Çocuklara sorduk: Yeni yılda ne olsun? Çocukların gözünden SALVADOR DALI Okul öncesinde yeni bir dönem:
MERKEZLER Çocuklarda ilaç kullanımı
Çocuklar için bilim
Öykü:
GÖRÜNMEZ ADAM
Yarısma:
Bu resmin öyküsünü yazar mısın?
Telefon: 0324 329 35 12 Faks: 326 28 80 Gsm: 0507 400 26 12 - 13 E-mail: enfesgida@hotmail.co m
e l i m i n i ç i n d e k i l e r 04 Yine yeni adımlarla merhabaDEBRU SEVER 05 Bir soluk nefesDNACİYE ERCAN 06 Özgüveni yüksek çocuklar DZ. MERVE KIVRAK 07 Onlar söyledi biz yazdıkB 08 Çocukların gözünden SALVADOR DALIB 10 Kronik bir sorun: Çalışan anneDŞ. DENİZ YAŞAR 11 Çocuklar için bilimB 12 4 çünkü; çok şey DSUZAN YILMAZ 14 Yaşasın yemek yemekDHATİCE BAYIL 15 Üret paylaş mutlu olB 16 Çocuklara sordukB 18 Görünmez adam DSELNUR GÜNEŞ 19 Ödüllü yarışma: Bu resmin öyküsünü yazar mısın?B 20 Öfke yönetimi DÜMMÜHAN KURUBEY 21 Ödüllü soruB 22 Dünyanın en büyük ressamları DMEHMET OBUZ 23 Çocuklarda ilaç kullanımı DÖZLEM ÖZGÜR ARIKAN 24 Okulumuzdan haberlerB 26 Çocuğuma mektup DCEMAL AYDEMİR 27 FıkralarB 28 SınıflarımızB 30 KarikatürB
İmtiyaz Sahibi: Yenişehir Belediyesi Anaokulu adına Naciye Ercan Genel Koordinatör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Suzan Akgök Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Durmaz Editör: Ebru Sever Yayın Kurulu: Hatice Bayıl, Nihan Atik, Songül Aytar, Ayşe Karakılıç Reklam ve Halkla İlişkiler: Okul Aile Birliği Grafik Tasarım ve Yayın Danışmanı: Deniz Gönüllü - onegrafik.com
Yayın Türü: Üç Aylık Süreli Yayın Sayı:4 / Ocak-Şubat 2013 Baskı Adedi: 1.000
Yönetim Yeri: Yenişehir Belediyesi Anaokulu, Limonluk Mh. 2474 Sk. Baskı: Reprotek-Mersin - 0324. 235 09 66 No:2 Cemevi Karşısı Yenişehir/Mersin Tel: +90 324 327 38 12 Gönderilen yazılar yayımlansın yayımlanmasın iade edilmez. Yayımlanan yazıların sorumluluğu eser sahiplerine aittir. Dergimiz, Şubat 2005 tarih ve 2569 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan “İlköğretim ve Ortaöğretim Faks: +90 324 327 03 23 Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğine (Madde 24)” uygun hazırlanmıştır. (13.01.2005 tarih ve 25699 sayılı R.G.) Bu www.mersinyba.com dergide yer alan yazı ve görsellerin her hakkı saklıdır. e-posta:dergielimsende @gmail.com OCAK 2013
Yine yeni adımlara merhaba
Büyük bir özlemin ve ayrılığın ardından dergimizin dördüncü sayısıyla dört dörtlük konularımız ve konuklarımızla, sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu sayımızda yine çocuklarımız için eğlenceli oyunlar, karikatürler, fıkralar, deneyler, ailelere dipnotlar, anne ve babaların yoluna ışık tutan görüşler, minik prenslerimizin ve prenseslerimizin sizleri düşündürürken, aynı zamanda mutlu eden eğlenceli yorumları dergimizin sayfalarına renk katacak. Okul olarak yeni ufuklara doğru yelken açmanın heyecanı içindeyiz. Okul öncesi programımız değişti. Tüm okulumuz tarafından uygulanan bu program ile sınıflarımız merkezlere ayrıldı. Merkezlerimizde çocuklarımız kendilerini daha rahat ifade etme fırsatı yakaladılar. Eski yılın kapılarını kapatırken, yine yeni bir yıla merhaba demenin kıvancı içindeyiz. Yenişehir Belediyesi Anaokulu Ailesi olarak, bir önceki yılda olduğu gibi bu yıl da sevgiden, mutluluktan, dayanışmadan, paylaşmadan ve kaynaşmaktan yanayız. Yeni yılda yeni umutlara yeni adımlarla yürümenizi diliyor, eski yıl ile vedalaşıyor, yeni yılı kucaklıyoruz. Yine yeni bir yılın coşkusu yine yeni yıllarda tükenmesin yüreğinizde… Mutlu Yıllar...
Tüm yaşamımız boyunca mutlu ve sağlıklı olmak mümkün olabilir mi? Bence bu sorunun yanıtı, evettir. Kalıcı sağlığın ve mutluluğun anahtarı nefesimizde gizlidir. Doğarken tam kapasite, bağlantılı ve aktif bir nefesle dünyaya merhaba deriz. Bu nefes alışkanlığımızı üç dört yaşına kadar sürdürürüz ve egonun gelişmeye başladığı, tüm korkuların, anlamların, tanımların belirmeye başladığı, özümüzden koptuğumuz zamanlarda, kendimiz olamadığımız, -mış gibi davranmaya başladığımız yaşlardan itibaren, doğal nefesimiz bozulmaya başlıyor ve nefes kapasitemizin %70’ini kaybediyoruz. Yüklediğimiz anlamlarla, kalıplarla, negatif inanç sistemlerimizle doğal nefesimizi limitlemeye, değiştirmeye hatta tutmaya başlıyoruz. Nefesimizi limitledikçe, hayatımızı limitliyoruz. Nefesimizi erteledikçe, hayatımıza girecek olan güzellikleri erteliyoruz. Nefesimizi tuttukça içimizde öfke ve kızgınlık biriktiriyor ve sağlıksız bir hale gelip hayatımızı zorlaştırıyor, gerçekten uzaklaşıyoruz. Nefesimizi dengesizleştirdiğimizde hayatımızdaki her şeyi dengesizleştirmeye başlıyoruz, hayatla olan uyumumuzu bozuyoruz…
Doğru nefes almadığımızda bedenimiz daha az oksijenle dolar. Böylece yaşam faaliyetimiz ve verimliliğimizin kısıtlanmasıyla, yaşam sevincimiz ve kendimize güvenimiz de azalır. Bunun sonucunda, türlü bedensel ve psikolojik bozukluklar ve hastalıklar oluşur. Tekrar doğru, tam ve bağlantılı nefesimize kavuştuğumuz taktirde, yaşanmış ve bilinçaltına atılmış, yani çözülmemiş olaylar tekrar bilinç düzeyine çıkartabilir. Bilinçaltına atılarak görmezden gelinen olaylar, hayat enerjimizi bloke ederler. Nefes alışkanlığımız normale döndükten sonra ise, daha önce bloke edilmiş olan bu enerji, bu defa beden, zihin ve ruhumuza hayat enerjisi olarak hizmet eder. Bedenimiz bu şekilde zehirlerden arınarak gevşeme haline girer. Böylece kişinin kendini iyileştirme gücü harekete geçerek, enerjisi yükselir ve bağışıklık sistemi güçlenir. Zihnimiz berraklaşır ve problemleri başka bir açıdan görebilecek duruma gireriz. Bunun sonucunda da içsel dengeye kavuşarak kendimize güven kazanır ve daha fazla yaşam sevinci duyarız. Herkesin tekrar doğru nefes alışkanlıları edinmesi dileğiyle, haydi derin bir nefes alın ve yeni bir başlangıç yapın.
