BÜLTEN 6 (TEMMUZ)

Page 1

Haziran 2012 Sayı: 6 MERHABA MERHABA–6 DİSK Akdeniz Bölge Temsilciliği ve KESK Antalya Şubeler Platformu ortak bir basın açıklaması yaptı. Attalos heykeli önünde bir araya gelen DİSK ve KESK emekçileri sık sık “Yaşasın sınıf dayanışması, Birleşe birleşe kazanacağız,İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları attılar. Basın açıklamasına Dev-Turizm -İş Sendikası, ÖDP, EMEP Antalya il örgütleri ve Halkevi de destek verdi.

DİSK ve KESK adına açıklamayı DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi Matoş Gonca yaptı. Matoş Gonca; “AKP iktidarının emekçilere karşı olanca gücüyle savaşıyor,savaşıyor kelimesi öyle boşuna kullandığımız bir kelime değil… Kimin kime savaşıdır bu ? yanıtını biliyoruz. Sermayenin sadık partisi,yeni liberalizmin uygulayıcısı ve emperyalizmin Ortadoğu taşeronu AKP’nin işçi sınıfına ve tüm emekçilere,yoksullara karşı savaşıdır bu. AKP iktidarının bizi birer canlı cenaze olarak görmek istediği mezarlıklara karşı, zalimin zulmüne direneceğiz” dedi.

DİSK, TÜRKİYE GENELİNDE BAŞLATTIĞI “ZALİMİN ZULMÜNE KARŞI DİRENECEĞİZ!” KAMPANYASI BOYUNCA HALK DESTEĞİ İÇİN İMZA STANDLARI DA AÇIYOR! AKP iktidarının emekçilere dünyayı dar getiren politikalarına karşı, “ucuz” istihdamı hedefleyen “Ulusal İstihdam Stratejisi”ne, işçiyi köleleştiren “Özel İstihdam Büroları”na, kıdem tazminatının gaspedilmesine, Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na, sendikal grev yasaklarına, esnek çalıştırmaya, taşeronlaştırmaya ve güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa, sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına, işçilerin iş cinayetlerine kurban edilmesine, örgütsüzleştirmelere, toplumun baskı altına alınmasına karşı, insan onuruna yaraşır iş hakkını ve insanca bir yaşamı savunmak için bir kampanya başlatıyoruz. “ZALİMİN ZULMÜNE DİRENECEĞİZ!.. SENDİKAL YASAKLARA, UCUZ İSTİHDAM STRATEJİSİNE GEÇİT VERMEYECEĞİZ!” ismiyle başlattığımız kampanya boyunca Türkiye genelinde açacağımız standlarda halkımızı bir imza vererek mücadelemize destek olmaya davet ediyoruz.

Ne yazık ki Türkiye, demokrasi, insan hakları, işçi, hakları, sendikal haklar ve örgütlenme Özgürlüğü bakımından, kısa bir iki dönem hariç, hep yasakçı, baskıcı ve kısıtlayıcı yasalarla ve siyasi iradelerle yönetile geldi. 1961 Anayasası ve buna bağlı 1475 sayılı iş yasası, 274–275 sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasaları, grevli toplu iş sözleşmesi hakkını ve örgütlenme özgürlüğünü sağlıyordu. Buna karşı işverenler ve siyasi iktidarlar bu hakların uygulanamaması için, ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. 1967 Yılında kurulan DİSK ‘’Demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı’’ nı savunuyordu. Bu söylem işçilere güven ve umut verirken, eğemen sınıfça tehdit olarak algılanıyordu. 15–16 Haziran 1970 büyük işçi direnişine o dönemin siyasi iktidarının DİSK i ve bağımsız sendikaları yok etme girişimi sebep oldu. TÜRK-İŞ i ve temsil ettiği ‘’uzlaşmacı- partiler üstü politika söylemli sendikacılığı’’ Türkiye de tek seçenek olarak bırakmak istiyorlardı. Getirmek istedikleri yasaklar ve kısıtlamalar o günün siyasi ortamına ve işçi sınıfına çarptı, Anayasa mahkemesinden geri döndü. 12 Mart 1971 Askeri cuntası sol-sosyalist söylemi, 68 gençliğini DEV-GENÇ i, TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ (TİP) i, DİSK i hedef almasına karşın 61 Anayasasına ve o günkü yasalara fazla dokunamadı. 1973 sonrası iktidara gelen Bülent ECEVİT başkanlığındaki CHP ve Necmettin ERBAKAN başkanlığındaki MSP koalisyonu, 1974 genel affı, ‘’Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen’’ söylemi siyasi ve sendikal alanda bir bahar havası oluşturdu. Örgütlenmeler sendikal kazanımlar yükseldi. 24 Ocak 1980 kararları adı altında o günün işveren ve sermaye kuruluşları, siyasi iktidar olan 3. Milliyetçi Cephe hükümetinden bu planın uygulanmasını yeniden istiyorlardı. 12 Eylül 1980 Faşist askeri cunta iş başına gelince 10 yıl sonra bu maksatlarına ulaşmış oldular. Sendikalar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri faaliyetleri, Anayasa ve yasalar tümü ile askıya alınarak Emperyalistler ve yerli işbirlikçilerinin istedikleri düzen oluşturuldu. Bu gün askeri cuntacıları, 12 Eylülcüleri yargıladıklarını söyleyen bir hükümet var. 12 Eylül yasaklarından daha yasakçı, kazanılmış haklardan henüz yok edilememiş olanları da kendisi yok etmeyi kendine iş edinmiş, emek düşmanı, uluslar arası sermaye tekelleri-


nin yerli iş birlikçisi, ABD nin büyük Ortadoğu projesinin eş başkanı bir hükümet var. Türkiye böylede, Dünya ne durumda? Kendi ülkesinde işçi ücretlerini ucuzlatamayan, sosyal devletin içini boşaltamayan Emperyalistler ucuz iş gücü yaratabildikleri ülkelere, işçilerine ve emekçilerine saldırmaktalar. Fabrikalarını ülkelerinden söküp az gelişmiş ucuz iş gücü olan ülkelere taşıyıp, vergi sigorta muafiyetleri ile karlarına kar katmanın peşindeler. Buna ilave kendi ülkelerinde açığa çıkan işsizlikle de o ülkenin işçilerini hizaya getirmeye çabalamaktalar. Dünya çalışma örgütü (İLO) haziran ayında Cenevre’deki toplantısında Türkiye nin de içinde bulunduğu 25 ülkeyi işçi hakları sendikal hak ihlalleri bakımından en kötü ülkeler listesine (kara liste) almasına işveren gurubu İLO nun işleyişini baltalayarak toplantıyı bütün işveren temsilcileri birlikte terk ederek sabote ettiler, kaldı ki dünya çalışma örgütünün (İLO) oluşumu her ülkeden bir işveren bir sendika ve bir hükümet temsilcisinden oluşur. Kapitalist dünyanın hükümet temsilcilerinin çoğunluğu değerlendirilirse buna bile tahammül edemeyen işveren temsilcileri ile karşı karşıya olduğumuz açıkça görülmektedir.

Uluslar arası sermaye ve işletmeler gittikleri ülkenin, sadece işçilerini, emekçilerini, tarımını, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmekle kalmıyorlar. Kendileri ile işbirliği yaptığını zanneden yerli girişimcileri de çeşitli oyunlarla iflas ettirerek, örneğin yüzlerce otel yabancı acentelerin eline geçiveriyor. Bankalar, limanlar, hava alanları, havayolu şirketleri, telekomünikasyon, enerji vs. vs Birçok otel 2012 yılında işçi ücretlerini ödeyemez durumda sezona başladı. İsmini vermeyeceğim birçok otel sezon başlarken iflas etti. İşçiler ücretlerini alamamış bekliyorlar. Çalışabilen, dayanabilen otel işletmecileri çok düşük kar oranları ile çok ucuz satış politikaları ile çok ucuza işçi çalıştırarak ve kaliteyi düşürerek ayakta kalmaya çabalıyorlar. Turizm de ücretlerini alamayan işçiler, hak kayıplarına, fazla çalınmalara, yasa hak hukuk tanımaz insanlık dışı uygulamalara uğrayan işçiler doldu , taşma noktasına geldi. Gün geçmiyor bir otelden işçiler işi bırakmış haberi gelmesin.

gece leylâk ve tomurcuk kokuyor üstümbaşım elim yüzüm gazete vurmuşum sokaklara vurmuşum karanlığa uy anam anam haziranda ölmek zor! bu acılar bu ağrılar bu yürek neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar bu ağaçlar niçin böyle yapraksız bu geceler niçin böyle insansız bu insanlar niçin böyle yarınsız bu niçinler niçin böyle yanıtsız? kim bu korku kim bu umut ne adına kim için?

Bu böyle gidemez! Biz DEVRİMCİ TURİZİM İŞÇİLERİ SENDİKASI olarak, işçilerin Anayasadan, yasalardan, uluslar arası sözleşmelerden, insan haklarından doğan en temel haklarına saldırıldığı bu süreçte, işçileri, emekçileri ve emek dostlarını derhal örgütlenmeye çağırıyoruz. Bu saldırılara karşı güçlü bir barikat kurmalıyız. Biz bu barikatları her alanda oluşturamazsak, yaşarken aç, çalışırken hukuksuz güvencesiz, ölürken mezarsız kefensiz, kendi ülkemizde kendimize ve ülkemize yabancı, ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz göreceğiz. MİLYONLAR AÇ MİLYONLAR İŞSİZ, İŞTE İLERİ DEMOKRASİNİZ KARANLIĞA KÜFRETME, BİR MUMDA SEN YAK. BAŞKA YOLU YOK BU ABLUKKA DAĞITILACAK. Mustafa YAHYAOĞLU Dev-Turizm-İş Sendikası Genel Başkanı

Devrimci turizm işçileri sendikası aylık ücretsiz bülten. Sahibi: Mustafa Safvet YAHYAOĞLU Yazı işleri Müdürü: Burhan KAYAOĞLU Basıldığı yer: Can Ajans

«uyarına gelirse tepemde bir de çınar» demişti on yıl önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki «manda gönü» demek ki «şile bezi» demek ki «yeşil biber» bir de memet'in yüzü bir de güzel istanbul bir de «saman sarısı» bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı geride kalanlara

nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz? yıllar var ki ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine okşar yanan alnını bir kırmızı gül dalı nâzım ustanın gece leylâk ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim elim yüzüm üstümbaşım gazete geçsem de gölgesinden tankların tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor!

Hasan Hüseyin

Adres: Üçgen mahallesi Anafartalar cad.Saraçoğlu iş merkezi 78/93 ANTALYA Tel: 0242 244 69 96- 0533 553 12 79 Web: http://devturizmis.org Mail: info@devturizmis.org


15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişin 42. yılı dolayısıyla DİSK Akdeniz Bölge Temsilciliğ ve KESK Antalya Şubeler Platformu tarafından Prof.Dr Aziz Konukman ve DİSK Genel-İş Eğitim Dairesi Müdürü Faruk Özdemir'in konuşmacı olarak katıldığı "15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve Sendikal Mücadele" konulu bir panel düzenlendi. Panel, başta 15-16 Haziran direnişinde olmak üzere emek ve demokrasi mücadelesinde yaşamlarını yitirenler adına yapılan saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından panelin açılış konuşmasını DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi Matoş Gonca yaptı. Matoş Gonca'nın konuşmasının ardından panele geçildi. Panelin moderatörlüğünü KESK Antalya Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü BES Antalya Şube Başkanı Mustafa Ayar yaptı. Panelin ilk konuşmasını DİSK Genel-İş Eğitim Dairesi Müdürü Faruk Özdemir yaptı. Özdemir Ülkemizde sendikacılığın gelişimi,DİSK'in kuruluş süreci ve 15-16 Haziran büyük işçi direnişi hakkında görüşlerini aktardı. Özdemir'den sonra söz alan Prof.Dr Aziz Konukman 15-16 Haziran sürecinde Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durumu ve 15-16 Haziran’ın işçi sınıfı mücadelesindeki önemi hakkında görüşlerini açıkladı. Panel dinleyenlerin soru ve görüşlerini açıklamalarının ardından sona erdi.

İşçi ölümlerine karşı 'Vicdan Nöbeti' sürüyor İşçi cinayetlerine dikkat çekmek ve işçi ölümlerini durdurmak için, hayatını kaybetmiş olan işçilerin aileleri tarafından başlatılan Vicdan Nöbeti eyleminde bu hafta söz Arnavutköy’de 35 Bin Volt’luk elektriğe kapılarak hayatını kaybeden BEDAŞ işçisi Erkan Keleş’in ailesindeydi. Nöbetin sunumunu Radikal gazetesi yazarı Pınar Öğünç yaparken, bu hafta 2010 yılında Arnavutköy’de 35 Bin Volt’luk elektriğe kapılarak hayatını kaybeden BEDAŞ işçisi Erkan Keleş’in kardeşi Haydar Keleş yaşadıklarını ve kardeşini anlattı. Vicdan Nöbeti” yapılan konuşmaların ardından son bulurken, haftaya yine Galatasaray Lisesi önünde buluşma çağrısı yapıldı. “

Hava iş sendikasının haklı mücadelesini destekliyoruz! Her türlü baskı karşısında omuz omuza olduğumuzu ilan ediyoruz! “Havacılık hizmetlerinin grev yasağı kapsamına alınması” girişimi karşısında haklarını savunan havacılık çalışanlarının ve Hava-İş Sendikasının mücadelesini selamlıyoruz. THY yönetimi, THY Teknik A.Ş. ve THY A.O. da çalışan emekçilerin Anayasal ve yasal toplu sözleşme hakkını engellemek için her türlü yolu denemiştir. THY yönetimi, hukuk dışı, anti-demokratik ve uzlaşmaz tavrı ile 14 bini çalışan olmak üzere aileleri ile 50 bin kişinin aşına ekmeğine göz dikerek, uzlaşmaz tutumu ile 18 aydır toplu sözleşme yapılmasını engellemiştir. DEV-TURİZM-İŞ olarak Hava İş sendikasının almış olduğu bu kararı sonuna kadar destekliyor, havacılık işkolunda çalışan bütün işçilerin haklı mücadelelerinde yalnız olmadıklarını, kendileriyle dayanışma içinde olacağımızı bilmelerini istiyoruz. THY yönetimini bir an önce işçilerin taleplerini kabul etmeye ve çalışanların iş akitlerinin feshedilmesine yönelik hukuksuz girişimlerden vazgeçmeye çağırıyoruz.


15-16 Haziran 1970 tarihinde Türkiye’de, işçi sınıfı DİSK’in çağrısıyla sendikal yasaklara ve barajlara karşı tarihinin en büyük işçi direnişini gerçekleştirdi. 1516 Haziran 1970 büyük direnişini başlatan DİSK’in karşısında, sendikal yok oluşu getiren 274 sayılı Sendikalar Kanunu da yapılmak istenen değişiklikle DİSK ve

sendikaların tamamına yakını ile bağımsız sendikaların tümü işlevsizleştiriliyordu. Ve böylece de Türkiye’de çiçeği burnunda sınıf sendikacılı-

hoş olmayan, sonuçsuz bir görüşmeyle döndü.

ğı bu yasa tasarısıyla ortadan kaldırılmaya

130 bağımsız sendikanın faaliyet dışı

çalışılıyor, Amerikan sendikacılık anlayışının

15 Haziran günü de Kocaeli'nde direniş başladı

tutulması hedefleniyordu.

Türkiye’deki misyoneri Türk-İş’in sendikal

ve DİSK'e karşı saldırıya geçen devletin karşı-

alanda tek başına at koşturması amaçlanıyor-

sında yüz binlerce işçi bir emekçi kenti olan

15-16 Haziran'da ne olmuştu? 1969-1970 yıllarında dönemin AP tarafından hazırlanan yasa değişikliği teklifi 11 Haziran 1970’de Meclis’in gündemine geldi. Bu yasa teklifleriyle 1963'te çıkarılan ve çalışma yaşamı ile temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapılmak isteniyordu. Yasa tasarısında genel itibarıyla şunlar yer alıyordu: »Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının en az üçte birini üye olarak temsil etmesi (Madde:9) »İşçi federasyonlarının faaliyette bulunabilmesi için kendi işkollarındaki toplam işçi sayısının

du. Üstelik bu yasayı çıkaranlar da şimdinin AKP’li Bakanlarının bazı yasa değişiklikleri öncesi

hakkına aykırı bir yön olmadığını söylüyor, değişikliklerle güçlü sendikacılık döneminin başlayacağını savunuyorlardı. Buna karşın işçiler, aydınlar, bilim insanlarının çoğunluğu, kamuoyu ise bu düzenleme ve koşula "hayır" diyorlardı. Değişikliklerle ilgili olarak DİSK’in Başkanı Kemal Türkler de: "Hükümet yeni tasarı ile grev hakkını kökünden yok etme peşindedir” diyordu.

DİSK yönetimi tarafından, dönemin Baş-

(Madde:9)

1970 günü bir mektup gönderilerek, hü-

»İşçi konfederasyonlarının kurulabilmesi için

kümet uyarıldı. Ama bir sonuç çıkmadı.

kalı işçi sayısının en az üçte birini üye olarak temsil etmeleri gerekmektedir. (Madde:9)

rında bulunan fabrikalardaki işçilerin de katılı-

şekilde, yeni düzenlemede, sendika kurma

bakanı Süleyman Demirel'e 9 Haziran

ve federasyonların en az üçte birini ve sendi-

E–5 ten yürüyen işçiler yol boyunca E–5 kena-

medyaya verdiği ilginç beyanatları anımsatır

en az üçte birini üye olarak temsil etmeleri,

işkollarında en az üçte bir üyeye sahip sendika

Kocaeli'nden İstanbul'a doğru yürüyüşe geçti.

DİSK bu kez Ankara'ya bir Uyarı Heyeti gönderdi. Ancak heyet Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kabul edilse de

»Sendika üyeliğinden ayrılmak için

mıyla yüz binlere ulaşarak yürüyüşlerine de-

'münferiden' noter karşısına çıkılması ve imza-

vam ettiler.

sının onaylanması. (Madde:6) »Sendika genel kurullarının iki yıl yerine üç yılda bir yapılması. (Madde: 25) »Sendika kurucusu olabilmek için, sendikanın

İstanbul’da büyük işçi direnişinin 2’nci gününde de aynı güzergâhlarda yürüyüş devam etti. Ancak işçiler 2’nci gün daha da cüretliydi.

kurulacağı işkolunda en az 3 yıldan beri fiilen

Uzunluğu neredeyse 2-3 kilometreyi bulan

çalışır olunması. (Madde: 11)

yürüyüş kolları şehrin merkezinde birleşmek

»Türkiye'de en çok işçiyi temsil eden işçi kon-

istedi, bu yüzden işçilerle güvenlik güçleri ara-

federasyonu veya konfederasyona bağlı sendikaların uluslararası mesleki teşekkül kurabilmeleri. (Madde: 11)

sında ara ara çatışmalar çıktı. Kimi yerlerde ise güvenlik güçlerinin kurduğu barikatlar aşıldı. Bunun üzerine güvenlik güçleri bütün kolların

Yani bu yasa tasarısı ile DİSK ve DİSK'e bağlı

şehrin merkezinde birleşmesini engellemek


sından militarizm övgüsüne... ve neoliberal yıkım politikalarına kadar hayatımızı karartan bütün uygulamaların kökeninde bu yasakçı, anti-demokratik zihniyet var. Dünün iktidar sahipleri de işçilere, emekçilere, halk kitlelerine ve yoksullara kan kusturdu, bugünün iktidar sahipleri de öyle yapıyorlar. Emperyalizmin yeni düzeninde bölgeler değişiyor, yönetimler ve isimler değişiyor, maskeler, kıyafetler, yüzler değişiyor ama milyonların yaşadığı açlık, işsizlik, sefalet ve yaşamsal sorunları hiç değişmiyor.

için başka yöntemler denedi. O dönemde polisin gaz bombası olmamasına karşı acımasız ‘orantılı güç’ gösterilerine sıklıkla rastlandı.

AKP iktidarı ile bu “zulüm” artarak devam ediyor… Hatta 12 Eylül’cülerin bile yasaklamadığı hava işkoluna grev yasağı getiriliyor… Sendikal yasalar “toplu iş ilişkilerine indirgenip, işsizlik fonları yağmalanıyor.

Özellikle Kartal, Kadıköy ve Levent yürüyüş kolundaki işçiler kahramanlaştı. Güvenlik

“Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi”yle de kıdem tazminatlarının kaldırılması, bölgesel asgari ücret uygulaması, özel istihdam büroları, taşeronlaştırma, esnek ve kuralsız çalışma “yasal” hale getirilmek isteniyor.

güçlerinin her türlü zor kullanmasına rağmen işçiler, barikatları ve engelleri yardı. Toplu şekilde ilerledi. Kartal-Kadıköy yürüyüş kolunBayram ve Mehmet Gıdak, esnaf ise Fenerbahçe İşkembecisi Abdurrahman Bozkurt’tu

15-16 Haziran olaylarına toplam 168 işyerin-

Bugünün egemenleri bizlere Ortadoğu’da savaşı, Kürt sorununda emperyalist “çözümü”, çalışma hayatında iş cinayetlerini, farklı olana karşı asimilasyonu, ötekileştirilenlere şiddeti, yaşadığımız doğal çevrenin de sermayenin ölümcül tahribatına terk edilmesini sunuyor..

den işçiler katılmıştı ve bu işyerlerinden 121’in- Biz de onlara diyoruz ki Taşeronlaştırmalara, güvencesizliğe, işsizliğe, deki işçiler Türk-İş'e bağlı sendikaların üyesiyyoksulluğa, örgütsüzleştirmelere hayır! Ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe hayır! Doğanın tahribatıdi. Yani yasa değişikliğini destekleyen Türkna, çevrenin yağmalanmasına hayır! İnsanca İş'in tabanındaki işçiler demagoglara aldırma- bir yaşam ve insanca bir düzen için, emperyalist işgal politikalarına hayır! mış, sınıfsal duyarlılıklarıyla hareket etmişti. Çetin bir kavga bizleri bekliyor! Onlardan ne özgürlük dileneceğiz ne demokrasi dileneceğiz! Onlar hiçbir zaman emekçilerden, halktan yaSonrası mı? Sıkıyönetim. Bakanlar Kurulu’nun na düşünmeyecekler. Onlar yıkacak, biz yeniden yapacağız! Onlar engelleyecek, biz engel16 Haziran 1970’de daha öğlen vakti apar leri aşacağız! Onlar baskı uygulayacak, biz yılmadan direneceğiz! topar bir yasayla aldığı Sıkıyönetim ilanı bir taraftan onaylatılmaya çalışılırken bir taraftan da uygulanmaya başlandı.

1970 yılının 15–16 Haziranında yadaki işçiler ise bir AP binasını ve Demirel'in

şanan bu şanlı direniş işçi sınıfının

kardeşlerine ait bir fabrikayı yerle bir etti.

tarihinde altın harflerle yerini almış-

rin kent merkezinde birleşmesini engellemek için telaşa kapılan yöneticiler köprüleri açtırttı, vapur seferlerini durdurttu. En şiddetli çatışma Kadıköy-Yoğurtçu Parkı çevresinde oldu. Polisin silah kullandığı çatışmada üç işçi, bir polis memuru ve bir esnaf öldü, iki yüze yakın kişi yaralandı. Ölen işçiler Yaşar Yıldırım, Mustafa

mücadelesini yükselterek sürdürecektir.

YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ 15-16 Haziran Direni- 15-16 HAZİRAN DİRENİşinin Işığında Sendikal Şİ!.. Yasakları Aşacağız! YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ, Bugün insan hakları ihlallerinden en temel hak YAŞASIN DİSK!.. gasplarına, sendikal hak ihlallerinden, adalet tır.

Bu sırada barikatları yara yara ilerleyen işçile-

Örgütümüze, işçi sınıfımıza güveniyoruz. Dün 15-16 Haziran büyük direnişini yaratanlar bugün emperyalizmin küresel saldırılarına, AKP’nin yıkım politikalarına karşı emeğin birleşik

duygusunun rencide edilmesine, basın yayın araçlarındaki sansürden, üniversitelerin baskı altında tutulmasına, şovenizmin yaygınlaşma-


Ülkemizde yasaklar bitmiyor. Düşünce yasağı, grev yasağı derken artık en olmayacak şey de oldu. Kürtaj yasağı. Kadın bedeninin kilidini ele geçirmeye çalışan bu zihniyetin savunucularının açıklamalarını duyduktan sonra aşağıda okuyacağınız minik çapta bir araştırma yaptım. Kurum yâda kişi adı zikretmeden kısaca ZİHNİYET olarak adlandıracağım kürtaj yasağı savunucularına soruyorum. Sayın zihniyet ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların okuma yazma oranının yüzde kaç olduğunu biliyor musunuz? Okula gönderilmeyen kız çocuklarının sayısından haberiniz var mı? Her yıl kaç tane kız çocuğu töre gereği yâda farklı nedenlerle çocuk gelin oluyor bu ülkede. Ülkede yaşayan kadınların yüzde kaçı şiddet mağduru? Kadın cinayetlerinin bu kadar yaygınlaşmasını hiç araştırma konusu yaptınız mı?

Üretim alanında bazı sektörlerde yüzde yüze varan oranlarıyla bir erkeğin yarısı kadar maaş alan kadın sayısı hakkında en ufak bir düşünceniz var mı? Cinsel şiddet ve cinsel eşitsizlikte Avrupa ve Dünya birinciliklerimizle gurur mu duyuyorsunuz? Doğum izini, süt izini, kreş gibi konularda dünyanın neresindeyiz hiç merak ettiniz mi? Çocuk işçiliği oranının ne kadar yükseldiğini, çalıştırılma koşullarının son 20 yılın en kötü oranı olduğunu biliyor musunuz?

Kürtaj yasaklanırsa kürtaj bitmeyecek. Bu uygulama yer altına kayacak. Merdiven altı diye adlandırılan uygulamalar, ehil olmayan insanlarla karaborsa olarak sürecek. Açlık sınırının altında maaş alan insanlar (asgari ücret) bakabileceklerinden çok fazla çocuk sahibi olacaklar. Sayın zihniyet hiçbir doğumdan

korunma yöntemi yüzde yüz korumaz. İstenmeyen hamilelik Korunsanız dahi başınıza gelebilir.

Kaldı ki sayın zihniyet her kürtaj bir travmadır kadın için. Senin sandığın gibi güle oynaya kalkılmaz o masadan. Orada bıraktığının bir can olmadığını bilirsin ama (tıp bilimi öyle diyor ben değil) yine de fiziksel ve ruhsal açıdan yaralı, eksik gidersin evine. Evlilik ve doğurganlığın dışında kalan alanlarda biz kadınları yok sayan gerici yaklaşımları kabul etmiyoruz sayın zihniyet. Bedenimiz, kimliğimiz üzerinde karar hakkı yalnızca bize aittir.

BEDENİMİZ BİZİMDİR. TARTIŞTIRMAYIZ Fatma KAYAOĞLU


İş kazaları ve işçi ölümleri durmak bilmiyor. Nisan ayında 100’e yakın ailenin daha ocağına ateş düştü. Gelecek günlerde daha iyi bir yaşam süreceğini hayal eden işçiler, patronların kârı uğruna 5’er 10’ar bu dünyadan göçüp gidiyorlar. AKP hükümeti ve patronlar ise, “kader” diyerek sorumluluklarını üzerlerinden atıyorlar. Yani işçilerin ölmesi onların umurunda değil. Patronlar yalnızca kârlarını büyütmeye bakıyorlar. Çalışma Bakanı çıkıp, “iş güvenliği yasası lazım” diyor. Çalışma yaşamının sorumluluğunu taşıyan bir bakan çıkıp, sanki sorumlu kendisi değilmiş gibi konuşabiliyor. Madem yasa lazım, neden bugüne kadar çıkarmadınız? İş güvenliği yasasını çıkartmak için her ay 100’den fazla işçinin ölmesi mi gerekiyor? Peki, meclis gündemine getirilen İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, gerçekten de işçilerin derdine derman olacak mı, ölümler duracak mı? Yasanın ayrıntılarına baktığımızda böyle olmayacağını rahatlıkla görebiliriz. Yasa taslağı öyle bir hazırlanmış ki, işçi sınıfının büyük çoğunluğu bu yasanın kapsamı dışında kalıyor. Sigortasız çalıştırılan, dolayısıyla kapsam dışı olan 9 milyon işçi, bu yasadan yararlanamayacak. İş kazalarının yaşandığı onlarca işyerinde patronlar, işçilerin sigortalarını iş kazasından sonra yapmaktalar. Bu yasanın işçilerin derdine derman olmayacağı şuradan da belli: Yasanın getireceği yükümlülükler, 50’den fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde geçerli olacak. Türkiye’de sigortalı işçi çalıştıran işyeri sayısı 1 milyonu geçiyor. Fakat bu işyerlerinin %98’i 50’den az işçi çalıştırıyor. Taşeronlaşma alıp başını gittiği için, yüzlerce işçinin çalışır gözüktüğü fabrikalarda da, birden çok şirket bulunuyor. Bu şirketlere kayıtlı işçi sayısı çoğunlukla 30’u geçmemektedir. Bu nedenle, sigortalı olsa bile milyonlarca işçi, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası kapsamı

dışında kalacaktır. AKP hükümeti ve Çalışma Bakanı “yasa çıkartıyoruz, işçi ölümleri duracak” diyor, ama gerçekler hiç de öyle söylemiyor. Aslında kurda kuzu teslim ediyorlar. Yasa taslağına göre, 50’den fazla işçinin çalıştığı işyerlerinde İş Güvenliği Kurulları oluşturulacak. Bu kurulda işveren ya da temsilcisi, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve işçi temsilcileri yer alacak. Yasa, patronları, işçilerin kendi temsilcilerini seçmelerini sağlamakla yükümlü kılıyor. Eğer patron, işçilerin söz konusu kurula temsilci seçmesini sağlamazsa ceza alacakmış: Tam 200 lira! Yani açıkça işçilerle alay ediliyor. İşçilerin kendi bağımsız kararlarını alamayacağı, patronun bu kurula istediği kişileri alacağı, 200 lira cezanın bir yaptırım gücü olmayacağı yeterince açıktır. Diğer taraftan, işten atılma kaygısı duyacak ve bağımsız olamayacak olan iş güvenliği uzmanının, patronunun denetiminden çıkmayacağı da bellidir. Tümüyle patronların denetimine girecek olan İş Güvenliği Kurullarına, patronlara maliyet oluşturacak gerekli iş güvenliği önlemlerini aldırmak mümkün olmayacaktır. Hadi diyelim ki kurul gerekli kararları aldı; bu kurulun patron üzerinde hiçbir yaptırım gücü olmadığı için patron istediği gibi hareket edebilecektir. Yasa taslağı, İş Yasası içinde yer alan iş güvenliği hükümlerinin bazı olumlu yönlerini ortadan kaldırıyor. İş Yasasında, tehlikeli bir durumda işçinin işi durdurması ve gerekli güvenlik önlemleri alınana kadar çalışmama hakkı vardı. Yeni yasaya göre işçinin üretimi durdurma hakkı olmayacak; sadece tehlikeli ya da sağlığa aykırı durumu patrona ve İş Güvenliği Kuruluna bildirebilecek. Aslında işçiye gerçekte söylenen şudur: Boyun eğ ve iş kazalarında öl! Yok, işçi “ben ölmek istemiyorum” diyorsa işten ayrılabilir. Özetle yasa,

işçiye işsiz kalma özgürlüğü tanıyor! Devlet ya da Çalışma Bakanlığı, iş güvenliğini sağlamak için gerçek anlamda sorumluluk almıyor. Meselâ, İş Güvenliği Kurullarının oluşturulması ve yasanın uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi için iş güvenliği müfettişleri görevlendirilecek. Oysa yüz binlerce işyeri olmasına karşın, bakanlıktaki iş sağlığı ve güvenliği müfettişlerinin sayısı sadece 324’tür. Özetle, denetim hak getire! Hadi diyelim müfettişler gerekli denetimi yaptı ve yasanın uygulanmadığını tespit etti. Patrona kesilen cezanın miktarı 1000 lirayı aşmıyor. İşte AKP hükümeti işçileri böyle düşünüyor! İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurullarının denetimi kesinlikle işçilere verilmelidir. Bu kurulda yer alan işçi temsilcilerinin işten atılması yasaklanmalıdır. İşyeri hekimlerinin ve iş güvenliği uzmanlarının, patronların baskısı altında kalmaması için ücretlerini üye oldukları meslek örgütleri ödemelidir. İşçilerin denetimine verilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurullarının karar alma, patronlara uygulatma yetkisi olmalıdır. Bu kararları uygulamayan patronlara ağır cezalar verilmelidir. Ayrıca işçilerin, topluca üretimi durdurma ve gerekli güvenlik önlemleri alınana kadar çalışmama hakkı olmalıdır.


BEDAŞ işçileri köprüyü trafiğe kapattı

2 Temmuz 1993 yılında SİVAS da Pir Sultan Abdal Şenliklerini kutlamak üzere SİVAS da madımak otelinde kalan 37 kişinin otelde yakılarak öldürülmesini lanetliyoruz. İNSANLIK SUCUNDA ZAMAN AŞIMI OLMAZ. UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ…

Maaşları ödenmediği için iş bırakma eylemi yapan ve bu yüzden işten atılan BEDAŞ'ın taşeron firmasında çalışan işçiler, Boğaziçi Köprüsü'nün Anadolu yakasına gidiş yönünü trafiğe kapattı. Çevik kuvvet ekiplerinin müdahalesi sonucunda 27 işçi gözaltına alındı. ENERJİ– SEN sendikasının örgütlenmesi engellemelerine karşı direnişi Adana da, Maraş Elbistan da, İstanbul Yeni Bosna da,,Taksimde sürüyor

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) her yıl merakla beklenen kara listesi bu yıl işverenlerin engellemesi nedeniyle açıklanamadı. İşte açıklanamayan o listedeki 25 ülke... Moritanya, Dominik Cumhuriyeti, Senegal, Fiji, Guatemala, Kuveyt, Malavi, Maritius, Meksika, Mynmar, Nijerya, Özbekistan, Pakistan, Paraguay, Suriye, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Romanya, İngiltere, Sırbistan, Srilanka, Swaziland, Türkiye, Uruguay, Zimbabwe, Cezayir. DİSK/NAKLİYAT-İŞ DİRENİŞÇİLERİ İŞGAL EYLEMİNDE... BORUSAN LOJİSTİK DİRENİŞÇİLERİ BORUSAN’IN TAKSİM’DE BULUNAN KÜLTÜR SANAT EVİ’NE GİREREK TERKETMEME KARARI ALDILAR! 25 Mayıs 2012 tarihinden beri işi ekmeği onuru ve sendikal hakları için direnen Borusan işçileri Borusan’ın Taksim İstiklal Caddesi No: 213 Beyoğlu adresinde bulunan Borusan Kültür Sanat Evi’ne girerek burayı terk etmeme kararı aldılar. Şu anda direnişçi işçilerle birlikte DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve sendika yöneticileri de Borusan Kültür ve Sanat Evin’de bulunmaktadır. İşçiler Borusan Lojistik’in sorunu çözünceye kadar buradan ayrılmayacaklarını belirttiler.

SURİYE’ DE EMPERYALİST MÜDAHALEYE HAYIR! 'Şimdi savaş çığlıkları atmanın değil, bölgesel bir barış için sorumluluk almanın zamanıdır. AKP, emperyalizmin aktif taşeronluğunu üstlenerek Suriye’de iç savaşın geliştirilmesine yönelik hamlelerden vazgeçmelidir. Türkiye`ye ait bir savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesinin ardından ‘gereken yapılacak` açıklamaları bir çatışmanın eşiğinde olduğumuzu gösteriyor. Yıllardan beri bölgede oynanan ‘büyük oyunun` 21.yüzyıldaki kritik noktası Suriye`dir. Suriye`ye dönük bir askeri müdahale bölgesel bir savaşın da tetikleyicisi olacaktır. Ortadoğu bu şekilde iç savaşlarla, etnik ve dini boğazlaşmalarla kaosu sürüklenirken, Türkiye`de bu kaosun parçası olacaktır. Bölge halkları büyük acılarla yüz yüze kalacaktır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.