ruhunu besle! özgürlük iki pedalda!
ahmet akyol’un yazısı sayfa 7
deu
Toplu ocak
2010
e
ruh ignE gazetesi
Bu gazete dokuz eylül üniversitesi yayın organıdır.
nevin ilgin’in yazısı sayfa 8
MARK TWAIN
Acaba Mark Twain haklı mıydı BASIN YAYIN TOPLULUĞU ‘Hiç bir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim’ derken..?? basın yayın topluluğu kuruluyor..! Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine Üniversitemizde ki iletişim eksikliğini gidermek sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel amacı ile çıkartmaya başladığımız toplu iğne araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yükgazatemizi daha işlevli bir hale getirmek için basın sekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim yayın topluluğu kurmaya ve toplu iğne yi de bu kurumu... Üniversite kelimesinin sözlük karşılığı.. topluluğun sorumluluğunda çıkarmaya karar verdik. Üniversitenin asıl amacı bilgiyi talep eden ile bunu Gazetecilik,muhabirlik ve basın yayın işleri ile ilg- verebilecek olan kişilerin birleştirilmesi ve bilim ilenmek, dizgi,tasarım konularında bizimle beraber üretmesi olmalı... Talep eden kısmı anlaşılacağı çalışmak isteyen öğrenci arkadaşlara duyurulur.. gibi öğrenciler oluyor. Yalnız burada şöyle bir iletişim : deutopluigne@gmail.com çelişki geliyor aklıma hemen.. Madem ki bilgiyi talep eden konumunda olan öğrenci, neden devamsızlık-devamlılık veyahut not,puan vesaire endişesinde,derdinde oluyor.. Buna bir kaç farklı sorumlu söyleyebilirim.. İlk olarak gayet tabii furkan açık-defot eğitim sistemi,daha sonra bu sistemin sonucu olan, Sanırız bazılarımızın şantiye üniversitede hala klasik öğrenci modelinde bir hakkında fikir sahibi olması için male- öğrenim gören öğrenciler ve -şu anlık üçüncü diyesef inşaat mühendisliği okumaları gerek. lim- öğretim elemanları yani bilgi talep edenlere bu Dokuz eylül üniversitesi eski güzel sanatlar bilgiyi verebilecek olanların durumu sadece maddi fakültesi binası tuvaletlerinin girişinde beyaz bir kazanç sağladıkları daha avam bir dille karınlarını karton üzerine kocaman harflerle yazılı “işçilere WC doyurdukları bir işletme olarak düşünmeleri.. Biyasak!!!” ifadesi sizce ne anlama geliyor? Böyle bir limin yanı sıra kültür,sanat ve spor dallarında ifadenin arkasında geçerli bir neden aramak müm- da etkin olmalıdır üniversite.. Öğretim görevlisikün değil. Bütün insanlığın genel ihtiyacı olan bir öğreNim görevlisi arasında patron-işçi ilişkisinden durum nasıl olur da kısıtlanabilir? Kim ne hakla ziyade usta-çırak ilişkisi daha verimli bir üniversite bunu yapmayı denediyse bu gerçekten cok vahim ortaya çıkaracağını düşünüyorum. bir durumdur. Günümüzde her yerde eşitlikten söz İnsan bu, doğasında var hep fazlasını isteme ediliyorken ve sürekli insan haklarıyla ilgili konu- güdüsü.. Hele bir de yaşadığımız çağ düşünülürse, lar tartışılıyorken üniversite bünyesinde bir binaya maddiyatın büyük önemine vurgu yapmama dahi böyle bir yazı asmak nasıl bir çelişkidir? Bir süre du- gerek kalmıyor. İşte burada zaten çoğu zaman ran yazı tepkilerden olsa gerek kaldırılmıştır.Fakat eğitimci zihniyetten yoksun bir şekilde bulunan içeride bulunan dört tuvaletin üçünün kapısına bazı ‘bilgi aktarıcılar’ olayı abartıp, altın yumurt“arızalı” yazılmış ve kapılar iple bağlanmıştır. Üç layan tavuk tadında görüyorlar ‘bilgi talep edeni’... kuruş para kazanmak için orada çalışan işçinin tu- Açıkçası üniversite de öğrenim gören bireyi, valete girmesini engellemeye hiçkimsenin hakkı gelişmek-yetişmek için orada bulunan bilim yoktur. Üstelik bu işçiler okulun bahsi geçen insanları olarak görmesi gerek herkesin.. Ne üzeriyerleşkesinde ne arıyor? Acaba okulun binalarında nde notu ile yada devamsızlık korkusu ile üzeribir revizyon için çalışıyor olabilirler mi ? Ülkem nde otorite kurulacak biri, ne de üzerinden kar şantiyelerinde kurulması gerekli tuvalet giderinin sağlanacak bir müşteri olarak davranılmamalı.. ya da iş güvenliği, işçi-işveren samimiyeti,iş kanunu Bu konular üzerinde biraz dahi olsa düşünenler gibi kavramlardan ve kanunlardan haberdarmıyız. varsa zaten çok daha önceleri de bu tarz cümleler Bu gazete birinci derecede öğrenci sorunları ile ilgi- kurmuşlar,söylemişler yada okumuşlardır... lidir , bu yüzden burada işçi hakları ile ilgili savunma Bir kez de bizim ağzımızdan okuyun diye yapılmayacaktır, merak eden açıp okur. Okuması yazmadık yazıyı tabii ki.. Geçenlerde gazetemyazması varsa ve eğer isterse tabi... Boşaltım siste- izin elektronik posta adresine, bir öğrenci mi ihtiyaçlarını binalarımızın güçlendirilmesinde, arkadaşımızdan gelen ileti bizi bu yazıyı yazmaya yapı revizyonunda okula kazandırılmasında çalışan itti.. Bu posta da arkadaşımız, debis hesabına bir ameleler ve bu binalarda faaliyetlerini sürdüren hocasından aldığı mesajı bize aktarmış ve bu duöğrenciler nereye giderecekler ? Yerleşkenin geri ka- rumu algılayamadığın bize iletmiştir. İşte bizde lan açık alanlarına mı ? Bu yazıyı asanda mı böyle aynı şekilde, mesajı defalarca okumamıza rağmen yapıyor ? hangi zihniyette olduğunu anlayamadık... MESAJ: “Değerli Öğrencim, 2009-2010 öğretim yılı, Güz dönemi Türk Dili-Final sınavında konu dağılımı aşağıda belirtilmiştir: 1. “Sorularla Türk Dili Bilgisi” adlı ders kitabınızdan, baştan sayfa güneş aktaş 2.sayfa 133 sonuna kadar. 2. Aynı kitaptan, sayfa 213-265 arasındaki “Edebiyat Bilgisi” konularından. 3. “Dil Yazıları-Öz Türkçeden Az Türkçeye” adlı kitaptaki yazıların tamamından sorumlusunuz. İsterseniz, sınav süresince adı geçen ders kitaplarından ve yanınızda getireceğiniz bir “Türkçe Sözlük”ten yararlanabilirsiniz. Fotokopi kitap,ders notu ya Serdar SİMSAR’ın yazısı sayfa 4 da elle çoğaltılmış her türden ders materyali ile sınava girmek, bunları sınavda kullanmak yasaktır. Aksi halde kopya işlemi göreceğinizi bildirir, muhammet can öztürk sayfa 2 çalışmalarınızda başarılar dilerim. “ ...?
WCloseD
torpilli kutu
ÖĞRENCİ ÖRGÜTLENMESİ
topluluklar birliği yeniden
Topluluklardan... Topluluklardan gelenler var içeride 4-5-6-7 sayfalarda
DOKUZ EYLÜL ’ÜN ANLAMLI DESTEĞİ
Üniversitemizde öğrenim görmekte oldukları süreçte, konutlarda barınmak durumunda olan öğrencilerin, evlerinde ihtiyaç duydukları mobilya, beyaz eşya, mutfak eşyası gibi donanımların sağlanması amacıyla BucaDokuzçeşmeler Yerleşkesi’nde (İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi) kurulan DEÜ Öğrenci Donanım Evi namı değer E-Barakası ya da eski marangoz atelyesi, öğrencilerin önemli bir ihtiyacına cevap vermeye başladı.
