İngilizceden Çeviren Hülya Bakça
Birinci Bölüm
T
ehlikeli. Aylardır o adamın bu kelimeye kusursuz bir şekilde hayat verdiği rüyalar ve kâbuslar görüyordum. Uykulu da olsam, vücuduma dayanmış sert vücudunun misk ve erkeksi kokusunu tam anlamıyla duyumsayabiliyordum. Onun tatlı ve çekici tenini tatmak, ipeksi bir ihtiyaç doğuran sütlü çikolatadan bir ısırık daha alarak kendimi şımartmak gibiydi. Sonra bir ısırık daha. İyi ki aşırı düşkünlüğün bir bedeli olduğunu unutmuştum. Çünkü bir bedeli vardır. Her zaman bir bedeli vardır. Bu hayat dersini cumartesi gecesi yeniden hatırlamıştım. Ve şimdi biliyorum ki o ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın, onu bir daha göremem; görmeyeceğim. Onunla yaşadığım her şey herhangi bir erotik maceranın başladığı gibi başladı. Öngörülemez. Heyecan verici. İşlerin nerede yanlış gitmeye başladığını, nasıl böyle tersine döndüğünü pek hatırlamıyorum.
Lisa Renee Jones Soyunmamı, yatağa oturmamı, yatak başlığına dayanıp bacaklarımı onun görebileceği şekilde açmamı söyledi. Ondan önce soyundum, bacaklarımı açtım. Savunmasızdım ve ihtiyaç içinde titriyordum. Hayatım boyunca bir erkekten asla emir almamıştım ve kesinlikle herhangi bir şey için titreyeceğimi düşünmemiştim. Ama onun için yaptım. Eğer cumartesi gecesi bir şeyi kanıtladıysa, o da şuydu; onunlaydım, onun büyüsü altındaydım, benden her şeyi isteyebilirdi ve ben de ona uyardım. Beni sınıra getirebilir ve gideceğimi hayal dahi etmediğim inanılmaz diyarlara götürebilirdi. Tam da bu yüzden onu bir daha göremem. Bana kendimi ele geçirilmişim gibi hissettiriyor. Bu histen hoşlanıyor olmamsa gerçekten kaygılandırıcı. Bunun için yanıp tutuşsam bile, zihnimin beni durdurmasına izin vermeliydim. Ama cumartesi gecesi onu o geniş, kalın, güçlü kasları ve ileri doğru çıkmış penisiyle yatağın ucunda dikilirken görünce, ihtiyaç dışında her şey yok olmuştu. Muhteşemdi. Gerçekten ama gerçekten tanıdığım en göz kamaştırıcı adamdı. İçim şehvetle dolup taşıyordu. Onu daha yakınımda hissetmek istedim, bana dokunmasını. Ona dokunmak istedim. Ama artık onun izni olmadan ona dokunmamam gerektiğini biliyorum. Ve bana izin versin diye ona yalvarmayacağımı da. Geçmiş karşılaşmalardan dersimi aldım. O, yalvarmanın savunmasızlığından etkilenir. Ben ateşler içindeki vücudumla sarsılana, gözyaşları ve ateşten sıvılaşana kadar hazzı esirgemekten hoşlanır. Bu gücü üzerimde kullanmaktan, tüm kontrolü ele almaktan hiç çekinmez. Ondan nefret etmeliyim. Ama bazen onu sevdiğimi düşünüyorum. 4
Senin Yerinde Olsaydım Göz bağını gördüğümde, dönüşü olmayan bir yere doğru gittiğimi anlamalıydım. Tekrar düşününce, sanırım anlamıştım da. Göz bağını yatağın üzerine attığında, cesaretle karışık hızlı bir ürperti omurgamdan aşağı yayıldı. Bana neler yapacağını görememe düşüncesi, beni tahrik etmeliydi; etti de. Aynı zamanda anlamadığım nedenlerden ötürü ürküttü de. Korkmuş ve tereddüt etmiştim. Bu onu memnun etmedi. Derin, zengin, bariton sesiyle memnuniyetsizliğini bildirmesi beni istemsizce titretti. Onu memnun etme ihtiyacı zorlayıcı olmuştu. Göz bağını bağladım. Hemen ardından yatağın hareket etmesiyle ödüllendirildim. Bana doğru geliyordu. Az sonra ben de hareket edecektim. Elleri sahiplenircesine baldırlarımdan yukarı kaydı. Ve lanet herif, ihtiyaçlarımın merkezine gelmeden hemen önce durdu. Sonrası belirsiz bir duygu kasırgasıydı. Beni yatağa sırtüstü yerleştirdi. Tatminin sadece birkaç saniye uzaklıkta