Z. MERVE KIVRAK Öğretmen
Özgüveni yüksek çocuklar yetiştirebilmek
Çocuğun kişiliği, davranışları ve alışkanlıkları 0-6 yaş arsında oluşur. Çocuk bu dönemde ailesi ile iç içedir. Güven ve sorumluluk duygusu kişilik gelişiminin belkide en önemli boyutlarıdır. Güven duygusu gelişmemiş bireyler, gelecekte ruh sağlığı açıdından tehdit altındadır. Sorumluluk bilinci gelişmemiş bireylerde geleceğin bağımlı kişileri olarak karşımıza çıkar. Çocukta güven duygusunun öğrenilmesi doğduğu ilk andan itibaren, sevgi ve ilgi başta olmak üzere tüm temel ihtiyaçlarının annesi tarafından karşılanmasıyla doğrudan ilişkilidir. İhtiyaçları doğru bir şekilde karşılanan çocuk, yeni görev ve sorumluluk almak için kendini hazır hisseder. Böylece güven duygusunun temeli atılmış olur. Erken çocukluk döneminde gelişen bu duygunun güçlenmesi için; çocuğun döküp saçacağını bile bile ona kendi başına yemek yeme fırsatı tanımak, döktüğü oyuncakları toplamasını beklemek, kendi odasını ve yatağını kabullenmesini sağlamak, sorumluluk almasına izin vermek çok önemlidir. Çocuğun kendini değerli olarak görmesi, öncelikle yakın çevresinden kabul görmesine bağlıdır. Bu nedenle çocuğa bir çok şeyi deneme fırsatı verilmelidir. Çocuk başarılarından dolayı hak ettiği olumlu geri bildirimleri aldığında yeni başarılar için kendini motive eder. Güven ve sorumluluk duyguları, özgür ve demokratik aile ortamlarında kazanılır. Kendine güvenme duygusu bireyin hayata karşı yapıcı ve olumlu bir bakış açısının olması kendi gücüne ve yeterliliğine inanması demektir. Her ebeveyn çocuğunun öz güveninin yüksek olmasını ister. Çünkü öz güvenin yüksek olması hayata daha sağlam adımlarla ilerleyebilme açısından çok önemlidir. Bununla birlikte özgüvene eşlik etmesi gereken diğer bir kavram ise öz saygıdır. Özsaygı kendimizi olduğumuz gibi kabul etme becerisidir. Kendi sınırlarımızı kabul edip, yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımızla bir bütünlük halinde olduğumuzun bilincinde olma halidir. Çocuğun özgüven düzeyinde anne-babanın tutumları çok önemlidir -Eğer anne-baba mükemmeliyetçi ise onları mutlu etmek çok zordur çocuk ne kadar çabalarsa çabalasın anne baba en mükemmelini istediği için çocuk bir süre sonra aşırı kaygı, stres, tedirginlik,hayal kırıklığı yaşayabilir. -Eğer anne-baba otoriter ise çocukları üzerinde büyük baskı kurabilirler çocuğun çabasını görmez yada çocuklarını sürekli eleştirirler. Bu durum çocuğun pes etmesine neden olur. Anne ve babasını memnun edmeyen çocuk içine kapanır ya da vurdumduymaz davranışlar sergileyebilir. -Eğer anne-baba koruyucu ise çocuklarının yaşam tecrübeleri yaşamalarına izin vermezler. Çocuğunun büyüdüğünün farkına varmayıp, onlara bebek gibi
davranmaya devam ederler. Bu tutumla yetişen çocukların özgüven duygusu çok zayıftır, bir iş yaparken başkalarından yardım beklerler, kendi işlerini kendileri yapamaz. Çocukta sorumluluk duygusu gelişmez. -Eğer çocuk sağlıklı ve etkili anne-baba tutumu içinde büyümüşse; sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanmaz, sorumluluk almaktan çekinmez. Çocuğun çabası ve olumlu davranışları anne- baba tarafından övülür. Anne-baba ve çocuk arasında güçlü bir iletişim vardır. Çocukların evdeki aynası anne ve babasıdır; okulda ise öğretmeni ve arkadaşları. Çocuk bu aynalarda nasıl göründüğüne göre dış dünyaya olan tutumunu belirler, eğer ayna olumlu duyguları ve yapıcı eleştrileri yansıtırsa; çocuk sevildiğini ve yeterli olduğunu hisseder. Zaman zaman başarısız güçsüz de olunabileceğini bunun olumsuz bir durum olmadığını öğrenir. Tam tersi tutumlar ise çocuğa belli koşullarda sevildiğini başarısızlığın kabul edilemez olduğunu hissettirip kendini başarısızlığa yer olmayan bir yarışın içindeymiş gibi hissetmesine sebep olabilir. Aile ve okul ortamının çok baskıcı olduğu durumlardada çocuk yeterince başarılı olmadığı duygusuyla baş etmek zorunda kalabilir. Bu durumla baş etmek için kendine göre farklı baş etme yolları gösterebilir. Örneğin daha pasif bir birey olarak devam edebilir ya da tam tersi otoriteye baş kaldırabilir. Bu nedenle, anne ve babalara tavsiyemiz aşırı kurallı ve otoriter olmaktan kaçınıp, çocuklarından beklentilerini çocuğun yapabilecekleriyle sınırlı tutup ve anne ve babası tarafından her koşulda çocuğun sevildiğinin ve değerli olduğunun hissettirilmesi çocuğun kendine olan güveninin gelişmesi için çok önemlidir.
Haktan Ecer: Bu sınıfçılar (öğlenciler) çok yaramaz. Bıktım bu tiyatro merkezinden. Sidra Aslan: Öğretmenim Atatürk ölmedi, yüreğimizde yaşıyor değil mi? Öğretmen: Evet. Sidra: Su içersem boğazımda boğulup kalır. Ahmet Uğur Doğan: Öğretmen sorar: “Dün niye gelmedin?” Ahmet cevap verir: “Çünkü çok ıslak bir gündü.” Yıldıznaz Çelik: Ben büyüyünce ya Galip amca ya da öğretmen olacağım. İpek Orman: Küçük kardeşi olacak var mı? Annem karnını dolduracak olacak. Batu Şanlı: Babama söylüyorum bana hep yabancı giydiriyor, yerli malı giydirmiyor. Irmak Senem Hosta: (Tiyatrocuların geç gelmesi üzerine Irmak isyan eder) Yeter be yeter başımız ağrıdı başlasana artık. Ve tiyatrocu özür diler. Hayrettin Zenginyıldız : Öğretmen –Yılbaşı nedir? Hayrettin: Heyecandan aklımdan çıktı, unuttum gitti. Alper Akça: Öğretmenim arkadaşım burnuma çarptı, burnum kırıldı, dedi. Onur Efe Özmen: ‘’Hayır burnun kırılsa yere düşerdi, kırılmamış’’ dedi. Mehmet Kadri Alp: Sınıfta yapılan kız maketine heyecanla bakıp “Aaaa, benim aşkım gelmiş” diyerek sarılır. Naz Sayılır: Gündüz hava nasıl olur sorusuna, sim gibi pasparlak olur, cevabını verir.
Mehmet Kadri Alp: Öğretmenim bugün bizim evde paravo (prova) var. Öğretmen: Nasıl yani? – Babam anneme gösteri yapacak da. Ege Küçükbahar: Çiğdem Öğretmen ultrason fotoğrafını sınıfta çocuklara gösterir. Öğretmenin çocuğu çıkmış ben gördüm, fotoğrafını gördüm ben, gerçekten çıkmış. Akın Özdemir: Ankara’nın yolları da ne zaman ı’ı’ı’ı da kaldıramıyorum kolları. Öğretmenim sen bu şarkıyı biliyor musun? A. Tuğhan Aloğlu: Bak bugün ne kadar yakışıklıyım. Sence Zeynep beğenir mi öğretmenim? Beren Ersoy: Sana sürpriz getirdim. Erkek kardeşimi sana verecem. Annemin karnından çıksın da. Çınar Çolak: Bütün kızlar benimle oynamak istiyor. Ama hepsiyle oynayamam. Egemen Yağız: Galip amca kapı geçiş öğretmeni olmuş. F. Baybars Taner: Öğretmenim bana söz ver; ama sözünü tut, tamam mı? Koray Karalı: -Koraycım, sınıfta böyle davranamayız. -Evde davranabilir miyim, sokakta davranabilir miyim? Tunç Tuncer: Benim karnım acıktı. Önce yemek yiyelim, sonra resim yaparız. Aysu Uluca: Annem bana bir bebek yapacak. Hem de benim kardeşim olacak o bebek.
ÇINARLAR Damla Öztürk: Saat, deniz, poaça Yavuz Mercimek: Patates İpek Orman: Denizin içinde bir el, ağacın dalında minik bir havlu. Belçim Bülek: Fil yere düşmüş. Egemen Gengeç: Saat çürümüş. ARDIÇLAR Melisa Gazi: Denizdeki abi yüzmek için saat çizmiş. Asya Kurtuluş: Orada bir adam var yatıyor, ölmüş galiba, bir de pizza var. ERGUVANLAR Deniz Ayata: Ağaç yüzüyor. Cemre Şahingöz: Camlar kırılsın diye oraya koymuşlar, elimiz kesilsin diye. Bu resmi Koray yaptı. Akın Özdemir: Fidan öğretmenim yaptı bu resmi. Defne Münker: Doruk yaptı bu resmi.
Doruk Erbaş: Hayır ben yapmadım sen yaptın. Hayrünisa Gezek: Ağaç çizmişler saatleri asmak için, çünkü kuşlar yesin diye. AKASYALAR Ali Efe Özkan: İnşaatta çalışan adamlar yapmış resmi. Esma Işınak: Şenay abla çizmiş, çünkü bizi servise bindirmek için. GÜRGENLER (öğle) Safiye Konca: Uzanmış köpek, ağacın üstüne asılmış havlu var köpekte onun altına uzanmış. İrem Bahçe: Ördeğin üstüne saat koymuşlar çünkü ördekleri koruyalım diye. ÇINARLAR (öğle) Ege Tuluk: İki tane havlulu saat asmışlar. Lorin Sobe: Rokete benzeyen bişey var, ucu sivri de onun için.
SIĞLALAR Özgü Erhan: Atın vücudunu görüyorum. Ayna görüyorum, havlu ve saat görüyorum. Saatler çok eskimiş ve bozulmuş. Bu resmi herkes görsün diye çizmişler çünkü daha kimse görmemiş. At hasta olmuş yatıyor. DEFNELER Sena Akçakuyu: Pusula görüyorum. Yollarını bulsunlar diye çizmişler. Ahmet Uğur Doğan: Dünyamızı güneş iyice ısıtmış, saatlerin boyası dayanamamış, erimiş gitmiş. Mustafa Kemal Atatürk çizmiş. Aynur Duru Kaya: Issız bir adada erimiş saatler, dökülmüş yapraklar. Arda Çay: orda bir timsah görüyorum. Sular dalgalanırken timsah oraya çıkmış. Tablet görüyorum. Doğa Dicle Bozan: Erimiş koltuğun üstünde saatler var. Sümeyra Ete: Güneş batıyor, batıyor, batıyor sonra batıyor. Sena Sağlık: Umutsuz ev kadınları çizmiş. İrfan Talaslıoğlu: Saatler erimiş; çünkü güneş çok ısıtmış, resmi Polat Alemdar çizmiş. Çınar Yılmaz: Ağaçta kurumuş saatler var. Betül Erim: Çölde eriyen saatler var. GÜRGENLER Mina Bektaş: Fil görüyorum, çukur görüyorum, fil yüzüyor, toprak denize iniyor. Saat ağaca asılmış çünkü o kötüymüş. Kartal Yiğit Ortakçı: Bükülmüş saatler. Özgür Doğan: Tik tak saatler gidiyor. Burak Sarıtaş: Güneşten kıvrışmış, pişmiş saatler. MEŞELER Toprak Ünal: Pis su görüyorum, buradaki atıklar oraya atılmış ve su pislenmiş. Atatürk çizmiş doğayı kirletmişler onu anlatmak için. Ömer Salih: Uçurumdan düşen fil. Buğra İşlek: Şenay ablam çizmiş. Çünkü en zeki kim onu bulmak için. Barış Oku: Ben bilmiyorum; çünkü annem bana bunları öğretmedi. MERSİNLER Sümeyye Köse: Atın bacağı, güneşten erimiş saat, ağaç var, ağaç bizim nefes almamız için, ağaç olmazsa nefes alamayız. Karanlık bir yer var. Bu resmi kim çizmiş bilmiyorum, belki resim yapmak için çizmişlerdir.