TAAHHÜTNAME İLE BEDELSİZ TESLİM EDİLİYOR Dokuz Eylül Üniversitesi’nin çeşitli eğitim ve hizmet birimlerinden, Üniversitenin akademik ve idari personelinden, Üniversitenin kurumsal ilişki içinde olduğu çeşitli kişi ve kuruluşların bağışlarından ve öğrenimlerini tamamlayarak, barınmakta oldukları evleri boşaltan öğrencilerden sağlanan iade eşyaların bulunduğu Öğrenci Donanım Evi’ne; Rektörlükçe oluşturulan Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenen koşullarda bağışlar kabul ediliyor. Öğrencilerden gelen talepler de kayıt altında kabul edilip, Değerlendirme Kurulu onayından sonra taahhütname ile teslim ediliyor. Bedelsiz alınan bu eşyaları öğrenciler, okudukları ve evde kaldıkları sürece kullanıyor. Okul bitiminde de kendilerinden sonraki öğrencilerin kullanabilmesi için Donanım Evi’ne tekrar teslim ediyor.
BAĞIŞÇILAR ARAYABİLİR
Öğrenci Donanım Evi’ne bağışta bulunmak isteyenler, 412 89 00 – 01 ve 420 41 80 (2195) numaralı telefonları arayarak detaylı bilgi alabilir.
Doga,Bilgi,Bilim...
Serdar SİMSAR’ın yazısı sayfa 7
BIRAKIN DA ÇALIŞALIM ertuğ balkan’dan sitem yazısı sayfa 3
2 toplu igne
Topluluklar Birliği yine..
muhammet can öztürk
Üniversite okumak en az üniversiteyi kazanmak kadar zordur. Güzel bir üniversite kazanıp kayıt yaptırdıktan sonra o kapıdan girdiğimizde bir çok hayal vardır içimizde sakladığımız. Ama o tedirginlik çok güzeldir bilirsiniz. Yıllarca dershanelerde dirsek çürüten bizler bir anda sudan çıkan balıklar gibi hissederiz kendimizi. Bir yanda özgürlüğü yavaş yavaş tadar bedenimiz bir yanda da içten içe korkar yüreğimiz. Okulun üniversite diye hissettiğimiz bahçesinde yürürken, gözümüze sırayla çarpar topluluklar. Tiyatro,fotoğrafcılık vs.. Sonra hayallerimiz bir anda ete kemiğe bürünür. boşa geçen yıllara inat bir topluluğa üye olmak ve artık bende varım demek gelir insanın içinden. Sonra Üyede oluruz bir topluluğa .daha Sonra çalışmalar başlar tabiki. Ve bir şeyler yapmanın keyfiyle mutlu olurken sırasıyla sorunlar yaşarız. Üstesinden gelmek için arkadaşlarımıza hocalarımıza rektörlüğe derken bir türlü çözemeyiz sorunlarımızı. Çünkü tek başına olmak çözümsüzlük demektir. Evet arkadaşlar yazının buradaki amacı sizleri eskiye götürmek değildir tabi ki. Hepimiz bir yere bağlı birseyler yapmak istiyoruz. Fakat sorunlarımızın üstesinden gelmekte sıkıntı yaşıyoruz. Sorunlar temelinde hep aynıdır. Kimi topluluğunun üniversitede bir odası yoktur. Kimimizin çalışma yapacak bir yeri. İşte topluluklar birliği bu noktada devreye giriyor. Bizler birlikten kuvvet doğar düşüncesiyle gücümüz birleştirmek için bir araya geldik. Ve topluluklar birliğini kurduk. Fakat topluluklar birliğinin kurulması yeterli değildir. Bizler çözümsüzlüğü çözüme kavuşturmak için birlikteyiz. Evet arkadaşlar bizler ilk başlarda 4 topluluk adına başlattığımız çalışmalarda bugun 20 ve uzerı toplulukla bu çalışmaları devam ettiriyoruz.artık yasallaşmak için tüzük çalışmalarımız var. Elinizde tuttuğunuz bu gazete ile hem çalışmalarımızı birbirimize duyuruyoruz hem sorunlarımızı paylaşarak çözüm arıyoruz. Ege üniversitesinde topluluklar birliği çalışması başlatıldı, Yıldız Teknik üniversitesinde böyle bir çalışma var. Tabi ki Kocaeli üniversitesini unutmamak gerek. Kocaeli üniversitesi bu çalışmayı 3 yıl önce başlatmış. Onlarla irtibata geçmemiz hem onları hem de bizleri çok mutlu etti. Artık biliyoruz ki türkiyenin her yerine yayılan bu çalışma daha yaşanabilir bir üniversite içindir. Bu yüzdendir ki bütün arkadaşlarımızın bu birlikteliğe güç vermesini bekliyoruz.
torpilli kutu mahmut güneş aktaş
Dokuz Eylül Üniversitesine Güzel Sanatlar Fakültesi’ne ait Alsancak’ ta yer alan yerleşkede bu günlerde DEDAM, DEÜDANS, DEFOT, BEFFT ve iki özel tiyatro çalışmalarını sürdürmekte. Eskiden oyunculuk bölümü bu yerleşkede bulunduğundan biri büyük, biri küçük olmak üzere iki adet tiyatro salonu bulunmakta. Bu iki sahne yakın zamana kadar Çocuk Sineması ve Çocuk Tiyatrosu faaliyetlerini bu yerleşkede sürdürmüş olan “DESEM’e” bağlı. Eski DESEM koordinatörünün bu iki tiyatro salonunu iki ayrı özel tiyatroya tahsis ettiği söyleniyor. Fakat bunun karşılığında bir ücret talep edilmiyor. Ama bir karşılık olarak haftada bir gün DESEM adına çocuk oyunu oynasınlar diye, Suat Taşer sahnesini, “Tiyatro Oyun Kutusu’na” , küçük sahneyi ise hiçbir karşılık beklemeden “Tiyatro Artı’ya” tahsis ettiği biliniyor. Bu sanatı destekleyen anlayış belkide Türkiye’nin bir çok kurumunda eksik. Fakat diğer bir yandan Dokuz Eylül Üniversitesi öğrenci toplulukları arasında branşı tiyatro olan öğrenci toplulukları da var. Bir yıl gibi uzun süreçlerde hazırladıkları oyunları oynayacak yer arayan fakat yer bulamayan topluluklar bunlar. Yakın zamanda, tiyatro topluluklarımızdan biri, Küçük Sahne ve Suat Taşer Sahnesi’ni kullanabilmek için DESEM koordinatörü ile görüşmüş fakat makul bir sonuç alamamıştır. Görüşme de sorumlu kişi tarafından Küçük Sahne’nin bir çalışma programı çıkarıldıktan, hangi topluluğun ne zaman kullanacağı belirlendikten sonra öğrenci topluluklarının da kullanıma açılabileceği konuşulmuş, Suat Taşer mevzusu ise sert bir dille konu açılmadan kapatılmıştır. Ayrıca tiyatro topluluğundaki arkadaşlar, DESEM sorumlusuna yerleşke güvenliklerinin, bu iki özel tiyatro hakkında rektörlükten herhangi bir resmi evrak, belge ya da izin kağıdı almadıklarını ve bundan rahatsızlık duyduklarını aktarmışlardır. Fakat bu konunun güvenlik amirliğini ilgilendirmediği cevabını almışlardır. Tiyatro topluluğundaki arkadaşların Tiyatro Artı ile yaptığı görüşmede Küçük Sahne’nin ortak kullanılmasına ilişkin olarak Tiyatro Artı üyelerince
“Tabi öncelik Dokuz Eylül Üniversitesi Topluluklarına aittir” ifadesi geçmiş ve dönüşümlü olarak ortak kullanılmaya başlanmıştır. Tiyatro Oyun Kutusu ile Suat Taşer Sahnesi’nin öğrenci toplulukları ile dönüşümlü kullanımı ile ilgili yapılan görüşmede ise Tiyatro Oyun Kutusu tarafınca “Hayır veremeyiz, her gün çalışıyoruz” cevabı alınmıştır. Bu görüşmenin ardından Tiyatro Oyun Kutusu tarafınca güvenlik amirliğine “Sahnenin anahtarını kimseye vermeyeceksiniz! İçeride eşyalarımız var, çalınır” ihtarı çekilmiştir. Bu iki özel tiyatroda DESEM koordinatörü ile sözleşme imzaladıklarını iddia ediyorlar. Muhtemelen Tiyatro Oyun Kutusu da bu sözleşmeye dayanarak, Suat Taşer Sahnesi’nde oyununu sergilemek isteyen, Tiyatro Artı’dan ücret talep edebiliyor. Anlaşıldığı üzere, ortada üniversite topluluklarını yok sayan bir tutum var. Dokuz Eylül Üniversitesine ait olan iki salon, DEÜ Öğrenci Topluluklarına kullandırılacağına, başka bir deyişle salonlarının varlık nedeni olan öğrenciler kullanacağına, iki ayrı özel tiyatroya tahsis ediliyor. Bu iki özel tiyatrodan biri ise DEÜ öğrencilerinin kullanması için yapılan Suat Taşer Sahnesi’ni rahatlıkla kendi malıymış gibi kullanıyor. DEÜ Topluluklarına kullandırmıyor, kullanmak isteyenden kira istiyor. Bütün bunlar öğrenciyi maaş bordrosu, müşteri sayan anlayışlardan, söz konusu özel tiyatronun üyelerinden birinin eski bir rektörün kızı olması gerçeğinden mi kaynaklanıyor? Bu rahatlık nereden geliyor ? Eski Güzel Sanatlar yerleşkesinin olduğu yerde, şimdi; kafasının estiği gibi hareket eden, herhangi bir kilitli sınıfın kapısını kırıp kendi odası yapan, başka bir topluluğa ait bir odayı bile kendi odası yapmaya çalışan, kendine ait olmayan salon için kira ücreti isteyen, çalışan diğer toplulukların kızlarına “laf atan*”, Suat Taşer Sahnesi’ni DEÜ öğrencilerine kapatan bir “özel tiyatro” var ve de bunlara göz yumanlar…Suat Taşer Sahnesi, eskiden olduğu gibi, yeniden Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencilerinin eğitimi için kullanılmalıdır. * “laf atılan” topluluk üyeleri SKS’ ye şikayette bulunmuştur.