olduğunun farkındaydım. Az sonra içime girecekti ve ihtiyacım olanı alacaktım. Fakat beklentilerimin aksine, uzaklaştı. Hemen sonra kilit sesi duyduğuma emindim. Beni sarsarak oturur pozisyona getirdi. Adını söyledim, gitmesinden korkuyordum. Kesin yanlış bir şey yapmıştım. Elini karnıma koyduğunda rahatladım. Kilidin sesini hayal etmiş olmalıydım. Öyle olmalıydı. Fakat saf şehvet ve tehdidin tükettiği havadaki ufak değişim aksini iddia ediyor gibiydi. Öte yandan bu, o bacaklarımın arasına yerleşip de güçlü elleriyle kollarımı başımın üzerine kaldırdığında ve nefesinin sıcaklığını boynumda, harika vücudunun ağırlığını üzerimde hissettiğimde kolayca unutuverdiğim bir düşünceydi. 5
Lisa Renee Jones İpek kravatla bileklerimin çevresini sarıp, bir şekilde beni kollarımdan yatak başına bağladı. Bunu tek başına yapabileceği hiç aklıma gelmemişti. Başımdaydı ve kollarımı kontrol edemezdi. Ama vücudumu, zihnimi kontrol ediyordu ve ben onun gönüllü kurbanıydım. Vücudunu üzerimden kaldırırken sızlandım ama ona uzanamadım. Etrafa yeniden sessizlik hâkimdi. Kumaş sesine karışan garip sesler duydum. Uzun saniyeler sonra tenimi yalayan soğuğu hatırlıyorum. Korku, karnıma bir yumruk gibi inmişti. Ve o an... Çelik bıçağın dudaklarıma dokunup, bana acının içindeki zevki vaat ettiği o an. Tenimde gezen bıçağın, sözlerinde ne kadar da haklı olduğunu kanıtladığı o an. O anı ölünceye dek unutamayacağımı biliyorum. Yanılmıştım. O tehlikeli değildi. Çikolata gibi de değildi. O ölümcül bir uyuşturucuydu ve ben korkuyordum… Tam da günlüğü lanetleyerek omzumun üzerinden atma noktasına geldiğim kısmı okurken çalan kapı, beni günlüğün baştan çıkarıcı dünyasından çekip çıkarttı. Günlüğü büyük bir suçluluk hissiyle çarparak kapattım ve bir gece önce hem yakın arkadaşım hem de komşum olan Ella Ferguson tarafından, meşe sehpanın üzerine nasıl bırakıldıysa o şekilde yerleştirdim. Okumak istememiştim. Sadece… oradaydı işte. Masamda. Dalgınlıkla açmıştım ve benim tatlı arkadaşım Ella’ya ait olduğuna inanamadığım satırları bulunca şok olmuştum. Sonra da okumaya devam etmiştim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama kendimi durduramamıştım. Hiç mantıklı değildi. Ben, Sara McMillan, bir lise öğretmeniy6
Senin Yerinde Olsaydım dim ve insanların mahremiyetini ihlal etmez ya da böyle şeyleri okumaktan zevk almazdım. Kapıya doğru giderken hâlâ kendime bunu söylüyordum ama bedenimin alt kısımlarına yayılan ateşi de inkâr edemiyordum. Ziyaretçimi karşılamadan önce duraklayıp ellerimi yanaklarıma koydum. Kesin kızarmışlardı ve kapıdaki her kimse gitmesini diliyordum. Kendime söz verdim eğer giderse günlüğü tekrar okumayacaktım ama derinlerde bir yerde biliyordum ki ayartılmaya karşı koymam zor olacaktı. Ah, Ulu Tanrım, günlüğü okurken sanki oradaki iç gıcıklayıcı anlar için bekleyen benmişim gibi, Ella’nın yazılanları yaşadığında hissettiklerini hissediyordum. Doğrusu yirmi sekiz yaşında bir kadının on sekiz aydır hiç seks yapmadan yaşamaması gerekirdi. En kötüsü ise önemsediğim birinin özelini işgal etmiştim. Kapı bir kez daha çalınca, ziyaretçinin hiçbir yere gitmeyeceğine emin oldum. Kendimi toparlamaya çalışıp, onuncu sınıfların son İngilizce dersinden beri giydiğim açık mavi, sade elbisenin eteğini çekiştirdim. Nefes aldım ve kapıyı açarak San Francisco’nun yıl boyunca süren soğuk gecelerinin, bukleleri enseme düşen gevşekçe bağlanmış, uzun, siyah saçlarımın arasına karışmasına izin verdim. Şükürler olsun ki hava yanmakta olan tenimi biraz olsun serinletmişti. Neyim vardı benim? Günlük beni bu kadar mı çok etkilemişti? Ella, vanilya kokulu parfümü ve zıplayan kızıl bukleleri eşliğinde davet beklemeden içeri daldı. “İşte burada,” dedi, günlüğünü sehpadan kaparak. “Dün gece uğradığımda burada unutmuş olduğumu düşündüm.” 7
