SAYI 1 / NİSAN 2014 / ÜCRETSİZ
ALAÇATI’DA FESTİVAL ZAMANI ÜNLÜ MÜDAVİMLER alaçatı’yı anlattı
yAT ALACAKLARA ÖNERİLER
BU OTELDE ŞIMARMAK SERBEST
30 metrekarede yaşam
1878’den beri
Soğuk Lezzetlerin Sırrı, Komili Sızma Zeytinyağı
2
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN
Alaçatı+’tan merhaba
6
Ünlülere neden Alaçatı’yı tercih ettiklerini sorduk
B
Misafirlerini şımartmayı seven otel: Vintage Hotel Alaçatı
10
EGE 45
EGE 45
u ay ilk sayısını sizlerle buluşturmanın mutluluğunu yaşadığımız Alaçatı+, hepimizin bir aşkla bağlı olduğu güzel Alaçatı’nın bilinen bilinmeyen her yönüyle daha geniş kitlelere doğru tanıtımını amaçlayan bir yayın. Her ay sizlerle Alaçatı’nın kimliğiyle özdeşleşmiş mekanları, Alaçatı ziyaretleri için aradığınızdan fazlasını bulabileceğiniz otelleri, yerel lezzet duraklarını ve kendine has ürünleri bulunan dükkanları paylaşacağımız Alaçatı+, hem Alaçatı sevenler hem de Alaçatı’yı ilk defa görecek ziyaretçiler için bir başvuru kaynağı olsun arzusundayız. Bu ayki sayımızda Alaçatı sevgisiyle tanınan ünlü isimlerle yaptığımız ve “Neden Alaçatı?” sorusuna cevap aradığımız bir soruşturma, nisan ayında gerçekleştirilecek olan Alaçatı Ot Festivali’nin geniş bir tanıtımı ve meşhur Alaçatı Köykurabiyecisi’yle yapılan bir söyleşi okuyabileceksiniz. Ayrıca her ay düzenli olarak tekrar etmeyi düşündüğümüz dekorasyon sayfamızda, geçen yaz Ovacık’ta açılan Before Sunset plajının ortaklarından ve Alaçatı merkezdeki ‘330’ otelin sahibi Murat Öktem’in yaşam alanını ziyaret ediyoruz. Meşhur Alaçatı pazarının en sevilen simalarından Giritli Niko’nun bal ve reçellerini tanıyacak, köyün en popüler yeme-içme mekanlarından Asma Yaprağı’nın işletmecisi Ayşe Nur Mıhçı’nın lezzet sırlarını öğreneceksiniz. Alaçatı+’ın sayfalarını karıştırırken taze Ege otlarının kokusunu duyabildiğiniz keyifli bir okuma diliyoruz.
18 İçi modern
dışı Alaçatı usulü bir ev
Asma Yaprağı’nda Ege lezzetleri keşfi
* Kapak fotoğrafı Saime Berkkan’a aittir.
EGE 45
22
Ücretli transfer hizmeti Ücretli kuru temizleme hizmeti Ütüleme Çamaşırhane
24 Bu dükkanın önünde kuyruk hiç bitmiyor: Alaçatı Köy Kurabiyecisi
Duş Kahvaltı WI-FI
AYLIK SEYAHAT DERGİSİ SAYI 1 / NİSAN 2014 İMTİYAZ SAHİBİ Casa Blanca Yayıncılık adına Tuba Parlak tuba@casablancayayincilik.com SORUMLU Yazı İşlerİ Müdürü Tuba Parlak
Katkıda Bulunanlar Cem Bayoğlu, Saime Berkkan, Z. Deniz Metin, Ali İnceoğlu, İlker Metin, Barış Selamioğlu
EGE 45
BASIM Dünya Süper Veb Ofset A.Ş ‘Globus’ Dünya Basınevi 100. Yıl Mah. Bağcılar. İstanbul Tel: (212) 440 24 24 İLETİŞİM Adres: İstasyon Yolu Sokak No:3/46 Altıntepe - Maltepe/İstanbul Telefon: 0533 686 69 07
* Alacatı+, bir Casa Blanca Yayıncılık yayınıdır. * Bu yayında yer alan yazı ve fotoğrafların tüm hakları kredi sahiplerine veya Alaçatı+’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz. * Tüm yazı ve görsellerden imza sahibi sorumludur. İlanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
28 Yat sezonu
açılırken yapmanız gerekenler
Tezgahında şifa dağıtıyor: Alaçatı pazarından Giritli Niko
26
EGE 45
TASARIM Sinem Fırtına
REKLAM REZERVASYON Zeynep Dingiloğlu reklam@casablancayayincilik.com
EGE 45
Sigara içilmeyen alan
3
GÜNCEL
NİSANDA
NELER OLUYOR
KAÇ SA A
TTE GİD Özel ara İLİR? cınızla b ulunduğ Alaçatı’y unuz şeh a gelece ir kseniz b kilometr azı nokta den e u la z u rdan İstanbu nluğu şu l’dan y şekilde: a Ankara klaşık 9 sa ’d Çanakk an yaklaşık 9.5 at - 630 km ale’den saat - 66 km Kon 0 km ya’dan yaklaşık 6.5 saa t - 415 yaklaşık 10 saat Eskişeh - 640 km ir’den yaklaşık 7.5 saat - 490 km
Z UCU işiye A H k DA çok
ek isan lar, n nda p Sezo elen fiyat e her kg eys yükse da nered kadar n ı y a acak ye uy ktara e ç t ü b mi cüzi iyor. in
HAVALAR GÜNEŞLİ
Nisan boyunca hava sıcaklığı 16-19 derece arasında güneşli. Sadece 10 Nisan’da yağmur bekleniyor.
TELAŞS I HAYAT Z
Yaz tatili fanati gelmem iş olduğ kleri henüz undan s rahat ra okaklard hat a güzeli d gezmek mümkü e en ünlü n. En bile reze restoran rvasyons ında u z ma mak ço k kolay sa bul. Meşhu pazarınıy r sa rahat rahat gezebilir siniz.
U UKL TOP EYİN llar GİYMerkezinde yıosıyla
m lay tı’nın ek i. Do Alaça taş döşel yla yürüm ce ı e b Ge ka park ayak at istiyor. t u l k topu e dikk babe ltına se rv ı a b n i a s tin im kıyafe eniziyse k . m or y y i g gamı yadır 4
GÜNCEL
RÜZGAR HIZI İYİ
A ILIĞ C I T YARAEVAM aktan D boyam
Bu ay rüzgar hızı ortalama 11 knot olacak. Esiş yönüyse kuzeybatı.
r e taş kada ölye’d arlamaya ktivite t A z as Gö cı a kılıfı t yaratı n. yastık pek çok ü k müm nize kendi aratmanız y
DAHA FAZLA ÇEŞİT
Baharın gelmesiyle birlikt e çeşit çeşit otlar da kendini gö sterdi. Hem cumartesileri kurulan pa zarında hem de bu ay düzenlenen Al açatı Ot Festivali’nde hiç bilme diğiniz otlarla karşılaşabilirsiniz .
KT DİRE ZOR ŞIM enderes r ULA M ğe
n e şım, Adna İzmir ı’ndan ula dakika 45 alan ada Hava ralarsanız 65 dakik i k . aş ise araç diyor . Hav kadar gi a r o y ü sür e’ye i ya d Çeşm dan taks iz şart. n Ardı e binmen üs minib 5
HABER
Neden Alaçatı?
DENİZ METİN
Özellikle son beş yıl içinde Alaçatı’nın popüleritesi fazlasıyla arttı. Kimisi zevkine göre bir ev sahibi olup yılın yarısını burada geçirirken, kimisiyse fırsat buldukça iki gün dahi olsa Alaçatı’ya kaçıyor. Peki, nedir Alaçatı’nın bu denli bir arzu nesnesi olmasının ardında yatan sır? Müdavimlerine sorduk.
6
HABER
ERDEM YENER (sanatçı)
YILMAZ VURAL (teknik direktör)
Benim için orası ‘âlâ-çatı’
Artık yerlisi gibi olduk
Alaçatı’yla esas tanışmam 2012 yazındaydı. Pek tatile fırsat bulabilen biri değilim. Ama o dönem bir ay kadar kalıp, tadını çıkarmaya çalışmıştım. Birçok arkadaşımla aynı anda orada olmak, birçok hatıranın doğmasına da sebep olmuş, benim için özel bir yer haline gelmişti Alaçatı. Biraz İstanbul’a benzetmiştim. Ne istersen var yani... Huzur istersen o da var, çok kalabalık olsun dersen o da var. Hiç kimse olmasın, tek başıma olayım dersen ona da sahipsin. Küçük bir yer olmasına rağmen birçok seçeneğe sahip olması benim için en cezbedici yanı sanırım. İlk gidişimin ardından üst üste iki tatilimi de burada yaptım. İkincisi de iki ay sürdü. Alaçatı’ya gittiğimde sıkılmayacağım, bana ev hissi veren otelleri seçiyorum. Çok sıcak saatlerde değil, hava hafif düşmeye başladığında plaja gidiyorum. Çok seçenek olmakla beraber hem eğlenceli hem de sükunet sahibi Ramo Beach var mesela. Çünkü diğer plajların neredeyse hepsi akşama doğru sizi yormaya başlayacak kadar müzik açıyor. ‘Happy hour’ diyorlar adına ve çok da ‘happy’ olmuyor o gürültüde insan. Akşamsa mutlaka bir rakı masası... Sadece Alaçatı’ya özgü olmaksızın, mutlaka yanımda sevdiklerim olmalı tabii. Bir de Alaçatı’nın kumrusuna ve dondurmasına bayılıyorum. Yemek için ayrıca Tapu ve Antioche güzel. Gece hayatı için benim olmazsa olmazım Tektekçi’dir. Saat 01.00’den sonra Alaçatı’da müzik sesi kapatılır. Ama orada herkese birinci sınıf kulaklıklar dağıtılır ve ‘silent disco’ başlar. Sabah 04.00’e kadar kulağınızda sesini kendinizin ayarlayacağı müziğinizle eğlenmeye devam edebilirsiniz. Her gün giderim mutlaka. Daha kulüp havası bir şey derseniz de, port’taki Öküz olabilir. İşletmelerin güvenlik zaafları ve yanlış yönetiminin kurbanı olan Aya Yorgi’yi ise (Eğer Babylon’da bir festival yoksa) pek tercih etmem.
Kasımpaşa Spor Kulübü’nde antrenörlük yaptığım senelerde yardımcı hocam Şakir Özkayımoğlu ve Malatya Spor’dan Malik Gençalp sevdirdi bana Alaçatı’yı. Zaten hep duyardım, eski milli futbolcu Ümit Kayıhan ve Mustafa Denizli de gidip gelirlerdi. Zaman zaman tatil için biz de eşimle gittikten sonra sonunda dört sene önce bir ev satın aldık Alaçatı’dan. Her yıl mayıstan eylül ayına kadar olan zamanı orada geçiriyoruz. Artık yerlisi gibi olduk, diyebilirim. Alaçatı’da olduğumuzda zamanımızın çoğunu tembellik yaparak geçiriyoruz. Akşamları Avrasya Ev Yemekleri, Ferdi Baba, Mona ve Şerefe’ye gitmeyi çok seviyoruz. Çünkü hepsinde Ege’nin kendine has bitkileriyle yapılan enfes lezzetler oluyor. Cumartesileri mutlaka pazara gider alışveriş yaparız. Emine Hanım ve Ali Bey’in tezgâhına uğramadan haftasonunu geçirmeyiz. Bunun dışında bir yandan arkadaşlarla görüşüp bir yandan da dinleniyoruz. Kafamızı boşaltıyoruz. Hem işim hem de gezme merakımdan dolayı çok yer gördüm Türkiye’de. Ama Alaçatı bir başka... İnsanı alıp başka yerlere götürüyor adeta. Mimari yapısının güzelliğini, doğasının temizliğini bir kenara koyarsak insan ilişkileri açısından da yaşanılacak yer. Tabii ki son yıllarda popülerleşmesinden dolayı kalabalıklaştı. Bu da bende, ‘Acaba sempatisini kaybeder mi?’ diye endişe uyandırmıyor değil tabii. Ama yine de her sene yaz gelsin diye iple çekiyoruz. İş hayatımı sonlandırdığım zaman Alaçatı’da yaşamayı düşünüyorum. Dağ yamaçlarında bahçeli bir ev hayali kuruyorum.