Topluluğuna üye ol, destek ol, güç ver
Buca Egitim Fakültesi Tiyatro Toplulugu
Nedenbirtopluluğaüyeolmalıyız? Bölümümüzde veyailgiduyduğumuzalandauzmanlaşmakvetecrübe kazanmak için değil, üretmek ve sosyalleşmek için. Üniversite sınırlarına ilk girdiğiniz günü düşünün.Sizin akranınız binlerce genç, birbirleriyle sürekli konuşuyorlar. Hele ki siz ailenizden uzakta bir şehirde iseniz... İnsanların sürekli konuştuğu, duvarlarla örülü bu ortama uzaktan bakan biri… Topluluk ise; -hobi veya bölüm topluluğu- üniversitenin bu ortamına geçiş için bir aracı oluyor. Yani sosyalleşmek için… Üniversiteyi liseden farklı kılan, sadece aldığımız eğitim değildir. Kaldı ki, üniversiteyi sadece eğitim yeri olarak görmek, bilimi hayattan koparmaktır. İnsan sosyalleştikçe bilim gelişmiştir. Çünkü bilim ihtiyaçtan doğar. Ama rastgele ya da sadece arkadaş edinmek için değil, üretmek için bir araya gelmek, işte budur, üniversiteye hayat veren. Yani bir bölüm topluluğunda ya da hobi topluluğunda üretmek, üniversitemize ve bizlere nefes aldırır. Durdurun toplulukların faaliyetlerini, orada üniversite biter. Tam tersi, her üniversite öğrencisi bir toplulukta görev alsa… Bir yerleşke düşünün; bir hafta boyunca sürekli kısa filmlerin çekildiği sonraki hafta genç mimarların ve mühendislerin kurultaylarının olduğu, tiyatro ve dans gösterileri, şiir ve müzik dinletileri, Türkçenin önemiyle ilgili konferansların verildiği, sanatçıların/ aydınların konferanslara çağrıldığı… Örnekler çoğaltılabilir, yalnız bir şartla; öğrenci topluluğuna sahip çıkarsa… Topluluğuna üye ol, destek ol, güç ver. Üniversitene sesini duyur. Üniversite öğrencisi topluluğunu arayıp buluyor. Topluluğun çalışmalarına katılıyor. Topluluk için emek veriyor, gerekirse kendi hayatından ödün verip maddi manevi eksiliyor ama kendine güveni artıyor, ufku genişliyor. Topluluğun sorunlarını çözmek, topluluğu yaşatmak ve topluluk üyeleriyle birlikte üretmek için mücadele veriyor. Üniversite öğrencisi bu pratiği sırasında üniversite sorunlarını ve üniversite işleyişini öğreniyor. Bütün bunları yaptığı için, alanında uzmanlaşıyor ve tecrübe Üniversitene sesini duyur.
yani ürettiği için, sosyalleştiği için üniversite kazanıyor. Topluluğuna üye ol, destek ol,
öğrencisi, güç ver.
toplu igne 3
ÖĞRENCİ ÖRGÜTLENMESİ Serdar SİMSAR Öğrenci Konseyi Eski Başkanı
Sevgili Dokuz Eylüllüler, çok değerli arkadaşlarım, dostlarım. Çok gergin geçen ülke gündeminin yanında biz gençlerin, duruşumuzu belirlememiz gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki Atamızdan aldığımız mirası, Türkiye Cumhuriyetini savunacak, yaşatacak olan bizleriz. Bu görevi başkasının yapmasını bekleyemeyiz. Bu önemli günlerde gençlik olarak tavrımızı belirlememiz ve birlik olmamız gerekir. Üniversiteler ülkeye yön veren dinamikler olmalıdır. Gelişim açısından üniversiteler, bilimsel faaliyetleri ve sosyo-kültürel yaşamları ile ülkemize model teşkil etmelidir. Üniversiteler ülke politikalarında yön verici olmalıdır. . Biz gençler olarak, bu üniversite içerisindeki en güçlü örgütlenme yapısını oluşturmamız gerekir. Atatürk gençliği yanlışlar karşısında hiçbir zaman sessiz kalmamalıdır. Üniversitelerdeki öğrenci örgütlenmelerine baktığımızda çok parçalanmış, küçültülmüş gruplar görüyoruz. Her birimiz sanki çok farklı düşünüyor, sanki her birimiz farklı bir Türkiye istiyormuş gibi ufak gruplara bölünüyor, etkisizleştiriliyoruz. Ülkemizin bölünmez bütünlüğü, Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet gibi en temel değerlerimiz konusunda bile bir araya gelemiyor, birbirimizi ötekileştiriyoruz. Aslında bizim güçlü olmamızı istemeyenlerinde tam yapmak istediği budur ; ” böl parçala, yönet”. Bu süreçte üniversite öğrencilerinin alacağı tutum, ülke politikalarına yöne verme konusunda etili olacaktır. Dolayısıyla çok daha örgütlü ve bilinçli yapıları acilen oluşturmamız gerekmektedir. Şu anki yapıya baktığımızda, yasal anlamda üniversite öğrencilerini temsil eden tek yetkili kurum öğrenci konseyleri olarak görülmektedir. Öğrenci Konseyi her sene kasım ayı içerisinde gerçekleşen seçimler ile göreve gelmektedir. Ve görev süresi 1 yıl ile sınırlıdır. Baktığımızda bu süre çok kısadır, çünkü birbirini tanımayan farklı fakültelerden bir araya gelen bir ekibin birlikte iş yapabilmesi, programını belirleyebilmesi zaman almaktadır. Ve tam işler yapıya geldiği anda da görev süreleri sona ermektedir. Ancak her öğrencinin temsiliyetini alma konusunda da bu süre mec-
buridir. Bu açıdan baktığımızda öğrenci örgütlenmesini sadece öğrenci konseyi ile sınırlamak doğru değildir. Dokuz Eylül Üniversitesi Öğrenci konseyi olarak bizler 2008 Kasım ayında bir ekip olarak işe başladık. Ve bir sene içerisinde birçok faaliyet ve etkinlik gerçekleştirdik. Bu sene öğrenciler arasında çok ciddi bir duyarlılık yarattığımızı düşünüyoruz ki, önümüzdeki seçim süreci için hareketliliklerden anlaşılıyor. Ancak yaptıklarımız yeterli mi diye düşündüğümüzde, hayır! Tüm üniversite öğrencilerinin desteğini alamıyorsak, benimsenmiyorsak hiçbir zaman yeterli görmeyeceğiz. Baktığımızda öğrenci konseyleri yasal anlamda tanınır. Ancak organizasyon kabiliyeti açısından sınırlı güce sahip olduğu gerçektir. Bunun nedeni öğrenci konseyi farklı fakülte temsilcilerinden oluşur, ve süresi oldukça sınırlıdır. Görev süreleri boyunca bir araya gelmede oldukça zorlanmakta, ortak düşünce yapısını sağlamaları ve konsey yapısına işlerlik kazandırabilmeleri zaman almaktadır. Diğer yandan baktığımızda öğrenci örgütlenmesi açısından üniversitelerde öğrenci toplulukları/kulüplerinin, organizasyon becerileri yüksek ancak onlarında temsiliyet düzeyi sınırlıdır. Dolayısıyla bu iki farklı yapı arasında kurulacak bağlar öğrenci örgütlenmesini çok güçlendirecektir. Çok parçalı yapıların, ortak paydalarda birleşmesini sağlamak gerekir. Bu doğrultuda toplulukların güçlü ve etkin bir platformda bir araya getirilmesi ve öğrenci konseyi ile aralarında organik bağların kurulması gerekmektedir. Öğrenciyi ilgilendiren her türlü konuda, bu yapı, kısa sürede etkin bir şekilde çözüm getirebilecektir. Bunun dışında üniversitenin ülke içerisindeki duruşunu belirlemesi açısından da etkin rol sahibi olacaktır. Her birimiz üniversitenin bir parçasıyız ve dolayısıyla her zaman söz sahibi olmalıyız. Güçlü bir öğrenci örgütlenmesi akıl ve bilimin ön planda olduğu bir yapı, sosyo-kültürel faaliyetleri ile ön plana çıkan bir üniversite, ülke politikalarına yön vermede önemli bir dinamik olacaktır. Örgütlü öğrenci, güçlü üniversite, gelişmiş TÜRKİYE.
...BIRAKIN DA ÇALIŞALIM işini bilenler bir yana, toplulukların genel sorunudur yeni gelen sorumluya kendini tanıtmak, her seferinde baştan başlamak, “ya da ayrı yazılır” gibi bahanelerle ertuğ balkan-deu toplu iğne
geri çevirilen dilekçelerle boğuşmak, fikirleri çalınmak, uğraşmak uğraşmak...
Bu da yeni çıktı... SKS Daire Başkanlığı’nda dolaşan duyumlara göre rektörlüğe bağlı olan öğrenci toplulukları fakültelere bağlı öğrenci topluluklarına dönüştürülecekmiş. Bu konuyla ilgili olarak ekstrem sporlarda faaliyet gösteren topluluklar dışında kalan deurock, defot, deufbkt, deumt, adt, dkt, deudans, deusinema topluluklarının fakültelere bağlanması gündemde. deurock’ın ve defot’un mühendislik fakültesine, dkt’nin fen edebiyat fakültesi’ne geçirileceği konuşuluyor. Rektörlük topluluklarının hemen hemen hepsi uzun yıllara dayanan birikimleriyle üniversitemiz ve kendi disiplinleri adına kazanımlar sağladılar. Hepsi birer aile, birer küçük okul haline gelmiş durumda. Bugün ise yine garip bir uygulama ile karşı karşıyalar. Amacı ne olursa olsun konuya ilişkin henüz elle tutulur bir açıklamanın beyanı söz konusu değil. Bu toplulukların hala faaliyetlerine devam edebilenleri, bugüne dek bir çok garip bürokratik engellerle mücadele etmiş, moral bozucu durumlarla karşılaşmış, bazen ticarethane yerine konulmuş fakat yinede çalışmalarına yılmadan devam etmişlerdir. Bu son duyum ise moral bozmaktan başka hiç bir şey değildir... Ülkemiz ekonomik koşullarında sosyal faaliyetde bulunmanın zorluğu ve bu tip uğraşların gönüllü olarak en iyi şekilde yürütüldüğü üniversite ortamında rektörlüğe bağlı ve tüm kampüslere hitap eden, her fakülteden aldığı üyeleriyle kendi içinde bir sinerji oluşturan, bir duruşu olan bu aktif toplulukların konumunun değiştirilmesinin ne gibi bir mantıklı açıklaması olabilir?
4 toplu igne
Topluluklardan...
ilerleyen sayılarımızda da bize ulaştırılan topluluk tanıtımlarına yer vereceğiz
Arkeoloji Topluluğu
Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Topluluğu geçen yıldan itibaren yapmış oldugu gezilerle adını fakültemizde duyurmuştur. Dokuz Eylül Üniversitesine okumak için çeşitli illerden gelen öğrencilerin,okudukları şehri tanımaları amacıyla ilk olarak gezilerimize İzmir ve çevresiyle başlanılmıştır. Topluluğun bu seneki planları arasında Efes (Ephesos), Şirince köyü, Çeşme (Erythrai), İzmir ve çevresi, Aydın (Aphrodisias), Urla (Klozomenai ve Limantepe), Bodrum Su Altı Müzesi ve Denizli ( Hierapolis ve Laodikea) gezileri bulunmaktadır. Ayrıca tarihi filmleri konu alan, belirli periyodlarda film günleri düzenlemek planlarımız arasındadır. Ve yine bu sene Arkeoloji bilimi ile ilgili olan mesleklerden saygın kişileri,okulumuza getirerek konferans düzenlemeyi düşünmekteyiz. Ünlü sümerolog Muazzez İlmiye Çığ davet etmek istediğimiz konusmacılarımızın başında gelmektedir. Topluluk aynı zamanda diğer fakülte topluluklarıyla dayanışma içine girerek,Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadoludaki ihtiyaç sahibi öğrencilere destek olmaktır.Önümüzdeki zaman içerisinde bu amaç için kitap toplama kampanyası düzenlenecektir.Topluluğumuz yeni katılacak üyelerimize büyük önem vermektedir.Topluluğa katılacak her üye bize bu düşüncelerimizde büyük aşamalar kaydettirecekdir.Her bölümden öğrencilerin katıldığı ve Arkeoloji bölümünde okuyan öğrencilerin rehberliğindeki,kültürel gezilerde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.Topluluğumuza üye olarak sizleride gezilerimizde ve atacak olduğumuz her adımda yanımızda görmek isteriz. deu.arkeoloji.toplulugu@hotmail.com
BEF Bilişim Topluluğu
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesine bağlı olarak kurulan bilişim topluluğu 2002 yılında faaliyetlerine başlamıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Bilişim Topluluğu olarak çağımızın gerektirdiği gelişen ve değişen yenilikleri yakından takip edebilmek; bu yeniliklere cevap verecek bireylerin yetişmesine yardımcı olmak; bilimsel düşünceyi, Atatürkçü düşünce sistemini esas alarak yaymak, topluluğumuzun temel amacını kapsamaktadır.Bilişim topluluğu olarak, öğrencilerin kişisel gelişimlerine yardımcı olmak amacıyla bilgisayar kursları açmak, sosyal anlamda gelişmelerini sağlamak faaliyet alanlarımızdan bazılarıdır. Bunun yanı sıra yeni arkadaşlıklar kurmak için geziler düzenleyerek ve boş vakitlerini eğlenceli geçirmelerini sağlamak için yarışmalar düzenleyerek kendine her geçen gün daha samimi bir ortam oluşturmaktadır. Ayrıca kitap toplama kampanyası, huzurevi ziyareti, geri dönüşüm çalışmaları yaparak sosyal sorumluluklarını da unutmamaktadır. Topluluğumuz bütün bu amaçları gerçekleştirmek, kendisini bu alanlarda geliştirmek isteyen bireylere yardımcı olmak/destek sağlamak, araştırma ve sorgulamada ortak çalışmalar yaparak yaratıcı fikirler üretmek, bu doğrultuda geleceğe yönelik projelerin, yeni keşiflerin ortaya çıkmasını sağlamak amaçlı üye sayısını sürekli arttırmakta ve bu bireylerin gelişimine destek amaçlı çeşitli faaliyetleri düzenlemektedir. www.bilisimtoplulugu.biz
Buca Eğitim Fakültesi Tiyatro Topluluğu
Biyoaktivite Toplulugu
Faaliyetlerini 1999 yılından bu yana kesintisiz sürdüren ve her yıl, kısa oyunlar dahil olmak üzere, birçok oyun sergileyen bir tiyatro topluluğuyuz. Çalışmalarımızı; hafta içi, eğitim fakültesinde, hafta sonu, eski güzel sanatlar yerleşkesinde sürdürmekteyiz. Eğitim çalışmalarımızı uygulamalı (ses, nefes, konuşma, doğaçlama ve oyunculuk) ve kuramsal (tiyatro tarihi, oyunculuk üslupları, yazın akımları ) olmak üzere iki alanda yürütmekteyiz. Amacımız üyelerimizde bir sanat disiplini ve tiyatro görüşü oluşturmaktır.Ayrıca bir grup bilinci oluşturarak birlikte üretmenin hazzını yaşamak, yaptığımız işlerde temel aldığımız düşüncelerimizdir. 0554 414 3072 numaralı telefondan daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.
Biyoaktivite Topluluğu 2000 yılında bir avuç gönüllü arkadaşın çalışmalarıyla kurulmuştur. Yaşanılan zorluklara rağmen geçtiğimiz dönem çeşitli etkinlikler gerçekleştirmiştir. Bu etkinlikler; Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan çocuklarla birlikte Sasalı Doğal Yaşam Parkı gezisi, Ege Üniversitesi Gözlemevi ziyareti ve gelenekselleştirilmesi planlanan Biyoloji Şenliğidir. Bu sene ise gönüllü arkadaşlarımız ve hocalarımızın desteğiyle güzel işler yapmak için daha da güçlü hazırlanıyoruz. Ve bizler Biyoaktivite Topluluğu olarak bilimselliğin üniversitelerde yayılması için bütün biyoloji öğrencilerini ve bu konuda gönüllü arkadaşları aramıza bekliyoruz. biyoaktivite@gmail.com
Satranç Topluluğu 2005’te kurulan satranç topluluğumuz her yıl yaptığı çalışmalar ve turnuvalarla aktif çalışmasına devam etmektedir.Satranç topluluğu durmaksızın, satranç yarışmaları ve eğitimler ile, üniversiteöğrencilerini bir çatı altında toplamak ve kaynaşma sağlamak için olanak sağlamaktadır.Geçen sene satranç topluluğu ve elektronik haberleşme topluluğunun yaptığı Haberleşme Şenliği ve Festivalinde satranç turnuvaları olmuştur.Bize her zaman desteğin esirgemeyen danışman hocamız Özgür ÖZ’e buradan sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Satranç Topluluğu Başkanı: Yunus YIKILMAZ 05555920362 http://web.deu.edu.tr/satranc/
Elektronik Haberleşme Topluluğu Rektörlüğün 17/06/2008 tarihinde onaylamasıyla kurulan topluluğumuz, kurulurken ve kurulduktan sonra günümüze kadar ortalama iki haftada bir etkinlik yapan aktif bir topluluktur. Modern bilimlere ve teknolojik her yeniliğe ilgi duyan, gözlem-araştırma-deneme üçlüsünü sentezleyebilen ve merkezi İMYO ‘da bulunan bilimsel ve kültürel bir topluluğuz. Modern fikirlere ve teknolojiye önem veren bu topluluk 14-17/05/2009 te “Ulusal Haberleşme Şenliği” adında bir faaliyet düzenledi. Çalışmalarını ara vermeden devam ettiren bu topluluk önümüzdeki günlerde 3.Üniversiteci ve Sanayi Bilgi İş Birliği konferansları düzenleyecektir. Bülten aracılığıyla Konferanslarımıza tüm üniversite öğrencilerini davet ediyoruz. Topluluk faaliyetlerinde bizden maddi ve manevi desteğini hiçbir zaman esirgemeyen danışman hocamız başkanı: Emre Can KOÇ Özgür Öz’ e teşekkür ederiz. Topluluk 05547377068 elektronikhaberlesme@windowslive.com
mühendislik fakültesi
ÇEVRE VE TEKNOLOJİ
toplu igne 5 TOPLULUĞU
ÇEV-TEK Dokuz Eylül Üniversitesi Kültür, Sanat ve Spor etkinliklerini düzenleyen yönerge uyarınca Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğrencileri tarafından 2001 yılında kurulmuştur. 2001 yılından bu yana topluluğumuz çeşitli spor aktiviteleri, ağaç dikme kampanyaları, şiir dinletileri, söyleşiler, konserler ve pek çok teknik ve sosyal gezi organize etmiştir. 2009-2010 eğitim dönemi itibari ile genel kurul toplantısı düzenlenmiş ve yeni yönetim kurulu ile birlikte amaç ve hedefler belirlenmiştir. Yeni eğitim ve öğretim dönemine yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan olan güneş enerjisinin nasıl kullanılıp elektrik enerjisi elde edildiğini konu alan “Sun Engine” adlı belgeseli sunarak hızlı bir başlangıç yapmıştır. Bunun dışında bir içme suyu arıtma tesisi maket projesi üzerinde geçen yıldan beri çalışmalar sürmekte ve en kısa zamanda yapım aşamasına geçilmesi düşünülmektedir. Hocalarımızın yaptığı bilimsel çalışmaları ve dünyada gelişen çevre ve teknoloji alanındaki gelişmeleri bölümümüzde bulunan Çev-Tek panomuza taşıyıp öğrenci arkadaşlarımızla buluşturmaya devam ediyoruz. Çevre Mühendisliği Bölümünü yeni kazanan arkadaşlarımıza yönelik, mesleği ve çalışma alanlarını tanıtıcı projeler planlanmaktadır. Ayrıca topluluğumuz bünyesinde öğrencileri sosyalleştirmek amacıyla piyasaya göre düşük bir ücretle Arjantin Tango Dans Kursu açılması kararlaştırılmış ve kurs yeri olarak D.E.Ü Mühendislik Fakültesi Konferans Salonu Fuayesi olarak belirlenmiştir. Okul içindeki aktivitelerimizin çoğu Mühendislik Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleştirilmektedir üniversitemizin tüm öğrencileri yapılacak olan etkinliklere davetlidir. Çevre ve Teknoloji Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Fatih İlek fatihilek@gmail.com
dokuzeylülüniversitesirocktoplulugu
deurock
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü bünyesinde 2004 yılı sonunda, öğrenciler tarafından kurulan Dokuz Eylül Rock Topluluğu (DEUROCK) günümüz dünyasında tekdüzeleşen müzik kültürüne Rock bakış açısıyla ışık tutmak , Rock kültürünü Rock severlerle korumak ve paylaşmak ; üniversite öğrencilerinin öğrenimleri sırasında bireysel ve sanatsal açıdan gelişimleri için etkinliklerde bulunmak ve Rock müziğinin sosyal çatısı altında birleşerek tanıtılması ve yayılmasını sağlamak amacındadır. Bu amaçla kurulduğumuzdan beri İzmirli , Ankaralı , İstanbullu birçok grupla konserler yaptık; senelerdir dimdik ayakta kalan birçok efsane grubun verdikleri konserlerin videolarını izlemek için gösterimler düzenledik ; her sene düzenlenen bahar şenliklerine programlı bir amatör sahne” kazandırdık ve amatör müzik yapan birçok arkadaşımıza sahne alma ve kendini tanıtma fırsatı verdik ; bağlarımızı güçlendirmek ve daha çok paylaşım yaratmak için piknikler düzenledik... Bundan sonra da eylemlerimiz devam edecek! Eğer siz de rock müziğe gönül verdiyseniz,bu çatı altında toplanmak ,faaliyetlerimize katılmak ve destek olmak isterseniz iletişime geçmek ve gelişmeleri takip etmek için internet adresimiz: www.deurock.net
Dokuz Eylül Üniversitesi Fotoğraf Topluluğu olarak 1998-1999 öğretim yılında bir grup makina mühendisliği öğrencisi tarafından bugün halen bir kısmı Bornova’da Ege Üniversitesi kampüsünde yer alan Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi tesi sınırlarında kurulmuş olan bir rektörlük topluluğuyuz. Altı ay kadar ya da biraz daha fazla belki biraz daha az süren geçicikuruluş sürecinin ardından faaliyetlerimize 2000 yılında başladık. 10 senedir tüm üniversite çapında faaliyet gösteren topluluklardan biriyiz. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde ve diğer her yerde okuyan tüm öğrencilere ve akademik personele açığız. Öncelik olarak fotoğrafı hobi olarak görmememiz ve net sosyal belgeselci yaklaşımlardaki tavrımız ile kimyasal fotoğrafı tercih etmek ve öğretmek konusundaki ısrarımız nedeni ile “Fotoğraf Yobazı” olarak biliniriz. Fakat topluluk olarak diğer fotoğraf yönleri ve teknikleri ile de ilgiliyizdir. Bizde ortak iş atelyelerden geçer, ukalalar atölye der buna… Her konuda ve kavramda kişisel işten önce atelye yapılabilirliğini tartarız ki atelye ile birlikte ortak çalışma ortamını tanırız ve topluluk oluruz… Topluluğumuzun tüm etkinlikleri, www.defot.org sitesinden düzenli olarak duyurulmaktadır. Ayrıca topluluğumuz ile ilgili sorularınızı, isteklerinizi defot. org(at)gmail.coma e-posta atarak bize iletebilirsiniz. Topluluğumuza, fakültelerde açtığımız stantlara siz de uğrayıp üye olabilir, DEFOT ailesine katılabilirsiniz. Topluluğumuzun Amaçları : • DEÜ’de okuyan tüm öğrencilere ve akademik personele açık olan topluluğumuz üyelerine, fotoğraf ve fotoğraf uğraşısı hakkında yeterli olan eğitimi vermek. • Fotoğraf etiğini içselleştirmek. • Her yıl fotoğraf sergileri düzenlemek. • Dia gösterileri düzenlemek. • Fotoğraf ve fotoğraf uğraşısı ilgili faaliyetler düzenlemek. Fotoğraf gezileri gerçekleştirmek. • Fotoğraf uğraşısı hakkında diğer üniversite toplulukları ve diğer fotoğraf toplulukları ile beraber faaliyet düzenlemek. • Üniversitemizin gerçekleştirdiği etkinliklerin fotoğrafını çekerek belgelemek. • Üyelerin fotoğraf projelerini gerçekleştirmek için mali açıdan desteklemek. • Atelyeler düzenleyerek üyelerine ortak çalışma ortamı sağlamak.
6 toplu igne
Mimarlık Fakültesi
Genç Plancılar Topluluğu
‘Genç Plancılar Topluluğu’ Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü bünyesinde kurulan bir öğrenci topluluğudur. Topluluk, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin mimarlık Fakültesi öğrencilerine açık olup, Dokuz Eylül Üniversitesi bilim-kültür-sanat-spor etkinlikleri ve öğrenci toplulukları yönergesi uyarınca faaliyet göstermektedir. Ulusal Şehir ve Bölge Planlama Öğrenci Kulüpleri Birliği’nce yapılan 22.03.2008 tarihli Trabzon toplantısına katılındı. Bu toplantıda birliğin faaliyetleri ve kurumsallaşmasına üzerine tartışmalar yapıldı, kararlar alındı. TMMOB İzmir Öğrenci Birliği ile birlikte düzenlenen Devrimci Gençlik Köprüsü belgesel filmi 05.04.2008 tarihinde Tepekule Kongre ve Sergi Merkezinde bütün TMMOB öğrencilerine, gösterimi yapıldı. Genç Plancılar Topluluğunun da çok sayıda izleyici kitlesi ile katıldığı gösterimin sonunda filmin yapımcısı ve yönetmeni ile birlikte bir de söyleşi gerçekleştirildi. 13.04.2008 Pazar günü Genç Plancılar Topluluğu, Sn. Deü. Yrd. Doç. Dr. Tolga Çilingir ve Sayın Tuncay Karaçorlu ile birlikte yaklaşık 45 kişilik bir grup Allianoi’ye bir gezi düzenlendi. Burada çeşitli sivil toplum örgütleri ile birlikte Allianoi için neler yapılması gerektiğinin ve Genç Plancılar Topluluğu olarak bu konu hakkında ne kadar duyarlı olduğumuzu belirttik. Yaklaşık 2 aylık bir çalışma sonucunda 29 Nisan ve 2 Mayıs tarihleri arasında yapılan Mimarlık Fakültesi Etkinliklerinin sonucu alındı. Geçen yıllara göre oranla daha çok katılımlı bir Mimarlık Fakültesi Haftası organize edildi. Mimarlık Fakültesi haftası kapsamında müzik dinletileri, tiyatro, film gösterimi, söyleşi gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi. 2008 – 2009 döneminde, ilk olarak Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık fakültesi bünyesinde bulunan Mimarlık Bölümü ve Şehir ve Bölge planlama bölümü öğrencilerinin birbirleriyle kaynaşması ve yeni gelenlerle tanışması amacıyla parti düzenlenmiştir. 6-7-8 kasım tarihlerinde yapılan 32. Şehircilik kolokyumu’na katılım sağlanmıştır. ‘Genç Plancılar İstanbul Kolokyuma gidiyor!’ adı altında düzenlenen etkinliğe yoğun katılım gözlenmiştir. İYTE öğrencileri de bizimle beraber etkinliğe katılmıştır.20 mayıs 2009 tarihinde, Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Genç Plancılar Topluluğu işbirliği ile bir panel gerçekleştirilmiştir. ‘Eğitimden Pratiğe Planlama Öyküleri’ isimli panel öğrencilerden yoğun ilgi görmüştür. Panel kapsamında çeşitli kamu kuruluşlarında ve serbest çalışan şehir plancılarından deneyimlerini paylaşmaları istenmiştir. Sn. Tolga Çilingir Hocamızın panel yöneticiliğinde, şehircilik üzerine yapılan sohbetler, öğrencilerin önlerini daha net görebilmeleri açısından faydalı olmuştur.
Başkan Harun BALCI http://genc-plancilar.blogspot.com/
buca eğitim fakültesi
SINIF Okul Öncesi Topluluğu ÖĞRETMENLERİNE Topluluk olarak mesleki başarımızı ve ANASINIFLARINDA kişisel gelişimimizi sağlayacak seminerler, GÖREV HAKKI konferanslar, kurslar
BEF Okul Öncesi Öğretmenliği Topluluğu Gamze Saraçoğlu
düzenleyip; çevremizde düzenlenen etkinlikleri de takip edip bölümümüzdeki arkadaşları bilgilendiriyoruz. Geçen sene ODTÜ Çocuk Aklım Topluluğunun hazırlamış olduğu 2. Eğitim günleri seminerl ere katıldık. BEF konferans salonunda narkotik uzmanı Mustafa yücel ‘ inde katılımıyla madde bağımlılığı konulu bir konferans düzenledik. PIRPIRELLA adında bir çocuk oyunu yazdık ve oynadık. Bu senede hazırlayacağımız yeni çocuk oyunlarıyla civar köylerdeki çocukları mutlu etmeyi amaçlıyoruz. Haftalarca gece gündüz süren bu çalışmaların ardından tiyatroyla ilk defa buluşan çocukların yüzündeki mutluluğu görmek tüm bunlara bedel. www.deuokuloncesi.com Topluluk Başkanı Ahmet ÖNCEL admin@deuokuloncesi.com
Anaokullarının zorunlu eğitime dahil olma projesiyle birlikte bu senden itibaren 32 pilot ilde okula başlama yaşı 5’e çekilmiştir. Önümüzdeki yıllarda tüm ülkede uygulanması beklenen bu proje okul öncesi öğretmenliğinde okuyan birçok öğretmen adayının ‘’mezun olduktan sonra atanabilecek miyim? ‘’ korkusunu biraz da olsa azaltmıştı. Ancak uygulamanın başlamasıyla birlikte okul öncesi öğretmenliği mezunlarının sayısı yetersiz kaldı. Bununla birlikte MEB ‘nın 81 ilin milli eğitim müdürlüklerine gönderdiği yazıda norm fazlası ya da herhangi bir şekilde atanamamış sınıf öğretmenlerinin anasınıflarında görev yapabilmesi için seminer düzenlenmesi istendi. Uygulamanın ülkenin tamamına yayılması amacıyla 2009-2010 eğitim öğretim yılına mahsus sınıf öğretmenliği mezunu ve atanamamış öğretmenlere 60 saatlik bir seminer sonrasında anaokullarında ücretli öğretmenlik yapma hakkı tanındı. Şuan için yapılan bu uygulama geçici olarak görünse de biz okul öncesi öğretmeni adaylarını huzursuz etmeye yetti. Bu durum akıllara 1999 yılında ziraat mühendisliği mezunlarına formasyon verilerek kadrolu olarak sınıf öğretmenliği yapabildiğini getirdi. Zamanında ziraat mühendislerine verilen bu hak günümüzde sınıf öğretmenliği mezunlarının atamalarında ciddi bir duraksamaya sebep oldu. Umarız bu geçici hak kalıcı bazı değişiklilerin alt yapısını kurmaya yönelik değildir.
toplu igne 7
Ruhunu besle! Özgürlük iki pedalda! ahmet akyol-deubit
Artık zamanı gelmişti yola çıkmanın. Ama nerede, nasıl, ve ne zaman olacaktı? İşte cevaplanması gereken bu sorularla yola çıktık ve Yaşam için spor, spor için bisiklet turu doğdu. Tanıyamadan ülkemizi ve göremeden güzellikleri, koşup dururken hayatın bu köşesinden o köşesine, bir ömür geçip gidiyordu. Bir şekilde karar vermek ve yola çıkmak gerekiyordu. Ve yaptık. İhtiyacımız olan bisiklet, zaman ve gerçek bir sürücü için gerekli olan keşfedici özgür ruhtu. Tüm özelliklerin bir arada toplandığı bisiklet topluluğu projenin daha yazma aşamasında heyecanlarını saklayamıyor, mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Bir pırıltıysa yaşamak, biz bu yaşamdan bir alev çıkarmak için günü gelince basacağız pedallara… Yapay gündemlerle işgal edilen, rating yükseltmek için ekranları dolduran, kendine bile ne faydası dokunduğunu bilmeyen boş konularla kafası yoğrulan kamuoyunun dikkatini gerçek sorunlara çekmek için geri sayımı başlatıyoruz. Dünyanın bu güzel coğrafyasında, bu iklimde, medeniyetin beşiği Anadolu’nun incisi İzmir’de biz farkımızı ortaya koymak için buluşuyoruz. Geçip gitmeden yanından baharda açmış bir çiçeğin ve basmadan üstüne çimlerin örneği olmak istiyoruz çevremizin. Kıymetini anlamak için yok olmadan doğanın, dikkatini çekmek istiyoruz insanların. Hep eleştirip dururuz: “ Elin Amerikalısı Almanı taa dünyanın öbür ucundan gelip Pamukkale’yi, Kapadokya’yı gezer, biz şuracıktaki falan yere gidemeyiz diye. Düşünüyorum da neydi bizi gerçekten tanımaktan alıkoyan ülkemizi. Gerçek olanaksızlıklar mıydı yoksa kendi kendimize uydurduğumuz bahaneler miydi bizi yola çıkmaktan alıkoyan. Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanan ve en pahalı ÖTV’sini ( Özel Taşıt Vergisi) ödeyen Türkiye’de ortalama bir insan ömrü yaklaşık altmış yıldır. İnsanımız altmış yıllık süreyi ev ve otomobil sahibi olmaya adarken neden bu süreçte bir bisiklet satın alıp hem spor yapmayı hem de ekonomik açıdan avantaj sağlamayı düşünmezler? Belki de bu kırılması gereken bir önyargı. Yani, insanlarla bu konuları konuşurken yaptığım şeylerin ne kadar güzel şeyler olduğunu söylüyorlar.“Evet, böyle düşünmene çok sevindim, sen de yapabilirsin “ deyince arkasında geliyor: “ Ama trafik tehlikeli, ama bu yaşta bisiklete mi bineceğim” gibi sıradan cümleler. Aslında o kadar zor değil ki başarmak. İlk pedal basmak bebeklikte ilk adımı atmak gibidir. Düşebilirsin, ama devam etmek için asla pes etmezsin. ‘21. Yüzyılın en çok dikkat çeken sorunu küresel ısınmadan ülkemiz de nasibini almakta, doğal güzelliklerimiz birer birer yok olmaktadır. Bu gidişe bir dur demek, önce İzmir’de akabinde tüm Türkiye’de soruna seyirci değil de çözümün bir parçası olarak firmalarla yapacağımız sponsorluk antlaşması bize yapılacak çok işimizin olduğunun göstergesidir. Proje uygulama aşamasında önce biz tanıyacağız çevremizi. Daha sonra insanlar tanıyacak bizi. Ve anlatacağız ne yaptığımızı. Tüm dünya, özellikle Avrupalı devletler bisiklet kullanımının yaygınlaşması için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kilometrelerce uzunlukta otoyollar inşa etmesini başaran ülkemiz neden yapamasın? Bence yapılması gereken halkımıza inerek onları teşvik etmek… Bisiklet yollarının yaygılaştırılması, bisiklet parklarının yapılması… Çözümler yapılması imkânsız ya da zor değil, her şeyden önce istemek en önemlisi… Ekim ayında başlatacağımız projemizin hedeflerine ulaşması için hiçbir engel görmüyoruz. Daha da önemlisi tüm engelleri aşmak için birbirimizden güç alıyoruz. Ve hep bir ağızdan haykırıyoruz: Biz artık yola çıkıyoruz!
Doğa,Bilgi,Bilim...Disiplinlerarasılık Serdar Simsar öğrenci konseyi eski başkanı
Bilgi kavramı ilk olarak, insanların deneme yanılma çabalarıyla ortaya çıkmıştır. Sonra bir dönem bilgi, sadece dinin/kiliselerin egemenliği altında açıklanmıştır. Aykırı bir fikri olanı, icat edenleri düzen bozucu olarak adlandırmışlardır. Bilgi,kilisenin egemenliğinden kurtulmasından sonra 3 ana grupta değerlendirilmiştir. İnsan Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Doğa Bilimleri. Daha sonra insan düşünce yapısının sınırlı olmasından dolayı; bilgi, bir çok alt disipline ayrılmıştır.Ve günümüzde var olan çeşitli bilim dalları altında incelenmeye başlanmıştır. Matematik, fizik, kimya biyoloji, mühendislik, sosyoloji...vb. Ancak unutulan bir gerçek vardır. Disiplinlerarası ilişkilerin koptuğu gerçeği. Hayatta bir olayı ya da bir problemi anlayabilmek için bir çok açıdan bakmak gerekir. Tek bir açıdan bakılmasıyla, ancak o taraftaki probleme çare bulunabilir. Ancak yapılan müdahale çoğu zaman bir tarafta çözüm olurken, diğer tarafta problem yaratmaktadır. İnsanoğlu akıl yordamıyla bir şeyler keşfetmeye çalışıyor ancak çoğu zaman diğer disiplinlerde ne gibi gelişmeler olduğunun farkına varamıyor, disiplinlerarası çalışmalara girmiyor. Örneğin sanayi için enerji gerekiyor. Genellikle enerji üretebilmek için doğayı katlediyoruz, kirletiyoruz. Kirlenen çevre, sağlık şartlarımızı
olumsuz etkiliyor ve ona çare aramaya başlıyoruz. Ancak sorunlar bitmek bilmiyor. Yapığımız her yanlış müdahale, başka bir taraftan sorun olarak karşımıza çıkıyor. Hata hatayı tetikliyor. Doğru olan yapılan işin diğer tarafta ne gibi sonuçlar doğuracağını bilmek ve bilimi olumlu yönde kullanmak , doğanın dengesini bozmadan ilerlemesini sağlamaktır. Aslında bir sistem olarak karşımızda çok mükemmel bir organizasyon var. Adı DOĞA. Her organizmanın, molekülün bir görevi olduğu ve her şeyin birbirini tamamlayıcı özelliği olduğunu görmekteyiz. İnsanoğlu malesef yüzyıllardır doğayı kendisine bir düşman olarak görmüştür. Asıl olan kendimizi doğanın bir parçası olarak görmemiz gerektiği gerçeğidir. Doğaya karşı savaşmak yerine, onu anlamanın, bilime ne kadar çok katkı sağlayacağı gerçeğini görmemizdir. Doğayı tüketmek yerine, ondaki organizasyon ve örgütlenme becerisini kendimiz için rol-model olarak seçmemiz gerekir. Dolayısıyla üreteceğimiz bilgi, başka bir disiplindeki bir bilgi ile birleştiğinde anlamlı ve faydalı olabiliyorsa değerlidir. Sorunları çözmek için disiplinlerarası çalışmaların önemi gün geçtikçe artmaktadır. Üniversitelerde disiplinlerarası çalışmaların gerçekleşebilmesi için uygun platformların olması ve artık insanların kendi sınırlarını aşıp, egolarından ve şahsi menfaatlerinden sıyrılıp doğanın geleceği için çalışması gerekir.
8 toplu igne “sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh.”
Friedrich Nietzsche (İnsanca Pek İnsanca)
ruh
Doğum sancısıyla başlıyor ilk… ve sonra kıçımıza atılan ilk tokatla ağlayarak alıyoruz nefesimizi ve başlıyoruz hayatta bir beden olarak yer kaplamaya… Önce annenin yüzüyle üzülmeyi, sevmeyi, konuşmayı ve susmayı öğreniyoruz. Insan, en uzun bakım dönemine ihtiyacı olan yaratıklardan biri olduğundan ve içinde olduğumuz zaman dilimi kendimizin haricinde “uğraşmamız gereken pek çok önemli iş” olduğunu söylediğinden ruhumuzun varlığının farkına varmamız biraz vakit alıyor… derken bir gün aniden içimizde guruldayan açlığımızın farkına varıyoruz.“RUH” Ruhumuzu nasıl doyuracağımız bize öğretilmediğinden telaş içinde, memesini arayan bir bebek gibi, saldırıyoruz etrafa, bağırıyoruz, çağırıyoruz… “Müzik ruhun gıdasıdır” diye duymuşluğumuz var olduğundan hemen bir ucundan dinlemeye başlıyoruz seçtiklerimizi… Yetmiyor, kitaplar, resimler… Ve ikinci bir sancıyla sanat dünyasına doğuyoruz. Izmir kendine saygı duyan bir şehir öncelikle, hakkını vermek lazım. Amma velakin (yine içinde bulunduğumuz zamanın bir oyunu mudur bilinmez) bir türlü kendi içinde ki gizilgücün farkına varamıyor. Olmadık bahaneler sürüyor kendi önüne: “Ama Türkiye’de sanat sadece bir şehirde yaşanıyor ve bizim işlerimiz ses getirmiyor. Çünkü tabir-i caizse kalifiye insanların hepsi O* şehirde yaşıyor” *O: İstanbul Tez antitezi beraberinde getirdiğine gore, bende şunu merak ediyorum ister istemez. Madem Türkiye’de sanat sadece bahsi geçen O şehirde yaşanıyor, o zaman neden Mardin’de büyük bir bienalin ilk adımı olarak güncel sanat sergisi yapıldığına tanık oluyoruz? Hani adres tekti bu konuda? Yoksa İzmirde yaşayan insanların hepsi doğuştan ince ruhlu mu? Tabi ki böyle değil… O halde insan şunu da merak ediyor; İzmir neden bu kadar büyük işlere imza atamıyor, neden içinde ki o büyük yangınlar yaratabilecek geçmişinin ve birikiminin farkına varamıyor? Oysa burası, adım atıldığı anda önüne tepsilerce sanat sunabilecek bir şehir, neyi bekliyor hala?
san-at
Istanbul da yaşayan bir parçam olmasından faydalanarak gidip bienali gezme fırsatı buldum. Her metrekaresinden çok zevk aldım. Gezdiğim üç mekanda da, katılan sanatçıların, insanı tekrar tekrar düşünmeye sevk eden eserlerini gördüm. İzmir’e döndüğümde İsanbulda yaşadığım o sanatsal doyumun eksikliğini (her seferinde olduğu gibi) yine hissettim. Niyetim İzmir’de İstanbul gibi olsun demek değil, ama www.lebriz.com un etkinlik sayfasında İstanbul’da kırkyedi etkinlik, İzmir’de bir etkinlik olduğunu görünce hep aynı kelime içimi tırmalıyor: Neden? Yoksa İzmir gençliği sahip çıkmıyor mu yapılan etkinliklere, yeterince ilgi göstermiyor mu? Böyle olmadığını düşünüyorum. Bu sanki daha çok insanların önce kendine sonra da çevresindeki kişilere karşı müthiş bir ego ve bencillikle yaklaşmalarından kaynaklanıyor. Çünkü “yapacak çok önemli işleri var.” HAYIR! Yapacak daha önemli işimiz yok. Önce Nietzche’nin de dediği gibi bilimle ve sanatla inceltilmiş bir ruha sahip olmamız lazım “insan” olabilmek için... Bunun farkında olan gençlerin var olduğunu biliyorum. İzmirin de en kısa sürede gizilgücünün farkına varacağını ve harekete geçeceğini ümit ediyorum. nevin ilgin
sen-at nasıl olsa mantıksız da olsa bir açıklaman varsa yerler “...kıvırma biçimi itibariyle takdir ettim çünkü önemli olan ne ürettiğin değil nasıl savunduğundur . Eğer bir açıklaman varsa saçma da olsa yaptıkların kabul görür...” öyledir de gerçekten onlara göre ki doğuştan ya da dolaylı bir lisansları da olsa yalandırlar. Sadece bu fikri makul görmelerinden ötürü suçludurlar. Bu nedir, sanatın kapitalizmi mi, serbest ekonominin güzel sanatlar versiyonu mu ? Güzel olmasada işler dolaşabilsin etrafta, saçma da olsa açıklamalar olsun yanında (ama ancak çok iyi kıvrılmışsa yanındaki sözcükleri, etiketleri makul görebiliriz.) Nede olsa önemli olan nasıl savunduğun, nasıl sunduğun, yaparken ne zorluklar çektiğin ya da gerçekten ne anlatmak istediğin değildir onlara göre. Onlarda kokuşmuş durumlarının farkındadırlar ama artık yolun yolcusu olma durumu vardır sanat anlayışlarında. Kaybolup gitmek, kendini hayatın akışına bırakmak gibi... yada bunun ta kendisi. Nedense dünya etrafımda dönüyor aman :) Hayır. Kabul görmemelidir saçma olan, uydurma olan. Bu onların bencilliğidir, engelliyebilecekken “buda olsun”, “çeşit olur”, “heves kırmayalım” demeleridir uydurmanın devamında getirdikleri. Halbuki bunun tamamı yıkımdır. Bencillikleridir ki kendi eserleri iyiyken piyasada en öne sıyrılırlar tıpkı serbest ekonomide olduğu gibi. Başkalarının kötü ürünleri üzerinden kendi mükemmel olmayan fakat çok da adi olmayan eserlerini ön plana çıkartırlar. “Başkalarına” :) O kadar başkalarıdır diğer insanlar onlar için ki asla yardım etmiyordur bencil zan-atçı onlara, onların yerini en alt seviyede çakılı tutarken. Niyet çok önemli :) Çoğunun bir niyeti yokken yaşadığını düşündüğümüz tesadüfi varoluş durumunun yanında öylesine devam edenle, bunu sürekli anlamlı hale getirmeye çalışan varoluşçu arasında süren abuk sabukmücadele. Yokolup gitmiş zihinler ve umutlar ile bütün bunu etrafa ört bas ederek nasıl olsa mutlu hallerde görünen insan. Etrafta nasıl olsa aynısını yapıyor. Geçmişle buluşmalar, korkmuş arkadaşlar, kızılmış arkadaşlıklar,
yıllar içinde seyreden gerçekte istenen yapılmamış ve yapılmayacak fikirler, sızdırmaz düşünce halleri ki kimseye bir şey anlatamayacağını bilerek yaşamak üzerine kendinden başka kimseyi kandıramayacak olan birincil bencil ve ikincil yazıkların hepsinin yaptığı (eh bunca sıfatdan sonra sonunda) kendini ne sanmaktır. Açık. Yaptıklarını yüzüne vurduklarınız, “ben sanatçıyım benim yaşam tarzım bu” derler. Yazıklarsa “ben en azından onlar gibi uydurmuyorum uydurma yaşamıyorum” derler. Derler, derler... İkisininde birbirinden beş kuruş farkı yoktur. “aman dert bunlarla ne uğraşırsın”, onlarla yaşıyorum bilader onları çok seviyorum, ama tengri hepsinin bin türlü... Otobüste yanında oturandan kendini farklı görenler, kendini geldiği yerlerle anlatanlar, kendini anlatanlar sizinle yaşıyorum. Kendini göstermek için yaşar insan kabul et, etme, istersen dert et. Alaylı, mektepli, tepeden inme hepsinin derdi aynıdır. Ama şu ikisi makuliyeti aşmışlarki birbirine uyduran, uyduramayan derler dururlar. Uydurunda rahatlayalım. Yapacak o kadar çok işimiz varki sizin abuk sabuk kimlik saptamalarınızdan ve bazılarınızın kendinizi bir sınıfa, bir lisansa ait tutmanız ya da bazılarınızın bu kazanamadığı lisanslara karşıymış gibi duran tavırlarınız iş ve üretimi engelleyen en net haldir. Aynı durum sanayii içinde geçerli mühendis ve patronlar arasında... Demekki insanla insan arasında düşmanlık var. Bayraklar sadece buna aracılık ediyorlar. Bide hepsini sarmış bunların herşeye boşvermişçilik tavırları ile sözde anarşist lafları. Bir ordan eşitlikçi insanlar, bir burdan öyle değilde böyle, şöyle değilde böyle sosyal demokratlarki bunlar sanatın içinde varlar. Dönüp baktım yine bütün bunların üzerine ki insan önce kendi etrafından etkilenir, bunları doğru dürüst yayınlayıp evrensel bir potada eritebilirse diyerek söze başlarlar madem öyle bende kendi insanım adına söylüyorum: “insan şeyle yaşar...” Hadi dağılın şimdi. İyi geceler.
künye editör yazı işleri grafik-dizgi
Kıvanç Dizman Nevin İlgin Cenk Mutlu Ertuğ Balkan Ömer Kavak
iletişim : deutopluigne@gmail.com