Lisa Renee Jones Kapıyı kapattım. Yanaklarımın Ella’nın seks hayatına dair gereğinden fazlasını bildiğim düşüncesiyle yeniden kızardığına emindim. Günlüğü açıp okumama neden olan şeyin ne olduğunu hâlâ bilmiyordum. Nedeni ne olursa olsun, daha fazlasını okumak istiyordum. “Fark etmemişim,” deyiverdim. Keşke söylediğim an bu yalanı geri alabilseydim. Yalanlardan hoşlanmazdım. Önceki deneyimlerimden, yalan söyleyen insanlarla karşılaşmanın ne kadar yaralayıcı olduğunu öğrenmiştim. Ve bunun dudaklarımdan bu kadar kolayca çıkmasından gerçekten hoşlanmamıştım. Her şeyden öte Ella son bir yıldır benim yalnızca komşum değil, en yakın arkadaşım ve hiç sahip olmadığım kız kardeşim gibi olmuştu. Birlikte ikimizin de hiç sahip olmadığı bir aile gibiydik ya da daha doğrusu ikimizin de sahip olmayı istemediği. Huzursuzca odada dolanmaya başladım. Bu gerginlik ve suçluluğun neden olduğu kötü bir alışkanlıktı. “Uzun bir okul günüydü,” dedim ve konuşmaya devam ettim. “Yaz sonu için doldurmam gereken yığınla evrak vardı. Ne mutlu ki bu yıl bana bu düşünceleri unutturan, birlikte eğlendiğimiz harika öğrencilerim vardı.” Yeterince konuştuğumu düşünüp dudaklarımı büzsem de kendimi durduramadım. “Ben de eve birkaç dakika önce gelmiştim.” “Ne iyi, artık biraz boş zamanın var,” dedi Ella günlüğü kaldırarak. “Geçen gece birlikte film izlemeyi planlamıştık ya, o zaman getirmiştim. Sana birkaç bölüm okumak istiyordum. Ama sonra David aradı ve biliyorsun hemen gittim.” Suçluluk dolu bir ses tonuyla alt dudağını sarkıttı. “Kötü bir arkadaş gibi seni yalnız bıraktım.” 8
Senin Yerinde Olsaydım David Ella’nın seksi doktor sevgilisiydi ve bugüne kadar ondan her istediğini almıştı. Şimdi, bunun ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyordum. Bir anlığına Ella’yı inceledim. Genç, nemli cildi, üzerindeki soluk renkli kotu ve mor tişörtüyle yirmi beş yaşında bir öğretmenden çok benim öğrencim gibi duruyordu. “Ben de yorgundum zaten,” diyerek destekledim onu ama kendinden on yaş büyük bu adamla boyundan büyük bir işe kalkışmasından korkuyordum. “Bugünkü derse girebilmek için uykumu almam gerekiyordu.” “Neyse ki artık dersler bitti, yaşasın,” diyerek günlüğü gösterdi. “Ve bunu David’le bu geceki randevumdan önce bulduğum için memnunum.” Kaşını oynattı. “Ön sevişme. David buna bayılacak. Bu şey yakıp kavuruyor.” İnanamayacak kadar şaşkındım. “Ona günlüğünü mü okuyorsun?” Bir adama böylesine gizli, kişisel düşüncelerimi okumaya asla cesaret edemezdim. Özellikle de onun hakkında değilse. “Ve bu ön sevişme mi?” Ella kaşlarını çattı. “Bu benim günlüğüm değil. Hatırladın mı? Geçen gece sana anlatmıştım. Bunu yaz başında bir depo satışındaki açık arttırmadan aldım.” “Ah,” dedim, ama Ella’nın bana günlükle ilgili bir şey söylediğini hatırlamıyordum. Söyleseydi kesinlikle hatırlardım. “Doğru. Şu Depo Savaşları* programına kafayı taktığından beri katıldığın depo açık arttırmaları. İnsanların eşyalarını satışa çıkardıklarına ve en yüksek teklifi verene sattıklarına hâlâ inanamıyorum.” * 2010 yılından beri Amerika’da yayınlanan bir televizyon programı. (Çev. N.)