AYHAN SİCİMOĞLU (müzisyen)
Yemekler bir harika Alaçatı’ya ilk ne zaman gittiğimi yıl olarak hatırlamıyorum. Ama taş evlerde sadece mübadele göçmeni yerli halkın oturduğu tozlu sokaklı zamanlardı, diyebilirim. Evet, o dönemde tozlu sokaklar, bakımsız evler, sakin ve uykulu bir halk vardı Alaçatı’da. Şimdiyse biraz abartılmış, kalabalık ve pahalı bir yer. Lokantalarda verilen hesapların rahatsız edici boyutlarıysa cabası. Alaçatı’ya gittiğimde vaktimi daha çok kitap okuyarak ve arkadaşlarımın evinde yemek yaparak geçiriyorum. Tabii geçen senelerde kapanan MONK Jazz Club da uğrak yerimizdi. Şimdilerde nereyi önerirsiniz diye soranlaraysa, Şifne Belediye sıcak su havuzlarını, sakızlı dondurma yapan yerleri, ot salataları ve balığıyla tüm restoranlarını ve muhakkak Ot Festivali’ni deneyimlemeyi öneririm.
7
HABER
ÇAĞLA KUBAT (sporcu)
Bebeğimi orada büyütmek istiyorum
MÜGE AKGÜN (Radikal Gazetesi yazarı)
Gelecekte gastronomi merkezi olacak Alaçatı’ya ilk kez 1980’lerin başında gitmiştim. Taş evleriyle mimari bir kimliği olan ama geçmişinin hüznünü taşıyan, bir zamanlar kim bilir nasıl farklı bir yaşam vardı, dedirten bakımsız bir köydü. Sonra araya uzun yıllar girdi, 2000’lerde tekrar gittiğimde bambaşka bir Alaçatı ile karşılaştım. Kentten kaçan yeni sahipleriyle ikinci doğuşunu yaşayan bu yeni Alaçatı’yı çok sevdim. Ancak o kadar çok popüler olmaya başladı ki, ilgim yılda bir en fazla iki kez güneye inerken gece konakladığım yer olmaktan öteye geçemedi. İki yıl kadar önce bir kaç gün kalınca ve basında yer alış şekli değişmeye başlayınca benim de algım değişmeye başladı. Alaçatı’da beni en çok mutlu eden şey pansiyonlardan restoranlara neredeyse her işletme sahibinin bir öyküsü olması. Alaçatı’daki insan kalitesi mekânlara da doğal olarak yansıyor. Diğer tatil yöreleriyle karşılaştırdığımda dürüst işletmecilik anlayışı hoşuma gidiyor. Alaçatı yakın bir gelecekte gastronomi merkezi olabilir. Kemal Demirasal’ın son iki yıl içinde açtığı Barbun ve Alancha adlı restoranlar Türkiye’de deneysel mutfağın en önemli temsilcilerinden. Kemal Şef’in alaylı olması, üstlendiği misyonu daha da ilginç kılıyor. Benim için olmazsa olmazları arasında İmren Pastanesi’ni ve yeni yola koyulmasına karşın ‘Ot Festivali’ni sayabilirim. Alaçatı, ‘Mimari dil birliği, taş evleri ve tahta sandalyeleriyle gözümüz gibi bakmamız gereken bir tarihi miras.’ Onu lüks bir tatil beldesine dönüştürmeye çalışmalarına çok üzülüyorum. Alaçatı’ya en iyi, sakin bir yaşam için şehirden kaçıp gelen yeni kuşak yerleşiklerinin sahip çıkacağını düşünüyorum. Alaçatı’da yürüyüş mesafesi deniz kıyısına ulaşabilseydim yazları çok daha sık giderdim. Yerel yönetimden beklentim deniz kıyılarının yağmalanmasına izin vermemeleri ve sentetik plajlara gitmek istemeyenler için köyün içinde kapalı ve açık bir yüzme havuzu yapmaları.
8
Küçüklüğümden beri ailece Çeşme’ye gider geliriz. Ama Alaçatı’yı keşfetmemiz 15 yaşıma denk geldi. Gerçi, annem mimar olduğundan derslerine araştırma yapmak için Alaçatı’ya giderdi. Beni de yanında götürür, birlikte sokakları keşfederdik. Ailede herkes doğa sporlarına tutkulu olduğundan bir yurtdışı gezimizde yabancılardan Alaçatı’da sörf yapıldığını öğrendik. Yabancı turistlere eğitim veren ‘Harrt Nass Windsurf Okulu’ vardı. Daha önce sörf yapmayı bildiğimizden bu okula gidip malzeme kiralayıp sörf yapmaya başladık. Orada öğrendik, geliştirdik. Çünkü Alaçatı’da sörf seviyenizi yükseltmeniz çok kolay. Ben de bu sayede hızlıca ilerledim. Oradaki deneyimlerim sayesinde İstanbul’da kulüpte lisanslı sörf yapmaya başladım. Benim zamanımda eğitmen ve antrenör bulmak çok zordu. Şimdiki nesil de bu zorluğu çekmesin, Alaçatı’dan faydalansın diye 2011 yılında da ‘Çağla Kubat Windsurf Akademi’yi açtım. Sadece temmuz ve ağustos aylarında yoğunluk olsa da, aslında Alaçatı’da sekiz ay sörf yapmak mümkün. Ben de televizyonda çalıştığım zaman altı gün çekim olsa da kalan bir gün mutlaka gidiyorum Alaçatı’ya. Sörf yapmam da gerekmiyor. Merkezde oturup çay içsem de olur. Çünkü Alaçatı’yı çok seviyorum. Kışın boş diyorlar Alaçatı için ama gideceğiniz yerleri bilirseniz çok keyifli. Ayrıca kalabalık da çok çekici olmuyor zaten. Gündüzleri akademiyle ilgili idari işleri hallediyor, spora gidiyoruz. Akşamları yemek için İyi Pizza, Sailors, Asma Yaprağı, Avrasya Ev Yemekleri ve Yusuf Usta’yı tercih ediyoruz. Kahvaltı için Zeytin Konak Otel ideal. Ayrıca Alavya’da vakit geçirmek çok güzel, düğünümüzü de orada yapmıştık. İçinde olduğumda çok huzur duyduğum bir yer Alaçatı. Ne yaparsam yapayım mutlaka uğrayıp bütün negatif enerjimden kurtuluyorum. Bebeğimi de en azından okula başlayana kadar orada büyütmek istiyorum.
HABER
ONUR BAŞTÜRK (Hürriyet Gazetesi yazarı)
Geç başlayan yemek alışkanlığını seviyorum Alaçatı’ya ilk kez 2002 yılında gittim. Kendi halinde ve sakin bir yerdi. Ardından birkaç kez sörf yarışmaları için gittim. Sonra da buranın hızlı yükselişine tanıklık etmek, bir yandan da arkadaşlarım Alaçatı’da tatil yapmayı tercih ettiğinden sık sık soluğu burada aldım. Gündüzleri vaktimi denizde geçiriyorum. Çiftlikköy ya da sörf okullarının bulunduğu koya gidiyorum. Geceleriyse köyün içindeki barlardayım. Göz Lounge favorim. Geç
başlayan yemekleri de seviyorum. Alancha’yı öneririm. Yerli bir Noma deneyimi yaşamak için ideal. Kuyu ve Asma Yaprağı da çok başarılı. Nefis ev yemekleri ve zeytinyağlıları var. Ayrıca Alaçatı’dan sakızlı kurabiye yemeden, sabah uzun kahvaltılar etmeden, köy içindeki dükkanlarda turlamadan ve butik otellerin avlusunda aylaklık yapmadan dönülmez. Mesela Sailors’ta mesela Alavya’da...
SERMET SEVERÖZ (Habertürk Gazetesi yazarı / TAV Holding Private Projects and Customers Manager)
Herkes bir olup sezonu uzatmalı Alaçatı’yla tanıştığımda henüz çocuktum. Ailecek şu an Sheraton’ın yerinde olan Turban Otel’e ve Altın Yunus’a giderdik. Daha çok Çeşmeci olsam da, kader küçüklüğümden beri rotamı buraya çok sık çevirdi. Her sene öyle ya da böyle sık sık giderim. Son yıllarda ise pek çok dostumun yerleşmek için Alaçatı’yı tercih etmesinden dolayı yaz-kış epeyce gider oldum. En güzel yanıysa başka yerlerde olduğu gibi haldır haldır otomobille ordan oraya sürüklenmeden, mümkün mertebe yürüme mesafesindeki mekânlarda sadece keyif yaparak vakit geçirebilmek. Taşa endeksli mimarisini, cumartesi günleri kurulan Alaçatı pazarını ve rüzgarını da ayrıca çok seviyorum. Ama tüm mekân ve otellerin bir araya gelip, projeler üretip çok kısa olan yaz sezonunu uzatmaları gerek. Sadece deniz, güneş ve yerli turistle değil, şarap kültürü, yeme-içme ya da sanat gibi konulara odaklanılarak her sezon, çekim merkezine dönüştürülmeli.
ÇAĞLA ŞİKEL (manken/oyuncu)
Alaçatı’da kalpler başka atıyor Alaçatı’ya ilk kez çok uzun yıllar önce gitmiştim. Kurulu bir dekor gibi, adeta film seti havası vardı. Bu beni çok etkilemişti. Artık çok daha fazla zamanımı orada geçiriyorum. Her yaz mutlaka ailecek oradayız, kışın da fırsat buldukça gitmeye çalışıyoruz. Eşim Emre Altuğ ve ağabeyi Ahmet Altuğ birlikte Alaçatı’da otel açmaya karar verdiklerinde fikri çok destekledim. Çünkü dediğim gibi, işletmeden ziyade orada olmayı çok seviyorduk. Gündüzleri çoğunlukla çocuklarımızla birlikte gezip alışveriş yapıyoruz. Akşamlarıysa arkadaşlarımızla birlikte farklı restoranlarda değişik lezzetler tatmayı tercih ediyoruz. Kuytu ve Lavanta’nın yemekleri harika. Eğlence içinse Double Bar, en sevdiğimiz. Alaçatı, küçük ama ayrı bir dünya. Orada kalpler başka atıyor.
9
OTEL
AÇIK OLDUĞU TARİHLER 1 Nisan-1 Kasım
NİSAN FİYATLARI Kahvaltı dahil iki kişilik oda fiyatı 109-149 Euro arasında.
