Dogus editie 217

Page 1

Marcouch verwijt Milli Gorus onterecht van stilte...

>> P 23

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Ağustos/Eylü - Agustus/September 2016 yıl/jaar 17 sayı/editie 217-218

“15 Temmuz, Türk Halkının ‘Zafer Günü’ olarak tarihe geçecektir”

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

Aynı K ı b l e ye Bile Dönmek yo r ı t ı c A i m İçi

>> S 15

TÜRKİYE,

UÇURUMUN EŞİĞİNDEN DÖNDÜ

>> Bir Türk kadının ‘prenses’ olma hikâyesi... >> Darbe girişimi cemaatlere zarar vermesin... >> Hollanda basın mensupları Muğla- Ortaca’daydılar ... >> Hollanda hacı adayları kutsal beldelere uğurlandılar...

“TÜRKİYE, UÇURUMUN KENARINDAN DÖNDÜ”

AVRUPA BASINI, DARBE SONRASI KENDİNE YAKIŞANI YAPTI

P 10

P 11

>> S 04 - 05

KURBAN İBADETİ “NE KADAR VAZGEÇEBİLİRSİN”İN CEVABIDIR

SADİN AYYILDIZ: “GÜN BİRLİK GÜNÜDÜR”

S 14

S 28

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

redactie

Editörden

adnan@dogus.nl

Kısa haber

Adnan Şahin

Bana da mı “ham hum” Değerli okurlarımız, sizleri kutsal beldelerden selamlıyorum. Duaların geri çevrilmediği, yüreklerin topluca attığı, yüce dinimizin doğup dünyayı aydınlattığı mübarek topraklardan selamlıyorum, Esselamüaleyküm… Hem selamlıyor hem de milyonlarca hüccac ile birlikte tüm ümmet için ve bilhassa ülkemizin selameti için dua ediyorum. Ülkemizde 15 Temmuz’da yaşadığımız kâbusun şoku hâlen üzerimizdedir. Ve kolay kolay da unutulacak bir sarsıntı değil elbette… Buna değinmeden, durduğumuz yeri, baktığımız yönü belirlemeden olmaz elbette. Hiçbir matematik kuralıyla hesaplanamayacak bir sonuç ile karşılaştık. Böl, topla, çarp çıkar. Nereden bakarsan bak içinden çıkılmaz bir durum. Şeytanı bile kıskandıracak bir sinsilik i ç i n d e hazırlanmış bir ihanet tuzağı. Rabbim akıllarımıza mukayyet olsun. Akıllarımızı zonklatan bir olay ile yüz yüze kaldık. Biz ülkemizde defalarca darbeler gördük, yaşadık; ama hiçbir zaman bu darbeler yapılırken F16’larla Meclisimiz, Cumhurbaşkanlığımız, Genelkurmayımız, ülkemizin göz bebeği Özel Kuvvetlerimiz bombalanarak topluca katliam yapılmamıştır. Tanklar önüne geleni ezip geçecek kadar acımasızlaşmamıştır. Helikopterler hiçbir zaman kendi vatandaşlarını bu şekil insafsızca taramamıştır. Hiçbir darbede bu kadar insanın canına kıyılmamıştır. Belki zindanlara atılmışlardır ama “kendi silahları” ile taranmadılar. Dolayısıyla buna “sıradan bir darbe” demek en hafif ifadeyle “aptallık” olur. Bu bir saldırıydı… Bu öldüresiye bir vuruştu… Düşmanca bir işgal girişimiydi… Zannettiler ki, güç ise güç, bilgi ise bilgi, para ise para… Artık büyük projenin son halkasının koparılma zamanı gelmişti onlara göre… Hep bir oldular. Güç birliği yapıp acımasızca vurdular… Ama başaramadılar… Elhamdülillah! Hesaplar tutmadı. Çünkü onlar hesapların üzerinde bir hesabın varlığını kavrayamadılar… Bir ‘kısık sesin’ çağrısı karşısında hiç düşünmeden sokağa fırlayan on binlerin sinelerine yerleşen “Sekine’nin”, “gücün”, “korkusuzluğun” çok yücelerden geleceğini, hesaplayamadılar. ‘Tuzak kuranlara karşı, tuzak kuranın en hayırlısı Allah’tır’ ayetinin “tecelli” edeceğini akılları basmadı. Sübhan Allah! Neydi o kahramanlıklar! Tankların karşısına dimdik duran yiğitler. Ülke nasıl korunurmuş, toprak nasıl vatan

olurmuş, Albayrağımızdaki kırmızı rengin nasıl yiğit kanıyla yoğrulduğunu bir kez daha gösterdiler. İnsanımızla ne kadar gurur duysak yeridir. Şehitlerimize rahmet gazilerimize selamet diliyoruz.. Peki, nasıl oldu da böyle oldu? İşte bunu anlamakta ve anlatmakta zorlanıyoruz… Zira bu kırk yıldır kurgulanan bir hikâye tortusuydu… Kırk yıldır örülen bir çorabın son ilmeği idi… Bunu yabancı komşularımıza, neresinden başlayarak anlatsak acaba? Hele bir de anlamak istemiyorlarsa işimiz iyice zor. Eğer darbe olsaydı, “kimse niye darbe oldu tuh! keşke olmasaydı” filan demeyeceklerdi belli ki. Zira şimdi kafa yordukları şey “Neden olmadı?” sorusu! Biz “Başınız sağ olsun çok büyük bir felaket atlattınız. Ama toplum olarak iyi yiğitlik gösterdiniz. Tebrik ederiz” demelerini beklerken onların tartıştıkları şey “darbenin neden başarısız oluşu.” Türkiye artık dostunu düşmanını anladı sanırım. Şu sıralar tüm dünyada bilhassa Avrupa’da büyük bir gayretle; saldırının başarısızlıkla sonuçlanması hâlinde devreye sokulmak üzere hazırlanmış olan “B- planı” işletiliyor. Nedir o? “Kesinlikle bu saldırıyı üstlenilmeyecek. Olayın mevcut hükümet tarafından tezgâhlanmış bir ‘tiyatro’ olduğunu şiddetle savunulacak.” Tamam, yabancılara söylüyorsun bunu ve büyük ölçüde de yediriyorsun onlara. Ama bana nasıl böyle bir şeyi yutturmaya çalışırsın? Pes doğrusu. Yani bana da mı “ham hum?”…

Hikâyeyi bileniz vardır. Hacivat komşusuna olan borcunu vermemek için ne yapması gerektiğini Karagöz’e sorar, o da “O sana alacağını istemeye gelince “ham hum” deyiver. Başka da hiç bir şey deme” diye akıl verir. Ve bu tavsiye işe yarar. Bir zaman sonra Karagöz, Hacivat’tan kendi alacağını isteyince Hacivat “Ham Hum” der. Karagöz büyük bir şaşkınlık içinde “Yahu Hacı cav cav bana da mı ham hum?” der. Ama Hacivat “ham hum” demeye devam eder. Bu biraz öyle oluyor. Bizler birbirimizi iyi biliyoruz. Kimlerin nerede ne kadar gücü olduğunu, askeriyeye yıllardır kimlerin büyük yatırımlar yaptığını biz biliyorduk. Ama bunun vatana hizmet etmenin değişik bir versiyonu olduğunu düşünüyorduk. Başlarının

emrine verilip başka amaç için kullanılacağını bilmiyorduk. Şimdi öğrendik. Evet, biraz pahalı oldu ama artık “takke düştü ve kel göründü”. Gözümün içine baka baka, bana hâlen bunu bir “tiyatro” olduğunu söyleyen birisi resmen beni “aptal” yerine koymaya çalışıyor demektir. Bu pişkinliğin, yüzsüzlüğün ve karşısındakini “hiç” yerine koymanın en “uç” noktası olmalı… Bu olanlardan sonra… Bunca ölenlerden sonra… F16’ların en az kırk kez havalanıp ülkenin en stratejik yerlerini bombalamasından sonra, hâlen buna “Erdoğan’ın bir tiyatrosu” deme gafletinde bulunanlar ya kör kütük ahmaktırlar, ya da ruhları, duyguları ve muhasebe yapma melekeleri gasp edilmiş, sadece efendilerinin emir ve öğretilerini tekrar edip duran ‘zombilerden’ başka bir şey değildirler. Aklı başında kardeşlerimin bir an önce böyle bir yanlıştan derhal dönmelerini salık veririm. Bu yürünen yolda; “taban” da, “tavan” da, müthiş bir şekilde “yaş tahtaya” bastırılmıştır. Bu öyle ilk başladığı eksende kalmamış, bütün masumiyetini yitirmiş, rayından çoktan çıkarak başkalarının güdümüne girmiş bir ihanet şebekesine dönüşmüştür. Bu işin arkasında elbette ve hiç şüphesiz başka güçler vardır. Elde resmî delil olmamakla birlikte bu kesindir. Zaten ipler de onların ellerindedir. Ona şimdilik “üst akıl” denmektedir… Yukarıda belirttiğim gibi Hollanda’da müthiş bir bilgi kirliliği hüküm sürmektedir.

Aynı zamanda bir de mağdurları oynama gayreti var. Şöyle ki, biri yüksek sesle “öhö” diye öksürse, bu hemen birileri tarafından “bak gördünüz mü bize “oha dediler” şeklinde tercüme edilerek ortalık yaygaraya veriliyor. Ve bundan etkilenenler de olmuyor değil. Örneğin, Türkiye uzmanı olduğunu iddia eden sözde bir akademisyen kalkıyor, Hollanda’nın en çok izlenen bir haber programında olayla ilgili olarak konuşuyor. Spikerin “Bu sizce de bir tiyatro mudur?” şeklindeki sorusuna o kişi hiç düşünmeden “evet, öyle olduğunu sanıyorum ama elimizde kanıt yok” diyor. Bu ne biçim bir ön yargı… Elinde kanıt yoksa “bilmiyorum” demen gerekir. Ama sen diyeceğini dedin. Çamuru attın ki izi kalsın diye.

Öyle mi? O vakit biri de kalkıp sana “elimde delil yok ama galiba bu adam darbecilerin lehine konuşmak için çok yüklü para almış olmalı, biri bunun hesaplarını bir kontrol ediversin” derse hoşuna gider mi peki? Tabi bu kişinin bu şekilde konuşmasının, gerçek bir bilgi eksikliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını tam olarak bilmiyoruz. Bu olaydan sonra Avrupa’nın; bir NATO üyesi ve AB adayı olan Türkiye’yi âdeta görmezden gelmesi izahı çok zor bir durumdur. Yukarıda da değindiğim gibi sanki Avrupa’nın bir başka beklentisi varmış gibi bir hava oluştu. Ve hâlen birkaç cılız tepkinin dışında bu havanın giderilmesi için ciddi bir adım atılmış da değil. Yukarıda ismini vermeden bahsettiğim şahıs aynı programda diyor ki “Erdoğan zaten bunun “Allah’ın bir lütfu” olduğunu söylüyor ya” diyerek güya delilsiz ‘tiyatro’ iddiasına bir dayanak bulduğunu düşünüyor. Kulağına fısıldamışlar garibin. Peki, o zaman soralım madem sen Türkçe uzmanısın açıkla o vakit; “Bir musibet bin nasihatten evlâdır” atasözünden sen ne anlıyorsun? Bir de şu hususu hatırlatalım. Biz “zahirde” ölümden kıl payı kurtulmuş olan bir cumhurbaşkanından bahsediyoruz. “Batında” neler oluyor bilemiyoruz. Dedik ya, biz hesapların üstünde bir hesabın olduğundan bahsediyoruz. Sizin anlamadığınız ve hiçbir zaman da anlayamayacağınız konu tam da budur işte. Biz buna “ilahî adalet” veyahut “Allah’ın lütfu” deriz. İslamiyet iç içe geçmiş birbirinden güzel incelikler deryasıdır. Bu da ancak iman edenlerin görebileceği bir hazinedir. Al sana bir örnek: Şair-yazar İsmet Özel Peygamberimize ithaf ettiği bir şiirinde şöyle der. “O, çağrıldığı yöne dönünce, bütün vücuduyla dönerdi. İnsanlık sırf bunu anlayabilseydi yeterdi” der. Evet, bu başımıza gelenler biraz da bizim bu inceliklere tam vakıf olamayışımızdan olsa gerektir. Rabbim O’nu anlamayı ve O’na layık-ı veçhile ümmet olmayı nasip eylesin bizlere. Evet, bu saldırı olayı gerçekten, çok girift ve çok katmanlardan oluşan, maskelenmiş garip bir fotoğraf gibidir maalesef. O yüzden onu anlatanlar bir labirente girer gibi olurlar. Dolayısıyla girdikleri yer bellidir ama nerden çıkacaklarını tam kestirmezler. Bu yazı da biraz öyle oldu galiba. Ama arife tarif gerekmez. Siz çoktan anladınız neler anlatmak istediğimi. Hepinize; hem kişisel, hem de ülke olarak coşkuyla, güvenle, gerçek kardeşler olarak bir arada, birbirimizden hiçbir şekilde şüphe etmeden yaşayarak nice bayramlar idrak etmeyi dilerim. Daha güzel günlerde görüşmek dileği ve duası ile… Emanetleri asla kaybolmayan Allah’a emanet olunuz… ◄◄

Başkonsolosluklardan randevu hakkında duyuru... Nüfus, Doğum ve Evlenme ile Vekaletname İşlemlerinde Randevu Uygulamasının Kaldırılması Hakkında Duyuru... Bilindiği üzere, Başkonsolosluğumuzda nüfus, doğum ve evlenme ile vekaletname işlemleri randevulu sistemle gerçekleştirilmekteydi. Ancak, vatandaşlarımızın bir kısmının randevu almadan gelerek işlem yaptırmak konusunda ısrarlı olmaları nedeniyle sistemden arzu edilen verim alınamamıştır. Bu nedenle, 15 Ağustos 2016 tarihi itibariyle nüfus, doğum ve evlenme ile vekaletname işlemleri için mesai günleri randevu alınmadan sabah 08:30 – 12:00 arasında Başkonsolosluğumuza başvurulması gerekmektedir. Önceden alınmış randevusu olan vatandaşlarımızın randevuları geçerliliğini korumaktadır. Öte yandan, e-pasaport ve askerlik işlemleri için randevu alınması uygulaması devam etmektedir Saygıyla duyurulur. T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu

Gurbetçiye THY indirimi meclis gündeminde CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, 1 Kasım seçimlerinden önce AKP’nin Avrupa’da yaşayan gurbetçi ailelere vaat ettiği yüzde 20 indirimli uçak biletlerini TBMM gündemine taşıdı. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 1 Kasım 2015 seçimleri öncesinde Almanya’nın Düsseldorf kentinde yaptığı konuşmada “THY ile iki kişiden dokuz kişiye kadar aynı soyadını taşıyan aile mensuplarının seyahat etmesi durumunda yüzde 20 indirim yapılacağı” açıklamasını hatırlatan CHP’li Yarkadaş, “Yüzde 20 indirimin sadece çok yüksek fiyatlı olan esnek ve business sınıflarında vergiler düşüldükten sonra kısmen uygulanmaktadır” dedi. “Göz boyama mı?” Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na önerge sunan Yarkadaş, şu soruları yöneltti: “ – İndirimli bilet uygulamasıyla 1 Kasım’dan itibaren kaç kişi uçuş yapmıştır? – Yüzde indirimin sadece çok yüksek fiyatlı olan esnek ve business sınıflarında vergiler düşüldükten sonra kısmen uygulandığı doğru mudur? – İndirim adı altında sunulan bu uygulama seçim öncesi yapılmış bir göz boyama mıdır?”

“Obama DAEŞ’in kurucusudur” Donald Trump, partisinin Florida’da düzenlediği mitingde yaptığı konuşmada, DAEŞ’in birçok yönden Obama’ya saygı gösterdiğini ileri sürdü. Konuşmasında ABD Başkanı’ndan tam ismi “Barack Hüseyin Obama” olarak söz eden Trump, “Obama, DAEŞ’in kurucusudur” ifadesini kullandı. Trump, Demokrat Partinin başkan adayı Hillary Clinton’ın da terör örgütünün kurucu ortaklarından olduğunu iddia etti.


hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Kısa haberler

WhatsApp’ın bu özelliği nasıl kapatılır? WhatsApp’ta Ayarlar ve Hesap bölümüne giriniz. En altta yer alan “Hesap bilgilerimi paylaş” seçeneğindeki işareti kaldırınız...

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

Avrupa’daki Türk işveren sayısı 149 bine ulaştı

T

ürkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) tarafından 2016 yılı için yapılan araştırmaya göre, Almanya’da 3 milyon 100 bin Türk yaşıyor ve 1 milyon 700 bini Türk pasaportu taşıyor. Alman pasaportu sahibi yetişkin sayısı 980 bin, çocuk sayısı ise 360 bin. Araştırmaya göre, AB sınırları içinde Türk girişimci sayısı da 149 bine ulaştı. TAVAK Başkanı Faruk Şen, araştırma sonuçlarına ilişkin değerlendirmesinde, AB içinde 3.5 milyon çalışan Türkiye kökenli olduğunu ve bu rakamın tüm AB içindeki çalışanlar arasında 0.67 oranına tekabül ettiğini kaydetti. Almanya’da yaşayan Türklerin yıllık gelirlerinin yaklaşık 18.4 milyar Euro olduğunu belirten Şen, bunun 16.6 milyar Euro’sunun harcamalar için kullanıldığını, yaklaşık 1.8 milyar Euro’sunun ise tasarruf edilebildiğini bildirdi. Alım gücünde artış bekleniyor Telegraaf gazetesinin devletteki kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre, 2017 yılı içinde emekli maaşı alanların alim gücünde ilerleme görüleceği ifade edildi.

Koalisyon ortakları Liberal Parti VVD ile İşçi Partisi PvdA, emeklilerin alım gücünü arttıracak değişikliklerin yapılması konusunda mutabakat sağladı. Yapılacak değişikliklerden, AOW ve ek emekli aylığı alan kişiler faydalanacak. Merkezi Planlama Bürosu (CPB) tarafından hazırlanan 2017 yılı bütçe ve mali planı, bu yıl da Prens Günü’nde halka duyurulacak. Emekli maaşı ve sosyal yardım alanlara iyi haber Maliye Bakanı Jeroen Dijsselbloem, önümüzdeki yıl içerisinde emeklilerin ve işsizlik maaşı alanların alım gücüne yönelik iyileştirme çalışmaları yapılacağını belirtti. Bakan bugün yaptığı açıklamada, yapılacak olan yeni düzenleme ile emekli ve işsizlik maaşı alanların alım gücünde ilerle görüleceğini ifade etti. Hazırlık çalışmalarının başladığını belirten Bakan, “Biz bu kesiminde Hollanda’nın geri kalanı gibi ilerleme kaydetmesini arzu ediyoruz” dedi. Konu hakkında temkinli konuşan başbakan Rutte ise, Brexit’in Hollanda ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisine ve ekonomideki kırılganlığa dikkat çekti. “Amacımız,

emekli maaşı alan ve işsizlik ödeneğinden faydalanan vatandaşlarımızın, mağdur olmamasıdır.” dedi... Wilders’ten Hollanda’da camileri kapatma vaadi Hollanda’da aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders liderliğindeki PVV, program taslağında ülkedeki camileri kapatmayı, Kur’an-ı Kerim’i yasaklamayı ve sığınmacılara verilen oturma izinlerini iptal etmeyi vaat etti. WhatsApp artık bilgilerinizi Facebook ile paylaşıyor Gizlilik politikasını güncelleyen ve bundan böyle kullanıcı bilgilerini Facebook ile paylaşacağını söyleyen WhatsApp, oldukça ses getirmişti. Yeni gizlilik politikasında aktarılan bilgilere göre artık kullanıcıların bilgileri Facebook veritabanında yer alacak. Her ne kadar bu bilgilerin farklı bir yerde başka insanlar tarafından görülmeyeceği söylense de, ileriki dönemde bir reklam çalışması olduğunda Facebook var olan verilerden faydalanabilecek. Haber Merkezi

«

Soru ve sorunlarınız için: www.hukukburosu.nl

« «

Türkiye’deki avukatları sizlerle buluşturuyoruz... Avukatlık işleriniz için artık Türkiye’ye gitmeye gerek kalmadı... Türkiye’deki avukatlarınız artık Hollanda’da size hizmet verecek...

Türk Hukukçular Birliği (THB) Hollanda Başkanı avukat Ejder Köse: Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

Tel: 010 - 215 13 11 www.hukukburosu.nl

Trafik müfettişleri trafik cezası yazabilecek Yaz sezonu itibarıyla Trafik müfettişleri (Weginspecteurs) Hollanda genelinde sürücülere, yollardaki elektronik kırmızı çarpı işaretiyle kapatılan yol şeritlerini ihlal ettiklerinde veya güvenlik şeridi ihlali yapanlara trafik para cezası yazabilecek. Bu yeni yetkiyi trafik müfettişleri, Rotterdam’da hayata geçirilen bir pilot uygulama

sonucunda elde edecekler. Bahsedilen Rotterdam pilot uygulamasının amacı trafik müfettişlerinin kazaya karışma oranını düşürmekti. Trafik müfettişleri son zamanlarda boş kalması gereken (kırmızı çarpı işareti ile belirlenen ve güvenlik şeritleri) yollarda çalışma yaparken sıklıkla kazalara maruz kalmaktaydılar. Bunun sebebi ise sürücülerin kırmızı çarpı işaretinin aktif olmasına rağmen bu kapalı şeritleri ihlal ettiklerinden kaynaklanmaktaydı. Daha önce pilot uygulamasında trafik para cezası yazma yetkisiyle donatılan 8 trafik müfettişi sayısı artık ülke genelinde 50’ye çıkarılacaktır. Bundan sonra şerit ihlalini alışkanlık haline getiren sürücülerin trafik para cezası görmeleri ihtimali oldukça artmıştır zira sayısı artan trafik müfettişleri Hollanda genelinde yeni yetkileriyle birlikte yollarda boy göstereceklerdir. Bu yeni önlemin dışında A4, A9, A27 ve A50 otoyollarında polis daha çok denetim yapacaktır. 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren kırmızı çarpıyla kapatılan şerit ihlalleri de Ceza Kanunu kapsamına alınmıştır. Erdal Kaya

‘Ankara Antlaşması’nın sonlanması anlamına geliyor’ Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılması hâlinde Türkiye ile AB arasında imzalanan 1963 tarihli Ankara Antlaşması’nın da bu ülkeyle sonlanması anlamına geleceği bildirildi. Konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Türk Hukukçular Birliği (THB) Hollanda Başkanı avukat Ejder Köse, Ankara Anlaşması’nın AB ile yapıldığını belirterek, “İngiltere AB’den çıktığında Türkiye ile AB ara-

sında geçerli olan 1963 Ankara Anlaşması ve Gümrük Birliği de bu ülkeyle sona erecektir” diye konuştu. Ankara Antlaşması’nın Türk vatandaşlarına getirdiği pek çok hakkın İngiltere’ye bakan yönüyle bu bağlamda kaybolacağı uyarısında bulunan Köse, “Özellikle İngiltere’de yaşayan Türk vatandaşlarının haklarının erozyona uğraması kaçınılmazdır. 1963 Ankara Antlaşması sonucu Türk vatandaşlarının sosyal ödenek, oturum ve çalışma hakları alanında bazı avantajları ve kazanımları söz konusu. Ankara Antlaşması gereği İngiltere’de yasal ikamet eden Türk vatandaşları burada AB vatandaşları gibi eşit haklara sahiptir. İngiltere AB’den çıktığında Türk vatandaşları artık Ankara Antlaşması’nın getirdiği hak ve korumadan mahrum kalacaktır” dedi. Avukat Ali Durmuş da benzer şekilde AB ile Türkiye arasında var olan Gümrük Birliği Antlaşması’nın da birlikten ayrıldıktan sonra İngiltere’yle biteceğini hatırlatarak şu değerlendirmede bulundu: “Büyük bir olasılıkla AB ve İngiltere kendi aralarında yeni bir serbest ticaret anlaşması yapacaktır. Daha önce diğer üçüncü ülkelerle olduğu gibi Türkiye ticaret fazlası verdiği bir ülkeyle ticaret yaptığı için büyük zarar görecektir. Bu durumun çaresi İngiltere ve Türkiye’nin de ayrı bir serbest ticaret anlaşması yapmasıdır. Ancak AB ile serbest ticaret anlaşması yapacak olan İngiltere bu yeni sağlayacağı üstünlükten kolayca vazgeçer mi bilinmez.”


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 aile

gezin

Huzur İklimi

info@compasscare.nl

Esma Küçük

Mutlu bir aile olmak imkânsız değil! Mutlu bir aile olabilmek için iletişim şart. Birbirimizle iletişim kurmak için konuşmalıyız. Konuşmaya devam etmeliyiz ve konuşurken birbirimizi dinlemeliyiz. Dinlemesek anlayamayız. Anlayamadığımız bir konuya değer veremeyiz, onunla ilgili etkilenemeyiz. Etkilenmemiz için anlamamız gerekiyor. Özellikle akşamları işten sonra eve geldiğinizde tüm aileyi bir yerde, bir odada toplayın. Çocuklar bir odada kendi başına bilgisayarların ve telefonların başında, eş bir başka yerde bir dizinin başında, siz başka bir televizyon programında kalmayın. Birlikte izlediğiniz bir televizyon programında yakalayın, birlikte gülünüz, birlikte değerlendiriniz. Aile olmak demek, ekip gibi olmak demek, tamamlayıcı olmak demek, birleştirici olmak demek. Birlikte vakit geçirin, birlikte vakit geçirdiğinde aile içindeki sorunların azaldığını göreceksiniz. Küçük bir önerim var: Aile içinde çeşitli sıkıntı yaşadığınızda, o sıkıntıyı hemen dile getirmeyin. Bir küçük kutu yapın herkesin bildiği bir yerde olsun, o sıkıntıları bir kağıda yazıp o kutunun içine atın. Biraz sıkıntınız hafiflediğini hissedeceksiniz ve kızgınlığınız geçtiğinde konuşun ya da o kutuyu toplanacağınız gün, hep birlikte açın ve kutunun içinden çıkan her kağıdı birlikte değerlendirerek konuşun. Kızgınlığınız biraz geçtiği için çok güzel konuşuyor olacaksınız, çok sağlıklı tartışıyor olacaksınız. Tartışın ama birbirinize bağırmaktan, birbirinize hakaret etmekten ‘saygısızca kelimeler’ kullanmaktan kaçının. Ailenin temelinde sevgi ve saygı olmalı ve hep kalmalı orada. Eğer o eksilmeye başladıysa aile zarar görüyor demektir. Mutlu aile olmak için anahtar sorular... Mutlu olmayı istemeliyiz her şeyden önce. Bizi nelerin mutlu ettiğini bilmek için çaba göstermeliyiz. İlk soru şu; beni neler mutlu eder? Soru iki; eşimi neler mutlu eder? Soru üç: çocuklarımı ne mutlu eder? Soru dört: bizi hep birlikte ne mutlu eder? Bu soruları birbirimize sormalı ve cevapları birlikte çalışmalıyız. Aile içinde hep birlikte mutluluğu yakalamak için hep birlikte zaman geçirmeliyiz, ölçerek ve biçerek zaman geçirmeliyiz. Gününü koyarak, sanki şirketler yönetim kurulu toplantısı düzenler gibi, belki haftanın bir günü bütün aile bir

araya gelip masanın başında olmalıyız. Televizyonu ve cep telefonlarımızı kısa süreliğine kapatmalıyız, dikkatimizi dağıtacak bütün unsurlardan uzaklaşmalıyız. Mutluluğun bir seçim olduğunu unutmayalım. Babalarımız, en çok gözden kaçırdığı şey nedir? Aileyi oluşturan iki birey var, anne ve baba, kadın ve erkek. İkisinin de farklı rolleri var. Kadın ve erkek ikisi çalışıyor olsa bile farklı rolleri var. Annenin rolleri farklı, babanın rolleri farklı. İkisinin rolleri de birbirleri tarafından doldurulamaz, çünkü ikisinin rolleri ayrı. Hem anne hem baba aile içinde rollerini, sorumlukları üstüne almalı. Babanın mutlu bir aile için en dikkat etmesi gerek şey, aile içi iletişimi güçlendirecek davranışlarda olması; örnek olması. Anneyle, sağlıklı, değer oluşturan iletişim kurması, güven sağlayan iletişim kurması. Anneyle konuşurken seçtiği sözlere dikkat etmeli, saygı ve sevgi çerçevesinde, görgü ve nezaket çerçevesinde dikkat etmeli. Babalarımızın, en çok gözden kaçırdığı şey bu. Eğer bu denge bozulursa, anneden başlayarak bu durum herkese sirayet ediyor. Bir süre sonra aile içinde birbirine saygı duymayan konuşmalar başlıyor. Baba bizim toplumunuzda her zaman için ailenin direği ve ailenin başı olarak görülüyor. Bunu unutmamız gerekiyor. Baba dışarıya çok vakit ayırıyor ve çocuğuna, evine, eşine vakit ayırmıyorsa, onlarla birlikte herhangi bir etkinlikte olmuyorsa, onlarla birlikte sofraya oturmuyorsa, onlarla birlikte alışverişe çıkmıyorsa, çocuğu ile oyun oynamak için zaman ayırmıyorsa, çocuğuna kitap okumak içi zaman ayırmıyorsa ara sıra da olsa çocuğunu uyutmak için hikâye kitabı alıp çocuğun başında oturmuyorsa, o çocuk ve babası arasında ileri yıllarda büyük sorunlara yol açacaktır. Zira, kopuk bir ilişki gelişiyor. Bu nedenle babanın sorumluluğu çok büyük. Mutlu bir aile olabilmek dileğiyle…

Mutlu olmayı istemeliyiz her şeyden önce. Bizi nelerin mutlu ettiğini bilmek için çaba göstermeliyiz. İlk soru şu: “Beni neler mutlu eder?” Soru iki: “ Eşimi neler mutlu eder?” Soru üç: “Çocuklarımı ne mutlu eder?” Soru dört: “Bizi hep birlikte ne mutlu eder?” (Psiko-Sosyal Danışman/terapist) Tlf: 00316- 17 59 29 70 htttp://www.compasscare.nl http://www.facebook.com/CompassCarePsikolojikDanışmanlık

Gündem

Histriyonik Kişilik Bozukluğu; dramatik, abartılı ve aşırı dikkat Bazı insanlar yaratılıştan enteresan ve caziptir. Bu yapılarından

Histriyonik Kişilik Bozukluğu ve Sebepleri Sevgili okuma sevenler, bu aydan itibaren her ay sizinle bilinçlenme adına, yazılar paylaşacağım. İnşallah bu paylaşımlarımızdan hep birlikte istifade ederiz. Bu manada bir katkım olursa, olacaksa ne mutlu bana.

Ö

ğrendiklerimi ve insan gelişimi hakkındaki tecrübelerimi Doğuş gazetesi vesilesiyle sizinle paylaşmayı insanlık vazifem olarak görmekteyim. Sorularınız, eleştirileriniz veya önerileriniz için kartvizitimde belirtilen telefon numarası veya e-mail adresinden bana ulaşabilirsiniz. Hollanda’da yaşayan gençlerimizin dış görünümüne çok önem verdikleri doğru mu? Ayrıca bu davranışların altında yatan sebepler nelerdir? Bu konuyu değişik açılardan değerlendirebiliriz. Bu ayki paylaşacağım konu; “Teatral davranışlar ve teatral kimlik/ kişilik bozuklukları” olacaktır. Bu rahatsızlığa Türk tıp teriminde “Histriyonik kişilik bozukluğu” deniliyor. DSM (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı veya Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı kısaca, DSM’e göre ne zaman bir insan aşağıda sıralanan kriterlerden 4 veya 4’ten fazlasına sahipse, o kişiye teatral kişilik bozukluğu teşhisi konulur. 1. Daima ilgi noktasında olmaya çalışmak 2. Dikkat çekici veya cinsel yönden

kışkırtıcı davranışlar sergilemek (giyim tarzı) 3. Yüzeysel ve güvensiz duygusallığa sahip olması 4. Yüzeysel iletişim. Derinliği veya samimiyeti olmayan iletişime sahip olması 5. Dış görünümünü veya görselliği (ev, araba, para) kullanarak ilgi almak 6. Abartılı, aşırı dramatik ve duygusal davranışlar 7. Kolay etkilenebilir özelliğe sahip olmak 8. Yüzeysel ve güvensiz bir evliliği ve sosyal ilişkileri olmasına rağmen, ilişkilerini samimi ve güvenilir bulması. Histriyonik Kişilik Bozukluğu; dramatik, abartılı ve aşırı dikkat çekici davranışlarla karakterize edilmektedir. Bazı insanlar yaratılıştan enteresan ve caziptir. Bu yapılarından dolayı otomatikman toplumda ilgi görürler. Bu insanlar sadece kendileri olmaktan başka bir çaba sarf etmezler. Teatral kimlikli kişiler ise daima başkalarının onayına ihtiyacı olduğundan, ilgi alabilmek için her yola başvurdukları dikkat çeker. Özellikle dış görünümüne verdikleri abartılı ilgi (makyaj, aşırı dekolte, dar, renkli kıyafet seçimi) teatral kimliğe ait olan davranış biçimidir. Temel sebepler: - Bozukluk annenin ilgisiz ve kendi

hâlinde olmasından, babanın hoşgörülü olmaması ve mesafeli davranması nedeniyle yaşanan bir durum olarak kabul edilir. - Kalıtımsal etki oldukça azdır, çoğunlukla psikolojik etkiler söz konusudur. - Danışanlarda daha çok çocukluk çağında yaşanan etkiler bulunmaktadır. - Çocukken anneden beklediği yakınlığı bulamayıp, babaya yönelmiş kızlar, onun ilgisini çekebilmek için her türlü teatral davranışa başvurmuşlardır. - Veya anne babası ayrılmış ve babasından ilgi alamamış kız çocuklarında yaşanan bir kişilik bozukluğudur. Teatral kişilik bozukluğu olan insanların, kişilik bozukluğunun temel sebeplerinden biri özgüven eksikliğinden ileri gelmekte olduğu tespit edilmiştir.

- Kendileri olmaktan korkan ve daima başka bir kişiymiş gibi davranma özellikleri sergilemeleri. - Toplumda etkileyici, kontrolcü ve kendine çok güvenen bir kimlik sergilemelerinin altında aşağılık kompleksi yatmaktadır. - Bunun yanı sıra sosyal ortamda yüzeysel ve yapmacık yansımalarına rağmen, kendileri bunu kabul etmedikleri gibi çok içten ve samimi olduklarına inanır ve savunurlar. Ne kadar sık baskı yapılırsa, eleştiri alırlarsa, davranışları o kadar çok aşırıya kaçabilir. - Eleştiriyi taşıyamazlar, hatalarını kabul etmezler ve bunu karşı tarafın

İhanet, Lahey Büyükelçiliği’ne uzandı Lahey Büyükelçiliği’nde çalışan 5 kişinin FETÖ araştırması kapsamında açığa alındığı ifade edildi. Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçiliği, Geçici Maslahatgüzarı Elçi-Müsteşar Kurtuluş Aykan Algemeen Dagblad gazetesine verdiği röportajda Lahey Büyükelçiliğinde çalışan ve yetkili oldukları ifade edilen 5 diplomatın FETÖ araştırması kapsamında açığa alındığını söyledi. Açığa alınan diplomatların geçtiğimiz hafta içerisinde bilgilendirildiklerini ve 15 gün içerisinde Türkiye’ye dönmeleri gerektiği belirtildi.

Araştırma süresince diplomatların maaşlarının devam edeceği de gelen bilgiler arasında. T.C Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan’ın Türkiye’de olması münasebetiyle geçici olarak yerine Maslahatgüzarı Elçi-Müsteşar Kurtuluş Aykan elçilikte görev yapıyor. Kurtuluş Aykan “Biz de gelen bilgiler neticesinde şaşkınlığa uğradık, beraber yakın irtibat

halinde çalıştığımız kişiler bunlar. Ama tabi FETÖ’nün özelliği de bu, sessizce içeri sızıyorlar. Hollanda’da çok kez ‘Ankara’nın uzun kolu’ ifadesini duyuyoruz, ancak burada ‘FETÖ’nün uzun kolu’ kavramından bahsetmek gerekir. Biz bir NATO üyesiyiz, Hollanda darbe girisimi için bir kaç hafif açıklama yaptı, ancak Hollanda tarafından yeterli bir destek hissetmedik” dedi.


nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

çekici davranışlarla karakterize edilmektedir. dolayı otomatikman toplumda ilgi görürler.

sağlık 05

gezondheid

doğuş aylık gazete/maandblad

info@therapie-eigenkracht.nl

Kardelen

yunus322@hotmail.com

Reyhan Şeker

Bu imânın tohumu Çanakkale’den alınmıştır... 15 Temmuzda TRT ekranından korsan bildiri okutulurken spikerin yüzünde saklamaya çalıştığı isteksizlik ifadesini asla unutmayacağım.

bir saldırısı veya kıskançlığı olarak tecrübe ederler, dolayısıyla hatalarından ders almazlar. - Olayları çok abartarak anlatır ve hatalardan diğer insanları sorumlu tutarlar. - Teatral kimliğe sahip olanların davranışları yaşlandıkça normalleşir. - Bu tür kişilik bozukluğu başlıca iki sebebe dayanır: Çocuklukta (özellikle anne/baba ile) yaşanan travmalar ve kötü bir çevrede yetişmiş olmak. Kişilik bozuklukları tedavisi biraz zordur, süreklilik ve istikrar gerektirir. Fakat yine de imkânsız değildir. Histriyonik Kişilik Bozukluğu olan kişilerin evliliği ve sosyal ilişkileri... - Teatral kimliğine sahip olan kişilerin büyük çoğunluğu bayanlardan oluşmaktadır. Eş olarak tercih ettikleri beylerin yakışıklı, romantik ve zengin olmalarına özen gösterirler. Kısacası görkemli ve popüler bir bey onlar için eş adayıdır. - Bir taraftan eşlerine hastalık derecesinde bağımlı olmalarına rağmen, diğer taraftan ise onu kaybetmekten korktuklarından eşlerini daima küçümserler ve kusurlarını abartırlar. - Görselliğe, ilgiye ve maddiyata önem verdikleri için, derin ve sağlıklı ilişkiler kuramazlar. Evlilikleri ve sosyal ilişkileri yüzeyseldir. Sürekli ilgi almaları onların özgüvenini (geçici olarak) besler.

80 darbesi ile alakalı yaşanmış hikâyeleri büyüklerimizden dinler ve çekilen belgeselleri seyrederdik. Fakat birebir hissetmek çok farklı bir duyguymuş bunu müşahede ettik.

- Genelde sosyal ilişkilerini ve evliliklerini içten ve samimi bulurlar. Fakat gerçek anlamda bir ortama veya bir erkeğe güvenle, derinden bağlanamazlar. - Kompliman ve ilgi almaya sürekli ihtiyaçları olmasına rağmen kendileri başkalarına kompliman veya ilgi vermekte cimridirler. - Bir ortamda kendileri dışında başka bir insanın ilgi almasına tahammül edemezler. Histriyonik Kişilik Bozukluğunda psikoterapi danışmanlığı... Deneyimlerimize göre, Histriyonik Kişilik Bozukluğu olan bir erkeğin kadın bir terapist tarafından tedavi edilmesi doğru değildir. Bunun tersi de geçerlidir. Kadın terapist tarafından tedavi edildiğinde, bu bozukluğa sahip olan bir erkeğin temel uğraşı kadının ilgisini çekmek olacaktır, (tıpkı kadın danışanın erkek terapistin ilgisini çekmeye çalışacağı gibi). Terapi başarılı olacaksa, aynı cinsiyetten bir terapistin tercih edilmesi daha doğrudur, danışanın ilgiyi paylaşmayı öğrenmesini sağlayacağından grup terapisi de etkili ve doğru bir seçimdir. Histriyonik Kişilik Bozukluğu olan kişinin nasıl tedavi edileceğine karar verirken, destek terapisi ile danışanın yıkıcı ve işlev bozukluğuna yol açan kişilik özelliklerinin daha fazla farkında olmasını ve bunla-

Ayşe Yazılıtaş rı değiştirmesini hedefleyen terapi arasında seçim yapmalıdır. Teatral davranışlar ve teatral kişilik bozukluğu arasındaki fark nedir? Yukarıda belirttiğim gibi 4 veya 4 ten fazla kriterlere sahip olan ve daima bu kriterleri taşıyan kişilere Histriyonik Kişilik Bozukluğu tanısı konulur. Tanı konulmayan kişiler 4 veya 4’ten az özelliği taşımaktadırlar. Gençlerimizde gördüğümüz, teatral davranışlar, özellikle de ergenlik çağında, geçici olabilir. Davranışlar uzun süre devam ederse mutlaka dikkate alınması gerekmektedir. Erken yaşlarda düzenli terapi alması bu kişilerin daha güvenilir ve huzurlu hayata sahip olmasını sağlar. Ayşe Yazılıtaş Aile Psikoterapi Danışmanı

«

Şer gibi görünen bu durumun ardında hayırların olduğunu ilk anda hiçbirimiz anlayamadık. Fakat hakikat şu ki, ak ile kara birbirinden ayrılmaya başladı. Her ne kadar takiye yapmaya çalışanlar olsa da renklerini belli etmeye başladılar. Herkes bulunduğu değil, lâyık olduğu safa geçmeye başladı ve herkes taktığı maskeyi ertesi güne kalmadan çıkarmak zorunda kaldı. Çünkü darbe yapmaya muvaffak olamadılar. Onların hesabını boşa çıkaracak olan Allah’ı hesaba katmadılar. Eğer muvaffak olsalardı belki de birçoğu hâlâ maskeleriyle masum rolünü oynayacak ve biz onları bizden birileri olarak görecektik. Halkın iradesine darbe yapmak isteyen cuntacılar farkında olmadan halkı tefrikalardan uzaklaştırıp birbirine yaklaştırdı. Bunun en büyük göstergesi Yenikapı’da düzenlenen “Demokrasi ve Şehitler Mitingi” idi. Rekor düzeyde bir katılımla yaklaşık 5 milyon vatandaş, dünyaya seslerini duyurdu. Çok fazla sayıda insanların da miting alanına yer olmadığından dolayı giremeyip dönmek zorunda kaldıklarına şahit olduk. Kimileri bunu şov olarak değerlendirdi, kimileri de milyonlar rakamını aşağı çekerek “binlerce insan katıldı” diyerek hazımsızlıklarını dile getirdi ve kimileri de şehit olan 240 vatandaşımızın şehâdetini ve milyonların dik duruşunu ve cesaretlerini görmek yerine olayı tiyatrodan ibaret saydılar. Kim bunu nasıl değerlendirirse değerlendirsin, şehit olanların ve gazilerimizin 15 Temmuz kahramanlıklarını dinlerken vatan sever olan herkesin hemfikir olduğu bir şey vardı. O da, herkesin vatanı

Kutsal beldelerden “selam var!..

Gazetemiz Genel yayın Yönetmeni Adnan Şahin hem hac farizasını yerine getirmek hem de o güzellikleri ebedileştirmek için görevli olarak gittiği Mekke ve Medine’de çalışma ve ziyaretlerine başlamış. “Her şeyin yolunda olduğunu ve ellerin, bütün insanlığın kurtuluşu için duada olduğunu” söyleyen Adnan Şahin, bu güzellikleri önümüzdeki sayıda kapsamlı bir şekilde Doğuş gazetesinde paylaşacağını duyurdu...

müdafaa ve haklarını çiğnetmemek için oralara akın etmesiydi. Herkes abdestini alıp geriye dönmemek için şahadete yürüdü. Kimileri şahadeti yudumladı, kimileri de şehadetten bir iz taşımanın şerefiyle yaşayacak bu kirli dünyada. O gün Yenikapı’da her kesimden vatanını seven insanlar vardı. Türkiye’nin birliğine şahit oldu dünya. Yenikapı’daki mitingden günler önce sıcağın altında sabahlara kadar demokrasi nöbeti tutan halkın birliği “biz burada varken bu vatan zarar görmez” mesajını vermeye kâfiydi. İhtiyar, sevimli dedeler, nineler, uyuyan körpe çocuklar ve daha niceleri meydanlardaydı. Aradan kafa zonklatan tiz sesler çıkmış olsa bile onlar halktan gereken cevabı aldı. Darbe haftası ortada görünmeyen sözüm ona bazılarının bir hafta sonra canlarını emniyete almış olmanın rahatlığı ile selfie pozları vererek vatansever olduklarını kanıtlama çabalarına da şahit olduk. Tarih, kendi ordumuzdan bizler gibi görünüp bizden olmayan komutanların önderliğinde ayaklanarak darbe yapmaya kalkışanları ve Türk milletini kendi tankları ve silahlarıyla hedef alanları unutmayacaktır. Fakat tarih ve Türk milleti darbeye geçit vermeyen ve bile bile şehâdete yürüyen Ömerlerini de unutmayacaktır. Türkiye gerçekten büyük bir destan yazmıştır. Çünkü bu destanın iman tohumu Çanakkale’den alınmıştır. Allah milletimize böyle günleri daha yaşatmasın.

“Onların hesabını boşa çıkaracak olan Allah’ı hesaba katmadılar. Eğer muvaffak olsalardı belki de birçoğu hâlâ maskeleriyle masum rolünü oynayacaklardı”

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 haber 06 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

Sela Sesi Bomba Sesinden Daha Şiddetlidir... Hani hep empati kurmaktan bahsederdik ya; Suriye’de, Mısır’ da, Filistin’de kardeşlerimiz var onlar orda her gün bomba altındayken bizler evlerimizde nasıl rahat oturuyoruz diye sorgulardık kendimizi. Biraz üzülüp, biraz Kur’an okuyup, dualar ederek; kardeşlik ve Müslümanlık vazifemizi yaptığımızı düşünüp, gece yatağımızda mışıl mışıl uykulara dalardık. Ta ki 15 Temmuz’daki geceyi yaşayana kadar, ta ki onların başına gelenin bizim de başımıza geldiği ana kadar! Çok uzaklardan, Hollanda’dan bu anlara şahit olmuş biri olarak o akşam neler hissettiğimi, nasıl korku ve panik içinde kaldığımı, kızgınlığımı, öfkemi, endişelerimi anlatamam. Orada olup sokağa çıkmayı, milletin yanında olmayı, sela sesleriyle ürpererek dualar etmeyi o kadar isterdim ki! Kulakları delercesine evlerin tüm camlarını aşağı indiren ses bombalarına, tepede uçan Sikorsky’lere, F16’lara, sivil - asker demeden önüne geleni altına alıp ezen tanklara karşı durup ‘Bu vatan bizim, öyle kolay harcayamazsınız!’ demeyi nasıl isterdim. Bizler olup bitenleri evde, TV’den izlerken; yiğitçe, abdestini kuşanarak, silahsız sopasız, sadece iman gücüyle sokağa koşan bir adam, adi bir kurşunla şehit oldu. Vatanı uğruna canını verdi. Üstelik silahı çeken, gözünü kırpmadan vuran kişi bizim öz be öz askerimizdi. Vatan haini asker! Adları ilelebet hainler mezarlığında yer alacak. Kaç kişi var bu uğurda canını veren, gözünü bile kırpmadan sokağa çıkıp tanklara meydan okuyan. Dilinde tekbirlerle Uhud’daymış gibi savaşan. Cesedi paramparça olan. İsimlerini bilmediğimiz kaç kahraman var. Tam 240 şehit! 240 vatan sevdalısı yiğit. Cumhurbaşkanının sokağa çıkın çağrısını duyunca çarşafını giyinip, kamyona atlayıp, mahallenin gençlerini toplaya toplaya Taksim meydana gelen Şerife Boz gibi cesur kadınlarımız var bizim. Tüm kadınlar meydanda olamasa da o gece; telefonlarla WhatsApp zincirleri kurup, Fetih Sureleri okuyup, salavatlar getirip, dualar eden kadınlarımız var. Eşinin, oğlunun şehit olduğunu duyduğunda gözünden yaş gelmeden ‘Vatan sağ olsun’ diyen, şehit eşi-anası olma gururunu taşıyan kadınlarımız var. Onlar var olduğu müddetçe, Allah’a

açılan eller, edilen dualar geri çevrilmeyecek. Şükür ki öyle oldu ve milletçe bu darbe girişiminin üstesinden geldik. En uzun gecelerden biriydi o gece. Milletçe çok büyük bir beladan kurtulduk. Hainleri yıllarca içimizde barındırmışız meğer. FETÖ insanların dini duygularını kullanıp yıllarca tüm kurumlarımızı ele geçirmiş. İnsanın aklına durgunluk verecek bir olay; dinden imandan bahseden bu kişilerin kendi halkına ateş etmesi. Bu nasıl bir gözü dönmüşlük! Bu nasıl bir nefret! Kişisel hesaplaşmaları anlayabilirim, fakat mevzu vatan olunca haince yaptıkları bu darbe girişimini asla ama asla kabullenemem. Hala sözde grup içinde olup bu yapılanları görmeyen insanlar var ya; onlar bizden biz de onlardan uzağız artık! Yaşadıklarımızı ve tarihi sorgulayınca, bu hain yapının geçmişine bakınca darbenin bize yıllar önce yapılmış olduğunu görebiliriz. Fethullah Gülen’in ‘Dinler Arası Diyalog’ adı altında İslam’ı ılımlaştırması, gayrimüslimlerle yakın ilişkiler kurarak diğer dinleri insanlara sevimli göstermesi, askerlere ‘gerekirse içki içebilirsiniz’ diye fetvalar vermesi, tesettürlü kız öğrencilere ‘başörtü teferruattır’ demesi; bunların hepsi İslam dinine vurulan en büyük darbeydi. Erbakan Hoca’yla bu sebepten hiç bir zaman yıldızları barışmamıştı. Her zaman Millî Görüş tabanına uzak durmuşlardı. Çünkü gerçekleri yıllarca bas bas bağıran biri vardı. Siyonizm’den bahseden, dindenimandan bahseden, tek derdi İslam davası olan Erbakan Hoca’ya da 28 Şubat’ta darbe vuranlar, darbeye destek verenler bunlardı. Biz Müslümanlar başımıza ağır musibet gelmeden gafletten uyanamıyoruz ne yazık ki! Tarih tekerrür etmeden, seçilmiş başkanlar idam edilmeden önce gözlerimiz açık, yüreğimiz tetikte, dilimizde dua her an sefere çıkacakmış gibi hazır olalım. Çünkü, Haçlı Savaşları ile zirve yapan Batının Müslümana olan kini, hâlâ ilk günkü gibi taze!

“Gülen’in ‘Dinler Arası Diyalog’ adı altında İslam’ı ılımlaştırması, gayrimüslimlerle yakın ilişkiler kurması, dinleri insanlara sevimli göstermesi, askerlere ‘gerekirse içki içebilirsiniz’ diye fetvalar vermesi, tesettürlü kız öğrencilere ‘başörtü teferruattır’ demesi; İslam dinine vurulan en büyük darbeydi”

Halil Yanar:

“Senede aileni ancak bir kere görürsün. Kardeşlerini,

“Bizim için mevz gerisi teferruatt Doğuş olarak bu sayıda izin/tatil, Kurban Bayramı ve Türkiye’de yaşananları harmanlayarak ‘dosya’ olarak işleyelim istedik. Yazarlarımıza da bu üç konu hakkında yazmaları noktasında istekte bulunduk. Bu üç konuyu en iyi değerlendirecek olanlardan biri de, bu üç hâli yaşayanlardan biri olan Halil Yanar idi. Halil Hoca’mızla keyifli bir sohbet yaptık. İlgiyle okuyacağınızı ve hayli istifade edeceğinizi umuyoruz...

H

alil Yanar’ı kısaca tanıyabilir miyiz? 2003 senesinden bu yana Hollanda’da ikamet eden, evli ve 3 çocuk babasıyım. Farklı spor dallarında sertifikaları bulunan, savunma teknikleri uzmanıyım. 17 senelik beden eğitimi öğretmeniyim. Hâlen Rotterdam’da bir İslam okulunda beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Hayatının uzunca bir dönemi Türkiye’de geçmiş biri olarak, izin ve tatil kavramlarını nereye oturtuyorsunuz? Bu yıl mesela, nasıl bir gidiş dönüş gerçekleştirdiniz? İzin ve tatil Mevla’m nasip ettikçe olmazsa olmazlarımızdan. Uzunca bir süre Türkiye’de ikamet etmiş biri olarak özellikle izin dönemini hem senenin yorgunluğunu atabilmek hem de döndükten sonra taze bir başlangıç yapabilmek için çok önemsiyorum. Bu yıl da çok şükür arabayla 5 hafta güzel bir tatil yapıp döndük. İzin döneminde sıla-i rahim mevzunu bazen askıya alan oluyor, sizin olmazsa olmazlarınız nelerdir, izin döneminde? İzine gitmemizin benim ve eşim açısından esas önemi çocuklarımızın Türkiye’de yaşayan akrabalarıyla, özellikle birinci dereceden olan dede, babaanne, dayı, amca gibi insanlarla beraber vakit geçirmeleri, araya giren zaman ve mekân unsurlarını 5-6 hafta bile olsa unutup akraba bağlarının taze tutulmasını amaçlamaktayız. Yani gayemiz tatilden çok sıla-i rahim. Çocuklar henüz küçükler ama, hoşnut kalıyorlar mı bu serüvenden? Çocuklar yorucu olmasına rağmen orda vakit geçirmekten çok mutlu oluyorlar. Aslında onlardan çok, çocukları çok özleyen dede ve babaanne mutlu oluyor. Onların bu mutlulukları da çocuklara yansıyor hâliyle. Neler değişmiş bu uzak kaldığınız yıllar içerisinde memlekette, neyi garipsediniz en çok? İnsan ilişkileri mesela... Memlekette şekil itibariyle çok değişen yok, biraz evler biraz da arabalar artmış. Artan maddî unsurların yanı

sıra çokça azalan manevîyat beni derinden üzüyor aslında. Maddî kazançlar ve hesaplar dostluk, arkadaşlık ve akrabalığın önüne geçmiş durumda. Parası olanın değer gördüğü insanların daha çok araba, ev veya dünyevî işler üzerine sohbet ettiği ve daha lüks şeyler için birbiriyle yarıştığı bir ortam var. Söylemesi beni üzüyor ama, biz gurbettekiler dostluk, akrabalık ve arkadaşlıkta sanki memleketten daha iyi durumdayız gibi geliyor. Siz Türkiye’de iken çok feci bir olay yaşandı, neler hissettiniz?: 15 Temmuz sabahı İstanbul’dan hareket edip akşamına Kayseri’deydik. Özellikle Çengelköy’de yaşanan olaylardan saatler önce ordaydık ve gün değil saat farkıyla kıl payı o gece yaşanan hainliği görmedik ama şunu gururla ifade etmek isterim ki bu millet, mevzu vatan olduğunda, değil üç-beş çapulcuya gerekirse tüm dünyaya kafa tutabilecek bir millettir.

“15 Temmuz günü

Kayseri’deydik. Çengelköy’de yaşanan olaylardan saatler önce ordaydık ve saat farkıyla o gece yaşanan hainliği görmedik ama şunu gururla ifade etmek isterim ki, bu millet için eğer mevzu vatansa, dünyaya kafa tutacak tek millettir” O bilgi kirliliğinden sonra, bu durumu nasıl okudunuz, nasıl değerlendirdiniz? İlk anda herkes gibi ben de kendimi dışarı attım. 12 Eylül darbesini çok sancılı bir şekilde yaşamış biri olan 72 yaşındaki babam da beni yalnız bırakmadı; beraber çıktık. Abdest alıp evdekilerle helalleşmedik ama tek amacımız vardı ne olduğunu anlayıp bir şeyler yapabilmek. Kayseri’nin sakinliği ve sorunsuz oluşu bizi biraz rahatlattı ve sabaha karşı eve geri döndük. Gece boyunca sokaklarda ve meydanlarda gördüğüm tek

şey son zamanlarda çeşitli oyunlarla gruplara ayrılmaya çalışılan bu yüce millet, tek vücut olmuştu. Belki etrafta tank yoktu ama gözyaşlarıyla memleketi için dışarıya dökülen ve ilk göreceği tankın altına yatacak onlarca insan gördüm. Neler bekliyor memleketimizi bundan sonra? Halk nasıl değerlendiriyor? Bundan sonrası için birçok insan daha umutlu. Geleceği daha aydınlık görüyor ve devlete güveniyor.

Kurban Bayramı yaklaşıyor, burada çok geniş bir akraba ağı da yok, nasıl geçiyor bayramlar burada sizler için? Kurban Bayramı’nda eve kurban etinin girmesini ve çocukların bu duyguyu yaşamasını çok önemsiyorum. Etleri çocuklarımla beraber dağıtıyorum ki paylaşmanın ve bayramın önemini daha iyi kavrasınlar diye. Belki fazla akrabamız yok ama öyle dostlarımız var ki akrabadan da öte sağ olsunlar. Neler yapıyorsunuz, Türkiye’yi aratmamak için? Kurban kesimi, ziyaretler, hediyeleşmeler gibi uygulamalar yapılıyor mu? Çocuklar için ne ifade ediyor bayramlar, onlar için özel bir şeyler yapılıyor mu? Çocuklar Ramazan Bayramı’nda olduğu gibi Kurban Bayramı’nda da bir hediye seçiyorlar. Önceden bir bütçe belirliyoruz; onlar da istedikleri bir şeyi seçiyor, biz de alıyoruz. Ailemizde herkes imkânlarımız dâhilinde bugünün sevincinden nasipleniyor. Son olarak neler söylemek istersiniz? Son olarak şunları söylemek isterim: Bizlerin burada bayramları bayram gibi yaşamamız, gerektiğinde güçlü olmamız, hatta öldüğümüzde vatanımıza rahatça gidip toprağımıza huzur içinde yatabilmemiz için memleketimize sahip çıkmamız lazım. Sağ sol, Türk Kürt, Laz Çerkez ayrımı yapmadan, ne olursa olsun hedef daha güçlü bir Türkiye olmalı. Gururla bir kez daha ifade etmek isterim ki, bizim için mevzu Vatansa gerisi teferruattır. Söyleşi - Fotoğraflar: Tâhâ Yalçın

«


dosya 07 dossier

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

anneni babanı sevdiklerini o koca yılda bir kere koklarsın. Doyamazsın…”

u vatansa, tır”

Maddîyat revaçta, manevîyat atıl durumda

“Memlekette sekil itibariyle değişen çok yok, biraz evler biraz da arabalar artmış. Artan maddî unsurların yanı sıra çokça azalan maneviyat beni derinden üzüyor. Maddî kazançlar ve hesaplar, dostluk, arkadaşlık ve akrabalığın önüne geçmiş durumda. Parası olanın değer gördüğü; insanların daha çok araba, ev veya dünyevî işler üzerine sohbet ettiği ve daha lüks şeyler için birbiriyle yarıştığı bir ortam var.

Dağlar dar geldi… İnsanlık hiç gelmedi… Gurbeti yaşamayan anlamaz. Bildiğiniz açık ceza evi… Bir yıl durup dinlenmeden çalışır, izin paranı biriktirir imkânın varsa senede bir kere gidersin. Çünkü yazın üç kişilik bir ailenin uçak parası şanslıysan minimum 2000€ tutar, birde harçlığın olacak yanında bi 2000€ da o. Sevdiklerini öpüp koklamanın bedeli minimum 4000€ yani… Gurbette yaşayanlar mutluluklarını satın alır öyle gelir Türkiye’ye. Çünkü yaz oldu mu iki misli artırırlar her şeyin fiyatını. Koskoca senede aileni bir kere görürsün. Kardeşlerini, anneni babanı sevdiklerini o koca yılda bir kere koklarsın. DOYAMAZSIN. Türkiye’ye gitmene bir kaç ay kala geçmez o günler, bitmez. Uçağa binince saatler bile ilerlemez. Gittiğinde bitmesin, yavaş geçsin günler diye dua edersin. Gurbetten gelen misafirlerinizi izleyin uzaktan. Geç yatarlar ama ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkarlar. Ne kadar az uyursa o kadar çok kalmış gibi hisseder çünkü. Yıllarca gider gelir. Her sene ailesinden ayrılırken bir yanı ölür. Gelirken heyecandan, dönerken ömründen hep bir yanı eksilir. Geleceği zaman ailesi karşılar sevinçle, evde bayram havası olur. Yolcu ederken cenaze evine döner, kimsenin yüzü gülmez, herkes ağlar. Böyle geçer bir gurbetçinin ömrü. Sonra bir bakarsın bir uçak iner!! Ailesi gelir, tabutunu teslim alır. Gülerek heyecanla beklenen o misafir ağlanarak ağıtlarla karşılanır. Kimsesiz gibi… Bir uçağın deposunda bir eşya gibi gelir, sevdiklerine ve ülkesine.. Kısaca gurbet yarı ölümdür zaten. (Alıntı)

Asscher ve dinî grup temsilcilerinden taziye ziyareti İstanbul’daki terör saldırılarını kınamak ve taziyede bulunmak amacıyla Lodewijk Asscher ve üç dinî grubun temsilcileri Lahey Büyükelçiliğine ziyarette bulundular. Hollanda Kiliseler Birliği adına Jan Post Hospers, Suriye Ortodoks Kilisesi adına Samuel Dogan, Hollanda Yahudi Cemaati adına Hanneke Gelderblom, Hollanda Fas Camiler Birligi adına Şeyh Elkhammer Elbakkali ve Hannane Heukers, Hollanda Müslüman kuruluşları adına Raşit Bal, Ebubekir Öztüre ve Jacob van der Blom büyükelçilik önüne çiçek bıraktılar. Terör saldırıları nerede olursa olsun beraber özgürlüklerimize sahip çıkmamız gerektiğine ve Türkiye’nin

olabildiğince hızlı bir şekilde Atatürk Havalimanını kullanıma açıp hayatın devam etmesini sağlamakla doğru ve cesur bir hamle yaptığına dikkat çeken Başbakan Yardımcısı Asscher, hain saldırıdan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Dinî grup temsilcileri de bu terör saldırılarının toplulukları bölmeye yönelik olduğunu ve buna karşı durmak gerektiğini bildirdiler. Büyükelçi Sadık Arslan belediye binalarına yansıtılan Türk bayraklarının ve sosyal medyada Hollanda halkının

göstermiş olduğu desteğin ülkeler arasındaki sıcak bağları gösterdiğini belirtti ve bu ziyaretlerden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Teröre en iyi cevabın bu birliktelik olduğunu söyledi.

İbrahim Turgut - MİHENK

ortaummet_45@hotmail.com

15 Temmuz Darbesi ve Halkın Zaferi 15 Temmuz gecesi, Cumhuriyet tarihinin en korkunç darbe kalkışmasıyla tarihin sayfalarında yerini almıştır. Darbelere alışık olan Türkiye halkı, en şiddetlisiyle karşı karşıya gelmiş, onurlu bir direnişle darbeye geçit vermemiştir. Bu darbenin şiddeti ve kapsamı, öncekilerden daha geniş planlanmış, ancak halkın sağduyusu sayesinde netice alınamamıştır. Halkın üzerine acımasızca sürülen tankların, havadan bombalayan savaş uçakları ve helikopterlerin bıraktığı yara çok derin olmuştur. Gözü dönmüş darbecilerin, halkına kurşun sıkacak kadar kararlı bir kalkışmayı az sayıda yandaşlarıyla başaramaması, gelecek adına büyük hayırlar getireceğini, aklı başında herkesin ortak kanaati olarak temayüz etmiştir. Demokrasi havarilerinin, bundan büyük dersler çıkaracaklarına inanıyoruz. Halkın iradesine ipotek koymak isteyenlerin, halktan aldıkları derse iyi çalışacaklarını ve bir daha böyle darbelere teşebbüs etmeyeceklerine inanıyorum. Onlar alışık oldukları argümanlarla yola çıktılar. Cumhurbaşkanını şehit edip, ülkede kaos meydana getirerek, amaçlarına ulaşmak istediler. Lakin unuttukları bir şey vardı: “Allah’ın planı!..” Tabi onların, gizli yaptıkları hesap, tutmamıştır. Bundan sonra da yapacakları her kalkışmaya, halkın izin vermeyeceğini herkes görmüştür. Halkımızın sokaklarda ve meydanlarda gösterdikleri olgunluk, her türlü takdirin üstündedir. Milyonlarca insan, haftalarca nöbet beklerken hiç bir taşkınlığın olmaması, herkese ve bütün dünya halklarına örnek olacak büyüklüktedir. Bu olgunlukla geleceğini inşa edecek ve intizamı sağlayacaktır. Kötü senaryolar üretenlerin, yeniden aklıselimle düşünerek bir daha böylesi şiddet ve ölüm içeren planlardan kaçınacaklarını umuyoruz. Bu kalkışmada yer alan askerlerin adilane yargılanmalarını halk istemektedir. Halkın bu isteğini yerine getirecek anayasal değişikliklerin yapılmasını ve böylelikle bu tür kalkışmaların önüne geçilmesi elzem hâle gelmiştir. Bununla ilgili komisyonların oluşturulmasının başlandığını, Cumhurbaşkanıyla parti liderlerinin görüşmesi sonrasında açıklanmıştır. İnsan hakları ve hürriyetlerini garanti altına alacak anayasal çalışma sürecinin başlaması, önemli bir başlangıç olarak sevindiricidir. En büyük sıkıntıların uygulamada ortaya çıktığını da unutmamak gerekir. Buna göre de tedbirler alınacaktır. Bu hain darbe kalkışmasında, yüz yıllık tarihimizde görülmedik olaylara şahit olduk. Mesela bunlardan biri de, halkın Meclisinin, Emniyet Müdürlüğünün ve Cumhurbaşkanlığı

Külliyesinin bombalanmasıdır. Devletin en önemli kurumlarının hedef alındığı darbe planının, ne kadar titizlikle hazırlandığını göstermektedir. Lokal bir kalkışmanın olmadığı tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açıktır. Birilerinin olayı küçümsemesi “küçük çapta darbe teşebbüsü” demesi, aksini söylemesi, hakikati değiştirmez. Milletimizin sağduyusu, olayların büyümesini önlemiştir. Yoksa daha büyük kayıpların yaşanmasına yol açabilirdi. Yediden yetmişe bütün bir millet destan yazmış, dünya halklarına örnek olacak bir duruşu hediye etmiştir. Halkın iradesi son derece önemlidir. Ama darbe yanlıları kendi egolarını düşündüklerinden, bunu anlayacak olgunlukta yapıda olmadıkları, yaptıkları fiilleriyle göstermişlerdir. Bu Millet, son yüz yıllık tarihinde, bir çok ihtilaller görmüştür. 60 İhtilali, 71 Muhtırası, 80 İhtilali ve 28 Şubat… Millet, herkese insan haklarının verildiği, ayrışmaların olmadığı, kardeşlik birlik beraberlik içinde yaşayacak, her inanç grubunun rahatlıkla inançlarının gereğini yerine getirebileceği bir ortamın egemen kılınmasını istiyor. Bundan daha doğal ne olabilir? Dünya, bütün insanlığın ortak mirasıdır. Bunu korumak ve halklarına hakkını vermek, halkın iradesiyle tecelli eden sonuçlara da saygılı olmak, dünyanın güvenliği açısından son derece önemlidir. İnsanların iradesine ipotek koyan her türlü kalkışmaya beraber karşı çıkma kültürünü geliştirmek, geleceğimiz açısından önemlidir. İnanç, mezhep, meşrep, meslek, ırk ve devlet ayırımı yapılmaksızın!... Ülke elden giderken birilerinin kraldan daha kralcı kesilmesi, medya üzerinden kışkırtıcı mesajlar paylaşması, son derece üzücüdür. Bu bir hastalık belirtisi değilse nedir? Böyle olağanüstü durumlarda, insani refleks göstermek, insan olmanın gereği değil midir? Şahıslara olan kinin üzerinden giderek, sağlıklı sonuç alınmaz ve kimseye yarar sağlamaz. Herkesin birbirinin görüşlerine saygı göstermesi, en doğru ilke değil midir? Sosyal medyada çıkan haberlerin, insanların algıları üzerinde son derece tesir icra ettiği bilimsel bir gerçektir. Yanlış yollara sapılmasına sebep olunan bu duruma engel olacak etkili ve yetkili kurumlar ve şahıslar, uyarılarını millete açıkça yapmalıdırlar. İnsanların algılarıyla oynamak, kirli bir oyunun tezahürüdür. Umuyor ve diliyoruz ki, özelde ülkemizde bu darbe izleri silinsin. Genelde dünya barışı sağlansın. İnsanlara karşı sürdürülen şiddet ve katliamlar son bulsun. Kur’an’ın evrensel ifadesiyle: “Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” ilkesi, herkes için ölçü olmalıdır. Günahı bu kadar büyük olan fiili işleyenler, acaba nasıl bir anlayışla bunu gerçekleştiriyorlar? Anlamak mümkün değildir. Allah, bütün insanlığı bu tür belalardan korusun. Geleceğimiz aydınlık olsun.


PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez. Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com

Tren, gemi, uçak biletleri, araç kiralama tatil ve seyahatlerinizde kalite ve güvenin adresi...

Goeman Borgesiusstraat 20 7604 XH Almelo Tel. 0546 - 43 34 49 Fax: 0546 - 43 34 49 E-mail info@sarayreizen.nl www.sarayreizen.nl

a Almelo’d

SARAY REIZEN


gündem 09 agenda

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Gündem

“Demokratik düzeni ortadan kaldırmak için silahlı kalkışma karşısında birlik ve beraberlik mesajı veren siyasi parti ve temsilcilerini, bu uzlaşmacı tavırlarından dolayı tebrik ediyoruz”

Sesver

info@bekircebeci.com

Bekir Cebeci

Darbeye Hayır, Demokrasiye Evet!

Hollanda Türk STK’ları ortak basın bildirisi ile darbe girişimini kınadı Hollanda’nın en büyük Sivil Toplum Kuruluşları bir araya gelerek, Türkiye’de meydana gelen darbe girişimine karşı bir basın açıklaması yaparak teröre karşı ortak duruş sergilediler.

B

ildiri Türkçe ve Hollandaca olarak yayımlandı. Bazı STK başkanları tatilde olmalarından dolayı toplantıya katılamadılar. Bununla birlikte mail yoluyla bildiriyi onayladıklarını açıkladılar. Bildiriye imza koyan STK’lar Şunlar: Hollanda Diyanet Vakfı, Hollanda İslam Merkez Vakfı, Millî Görüş Kuzey Hollanda, Hollanda İslam Federasyonu (NIF) ve Hollanda Türk Federasyon’u. İşte yayımlanan o bildiri... “Türk halkının özgür iradesiyle seçilmiş hükümetlere karşı darbe girişimlerinin artık tarihe karıştığına inandığımız 21. Yüzyıl Türkiye’sinde, 15 Temmuz 2016 günü gerçekleştirilmek istenen silahlı darbe kalkışmasının hedefine ulaşamadan bastırılması en büyük

tesellimiz olmuştur. Demokrasinin kesintiye uğramaması, Türkiye halkının hür iradesiyle seçilmiş hükümetin silah zoruyla alaşağı edilmemesi için tankların önüne dikilen, meydanları dolduran her kesimden insan, dünyaya örnek bir direniş sergilemiştir. Her ne kadar darbeciler Türk Silahlı Kuvvetleri içinden çıksa da, Genelkurmay Başkanlığı’ndan başlayarak değişik kademelerdeki mensuplarının ve Emniyet Teşkilatı ve diğer güvenlik birimlerinin ve halkın kahramanca direnmeleri sayesinde Türkiye büyük bir felâketin eşiğinden dönmüştür. Demokratik düzeni ortadan kaldırmak için silahlı kalkışma karşısında birlik ve beraberlik mesajı veren siyasi partileri ve temsilcilerini, bu uzlaşmacı tavırlarından dolayı tebrik ediyoruz.

Türkiye’deki darbe girişiminden sonra ortamı gerebilecek, taşkınlıklara sebebiyet verebilecek eylemlerden ve söylemlerden uzak durulması ve provokatörlerin oyunlarına gelinmemesi son derece önemlidir. Temennimiz, bu vahim olaylardan sonra behemehâl yaraların sarılması, iç huzur ve barışın eskisinden daha sağlam ve kalıcı olmasıdır. Aşağıda imzası bulunan kuruluşlar olarak, 15 Temmuz 2016 gününün, Türk Halkının Demokrasi Zaferi olarak tarihe geçeceğine inanıyoruz. Bu vesileyle demokrasi ve vatan uğruna hayatını feda eden şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken, hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve Türk halkına taziyelerimizi bildiriyoruz.” Doğuş Haber Merkezi

«

15 Temmuz 2016’da Türk Milleti tarih yazdı...

15 Temmuz 2016 darbe girişimi beni çok korkuttu. Hasta olduğum için erken yatmıştım. Birden telefonum çaldı. Hollanda’dan oğlum Mehmet arıyordu: “Baba, bütün Hollanda televizyonları Türkiye’de darbe olduğunu söylüyor.” Hemen kalkıp televizyonu açtım. Saat gecenin 11:00’i idi. Haberleri dinleyince korktum ve stres ilaçlarıma sarıldım. Neler oluyor? Niçin oluyor? Bugüne kadar olan darbeler yetmedi mi? Hangi darbenin ülkemize bir yararı oldu? Hiç birisinin. Aksine zararları çok oldu. Öyleyse bütün darbelere, hayır, demokrasiye evet diyoruz. Milletimizin, siyasilerimizin ve medyamızın darbeye karşı dik duruşu hiç unutulmayacak. Tek kelimeyle halkımız; 15 Temmuz’da tarihi bir demokrasi destanı yazdı. Artık bu halkın önünde darbe, cunta duramaz. Tek yol demokrasidir. 15 Temmuz artık bir milattır. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, özgürlüğün ve sivilleşmenin miladıdır. Dört Parti Darbe Girişimine Karşı Birleşti TBMM çatısı altındaki dört parti Ak Parti, CHP, MHP ve HDP darbe girişimine karşı birleşti ve ortak bir bildiri yayımladı. Bildiride; “Millet Meclisi, millete ve egemenliğe yönelik bu saldırıya girişenlere bedelini hukuk içinde en ağır şekilde ödeyecektir,” denildi. Bu durum beni çok sevindirdi ve umutlandırdı. Çünkü ben Hollanda’da eyalet milletvekilliği yaptığım yıllarda, siyasetin bir konsensüs, uzlaşma ve birlikte çalışma sanatı ve kültürü olduğunu öğrendim. Her yerde de bunu savunuyorum. Halkımız da, darbeye karşı tek ses, tek yürek oldu. Cumhurbaşkanının

daveti ile halkımız ve güvenlik güçlerimizin sayesinde darbe püskürtülmüştür. Tankların üstüne çıkan sivil vatandaşlarımız, demokrasimize sahip çıktı ve dünyaya örnek bir demokrasi dersi sundu. Bu durum, demokrasimiz açısından çok olumlu bir gelişmedir. Darbe Girişiminden Çıkaracağımız Dersler Bu darbe girişiminden çıkaracağımız en büyük ders devletin istihbaratının çok güçlü olmasıdır. Çünkü istihbarat, güvenliğin ve istikrarın ana temelidir. Avrupa Birliği (AB) ortak açıklaması çok önemli. Çünkü AB şöyle diyor: “Türkiye, AB için çok önemli bir partnerdir. AB, demokratik yollardan seçilmiş (Türk) hükümetinin, hukuk devletinin arkasında durmaktadır.” Öyleyse gerek AB ile, gerek ABD ve NATO ile olan ilişkilerimizi çok iyi götürmeliyiz. Çünkü NATO’nun 5’nci maddesi şöyle diyor: ‘NATO üyesi bir ülke saldırıya uğradığında, tüm üye ülkeler o ülkeye sahip çıkıp birlikte savaşacaklardır.’ İç politikada siyasi partiler arasında bugün olduğu gibi uzlaşma, konsensüs ve birlikte çalışma kültürünü koruyup geliştirmek de çok büyük yarar vardır. Darbe kültürünü kesinlikle toprağa gömmeliyiz. Onun yerine demokrasi kültürünü ve geleneğini yaşatmalıyız. Seçimle gelen seçimle gider. Demokrasinin kuralı budur. Bunun başka alternatifi yoktur, olamaz da. Vatandaşlarımız arasında sevgiyi, saygıyı, milli birliği ve beraberliği, kardeşliği ve dayanışmayı geliştirip güçlendirerek yolumuza devam etmeliyiz. Bu yol; demokrasi, barış, kardeşlik ve hukuk yoludur.

Askerî ihtilal kalkışmasının halk ihtilali ile önlenmesinin ardından STK’lar bu girişimi kınayan bildiriler yayımlayarak önemli bir görevi yerine getirmekte ve duruşlarını netleştirmekteler... Bu müünasebetle Batı Avrupa Türk İslam Merkezi adına Başkanı Uğur Arısoy bir bildiri yayımladı. BATİM tarafından açıklanan bildiride şu değerlendirmelere yer verildi: “15 Temmuz Cuma akşamı darbeye teşebbüs eden vatan hainlerine, canı pahasına da olsa, karşı koyan Türk Milleti yine tarih yazdı. FETO terörist çetesine bağlı general ve subayların giriştiği darbe Türk Milletinin karşı darbesiyle yerle bir oldu. Bu ne müthiş bir vatanseverlik, bu ne kahramanlık aman Allah’ım!.. Tüfeğe, tanka, bombaya karşı yürüyen, tankı durdurup üzerine çıkan bir millet. Çocuk, kadın, erkek, yaşlı veya genç, hep birlikte cansiperane dimdik duran bir millet. Al bayrak elde, tekbirler dilde, ezanlar minarelerde meydanları doldurup darbeye karşı duran bir millet.

Cumhurreis’in, “sokağa çıkın meydanları boş bırakmayın!” talimatlarını emir bilip, gündüz işine akşam meydanlara koşan bu millet, içerideki hainlere keder ve ızdırap, dışarıdaki düşmanlara korku veren bu millet, bundan sonra artık darbeye de ‘yeter’ artık demiştir. Rabbim, yüce milletimizi ve İslam âlemini düşmanların şerrinden

ve fitnecilerin fitnesinden korusun. Batı Avrupa Türk İslam Merkezi olarak, milletimize ve dolayısıyla tüm İslam âlemine karşı yapılan bu darbeyi şiddetle kınıyor ve darbe teşebbüsünde bulunan alçakları da yüce Allah’a havale ediyoruz... Batı Avrupa Türk İslam Merkezi Uğur Arısoy

Ramazan ve Bayramınızı tebrik ediyor, iyi bir izin (sıla-i rahim) yaparak dönmenizi diliyoruz...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 tanıtım 26 10 introduction

“Kurban bağışında bulunmak istiyorum”

Kurban bağışında bulunmak isteyen hayırseverler, Hasene’ye +49 221 942240- 430 nolu telefonla ve kurban@hasene.org mail adresi üzerinden ulaşabilirler...

“Kurbanla Adayan Ol, Mazlumlara Umut Ol ” Hasene Kurban Kampanyası

“Onlara, Adem’in iki oğlunun haberinin gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti...” ( Maide Suresi, 5:27)

B

u dünyada herkesin uğruna yaşadığı şey farklıdır. Her insan zamanını, imkanını, servetini ve ömrünü farklı amaçlar doğrultusunda geçirir ve harcar. Kimi mal mülk uğruna, kimi makam mevki namına, kimi şöhret, kimi de kariyer elde edebilmek adına ömrünü adar. Kısacık ömrümüz içerisinde, hayatımızı ne adına adıyor isek, ömür sermayemizi ne için harcıyor isek hayatımız o derece anlam kazanır ya da anlamsızlaşır. Allah için ömrünü adayanlar ile gelip geçici dünyalık meta veyahut heva için ömrünü heba edenler elbette bir olmaz. Yaşadığımı toplumlarda bunların örneklerine rastlamamız mümkündür. Bizler, Allah’a yakınlaşmak için vesileler ararız. Allah’a kendilerini adayanlara baktığımızda kendilerini O’na yakınlaştırmak için vesileler aradığını görürüz. İşte kurban bu manada en güzel yakınlaşma vesilesidir. Kurban bize; adamak, adanmak, teslimiyet, temsiliyet, yakınlaşma ve paylaşmayı öğretir. Teslim olmadan yakınlaşmak, yakınlaşmadan adanmak mümkün olmaz. Adamak aynı zamanda paylaşmaktır; Allah için karşılık beklemeksizin vermeyi ifade eder. Kur’an bize isim vermeden Hz. Adem’in oğullarından bahseder. Kaynaklardan birinin adının Habil, diğerininkinin Kabil olduğunu öğreniyoruz. Habil ve Kabil Allah’a birer kurban takdim ederler. Kabil elinde olanın en kötüsünü Allah’a adar; Habil ise en iyisini. Birinin kurbanı reddedilir, diğerininki kabul edilir. Kabil kaybedenlerden, Habil ise kazananlardan olur. Zira Habil hakkıyla adamış, Kabil ise aldanmıştır. Birisinin adağı kendisini Allah’a yakınlaştırmış, diğerinin adağı ise kendisini Allah’tan uzaklaştırmıştır. Hakkıyla adayanlar kazanmış, aldananlar ise kaybetmiştir. Kurban bize adamanın ve adanmanın nereye olacağı ve nasıl anlam kazanacağını söyler. Hakkıyla adamayanlar ve adanmayanlar aldanır. Kurban Allah’a adamayı, adayarak yakınlaşmayı öğretir. Hz. İbrahim a.s. ve oğlu Hz. İsmail a.s. üzerinden sembolleşen kurban, adayan babayı ve adanan evladı Allah’a yakın kılmıştır. YEDİNCİ KURBAN KAMPANYASI Hasene Derneği bu sene kurban kampanyasının yedincisini düzenliyor. Bu kampanya ile bağışlanan kurban

Afganistan’da ve diğer ülkelerden daha iyi bir yaşam için, insanca yaşam için çoluk çocuğu ile Avrupa’ya yüz binlerce mazlum ve mağdur geldi. Birçok aile, çoluk çocuk Avrupa’ya gelebilmek için Akdeniz’de can verdi. Bugün 12 milyon Suriyeli mülteci durumunda. Türkiye’deki Suriyeli mülteci sayısı 3 milyonu buldu. Hasene Derneği ‘Kurbanla adayan ol, mazlumlara umut ol’ sloganı ile 100 ülkede milyonlarca mazluma umut olmak için yola çıkıyor. Geçtiğimiz sene hem uzaklardaki mağdurlara hem de yakınımızdaki mültecilere Allah’a yakınlaşmamız için adadığımız kurbanlarımızı ulaştıran Hasene, bu sene de bağışlayacağımız kurbanlar ile milyonlara umut olmak istiyor. Geçen sene 161 bin 650 hisseyi 100 farklı ülkede dağıtmış; 6.317 hisse kurbanı Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerine gelen mülteciler için ayırmıştı. Hasene Derneği, bu sene yine yeryüzündeki ezilenlere, horlananlara ve yurtlarından çıkarılanlara bağışlanan kurbanlarla ulaşacak. Allah kurbanlarımızı Habil’in adadığı kurban gibi kabul edilenlerden kılsın. Allah bizleri, kendisine hakkıyla teslim olan, kendisine hakkıyla adayan ve kendisi için karşılıksız paylaşan kullarından eylesin.

hisseleri dünyanın farklı mazlum ve mağdur coğrafyalarında milyonlarca ihtiyaç sahibine ulaştırılacak. 100 ÜLKEDE KURBAN Hasene Derneği her sene artan ülke sayısı ile kurban kampanyası milyonlarca mağdurun umudu oluyor. Bu seneki kurban hisse hedef sayısı 160 bin. 100 ülkede, 406 gözlemci nezaretinde mazlum ve mağdur coğrafyalara taşınan kurban yardımları ayrıca Avrupa ülkelerine gelen mültecilere de ulaştırılıyor. KURBAN HİSSE FİYATI 100 € Bir kurban hissesi 100 €’dur. Bu fiyat para birimi euro olmayan bazı Avrupa ülkelerinde eşdeğer bir miktar tespit ederek belirlendi. Kurban hisse fiyatı her sene 100 € olarak tutuldu. Ülkelerdeki kurbanlık fiyatı ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değişiklik arz ediyor. Bazı ülkelerde fiyatlar 100 €’dan yüksek iken, bazı ülkelerde ise biraz daha aşağı olabiliyor. Kesilen kurban sayıları ülkelerdeki fiyatlarla birlikte değerlendirildiğinde yaklaşık bu miktara denk geliyor. Bizler kurban hisse fiyatını kolaylık olsun için tek fiyat olarak belirledi. Bu miktar Avrupa’daki bir kurban bedeli standartına da uygun. KURBAN BAĞIŞINIZI SON ANA BIRAKMAYIN! Kurbanlarını Afrika’nın mağdurlarına, Orta Doğu’nun mazlumlarına, Asya’nın kimsesizlerine, Avrupa’ya gelen mültecilere, Güney Amerika’daki muhtaçlara hülasa tüm ihtiyaç sahiplere ulaştırmak isteyen hayırseverlerin kurban bağışlarını son güne bırakmamaları önemli. Çünkü bağışlarını kampanyanın son gününe bırakanların sayısı fazla olduğu takdirde yüzlerce, binlerce kurbanı son gün almak zorunda kalınıyor ki, bu da organizeyi sıkıntıya sokabiliyor. Bu sayı ne kadar az olursa organizasyon için o kadar iyi. Paylaşmak bizde olanı azaltmamakta, çoğaltmakta ve bereketlendirmektedir. Bunun ahirette karşılığını ise Allah verecektir. HASENE İÇİN KURBANIN ANLAMI Kurban kampanyası Hasene Derneği için iki nedenden dolayı önemlidir. Birincisi; Hasene Derneği’nin ilk kampanyası olması. İkincisi ise; organize ve katılım açısından en büyük kampanya oluşu. Hasene için kurban

GEÇMİŞ SENELERDEKİ TOPLANAN KURBAN HİSSE ADETLERİ: 2010 – 85.474* 2011 – 118.557* 2012 – 130.930* 2013 – 133.011* 2014 – 153.374* 2015 – 161.650* *: Diğer ülkelerde faaliyet yürüten derneklerimizin topladığı hisseler bu sayıya dahildir.

kampanyası yüz binlerce hayırseverden milyonlara ihtiyaç sahibine ulaşan bir hayır köprüsüdür. Hasene bu güzel buluşmaya aracılık etmektedir. Hasene için kurban kampanyası, bilhassa Afrika ve Asya’ya nispetle refah içerisinde yaşayan Avrupa’daki Müslümanların kurban bağışlarını yeryüzünün mazlum ve mağdur coğrafyasındaki kardeşlerine ulaştıran bir kampanyadır. AVRUPA’DAKİ MÜLTECİLERE KURBAN Hasene, geçtiğimiz senelerde kumanya kampanyasıyla Avrupa’nın farklı ülkelerindeki mültecilere gıda paketleri ulaştırdı. Ramazan ayı içerisinde mültecilerle birlikte toplu iftar programları düzenlendi. Ramazan bayramında mülteci çocukları sevindirebilmek için çocuklara has etkinlikler gerçekleştirildi. Hasene, kurban kampanyası ile uzak ülke ve bölgelere yardım ulaştırdığı gibi, oradaki ihtiyaç sahiplerine kurban etlerini ulaştırdığı gibi, yanı başımızda bulunan mültecilere, birlikte yaşadığımız ülkelerdeki sığınmacılara da bu çalışmalar aracılığıyla ulaşmayı planlıyor ve mültecilere yalnız olmadıklarını hissettirmeyi hedefliyor. Hastalıklar, doğal afetler ve savaşlar milyonlarca insanı göç etmeye zorladı. İnsanlar yerlerini ve yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Afrika’daki kıtlık, Ortadoğu diye tabir edilen ve şu an savaşın hakim olduğu, yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği Suriye’de, Irak’ta,

“KURBAN BAĞIŞINDA BULUNMAK İSTİYORUM” Kurban bağışında bulunmak isteyen hayırseverler Hasene Derneği’ne +49 221 942240 - 430 nolu telefonla ve kurban@hasene.org mail adresi üzerinden ulaşabilirler. Ayrıca www. hasene.org sayfasından kampanya hakkında bilgi alabilir ve www.facebook.com/haseneorg sayfasından da çalışmaları aktif bir şekilde takip edebilirler. Web sayfasında yer alan bölge temsilcilerinin iletişim bilgileri üzerinden iletişime geçilebilir. Yine ilgili sayfalarda yer alan banka bilgileri kullanılarak havale yapılabilir. KAMPANYAYA SON KATILMA TARİHİ Kurban bayramının ikinci günü (13.09.2016) ikindi namazına kadar bağışları Hasene Derneği’ne ulaşan bağışçıların kurban hisselerinin kesimi gerçekleştirilecektir. ◄◄ Haber: Murat Kubat


görüş 11 opinie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

‘Complotdenkers claimen dat machtsgreep werd gefaked door Erdogan’...

DYAB ABOU JAHJAH (Dyab Abou Jahjah is columnist van De Standaard en schrijver) İktibas: www.nrc.nl

Waarom Erdogan de gebeten hond is? Omdat hij moslim is...

Opinie Erdogan is volgens complotdenkers de belichaming van het absolute kwaad. Omdat hij moslim is, schrijft Dyab Abou Jahjah. „Islamofobie heeft alle kenmerken van antisemitisme.”

E

rdogan, die ‘geiten......’ weet u wel, zou een coup hebben georganiseerd om zijn eigen macht in Turkije te versterken. Dat beweren in ieder geval sommige (opinie)artikelen in mainstream media. „Het ziet er naar uit dat de coup door president Erdogan zelf in scène is gezet met de bedoeling om nog meer macht naar zich toe te trekken”, schreef bijvoorbeeld een VRT-journalist op deredactie.be. ‘Complotdenkers claimen dat machtsgreep werd gefaked door Erdogan’, kopte The Independent. Ik waardeer de rehabilitatie van de complottheorie in sommige media, het zal vermakelijke artikelen en nieuwsitems opleveren. Maar het is een opmerkelijke ontwikkeling. Vooral omdat het hier weer gaat over een moslimleider die de belichaming van het absolute kwaad wordt. De complotliefhebbers hadden de Egyptische president Al-Sisi kunnen kiezen, een bloedige putschist en moordenaar. Ze hadden de koning van Saoedi-Arabië kunnen kiezen, een land waar meer onthoofdingen plaatsvinden dan bij IS, waar een vrouw geen auto mag rijden, waar een gedicht je je leven kan kosten en waar verkiezingen niet eens bestaan. Maar neen, zij zijn beide onze bondgenoten. Al is Erdogan democratisch verkozen en heeft hij net een bloedige coup overleefd met steun van het volk, ze maken van hem de belichaming van het kwaad. Hij heeft een grote mond en durft af en toe wat tegenwicht te bieden aan Europa. Daarom is hij het prototype van de man die het met geiten doet. Complottheorieën waar moslims de hoofdrol in spelen waren nog het enige element dat ontbrak om de islamofobische theorie te vervolmaken. Islamofobie heeft nu alle kenmerken van antisemitisme: het idee dat een Ander tussen ons leeft, die – als een paard van Troje – parasiteert op onze maatschappij en verderf en verloedering veroorzaakt, om op het juiste moment de macht te kunnen grijpen. Islamofobie is antisemitisme 2.0. Het is nu dus afwachten tot iemand een document ‘ontdekt’ waarin moslimwijzen protocollen hebben neergepend voor hun plannen voor werelddominantie. Dus ja, de huidige opwaarde-

ring van de complottheorie is in die context een verontrustende ontwikkeling. Maar niet alleen is de moslim de nieuwe ‘Jude’. Hij is tegelijkertijd zijn antithesis, de nieuwe ‘nazi’. Islamofobie is zo venijnig dat het bijna alle negatieve stereotyperingen over ‘de Jood’ terug in het leven heeft geroepen en geprojecteerd heeft op ‘de Moslim’, en tegelijkertijd, ook alle angsten van het fascisme en het nazisme. Het zit allemaal ingekapseld in de islamofobische pil die systematisch wordt geserveerd door extreem-rechts, maar soms ook door de gevestigde orde. Het feit dat moslimnazi’s echt bestaan, ik heb het over IS, helpt natuurlijk niet. tweet Het feit dat moslimnazi’s echt bestaan, ik heb het over IS, helpt natuurlijk niet. Ze zijn wel een nietige minderheid, maar een nietige minderheid van anderhalf miljard mensen is in absolute cijfers behoorlijk groot. Dat versterkt de theorie dat moslims er allemaal op uit zijn om de rest van de wereld uit te roeien. Dat eenderde van de slachtoffers van de aanslag in Nice moslims waren, zoals ik in de New York Times las, en dat 95% van de slachtoffers van IS moslims zijn en dat 99% van de strijders tegen IS moslims zijn, kan deze complottheorie niet ontzenuwen. De houding tegenover Erdogan is een schoolvoorbeeld. Ik was nooit fan van de man, en ik zal het niet snel worden. Hij is rechts, conservatief, neoliberaal, autoritair, houdt Turkije in de NAVO en onderhoudt relaties met Israël. Dat vind ik allemaal verwerpelijk. Maar – het spijt me dat ik het zeggen moet – hij is democratisch verkozen en blijft binnen de kaders van de rechtsstaat opereren ook al durft hij af en toe deze rechtsstaat tot het uiterste te stretchen. Maar zeker na een coup die zo bloedig is, moet dit niemand verrassen, rekening houdend met het feit dat Turkije een lange en traumatisch geschiedenis heeft met bloedige militaire coups. En dat de AKP, ondanks alles, de meest democratisch regering heeft geproduceerd die Turkije ooit heeft gekend. Dat is op zich niet glorieus, en de Turkse democratie is niet te

vergelijken met pakweg de Zweedse, maar wel bijvoorbeeld met die van de Verenigde Staten als het gaat om het autoritair presidentieel systeem dat daar heerst en dat Erdogan duidelijk inspireert (trouwens, de huidige purge van de Gülenisten lijkt verdacht veel op het McCarthy-isme, de heksenjacht op de communisten in de VS). Erdogan wil ook ‘commander in chief’ worden en wil af en toe triggerhappy de vijanden van zijn land, ‘de terroristen’, uit hun schuilplaats ‘out-smoken’ en met ze afrekenen. Toch is deze ‘geitenneuker’ in de ogen van de complotliefhebbers gevaarlijker dan de VS, ook al heeft hij nog geen enkele oorlog buiten zijn nationale grenzen gevoerd. En toch – toch is hij gevaarlijker en agressiever. Waarom? Omdat hij het met geiten doet. Hij is ook gevaarlijker dan Netanyahu, de premier van Israël, die honderden Palestijnse kinderen opsluit zonder proces (‘Kinderen achter tralies: Israëls willekeurige arrestaties van Palestijnse minderjarigen’, was een paar jaar geleden de kop boven een artikel in Der Spiegel). Om maar te zwijgen over de duizenden volwassenen. En die honderden kinderen, met een expressticket richting Allah stuurde tijdens de aanval op Gaza, terwijl hij de etnische zuivering van Palestina verder doorzet met zijn nederzettingenpolitiek. Netenyahu leidt dus een democratie en Erdogan is een dictator. Waarom? Omdat Erdogan het met geiten doet. tweet Erdogan is erger en gevaarlijker dan deze man, want hij stuurt aanhangers van Fethullah Gülen naar huis, en schorst ze van hun werk. Netenyahu leidt dus een democratie en Erdogan is een dictator. Waarom? Omdat Erdogan het met geiten doet. Er bestaan weinig mensen die het morele gelijk hebben om op een geloofwaardige manier kritisch te zijn over Erdogan. Dat zijn mensen die op alle fronten consequent denken: kolonialisme, racisme, burgerrechten in de VS en Europa, Palestina, Syrië, Rusland, etc. Die mensen bestaan, maar ze zijn met weinig. En de Europese regeringen en de meeste Europese politieke partijen behoren niet tot hen. Ook de meerderheid van de openbare opinie niet. Wanneer ze Erdogan als dictatoriaal wegzetten, doen ze dat niet uit liefde voor democratie, maar uit haat voor mannen die het met geiten doen, mannen zoals Erdogan, maar ook zoals ik en velen anderen, met een big mouth en een attitude. Ze zijn dan zoals voorstanders van verkrachting die over het feminisme prediken. Domme geiten. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 haklarımız 26 12 onze rechten

Ethem Emre (Kaza Eksperi)

Güncel

Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik: “Ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerden dolayı turizm sezonu kötü geçti”

Hollanda’da Muğla’yı tanıtacaklar

Aile Kaza Sigortası (Gezinsongevallen verzekering) Kaza Geliyorum Demez! Bir baktınız ki hiç beklenmedik bir anda kazaya maruz kaldınız. Hollanda’da çok sayıdaki trafik kazaları yanında, iş ve işyeri kazaları ve yine oldukça yüksek bir oranda bu kazalar dışında kişinin kendisinden kaynaklanan kazalar meydana gelmektedir. Ev ve çevresinde, okul alanında, sokakta ya da spor yaparken başınıza bir kaza gelebilir. Özellikle çocuklar trafikte oldukça tehlikeli bir grup sayılmaktadırlar. Bir çok kaza ucuz atlatılabildiği gibi, bunun yanında bir çok kaza sonrası da yaralanmalar, olumsuz etkilenmeler, uzun süren ya da kalıcı sakatlıklar, ölümler yaşanabilmektedir. Böyle bir durumda insanlar çeşitli masraflarla, zararlarla, maddî ve manevî sonuçlarla karşı karşıya kalabilmektedirler. Çocuğunuzun, eşinizin kalıcı sakatlık ve daha kötü sonuçları elbette hiç kimse arzu etmez. Sağlıkla ilgili maruz kalınan durumunuzun yanında, finansal olarak bazı masrafları garanti altına almak için çeşitli sigortalar vardır ve burada sizin için Aile Kaza Sigortasına bir göz atmak istiyoruz. Aile Kaza Sigortasının Yararları - Bütün aile fertleri sigortalı olur - Başka ülkelerde de geçerli olur - İş esnasında, okulda, yolda ve tatil esnasında kazalar olabilir - Okul için ayrı bir sigorta yapmanıza gerek yoktur - Kazalarda çocukların dişleri de kısmen sigorta kapsamındadır.

Daha çok kendinizden kaynaklanan bu tür kazalarda, bu sigortanız devreye girecek ve kaza sonrası meydana gelebilecek masraflarınız bu sigortadan talep edilecektir. Her tür kaza sonrası hukuksal yardım, kaza tazminatını için mutlaka bir temsilciniz olması tavsiye ediyoruz. Biz Randstad Kaza Uzmanı olarak, yıllardır Hollanda genelinde, kaza hukukunda ihtiyacınız olan tüm kadroya sahip bir kurum olarak sizin dosyanızı hızlı bir şekilde analiz edip, hemen hukuksal süreci başlatabiliriz. Randstad Kaza Uzmanı Kurumu kaza hukukunda lider, trafik kazası tazminatlarında uzman bir kuruluştur. Bize ulaşmak çok kolay! Daha önce tatil ve yurtdışındaki kazalarla ilgili yazılarımız yayınlanmıştır. Bu yazıları “www.elfi.nu” adlı web sayfamızda da bulabilirsiniz. Herkese kazasız ve belasız iyi bir tatil geçirmelerini diliyoruz. Randstad Kaza Uzmanı’nın hizmet anlayışı Kaza Hukuku konusunda Hollanda’da öncü kuruluş olan Randstad Kaza Uzmanı Kurumu, Hollanda genelindeki büroları, temsilcileri ve destek noktalarında bünyesindeki avukat, hukukçu, kaza uzmanı, kaza eksperi gibi deneyimli kadrosu ile, kaza mağduru insanların haklarını takip etme ve savunma konusunda; profesyonel kaza hukuku hizmetleri, hak edilen tazminat talebi, müşteri için ücretsiz hukuk hizmeti, hızlı erişim, müşteri memnuniyetine azami özen gösteren hizmet anlayışıyla, kaza hukuku hizmetlerine bütün kaza mağduru insanlar için tüm hızıyla devam etmektedir. e.emre@letseladvies.nl 0800-0815

Hollanda‘da çeşitli basın kuruluşlarında görev yapan basın mensupları, Ortaca Belediyesinin daveti üzerine Muğla’ya gittiler.

A

msterdam’dan gelen, aralarında iş adamları ve gazetecilerin de bulunduğu 9 kişilik Hollandalı heyet, Köyceğiz Gölü, çamur banyoları, kaplıcalar, Kaunos Antik Kenti, Dalyan Kanalı, caretta carettaların yaşadığı İztuzu Plajı, Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkezi, Sarıgerme Plajı, Dalaman Sarsala Koyu ve adaları gezdi. Ortaca, Dalaman, Köyceğiz ve Marmaris ilçelerinde üç gün geçiren heyet, tarihi, doğal güzellikleri görüntüledi. Ortaca Belediyesi tarafından bölgede yaşayan Hollandalılar ve Hollanda’da yaşayan yerel basın mensupları kahvaltıda buluşturuldu. Ortaca Belediye Başkanı Hasan Karaçelik de ülkedeki ve dünyadaki konjonktürden dolayı turizm sezonunun umduklarından kötü geçtiğini söyledi. Durumu önceden gördükleri için mayıs ayında Hollanda’yı ziyaret ederek oradaki tur firmaları ve basınla bir araya geldiklerini belirten Karaçelik, şunları kaydetti: “Radyo ve televizyon programlarına katıldık. Ülkemizin güzelliklerini ve güvenliğini anlatmaya çalıştık. Anlatmış olsak bile arkadaşların buraya gelerek yerinde görmesinin daha doğru olacağını düşündük ve arkadaşlarımızı Ortaca’ya davet ettik. Bu sadece Ortaca açısından değil, ülkemiz açısından önemli olduğu için Marmaris’ten Dalaman’a kadar her yeri gezdirmeye çalıştık. Bugünkü kahvaltı organizasyonumuzdaysa burada yaşayan Hollandalı vatandaşlarımızla Hollanda’da yaşayan yerel basını buluşturduk.

Çünkü burada yaşayan Hollandalı vatandaşların aktaracaklarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede hala yaşamaya devam ediyorlarsa bu ülkede bir güvenlik sorunu olmadığını gösterir. Umarım turizmimize katkımız olur.” Charlouis Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Baran, gazetecilere yaptığı açıklamada, Muğla’nın güzelliklerini hem Hollanda, hem de tüm dünyaya tanıtmak istediklerini söyledi. Baran, “Bir grup gazeteci arkadaşla burada güzellikleri gördük. Bu güzellikleri anlatıp mümkün mertebe buradaki esnafın, turizmcinin önünü biraz açmak, onların önündeki bazı taşları kaldırabilmek için mücadele vereceğiz. Bir katkı sağlamaya çalışacağız. Umarız gerçekleşir. Mümkün mertebe güzellikleri gücümüz yettiğince Hollanda’daki okurlara, seyircilere yansıtmaya çalışacağız” dedi.

İş adamı Yunus Özdemir de Hollanda’da kesme çiçek işi yaptıklarını ve 11 ülkede piyasaya sunduklarını dile getirdi. Muğla’da kesme çiçeğin hangi türlerde yetişebileceğini gözlemlemek için bölgeye geldiğini belirten Özdemir, “Kesme çiçekleri hangi şartlarda dünya piyasasına sunabiliriz diye araştırma yapmaya geldik. Bu, yöremizin en büyük avantajlarından bir tanesi. Yöre insanı, zaten kesme çiçeği önceden yaptığından dolayı gerekli bilgiye sahip. Onlardan faydalanarak o kişileri tekrar bu sektöre sokup dünya piyasasına ürünlerini satmaya çalışacağız” dedi.

Gezinin son gününde heyet DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkan Yardımcısı ve Orka Oteller Grubu CEO’su Turgut Torunogulları’nın konuğu oldu. Doğuş Haber Merkezi

«

Hollanda’da yerel bir televizyon kanalında program yapımcılığı yapan Feyza Albayrak da hazırlayacakları haberlerle bölgenin tanıtımına katkı sağlamayı hedeflediklerini belirtti. Kendisinin de bölgeyi tanıma fırsatı bulduğunu kaydeden Albayrak, “Hiç görmediğim yerler. Daha gerçekten keşfedilmemiş yerler var. Turistlerin çok az olduğu yerler. Hem ailecek, hem de arkadaşlarla gezilebilecek yerler. Sakin ama canlı, yeşil, denizi güzel ve temiz. İnsanı sıcak kanlı ve güler yüzlü. Küçük, şirin ama bir o kadar da güzel bir tatil yeri. Yazacağımız makalelerle elimizden geldiği kadar buraların tanıtılmasına katkı sağlayacağız” diye konuştu.


Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

Groothandel Zoetermeer Edisonstraat 125 2723 RT Zoetermeer Tel: 079-342 28 85 Spaanse Polder Linschotenstraat 74 3044 AW Rotterdam Tel: 010-485 43 30 Delfshaven Nieuwe Binnenweg 421 3023 EM Rotterdam Tel: 010-276 30 04 Afrikaanderplein Pretorialaan 50A 3072 EP Rotterdam Tel: 010-485 77 54 Waalhaven Sluisjesdijk 86 3087 AJ Rotterdam Tel: 010-294 02 40 Vlaardingen George Stephensonweg 19 3133 KJ Vlaardingen Tel: 010-434 60 14 Barendrecht Zwaalweg 13 2991 ZC Barendrecht Tel: 010-291 74 68 Kralingen Crooswijk Jonker Fransstraat 84-86 3031 AW Rotterdam Tel: 010-411 11 95 Breda Boschstraat 110 4811 GK Breda Tel: 076-520 93 53 Dordrecht Van Oldenbarneveltplein 14 3317 EP Dordrecht Tel: 078-651 52 53 Schiedam Van Berckenrodestraat 17 3029 AT Rotterdam Tel: 010-473 47 46 Ridderkerk Noordenweg 37 2984 AS Ridderkerk Tel: 0180- 48 77 88 Almere Markerkant 1114 1316 AH Almere Tel: 036-23 10 300


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 haber 14 nieuws

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Gündem

Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız:

Gülhan Yaman’dan NIF’e ziyaret

Hollanda’da yaşayan Türklerin sosyo-kültürel temasları ve kültürel aktarım süreçlerini incelemek için, doktora tez çalışması kapsamında 8 aydır Hollanda’da bulunan Hacettepe Üniversitesi araştırma görevlisi Gülhan Yaman, Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan’ı makamında ziyaret ederek teziyle alakalı görüşlerini aldı

“Söz konusu olan, ülkemizin ve Türk milletinin birliği, istikrarı ve ülkemizin bekasıdır” Ülkemizde cereyan eden acı olaylardan sonra, Hollanda medyası ve siyasetçilerinin, bu ülkede yaşayan Türkler ve Türk kökenliler arasında nifak yaratma girişimleri, Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız tarafından frenlenmeye çalışıldı.

Hollanda Mehteran Boxtel’da festivaldeydi

Boxtel kentinde geleneksel olarak düzenlenen çokkültürlü festivalde (Bazaar) renkli görüntüler vardı. Hollandalıların ağırlıkta olduğu etkinlikte, o bölgede yaşayan farklı kültür insanları da festivalde kendilerini tanıtan pek çok objeyi stantlarda sergileyerek toplumsal kaynaşmaya zemin hazırladılar.

Güney Hollanda Hacı adayları bir araya geldiler Hollanda İslam Federasyonu’nun (NİF) Millî Görüş Hac Organizasyonları olarak 2016 yılı çalışmaları çerçevesinde hacı adayları ilk hazırlıklar için 31 Temmuz 2016 tarihinde bir araya geldiler. Schiedam Merkez Camii salonunda bir araya gelen 110 hacı adayına ilk bilgilendirme yapıldı.

HTF Başkanı Gedik’ten YTB ziyareti

Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik, YTB Başkanı Kudret Bülbül’ü Ankara’da ziyaret etti. Karşılıklı görüş alışverişi çerçevesinde gerçekleşen ziyarette, Türkiye’deki son gelişmeler de konuşuldu. HTF Başkanı Murat Gedik’in, darbe girişimine karşı desteklerini ilettiği ziyarette, Bülbül de hem ziyaretten hem de verilen destekten ötürü Gedik’e teşekkürlerini sundu.

H

ollanda’da yaşayan Türkler ve Türk asıllı Hollandalılar arasında önemli bir sürtüşme yaşanmadığı hâlde, ‘Hollanda’daki Türkler birbirlerine girdi, saldırılar oldu, camlar kırıldı ve yangın çıkarıldı’ gibi haberlerin asılsız olduğunu belirten Ayyıldız, bu konuda yurttaşlarımızın uyanık olmaları gerektiğini belirtti. Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız, Hollanda’daki son gelişmeler üzerine, yurttaşlarımıza uyarıcı mesajlar vermek amacıyla bir basın toplantısı düzenledi. FETÖ’ye safça inanmış yurttaşlarımızın dışındaki aktif FETÖ’cülere dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Başkonsolos Ayyıldız sözlerine şöyle başladı: “Bilindiği üzere, 15 Temmuz gecesi yaşanan ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından planlanan hain darbe girişimi Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli tutumu, Yüce Meclisimizin ve tüm partilerin ortak duruşu ve en önemlisi de halkımızın vatansever asker ve polisiyle birlikte takdire şayan direnişi sayesinde çok şükür bertaraf edilmiştir. Bu uğurda 245 masum vatandaşımız şehit olmuş, 1500’ü aşkın vatandaşımız da gazi olmuştur. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Yaşananlar, Türkiye’de olduğu kadar dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm vatandaşlarımızı da yakından ilgilendirmektedir. Zira, söz konusu olan ülkemizin ve tüm Türk milletinin birliği, istikrarı ve ülkemizin bekâsıdır. Nitekim bu anlayışla, görev bölgemizdeki vatandaşlarımız da en başından itibaren darbe girişimi karşısındaki tepkilerini net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bu

tepkiye ortak olan Hollanda Türk toplumunun her bir ferdine takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.” Darbe girişimi, FETÖ’nün halkımızın halisane dinî ve millî duygularını suiistimal ederek kirli emellerine ulaşmak için nasıl bir hıyanet içinde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu durum, ülkemizde olduğu kadar Hollanda Türk toplumu içinde de milli birlik ve beraberliğin önemini ortaya çıkarmış ve bu ortak anlayışın pekişmesini sağlamıştır. Bu dayanışma ruhunun, ortak millî değerlere samimiyetle sahip çıkan herkesi içine alacak şekilde güçlenerek devam etmesi ortak hedefimiz olmalıdır. Kısacası, gün birlik günüdür. Tabiatıyla, bu acı tecrübelerin tekrarlanmaması için sorumluların hak ettikleri cezaya çarptırılması son derece önemlidir. Birçok FETÖ mensubunun Hollanda’ya kaçtığı da bilinmektedir. Bu suçluların ülkemize iadesi çalışmaları, Hollanda ile yürürlükte bulunan ikili ve uluslararası mevzuat çerçevesinde sonuna kadar yürütülecektir. Keza, FETÖ’yle bağlantılı kişi ve kurumların faaliyetlerine ilişkin beklentilerimiz de usulüne uygun şekilde Hollanda makamlarına aktarılmaktadır. Vatandaşlarımızın bundan endişesi olmasın. Ayrıca, FETÖ mensuplarının tüm kamu kurum ve kuruluşlarından temizlenmesi, bu tür sızmaların önünü alacak önlemlerin alınması, iş dünyası içindeki uzantılarının pasifize edilmesi, toplumsal düzeyde dini ve millî duyguların suiistimal edilmesine mahal verilmemesi de gereklidir. Bu acı tecrübeler, vatandaşlarımızın sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaktan çekinmemeleri

ancak bu faaliyetlere iştirak ederken ve katkıda bulunurken çok daha dikkatli ve özenli davranmaları gerektiğini de ortaya koymuştur. Hollanda Türk iş dünyasının da FETÖ’ye destek veren işadamları ve firmalara yönelik yürütülecek mücadelede üzerine düşen yapacağına ve gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyoruz. Diğer taraftan, Hollanda siyasetinde ve medyasında son yıllarda ülkemiz aleyhine tutumun güçlenerek devam ettiğini gözlemekteydik. Bu olumsuz tutum darbe girişimi sonrasında kendisini daha açık bir şekilde ortaya koymuştur. Esasen bu durum Hollanda’yla sınırlı olmayıp demokrasi savunucu Batı dünyası genel olarak darbe karşısında çelişkili ve cılız tepkiler vermiştir. Bu durumun Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızda hayal kırıklığı yarattığını biliyoruz. Ancak buna karşı mücadelemiz uzun soluklu ve tüm vatandaşlarımızla elbirliği içinde yürütülecektir. FETÖ’nün ülkemiz için olduğu kadar faaliyet gösterdiği ülkeler için de tehlike arz ettiği gerçeğinin ısrarla ve çok iyi bir şekilde anlatılması gerekmektedir. Bu süreçte, resmî çalışmaların yanı sıra tüm vatandaşlarımızın ve sivil toplum camiamızın da üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz.” Haber: İlhan Karaçay

«

Rotterdam Başkonsolosluğu’ndan yalan haberler ile ilgili önemli uyarı SPIOR yeni sezona hızlı başladı

Rotterdam Rijnmond Bölgesi Müslüman Kuruluşlar Üst Platformu (SPIOR) tarafından verilen davette başta, Rotterdam Anakent Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb olmak üzere pek çok üst düzey yetkili de hazır bulundu. SPIOR Başkanı Mehmet Akbulut, SPIOR’un, kendisiyle yüzleşmesi, tabanıyla bütünleşmesi ve kendini yeniden yorumlaması gerektiğine vurgu yaptı.

Son zamanlarda, bazı basın yayın organları ve sosyal medya araçlarıyla ülkemizi, milletimizi ve birliğimizi hedef alan yayınlar ve iftiralar yapıldığı malumunuzdur. Nitekim Zaman Vandaag isimli internet sitesinde 12 Ağustos günü yayınlanan bir haberde,

Amsterdam’da faaliyet gösteren “Halal Fried Chicken” isimli ticari işletmede çıkan bir kavgaya atıf yapılarak, kavga sonucunda gözaltına alınan şüphelilerin ifadelerinde, eylemlerini Rotterdam Başkonsolosu’nun yönlendirmesiyle gerçekleştirdiklerini belirttikleri ileri sürülmüştür.

Konuya ilişkin olarak Amsterdam Polisi’nden alınan yazılı yanıtta, bu haberin tamamen asılsız olduğu ortaya çıkmıştır. Vatandaşlarımızın bu tür asılsız ve provokasyon amaçlı haberler ile ve sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlara itibar etmemeleri rica olunur.


mesaj 15 message

doğuş aylık gazete/maandblad,

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

“İçimizdeki adı batasıcaların isimlerini tek tek haykırmak ve ardından da şöyle söylemek geliyor: Çekin artık şu kanlı ve pis ellerinizi dinimden!!!”

Aynı Kıbleye Dönmek Bile İçimi Acıtıyor... 1

5 Temmuz gecesi, tam da uykuya dalmak üzereyken Türkiye’deki darbeden haberim oldu ve bir anda durakladım. ‘Kimler yapmış olabilir?’ gibi spekülasyonlara kapılmadan, kalktım, abdest alıp, 2 rekat namaz kılıp dua ettim. İçim dolmuş ve çok üzülmüştüm. Bu yıl, Türkiye’ye gitmedim. Eğer gitseydik ve Ankara’da olsaydık, evimiz Cumhurbaşkanlığı’na, Millet Camii’ne 3 dakika mesafede olduğundan, herhâlde soluğu orada alırdım. Eşim ve çocuklar da evde durmayı istemeyeceklerinden onlar da gelirdi muhakkak. Sonrasında ne olacağını sadece Allah bilebilirdi. O andan itibaren bütün gelişmeleri televizyondan, gazetelerden takip etmeye başladım hemen herkes gibi. Bir kaç gün sonra, akşam haberlerini düzenli olarak seyretmeye başladığımı fark ettim. Belki inanmayacaksınız, 28 Şubat 1997’den beri, televizyon haberlerini düzenli olarak izlemiyordum. O dönem, Müslümanlar olarak, çok dışlanmıştık, iğrenç bir senaryonun döndüğünü görmüş ve avazım çıktığı kadar ‘biz bu maskara sakallılar gibi değiliz, inandığımız İslam da bu karaladığınız İslam değil’ diye bağırmak istemiştim. Heyhat! Kim duyacaktı sesimizi, ümüğümüz sıkılmıştı bir kez. O gün, bu gündür, ancak denk geldikçe internet üzerinden haberleri takip ettim, peyderpey bazı köşe yazarlarını da. Üstelik, basın-yayın meraklısı olmama rağmen. Nostalji 16 yaşında bir tıfıl genç olarak, bir arkadaşımla, daha yeni açılan, Ankara Ulus’taki, İhsan Arslan Bey’in sahibi olduğu Zaman Gazetesi’ne 1986’da gitmiş, kendimizi ‘fahri muhabir’ yaptırmıştık. Ali Bulaç, Fehmi Koru, Nabi Avcı, Molla Kasım, Hasan Aycın, İhsan Süreyya Sırma, şu an aklıma gelen isimler

yazıyor, çiziyordu. Harçlığımız elverdikçe, gazeteyi alıyor okuyorduk. Sanki Türkiye’ye İslam Devleti kurulmuş gibi tuhaf bir mutluluk hissediyorduk. Türkiye’de başörtüsü sorunu vardı ve bu gazete sesimiz oluyordu. Bunun yanı sıra İslam Dergisi ise altın yıllarını yaşıyor, arada sırada okuyucu köşesine yazılar gönderiyordum. Yayınlandığında ise mutlu oluyordum. Diğer tarafta kendilerinin hizmetçileri ise ‘İslam’da protesto yoktur’ tezi uydurarak, gıklarını çıkarmıyorlardı. Zaman Gazetesi mutluluğu kısa sürdü, bugün bile sebebini bilmediğim iç çekişmeler yüzünden İhsan Arslan Bey gazeteyi sattı ve sonrasında hangi ellere geçtiğini siz zaten biliyorsunuz. Gazeteyi devralanlar çok güzel işler yaptılar. Gazeteye kayyum el koyunca gazete önünde İslam’da olmayan protestoyu devreye soktular. Protesto kesmemiş olacak ki, bir cunta hareketi olarak “DARBE” yaptılar. Suriye’de savaşan IŞID için, nasıl ‘bunlar Müslüman değil’, denildiği gibi, MİT’i, TBMM’yi bombalayan, eski adıyla Boğaz Köprüsü, Beylerbeyi, Ankara ve Türkiye’nin bir çok yerinde 246 kişiyi şehit eden ve yüzlerce insanı yaralayanların da ‘Müslüman olamayacağı’nı dillendiriyor insanlar. Açıkçası ben hep, bu işi yapanların maalesef Müslüman olduğunu ve kendi inançları uğruna bu tür işlere girdiklerini, diğer Müslümanları, yine Allah adına öldürdüklerini düşündüm, düşünüyorum. Yani tüm bunları, ulvi bir amaç uğruna yaptılar. Müslümanların Müslümanları öldürdükleri sanki yeni bir vakıaymış gibi düşünüyor bazı insanlar. Enteresan bir bilgi verelim: Darbenin idare merkezi Akıncılar üssü, Ankara, Mürted’de. Mürted de bildiğiniz gibi irtidad eden anlamına gelen, örneğin İslam’a girip,

sonradan İslam’dan dönenlere verilen bir isim. Ankara’da Yıldırım Bayezid taraftarı olan bir grup, saf değiştirip, Timur tarafına geçince, o bölgeye Mürted ismi verilmiş. Timurlenk (aksak Timur) da Müslümandır aynı zamanda ve savaşı Yıldırım ısrarı üstüne istemeye istemeye yapar. Yıldırım, Çubuk civarında yapılan savaşı kaybeder ve esir düşer. Akıncılar, Mürted isminin böyle bir tarihçesi var. Kim tahmin ederdi, 15 Temmuz 2016 yılı olur da, gazetesi, dershaneleri ellerinden alınan ve ‘Kainat Hakimiyeti’ hayal eden paranoyakların operasyon merkezi olacak Mürted? Evet çıkarmak lazım artık dilimizin altındaki baklayı... • 15 Temmuz’u yapanlar, bal gibi, alnı ya da ‘gözü’ secdeye gelenler. Onlarla aynı dini paylaşmak acı veriyor mu? IŞİD’çiler ne kadar acı veriyorsa, belki ondan daha fazla acı veriyor. • Kendi amaçlarını anlatırken, bugün Amerika’da olan bir köşe yazarı, Kur’an’dan ayetler kullanarak meramını anlatmaya çalışıyor. Kur’an benim tekelimde değil. Ben kimim ki. Ama o ayetlerin o dillerde kullanılması çok acıtıyor yüreğimi. Bari bu günlerde kullanmayın şu ayetleri. Kullandıkları ayetleri buraya aktarmaya gönlüm el vermiyor. O yüzden sadece kullandıkları şöyle cümlelere dikkat edin: ‘Ahirette de Allah huzurunda büyük hesaplaşmalara müncer olacak... İyi ki ahiret var ve iyi ki Allah adil-i mutlak olarak ahirette hüküm verecek... Bediüzzaman gibi “Zalimler için yaşasın cehennem” diyorum... Bunları alt alta koyunca şunu demeniz işten değil; Habil’i de cemaat öldürdü. Veya daha yakışıklı bir ifadeyle Kabil’ de bu örgüt üyesiydi!!! Güler misin, ağlar mısın? Türkiye’de askerler,

muhafazakârları yıllarca, üçüncü sınıf insan gözüyle gördüler, Orduevleri’ne sokmadılar sıkmabaşları. Buna karşın, hizmetçilerin 80’li yıllardan itibaren askeriyeye adam soktuklarını cümle âlem biliyordu. Yaş kararları ile muhafazakar kimi buldularsa, gözünün yaşına bakmaksızın bütün haklarını iptal ederek attılar. Bugün eski defterler kapatıldı (ya da şimdilik öyle, çünkü daha cicim aylarındayız) ve açılmamalı. Ama bazı fosil askerleri TV’de gördüğüm zaman, kendilerinin muhafazakârları nasıl hakir gördüklerini es geçtiklerine şahit oluyorum. Bugün yaşananların faturasını 2002’den başlattıklarını görmek bir o kadar da yanlı ve insafsızca. Neden önce, kendi yaptıklarınızdan başlamayı düşünmüyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün milletten özür diledi. Peki ya siz, bu süreçte yaptığınız katkıları anlatmak istemez misiniz, karşı tarafa saldırmak yerine? Bir başka bakla… Bir dost meclisinde birisi şöyle bir soru sordu: ‘Şimdi bu içeri tıkılanlar, işten çıkarılanlar ne olacak?’ Bir anda aklıma şu olay geldi: Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı, İlhami Erdil Deniz Kuvvetleri Komutanı… İlhami Erdil: “Bizde araştırmacı bir binbaşı var. Barbaros’un vasiyetini bulup getirdi. Orada türbenin aydınlatılmasına dair de bir cümle var. Biz içeriden aydınlatmasını zaten yaptık. Dış aydınlatma için ilgili kurumlarla temas hâlindeyiz ve sizden de bu konuda yardım istiyoruz. Vasiyetnamede yalnızca ‘aydınlatma’ olarak geçiyormuş.” Erdoğan: “Barbaros’un vasiyetnamesi ha, çok ilginç. Eski yazı değil mi bu?” İlhami Erdil: “Evet bizim Arşiv Müdürü bir binbaşımız var, İskender Pala adında, eski yazıyı iyi bilir.” Erdoğan: “Ha!.. Siz bizim

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30

Analiz Ergün Madak ergunmadak@hotmail.com

İskender’den bahsediyorsunuz!..” İlhami Erdil: “?!..” Bu “Bizim İskender” sözünden sonra İlhami Erdil Paşa birkaç dakika düşünmüş ve Tayyip Bey’e hissettirmeden Kurmay Başkanına dönüp şu talimatı vermiş; “Nereden onların İskender’i olduğu derhâl araştırılsın!” Araştırılır ve İskender Pala, emekliliğine bir kaç ay kala meslekten atılır; bütün hakları ellinden alınır. “İki Darbe Arasında” adlı kitabında, bu hadiseyi detaylıca okuyabilirsiniz. En acısı bu dönemde, kimse ama kimse bırakın ona yardım etmeyi, onunla beraber görünmeyi bile istemez. 28 Şubat sonrası sakal ve bıyıklarını kesenler, hanımının başını açan tipler, anlayın işte. O dost meclisinde ben de şöyle demiştim: “İskender Bey’in başına neler geldiyse...” Bunu yapan zaten muhafazakârları sevmeyenlerdi. Yani kendilerine ‘Kemalist, Atatürkçü’ diyenler, ‘kurucu ilkelere sadık’ olanlar. Peki ya darbeyi yapanlar? Onlar neler yapmışlar? Yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Son Bakla Manzara, Türkiye Müslümanlarının sergilediği kepazelikten başka bir şey değil maalesef. Kendimi, tabii ki, onların bir parçası olarak görmüyorum, ama ideal İslam anlayışıma, gururuma ağır geliyor bu yaşananlar. Her ne kadar, yaptıkları takiyelerle, kimilerinin kendilerini İslam adına deşifre etmemek için içtiği içkilerle, insanların mahremiyetlerine nüfuz etmiş olmalarına rağmen, aynı kıbleye dönüp namaz kılmak ağırıma gidiyor. Son dönem Osmanlı tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa, Peygamberler Tarihi adlı kitabında, ‘Adı batasıca Muaviye’ dediği gibi, içimdeki, içimizdeki adı batasıcaların isimlerini tek tek haykırmak ve ardından da şöyle söylemek geliyor: Çekin artık şu kanlı ve pis ellerinizi dinimden!!! ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 analiz 16 analyse

Pusula

‘Asrın ihaneti’nin analizi:

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil www.turkiyegazetesi.com.tr

“İslamiyet’i tahrip edip tüm dünyaya yaydı” M

. Abduh, C. Afgani gibi radikal isimlerin fikrî tesiriyle büyüyen Fethullah Gülen, sessizce yükselerek ‘Müslümanların dönüştürülmesi’ planının tatbikçisi oldu. Fethullah Gülen (F.G.) 1980 öncesinin en ateşli vaizi idi. Nurcuların en kapalı grubu idi. Dönemin Cumhurbaşkanı’na, Genelkurmay Başkanına her tür hakareti yapar, kasetleri elden ele dolaşırdı. Nedense herkesin eliyle konmuş gibi yakalandığı 12 Eylül İhtilalinde o bir türlü bulunamadı. 1980-1982 yılları arasında irtibatlı olduğu kişiler ve görüşmeleri çözülebilse eminim bugünler çok iyi anlaşılacaktır. Nitekim 1983’te tekrar meydanlara çıktığında artık cübbe ve sarıklı bir vaiz yoktu. Bambaşka bir F. G. vardı. Özellikle okul ve medya ile ‘ağ cemaati’ yapılanmasına geçti. Hemen her vilayette okulları, ışık evleri ve yurtları öyle hızlı gelişiyordu ki takip edebilmek mümkün değildi. Yurtlarında ve evlerinde sadece Said Nursi’nin kitapları okutuluyordu. Gençlere “Kur’an-ı Kerim değil risaleler okunsun” derlerdi. Bu itibarla diğer Nurcu kolları da önceleri mesafeli durdukları F. G’ye kısa müddette ısınacaklardır. 1986’da Zaman gazetesi yayın hayatına başladı. 1990 yılına geldiğinde artık altyapı tamamlanmış bulunuyordu. Bundan sonra Gülen’in okulları Afrika kıtasını, Balkanları, Avrupa ve Amerika’yı bir ağ gibi sarmaya başladı. On yıldır Türkiye’de yetişen gençler şimdi hizmet aşkını karın tokluğuna dünyanın dört bir tarafına dağılıyordu. Okul açılmayan ülke kalmamış gibiydi. Gülen hareketi 1992-1996 yılları arasında, eğitim alanında global bir oyuncu konumuna gelmişti. Nasıl oluyordu bu? Her tarafta okul açılmasına imkân veren sihirli değnek kimdi? Adlarını iftiharla andıkları iki isim aslında bütün soru işaretlerini çözüyor gibiydi. İshak Alaton ve Üzeyir Garih çilingir vazifesi görmekte idiler. Bu büyük ilişkinin sırrı ne idi? Üzeyir Garih, doksanlı yıllarda, Hürriyet gazetesine vermiş olduğu röportajda yurt dışı okulları için büyük destekler, maddî yardımlar yaptığını belirtirken Gülen cemaatini öve öve bitirememişti. “PAPALIĞIN HİZMETÇİSİYİM” 1991 yılında Mihail Gorbaçov’un Glasnost’u ile Gülen’in okul faaliyetleri tam da denk düşmüştü. Gülenciler bir taraftan süratle

Türk Cumhuriyetlerinde okullar açarlarken bir taraftan da Türk Cumhuriyetlerinden gelen çocukları kabul ediyorlardı. Öyle ki 1997 yılı CIA raporlarında “Amerika, F.G. sayesinde Orta Asya’ya bomboş bir İslamiyet götürdü” denecekti. Dışa açılımın üzerinden birkaç sene geçtiğinde Gülen’in hareketinin CIA’nın tam kontrolünde olduğu, Rusya ve Özbekistan’ın bu okullara karşı aldığı tavırdan da anlaşılacaktı. 28 Şubat 1997’de Türkiye “Postmodern” denilen yeni bir askerî darbeye maruz kaldı. İslami cemaatlerin üzerine silindir gibi gidildiği dönemdi. Bu konjonktürde cuntacılar Gülen’in de üzerine yürürken beklenmeyen bir tepkiyle karşılaştılar. Bu tepki Bülent Ecevit’ten gelmişti. Neden acaba? Aslında Gülen grubu, İslam âleminin gözünü açması lazım gelen uygulamalarını da bu yıllarda başlatmıştı. Bunların en mühimi Abant Toplantıları idi. Başta ilahiyatçılar olmak üzere önemli sayıda gazeteciler bu toplantılara katılacaktı.

icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” Gülen burada kendisinin papalık konseyinin bir parçası olduğunu dünyaya ilan ediyordu. Gülen’in kimliği artık açığa çıkıyordu. Öyleyse Türkiye’den çıkması gerekti. Nitekim 1999 yılında hakkında davalar açılarak sanki 28 Şubat darbecilerinden kaçmış süsü verildi ve Amerika’ya alındı. Artık o bir kahramandı(!) Sadece Pensilvanya’ya gidenlerin ülkeye haberler getirdikleri bir azizdi(!). 28 Şubat’ta FETÖ’cülerin dışında devletin yanında olan devletine sahip çıkan tüm cemaatler ezilmişti. Bilhassa devletle hiçbir zaman derdi olmamış İhlas camiasının ezilmesinin ardında bunların bulunması meseleyi aydınlatmaktaydı. İhlas Finans’ın içine hem sızmışlar hem de belini doğrultamayacak bir darbe indirmişlerdi. Esat Coşan ve Mahmut Hoca’nın damadına yapılanlar da 28 Şubat’ın tokadını kimin yediğini gösteriyordu.

Gülen’in ilk Abant Toplantısına gönderdiği şu mesajı her şeyi ifade etmekteydi: “Vahye dayalı, hayatın her alanını kuşatan İslam’ı tehlikeli ve millî birliğe zarar verici buluyorum” Gülen’in ilk Abant Toplantısına gönderdiği şu mesajı her şeyi ifade etmekteydi: “Vahye dayalı, hayatın her alanını kuşatan İslam’ı tehlikeli ve millî birliğe zarar verici buluyorum” diyerek 1400 yıllık İslam’ın özüne, aslına düşman olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Daha sonra Gülen’in Papa ile diyaloğu uzun zaman gündemi meşgul edecekti. Zira Gülen’in Papa’ya yazdığı mektubu çok çarpıcıydı. Şöyle ki: “Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan dinler arası diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi

Diğer taraftan 28 Şubat cuntasının ortaya çıkardığı siyasi iktidar, ülkeyi iki senede batırdı. Belki de tarihinde ilk kez esnaf sokaklara döküldü. Artık bu selin önüne geçilemezdi. Nitekim Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi ezici çoğunlukla iktidara yürüdü. Erdoğan ise siyasi yasaklıydı, seçimlere girememişti. Müthiş bir senaryo ile Erdoğan’ı siyasi yasaklı olmaktan çıkarıp Siirt’te seçimleri iptal ettirerek partinin başına yani Başbakanlığa taşıdılar. Acaba bu sırada bu işin içinde bulunanlar şöyle bir talepte bulunmuşlar mıydı? “Yola F.G. ile devam edeceksin veya F.G’nin hizmetlerine dokunmayacaksın.” Şuna adım gibi eminim ki Erdoğan, F.G’yi o gün mimlemişti. Ancak kime güvenecekti? Kim kendinden, kim ondan yana bilmek mümkün

müydü? Bunun için zamana ihtiyaç vardı. AK Parti’nin iktidara yürüyüşünden itibaren ise artık cemaat bambaşka bir şekil alacaktı. Üçüncü on yıla giriliyordu. Bu dönemi kendileri için dünyaya hakim olma devresi olarak addedeceklerdi. İş adamları turizm gezileri gibi okullarına taşınıyor döndüklerinde gözyaşları ile Hizmet hareketini ve başarılarını anlatıyor gönüllü dailik (propagandist) hizmetleri veriyorlardı. Türkiye’nin her kesiminden paralar bu terör örgütüne akar hâle getirilmişti. Devletin bütün kadrolarına eskiden sızma yaparlarken şimdi açıktan giriyorlardı. Ancak burada da bir hainlik söz konusuydu. İmtihan soruları önceden dershanelerinde yetişmiş çocuklara gizlice dağıtılıyordu. Bunlardan soru alarak imtihanı kazananlar ise artık Gülen’in gönüllü neferi olmaktaydılar. Mankurtlaştıklarının farkına varamıyorlardı. Kendilerini dünyayı fethe çıkmış cihangirler gibi görmekte idiler. İslam’ı dünyaya yaydıklarını zanneden bu “dahilerin” en basit dini kurallardan dahi haberleri yoktu. DİNLERİN BİRLİĞİ MESAJI Diyalog tuzakları da hız kesmeden devam ediyor ve artık açık açık yürütülüyordu. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın hezeyanları da artık manşetlerdeydi. Diyalogun teorisyenlerinden olan bu şahıs, “Kur’an-ı Kerim tarihseldir, yüzde kırkı değiştirilmeli veya çıkarılmalıdır” demişti. Erdoğan’ın ikinci seçimde ilk bu adamı yemesine dikkat edilmelidir. Prof. Dr. Suat Yıldırım ise Zaman gazetesindeki bir makalesinde Hazreti İsa’yı “şahsı manevi” olarak tanımlayıp F.G.’nin şahsında ortaya çıkacağına kadar iddia etmişti. 2003 yılından itibaren “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları” denilen yarışmalar başlatılacaktı. 4. Türkçe Olimpiyatlarının finalinde “Bütün dinler buluşuyor, biz hepimiz kardeşiz” mesajıyla “Bütün müminler kardeştir” düsturu yıkılacaktı. Dünyanın her yerinden kız ve erkek öğrencilerin şarkılarını millete gözyaşları içinde izlettirmeye başlamışlardı. Belki de ömründe bir kere şarkı türkü dinlemek için salonlara gitmemiş insanlar, Türkçe şarkı söyleyenler İsrailli, Amerikalı, Gürcistanlı olunca zevkten kendinden geçer olmuşlardı. 16 Nisan 2005 yılında 2.5 milyon basılan Ailem gazetesinde F.G’ye ait çok çarpıcı ifadeler yer aldı. Burada iman esasları üçe düşürülürken

bir taraftan da imanda şek ve şüphe olmaz kaidesi yıkılıyordu. Şöyle ki: “İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah’a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet “veya” adalettir” (Prizma, 2 /162). Öte yandan 2007 yılından itibaren yeni darbe planlarını açığa çıkarma adı altında ortalığa toza dumana boğmuşlardı. Cambaza bak misali halkı bu korku ve endişelerle oyalarken hizmet ve önemli yerlere sızma faaliyetlerini başarıyla yürütüyorlardı. FETÖ’NÜN GÜÇ SARHOŞLUĞU Yıl 2011. Artık gücün zirvesine geldiklerinin bilincindeydiler. Son kaleleri de alacak ve nihai darbeyi indireceklerdi. Muhtemelen Erdoğan da bunun farkındaydı. Yeni seçim dönemim ustalık dönemim olacak diyordu. Hangi konuda ustalıktı? Herhalde kimse anlamıyordu. Millet, devlet idaresi zannediliyordu. Oysa Erdoğan, 2010 yılında MİT’in başına Hakan Fidan Bey’i getirmişti. Bu konuda en ağır tepkiyi neden Cemaat ortaya koydu acaba. Ayrıca her vesile ile onu neden itibarsızlaştırmak istediler, düşünün. Şayet o gelmese Tayyip Bey başka türlü ortadan kaldırılacaktı. Tayyip Bey de bunu hissediyordu. Nitekim 12 Haziran 2011 seçimlerinde bu gurubu mecliste önemli ölçüde budadı. Bundan sonra gelişen hadiseler Başbakan’la Gülen hareketinin arasına gitgide açacaktı. Futbolda şike davası ve 2012 yılı Türkçe Olimpiyatlarında F.G’yi ülkeye davet etmesiyle bunun ilk sinyallerini verdi. Ardından Gezi olayları ile 17 ve 25 Aralık darbelerinin gerisinde Paralel örgütün bulunduğu herkes tarafından anlaşılmıştı. Erdoğan da artık kartını sonuna kadar açmıştı: “Bu bir ihanet çetesiydi”, “Paralel devlet girişimiydi” ve “bunlar terörist olup haşhaşiler” idi. Aslında Cumhurbaşkanı da yavaş yavaş onları gadaba sürükleyecek ve içindekileri boşalttıracak hamleleri yapmaktaydı. Zira insan kızdığı zaman içinde bulunan kötü duyguları açığa vurur. Nitekim F.G’nin beddua seansı temiz inançlı milleti bu gruptan tamamen soğutacaktı. Buna rağmen mankurtlaştırılmış beyinler maalesef yine uyanamadı. Neticede 15 Temmuz darbesi gibi bir ihanete kapı araladılar. Bu darbe Osmanlı Devleti’ni yok olmaya götüren II. Abdülhamid Han’a yapılan gibi olacaktı. Allah korusun başarılı olsalar bu defa millet de devlet de kalmayacaktı. Her şey müthiş planlanmıştı. Öte yandan Gezi olayları sırasında “halkın yüzde ellisini zor tutuyorum” diyen Cumhurbaşkanı, millete “hazır ol” mesajını vermişti. Millet son üç yıldır teyakkuzda idi.


toplum 17

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad,

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Gündem

“Hafızlık eğitimi, Avrupa’da son derece zor şartlar içinde yapılmakta. Çocuklar, her sabah kalkıp normal okullarına devam ediyorlar, okullarından geldikten sonra bu çalışmayı sürdürüyorlar...”

Ancak darbelerden yıllardır çeken Türk halkı yüzde elli iki değil neredeyse yüzde doksan elbirliği gönül birliği ederek darbeye dur diyecekti. GÜLEN’İN HESAP EDEMEDİĞİ ŞEY Evet plan kusursuzdu. 36 yıldır yapılan çalışmaların sonuna gelinmişti. İslam dünyasına sadece Türkiye’yi değil tüm dünya Müslümanlarını güdecek kukla bir halifenin gelmesi yakındı. “Dünya beşten büyüktür” diyen Adamın dili kesilecekti. Bir şeyi hesaplamıyorlardı: O adam Allah’a ve milletine güveniyordu. Gücünü ve kudretini oradan aldığını her fırsatta ilan ediyordu. “İnsanlara güveneni Cenabı Hak insanlara bırakır. Kendine güvenenleri yanına alır”. Evet Pensilvanya’ya Amerika’ya CIA’ya ve daha nicelerine güvenenleri Cenabı Hak onlara bıraktı. Kendine güveneni yanına aldı. Beklenmeyen basit gelişmeler yaşandı. Cumhurbaşkanı kıl payı ellerinden kurtuldu. Yaşananlar korkunçtu. Meclis, MİT, Özel Harekat Dairesi ve bizzat millet bombalanıyordu. Darbecilerin sanki gözleri dönmüştü. Öte yandan bu necip millet de, bu ihanete kayıtsız kalmadı. Liderinin daveti üzerine sadece bayrağını kaparak, dilinde Allah nidaları ile meydanlara döküldü. Göğsünü topa, tanka, kurşuna siper ederek bir anlamda 36 yılın diyetini ödedi. Milletin bu darbesi, kuklaları yok ettiği gibi yüz yıldır kukla oynatıcıları da açığa çıkardı. Bu itibarla devletimiz yeniden güçlü günlere yelken açabilecektir. Bunun için milletimizin birlik ve dirliği, istikameti için önemli adımlar atılmalı maşa, kukla ve hain üreten bataklıklar kurutulmalıdır. Bu milletin varlığı iki şeye bağlıdır. Millilik ve doğru İslamiyet. Yani Müslüman milletimize İslamiyet’in doğru öğretilmesi. Zira bin seneden beri Müslüman milletimize ve devletimize Ehl-i sünnet itikadı denilen inanış sahiplerinden asla bir ihanet ve ayaklanma sadır olmamıştır. Kökü dışarda mezhepsiz, radikal (Muhammed Abduh, Cemaleddin Afgani benzeri kişiler) ve ılımlı İslam (F.G. ve avenesi) denilen bozguncu tipler her zaman kullanılmaya açık olmuşlardır. Cenabı Hak ülkemizi ve milletimizi bir büyük, belki tarihin en büyük fitne ve belasından ve peşinden gelecek yabancı tasallutundan, işgalinden muhafaza eyledi. Millete de ders çıkarmayı, ibret almayı, birlik ve beraberliğini muhafaza etmeyi nasip eylesin. ◄◄

9 yaşında hafız olan Abdullah Kondu yine gönülleri fethetti Schiedam Yıldız Eğitim Merkezi üçüncü yılın sonunda hafızlığını tamamlayan üçüncü öğrencisini törenle cemaate duyurdu.

H

ollanda İslam Federasyonuna bağlı Schiedam Merkez Camii bünyesinde faaliyet gösteren Yıldız Eğitim Merkezi günlük din ve ahlak derslerinin yanı sıra ihdas ettiği hafızlık kursunu da devam ettirmektedir. Geçtiğimiz yıl ilk kez iki hafızını çıkaran kurum bu yıl da meyve vermeyi sürdürüyor. Geçen ay son ezberini veren Abdullah Kondu’nun

Cemiyet Başkanı Zekeriya Budak, Bölge Eğitim Başkanı İsmail Kızılırmak ve Bölge İrşad Başkanı İdris Kandemir duygularını, sevinç ve mutluluklarını dile getirdiler. Budak ve Kandemir, Abdullah’ı alnından ve ellerinden öperken, Kızılırmak “Ben, Hafız’a abdestsiz dokunamam, zira o artık, Peygamberimizin işaretiyle yürüyen bir Kur’an’dır” diyerek saygısını dile getirdi. Abdullah’ın

Türkiye’de bulunan babası programı telefonla yapılan özel canlı yayınla takip etti. Bir süre önce yapılan “ezan okuma” yarışmasında birinci olup gönüllere taht kuran Abdullah Kondu bu kez daha şerefli bir rütbe ile yani “hafız” olarak karşımıza çıktı. Abdullah olağan üstü bir başarı göstererek bir yıldan daha az bir zaman zarfında hafız olmayı başardı. Haber- Fotoğraf: Adnan Şahin

Büyümeden, “büyük” yerine konuldular… Hollanda İslam Federasyonu’na bağlı Rotterdam İskender Paşa cemiyeti bünyesinde faaliyet gösteren ISEM Eğitim Merkezi, eğitim sezonunu coşkulu bir program ile kapattı.

I

SEM Müdiresi Sultan Küçük düşüncelerini şu şekilde dile getirdi: “Çocuk İftarı çok güzel bir Osmanlı geleneğidir. Ramazan ayında bir gün de iftar sofraları çocuklar için açılır, kurulur ve büyüler küçüklere hizmet ederdi. Adam olmadan adam yerine konulan çocuklar, böyle bir ortamda

unutamayacakları mutluluklarla dolup taşarlar. Büyüklerle saygı ve sevgi çerçevesi içerisinde iletişim kurmayı öğrenirler, yaşlarından beklenmeyen olgunluklara alışırlar. Ramazanı ve orucu daha çok severler. Bir çok faydasının yanında çocuk iftarlarının en önemli sonucu, ciddiye alındığını ve önemsendiğini çocuğa hissettirmektir.”

Müslüman gençler topluma yabancılaşıyor mu? Den Haag’da Müslüman gençlerin topluma yabancılaşması konusunda tartışma programı düzenlendi.

M Yorumsuz... Altın neslin kimler olduğunu öğrenmek için bu söyleşinin tamamını okumanız yeterli...

hafızlığını tamamladığı; düzenlenen mütevazi bir törenle, hafızlık dersi hocalarından Hafız Kenan Aslan ve kurs müdürü Hafız Mustafa Yüce tarafından cemaate duyuruldu. Abdullah’ın bu başarısının arka planında yaşanan hummalı bir çalışmadan bahsedildi. Hocalar gururla bunun eşine çok az rastlanır bir başarı olduğunun altını çiziyorlar, ayrıca bunun bir rekor olduğunu belirtiyorlar.

üslümanlar ve devlet arası irtibat kuruluşu (CMO) tarafından düzenlenen programlar serisi çerçevesinde Hollanda Türk Federasyon’a bağlı Den Haag Türk İslam Kültür Vakfı’nda tartışma programı düzenlendi. Yassin el Forkani tarafından yönetilen tartışma programında konuşmacılar Naima Ajouaau, Ayberk Köprülü ve Yasin Koçak’tı. Hollanda’daki gençlerin radikalleşmesi ve topluma yabancılaşması gibi konuların gündeme geldiği akşamda katılımcılar konuşmacılar ile birlikte farklı konular

üzerinde tartıştılar. Tartışma programlarının hedefi toplumda yabancılaşmaya karşı duyarlılık oluşturmak ve sorunları tespit etmekti. Bu bağlamda katılımcılar ile farklı konular görüşülüp nelerin yapılması gerektiği üzerinde tartışıldı. Tartışma programının akabinde Den Haag Türk İslam Kültür Vakfı tarafından katılımcılara ikramlar yapıldı. Mayıs ayında Arnhem Hoca Ahmed Yesevî Türk Kültür Merkezi’nde de bu kapsamda bir tartışma programı düzenlenmişti. Hollanda Türk Federasyon bu programlara evsahipliği yaparak duyarlılığını bir kez daha göstermiş oldu.

«



panorama 19 uitzicht

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Kalemdâr

Mehmet Şükrü Oflaz

oflaz-aliya@hotmail.com

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

SICAK TOPLAR F

IFA eski Başkanı Sepp Blatter, “Avrupa’daki organizasyonlarda yapılan kuralarda sıcak ve soğuk topların kullanıldığını ve bu yolla hile yapıldığını gözleriyle gördüğünü” söyledi. Bu haberin bu günlerde bizim işimize yarayacak bir tarafı olmayabilir. Zira daha ciddi konular varken, böyle işlerle uğraşmak zaman kaybı diyebilirsiniz. İkna edilmek tarafında durmanın ayartıcı hazzıyla baş başa kalmak isteyenler, bulundukları yeri terk etmesinler. Cari olan sistemin işleyişine dair bir fikrimizin olması gerekmektedir. Bunun öncelikli şartı anlamak. Anlamak için ise bilgi sahibi olmak lazım. An/lamak anı, yani şu anda olanı yakalamak demektir. Anı yakalayamamak ise, yarını ıskalamak demektir. “Bilgi sahibi” olmadan fikir

sahibi olunamayacağına göre, anlamak için öncelikli hedefimiz “bilgi sahibi” olmaktır. Peki bu bizim için, bu çağda ve bu hâlimizle mümkün mü? Elbette hayır. O zaman varlığımız hangi çarkın dönmesine yarıyor? Bunu kendimize sormalıyız. Şunu önemsemeliyiz: Dünyada olup bitenleri anlamak için Türkiye’yi, Türkiye’de olup bitenleri anlamak için dünyayı bilmeliyiz. Bunun ahlâklı olmaktan geçtiğini unutmadan iş tutmalıyız. Bu yakaya Türkiye’den aktardıklarımızı önümüze serdiğimizde elle tutulur bir varlığımızın olmadığını görmeliyiz. Ahlâklı olmaktan vazgeçildiği anda, sırat-ı müstakîm üzere olunamayacağı, sırat-ı müstakîm üzere olma çabasının bu dünyada gerçekleşebileceği hakikâtini kaybederiz. Millet olmanın aramızda ahlâkı işler vaziyette

tutmakla, bunda sebat etmekle mümkün olduğunu bilmeliyiz. Şimdi polis vatandaşlara, yoldaki polis çevirmesini ilerideki sürücülere sinyal vererek bildirmelerinin, şakîler tarafından kullanılabileceği ihtarını sosyal medya aracılığı ile yapıyorsa, burada çok ciddi bir meselenin olduğunu kabul etmeliyiz. Arsa için zeytin ağacını kesen insanlar millet hayatını kavrayamamış demektir. Perdenin önünde olup bitenler bizim görmemiz istenenlerdir. Perde arkasında kotarılan ilişkiler bizim için meçhul. Büyük bir organizasyonun işlerliği, insanların ahlakı kulak arkası etmeleri sebebiyle devam etmekte. Soğuk savaş yıllarının kullanılabilirliği sona erdikten sonra, ortaya sürülen senaryolar sahnesinde bizlere biçilmek istenen rol “minareyi çalan kılıfını hazırla” şifresiyle hayatımızda vücûd buldu.

Kısa haber

Melih Altınok (Sabah)

Hayatımızın referans kaynaklarını tüketerek yol almayı katlanılabilir kılmak için, meşhur hocalar nezaretinde umre seyahatleri, şehzadenin dünyaya gelmesinin hatıralarımıza yaptığı tazyikin sarhoşluğu, sosyal ağlar üzerinden hıfz edilen fikriyatla yol yürümeye çalışıyoruz. Bizim bütün yolların yürünebilecek olduğunu söylediğimizde kaybettiğimiz hakikatin ahiret olduğunu irade ortaya koyarak görmemiz gerekmektedir. Burada tercihlerimizi belirleyen ahlâk olmak durumundadır. Üstün ahlâk üzere bize bir bütün hâlinde yol gösteren Efendimizin (Sallallahu aleyhi ve sellem) hayatı ortadadır. Sıcak ve soğuk toplar marifetiyle kotarılan işi, şu anda hükümferma olan sistemin tamamına hamletmemiz mümkündür. Hasılı, rabıtası zayıf olanın ribatı zayıf olur..

“Bütün yolların yürünebilecek olduğunu söylediğimizde kaybettiğimiz hakikatin, ahiret olduğunu irade ortaya koyarak görmemiz gerekmektedir.”

Korku üzerine insanlık inşası

Burası Hollanda... Yumurta atma oyunları Ebru Umar kuklası ve Recep Tayyip Erdoğan maketi

Sistematik Yalanlarla Türkiye’ye Dış Müdahale Zemini Hazırlanıyor Yurt dışındaki Türkiye karşıtı kampanyanın temel amacı Türkiye’yi “failed state” ilan etmek. Yani ekonomik ve siyasi olarak kırılgan, toplumsal kutuplaşmanın tavan yaptığı bir ülke görüntüsü çizip ülkemizi dış müdahaleye açık hale getirmek. Daha önce “Suriye ve Libya gibi ülkelerin başına örülen bu çorap”, gözlerimizin önünde ilmik ilmik dokunuyor. Manipülasyon, kronolojik sırasıyla okuduktan sonra “hah işte” diyeceğiniz türden açık. Basın, ifade özgürlüğü yok. Hukuk bağımsız değil. Erdoğan tek adamlık yolunda ilerliyor. Kürtler katlediliyor. Türkiye batıdan koptu. DAEŞ’e destek veriyor. AB ve NATO yükümlülüklerini ikinci plana itti.

Mülteci krizinde mecburi işbirliğine “mahkûm” olunan Türkiye güvenilmez. Evet, belki moralinizi bozacağım ama, içerideki işbirlikçilerin yalanlarıyla, özellikle 2013’ten beri çizilmeye çalışılan bu tabloda gerçekleri anlatıp “kral çıplak” demeyi başaramazsak, Türkiye’yi bekleyen son ne yazık ki hiç iyi değil! AVRUPA’DA SIRADAN BİR GÜN... Yukarıdaki fotoğraf yurt dışındaki manipülasyonun ve Türkiye düşmanlığının hangi boyuta geldiğinin resmidir. Hollanda’nın meşhur “Kral Günü”nden bir etkinlik. Bir yanda müzmin Türkiye düşmanlığıyla nam salmış bir gazetecinin (Ebru Umar) kuklası. Diğer yanda ise AB adayı, NATO üyesi bir ülkenin tüm dünyanın izlediği serbest ve genel seçimlerle iktidara gelmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı temsil eden maket. Kameralar kayıtta. Parktan geçen vatandaşlara bir yumurta uzatılıp mikrofon tutuluyor ve soruluyor: “Kime yumurta atmak istersiniz. Niçin?” Ben de size soruyorum. Ülkesini temsil eden bir Cumhurbaşkanına karşı yapılan bu tür bir saygısızlığı dünya üzerinde hangi yurttaş içine sindirebilir? Peki, ne yaptık, ne yapıyoruz?

Olimpiyat oyunlarında mücadele sona erdi

Twitter’da islamofobik paylaşımların sayısında artış

yaşanan darbe girişiminin ardından yazıldığını kaydetti., Nisan ayında dünya genelinden atılan İngilizce islam karşıtı mesajların günde ortalama 2 bin 512 olduğunu ancak temmuz ayında bu tür paylaşımların günde ortalama 6 bin 943’e çıktığını vurguladı.

Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen olimpiyat oyunlarında madalya mücadelesi sona erdi. Türkiye, 1 altın, 3 gümüş, 4 bronz olmak üzere topladığı 8 madalyayla genel sıralamada 41’inci oldu. Türkiye, güreşten 5, halter, tekvando ve atletizmden birer madalya kazandı. Olimpiyat oyunlarında ABD, 46 altın, 37 gümüş, 38 bronz olmak üzere 121 madalyayla genel sıralamada zirvede yer aldı. Rio 2016’da madalya sıralamasını ilk 10’da tamamlayan ülkeler şöyle: Ülke Altın Gümüş Bronz Toplam 1 ABD 46 37 38 121 2 İngiltere 27 23 17 67 3 Çin 26 18 26 70 4 Rusya 19 18 19 56 5 Almanya 17 10 15 42 6 Japonya 12 8 21 41 7 Fransa 10 18 14 42 8 G. Kore 9 3 9 21 9 İtalya 8 12 8 28 10 Avustralya8 11 10 29 41 Türkiye 1 3 4 8

İngiltere’de yapılan bir araştırma, Twitter’da geçen ay günlük ortalama 7 bin İngilizce islamofobik paylaşım gerçekleştiğini ortaya koydu. Londra merkezli düşünce kuruluşu “Demos”un Sosyal Medya Analizi Merkezi tarafından hazırlanan, “Twitter’da islamofobi” başlıklı araştırma, İslam karşıtı mesajların göstergesi olarak tanımlanan İngilizce 50 anahtar kelime ve etiketin mart ayından itibaren mercek altına alınmasıyla yürütüldü. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, Twitter’da dünya genelinde en fazla islamofobik paylaşım temmuz ayında yapılırken, en fazla islamofobi içerikli mesajlar ise Fransa’nın Nice kentinde yaşanan terör saldırısının ardından atıldı. Demos raporunda, geçen ay İngilizce atılan 215 bin 247 Twitter mesajının islamofobik içerikli olduğunun tespit edildiğini bildirirken, bu mesajların 21 bin 190’ının Nice’deki terör saldırısından bir sonraki gün olan, 15 Temmuz tarihinde atıldığını, 10 bin 610’unun da 17 Temmuz’da, Türkiye’de

Müslümanlara ‘Pokemon’ yasağı! Güneydoğu Asya’da Malezya ile birlikte 15 ülkede Cumartesi günü resmen oynanmaya başlanan Pokemon Go, Malezya Federal İslami Danışma Konseyi tarafından Müslümanlarca kullanılmaması yönünde ikazda bulunuldu. Federal İslami Danışma Konseyi Müftüsü Zulkifli Mohamad al-Bakri, konseyin web sayfasında yaptığı açıklamada ‘‘Federal İslami danışma Konseyi 1 Ağustos tarihinde yaptığı toplantıda tartışarak Pokemon Go ve Pokemon oyunlarının Müslümanlarca oynanmasına izin vermemeyi kararlaştırmıştır’’ dedi. Açıklamada kararın Suudi Arabistan ve Mısırlı İslam alimlerinin Pokemon Go ve Pekomon’un zararlı olduğu görüş ve tebliğlerinin göz önüne alınarak alındığı belirtilerek bu oyunların ‘‘iktidar hırsına neden olabileceği ve kumar alışkanlığı yaratabileceği’’ belirtildi. Suudi Arabistan Yüksek Din konseyi 2001 yılında alınan ülkede Pokemon oyununu yasaklayan kararını güncellemişti.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 analiz 26 20 analyse

HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu:

“ Yıllardır devletle, halkla iç içe olmuş bu cemaatin aslında bir örgüt olduğu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gün yüzüne çıkmıştır”

“Türkiye, cehennem çukurunun ucundan dönmüştür”

Dosya konumuzla alakalı, Hollanda’da faal olan STK temsilcilerinden düşüncelerini bildirmeleri için yaptığımız çağrıyı dikkate alan dostlarımızın görüşlerini sizlerle paylaşıyoruz. HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu’nun konuyla alakalı düşüncelerini ilgiyle okuyacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz...

D

oğuş: Türkiye’de 15 Temmuz günü yaşanan olayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hikmet Gürcüoğlu: 15 Temmuz 2016 darbe girişimi Türk Demokrasi tarihi için bir “milat” olmuştur. Bu aynı zamanda Türk demokrasisinin rüştünü ispatıdır. Yaklaşık 200 yıldır demokrasisini olgunlaştırmaya çalışan Türk halkı, 15 Temmuz gecesi tankların karşısında ölümü göze alıp bir sivil savunma mücadelesi vererek bu menfur darbe girişimi karşısında güçlü bir refleks göstermiş; bir oldu-bitti anlayışını kabul etmeyeceğini açıkça beyan etmiştir. Hiç şüphesiz Türk halkı tarafından tarihe altın harflerle yazılacak bu direniş, dünya demokrasileri için örnek bir karşı koyuşu teşkil etmiştir. Bu olayın bir darbe girişimi olması kadar, kendini bir “cemaat” olarak takdim etmiş bir yapı tarafından işlenmiş olması da acı vericidir.

Yıllardır devletle, halkla iç içe olmuş bu cemaatin aslında bir örgüt olduğu şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gün yüzüne çıkmıştır. Zira bu yapının, 40-50 yıllık zaman dilimi içerisinde gerçek amacını gizleyerek, örgüt ağını nasıl ilmek ilmek dokuyup devleti ve toplumu pençesine aldığı, olayın detayları açığa çıktıkça daha iyi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin bir cehennem çukurunun ucundan döndüğü ibretle görülmüştür. Öte yandan “her şerde bir hayır vardır” deyişinin gereğince darbe girişimi sonrası ülkede oluşan millî uzlaşma süreci geleceğe umutla bakma ve son dönemde Türkiye’nin içine düştüğü siyasi çekişme ve kavga girdabına son verme anlamında önemli bir fırsat olmuştur. Gerek Türkiye’de gerekse diaspora Türkleri arasında tekrar millî birlik ve beraberlik havası yeşermiş, geleceğe dair umutlar güçlenmiştir.

Bu sevindirici hâlin devamını ümit ediyoruz. Tabii bir de Hollanda’da yaşayan Türkler olarak olaya bakmak durumundayız. Şunu gözlemliyoruz ki, Hollanda medyası âdeta söz birliği yapmışçasına, objektiflikten uzak, tek taraflı davranmaya ve olayın demokrasiye bir müdahale olduğunu görmezden gelmeye çalışıyor. Ancak mızrak çuvala sığmaz. Olayın gerçek mahiyetini bir gün mutlaka onlar da görecekler. Hollanda’da yaşayan Türkler olarak bizler, itidalli davranmak, fevri ve aşırı davranışlar, şiddet içeren söylem ve eylemlerden uzak durmalıyız. Zira şiddet hiç bir şekilde tasvip ve kabul edilemez. Bu yapı ile şu veya bu şekilde bağlantısı olan, destek veren Hollanda Türk toplumu üyelerinin ise, cemaatin maskesinin düşmesi ile zamanla gerçekleri göreceği ve gereken adımları bizzat kendilerinin atacağını umuyor ve diliyoruz. ◄◄

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...


görüş 21 opinie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

T.C. Lahey Büyükelçilik Basın Müşaviri Emrullah Akgündüz:

“Avrupa basını inatla darbe girişiminin arkasında FETÖ olduğunu ifade etmekten kaçınmaktadır”

“Büyükelçilik olarak 15 Temmuz’dan beri yoğun bir çalışma içerisindeyiz” Doğuş gazetesi olarak bu sayıda Türkiye’deki gelişmeleri dosya olarak işlmeye çalıştık. Bu konuda eksik kalan bir bölümü de Basın Müşavirimizle tamamlamak istedik. Kendi inandıkları yanlışları kamuoyuna doğru diye aktaran genelde Batı, özelde Hollanda basınının, Türkiye’de yaşananları nasıl değerlendirdiğini ve Büyükelçilik Basın Müşavirliği olarak bu değerlendirmelere karşı nasıl bir yol izlendiğini T. C. Lahey Basın Müşaviri Emrullah Akgündüz’e sorduk. İşte, Emrullah Akgündüz’ün pek çok soru ve konuya açıklık getirecek o değerlendirmesi ve görüşleri…

1

5 Temmuz’da Fethullah Terör Örgütü’nün (FETÖ) asker kılıklı örgüt mensupları, şanlı Ordumuzun tankı, uçağı ve silahıyla halkımıza, Parlamentomuza ve devletimizin çeşitli kurumlarına saldırarak yönetimi ele geçirmeye çalışmıştır. Halkımızın kahramanca direnişiyle bu darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış, ancak maalesef yüzlerce vatandaşımız şehit olmuş ve binlerce vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu kanlı darbe girişiminin arkasında kimlerin olduğu, daha darbe girişiminin yaşandığı ilk anlardan itibaren açıkça bilinmesine, darbecilerin kimliklerinin gizli saklı olmamasına ve hem basında hem de sosyal medyada darbe girişimine karışan FETÖ mensupları aleni olarak gözükmesine rağmen maalesef Avrupa basını inatla darbe girişiminin arkasında FETÖ olduğunu ifade etmekten kaçınmaktadır. Bu noktada devletimizin bütün kurumları ve Hollanda özelinde de Büyükelçiliğimiz ve basın müşavirliğimiz olarak 15 Temmuz’dan beri yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Hollandalı muhataplarımız nezdinde yaptığımız girişimlerde darbenin arkasındaki bu terör örgütüyle ilgili bilgi ve delilleri paylaşmaktayız. Okurlarımızla da bazı hususları paylaşmak isterim: 1- 15 Temmuz hakkında Avrupa kamuoyunda bu darbe girişiminin, Türkiye’deki iki grup arasındaki siyasi

çekişme ve hesaplaşmanın bir sonucu olduğu yönünde bir intiba oluşturulmaktadır. Ülkemizin din, dil, etnik köken ve ideoloji gözetmeden bütün kesimlerinin darbe girişimine karşı bir tavır aldığını ve bunun bir siyasi hesaplaşma değil ülkemiz için bir hayatta kalma mücadelesi olduğunu özellikle ifade etmemiz gerekmektedir. Bugün Yenikapı mitinginde görüldüğü üzere ülkemizde son yıllarda özlenen bir uzlaşma ortamı oluşmuş, halkımız kenetlenmiş ve on yıllardır devlet kurumlarımızın içine sızan FETÖ’nün devletimizin bünyesini nasıl bozduğu konusunda ülkemiz kamuoyunda bir fikir birliği oluşmuştur. Bu birlik ve beraberliğimizi Avrupa kamuoyuyla sıklıkla ve ısrarla paylaşmamızın önemli olduğunu düşünüyorum. 2- Sayın Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun NOS’a verdiği mülakatında da ifade ettiği gibi Avrupa’da son yıllarda İslam karşıtı duyguların hızla yükseldiği malumunuzdur. Avrupa’da yükselen İslamofobiden nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemiz de nasibini almaktadır. Avrupa kamuoyunda ülkemiz bağlamında 15 Temmuz öncesinde de PKK ve FETÖ ilintili grupların da etkisiyle olumsuz bir algı oluşturulmuştur. Aynı zamanda İslam’ın adını kullanarak ancak Müslümanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan DAEŞ terör örgütüne yönelik, Avrupa kamuoyunda haklı bir nefret hissiyatı vardır.

“Bu milletin hiç kimseden alacak demokrasi dersi kalmamıştır” Türk Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Hollanda şubesi tarafından organize edilen ‘Halk Buluşması’ programına Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci katıldı. UETD Hollanda Başkanı Turan Atmaca, ülkemizin 15 Temmuz da darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığını ve milletimizin; yüreğini, canını ortaya koyarak, vatanı koruğunu, şer güçlerin umutlarını boşa çıkardığını ifade etti. UETD Genel Başkanı Zafer Sırakaya da, “Türkiye, son 15 yılda gerçekleştirmiş olduğu reformlar ile demokrasinin güçlenmesi ve aynı zamanda ülkesindeki insanların alım gücünü üst seviyelere çıkarmıştır. Daha önceki yıllara baktığımız zaman dış borcunu ödeme-

ye zorlanan bir ülkeden, İMF’ye borcunu ödemiş bir Türkiye’ye, kişi başına düşen milli gelirin 2 bin dolar seviyelerinden 10 bin dolar seviyelerine yükselmiş bir Türkiye var” dedi. MHP İstanbul Milletvekili Arzu Erdem de FETÖ’ye karşı mücadeleye devam edeceklerini belirterek, tek vatan, tek bayrak, tek millet ülküsüyle hareket etmeyi sürdüreceklerini kaydetti. CHP Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya da, milletin 15 Temmuz’da büyük bir destan yazdığını dile getirerek,

Bu hususlar göz önünde bulundurulursa İslam’ı istismar ederek yıllardır devletimizin içine sızan FETÖ’ye Avrupa’da gösterilen müsamaha, Avrupa’da yükselen İslam karşıtı akımlarla bir tezat oluşturmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar bugünlerde kendilerini “demokratik ve hukuka saygılı” olarak lanse etmeye çalışmaktalarsa da İslam’ı nasıl istismar ederek örgütlerine eleman topladıklarını, geçmişte Ergenekon ve sair davalarla nasıl insanların hakkına tecavüz ettiklerini, sahte delil ve kurgulanmış olaylar yaratarak insanları nasıl mağdur ettiklerini Avrupa kamuoyuna hatırlatmak ve anlatmak önem arz etmektedir. 3- 16 Temmuz günü eğer farklı bir sonuçla uyansaydık ve FETÖ’nün ülkemizi kaosa sürükleme hesapları başarılı olsaydı, bu senaryo, Avrupa için de bir felaket olurdu. Ülkemiz, gerek mülteci anlaşmasıyla gerekse de DAEŞ’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyona verdiği destekle Avrupa’nın güvenliği için kilit bir konuma sahiptir. İstikrarsız bir Türkiye, istikrarsız bir Avrupa demektir. Dolayısıyla darbe sonrası gönülsüz bir tavır takınan Avrupalılara; ülkemize ve halkımıza bu süreçte verecekleri desteğin hem dostluğun hem de çıkarlarının bir gereği olduğunu hatırlatmak elzemdir. 4- Ülkemize ek olarak 150’ye yakın ülkede de hayatın farklı alanlarına sızan FETÖ’nün uzun koluna karşı ülkemiz dışında yaşayan vatandaşlarımızın bu örgütün çeşitli provokasyonlarına kapılmamaları ve tepkilerini ortaya koyarken hangi ülkede olurlarsa olsunlar o ülkenin kanunları çerçevesinde demokratik bir tutum içerisinde olmaları büyük önem taşımaktadır. Saygılarımla, ◄◄

CHP’nin sürecin başladığı günden bugüne kadar demokrasiden, cumhuriyetten ve devletten yana olduğunu söyledi. AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Muş ise , “O geceki girişim topyekûn işgal ve parçalama girişimiydi. Darbe girişimi içerisinde olanları yargı önüne çıkaracağız.” şeklinde konuştu. T.C. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, 15 Temmuz gecesi TBMM’ye giderken darbeci askerler tarafından hedef alındıklarını anlatarak, “Bundan sonra Türk demokrasisi üzerindeki bütün soru işaretleri kalkmıştır. Bu milletin hiç kimseden alacak demokrasi dersi kalmamıştır.” ifadesini kullandı.


Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...


yaşam 23 het leven

doğuş aylık gazete/maandblad,

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Geliyorum diyen tehlike: Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor!

Hangi Cemaatler ve Hangi Tarikatlar Haktır?

15 Temmuz sonrasında toplum olarak ilk kez bütünleşme, kenetlenme, geleceğe birlikte yürüme ruhu yakaladık. Bu çok değerli bir imkân: Ürpertici bir şer’den gönendirici bir hayır halketti Allah Teala. Bunun kıymetini bilelim. Ama çevirilen tezgâhlara, algı operasyonlarına da dikkat edelim! Bu ülkenin dindar insanları, tankların önüne yatarken, tuzu kuru laik kesimleri -örneğin Bağdat Caddesi’nde- darbe şakşakçılığı yaptılar! Şimdi de iki haftadır, neredeyse bütün televizyon kanallarında emekli generaller, ordudan atılmış militan askerler, darbeci-zihniyetli Kemalist tipler, laiklik pompalıyorlar ve bu arada da bütün cemaatleri, tarikatleri bombalıyorlar! Şöyle bir şeyi toplumun zihnine zerketmeye çalışıyorlar: “Laiklik, FETÖvârî bütün örgütlenmelerin yegâne sigortasıdır. Cemaat, tarikat mensuplarını devlete, bürokrasiye sokmamak lazım. Yoksa bunlar devleti ele geçiriyorlar!” Bu, 15 Temmuz ruhunu rehin almak, yok etmek ve Kemalist bir dalgaya dönüştürmek için planlı, programlı sahnelenen bir algı operasyonudur. Lütfen müteyakkız olalım! (Yusuf Kaplan- Yeni Şafak)

Ehl-i Sünnet dairesi içinde olup dinin zâhirine, Şeriata bağlı olan ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble bütün cemaatleri meşru görürüm ve onlara muhabbet ederim. Bu cemaatlerin İslam ahlakı ilkelerini çiğnememeleri gerekir. Para, mal, zenginlik konusunda dikkatli olmaları, Resulullah Efendimizin ve İslam büyüklerinin yolundan gitmeleri gerekir. Bir ayağı Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesinde, öbür ayağı bunun dışında… Böyle bir cemaat tehlikelidir, kuşku vericidir, zararlıdır, desteklenmez. Ehl-i Tevhid, ehl-i Kıble bütün Sünnî tasavvuf tarikatları haktır. Şeriatı temel ve esas kabul etmeyen, Şeriata uymayan tarikatlar hak değildir. Tasavvufu, tarikatı, şeyhi alet ederek şahsî menfaatleri için para toplayanlar tarikatlı değildir, tarikatçıdır. Onlar makbul değil, menfurdur, said değil, şaqidir. Kâmil mürşidlere, hangi tarikatın şeyhi olurlarsa olsunlar gerçek icazetli şeyhlere sonsuz hürmetim vardır. Hepsinin ellerinden öper dualarını beklerim. Şeriata uyan müteşeyyihlere ses çıkartmam.Bir islamî cemaat, tarikat, grup, hizip, parça zaruriyat-ı diniyeye aykırı işler yapıyorsa o sapıktır. (M.Şevket Eygi)

.................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ..................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Halil I. Karaaslan (woordvoerder van NIF)

Marcouch wijst onterecht Milli Gorus aan...

Marcouch verwijt Milli Gorus onterecht van stilte “Daarnaast blijven wij bij onze achterban er op hameren dat ze niet in moeten gaan op provocaties en zelf ook niet dienen te provoceren” Op 22 juli 2016 is er in de Volkskrant een artikel van Ahmed Marcouch (Tweede Kamerlid PvdA) verschenen met als titel: Turkse gemeenschap moetzich uitspreken. In het artikel heeft Marcouch, Milli Görüs ook bekritiseerd. Als Doğuş hebben we van Halil I. Karaaslan, woordvoerder van NIF (Milli Görüs Zuid) hier een reactie op gevraagd.

N

IF (Nederlandse Islamitische Federatie) en MGNN (Milli Gorus Noord Nederland), hoe hebben jullie de situatie in Nederland na de mislukte coupe op 15 juli gevolgd en welke acties zijn daarbij ondernomen? Wij hebben de situatie in Turkije met veel afschuw gevolgd, maar ook met trots. De gebeurtenissen op 15 juli zullen de geschiedenisboeken ingaan als de dag waarop het volk opstond voor de democratie en haar recht om zelf een leider te kiezen. De dag van de mislukte coupe, de dag waarin men geforceerd het volk iets wilde opleggen zal de geschiedenis ingaan als de dag waarin men duidelijk maakte dat Turkije zichzelf van coupes heeft bevrijd en dit niet meer accepteert. Als NIF en MGNN hebben wij verschillende mensen binnen ons netwerk geïnformeerd over de zaken in Turkije middels twee persberichten, waarin wij onze houding ten opzichte van de coupe duidelijk hebben gemaakt. Daarnaast roepen wij op in onze moskeeën om de situatie met kalmte te benaderen en boven alles met elkaar in gesprek te blijven, waar nodig met kritiek, maar altijd binnen de kaders van de wet. Hebben jullie de signalen van onrust ontvangen die na de mislukte coupe in Turkije in Nederland zich hebben afgespeeld? Zo ja, hoe hebben jullie hierop gehandeld? Helaas hebben wij zoals iedereen via het nieuws en ons eigen netwerk vernomen dat er verschillende incidenten

hebben plaatsgevonden jegens bepaalde groeperingen in Nederland om diens ideologische standpunten en of meningsverschillen. Wij hebben hierbij altijd benadrukt niet voor eigen rechter te spelen en niet in te gaan op provocaties door wie dan ook of door welke partij dan ook. Dit is een boodschap die wij vandaag de dag nog steeds verspreiden en zullen blijven doen om onze bijdrage te leveren aan de rust en kalmte in Nederland onder de Turkse gemeenschap en de gehele Nederlandse bevolking. Daarbij hebben wij een persbericht gepubliceerd die specifiek oproept tot rust en er niet voor te kiezen om zaken zelf op te lossen. Dit bericht hebben we verspreid onder netwerk en moskeeën. NIF en MGNN hebben gezamenlijk een persbericht opgesteld waarin jullie oproepen tot kalmte en rust, wat was hiervoor de aanleiding? We hadden het gevoel dat er binnen de gemeenschap behoefte was aan een geluid die opriep tot kalmte. Wij zagen tot onze teleurstelling veel leiderschapsfiguren van binnen en buiten de Turkse gemeenschap de discussie enkel verhitten. Uitspraken van bepaalde publieke figuren die claimen dat onze imams geheime agenten zijn of dat de Turkse gemeenschap in zijn geheel slecht geïntegreerd of op bloed uit zou zijn doen de gemoederen niet goed. Het is belangrijk in tijden als deze op te roepen tot rust, om vervolgens te kijken wat we er met zijn allen aan kunnen doen op een tijdstip die iedereen uitkomt, wanneer de emoties zijn gesust. Wij hoopten hiermee een

22 Haziran 2016 tarihli Volkskrant gazetesinde bir makalesi yayımlanan milletvekili Ahmed Marcouch (PvdA), son gelişmelerden sonra Türk toplumunun, Türkiye ile olan bağları noktasında kendisini daha açık bir şeklide ifade etmesi gerektiğini yazdı. Aynı makalede Hollanda Millî Görüş Teşkilatlarını da eleştiren Marcouch’un yazısı ile alakalı Güney ve Kuzey Hollanda Millî Görüş Teşkilatları adına Basın Sözcüsü Halil İ. Karaaslan ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz...

goed voorbeeld te stellen voor anderen en duidelijk te maken dat wij boven alles een vreedzame samenleving willen. Bent u op de hoogte van de beschuldiging van Dhr. Marcouch van de PVDA die Milli Görüs er van verwijt geen actie te hebben ondernomen na de mislukte coupe om op te roepen tot kalme en rust in Nederland? Zo ja, wat is hierop uw reactie? Met veel teleurstelling hebben we het bericht van Dhr. Marcouch in de Volkskrant gevolgd. Zijn bericht is twee dagen na onze persbericht gepubliceerd. Zijn oproep waarin hij vraagt ‘waar wij zijn’ vonden we alles behalve gepast naar een beweging die juist oproept tot rust. Het zou een politicus met zijn jaren van ervaring juist sieren om contact te zoeken met ons om te vragen wat wij hieraan doen, alvorens dit soort uitspraken te doen. Immers, een groep schaden is makkelijker dan het geschade imago weer te herstellen. Wij zijn dan ook erg benieuwd of Dhr. Marcouch zijn uitspraken wilt herzien en zijn erg benieuwd welke acties hijzelf onderneemt om de gemoedstoestand te sussen tussen bepaalde groepen in de samenleving. In plaats van de vinger te wijzen, zou hij ook een hand kunnen uitsteken, dat is de houding die bij een politicus zou passen. Welke verdere stappen kunnen NIF/ MGNN nemen om de situatie in Nederland onder de Turken te verbeteren? Onze woordvoerders zijn momenteel op verschillende niveaus in overleg met verschillende groepen en mensen. Dit gebeurd o.a. in het onderwijs, op gemeenteniveau, maar ook op landelijk niveau om te kijken hoe wij hier verder een bijdrage aan kunnen leveren. Daarnaast blijven wij bij onze achterban er op hameren dat ze niet in moeten gaan op provocaties en zelf ook niet dienen te provoceren en indien er toch provocaties plaatsvinden dit moeten melden bij de autoriteiten en niet het recht in eigen handen moeten nemen. Dank voor commentaar DOĞUŞ ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 anma 26 24

herdenking

“Çoluk çocuğumun huzurla yaşayacağı bir ülke istiyorum” Şehid Halil Kantarcı: “Korkaklık, yalakalık, menfaatçilik, güce tapmak, iktidarlarını bâki görmek, liderleri ölümsüz zannetmek defterimizden silineni 14 asır oldu.”

Kalksana Halil reis, tiyatroymuş her şey...

H

akikatin ve adaletin yanında ürkek ve çekimser durulmaz” İnsan, en yakınındakini anlatamazmış ya… öyle bir şey işte Halil Kantarcı. Kelimeler yetersiz, kelimeler yavan, kelimeler tanıma erişemeyecek kadar uzak. 2011’in başları olsa gerek. Sivas’tan Ankara’ya geçmişim, telefonla Halil Ağabey’i aradım, “yakında İstanbul’da olacağım Ağabey, buralardan bir isteğin var mı?” diye sordum. “Valla yiğidim, sen hele bir gel de… Yiğido görmeyeli çok oldu” diyerek cevapladı. Sonrası İstanbul, sonrası Halil Ağabey işte… İlk kalbi tanışıklığı cismani tanışıklığa çevirdik Fatih Camii yakınlarında buluşarak. Öyle babacandı ki… Sonra geçmişe dönük siyasi olaylar üzerinden konuştuk, geçmişi… Ta o ilk bıyıklarının terlediği yılları, mücadeleyi, sokağı! 1995 yılında Ayasofya Camii içerisinde yabancı bir grubun dans-bale gösterisi olacağını öğrendikten sonra hiçbir

siyasi veya örgüt mensubu olmayan bir miktar arkadaşıyla gösteriyi protesto ederek engellemeyi başaran Halil Kantarcı ve arkadaşları, Türkiye siyasi tarihine yazılmaya ilk o gün başladı. “O gösterinin gerçekleşmesini, vicdanlarımızca el vermiyordu çünkü Ayasofya gibi bir emanete yakışmazdı.” diyordu hep, çünkü erken yaşta Müslümanca yaşamanın azmini ve eylemini kendine bir yol haritası olarak belirlemişti Halil Ağabey. 28 Şubat’ta idamla yargılanması için henüz 15 yaşında bir Müslüman çocuk olması Halil Kantarcı’nın kayda değer tek suçu. 1995 yılında Tayyip Erdoğan’ın Kâğıthane’deki mitingine katıldıktan sonra akşam evine döndüğünde operasyon yaptılar ve gözaltına alındı. Uzun işkenceler gördü, fakat bu işkenceleri dillendirmeyi sevmezdi. Kendisi o günleri şöyle anlatıyor: “28 Şubat’ın hikâyelerini çok

dinledik, o dönemde herkesin mağduriyetini var. Senaryosu daha önceden yazılmış, tutuklamalar gerçekleşmeden önce iddianameler yazılmıştı. O iddianameler dönemin mahkemelerince kabul edilmiş ve çok ağır cezalar verilerek birçok haksızlık ve hukuksuzluk meydana gelmiştir. 28 Şubat döneminde herhangi bir suça karışmadan, Müslümanların birkaç kişilik gruplar oluşturması hatta bir araya gelmeden birbirlerine selam vermesi bile gözaltına alınmaları için yeterliydi.” Halil Ağabey o döneme örnek vermek adına, bana “şimdi ikimizi o dönem yan yana görseler şu an Terörle Mücadele’den operasyon yemiştik yiğidim” diyor tebessüm ederek. Bir gün bir yerde beklerken kısık sesle “Halil İbrahim” türküsünü söylüyordum, birden arkamdan yaklaşıp, “biliyor musun, ben içerdeyken ‘Zeynebim’ türküsü yüzünden altı ay tecrit (hücre cezası) aldım yiğidim” demişti her zamanki tebessümüyle. Yüzündeki aydınlığı bırakmadan “seccade için

bir ay açlık grevi” yaptıklarını da. Entelektüel birikimin getirdiği ve tecrübenin pratiğini yaşamış bir kararlılıkla her fikri meşru bir zeminde tartışabilecek olağanüstü bir yetiye sahipti Halil Ağabey. Ben tanıdığım beş yıl boyunca hiçbir zaman “ben” olmaya gayret etmediğine şahit oldum. “Ben”in değil “biz”in adamıydı Halil Ağabey. Gençlere öneriler ve çağrıda bulunurdu her ortamda. Gençlerin günümüzde gevşediğini, sunî bir rahatlığa kapıldığı belirtirdi ama içlerindeki imanın onlar farkında olmadan bir surete, bir harekete çevireceğine hep inanırdı. “Bu gençlere fikir ve düşüncenin işleyişindeki meselelerin aşılanması lazım” derdi hep. Gençleri çok önemserdi, benim sayısını tahmin edemeyeceğim kadar insanla birebir muhabbet kurmuştu. Halil Kantarcı’nın hayatı Türkiye Müslümanlarındaki davanın, bir samimiyetin ölçüsüdür. “Belli bir birikim sayesinde bugünlere gelindi,

bugün rahatlıkla konuşabiliyoruz, tartışabiliyoruz, fikirlerimizi beyan edebiliyoruz ama bugün bize bahşedilmiş bir şey değildir. Gelinen nokta elde edilmiş, kazanılmış bir haktır.” ifadesi bizzat bir mücadele adamı olan Halil Ağabey’e aittir. Halil Ağabey’in “küfrün imanı gizlemesi gibi zulüm de, emperyalizm de, paraya tapmakta bir şekilde adaletin üzerini örttü. Fakat gençler artık bu duruma tabî değil Allah’ın izniyle de olmayacaktır.” beyanı sanki 15 Temmuz’da sonucun ne olacağına işaret etmişti. 15 Temmuz’un sonucu Halil Kantarcı’dır. Halil Ağabey ise yine kendi beyanıyla “hakikatin ve adaletin yanında ürkek ve çekimser durulmaz. Adalet duygusu ihya eder insanı, birçok hayrın vesilesidir. Bu duyguyu unutmasınlar.”ın yaşayan karşılığıydı. Halil Kantarcı, Türkiye Müslümanlarının bedelini ödeyen şanlı bir şehit olarak yaşadığı hayatı her birimize emanet ve istikamet olarak bırakmıştır. ◄◄ Yılkı/ Edebiyat Ve Fikriyat Dergisi

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yaşanan ve darbe gecesinin seyrini değiştiren olay şöyle gelişti: Özel Kuvvetler Komutanlığı, darbeci askerler tarafından ele geçirilmişti. Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı, Astsubay Ömer Halisdemir’i arayarak ‘Semih Terzi’yi öldür’ emrini verdi. Halisdemir, bu konuşmanın ardından tabancasını alıp dışarıya çıktı ve ağaçlık alanda saklandı. Halisdemir, darbeci Tuğgeneral Semih Terzi helikopterden indiği sırada onların arasına girdi ve tereddüt etmeden iki el ateş ederek Semih Terzi’yi öldürdü. Semih Terzi vurduktan sonra elinde ağır makineli tüfek olan bir binbaşı Halisdemir’in kaçtığı yöne ateş etti. Ve Halisdemir şehit oldu.

Saglıklı, taze ve lezzetli balık çeşitlerini Mercan Balık Sarayı’nda ağız tadıyla yiyebilir ve siparişlerinizi “online” olarak saat 12:00 - 22:00 arası verebilirsiniz...

BALIK MERCAN’DA YENİR!

Rotterdam Noord Crooswijkseweg 86 3034 HM Rotterdam Tel: 010-411 11 70

www.mercansplace.nl

Tümgeneral Zekai Aksakallı, o gece kahraman astsubay Halisdemir’le yaptığı konuşmayı şöyle anlatmıştı: Başçavuş Ömer Halisdemir’i aradım, Ömer benim koruma astsubayımdır. Ömer’e, ‘Sana, vatanımız ve milletimiz adına tarihi bir görev veriyorum. Tuğgeneral Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu, karargâha girmeden öldür! Bunun sonunda şahadet var. Biliyorsun seninle 20 yıllık beraberliğimiz var. Hakkını helal et’ dedim. Ömer Başçavuş, ‘Baş üstüne komutanım, hakkım helal olsun. Siz de helal edin’ dedi.”

Rotterdam Zuid Zuidplein 86 3083 CW Rotterdam Tel: 010-846 40 66

restaurantelmercan@gmail.com

Schiedam Mgr. Nolenslaan 420 3119 EL Schiedam Tel: 010-473 55 01


perspektif 25 perspective

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan:

“T.C. Devletini ve o devletin görevlendirdiği din görevlilerini en ağır ifadelerle itham edenleri de kınıyor, Allah’a havale ediyorum”

“Federasyon olarak, toplumun huzur ve barış ortamının temini için uğraşıyoruz” Saygıdeğer kardeşlerim, hepinizin bildiği, gibi 15 Temmuz Cuma akşamı Türkiye’mizde; halkımız arasında Peygamber ocağı olarak adlandırılan, o ölçüde değer verilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisine yıllardan beri sinsice sızmış bir grup vatan haini terörist tarafından darbe girişiminde bulunulmuştur. Halkımız bu girişim karşısında tek ses olarak, devleti için canını ortaya koymuş; Vatan, Millet, Bayrak için canın malını feda ederek bu darbe girişimi püskürtülmüştür. Bunun neticesinde 240 kardeşimiz şehid düşmüştür ve binlerce vatandaşımız yaralanmıştır Yüce Allah (cc) şehitlerimize rahmet etsin, yaralı kardeşlerimize, gazilerimize Şafi ismiyle şifa versin!..

M

üşriklerin, Münafıkların bir hesabı varsa bu hesapların üstünde olan Yüce Rabbimizin planı ve hesabı daha büyüktür, Allah’ın hesabı ve planı münafıkların, vatan ve din düşmanlarının hesabını alt üst etmiş, belalarını bulmuşlardır. Tarihte ecdadımız, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Malazgirt’te, Türkiye’mizde yaşayan Türk Kürd, Laz Çerkez, Sünnî Alevi insanımız ayrılmadan, omuz omuza vermiş, yedi düvele karşı mücadele etmiş, şer güçleri vatana göz diken hainleri, düşmanları alt etmiş ve memleketimizden kovmuştur. Allah’ın izniyle Türkiye’de yaşayan 79 milyon kardeşimiz de bu şuurla davrandığı müddetçe düşmana asla fırsat verilmeyecektir. Şayet bu darbe hedefine ulaşsaydı Türkiye paramparça olurdu; Allah memleketimizi korudu, korusun! