BÜLTEN 3 (MART)

Page 1

ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN!

Mart 2012 Sayı: 3 MERHABA Dünyada ve ülkemizde çok yoğun bir karmaşanın ve krizlerin içinden geçiyoruz. Emeğe emekçilere karşı küresel saldırı hızlanarak devam ediyor. Kazanılmış haklarımız ve örgütlülüğümüz yok edilmek isteniyor. Tam da bu süreçte 27 Mayıs 2011 tarihinde ‘’DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SENDİKASI’’nı kurduk. Bu günlerde 9 ay 10 gününü doldurdu.

Emekçinin alın terine sahip çıkma hakkını ortadan kaldırmaya çalışan, işçileri patronların karşısında güçsüz ve örgütsüz kılan, onları güçsüz bırakmaya, boyun eğmeye mahkum etmek isteyen 12 Eylül ürünü baskıcı ve yasakçı Sendikalar Kanunu ile Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu, temelde hiçbir değişiklik olmadan sahte bir özgürlükçü ambalajla sürdürülmeye çalışılıyor. Yeminli işçi düşmanlığı yapanlar, emekçilere karşı tarihinin en büyük saldırılarından birinin daha hazırlığı içindedirler.

Tüm doğumlarda olduğu gibi sancılarla, sıkıntılarla ve özverilerle geçen bu sürede kurucu arkadaşlarımla, üyelerimizle, destek veren emek dostlarımızla ve bizden maddi manevi desteğini esirgemeyen DEVRİMCİ İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (DİSK) ve kardeş sendikalar ile bu günlere geldi. Yeni bir sezona, yani deniz kum güneş turizmi sezonuna girmeye hazırlanıyoruz. 100 binlerce sezonluk turizm işçisinin işsiz geçirdiği aylar son buluyor. Yeni sezon işçisine, çarşısına ve herkese güzellikler ve bol kazanç getirsin istiyoruz.

Bu saldırının iki ayağından biri, içinde sendika sözcüğü dahi geçmeyen ve sınıfsal çıkarları örtbas etmek üzere tasarlandığı anlaşılan “Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı”dır.

Ancak düzen o düzen değil.

Hazırlanan bu belge ile Kıdem Tazminatı Fonu kurulması, Bölgesel Asgari Ücret Uygulanması ve Özel İstihdam Büroları eliyle işverenler için yaratılmak istenen “ucuz emek Cenneti”ne, güvencesiz çalışma koşullarına zemin yaratacaktır. Böylece hem çalışma ve geçinme koşulları işçiler aleyhine bozulacak, hem de işçilerin bu sürece karşı mücadele olanakları tümüyle ellerinden alınacaktır.

Türkiye sendikal haklar ve özgürlükler bakımından, Dünya çalışma örgütü (İLO) nün kara listesinde. 30 yıldan bu yana iş kolu ve iş yeri barajları ile grev yasakları ile üyelikte ve istifalarda noter şartı ile ve daha yüzlerce antidemokratik yasa maddeleri ile sendikalar yasası, sendikalar kurulamasın, örgütlenemesin ve çalışamasın diye yazılmıştır.

Her yıl ILO Konferansı’nda Türkiye sendikal hak ihlalleri ve uluslararası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke arasında yer alıyor, Kara Liste’ye giriyor. İnsanca yaşanılabilir ve demokratik bir ülke olmanın temel adımlarından biri ILO sözleşmelerine uygun bir sendikal yaşama kavuşmaktır. AKP hükümetini, işveren örgütlerini ve sendikal konfederasyonları Türkiye’nin ILO standartlarına ulaşması için adım atmaya davet ediyoruz. · · · · · ·

GÜDÜMLÜ SENDİKACILIĞA HAYIR! DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ! VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ! İŞÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ! ILO SÖZLEŞMELERİ UYGULANSIN! ÖZGÜRLÜKÇÜ SENDİKA YASASI İSTİYORUZ!

12 Eylül faşist askeri cuntanın ‘’ki bu gün failleri sözüm ona yargılanıyor’’ anayasası ve yasaları temel mantık değiştirilmeden bu güne kadar getirildi. Yasa koyucunun temel hedefi sendikaları ve işçileri pasif kılmaktı. 24 Ocak 1980 kararları bu sonucu istiyor ve dayatıyordu. Bu gün ‘’ Demokratik açılım’’, ‘’ İleri demokrasi’’, Askeri dönemlerle hesaplaşma’’ nutukları arasında ülkeyi yönetenler İLO standartlarında bir sendikalar yasası yapmak yerine yine 12 Eylül Anayasasını, buna bağlı iş yasalarını ve sendikalar yasasının bir benzerini, devamını ‘’REFORM’’ diye önümüze sunmaktalar. Hani ‘’ Eşeği boyayıp at diye satarlarmış ya’’ aynen öyle.


Kamu çalışanlarına grevsiz toplu iş sözleşmesi yasası, işçilere barajlı, noter şartlı, grev yasaklı sendika hakkı. Zaten var olandan birçok bakımdan daha geri bir yasa olarak geliyor. Reform- meform palavra. Men Dakka dukka. Halkın yoksullaştırıldığı, emeğin ucuzlatıldığı, satın alma gücümüzün her gün biraz daha eridiği ülkemizde son 10 yılda 39 dolar milyarderi yaratmanın başka yolu da yoktu zaten. Birileri yoksullaşacak, aç kalacak ki, birilerinin cepleri, küpleri ağzına kadar dolabilsin. İşçiler,engellenebilir iş kazalarından (İş Cinayetlerinden), meslek hastalıklarından ölüyor, hastalanıyor, sakat kalıyor, iş göremez hale geliyor. İşsizlik diz boyu. İş bulup çalışanlar,açlık sınırı altında ücretler için günde 12–14 saat, kötü çalışma ve yaşam koşullarında çalıştırılıyor. Sigortasız,kayıt dışı çalıştırma’’ vaka-yı adiyeden olmuş’’ yöneticilerimiz uyuyor.

İŞ CİNAYETLERİNDE SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ! GÜVENCESİZLİK, ORTAÇAĞ KOŞULLARINI DAYATIYOR: İSTANBUL’DA 11 İŞÇİ YANARAK YAŞAMINI YİTİRDİ!.. 2012’nin ilk gününde Kırıkkale'nin Yahşihan ilçesindeki askeri silah mühimmat deposunda gerçekleşen patlamada 4 işçi; Şubat ayının sonunda ise Adana'nın Kozan ilçesindeki Gökdere Köprü Barajı Derivasyon Tüneli’nin kapağının patlaması sonucunda 10 işçi hayatını kaybetmişti. Davutpaşa, Tuzla, Bursa, Balıkesir, Zonguldak, Ankara Ostim, Elbistan, Tarsus, İstanbul, Kırıkkale ve Adana’dan sonra ortaya çıkan katliam gibi iş kazalarından sonra güvencesizliğin, denetimsizliğin, örgütsüzlüğün bir sonucu olarak ölüm acımasız yüzünü bu kez yeniden İstanbul’da gösterdi. Esenyurt'ta 200 işçinin çalıştığı bir AVM inşaatının şantiyesinde işçilerinin kaldığı çadırda elektrik kontağından çıktığı sanılan yangında ilk belirlemelere göre 11 işçi yaşamını yitirdi. İşyerinde çalışan işçilerin, taşeron firmalarda çalışan işçilerin başka şehirlerden geldiklerini, kötü şartlarda çalıştıklarını ve uygunsuz koşullarda barındıklarını, yetkililerin gerekli denetimleri yapmadıklarını söylemelerine bakılırsa durumun vehameti daha kolay anlaşılacaktır.

İşçilerin ve memurların yoksulluğunu, açlığını hükümetler ve diyanet kabul etmiş ‘’ Fitre ve zekât çalışanlara verilebilür’’ diye fetvalar veriyorlar.

İnsan yerine “daha fazla kâr”ı kutsayan, iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya ikincisi; sendikal hak ve özgürlükler konusunda da ILO’nun kara listesinde olan bir ülkeden başka hangi sonuç beklenebilir ki?

Ne gam! Ekonomimiz iyi gidiyor .Dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz. 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde olacağız. En az yeni 30 kadar daha dolar milyarderi yaratacağız.Ancak halk biraz kemerleri sıkmalı, daha çok çalışıp, daha az kazanmalı. Yoksa siz istikrarı bozmak mı istiyorsunuz?

Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Ülkemiz ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Bu utanç verici bir tablodur. Resmi istatistiklere göre Türkiye’de her yıl ortalama 75 bin iş kazası yaşanmakta; her yıl binden fazla işçi yaşamını yitirmektedir. Kayıt dışı çalışan işçilerin yaşadıkları iş kazaları istatistiklere hiç girmediği gibi; kayıtlı işçilerin geçirdikleri kazaların birçoğu da bildirilmemekte, hasır altı edilmektedir.

Evet, biz bu istikrarlı yoksullaşmayı, istikrarlı hak kayıplarını ve istikralı sendikasızlaşmayı bozmak istiyoruz.

Oysa biliyoruz ki iş kazalarının yüzde 100’ü önlenebilir durumdadır. Önlenebilir oldukları halde bunun için adım atılmaması tek kelimeyle “iş cinayeti”dir!

Biz istikralı bir şekilde ‘’ İnsanca çalışacak, insanca yaşanacak bir ülke, iş ve aş istiyoruz’’

Öte yandan, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikaları, sendikal haklara ulaşmayı, dolayısıyla işçinin güvenliği ve işyerlerinin denetimini olanaksızlaştırmaktadır.

Bunun için mücadele ediyoruz, bunu için mücadele edeceğiz. Bunun için mücadele edenlerle birlikte başaracağız. İş kolumuzda, ülkemizde ve Dünyada.

Bütün bunlar, emekçilerin büyük bir kesiminin, çalışma ilişkilerinde sınırsız esneklik ve keyfiliğin hüküm sürdüğü koşullarda, kuralsız ve güvencesiz olarak çalıştırıldıklarını göstermektedir.

Sendikalar bunun için kurulur.

Bize göre, “önce insan!” yerine, “önce kâr”, “önce sermaye” anlayışını öne çıkararak iktidarlarını sürdürmeye çalışanlar bu cinayetlerin sorumluluğunu paylaşmaktadır!

KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA ! YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ ! Kalın sağlıcakla. Mustafa YAHYAOĞLU DEV-TURİZM-İŞ Genel Başkanı

Devrimci turizm işçileri sendikası aylık ücretsiz bülten. Sahibi: Mustafa Safvet YAHYAOĞLU Yazı işleri Müdürü: Burhan KAYAOĞLU Basıldığı yer: Can Ajans

Hükümet kayıtdışı, kuralsız, güvencesiz, sağlıksız koşullara sahip işyerlerine yönelik önlem almadığı ve sendikal hakları tanımadığı sürece bu cinayetler de durmayacaktır. Esenyurt’da, insanlık dışı koşullarda, güvencesiz ve insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kaldıkları için yaşamlarını yitiren 11 işçiyi kaybetmenin acısını hiçbir cümleyle anlatamayız.

Adres: Üçgen mahallesi Anafartalar cad.Saraçoğlu iş merkezi 78/93 ANTALYA Tel: 0242 244 69 96- 0533 553 12 79 Web: http://devturizmis.org Mail: info@devturizmis.org


Sivas Katliamı davası, 13 Mart 2012 günü zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü. Davanın bu sona ilerlediği son bir haftada yaşananlar, davayı hangi zihniyetin, niye düşürdüğünü apaçık ortaya koyuyor. Sivas’ta televizyonların canlı olarak verdiği görüntüler hala bu ülkede yaşayan herkesin hafızasında tazeliğini koruyor. Devletin, polisin, hükümetin seyirciliği eşliğinde gerçekleşen bu vahşete imza atanlar, AKP’de milletvekilliği ve bakanlık yapmış kişiler tarafından mahkemelerde savunuldu, avukatlıkları üstlenildi. Son olarak da “İnsanlık suçlarında zamanaşımı olmasın” önerisi AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

TURİZM İŞÇİSİNİN İNTİHARI Denizli'de bir otelde çalışan 21 yaşındaki Serap Çoban, geriye “Bankaya kredi kartı borcum var. Ödeyemedim” yazılı bir not bırakarak hayatına son verdi. 21 yaşındaki Serap Çoban, Denizli’de bir otelde çalışarak hayatını kazanmaya çalışırken, ödeyemediği kredi kartı borçları nedeniyle intihar etti. Denizli’nin Akköy İlçesi’ne bağlı Develi Köyü’nde yaşayan 21 yaşındaki Serap Çoban, geriye “İki ayrı bankaya kredi borcum var. Bunları ödeyemedim. Beni affedin” yazılı bir not bırakarak babasının av tüfeğiyle hayatına son verdi. Genç kızın cesedi, silah sesini duyan ailesi tarafından bulunurken, Serap köyü Develi'de toprağa

12 MART DARBESİNİN 41. YILINDA ORTAK TEPKİ: 12 Mart 1971 darbesinin 41. yıldönümü dolayısıyla ortak bir yazılı açıklama yapan DİSK, KESK, TTB ve TMMOB yönetimleri, tüm dünyayı özgürlük arayışı ve anlayışıyla etkisi altına alan 68 gençlik hareketinin sermayeyi rahatsız ettiğini ve ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin 12 Mart darbesini emekçilerin hak aramasına karşı yaptığını belirtti “12 MART, 12 EYLÜL’Ü DOĞURDU” Açıklamada bizzat darbenin generali Memduh Tağmaç’ın “Toplumsal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” sözleri hatırlatılarak, “Toplumsal uyanışın tırpanlanması için emekçi halka karşı başlatılan ‘Balyoz Harekâtı’ darbenin kimlere ve hangi taleplere yönelik yapıldığını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Sonuçta 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’yle demokrasi isteyen toplumun tüm dinamik kesimleri baskı altına alınmış, işçiler, emekçiler, devrimciler, aydınlar, üniversite gençliği işkenceden geçirilmiş, cezaevlerine doldurulmuştur. 12 Mart Darbesi ile ilk adımları atılan askeri faşist sistem 12 Eylül Askeri Darbesi ile kurumsallaştırılmıştır. Ancak aradan geçen 41 yıla rağmen 12 Mart darbecileri hakkında ne bir soruşturma açılmış ne de darbenin arkasındaki gerçek güçler açığa çıkarılmıştır. Bundan cesaret alan darbeciler 12 Mart sonrası ülkemizde yeniden yükselen anti-emperyalist ve devrimci uyanışa müdahale edip topluma yeni bir biçim verecek “koşulları yaratarak” 12 Eylül Faşist Darbesi’ni gerçekleştirmiştir” denildi.


İş Yasası’ndan doğan haklarımızı bilmek neden önemli? Tarım işçilerinin yüzde 80’i kayıt dışı çalışıyor. Sanayide kayıt dışı oranı tam olarak bilinemese de, işçilerin üçte birinin kayıt dışı çalıştığı tahmin ediliyor. Pek çok işyerinde, kayıtlı çalışan işçiler, kanundaki haklarından yararlanamıyor, yaşanan hukuksuzluklara göz yummak zorunda bırakılıyor. Yani işçi lehine hükümleri oldukça azaltılmış dahi olsa, çalışma yaşamının düzenli ve kurallı olmasını bir nebze sağlayan İş Yasası’ndaki haklardan yararlanabilen işçi sayısı dahi azalmış durumda. İş Kanunu’ndaki haklarımızı öğrenmek önem taşıyor. Eğer bazı haklarımız olduğunu bilmezsek, yeni haklar için mücadele edemeyiz. Bilmediğimiz haklarımızı koruyamayız. Önce haklarımızı bileceğiz, iktidarın nerelerden saldıracağını göreceğiz ve bunun üzerine saldırılara karşı haklarımızı korumak, sermayenin manipülasyonlarına karşı arkadaşlarımıza gerçeği anlatmak mümkün olabilir. Örgütsüz bir işçi sınıfı kolay manipüle edilir. Onlarca yıldır iktidarların kaldırmayı hedeflediği kıdem

tazminatı hakkımıza en yoğun saldırı AKP iktidarı döneminde gerçekleşiyor. Üstelik medya organlarından ‘herkese kıdem tazminatı verilecek’ türü haberlerle sunuluyor. Öyle bir noktaya geldik ki, bunca yıldır ‘kıdem tazminatımıza dokundurtmayız’ derken; bugün AKP iktidarı, neredeyse kıdem tazminatı hakkımızın gaspından dahi siyasi rant sağlayacak durumda. O zaman daha fazla öğrenmek, daha fazla anlatmak, daha fazla örgütlenmek gerekiyor. Bugün iç ve dış sermaye odakları, AKP iktidarı ile birlikte, İş Yasası’nı daha da esnekleştirmeyi; çalışma yaşamını sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemeyi hedefliyor. Bu yeni düzenleme, sermaye lehine bir düzensizliğin hüküm sürmesi anlamına geliyor. Buna karşı mücadele etmek ise, bizlere düşüyor. Patronlar çocuklarına miras olarak fabrikalarını bırakırlar; işçilerse çocuklarına miras olarak mücadele geleneğini bırakır, kazanılan hakları bırakır. Bugün, geçmişin mirasına sahip çıkmak ve bu hakları ileri taşımak durumundayız. Bunun için de bilmek, anlatmak, mücadele etmek, örgütlenmek gerekiyor…


8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, ŞİDDETSİZ SÖMÜRÜSÜZ BİR DÜNYA TALEBİYLE TÜM DÜNYADA VE ANTALYA DA KUTLANDI 1857 tarihinde ABD ‘nin New York kentinde 40 000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları İsteğiyle çalıştıkları fabrikada grev başlattılar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı. 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekânlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi ya-

pıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor .Evet, 8 Mart tarihçesine kısa bir bakıştan sonra bugüne gelelim. . Ülkemizde her gün ortalama 5 kadın öldürülüyor. Katilleri en yakınlarındaki erkekler. Yalnızca 2011 yılında 232 kadın öldürüldü. Devlet bu duruma seyirci kalıyor. Şiddet mağduru kadınlar yine devlet eliyle işkencecilerine teslim ediliyor : Neoliberal politikalar sonucu yoksulluk giderek artıyor. Yoksulların büyük bölümünü de kadınlar oluşturuyor. Dünyada açlık çeken 10 kişiden 7 si kadın. Kadınlar Türkiye’de yoksulluğun en ağır biçimini yaşıyorlar. Düşük ücretli, güvencesiz, esnek çalışma saatlerinin yaygın olduğu sektörlerde çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Her zaman önce kadınlar çıkartılıyor işten .Türkiye’de kadınların yalnızca yüzde 29 u işgücüne katılıyor. Bu katılım çoğu zaman çocuk sahibi olmakla son buluyor. Doğum izni dünya standartlarının çok altında. Kamu sektörü dışındaki işyerlerinde süt izni yok. Kreş yok.

Devlet politikalarıyla da beslenen zihniyet kadınları eve kapatarak cinsiyetçi iş bölümüyle hepten görünmez haline getirmek istiyor. Evlerinin tüm işlerini ve çocuk bakımını da üstlenen kadınların emeği yok sayılıyor ve sosyal güvenlik sisteminin dışında bırakılıyor. Ülke nüfusunun yarısını kadınlar oluşturuyor ama ülkeyi erkekler yönetiyor. Kadınların 2007 Genel seçimlerinde parlamentoda temsil oranı yüzde 9’ idi. Son genel seçimlerde her ne kadar bu oran arttıysa da kadının siyasetteki görünmezliği aynı kaldı. Biz kadınlar, kadını şiddetten, tacizden, tecavüzden koruyacak yasalar ve korunaklar istiyoruz. Biz kadınlar cinsiyetçi iş bölümünden ve görünmez emek olmaktan kurtulmak istiyoruz. Biz kadınlar BARIŞ İSTİYORUZ. Bu topraklarda Ölüm olmasın istiyoruz. Biz kadınlar örgütlenme ve sendikalı olma hakkı istiyoruz.

Fatma KAYAOĞLU


CENNETTE AZAP BAŞLIYOR…! Yeni bir turizm sezonunun daha başındayız. Otel işletmeleri sezonluk bütçelerini yapıyor, eksik personellerini tamamlamak için eleman ilanları veriyor, eksikler tamamlanmak için depo sayımları yapılıyor ve sezonluk satın alma anlaşmaları imzalanıyor. Yani yeni sezonda tatilciler için bir ‘’CENNET’’ yaratmak için olağan üstü bir çaba harcanıyor. Elbette hedeflerinde bu sezon kazanacakları para var. Bu sezon en çok parayı nereden kazanacaklar dersiniz? Cevabı belli turizm işçisinden! Nasıl mı? En başta otellerin ucuz satmak zorunda olduklarından şikâyet edecekler. Dünyada ve bölgede yaşanan ekonomik kriz den yakınacaklar. Turizm işçisinin fedakârlık yapması gerektiğinden dem vuracaklar. Otellerin kazanması halinde turizm işçisinin de kazanacağını söyleyecekler. Otellerin kazanabilmesi için çalışanlarının mesai kavramına saplanmaması gerektiğini söyleyecekler. Hata 45 saatlik haftalık çalışma saati 90-95 saate kadar çıkacak. Bunun karşılığında fazla mesai talebinde bulunmak otel işletmelerinin daha az kar etmesi anlamına geldiği için, kesinlikle başvurulması yanlış bir davranış ve işten çıkarılma nedeni olarak görecekler. Hafta tatilimi? O da ne? Ne gereği var zaten kış boyu tatildesiniz, şimdi çok çalışıp çok para kazandırma zamanı. Yanlış turizm politikaları ile tatilci için cennete çevirdiğimiz ülke turizminden artık 30 milyar dolar turizm gelirinden bahsediyoruz. Turizm işçisinin durumu ise içler acısı. Çok ağır çalışma koşulları yüzünden, ‘’cennette azap’’ içinde olan turizm işçisinin cebine giren bir kazanç yok. Bütün yıl boyunca çok kısa, 4-6

ay gibi bir zaman diliminde ancak çalışma imkânı bulan turizm işçisi çok düşük ücretler karşılığında, daha fazla kâr adına vahşice çalıştırılıyorlar. Peki, otel işletmeleri, turizm işçilerini nasıl böyle sosyal hayattan, aile yaşamından kopararak, fiziksel ve ruhsal travma ya maruz bir biçimde çalıştırmayı başarabiliyorlar? Sektörel krizi yâda genel krizi bahane edip, işsizlikle tehdit ederek! ( İşine gelirse çalış gelmiyorsa s….r git. Kapıda bekleyen bir sürü işsiz var) Kendi gücünü göremeyen turizm işçileri ise çaresizlik içinde, patronların önlerine koydukları koşulları kabul etmek zorunda kalıyorlar.

Oysa bugün dünyanın pek çok ülkesinde işçiler ayakta ve krizin faturasını ödemeyeceklerini cesaretle haykırıyorlar. Çözüm ABD’den Yunanistan’a, İspanya’ya kadar diğer ülkelerdeki sınıf kardeşlerimizi örnek almaktır. Onların yapmış olduğu gibi patronlar sınıfının haklarımıza dönük saldırılarına ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı isyan bayrağını açmaktır. Çözüm örgütlenmektir, birlikte güçlenip mücadele etmektir. Patronlara bizimde sosyal yaşamımız, ailemiz olduğunu, insanca yaşam hakkımız olduğunu göstermektir. Çözüm örgütlenmektir, 30 milyar dolar turizm gelirinden, insanca bir yaşam için, kendi ürettiği bu gelirden hak ettiğini almaktır.

Burhan KAYAOĞLU


TÜKETİCİ HAKLARI içecek ve kullanılacak su bulma, ulaşım, haberleşme, tüketiKimi zaman gıda maddesi, kimi cilerin en temel haklarıdır. Her zaman beyaz eşya, kimi zaman tüketici bu hakları talep edebilbir garsonun yemek servisi ve- meli, bu haklara ulaşabilmeli ve bunları etkin bir şekilde kullanaya bir seyahat acentasının seyahat programı, kimi zaman da bilmelidir. içme suyundan toplu taşımacılı- 2- Sağlık ve Güvenliğin Koğa kadar Belediyelerin sundurunması Hakkı: ğu kamusal hizmetler tümüyle birer tüketim ürünüdür. Bu yel- Tüketilmek üzere satışa sunupazeyi sonsuza kadar genişle- lan her türlü mal ve hizmetin yaşam ve sağlık açısından kultebiliriz. Nefes alıp verdiğimiz sürece bütün bu tüketim ürünle- lanıcılarına zarar vermeyecek rinden faydalanmak zorundayız. durumda bulunması hakkıdır. Yani YAŞIYORUZ, ÖYLEYSE TÜKETİCİYİZ. 3- Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı: Yaşıyor olmamızın sonucu olarak Tüketicilere çok çeşitli ve kaliteli tüketmek zorundaysak, tüketim sürecinde bir takım sorunlarla kar- mal ve hizmetlerin ucuz fiyattan şılaşmamızda kaçınılmazdır. Satın sunulması, satış sonrası hizaldığımız bir gıda maddesinin bo- metlerin yeterli düzeyde olması zuk çıkması, çamaşır makinesinin yanında; satıcının suiistimalini fonksiyonlarından her hangi birisi- gösterir tek taraflı sözleşmeler, nin çalışmıyor olması, içme suyu- sözleşmelerdeki haksız hükümmuzun temiz ve hijyenik olmama- ler, zorlayıcı kredi şartları ve sı, bir ürün veya hizmeti edinmek baskı yaratan satış yöntemleriiçin hazırlanmış olan sözleşmeler- ne karşı korunma hakkıdır. de haksız maddelerin yer alması sonucu zarara uğramamız tüketim sürecinde karşılaşabileceğimiz ola- 4- Bilgilendirme Hakkı: sı sorunlardan sadece bir kaçı. Bu Mal ve hizmeti satın alırken yelpazeyi de sonsuza kadar geniş- doğru karar vermeye yardımcı letebiliriz. olacak bilgilerin edinilmesi hakkıdır. İşte tam bu noktada, sorunların na5- Eğitilme Hakkı: sıl çözümleneceği veya tüketimde sorun yaşanmaması için hangi ön- Yanlış, yanıltıcı, eksik reklam, lemlerin alınması gerektiği sorusu- etiket ve ambalaja karşı korunnu yanıtlamamız gerekiyor. Bu so- ma ve bilinçli, sorumlu tüketici olmak için eğitim kurumlarında runun yanıtı Evrensel Tüketici eğitilme hakkıdır. Haklarında veriliyor. MERHABA

EVRENSEL TÜKETİCİ HAKLARI

6- Tazmin Edilme Hakkı:

1- Tüketicinin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı:

Satın alınan ürünlerin bozuk, eksik veya hatalı çıkması durumunda kusurlu malın geri alınması, yenisi ile değiştirilmesi, kusurlu hizmetin yeniden görül-

Barınma, ısınma, aydınlanma,

mesi, gerekirse tazminat ödenmesi hakkıdır. 7- Temsil Edilme Hakkı: Hükümetin ekonomik politikalarının oluşturulmasında dikkate alınma, kamu organlarında temsil, firmalarda; özellikle ürün geliştirme aşamasında görüşü alınma hakkıdır. 8- Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı: Sağlık koşullarına uygun fiziksel çevrede yaşama, çevresel tehlikelerden korunma, günümüz ve gelecek nesiller için doğayı koruma hakkıdır. Ülkemizde ise, bütün dünya ülkelerinin kabul ettiği ve uyguladığı bu evrensel hakların yanı sıra 1995 yılında çıkartılarak, 2002 yılında, benimde içerisinde bulunduğum on kişilik bir komisyon tarafından hazırlanan değişikliklerle daha koruyucu ve çağdaş hale getirilen 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile tüketicinin haklarının korunması ve tüketicinin örgütlenmesi için yeni bir dönem başlatıldı. Şimdi önemli olan, tüketicinin hakkını arama kararlılığında olması, sesini yükseltmesi ve evrensel ve yasal boyutlarda kendisine verilen haklara sahip çıkmasıdır. Tükenmeden tüketebileceğimiz günleri birlikte yaratmak dileğiyle, hoşçakalın. Ali Ulvi Büyüknohutçu Tüketici ve Kiracı Hakları Derneği (Tükider) Genel Başkanı Kent Konseyi Tüketici Hakları Çalışma Grubu Başkanı


18. 03. 2012 Pazar günü 13.00–18.00 Bir süredir devam etmekte olan DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SENDİKASI Kadro eğitimi (Haklarımızı öğreniyoruz) programımız doğrultusunda ‘’KADIN İŞÇİLER VE KADIN HAKLARI EĞİTİMİ’’ yapılacaktır.

Antalya da 1960 yılından 2010 yılına kadar sendikal mücadelede 50 yıl (Bir Ömür) önemli bir yeri olan, DİSK kurulduğundan itibaren ölümüne kadar DİSK bölge temsilciliğini sürdüren, 12 Eylül askeri cuntası döneminde DİSK yargılanırken 11 yıl idamla yargılanan ve DİSK le beraber berat eden Recep KOÇ u ölücünün ikinci yılında ‘’Antalya da sendikal mücadelenin tarihi’’ konulu söyleşil ile anacağız. Serbest kürsüde anılarınızı paylaşmaya davet ediyoruz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.