MERKEZE YAKINLIĞI 1.5 dakika
İLETİŞİM (232) 716 0 716 www.vintagealacati.com Yenimecidiye Mah. 3046 Sk. No:2/1 Alaçatı, Çeşme, İzmir
10
Vintage Hotel Alaçatı DENİZ METİN
2
Temmuz 2011’de ilk misafirlerini ağırlayan Vintage Hotel Alaçatı’nın hikâyesi, kurucularından Yeliz Yüksel’in 2006’da Alaçatı’yla tanışmasıyla başlıyor. Aslında bir hukukçu olan Yüksel, her ne kadar daha önce turizm sektöründe işletmeci olarak deneyimi olmasa da, her zaman detaycı bir müşteri olmuş. Yani, otel misafirinin neye ihtiyacı olup olmayacağını çok iyi deneyimlemiş. Vintage Hotel Alaçatı’yı da ortağı Akın Akbaş ile birlikte bu deneyimlerin verdiği bilgiler ve kendi beğenilerine göre tasarladıklarını söylüyor: “Otelimizi tamamen kendi gustomuzu yansıttığımız ve misafirler ağırladığımız büyük bir ev
olarak hazırladık. Ama aynı zamanda misafirlerin lüksü, konforu ve kendini özel hissettiği bir otel olarak da düşünebilirsiniz. Samimiyet duygusunun kişiselleştirilmiş hizmet kalitesinin önüne geçmemesine özen gösterdiğimiz otelimizde misafirlerimizi şımartmaktan ve aynı zamanda beklentilerini yükseltmekten mutluluk duyuyoruz.” Odalarda beyaz bahçede canlı renkler Vintage Hotel Alaçatı’yı bölgedeki diğer otellerden ayıran en büyük özelliği merkeze bir buçuk dakikalık yürüyüş mesafesinde olan konumu. Ayrıca trafiğe kapalı alanda yer alsa da, bariyerlere sadece 50 metre uzaklıkta olması otomobille kolay ulaşım sağlıyor.
OTEL
Tatil anlayışınıza göre oda seçeneği İki katında 15 ila 40 metrekare arasında değişen sekiz odasıyla hizmet veren Vintage Hotel Alaçatı’nın odalarından önce bahçesi dikkat çekiyor. 500 metrekarelik bu bahçede meyve ve zeytin ağaçları altında kahvaltınızı edebilir, sedirlere kurulup müziğin dinginliğinde bölge şaraplarının tadına bakabilirsiniz. Odalardaysa misafirin talebine göre beş tip sunuluyor. İki adet olan standart odaları daha çok haftasonu tatilcileri tercih ediyor. Standarda göre daha geniş olan, otelin bahçesine ya da tarihi sokağa bakan Superior ve Deluxe odalardaysa daha uzun soluklu tatil yapanlar kalıyor. Otelin üst katında yer alan suitlerse daha çok romantizmden vazgeçmeyen çiftlerin tercihi. Çok aydınlık ve ferah olan bu suitlerde diğerlerinden farklı olarak odanın ortasında küvet yer alıyor. Ayrıca banyolar yarı açık olarak tasarlanmış. Otelin tüm odalarında beyaz rengin hakimiyeti dikkat çekerken, detaylarda yine iç açıcı farklı renkler kullanılmış.
Alaçatı’nın en işlek sokaklarından 3046’nın sonunda restoran, kafe ve butiklere çok yakın olsa da onların gürültüsünden uzak, sakin bir ortam sunuyor. Otelin içine girildiğindeyse sade ama güzelliği detaylarında saklı bir dekorasyonla karşılaşılıyor. Beyaz ve açık renklerin hakim olduğu odalara inat, bahçede yer alan lobide mint yeşili ve limon sarıları görmek mümkün. Vintage/retro mobilya, aksesuvar ve daha pek çok detay otelin genelinde keşfedilebiliyor. Tüm bu güzelliğin alt yapısıysa tabii ki restorasyon sırasında oluşturulmuş. Projelendirme aşamasında otel mimarisi konusunda söz sahibi olan genç mimarlardan Mimar Ayşe Kubilay ile, projenin uygulanması konusunda ise yerel mimariye hakim Mimar Ali Aynacı ve Cenker İllez ile işbirliği yapılmış. Tüm mimarlar 30 yıllık eski bir köy evi olan yapının restorasyonunda sadece dış cephe duvarlarını koruyarak, içini tamamen yeniden tasarlayarak çalışmışlar.
Kahvaltı için özel tarifler Vintage Hotel Alaçatı’nın kendi bünyesinde bir restoranı mevcut değil. Ama odalarında ya da otelin bahçesinde yemek yemek isteyenler için küçük atıştırmalıklar hazırlanabiliyor. Sabah 08.30’dan itibaren dilediğiniz saate kadar servis edilen kahvaltıysa gününüzün iyi başlaması için ideal. Sunulan her çeşit özenle seçiliyor ya da kendileri tarafından hazırlanıyor. Mesela reçeller, Yeliz Yüksel’in anneannesinin tarifleriyle her meyvenin mevsiminde ve sadece saf şeker kullanılarak hazırlanıyor. Misafirler bu reçelin verdiği tadı evlerinde devam ettirmek amacıyla giderken satın da alıyorlar. En çoksa turunç, kayısı, beyaz kiraz, incir ve patlıcan reçellerini tercih ediyorlar. Peynirler, yerel mandıralardan alınıyor. Çok beğenilen keçi peyniriyse Burdur’da 1500 metre rakımlı bir yaylada yaşayan yörük bir aile tarafından yapılıyor. Organik karakovan petek balı ve ev yapımı pekmezle hazırlanan tahin-pekmez de en beğenilen kahvaltılıklardan. Otelin bahçesinden toplanan zeytinler ve Ayvalık’ta Vintage Hotel Alaçatı için özel olarak üretilen mandalinalı ve limonlu zeytinyağları da kahvaltının vazgeçilmezlerinden. Tüm bu lezzetlere ekşi maya ile yapılan Germiyan ekmeği, gevrek ve boyoz eşlik ediyor.
Vintage Hotel Alaçatı’nın sahiplerinden Yeliz Yüksel, 1983 yılında Antalya’da doğdu. Eğitimini İstanbul Bilgi Üniveritesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. Üniversite üçüncü sınıftan itibaren Türkiye’nin önde gelen hukuk firmalarında staj yaptı. Mezun olduktan sonra Pekin&Pekin’de çalışma hayatına başladı. Kariyerine beş yıl burada devam etti. Şimdilerde Vintage Hotel Alaçatı’yla turizm sektöründeki çalışmalarına başarıyla devam ediyor.
11
SAİME BERKKAN
festİval
BAŞLIYOR 12
Her ne kadar Alaçatı bir turizm markası haline gelmiş olsa da, yerel kültüründen hiç ödün vermiyor. Bunun olmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri de bu yıl 10-13 Nisan tarihleri arasında beşincisi düzenlenecek olan Alaçatı Ot Festivali. Yerel halkın damak tadını, bölgenin otlarıyla birleştirdiği tarifler, festivaldeki 200 stantta meraklısına sunuluyor. Alaçatı Sanat ve Kültür Derneği’nin çatısı altında, Komili ana sponsorluğunda ve Alaçatı Ot Festivali Organizasyon Komitesi tarafından gönüllülüğe dayalı bir çaba ile gerçekleştirilen festivalde bu yıl pek çok yenilik mevcut. En önemli değişiklik, katılımcı kapsamında oldu. Ot aşı ve ot toplama yarışmasına sadece Alaçatılılar değil, Çeşmeliler de katılabilecek. Yerel Yönetimler Yasası’nda yapılan
değişiklikle belde belediyeleri kaldırılınca Alaçatı Belediyesi, Çeşme Belediye sınırlarına dahil oldu. Böylece dünyada iki ayrı turizm markası olan bu güzide yerler güç ve dayanışma birliğiyle tek vücut oldular. Bu birlikteliğin ilk etkinliği de seçimlerden 12 gün sonra yapılan ot festivali oluyor. Yarışmanın kapsamının genişlemesiyle, bir yandan Çeşme-Alaçatı birliğinin ilk adımı atılırken, bir yandan da yarışma katılımcılarının artması, yörenin zengin yemek ve ot kültürünün daha da çeşitlenmesi, insanların yöresel lezzetleri korumaya ve yaşatmaya teşvik edilmesi, kısacası bir kültürün yaşatılması amaçlanıyor. Festivalin fahri konsolosu İlk ot festivalinden bu yana jürinin değişmez üyelerinden sanatçı Ayhan Sicimoğlu, bu yıl
jüri üyeliğinin yanı sıra bir de konser verecek. Gittiği her yerde ve programlarında Alaçatı’yı ve Ot Festivali’ni dilinden düşürmeyen, adeta Alaçatı fahri konsolosu olarak çalışan Sicimoğlu ve orkestrası 12 Nisan Cumartesi günü açık havada halka açık bir konser veriyor. Konser ücretsiz olarak izlenebilecek. Yemekleri tadın Hazır gıdalar yerine, Alaçatı doğasından ve rüzgarından beslenen otlardan yapılan yemeklerin lezzetine varmak isteyenler, ilk dört festivale katılan yarışmacıların yaptığı ve festival komitesi tarafından sağlanan standlarda ücret karşılığı servise sunulacak ‘kazanan yemekler’i tadabilecek. Ayrıca festivalin bu yılki teması olan ‘arap saçı’ için restoranlar da özel mönüler hazırlayacak.
13
Atölyelere katılın Festivalde 10-11 Nisan tarihlerinde jüri üyeleri ve ot yemekleriyle ünlü gurmelerin yöneteceği dört farklı atölye çalışması gerçekleştirilecek. Yine aynı tarihlerde hem doğadaki otları tanımak hem de bu otları toplamak için ‘doğada ot toplama yürüyüşü’ yapılacak. Bu iki etkinliğe katılmak isteyenlerin Alaçatı Ot Festivali Komitesi ile şimdiden bağlantıya geçmesi gerekiyor. Beslenme alışkanlığınızı değiştirin Festivalde alkali beslenme ve fitoterapi (bitkilerle tedavi) konularında herkese açık iki konferans gerçekleştirilecek. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyesi Profesör Gülden Köksal, fitoterapi konusunda 10 Nisan’da; Doktor Ayşegül Çoruhlu ise alkali beslenme konusunda 11 Nisan’da birer konferans verecek. Alaçatı’nın doğasının ve baharın mis kokusunu ciğerlerinize çekip, 3-4 günlük büyük kent kaçamağından, kent kaosuna yeni beslenme alışkanlıklarıyla tanışarak dönmek için konferanslar önemli bir fırsat.
Kortej bu yıl keçilerle yapılacak Her geçen yıl daha da uzayan kortej, festivalin vazgeçilmezi. At arabalarıyla, sırtında yük taşıyan eşekleriyle, keçileri ve koyunlarıyla, 7’den 70’e herkesin katılımıyla kortej bir uçtan diğer uca tüm Alaçatı’yı dolaşıyor. Süslenmiş araçlar, klarnet ve davul, pusetlerde çocuklarıyla anneler, ellerinde balon ve şekerlerle çocuklar, başlarına papatyadan taçlar takmış genç kızlar, kadınlar, bisikletleriyle arabasız hayatın güzelliğinin farkına varmamızı sağlayan bisikletliler... kimler yok ki bu kortejde. Siz de mutlaka katılın.