9
Lisa Renee Jones “Hâlâ yapıyorlar,” dedi Ella. “Ve ben kafayı takmamıştım.” Tek kaşımı kaldırdım. “Peki, belki takmıştım,” diye kabul etti, “ama yaz okulunda öğretmenlik yaparak kazandığımın iki katından fazlasını kazanacağım. Bir sonraki açık arttırmaya benimle katılmayı gerçekten düşünmelisin. Üç açık arttırmadan ikisine zaten katıldım ve büyük paralar getirecek bir şeyler satın aldım.” Elindeki günlüğü kaldırdı. “Bunu son açık arttırmadan aldım ve şimdiye kadar aldıklarımın en iyisi. Sanatsal bir yanı var ve daha büyük paralara gideceğini biliyorum. Şimdiye kadar kesinlikle büyüleyici üç günlük buldum. Tanrım, onları okumadan duramıyorum. Tıpkı senin, benim gibi bir kadın, bir şekilde korkutucu derecede heyecan verici ve karanlık tutkularla dolu yerlere çekilmiş.” Haklıydı, o sayfaları okurken ben de karnımın hemen altında yanan ateşi hissetmiştim. Yazan kadının yumuşak, baştan çıkarıcı sesiyle hikâyeyi bana fısıldadığını dahi hayal edebiliyordum. Ella’nın söylediklerine odaklanmaya çalıştım ama onun yerine kendimi kadını merak ederken buldum; kimdi acaba, neredeydi şimdi? “Tanrım!” diye haykırdı Ella. “Kızarıyorsun. Günlüğü okudun, değil mi?” Yüzüm kireç gibi oldu. “Ne? Ben…” Aniden konuşamadım ama normalde yaptığım gibi bir anda ortaya saçma bir cevap atacak kadar da boş bulunmadım. Şu an hiç kendimde değildim. Çaresizce ve daha önce söylediğim yalanın tuzağına sıkışmış bir halde Ella’nın karşısındaki yumuşak, kahverengi koltuğa gömüldüm. “Ben… evet. Okudum.” 10
Senin Yerinde Olsaydım Ella koltuğun minderini aldı ve yeşil gözlerini kısarak bana baktı. “O şeyleri benim yazdığımı mı düşündün?” Ona tereddütlü bir bakış attım. “Şey…” “Vay canına.” Cevabın ne olduğunu, cevap veremememden anlamıştı. “Demek düşündün,” dedi başını sallayarak. “Dilim tutuldu. İyi kısımları okumamış olmalısın, yoksa onları yazanın ben olduğumu sanman mümkün değildi. Ama iyi yerleri okumuş gibi kızarıyorsun.” “Bazı bölümlerini okudum, ah, şey, bayağı detaylıydı.” Homurdandı. “Ve sen onları benim yazdığımı zannettin.” Başını yeniden salladı. “Ben de burada beni tanıdığını düşünüyorum. Ah, kahretsin, bunu sadece ateşli bir gece geçirmek için değerlendirmeyi umuyordum. Bu kadının hayatında gizemli bir erotizm var ve sadece…” Bir an ürperdi. “Aklımdan çıkmıyor. Günlük, kadın; beni etkiliyor.” Neden bilmem ama onun da günlükte yazılanlardan