gerek yok, hem de bu işi öyle bir kişi, iki kışı ne bozabilir, ne de düzeltebilir” diye ekledi. “Her koyun kendi bacağından asılır, alın yazısı işte,” derken kasketini öne çekti. Yaşlılardan Mehmet aga, önce yerine yeniden yerleşti ve yavaş yavaş anlatırken “Aman pek güzel, pek isabetli olmuş. Geldin de birinci ağızdan işitmiş olduk. Demek eski hırsları henüz soğumamış. Herkes yanlışlardan ders alamaz. Bulgar da bizim burasının asil nüfusu olduğumuzu bir türlü içine sindiremedi. Toprak bize ısınmış, biz toprağa sarılmışız, gönül vermişiz dobra dobra. Demek Bulgar devleti artık olgunluk çağına erişmiş ki, kara yosun yapışmış. Bu günü çoktan beklerdik. Gençlik illetidir gelir geçer. Hadi hayırlısı. Dert var, derman var! Biz buradayız, derdini anlatan derman bulur. Hiç çekinmeden gelsinler, bizim derede siğil otu erken biter, derman yolda, haber götür.” dedi. Unca yol tepip oy istemeye gelen ama derdini yanlış anlatan aracına bindi ve çekip gitti. Kapı çalan seçimler. Derede yeşeren siğil otları... Derdi olmayan derman aramaz...Yalan güçlüye söylenir.ve Hilmi, Hasan, Mehmet dedelerinin bilgeliyle dolu Orman denizi. Bizi dert etmeyin yolunu yordamını öğreten ani bir buluşma. Hadi şu seçim gelsin geçsin de işimize bakalım.

Cephe Hattı Sınır Kapısı

İbrahim Soytürk-21.Mart.2017

Konu: Türkçe konuştu cezası 2 500 (iki bin beş yüz) leva. Türk casusu karalamasına ceza 681 (altı yüz seksen bir) leva. Faşist dolduruşa ceza yok. Çöken bir devletin faşist feryadı.


Makale ve Analizler - 2017

127

İsimlerimizi geri aldıktan sonraki ilk gün bize karşı Kırcaali’de ilk başkaldırıda (3 Ocak 1990) çete başı, milliyetçilerin kravatlısı Georgi Parvanov’un yerine bu sene ABV başkanı seçilen Konstantin Prodanov, Yunanistan’da Bulgaristan vatandaşlarını toplamış çarşı dolusu sofra kurup “oyunuzu bana verin” diyor. Yunanistan başbakanı Çiprps’la görüşüyor, Atina’da radyo ve TV programlarında Bulgaristan seçimlerinde oy istiyor. Seçim arifesinde Çiprosla görüşmek Bulgaristan’ın İçişlerine müdahale değil de nedir? Oy kullanmak için Bulgaristan’a gelenlere yol parası ve harçlık olarak Euro dağıtılıyor. Rahatsız olan yok!!! Türklere gelince neden çifte standart uygulanıyor? Bugün 21 Mart 2017 - erken genel seçime 6 gün kaldı – Bulgaristan Türkiye devlet sınır kapılarının üçü de (Kapıkule, Hamza Beyli ve Dede Ağaç) Bulgar tarafında bloke edildi. Babalarının eli silahlıydı, bunların elleri sopalı faşistler! 1912’de dedeleri Selimiye’yi bombalamıştı. 1984 - 85’te babaları silah gücüyle isimlerimizi değiştirdi. Binler cemiz zulüm gördü, hapis yattı, sürüldü, insan olmayı kahretti. Şimdi onların piçleri ve sıpaları haydutça seçmen yolu kesiyorlar. 1989’da Türkiye’ye kovulan Bulgaristanlı Müslüman Türk vatandaşlara oy kullanara Bulgaristan’daki demokratikleşme sürecine katkıda bulunma, seçme ve seçilme hakkı tanınmak istenmiyor, engelleniyor. Bulgaristan’da gerçek demokrasi güçlerinin Türkler olduğu bir daha ortaya çıktı. 1989 Mayısında başlayan demokratikleşme davasını ancak Türklerin taşıdığı görüldü. Gözü kararmış kan içici faşistlerin başında geçen yüzyıl yüzlerce demokrat Bulgar’ın canına kıyan, askeri darbeler düzenleyen, Bulgaristan’ın birinci Dışişleri Bakanı ve 3 Başbakanını katleden VMRO - Makedonya İç Devrim Örgütü bulunuyor. Türklüğümüzün can düşmanı Ahmet Doğan’ın verdiği paralarla kurulan Moskofçu “Ataka” partisi ile yalan yurtseverlerin kodamanları sınır baskınında birlikte hareket ediyorlar. “Bulgaristan bizim, giremezsiniz!” diyorlar. Sofya meclisine yalnız faşist doldurup iktidar olmak istiyorlar. Bir Avrupa Parlamentosu milletvekili olan baş faşist Cambazki bayrak sallıyor. Brüksel parasıyla sınır kapılarına yığışan faşist kopuntuların hemen tutuklanması gerekiyor. Çünkü Bulgar Anayasası’nın insan hakları maddeleri, vatandaşların yasalar karşısındaki seçime katılma zorunlunu yerine getirme yolu kesiliyor. Eşitlik ilkesi çiğneniyor. Çift vatandaşlığın kutsallığı, AB vatandaşlığının dokunulmazlığı, oy verme, seçme ve seçilme haklarıyla birlikte, her vatandaşın istediği an memleketine, köyüne kasabasına dönme, istediği gibi yurdunda yaşama hakkı ayaklar altına alınmış çiğneniyor. Özgürlüklerimize kelepçe vuruluyor. Bulgaristan’da kaynayan ve tahammül sınırlarından taşan Türk düşmanlığı


128

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

bütün uluslar arası doğal haklar, insan hakları ve uygar haklar sözleşmelerine meydan okuyor. Eğer bu defa Bulgaristan Türkiye sınırında tek bir Türkün burnundan kan damlasa, olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır. 26 Mart 2017 Bulgaristan parlamento seçimleri geçersiz kılınması istenecektir. Seçime gelenler Avrupa Birliği merkezi Brüksel’de faşist saldırganlık ocaklarında kadro eğitildiğine ve Bulgaristan gibi çökmüş ülkeleri işgal etmek için hazırlık yapıldığına işaret ediyorlar. VMRO - faşistlerin intikamcı partisi Avrupa Birliği Parlamentosu’nda özel bir kararla “faşist örgüt” ilan edilmiş olsa da, Brüksel aldığı kararların ait olduğu ülkede uygulanmasına ısrar etmediği için, faşist ırkçılık Bulgaristan’da kol geziyor. Brüksel ikiyüzlü hareket ederek Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı öncesine itmeye gayret gösteriyor. Bulgaristan’da faşizmin hortlamasına hiçbir AB devleti protesto notası göndermedi. 30 günden beri Bulgar iletişim araçlarındaki ana konu anti-Türk ve antiTürkiye propagandasıdır. Gerginlik 1985’i yaşatıyor. Düşmanlık dalgası 140 yılın doruğunu aştı. Memlekette yıkanmayan beyin, dolduruluşa gelmeyen, vicdanı zehirlenmeyen kimse kalmadı. Sanki seçime değil de bir iç savaşa gidiliyor. Siyasetçiler ve milletvekili adayları TV stüdyolarında birbirlerinin yakalarına yapışıyor. Sokakta yürüyenler tedirgin... Bu kendini bilmezliğe, bu aymazlığa diyecek söz bulamıyorum: Olaya Tuna kıyısından değerlendirme getiren ünlü şairimiz Naim Bakoğlu 20 Mart 2017 tarihli şiirinde şöyle dedi: Yaşam derya, suda yüzen gemide biz varız! Dalgalarla bir ömür boyu gidiş gelişte Boyumuza kendi aynamızda göz atarız. Biz bugünden başlayarak Bulgar sınır kapısında Türklerle, soydaşlarımızla, Türkiye’den dönen Bulgaristan vatandaşlarıyla Bulgar devlet makamları arasında bir yüzleşme, bir kapışma, didişme ve hesaplaşma olmasına ihtimal vermiyoruz. Biz bu güm Bulgar devleti ile 1944’te gömülen ve üzerine mezar taşı bile dikilmeden beton dökülen Bulgar faşizmi arasında bir sertleşen boğuşmaya tanık oluyoruz. Bu kavgada, biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler, Ponak ve Çingeneler tek vücut olarak devletin, Bulgar demokratik güçlerinin, Bulgar antifaşistlerinin yanında, saflarında yer alıyoruz. Biz, memleketimiz Bulgaristan’ı faşistlere bırakamayız. Bulgar devletinden hiçbir zaman hakkımız olmayan bir şey istemedik Faşistlerle başa çıkma vatanseverlik borcumuzdur. Bulgaristan’a


Makale ve Analizler - 2017

129

gidip ülkenin demokratikleşmesi için oy vermek en doğal, en yasal ve zorunlu hakkımızdır. Karşımızdaki faşist bozguncu yol kesen düşmandır. Hesabı sınır kapısında görülmelidir! Bulgar siyasi ve parlamenter bunalımının derinliğinden kaynaklanan, giderek sertleşen ve zehir kazanı gibi taşan 2017 seçim bunalımı temelinde şu nedenleri görüyoruz: 1. Bulgaristan’da ana siyasi kavga totaliter-komünist-Jivkov rejiminin varisleri arasında miras kavgasıdır. İki varis vardır: BSP ve GERB partileri. Aslında bu iki parti siyam ikizleri gibi birbirinin aynıdır, Fakat işitilen, biz birbirimizden farklıyız feryadıdır. İki ikizden biri olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile ikincisi Bulgarların Avrupa Vatandaşlığı için (GERB) partisi yağlı güreş pehlivanları gibi kapışmazdan önce gövde gösterisi yapıyorlar. 26 Mart 2017’de 8. kez güreşecekler. 7 defa yenişemediler. Puanla galip gelen GERB olsa da BSP’nin sırtını yere getiremedi. Olay şöyledir: Adı Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) olan ve 45 yıl iktidarda kalan parti, 1989’da iktidardan devrilirken parçalandı. O zaman suyun görünen kısmına (görünen buzula) Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) adı verildi. BSP, 45 yıllık totaliter zulüm döneminde işlenen suçlardan ve özellikle de Türklerin isimlerini değiştirilmesinden, katliam suçlarından sorumluluğu BKP partisinin sivil ve üniformalı polis ve ordulu kısmından olup suyun altında kalanlara yüklemek istedi. Bu yüzden 1989’da yasaklanan BKP’nin kolluk kuvvet kısmı 2007’e kadar kendini sezdirmemeye, su yüzüne çıkmadan var olmaya çalıştı. Buzulun su altındaki kısmı olarak kaldı. 2007 - 2008’de buzul döndü ve su üstünde olan kısım su altına gömülürken, 17 yıl su altında kalan kısım da su üstüne çıktı ve GERB partisi ilk hamlede iktidar kurdu. Bu 17 yılda şöyle bir olay da oldu. Mayalanması 1878’lere dayanan ama 1944’te kesin yasaklanan VMRO ve III Borist faşizminin yine 1944’te kesin yasaklanmış olan kırıntıları olan yalan “Yurtsever Cephe” şeklinde giderek hayat alanı buldular. Bunların sosyal temeli Bulgar toplumdaki derin ekonomik ve sosyal bunalıma ve üst yapının idesel ve politik çaresizliğine dayanır. Siyasi yetersizlik yaşayan hem BSP hem de GERB faşist güçleri siyasi yedek, muhtemel iktidar ortağı ya da “koltuk değneği” olarak görüyor. Eğer bu hafta Türkiye sınırındaki tiyatroya ve faşist hortlamaya “hey ne yapıyorsunuz” deyen yoksa, bunun nedenleri 1990’a dayanır. O zaman BKP, kabuk değiştirdi. Ben sosyalistlerin partisi BSP’yim dedi ve bu yüzden bugün birçok konuda susmak zorundadır. GERB ise, eski sivil ve üniformalı polisleri,


130

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

jandarma ve orduluları siyasette çağırdığı için susmak zorundadır. Bu iki parti suç ortağıdır. Olaya bir de çıkar çatışması açısından bakalım: Bulgar devletini sağmal inek olarak tarif edersek, 1994 -1997 yılları arasında BSP’nin Jan Videnov hükümeti; 2001 ile 2005 arasında II. Simeyon Ulusal Hareketine katılan yine BSP ve 2005 ile 2009 arasında yine BSP; 2013 ile 2014 arası Başbakan Oreşarski kabinesinde yine BSP bu ineğin dört memesini birden sağmaya çalıştı. II. Simeyon Ulusal Hareketi çöktü. Yok oldu. Bu iktidarların ayakta kalan tek ortağı, BSP partisine 27 yıldan beri koltuk değnekliği” yapan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisidir. 2009 - 2013 yılları arasında Birinci Borisov hükümeti ve 2014 - 2016 sonuna kadar İkinci Borisov hükümeti Bulgar devlet ineğinin memelerine yapıştı. Ne var ki, Avrupa Birliğinde derinleşen ekonomik ve mali bunalım, Yakın Doğu savaşı ve sığınmacı seli Boyko Borisov hükümetini sarstı ve düşürdü. Bugünkü kavga BSP ile GERB arasındadır ve ineği bundan sonra kim sağacak kavgasıdır. Sınırdaki faşistlerin rolüne gelince, onların Türk seçmenin sandığa bırakılmadığı bir ortamda çoğulcu sisteme göre daha fazla oy alacaklarını ve daha fazla milletvekili çıkararak, kurulacak hükümeti kimin kuracağına bakmadan, ona “koltuk değneği” olma hakkı kazanmak istiyorlar. Çünkü “koltuk değneği”nin sağılacak sütte göz hakkı doğuyor. Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı işledikleri suçların kanlı derinliğini ve ceza boyutunu bilen, af edilmelerinin olanak dışı olduğunun da farkında olan BSP - yönetimi, azınlıklar içindeki dev boyutlu olumsuz enerjiyi zapt etme ödevi verilen DPS partisi ve onun lideri Ahmet Doğan’ın artık duruma hakim olamadığını görüyor. 1.000 otobüsü durduramayan Doğan’a artık kimse lider demek istemiyor. Sel taşmış, otobüsler kalkmış geliyor. Gerginlik yeni boyutlara tırmanıyor. Bu arada “Bulgar Etnik Modeli” çöktü. Şu da var, yaşlılıklarını gece kabusunda geçiren BSP üyeleri, ellerini bir daha Türk kanıyla bulamak istemediğinden, DPS - Doğan maşası da artık iş görmez olunca, faşist güçlere göz yumuyor. Ne var ki, artık insan haklarını, seçme ve seçilme hakkını kullanmak ve bundan böyle “oy kölesi” olmak istemeyen Türkler “Bulgar Etnik Modelini” kırıp serbest hareket etmeye başlayınca, fırsat fırsattır deyip milliyetçi-ırkçı- faşistlerin sınıra yığılmasına susuyor. Aslında faşistleri - aşırı solcuları siyaset alanına davet eden DSP partisi oldu. Amacı isimler konusunda Türkleri tekrar tekrar korkutarak oy toplamaya çalıştı. En sonunda faşistlerle kaynaşmayı seçti. Onlardan milletvekili adayı gös-


Makale ve Analizler - 2017

131

terdi. O, faşistleri Türk azınlığa karşı havlatmakla egemen durumunu korumaya çalıştı. Olayı uzaktan ve yakından seyreden Moskova da dengesizlik içindeki sözde “dengeden” memnundu. Balkanlara çöreklenme hayalleri kuran AB- Alman planları bu gidişata göre ayarlandı. Bu çöküşte Müslümanlar Türkiyeci gibi gösterilirken, ırkçı faşistler de Avrupacı olarak sıvazlandı. Hele Müslümanlarla, İslamla, Türklerle ve sığınmacılarla baş etme konularında... 1- 2017 erken genel seçimleri arifesinde en büyük gürültü Türkiye’deki soydaşlarımızın oy kullandıkları sandık sayısının 149’dan 35’e düşürülmesiyle başladı. Resmi rakamlara göre 350 bin çifte vatandaşın Bulgar seçimlerinde oy kullanma hakkının kısıtlanması ve hatta Bulgaristan Türklerinin çifte vatandaşlığının hemen kaldırılması, T.C.’de oy kullanmaya yasak getirilmesi ve mümkünse Bulgaristan’a girerken onlara vize rejimi uygulanması birçok milliyetçi Bulgar’ın eski ve ruhlarını okşayan bir hayaldir. Fakat yaran herkesi kısmetiyle doğurduğu için, bazen en kötü niyetleri gerçekleştirmek gündeme bile getirilemiyor. Bunu şöyle de analiz edebiliriz: Bulgar meclisi yalnız “DS” ajanı, isimlerimizi değiştirenlerin torunları, faşist kopoy, kan emici asalak ve taş kafalarla doldurulabilse ve “çifte vatandaşlığı” kaldırma kararı alabilser... Bu faşist yasayla dış ülkelerde yaşayan - Makedonya, Sırbistan, Kosovo, Arnavutluk, Hırvatistan, Romanya, Kana’da, Avustralya, İsviçre, Moldova, Ukrayna ve Rusya’daki Bulgarlara da kapıyı kapamış olacaklar. Onların toplam sayısı ise 4 milyon kişidir. Bu nedenle akıllarından geçeni asla yapamazlar. Bu bakıma kullanabilecekleri yalnızca 2 koz var: Birisi DPS - DOST ateşline benzin dökmek. Türkleri birbirine düşürüp, siyasi partilerini yasaklamak ya da dağıtmak. İkincisi de, Bulgaristan Türkiye sınırında ırkçılık ateşi yakarak, Brüksel’in gözüne girmek. Anlaşılan sınır kapısından pazartesi güne kadar 100 otobüs ve 480 araç seçim için artık memlekete girmiş. Bulgar devlet sınırlarını faşistler kuşatabiliyorsa, Bulgar devleti bitmiş demektir. Buna izin verilemez. Bu defa Bulgar devleti bizden yana tavır almak zorundadır. Kimse kimseden korkmasın. Bulgar devleti, sınır muhafızları, jandarma, polis ve ordu bu defa oy kullanmak için gelen soydaşlarımızı korumak zorundadır. O ya da bu partinin meclise girmesinden fazla, vatandaşın oyunu kullanması önemlidir. Demokratik toplumda sandığın gücü atom bombasından büyüktür. Anadil cezalarını, “Türkiye ajanlığı” sofralarını ancak oylarımızla dolu sandıktaki zaferle çöpe atabiliriz.


132

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Türk Dünyası Bakanlığı Kurulması Şart Oldu

Alptekin Cevherli-23.Mart.2017

Sevgili okurlar, bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında yaşayan vatandaşlarımızın sayısı hakkında yaklaşık birkaç rakam verip, ana konuya girmek istiyorum. Avrupa Birliği ülkelerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiğine göre yaklaşık 6 milton 500 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da da toplam 1 milyon civarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var diye tahmin ediliyor. Bunların dışında kalan diğer ülkeleri de hesaba katarsanız yaklaşık 8 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı veya bir kısmı eski vatandaşımız (çifte vatandaşlığa izin vermeyen ülkelerin yasalarından dolayı) yurt dışında ikamet ediyor. Bu rakam pek çok Avrupa devletinin nüfusundan fazla. Üstüne üstlük bir de Osmanlı bakiyesi olan ve bulundukları ülkelerde azınlık durumuna düşmüş veya düşürülmüş Türkler var. Üstelik bu Türklerin bulundukları ülkelerin vatandaşı olmalarına karşılık aynı zamanda Türkiye ile de sıkı ilişkileri sürüyor. Ama ne yazık ki çifte vatandaş olarak Türk vatandaşlığı alamıyorlar. Yunanistan, Makedonya ya da Irak Türkleri gibi... Peki, bunların sayısı ne kadar? Elde kesin rakamlar yok. Ancak konuyla ilgilenen biri olarak, yaklaşık 12 – 15 milyon arasında olması gerektiğini tahmin edebiliriz. (Irak, Suriye, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Sırbistan, Romanya, Mısır vd.) Evet bu insanlar şu anda bizim vatandaşımız değil ama tartışmasız bir şekilde Türkiye ile sıkı bağı olan ve kesinlikle Türkiye’ye gönülden bağlı insanlar. Bunları da ilave ettiğimizde Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi sınırları dışında kalan vatandaşı ve bağlantılı nüfusu yaklaşık 20 milyonun üzerinde. Ve bu nüfus başta komşularımız ve AB ülkeleri olmak üzere dünyanın büyük bir coğrafyasına yayılmış vaziyette. Bakın şu ana kadar sadece bizzat kendi vatandaşlarımız veya Osmanlı’dan kalan Türk soylu Müslüman topluluklardan bahsettik. Peki, bir de bağımsız diğer Türk devletleri var... Ayrıca özerk Türk bölgeleri var.


Makale ve Analizler - 2017

133

Bir de özerklik statüsü de olmayan, Türk toplulukları var. Bunların sayısı ne kadardır? Bu rakamları merak eden arar, öğrenir... Biz, konumuza dönelim: Bugün Ermenistan’ın Diaspora Bakanlığı var. Kosova’nın Diaspora Bakanlığı var. Azerbaycan’ın Diaspora Bakanlığı var. Birkaç yıl öncesine kadar Gürcistan’ın Diaspora Bakanlığı vardı. Bangladeş’in, Kanada’nın, Hindistan’ın, İrlanda’nın, İsrail’in, Sırbistan’ın, Suriye’nin ve daha pek çok ülkenin oldukça faal Diaspora Bakanlıkları var. Peki, 20 milyondan fazla vatandaşı ve direkt ilgili insanı başka ülkelerde yaşayan Türkiye’nin niye bir “Diaspora Bakanlığı” yok veya olmaz? Hatta daha doğrusunu söyleyelim; niye bir Türk Dünyası Bakanlığı olmaz? “Türk Dünyası” deyince, aman “Dünya ne der” diye düşünenlere hemen cevap vereyim. İngiltere’de 1968 yılına kadar resmen ve fiilen 1970 yılında kadar İngiliz Milletler Topluluğu Bakanlığı vardı. 1968’de bu bakanlık İngiliz Dışişleri Bakanlığı ile birleştirildi. Ama halen Commonwealth (İngiliz Milletler Topluluğu) ve Kraliçe’ye bağlı atanmış valileri ile oluşumu devam ediyor. Kimse bunun sembolik olduğundan bahsetmesin. Sembolik olan bir şeyin, olimpiyatları olmaz. Üyesi olan ülkelerin vatandaşlarına aynen İngiliz vatandaşlarına sağlanan istisnalar sağlanmaz. Ya da Fransız Milletler Topluluğu? Diğer adı Frankafon olan Fransız Milletler Topluluğu nasıl oluyor da hâlâ varlığını devam ettiriyor? Hatta ve hatta gittikçe genişliyor? La Francophonie adlı bu birliğe Belçika, İsviçre, Kanada, Yunanistan, Ermenistan, Romanya, Avusturya, Macaristan, Ukrayna gibi alâkalı alâkasız birçok ülke üye bulunuyor. Ya da İspanya’nın İspanyolca konuşan ülkelere olan ilgisi? Netice-i kelâm, bugün sayısı 300 milyonu geçmiş bulunan Türk Dünyası ile bağlarımızı sıkı tutmamız tarihin omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Özel uzmanlık ve fedakârlık isteyen bu alanı, “bir başkanlığın” çekip çevirebilmesi mümkün değildir. Zaten olmamaktadır da... TİKA, TÜRKSOY, Yunus Emre Enstitüsü ve YTB’nin görev alanları ve yetkilerine ilave edilecek kamu imkânlarıyla tek bir “Yurt Dışı Türkler Bakanlığı”


134

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kurulması şarttır. Bu, başka milletlerin toprağında gözümüz olduğu anlamına gelmez. Bu sadece ve sadece kendi insanımıza sahip çıktığımız anlamına gelir. Hollanda’da vatandaşlarımızı ite, ata ezdiren Batı’ya verilebilecek en güzel cevap da budur... Bugün Bulgaristan seçimlerinin hali ortadadır... Binlerce yıllık Türk yurdu Kerkük’te yaşanan statü keşmekeşi ortadadır. Batı Trakya’da, Ege Adaları’nda, KKTC’de, Makedonya’da vb. coğrafyalarda Türkler şu anda bunalmış durumdalar. Bu işlerin çözümünü memur zihniyetli kişilerin yapmadığı ve yapamayacağı belli olduğu gibi, monşerlerin de yapamayacağı bellidir... Tıpkı FETÖ’cülerin yapmadığı ve aleyhimize çalıştığı gibi... Bu nedenle başta; yurt dışındaki Türk topluluklarına yönelik kurulan derneklerin, devlete yakın olup dernek başkanlarının hemşehrilerine hava attığı kurumlar olmaktan çıkarılarak, hızla bir “düşünce kuruluşu” (think tank) hüviyetine bürünmesi gereklidir. Seçimden seçime hatırlanan derneklerden; ne Türkiye’ye, ne de Türkiye dışındaki vatandaş ve soydaşlarımıza fayda gelir? Zaten gelmemektedir de... Bu nedenle hızla, konusunda uzman, tecrübeli ve kadro istihdamı konusunda özerk yapıya sahip bir bakanlığın kurulması şarttır. Bu kuracağımız bakanlık sadece, Ermenistan Diaspora Bakanlığı veya İsrail Diaspora Bakanlığı kadar çalışsa; bize yeter...

Erdoğan’dan Balkanlar ve Rumeli’ye Mesajlar

BG-SAM-23.Mart.2017

Davet edildiğimiz “Rumeli-Balkan Buluşması 23 Mart 2017” organizasyonu için BULTÜRK Derneği Yönetim Kurulu olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yerimizi aldık. Genel Başkanı Rafet Ulutürk; Ankara Tems. İsmail Cingöz, Seydullah Halaç, Alptekin Cevherli, Niyazi Güler, S. Yavuz, Elif Gündeş, Musa Vatansever, Murat Yıldız, Neriman E. Kalyoncuoğlu ile davete icabet ettik.


Makale ve Analizler - 2017

135

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Başbakan Yardımcısı Sayın Tuğrul Türkeş ve BalkanRumeli Göçmenleri Konfederasyonu Genel Başkanı Turhan Gençoğlu ile Rumeli ve Balkan Dernek Başkan, Yönetici ve Temsilcilerinin katıldığı toplantıda; - Balkanlarda Osmanlı Bakiyesi Türk ve Müslüman varlığının inkar edilemeyeceği, - Uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde haklarının yok sayılamayacağı vurgulandı. Rumeli ve Balkanlarda Türk-İslam nüfusunun; - Devam eden sorunları, çözüm önerileri ile ortak hareket edilmesi gerekliliği, - Genel Sağlık sorunları, - Türkiye’de çalışma izin sorunu, - Eğitim sorunları ve Türkiye’de burslu öğrenci kabulü, Hususları başta olmak üzere sorunlar değerlendirildi. Çömülenenler, çömüm aşamasında olanlar ve çözülmesi gerekenler Devletin en yetkili makamlarınca dile getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bulgaristan seçimlerinin huzur içinde geçmesini, adil ve şeffaf bir şekilde neticelenmesini temenni ediyorum. Oradaki bazı baskıların gerçekleştiğini görmek, duymak bizi üzmektedir” dedi. Balkan Federasyonu üyelerini Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezinde kabul eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kimsenin toprağında, egemenliğinde gözü olmadığını, kardeşlerinin ve soydaşlarının, tüm mağdur ve mazlumların haklarının korunması için mücadele verdiğini belirtti. Erdoğan, “Söz konusu Müslüman, söz konusu Türk olunca maalesef dünyanın birçok yerinde gözlerin yumulduğuna, kulakların tıkandığına, kalplerin karardığına şahit oluyoruz. Biz asla böyle davranamayız” dedi. Türkiye’nin 2023 hedeflerinin kendisiyle beraber tüm kardeşlerinin huzuru, refahı, güvenliği ve istikbali için olduğunu kaydeden Erdoğan, “Bir asır önce yaşadığımız Balkan faciası yüreğimizde öylesine derin bir yara açmıştır ki, Çanakkale’de askerimiz, subayımız gözünü kırpmadan


136

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

ölümün üzerine yürümüştür. Kendisi de Rumelili olan Gazi Mustafa Kemal, Arıburnu’nda hücum emri verirken Balkan utancını bir daha görmektense burada ölmeyi tercih ettiğini söylüyordu. Bugün hamdolsun Türkiye gibi bir vatanımız, sığınağımız, bir geleceğimiz var. Türkiye’nin bugünlere gelmesini, Rumeli ve Balkanlar başta olmak üzere coğrafyamızın dört bir yanında hicret ederek burada kendilerine yeni bir hayat kuran kardeşlerimizin emeklerine borçluyuz. 80 milyon vatandaşımızla birlikte Rumeli’deki, Balkanlar’daki ve coğrafyamızın diğer bölgelerindeki kardeşlerimizin her biri ile ortak kader ve ortak tarih birlikteliğimiz bulunuyor. 2023 hedeflerimiz kendimizle beraber tüm kardeşlerimizin huzuru, refahı, güvenliği, istikbali içindir. 2053 ve 2071 vizyonlarımızı coğrafyamızın her köşesindeki kardeşlerimizle ortak hayallerimiz üzerine inşa ediyoruz. Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yok. Biz kardeşlerimizin, soydaşlarımızın, tüm mağdur ve mazlumların haklarının korunması için mücadele veriyoruz. Bu mücadele bizimle birlikte tüm insanlığın ortak görevidir. Söz konusu Müslüman, söz konusu Türk olunca maalesef dünyanın birçok yerinde gözlerin yumulduğuna, kulakların tıkandığına, kalplerin karardığına şahit oluyoruz. Biz asla böyle davranamayız. İnsan yüreğinin bir kısmından vazgeçer mi? Biz de Rumeli ve Balkanlar başta olmak üzere hiçbir kardeşimizden vazgeçemeyiz” diye konuştu. “Biz burada o soydaşlarımızın hakkını talep etmek, onların yanında yer alma hakkına sahibiz.” Bir Rumeli türküsünün sözlerini okuyarak Balkan ülkelerinde yapılacak seçimlere değinen Erdoğan, “Gamımız, efkarımız da olsa biz biliyoruz ki Rumeli’de, Balkanlar’da, hatta Avrupa’da altın gibi kardeşlerimiz var, soydaşlarımız var. Son günlerde Hollanda başta olmak üzere Avrupa’da yaşanan hadiseleri görüyoruz. Vatandaşlarımıza yönelik insanlık dışı tutuma hep birlikte şahit olduk. Türkiye olarak, Türk milleti olarak bu vatandaşlarımızı nasıl sahipsiz bırakabiliriz? Ne pahasına olursa olsun onların haklarını korumanın çabası içinde olacağız. 26 Mart’ta Bulgaristan’da seçimler var. Buradan Bulgaristan’daki soydaşlarımıza, kardeşlerimize sesleniyorum, Bulgaristan seçimlerinin huzur içinde geçmesini, adil ve şeffaf bir şekilde neticelenmesini temenni ediyorum. Oradaki bazı baskıların gerçekleş-