14
SAİME BERKKAN
Sadece ot değil, sanat da var Alaçatı Ot Festivali’nde sadece yemekler yok. İlginizi çekebilecek farklı alanlarda da atölye çalışmaları mevcut. Bu yıl ‘ot temalı’ resim, heykel, seramik ve fotoğraf sergileri açılırken, bu alanlarda çeşitli atölye çalışmaları da düzenlenecek. Ayrıca Alaçatı otlarının yetiştirilme denemeleri ve tanıtımı için oluşturulan uygulama bahçesi de devam ediyor.
HABER
Dağlama : Çiçekleri bazen sarı, bazen de kr bazen beya em rengidir. z, Taze sürgün haşlanarak lerinden zeytinyağlı sa latası yapılı Karışık ot ka r. vurmaların da, börekle gözlemelerd rde ve e kullanılır.
lılıklarnarlarında, ça Yol ve tarla ke İ: rm kavu aları, Ebegümec tişir. Karışık ot da, kırlarda ye rıca salçalı veya de kullanılır. Ay er el m zle gö ve lır. Sarması ve börek ğlı yemeği yapı zeldir. salçasız zeytinya ekşili salatası gü
5. ALAÇATI OT FESTİVALİ PROGRAMI 10–13 Nİsan 2014 10 NİSAN 2014 08.30: Otları Tanıma ve Toplama Gezileri (Doğa Yürüyüşleri) 10.30: Yemek Atölyesi (Figen Mertol) – Atölye Yağhane 13.00: Ege Orman Vakfı İşbirliğiyle Fidan Dikimi 14.30: Prof. Dr. Yıldız Nemli’den ‘Yenen Yabani Otlar ve Yararları’ semineri - Köstem Otel 15.00: Yemek Atölyesi – Atölye Yağhane (Ayşenur Mıhçı) 16.00: Prof. Gülden Köksal’dan Fitoterapi ‘Bitkilerle Beslenme’ semineri - Köstem Otel 11 NİSAN 2014 08.30: Otları Tanıma ve Toplama Gezileri (Doğa Yürüyüşleri) 10.30: Yılmaz Öztürk’ten Yemek Atölyesi – Atölye Yağhane 15.00: Erhan Şeker’den Yemek Atölyesi – Atölye Yağhane 16.00: Dr. Ayşegül Çoruhlu’dan alkali beslenme semineri - Köstem Otel 17.30: Sergi Açılışları 19.00: Basın Toplantısı 20.00: Gala Yemeği–Atölye Yağhane
12 NİSAN 2014 10.00: Amatör Üreticilerin Otlu Ürün Stand Açılışları 10.00: Dr. İsa Özkan – ‘Beslenme ve Gıda İçin Biyolojik Çeşitlilik Proje Tanıtımı’ – Köstem Otel 11.00: Zeytinyağı Tadım Eğitimi – Köstem Otel 12.00: Uygulama Bahçesi Tanıtım Ziyareti 13.00: Önceki Festivallerde Yarışan Yemeklerin Stand Açılışları 15.00: Alaçatı Ot Festivali Korteji 18.00: Ayhan Sicimoğlu Açık Hava Konseri 13 NİSAN 2014 10.00: Ot ve Otlu Ürün Standlarının Açılışları 11.00: ‘En Güzel Otlu Yemeği Kim Pişirmiş?’ ve ‘En Fazla Ot Çeşidini Kim Toplamış?’ yarışmaları 16.00: Ödül Seremonisi
Gün boyu devam edecek aktiviteler: - Kitap dağıtımı (2013 yılında yarışan yemeklerin kitabı) - Sponsor standlarında çeşitli etkinlikler - Çocuk aktiviteleri (ot festivali temalı)
Tİlkİşan: Makilik , çalılık alanlar, ça m korulukları ve tah rip edilmiş arazile rd ed ir. Çalı formunda dikenlid ir. Taze sürgünleri toplanır. Saplarının sert yerle ri ayıklanarak yumu rtalı veya yumurtasız kavurm ası yapılır.
yla kuru u kenarları rla ve akars Ta : de se ezene a benze Yabanİ R rı dereotun a kl ra taze p ve Ya k dır. ıdır. Kö yamaçlarda su ayrıştırıc ku ko ılır. Yup in ya sk i i ke etli yemeğ zu anason gib ku lı, ğ ra, karışık dan zeytinya sının yanı sı a rm yaprakların vu ka z azıdır. yumurtası lmazsa olm murtalı veya öreklerin o b ve ın n rı la ot kavurma
15
SAİME BERKKAN
RÖPORTAJ
Tİcarİ değİl gönül İşİ bİr festİval 16
RÖPORTAJ
TUBA PARLAK
A
laçatı Ot Festivali son dört yıldır özellikle yerel halkın desteğiyle gerçekleştiriliyor olsa da, tabii ki arkasında yaratıcı isimler var: Biri, ünü tüm dünyaya yayılmış sanatçılarımızdan Ayhan Sicimoğlu, diğeri kamu emeklisi Tülin Onaner. Her ikisi de Alaçatı’ya gönülden bağlı, oranın gelişmesi ve bazı konuların bilinirliliğini kaybetmemesi için bu yola baş koymuş kişiler. Bu yılki festivalin hazırlık aşamaları devam ederken jüri üyelerinden Feridun Ügümü’nün sahibi olduğu Hünkar Restoran’da buluştuk Ayhan Sicimoğlu ve Tülin Onaner’le. Festivalin nasıl başladığını anlatmadan önce altını çizerek söyledikleri şey, ‘bu işi tamamen Alaçatı’yı çok “Biz hem çok mütevazi ve amatörüz sevdikleri için sahiplendikleri’ oldu. ama bir o kadar da iddialıyız. Her şeyin Festival denince, Sicimoğlu’nun en iyisini istiyoruz her zaman.” gözleri parlıyor, onu adeta çocuğu gibi görüyordu. 1990’ların sonunda kesişti Tülin Onaner ve Ayhan Sicimoğlu’nun yolları. Alaçatı’nın yerlilerinin ve 1914’ten sonra Onaner, 1997 yılında kuzeni Aykut Mutlu’nun gelen göçmenlerin geleneksel ot port projesinde çalışmak için gitti Alaçatı’ya. Burayı çok sevince, köyün içindeki taş evlerden yemeklerini gelecek nesillere aktarabilmek birini kendine yuva olarak benimsedi. Hangi amacıyla düzenleniyor Alaçatı Ot Festivali. evi seçeceğine karar verirken 1950’lerde En başından beri tüm Alaçatılıların yabancı gelin olarak Alaçatı’ya yerleşen ve buranın gelişimine çok katkıda bulunmuş ve Alaçatı Belediyesi’nin desteğini Viba Özakat’tan aldı desteği. Her ne kadar esirgemediği festivalin başlamasına Tülin Onaner’in evi İstanbul’da olsa da, yılın çoğunu emekli bürokrat eşiyle Alaçatı’da vesile olan Ayhan Sicimoğlu ve geçirmeye başladı. Bir gün buradaki Tülin Onaner’den festivalin hikâyesini kültürel yaşamı hareketlendirmek adına bir dinledik. şeyler yapmaya karar verdi. ‘Bir Konu, Bir Konuşmacı’ adını verdiği etkinlik için ilk misafir olarak Ayhan Sicimoğlu’nu çağırmak istiyordu. leceklerini planladılar. Sonucundaysa dört yıl Ortak arkadaşları Viba Özakat’tan aldı numar- önce başlayan Alaçatı Ot Festivali çıktı ortaya. asını. Bundan sonrasını Ayhan Sicimoğlu şöyle Alandaki ot ve yemek tanıtımlarının yanı anlatıyor: “Bir gün telefonum çaldı. Hattın sıra sadece amatör aşçıların katılabileceği diğer ucunda Tülin Hanım vardı. Alaçatı’ya bir yarışmayla taçlandırdılar festivali. Küçük gelip bir konuşma yapmamı istedi. Ben tabii ki bir de ödül koydular dereceye girenler için: en iyi müzik hakkında konuşabilirdim. Ama laf Birinciye tam, ikinciye yarım, üçüncüye çeyrek lafı açtı ve Akdeniz kültürü, kaybolan tatlar ve altın veriyorlar. Bu iş tabii ki özellikle ev alışkanlıklardan da konu açıldı.” hanımlarının hoşuna gitti. Ardından Tülin Onaner’le birlikte Alaçatı’nın “Festivalle birlikte Alaçatı, kendi kimliğini, yerlilerinin ve 1914’ten sonra gelen göçmenlerin kişiliğini ortaya koymaya başladı. En önemlisi yemek geleneklerini nasıl yeni nesile aktarabide, kadınlar sokağa çıktı. Standlarında
Şef Feridun Ügümü
Bu tarİfler unutulmamalı Bu yıl üçüncü kez festivalin yarışma bölümünde jüri olacağım. Her sene zevkle gidiyorum bu iş için Alaçatı’ya. Çünkü amatör ruhla yapılan şeyler her zaman daha iyi ve güzeldir. Belli deneyimleri olan kişilerin, insanlık için bir şeyler yapması şart. Biz de bunun bilinciyle destek oluyoruz festivale. Üç Buçuk sene önce Ayhan Bey (Sicimoğlu) teklif etti jüri üyeliğini. İki sene üst üste yarışmacıların en yaşlı olanı kazanınca çok duygulandım. Çünkü onların reçetelerini devam ettirmemizin gerekliliğinin farkındayım. Şimdiye kadar dünya, yemekle ilgili pek çok süreçten geçti. Şimdi gelinen son nokta ise hem çok şaşırtıcı hem de çok güzel; arka bahçede ne varsa onunla yemek yapmak. Başa döndük anlayacağınız. Festivalde yapılan da bu. Eski lezzetleri, tarifleri unutulmadan yeni nesle aktarmak. Doğrusu da böyle olmalı. Herkes yerel lezzetlerini yaşatmalı.
evde yaptıkları otlu yemekleri satıyorlar. Gençleri de bu işe dahil edebilmek içinse ot toplama yarışmaları başlattık. ‘1001 çeşit ot’ yarışmasında kim en çok çeşidi toplarsa kazanıyor. Eğer kazananlardan biri gençse altının yanı sıra bilgisayar da hediye ediyoruz. Bunlar dışında konserler, resim atölyesi ve sergileri düzenledik. Böylece her nesilden katılımcımız oldu festivalde” diyor Tülin Onaner. Yarışma için Ayhan Sicimoğlu önderliğinde en az altı kişiden oluşan jüri oluşturuldu. Ancak ilk sene bir gün içinde 54 tabak yemek yemek zorunda kalan Sicimoğlu, sonraki yıllar için ön eleme usulüne gittiklerini söylüyor. Yarışmaya katılmak isteyenler önce tariflerini ve yemeğin yapılmış halinin fotoğrafını gönderiyor. Yarışma günündeyse puanlama şu şekilde ilerliyor: Yüzde 80 lezzete, ALİ İNCEOĞLU yüzde 15 görünüme, yüzde 5 puan da tarifin orijinalliğine veriliyor. Örneğin bir yarışmacı kuzu etli şevketibostan yemeği getirirse orijinallikten çok fazla puan alamıyor. İlk sene yaklaşık üç bin kişinin katıldığı festivalin ikinci senesinde gelenlerin yoğunluğu karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediklerini söylüyor Tülin Onaner: “Sanki futbol maçı dağılmış gibiydi Alaçatı sokakları. Sadece yakın yerlerden değil, İstanbul ve Ankara gibi uzak noktalardan da katılanlar oldu. Bu ilgi, her yıl biraz daha arttı. Örneğin geçen sene restoran sahipleri, sezonun en yoğun gününde yaptıkları satışın beş altı katı satış yaptıklarını söylediler. Biz her zaman Alaçatılılardan fikir ve destek alarak yaptık bu işi. İlk senelerde yaşlı bir dükkan sahibi bana sarılarak, ‘Aferin, başardın kızım’ demişti. Bunu duymak bile çok güzel. Çünkü bu hayatta her şey para değil. Bunu yapmaktan aldığım manevi zevk paha biçilemez.” Yarışmacıların profesyonelliği de festivalin ziyaretçileriyle aynı oranda yükselişe geçti her sene. Herkes işe sahip çıkmaya, daha çok ve çeşitli ot toplamaya, daha farklı yemekler pişirmeye başladı. Farklı şekilde kendini geliştirenler de oldu. Örneğin bir katılımcı, ot toplamaya gittiğinde her şeyi fotoğraflayıp internet üzerinden paylaşmaya başladı. Şimdilerde Alaçatı dışından sipariş bile alıyor. Tülin Onaner ve Ayhan Sicimoğlu’nun tek korkusuysa bu işin bir şekilde popüler kültürün oyuncağı olması. Bu yüzden festivaldeki ‘gönül işi’ni korumak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Sponsor alırken bile festivale uygun olabilecek firmaları seçiyorlar.