ARDIÇLAR (öğle) Kaan Yalman: Örümcek ve saat var. Adamın saatleri düşmüş. Dağlarımız açılmış çünkü oraya deniz yapacaklar. Hayaleti çizmişler. MEŞELER ÖĞLE Helen Doğa Bezgin: Üç tane havlu saat, istiridyeden koltuk ve havuz var. (İstiridye nedir? Bazenleri suyun altında bulunan özel bir kabuğun içinde bir incidir.) DEFNELER (öğle) Umut Adakıran: Saat görüyorum. Kum ve deniz var. Masa var çünkü üstüne ağaç dikmek için. Ağaca da saat sermişler. ERGUVANLAR (öğle) Kerem Gümüştekin: Ayna, havlu, ağaç, taş görüyorum. Ali Yağız: Erimiş bir saat görüyorum, üstünde saat olan bir pusula görüyorum, kaya olan dağ var. Hazel Söylemez: Deniz görüyorum Ali Yazsin: Fil ve taş var. Gülse Mamur: Havlu ve ağaç var, başka da bişey yok. Nehir Sude Doğan: Saat var ve yaprakları olmayan ağaç var. Saatli tişört asmışlar. Deniz Yüksel: Erimiş saat ve pil görüyorum. Umay Özdolay: Tekerlekli erimiş bir saat var at var, fil var. Öykü Gönüllü: Uzak bir dağ ile balon bir saat görüyorum. Bir de kristal bir şeker yani özel bir şeker var.
OCAK 2013
ŞEBNEM DENİZ YAŞAR
Öğretmen
Kronik bir sorun: Çalışan anne
Annenin çalışması, onun üretken olmasına, diplomasını kullanmasına fırsat veren, ruh sağlığı açısından önemli bir faaliyettir. Çalışan anneler , çocuklarıyla yeterince vakit geçiremedikleri düşüncesiyle suçluluk duygusuna kapılabiliyorlar, bu durum bazı hataları beraberinde getirir. Bunun sonucunda annenin her istediğini yerine getirme davranışı çocuğun şımarmasına neden olur. Anne öncelikle bu suçluluk duygusundan kurtulmalıdır. Bazı durumlarda bu suçluluk duygusu o kadar ağır basar ki, anne, çocuğun tüm ihtiyaçlarını ve görevlerini üstüne alarak onun bağımlı bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Evde olduğunda yemeğini yedirme, oyuncaklarını toplama, ayakkabısını giydirme gibi... Çocuk bu durumda kendisine yeter hale gelemez, başkalarına bağımlı olur. Önemli olan çocukla birlikte geçirilen zaman değil, bu zamanın nasıl kullanıldığı, çocuğu ne kadar doyurduğudur. Çalışmayan çok sayıda anne de zamanlarını bütün gün çocukları ile geçirememekte, ev içi ve ev dışı işleri buna engel olabilmektedir. Önemli olan annenin evde bulunduğu süreyi iyi değerlendirmesi, bu süre içinde çocuğuyla yeterince ilgilenmesi, onunla oyun oynayabilmesi, konuşabilmesidir. Hafta içi ve hafta sonu evde bulunulan sürelerde yoğun ev işi faaliyetiyle geçirmek yerine çocuğu, parka, tiyatroya, akranı olan bir arkadaşına, vs… götüren, ev işi yaparken bile onu yanında tutan ona küçük sorumluluklar veren anne görevini yapan annedir. Bu durumda çocuk ona güvenir, ilgilenildiğini ve sevildiğini hisseder. Ayrıca, parasal olanaklarının elverdiği ölçüde her isteğini alma da çocuğu maddi çıkarlara yöneltip, doyumsuz ve bencil bir birey haline getirebilir. Bazı durumlarda ise çocuğun gerekli disiplin ve otoriteden uzak kaldığı düşünülerek, baskıcı ve aşırı disipline dayalı bir sistem geliştirilebilir. Bunun yanı sıra çalışan annelerin işinde yaşadığı memnuniyetsizliği, stresli ortamı ve olumsuz çalışma koşullarını aile içi ilişkilere yansıtması da çocuğu olumsuz etkiler. Anne-babadan beklenilen en uygun davranış, çocuğu ile sevgi, şefkat, güven , ilgi ve bağımsızlık temeline dayanan bir ilişki içinde bulunmasıdır. Anne çalıştığında, babalara da görevler düşüyor. Anne ve baba eve geldiklerinde huzurlu ve mutluluk veren atmosfer için birlikte çalışırsa çocuğun gelişimi daha iyi olacaktır. Tabi bu konu ile ilgili toplumsal roller yüzünden annelerin yaşadığı problemler var. Anne işten yorgun geldikten sonra kendine ait olduğu düşünülen işleri yapmak zorunda kalıyor. Erkekse kendine zaman ayırabiliyor. Gazete okuyor, televizyon izliyor. Bu durumda iş biraz da erkeğe düşüyor. Erkek mümkün olduğunca eşine yardım ederse ailece geçirilecek zaman ve faaliyetler artıyor, çocuk için uygun bir ortam yaratılmış oluyor.
mü? Denizde alım. Hiç havuzda yüzdün tış tar ı lar ru so şu ce ön n daha kolaydır Deneye başlamada var? Hangisinde yüzmek k far ne a ınd as ar e nc z, 1 tatlı Se yüzdün mü? e yumurta, 1 tatlı kaşığı tu taz et ad 1 , se ka i eş n ini Araçlar: 5 adet birbir r, 1 tatlı kaşığı tuz kaşığı un, 1 tatlı kaşığı şeke
1. Her b ir kaseye eşit mikt 2. Daha arda su k sonra 1. oyalım. kaseye h eklemed iç en, diğer bir şey lerine m ekleyelim alze . 2. kase ye tuz; 3 meleri 3. Daha . ka sora yum urtayı sır seye şeker, gibi. koyalım. ayla her bir kasey 4. Hangis e inde suy u n yüzeyin Hangisin de yumu de kaldı? rta battı? Gözleyin iz. Not: Yu murtanız ta suyun yü zeyine çık ze olmazsa, yum urta mayabilir zamanda .B ymurtan ın taze o u deney aynı da anlam lup olma an dığın bittiyse y ıza yardımcı olac aktır. De ı umurtay n ı afiyetle yiyebilirs eyiniz iniz. SONUÇ: Yumurta tuzlu suda 1 cm kadar daha yüzeyde kalacaktır. Yumurtanın ağırlığı onu aşağı doğru çekerken, tuzlu suyun daha fazla olan kaldırma kuvveti yumurtayı yukarı doğru iter.
OCAK 2013
SUZAN YILMAZ Mersin Nasrettin Hoca Anaokulu Müdürü
4 çünkü, Çok şey
Okul Öncesi Eğitim Programı uygulamadan gelen geri bildirimler doğrultusunda revize edilip yenilendi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve UNICEF’in teknik destek sağladığı, 2012 yılında Ankara’da Üniversitedeki akademisyenler ve on ilden katılım sağlayan okulöncesi öğretmenlerin birlikte çalıştığı üç aylık bir çalışmanın sonunda 36–72 Aylık Çocuklar İçin Okul Öncesi Eğitim Programı yeniden hazırlandı. Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğünce belirlenen illerde pilot uygulamasının yapılmasına karar verildi. Bu Pilot İllerden biri de Mersin ve şu anda Nasrettin Hoca Anaokulu,Yenişehir Belediyesi Anaokulu dahil olmak üzere yirmi okulumuzda uygulanmaktadır. Okul Öncesi Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında hazırlanan program 2012–2013 Eğitim ve Öğretim Yılında uygulama ve sonuçları doğrultusunda gerekli düzenlemeler yapılıp eksiklikler giderildikten sonra 2013–2014 öğretim yılında tüm Türkiye’deki okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanacaktır. Peki nedir bu yeni programın getirisi? aARTIK,tüm çocuklar aynı anda aynı etkinliği yapmak zorunda değiller,çocukların seçme hakkı var. aÖğrenme merkezlerinde aktif ve işlevsel çalışmalar yapabiliyorlar. aÇocuklar ilgi alanlarını daha rahat keşfedebilme becerisine sahip oluyorlar. aDaha fazla uyarıcı ile daha hızlı ilerliyorlar. aGerçekten oynayarak öğreniyorlar. aBirebir iletişim kesin sağlanıyor. Ve sosyalleşiyorlar. aKendisi için seçim yapmayı öğreniyorlar. aYaratıcılık ve özgün ürün bağlantısını etkili bir biçimde sağlıyorlar. aBeklemeyi ve ortam uygun olunca harekete geçmeyi öğreniyorlar. aKendini daha iyi ve rahat ifade edebiliyorlar. aProgram çocukça düşünüldüğü için düzene ve kurallara uymaları kolaylaşıyor. aEn önemlisi çocuklar eğitim ortamlarında artık ne yapacaklarını biliyorlar. Programın Öğretmene Kazandırdıkları aÖğretmen özgürce kendi plan ve günlük eğitim akışını belirleyip uygulayabiliyor. aSürekli eğitim ortamının düzeni için çözümler aramıyor, çünkü bu işi çocuklar hallediyor. aOyuncak ve eğitim materyallerinin yerleri belli olduğu için öğretmen huzurlu. aÖğretmen çocukların bireysel farklılıklarını gözlemleyerek ve onları bu doğrultu da yönlendirebiliyor. aBütün gruba aynı anda aynı etkinlikleri yaptırmak zorunda değil
aKüçük gruplarla çalışması hem çalışmanın kalitesini hem de öğretmenin enerjisini ve rehberliğinin verimini artırıyor. aÖğretmen farklı yöntem ve teknik kullanabiliyor. aÖğretmen etkili öğrenme gerçekleştiriyor. aEğitim ortamının her yerini aktif olarak değerlendiriliyor. aHedefleri gerçekleştirecek en uygun yöntem, teknik, araç ve gereçleri doğru yer ve zamanda kullanabiliyor. aGrubundaki çocukları her yönleriyle ve dikkatle analiz edebiliyor. aEn önemlisi huzurlu, mutlu, yaratıcı, farkındalıklar yaratan ve özgüvenli çocuklar yetiştirmenin hazzına varıyor. Eleştirilecek, uygulamada zorlanan yönleri var mı? Tabii ki olacak. Yukarıda belirttiğim çocukların ve öğretmenlerin kazanımlarını düşünürsek; daha iyisi hazırlanana kadar en iyisi bu. Sizce? Neden bu yazıyı sizinle paylaşıyorum? 1)Çok heyecanlıyım; çünkü yenilikler var. 2) Çok umutluyum; çünkü çocukça bir program. 3)Çok mutluyum; çünkü çok yönlü bir program 4) Çok sevinçliyim; çünkü yirmi yıl önce Belçika’da uyguladığım programla örtüşüyor ve eskilerden tanıdık, iyi yürekli, sıcakkanlı, dostluğuna sonsuz güvenilecek çifte kavrulmuş arkadaş kıvamında... İŞTE 4; ÇÜNKÜ ÇOK ŞEY BENCE!
OCAK 2013
HATİCE BAYIL Öğretmen
Yaşasın, yemek yemek!
Anne ve babaların çocuklarını büyütürken yaşadıkları en büyük sorunlardan biri beslenmedir. Anne ve babalar çocuğunun sağlıklı beslenmesini sağlayabilmek adına bir çok yanlışı farketmeden yaparlar. Özellikle de okulöncesi çağda yaşanılan iştahsızlık, yemek seçme, yememek için inatlaşma pek çok ailenin huzurunu kaçırır. Yemek saatleri ev halkı için huzurlu bir şekilde yemek yemenin dışında bir hal almış ve gerginliğin tırmandığı, aile bireylerinin birbirini düşman gibi gördüğü zamanlara dönüşmüşse gerçek anlamda bir sorun var demektir. Bir çok anne iyi niyetle bir lokma yemek yesin diye çocuğunun peşinde dolanır.Vaatlerde bulunarak çocuğu ikna etmeye çalışır; en sonunda sabır taşar, cezalar sıralanır. Aile üyeleri arasındaki gerilimi artıran bu durum aynı zamanda çocuğun yakınları ile kuracağı iletişimin duygusal doyumunu engeller. Uzmanlar çocukların bir kaç öğün aç kalması sonucu onun sağlığına zarar gelmeyeceği konusunda hem fikirler.Tam tersi aç kalan çocuğun kendi isteği ile yemek yemesinin onun adına daha iyi olacağını belirtiyorlar. Zaten genellikle çocuğu için az yemek yiyor diyen annelerin, çocuklarına aç kalma fırsatı tanımadığını da tespit etmişler. Çocuklarınıza kendi yiyeceklerini hazırlamakta fırsatlar verirseniz, onların daha iştahlı bir şekilde yemek yediklerini fark edeceksiniz.Yemeğin sunum şekli de çocuğun iştahını açmaktadır. Köfteyi normal şeklinin dışında tabağa servis yaparken çiçek haline getirip sunarak, hadi yapraklarını ye, hadi çiçeğin sapını ye gibi sıralamalarla yameğini nasıl yediğinin bile farkına varmadığını göreceksiniz. Yemeklerinize farklı isimler vermek de çocukların yemekten zevk almalarını sağlar. (Patates püresi yerine Canavar ezmesi vs.) Anne babalar beslenme sorunları yaşamamak için aşağıdaki önerileri uygulayabilir (DeGangi, 2000): eÖncelikle bir yemek yeme saati çizelgesi oluşturun. Çocuğunuz eğer yemek yemeyi reddederse bir sonraki
yemek saatine kadar bekleyin. Aralarda ekstra yemek saatlerine, atıştırmalara izin vermeyin. eYemek saati yaklaştıkça açlıktan, acıkmaktan söz edebilirsiniz. Yemek sonrasında ise doymaktan bahsedersiniz. Böylelikle açlık-tokluk hissini söze dökerek daha fazla farkındalık kazandırmış olursunuz. eMidesini erkenden doldurmamak için öncelikle katı besinlerle başlayın, daha sonra sıvılara geçin. eYemek zamanı yediği miktara takılmayın. Eğer “yemeğim bitti”, “doydum” diyorsa sofrayı kaldırın. eYemek masasında öncelikle kendi kendine yiyebileceği yemeklerle yemeğe başlamasına izin verin. Örneğin, bir parça ekmek, köfte, muzu kendi kendine yiyebilir. eKaşıkla yemeğe karşı direnç geliştirdiyse, başka yollarla yemesine izin verebilirsiniz. Örneğin, pipetle içip, eliyle de yiyebilir. eO, yemek yerken siz de bir şeyler yiyin. Yemek yemek bir yandan da sosyal bir aktivitedir. eYemek yeme yeri masa ve yemek sandalyesi olmalıdır. Oturma odasında, yatağında, vs. yemek yemesine izin vermeyin. eEğer tabağı, çatalı, fincanı atmaya başlarsa, onları masadan kaldırın ve net bir şekilde memnuniyetsizliğinizi belirtin. eKendi kendine yemek istediği her zaman ona fırsat verin. Dökülmesinden, üzerinin kirlenmesinden tedirgin olmamak için yemek sırasında bir önlük bağlamayı unutmayın. eYemek zamanını otuz dakika ile sınırlandırın. eOyun zamanı ile yemek zamanını birbirinden ayırın. Yemekte oyun oynamamaya, oyun sırasında da yemek yememeye özen gösterin. eİstenmeyen davranışlarına tepki verirken duygularınıza ve sözlerinize dikkat edin. Gereksiz duyarlılık ve aşırı tepkilerden kaçının. eSiz de yemek zamanı ritüellerine uyun. Zamanında masaya oturun. Yemek sırasında televizyonu kapatın.
Ebeveyne not: Bu etkinlikler keskin aletler gerektireceğinden etkinlikleri mutlaka çocuğunuzla birlikte yapınız.
GOZ SEVİMLİ SALYAN URTALAR
PENGUEN YUM
Malzeme anmış yumurta -1 adet tam haşl -Havuç -Siyah zeytin -Kürdan Yapılış ayak çlar penguene Soyulmuş havu tanın kesilerek yumur olacak şekilde an yardımıyla alt kısmına kürd h uenin başı siya yerleştirilir. Peng k ra la rdekleri çıkarı zeytinlerin çeki de in kısmı gaga şekl havucun en uç n la pı takılır. Ya kesilip zeytine la kürdan yardımıy penguenin başı rı lla lır. Penguenin ko yumurtaya takı lerek yapılır ve zeytin ikiye kesi rilir. yanına yerleşti yumurtanın iki urtayı terken Çocukların yum rdanları yerleştirilen kü kkat edilmelidir. çıkarmalarına di
Malzeme lata parçaları ya 1adet muz, çiko er, adet çubuk krak da çörek otu, 1 i, l, tost ekmeğ isteğe bağlı reçe miz reçel ya da arasına süreceği fındık kreması. Yapılış i kalıpla ya da Tost ekmeğimiz ile daire şekline bir bardak ağzı ı sına isteğe bağl sokuyoruz. Ara ı as em kr da fındık olarak reçel ya t os .T uz yerleştiriyor sürerek tabağa iz erine istediğim ekmeğimizin üz p ı poşetine koyu reçeli buzdolab klinde şe al ir serek sp ke az k ço u un uc p kabuklarını soyu sıkıyoruz.Muzun uz. or iy ir altına yerleşt tost ekmeğinin ya da çikolata Muza çörek otu , z, reçelden ağız parçalarından gö ruz. n anten yapıyo çubuk krakerde
Yeni bir yıla girdik. Yeni yılda değişmesini istediğin bir şey ya da bir dileğin var mı? Yeni yılda nelerin olmasını istersin? eYavuz Mercimek: Evimizde havuz olsun. eMuhammed Haktan Ecer: Tavla oynamak istiyorum. eSena Akçakuyu: Uçmak ve bulutlarda yaşamak istiyorum. eDoğa Dicle Bozan: Herkesin iyi olmasını ve mutlu yaşamasını istiyorum. eAhmet Uğur Doğan: Bir tanka binmek istiyorum. eŞimal Sultan Çetrez : Yeni yılda büyümeyi ve bir çocuğumun olmasını istiyo-
rum. eKaan Yalman: Hamburger ve hindi dolması istiyorum. eAhmet Sor: Okulun parkı değişsin, kaydıraklar çok uzun olsun. eEmir Yüceoğlu: Zeybek kıyafeti istiyorum. eAli Esmertaş: Dünyalar değişsin bir de topum olsun istiyorum. eHeybet Babat: Bir sürü oyuncağım olsun istiyorum. Koyunlarım olsun, çiftçi olayım istiyorum. eCanan Naz Temiz: Babam anneme yüzük alsın istiyorum. eEgemen Kabal: Helikopterim olsun isterim. Ece hasta olmasın. eBatu Şanlı: Kırılan oyuncak arabama babamın tekerlek almasını istiyorum. eSu Güneş : Çay takımı istiyorum. eÖzgenaz Yaşar: Yılbaşı ağacım olsun isterim. eŞebnem Tüm: Gerçek yavru bir köpeğim olsun isterim. eÇınar Sivas: Kar tanelerinin evimin içine girmesini isterdim. eİrem Gürpınar: Babamdan noel baba, annemden prenses kostümü almasını isterdim. eAsya Bezcioğlu: Noel babanın gelmesini istiyorum eEyyüp Erdem: Babamın uzaklardan gelmesini istiyorum. eHavin Keleş: Yeni yılda uçmak istiyorum. eMerve Özhan: İstanbul’a uçmak istiyorum. eAda Maya: Yeni yıldan bir isteğim yok çünkü hayallerimi unuttum. eAslı Mercan: Bir isteğim yok çünkü zaten geldi.
eHavin Beren Kanşıray: Eğlence istiyorum; çünkü parti için. eTeslime Aydın: Anneanneme uçmak istiyorum. eEge Küçükbahar: Süper kahraman olup herkesi kurtarmak istiyorum. eUmut Kaan Parmaksız: Bir şey bekliyorduk ama şimdi unuttum. eAhmet Eren Uygun: Daha çok arkadaş istiyorum. eHasan Umut Adakıran: Hiç bir şey istemiyorum. Her şeyim var eUlaş Sezen: Şu anda bir şey isteyemem; çünkü servis gidiyor. eİdil Ekiz: Yeni yılda Gofreti(köpeği) görmek istiyorum. Gofreti Maraş’a gön-
derdik; çünkü orda daha mutlu olacak. Bizim evimiz onun için bir hapishane gibi. Bir de kar görmek isterdim; çünkü hiç kar görmedim. Bunları neden soruyosun ki gerçekleşecekler mi? eHayrettin Zenginyıldız: Uzaktan kumandalı uçan araba istiyorum. eHazel Söylemez: Yeni yılda deniz kızı ve prenses olmak isterim. eGülse Mamur: Bütün yıl arkadaşlarımla kalmayı diliyorum. eHüseyin Şahin: “Orda bir köy var uzakta” şarkısını söyleyecem. eMiray Hantal: Oyuncak barbi bebeğim değişsin, altın atım olsun bu kadar. eAli YasinOnur: Polis arabası isterdim. Hokus pokus desem uçar gelir mi? eAli Yağız Durmuşlu: Ben uyuduğum zaman bir rüya görüyorum. Çok güzel rüya. Örümcek adam filmi var, onu almak istiyorum. Kayan yıldız istiyorum. eAynur Duru Kaya: Yeni yılda Şimal ile aramın çok iyi olmasını istiyorum. eIrmak Çolak: Tüm sevdiklerimin sağlıklı olmasını istiyorum. eAnıl Veli Yaylalı : Geyik doktoru olmak istiyorum. eNisa Kaya: Annemin bebeği olsa. eÖykü Gönüllü: Her yer ışıl ışıl olsun, hiç akşam olmasın. eIlgın Gök: Arabamız pembe olsun. eMert Atmaca: Trene binmek isterim. eTuğra Özsarı: Bütün dünya gülsün, herkes çok mutlu olsun. eMuhammed Hamidi: Dalya ve Belçim bize gelsin. eCem Kılıç: Annem beni sinemaya götürürse çok mutlu olurum. eKardelen Süner: Babamın benimle oynamasını istiyorum. OCAK 2013
SELNUR GÜNEŞ Yarışmayı kazanan okuyucu
Görünmez adam
Bir kedi, bir şehirde ne kadar mutlu olabilir ki? Kuyruğundan hallice bir hayat yaşıyordu nihayetinde. Nankörlüğünün namını kendinden önce alıp yürüdüğü bu dünyada bir kedinin kolay kolay gözünün içine gülümseyen bir insanın olmamasını bile tuhaf karşılamıyor ki. Çocukların korku dolu oyunlarında dublör olur mesela. Esas karakter olan canavarlığın marifetmişçesine öğretildiği çocuklar kendilerinde deneyemedikleri tehlikeli oyunlar için kedileri seçerler. Tüylerini yakarlar mesela ya da bu gibi binlerce adının oyun konduğu işkence yöntemleri denenir üzerinde düşüncesizce. Peki ya canavarın ta kendisi olan yetişkin insanlar, onlar çok mu masumlar? Soba bacası temizleyicisi niyetine sırıklara bağlanan kedilerin can havli ile tırnaklarını sağa sola savurmasının insanlardaki tek anlamı soba borusundan biraz daha fazla kurumun temizlenmiş olması. Eski bir mahalledir burası. Burada kediler sırıklara bağlanmaz, sırtları yakılmaz belki ama görmezden gelinirler. Fark edilmezler ki en beteri de budur zaten. İyi ya da kötü hiçbir şekilde tepki almamak, hiç fark edilmemek… Nasıl da zorludur? Sadece çocuklar bilir kedileri, onlar da nefret ederler. Yetişkinler ise korkarlar. Kapısının önüne yemek artıklarını bırakanlar da yok değil tabii. Ama bir sokakta kaç ev bunu yapar ki? Sakindir bu mahalle, yükselen bir ses varsa hemen dikkat çeker ve bu mahallede seslerin, ağıtların ve çığlıkların yükseldiği tek bir ev vardır. Çocuk kaçarak çıkmıştı bu evden. Ayaklarına ayakkabısını bile giymemişti. O, maç yapan, saklambaç oynayan, apartmanların bütün zillerine basıp kaçan ya da bakkalı oyalarken sakız yürüten çocuklardan olmadı, olamadı hiç. Çünkü bu oyunlar, bu işler ekip işiydi. O ise yalnız bir çocuktu. Hatta belki küçücük bir adamdı. Annesi için sürekli karnı tok ve temiz olması gereken biriydi. Babası için bir canlı bile değildi, belki farkında bile değildi onun. Babasının varlığını hep sorguladı. Babası görmeyince bu kez kendi varlığını sorguladı. Denedi, uğraştı, olmadı. Görünmez olduğuna inanmaya başlamıştı. O gün de evin içinde müthiş bir bağırış kopmuştu. O ise kendi ütopyasında bir kaç kuzucuğa kaval çalıyordu. İçeriden gelen sesler yükseldikçe daha fazla üflüyordu elindeki kavala. Kuzulardan birinin ona gülümsediğini gördü bir an. Sesler kesildi. Ortalığın sakinleştiğini anlamış olmalı ki ayrıldı düş dünyasından. Elindeki kavalı dudaklarından uzaklaştırdı ve avucunun içinde sıkıca tutarak korka korka parmak uçlarıyla kapıya yaklaştı. Odasından çıktı ve çıkarken annesinin elindeki bavulu görmüştü. Bir an
babasıyla bu evde bir başına yaşayacağı fikri bir esintiyle gelip geçti aklından. Tahammül edemedi bu fikre. İsterdi tabii babasıyla vakit geçirmeyi, oynamayı. Ama görünmez adam olmasaydı babası için. Bunun hırsıyla annesine öfke ile baktı ve koşarak çıktı evden. Bir kaç sokak koştu, nereye gittiğini ve neden gittiğini bilmeden. Bir merdiven başına oturdu. Tekrardan üflemeye koyuldu. Yalnızlıktan dem vurmak insanların harcı değil, olmamalı. Ah, bu insanlar! Ne istediklerini hiç bilmiyorlar. Hem çok yalnız olduklarını düşünüyorlar hem de -artık bütün kalabalıklarından arınmak için mi bilinmez- bütün kötü marifetlerini vahşice sergiliyorlar. Onlar yalnız bırakılmayı istiyorlar. Kimisi hariç. Bu küçük görünmez adam da yalnızlığı istemiyor işte. Görünmez olduğuna öyle inanmış ki artık. Bir bakış yeter belki kurtulmasına. Kedicik ise siyah beneklerindeki pirelere göğüs germiş, bu canlıları bedeninde barındırıyor olmanın kaşıntı verici onuruyla dolaşırken rastlamıştı sokağın en sessiz çocuğuna, bu küçük görünmez adama. İzmir’in bu yapışkan ağustos sıcağında gölgelik bir yere serilmekti oysa tek derdi kediciğin, ondan korkan iki kadından kaçarken. İnsanlar hayvanlardan korkarken, aslında hayvanları korkuttuklarını anlamıyorlar hiç. Aslında bir kedi yalnızca yoluna gidiyordur, ya da midesine indirecek bir şeyler arıyordur. Ve o şey asla insan eti değildir, olamaz. Küçük kedicik
oradan kaçarken merdivenlere tozlu ayaklarıyla oturmuş bu küçük görünmez adama rastlamıştı. Bir kaç ter damlası altın sarısı saçlarının arasından süzülüyordu. Yorulmuştu belli ki. Kediciğin kaçması şöyle dursun, çocuğa daha da yaklaşmasını sağlayan, çocuğun elindeki kavala kendini kaptırmış olması mı, kendisinden korkmamış olması mı yoksa gözlerinde parlayan dost arayışı mı bilinmez. Öylece oturdu onun karşısına. Patilerini karnının içine çekerek çocuğa dikti gözlerini. Pür dikkat dinlemeye başladı. Çocuk ütopyasında olmadığının farkına vardı bir an. Evet, değildi. Düşündeki o çayırda değildi, sırtı ceviz ağacına yaslı da değildi. Eh, önündeki kuzular da görünürlerde yoktu. Karşısında pür dikkat onu dinleyen kediye baktı. Görünmez değildi işte. Bu an gerçekti. Ve onu dinliyordu biri. Bu kedicik onu dinliyordu. Gülümsediğini hissediyordu hatta. Görünmez adam değildi artık. Kediciğin gözlerinin içine