Makale ve Analizler - 2017

137

tiğini görmek, duymak bizi üzmektedir. Bir taraftan ‘demokrasi’ diyeceksin, öbür taraftan oradaki Türklere baskı yapacaksın. Bu olacak iş değil. Bir taraftan ‘AB müktesebatı’ diyeceksin, diğer taraftan AB müktesebatının tam tersini izleyeceksin. Biz burada o soydaşlarımızın hakkını talep etmek, onların yanında yer alma hakkına sahibiz. Bulgaristan seçimleri konusunda da demokrasi ve hukuk içinde hareket edileceğini temenni ediyorum. Çeşitli Balkan ülkelerinde yakın zamanda yapılacak seçimler konusunda da aynı temennileri dile getiriyorum. Dünyanın bu sıkıntılı döneminde bölgemizin istikrarına hep birlikte ve her zamankinden daha sıkı sahip çıkmalıyız. İşte Makedonya, seçim geçirdi ama hala netice yok. Temenni ederiz ki, bir an önce kararın verilip yola çıkılması. Yakında Arnavutluk bir seçim yaşayacak. Temenni ederiz ki, orada da seçim adil bir şekilde gerçekleşsin” diye konuştu. “Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe bundan tüm kardeşlerimiz de faydalanacak.” Rumeli ve Balkan Türklerinin sorunlarının çözümü konusunda devlet olarak çok önemli çalışmalar yürüttüklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız 5 ilde düzenlediği çalıştaylar ve diğer kurumlarla gerçekleştirdiği faaliyetlerle sorunların çözümü konusunda önemli bir mesafe katetti. Bu çerçevede Türk vatandaşlığına kabul ile ilgili önceden başvuru süresinden sayılmayan vizeler 5 yıllık süre kapsamına alındı. Çeşitli vesilelerle ülkemize giriş yaptıkları halde vatandaşlık kazanamamış, birinci derece akraba ve vatansız statüsünde olanlar konusunda ise istisnai bir uygulama yoluna gidildi. Bu kişiler 5 yıllık ikamet şartı aranmadan Türk vatandaşlığına kabul edildi. Bir başka önemli gelişme, birinci derece yakınları vatandaşımız olduğu halde ülkemizde ikamet etmeyenlerin 53 lira gibi cüzi bir prim ödemesi ile Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmasıdır. Bu haktan ülkemizde herhangi bir yakını olmadığı halde bakanlıktan muafiyet belgesi alanlar da yararlanabilecek. Ülkemizde irtibatı olan tüm kardeşlerimizin sağlık kuruluşlarımızın hizmetlerinden faydalanabilmesini de sağlamış olduk. Batı Trakya, Bulgaristan ve Balkanlar’dan gelen kardeşlerimize talepleri halinde 15 gün içinde çalışma izni verilerek bu konudaki sıkıntılar da çözülüyor. Türkiye olarak 1992 yılından beri Rumeli’den ve Balkanlar’dan gelip ülkemizde eğitim gören 10 bin üniversite öğrencisine burs verdik. Eğitim ücretinden barınmaya, sağlık sigortasından cep harçlığına kadar ihtiyaçları karşılanan bu öğrencilerimize daha geniş imkanları sağlamanın çabası içindeyiz. Geleceğimizin teminatı olan genç nesillere destek olmayı, onların her açıdan en iyi şekilde yetişmesini sağlamak için gerekeni yapmayı sürdüreceğiz. Kayıt ücretleri, denklik ve diplomalar konusunda yaşanan sorunların en


138

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

kısa süre çözüleceğini ümit ediyorum, gerekli talimatları verdik. Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe, zenginleştikçe bundan tüm kardeşlerimiz de faydalanmaya devam edecektir” şeklinde konuştu. Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, “Türkiye olarak şunu savunuyoruz ki hiçbir Balkan ülkesinin bölge dışında yer alan başka devletlerle olan ilişkisi, onun bölgedeki komşularıyla arasına mesafe koyacak bir mahiyette olmamalıdır.” dedi. Türkeş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ayrıca Raporumuzu ve Kitabımızı da kendilerine Bakanlığınca düzenlenen “Balkan-Rumeli Buluşması”nda Balkan Federasyonu üyelerini taktim ettik. kabulünde ber konuşma yaptı. Balkanların Türkiye için sıradan bir coğrafya olmadığını belirten Türkeş, bazı Balkan şehirlerinin, coğrafi olarak İstanbul’a, çoğu Anadolu şehrinden bile daha yakın olduğunu vurguladı. Osmanlı Devleti’nin ölüm-kalım mücadelesi verdiği “Fetret Devri”nde, devletin toparlanıp yeniden kurulduğu yerin Balkanlar olduğuna işaret eden Türkeş, bu coğrafyanın geleceğini şekillendiren Balkan Savaşları’nın, Türkiye’nin de en büyük dramlarından biri olduğunu dile getirdi. Türkeş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Balkanlardan gelenlerin fikren ve bedenen ciddi emekleri olduğunu belirterek, “Türkiye de başlı başına bir Balkan ülkesidir ve tarihin şu güzel cilvesine bakınız ki, uzun yıllardır Türkiye’ye göç eden Balkanlı kardeşlerimizle, şimdi, başka coğrafyalardan gelen göçleri birlikte göğüslüyoruz. Bugün Türkiye, bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı ilkeleri çerçevesinde bütün Balkan ülkeleriyle ikili ilişkilerini dostça bir şekilde sürdürürken, bu ülkelerle çoklu platformlardaki işbirliğine de büyük özen göstermektedir.” ifadesini kullandı.


Makale ve Analizler - 2017

139

Türkiye Cumhuriyeti Çift Vatandaşlığı İptal Etmelidir

Murat Ulutürk-24.Mart.2017

Konu: 1989 Mayısında ayaklanan Bulgaristan Türk kadınları faşistlerin sınır ablukasını aştı. Memleket bizim, demokrasi bizim, gelecek de bizim. Her oyumuz bir özgürlük mermisidir. Bulgaristan sınırını yürüyerek geçmeye alışmışız. Seçim yolu bizim hürriyet yolumuzdur. Zafer yolunda yürüyoruz. DOST geçinenlerin bizi sınırda çiçekle kucaklayacağını bekliyorduk. Bulgaristan Türkiye sınır kapılarının üçünün de Bulgar tarafında bir hafta boyu olay yaşandı. Seçime katılmak zorunlu olan Bulgaristan Cumhuriyeti’ne oy kullanmaya giden Bulgaristan Türkleri sınırda otobüslerinden indirildi. Bulgar Devlet sınırını yürüyerek geçtiler. Bagajlarını sırtlarında taşıdılar. Üş aşırı milliyetçi, ırkçı, faşist partisinin liderleri ve eli sopalı yönetici kadroları, güvenikli bayraklarla sopacılar yurttaşlarımıza saldırdılar. Birçok yaşlı bayan, annelerimiz, dedelerimiz yere çökertildiler, birçok kişi tartaklandı. Protesto ettiler. Kınadılar. Faşistlerin yüzüne güldükleri, Zavallılıklarına tükürdüler. Bu defa Bulgaristan’a oy kullanmaya giderken, yürüyüşümüz, dimdik duruşumuz, en doğal uluslar arası ve ulusal hakkımız olan zorunlu oy kullanma hakkımızı kullanmak istememiz, memleketimize sahip çıkmamız, faşistleri kudurttu. Kullandığımız her oyun faşistlerin beynine sıkılmış bir kurşun olduğunu anlamayan kalmadı. Bu hafta bizim yeni hayat üniversitemiz oldu. 1990’dan beri Bulgaristan’da, iğrenç Bulgar düşmanlığı adına hiçbir şey değişmediğini hatta ötekileştirmenin daha da katmerleştiğini tüm dünya gördü. Sıra olayların Uluslar arası İnsan Hakları Mahkemelerine taşınması için yasal bir vesiledir. Seçme hakkının kullanılmasına engel olan eli sopalıların “Bulgaristan Her Şeyin Üstünde” gibi faşist, nazı sloganları yükseltmesi, hatta bunları “Ataka”, VMRO - Makedonya İç Devrim Örgütü ve yalancı “Yurtsever Cephe” seçim plaklarının her yanına asması ve ülke çapında eli kanlı faşizmin geldiğine işaret etmeleri, Bulgaristan’ı ayağa kaldırdı, deprem yaşatıyor. Ülkede yeni anti-faşist cephe oluşturulması ve bu saflarda tüm demokratik güçlerle birlikte Müslüman Türklerin de yer alması gündem oldu.


140

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Önce Müslüman Türkleri bölüp, ayrıştırıp, parçaladılar. Onlar bu parçalanmanın acısıyla düşünemez ve onları istediğimiz gibi yönlendiririz hesapları yapmışlardı. Bu bir derin köklü sinsi düşmanlık planıdır. 1989’da da uygulanmıştı ve sınır dışı edildik. O zaman parçalandık ama yok edilemedik, hesapları tutmadı. 1989 Mayısında ayaklanan ve totaliter Bulgar rejimini devirenler, aynı yılın ağustosunda yurtlarından zorla kovulanlar bugün artık yeniden baş kaldırdı ve yollar düştü. Bu silahlı direniş yolu değil, en demokratik insan hakkı olan oy kullanma hakkını kullanarak Bulgaristan’ı dönüştürme yoludur. Yürüyenlerin hiçbir şeyden korkmadığı, asla yılmayacağı ve hedeflerinin zafer olduğu her hareketlerinden bellidir. 2017 Martında erken genel seçime katılarak, vatandaş haklarını kullanmak, memleket özgürlüğünü koklamak için geri dönerken sınırda haydut çeteleri tarafından durdurulan ve tartaklanan, sivil sopacılar tarafından kardeşlerimizin vesikalarının, kimlik kartlarının, otobüs biletlerinin istenmesi insan haklarının en kaba bir şekilde ihlali çiğnenmesidir. Kimse kimsenin kişisel evraklarını gasp demez. Bu hareket faşist bir hak gaspıdır. Bu keyfi ve kaba saldırılar, sınırdaki faşist muamelelerin Bulgaristan’da komünistlerden de kötü, faşist itlerin 70 yıldan sonra yeniden baş kaldırdığını gösterirken, seçimlere kuvvet kullanarak kimin müdahale ettiğini, Avrupa Birliği Genel Kurulu tarafından yasaklanan Bulgar faşist partilerinin, Anayasa. yasalar, uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve eşit vatandaş haklarına rağmen kaba kuvvete başvurması, Türk düşmanlığına gövde gösterisi yapması, paralı sopacılarla halkı kışkırtması tahammül sınırlarını çoktan aşmıştır. Bu partiler yasaklanmadan Bulgaristan demokratikleşemez. Bu gidişle faşist hortlama ülkemizin AB’den atılmasına da neden olabilir. Yalnız bir faşist partinin değil üçünün de birden yasaklanması ve tüm sempatizanlarının siyasi hayata katılmalarına engel olunmasında geç kalınmıştır. Bunların paraları da yine Şeytan Ahmet Doğan’dan olduğunu da çok iyi bilmekteyiz. Hey Dost musun, “Dost Birliği” ortaklığı misin! Neredesin! Vatandaşlarımızı oy kullanmak için memlekete davet ettin de sizler neredesiniz. Neden sınırda değilsin. Gelenleri neden karşılamıyorsun? O meclise sokmak istediğin kişiler nerede? 200 faşiste karşı koyacak gücün yoksa neden politik sahneye çıktınız? Onlar sopalıysa, bizim tarafta kızılcık mı bitti? Başkasının düğününde gerdeğe girmeyi mi düşündün? Faşistlerin liderler, Volen Siderov, Karakaçanov, Valeri Simyonov ve Cambaskii Bulgar Türk sınırındaysa, siz neden orada değilsiniz. Yaşlı dede ve nine-


Makale ve Analizler - 2017

141

lerimizi, kardeşlerimizi, kadınları ve kızları neden faşist it saldırılarına karşı yalnız bıraktınız? Evdeki hesaplarınız çarşıya uymadı mı? Yaralı ve tartaklanan kardeşlerimizi toplamak için bir cankurtaran, ambulans göndermediniz mi sınır kapısına? Oh oh! Sizi politik sahneye çağrılanlarda bütün kabahat! Devlet sadece uyur gibi yapıyor. Ama siz de devletten büyük uykucusunuz! Gördüğünüz gibi olay hamam taslarının toplatılması ve hocaların memleketten kovulmasıyla bitmiyor. Köpekler havlamaya devam ediyor. 20 seneden beri meclis kürsüsünde emperyalizmin yeni liberal demokrat bozguncularının kaleme aldığı yazıları okuyorsunuz.Türkiye’nin Bulgar seçimlerine karıştığı saldırılarına, Bulgar medyasının hislerine cevap vermediniz. Olayları izlemiyor musunuz? Dünya basını “Figaro”, “The Wail Street Journal”, Macar ve Rus devlet adamları Bulgaristan seçimlerine T.C. makamlarınca müdahale olmadığına vurgu yapsa da, gerçekleri ön plana çıkarmadınız. Avrupa Sosyalistleri yönetim organı PASE, Avrupa Halk Partisi ENP ve AB Brüksel merkezinden temsilciler Sofya’ya yığılsa da “siz burada ne arıyorsunuz” demediniz. Kremlin Bulgar Cumhurbaşkanı seçimlerini haber karartmaları, yalan haberler yayma, kamuoyunu baskı altına alarak, oyları satın alarak müdahale etse de sustunuz, görmezden geldiniz. Bulgaristan Türk seçmenine son derece büyük baskıya büyük ölçüde göz yumdunuz. İnsanlarımız büyük bir baskı altındadır, zorlanıyorlar ve oy istediğiniz kardeşlerimize yeni bir ruh aşılayamadınız. Seçimden 2 gün önce GERB partisi Başkanı Boyko Borisov, Türk seçmenin GERB partisine oy vereceğini belirtirken, sınır kapılarında ülkenin Hıristiyanlar ve Müslümanlar olarak ikiye bölündüğünü, bu gidişle Kırcaali’de yakın zamanda bir ay yıldızlı bayrak dalgalanırsa şaşırmayalım, dedi. Son günlerdeki gelişmelerin olağanüstü tehlikeli olduğunu vurguladı. Siz neredesiniz?Bulgar sınırının faşistler tarafından engellenmesini “Evet - Bulgaristan”, “ABV ve 21. yüzyıl” seçim ortaklığından Donçeva, Çingene ve Pomak partileri başkanları kınarken, hak eşitliği çağrısında bulundular. Bu ortaklıkta yer almamanızı anlayamadık doğrusu. Olayla ilgili toplanan güvelik güçleri yetkilileri, Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı faşist güçlere karşı kesin önlemler alınmasını istemedi, olaylarla ilgiliTürkiye Cumhuriyeti “suçlu” gösterirken, hiçbir esaslı sebep gösteremediler. Ayrıca bu konuda bir durum açıklaması yapmadınız! 26 Mart erken seçimleriyle ilgili yürütülen propaganda kampanyasında ülkeyi sarmış bitiren ekonomik, siyasi ve parlamenter bunalımdan çıkış yolu gös-


142

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

terilemedi. Seçmen önünde, iktidara uzanmak isteyen sosyalist partinin halk düşmanı, 45 yıl boyunca düzenlediği katliamlarla, Müslümanlara uyguladığı arasız zulümle tarihe geçen komünist partisinin milyoner zümresini temsil ettiği ortaya çıkarken, dış siyaset konularında halkın çarpıtılmış yorum ve haberlerle aldatıldığı gün gibi parlarken, seçim kampanyasının Moskova’dan yönetildiğine işaret bile etmediniz.Bu seçim kampanyası memleketimizde seçim sonuçlarıyla ilgili sosyolojik araştırma ajanslarının ikiye bölünmüş olduğunu, sol partileri muhtemel seçim sonuçlarını şişiren ve her adımı başarı defterine kaydeden ajansların para kaynaklarının dış ülkelerde olduğu kamuoyundan gizlenemedi.Seçimden bir gün önce yayınlanan sosyolojik araştırma sonuçlarına göre 240 kişilik 44. Bulgaristan seçimlerine 6 milyon seçmenin katılacağı açıklandı. Bu seçimden sonra toplumun ikiye bölünmüşlüğünün korunacağı ve derinleşmeye devam edeceği, siyasi sistemde beklenen köklü değişikliklerin gerçekleşmeyeceği ve bunalımın devam edeceği dikkati çekiyor. Biz bu kavgada neredeyiz? Bulgaristan Başbakanı Gercikov, Cuma gün akşam saatlerinde yaptığı son seçim konuşmasında, oy kullanmak isteyen Bulgar vatandaşlarının hepsi ülkeye girebilir ve oyunu kullanabilir, serbesttir ve engellenemez, dedi. Siz bu hükumet kararlarının uygulanmasını neden denetlemiyorsunuz? Sınır boyu artık bir turistik ziyaret ya da av alanı olmaktan çıktı, Hıristiyanlık ve Müslümanlık ateş cephesi haline geldi. Hangi siperdesiniz? Tüm iyi niyetimize rağmen, bu kampanya, çok şiddetli bir Türk düşmanlığı havasında geçti. Kan dökülmese, ölen kalan olmasa da, sıradan soydaş seçmene bir silah çekilmediği kaldı. Kurşunlara göğüs gerecek gençlerimiz neden sınırda değil? 1989 Ağustosundan beri bu denli saldırgan ve hiddetli nefret dolu bir ortam yaşanmamıştı. Bu böyle devam edemez. Bulgaristan Vatandaşları ve soydaşlarımız bu denli dehşet ve saldırganlık dolu, en ilkel insan hak ve özgürlüklerine el kaldırılmış bir ortamda demokratik seçimin bir siyasi hak olarak kullanılmasının mümkün olmadığı, faşist partilerin mutlaka yasaklanması gerektiğini, 43. meclisin Türklere ve Müslümanlara karşı onayladığı yasaların hepsinin kaldırılmasını, her vatandaşa bulunduğu yerde serbestçe oy kullanmasının yeniden yasallaştırılmasını çok ciddi bir şekilde istiyoruz. Bu isteklerimiz yerine getirilemezse yeni adım kültürel muhtariyet hakkı olmalıdır. Tüm olaylardan sonra sanatçı Mustafa Cecili’nin Kırcaali kitle sahnesine çıkması bu sinyallerin ilk kıvılcımlarıdır. Seçim kampanyasında Türk, Türkiye ve Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığını kışkırtanların, aynı zamanda, Almanya’da yeni ge-


Makale ve Analizler - 2017

143

liştirilen silahları Türkiye devlet sınırına üslendirilmesini istediğine de dikkatleri çekiyoruz. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti çift vatandaşlığı (ikinci vatandaşlığını) iptal etmesini istiyoruz. bakalım 710 bin Bulgaristan vatandaşı geriye Bulgaristan’a dönsün görelim el mi yaman biz mi? Türk düşmanlığı bir seçim silahı olamaz. Türkiye dünyanın en demokratik ülkesidir. Seçim propagandasının anadilde yapılması yasallaştırılmalıdır. Her Türkün oyu bir hürriyet mermisine eşittir. Paylaşalım bir birimizi bilinçlendirelim...


144

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Türkiye’de Kulanılan Oylar

BG-SAM-27.Mart.2017

Sandık Sonuçları

1

Tekirdağ

786

2

Yeşiltepe Ergene

817

3

Sağlık Mh. Ergene

930

4

Kapaklı

5

Havuzlar Mh. Çorlu

1366

6

Şeyh Sinan Mh. Çorlu

1300

+

300

384

734

792

400

559

870

1528

İzmir 7

Bornova / İzmir

1160

135

622

339

8

Pınarbaşı / İzmir

1265

114

756

356

9

Buca Çamlıpınar / İzmir

478

227

159

10

Menderes / İzmir

786

344

251

11

Gaziemir / İzmir

1008

328

12

Bulgaristan Başkonsolosluğu

362

158

47

1457 İstanbul 662

60

25

Diğer

ATAKA

GERB

HÖH

13 DOST

S.N.

Toplam

Geçersiz Oy

Tekirdağ


145

Makale ve Analizler - 2017 13

Avcılar Merkez / İstanbul

1800

110

816

738

14

Başakşehir Mh. / İstanbul

1205

190

524

421

15

Güneşli Bağcılar / İstanbul

1424

81

783

479

16

Kıraç - Esenyurt / İstanbul

1753

120

956

567

17

Soğanlık - Kartal / İstanbul

1350

118

689

498

18

Sultangazi / İstanbul

1078

80

609

353

Ankara 19

Ankara Bulgaristan Büyükelçiliği

20

Pursaklar / Ankara

304

28

174

63

1124

27

511

479

358

238

Manisa 21

Manisa

703

94 Kocaeli

22

Gebze / Kocaeli

900

517

273

23

İzmit / Kocaeli

844

515

223

268

217

751

428

683

303

323

170

247

207

Edirne 24

Edirne Bulgaristan Başkonsolosluğu

25

Yalova

1400

26

Lüleburgaz

1130

633 Yalova 168 Lüleburgaz Kırklareli

27

Kırklareli

570

56 Bursa

28

İstanbul Bulgaristan Konsolosluğu Bursa Hizmet Ofisi

5

2 70

12


BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Yıldırım / Bursa

686

545

67

31

Kestel / Bursa

264

111

32

Görükle Nilüfer / Bursa

365

304

33

Karaman Nilüfer / Bursa

253

245

34

Demirtaş Osmangazi / Bursa

530

130

35

Yenibağlar Osmangazi / Bursa

294

163

1505 17126

11683

152

HÖH

Toplam

528

26

42

3

96 Diğer

30

28694

77

ATAKA

783

DOST

İnegöl / Bursa

Geçersiz

29

GERB

146

Ölü Demokrasi

Osman Bülbül-26.Mart.2017

Korku: Rezillikleri iyice ortaya çıktı. Bulgar demokrasiden korkuyor. Seçimler siyasi sistemi değiştirmedi. Bulgar seçmen Rusya’ya kaymayı görünümde frenledi. Yatar gül harmanı gibi Canımın dermanı gibi Her yanımda çiçek açmış Bir akasya ormanı gibi Pek bilemiyorum da, ben uğruna can vermeye kalktığımız demokrasiyi, hep bu dörtlük gibi hayal etmiştim. Bu seçimde


Makale ve Analizler - 2017

147

de hayallerimin hamalı oldum. Özgürlük ve demokrasi üstüne kandırma bu defa da tuttu. Akılı mülkiyetine alanlar istedikleri sonuçları aldı. *** Siyasi sistemde pek bir şey değişmemiş gibi görünse de, seçmenin % 50’den fazlası oy vermedi, % 2.5’i de boş oy attı. Bu seçimlerde 2014’ten daha az vatandaş oy kullanmaya gitti. Kesin olmayan verilere göre 44. meclise 5 parti giriyor. GERB 95; BSP 80; faşist yurtseverler 27; DPS - HÖH 26 ve “İrade”12 sandalye kaptı. Resmi sonuçlar 30 Mart günü açıklanacak olsa da sağ cephedeki “DOST”, “Yeni Cumhuriyet” ve “Evet - Bulgaristan” gibi ilk kez oy isteyenler % 4 barajını aşamadı. Bulgar seçmenin % 40’ı merkezci; sol kanat toparlandı. Sağ kanat ise budandı. Bulgaristan’da bu seçimler 6 ve 13 Kasım 2016’da yapılan birinci ve ikinci tur Cumhurbaşkanı seçimlerinin üçüncü turu gibi oldu. *** “Yeter yalan söylediğiniz” diyen Kırcaali İli Mestanlı Belediyesi Ptiçar köyünde 600 seçmen, “köprü dedik yapmadınız”, “yol dedik asfaltlamadınız”, “su dedik getirmediniz” deyip köy meclisinde “seçim boykotu” kararı aldı ve tüm halk oy kullanmadı. Bu olay, 1989 Mayısından beri Bulgaristanlı Türk seçmenin toplu halde başkaldırı kıvılcımı oldu. “DOST” partisinin bütün gücünü kullandığı Kırcaali ilinde Hak ve Özgürlük Partisinden kopanların % 5’inin boş oy kullanması güvensizlik, memnuniyetsizlik ve geleceksizliğin arttığını kanıtladı. Yani ileride ışık göremediler. Plovdiv’in en kalabalık semti olan “Yeni Mahalle” de 10 seçmenden yalnız biri sandığa gitti. Dil, din ve kültürlerinden sonra mülklerine de saldıranlar böyle protesto edildi. Pleven’e bağlı Kruşovitsa köyünde muhtar Yüksel Arlov oy ticaretinden tutuklandı. Burgas ve Vidin’de oy başı 100 leva ödendi. Bu sıralamada Pazarcık 3. yerde.


148

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Demokrasi açısından bu kirli ve utanç verici, entrika dolu geçti. Hele Türkiye’deki soydaşlarımız oyunu serbestçe kullanamadı. Sınır kapılarında trajedi yaşandı. 2009’dan beri Bulgar seçim için 285 milyon leva harcadı, iki uçlu sistem bozulamadı, toplum durulamadı, bunalım derinleşmeye devam ediyor. *** Bu seçimin ana konusu yoktu. Önce sağlık, eğitim ve adalet reformu diyecek oldular, hemen plak değişti Türk, Türkiye, Büyük Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan korkusu programa alındı, “DOST Ariyası” baygınlık getirinceye kadar tekrar etti. Oysa memleketin ana ve temel konusu işsizlik, kitle göçleri, nüfusun erimesi, yoksulluk, emekli maaşlarına zam yapılması, rüşvetle ve büyük huzursuzluk yaratan günlük cinayetlerle mücadele ve oligarşi-tekel egemenliğine son vermekti. Basın ve TV programlarında 1990 seçimleriyle mukayese yapıldı. O zaman da “eğitim reformu” yapılacak denmişti. Ders kitaplarından “Osmanlı köleliği” çıkarılıp “Osmanlı idari varlığı” denmiş ve olay noktalanmıştı. Bu seçimde en fazla kullanılan terim “Türkiye müdahalesi” oldu. Seçim için Avrupa merkezlerinden gelenler görmezlikten gelindi. Ateşe bencin atanlar Kırcaali’ye “Ay yıldızlı bayrak dikilirse ne yaparız?” dediler. Nereden geldiği belli olmayan denk denk paraları tomar tomar saçan faşist ırkçılar bekledikleri sonucu elde edemeyince burun şişirdiler. Ağızlarını bıçak açmıyor. *** Bu seçimin de kanıtladığı üzere biz yalandırılmaya alıştık. Tarihte demokrasi için savaşlar olmuş. Kelleler kaymış. Krallıklar yıkılmış, meclisler kurulmuş. Meclislerin tek partilisinden çok partilisi doğmuş. Anti- demokratik sıralamasında diktatörler, imparatorlar, Çarlar, Krallar ve başkaları yer alırken, sanatçılar “yalan dünya” ve “yalan üstüne yalan yamayan dünya” gibi bestelerle demokratik olmayanı öne çekmiştir. Bizde de demokrasiyi linç eden binlerce yasa çıkarılmış, demokrat olduğunu ilan edenler dar ağacına çekilmiş, kurşuna dizilmiştir. Demokrasi maskesi tarihte en çok takılan maskedir. Demokratım deyip ikiyüzlülük yapanların sayısı bilinmez. Hele etnik konularda. Hele yasaklı yalan dünyamızda. Birde DOST’çular arasına sızmış üçyüzlüler de belirdi, bu da seçim günü anlaşılabildi. ***


Makale ve Analizler - 2017

149

Dipten tepeye her şeyi yalan dolan sahte bir ülkede yaşamak çok zor. Çocukluğuma ve gençliğime isabet eden Nazi faşizmi yılları canlanıyor belleğimde. Korkunç yıllardı. Savaşta bombalanmıştık. Koca Balkan sığınaklarında geceliyorduk. O yıllarda liseliydim. Toplu halde sinemaya götürülüyorduk. Aynı şimdi soydaşlarımızın otobüslerle seçime götürüldükleri gibi. Filmden önce yarım saatlik siyasi propaganda filmi seyretmemiz mecburdu. Bu film kareleri beynime öyle derin kazınmış ki, bugüne bugün silemedim. 100 x 100 yanı 10 bin kişilik Alman asker kıtaları beyaz perdede ardı arası kesilmeden geçiyordu. 10 kıta geçse 1 milyon, yirmi kıta geçse 2 milyon tepeden tırnağa silahlı asker, dünya halklarına göz dağı verirken, sağ elini kaldırmış Hitler selamlanıyordu. Avusturya’dayım, bir gün komşum Hans Müler’e konuyu açabildim. Unutamadığım sahneleri anlattım. “Hey ne güçtünüz be!” dedim. Hemen “Yalan propaganda. Beyin yıkama yöntemi kullanmışlar! Aynı kıtalar silah değiştirip arka sokaklardan dolaşarak yeni alaylar oluşturuyordu. Bu numara, diplomatları aldatmak ve dünyayı korkutmak içindi.” dedi. Boyko Borisov, 8. kez seçim kazandı Üçüncü hükümetini kuracak. Bu işte biz ancak zokaya yakalanıp oy kullanıyoruz. Oyları sayanlar, yeniden sayanlar, yazanlar, toplayanlar, yüzdeye vuranlar, halka duyuranlar hep başkalarıdır. Acaba biz bu işlerin tam neresindeyiz. Yoksa bizdeki ölü demokrasinin dirilmeye niyeti yok mu?


150

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Zihniyetin Değişmesi Şarttır

Raziye Çakır-25.Mart.2017 Konu: Komünizmin cinayetleri ders kitaplarına girmelidir. Seçim öngörülerinde GERB hükümeti Adalet Bakanı Ekaterine Zaharieva, Bulgaristan’da adalet reformu yapılması ve genç kuşağın zihniyetinin değiştirilmesini konu eden bir yazı yayınladı. Konunun bizi de direk ilgilendirdiği için Bulgar basınından çevirdik ve dikkatinize sunuyoruz: Toplumun arınması ve huzur bulması için komünizm suçları ders kitaplarında işlenmeli ve okutulmalıdır. 26 Mart erken meclis seçim toplantılarında siyaset temsilcilerinin konuşmalarına kulak verirken, ben mi zaman ve uzam dışında yaşıyorum, yoksa bu kişiler Bulgaristan’ın gelişmesinden 10 - 15 yılı kaçırmışlar mı diye kendime sorduğum oldu. Bulgaristan’da adalet kavramının hak eşitliği ile örtüşmesi zamanıdır. Suriyeli erkek yüksek mimar eşi de kimyager olan bir ailenin Belene şehrinden kovulmasını protesto eden Papaz Kortezi kaçtı, sebebi 1968 Çekoslovakya olaylarından daha önce Bulgaristan’da gelişen “Goryan” hareketini halkın bilmemesidir. Soru: Bayan Zaharieva, Pazarcık seçim bölgesinde Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) size karşı eski bir sivil polis (DS) görevlisi olan Slavço Velkov’u çıkardı. Yaptığınız TV- tartışmasında o size “demokrasi benim torunum ve emellerimi gerçekleştirmek için yeni olanak alanıdır”, dedi. Siz bu gibi bir zihniyetle nasıl baş edebiliyorsunuz? Yanıt: Ben bu seçimlerde belirli fikirlere “karşı” ya da “için” kampanyası yürütmedim. Fakat eski komünist adayları dinledikçe ben mi zaman ve uzam dışında kaldım, yoksa bu kişiler Bulgaristan’ın gelişmesinden 10 - 15 yılı kaçırmışlar mı diye kendime sorduğum oldu. Ben BSP lideri Kurneliya Ninova’nın “demokrasi bizim birçok şeyimizi aldı” sözlerine katılmıyorum. Çünkü öğrencilik yıllarımda Avusturya Büyük Elçiliği gişelerinde bir vize için ne kadar çok beklediğimi asla unutamam. Demokrasi bana fikirlerimi hür bir biçimde ifade etme, bütün Avrupa’dan dost ve meslektaşlarımla temas etme özgürlüğümü verdi. Demokrasi bize birçok parti arasından istediğimizi seçme ve oyumuzu ona verme hakkımızı tanıdı. 2017 yılında Bulgaristan’da demokrasiye karşı konuşan siyasetçiler olmasını aklım almıyor. Belki de onlar başka bir rejim istiyorlar? Söylesinler Çarlım (monarşi mi? Yoksa totalitarizm mi?


Makale ve Analizler - 2017

151

Soru: “DS” - Bulgar gizli polisi ile ilgili konuların bu seçim kampanyasına da damga vurması sizi rahatsız etti mi? Yanıt: Bu kadar yıldan sonra yine “DS” hakkında konuşmamız aklıma sığmıyor. Pazarcık seçim bölgesinde eski komünist rejimin totaliter gizli polis örgütünde görev almış aday sayısının en büyük olması da benim hayal kırımlığıma neden oldu. Geçiş döneminin daha ilk başında bu konunun kapanmaması ve ajan dosyalarının açılması belki de en büyük yanlışlardan biriydi. Birçok kişinin geçmişine ışık tutulsa da, bu onları etkilemedi, hatta daha küstah oldular ve 44. meclis seçimlerinde aynı kişilerin milletvekili adayı olması önlenemedi. Ve bu çok acı bir gerçek. Soru: Filibe (Plovdiv) ilinde BSP adayı İvo Hristov Bulgaristan’ın Avrupa Birliği ve NATO üyeliğinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Yanıt: Ben, Avrupa Parlamentosunda milletvekilleri ve PES Başkanı görevinde kendi adamları olan sosyalistlerin seçmenlerle yaptıkları resmi görüşmelerde Avrupa ve Atlantik yönelimine karşı görüş paylaşmalarına akıl erdirmek zordur. Onlar, Avrupa fonlarıyla Bulgaristan’da yapılan işleri biliyorlar, Bulgar tarım ve sanayi ürünlerinin 500 milyonluk AB ülkeleri pazarına açılışını, AB üyeliğimizin ülkemizde istihdamı arttırdığını, yabancı yatırımcıların AB üyesi olan bir devlete daha iyi gözle baktığını biliyorlar. Ben, bu olumsuz yaklaşımın ve saldırıların seçim arifesinde ve genel olarak verimli bir iş olmadığı kanısındayım. AB üyesi olmadan Brüksel masalarına yumruk vuramazsın. Bugün Brüksel’de Almanya’nın sözü ne kadar ağırsa Bulgaristan’ınki de aynı ağırlıktadır. Bu aynı fikirde olanlar kulübüne girebilmek için yıllar yılı mücadele verdik. Milyarlarca Euro Avrupa fonu yatırım aldık, iş sahaları açabildik, AB ülkelerinin her birinde iş yeri açabildik. Soru: Sizi Pazarcık bölgesinde seçmenlerinizle görüşürken ne anlattınız? Yanıt: Biz GERB partisi olarak eğitimin daha yüksek bir düzeye çıkarılmasından, vergilerin azaltılmasından, emek verimliliğini ve emekçilerin gelirini ve emekli maaşlarını doğal yollardan yükseltecek girişimlerden, adaletten ve güvenlikten, ülkemizin Avrupa ve Atlantik yolunun devam etmesinden yanayız. Ben olumlu bir kişiyim ve olumlu bir kampanya yürütüm. Soru: Siz Adalet Bakanıydınız. Milletvekili adayı olarak halkla ilk kez kucaklaştınız. Yanıt: Ben seçmenlerime, oylarını bana verirlerse onları unutmayacağımı, haftanın birkaç gününü onlara ayıracağımı, sorunlarının çözümünde yanlarında olacağımı vaat ettim. GERB bölgeye çok yatırım taşıdı. En küçük ilçemiz olan


152

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Lesiçevo’ya 30 milyon lv. yatırım yapıldı. Plovdiv yolu asfaltlandı, köprü onarıldı, belediye merkezi yenilendi. Sırnitsa köyüne yalnız yol yapımı için 2.6 milyon harcandı. Bratsigovo köyünde spor kompleksi inşa edildi ve 5 milyon leva harcandı. Peştera kasabasına çevre yolu yapıldı. Septemvri kasabasında içme suyu şebekesi kuruldu. İlde 26 çocuk oyun parkı inşa ediliyor. Panagürişte kasabasına 56 milyon leva yatırımla içme suyu verildi, 18 milyon yatırımla yeni çöp toplama merkezi hizmete açıldı. GERB partisi Velingrat ilçesine el attığı zaman belediyenin 22 milyon borcu vardı. Şimdi yeni 26 milyon leva yatırıma başladı. Soru: Seçmenleriniz size adalet reformu konusunda soru sordu mu? Yanıt: Evet her yerde bu soruyla karşılaştım. Ben, yargı sistemimizin adalet ile örtüşmesi zamanının geldiğine inanıyorum. Son yıllarda birçok şey yapıldığına inanıyorum, fakat adalet sisteminde yapılacak daha pek çok iş var. Benim ekibim bakanlıktan ayrılırken birçok hazırlanmış yasa önerisi bıraktı. Bunlar meclisin tatil edilmesinden dolayı görüşülemedi. Bunlarda biri Ceza ve usul kanununda değişiklik paketidir. Bu önerimiz AV işbirliği ve değerlendirme komisyonunda yüksek değer buldu. Yeni öneriye göre, dava savcı huzurunda bir dava tanzim oturumunda ve ancak birinci derece mahkemelerde, duruşmanın ilk aşamasında protesto edilebilecek. Eski durumda dava ikinci dereceli bir üst mahkemede de protesto edilebiliyordu. Bu da savunan tarafın daha süresini uzatma yolu aramasını özendiriyordu ki, bu da zaman aşımına uğratılan davaların düşmesine neden oluyordu. Kanımca tanzim duruşması hak arayan ve savunma yapan tarafı olduğu gibi mahkemeyi de daha disiplinli b,ir hale getirecektir. Ceza Usul Yasasındaki değişikliklerle, mahkeme heyeti kararı açıklarken 60 gün içinde yazılı kararı sunma yükümlülüğü üstlenecektir. Mahkeme kararı açıklanırken, hüküm giyen anında tutuklanacak ve kaçma yolları kesin kapanacaktır. Şu durumda ceza alanların % 20’si duruşmalar arasında kaçıp kayboluyor. Yargı reformu bir de rüşvet ve dolandırıcılıkla mücadele komisyonu kurulmasını öngörüyor. Bir de, devlet görevinde çalıştığı yıllarda mülküne geçirdiği taşınmazların nereden elde ettiği gelirle satın aldığını kanıtlayamayanların taşınmazlarına el koyma hükmü de getiriliyor. Aile ve çocuk yasalarında da değişiklikler öngören önerilerimiz de onaylanmadan kaldı. Bununla birlikte biz, Anayasa değişikliği yaparak, milletvekili dokunulmazlığını kaldırmak, meclisin Yüksek Temyiz Mahkemesindeki yargıç sayısını kaldırmak, Büyük Halk Meclisi’ni kaldırmak ve milletvekili sayısını da azaltmak istiyoruz.


Makale ve Analizler - 2017

153

Soru: Sizden Papaz Paolo Kortezi’nin Belene Belediyesinden kovulmasını da öğrenelim. Kısa bir süre önce aynı papaz Cumhurbaşkanı tarafından, sizin de hazır bulunduğunuz bir ortamda yüksek devlet ödülüyle ödüllendirilmişti. Yanıt: Orada olanları önce bir gazetede okuduğumda gözlerime inanamadım. Kortezi bir İtalyan Katolik din adamıdır. “Belene” adasında komünizm kurbanı olan toplama kampı mahkûmlarına anıt kabir yaptı. O bir insan severdir. Daimi yaşamak için oraya gönderilen Suriyeli aileye de yalnız o sahip çıktı, kiliseye aldı. Yerli makamların tepkisini anlatmaya söz bulamıyorum. İkinci Borisov hükümeti Belene Adasında ölüm adasında kalanlar için anıt kabri yapılmasına ve onlara saygı gösterenlerin ziyaretini kolaylaştırmak için yer gösterdi. Belediyenin ters tutumu yüzünden bütün Avrupa Belene kasabasında hoşgörü sahibi olmayan insanlar yaşadığını öğrendi, gördü. Bu olaylara seyirci kalamayız. Toplumun tepkili olması gerekir. Bir vatandaş olarak hiddetliyim. Bizde bu gibi siyasetçiler olması da üzücüdür. Şu da unutulmamalıdır. Cumhurbaşkanı Plevneliev, Papaz Kortezi ile birlikte, komünizme karşı mücadeleye katılan Goryan Çetecileri önderlerinin torunlarını da ödüllendirdi. 1968’de Prag Baharı yaşandı. Fakat bizde daha 1944 komünist darbesinden sonraki ilk yıllarda 10 bin kişinin katıldığı şiddetli mukavemet hareketi gelişmiştir. Siz Papaz Kortezi’nin ülkemizden neden kovulduğunu ve Goryan hareketi hakkında kimsenin neden bir şey bilmediğini biliyor musunuz? Artık bu sayfanın kapanması ve şu Bulgar sosyalizminin, ölüm kamplarının totaliter toplumda farklı olanların, etnik azınlıkların özgür maneviyatının başına gelenlerin tarih kitaplarına girmesi vb değişiklikler yapılması zamanı gelmiştir.

Statüko Korundu

BG-SAM-27.Mart.2017

Konu: 26 Mart 2017 seçimleri konusunda kim ne dedi: Antoniy Gılıbov: Yeni seçim yapılırsa Bulgaristan için yıkıcı olur. Siyaset Bilimci, Doçent Antoniy Gılıbov. Yeni seçime gidilirse, Bulgaristan için sonuçları çok ağır ve yıkıcı olur, çünkü Bulgaristan bir yıl


154

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Avrupa Birliği Konsey Başkanlığını üstlenecek ve öncelikle de Bulgar toplumunun kendi gündemi dikkate alınmalıdır. Bu yıl ya da önümüzdeki yıl yeni erken seçim yapılırsa politik sonuçları taşınamayacak kadar ezici olur. Yeni erken parlamenter seçim düşünülüyorsa, bu en erken 2018 yılının güzünde olmalıdır, o zaman siyasi ortam değişikliklere açılan yeni bir yol seçebilir. Şu dönemde, ülkenin etkin yönetilebilmesi için, yeni bir idare formatı üzerinde uzlaşmaya gidilmeli ve ülkede istikrar sağlama yolu seçilmelidir. Antoniy Gılıbov’a göre, şimdiki 5 partili mecliste en önemli olan, uzlaşma sınırlarını ve oluşan çoğunluğun yetki sınırlarını belirleyen bir ortaklık sözleşmesidir. Kınço Stoyçev: Bu seçimlerin olayı “Evet - Bulgaristan” Partisi oldu. Sosyolog Kınço Stoyçev. Bu seçimlerin mucizesi “Evet - Bulgaristan” partisi oldu, çünkü bu parti 2 ayda oyların % 3’ünü aldı, hatta barajı aşma sınırına yaklaştı. Büyük bir başarıdır. Yeni Cumhuriyet ve Reformcu Blok gibi partilerle karşılaştırdığımızda “Evet - Bulgaristan” partisinin daha onurlu davrandığı öne çıkıyor. Parti Başkanı Hristo İvanov’un muazzam potansiyeli var, halka açık ve ılımlı bir tutum içinde kitlelere iniyor, geleceğine yol açıyor. Bu fikirler yine sol sosyologlardan olan Harlan Aleksandrov tarafından da paylaşıldı. Örtüşen noktalar şunlardır: Görüldüğü üzere rüşvetçilikle mücadele anti-komünist ve konservatif siyasi tutumdan fazla, liberal bayrak altında güç toplayabiliyor. Hiçbir dayanak noktası olmayan “Evet - Bulgaristan” seçim gecesi parladı ve bu ışıklar yanmaya devam edecektir. Adı geçen iki sosyolog, sağ cephede yer alan “Evet - Bulgaristan” ve “Yeni Cumhuriyet” partilerinin birleşmesinin olanaksız olduğuna işaret ederken, ortaklık kurmuş olsalardı bu başarıyı elde edemezlerdi, görüşünde birleştiler. Kınço Stoyçev, bu seçimlerde GERB partisi birkaç sandalye fazla alabildi, fakat Reformcu Blok gibi bir merkez sağcı ortak yitirdi, diye yazdı. Stoyçev, İkinci Boris hükümetinde işleri yapan Reformcu Blok bakanlarıydı. GERB bu seçimlerde nitelik kaybetti, görüşünü savundu.


Makale ve Analizler - 2017

155

The Wall Street Journal: Bulgaristan Avrupa konusunda büyük değişikliklere yol vermedi. Rusya ile ilişkilerin normalleşmesine Güney Doğu Avrupa halklarının nasıl değer verdiğini öğrenmek için Brüksel Bulgar seçimlerini çok yakından izledi. Moskova ile daha yakın bağlar geliştirilmesini isteyen siyasi partileri seçmen kenara itti. Bu sonucu yayan “The Wall Journal” gazetesi şöyle devam ediyor: Seçimleri Bulgar sağ merkez partisi kazandı ve Avrupa Birliği üyesi olan ülkeyi Rusya ile yakınlaşmaya iten sol partileri yendi. Doğu Avrupa’da Rusya ile yakınlaşmaktan korkan siyasetçiler, GERB partisinin seçim başarısını kutladılar. New York, gazetesi, eski Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’i zikrederek bu gidişin ülke için uğurlu olduğuna yer veriyor. Böylece Bulgaristan AB içinde sözü işitilen bir faktör olabilir. The Wall Street Journal, Bulgaristan’daki son durumla ilgili şu değerlendirmedi bulunuyor: Son dönemde Bulgaristan’da siyasi kitle katmanlarında yer değiştirme var, son dört yılda 3 genel meclis seçimi yapılsa da bu yer değiştirme çok yavaş gerçekleştiğinden, sonuçta durum aynı kalıyor. Avrupa Birliği ile daha yakın bağlar geliştirilmesini isteyen partiler son seçimde parçalanıp dağıldılar, ırkçı milliyetçiler ise, daha zengin Avrupa ülkelerine giderken Bulgaristan’dan geçen sığınmacılardan kafayı yemiş durumdadır. Rusya konusunda ılımlı bir tutumdan yana olan siyasetçiler, oylarını arttırdı. Bunu Cumhurbaşkanı Rumen Radev seçilirken ve şimdi de BSP oylarına 500 bin yeni oy eklerken izledik. Radev’in Cumhurbaşkanı seçilmesini destekleyen sosyalistler bu seçimde zafer elde etseydi, Avrupa için büyük bir ceo-siyasi değişikliğin belirtileri öne çıkardı. Şu anda, yabancıların Avrupa’ya girmesini engellemek için çekilen tel örgülü Türkiye sınırı olduğu için Bulgaristan Avrupa Birliği için giderek daha önemli bir ülke haline geliyor. Gazete, önümüzdeki yılın ocak ayında Bulgaristan’ın bir yıllık süre için, rotasyon ilkesine göre işleyen, AB Konsey başkanlığını üsteneceğine işaret ediyor. Bu seçimde sosyalistler yenik durumda olsalar da, GERB partisini Rusya’ya daha yakın bir konuma itebildi. Seçim kampanyasında, GERB liderleri Rusya ile olduğu gibi Washington’la da daha yakın ilişki geliştirmeyi vaat ettiler. Öte yandan, seçim sonuçlarını yorumlayan Bloomburg ajansı ise, Boyko Borisov’un yönettiği GERB partisinin seçim başarısı sırrının komşu Türkiye’ye karşı sert siyaset çizgisi izlemesinde gizlendiğini, bildirdi.


156

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi) Haralan Aleksandrov: Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP’nin kaba seçim kampanyası GERB Partisine seçimleri kazandırdı. Sosyal antropolog Haralan Aleksandrov. Biz bu seçimlerde büyük başarıdan söz edemeyiz. GERB zaten birinci

partiydi. Borisov, hükümet kurmak ve bir sonraki seçimlere kadar ayakta kalmak gibi sorunları çözmek zorundadır. Sağ partiler parçalandı ve meclise giremedi. GERB partisinin üyelerine ve oyunu aldığı geniş kitleye kendisini tanıtmasına gerek yoktur. Bu seçimde BSP partisinin yürüttüğü kapmansa saldırgan ve şiddetliydi, çok kaba ve kışkırtıcıydı. Kampanya biraz daha devam etseydi ve BSP Başkanı Ninova aynı şiddetli kabalıkla konuşmaya devam etseydi, parti 2014 seçimlerinde aldığı oylardan bir oy fazla alamazdı. Parti çökecekti deyen Aleksandrov şunları ekledi: Bizde iki büyük parti var: GERB sağcı Batı yanlısı bir partidir. BSP solcu Rusya yanlısı bir siyasi partidir. Bu durum ülkemizi 1990’lı yıllara geri çeviriyor, bu durum desteklenemez. Aleksandov’a göre, bu defa Bulgaristan’da yeni hükümetin kurulabilmesi için toplum tarafından tolerans, siyasetçilerin de esneklik ve yetenek göstermesi gerekli olacaktır. Rumyana Kolarova: İki Partili koalisyon kurulabilir. Siyaset Bilimci: Rumyana Kolarova. Bu seçimde GERB partisi 2014’te aldığından 10 - 20 bin oy daha fazla aldı. Yeni mecliste 2 partili bir ortaklığa gidilmesi olasıdır. Sandalyelerin şimdiki dağılımıyla muhalefet güçlerinin de bir hükümet kurmasından söz edilebilir, fakat en muhtemel olan iki büyük partinin (GERB - BSP) ortak noktalarda buluşup bir hükümet çıkarmasıdır. Bizde yeni hükümetin mutlaka 3 partili olacağına ilişkin yorumlar yayınlandı, aynı ortaklığın yal-


Makale ve Analizler - 2017

157

nız 2 parti arasında, asgari müştereklere dayanılarak da oluşturulabileceğine inanıyorum. Şu anda beliren 5 partili mecliste, belirgin olan ikiye bölünmüşlüktür. Yeni durum 1991’i fazlasıyla andırıyor. Siyaset Bilimci Kolarova, eski Cumhurbaşkanı Plevneliev’in siyasi ekibinde görev almıştı. Bu seçimlerde GERB partisinin başarısını şöyle değerlendirdi: 2013’te büzülen GERB partisi o zamandan beri bir milyon yetmiş – seksen oy alırken, son dönemde istikrar gösterdi ve üçüncü defa seçim kazandı. Bu seçimlerde GERP son seçimlere göre, 10 - 20 bin oy fazla aldı. GERB partisinden oy kopuyor iddialarının asılsızlığı ortaya çıktı. Öte yandan, 2014 seçim sonuçlarını görenlerin BSP partisi için artık bir “orta” ya da “küçük” partiye dönüştüğünü söyleyenlerin öngörülerine karşın, biz bu seçimde büzülmeyi aşabildiğini ve oylarını katladığını izliyoruz. Şu dönem BSP güven topluyor. Başbakan Oraşarski hükümetini kurarken aldıkları güvene erişebilecekler mi, bu süreci izlememiz gerekiyor. O zaman 940 bin, yaklaşık 1 milyon oyları vardı. Şimdi ö doruk başarı döneminden 10 - 20 bin oy daha az aldılar. Bu 2 partili modele dönüşü sağlayabilir. Kuşkusuz burada söz konusu olan, partilerin ufalmasından sonra toplanmasıyla oluşan bir iki bloklu modelden söz etmiyorum. Burada dikkati çeken solun rolüne geri dönmesidir. Rumyana Kolarova: Birleşik Yurtseverleri şöyle yorumladı: Bu üç parti birleşmelerinden fazla bir şey elde edemediler. Sözde yurtseverliği ayyuka çıkarmak da lehlerine işlemedi. Kışkırtılan şiddetten hiç bir şey elde etmeseler de, parlamentoda sandalyelerin dağılımından bu defa da kazançlı çıktılar. Veselin Mareşki’nin “İrade” (Volya) partisi seçim başarısını da değerlendiren siyaset bilimci Kolarova şöyle dedi: Bu parti meclise ilk kez giriyor. Kurucu Başkan kendisini solo oyuncu olarak tanıtmaya çalışmıştı. Seçim sonuçlarını görünce, önce sözüm olan “Birleşik Yurtseverlerle” ortaklık arayacağını açıkladı. “Yurtseverlerin” yalnız kendi adlarından mı konuşacakları, yoksa Mareşki programını da dikkate alıp almayacakları çok önemli oldu. Kolarovaya göre, bu seçimde Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) büyük oranda oy kaybetti. 300 bin oy alan DPS, aslında geleneksel aldıkları oyların üçte birini kaybetmiş durumdadır. DPS partisi 1994’ten beribenzer duruma düşmemişti. 600 bin oy alan parti, şimdi 300 bin oya seviniyor. Bu DPS için çok büyük bir sorundur. Çünkü DPS artık orta büyüklükte bir siyasi parti olmaktan çıktı. DPS artık orta büyüklükte siyasi parti çizgisinin altına düştü.


158

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgar Parlamentosuna Açık Mektup

BG-SAM-27.Mart.2017 Bulgaristan siyasetçilerine, siyasi partilerine ve Yeni Seçilen Bulgar Parlamentosu Üyelerine Açık Mektup. (Slavi Trifonov) Bulgaristan’ın en ünlü sanatçısı ve Referandumu düzenleyen Slavi Trivonov 44. Halk Meclisi için erken parlamenter seçimlerin yapılmasından sonra, Slavi Trifonov, ülkemizde olup bitenle ilgili görüşlerini tüm siyaset adamlarına ve siyasi partilere gönderdiği açık mektupta ifade etti. Slavi Trifonov’a göre, 27 Mart 2017 günü Bulgaristan’da yapılan erken meclis seçimleri tamamen anlamsızdır. Bu seçimler, “hiç kimse tarafından sevilmeyen” eski meclisi yeniden üretti. Bulgaristan’da bugünkü seçim sisteminin halka verebileceği hiçbir şey olmadığına... Yapabileceği tek şeyin ayni kişileri meclise yeniden toplam olduğuna... Aynı anlamsız siyasi bileşimi yeniden ürettiğine kesin kanıt elde etmiş olduk, diye yazan Slavi Trifonov, şöyle devam ediyor: Geçen yılın güzünde yapılan Ulusal Referandumla ilgili siyasetçiler bilinçli olarak “kulaklarını tıkadılar.” Bu noktadan hareket ederek Ulusal halk oylamasını örgütleyen Ulusal Komite Başkanı Trifonov, yeni meclisin biricik ödevi ve yükümlülüğü halk oylaması sonuçlarında ifade bulan - iki turlu majoriter seçim sistemine geçme, partilere yapılan oy başı karşılıksız yardımların 1 (bir) levaya indirilme ve seçimlerde ve halk oylamalarınya zorunlu oy kullanma gibi üç temel halk iradesi istemine kesin uymaktır, diyor. Parlamenter seçimlerle ilgili olarak ise Slavi Trifonov, halk meclisinin göreve çağrılmasından sonraki ilk iki hafta içinde, referandumdan kaynaklanan halk kararlarının onaylanması uğrunda somut çalışmalara başlamasını sağlık veriyor. “Eğer siz bu konuda önümüzdeki iki hafta içinde çalışmaları başlatmazsanız, ben vatandaş haklarımı savunmak için, üçüncü haftanın başında Halk Meclisi önüne geleceğim,” tehdidine yer veriyor. Halk oylaması örgütçüsü, “ilgili yasaları onaylamanız için size 2 (iki) ay vakit tanıyorum.” Somut yasal maddelerini uyum lamanıza ve onaylamanıza 2 (iki) ay yeterlidir, diyen Trifonov şu ihtarda bulunuyor:


Makale ve Analizler - 2017

159

“Hükümet referandum kararlarını kabul edip yasallaştırılmalarını sağlamadığı durumda, Trifonov Halk Meclisi binası önüne yeniden gideceğini ve “yurttaş hakları için mücadele edeceğini” duyuruyor. Bilindiği üzere bu açık mektup, Slavi Trifonov’un siyasetçiler ve siyasi partilerin etkinliklerini kınayan gönderdiği birinci açık mektup değildir. Bu yılın Ocak Ayı sonunda, Cumhurbaşkanı Rumen Radev 43. Halk Meclisi’nin tatil ettikten ve Slavi Trifonov tarafından örgütlenen referandumun mecliste görüşülmesi olanakları tükendikten sonra, o yapılacak olan erken seçimle ilgili de bir açık mektup göndermişti. Ültimatom (muhtıra) olarak nitelenen bu ikinci açık mektupta yer alan istekler birinci mektuptakilerin aynıdır. Seçimde elde edilen sonuçlar temel alınarak, Trifonov’un istekleri, halk oylaması sonuçlarının yasa olarak mecliste onaylanması için daha önce öne sürdüğü isteklerin yinelenmesi olarak kabul edilebilir. Bu seçimden sonra da GERB partisinin Bulgaristan’da yine önde gelen siyasi güç olduğu ve hükümet kurmayı deneyeceği dikkate alınarak, Sl. Trifonov’un açık mektubu direk olarak Bay Borifov’u hedef alıyor da denebilir. 2017 Ocak ayı sonunda, Baş Savcılığa göre, 2 milyon 500 bin vatandaşı oyu ile desteklediği Slavi Trifonov girişimiyle gerçekleşen halk oylaması sonuçları milletvekilleri için zorunlu olmalıdır. Slavi Trifonov Bulgar politikacı ve politik partilerine açık mektubunun sonunda, ben hak arama davama kendim tek başına başlayacağım, “ben gibi düşünen ve isteklerini açıkça ifade eden iki buçuk milyonun ne yapacağını önceden bilemem” diyor. Tüm bu uyarılardan sonra Trifonov 27 Mart 2017 tarihli açık mektubuna “Partilerin arkasında seçmen varsa, referandumun arkasında halk duruyor!” sözleriyle noktalıyor.


160

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bölünmeyelim!

Neriman Eralp Kalyoncuoğlu-27.Mart.2017

Konu: Oylarımızdan nasıl korkuyorlar gördünüz mü! Faşistler demokratik hak ve özgürlüklerimize ölümcül saldırıyor. Yeni hükümet ilk iş olarak seçim yasasını değiştirip Türkiye’de Büyük Elçilik ve konsolosluklar dışında seçme ve seçilme hakkımızı kaldıracak. Bulgar sınırındaki gaddarlık faşist seçmende % 80 destek buldu. Uyanık olalım! Bölünmeyelim! Seçim dediğin gelip geçti. Önemli olan arkada kalan izler. Çıkaracağımız sonuçlar. Unutmayalım 1989’dan beri parçalanıyoruz ve birbirimize düşürülüyoruz. Biz parçalandıkça faşistler azıyor. Başkalarının çıkarlarına hesaplarına uyarak, onun bunun ağzına bakarak asla ve asla birbirimize düşmemeliyiz? Para için bizi paramparça edenlerin eminim Allah canlarını almaz, ebediyen çekerler. Başımızdaki cahilliği düşündükçe kendimden utanıyorum. Mağlesef Cenaze hocaları eline kaldık. Ne kadar acı bir gerçek!!! Bir kültür evi, bir kütüphane, öğretmen evi olmayan yerde, politik partilerin ne işi olur? Dernek kurmamış adamların parti liderliği kaç para eder. Kendi evladına anadilini öğretmeyenlerden halkın evlatlarına ne yarar gelir. Parti adına okumaya gönderdiği çocukların babalarını soyan bir adamın ruhu değişir mi? Acılar gün gün damlayan zehir fıçılardan taştı. İki eşeği bir kazığa bağlayamayanların elinde kaldık. Son kapılar kapanıyor. Bizim mankurtlar halkımızı aldatmakla, yalandırmakla, dolandırmakla meşgul. Kapıyı çalan faşizimdir. *** Kendisine son derece büyük saygı duyduğum Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği -BULTÜRK- başkanı Sayın dostum Rafet Ulutürk yazılarından birinde demokrasinin doğuşunu ve oy verme olayını eski Yunan başkenti Atina’dan şöyle örneklemişti. Büyük bir çınar ve altında Akdeniz dalgalarının köpükleri gibi bembeyaz, insanın sırtına alıp götüremeyeceği, itip tekerleyerek aşıramayacağı kadar bü-


Makale ve Analizler - 2017

161

yük düz bir mermer. Çınar kadim Yunan kültür tarihi kadar görkemli, pür beyaz taş da insanoğlunun yaratabildiği demokrasi tacı ve yanı başında demokrasinin kara incisi bir parça kömür. Atina sakinleri demokrasi göbeğini bu dev çınarın altında şu beyaz mermerin üzerinde işte şu kömürün ucunu neşter olarak kullanarak kesmişler. O zamanlar bu tarih dolu şehrin Belediye başkanı varmış. Herkes atanmış biri değil de, halkın seçtiği biri olmasını istemiş ve demokratik seçimde onaylama usulünü şöyle icat etmişler. Seçim sandığı olarak pür beyaz mermeri, oy zarfı olarak da kömürü düşündüğümüzde, oyun kendisi de mermer üzerine çizilen siyah çizgi kabul edilmiş. Belediye başkanının bir kusurunu gören yıl boyu açık bir seçim bürosu olarak düşünülen çınar altına gidip siyah çizgiyi çekiyormuş. O zaman da oy kullanma yaşı on sekizmiş ve yıl sonunda halk arasından sivrilmiş kanaat önderleri heyeti toplanır ve çizgileri sayarmış. Eğer siyah çizgilerin toplamı Atina sakinlerinin yarısından fazlasına işaret ediyorsa, belediye başkanı General de olsa, hemen tutuklanıp adalardan birine kürek cezasına gönderiliyormuş. Atina’ya yeni yerleşenler çizgi çizme hakkına ancak 5 yıldan sonra elde edebiliyormuş. Demokrasi böyle doğmuş. Asırlar sonra Bulgaristan’da kapıyı çalan faşizmdir. *** İnsanoğlu kâğıdı bulmazdan önce yeni nesillere yazarak bırakmak istediğini işlenmiş deri üzerine kaynattığı ceviz yapraklarının suyuna veya süzdüğü kırmızı şarap tortusuna öt özü katarak ebru okkasına kaz tüyünü batırıp nakışlarken, demokrasiyi de unutmadı. Eski Atina idari kültüründe istenmeyen kişileri kelle kaydırmadan indiren demokrasi silahı, git gide ters uygulanarak seçileni tahta çıkarmaya başlamış ve bizim zamanımızda demokrasi şu genel geçerli ama çok istisnalı tanıma sarılmış. Demokrasi: Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu, dini dili, etnik soyu ne olursa olsun tüm vatandaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Demokraside yönetim özgür ve katılımı gönüllü oylamayla seçilir. Oy kullanmak her vatandaşın, anayasal ve yasal, meşru ve kutsal insan hakkıdır. Kimse başka birisi için oy kullanamaz. Vekâletle oy kullanma olmaz. Oy kullanma açık ve gizli olur ve serbesttir, hiçbir kimse oy kullanan kişiye müdahale edemez, baskı yapamaz, müdahale ve baskı uygulama yasalarla yasaklanmış ve özgürlükler güvence altına alınmıştır. Oylamaya engel olma, oy alım