benim kadar etkilenmiş olması beni biraz rahatlatmıştı. Ne için rahatlamak istiyordum ki? Bu mantıklı değildi. Zaten isimsiz bir kadınla ilgili olan hiçbir tepkim mantıklı değildi. “David ve ben bir kere bitirdik günlüğü.” Ella, beni tekrar konuşmanın içine çekmek için devam etti. “Potansiyel alıcılar için birkaç samimi sayfanın fotoğraflarını çekecek ve günlüğü internette satışa koyacağız. Yüklü bir miktar para getirecek. Biliyorum.” Bu fikir karşısında ağzım açık kaldı, dehşete düştüm. “Gerçekten bu kadının kişisel düşüncelerini internette satmak niyetinde olamazsın?” “Evet, olurum,” diye karşılık verdi Ella. “Para kazan11
Lisa Renee Jones mak bu işin kuralı. Ayrıca hepimizin bildiği gibi hepsi kurgu.” Soğuk sözleri karşısında şaşkına dönmüştüm. Karşımdaki tanıdığım Ella’ya hiç benzemiyordu. “Bir kadının özel düşüncelerinden bahsediyoruz, Ella. Eminim, onun acısından kâr etmek istemezsin.” Kaşlarını çattı. “Ne acısı? Bana daha çok zevk alıyor gibi geldi.” “O açık arttırmada sahip olduğu her şeyi kaybetti. Bu zevk değil.” “Zengin erkeği onu egzotik bir yerlere uçurmuştur ve muhteşem bir hayat yaşıyordur bence.” Ses tonu kasvetli bir hal aldı. “Bunu yapabilmek için böyle düşünmeliyim, Sara. Lütfen bana kendimi suçlu hissettirme. Bu paraya ihtiyacım var ve ben yapmazsam zaten başkaları yapabilir.” İtiraz etmek için ağzımı açsam da insafa geldim. Ella, bu dünyada yapayalnızdı; çoğu zaman Ella’nınkini geçtim, kendi adını bile hatırlamayan alkolik babası dışında kimsesi yoktu. Acil durumlar için parası olması gerektiğini düşündüğünü biliyordum. Bu hissi ben de çok yakından tanıyordum. Ben de yalnızdım ama şu an bu konu hakkında düşünmek istemiyordum. “Üzgünüm,” dedim ve bunu söylerken gerçekten samimiydim. “Senin için iyi olanın bu olduğunu biliyorum. Bunun işe yaramasına seviniyorum.” Dudakları hafifçe büküldü, ayağa kalkmadan önce başını onaylar gibi salladı. Onunla birlikte ayağa kalktım ve ona 12
Senin Yerinde Olsaydım sarıldım. Gülümsedi, ruh halindeki o ışıltılı değişim, sık sık bu ışıltıyı benim hayatıma da getirdiğini düşündürttü. Ella’yı seviyordum. Gerçekten seviyordum. “David ve ben bu geceki büyüleyici eylem için sabırsızlanıyoruz,” dedi yaramaz bir tavırla. “Kaçıyorum.” Gülümseyerek parmaklarını bana doğru salladı. “İyi geceler. Eminim, benimki iyi geçecek.” Tekrar sandalyeme çöktüm ve kapıyı kapatışını izledim.
Çalan kapının sesi, bir kez daha huzurumu kaçırıp paniklememe neden oldu. Aklım karışmış ve sersemlemiş bir halde, saate göz atarak yatakta doğruldum. Derslerden sonraki ilk izin günümün sabahıydı ve saat yediydi. “Bu saatte kapımı çalan da kim?” diye homurdanarak battaniyemi üzerimden atıp, ayaklarımı geçen Noel’de öğrencilerimden birinin hediye ettiği tüylü terliklere geçirdim. Uzun, pembe sabahlığımı kaptım. Bu tüylü değildi, sadece sırtında ‘Pembe’ yazıyordu. O sırada kapı daha da şiddetli vurulmaya başladı. “Sara, benim, Ella!” Oturma odasından kapıya doğru yürürken ayak seslerim bile duyulmuyordu. “Acele et! Çabuk!” Kalbim deli gibi çarpıyordu. Sadece Ella’nın açıkça bir çeşit panik içerisinde olmasından değildi. Günün bir saniyesini bile boşa harcamak istemeyen benim aksime Ella zorunlu olmadıkça öğleden önce kalkmazdı. Kapıyı açtığım anda, Ella kollarını bana doladı ve şöyle dedi: “Ben sevgilimle kaçıyorum!” 13
Lisa Renee Jones “Kaçıyor musun?” Nefesim kesilmişti, gerileyip sabah soğuğunda dikilen Ella’yı içeri çektim. Üzerinde hâlâ akşamki kıyafetleri vardı. “Neden bahsediyorsun? Neler oluyor?” “David, gece evlenme teklif etti,” diye heyecanla bağırdı. “Hâlâ inanamıyorum. Bu sabah Paris’e uçacağız.” Saatine göz attı ve tiz bir sesle ekledi. “İki saat içinde.” Elime bir şey sıkıştırdı. “Bu dairemin anahtarı. Mutfak masasında günlüğü ve deponun anahtarını bulacaksın. Deponun iki hafta içinde boşaltılıp kiraya verilmesi gerekiyor yoksa yeniden açık arttırmaya çıkacak. O yüzden anahtarı al, oradaki eşyaları sat. Para senin. Ya da boş ver. İki türlü de fark etmez.” Sırıttı. “Çünkü sevgilimle Paris’e kaçıyorum, sonra da balayını İtalya’da geçireceğiz!” Aniden içimi Ella’yı koruma dürtüsü sardı. İncinmesini istemiyordum ve daha önce David’i sevdiğini söylediğini hiç duymamıştım. “Bu adamı sadece üç aydır tanıyorsun, tatlım. Ben de onu sadece bir kere gördüm.” Ne zaman bir araya gelmeyi planlasak, David’e sürekli uzaktan bir arama geliyordu. Zihnimi okumuş gibi, “Onu seviyorum, Sara,” dedi. “Ve o bana iyi geliyor. Biliyorsun.” Hayır, bilmiyordum; bunu söylemenin uygun bir yolunu ararken o kapıya ulaşmıştı bile. “Ella…” “Paris’e varınca seni ararım, telefonunu açık tut.” “Bekle!” dedim kolundan tutarak. “Ne kadar süreliğine gidiyorsun?” Gözleri heyecanla parladı. “Bir aylığına. İnanabiliyor 14
Senin Yerinde Olsaydım musun buna? İtalya’da koca bir ay. Rüya gibi.” Bana sarılıp, yanaklarımdan öptü. “Seni arayacağım. Döndüğümüzde de bir kutlama yaparız.” Bakışları yumuşamıştı. “Senin böyle bir durumda yanımda bulunmanı isterdim; biliyorsun, değil mi? Ama David, bir ailem olmadığını biliyor. Bu yüzden acı çekmemem için beni uzaklaştırmak istedi.” Çattığım kaşlarımın arasını düzeltti. “Yüzünü şöyle yapmayı kes. Yaşlandığında kırışacaksın. Ve ben iyiyim. Aslında, harikayım.” “Öyle olsan iyi olur,” dedim. En iyi öğretmen sesimi takınmaya çalışmıştım ama boğazımdaki gerginlik yüzünden sesim istemsizce çatladı. “Beni varır varmaz ara ki güvende olduğunu bileyim ve fotoğraf istiyorum. Bir sürü fotoğraf.” Ella adeta etrafına ışıklar saçarak gülümsedi. “Tabii ki, Bayan McMillan.” Arkasını döndü ve köşeyi dönmeden önce son anda omzunun üzerinden aceleyle el salladı. Gitmişti ve ben anlam dahi veremediğim, davetsiz gözyaşlarımla savaşıyordum. Ella için mutlu olduğum kadar endişeleniyordum da. Hissettiklerim... Ne hissettiğimden pek emin değildim. Belki, biraz kaybolmuş gibiydim. Parmaklarım anahtarın etrafını sarınca aniden farkına vardım. Depo ve bir daha asla okumayacağıma söz verdiğim günlük az önce bana miras kalmıştı.
15