baktı. Biraz daha hızla üflemeye başladı kavalını. Güzel bir düşün ninnisini çalıyordu belki. Bu kez ne bir öfkeyi bastırıyordu, ne de bağırış seslerini. Bu kez yalnızca fark edilmiş olmanın coşkusuyla daha da yaklaşıyordu kediye her üflemesinde. Bir arkadaşı vardı sanki artık. Onu dinliyordu, gözlerine bakıyordu, hatta belki anlıyordu bile. Çocuk kediciğin gözlerinden ayırmadı gözlerini. Sessizce sohbet ediyorlardı. Kediciğin ona derdini sorduğunu hisseder gibi oldu ve kavalı tekrar dudaklarında uzaklaştırarak cevap verdi; “Benim yerimde olsaydın kedicik, benim yerimde olmak istemezdin.”* *Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir
Derginizin her sayısında yayınlanan bir resimden yola çıkılarak yazılan öykülerin değerlendirilmesi sonucunda seçilen bir öykü, derginin bir sonraki sayısında yayımlanacaktır. Yayımlanan öykünün yazarı Can Yayınları’ndan çıkan Ayfer Tunç’un “Taş-Kağıt-Makas” adlı kitabını armağan olarak kazanacaktır. Yukarıdaki resimden yola çıkarak yazacağınız öykünün başarısı, o anı kurmacaya dönüştürme ustalığınıza bağlı. Resmin derinliğine ne denli yaklaşılırsa, yazılacak öykü o denli başarılı olacaktır. Katılacaklara bol şans! Katılımcıların göz önünde bulundurması gereken ilkeler; 1.Öyküler, dergielimsende@gmail.com e-posta adresine, ‘Bu resmin öyküsünü yazar mısınız? başlığıyla ve öykülere ad verip yazar adı aynı sayfada belirtilerek gönderilmelidir. 2. Yazılacak öyküler 400-900 sözcük arasında olmalıdır. 3. Öykülerin son gönderilme tarihi 10 Mart 2013’ tür. 4. Katılımcılar gerçek adını kullanmalıdır.
OCAK 2013
ÜMMÜHAN KURUBEY Öğretmen
Öfke yönetimi Öfkeliyken konuş! Göreceksin ki pişman olduğun en büyük konuşmayı yapacaksın. A.Bierce
Öfke... A. Normal, B. Herkes tarafından hissedilen, C. Vazgeçilemeyen, D. Güçlü fakat kontrol edilmesi öğrenilebilen, E. Saldırganlıkla aynı şey olmayan (saldırganlık; öfkenin kontrol edilemediği durumda ortaya çıkan bir davranıştır), F. Yukarıdakilerin hepsi. Eğer cevabınız F ise, öfkenin herkes tarafından hissedilen normal bir duygu olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Öfke bir davranış değildir. Öfke hayatın bir parçasıdır ve toplumun bize öfkemizle nasıl baş edeceğimizi öğretmede pek başarılı olduğu söylenemez.
Öfke Durumunda Vücut Tepkileri
Öfke, çok hafif bir tepkiden hiddete kadar farklı yoğunlukta yaşanan bir duygudur. Öfkenin fiziksel işaretleri vardır: • Stres ve gerginlik başlar, • Enerjiyi arttıran Adrenalin salgısı artar, • Nefes alıp verme sıklaşır, • Kalp atışları hızlanır, • Kan basıncı artar, • Vücut ve zihin “savaş ya da kaç” tepkisi için hazırdır.
Sağlığa Etkisi
Uzmanlar bastırılan öfkenin kaygı ve depresyona yol açtığını iddia ediyorlar. İfade edilmeyen öfke, kişiler arası ilişkileri bozabileceği gibi, zihinsel ve fiziksel problemlere de yol açabilir. Doğru ifade edilmeyen öfkenin yol açtığı fiziksel problemler arasında; • Baş ağrıları, • Mide rahatsızlıkları, • Solunum problemleri, • Cilt problemleri, • Genital ve böbrek fonksiyonlarında problemler, • Artirit, • Sinir sistemi rahatsızlıkları,
Öfkemizi Boşaltmak İyi midir?
Psikologlar artık bunun çok yanlış ve tehlikeli bir inanç olduğunu göstermişlerdir. Bazı insanlar bu inancı, diğer kişileri incitmek için verilmiş bir onay gibi algılamaktadırlar. Araştırmalar, kızgınlık duygusunun “boşaltılması”nın kızgınlık, öfke ve saldırganlığı daha çok arttırdığını ve sorunu çözmek için hiçbir yararı olmadığını göstermektedir. Onun için en iyisi, kızgınlığınızı neyin tetiklediğini bulmanız ve kendinizi kaybetmeden, bu nedenlerle başa çıkabileceğiniz stratejileri geliştirmenizdir.
Öfke kontrol yöntemleri
• Kızgın olduğunuz zaman genellikle düşünceleriniz gerçeği yansıtmaktan çok, olayların abartılmış ve çarpıtılmış bir şekilde algılandığını yansıtır. Bu tür düşünceleri fark edin ve yerine daha mantıklı olanları yerleştirin. Örneğin; kendi kendinize “Eyvah! Şimdi her şey mahvoldu!” gibi bir şey söylemek yerine, “Evet, çok can sıkıcı! Neden kızdığımı çok iyi anlıyorum. Ama dünyanın sonu değil ve buna kızmam, bu olayı olmamış hale getirmeyecek.” diyebilirsiniz. Her iki düşünceyi de zihninizden geçirerek deneyin. Kızgınlığınızın hangi düşünceyle arttığını ya da azaldığını görün. • Farkında olmadan çok sık kullandığımız ve bizi kızgınlık duygularına hazırlayan, “asla!” ya da “her zaman!” gibi sözcükleri zihninizde yakalamaya çalışın. “Bu asansör asla çalışmaz!” ya da “Zaten her zaman telefon etmeyi unutursun!” gibi cümleler sadece hatalı değildir; aynı zamanda kızgınlık duygunuzda haklı olduğunuzu düşünmenize de yol açar ve siz durumla ilgili yargıyı vermiş olduğunuzdan, problemin çözümüne de katkıda bulunmaz. • Mantık öfkeyi yener, çünkü haklı bir nedene bağlı olsa da, çok çabuk mantık sınırlarını aşabilir. Bu yüzden öfkelendiğinizi hissettiğinizde mantığınıza sığının. Sinirlendiğinizde tepki vermeden önce 5 kere nefes alıp verin ya da içinizden 10’a kadar sayın. Bu arada olaya olumlu bakma konusunda kendinizi uyarın. Hem karşınızdaki kişiyi ya da kişileri kırmamış olursunuz, hem
de kendinizi öfkenin zararlı etkilerinden korumuş olursunuz. “Öfkeyle kalkan, zararla oturur” sözü, bu yöntemin tarihinin ne kadar eski olduğunu bize gösteriyor. Tepki vermeden önce kendinize tanıyacağınız 15 saniyede hızlı bir değerlendirme yapabilirsiniz: Nerdeyim? Kimlerleyim? Neler oluyor? Zihnimden neler geçiyor? Olaya nasıl bir anlam verdim? Beklentilerim neler? Neler yapıyorum? Günlük yaşamda, zamanı dondurup kendimizi değerlendirmemiz mümkün değil kuşkusuz. Ancak bu soruların tümünü olmasa bile, hiç değilse 2-3 tanesini kendimize sorabileceğimiz 15 saniyelik bir mola, tepkilerimizi yumuşatacak ve daha az öfkeli olmamıza yardımcı olacaktır.
Çocuğumuza öfkesini kontrol etmeyi nasıl öğretebiliriz
Çocuklarda öfke kontrolü oldukça zor bir durumdur. Çocuklarda öfkeye çok sık rastlanır. Bazen durduk yere bazende ufacık bir nedenden dolayı çocuklar sinirlenip veya öfkelenip bir şeyler yapabilir. Çocuklar toplum içerisindeyken en çok kıskançlık, paylaşımsızlık gibi nedenlerden dolayı öfkelenir. Örneğin başka bir çocuğun
SORULAR 1) Bütün gün boyunca aynı soruyu sorup her seferinde farklı cevap aldığımız soru nedir? 2) Aşağıdaki dizenin son iki harfini bulunuz: A-D-S-İ-?-? 3) Bir fil elektrik direğinden daha yükseğe zıplayabilir mi? 4) Eğer yedi kişi karşılaşır ve birbirleri ile yanlızca bir kere tokalaşırlarsa kaç kere tokalaşma olur? 5) Bazı aylar 31 günden olşur, peki hangi aylar 28 günden oluşur?
oyuncağını istemesi veya oyuncağını alan bir çocuğa öfkelenip o çocukla münakaşaya girebilir. Çocuklarda öfkeyi engellemenin yolu onlara öfkeyi öğretmekten geçer. Dolayısıyla anne babaların çocuklarına öfke duygusunun çok normal bir duygu olduğunu, onu sağlıklı bir şekilde dile getirmesi gerektiğini öğretmesi gerekir. Aynı zamanda çocukları ile oyun oynayarak, ders verici hikayeler anlatarak, öfke kontrolünü öğretebilirler. Anne ve babaların öfke kontrolünde çocuklarına örnek olmaları gerekir. Aile içi şiddetin, saygısızlık, agresiflik vb. gibi şeylerin önce aile içinde önlenmesi gerekir.