162

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

satımı bütün ülkelerde ceza kanunlarında temel maddedir. Bizdeki, bu kuralık çok çarpık bir biçimidir. Yazılanların hepsi çok güzel ama bizim başımızdaki Demokles kılıcı faşizmdir. *** Görüldüğü üzere, demokrasi gıdası özgürlük olan bir temel insan hakkı olarak vardır. Yineleyerek demek istiyorum ki, özgürlük olmadan demokrasi olamaz. Bizdeki demokrasi bozuntu suyu! Bulgar Prensliği’nde ilk nüfus sayımı 1778’de yapılmıştı. Müslüman Türk nüfus % 52 demişlerdi. Bir yıl sonra yapılan ilk Büyük Halk Meclisi seçimlerinde biricik milletvekili çıkaramamıştık. Değişen hiç bir şey yok. T.C. seçme ve seçilme hakkı olan 350 bin kişiyiz, ama yine bir tek temsilci çıkaramadık. Kader. İşin içine çıkar zehri girince ne edersen et çaresizdir. Birkaç örnekle süsleyelim: Karadeniz incimiz Burgaz’da bütün bayilerde, dükkânlarda, zerzevat tezgâhlarında, mahalle ve sokakların hepsinde 100 levadan oy satıldı. TV bültenlerinde çarşaf haber oldu. Parayı veren “Yurtsever Cephe” ismi ardına gizlenen faşist güçlerdir. Biliyorsunuz, 21. yüzyılda Bulgar faşizmi Sofya’da ya da Plovdiv’te değil, büyüklük bakımından 4. şehrimiz olan Burgaz’da başkaldırdı. “Skat” TV programı Türk düşmanlığını oradan kustu. 20 yıldan beri hazırlanıyorlar. Saldırıya geçtiler. 6 Kasım 2016 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 15 oy koparan bu iğrençlik, iktidar yolundadır. Halkı uyandırmamak için yalan dolan, maaşlara zam ve emeklilerin gelirini katlama sis maskesi içinde gelirken kendini belli etmemeye çalışsa da, tehlike çok büyüktür. Bunların gizli mürekkeple yazılmış Parti Programlarının birinci maddesinde bütün Türklerin memleketten kovmak var. Bulgaristan’da 1923 ve 1934’te 2 defa faşist darbe yaşadı. Faşist iktidarlar hayatı ateşten gömlek etti. Hayatın sillesini yemeyen kalmadı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında (1941 -1945) kitle göçleri dinmedi. Halk gece gündüz kan kustu. O eski faşistlerin torunları bugün parayı, Batı’dan mı Doğu’dan mı aldıklarından yoksa soyup öldürdükleri ya da soyunca terk edip polise teslim ettikleri sığınmacı ve savaş kaçaklarından çaldıklarından mı saçtılar (henüz açıklanmadı) ama oy başı 100 leva ödediler. Demokrasi satın alınmaz! O halkın iradesidir. Oyunu satan bir halk ne özgürdür ne de demokrasiyi hak eder. Tek sözle bizdeki durum bugün dünden çok daha vahimdir. 100 levaya satılan demokrasi ölüdür. 26 Mart 2017’di günü seçim sandıkları başında Deklarasiyon doldurmamızı isteyenlerin hepsinin bir faşist parti olan “Yurtsever Cephe” tarafından seçildiği ve gönderildiği, hedeflerinin seçmenlere güçlük çıkarıp oy vermelerini


Makale ve Analizler - 2017

163

engellemek olduğu, “Yurtseverler Birliği” Başkanı Valeri Simyonov tarafından açıklandı. Türkiye’de soydaşların oy kullanma hakkını kullanmayı başarılı bir operasyonla engellediklerini övünerek anlattı. Seçimde en fazla oy alan GERB partisiyle ortaklık kurarken, birinci isteğinin Türkiye’deki Bulgaristanlı Türklere ve çifte vatandaşlı olanların Konsolosluklar ve Büyük Elçilik dışında oy kullanmalarını kanunla yasaklamak olduğunu duyurdu. İnsan haklarımıza büyük saldırılar geliyor. “DOST Birliği” liderleri Lütfi Mestan ile Orhan İsmailov’un bu tuzaktan haberi olduğu, fakat önlem alınmasını istemedikleri açıklandı. Faşizm kapımızdadır. Birlik olalım! *** Bulgaristan’da 44. meclis bileşimindeki maaşları biliyor musunuz? Meclise 5 parti girdi. GERB. BSP. Birleşik “Yurtseverler”, DPS ve “Volya” (İrade.) Bir millet meclisinin maaşı kamu sektöründeki 3 ortalama maaşa eşittir. 2016 yılının sonunda kamu sektöründe ortalama maaş 1.033 leva idi. Milletvekili üç katını yanı 3 bin 99 leva üstüne her mesai yılı için % 1, komisyon üyeliği için % 15, komisyon başkanlığı içim % 35, arabası, yatması kalkması bedava, ortalama maaş da 43. mecliste 4183 le imiş. Bu paraları şimdiye kadar alanlar 2 senede Türklere karşı 9 yasa çıkardı. Yenileri sırada bekliyor. Faşist saldırılar şiddetleniyor. Birlik olalım. *** Seçim günü en fazla seyredilen “bTV” Bursa’ya gönderdiği muhabir Bayan Domusçieva’dan sürekli haber aldı. Kadıncağız haberlerini utanarak, kızararak, bozararak, gözleri boşandı boşanacak, elindeki mikrofonu yakınındaki çöp tenekesine atmaya hazır titrek sesle verdi. Bursa’daki seçmene uygulanan yasakları, engellemeleri, baskıyı, ayakta bekleyenleri, kuyrukları anlatırken utandı. Sofya’dan gönderilen komisyon denetimcilerinin küstahlığına sık sık değindi. Bir tek “1878’den beri Bulgaristan Türkleri gönlündeki vatan sevgisi sökülemedi, sökülemez” demediği kaldı. Faşizm geliyor uyanık olalım. Cenaze hocalarıyla anti-faşist mücadele yürütülemez! Uyanık olalım. Kendi liderlerimizi kendi aramızdan ve kendimiz seçelim. ***


164

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Memleketimize demokrasiyi 1989 Mayısında biz kokturduk. Ancak biz yaşatabiliriz. Bizim burnumuzda demokrasi kokusu çocuk kokusu gibidir. İnsan ayrımı yapılan bir devlette, zulüm uygulanan her yerde, özgürlüklerin kısıtlandığı ülkelerde demokrasi olamaz. Irkçı irtica güçlerinin yeni adımı faşizm olacak. Uyanık olalım! *** Bulgaristan tarihine hak ve özgürlüklerimiz, kültürel topluluk olarak var oluşumuzun zorunluluğu altın harflerle yazılmadan ve bin yasayla anayasaya ve yaşam tarzına perçinlenmeden hiçbir surette baş kaldırıp dirilemez. Anadil yasaklayan, din yasaklayan, kültür yasaklayan güçler iktidara tırmanıyor. 1933’te Almanya’da Naziler iktidar olurken de önce demokrasiyi öldürmüşler ve mezar taşı olarak faşizmi dikmişlerdi. Bulgaristan’ın çöküşünden faşizm doğuyor. Birlik olalım. Üçüncü parti olduk diye bayram ediyorlar. *** Okul yasaklayan, kitap basımını yasaklayan, özgürce oy kullanma hakkımızı kısıtlayan Ve bin bir düzmeceyle kelepçeleyen, faşizmi devlet sınırına taşıyıp yasalarca zorunlu olan oy kullanma hakkını uygulamak isteyenleri engelleyen, 80 yaşında iki büklüm Türk kadınları otobüslerden indirip kakalayan, geri çevirmeye çalışanlar, keçi sakalı ya da tüysüz faşistler, Jandarmanın gözü önünde istediği gibi at oynatabiliyorsa, bu demokrasi ölüdür. Yeni olaylar o kadar ciddileşmiştir ki! 1957’de 5 Avrupa ülkesinin Roma’da kurduğu Ortak Pazar’ın bugünkü genişlemiş adıyla Avrupa Birliği’nin 60. yıldönümünde, 27 ülkesinden biri olan Bulgaristan Cumhuriyetindeki meydana gelmesi ve ölü demokrasi gerçekliğinin gün ışığına serilmesi düşündürücüdür. Faşizme kucak açmış, demokratik insan haklarını çiğneyen, demokratik makamları felç olmuş bir ülkenin demokratik devletler topluluğunda işi olamaz. Demokratik düzenlerin ana ilkesi olan insan eşitliği ve temel insan haklarına saygının rafa kaldırılmış olması can çekişen demokrasinin çan sesidir. Faşistlerin başı Valeri Simyonov’un Bulgar sınır kapısındaki saldırganlığıyla TV ekranlarında övünmesi, faşizme açılan kapı değil de nedir? ***


Makale ve Analizler - 2017

165

Bu haberler bende son günlerin boş konuşan ağızlardan yükselen Türkiye’den gelecek “bin otobüs dolusu göçmen seçmen” hikâyesini çağrıştırdı. Halkın umuduyla oynamak çok tehlikelidir. Umut dediğin öyle bir güçtür ki, ters döndüğünde yok eden güç olur. Tarihçiler XX. yüzyıl hakkında Umut Yılıydı derken, aynı yüzyılda barış ve huzur savaşlarında 100 milyon kişinin can verdiğini hatırlatır. Bu canlara kıyan faşizmdir. Otobüs serüveninde çaresizliğimizi sergiledik. Zaferle sonuçlanmayacak hiçbir adım atmamalıyız. *** 1. Yüzyıl bizim için demokrasi, barış ve huzur için savaşım yüzyılıydı. Demokrasi hep, barış ve huzuru mutlaka açan çiçekler olarak gördük. Umudumuz ölmesin diye, “Çiçekte tohum biter mi? Mutlaka açar!” deyip beklerken umutlarımızı yaşattık. Bu seçimlerin de yanlış hesaplarla yüzkarası olması, toplam 400 bin oyumuzun lağım kuyusuna akıtılması ve Vatanımızda demokrasinin bir kere daha öldürülmesi çok kötü oldu. Demokrasi, 124 yasaklı, kanatları kırpılmış, yasaklı bir ortamda, yalan haber değirmeni “biz demokratik bir ülkeyiz” dolduruşu öğütürken kök salamaz. Bulgaristan’da demokrasi özü totaliteriz esaretinden kurtulamadan, Türk düşmanı sahte vatanseverlerin faşist tuzağına düştü. Anlaşılan bu güçler faşizmin kalesi olan Batı gölgesi olmazsa, totalitarizmin omurgası olan Rus gölgesi olur, önemli olan gölgede olmamız, demokrasi neyimize, Müslüman Türklerden kurtulmamız bize yeter, saçmalığına yenik düştüler. Faşistlerin imanı yoktur. Haklarımıza sahip çıkalım. *** 1933’te Almanya’da Hitleri iktidara taşıyan yalan haberler, kuru vaatlerle esen faşist rüzgârlar, bugün Bulgaristan’da 800 kanundaki deliklerden soluyor. Faşizmi yasaklayan yasalar işlemiyor. Hemen yasaklanması gereken “Ataka”, “VMRO”, “Yurtsever Cephe”, “Yurtsever Birlik” ve diğer irili ufaklı faşist yılanların başı ezilmiyor. Biz bugünden sonra artık beyni yıkanmış insanların “demokrasi” dedikleri toplumun yassını tutacağız. Irkçılığı temsil eden % 10’luk tabakanın Bulgar demokrasisinde yeri olamaz, desek de kıllarına dokunan yok. Hepimizin yeni ilhama ihtiyacımız var. Eğer biz etnik, dil, din azınlık toplulukları özgürlüğü yaşatma, daha geniş haklara kavuşma yolunu seçmişsek, tabanımızda sivil toplum örgütleriyle yepyeni rüzgârlar estirmeliyiz. Birbirimize kenetlenmeliyiz. Bizi ancak birlik ve beraberliğimiz kurtarabilir. Demokrasi diye yutturulan toplumsal yapılanma özgürlüğümüzün mezarlığı olamaz. Bu yolu kesmeliyiz. Eski yoldan çıkmalıyız. Yaşadığımız toplumu yeni baştan ve başka bir biçimde örgütlemeliyiz. Halk tabanından alınan kuvvetle faşizmi ezerek, demokratik toplumda yeni direk olmalıyız.


166

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

2017’de yeni çok büyük yalanla yüz yüzeyiz: Karşımıza dikilenlerin hepsi halkımızı aldatma suyu içmişler. İmanları yok. Laftan anlamıyorlar. Ömürlerinde bir satranç oyunu kazanmamışlar, kitleye akıl hocalığı yapmaya kalktılar. Bizi yeniden parçaladılar. Ahmet Doğan kışladığı ayı ininden 26 Mart sabahı çıktı. Oy kullandı. El kaldırdı. Sanki Hitler zamanları geri dönüyor işareti yaptı. Faşizmin sağı ve solu yoktur. Uyanık olalım!

Hamur Kabarırken

BG-SAM-28.Mart.2017 Konu: Bulgaristan’da yeni hükümet için bir tek seçenek var. 26 Mart 2017’de Bulgaristan yurttaşlarının sandığa attığı oylarda eski hamur çıktı. Meclisten sandalye kapan 5 siyasi partiden beşi de çok havalı ve birbirleriyle pek konuşmuyorlar. 240 sandalyenin 95’ine gerpçiler, 80’ine besepeciler, 27’sine sahte yurtseverler, 26’ine depeseciler ve 12’sını ve ilk kez salona giren iradeciler (Volya) oturacak. Uzaktan bakılan tabloya yaklaştıkça sağ sandalyelerde GERB milletvekillerini, sol sandalyelerde komünistlerin torunları sosyalistleri, ortada, halen sağ yakın oturmuş, fakat sol yana geçmeye de hazır ilkesiz yurtseverleri; orta solda Türkleri ve Müslümanları Pomak ve Çingeneleri temsil eden Hak ve Özgürlükçüleri ve ortaya baştan başa yayılmış gözleri başbakanlıkta aklı kumarda Varnalı yeni iradecileri görüyoruz. Yeni hükumet kurulabilmesi için bu vekillerin 121’inin bir araya gelmesi, bir program etrafında birleşmesi ve aynı hedefe doğru gitmesi gerekiyor. Seçimlerden önce, boş oy kullanın, bülteni sandığa işaretlenmeden atın diyen orta diren günlük ve haftalık basın 88 bin oy aldı ve bugün, “bütün partiler dağılsın, işveren ve emekçi sendikaları ve köylüler kendi partilerini kursun” diye çığlık atıyor. Yüzde 4 barajı aşamayınca 20 parti ve hareketi birleştiren sağ kanatta dört siyasi ortaklıkmeclis dışında kaldı: (“Dost Birliği”; “Yeni Cumhuriyet”, “Evet - Bulgaristan” ve “Reformcu Blok”) 27 yıldan beri en büyük yarayı aldı. Sol


Makale ve Analizler - 2017

167

cephede bu silleyle yere serilen ise “AVB - 21. Yüzyıl” ortaklığı oldu ki, bu partilerin ikisi de 1990’da komünistten sosyalistliğe metamorfoz etmişti. Onların başı olan Georgi Pırvanov ise 22 Ocak 2002’den 22 Ocak 2012’ye kadar Bulgaristan Cumhurbaşkanıydı. Şunu da hatırlatalım, 1990’da Türklerin isimlerinin geri verilmesini engellemek için kurulan Emek Partisi’nin kurucu başkanıdır. Seçim gecesi, TV ekranlarında siyasi parti terazinin sol ve sağ kefelerine indirilip bindirilirken en fazla tartışılan konu: “Bulgaristan’ı bu durumlara kimler getirdi” oldu. Gözlemciler, ofislerde yazıp çizenler ve elektronik medyaların sözlü yorumcuları şu üç isim üzerinde birleştiler:  Andtey Lukanov. Komünist Partisi ileri gelenlerinden ve geçiş döneminin 15 Kasım 1990 ile 7 Aralık 1990 tarihleri arasında Başbakan olan. Demokratik Güçler Birliği (CDC) adıyla oluşan sağ hareket içine ajanlar yerleştirerek onu içinden çökertme ve Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) Türk partisini de BSP ile CDC arasında mıhlayan ve BSP’ye koltuk değneği yapan siyaset çizgisinin mimarıdır. 2 Ekim 1996’da evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü. İvan Kostov. BKP üyesidir. Rusya’da eğitim görmüştür. CDC’ye geçmiş ve Başkan olmuştur. 21 Mayıs 1997 ile 24 Temmuz 2001 tarihleri arasında Başbakanlık yapmıştır. Sağcı güçler ve iktidar adına hareket ederek, emekli maaşlarını yarı yarıya azaltıp ücretleri de sıfırlayarak, 14 bankayı birden çökertip Bulgar halkını demokrasi hayalinden uzaklaştırmıştır.  Ahmet Doğan. Komünist Partisi üyesi olamamıştır. Bulgar siyasi polisi (DS) Türk kollarına hizmetlerde bulunmuş. 1984’ten sonra kök salan ve bütün Bulgaristan’ı kucaklayan Müslüman Türklerin hak, özgürlük, demokrasi ve adalet hareketini içinden çürütülüp çökertilemeyince, tepesine adam dikilerek aforoz edilmesi planına alet edilmiş ve başarılı olmuştur. Halk örgütlenmesinden yapılanan hak ve özgürlükler hareketinin siyasi arenaya sıçramasıyla yönetimini tamamen ele almıştır. 2014’te ilk kez bir azınlık partisi olarak Bulgar meclisine 38 milletvekili girmiştir. 1948’de kovulan Bulgar Çarı II. Semiyon’un Bulgaristan’a geri getirilmesinde, başbakan olmasında, ülkenin NATO ve Avrupa Birliği’ne alınmasında belirli rol oynamıştır. 26 Mart 2017’deki seçimde 12 milletvekili yitirmiş, kazandığı 26 sandalya ile DPS partisini 1990 Haziran seçimleri durumuna geri çevirmiş, daha da kötüsü bu seçimlerde sahte “Yurtseverler Birliği”nden hem milletvekili adayı alarak hem de Türkiye’ye gönderilen sandık gözlemcilerinden otuz beşinin faşist partiden olmasına razı olarak, şerefimizi beş para etmiştir. Doğan, Türklerin Hak ve Özgürlük Hareketini 6 kez parçalamış, 10 bin Türk aydınının ülkeyi terk etmesine neden olmuş, Rusya yanlısı siyasi çizgide yer alarak şirketler zinciri kurup, oligarşi türü biçimlenmelerle ve Bulgar mali sermaye-


168

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

sine olanak sağlayarak ülke ekonomisini çökertmiştir. Şimdi Bulgaristan’dan çıkıp, Yeni Liberaller’ın Balkan ülkeleri Müslümanlarını T.C. Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı aynı cephede toplayıp birleştirme stratejik planlarına alet edilmek üzere görevlendirilmiştir. Seçimden sonra gündeme yerleşen ve yeni ortamda en fazla tartışılan konu: Borisov yeni hükümet kurabilecek mi? Bağımsız görüşleriyle ünlü iki sosyolog Koylu Kolev ile Sosyolog Kolyo Kolev ile Dimitır Ganev. Kolyo Kolev: Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) siyasi partilerden herhangi biri tarafından hükümet ortaklığına alınmayacak. Sağ uçtaki aşırı “yurtseverler” DPS partisinin iktidara girmesine asla razı olmayacaklar. Şu dönemde hükümet kurma çabalarında tek şık var. Mareşki’nin bu ortaklıkta dolgu olmayı kabul edip etmediğine bakılmaksızın, GERB ile “yurtseverler” ortaklığı olası görünüyor. “Yurtseverler” olmadan hükümet kurulamayacak gibi... Dimitır Ganev: Siyaset açısından değerlendirildiğinde sadece merkez sağda GERB - “Yurtseverler” hükümeti görünüyor. Sahte Yurtseverler bu seçimde daha büyük başarı hayal etmişlerdi. GERB partisinin başarısını yükseltmesi, “Yurtseverleri” büzdü ve onları şartlarını kabul etmeye zorlayabilir. Gerçek böyle olsa da, şu da dikkate alınmalıdır: “Yurtseverlerin” fiyatı şimdi de yüksek. Çünkü yeni bir hükümet kurulup kurulamayacağının anahtarı onların elindedir. “Yurtsever Birlik” Başkanı Valeri Simyonov Bulgaristan Sosyalist Partisi ile de hükümet kurmaya hazır olduğunu ifade etti. Bunun nedenini ise şöyle açıklayabilirim: “Yurtseverler”, meclis yeni seçimlerin majoriter oylamayla (en fazla oy kazanan seçilir usulünce) seçileceğini düşündüklerinde, bir daha meclise giremeyeceklerini hissediyor, majoriter (mutlak ekseriyet usulü) sistemin kendi partileri için ölümcül olacağını anlıyorlar. Bir daha toplanamamak üzere dağılacaklar. Şu da var: BSP (80 milletvekili) ile “Yurtseverlerin” (27 milletvekili) birleşerek hükümet kuramayacakları da ortadadır, çünkü oy toplamı 107 milletvekili yapıyor, gerekli sandalye sayısı ise 121’dir. Yeni hükümete katılmayı kabul etmedikleri halde, “Yurtseverler” yeni erken seçim yolu açmış olacaklarından dolayı, suçlu sayılacaklardır. Bu da kendileri için kötünün kötüsü olacaktır.


Makale ve Analizler - 2017

169

O zaman onlar bunalıma neden olacaklar ki, bugün devletin istikrarı sloganı kaldırıyorlar. Bu durumda GERB’in konumu daha da pekişecektir, çünkü seçmen yoruldu ve art arda yeni seçim istemiyor. Bu gelişmeler seyrinde, GERB’in yüzen bir parlamenter destekle azınlık hükümetine gitmesi de düşünülebilir. Bulgaristan Seçimlerine Katılım - % 42.74 №

Partiler

Oylar

% Olarak

11

GERB

1.147.245

% 32,66

10

BSP - Komünistler

955.214

% 27,19

17

ATAKA - (Irkçılar Birliği)

318.512

% 9,07

19

HÖH – ДПС

315.786

% 8,99

6

Volya

145.636

% 4,15

21

RB

107.397

% 3,06

13

DOST

100.278

% 2,85

86.411

% 2,50

Kimseyi Desteklemiyorum

Bulgaristan’da Partilere göre milletvekili sayıları GERB - 95 Milletvekili BSP - 80 Milletvekili ATAKA - 27 Milletvekili ДПС - HÖH - 26 Milletvekili VOLYA - 12 Milletvekili

Zulüm Döndü

Levent Rasim-28.Mart.2017

Konu: Bulgaristan’da kol gezen faşist cinayet örgütleri yasaklanmalıdır. Yurtsever cilası düşen faşist “Yurtsever Birlik” yasaklanmalıdır. Seçim günü Anayasa ve Ceza Kanunu’nun 167 ve 169. maddeleri çiğnenmiştir. Sahte “Yurtseverlerin” eş başkanı V. Stoyanov Türkiye sınırındaki kaba saldırıları için tutuklanmalı, yargılanmalı, cezalandırılmalı ve hapse atılmalıdır. Irkçı-faşistler yeni hükümete alınmamalıdır. Ceza Kanunundaki benzer cinayetler için öngörülen 8


170

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

yıl hapis cezası hemen uygulanmalıdır. “Yurtsever Cephe” hükümet görüşmelerine alınmamalıdır. Zulüm Döndü Avrupa Birliği Konseyi’nin “faşist” partiler olarak nitelediği “Ataka”, VMRO - Makedonya İç Devrim Örgütü, “Yurtsever Cephe” ve kurdukları “Yurtsever Birlik” ülkede kol geziyor, kamuoyu önünde boy gösteriyor, tehditler savuruyor. Biz Deliormanlılar seçim günlerinde ve seçimden sonraki ilk günlerde siyasi havanın sertleştiğini, faşist itlerin sert saldırılara geçtiğini izliyoruz. Bu gidiş kötüyedir. Halk tedirgindir. Hükümetin önlem almasını ve toplumsal yapının faşizme kaymasını önlemesini beklesek de, ortada güvenilir hükümet yok. Kesin kanı şudur: Eğer Bulgaristan Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse, aşırı sağcı faşist partileri hemen yasaklanmalıdır. Bu partilerin önderleri olan Valeri Simyonov, Krasimir Karakaçanov, Cambazki ve Volen Siderov tutuklanıp yargı önüne çıkarılmalıdır. Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşlarından her birinin etnik mensubiyetine bakılmaksızın yurt içinde ve yurt dışında seçime katılma, oy kullanma, seçme ve seçilme hakları meşru ve kutsaldır. Hatta Bulgar Seçim Yasasına göre seçime katılma, oy kullanma, halk oylamasına katılma gibi haklar zorunludur. Zorunlu olan bir hakkın kullanılmasını engellemek ise yasala aykırı olup Bulgar Ceza Kanunu’nun maddelerine göre ceza öngörülmüş suçlardır. Seçimle ilgili insanlarımıza uygulanan baskılar cezasız kalmamalıdır. Bulgaristan Türkü olup 26 Mart 2017 erken seçimlerinde oy kullanmak için kara yoluyla Bulgaristan’da kayıtlı bulunduğu adrese gelenlerin otobüsleri durduruldu. Araçlardan indirilen, bagajları saçılan, eşyalarına el konan, kimlik belgeleri istenen, yolu kesilen, sebepsiz durdurulup alı konulan, gerekçesiz engellenen, hiç sebepsiz tartaklanan, yoldan dışarı itilen, sınırdan geri çevrilen seçmenin insan haklarının hiçe sayan vahşet, çılgınlık ve rezalet söz konusudur. Kimsenin gözünden kaçmayan insanlık dışı olaylar, özellikle bu arada Türkiye Cumhuriyeti Bakanlarına, Valilerine, hatta Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a dil uzatmalar hiç de iyi olmadı. Komşuluğumuzun değerini bilmeyenler gerginlik kışkırtmak ve Türkiye’ye karşı Avrupa’dan askeri destek sağlamak için çıldırmış hareket ediyorlar. Hafta sonunca cereyan eden olaylar sabır bardağını taşırıyor. Türk düşmanları gizlice birleşiyor. Bulgaristan Türklerini sosyal ve siyasal yaşamla birlikte, hayatın diğer dallarından da uzak tutmaya çalışıyorlar. Türklerin yaşadığı yerleşim merkezlerinde doktor ve öğretmen yetersizliği var, ama siyasetçilerin umurunda değil.


Makale ve Analizler - 2017

171

Seçmene saldırılar, yaşlılara karşı kabalık, Bulgarca yazmayı bilmeyenlerin hor görülmesi bütün Bulgaristan’ın ve demokratik dünyanın gözü önünde oldu. Bulgarlar anadillerinde okullarını Osmanlıda bina ettiklerini tez unuttular. 70 yıldan beri okulları kapalı olan insanlardan Bulgarca yazmalarını Türkiye’de istemek ve yaşlıların başına çullanmak başka bir yüz karasıdır. Bu seçimde en ilkel uluslar arası ve ulusal insan hakları, özgür seçme hakkı çiğnenmiştir. Hor görülenler, it muamelesi görenler, seçime katılma hakkını kullanamayanlar Bulgar Anayasası ve yasal haklarının çiğnenmesine tepkilidir. Son hesapta Türkiye’deki çifte vatandaş soydaşlarımızdan en az 50 bin kişinin oy kullanmasına engel olunmuştur. Türkiye’de ikamet eden 350 bin seçme hakkı olan soydaşımız olduğunu biliyoruz. Bu seçimde 3. ve 4. olan partilerin aldığı oy 300 bindir. Biz Türkiye’deki oylarımızla 3. parti olma ve en az 35 milletvekili çıkarma hakkımızı heba ettik. Başarılı ve akılcı kullanamadık. Soydaşlarımızdan oy isteyenler, burada sorunun 2 otobüs bileti ve 2 kap yemek olmadığını, insanımızın Vatan Hakkı için oy verdiğini anlayamadı. Bu defa da kişisel hesaplar, dalavereler, yalan dolan, baskı ve tehdit birine karıştı. En kötü olansa hapislerde yatarak kurduğumuz HÖH DPS partisinin sandık başında faşist “Yurtsever Birlik” itleriyle birlik kurmaları oldu. Bizi birbirimize düşürenler 3 günden beri bayram ediyorlar. Burunları gökte. Faşistler bu işi Bulgar Sosyalistleriyle birlikte kotardıklarını gizlemiyorlar. Bulgar jandarma ve polisi, sınır muhafızları, gümrükçüler ve birçok gazetecinin gözü önünde gelişen baskı ve terör uygulaması, sınır zulmü, seçim zulmü resim edilmiş ve filme alınmıştır. Ayrıca Bulgar Baş Savcılığının dikkatine sunulmuştur. 1989’da, 1984 - 89 döneminde, şehitlerimizin kanını yerde bıraktık, belki bu defa birlik olur, olayı yargıya taşırız. Bu defa bu görev seçmenimizden oy talep edip meclise yerleşmek isteyenlere düşer. Seçimlerde özgürce oy kullanabilmemiz engellendi. “Yurtsever Birlik” demokrasi düşmanlığını taşırdı. Özgürlüklerimize ve eşit haklı vatandaşlığımıza saldırdı. Normal hukuk devletinde hemen yasaklanmalıdır. Fakat bizde yasalar tatil edilmiştir. Oy kullanmak için Deliorman’a gelen soydaşlarımızın anlattıkları tüyler ürperticiydi. Devlet önlem almak zorundadır. Biz bundan böyle hiçbir cinayete, hiçbir saldırıya “yok bir şey” deyip yutkunamayız. Öç almak bize yakışmasa da, olaylara seyirci kalamayız. Üzerimize gelen saldırı çığ gibi artıyor. Suçun nerede ve hangi kardeşimize karşı işlendiği önemli değil, birlik olup birbirimizi kollamalıyız. Yasal yollara başvurarak, yargı sürecini sonuna kadar takip etmek zorundayız. İkiyüzlü, korkak, gerileyen kişiler liderliğe soyunmasın. Davamız ölüm kalım davasıdır. Hukuksuzluğa tahammül edemeyiz. AB Konseyi aldığı kararların arkasında durmalıdır. AB Konseyi’nin “faşist” dediği bir parti Macaristan’da, Romanya’da yasaklandığı gibi Bulgaristan’da da yasaklanmalıdır. Faşist partilerin para kaynakları açıklanmalıdır. Sorgulanmalıdır. AB Konsey ka-


172

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

rarlarının Bulgaristan’da zorunlu uygulanmasında direnmelidir. “Yurtsever Birlik” faşistlerinin hükümet yolu kesilmelidir. Bugün dedelerinden kalma bayraklar savuran bu güçlerin bize karşı silahlanmadığını düşünmek zorundayız. Bu güçler kapımıza otomatik silahla dayanan ve bizi yurdumuzdan kovanlardır. Seçimden 3 gün önce başlayan saldırılarda Bulgar Anayasası ve insan hakları yasası ve Ceza Kanunu’nun 167 ve 169. maddelerinin tümü çiğnendi. Yüzden fazla sopacıyı ellerinde küf kokan bayraklarla “Kapitan Andreevo”, “Lesovo” ve “Malko Tırnovo”ya sınır kapılarına taşıyan, yığınak yapan, topuzlu sopacılara peşinat veren, onları besleyip sulayan ve yüreklendiren, bayraklı hücuma kaldıran, saldırıları yöneten “Yurtsever Birlik” eş lideri Valeri Simyonov insan haklarını, vatandaş haklarını ve seçim yasasını çiğnemekten hemen tutuklanmalıdır. İçeri atılmalıdır. Önceden önce şu “soya dönüş” katliamı zehrinden arınamamış faşist zihniyet ve davranışlı kişinin TV’ye çıkması, Kahramanlıklarının basında çarşaf çarşaf anlatılması durdurulup yasaklanmalı ve “Skat” TV hemen kapatılmalıdır. Memleketimizde etnik düşmanlık, komşularımıza ve müttefiklerimize karşı hasımlık kışkırtmak suçtur. AB Konseyinde “faşist” olarak nitelenen bu yasa tanımaz üçlü seçim koalisyonu hemen dağıtılmalı ve milletvekilleri Avrupa Birliği Genel Kurulundan atılmalı ve tutuklanmalıdır. Bulgaristan ile Türkiye devlet sınırında baskı ve zorbalık uygulamış, ellerinde Bulgar kimliği, pasaportu olan ve seçime gelen yurttaşlarımızı tehdit eden, saldırgan davranmışlar, savunmasız ve barışçı yaşlı kişilere karşı kaba kuvvet kullananlar, birçok yurttaşımızı sınırdan geri çevirenler, hemen toplanmalıdır. Bunların hiç biri cezasız kalamaz. Gerekli sert tedbirler hemen alınmazsa faşistlerin önü alınmaz, hepsi kudurur ve işler sarpa sarar. Faşistleri gemleyemeyen Bulgaristan AB’den ihraç edilmelidir. Avrupa Birliği, İnsan hakları ve Bulgaristan vatandaşlarının hakları baştanbaşa ihlal edilmiştir. Haklarımız çiğnenmiştir. Seçime katılma hepimizin siyasi hakkıdır. Elimizden alınamaz. Çiğnenemez. Çiğneyen ve engelleyenler cezasız kalamaz. Bu haklarımız 1991 Anayasasında yer almaktadır. İhlal eden her zorba için 8 yıl hapis cezası öngörülmüştür. Bulgaristan sahipsiz bir devlet olmadığı gibi kimsenin baba çiftliği de değildir. Sahte “Yurtsever Birliğin” eş başkanı V. Stoyanov’un Türkiye sınırındaki küstahlığı yanına kalmamalıdır. O ve çetesi, hepsi tutuklanmalı, yargılanmalı, cezalandırılmalı ve hapse atılmalıdır. Irkçı-faşistler yeni hükümete katılamaz. Yolları kesilmelidir. 26 Mart erken seçim kampanyasında ve seçim günü en ilkel kanuni haklarımız çiğnenmiştir. Türkiye’de olduğu gibi Bulgaristan’daki karma bölgelerde seçmen serbestçe oy kullanamamış, değişik engellemelerle karşılaşmıştır. Seçimlerin özgür ve yasal bir ortamda yapıldığı iddia edilemez. Seçim günü 200


Makale ve Analizler - 2017

173

den fazla şikâyet alınmıştır. Merkez Seçim Komisyonu da “Yurtsever Cephe”, GERB ve BSP gibi partilerin ortak baskı uygulayarak gerçekleştirdikleri önlemlerle sınır kapısında şiddet uygulandığı ve seçmenin sandığa gitmesi engellendiği gibi, özellikle Türkiye Cumhuriyetinde seçim özgürlüğünü ve normal oy kullanma süreci olumsuz etkilenmiştir. Bulgar seçim yasasında bildirge doldurulur, imza Kiril Alfabesine göre atılır gibi bir şey yoktur. Bulgar devletinde okula giden çocukların % 53’ü Bulgarcayı anadil olarak kabul etmediği gibi İngiltere, Amerika, Almanya, Avustralya Türkiye ve daha 65 ülkede yaşayan ve seçime katılan genç vatandaşlarımızın Bulgar okulu görmediği için Kiril Alfabesini tanımaması ve bu yazını kullanamaması doğaldır. Türkiye’de yaşayan genç seçmenlerimiz de 5 - 6 yıldan beri seçime katılsalar da, kiril alfabesini kullanmıyorlar. Yapay engellemelerle bir yere varılamaz... Demokrasi faşist zihniyeti her zaman yenmiştir. Merkez Seçim Komisyonu’nun önceden internet üzerinden - elektronik yoldan seçime katılma başvurusu ve bildiriminde bulunulmuş olmasına rağmen, seçim günü getirilen Deklarasyon şartı yaklaşık 50 bin oyun kullanılmasına engel olurken, Sofya meclisindeki gerçek durumu da etkilemiştir. Faşistlerin baş kaldırması bu yüzdendir. Türk korkusunu aştıklarına seviniyorlar. Ne de olsa, oy kullanma hakkımıza beklenmedik bir darbe vuruldu. Binlerce soydaşımızın yasal hakkı engellendi. Bu bakıma erken seçimlerin meşruluğu söz konusudur. Merkez Seçim Komisyonu yurda giren seçmenlere yapılan faşist saldırıları engelleyici emirler vermemekle seçim yasasını bizzat kendisi çiğnemiştir. Seçim günü işlenen suç ve ihlaller seçimlerin hiçe sayılmasına yeniden yapılmasına yeterli gerekçedir. 26 Mart 2017 erken seçimlerinin yasa ve insan hakları ihlalleri dolayısıyla rafa kaldırılması durumunda faşist “Ataka”, VMRO - Makedonya İç Devrim Örgütü ve “Yurtsever Cephe” gibi partilere bir daha seçime katılma hakkı tanınmamalıdır. Sofya meclisi faşistlerle doldukça demokrasiden, özgürlüklerden ve insan haklarından, hak eşitliğinden söz edilemez. Büyük bir acı duyarak yazıyorum. Bugün Bulgaristan’da faşist dediğimiz “Ataka”, VMRO - Makedonya İç Devrim Örgütü ve “Yurtsever Cephe”, oluşturdukları “Yurtsever Birlik” bayram ediyor. “DOST Birliği”nin meclise girme yolunu kesebildiklerine seviniyorlar. Türklüğü ezdik diyorlar. Türkiye İçişlerine müdahale edip seçim bürolarında Bulgarca bildirge doldurma istemi dayatarak 50 - 60 bin kişinin oy kullanmasını engelleyebildikleri için bayram ediyorlar. Türk seçmeni sıkıştırabildikleri, korkutabildikleri, vatan kapısından geri püskürttükleri için bayram ediyorlar. Sınır kapılarını sarıp otobüsleri durdurup trafik polisine, jandarmaya rağmen istediklerini yaptıkları için, Nazi nizamı uygulayabildikleri,


174

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Müslüman düşmanlığını göklere kadar kışkırtabildikleri için bayram ediyorlar. Hükümet kuracaklarmış, seçme ve seçilme hakkımızı bütünüyle yasaklayacaklarmış. Türkleri bütün devlet bünyesinden, topraklarımızdan sökeceklermiş, komünistlerin yapamadığını yapabildikleri için bayram ediyorlar. En büyük yerli ve uluslar arası insan hakları avukatlarını, Helsinki İnsan Hakları Komisyonu hukukçularını tutup karşılarına dikilmeliyiz. Birlik olalım kardeşlerim! Bizi parçalayanların bir tek hedefi var. Bizi bitirmek, yok etmek. Vatanımızı ve anavatanımızı hepimize dar etmek. Demokratik Bulgar örgütlerinin, hükümet dışı örgütlerin, dernekler ve diğer örgütler tarafından düzenlenecek anti-faşist gösterilerde, miting ve diğer etkinliklerde yer alarak davamızı geniş kamuoyuna mal etmeliyiz. Faşistlerin katıldığı bir hükümetten bize fayda gelmez! Demokratik ve hak eşitliğine dayanan bir vatan için ileri!

Yalan Ters Çarpar

Şakir Arslantaş-29.Mart.2017

Konu: Bulgaristan Türklerine uygulanan siyasetler hep düşmanca oldu. 26 Mart’ta gidip oyumuzu verdik. Bir oy denizde bir damla. Bu seçimde 2 pistte koştuk. 27 yıldan beri oy verdiğimiz Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin aldığı oylar 650 binden 300 bine indi. Siyasi koşuya yeni katılan “Dost Birliği” ise meclise girmek için gerekli olan 125 bin oyu toplayamadığı için kopardığı gürültüyle kaldı. Bizde gürültü dendiğinde, fırtınanın ağaçları devirdiği, dalları kırdığı, ötede beride sallanan tenekeleri alıp götürdüğü akla gelir. Halk ağzındaki başka bir değim ise “kırık daldan meyve toplanmaz.” DOST partisi kurulurken ve daha sonra Kasım Dal’ın kurduğu Halkın Şeref ve Demokrasi Partisi (HŞDP) ile seçimler için “DOST Birliği” ortaklığı kurarken, çıkan gürültü beni düşündürmüştü. Halkımız ayrılıp gidene “Yolun açık olsun!” derken, gidici biraz uzaklaştıktan sonra hazır bulunan, uğurlayıcılara dönerek “Ayrılmakta hayır vardır!” der. Tabi bu olaya parçalanmamız açısından baktığımızda, hepimiz “birlikten güç doğar” dedikten sonra “hayırlı olan birlik olmamızdır” diyerek dua eder.


Makale ve Analizler - 2017

175

Bizim içimiz dışımız budur. Ve doğamız bölünme, ayrılma, parçalanma, sıla acısıyla yoğrularak durulmuştur. Şu anlatmaya çalıştıklarımı rakamlara döksek, şunlar çok çarpıcıdır: 1925’te Ankara Antlaşmasının imzalanmasından sonra İkinci Dünya Savaşı’nın sonu olarak bilinen 1945’e kadar 100 bin Bulgaristan Türkü taşınabilir eşyalarını sırtlayıp Türkiye’ye göç etti. Savaş yıllarında dahi göç durmadı anavatana hep aktık. 1950 - 51 yıllarında büyük bir kitle göçü oldu. Toplam 250 bin Bulgaristan Türkü göç etti. Türkiye Cumhuriyetine yerleşti ve geri dönmediler. 1968 - 84 yılları arasında göçler devam ederken 130 bin yurttaşımız daha ata toprağından söküldü. Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Bulgar vahşetinin doruğu olan 1984 - 1989 döneminde sindirme ve eritme siyasetine karşı 1989 Mayısı’nda ülke çapında ayaklanan Bulgaristan Müslümanlarından 500 bin kişi çok kısa bir zaman kesimi içinde ülkeden kovuldu. Türkiye’ye geçti. Diğer göçlerden farklı olarak bu “Büyük Göç” esnasında 150 bin yurttaşımız Bulgaristan’a geri döndü. O gün bu gün Bulgaristanlı Türkler “Kapıkule” sınır kapısının kapanmasına razı olmadılar. T.C.’de yerleşseler, çifte vatandaş olsalar da, hep gidip geldiler, emekliler yaz aylarını köylerinde geçirdiler, bahçelerine sebze diktiler, asmalardan üzüm topladılar, meyve ağaçlarını silktiler, memleket havası nefes ettiler. 1980 yılların ikinci yarısında uyguladığı sokkırım siyaseti ile ilgili birkaç defa yarım ağızla özür dileyen Bulgar makamları, katilerin, suçluların, zorbacıların kılına dokunmadı. 1984 - 89 yılları arasında zorlu gizlilik döneminde Müslüman Türklerin kurduğu 28 direniş hareketinin başına geçen ve hak ve özgürlük davamızı gemleyip isteklerimizi unutturmaya çalışan Ahmet Doğan ve ekibi, süreçlere hakim olmak için yalan değirmeninde çuval dolusu sahte haber, vaat, kandırma öğütse de bu seçimde iyice tosladı. Yalanlar ters çarptı. 2014’te 38 milletvekili çıkaran DPS üç yıl sonra 26 milletvekilliği kazandı. Hak ve özgürlükler, kişisel haklar, etnik azınlıkların toplu hakları ve özellikle de Türklerin anadil, din ve kültürel yaşam hakları gibi konularda izlenen ihanet ve ezme politikasına tokat indirilmiş oldu. 29 Mart 2017 akşamı “Bulgar Ulusal TV - 1” programında, seçim hükümeti başbakanı Prof Gercikov’un seçim günü Bulgarca evrak doldurma baskısı ve “Kapitan Andreevo” sınır kapısında memlekete dönen yaşlı vatandaşların ırkçılar tarafından tartaklanmasına onay vermesi dikkati çekti. Böylece ırkçı-milliyetçi baskıların tepeden onaylı olduğu dikkati çekti. Bu örneklere Türkiye’den gelen otobüslerin durdurulmasını ve bazılarının geri çevrilmesini de ekleyebiliriz. Bul-


176

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

gar başbakanı Gercikov’un ırkçılara arka olması faşist köklerin derinlere uzandığını kanıtladı. “Bulgaristan’da oy kullanacaklarsa Bulgar dilini öğrensinler” diyerek tepki göstermesi dikkati çekti. Aynı zamanda Gercikov hükümeti günlerinde, Sofya’daki iki yabancılar merkezinde, her iş gününde Bulgarca yazmayı bilmeyen, Bulgarca konuşamayan, 200 Makedon, Sırp, Moldova ve Ukrayna vb vatandaşına Bulgar vatandaşlığı, kimlik ve pasaport verildi. Bu yalan dolan işlerin de gün gelir geri teptiğini birlikte izleriz. *** Yel değirmeni rüzgâr olmadan dönmez. Yalan dolan ve kandırma politikası da bir yerlerden para almadan iş göremez. Bu konuda en ilginç bilgiler Moskova’dan geldi. Erken seçimlerden 2 ay evvel Sofya’ya 300 sayfalık bir seçim talimatı gönderildiği açıklandı. Bu yönetmelikte şaşırtıcı, aldatıcı, yalan haber üreterek yaymak önerilirken, ikinci olarak da, sosyolojik ajanları kullanarak seçimlerin Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) tarafından kazanılacağını seçmenin beynine kazınması istenmiştir. Yalan haberler dizisinde öğretmen maaşlarına yüzde yüz zam, emekli maaşlarının yükseltileceği, “Belene” Atom Elektrik Santrallinin kurulacağı, “Güney Akım” doğal gaz boru hattının inşa edileceği gibi birçok hiçbir dayanağı olmayan uydurma, şişirilmiş haber ön plana çıkarıldı. Toplumda umut yaratılmaya çalışıldı. Fakat seçmenler 1995 - 1997 Jan Videnov, 2005 -2009 Sergey Stanışev ve 2013 - 2014 Plamen Oreşarski hükümetleri dönemlerinde yaşadıkları güçlükleri hatırladıkça BSP’den uzak kaldılar. Bir de şöyle bir şey oldu. Seçime iki hafta kala BSP Başkanı Bayan Kornelya Ninova Avrupa ve NATO’dan uzaklaşma ve Rusya’ya sarılma yönünü açmaya başladı ki, Bulgar seçmenlerden 250 bin kişi oyunu Avrupacı ve NATO’cu siyaset çizgisine bağlı kılan GERB partisine vermeyi seçti. Özel sosyolojik ajanslar, televizyonlar ve basın organları tarafından “öz kaynaklı” anketlerde gerçekten BSP partisi seçimi defalarca kazandı. Parti başkanı Korneliya Ninova “başbakan oldu”. Fakat bu yalancı anket rakamlarına inananlar 22 Mart gecesi yalandırıldıklarını anladılar, çünkü GERB ile BSP arasında % 5,5 fark olduğu hemen ortaya çıktı. Siyaset gündemine damga vurdu. Yalan anketlerle kamuoyunu etkileme oyununda en aktif rol bu defa “bTV” ile “24 Çasa” gazetesine düştü. DPS 27 yıldan beri aldattığı Bulgaristan Müslüman Türklerine bu defa daha büyük bir yalan balonu saldı. Önce Ahmet Doğan siyasete dönüyor, diyenler, seçim sabahından sonra yine sustular. Seçimde 10 gün önce Doğan’ın “Bulgar halkına açık mektubu” yayınlandı. Bu mektupta ilk kez olmak üzere, Doğan ırkçı faşist “Yurtsever Birliğe” el uzattı. İki parti ilk defa ülke sınırları dışında bir


Makale ve Analizler - 2017

177

operasyon gerçekleştirerek, T.C.’deki soydaşları Bulgarca evrak doldurmaya zorlayarak seçim sürecini engellediler, yavaşlatıp frenlediler ve 50 - 60 bin seçmenimizin oy kullanmasına yol vermediler. Bu işbirliğinden başka bir şey beklenemezdi. Bu iki kafası bozuklar partisinin iliklerinde Türk ve Türkiye düşmanlığı kaynadığı bir daha görüldü. Şu an bu iki parti ve hareketin birleşmesi veya iktidar ortaklığının olanaksız olduğu görülse de, DPS liderinin ırkçı faşistlere Türklerle hesaplaşın yeşil ışığı sönmeden yanıyor. İkinci olarak, Bulgaristan Türkleri güya Rusya’nın, ya da belki de Avrupa Birliği’nin (Fransa, Avusturya ve Almanya) gibi devletlerin Balkan Yarımadasındaki anti-Türkiye siyasetini yönetmek ve Avrupa’nın İslamlaşmasına engel olmak için Avrupa merkezlerinden birine çıkarılarak olan Ahmet Doğan yeniden harekete geçiriliyor, haberleri yayıldı. Avrupalı liderler Büyük Türkiye siyasetine karşı Doğan öderliğinde Balkan ülkelerindeki Müslümanlar arasında cephe kurmayı düşünüyor. Etkinliklerin AB tarafından yönetilmesi öngörülüyor. Oluşmaya başlayan yeni durumla ilgili yorumda bulunan eski Tarım Bakanı Mehmet Dikme, Nisan ayında yapılacak olan Türkiye’deki halk oylamasından sonra DPS partisinin dağılacağını haber verdi. Seçim öngünlerinde en gürültülü kampanya yürüten “DOST Birliği” hiçbir konuda deneyim sahibi olmadığını her adımda herkese gösterdi. Kampanya’da en çok kullanılan terim “DOST Birliği” örneği, olumsuz propagandada mutlaka büyük başarı gizlenir gerçeğini bu defa kanıtlamadı. “Dost Birliği” meclise giremedi ve bir sürü olay yaşıyor. Bugün Malta’da yapılan Avrupa Halk Partisi (NDP) kurultayında konuşan GERB Başkanı Boyko Borisov, isimlerini birer birer sıralayarak birçok yapancı siyaset adamına erken seçimlerde Sofya’ya gelip partisine yardım ettiklerini açıkladı, kendilerine teşekkür etti ve zafer kazandığını söyledi. DOST, eline yüzüne bulaştırmadan yardım almayı ve teşekkür etmeyi bilmediğini gösterdi. Seçimleri bir futbol karşılaşması olarak düşünürsek, maçtan sonra gol atılmadığını unutmayalım. Halkımız ise kırık daldan meyve toplamak istemiyor. Ne yazık ki, zamanın büyük yalanlara sert tepki vermesi için, beklememiz gerek. Sonu hayırlı olsun.


178

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Durum PAT

Nedim Birinci-29.Mart.2017

Konu: Gizli enstitülerde yapılan hesaplar seçim çarşısına uymadı. Pazar gün Sofya parlamentosu için yapılan erken seçimlerde kazanan parti olmadı. Bu erken seçimde Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) üstün gelecek diyenler yanıldılar. En fazla oy alıp 95 milletvekili çıkaran Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi için Yurttaşları (GERB) partisi 2009’dan beri siyasi sahnedeki en büyük partidir. Belirli bir ideolojisi olmayan bu parti, 1989’da devrilen Komünist Partisi (BKP) yönetimine ve devlete sadık hizmet veren güçleri ve katmanı temsil ediyor. Siyasi yönelim bakımından ise, Putin Rusya’sına gülümseyerek, Avrupacı ve NATO’ya bağlı siyaset çizgisi izlerken, Avrupa Halk Partileri (NDP) kulübünde yer alıyor. Aldığı oy oranı % 32,65. Bir sol ya da sağ “koltuk değneği” bulmadan GERB’in üçüncü defa hükümet kurması imkânsız gibi görünüyor. 43.mecliste GERB iki “koltuk değneği” kullanmıştı. Birisi, 44. meclise giremeyen, parçalanan ve liderleri politikaya küsüp istifa eden Reformcu Blok ortaklığıdır. Hatta GERB II. Kabinede beş bakanlık verdiği RB grubunu kendine sımsıkı bağlamıştı. Seçmen seçim günü bu ortaklığı rafa kaldırdı. İkinci “koltuk değneği” cilalı maskesi bu seçimde yere düşünce alçak faşist oldukları yüzlerine vuran, sözde “Yurtsever Birliği” idi. II. Borisov hükumetinde, bu güçler kabineye öyle şartlar koştular ki, sonunda hükumet dayanamadı ve istifa etti. Siyasi bunalım meclis bunalımına büyüdü. Bulgaristan’da eşek dikenli faşizmin normal demokratik yaşamı aforoz ettiğini gözleyen, son seçimde % 9,07 oy alarak, 27 milletvekiliyle yeni mecliste üçüncü parti olan bu aşırı sağcı “Yurtsever Birlik” ortaklığına katılan “Ataka”, “VMRO” ve “Yurtsever Cephe”nin yeni oluşturulacak hükumetteki rolü ile ilgili ilk söz hakkını kullanan Avrupa Birliği Konseyi “Olmaz!” dedi. Faşistlerin kabine ortaklığına ters bakarken koalisyon görüşmelerinde arabuluculuk yapmalarına da tahammülü olmadığını ortaya koydu. Öte yandan BSP Başkanı Kornelya Ninova “GERB partisiyle hükümet ortaklı kabul etmeyeceklerini” gece gündüz anlatmaya devam ediyor. Seçimden 4.parti olarak çıkan ve milletvekillerinden on ikisini kaybederek, 26 kişilik bir meclis grubuyla yetinmek zorunda kalan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ise, doyduğunda sofradan kalkma duygusu olmadığı için, 2009’dan


Makale ve Analizler - 2017

179

beri hükümet sofrasına davet edilmiyor. Şimdi de davet edilmeyecekleri gün gibi ortadadır. Seçim sonuçlarıyla gelen yeni durum, dengeler açısından pat olduğu için “üst akıldan” sinyal bekleniyor. İlk sinyal kendini bekletmedi. Birbirine tahammülü olmayan birinci parti GERB lideri Boyko Borisov ile ikinci parti BSP lideri Kornelya Ninova siyaset sahnesinden inmeye davet edilirken, partisiz bir lider olarak sivrilen, geçici seçim hükumetinde Savunma Bakanı görevinde bulunan, US Harp Akademileri mezunu General Yanev’in GERB ile BSP partilerini ortak hükumette buluşturması tohumları kamuoyuna serpildi. Bu hükumete faşistlikleri aşırı boyutlar alan “Yurtsever Birlik” ile Türklerin partisi olan DPS ve hatta 5. siyasi güç olan ve 12 sandalye kapan “Volya” (İrade) partisi de, henüz ne olduğu belli olmadığı için bekleme salonuna alınacaktır. Sağ ve sol güçlerin üstünde olduğu sanılan bu “üst aklın” halen “pat” olan durumu bozup yeni bir seçim sonrası oyunu kurup başlataması şimdilik bir gizemdir. Gözle görülen şu ki, gizli stratejik enstitülerde Bulgaristan üstüne ince hesaplar yapanların öngörüleri bu defa da seçim çarşısına uymadı.

Hepsi Aynı Mal

BG-SAM-30.Mart.2017

Konu: Geçici hükümetin başbakanı Bulgaristan Türklerine hakaret etti. Tepkiler. Dış ülkelerdeki Bulgarların 190 okulu var. Geçici hükümet başbakanı Ognyan Gercikov, 27 Mart erken meclis seçimini değerlendirirken, soydaşların Bulgar dili bilip bilmeme gibi sudan gerekçelerle oy kullanmasının engellenmesini “doğdu” buldu. Oy kullanmak için vatandaşlık değil, Bulgarca yüksek öğrenim diploması isteseydi bari. Bulgar ırkçılığı taştı. Soydaşlarımız hakkında “Ne Bulgar vatandaşı! Dilimizi öğrensinler. Ve ondan sonra haklarını arasınlar!” diyen Gercikov’un insan haklarına ve tüm yasalara ters düşen, ayrımcı, ırkçı söylemi sert tepkiye neden oldu. Şu an Bulgaristan’da 1 milyon 500 bin Çingene yaşıyor ve bu ülkede hiçbir zaman bu


180

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

insanların okulu olmamıştır. Türklerin okulları 1957 yılında kapatılmış ve bir daha açılmamıştır. Bulgar elektronik yayınlarında yer alan yorumlar: Geçici hükümet başbakanı, “Bulgarca bilmeyen oy kullanmasın” dedi. Başbakan Gercikov’un seçim sonuçlarıyla ilgili skandal demeci sosyal haber araçlarında bomba gibi patladı. Bir hukuk profesörü olan Gercikov, hukukla, Bulgar Anayasası ve evrensel insan haklarıyla hiçbir ilişkisi olmayan birçok yaban kişisel görüş dile getirdi. Bulgar Milli Televizyonu (BNT-1) yayınına katılan Başbakan DOST partisi lideri ve seçmenlerini önce Bulgar dilinde yazmayı öğrenmeye ve ondan sonra oy vermeye davet etti. Gercikov, aynı seçmenlerin daha önce yine Türkiye’de Hak ve Özgürlükler Partisi’ne (DPS) ve Doğan’a oy verdiğine değinmedi. Başbakan, Bulgaristan’da 500 bin Çingene seçmenin de okuma yazması olmadığına, fakat seçime katıldığına da işaret etmedi. “Hür Avrupa” Radyosunun New York muhabiri Konstantin Mişev, Başbakanın skandal demecine şu tepkiyi gösterdi: “Sayın Prof Gercikov, siz bir Bulgaristan partisinin Genel Başkanını seçmenlerini Bulgarca yazmayı öğretmeye ve ancak Bulgar dilinde yaşmaya başladıktan sonra oy kullanmaya çağırdınız. Şahsen ben, bir hukuk profesörünün böyle bir şey söyleyebileceğine inanmak istemiyorum. Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşı olan, fakat Türkiye Cumhuriyeti’ne kovulan Bulgaristan vatandaşlarına Bulgarca okuyup yazmaya öğretme görevi DOST lideri Lütfi Mestan’ın vazifesi değildir, fakat sizin Sofya Üniversitesi Hukuk Fakültesinde birinci sınıfa dönmeniz mutlaka zorunlu olmuştur. Bulgar Anayasası, Seçim Yasası ya da herhangi bir başka Bulgar Kanunu seçime katılanlardan oy kullanmaları için diploma göstermelerini öngörmüyor. Üstelik Bulgaristan vatandaşlarının oy kullanması zorunludur. Sayın Başbakan siz ne söylediğinizin farkında mısınız? Sığınmacılara ve savaş kaçaklarına karşı amansız ve saldırgan olabilirsiniz, fakat hukuka ve öğrencilerinize biraz saygılı olunuz.” Eski Cumhurbaşkanı Jelü Jelev’in etnik sorunlar danışmanı olan Prof Mihail İvanov da geçici Başbakan’ı sert eleştirdi.


Makale ve Analizler - 2017

181

“Hukuk profesörü ve geçici başbakan olan Ognyan Gercikov, demokratik bir devletin yasalarına göre söylenmemesi gerekeni söylemiştir. “ Bulgarca bilmeyen oy kullanamaz. Seçimlere katılmak isteyen, Bulgaristan için zorunlu olan Bulgar dilini mutlaka bilmek zorundadır.” Bu sözler bir saçmalıktır ve “Bulgaristan vatandaşı olmak isteyen Bulgar dilini öğrenmek zorundadır!” anlamındadır. Bulgar vatandaşı olmak her şeyden önce ve her şeyin üstünde oy kullanmak demektir. Yani bir anayasal hakkı yerine getirmektir ki, bu devlet düzenimizin temellerini oluşturur. Bulgaristan Anayasasında olmadığı gibi, Bulgar Vatandaşlığı Yasasında da, Bulgaristan vatandaşı olabilmek için Bulgar dilini bilme istemi veya şartı yoktur. Demek oluyor ki, hukuk profesörü, geçici hükümet başbakanı Gercikov, Bulgarca bilmeyenlerin Bulgaristan vatandaşı olmasına son verilmesini istiyor. Bu arada, Bulgaristan vatandaşlarının Bulgar dilini öğrenmelerine (mali ve örgütsel) ilgi ve çaba göstermesi gereken makam Bulgar hükümetidir. Bulgar hükümetinin Bulgaristan vatandaşlarını Bulgar dilini öğrenmeye davet etmesi de zorunludur. Meydana gelen durumda Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in geçici Başbakan Ognyan Gercikov’u istifasını istemesi zorunlu olmuştur. Faktor.bg *** Bulgaristan devlet mekanizması eskimiş, gıcırdayan ve çalışmayan bir ülkedir. Bulgar dili eğitimi konusunda etnik azınlıklara ilgi gösterilmemesinin sonucu olarak okula giden öğrencilerin % 53’nün Bulgarcayı ana dil olarak kabul etmediği ve öğrenmek istemediği durumu ortaya çıkmıştır. Bu konular Bulgar haber araçlarında pek işlenmiyor. Sansür uygulama bakımından Bulgaristan Avrupa^da birinci yerde, dünya sıralamasında da 113. yerdedir. *** Etnik azınlıkların memleket dilini öğrenmesine yatırım yapmak istemeyen Bulgar hükümetleri, ülkeyi terk edip giden ve dış ülkelerde dünyaya gelen ve Bulgar dilini öğrenmemiş çocuklar için özel ilgi gösteriyor. İşte birkaç örnek: Yabancı ülkelerde 18 yeni Bulgar Okulu açılıyor. Öğrenciler Bulgarca, tarih, edebiyat ve coğrafya dersleri görecek. Bulgar Haber Ajansı (BTA) bildirdiğine göre 2017 - 2018 ders yılında dış ülkelerde 18 yeni Bulgar okulu açılıyor. Avrupa’da (İspanya, Malta, Kıbrıs, Almanya ve Büyük Briyanya’da) 13 okul ve Kuzey Amerika’da (Mesaşuzets, Nü Cırsi , İlinoys eyaletlerinde) ve Kanada Kvebek’te Bulgar okulları açılıyor.


182

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bu arada, Eğitim ve Teknoloji Bakanlığının bildiği üzere, Birleşik Arap Emirlikleri balkenti Abu Dabi’de Pazar Bulgar okulu açılacak. Bakanlığın bildirdiğine göre böylece dış ülkelerdeki Bulgar okullarının 190 dir. Bu okulların 175’i devlet parasıyla eğitim veriyor. Ukrayna’da 8 Bulgar okullu oradaki etnik Bulgar azınlığına eğitim veriyor. 2016 – 2017 ders yılında dış ülkelerdeki Bulgar Pazar okullarına Sofya devlet eliyle 8 055 896 leva yardım göndermiştir. 2017 - 2017 ders yılında Bulgar devleti 20 bin Bulgar çocuğun dış ülkelerdek,i Pazar okullarında eğitimine yardım edecektir. Bu okullarda Bulgarca, tarih, medeniyetler gibi derslerden başka, 12. sınıfa kadar öğrencilere tüm eğitim dallarından bilgi sunulurken, coğrafya, edebiyat ve Bulgaristan ekonomisi gibi derslere ağırlık veriliyor.. Bu okullarda milli kimliğin, gelenek, görenek, halk sanatları ve halk kültürünün korunması dallarında ders dışı çalışmalar yürütülüyor. Bu eğitim etkinlikleri dış ülkelerdeki Bulgar öğrencileri Bulgar Yüksek Okulları için de hazırlıyor. *** Biz, Bulgaristan Türklerinin bir tek okulumuz yok. Bunu kendiniz düşünün lütfen. Üstüne Bulgarca yazıp çizmemiz isteniyor. bTV – haberler

Faşistler İçini Çıkardı

Raziye Çakır-30.Mart.2017

Konu: Türk azınlığıyla ilgili tutumda değişen bir şey yok. Türk köylerini boşaltma tarihinden bir örnek. Bulgar faşistlerinin Türkiye ile sınır kapılarındaki abluka, girenlere saldırı, geri çevirme, otobüs durdurma, yaşlı kadınları tartaklama operasyonlarını yöneten faşist başı Valeri Simyonov’un tarihi itirafları: “Üç sınır kapısında yaptıklarımızla gurur duyuyorum. Bu iş için bine yakın taraftarımızı seferber edip sınıra taşıdık. Sınırda 2 - 3 gün gece gündüz nöbet tuttular.


Makale ve Analizler - 2017

183

Özellikle gurur duyduğumuz olay ise, Türkiye’deki başarılarımızdır. Türkiye’deki her seçim sandığına ikişer kişi gönderdik. Onlar çok gayretli çalıştılar ve oy vermek isteyenleri engellediler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aksine, dışardan toplu olarak getirilen dilekçeleri kısıtlamayı başardık. Ancak 20 bin kullanıldı. Bu operasyonumuz olmasaydı 70 binden fazla oy kullanılacaktı. Bu işe GERB ve BSP de katkı verdi. Bir hafta boyunca onları ikna etmeye çalıştık. Sonuçta Onların Sofya Merkez Seçim Komisyonundaki temsilcileriyle birlikte, ikinci bir karar metniyle, oy kullanma dilekçelerinin sandık görevlileri huzurunda şahsen doldurulması kararında uzlaşıldı ve bu karar uygulandı. Böylece Türkiye’deki oyların kısıtlanması sağlandı.” Bu iğrençliğin çok derin kökleri var: Madara örneği. Hedef: Türkleri göçe zorlayarak memleketten kovmak ve onların yerine dış ülkelerdeki Bulgarları toplamaktır. Bulgaristan’ın Osmanlıdan kopmasından sonra Madara’nın etnik nüfus bileşimi son değişiklik gördü. Bulgaristan’ın diğer bölgelerine göre Madara bölgesinde nüfusun Bulgarlaştırılması biraz daha uzun sürdü ve yavaş gerçekleşti. Bunun açıklamaları şöyledir. 1877 -1878 yıllarında Rus - Türk savaşının yapıldığı Merkez ve Batı Bulgaristan Türkleri, yaşadıkları toprakları kitle halinde terk ederek Güneye ve Türk Ordularıyla birlikte Anadolu’ya kaçmıştır. Bu dönemde Kuzey Doğu Bulgaristan’da durum sakindir. 1878 Temmuzunda çağrılan ve aldığı kararlarla Bulgaristan topraklarında kalan Türklerin haklarını güvence altına alan Berlin Konferansına kadar, ŞumenRuse, Silistra-Varna stratejik dörtgenindeki Türk ordusu yerli Türkleri korumuştur. Yine bu dönemde savaştan kaçan birçok Türk aile (toplam sayıları 230 bindir) Şumen kenti dolayındaki köylere, özellikle de Madara’ya yerleşmiştir. 1880’de yapılan Bulgar Prensliği’ndeki ilk nüfus sayımından alınan sonuçlarda, Madara yöresinde biri Bulgar, 24’ü Çingene, 530’u Türk, toplam 550 kişinin 96 evde oturduğu kaydedilmiştir. Çingenelerin Osmanlı zamanında da aynı evlerde yaşadığı tahmin ediliyor. Fakat Müslüman olduklarından dolayı elimizdeki Osmanlı evraklarında onlar için ayrı kayıt yoktur. Bilindiği üzere Osmanlı’da nüfus kayıtları etnik aidiyete göre değil dini mensubiyete göre yapılmış olduğundan Çingeneler Türk olarak kaydedilmiştir. Pliska ovasında araştırmalarda bulunan etnograf Vasil Marinov, Osmanlı egemenliğinin son yıllarında, Külevçe köyünde bir koyun sayası olan Radi Kolev’in Madara bölgesindeki Türklerin yanına taşındığını yazıyor. Yine Külevçe köyün-


184

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

den, Kaldoçev soyadlı üç kardeş olan Petko, Marin ve Kolyo Madara’ya çoban olmuştur. Araştırmacı Marinov’a göre, Tryavna köylerinden Dinyo dede de bu bölgeye Osmanlı döneminde yerleşmiştir. Bu bakıma, 1880’de yapılan sayım Madara yöresindeki durumu gerçekçi yansıtmamıştır. 1892’de yapılan yeni nüfus sayımına göre, bölgede 709 Türk, 13 Bulgar ve 5 Çingene yaşamaktadır. Aynı dönemde, Bulgar nüfusun daha kalabalık olduğu komşu köylerden, 25 Türk hane Madara’ya gelmiştir. Madaralı öğretmen Deçko Simeyonov göç olaylarını şöyle kaydetmiştir: “Osmanlı zamanında Kölevçe’de Türk nüfus kalabalıktı. Rus Türk 93 Harbinden sonra köyde ancak 10 hane Türk ve köy merkezindeki camide hizmet veren Hoca kaldı. Bulgarlar Türkleri köyden kovmaya çalışıyordu. Bir gün Bulgar gençler Türkleri akşam namazından sonra camiden çıkarken beklemişler, hepsini dövdükten sonra Hocanın bıyıklarını yolmuşlardır. Korkan Türkler daha ertesi gün çevredeki temiz Türk köylerine taşınmaya başlamışlardır. Daha fazlası Madara’ya yerleşmiştir.” XIX Yüzyıl sonlarına kadar Hıristiyanların sayısı 36 kişi artarken Müslüman sayısı 49 kişi azalmıştır. Daha sonraki yıllarda Hıristiyanların sayısı daha hızlı artmıştır. Köy birçok Bulgar göçmen almıştır. Hıristiyanların sayısı artarken Müslümanların sayısı ise azalmıştır. 1908 - 1909 yıllarında Müslüman nüfustan 10 hane Dobruca’nın Geboy köyüne göçtü. XX yy başlarında yapılan nüfus sayımına göre, Madara köyündeki durum şöyledir: Yıl Nüfus Bulgar Müslüman Diğerleri 1990 743 49 650 44 1905 830 169 634 27 1910 930 317 574 39 1920 1260 556 706 30 On yıl gibi bir sürede, savaşlar olduğu yıllarda, nüfus 330 kişi artan nüfusun 239’u Bulgar ve 91’i Türk’tür. Türk nüfus yeni doğumlarla beslenirken, Bulgar nüfus göç alarak artmıştır. Savaş sonrası barışçı yıllarda nüfus artmaya devam etmiş ve 1926 yılında toplam 1 380 kişi olmuştur. 1935 yılında Bulgaristan ile Türkiye arasında bir göç sözleşmesi imzalanmıştır. Hemen 50 Müslüman aile Türkiye’ye göç etmiştir. Göç edenler arasında varlıklı ve otorite sahibi Mustafa Pehlivan, Mehmet Küçük, Ömer Hacıaliev, İsmail Recebov, Hasan Molla Tasmancı gibi haneler


Makale ve Analizler - 2017

185

de göç etmiştir. Madara göçleri İzmir’e yerleşmiştir. Mücelife köyünü Madara göçmenleri kurmuştur. 1938 yılında yeni bir grup göç etmiş ve onların yerine köye Bulgar göçler yerleşmiştir. XX yüzyılın 30’lu yıllarında Türklerin toplu halde göç etmesi ve Bulgarların bölgeye yerleşmesiyle nüfus bileşimi kökten değişmiştir. Bölgeye akın eden Bulgarların menfaatleri, kültürü, huyu, eğitim düzeyi, maddi durumu farklıdır. Bazıları modern ve yeni olana sarılan girişken ve etkin kişilerdir. Onlar eski köy havasını bozarken bu herkesin hoşuna gitmemiştir. Bir yandan ülkenin değişik yörelerinden ve dış ülkelerden gelen Bulgarların etnik ve kültür olarak birleştirilmesine gayret edilirken, çte yandan Müslümanların kendi kabuğuna çekildiği, kapandıkları ve göç hazırlıkları gördüğü gözlenmiştir. 1950 - 1952 yıllarında Madara bölgesinde Türklerin son kitle göçü yaşandı. Farklı yönetim sistemleri olan Bulgaristan ve Türkiye’deki durum göç dalgasını güçlü etkilemiştir. O yıllarda çekilen “demir perde” sınırın iki tarafında kalan akrabaları birinden ayırdığı gibi, kişisel temasları imkânsızlaştırmıştır. 1950’de göç antlaşmasının imzalanmasından sonra Madara’dan 20 Türk aile göç etti. Değişik nedenler yüzünden göç edemeyen son 10 Türk hane, daha sonra Türklerin yoğun yaşadığı Şumen’e bağlı Tsarev Brod, Vehtovo ve Vtrişte köylerine taşındılar. Türklerin bölgeden göç etmesinin derin ekonomik, politik, sosyal, ekonomik, kültürel ve yaşayış sebepleri vardır. İlk Bulgarların köye gelip yerleşmesine Müslümanlar kuşkuyla bakmıştı. 1903’te Ege Makedonyası’ndan gelen ilk göçmenler Türkler tarafından kayıtsız karşılanmıştı. Yeri önderler Bulgar göçmenleri kömşu köylere yöneltmek ve köye yerleşmelerini güçleştirmek için çalışmıştır. Türkler Osmanlı dönemi için Bulgarların öç almak isteyebileceklerinden endişeli olduklarından dolayı, ortak yaşamda perspektif görmemişlerdir. XX yüzyıl 20’li ve 30’lu yıllarında iki etnik grup arasındaki ilişkiler normalleşmiştir. Birçokları “komşu” olmuş, bayram, düğün dernekte beraber olmuşlar, işbirliği yapıp yardımlaşmışlardır. Muhtarlık ve encümenlikte ilişkiler ancak seçim dönemlerinde ya da bazı kültürel ve sosyal sorunların çözümünde gerginleşiyormuş. Halk sanat ve kültüründeki gelenekleri türküler ve törelerdeki bazı özellikler Osmanlı döneminden kalan gergin ilişkileri yeniden kızıştırıyor ve gerginlik yaşanmasına neden oluyormuş. Makedonya ve Trakya Bulgar göçmenlerinin hafızasında olumsuz anıların izleri derinmiş. Kötü olan ise, Bulgarların Osmanlı döneminde yaşadıkları bazı olumsuzlukların suçunu, Bulgaristan Türklerine aktarmaya başlaması ve onları suçlaması oluyormuş.


186

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Bulgaristan ve Türkiye hükümetleri arasında imzalanan göç anlaşmaları ile uluslar arası ilişkilerin gerginleştiği dönemlerde ve savaş sırasında yürütülen propaganda göç psikozunu hep canlı tutmuştur. Türkleri göçe zorlayan en güçlü etken, her zaman çocuklarına ve yeni kuşaklara gelecek olmadığı duygusudur. Yoksul ve cahil Türk köylülerinin arasında kalmış, kendilerine uygun siyasi çizgi izleyen, Türk aydın ve din adamlarından bir kısmı göç histerisinin beslenmesinde çök özel rol onmamıştır. Bu siyasi tavır, Türk azınlığı Bulgar ulusunun kültürel kalkınmasından uzak tutmayı hedeflediği gibi, cahilliği ve batıl görüşlere saplanıp kalınmasını desteklemiştir. 1893 - 1894 yıllarında Şumen ilindeki durumla ilgili Şumen Belediye Başkanı’nın raporunda şöyle deniyor: “Önde gelen Türkler, ahalinin eğitim düzeyinin yükselmesine, yeni anayasal ve politik yaşama ayak uydurulmasına gereken çaba göstermedi. Onlar yalnız kendi çıkarlarına ve söz sahibi olmalarına baktılar.” Türklerin yeni kültürel ortama alıştırılması çok zor olmuştur. Farklı yerlerden gelen ve karma nüfuslu köylere yerleşen, Bulgar göçmenler önce azınlık iken, Türkçe öğrenip, Türk dilini Türklerle temaslarında kullanmıştır. Fakat XX yüzyılın 30’lu yıllarında yalnız Bulgar yaşayan Bulgaristan’ın Batı yörelerinden gelen göçler Türkçeyi öğrenmemiştir. Türklerle yakınlaşmadılar. Türk ve Bulgar okullarının yan yana olması, aynı yerde birbirine karşı hoşgörülü olmayan iki dinin yaşaması, Bulgar ve Türk etnos için yakınlaşma ve kaynaşma yollarını kapamıştır. Bir köyde birbirinin dilini bilmeyen insanların arasında temas da kesilmiştir. Bu da, kendiliğinden ötekileştirme, yabancılaşma, karşı koyma ve öfkelenmeye temel olmuştur. Türklerin göç etmesini tetikleyen süreçlerin önünde gelen ekonomik ve sosyal etkenlerdir. Madara’ya, Balkan köylerinden inen ya da Bulgaristan’ın dışardan aldığı göçlerden gelip yerleşenler fakir fukaradır ve umutlarında Türklerin göç etmesinden sonra ucuza kapacakları topraklarda geçinmek vardır. Bu nedenler gelen Bulgarlar Türkleri göçe zorlamak için ellerinden geleni arda bırakmamıştır. Bin yıllık geçmişi olan Madara köyü işte bu süreç içinde nüfus bileşimini Bulgarlaştırabilmiştir. Osmanlı döneminde değişim yöntemler uygulanarak Müslümanlaştırılmış ve Türkleştirilmiştir. Osmanlıdan sonra 50 yıl içinde ters süreç başarıyla gerçekleştirilebilmiştir. Geri dönen Bulgarlar güçlü ve yüksek ruhlu olduklarını göstermişlerdir. Bulgar etnik yaşayış biçimi ve maneviyatı köye böyle dayatılıp yerleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Bulgarlar Madara’ya yeni bir hızla toplanmıştır. Öncelikle Batı Bulgaristan’dan olmak üzere köy yeni göler alıyor. 1948’de hane sayısı 443, nüfusu da 1770 olmuştur. Muhtarlık nüfusun hızlı artışından en-


Makale ve Analizler - 2017

187

dişelidir. Gelenlerin çoğu fakir olduğunda onlara barınak bulunması ve iş gösterilmesi zor olmuştur. 1948 Nisanında Muhtarlık özel bir kararla yeni göç almayı kesinlikle durdurmuştur. Göçlerin geldiği muhtarlıklara ve belediyelere mektup göndererek yeni göç almanın durdurulduğunu haber vermiştir. Ne ki, XX. yüzyılın 70’li yıllarına kadar Madara köyü nüfusu artmaya devam etmiştir. Madara Şumen ilinde en kalabalık nüfusu olan köy olmuştur. 1965’te Madara’da 1830 Bulgar yaşıyordu. Bu nüfus artışının temeli Madara’nın göç alan bir köy olmasıdır. Madara köyü Anadolu, Trakya, Ege ve Pirin Makedonyası, Sırbistanla Batı sınır bölgesi, Mizya ve Dobruca’dan olmak üzere 120 yerden göç almıştır. “Çağdaş Madara” Yazan: Vasil Marinov 2012 / Sofya

Memleketimin Güzel Kokusu

Raziye ÇAKIR -31.Mart.2017

Konu: Kavga ederiz ama seni yine severiz. Bizi yanıltanlardan hesap sorulmalıdır. Memleketimin Güzel Kokusu Bu bahar çiğdem ve akça bardaklardan sonra kızılcık sarısı ile eriklerin pamuklu beyaz güzelliğini yaşarken ve elma armutların topaç topaç çiçekli gelişini beklerken iyice bir gerginlik yaşadık. Bağları bahçeleri sarmış yeşillikte beklenen özlemi görmüştük. Kendilerine güvendiklerimiz iyi hesap yapıp kazasız belasız bir iş çıkaramadılar. Ne de olsa çok güzel oldu. İlk defa Bulgaristan’ın arınmaya başladı. Kırılmış, kopmuş yere yola düşmüş ve her yer bahar olduğu için tutunup dikileceğini sanan partilerden beş altısı birden halk tarafından deste edildi ve seçim günü çöp tenekesine atıldı. , Daha tam bir hesapla seçim listesinde 16 parti birden çöp kutusuna gitti. Dalavere üstüne dalavere düğümleyerek 12 sandalye kapan “Volya” (İrade) adlı Mareşki Partisinin de 2 ay önce tescil olurken mahkemeye başka bir partinin imzalı ve adres kayıtlı listesini verdiği için kulağından


188

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

tutup “ha bakalım geldiğin göle geri” denmesi kapı çalıyor gibi. Dava dilekçeleri hemen mahkemeye sunuldu. Seçimden sonra Bulgar Başsavcılığı da 2000 yılından beri köy köpeği gibi gelene geçene havlayan “Ataka”, “VMRO” ve sözde “Yurtsever Cephe” gibi faşizm bozuntusu parti liderlerinden Siderov, Karakaçanov ve Simyonov, “Kapitan Andreovo” ve diğer iki Türkiye Bulgaristan sınır kapısında işledikleri çılgın kötülüklerle ilgili sorgulanacaklar. Bu üç parti zaten Avrupa Birliği Konseyi tarafından “faşist” olarak nitelenmiş ve yasaklanması istenmişti. VMRO partisinin artık 100 yıldan beri Moskova’dan para aldığı, birçok devlet adamını katlettiği ve Balkan ülkelerindeki azınlıkları rahata bırakmadığı biliniyor. Milletvekili seçilen bu açırı milliyetçi ve ırkçı tiplerin dokunulmazlığının kaldırılması ve yönetime katılmasının yasaklanması bekleniyor. Bu gelişmeler. Halk iradesinin demokratikleşme isteği karşısında, totaliter bünyeden birçok kap ve kuru dalın düştüğü ve toplumda arınma sürecinin giderek biçimlenmeye yöneldiğine işaret oldu. Ne yazık ki, bu seçimi son hesapta Bulgaristan demokratları kaybetti. Sınır boyunda milliyetçi ırkçılar yaşlı seçmenleri yumrukladı, Koşukavak (Krumovgrat) gibi kasabalarda ise Dost Birlikçiler ile DPS kadroları birbirini tartaklamışlardır. Çıkan maraza sonucu, her yerde Türk adayların pankartları yırtılmış ve vatanımız faşistler tarafından sanki yeniden istila edilmiş gibi Güney Doğu Radoplar’da milliyetçi ırkçıların borusu ilk kez bu kadar yüksek ötmüştür. Rodoplarda korku ve tehdit havası yeniden esti. Türkler her zaman 5 milletvekili çıkardıkları Kırcaali ilinde bu defa ancak 3 vekil çıkarabildi. Birgün net kaynaklı seçim analizinde, “Ankara siyaseti Bulgaristan Türklerini böldü,” deniyor. Lütfi Mestan ile Ahmet Doğan arasındaki kişisel kavganın, Bulgaristan Türklerini bölüp birbirine düşürdüğüne işaret edilirken, her iki partinin de Bulgar saldırgan faşist partisi “Ataka”nın Türkiye’ye karşı propagandasına cevap veren yok, deniyor. Son dönemde Türkiye’ye karşı tepkinin çok sert olmasına yanıt olarak Türkiye’nin Plovdiv Baş Konsolosunu geri çektiği öne alınıyor. Üstelik Bulgar hükümetinin Burgas Baş Konsolosluğu’ndan dini sorunlar ataşesi Uğur Emir oğlu’nu ülkeden kovduğu ve Türkiye ile sınıra askeri sığınak yaptığına dikkat çekiliyor. Bulgar “Pogled. İnfo” yayınında konuyla ilgili yorumda, bu seçimde Lütfi Mestan’ın AK Partiden 20 milyon US Dolar yardım aldığı bildiriliyor. Yazıda, eski Bulgar Başbakanı Boyko Borisov’un Türk etnik partilerinin siyasete karışmasına karşı olduğunu duyururken, AK Partinin ise Bulgaristanlı Türklere Türk olarak değil Müslüman gibi baktığını vurguluyor. Bulgarista siyasetini yöneten, mecliste Türkiye Bulgaristan dostluk grubunu yöneten Aziz


Makale ve Analizler - 2017

189

Babuşçu’nun “Bulgaristan Türkleriyle alay ettiğine” değinilen yorumda, milletvekilinin “AK Parti ile Türk olmaktan kurtulduk” sözlerine yer veriliyor. Elektronik yayın, birkaç yıl önce Bülenç Arınc’ın “Bulgaristan’la ilgili izlenen siyaset tamamen yanlıştır” sözlerini de hatırlatıyor. Harcanan paralarınsa hakkı hesabı yoktur. AK Parti yetkililerinin izlediği siyaset Balkan ülkelerinde sıradan insanlara sorunlar yaşatıyor. Bu siyasetten Türk toplulukları çekiyor. AK Parti zaten Müslüman olan yerli Türkleri, İslamlaştırmaya baskı yapıyor. Bu çok ciddi bir sorundur. Yorumlamayı Rumeli Balkan Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) Başkanı Özcan Pehlivanoğlu yaparken sonunda “Türkiye DOST partisine güvenerek bu seçimleri kaybetti” demiştir. Ne de olsa bu seçime en yoğun bir şekilde katılıp, 600 bin oyu yine bir elde toplayarak zafer bayrağı dalgalandırmak isteyen kardeşlerimiz yediden dirildiler. Totaliter - komünist bünyeye uşaklık edenlere, Hak ve Özgürlükler Hareketi yönetimine gür sesle “biz ölmedik” dediler. Bu defa Müslüman Türklerimizden daha önce 40 milletvekillik oy alan HÖH liderliği bu seçimde 160 bin oyla yetindi. Mihaylovgrat gibi yalnız Romenlerin yaşadığı köy ve kasabalarda halka 2 defa para dağıtıldı. Toplam 300 bin oyun 140 bini para gücüyle elde edildi. DPS meydan mitingi yapamadı. Bir yandan iyice dağıldık, saçıldık ve parçalandık. Çok yaralı da olsak sınır kapılarına sığmamamız düşmanlarımızı delirtti. Oy kullanırken samimiydik. Bulgaristan’ın dönüşmesine, bunalımlar girdabından çıkmak, derinleşen bunalımların çöküşünü durdurmak istedik. Bu defa da el uzattığımız kişilerin tamamen kafayı yemiş, bambaşka hesaplar içinde olduğunu gördük ve yanlış adamlara güvenildiğine inandık. Devlet kapısını hamam kapısı sanıp toplandılar. Haydutluğun, vahşetin, kaba kuvvetin XX. yüzyıl başında Bulgaristan’da hala yaşadığı gün ışığına çıktı. Sahte demokratların cilalı maskeleri düştü. Bizim yaptığımız her yanlışlığı gördüklerinde üzerimize çullandılar. DOST ve dayandığı güçler yanlış üstüne yanlış yapmamış olsaydı, sınır trajedisi sahnelenemezdi. Hasımlarımıza defalarca fırsat tanındı. Karşılarında 1989’ Mayısında çapalarla, yabalarla, kazma kürekle ayaklanan cesur kadınlarını görünce birden irkildiler, korktular, naftalin kokan bayraklarını sardılar. Güvendikleri dağlara kar yağdı. Aynı zamanda halkın kararından daha büyük bir hüküm olmadığını herkes gördü. Bulgar komünist zulmünü yerle bir, “Bulgar Etnik Modelini” de paramparça eden genç kız ve gelinlerimiz, belleri bükülmüş ama ruhu dimdik ninelerimizin gönlündeki ruhu şairlerimizden Habibe Ahmedova şöyle dile getirdi:


190

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Kederli anlarında Rumeli şarkıları okuyan kız Sesin neden titrek Neden yüzün ıslak bugün Senin de mi memleket kokusu Burnunda tütüyor. Bil ki annen hala yolun gözlüyor Kuşlar hasretinle ötüyor Senin de mi memleket kokusu Burnunda tütüyor.

Sevdalı günlerinde Rumeli şarkıları okuyan kız Gözün neden yaşlı Neden yüzün ıslak bugün Senin de mi hasretin acısı Gönlünü yakıyor. Bil ki annen hala yolun gözlüyor. Kuşlar hasretinle ötüyor. Senin de mi hasretin acısı Gönlünü yakıyor.

Bizim memleketimiz yalınız şiirlerde değil, bağlarında, çalılıklarında, çiçekliklerinde hatta katranlı tütün tarlalarında güzel kokar. Kızlarımızın çiğiz kokusu, gelinlerimizin evlat kokusu, erkeklerimizin ter kokusudur o. Hele bir de içine sıla sıkıntıları karıştı mı, kok kokabildiğin kadar. Çok sert bir yüzleşme yaşadık. Çıkarmamız gereken en büyük sonuç. Parçalanmışlığımızı hemen aşmamızdır. Birçoklarımız işlerin kötüye gittiğini görebildik ve seçmeni boş oy kullanmaya çağırdık. Seçim sandıklarından 200 binden fazla boş oy çıkması, kendiliğinden konuşuyor. Seçmene 20 yıl iyilik yapmayanların birden b,ire iyilik meleği kesilmesine pek çok kişi anlam veremedi. İşin içinde başka hesaplar döndüğünü düşündü ve haklıdır. Pek çok sorun cevap bekliyor. Bilinçli olarak yanlış yapanlardan hesap sorulmalıdır. Oyun kuruculuğuna yeniden başlamalıyız. Modern oyun ruh hastaları veya para hırslılarıyla oynanamaz. Biz, neden şaşırdığımı anlayamadık! Memleketimizi çok hırpalanmış, çok yorgun, hatta paramparça bulduk diyebilirim. Orada yaşayan kardeşlerimizin gerçekten etkin yardıma ihtiyacı var. Kırılıp düşen daldan meyve toplamak istemiyorlar. Bu defa da büyük heveslerin hayallerine mi hamallık ettik dersiniz. Biz çorabı ilmik ilmik örerken, nakışta düşüm kovalarken, ilk yumurtanın kanlı olduğunu ve üstüne üstelik 1878’den beri ata toprağımızda kavgasız bir günümüz olmadığını, bu çatışmanın her şeyden önce vatan kavgası olduğunu bile bile yoldaydık. Kavganın iyisi kötüsü olmaz. Bu bizim vatan kavgamızdır. Baştan aşağı haklı kavgadır. İnsan haklarımızı, vatan hakkımızı, mutluluk hakkımızı yaşatmak için özgürlük kavgası bizimki. Geri adım atamayız. Biz parşalandıkşa, onun bunun kişisel maddi ve manevi menfaatlerine kurban edildikçe faşist güçler saldırılarını arttırıyor, iktidara tırmanıyorlar. Uyanık olalım. Güzel kokulu memleketimiz bizsiz olamaz.


Makale ve Analizler - 2017

191

Nisan 2017 Yazıları Analiz

Rafet Ulutürk-02.Nisan.2017

Konu: Geleceğin kalesindeki temel taşımız geçmişimizdir. Bulgar kamuoyunu oluşturanlar, 26 Mart 2017 parlamento seçimlerini kaybedenin “Türkiye” ve “Bulgaristanlı Türkleri” olduğunu hafızalara tıkmaya çalışırken, tarihte ilk defa savaşa giren komutanla ya da yabancı generalle kazanılmış çarpışma olmadığına işaret ediyor. Bulgar basını, Başarısızlar sıralamasında Lütfi Mestan ve Aziz Babuşçu’nun da adını geçiriyor. “Otobüsle kazanılan çarpışma örneği yoktur” deniyor. Son seçimin analizinde 3 çok önemli rakam var. 1- Bu seçimlerde Avrupa Birliği Konseyi’nin “faşist” olarak nitelediği “Ataka”, VMRO ve sahte “Yurtsever Cephe” için oy verenlerin % 45’ini 65’ten yaşlı seçmen olduğu. 2- Bu seçimlerde Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği inin Yurttaşları (GERB) partisine de oy vernelerin % 20’sini 65 yaşın üstündeki seçmen grubundan olduğunu. 3- Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) de oylarının % 40’ını 65 yaşın üstündeki seçmen kesiminden olduğunu. Demek oluyor ki, seçime geçmişin ruhu damga vurmuştur. Bugünkü Bulgar toplumunda seçime katılanların üçte birini oluşturan, yukarıdaki üç partide kümelenen bu kitle, 1970 - 1989 yılları arasında Bulgar totaliter komünist düzeninde diktatör Todor Jivkov’un etnik ve dini azınlıklara karşı amansız zulüm siyasetinin maşası olan ve insan hakları ile vatandaşların eşitliği konularında demokrasi edinimlerini asla kabul edemeyen katılaşmış bir kitledir. Bulgaristan çok ağır ve çok yönlü bunalım bataklığında batmaya devam ettiğinden ve yönetenlerin ne yapılması gerektiğini bilmediklerinden dolayı “İh-


192

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

tiyarlara akıl danışalım” durumu belirmiştir. Yaşlıların da verebilecekleri bir öğüt olmadığından, küf kokan bayrakları kaldırıp Türkleri durdurmak için sınır kapısına yürüdüler. Çünkü aşılamayan tehlikenin hep Türklerden gelebileceğine inandırılmışlardı. Helsinki İnsan Hakları Komitesi avukatı Nikolay Hacıgençev’in resmi demecine göre, seçimler “total hezimet”, Bulgaristan Türkiye sınırındaki “sirk” ise “olağanüstü ağır cinayet”tir. Olay Savcılığa taşınmıştır. Seçimlerin iptali isteniyor. Bulgar sosyologlarının ortak görüşünde kristalleşen değerlendirmede bu seçimlerde “kazanan yoktur, mevcut durum korunmuştur.” Yine de kazanan biri varsa o, eski başbakan Boyko Borisov’tur. Bu seçimle 2. hükümetinde başını ağartan sağcı aydın geçinenlerin tümünden kurtulabilmiştir. Kurşun kalem açmasını beceremeyen Reformcuların partilerinin beşi de baraj çitasını aşamadılar. Ne var ki, hayatın “bir dert gider yenisi gelir” ya da “giden geleni aratır” kuralı bu seçimlerde de kendini hatırlattı. Hatta Türk Seçmenler Hüseyin Bürge’yi arar olduğunu belirtenler çoğunluktaydı. 7 Kasım 2014 - 27 Ocak 2017 arasında Başbakan olan Borisov’a isteklerinin yerine getirilmesi şartıyla, kabine dışı destek veren ve meclisten geçirdiği 9 yasayla Müslüman Türklere karşı saldırıları meşrulaştıran sahte “yurtseverler” hedeflerinden asla şaşmadı. Türkleri temsil ettiğini iddia eden, Hak ve Özgürlükler Partisi’ni (HÖH - DPS) partisini Bulgaristan tarihinden söküp silmeyi ana hedef bilen bu faşizan güçlerin karşısına, Türklerin dil, din ve özgün kültür haklarını içeren daha kesin bir programla dikilen DOST partisi ve seçimde HŞDP ile “DOST Birliği” kurması ırkçı milliyetçileri adeta kudurttu. Sınır gösterilerinden kazanan tek parti oldu o da DOST Birliğiydi, yine de yetmedi. Gazeteler, Bulgar faşistlerinin haklarını ve özgürlüklerini sıfırlayarak onları ülkeden kovmaya çalıştıkları Türklerin malı mülkü için son derece iştahlı olduğunu yazdı. Bu seçimde iktidardan artarda büyük parçalar, yeni ödünler koparmak istediklerini belirtirken ise, Başbakan Yardımcılığı, Savunma Bakanlığı ve Avrupa Birliği’nin yaklaşan Sofya dönem yönetimi için özel komiserlik vb istediklerine işaret edenler “biz artık bir tımarhanedeyiz” dedi. İnsanların ve partilerin doymak bilmezliği bir psişik durum olsa gerek. Tüm bu istekler “Bulgaristan her şeyin üstünde” bohçasına toplanınca, vatan toprağında bize yer kalmıyor. Eleştirilere tahammülü olmayan, öğüt de almayan, ayrıca Bulgaristan konusunda kestim kestik, dediğim dedik havalarına giren ve yüksek egosuyla AK Partili Aziz Babuşçu, Bulgaristanlı kardeşlerimizin çilesini durduracağına daha da arttırdı.