17
DEKORASYON
CEM BAYOĞLU
İlk sayımızın dekorasyon bölümünde mimar Murat Öktem’le 30 metrekarelik evini nasıl tasarladığını konuştuk.
18
DEKORASYON
metrekarede
yaşam
DENİZ METİN Ankara’da doğup büyümüş biri olarak İzmir’le bağınız neye dayanıyor? Babamın hala oğulları burada yaşıyordu. Küçükken yazlıklarına gidip geldim. Çeşme Paşalimanı’nda yaptıkları bir inşaattan ev aldıktan sonra da bir sefer hariç her yazı burada geçirdim. Sonraki yıllarda aslında Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu olmama rağmen önce farklı bir sektörden bir yurtdışı firmasının temsilciliğini yapan babamla çalıştım iki yıl. 1997’de annemler buradaki yazlıklardan birini kafeye çevirmişti, Villa Sunset. Burayı işletmek istememe hayır demediler. Ben de burayı gece kulübü olarak işletmeye başladım. Mimariyle ilgili bir şeyler yapmak yok muydu aklınızda hiç? Hiç olmadı. İstemiyordum diyemem. Paris Cergy Üniversitesi’nde yarışmada dereceye girince asistanlık için çağırdılar ama ailemi bırakamadım. Mesleği Türkiye’de yapmak zor. Dışarıya iş yapmayı denedim ama çok serbest olamıyorsunuz. Bana göre olmadığını anlayınca kendi işlerimde kullanıyorum yeteneğimi. Anlattıklarınız hep Çeşme’de geçiyor. Neden Alaçatı’ya yönelip yatırımlarınızı buraya yapmaya başladınız? Aslında kaçırmıştım bile doğru zamanı. Kafemiz varken, aşçımızı evine bırakıyordum her akşam Alaçatı’ya. O da bana her seferinde, buralardan bir yer alın, diyordu. 1999 yılı gibiydi, ev fiyatları 10-20 bin TL arasındaydı. Ben de sıkılıyordum bu sohbetten. Keşke dinleseymişim. Yine de çok geç kalmamış bir şekilde yatırım yapmaya başladım. 2009’da Villa Sunset’i yenilerken işlerin başında durmak için kışı burada geçirdim. O zaman da arkadaşlar vasıtasıyla Alaçatı’dan insanlarla tanıştım. 2010’da bile bu gelişim olmamıştı Alaçatı’da. Yatırım yapmaya karar verip 2010 yılında temelli buraya yerleştim. 2011’de Villa Sunset’i sattım. Gece
işinden çıktım ve hatta tövbe ettim. Alaçatı’da Villa Citrus adlı butik oteli açtım. Sonrasında şimdi içinde bulunduğumuz yer denk gelince Citrus’u kiraya verdim. Aldığım zaman merkezin dışında kalmıştı Citrus, şimdi çok değerlenince ikinci bir yatırım yapalım istedim. İçinde bulunduğumuz arsada hem eviniz hem oteliniz hem de kiraladığınız apart daireler mevcut. Nasıldı yapım süreci? Boş bir arsaydı, içinde betonerme yıkık bir ev vardı. Toplam kapalı alanı 850 metrekare. Biz 600 metrekaresini kullanıyoruz. Kalan 200 metrekareye yaptığımız oteli sattık. Bize kalan bölümdeki ‘330’ adlı otel 200 metrekare. İçinde dört oda, benim çalışma odam ve mutfak atölyesi bulunuyor. Bahçenin diğer tarafıysa beş evden oluşuyor. Sezonluk ve yıllık olarak kiraya veriyoruz. Bense kendim için özel tasarladığım bir bölümünde kalıyorum. Diğerleri 1+1 ya da 2+1 olarak değişiyor. Benimkiyse tek oda ve asma kattan oluşuyor. Çok küçük değil mi, bu koca arsada kendinize ayırdığınız alan? Tek başıma olduğumdan daha küçük, kontrol etmesi kolay ve pratik bir ev hayalim vardı. Asma katın duruşunu da ayrıca çok seviyorum. Kendiniz mi çizdiniz projeyi? Mimarlarla birlikte yaptık. Kaç metrekare eviniz? Algılandığından ve göründüğünden çok daha küçük, sadece 30 metrekare. Yani birçok insan için büyük bir yatak odası kadar. Ama önemli olan kaç metrekare olduğu değil, o alanı nasıl kullandığınızdır. Her santimetresini kullanıyorum. Mesela, üst katta altı çekmeceli büyük bir şifonyerim var. Her noktada kutularla işi çözüyorum. Girişte solda perdeyle kapalı, kimsenin fark etmediği bölümde çekmeceler mevcut. Palto ve ayakkabıları da merdiven kısmına koydum.
19
Bu stilin mimarideki adı nedir? Eklektik. Son 5-6 senedir çok popüler. New York Soho’da bu tarz çatı katlarında çok kullanılıp bir dönem çok popüler olan ‘loft tarzı’ndan beslenen bir tarz. Ama işin mantığı aslında karıştırmak. Eklektik de karışık demek zaten. Farklı akımlardan mobilya, renk ve tasarımları bir arada kullanabiliyorsunuz. Pek çok kişiye göre küçük olan evinizi nasıl tasarladınız? Her metrekarede eve sığabilir. Yer büyüdükçe yayılmaya devam ediliyor. Oysa bize yetecek alanlar küçük. Tasarım esnek olmalı. Pratik çözümler bulunmalı. Boşluklar değerlendirilmeli. Neye ihtiyacınız olduğunu da bilmeniz gerek. Mesela, yemek masasına hiç ihtiyacım yok. Çünkü tek başımayım. Arkadaşlarımı yemeğe çağırmak hobim değil. Çağırdığımda, film izlemeyi seviyorum. Bu yüzden büyük bir televizyonum ve iyi bir ses sistemim var. Bilgisayar yerine tablet kullandığımdan çalışma masasına da ihtiyaç yok. Evin pratik, 10 dakikada toparlayabileceğim bir yer olması önemliydi. Rahat geniş bir divan, büyük bir televizyon, spor yapabileceğim bir alan... Sporu da televizyon karşısında yapıyorum ve koltukla televizyon arasındaki mesafe yetiyor. Tabii ki bu evin iki ya da beş katını verseler kullanırım ama bu kadarı da yetiyor. Dekorasyon için nerelerden alışveriş yaptınız? IKEA, Mudo Outlet dışında yaptırdıklarım var. Bu işe hobi gibi bakıyorsanız Mudo Outlet hem kalite hem de fiyat açısından çok uygun. İstanbul’a her gittiğimde uğruyorum. Sehpaları, rafları, mutfak tezgahını kendim yaptırdım. Boy aynamı eski bir gardırop kapağından
Murat Öktem (35), köpeği Limon’la birlikte.
Bölgede çok nem ve rutubet olduğundan işlevli. Kabarmaz, akmaz, dökülmez. Estetik ve mimari olarak uygulanabilecek her yerde öneririm. İsterseniz üzerini de boyayabiliyorsunuz. Ben, toprak rengini tercih ettim.
yaptırdım. Şömine sobayı çok seviyorum. Şömine yaptırmak pahalı. Kullanımı, temizliği de zor. İçine hazne takılınca da modern bir objeye dönüşüyor, bu yüzden çok tercih etmiyorum. Şömine sobaların fiyatları da yüksek oluyor. Evimdeki şömine sobayı üç sene önce internetten buldum. Artık yapı marketlerde de bulunuyor. Orta sehpamı spor yaparken kenara çekebilmek için özel tasarlattım. Tabla üzerindeki oyuklar sayesinde demirlerin arasına girebiliyor. Küçük bir depom var, bir malzeme ya da eşya görüp de beğenirsem alır saklarım. Mesela, tik ağacından yapılmış su kontrplağı denilen malzemeyi alıp sakladım. Sehpamı, rafları, merdiven basamaklarını, mutfak tezgahlarını ve süpürgelikleri yaptırdım.
Büyük duş hacimlerini seviyorum. Hiçbir projemde duşakabin kullanmadım. Hiç hoşlanmıyorum. Plastik, sevmediğim bir malzeme. Demiri kullanmayı tercih ederim. Duşa rahat girip çıkabilmek önemli. Her gün spor yapıyorum ve günde iki kere kullanıyorum. Rahat girilen, basamaksız, içinde sağa sola dönerken kolunuzu bacağınızı çarpmayacağın bir duş olmalı. Seramik, doğal taş ve cam kullandım malzeme olarak. Yerim uygun olduğundan kapı da koymadım. Yanda tek parça 80 santimlik separatör kullandım.
20
Evin zemininde beton tercih etmişsiniz. Neden? Üzerinde cila bile yok. Betonun parçalanmasını engelleyen tutucu madde var. Çünkü doğallığı seviyorum. Duvarlar da ham sıva. Bir kısmı da gerçek tuğla. Ham sıva çok dayanıklı.
Evde vakit nasıl geçiyor? Spor meraklısısınız, güne böyle mi başlıyorsunuz? Sabah sporu yapmıyorum, çok da önermiyorum. Çünkü uzun süre soğuk kalmış bir vücuda bir anda yüklenmek yanlış diye düşünüyorum. Bu yüzden sporumu akşamüstü yapıyorum. Yorgunluğumu da almış oluyor. Yıllardır gece çalıştığımdan geç yatıp geç kalkmaya alıştım. En erken 11.30-12.00’de gözümü açıyorum. Kahvaltının ardından gün içinde ofiste çalışıyorum. Eve gelince de hemen spor yaparım. Yaklaşık bir buçuk saat sürer. Sıkılmamak için farklı spor türlerini tercih ediyorum her seferinde. Duş ve yemek geliyor ardından ve asıl kendime ayırdığım bölüm başlamış oluyor. Projelerim için internette araştırma yapıyorum, gitar çalıyorum, film izlemeyi seviyorum. Alaçatı’da kışın yaşamak nasıl? Alaçatı’da hayat kışın çok yavaş. Mesela Çeşme’de bir işim oluyor, inanın gitmek zor geliyor. Bir iş daha çıksın diye bekliyorum. Otomobil kullanmamak çok güzel. Her yere yürünebiliyor. Böyle yavaş bir hayattan sonra büyük şehre gitmek çok zor ve garip. Açık dört tane kafe var, arkadaşlarla buluşup sohbet ediyoruz. Sakinliği güzel, herkesi tanıyorsunuz polisinden doktoruna kadar... Herkes birbirini tanıdığı için hayat inanılmaz kolay. Modern bir köy hayatı var diyebilirim. Kışın sosyal açıdan yapılacaklar az oluyor ama bunu da hobiler ve arkadaşlarla atlatabiliyoruz. Mart, nisan ve mayıs Alaçatı’nın en keyifli halidir. Eylül ve ekim de tabii ki böyle. Yavaş yavaş daha çok insan buraya yerleşmeye başlıyor ve onların taleplerine göre şekilleniyor. Daha önce kışın açık bar yoktu, şimdi var. Artık daha fazla restoran kışın hizmet veriyor. Her sabah balık pazarı kuruluyor, taze balık yiyoruz öğlenleri. Cumartesi günleri zaten pazar kuruluyor. Macro’nun açılmasıyla aradığımız farklı ürünleri de bulabiliyoruz.
Stilator’e danisin, moda kurbani olmayin Ünlülerin stil danismanlari Elvan Tiglioglu ve Sibel Arna, nam-i diger stilator’ler çok yakininizda. Stilinizi olusturmak, gardirobunuzu temizlemek, bir profesyonelle alisverise çikmak için info@stilator.com’a e-mail atmaniz yeterli.
21
RESTORAN
ASMA YAPRAĞI Restaurant KURULUŞ 31 Aralık 2010
MÖNÜDEN FAVORİLER Sinkonta, patlıcanlı pilav, domat aşı, arapsaçı, iç baklalı enginar, sarımsaklı biberiyeli tandır, sac kavurma, tarçınlı yoğurtlu Girit köfte
FİYATLAR Başlangıçlar: 7.5-20 TL. Ana yemekler: 25-45 TL.
BAHÇE 100 kişilik servis hizmetiyle bahçe mevcut.
MERKEZE YAKINLIĞI Merkezde
AÇIK OLDUĞU TARİHLER 12 ay
İLETİŞİM (232) 716 01 78 www.asmayapragi.com.tr Tokoğlu Mah. 1005 Sk. No:50 Alaçatı
22
TUBA PARLAK
A
laçatı’nın en bilindik adreslerinden biri olan Asma Yaprağı restoran 2010 yılının aralık ayında faaliyete başlamış bir aile işletmesi. Restoranın sahibi Ayşe Nur Mıhçı, 12 senedir Alaçatı’da yaşıyor. Yerel lezzetlerin pişirilip özen ve gururla sunulduğu bir mutfağın eksikliğinin hissiyatıyla, İzmir 9 Eylül üniversitesinde Turizm ve Otelcilik okuyan oğlu Kerem ile birlikte Asma Yaprağı macerasına atılıyor. Mıhçı’nın hedefi, çoğunlukla ailesinin tariflerinin piştiği ve Vedat Milor’un deyimiyle ‘Modern Esnaf Lokantası’ tabirine uyan bir mekan yaratmak.
“Uzun masaların etrafında buluşulan, tariflerin havada uçuştuğu kalabalık Egeli bir aileden geliyorum. Bu yüzden Asma Yaprağı mönüsünün en başında aile tarifleri yer alır. Sonrası yaşadığımız yerin bize sunduklarıdır. Mutfağımızda pişirdiklerimizin özeti bu. Bir de bu geleneksel mutfağa benim kendi yorumum vardır, o da başka lezzet keşiflerine doğru götürür bizleri. Çocukluğumdaki gibi mevsimsel pişiririz, tedariği hep üreticiden yaparız. Bunun yanı sıra kendimiz de işin üretim kısmına katılmaya başladık. İşimiz daha da keyiflendi. Mutfağımızdaki yoğurt, hardal, acı sos, bazlama, ekmek, turşu gibi yan ürünleri de kendimiz hazırlıyoruz. Bu sezon hepsini ‘Asma Yaprağı Kiler’ adı altında toplayacağız,” diyor Mıhçı, restoranın menüsünü anlatırken. Mıhçı’dan bizim için restoranın en sevilen tabaklarını seçmesini istediğimizdeyse, seçim yapmakta oldukça zorlanıyor. Başlangıç ya da meze olarak servis edilen ve uzun tahta bir masanın üzerinde sergiledikleri lezzetler arasından favorilerini sinkonta, patlıcanlı pilav, domat aşı ve arapsaçı ile iç baklalı enginar olarak listeliyor. Ana yemeklerin içindeyse yaklaşık pişme
RESTORAN
süresi beş saat olan Sarımsaklı Biberiyeli Tandır’ın çok sevildiğini söylüyor. Ana yemekler arasında en beğenilen ikinci tabağın sac kavurma olduğunu eklerken Tarçınlı Yoğurtlu Girit Köfte’lerinin de buna yakın seviyede ilgi gördüğünü belirtiyor. Süreç içinde Mıhçı kendi tariflerini de geliştirdiğini söylüyor. Bu açıdan ilham kaynağının Alaçatı’nın meşhur pazarı olduğunu belirtmeden geçemiyor: “Pazarı dolaşırken geliştirdiğim ve mutfağa koşarak gidip, önlüğümü takıp pişirdiklerimin sayısı bir hayli çok. Bunların da büyük kısmı mönümüzde. Bir örnek verecek olursak geçen bahar denediğim Ekşili Bulgurlu Taze Sarımsak Mezesi mönümüze girdi ve çok beğenilen mezeler arasında yerini aldı. Ama başarısızlıklar da yok değil, aynı hayat gibi,” diyor. Mıhçı, restoranın mönüsüne misafirlerinin istekleri doğrultusunda ekleme ya da çıkartma yapmıyor. Ama her gün farklı mezeler hazırlayarak onlara her gün farklı lezzetler sunuyor. Mönüdeki mezeleri mevsimsel koşullar itibariyle yeniledikleri gibi, tedarik durumuna bağlı olarak da günlük değiştirdiklerini ekliyor. Asma Yaprağı Alaçatı’ya yolu düşen hemen herkesin uğrak noktalarından, tabii rezervasyon yaptırmayı başarabilirlerse. Zira yüksek sezonda restoranın rezervasyonları 15 gün, hatta zaman zaman bir ay öncesinden dolabiliyor. Mıhçı’ya bu yoğun ilgiyi neye bağladığını soruyoruz, “Sahici olmamıza,” diyor ve ekliyor: “İşimizi çok severek yapıyoruz. Geleneklerimize ve adetlerimize (kendi yorumumuzu da katarak) sahip çıkıyoruz. Bölgemizin ürününü iyi tanıyoruz ve hemen yanı başımızdaki üreticilerden tedarik ediyoruz. Üstüne üstlük kendimiz de üretim yapıyoruz ve kendi yolumuzdan asla taviz vermiyoruz. Bunların da bize müşteri memnuniyeti olarak geri dönüşü oluyor. Şahane ekibimize de burada tekrar teşekkür etmek istiyorum. Onlar olmadan bu başarıyı sağlamamız mümkün değildi. En büyük teşekkürüyse bize bu sofraları,
Restoranda en beğenilen lezzetler arasında sinkonta, patlıcanlı pilav, domat aşı ve arapsaçı ile iç baklalı enginar var. Ana yemeklerin içindeyse yaklaşık pişme süresi beş saat olan Sarımsaklı Biberiyeli Tandır çok seviliyor. Ayrıca sac kavurma ve Tarçınlı Yoğurtlu Girit Köfte’leri aynı ilgiyi görüyor.
muhabbeti ve insanı sevdiren aile büyüklerimize etmek istiyorum.” Asma Yaprağı, Alaçatı’ya has iki katlı eski bir taş evin restorasyonuyla dönüştürülmüş bir mekan. Sezonda ise, içinde meyve ağaçları bulunan bahçelerini açıyorlar. “Bina ilk girdiğimizde çok kötü durumdaydı. Ama müthiş bir enerjisi ve bize söylemek istedikleri vardı. Buralı ustalarla yapının orijinal haline sadık kalarak iyileştirme yaptık,” diyor Mıhçı. Mekanın dekorasyonu ise kendisine ait. Bu işi üstlenirken nelere dikkat ettiğini sorduğumuzda şöyle cevaplıyor: “Yaşanmışlığı çok severim. Aldığım her eşyanın bir hikâyesi olsun isterim. Aynı zamanda bir koleksiyonerim. Kendimi bildim bileli efemera toplarım. Bunların başında emayeler gelir. Zamanında topladıklarım, biriktirdiklerim kendi evimde ve Asma Yaprağı’nda hep yerli yerini bulmuştur. Böylelikle hem mekanlar kimlik kazanıyor hem de topladıklarım için sergileme alanı çıkıyor. Bir taş ile iki kuş yani... Bir mekanı tasarlarken en önem verdiğim ayrıntılardan biri de aydınlatmadır. Abajurlar vazgeçilmezimdir.” Mıhçı, oğluyla birlikte yedi kişilik bir ekiple çalışıyor. Ekip elbette sezonda biraz daha kalabalıklaşıyor. Tamamı Alaçatı’da yaşıyor ve içlerinden hiçbiri profesyonel değil. “Asma Yaprağı’nın ruhunu kavramış ve benimsemiş bir ekibimiz var, Asma Yaprağı ailesi yani. Onları çok seviyoruz. İyi ki beraberiz,” diyor Ayşe Nur Mıhçı. Asma Yaprağı, sezon boyunca yani nisan-ekim ayları arasında bahçeye taşınıyor. Bahçe maksimum 100 kişi ağırlamaya müsait. Sezon dışı aylarda ise, yani kasım-mart arasında, sokaktaki taş binalarındalar. Buradaki yemek odası üç masalı ve en fazla 25 kişi kapasiteli. Asma Yaprağı’nın mutfağı ise 12 ay boyunca açık. Fiyat aralıkları mezeler/başlangıçlar için porsiyon başına 7.5 ila 20 TL; ana yemeklerse 25 ila 45 TL.
23
MEKAN
Alaçatı Köy Kurabİyecİsİ KURULUŞ 2004 MÖNÜDEN FAVORİLER Sakızlı-limonlu, elmalı-sakızlı ve sade sakızlı muhallebili kurabiyeler, damla sakızlı kurabiyesiyle Makedon, İskece, Gümülcüne ve Manastır börekleri. FİYATLAR Kurabiyelerin kilosu 25-35 TL. arasında KAPASİTE 50 kişilik MERKEZE YAKINLIĞI Merkezde AÇIK OLDUĞU TARİHLER 12 ay İLETİŞİM (232) 716 62 72 www.alacatikoykurabiyecisi.com Tokoğlu Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi No:12/B Alaçatı
24
TUBA PARLAK
A
laçatı merkezde Uğur Mumcu Caddesi’nin ya da nam-ı diğer ‘değirmene çıkan yol’un sonunda sağ tarafınızda küçücük bir dükkanın önünde göreceğiniz uzun kuyruklar, ekmek değil pasta için. Çünkü meşhur Alaçatı Köy Kurabiyecisi
börekten kurabiyeye, pastadan baklava ve burma kadayıfa uzanan tam 24 farklı çeşidiyle namını çoktan Alaçatı sınırlarının dışına duyurdu. Metin Demirdağ ve eşi Melek Demirdağ’ın başlattığı işin başındaysa Melek Demirdağ’ın babası Ahmet Bağcı ve işletme müdürü Ahmet Taşkın var. Her zaman gülen yüzü ve hoş sohbetiyle, başlı başına Köy Kurabiyecisi’ne uğrama sebebi olan Ahmet Bağcı işlerinden büyük bir aşk ve heyecanla bahsediyor: “Damadım ve kızım işletiyordu burayı. Ben de onlara destek olmak için 2012 yılında işin başına geçtim. Tarifler damadım ve kızımın icadı; damadım bu işi 1992’den beri yapıyor. 2004’ten beri de dükkanımız var ama zirveyi 2012 yılında yakaladık.” 2012-2013 yılları arasında yeni bir vizyon ediniyor Alaçatı Köy Kurabiyecisi, bu da ürünlerini Alaçatı’nın dışında olabildiğince geniş kitlelere tanıtmak amacıyla girişilen bir çabanın sonucu. 13 Nisan 2013’te Alaçatı Ot Festivali’nde Köy Kurabiyesi ile birinci geldiler. 2013 yılı Organik
Ürünler Fuarı’nda da kurabiyelerini gürücüye çıkarttılar. “Ben İzmir Alaçatılıyım, ailecek Rumeli göçmeniyiz. Annem Giritli, babam Arnavut. Tariflerimiz de bu kültürlerden besleniyor. Kızım börekler, damadımsa kurabiyeler yapar. Bizim kurabiyelerimiz pastane kurabiyesi değil. Hepsi doğal şekilde hazırlanan ürünler. Biz bir ekip halinde bu başarıyı kazandık. Damadım, kızım, hatta torunum... İyi bir yola girdik ve hedeflediğimiz çok şey var.” Tezgahlarında sergiledikleri özel tariflerin patentini de ellerinde bulunduruyorlar. “Köy Kurabiyesi’nin içinde 11 çeşit baharat var. Çok doğal çok hafif bir lezzet. Bu yüzden perhiz yapan ya da diyetine özel önem gösteren müşterilerimiz için de ideal. Hem kahvaltılara hem de akşam beş çaylarına uygun bir ürün. Çok güzel müşteri geri dönüşleri getiriyor bize,” diyor Bağcı. Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nin ismini taşıyan bu lezzetin dışında, kimliğiyle özdeşleşmiş meşhur muhallebili kurabiyeleri var ki bu kurabiyenin mucidinin damadı Metin Demirdağ olduğunu söylüyor Bağcı, gururla. Muhallebili kurabiyeler üç çeşitten oluşuyor, sakızlı-limonlu, elmalı-sakızlı ve sade sakızlı. Sakızlı limonlu kurabiyede şeker kullanmadıklarını, elmalı kurabiyenin içinde de hakiki elma püresi olduğunu üstüne basa basa söylüyor Bağcı. Bu sebepten ötürü elmalı sakızlı kurabiyenin içinde mevsimsel koşullara göre kırmızı veya yeşil elma kullanılıyor. Bunlara ek olarak, damla sakızlı kurabiye, Makedon kurabiyesi, bademli kurabiye ya da diğer adıyla Kavala kurabiyesi de Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nin çok sevilen ürünleri arasında. “Nisan ayında Ot Festivali zamanında yeni bir ürün geliyor. Öyle bir ürün sunacağız ki gelen bir iki kilo değil, beş kilo isteyecek,” diyor. Alaçatı Köy Kurabiyecisi başka bir şube açmaya sıcak bakmıyor. Dükkânlarının Alaçatı ile özdeşleşmesini, kurabiyelerinden yemek isteyenlerin Alaçatı’ya gelmesini istiyorlar. Ama elbette sipariş de alıyorlar. Çünkü Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nin pek çok İstanbullu müdavimi var. “İstanbul’u kazanmak çok önemli. Bulgaristan’dan Yunanistan’dan büyük bir ülke gibi İstanbul. Bu yüzden de çok mutluyuz,” diyor Bağcı. Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nin leziz ürünlerinden tatmak için Alaçatı’ya gitmeye zamanı olmayanlar ise gerek telefon, gerek internet sitesi üzerinden siparişlerini iletebiliyor. Anlaşmalı kargo şirketi üzerinden, tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeyecek bir hızda sipariş yetiştiriliyor. Türkiye’nin her yerine gönderim yapılıyor. “Ben sabahları evden çıkınca hemen dükkanıma koşmuyorum. Dostlarımla buluşuyor, onlardan derslerimi alıyorum. Sonra gelip kendime mini özetler yapıyorum
Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nde ismini taşıyan lezzetin dışında, kimliğiyle özdeşleşmiş meşhur muhallebili kurabiyeleri var. Muhallebili kurabiyeler üç çeşitten oluşuyor, sakızlı-limonlu, elmalı-sakızlı ve sade sakızlı. Sakızlı limonlu kurabiyede şeker kullanılmıyor.Elmalı kurabiyenin içinde de hakiki elma püresi bulunuyor.
ve uygulamaya koyuyorum. İşte biz başarıya böyle ulaştık. Ekibimizle, dostlarımızla, müşterilerimizle ve onlardan öğrendiklerimizle buralara geldik,” diyor Bağcı. Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nde 10 kişilik bir ekip çalışıyor, bu sayı yazın 20’ye çıkıyor. Pasta, kurabiye, börek ve şerbetli tatlıları üreten ekiplerin hepsi farklı. Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nin tezgahındaki börek çeşitleri arasındaysa Makedon, İskece, Gümülcüne ve Manastır börekleri var. Sadece yaz aylarında gece 23.00-02.00 saatleri arasında, dükkanın önündeki bir seyyar stand üzerinde sakızlı saray lokması dökülüyor. Alaçatı Köy Kurabiyecisi’nde kurabiye
İLKER METİN
MEKAN
fiyatlarının kilosu 25-35 TL arasında değişiyor. Bağcı üç senedir ürünlerini aynı fiyattan sattıklarını, maliyet artışlarını son raddeye gelene kadar müşteriye yansıtmadıklarını söylüyor. Mekan 50 kişilik. Dışarıda ise 20-30 masalık yeri mevcut. Biz röportajımızı sonlandırıp, tattığımız kurabiyelerin verdiği mutluluk yüzümüzden okunur vaziyette mekanı terk ederken, İzmir Bornova’dan gelen bir müşteri ilk defa sakızlı muhallebilinin tadına bakıyor. Ve konuşmamıza dâhil oluyor. “Ben bunu ilk defa yiyorum ve çok beğendim.” Kurabiyelerini alıp giderken ardından “Yine gel evladım,” diye sesleniyor Ahmet Bağcı. O da hızla cevaplıyor: “Elbette geleceğim.”
25
İLKER METİN
PAZAR
Nİko’nun sİhİrlİ tezgahı TEZGAHTA NELER VAR? 200’den fazla reçel, 40’tan fazla bal, 70 baharat, 20 esans, 5 zeytin çeşidi var. FİYATLAR Kestane balı 160, iksirler 25, portakal vişne miksi 25, sadeler 15, orman gülü balı 80, esanslar 20 TL. SİPARİŞ İÇİN (530) 206 06 32
26
DENİZ METİN
A
laçatı’da alışılmışın dışında güneşli bir mart sabahına uyandık. Günlerdense cumartesi. Yani meşhur Alaçatı pazarına gidilecek ve İstanbul’a dönmeden önce saklanabilecek her türlü erzak alınacak. Liste tabii ki çok uzun. Orta Kahve’deki sabah kahvesinin ardından hemen alışverişe çıkıyorum. Garip bir alışkanlık benimkisi, her zaman 3000 numaralı sokaktan başlıyorum gezmeye. Sebze ve meyveleri, daha da taze kalsın diye en son alacağım. Dolayısıyla ilk durağım, hiçbir zaman tezgahına bakmadan geçemediğim Niko Kortigan oluyor. Nam-ı diğer, Giritli Niko... 32 numaralı evinin önüne kurduğu tezgahında sanıyorum 300’den fazla çeşit ürün
satıyor. Hepsi, eşi Beral Hanım ve Niko’nun el emeği, göz nuru. Kendi deyişleriyle bu ‘hobi masası’nda neler yok ki... 200’den fazla reçel, 40’tan fazla bal, 70 baharat, 20 esans, 5 zeytin çeşidi var. Ayrıca zeytin sütü, lavanta bazlılar başta olmak üzere birçok iksir, keçiboynuzu kreması, kestane balı, portakal vişne miksi, orman gülü balı, esanslar... Saymakla bitmez. Sımsıcak, neşe dolu birisi Niko. Siz daha göz ucuyla tezgahına bakarken, gülümseyip “Fıstikli ceviz karisiminin tadina bakmaz miydiniz,” diyerek geliyor yanınıza. Ve tadım için sunduğu lezzetler tabii ki muhteşem. Çünkü hepsini pazarın kurulduğu günler haricinde, yani altı gün boyunca, tezgahın arkasındaki evinde eşi Beral Hanım’la birlikte hazırlıyor. “Atölyemiz tezgahın arkasındaki evimiz. Altı gün boyunca tezgahtaki ürünlerimizi hazırlamak
PAZAR
etmiyor. Zeytinin tadına bakan bir müşterisine, ağzındaki acılık oranına göre zeytinin asit oranını ayarlayabileceğini ve istediği tadı ona sunabileceğini söylüyor. Anlayacağınız Niko, ürünlerini müşterisinin zevkine göre de değiştiriyor.
için uğraşıyoruz. Hepsi çok emek istiyor. Mesela bir reçel, 14 saat ocağın üzerinde kalıyor. Birinci kaynamadan sonra 110 dereceden 40 dereceye düşürüyorsunuz. Ve bu ısıda suyunu çekene kadar 14 saat geçmiş oluyor. Yatamazsınız, başında durup şekerlenme olmasını engellemeniz lazım,” diyor. Tezgahtaki her şeyin bir sırrı var Bunun gibi yoğun işler, onları hiç yormuyor. Tezgahı hazırlamak için gece saat 02.00’de işe başlamışlar. Kolay değil tabii, her şeyi domino taşı gibi tek tek diziyorlar. Bana fıstıklı ceviz reçelini tattırmasının sebebini de sohbet ettikçe anlıyorum, çünkü kendisi bu yılın yeni ürünü. Tezgahı incelerken merakınız hiç bitmiyor. Başlıyorum sormaya, “Bu ne, onun içinde neler var...” diye. O da anlatıyor: “Lavanta iksiri, karaciğer yağlanmasına çok iyi gelir. Ballı adaçayı reçeli ve karabaş otu reçelini de mutlaka öneririm. Bir de ‘mix jam’lerimiz var. Gördüğünüz gibi aynı kavanozda çilek, mandalina ve mavi haşhaş var. Ve siz hepsini
ayrı ayrı görebiliyorsunuz. Çünkü öncesinde ürünlere izolasyon yapıyoruz. Böylece hem renkler hem de lezzet birbirine karışmıyor. Burada amaç şuydu; mandalina kabuğu limonumsudur, çilekse tatlıdır. Ekşi ve tatlı biraraya gelip mutlak tadı oluşturuyor. Tüm ‘mix’ ürünlerde aynı şey yapıldı. Dağ çileği ve Bodrum portakalında da aynı teknik var. Zeytin sütü, zeytin sıkılırken üzerinde kaymak köpük oluşuyor, kaydıraklarla alıp toprak kaplara koyuyoruz. Üç ay içinde bu tekrar zeytinyağına dönüşüyor. Cilt ve mide ülserine iyi geliyor, kan temizleme, direnç artırmak için de ideal. Yine sağlıklı olması açısından ürünlerimizde şeker kullanmıyoruz. Beyaz üzüm suyunu çektirme yapıyor, elde kalan saf şekerimsi suyu kullanıyoruz.” Niko bunları anlatırken özellikle bir şeyi daha vurguluyor: “Fıstıklı ceviz karışımındaki fıstıkları sakın ola Antep’ten gelmiş sanmayın. Hepsini Sakız Adası’ndan getiriyoruz. Yani Sakız fıstığı.” Bana bunları anlatırken bir yandan da tezgaha uğrayan diğer kişilerle ilgilenmeyi ihmal
7 yaşından beri tencerede kaşık çeviriyor Niko, şimdilerde 60’larında. Tezgahını bu kadar iyi hazırlayıp sunmasının ardındaysa müthiş bir hikâye var. Belirtmekte fayda var, tabii ki bildiği çoğu şeyi Giritli ailesinden öğrenmiş. “Yedi yaşımdan beri tencerede kaşık çeviriyorum” diyerek başlıyor anlatmaya: “Hikâyemiz, 1923 mübadele yıllarına dayanır. Ailem, Girit Adası’ndan Türkiye’ye yerleşmiş. Bir gün bulundukları şehre gelen Amerikalı bir adam, ailede yemek kültürü üzerine müthiş bir deneyim olduğunu fark edip, Colorado’ya davet ediyor çalışmaları için. Ben de 12 yaşımda gönüllü olarak lokantaların mutfağına girdim. Tek istediğim, sırlarını öğrenmekti. Ama babamın ölümüyle aileyi geçindirebilmek için çalışmaya başlamam gerekti. Okula da devam ettim tabii. Yine de bahşişlerimle yemek kitapları alırdım. Ardından Barselona’daki elBulli restoranının sahibi beni İspanya’ya çağırdı. Değişimi ve gelişimi sevdiğimden kabul ettim. Alaçatı’ya gelişimse bir restoranda aşçılık yapmak içindi. Ama ortaklar ayrılınca ben de ortada kaldım. Şimdi kendi sihrimi yaratıyorum.” Niko’nun tek isteği, Türk mutfağının zenginliğini yöresel ürünlerle daha da öne çıkarmak. Alaçatı’nın ot kültürünü yöresel ürünlerle karıştırarak koruma altına almak... Ürünlerinin tadına baktıktan sonra, bunu da başaracağına inanıyoruz Niko’nun.
27
YATÇILIK
ÖNE R A L N ÇIKA
CRANCHI Eco Trawler 53 Long Distance Uzunluk: 17,00 m. Beam: 4,95 m. Boş ağırlık: 18,200 kg. Motor gücü: 2/435 HP Maksimum sürat: 22 knot Yakıt deposu: 2,700 l. Temiz su deposu: 810 l. Atık su tankı: 190 l. Motor üreticisi: Volvo Penta Yakıt türü: Dizel
Rhea Trawler 36 Uzunluk: 11,30 m. En: 4,10 m. Boş ağırlık: 9,000 kg. Motor üreticisi: Volvo Penta Motor adedi: 2 Motor gücü: 225 HP Yakıt türü: Dizel Yakıt deposu: 1,000 l. Su tankı: 420 l.
28
YATÇILIK
’un katkılarıyla
İlk teknenİzİ nasıl alacaksınız? İ
lk tekne satın alınırken beklentiler yüksek olabilir. Bu nedenle hemen her alanda en iyisi olanı almak yerine kendi beğenilerinizi belirleyip ihtiyaçlarınıza en uygun kayığı seçebilirsiniz. Örneğin bir sürat teknesi, açık deniz balıkçı kayığı olarak kullanıldığında iyi bir performans göstermeyecektir. Ya da bir yelkenli, nehirde kullanılamaz. Bunlar çok uç örnekler fakat önemli olan nokta, sadece bir teknenin her durumda uygun olmayacağı gerçeğidir. Yaşadığınız yerdeki seyre elverişli koşullara bakmanız gerekir. Bu çevrede yaygın olarak kullanılan tekneler ikinci elde daha avantajlı olacaktır. Satın almadan önce alacağınız teknede veya bir benzerinde mümkün olduğunca fazla
Nisan ayı, meraklılarının da bildiği üzere tekne satın almak için en uygun dönem. Türkiye çapında ikinci el tekne alım ve satımda en güvenilir adreslerden olan Yatvitrini. com’un kurucusu Barış Selamiğolu, ilk teknesini almaya niyetlenen deniz sevdalıları için işin inceliklerini anlattı. zaman geçirmeye çalışın. Çevrenizdeki bir marinayı veya denizcilikle ilgili kulüpleri ziyaret ederek sizin satın almayı düşündüğünüz teknenin benzerini
kullananlarla görüşebilirsiniz. Kullanıcılar teknelerinin iyi ve kötü yanları hakkında bilgi verirken daha açık sözlü olacaklardır, ayrıca size kendi teknenizi alırken dikkat edeceğiniz noktalar konusunda çok değerli bir bakış açısı kazandıracaktır. Güvenilir acenteler de size değerli bilgi ve öneriler sunabilir. İlgilendiğiniz tip teknelerin yeni ve ikinci el ilanlarını takip ederek de işe başlayabilirsiniz. Aynı özelliklerde, aynı model ve yaşlarda bile fiyatlar önemli ölçüde değişebilmekte, bu nedenle iyi bir araştırma yaparak uygun bir fiyata istediğiniz tekneyi bulmak sizin elinizde. Araştırmanızı geniş bir marka ve model çerçevesinde yürütün, sonunda düşündüğünüzden çok farklı bir model ve marka seçimi de yapabilirsiniz.
BU KRİTERLERE DİKKAT! Teknenin tipi Öncelikle yaşam şeklinizi, maddi durumunuzu ve tekneyi ne amaçla kullanacağınızı (su kayağı, yelkencilik, balıkçılık, gezme vs.) göz önüne alın. Tekneler özel bir alandaki aktiviteler için dizayn edilirler. Aradığınız rahatlık, performans, güvenlik ve keyfi sizin ilgilendiğiniz alana yönelik teknelerde bulabilirsiniz. Kullanılacağı yer Tekne tipinden sonra düşünmeniz gereken ikinci nokta, teknenizi nerede kullanacağınızdır. Eğer derin deniz balıkçılığı yapmak istiyorsanız küçük bir bot işinizi görmeyecektir ama aynı bot, çevrenizdeki bir nehirde tatlı su balığı avlamak için idealdir. Bu nedenle teknenizi göl, nehir, Akdeniz veya okyanus gibi seçeneklerden hangisinde kullanacağınızı planlamanız gerekir. Boyutu Teknede kaç kişiyle yolculuk yapmayı düşünüyorsunuz? Sadece siz mi, aileniz mi, yoksa daha geniş bir arkadaş grubu mu? Listenizdeki en önemli faktör teknenin taşıma kapasitesi olacaktır. Kişi sayısına karar verdikten sonra yanınıza alacağınız diğer ihtiyaçları (mutfak gereçleri, uyku ve banyo malzemeleri vb.) hesaba katmanız gerekir.
Çocuklar Tekne gezintileri çocuklarınızla vakit geçirmek için iyi bir yöntemdir. Teknenizi satın alırken onların ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurmak önemlidir. Kamarası olan bir tekneyi göz önüne alalım. Botlar, bowrider ve filikalar (deck boat) hatta bazı balıkçı tekneleri bazen çocukların uyku ve güneşten korunma gereksinimlerini karşılayacak küçük kamaralarla donatılmıştır. Çocuklar için bir başka hayati ihtiyaç, can yelekleridir. Çocuklarınız küçükken (1-5 yaş) her iki senede bir can yeleklerini çocukların büyümelerini göz önünde bulundurarak yenilemeniz gerekir. 3-4 yaşın altındaki çocuklar için batmaları durumunda başlarını su seviyesinden yukarıda tutacak 1. tip can yelekleri tavsiye edilir. Daha büyük çocuklar, baş desteği bulunmayan ve hareket serbestisi sağlayan 2. veya 3. tip can yeleklerini kullanabilir. Motor kapasitesi Tekneniz motor gücüne göre belli bir minimum ve maksimum kapasiteye sahiptir. İhtiyacınız olan motorun boyutu, gideceğiniz noktaya hızlı mı, yoksa daha yavaş mı gitmek istediğinize bağlıdır. Motorlar sabit motor, dış motor, jet, dizel ve benzinli olarak sınıflandırılabilir.
Demirleme, kışlama ve iskeleler Teknenizi nerede tutmayı düşünüyorsunuz? Örneğin demirleyecek misiniz, yoksa sürekli girip çıkacağınız şekilde marinada mı tutacaksınız ya da karaya mı çekeceksiniz? Eğer karaya çekme işini römork ile yapmayı düşünüyorsanız arabanızın yükü çekebilecek güçte olduğundan emin olun. Tekne yapımı Bu, teknenizin malzemesiyle alakalıdır. Gövde tipi genellikle teknenizi nerede tutacağınız, bakımını nerde yapacağınız ve hangi aktivitelerde kullanacağınıza bağlıdır. Tekne gövdeleri yapıldıkları malzeme bakımından ahşap, alüminyum, fiberglas ve plastik olarak sınıflandırılabilir. Çoğu teknede tek gövde bulunur fakat katamaran ve trimaranlarda çoklu gövde kategorileri mevcuttur. Profesyonel tavsiye talebi Belirlediğiniz özellikleri içeren listenizle tekne arayışınıza başlamaya hazırsanız bir broker veya satış acentesi size ihtiyaçlarınıza uygun tekneleri gösterebilir. Ayrıca satın alma, güvenlik ve sigorta konularındaki tavsiyeleriyle teknenizi güvenle satın almanıza yardımcı olurlar. Yazının devamı için: www.yatvitrini.com
29
DERGİMİZİ BULABİLECEĞİNİZ ADRESLER MSA BIGCHEFS VENİ VİDİ GÖZ LUCCA CITYBEAUTY PILATES PLUS KİRPİ CAFE PLANET LIFE STYLE CLUB SUSAM CAFE DELICATESSEN SMYRNA CAFE CADDE DENTAMED POP-UP CAFE KAKTÜS BAHÇECİK KUAFÖR BEIGE KARABATAK DENTİSTANBUL EBİL SAÇ TASARIM JOURNEY PLUSDENT MUHİT OPS DÜNYA GÖZ WHITE MILL HÜNKAR BEBEK KAHVE URBAN HEALTH PİLATES MAKAS COCHINE MANGERIE HAPPILY EVER AFTER LA BOOM FLORIPA TEŞVİKİYE CAFE TRIBECCA ALL SPORTS CAFE HARVARD CAFE BACKYARD LA MANCHA DERİN DESIGN SHOWROOM COFFEEWAY GÖZ LOKAL SAILOR’S ORTA KAHVE KÖŞE KAHVE
Windsurf’ün renklİ dünyasını bİrlİkte keşfedelİm! www.caglakubatwindsurf.com Adres: Alaçatı Mevkii Liman Karşısı Telefon: 0549 635 30 35
31
www.alacatimarina.com Adres: Liman Mevkii Ala癟at覺 Beldesi Telefon: 0232 716 07 40