2. SAYININ YANITLARI
1- 3 veya 39 (nereden başladığınıza bağlı) 2-ap 3-şi 4-Paragraftaki cümlelerin baş harfleri alfabetik sıraya göre dizilmiş. 5-Rango, Yönetmeni: Gore Verbinski Verbinski
KAZANAN OKUYUCUMUZ
Soruların tamamına doğru yanıt gönderen okuyucularımız arasında yapılan çekiliş sonucu Sayın Yener Baysal bizden iki kişilik sinema bileti kazandı. Kutluyoruz.
BU SAYININ ÖDÜLÜ
Soruların tamamını doğru yanıtlayanlar arasında yapılacak çekilişle bir kişiye iki kişilik sinema bileti armağan edilecektir. Yanıtlar, en geç 10 Mart 2013 Pazar gününe kadar dergielimsende@gmail.com iletilmelidir. İletinize adınızı ve telefon numaranızı yazmayı unutmayınız. Kolay gelsin!
MEHMET OBUZ Veli
Dünyanın en büyük ressamları çocuklardır
bir çizgiyle gezintiye çıkmak...
Paul Klee
Geometrik şekillerin içini boyamak önemli olabilir; ama atladığımız bir şey var: Geometrik şekillerin dışını boyamak da önemli olabilir. Üçgenin içini boyamak somutlama sayılabilir. İyi boyuyor, kötü boyuyor gibi göndermeler yapabilir bize. Hatta mükemmel diye değerlendirebiliriz. Üçgenin dışı ise bağımsızdır, anlamsızdır, soyuttur. Yordamamız biraz daha düşer, resimden fotoğraf düşer, bizim yüzümüz düşer ve çocuğumuza deriz ki, “Niçin boyamıyorsun da karalıyorsun?” Oysa karalamaz çocuğumuz, soyutlar.
Soyutların göndergesi azdır. Belki de biz azız da ona kızıyoruz. Bazen yaptığı resmin neye benzediğini anlamaya çalışıyoruz, anlamıyoruz. Anladığımızda ise ne güzel benzetmiş diyoruz. Bu benzetmede çocuğumuzu zeka ve sanat dahisi görüyoruz. Oysa ki benzetme kolaydır. Zor olan benzetmeden benzetebilmektir. Çocukların resimleri gibi. Çocukların kendilerine ait resim formları vardır. Çocukların resimleri biçimsel rahatlıktır. Ama anlam olarak soyuttur. Biz her şeye realist bakarız; çocuklar ise düşsel bakar. Belki bu yüzden çatışıyoruz çocuklarımızla. Biz proje çocuk yaratıyoruz. Çocuklarımız ise düşsel bir hayat yaşıyor. Mordan elma, elmadan ağaç olabilir. Dünyanın en büyük ressamları çocuklardır.* *Paul Klee
Çok sık karşılaştığımız şikayetlerdendir “yemeyen, yemek seçen çocuk.” İştahının açılması için ilaç tavsiyesi isteyen, daha da kötüsü bu tavsiyeyi zaten bir komşudan almış ailelerle kısa bir sohbet, yememekten ziyade, düzensiz saatlerde atıştırılan abur cuburun, ana öğünlerde gecikmelere veya miktaren azalmaya sebep olduğunu anlamamıza yeter. Çocuğun mental ve fiziken sağlıklı olduğu durumlarda, yediği miktarların onun için yeterli olduğunu anlatmaya çalışırız. Bununla beraber, düşük doğum ağırlığıyla dünyaya gelmiş bir yavrunun yaşıtlarından ufak olmasının normal olması gibi, özellikle karbonhidrattan zengin, tek tip beslenen bir çocuğun da genelden iri olması beklenir bir durumdur. Anca ilki normal kabul edilebilirken, ikincisi ilerleyen yıllarda sağlık kurumlarına diyabet veya kalp hastalıkları olarak geri dönmektedir. Hayatımızın ilk yılları, belirli davranışları öğrendiğimiz ve bunları karekterimizin bir parçası yaptığımız kritik zamanlardır. Atıştırmak istediğinde bunu abur cuburla yapmayı öğrenmiş bir çocuğun ileri yaşlarda da, ara öğünlerinde kuru üzüm ve fındık içeren diyetlerle uyum gösteremeyeceğini tahmin etmek çok da zor değildir. Meyve tüketebilen, her çeşit et grubundan sorunsuzca yiyebilen, peynir, yoğurt canavarı çocuklar hepimizin hayali, ancak bunun gerçekleşmesinin yolu da yine bu taze dalı elinde sallayan bizlerden geçiyor. Aile içinde tutarlı bir yemek düzeninin varlığı, onlara örnek teşkil edecek atıştırma davranışları, yakınlarımızın da bizim kurallarımıza uyması, çocuğun temel davranışının da sağlıklı besinlerden yana olmasını sağlayacaktır. Burada dikkat edeceğimiz, temel besin gruplarının hepsinden (karbonhidrat, et, tavuk, balık, süt peynir, meyve ve sebzeler) dengeli bir mönü oluşturabilmektir. Özellikle küçük bireylerde, hastalık dışı zamanlar haricinde ilaç veya besin desteklerinin kullanımını doğru
bulmadığım gibi tavsiye edebileceğim tek şey, doğru alışkanlıkların kazandırılması için daha çok çaba sarf edilmesidir. Gerçekten ilaç kullanması gereken hastalık dönemlerinde ise temel olarak iki uyarı noktası vardır; hazırlama ve uygulama. Bu yaş grubunda sıklıkla kullanılan, sulandırılarak hazırlanan şuruplar, belirtilen ölçekte sıvının şişedeki kuru toza eklenmesi ve tamamen homojen oluncaya kadar çalkalanmasından ibarettir. Kutusunda hazır suyu bulunan şuruplar hariç, kaynatıp soğutmaktan daha uygun bir yöntem şişe su kullanılmasıdır. Belirtilen yüksekliğin önce yarısına kadar sıvı eklenip çalkalandıktan sonra, çizgiye kadar tamamlama yapılması daha doğru olacaktır ki toz çözündüğünde hacim azalması yaşanmasın. Çalkalama işlemi her uygulamadan önce tekrar edilmelidir. Bütün şuruplarda olduğu gibi bunlara da mutlaka, açıldığı ilk tarihin not edilmesi gereklidir, zira sulandırılan karışımların stabilitesi ve hijyenik yapısı çok daha hızlı bozulur. Açıldıktan sonra buzdolabının kapak kısmında, iki hafta boyunca saklanabilir. Daha sonra atılmalıdır. Uygulama sıklığı ise bir diğer can alıcı husustur. İlacın etkin dozda, yeterli sürede kalması iyileşme sürecinin beklendiği gibi olmasında en belirleyici unsurdur. Basit olarak “sabah-öğlen-akşam” tabiri, aslında günde 3 defa, yani 24 saatlik zaman diliminin 3’e bölünmesiyle ulaşılan saatlerde, 8 saat ara ile ilaç verilmesini öngörür. Her zaman hareket noktanız, bir günün 24 saat olduğu ve günde kaç defa alınacaksa, 24 saati bu zaman parçasına bölmemiz gerektiğidir. Bundan sonrası, cep telefonu gibi bir hatırlatma metoduyla bu zamanlara uymaya çalışmaktır. Bol kahkahalı, sağlıklı günler dileklerimle.
OCAK 2013
Palyaço gösterisi
İlizyon gösterisi
20.11.2012 tarihinde okulumuzu gösteri salonunda yapılan ilizyon gösterisiyle öğrencilerimiz eğlenceli bir zaman geçirdi. İlizyonistleri öğrencilerimiz büyük bir merak ve hayretle izlediler. Okulumuzda buna benzer etkinliklerimiz devam edecektir.
Okulumuzda tiyatro-sinema
19.10.2012 tarihinde okulumuzu gösteri salonunda yapılan palyaço gösterisiyle öğrencilerimiz eğlenceli bir zaman geçirdi. Palyaço kılıktan kılığa girerek ve etkinliklerine çocuklarımızı da dahil etti.
Çocuklarımızı sanatla tanıştırmak ve onları sanatla buluşturmak amacıyla okulumuzda düzenli olarak tiyatro sahneletip sinema gösterimi yapıyoruz. Aralık ayı içerisinde Afacan Özcan, Balabula adlı tiyatro oyunları ve 3D Çizmeli Kedi filmi okulumuzda gösterimdeydi.
Hacivat Karagöz
Mersin’de pilot okul seçildik
2012 yılında değiştirilen 36-72 Aylık Çocuklar İçin Okul Öncesi Eğitim Programı ve 0-36 Aylık Çocuklar İçin Eğitim Programı 10 ilde her ilden 20 okul olmak üzere 02.11.2012 tarihinde okulumuzu gösteri salonunda oynanan Hacivat- Karagöz oyunu, çocuklarımızın zararlı alışkanlıklardan uzak durmasını sağlayacak mesajlar içeriyordu. Geleneksel tiyatro oyunumuz olan gölge oyununu çocuklarımıza tanıtmaya devam edeceğiz.
toplam 200 okulda uygulanmaktadır.Pilot iller ise Van, Erzurum, Ağrı, Şanlıurfa, Diyarbakır, Hatay, Mersin, Ankara, İzmir, Adana olarak seçildi. Mersin’ de ise okulumuz bu eğitim-öğretim yılında yeni okul öncesi eğitim programını uygulamaktadır.
Okul Öncesi Sosyal Beceri Eğitim Projesi
Yenilikçi eğitim stratejileri yoluyla çağın gereklerine uygun, sosyal becerilere sahip; başkaları ile iyi ilişkiler kuran, toplumsal kurallara uyan ve toplumsal değerleri benimseyen, sorumluluk yüklenen, haklarına sahip çıkan ve başkalarının haklarına saygı gösteren bireyler yetiştirmek için okul öncesi eğitimin niteliğinin geliştirilmesine destek verilmesi amacıyla başlatılan “Okulu Öncesi Sosyal Beceri Eğitim Projesi” okulumuzda uygulanmaktadır.
Yeni yıl partisi
Yeni yıla bir kala okulumuzda Maskeli Yeni Yıl Partisi yapıldı. Çocuklar yeni yıl pastalarını afiyetle yiyip doyasıya dans ettiler.
Yeni web sitemiz yayında Buram Buram Türkiye Sergisi
Yerli Malı Haftasında okulumuz farklı bir etkinliğe imza attı. Anadolunun dört bir yanına ait kültürel zenginliklerimiz velilerimizin katkılarıyla biraraya getirelerek “Buram Buram Türkiye Sergisi” açıldı. Serginin amacı, çocuklarımıza Anadolu’nun zenginliğini göstererek farklılığın büyük bir zenginlik yarattığını anlatmaktı. Serginin gördüğü büyük ilgi, bize heyacan ve sevinç verdi.
Yeni arayüzü, zengin içeriği ve sürekli güncel tutulan yapısıyla yeni web sitemiz www.mersinyba.com adresinde yayına girmiştir.
Okulumuz sosyal medyada
Okulumuzun facebook adresi: www.facebook. com/mersinyba şeklindedir. Etkinlik, duyuru, fotoğraf ve bilgilendirmeler için lütfen sayfamızı ziyaret edip “beğen” butonuna tıklayınız. Okulumuzun twitter adresi ise: www.twitter.com/ mersinyba’ dır.
OCAK 2013
.
ÖMÜR BOYU SAKLANMASI İÇİN DİZE’YE MEKTUP
Dize’ciğim, hayatım, seni kucağıma ilk alışımda, sana kanım hemen ısındı.
Hastanede sen doğmadan önce sezaryeni yapacak olan doktor amcandan dua etmek için izin istedim. Yüksek sesle, “Allahım bir kızım var, esmer güzeli, sağlıklı ve akıllı. İnşallah sen de sağlıklı, beyaz tenli, renkli gözlü ve ablan gibi akıllı olursun.” diyerek duamı bitirdim. Ameliyathanedeki doktor amcaların ve hemşire ablaların çok gülüştüler.
Sen dünyaya geldiğinde ben baygındım. Senin o ilk halini göremedim. Uyandığımda saati hatırlamıyordum; ama kafamı sana doğru çevirip baktığımda çok güzel ve kırmızı yanaklı bir bebek gördüğümü hiç unutmayacağım. Anneanne’ne “Bu benim kızım mı!!!” diye şaşkınlık içinde sorduğumu bilmeni isterim. Anneannen, sen doğduktan sonra hastanedeki bütün doktor ve hemşirelerin seni çok sevdiklerini ve seninle resim çektirdiklerini söyledi. Canım çok acımasına rağmen sesini duyduğumda tüm acılarımı unutmak harika bir duyguydu. Seni ilk kucağıma aldığım anın tarifi imkansızdı. Hastaneden eve geldiğimizde seni büyütmenin çok sabır ve fedakarlık isteyen zor bir iş olduğunun farkındaydım. Bunu sen de çok daha iyi anladım. Çok zor bir bebektin. Sürekli ağlardın. Hiç uyumazdın. Öyle ki, geceleri
uyandığında seni ne zaman uyuttuğumu ne zaman yatağına yatırdığımı bile hatırlayamazdım.
Her zaman, “bu minicik kız ne zaman büyüyecek ne zaman diş çıkaracak, ne zaman konuşacak, ne zaman yürüyecek….” diye düşünürdüm. Ama senin o tatlığın ve güzelliğin bana öylesine huzur veriyordu ki, nasıl büyüyüp beş yaşına geldiğini anlayamadım.
Şimdi anasınıfına başladın. Sen ne zaman büyüdün kızım.Sen büyürken benim seninle ilgili hayallerim de büyüyor. İnşallah, ilkokula, ortaokula, liseye ve üniversiteye gittiğin günleri, ilk aşkını, ilk iş gününü, evlendiğin günü, anne olduğun gününün hepsini birlikte yaşarız. İnşallah her zaman mutlu bir çocuk olursun. Yolun bahtın açık olsun, Gülen yüzünü hiçbir şey soldurmasın, Hayat hep sana gülsün, hep seni güldürsün Şans hep senden yana olsun, Herş eyden önemlisi sağlığın hiç bozulmasın! Seni ve senin gibi bütün çocukları kötülüklerden, kazalardan, belalardan, hastalıklardan Rabbim korusun. Uzun ve sağlıklı bir ömür, hayırlı yazılar nasip etsin.
Arada sırada saçımı başımı yoldurtacak kadar sinirlendirsen de, “ SENİ ÇOK SEVİYORUM!”
CANIM KIZIMA /
Senden çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum, sen benim en büyük öğretmenimsin.
Kirlenmemiş, henüz kirletilmemiş insan özünü sende gördüm ve umutlandım, gelecek günlerin daha güzel olacağına inancım pekişti. Sana çok teşekkür ederim benim güzel yavrum. Sana ne zaman bir şey öğretmeye kalksam
CEMAL AYDEMİR
seni kirlettiğimi gördüm. Sen beni hatalarımdan ve kirlenmişliklerimden kurtardın. Sen dini, dili, milleti olmayan insan, sadece insan olan ve mutlu olmak için; ama sadece mutlu olmak için çabalayan insan yavrum. Her çocuk senin gibi anne ve babasını eğitiyor mu acaba? Sen bunu beceriyorsun benim dünyalar güzeli canım kızım. Seni çok seviyorum.
İKİNCİ SORU
Öğretmen,öğrencilere: "Sizlere sorular soracağım. Birinci soruyu bilene ikinci soru sorulmayacak. Şimdi söyle bakalım Ahmet, bir hindinin kaç tane tüyü vardır? " Ahmet: " 9567 tane tüyü vardır Öğretmenim!" Öğretmen: " Nereden öğrendin bunu? " Ahmet: " Öğretmenim, hani ikinci soru sorulmayacaktı. "
BÖYLE SORUYA BÖYLE CEVAP
Renkli kişiliği ve düşük not vermesi ile öğrencileri arasında özel bir üne sahip olan felsefe öğretmeni, sınav yapacağı gün öğrencilere, önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp masanın üzerine koydu. Sonra: "Sınav sorumu soruyorum" dedi. "Bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayınız." Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden yüz vermek zorunda kaldı. Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu iki sözcük yer alıyordu: - Hangi sandalyenin?
İNGİLİZCE
Bir gün öğretmen öğrencilere sorar: at koştu koştu koştu koştu, suya düştü, boğuldu, öldü. Bunu ingilizceye çevirin" der. Önde oturan Mert parmak kaldırır. Öğretmen ona söz hakkı verir. Mert: At dıgıdık dıgıdık dıgıdık dıgıdık. Cumburlop, gulu gulu " der.
TANISANA HADİ
Biyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkes acayip çalışmış, notlar, kopyalıklar havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın yapılacağı gün gitmişler bir de bakmışlar, ortada kağıt kalem yok sadece sıra sıra mikroskoplar. Hoca; - “Bu mikroskop lam’larında bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak” Tabii hemen itirazlar ama fayda etmemiş, hocanın dediği dedik. Ögrenciler mikroskoplarına geçmiş ama tanıyamıyorlar… En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış. Hoca arkasından seslenmiş; - “Kimsin sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?” Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış. - “Tanısana hadi tanısana kim olduğumu…”
SINAV KAĞIDI
Fizik imtihanında sorulan soruları bilmeyen Erol, boş kağıt vermenin öğretmene hakaret olduğunu düşünerek şu dörtlüğü yazar ve öğretmene teslim eder: - YÜRÜ BOŞ KAĞIT YÜRÜ, HOCANIN YANINA VAR DA GEL, İKİ ZAYIFIM VAR İDİ, ÜÇ OLDU MU SOR DA GEL? Dörtlüğü okuyan öğretmen -ŞİİRİN GÜZEL ŞİİR BÖYLE ŞİİR GENE YAZ BU KAFA SENDE İKEN AYRILMAYIZ BİZ BU YAZ
OCAK 2013
aAdak ve kurban kesimi aMangalda et ve piliç pişirimi aLahmacun içi
Adres : Bahçelievler Mahellesi 1809 Sokak Tahiroğlu Apt. altı - Yenişehir/Mersin Telefon : 0324. 325 22 31 / 0536. 772 36 76
aKebap çeşitleri aKağıt kebabı aTepsi kebabı aİçli köfte aİnegöl köfte aEt köfte aTavuk köfte