Makale ve Analizler - 2017

193

Bu hesabı nasıl verecek acaba!? Anlaşılan bu zat, siyasi başarı yolunda ilk durağın, otobüs durağı değil, okul, eğitim, aydınlanma, iradeyi su verme olduğunu bilmiyor. Eline bu kadar imkânı nereye kullanacağını şaşırdı, Sofya “Banya Başı Camii” Yüz Cephe Duvarı dökülmüş, onu onartaydı, hiç olmadı küçücük bir yararı dokunurdu. Onu da yapmadı. Bu arada Balkanlarda iki din arasına sıkışmış, son İrfan Ocağı 70 yıl önce kapanmış Bulgaristanlı kardeşlerimize karşı yaklaşımın tamamen yanlış olduğu, sanki kör ebe oynandığı, 5 aydına bile el uzatılmadığı, iktidarın çabalarında varsa yoksa cenaze imamı yetiştirmek olduğu dikkati çekerken, insanlarımız gülünç ve daha da ezgin duruma düşürdü. Bu işlerin kanı arabası gıcırdayarak ilerlemeye çalışırken, son aylarda hareketlenmesiyle ilgi çeken Demokrasi için Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük (DOST) partisi ve Halkın Şeref ve Demokrasi Partisi (HŞDP) bileşti. Seçimlerde “Dost Birliği” oy istedi. Meclis dışı kalınca, ırkçı milliyetçiler adeta bayram etti. Son olaylar, Müslüman Türkleri daha derin bir ayrıma itti. Bunun ana nedenlerinden biri, “DOST Birliği”nin seçim stratejisini kökten yanlış saptaması ve taktik uygulamayı da isabetsiz yönetmesi oldu. Temsil ettikleri kitle kör cahil köylü ve işsiz kentli olsa da, kendine sağ cephe partisi süsü veren “DOST Birliği”nin milyoner yöneticileri, “Saraysız Bulgaristan” gibi sol ve anarşist bir şiar yükseltti. Türkiye’de 196’dan 35’e indirilen seçim sandıklarına sığmayan seçime katılmak isteyenleri otobüsle Bulgaristan’a gönderince DPS oylarının arttığına kendileri de şaşakaldılar. Burada, gün görünce şakıyan gerçekte, hem DOST hem de HŞDP liderlerinin ipleri pazara çıkmış eski DPS yönetim ekibinden olmaları, bir de kişisel nedenlerle ve “başka birilerin aklına uyarak” ana partiden ayrılmış olmalarının izlerini okuyoruz. Şu da bir gerçektir ki, Türkiye’deki 720 bin soydaşımızın arasında gerekli düzeyde sürekli idesel aydınlatıcı etkinlik yürütülmediği için Bulgaristan’daki durum değişikliğini bilmeyenler, eski kanılarına bağlı hareket etmiştir. “Dost Birliği”nin seçime değil irfan kulüplerine koşması gerekiyordu. Ne ekersen onu biçersin! Durumu çok değişik açıdan analiz edebiliriz. DOST bir papaz armudu olsa 6 senede meyve vermelidir. Öyleyse 2 ayda altına sepetle gitmemiz yanlış olmuştur. Fakat halkı armut toplamaya veya armut ziyafetine davet etmek bilinçli bir yanlıştır. İnsanımız aldatılmıştır. Öyleyse, “DOST Birliği” bizi yenilmeye ve yenilginin tuz taşını yalamaya alıştırılmak istemişizdir ki, bu cezalandırılmadan kalamaz. Biz 140 yıldan beri yara yalıyoruz.


194

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Sarayına karşı dikilen sahte topları gören kaşarlı lider Ahmet Doğan bu seçimde boş durmadı. “Dost Birliği”ni Türkiye seçim sandıklarında hezimete uğratma planı uyguladı. Yeni doğan Türk ufkuna 70 bin oy kaybettirdi. Onu meclis dışı bıraktı. Bulgaristan Türklerini uslandırıp itada zorlama usullerini iyi bilen Doğan, hazırlıklarına daha 2005’te “Ataka” partisinin kurulmasına 1 milyon 600 bin leva heybe ederken başlamıştı. Sahte “Yurtsever Cepheyle” seçim operasyonu bu planın ikinci ayağıdır. Hasımları Ankara’dan peşin aldıkları paraları saydıkları bir anda, onun 70 sandık gözlemcisi gönderip işi bitirmesi, hakim olan zihniyet ortamında yeni bir devlet ödülü kazanmasına vesile olabilir. Aynı ödülden bilinçli yanlışları için Lütfi Mestan’a, Kasım Dal’a ve Orhan İsmailov’a da verilirse şaşmam. Bu seçimlerde suni olarak yaratılan “Türkiye” tehlikesi, “sığınmacı istilası” ve Türkiye’nin Bulgaristan’daki beşinci kol ordusu “DOST Birliği” gibi gürültü koparanlar seçmenin geleceğini doğru dürüst görmesini engellediler. Seçim sonrasına buharlı camdan bakanlar ise, bugün hala sosyal bataklıkta çökmeye devam eden yan yatmış GERB - BSP buzulunu seyrediyorlar. 1995 ile 2009 yılları arasında aysbergin su üstündeki kütlesi olan BSP, sonra ansızın battı. 2017’ye kadar buzul altında kaldı. Bu seçimde öz kütlesini (aldığı oyları) iki defa arttırarak buzulu yan yatırabildi fakat seçimi kazanıp birinci parti olamadı. İkisi de, birbirini ölmüşten beter etmek isteyen bizdeki bu iki en büyük siyasi parti sandık başında sert yüzleştiler. Yeniçağdan önce, benzer siyasi kavgalara, astronotların yıldızları seyrettiği teleskopla bakan Platon, “Devlet” eserinde toplumsal hiyerarşiyi üç katlı bir piramit gibi görmüştü. Bu piramidin alt katında üst katları beslemek için üretim yapanlar yer alır. Orta katta, alt ve üst katı ve piramidin şeklini ve bütünlüğünü koruyanlar yer alırken, üst kat da yönetenlere aittir. Günümüz terminolojisini kullandığımızda alt katta emekçi sınıflar - işçiler, köylüler, esnaf, orta katta polis, jandarma, itfaiye, komando ve bereliler, gizli polis, varsa ordu, üst katta ise parti ve devlet yönetimi, bakanlar kurulu, meclis ve adliye gibi kurumlar sıralanabilir. Bulgaristan’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan komünist düzen, devlet yapısını savaş öncesinde (1934 -1944) oluşturulan faşist yapılanmadan kopyalamıştı. Bulgardaki faşist yapılanmanın özelliğinde etnik çoğunluğu da oluşturan egemen ırk, erkin de sahibi olduğunda, tüm etnik azınlık topluluklarını üst katları beslemek için üretenlerin katına sıkıştırmıştı. Platon’a göre, bu piramidin ayakta durmasının kesin kuralında kat değiştirme istisnası olmamasıdır.


Makale ve Analizler - 2017

195

Bu olguya, 2008’den beri Bulgar seçimlerini artık 9 defa art arda kazanan GERB partisi ve yıldızı bu defa da parlayan, değişmez lideri Boyko Borisov açısından baktığımızda, bu şahıs orta kata ait bir itfaiyecidir. Polis akademisi mezunudur. 33 yıl üst katın taççı olan diktatör Jivkov’un yıllarca yakın korumalığını yapmıştır. O, yıllar yılı her sabah Jivkov’un elini öperken yönetim kurnazlıkları öğrenmiştir. Onun orta katmandan üst kata sıçrama örneği kafaları meşgul eden sorulara bir yere kadar yanıt olabilir. Bu yanıtlardan Platon kurallarını bozan birkaç özelliğe işaret etmek gereği doğar. Birinci örnek, İkinci Bulgar Çarlığında (1278) bir domuz çobanı olan İvaylo’nun Platon piramidinde 2 kat yukarı atlayarak Çar olmasıdır. Onu yönetime ve liderliğe yükselten taban, güç kaynağını Avrupa’da ilk anti-feodal köylü ayaklanmalarında bulmuştur. Ne var ki, Borisov Bulgar halkının anti-komünist ayaklanmasına önderlik etmemiştir. İkinci, Boyko Borisov’un yönetim katına sıçramasına yol açan iki önemli özellik var. Bunlardan birisi, Bulgar toplumunda 1945 - 1989 döneminde işlenen bütün suçları Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi Polit Bürosu’nun İçişleri Bakanlığına milis - jandarma, gizli polis, itfaiyeci, ajan ve hain ihbarcı tayfasına yükleme ve parti olarak kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemiz çıkarma denemesinde gizlidir. Totaliter - komünist bünyedeki imtiyazlı kadroların ortak adı nomenklatürdür. Bulgar diline Almanca ve Rusçadan çok anlamlı bir terim olarak giren nomaklatürün siyasi anlamında, “belirli bir hiyerarşik kattan çıkmamak şartıyla, bulundukları yeri değiştirebilme ayrıcalığına sahip, sınırlı grup insandan” söz edilir. Bunlar toplumun imtiyazlı kesimidir. Anlatmaya çalıştığımız örnekteki çatışma, 1989’da Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) aynı kadrolarla Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) kılığına girerken baş gösterdi. Özellikle 1948 - 56 yılları arasında “Halk Mahkemesi” kararlarıyla işlenen katliamların, toplama kamplarındaki zulmün, Pomaklara (1970 - 1972) Türklere (1984 - 1989) isim, dil, din değiştirme eziyetinin ağır yükünü İçişleri Bakanlığı nomenklatürüne yüklemeye çalışırken polis-ordulu nomenklotür razı gelmedi. “Emirleri veren sizdiniz” dediler. Bu da partinin parçalanmasına neden olurken BSP aysbergin görünen kısmı olarak siyasette kaldı. Siyasi kavgaya sosyalist maskesiyle yeniden girdi. Bugünkü 80 milletvekilli halinde milyoner kulübünde toplanmış parti yönetim kadrosu ve sefil emekli katmanı bileşimidir. Sivil polis, üniformalı milis, itfaiyeci, ordulu, gammazcı - ihbarcı sürüsü 1990’dan önce işlenen cinayetlerden yargılanmaktan korktuğu için siyasi yaşamdan çekilmiş ve aysbergin altındaki kütleye gizlendi.


196

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Fakat 1944’ten önce Bulgaristan’da işlenen suçların en büyük suçlusu olan II Simiyon 50 yıllık mültecilikten dönüp başbakan olunca (2001 -2005) aysbergin altındaki kitleyi su üstüne çıkaran ilk güç HÖH - DPS Başkanı Ahmet Doğan oldu. O “Ataka” partisinin kurulmasına para verdi. Ve biz bugün artık, muhtar olunca önce babasını kesmek isteyen Çingene sahnesini izliyoruz. Buzul altındaki, milliyetçi ve ırkçılarla GERB’in 2008’de AB ve NATO’ya bağlılık garantisiyle su yüzüne çıkması sosyalistleri 10 sene bataklığa gömdü. Buradaki ince siyasi özellik şu ki, son 27 yılda Bulgaristan’da gerçek sağ oluşmadı, sağ siyaset adına meclise giren Çar subaylarını, fabrikatör torunlarını komünizmin kordonunu aşamadı. Çünkü beyinleri sulandırılmıştı. Hiç birinin hafızasında anti - komünizm kavı tutmadı. Dönüşümün bayraktarı olan Cumhurbaşkanı Jelü Jelev (1990 - 1997) bile “ben Marksistim” demekten kendini alamadı. Seçim sonuçlarıyla yeniden sahneye çıkan BSP ve GERB eski komünist partinin iki koludur. Seçimden sonra Bakanlar Kurulu basamaklarda en fazla havlayan it ise “Yurtsever Cephe” köklerinde, 1944 öncesi faşist soylara, sosyalizm döneminde komünist partisinin azınlıklara karşı eritip asimile etme siyasetine en gaddar bizimde katılsalar da sanki öfkesi boğazına dizilmiş maneviyatı bozuk kesim toplanmıştır. Bu açıdan değerlendirildiğinde geçmişte birbirlerine diş bileyen kişilerin şu an birbirlerine fena dolaşmış olduğunu görebiliyoruz. Bu karışıklık içinde, 1989’dan önce komünist zulme karşı mücadelede örgütlenen Müslüman Türklerin yarısının Türkiye’ye kovulmasından sonra, demokratik dönüşüm haklarından tamamen mahrum edilmiş bir durumda, suya sabuna dokunmadan aysbergin üstünde kalmaları şartıyla siyasette kalmaları ilginçtir. Kendilerine önce “suçlulardan hesap sormaya ve hak aramaya hakkınız yok” denen Müslüman Türkler “oy kölesi” gibi görülmeye başlandılar. Başlarına sultan kesilen çoban Hüseyin’in torunu Ahmet Bulgar yöneticiler katına alınırken, kendisine şöyle bir masal anlatılmıştır: Vaktin birinde bir Padişah varmış. 1989’da Bulgaristan’ın yanıp tutuştuğu gibi, onun da işleri yolunda gitmiyormuş. Danışmanlarına her gün danışıyor ama önerilenler tutmuyormuş. Günlerden bir gün uzak yoldan gelen bir derviş, ben birisini tanıdım mağdurun mağduru ama ona yardım edenler konuştuğunun anlaşılmadığı, fakat anlaşıldığında işlerin düzeleceğine inanıyorlar, demiş. Gidin hemen getirin, emreden Padişahın huzuruna getirilen köylü, toz pas içinde, saç sakal birbirine karışmış, sana bakan beni gören biriymiş. İşlerin düzelmesi için ne yaptıysa sözde hep çoban oğlu Ahmet’in ağzından yapan haşmetli, Ahmet oğluma dağ eteğinde bir köşk göstermiş, yemen içmen,


Makale ve Analizler - 2017

197

derdin dermanın bizden, gerektiğinde çağırırız, demiş. 27 yıldan beri Ahmet’in dediğine uyan Bulgaristanlı Türkler bu seçimde “Dost Birliği”ne gönül verince, dünya karıştı. Olay budur. Bir kapıda iki köpek olmaz, deyenler haklı çıktı.

“EVET” Yol ver Büyük Türkiye Geliyor

Rafet Ulutürk-02.Nisan.2017

Yeni Türkiye Yolu Diktir Düğün el ile harman yel ile Ya da Harman yel ile düğün el ile İlave ediyorum Seçim de herkesle Türkiye’de halk, her birimizin katılmamızın zorunlu olduğu bir seçime değil, seçimlerin babası olan Halk Oylamasına gidiyor. Yani korkmaya gerek yok yetki halka veriliyor, bundan iyisi Şam’da kaysı... Bu oylamada hiç kimsenin ismi olmayacak, parti bültenleri de olmayacak, yalnızca iki bülten olacak. Birisinde beyaz “EVET”. İkincisinde ise bej “HAYIR” yazacak. Başka bir tercih yapmaya kimsenin hakkı da olmayacak. Kullandığımız her oy geçerli sayılacak. Adına Başkanlık Sistemi denen ya “Yeni Türkiye Ufku” açacağız ya da 100 yaşına basan parlamenter demokratik sistemin ömrünü uzatacağız. Balkanların Bulgaristan kısmında yetiştikten sonra anavatana gelen kuşağımın düşünme, sonuç çıkarıp eylem etme birikiminde olumlu ya da olumsuz niceliklerin birikiminden yeni niteliğe geçilir. Oluşan yeni nitelik de biri öteki olmadan olamayan bir zıddiyetler bütünüdür. Bu bağdaşmazların arasındaki arasız boğuşma da biri diğerini ötekini reddederek iteler ve hayat yeni olanı yaşama çağırır.


198

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Kuşkusuz yeni olan da bir tohum çekirdeğidir, soyu sülalesi kabuğu püskülü olumsuzlananla mazi olmuştur ama yeni doğan daha yüksek bir aşamada hepsinin devamıdır. Böylece toplumsal ve siyasal gelişmemizi bildiğimiz gibi sürdürelim ya da daha yüksek bir açamaya geçip yeni ufukta açılalım kararını verecek olan halk oylamasına katılacak olan halkın kendi iradesidir. Şahsen ben, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) yönetimi ve kanaat önderi arkadaşlarım adına “Hayatta, hiçbir şeyi istemedim, seni istediğim kadar!” şarkısından etkilenmiş gibi “EVET” diyeceğimizi her zaman olduğu gibi bu seçimde de önceden beyan ediyoruz. Şu asla unutulmamalıdır ki, benim olduğum gibi temsil ettiğim soydaşlarımın da teninde Rumeli - Balkan Türkü kokusu, vicdanında Rumeli - Balkan dokusu var. Bunun anlamı şudur. Selçukludan beri 1000 bin yıl Balkanlarda yaşamış olan ve belki de 50 kuşak ve belki de daha fazla neslimizi vatan olarak bina ettiğimiz o topraklara verdiğimiz ve zaman geldi atalarımızın mezarına bir tas su döküp bir Fatiha okuyamadığımız bizler, Osmanlı devlet düzenini tarihe katarken günümüz Cumhuriyet Türkiye’si mayasının unundan tuzuna kanıyla, alın teri, vicdan ve zekasıyla karan, öz evlat bilip Şafak Yıldızı seçtiğimiz Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran ve bir an bile yalnız bırakmayan bizleriz. Bütün çekilerimiz bir yana Türkiye’ye gelmemize temel esin Atatürk Güneşi altında yaşamak ve mutlu olmaktı. Bu güneş demokratik parlamenter sistemle idare edilen, adalet kalesi olduğuna inandığımız Türkiye Cumhuriyetidir. Birkaç yıldan beri yaşadığımız ruhsal, idesel ve siyasal bölünmüşlük, içinde bulunduğumuz kültürel kötümserlik ve kaos, asıl adı iç savaş olan dış destekli çok başlı terörle ucu karanlık mücadele, tek partili sistemden çoğulculuğa geçilmesiyle -1960’tan beri- defalarca yineleyen yani toplum ruhunda kendini kolayca üretebilen darbeci zihniyet ve 15 Temmuz 2016’da ayaklanma ile patlayan FETO’cu, PKK’cı sağ sol marjinalliği, meclisin kilitlenmesi ve halk iradesine pranga vurulması, düşünen soydaşlarımın hepsini yeni baştan düşündürdü. Yaklaşan Halk Oylaması 16 Nisan (Referandum) üstüne tartışmaları, konuşmaları, çağrıları, destek eylemlerini veya tepkileri izlerken arkadaşlarımla beraber hep büyük ozan Nazım Hikmet’in çektiği hasretliğin zirvesi olan “Çok Yorgunum Kaptan” dörtlüğünü dinledik. Çok yorgunum beni bekleme kaptan


Makale ve Analizler - 2017

199

Seyir defterini başkası yazsın Çınarlı, kubbeli mavi bir liman Beni o limana çıkaramazsın Bizim durumumuz, açmamış bir gonca gülümüzün renginin önceden bilinemediği kadar belirsizdi. “Akan su durulur” misali bizim kararımız da zaman aynasında duruldu ve kesinleşti. Memleketimde “dün öleni dün gömerler” sözü yaygındır. Türk parlamenter demokrasisi 50 yaşından sonra çok yara aldı. 10 yılda bir hastanelik edildi. Kolu bacağı her tarafı pansumanlı, yürek yarası sızılı serpilip açamadı, dökülüp saçılamadı. Devlet Bahçeli’nin erken seçim kararından sonra başlayan değişiklikler ve ardından 2002’den sonra yaşanan atılımlı Türk inkişafını Ak Partiye ve seçkin önderimiz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a borçluyuz. Önce Anadolu ruhu birleşti, şahlandı. Anadolu sermayesi oluştu. Trakya ile büyük liman kentleri sermayesi ve Anadolu sermayesi birbirine örülüp kaynaştı. Türkiye teknolojik devrim aşamasına girdi. Cumhuriyet devrine eşek, kani arabası ve karasabanla giren Türkiye, kabuk değil öz değiştirdi. Dünya büyükleri arasında 16. olurken, modern kentleşmesi, çift yolları, kıtalararası dev köprüleri, tünelleri, sürat trenleri, ürettiği arabalar, kamyon ve otobüsler, gemi, denizaltı ve uçaklarıyla, füze sistemleriyle, dünya birincisi barajları, uçak alanları, iletişim ve akaryakıt taşıma sistemleri, limanları, atom enerji projeleriyle ünlendi. Her ili bir üniversite şehri olan ana-vatanımız 34 devletli Türk Dünyasında kültür ve irfan beşiği olurken, 56 devletli İslam Dünyasına da barış güvenlik ve uzlaşma özlü yeni bir ruh taşıdı. Böylece bir asır süren yerel güç olma kabuğundan onurla çıktı. Etki alanı gittikçe genişleyen, bölgesel güç haline geldi. Küresel stratejinin makas oynattığı alanlarda kesin söz sahibi ve sonuç belirleyen güç ve faktör rolü üstlendi. Müslüman Dünyasını “Arap Baharı” ile yakmayı hesaplayanların planları Türkiye medeniyetine tosladı. Eski kıta Avrupa 1 milyon sığınmacıyla çökerken, Türkiye’miz 4 milyon sığınmacıya kucak aştı. Yakın Doğu’ya havadan bomba yağdırıp yer altından patlatarak ve mağaralarda katil besleyerek halkları dize getirmeye çalışanlar karşılarında güçlü ve kararlı Türkiye Cumhuriyeti bulunca, istese de istemese de durdu ve gerilemeye başladı. İşte tüm bu gelişmeler ana-vatanımıza geldiğimiz yıllardan sonra oldu.


200

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

1919’da dedelerimizin de katıldığı ve Çanakkale zaferiyle doğan yenilmez Türk ruhu, 2016’da yenilenerek tekrar bizimle şahlandı. Demokrasi nöbetlerinde, “Yenikapı” mitinginde hep beraberdik. Zaferimizin adını şarkılara, her mevsim uyansın diye bahara verdik. Bizim, ruhu darbeciler besleyen, meclisi kilitleyen, halk iradesine kelepçe vuran demokratik parlamenter sistemle vedalaşmamız “Yenikapı” halk buluşmasında, bayrak ormanında BULTÜRK de yerini aldı. O mitingde de esti BULTürk Bayrağı bizim harman yelimiz. Yeni günlerde toplumsal bir zorunluluk olarak gelen Başkanlık Sistemiyle ilgili görüşlerimizi daha geçen yılın güzünde yazdığımız yazılarımızda soydaşlarımıza defalarca duyurmuştuk. Son dönemde kavgalı gürültülü, TV ekranlarında baygınlık verecek kadar uzayan, gereksiz saydığım tartışmalara kulak misafiri olurken, hep “Dede Korkut Hikayeleri”ndeki halka verilen “devlete sağdık olma” gibi öğütleri anımsadım. “Deli Dumrul” efsanesi gözlerimin önünden gitmedi. Oğullarının yaşaması için canlarından kıymık vermeyi kabul etmeyen yaşlı anne ve babayı düşündüm. Kocasının hayatta kalması için kendi canını vermeye hazır olan eşini hayal ettim. Yüce Tanrının yaşlıların canını alırken, genç karı kocanın ömrünü 100 yıl uzatması adalet duygularımı okşadı. Bu öykünün özündeki büyük gerçek halkın birlik ve beraberliğini yaşatma emelidir. Biz. Rumeli-Balkan Türkleri, Bulgaristan göçmenleri olarak, istikbalimizi, var olma güvencemizi, mutluluğumuzu Türkiye Cumhuriyeti halkının birlik ve beraberliğinde, devletimizin kudretinde ve içinde bulunduğumuz kaotik kötümserlikten bizi kurtarmaya ve aydın bir geleceğe taşıyacak devlet başkanlığı sisteminde görüyoruz ve onun için de “EVET” oyumuzu seve seve vermeye hazırız. Bizim Rumeli - Balkan - Bulgaristan Türklerinin oyu “EVET” olmalı ve olacaktır. Buna mecburuz çünkü biz devletsizliği en iyi bilenlerdeniz. Ana-vatanımızın parlak istikbali, halkın oyuna ve iradesine dayanan Başkanlık Sistemi üstüne son aylarda yürütülen bir diş kovuğunu doldurmayan itirazlar bir yana, bildiğimiz ve inandığımız yoldan yürümeye kararlıyız. Bu şanlı yol Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlamış ve Sayın R. Tayyip Erdoğan liderliğinde devam ediyor ve edecektir. Ana-vatanımızın bütünlüğünden, halkımızın kardeşçe beraberliğinden ve al bayrağımızın gölgesinden geçen her yolu birlikte yürümeye hazırız.


Makale ve Analizler - 2017

201

1. Yüzyılın Utkan serüveninde XXI. yüzyılda beraber olmaya, Yeni Türkiye, Büyük ve Güçlü Türkiye atılımlarında birlikteyiz ve oyumuz “EVET”. Bulgaristan Türkleri büyük ve güçlü Türkiye için kararımız “EVET”. Bu yolun bizi çınarlı, kubbeli, mavi limanda mutlu edeceğine inanıyoruz. “Evet” düğünümüze buyurun, Türkün adaleti, dünyaya ilahi adalet geri geliyor bu esen rüzgâr Türkün rüzgârı bizim Büyük Türkiye’nin rüzgârıdır. Bu rüzgarın önüne set değil, yol ver Büyük Türkiye Geliyor.

Bulgaristan’da Hükümet

Rafet Ulutrük-3.Nisan.2017

Konu: Kötü çamurla sağlam sıva olmaz. Her şeye rağmen umudu yitirmemek canlı tutmak gerek. 1989’da ilk kez Bulgaristan Türkleri ilk kez bir renk armonisi oluşturmuştuk. Özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ilk bayrağı dalgalandırmış, direniş alayları düşmüş ve varlığımızı ebedileştirmiştik. İsyan eden, devrim yapan, diğer halklara öncülük edenlerin tarihten silinmesi olanaksızdır. Bu seçimlerde Bulgaristan’a insanlarımızı yarı yolda indiren, garlarda rezil eden 200 otobüs yerine 50’şer vagonlu 20 trenle gönderemezmiydik. Vagonların içinde davullu zurnalı seçim şenliği yaşansaydı. Tarih yazan bir olay olurdu. Olaylar başladığında, Bulgaristan’ı ve Bulgaristan Türklerinin ruh halini tanımayan, gönül dünyamızdan çok uzak, kendini beğenmiş bir aracının ya da birden bire ortaya çıkan daha önce kimsenin görmediği temsilcilerin neden olduğu trajik olayları yaşamaya bilirdik. En az 200 bin soydaşımızın adres kayıtları olduğu köy ve kasabalarda oyunu kullanmasına o zaman hiç kimse engel olamazdı... Çok yazık oldu, yıldız gibi parlamak isteyenler, hiçbir konuda oyun kurucu olamadılar. Yerli oyun kurucularla da temas kuramadılar. Unutmayalım her neslin kendi önderi, ruhu, kanatları ve uçma alanı vardır. Bunun için biz orta nesil her şeye rağmen umudu yitirmemek canlı tutmak zorundayız.


202

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Seçimler geçti. Vaat edenler şimdi sıçan deliğine saklandılar. Hesap vermesi gerekenleri bulmak imkânsız! Yazan kalemler tükendi. İlham kaynakları karardı. Seçimden sonra kurban arayan bizim bunarlardaki sülükler, bir yere yapışıp yeni seçimlere kadar gölgede kalmaya çalışıyorlar. Son seçimler arasında, Bulgar ve hapislerinde çeken Silistreli Sunay Remzi ve Burgaslı Sunay Yeni Mehmedov’a ve diğer genç kardeşlerimize hayallerimizin kanatlarıyla hadi gelin artık aramıza çarşısında bulunuyoruz. 27 yıldan beri kaynayan fakat demokrasi istemlerine göre bir türlü pişmeyen Bulgar toplumu son seçimle değişmedi, eski durum korundu yani siyasi bunalım aşılamadı, meclis bileşiminde köklü bir değişiklik sağlanamadığı için yeni hükümetin kurulması da çözümü zor bir ödev oldu. 26 Mart seçimleri, günümüz Bulgaristan kentlerinde devlet ve kamu yaşamında iş başında olan 300 - 500 bin oyu çöpe atarak, sağcı girişimci enerji şarj eden “Yeni Cumhuriyet”, “Evet Bulgaristan” ve “Reformcu Blok” gibi partileri yasama ve yürütme dışı bırakıyordu. Önemle belirtilmesi gereken bir husus da, Türkiye’de yaşayan ve oy hakkı olan 550 bin soydaşımızdan ancak 30 bini oyunu kullanabilmiş ve Bulgaristan’ın geleceği konusunda söz söylemiş olmuştu. 73 ülkede oy kullanıldı diyen Merkez Seçim Komisyonu, 2 milyon gurbetçimizden ancak 30 bin oy geldi, “çok acıklı, çök üzücü” diyemedi. Çeyrek asır Bulgaristan dışında yaşayan ve Bulgaristan dönüşür umudunu iyice yitiren sıladaki seçmen, umudunu çoktan gömmüştür. “Soya Dönüş” döneminde 47 şehidimizi bıraktığımız, 500 binimizin birden kovulduğumuz, öz vatanımız Bulgaristan’da 1984 - 89 döneminde yaşlılarımıza kan kusturanların bu defa aynı hırs ve öfkeyle saldırıya geçmesi hepimizi düşündürdü. “Kapitan Andreovo” sınır kapısında sergilenen eşeklik, dünya önündeki iğrençlik - ırkçıların (şövenist), Bulgar faşistlerinin (nasiyonal sosyalist) Türk Müslüman düşmanlarını Sofya meclisine dolmak için yaptıkları rezillik, hayvanlık, vahşet utanç vericidir. Olanlarla, seçim kazanıp Bulgaristan’ı son Türklerden ve Müslümanlardan arıtma planları harekete geçirilmesiydi. 30 yıldan beri bu günleri beklemişler. Siyaset sürecinde zayıf halka olarak kendisini “seçim başkomutanı yapan” zavallı Aziz Babuşçu ile iplerinin kimler tarafından çekildiği henüz açıklanmayan gizli ajan Lütfi Mestan ortak oldular ve topluluğumuza bu hezimeti yaşattılar.


Makale ve Analizler - 2017

203

Biz yenilenin yenilmeye doymadığını biliyoruz, fakat ömründe zafer nedir bilmeyen bu ikiliye bizi bir daha rezil etme, küçük düşürme hakkı tanımamalıyız. Bizim mücadelemiz tarih ve gelecek mücadelesidir. Bugün yanlış yapıp halkımızı rezil edenler, hesap verme zamanıdır. Çünkü bizim oralarda neslimiz tükeniyor. Düşmanlarımıza, boğazlarına dizilmiş küfürleri ve hicranlı öfkelerini üzerimize kusma fırsatı tanıyan siyasi bakımdan tamamen kör ve istidatsız görevliler halkımız adına lanetliyorum. Perspektifler Bulgaristan bardağından taşmaya başladı. Hollanda güvenlik uzmanlarından Peter Knope Bloonberg TV Bulgarien şöyle konuştu: “Bulgaristan’da marjinelleşmiş grupların ve paralel toplulukların terörist radikalleşmesine potansiyel belirmiştir. Ben Bulgaristan’da paralel topluluklar ve seçenek sunan hizmet arayanlara rastladığım gibi, alternatif yargı değerleri içeren sistem de gördüm. Ben bu insanların aşırı uçlara kaydığını ve toplumun kendilerinden vaz geçtiği duygularıyla yaşadıklarını izledim.” Analizci, “şu an radikalleşmeden söz etmesek bile, yakında destekleyici toplayan paraleller harekete geçtiğinde, radikalleşme potansiyeli olduğuna, vurgu yapabilirim” dedi. Burada söz konusu olan, Avrupa makamlarının Getto’larda çok sefil koşullarda yaşayan Bulgar etnik azınlık topluluklarında terör odaklı tehlike görmesidir ki, bu durum Bulgar faşistlerinin saldırganlığını kışkırtabilir. Her şeye rağmen umudu yitirmemek canlı tutmak gerekirdi. Seçimler, yeni hükümet kurmak için yapılır. Bu seçimlerde, Bulgaristan’da aşırı sol yamalı sağ uçlar daha da hırçınlaştı. “Ataka” ve VMRO gibi Müslüman düşmanı mejinerllerle birlikte Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BSP) de, resmen inkâr edilmesine karşın, Moskova’dan değişik biçimde yardım alındığını herkes öğrendi, gördü. Seçmen, yalan haberlere inanmadığını ve nabız yoklama ajanslarının kasıtlı sonuçlarından etkilenmediğini gösterdi. BSP birinci parti olamadı. Faşist kotra aldığı oyları arttıramadı. Ne var ki iğrenç ırkçılığından da vazgeçmedi. Yeni yollar bulup daha da yüklenmeye hazırlanıyor. Kendilerine güvenmek istediğimiz bazı ağabeylerimizin nasıl olur da kırılmış bir dala bu kadar bel bağlayabildiklerine ve insanlarımızın başı bu denli büyük belaya soktuklarına da akıl erdiremiyorum.


204

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

GERB hükümetinden büyük pay koparmaya, ülkedeki siyasi yenilenmeyi engellemeye, totaliter zülüm ortamını yaşatmaya, etnik azınlıklara baskıları arttırmaya çalışanlar neredeyse “kahraman” kesildiler. Önemli bakanlıklar talep ediyor. “DPS” tamamen derin dondurucuya tıkılırken, “DOST Birliği” de saf dışı edildi. 40 yıllık mücadelemizin iyi kötü tüm meyvelerini bazı kişisel hırs ve hesaplar için çöpe atılmasına razı olamayız. Bulgaristanlı Türkler son 27 yılın en ötelendikleri dönemine girdiler. Bu süreçlerin geliştiği ortamda çok önemli yeni bir özellik ortaya çıktı. 2007’de Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da 2017 - 2018 döneminde, 9 ay süreyle AB Konseyine ev sahipliği edecek. Bu durum, hükümet kurulmasını hemen zorunlu kıldığı gibi, birçok sorun da getirdi. Bunların başında, yeni kurulacak hükümette neo-faşistlerin yer alıp almayacağı geliyor. AB Konseyi’nin Sofya döneminde İngiltere’nin AB’den ayrılması ve Türkiye’den AB’ye Bulgaristan üzerinden muhtemel sığınmacı akını yöneltmesi gibi sorunlar var. AB, Bulgaristan’da neo-faşistlerin de katıldığı bir ortamda bu görüşmeleri onaylayıp onaylamayacağıdır. Çünkü aynı Konsey tarafından “faşist olarak” nitelenen, fakat Bulgar makamlarınca yasaklanmayan bu “Birleşik Yurtsever” maskeli güçlerin hedefinde öncelikle Bulgaristan etnik azıklık toplulukları, dernekleri, örgütleri ve partileriyle kesin hesaplaşmak var. “Birleşik Cephe” AB’nin sığınmacı siyasetini onaylamıyor. Müslüman, sığınmacı, Türk ve İslam aleyhtarı yeni yasa önerilerini Bulgar meclisinde hemen onaylattıktan sonra AB Genel Kuruluna dayatmaya çalışıyor. Bulgaristan’da yeni faşistlerin iktidara tırmanmasına çok fazla çaba gösteriliyor. Ülkede karma karışık bir durum yaratılıp karışıklıktan suçlu olarak azınlık toplulukları gösterilmek isteniyor: “Deutsche Welle” Tarih: 31.003.2017, Alıntı. “İçişleri Bakanlığını aylık raporuna göre, bu ay Bulgaristan’da 20 kişi öldürüldü, 9 kişi öldürülmek istendi, 10 kızın ırzına geçildi, 11 büyük soygun oldu, 57 yerde kamu malına saldırıldı, 240 hanenin evinde parası çalındı, 147 araç çalındı.” Mart 2017 bilânçocu azınlıklarla hesaplaşmak isteyenleri sanki göreve çağırıyor. “Kapitan Andreovo” sınır kapısında seçmenlerin tartaklanması, yumruklanması ve geri çevrilmesi bu hesap çizgisinin dışındadır. Gözlemcilerin kanısına göre, GERB partisi sahte “Birleşik Yurtseverlerle” ancak kısa süreli istikrar hesaplarıyla kabine kurabilir. AB Konsey angajmanları, Avrupa Halk Partisi’ni (ENP) sanki ödün vermeye zorluyor. İletişim araçları halkı faşistlerle yaşamaya alıştırmaya çalışıyor. Bu cümleden olmakla, GERB partisi tarafından oluşturulmak istenen yeni hükümetin tüm olası bileşimlerinden hiç birinin içinde çöktüğümüz bataklıktan


Makale ve Analizler - 2017

205

kurtarabilecek gibi görünmüyor. En konservatif siyasi gözlemciler, 2018 güzünde yeni erken genel seçim olacağına işaret ediyorlar. Bu girdab Bulgaristan’a özgü bir olay değildir. Güney Doğu Avrupa’da 27 yılda 17. hükümetini kurmak için kollarını sıvayan Bulgaristan, 4 yıl dayanabilecek bir kabine oluşturamadıkça istikrardan söz edemeyeceğinin farkındadır. Öte yandan faşist güçlerle istikrara gitmekse imkânsızdır. GERB - “Birleşik Yurtseverler” ortak kabine hamlesi toplumu daha da ayrıştırıp parçalanmışlık doğuracaktır. Yeni Bulgar hükümetiyle ilgili birçok seçenek öne sürüldü. İlk kez meclise giren “Volya” (İrader) partisi Başkanı Mareşki şu önerilerde bulundu. 1- GERB - DPS ve İrade partilerinin ortak Avrupa Atlantik hükümeti kurulsun. Bu üç partinin programlarında büyük yakınlık var. GERB ile DPS Avrupa kabul görmüş partilerdir. Yeni hükümet koalisyon sözleşmesine dayanmalıdır. 2- GERB - İrade ortak kabinesi ve hükümet dışı güçlerin meclis desteğiyle çoğunluk sağlanmalıdır. 3- GERB - “Ataka,” VMRO ve “Yurtsever Cephe” hükümeti. Mareşki bu kabineyi Avrupa tanımaz, dedi. Görüşmeler bu hafta başlayacak. Bizi izleyin ve gerçekleri öğrenin.

“Bak “Senin bakışın!” sergisi açıldı

BG-SAM-03.Nisan.2017

Amatör fotoğrafçıların eserlerinden oluşan bir sergi birkaç gün önce Sofya “Fotosintez” Kulübü bahçesinde açıldı. “Bak “Senin bakışın!” başlıklı sergi, ülkemizde şimdiye kadar düzenlenen en yoğun katılımlı amatör fotoğrafçılık sergisi olmakla birlikte 20 siyah - beyaz ve renkli kareden oluşuyor. Yarışma, ünlü bir popülar bilim dergisi ekibi tarafından dördüncü kez düzenleniyor. Bir yıl boyunca derginin yazıhanesine 1900 fotoğrafçıdan 2700’ün üzerinde fotoğraf geliyor.


206

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Aslında organizatörler, katılımcılara özel şartlar koşmamıştır. Tek şartın fotoğrafların iyi kaliteli olması ve konunun geniş kitleye hitap etmesidir. Genel Yayın Yönetmeni Ganeta Sagova, “Konu üzerinde odaklanmadık, seyahatten bir fotoğrafın olması şart değil, Fotoğraf: Mari Avedisiyan portre veya soyut şeyler de olabilir. Fotoğrafçıların birçoğu amatördür, lakin olağanüstü ustalıkla çekilen kareleri var. Yarışma herkese açık olunca toplu hale ve ilginç konuma geliyor” diyor ve devam ediyor: “Yarışmanın favorisi Krasimir Matarov oldu. Bir anda seçilen fotoğraflar arasında onun ikiden fazla karesine rasladık. Hatta bu söz konusu fotoğraflardan hangisini sergiye dahil etmeliyiz diye çok tereddüt ettik. Onunla yaptığım görüşmede, kendisi profesyonel deFotoğraf: Boris Taşkov ğil de, amatör fotoğrafçı olduğunu paylaştı. İşte o anda hobinin ne kadar değerli birşey olduğunu ve insan tutkusuna bağlı olunca sadece profesyonel değil, kendi alanında gerçek bir sanatçıya dönüşebileceğini anladım. Bu kişi fotoğraf alanında tam bir ressam. Onun fotoğraflarında keşfettiği farklı şeyler, insanı hayal kurmaya zorluyor. Bu resimlerde kurgu var.Mesela bir fotoğrafında dev bir sinek var, ki sinek hem Franz Kafka’nın eserlerini, hem de kurgu dünyasından nesnelerini andırıyor. Krasimir Matarov, doğa güzelliklerini de çekiyor. Ödüllerden bir tanesinin sahibi Desislava İgnatova oldu. Kendisi bize çok güzel bir siyah-beyaz fotoğraf gönderdi. Geri kalan tüm renkli fotoğraflara nazaran onun fotoğrafı şahsen benm çok hoşuma gitti. Bu resmide bir ev ve boy atan otlar var, otların arasında ise güzel bir çocuk özgürçe koşuyor. Yarışmaya telefon kamerasıyla kaydedilen fotoğraflar bile geldi. Ben şahsen, bu tür fotoğraf tarzını kabul Fotoğraf: Krasimir Matarov etmiyorum, teknolojinin çok geli-


Makale ve Analizler - 2017

207

miş olmasına rağmen. Artık herşey mümkün yeter ki, çerçevelere koymayalım ve sınırlamalar getirmeyelim.” “Fotoğraf çekmek, son derece sorumluluk gerektiren bir iştir, aynen birisine hediye etmek istediğin resmi çizmek gibi”- diyor Ganeta Sagova. Ona göre, her karenin arkasında fotoğrafçının kendi bakış Fotoğraf: Ganeta Sagova açısı yatıyor. “İşte bundan dolayı insan evdeki duvarına fotoğraf veya resim asarken çok dikkatli olmalıdır. Her biri özel enerjiyi beraberinde getiriyor, ki bu enerji seninkine yeni bir güç katabilir, ancak olumsuz etkileriyle gücünü ve neşeni senden de alabilir.” Elizabet İliyeva, bu yıl da juri üyesi. O da, birçok katılımcının yaratıcılık metodlarından hayranlığını dile getiriyor. “Şöyle bir derdim var: Bulgaristan’da birçok yetenekli genç var, fakat küçük bir pazar olduğumuz için onlar farkedilmeden kalıyor. Yurtdışından meslekdaşlarımın foroğrafçılık sayesinde Fotoğraf: Elizabet İliyeva büyük reklamlar yaptıklarını görüyorum. Çoğu zaman Bulgar fotoğraciların, gerek fikirleri, gerekse karelerin kalitesiyle onları solladıklarına şahit oluyorum. Kullandıkları fotoğraf tekniğine rağmen, onlar işlerinden çok iyi anlıyorlar. Fakat Bulgaristan fotoğrafçıları, yabancı ülkelerdeki meslekdaşlarının aldığı ücreti hayal bile edemezken yeni fotoğraf hedeflerini keşfetmek için ülke dışına da çıkamıyorlar.”


208

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

Nevena Mitropolitska: Geçiş Döneminin Binlerce Yüzü Var

03.Nisan.2017 Anlatacağımız hikaye, 1989 sonrası başlayan sarsıntılı geçiş döneminde yurdu terketmek zorunda kalan, fakat kalbi burada kalan binlerce insanın hikayesi. “Yarın bugünden başlar” sloganı, totaliter rejimin düşmesini izleyen ilk yılların ruhunu belki en iyi şekilde yansıtıyor. Demokrasiye geçiş yolunda ülkemizde yaşanan sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun Nevena, yurtdışına gitmeyi aklının ucundan bile geçirmemişti, fakat 1997’de hiperenflasyon fırtına gibi esip savurunca her şey yerle bir oldu ve Nevena’nın ailesi yeni bir yerde yeni bir hayat kurmak mecburiyetinde kaldı. Günümüzde eşi ve 4 çocuğu ile Kanada’da, Quebec’te yaşayan Nevena, “Memlekette kalsaydım, 4 çocuk sahibi olmak gibi bir lüksüm olmazdı” diyor ve Kanada’da doğum oranının artırılması yönündeki politikayı şöyle anlatıyor. “Quebec eyaletinde çocuk başına ailelere ödenen desteğin tutarı hiç te az değil. Fakat yardıma muhtaç olsun veya olmasın ailelere para ile sınırlı kalmayan gerçek bir destek sağlanıNevena çocuklarından ikisiyle. yor. Yoksulluğun daha yaygın olduğu Fotoğraf: özel arşiv bölgelerde okullara daha fazla kaynak tahsis ediliyor ve çocuklar anaokuldan farklı olarak ücretsiz olan okula bir yıl önce başlayabiliyorlar. Bu şekilde velileri kendileri ile ilgilenmek durumunda olmayan çocuklara gereken ilgi sağlanıyor. Bir çocuğun refahı açısından ailenin maddi durumu değil velilerin zeka seviyesi en önemli. Yoksul olan bir aileye ne kadar para desteği sağlanırsa sağlansın ebeveynlerin ilgisizliğini telafi etmek mümkün olmuyor ve oradaki sistem bu durumu gidermeye çalışıyor” diyor Nevena ve hayatını Kanada ve Bulgaristan arasında böldüğünü de ekliyor. “Birbirinden böylesine farklı olan iki ayrı dünya arasında gidip gelmek hoşuna gidiyor. Bulgaristan’a her yıl dönüyor, siyasette ve kültürel hayattaki gelişmeleri yakından izliyorum” diyor Nevena.


Makale ve Analizler - 2017

209

Yurttayken Rus filolojisine devam eden kadın, Kanada’da yeni kalifiye edindi - kütuphanecilik bölümünü bitirdi ve halen Montreal’da bulunan “Aziz İvan Rilski” Bulgar Ortodoks Kilisesi nezdindeki Bulgar kütuphanesinde çalışıyor. Çoktandır kitaplara büyük sevgi duyan, Toronto’da “Anna ve dağ” kitabının hatta yazarlık denemeleri bulunan tanıtımından sonra. Nevena, oradaki Bulgarlar tarafınFotoğraf: Yana Georgieva dan yapılan bağışlarla oluşturulan kütuphanenin kurucularından biri olup Kanada’da “Anna ve dağ” romanını yazdı. Romanda 1989 yılının bahar mevsiminde başlayan ve geçiş döneminin 19 yılını kapsayan bir hikaye anlatılıyor. İnsanların ayakta kalma stratejilerinin anlatıldığı bu kitaptaki olaylar, geçiş döneminin psikolojik tarafını ortaya koyuyor. Bu dönemle ilgili sonuna kadar söylenmemiş, öğrenilmemiş bir şey var mı sorusu üzerine şu cevabı veriyor yazar: “Geçiş dönemi ile ilgili genelleme yapmak zor. Farklı bakış açılarının duyulmasında fayda var. Ben de yazdığım kitapta kişisel bir hikaye anlattım. Geçiş döneminin binlerce yüzü var ve mümkün olduğu kadar çok farklı yüzünün anlatılması lazım” diyor Nevena. Sözlerine göre Quebec’te yaşayan yaklaşık 8 500 Bulgar vatandaşı aralarında sıkı ilişkiler sürdürüyorlar. Bulgar tiyatro toplulukları, pop ve rock grupları sık sık davet ediliyor. Adı geçen Bulgar kilisesinin büyükçe binası, oradaki Bulgarların katkıları ile satın alındı. Kilise, Montreal’da yaşayan Bulgarlar’ın sosyal hayatının merkezidir. “Binanın bodrum katında Pazar okulumuz bulunuyor. Halk oyunları kursları düzenleniyor, kütuphanemiz de orada yer alıyor. Pazar günü kiliseye gelenler, ayinin ardından aşağı iniyorlar. Sık sık hayır yemeği etkinliğini yapıyoruz - ailelerden biri ücretsiz öğle yemeği veriyor, yemeğe katılan herkes kendi takdirine göre para bırakıyor. Toplanan para ile kilisenin ve yardıma muhtaç ailelerin ihtiyaçları hazırlanıyor” diyor Nevena.


210

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

İnatlaşmaya Son Verilsin

İbrahim Soytürk-03.Nisan.2017

Konu: Bulgaristan bazı önemli konularda Türkiye’den örnek almalıdır. Siyaseti hissetmeyen kişilerin iş başına getirilmesi, çözümleri engelliyor. Artık gerginlikler yaşatan bir olaya dönüşen bu gerçek, çok kolay ve olumlu bir şekilde çözülebilirdi. Biz hepimiz 26 Mart 2017’de yapılan seçimlerle ilgili parti başkanları ve ilgili yetkililerden yeni öneriler gelmesini bekledik, fakat ne zeki ne de akıllı olan bizimkilerden bu defa da çıt çıkmadı. Çünkü siyasetçiyiz diye kravat takıp, parlak ayakkabıyla dolaşan, bazen halkın önüne de çıkan ama konuşmadan kürsüden inen, sözünü ettiğim bu seçkin tipler, çorba içerken kendi aralarında görüş alış verişi yapsalar da, bon file çiğnerken konuştuklarını unutuveriyorlar. Parmak basmak istediğim olay şudur: Türk düşmanı milliyetçi taş kafa sürüsüyle dert yaşadığımız herkesçe biliniyor. Onların derdi, Bulgaristanlı Müslüman Türkleri Türkiye’de ve dış ülkelerde seçim sandıklarından uzak tutarak, oy vermelerini engelleyerek, Sofya parlamentosunda sandalye kapmalarına mani olmaktır. Türklerin 2014 seçimlerinde 38 milletvekili çıkarması birçoklarını adeta delirtmişti. Bir defa, o zaman Türk partisinin Bulgaristan’da ikinci parti olması yolu açılmıştı ki, engellemek için neler neler yapmadılar. Önce Hüsmen ile Palev parti meclis grubundan atıldı. Ardından siyaset sahnesinde kendileri için yazılmış bir senaryo olmadığı anlaşılan, Bulgarca Hocalığından Spor Bakanı olan Bayan Georgieva ile akıl hocalığı yaptığı çaresizlere çıkış kapısı gösterildi. Bulgarcayı iyi konuşan ama söyledikleri işe yaramayan, ölü liberalizm sevdalısı avcı Mestan, 2 sene bir soru sormadan, 2 sözün başını yarmadan sandalye bekleyip maaş alan, cenaze hocası olarak ünlenen Ahmet ve mecliste ne yapıldığına bir türlü akıl erdiremeyen bazı başkaları bir punduna getirilip ihraç edildiler. Türk partisi küçüldükçe ciğerleri yağ bağlayanlar, oldukça rahatladı. Oysa Türklerin meclisteki sayısı bu defa da büyüyebilirdi. Bunun için ne devrim ne de evrim yapmak gerekiyordu. Zaten sürekli değişiklik gören Bulgar Seçim Yasasında küçük bir değişiklik yaparak, Diş ülkelerdeki Bulgar konsolosluk, ticaret ve kültür tesislerinde ve sınır kapılarında seçimlerin, seçim gününden 15 gün önce açılacak seçim bürolarında yapılabileceği yasallaştırılarak gerginlik, öfke istifrağsı önlenebilirdi. Hem de böylece Türkiye’deki 350 bin seçmenden hiç olmazsa yarısı hür iradesini sandık başında ifade edebilirdi. Bu pratiğin 73 ül-


Makale ve Analizler - 2017

211

kede oy kullandığı haber olan diğer Bulgar vatandaşları için de iyi olurdu. Çünkü dış ülkelerde 2 milyon 500 bin vatandaşı olan Bulgaristan’a onlardan gelen oylar 30 bini aşmıyor. Demokrasinin ana ilkelerinden biri halka hizmet sunmak, işleri hafifletip kolaylaştırmaktır. Halkın hizmetine koşmayan demokrasi değildir. Bu işlerin olmamasının içinde en büyük engel Bulgar ruhundaki egoizmdir. Kendisi çalışmayı sevmeyen bu millet, işlerin yüz üstü kalmasından, sorunların süründürülmesinden, insanları kapı kulu etmekten sanki zevk alıyor. Bulgar’ın kişisel özelliği olan kıskançlık ve bencillik, devlet bünyesine öyle işlemiş ki, hem iç hem de dış siyasete damga vurmuştur. Sosyologlar Bulgar psikolojisinde değişikler yaşandığını araştırma sonucu olarak rakamlara dökseler de, anlaşılan bu değişikliğin olumsuz yönde geliştiğini yazmaya çekiniyorlar. “Benim iyi olmam önemli değil, önemli olan komşumun kötü olmasıdır” anlayışına dayanan bu tavır günümüzde göz çıkarıyor. Türkiye’de 16 Nisan’da halk oylaması olacak “EVET” çıktığında işler düzelecek, komşumun Büyük Türkiye olacak desek, cevap aman olmasın. Türkiye’deki soydaşlarımız oy versin, meclisimizde herkes temsil olsun, desek, ne olur aman ama vermesinler, engel olalım. İşleri düzeltelim, herkes mutlu yaşasın desek, ama engel olalım, biz iyi ve mutlu olsak yeter gibi bir anlayışla yüz yüzeyiz. İşte böyle bir ortamda soydaşlarımızın ve Bulgaristan’daki kardeşlerimizin sorunlarının çözülmesinde öncülük edecek kişi, siyaset ve parti görebilmekte aciziz. Bizi kendi kendini yenmiş, halk dertlerine üzülürken suyu çıkmış, akli birikimi zekâsına ışık olmuş, yürekli ve yüksek ruhlu, gözleri halkın menfaatlerinden, ihtiyaçlarından ve geleceğinden başka hiçbir şey görmeyen biri lazım. Böyle bir insan bulup yükseltebilsek bizim dertlerimiz bir anda yarı yarına azalacak. Bu işlerin aklı dağda kurt kovalayan ya da rüyasında halktan çaldığı paraları sayan kişilerle olmayacağını hepimiz nihayet anlayabildik. Türkiyeyi, Türk karakterini, ruhunu, Rumeli insanını, onun dil din ve karakter özelliklerini, sabrını ve yaratıcılığını tanımadan onun adına iş üslenme pratiğine son verilsin. Bulgaristan Müslüman Türkleri üstünden, onlar adına üstencilik yaparak bizi de rezil etme pratiğine son verilmelidir. İş yapmaya niyeti olmayan, ilk ve son hedefi Türkiye devletini soymak ve rezil etmek olan kişilere görev ve yetki verilmemelidir. Sözlerimi örneklememi isteyenleriniz olabilir: 3 - 4 yıl önce Sofya’da Baş Müftülük Binası onarıldı. Önce saçakları döküldü. Şimdi tavanı şapır şupur atıyor. Neden? Birkaç yıl önceki Sofya depreminde kalabalık cemaati olan “Banya Başı Camii” önemli hasar gördü. Yüklü faturalar kesilip onarım bitti. Sıvalar gece


212

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi)

gündüz düşüyor. “Önünden geçenler için hayati tehlike var” gerekçesiyle caminin kapatılacağından korkuyoruz. Dış ülkelerden tam yetkili gibi gelip de, işleri karıştıran kişilerin somunlarının sıkılması zamanı gelmiştir. Bu zihniyetle ileri gidemeyiz. Bize gülüyorlar. Türkiye örneklerinden yararlanırken onları dış ülkelere yaratıcılıkla, aç gözlülüğü, birden zengin olma hırsını köy mezarlığına gömerek, iyi niyetle taşımamız gerekir. Örnekler dayatılamaz! Zorla da uygulanamaz. Seçimi halk kendisi yapar. İnsanımızın yaratıcı zekâ sahibi olduğu unutmayalım! İnsan yaşadığı muhitin sultanıdır. Ortamı en iyi tanıyandır. Vatan bildiği topraklarda kala kalmışsa, o ata mezarlarının, Türk ruhunun bekçisidir. Ruhumuzu o ağır koşullarda, oralarda yaşatandır. Onun aklı ve iradesi dışında olan kök salamaz. İnsanlarımız son derece duyarlıdır. Hassaslığı incedir. Örneğin, Fransa’da “insan hakları hukuku” okuyup ancak ense yapan DPS milletvekilimi Kazak’ı tek söz söylemeden meclis dışı bırakmayı başarması, imrenilecek bir inceliktir. Düşmanlarından daha zeki ve akıllı olmasa ata topraklarında tutunamazdı. Her insanın değeri vardır. Topluluğumuzun değerine kıymet biçilemez. Ona hiçbir kimse üstünlük dayatmaya çalışmasın. Bizim onurumuz bize yeter. Hayat her gün ilerliyor kuşkusuz. Biz de onunla beraber yol alıyoruz. Son yazılarda 26 Mart erken seçiminden sonra kurulacak muhtemel Sofya hükümetiyle ilgili birçok yorum yazıldı, yazılıyor. Olayları daha yakından izliyorum. Şunları vurgulamak isterim: Şu dönem yeni Bulgar hükümeti kurulmasına en büyük engel, üzerinde paten yapmak istenen bataklıktan fazla, şoumen Slavi Trifonov girişiminde 6 Kasım 2016’daki referandumdan alınan sonuçlarıdır. Bu halk oylamasına 2 milyon 500 bin seçmen katıldı. Ki 26 Mart’ta seçmenin % 54’üsandığa gitmedi dikkate alındığında referandum sonuçları göz kamaştırıcı olduğu kadar kader değiştirici bir başarıdır. Bu gerçeği dikkate almayan Bulgaristan’da siyaset yapamaz. Referandum sonuçlarının hçö vakit kaybetmeden dikkate alınması biz Türkler için de çok önemlidir. Çünkü referandum sonuçları faşistleri “Yurtsever Birliği” düşmanlığını meclisten söküp atma anahtarıdır. Milletvekillerin sandalyelerine oturdukları ilk andan başlayarak, referandum istemlerine uyarak, ülkeye siyasi sitem değişikliği getirecek, seçim sistemini, parti listelerine göre milletvekili seçmekten vazgeçip halkın kendi seçtiği ve en fazla oy alan kişilerin meclise delege edilmesini getirecek (proporsiyonel seçim sisteminden majoriter seçime)sistem uygulamasına yasal yol açacak değişikleri hazırlamaya başlaması zorunlu olmuştur.


Makale ve Analizler - 2017

213

İkinci olarak, her oy için her seçimden barajı aşan partilere her yıl devlet bütçesinden 11 leva ödenmesine son verecek ve bu ödeneği 1 levaya indirecek yasa değişikliği hazırlanmasına hemen geçilmelidir. Üçüncü olarak, seçime katılmanın nerede bulunursa bulunsun her Bulgaristan vatandaşı için zorunlu oluşunu yasalaştıracak kuraların işlenmesi kaçınılmaz zorunlu olmuştur. Bu adımlar atılmadan, bu konularda uyum sağlanmadan Bulgaristan’da yeni hükümet kurulamaz. Bir de, son seçimde olduğu gibi Merkez Seçim Komisyonunun baskı altında kalınca kural değiştirip, Türkiye sandıklarına 70 engelleyici göndermesi gibi keyfi haklar seçim kanunundan tamamen çıkarılmalıdır. Hükümet kurulmasını engelleyen durum budur. İşte bu 3 - 4 noktada, birinci parti GERB ile ırkçı faşist “Yurtseverler Birliği” anlaşması, ortak nokta buluşma, el sıkışması imkânsız görülüyor. Görüşmeler Hıdrellezi bulur. Çünkü onlar hepsi, Türklerin hepsinin birden oy kullanmasından korkuyorlar. 2050’de nüfusun % 80’i azınlıklardan oluşunca ve milletvekillerinin % 80’ni azınlık temsilcisi olunca ne yapacaklar öngörebilmek zor. Faşist partilerse majoriter sistemde daha şimdiden meclis dışı kalacaklarını hissediyorlar. Her oy için 11 leva almaktan vazgeçmek istemiyorlar. Çünkü avanta teknesi kuruyacak. Bulgaristan’ın yarına giden yolda kaldırılması gerek büyük taşlar bunlardır. Yaşlı kadınları sınır kapılarında tartaklamak siyasi çaresizlikten başka bir şey değildir. Bu konuda da 1876’dan beri parlamenter deneyim birikimi olan Türkiye örnek ve başarılı çözümlerinden yararlanmak olasıdır. O ilk meşrutiyetlere Bulgarlar da vekil göndermişti. Bana olur, sana olmaz, siyaseti geçerli akçe olamaz. Fikrimce, Sayın Rafet Ulutürk yönetiminde BULTÜRK yayınlarıyla siyasete girmemiz tüm okurlarımız için yararlı oldu. Çalışmalarımıza hiçbir yerden destek veren olmasa da devam edeceğiz. Bize halkımızın sıcaklığı yeter. İnsan erdemlerinden en büyü başkasının iyiliğini istemektir. Yaratan biz Türkleri bu erdemle yaratmıştır. Okuduğuna teşekkürler. Lütfen bu olanaktan başkalarının da yararlanabilmesi için paylaş. Selamlar.


214

BG-SAM (Bulgaristan Stratejik AraĹ&#x;tÄąrma Merkezi)












Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.