24 minute read
Yasaklı Üretimden Seferberliğe "ATA TOHUMLARI
Köşe Yazısı
Sadık ÇELİK Keyveni Kurumsal Yemek Yönetim Kurulu Başkanı
YASAKLI ÜRETİMDEN SEFERBERLİĞE "ATA TOHUMLARI"
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli geçtiğimiz günlerde “Atadan Toruna Tohum Seferberliği ”ni ilan etti. Atalık tohumlara dönüşü ifade eden proje umut vericiydi ancak 2006’dan bu yana “Tohumculuk Yasası” ortadayken “Ata tohumuna sahip olmayan çiftçi ne yapacak?” sorusunu da akıllara getirdi. Çok değil 2 yıl önce Bakan Pakdemirli yaşanan sıkıntıyı “İthal tohum aldığınız zaman yanında hastalığı da bir şekilde size satıyorlar.” sözleri ile dile getirmişti. Bu cümle Tohumculuk Yasası’nın Türkiye’ye ne denli zarar verdiğinin itirafı niteliğindeydi. 20 bin yıllık buğday geçmişi ile tohum ambarı bir ülke, nasıl oldu da yerel üreticiyi sertifikalı, hastalıklı tohumlara 14 yıl boyunca mecbur etti? Hayata geçirilen “Tohum Seferberliği” 15 bin tohum üreticisinin eğitilmesi, özel laboratuvarlarda tohumların hastalık yapan etkenlerden ayrıştırılması ve atalık tohumu iyileştirmeye yönelik ıslah çalışmalarını kapsıyor. Tüm bunlar tarımsal gelişime ulusal katkı sağlayacak nitelikte. Tabi olması gerektiği gibi uygulanabilirse. Türkiye’de tarımsal geçmişe bakıldığında Cumhuriyet’in ilk tarım seferberliği Mustafa Kemal Atatürk’ün, Atatürk Orman Çiftliği’ni kurmasıyla başladı. Çiftlik diğer tüm örnekleri ile birlikte Türk tarımına model olacak ve öncülük edecekti öyle de oldu. 1940’ta öğretmen yetiştirmek üzere açılan Köy Enstitüleri’nde örgün eğitimle birlikte modern tarım tekniklerini de uygulamalı öğrenen gençler, yaşadıkları köye döndüklerinde yeni nesilleri yepyeni bir vizyonla yetiştiriyordu. Köy Enstitüleri tarım ve hayvancılıkta üretken bir toplum olmanın yolunun eğitimden geçtiğini gösteren yaşayan bir örnek olmuştu ta ki siyasi manevralarla kapatılana kadar. Bir dönem bozkırı yeşerten bu kurumların ve tarım politikalarının tahrip edilmesi, köy enstitülerinin kapatılması, yanlı uygulamalar, miras hukuku gereği tarım arazilerinin bölünmesi ve köyden kente göç A’dan Z’ye Türkiye’yi tarım ürünlerinde dışa bağımlı konuma getirdi. Üretici yasaklar, cezalar ve kısıtlamalar ile toprağını bırakmak zorunda kaldı. Tahılda iç üretim yetmeyince Kanada’dan Meksika’ya, ABD’den Özbekistan ve Afrika’ya kadar birçok ülkeden nohut, mercimek ve kuru fasulye ithal eder duruma geldik. Tohumunu sattığımız yeşil mercimeği şimdi Kanada’dan satın alıyor olmamız bu anlamda acı örneklerden sadece biri. Nasıl bu hale geldiğimizi anlamak için 14 yıl öncesine bakmakta yarar var. Yıl 2006 “Tohumculuk Yasası” adıyla gündeme oturan yeni uygulama “standartta uymuyor” gerekçesi ile üreticinin ata tohumunu piyasaya sürmesini yasakladı. Tabiri caiz ise “Tohumculuk Yasası” Türk tarımının “Fatiha’sı” oldu. Doğal tohum kısır olmadığından, tozlaşma ve arılar nedeniyle değişir, aynı kalması beklenemez ancak sertifika alacak tohumun “değişmeksizin çoğaltılmaya uygunluk” ilkesi, yerel tohumu satan üreticiye darbe vurdu. Yasa gereği hibrit olmayan ata tohumlar yasaklı hale geldi ve üreticinin elinde yok olup gitti. Yasa dışı olarak elindeki tohumu satan para cezası alacak, tohum imhası kapsamında imha masraflarını ödemeyen çiftçi ise hapis cezasına çarptırılabilecekti. Bu şartlarda 5553 sayılı Tohumculuk kanunu, tahıl ambarı Anadolu’yu, yabancı tohum firmalarının açık pazarı haline getirirken, üreticiyi hibrit tohumları satın almaya mecbur etti. Kısacası tohum firmaları kazancını katladı çiftçi ise kendi toprağında tarım işçisine dönüştü. İsrail, Amerika gibi ülkelerin GDO ’lu tohumlarına muhtaç hale geldik. Çiftçiye bir darbe de 2018 yılında “destek maşasıyla” geldi. Tarım ve Orman Bakanlığı aldığı kararla sertifikalı hibrit tohum kullanmayan üreticiye destek verilmeyeceğini açıkladı. Böylelikle yerel ve geleneksel tohumlarımızı kendi ellerimiz ile ticari hedefler için yok etmiş olduk. Bakan Pakdemirli’nin açıklamasına göre bugün Türkiye’nin kullandığı tohumun %96’sı yerli tohum ve ülkemizde hizmet veren 900’ün üzerinde tohum firmasından sadece %40’ı yabancı. İthalattan ihracata geçilen tohumlarda ise çeltik, anason, kekik, fesleğen, ada çayı, tütün ve kenevir gibi tıbbi ve aromatik bitkiler başı çekiyor. Halkın karnını doyurduğu, sofrasına getirdiği tahıllar neden bu liste de yok? Çünkü elde yerel doğal ata tohumu kalmadı domates, salatalık, biberden, nohut, buğday, yulafa kadar ne varsa kaybettik. Ekilen buğdaylardan un olmuyor, unluk buğdaydan ise katkı maddesi eklenmeden ekmek üretilemiyor. Tohumların sertifikalı ve kayıtlı olma zorunluluğu yerel tohumu yasaklı hale getiriyor. Bu realiteye göre “Atadan Toruna Tohum Seferberliği” önemli ancak “Tohumculuk Yasası” hala yürürlükteyken atalık tohuma nasıl dönülecek? Sorunları tespit edip harekete geçen yetkililer Tohumculuk Yasası ile ilgili de gereğini de yapmalı. Tarım ve hayvancılık alanında da samimi bir özüre ihtiyacı olan Türkiye acilen Tohumculuk Yasası’nı değiştirmeli. Tohum seferberliği samimiyetini ancak Tohumculuk Yasası’nın değişimi ile ispat etmiş olur. Yoksa çiftçinin bir yandan başı okşanırken bir yandan da ensesine tokat inmiş olacak. Çok değil 2 yıl önce Bakan Pakdemirli yaşanan sıkıntıyı “İthal tohum aldığınız zaman yanında hastalığı da bir şekilde size satıyorlar.” sözleri ile dile getirmişti. Bu cümle Tohumculuk Yasası’nın Türkiye’ye ne denli zarar verdiğinin itirafı niteliğindeydi.
Gıda güvenliği için uluslararası büyük buluşma...
Gıda Güvenliği Derneği tarafından 4 - 5 Haziran 2020 tarihleri arasında 7.'si düzenlenecek olan Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi'ne kayıtlar başladı. Katılımcılar, 7. Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi'ne online kayıt yaptırabiliyorlar.
Ülkemizde gıda güvenliği bilincinin gelişmesi amacıyla 2004 yılından bu yana çalışmalar yapan Gıda Güvenliği Derneği tarafından düzenlenen ve gıda sektörünün tüm paydaşlarını bir araya getiren 7. Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi'nde birçok ulusal ve uluslararası uzman konuşmacı yer alacak. Bu yıl “Bugün ve gelecekte güvenli gıda” mottosuyla, 4 - 5 Haziran 2020 tarihlerinde İstanbul Grand Cevahir Hotel Convention Center'da gerçekleştirilecek olan 7. Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi'nde Tarım ve Orman Bakanlığı ve Uluslararası Gıda Koruma Birliği – IAFP’ın yanı sıra pek çok ulusal ve uluslararası destekçi kurum yer alacak.
Ülkemizde ve bölgemizde ana teması sadece gıda güvenliği olan tek uluslararası kongre olma özelliği taşıyan Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi, sektör, kamu kurumları, üniversiteler, meslek kuruluşları, uluslararası uzmanlar ile sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek güvenilir gıda konusunda bilgilerin paylaşıldığı, yeni sentezlere ulaşıldığı ve bu birikimin pratiğe aktarılabildiği en güvenilir platform olma misyonunu da taşıyor. Gıda güvenliği, bilim ve teknolojinin gelişmeleri ve tüketici tercihlerindeki değişiklikler ışığında sürekli gelişmelerin yaşandığı son derece dinamik bir alan. Yaşanmakta olan iklim değişikliği bu alanı daha da dinamik hale getiriyor. Her geçen yıl ilginin daha çok arttığı Kongrede AB Gıda Güvenliği Otoritesi EFSA ve Sağlık ve Gıda Güvenliği Genel Müdürlüğü DG SANTE’nin yeni gelişmeleri aktaracakları özel oturumdan, sağlık açısından insan, hayvan ve çevreyi bir bütün olarak değerlendiren Tek Sağlık yaklaşımına; tedarik zincirinde gıda güvenliğinden gıda hilelerine kadar pek çok konu ele alınacak.
Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner, taşıdıkları misyonun önemi ve değerinin hakkını vermeye çalıştıklarını belirterek, "7. Uluslararası Gıda Güvenliği Kongresi kapsamında ülkemizden ve dünyanın birçok yöresinden alanının önde gelen uzmanlarından global ölçekte ortaya çıkan ve çıkacak yeni konuları, sektörden iyi uygulama örneklerini, fırsatları, tehlikeleri ve yeni gıda güvenliği teknolojileri hakkında vizyonumuzu açacak çok doyurucu sunumların değerli katılımcılarımızın beğenisini kazanacağını umuyoruz." diyerek, kongre programının Şubat ayı içinde açıklanacağını sektörün her alanından daha geniş bir katılım beklediklerini söyledi.
Tat, Ege bölgesinde yetiştirilen, sadece yaz domateslerinden özenle hazırlanan organik sertifikalı, koruyucusuz Tat Organik Serisine “Tat Organik Ketçap”ı ekledi. “Dök dök ye” sloganıyla Türkiye’ye ketçabı sevdiren Tat, “Tat Organik Ketçap”ı ile de ketçap severlerin favorisi olacak.
Domates ürünleri, salça ve ketçap pazarının lider markası, 50 yıldan uzun süredir bitmeyen domates tutkusuyla fark yaratan Tat, “Tat Organik Serisi”ne bir yenisini ekledi ve “Tat Organik Ketçap”ı tüketicisine sundu.
Ege bölgesinde yetiştirilen ve mevsiminde özenle toplanan organik domateslerden üretilen “Tat Organik Domates Rendesi”, “Tat Organik Doğranmış Domates”, “Tat Organik Domates Salça”, “Tat Organik Biber Salça”ya son olarak “Tat Organik Ketçap”ı ekledi.
Koruyucusuz ve katkısız olmasının yanı sıra içeriğinde bulunan elma konsantresi sayesinde tadını alan Tat Organik Ketçap’ın içeriğinde şeker bulunmuyor.
Her gün girdiği yüzbinlerce mutfağa sağlıklı, lezzetli ve güvenilir ürünler sunmak için çalışan Tat, özenle yetiştirdiği domateslerden hazırlanan Organik Seri ürünleriyle sektöre öncülük etmeye devam ediyor.
P a t i s s e r i e
Ö Z E L B Ö L Ü M
Yasemin ÖZVARLIK yasemin.ozvarlik@ardayayin.net
Güneşli günler yakında…
Dergimizin bu sayısında Süt dosyası ile sektörün ileri gelen sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla Türkiye’deki süt ve süt üretiminin durumunu, sanayicinin sıkıntılarını, sağlık ve birçok açıdan tüketicilere yansımasını detaylandırdık ve çözümler aradık. Bu çalışmamızda yer alan SETBİR Başkanı Sayın Tarık TEZER ve ASÜD Başkanı Sayın Harun ÇALLI ’ya görüş ve fikirlerini biz ve okurlarımızla paylaştıkları için teşekkür ederiz.
Önümüzdeki 87. sayımızda ise son haftalarda hem ülkemizi hem de dünyayı etkisi altına almış olan salgın konusuna değil, fakat bu olumsuzluk ile nasıl başa çıkabileceğimiz ile ilgili araştırma ve görüşlere yer vereceğiz. Bu da tabi ki tahmin edebileceğiniz gibi "HİJYEN DOSYASI" başlığı altında toplanacak. Sektör içerisinde Hijyen ve Gıda Güvenliği kapsamında bilimsel makaleler, sektöründen son gelişmeler ve haberler, sektöre hizmet ve ürün sunan firmaların tanıtım ve haberleri yer alacaktır.
Ayrıca Catering Guide toplu yemek firmalarında ne gibi hijyen ve gıda güvenliği prosedürleri uygulanmakta ve son günlerde dünyayı sarmış olan virüs tehlikesine karşı nasıl önlemler alınmakta, sorularına yanıt arayacaktır.
Baharın yüzünü göstermeye başladığı bu günlerde, güneşin virüs belasını ortadan kaldırıp dünyamızı, ülkemizi ve bu kriz ortamında ayakta kalmaya çalışan tüm sektörleri bir güzel aydınlatmasını dilerim.
C A T E R I N G g u i d e
Düzenli olarak okumak için ABONE OLUN
Pasfil Makine yaklaşık 60 ülkeye ihracat ve yerinde kurulum yapan bir firma haline gelmiştir
Pasfil Makine Genel Müdürü Mete YILMAZER ile firma ve ürünlerini konuştuk
Pasfil Makine hakkında bilgi verir misiniz? Ne zaman nerede kuruldu? Kurucuları kimlerdir?
Pasfil Makine 2005 yılında Kulp Makine çatısı altında Mete YILMAZER tarafından istanbulda kurulmuştur. Pasfil Makine 15 yılda Amerika kıtasından Avustralya’ya Singapurdan Brezilya’ya, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika kıtasına yaklaşık 60 ülkeye ihracat yapan, yerinde kurulum gerçekleştiren bir firma haline gelmiştir.
Ürünleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Kullanıcılara nasıl bir fayda ve kolaylık sağlıyor?
Sütlü tatlı dolum ve enjekte makineleri, makarna, ravioli ve tortellini makineleri, içli köfte makineleri, kurabiye, kuru pasta ve bisküvi makineleri, yumurta makineleri, börek makineleri ve benzer makinelerin ithalat ve ihracatını yapmaktayız. Makine sağladığımız gıda üreticilerine yüksek kapasite, kolay ve daha standart üretim yapabilme imkânları sunmaktayız.
Hedef kitleniz hangi sektörlerdir?
Gıda sektöründeki üreticilere üretimlerinin çeşitli aşamalarında yardımcı olabilecek makineler tedarik etmekteyiz. Pastacılık, tatlıcılık ve unlu mamüller sektörünün dolum sorunlarına çözüm getirmek amaçı ile çıktığımız bu yolda şimdilerde makarna, içli köfte, kurabiye, börek vb. gibi ürünlerin üretimini yapan üreticilere de çeşitli çözümler sunmaktayız.
Teknik destek konusunda neler yapıyorsunuz? Ne kadar sürede destek veriyorsunuz?
Teknik servis ve yedek parça konularında verdiğimiz hizmet ve üretim hatalarına karşı verdiğimiz garanti ile müşterilerimizin bizden memnun kalmasını, bizi tavsiye etmelerini ve yeni bir yatırımda yine bizi tercih etmelerini sağlıyoruz. Bir yedek parça ya da teknik destek için günlerce ya da aylarca bekletip, onları üzmüyoruz ve rakip firmaları tercih etmelerini engelliyoruz.
2020 hedeflerinizi paylaşır mısınız?
Pasfil Makine olarak 2020 yılında sektördeki gelişmeleri yakından takip ederek ihtiyaçlar doğrultusunda makine çeşitliliğimizi arttırmayı ve ihracatımızı yükseltmeyi hedeflemekteyiz.
Livendo’lu Artizan ekşi hamur ekmekleri tüketiciden tam not aldı
Lesaffre Türkiye’nin geçtiğimiz yıl fırıncılık sektörüne sunduğu ve fırıncıların büyük ilgi gösterdiği Livendo Sıvı Ekşi serisi, özel olarak organize edilen tadım etkinlikleriyle ekmek severlerle buluşuyor. İlk olarak Ankara halkının beğenisine sunulan Livendo Artizan Ekşi Hamur ekmekleri, farklı şehirlerdeki ekmek severlerle buluşmaya devam edecek.
Türkiye’nin ilk sıvı ekşi üreticisi
2019 yılında çıkardığı Livendo sıvı ekşi ürünleriyle Türkiye’de ilk ve tek üretici olma unvanını taşıyan Lesaffre Türkiye, sadece ürettiği ürünlerle değil, yıllardır ekmekçilik konusunda uzman gıda mühendisleri tarafından özenle geliştirilen ekmek reçeteleriyle de fırıncıların en büyük yardımcısı olmaya devam ediyor. Ekmek severler için tadım etkinlikleri
Lesaffre Türkiye, fırınlarda gerçekleştirdiği tadım etkinliklerinde ekmek severlere, Livendo sıvı ekşi serisiyle özel olarak hazırlanan Artizan Çavdar ve Köy Ekmekleri ile nitelikli ve zengin içeriğe sahip ekmekleri buluşturmayı hedefliyor. Bu kapsamda Ankara’da başlayan etkinlikler, Türkiye’nin dört bir yanında devam edecek. Fırıncılara desteğimiz sürecek
Lesaffre Türkiye Genel Müdürü Ünsal Yamaner, tadım aktiviteleriyle ilgili olarak önemli açıklamalar yaptı. “Lesaffre Türkiye olarak gerçekleştirdiğimiz tüm çalışmalarımızın temelinde, fırıncılarımızın her zaman yanında olan bir iş ortağı olarak son tüketicinin de daha kaliteli ekmekler yemesini sağlamak yatıyor. Global misyonumuzda yer verdiğimiz şekilde daha iyi gıda ve daha iyi gelecek düşüncesiyle üretimlerimizi gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Sahip olduğumuz bilgi mirasını ve deneyimini ekmek severlerle paylaşmaktan gurur duyuyoruz. Bu nedenle Türkiye’de her ailenin sofrasında yer alan ekmeklerin kalitesini artırmak, sektörün bir paydaşı olmak en önemli önceliklerimiz arasında yer alıyor.”
Dengesiz havalara karşı "Portakal Suyu"
Havaların dengesiz bir seyir göstermesi grip gibi üst solunum yolu hastalıklarının artmasına yol açıyor. Uzmanlar hastalıktan korunmak ve vücut direncini artırmak için içeriğinde bol miktarda C vitamini bulunan portakal suyunun içilmesini öneriyor.
Soğuk ve değişken hava şartlarının yaşandığı günlerde bağışıklık sistemi zayıflayan kişilerde üst solunum yolu hastalıklarında önemli bir artış gözleniyor. Grip, soğuk algınlığı ve enfeksiyonlara karşı korunmada ve iyileşme evresinde bağışıklık sistemini kuvvetlendirecek,
içeriğinde bol miktarda vitamin olan meyve sularının tüketilmesi önem kazanıyor. Özellikle C vitamininin bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ifade eden uzmanlar, bir bardak portakal suyunun her gün tüketilmesi gerektiğini vurguluyor.
Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, vücutta yapımı mümkün olmayan ve dışarıdan alınan besinlerle vücuda giren C vitamininin azalmasıyla özellikle gribal hastalıklara davetiye çıkarıldığını belirtti. Potasyum, folat, B1, B2, B6 vitaminleri ve çeşitli mineralleri içeren portakal suyunun soğuklarla birlikte azalan enerjinin ve sürekli yorgunluk hissinin giderilmesi için tüketilmesi gerektiğini vurgulayan İnanç, düzenli olarak tüketilen portakal suyunun kişinin hastalıktan korunmasına yardımcı olacağını söyledi.
T ürkiye’nin yerli sermayeli ilk meyve suyu ve önde gelen içecek markası DİMES, tüketicisini farklı lezzetlerle buluştur maya devam ediyor. DİMES, yeni ürünü Milkshake ile, bugüne dek kafe ve restoranlarda bulunabilen bir lezzeti, hayatlarının her anında keyfini çıkarabilmeleri için tüketicilerine sunuyor. DİMES, lezzeti ve eğlenceyi bir araya getirmesiyle tüm dünyada çocuklar ve gençler için değişmeyen bir trend olan Milkshake ürününü, İngilizce “Shake” kelimesinin anlamından hareketle “Ortalığı Salla” sloganıyla sunuyor. DİMES Aile ve Çocuk Kategorileri Marka Müdürü Merve Keten, “Milkshake, mutluluk verici bir ürün olarak çocuklar ve gençler için değişmez bir trend. Yaptığımız araştırmalar, Milkshake ürününün çocuk ve genç tüketici kategorilerinde yüksek bir büyüme potansiyeli olduğunu gösteriyor. Hepimiz her gün, daha fazla eğlenmemizi sağlayacak anların peşinde koşuyoruz. DİMES Milkshake, tüketicilerimiz nerede isterse orada onların o anına, eğlencesine eşlik edecek” dedi. Lezzet Seçimini Tüketicilerle Birlikte Yaptı DİMES Milkshake lezzet alternatiflerinde son kararı tüketicil erle birlikte verdiklerini söyleyen Merve Keten, “Milkshake ürünümüzle sunacağımız lezzet alternatiflerinde son kararı, tüketicilerimizle birlikte vermek istedik. ” dedi. DİMES’TEN ORTALIĞI SALLAYAN LEZZET : "MILKSHAKE"
TAB Gıda Pazarlama Direktörlüğü görevine Caner Alpaslan getirild i
Türkiye’nin hızlı servis restoran zinciri sektörü lideri TAB Gıda’nın Pazarlama Direktörlüğü görevine, sektörünün tecrübeli isimlerinden Caner Alpaslan getirildi. Caner Alpaslan, Şubat 2020 itibarıyla TAB Gıda Pazarlama Direktörü olarak görev yapacak.
Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümünden 2006 yılında mezun olan Caner Alpaslan, Galatasaray Üniversitesi İletişim Stratejileri ve Halkla ilişkiler Bölümünde master yaptı. Kariyerine FedEx’te satış uzmanı olarak başlayan ve on yıla yakın süre Coca-Cola İçecek Pazarlama Departmanında farklı roller üstlenen Alpaslan, Burger King®, Popeyes®, Arby’s®, Sbarro®, Usta Dönerci® ve Usta Pideci® olmak üzere toplam 6 markayı bünyesinde bulunduran hızlı servis restoran zinciri lideri TAB Gıda’nın pazarlama direktörü olarak görev yapacak.
Ticari pazarlama, ulusal promosyonlar, marka ve sponsorluk yonetimi gibi pek çok alanda tüketici ve müşteri pazarlamasının gelişmesine katkı sağlayan Caner Alpaslan, kariyeri boyunca uygulama süreçlerindeki liderliğiyle de ön plana çıkmış bulunuyor.
C A T E R I N G g u i d e
Düzenli olarak okumak için ABONE OLUN
Puratos, Türkiye’de Ekşi Maya üretimine başlıyor
1919’da Belçika’da kurulan Puratos, dünyada ekşi maya mirasının varisi olarak biliniyor. 5000 yıldır var olan fermantasyon temelli ekşi maya, mükemmel lezzette geleneksel ekmeklerin yapımı için kullanılıyor. Bu mirasın yaşatılması amacıyla gönüllü çalışmalar yapan Puratos, ekşi maya üretimiyle de Türkiye’ye de yatırım yapan, istihdam yaratan bir şirket.
Puratos’un düzenlediği etkinlikte, Türkiye ekmekçilik sektöründen katılımcılar yer aldı, Puratos Türkiye Genel Müdürü Bora Akın ekşi mayanın kültürel değerlerinden bahsedip şöyle dedi: “Puratos olarak, 4 kıtada 100'den fazla ülkede ekmekçilik, pastacılık ve çikola-tacılık alanlarında tam 100 yıldır ürün ve hizmet sunuyoruz. Türkiye’de de uzmanı olduğumuz bu alanlarda sadece ürünlerimizi değil; bilgi, birikim ve deneyimimizi de ekmeğin, pastanın ve çikolatanın ustalarıyla paylaşıyoruz. Puratos Türkiye olarak Ocak 2020 itibariyle Türkiye’de ekşi maya üretimine başladık. Türkiye’ye bu alanda yaptığımız yatırımı geliştirmek üzere bu ay içinde İzmir’de yeni bir ekşi maya üretim tesisinin temellerini atacağız. Amacımız, ekmek ustalarının tüketicinin beklediği geleneksel lezzette ve yüksek kalitede ekşi mayalı ekmekleri üretebilmesini sağlamak.”
Bu etkinliğe katılmak için Belçika’dan gelen Puratos Ekşi Maya Kütüphanecisi Karl de Smedt, dünya ekşi maya mirasından bahsederek “Ekşi mayalar yaşayan mikroorganizmalar barındırır. Bu canlılar oldukça hassas oldukları için korunmaya ihtiyaç duyuyorlar. Biz de Puratos Ekşi Maya Kütüphanesi’nde ekşi mayaları muhafaza ederek, gelecek nesiller için biyoçeşitliliği koruyoruz. Ekşi mayalar geçmişte de vardı, bugün yeniden canlanıyorlar ve çoğu insan bu mucizeyi yeniden keşfediyor. Ekşi maya ekmeğin daha lezzetli, kaliteli ve sağlıklı olmasını sağlıyor. Her ekmek içinde güzel lezzetler barındırır, ancak ekşi maya ekmekte seviye atlatır.” diye konuştu.
Sürdürülebilir Durum Buğdayı Tarımı projesinin detayları üreticilerle paylaşıldı
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (TNKÜ) Ziraat Fakültesi ve Barilla Gıda iş birliğinde yürütülen ‘Barilla Sürdürülebilir Makarnalık Buğday Tarımı’ projesinin üretici bilgilendirme toplantısı TNKÜ Rektörlük Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya Barilla Gıda Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Direktörü Dr. Hakan Göker, Barilla Gıda Tedarik Zinciri Direktörü Murat Bozkurt, akademisyenler, öğrenciler ve proje kapsamında yer alan iki yüzün üzerinde çiftçi katıldı.
Barilla’nın “Sizin için iyi, gezegen için iyi, toplum için iyi” misyonu çerçevesinde bu projeyi hayata geçirdiklerini belirten Barilla Gıda Kurumsal İletişim ve Dış İlişkiler Direktörü Dr. Hakan Göker; “Hepimizin hayatı toprakla başlayıp toprakla bitiyor. Toprak varsa üretim var, üretim varsa hayat var. TNKÜ ile çıktığımız bu yolda bugün bir takım önemli, kritik ve hepimizi mutlu edici sonuçları sizlerle buluşturma fırsatı bulacağız. Barilla olarak, insanlara sağlıklı, lezzetli gıdalar sunarken, çevresel etkimizi azaltarak gezegene ve içinde bulunduğumuz topluma artı değer sağlamak için uğraşıyoruz; sürdürülebilir durum buğdayı tarımı projesini de bu kapsamda hayata geçirdik. Tarladan sofraya makarna üretim sürecinde karbon emisyonunun ve çevresel etkinin en yüksek olduğu aşamanın tarladaki üretim aşaması olduğu gerçeğinden hareket ederek, üreticilerimiz ve bilim insanlarıyla birlikte çalışarak, girdileri ve üretim maliyetini azaltıp çevre ayak izimizi küçültürken, yüksek kalitede ve daha fazla mahsul elde edip çiftçimizin kazancını artırmayı başardık. Bu sonucun ortaya çıkmasında büyük katkı ve emekleri olan TNKÜ Ziraat Fakültesi Akademik ekibine ve üreticilerimize müteşekkiriz” açıklamasını yaptı.
Tereyağı büyüme trendinde"
Son yıllarda itibarını yeniden kazanan tereyağının tüketiminin büyüme trendine geçtiğini belirten Sütaş A.Ş. Genel Müdürü Funda Ak, Sütaş’ın kurulduğu günden bu yana, 45 yıldır tereyağı ürettiğini, gerek ambalajı gerek teknolojisiyle “yayık tereyağını” Türkiye pazarına kazandırdığını belirtti.
Uzmanlar, içerdiği yüksek orandaki süt yağı sebebiyle zengin bir enerji kaynağı olan tereyağı tüketiminin özellikle çocukların sağlığı açısından çok önemli olduğunu, beyin sağlığı ve sinir hücrelerinin gelişimi için son derece önem taşıyan “temel yağ asitleri”nin tereyağından başka herhangi bir yağda uygun miktarda bulunmadığını belirtiyor.
Lezzeti, doğallığı ve içerdiği yüksek besin değerleri ile itibarı gün geçtikçe artan tereyağının dünyadaki tüketiminin arttığını ifade eden Sütaş A.Ş. Genel Müdürü Funda Ak, tereyağı pazarı ile ilgili verileri paylaştı.
Dünyada her yıl düzenli olarak büyümeye devam eden tereyağı tüketiminin yılda 10 milyon tonun üzerine çıktığını söyleyen Sütaş A.Ş. Genel Müdürü Ak Türkiye’de yıllık 90 bin tona yakın tereyağı tüketildiğini ifade etti.
Yaptığımız araştırmalarda, Türkiye’de tereyağının sevilerek kullanıldığını görüyoruz. Ülkemizde tereyağı etli yemeklerden sebze yemeklerine kadar farklı yemek türlerinde kullanılıyor. Yöresel yemeklerde, hamur işlerinde, çorbada, pilavda, dolmada, et ve sebze yemeklerinde ve özellikle de kahvaltıda tereyağının yoğun olarak tercih edildiğini görüyoruz” dedi.
GODIVA’NIN gerçek sıcak çikolata lezzetini sunan CHOCOLIXIR serisinden, yepyeni iki lezzet
Dünyanın önde gelen premium çikolata markası Godiva, misafirlerini vazgeçilmez çikolata ve tatlı çeşitlerine yaptığı dokunuşlarla şaşırtıyor. Godiva’nın enfes sıcak çikolatası Chocolixir, yeni çeşitleri ile Godiva misafirlerini bekliyor!
Gerçek Belçika çikolatasından yapılan Chocolixir, sıcak çikolatayı en saf haliyle deneyimlemek isteyenleri Godiva Cafe’lere bekliyor. Kışın sıcak çikolata olarak kalbimizi fetheden Chocolixir, yaz aylarında ise soğuk servis edilerek içimizi ferahlatıyor. Sütlü ve bitter çeşitleri bulunan Chocolixir, Godiva Cafe’lerin en çok tercih edilen lezzetleri arasından yer alıyor.
Sevenlerine enfes Belçika çikolatası deneyimi yaşatan Chocolixir’in ilk yeniliği, kahve severler için yaratılan Kahveli Chocolixir. Kahveli Chocolixir, gerçek Belçika çikolatasının sıcak süt içerisinde eritilmesiyle hazırlanan Chocolixir bazına bir shot espresso ekleyerek hazırlanıyor. Bir diğer yenilik ise, daha hafif lezzetler tercih edenler için yaratılan Light Chocolixir. Light Chocolixir’de yağsız süt ve %33 daha az çikolata kullanılıyor.
Yıldız Holding Kurumsal İletişim’de üst düzey atama
Yıldız Holding’de Kurumsal İletişim Grup Direktörlüğü görevine Tuğçe Altınsoy getirildi. Basın ve iletişim dünyasının yakından tanıdığı bir isim olan Tuğçe Altınsoy, Yıldız Holding’in tüm iletişim stratejilerinin oluşturulmasına ve uygulanmasına liderlik edecek.
Tuğçe Altınsoy, 2003 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu ve kariyerine üniversite yıllarında TRT Ankara’da muhabir olarak başladı. Ardından 2001-2003 yılları arasında İş Bankası iştiraklerinden İşnet A.Ş.’de Web Editörü olarak çalışan Altınsoy, 2003-2009 yılları arasında Bersay İletişim Danışmanlık’a bağlı Kesişim Yayıncılık’ta Kıdemli Editör olarak çalıştıktan sonra 2009- 2013 yılları arasında PARA Dergisi’nde gazetecilik yaptı.
TOS+H EXPO 2020 İstanbul’daki yeni Fuar Merkezinde
Türkiye’deki en önemli İş Güvenliği ve Sağlığı İhtisas Fuarı için yaklaşık 100 katılımcı bekleniyor. Fuarı Messe Düsseldorf Alman ve uluslararası katılımları organize ediyor. Uluslararası kongrede güvenli ve sağlıklı işyeri tasarımı ile ilgili güncel temalar ve zorluklar tartışılıyor.
3 – 6 Mayıs 2020 tarihlerinde İstanbul’da yapılacak TOS+H EXPO iş güvenliği ve sağlığı için en önemli bölgesel etkinlik olarak olumlu gelişimini sürdürüyor. Türk firmalar için iş güvenliği ve sağlığı her zamankinden daha önemli olduğundan, fuar katılımı yüksek talep görüyor. İhtisas Fuarı ve Kongre, Türk sanayi, eğitim ve madencilik alanlarının tüm sektörlerini etkileyen geniş kapsamlı güvenlik hükümlerine sahip güçlü bir İSG mevzuatından yararlanmaktadır. Bu yıl, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından iş güvenliği ve sağlığı yatırımları ile 95.000 civarında yeni iş yaratılmış olacak.
Avrupa ve denizaşırı ülkeleri firmaları için TOS+H EXPO’ya katılım, Güney Doğu Avrupa ve Asya pazarlarına ilginç bir giriş kapısı olmaktadır. Ziyaretçiler, kişisel koruyucu donanım ve kurumsal sağlık yönetiminden işyeri tasarımına kadar tüm koruma alanlarını kapsayan çok yönlü bir yelpazeyi görme imkanı bulacaklar. Katılımcılar için bu yılın en önemli temaları, iş güvenliği ve sağlığı için temel olacak sürdürülebilirliğin yanı sıra işin dijitalleştirilmesidir.
Dünyanın önde gelen İş Güvenliği, İşyeri Güvenliği ve İş Sağlığı ihtisas fuarı A+A’nın organizatörü Messe Düsseldorf ve yerel ortağı Tezulaş Fuar bu ihtisas fuarını, yeni ve merkezi konuma sahip ICC – İstanbul Kongre Merkezi’nde ilk defa gerçekleştirecek. Katılımcı kayıtları hızla devam etmekte olup, sergi alanının % 70’inden fazlası şimdiden rezerve edilmiş bulunmaktadır. Şimdiye kadar, Belçika, Çin, Almanya, İngiltere, Tayvan, Türkiye ve İspanya’dan uluslararası firmalar katılımlarını teyit ettiler. Bunlar arasında yeni katılımcıların yanı sıra Ansell, Ateş İnşaat San. Taah. Tic. A.Ş., İşmont Tekstil Üretim Paz. San., Mekap Deri ve Ayakkabı San. UVEX ve WR Türkiye Eldiven A.Ş. gibi küresel pazar lideri firmalar İstanbul’da dördüncü kez yapılan TOS+H EXPO’da yer alıyorlar.
İhtisas fuarına paralel olarak düzenlenen 10. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi, güvenli ve sağlıklı çalışma ile ilgili güncel temalara kapsamlı bir genel bakış sunacak. Bu tanınmış Kongre, Türkiye Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından düzenlenecek. 3 – 6 Mayıs 2020 tarihleri arasında uzmanlar aşağıdaki temalar üzerinde görüşlerini açıklayacak ve tartışacaklar: •İş güvenliği ve sağlığı için yönetim modelleri •İş güvenliği ve sağlığı eğitimi •İş güvenliği ve sağlığı için etkili iletişim yöntemleri •Ulaşımda iş güvenliği ve sağlığı •İş güvenliği ve sağlığı eğitiminde yeni yaklaşımlar •Endüstriyel toksikoloji •Acil durum senaryoları •İş güvenliği ve sağlığının yasal yönleri •Medyada ve kamu sektöründe iş güvenliği ve sağlığı •İş güvenliği ve sağlığı için uluslararası strateji / yaklaşım
İhtisas Fuarı ve Kongre her iki yılda bir düzenlenmektedir. TOS+H EXPO 2018’de 115 uluslararası katılımcı 2.398 metrekarelik net sergi alanında yer aldılar. 5.034 ihtisas ziyaretçisinin % 92’sinden fazlası ihtisas fuarı ziyaretlerini çok olumlu olarak değerlendirdiler.
TOS+H EXPO 2020’ye katılmak isteyen Türk firmaların Tezulaş Fuar yetkilileri ile temasa geçmeleri gerekmektedir:
Zeytinyağı sektöründe yeni bir marka "Asiltane"
Ayvalık’ta yaptığı yatırımla 10 yıl önce sektöre giren Güven Asa Zeytinyağları, yeni markası Asiltane’yi tüketicilerinin beğenisine sunuyor. Türkiye’nin ilk ve tek A+ üretim tesisi ile sofralara keyifli bir lezzet sunan Asiltane, sağlıklı ürünleri ile gelecek nesillere de fayda sağlamayı hedefliyor.
“Köklerde Başlayıp, Dallarda Yeşeren Dostluk” mottosuyla üretime geçen Asiltane, bugüne kadar kökleri sayesinde sektöre sağladığı katma değer ve tüketiciye sunduğu lezzet farkı ile öne çıkıyor. Zeytine ve zeytin ağacına olan tutkusuyla, Türkiye’de sektöre yapılan en büyük yatırımla üretim tesisini Ayvalık, Gömeç’te hayata geçiren Güven Asa Zeytinyağları’nın yeni markası Asiltane, en uygun koşullarda üretilmiş ve ulaşılabilir fiyat seçenekleri ile zeytinyağının en natürel halini tüketicisine sunmayı vaat ediyor. Markanın dört farklı kategoride sunulan ürünleri; her çeşit sıcak yemek, soğuk meze ve hatta hamur işlerinde de rahatlıkla kullanılabiliyor.
Adana'dan 46 ülkeye " şalgam suyu" ihracatı
Adana Şalgam Üreticileri Derneği (Şalgam-Der) Yönetim Kurulu Başkanı Selahaddin Nas, Türkiye'de şalgam suyu üretiminin yüzde 93'ünü gerçekleştiren Adana'dan 46 ülkeye yılda 18 milyon litre şalgam suyu ihraç edildiğini söyledi.
Adana’dan 46 ülkeye "şalgam suyu" ihracatı
Şalgam, Adana sofralarının vazgeçilmez lezzetleri arasında yer alıyor ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkeye ihracatı yapılıyor. Siyah havuç ve özel mayayla hazırlanan, bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanı sıra lezzetinden dolayı birçok kişi tarafından tercih edilen şalgam, kent ve ülke ekonomisine de ciddi katkı sağlıyor.
Yıllık üretilen 60 milyon litre şalgam suyunun 18 milyon litresi 46 ülkeye ihraç ediliyor. Ayrıca şalgam suyu üretim sektöründe ise ortalama 20 bin kişi istihdam ediliyor.
Şalgam-Der Yönetim Kurulu Başkanı Selahaddin Nas, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, şalgam suyuna talebin her geçen gün arttığını söyleyerek, “Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda, Amerika ve Kanada başta olmak üzere 46 ülkeye aktif olarak şalgam suyu ihraç ediyoruz. Dünyada bütün fuarlara katılıyoruz. Düzenli olarak yurt dışındaki fuarlara katıldığımız için güzel ilişkiler kurduk. Çokta güzel götürüyoruz şu anda. Sadece kendi şirketimiz geçen yıla oranla yüzde 42 büyüdü. İhracatta ise bunun payı yüzde 30 oranına denk” diye konuştu.
“Şalgam Adana'nın milli içeceği”
Şalgamın Adana'ya özgü bir içecek olduğunu ancak sektörün her sene büyüdüğünü belirten Nas, “Şalgam Adana'nın milli içeceği ama İzmir, Ankara ve İstanbul gibi illerde de üretiliyor. Yüzde 100 tarımsal bir ürün olduğu için şalgamı bizden başka üreten ülke yok. Bu çok büyük bir avantaj. Biz şalgama sahip çıktıkça büyüyecek bu sektör” ifadelerini kullandı.
Son dönemde ortaya çıkan korona virüse karşı da şalgam suyunun iyi geldiğini savunan ŞALGAM-DER Yönetim Kurulu Başkanı Selahaddin Nas, “Şalgam suyu doğal bir ürün olduğu için bizim satışlarımıza faydası oldu. Virüsten korunabilmenin ana temelinde antioksidan içecekler var. Virüse karşı şalgamcılar olarak bizim satışlarımız arttı” dedi.
Şalgam suyu üretim sektöründe ortalama 20 bin kişinin istihdam edildiğini aktaran Selahaddin Nas, daha sonra şunları söyledi:
“Bu 20 bin kişi üretimden satışa kadar istihdam ediliyor. 2019 yılında resmi olan ve olmayanlar ile birlikte 18 milyon litre civarı şalgam suyu ihraç edildi. Şalgamın aslında dünyada bilinmemesinin nedeni ham maddesi olan siyah havuç. O havuca biz çünkü Konya ve Hatay'da ulaşabiliyoruz. Ürünün burada geçmişi çok uzun yıllara dayanıyor. 500 yıllık geçmişi var şalgamın. Anneannelerimizden ve annelerimizden çıkan bir ürün. Yöresel bir ürün ama yöreyi geçti artık şalgam. Ünü çok yayılıyor.”
Adana'da düzenlenen festivallerin de şalgamın tanıtımına katkı sağladığını belirten Nas, “Yurt dışından gelen misafirlerimizin şalgamı burada daha rahat tatma fırsatı oldu. Şalgamın tanıtılması açısından çok katkısı oldu. Yurt dışında 12 yıldır şalgamın tanıtımı için çaba gösteriyorum ben. İnsanlar şekerli içeceklere alıştıkları için bu ürüne bir önyargı var. Ben önce insanlara şalgamı tattırmadan içeriğini anlatıyorum. Ürünün inanılmaz faydaları var. Herkesin evine çok rahat şalgamı götürmesi gerekiyor. Şalgamı tüm dünyaya sağlıklı bir içecek olarak öneriyorum” ifadelerini kullandı.
Umutcan İşledici - Elif Ayşenur Bay
C A T E R I N G g u i d e
Düzenli olarak okumak için ABONE OLUN
Köşe Yazısı
Memnune DEMİREL Gıda Mühendisi demirelmemnune@gmail.com www.memnunedemirel.com.tr
ÖNCE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
Bu ay başlığımın çok şık olduğunu düşünüyorum, sizce nasıl?
Böyle bir başlıkla gerçekten önem verdiğim düşüncesi oluşturabildim mi sizlerde?
Yolda ilerlerken şantiyelerle karşılaşırsanız onların çevresinde de görebilirsiniz bu yazıyı, İş yerlerinin duvarlarında da, artık alışveriş merkezleri de dâhil birçok yerde karşılaşmanız mümkün. Eğer bu yazıların asılıyor olması uygulamanın da doğru yapıldığı anlamına geliyorsa neredeyse tüm İşyerlerinde sorun çözülmüş diyebiliriz sanırım.
Uygulamaların tam anlamıyla yapılması veya kısmi bile yapılıyor olması bir maliyet gerektirecek tabi ki, bunu kabul ediyorum. İş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı sözleşmeleriniz yapılacak. İşyeri tehlike sınıfınıza göre gerekli tüm periyodik kontrolleriniz tamamlanacak. Personellere gerekli eğitimler aldırılıp, gerekli tatbikatlar yapılacak… vs. Listenize yine tehlike sınıfınızın gerektirdiği farklı kalemlerde ilave olacaktır.
Tüm bunların karşılığında güven altına aldığımız şeyler ise; insan hayatı ve sağlığı.
Yasal tüm yükümlülüklerin yanında vicdani sorumluluk da işin içerisine giriyor.
Herkese bir soru sormak istiyorum;
- Hayatınıza veya sağlığınıza maddi bir değer biçmeniz istenseydi bu tutar ne olurdu?
Ben galiba ciddiye bile almazdım bu soruyu. Kimsenin de ciddiye alacağını çok düşünmüyorum. Açıkçası ben sağlığıma paha biçemem ve hayatımı da seviyorum
İyi mi kötü mü tartışabilirim ama asla vazgeçmem.
Konuya bu hassasiyet ve bakış açısıyla yaklaşabilirsek aslında tüm yasal zorunlulukların bir yük değil gereklilik olduğunun farkına varabiliriz. Bakış açımız sadece cezai yükümlülüklerden kaçınmak olduğu müddetçe hiç bir zaman doğru bir uygulama için de adım atamayacağız.
Bir adım ileri, iki adım geri bu durumda her zaman başladığımız noktanın gerisine düşmemiz de kaçınılmaz bir son olacak.
Sistemi tam anlamıyla benimseyerek işyerlerimizde uygulattığımızda gerçekten geri dönüşünü görmeye başlayabiliriz.
Ben başarabileceğimize inanıyorum, inandırmaya devam etmeniz dileklerimle…
Sevgiyle kalın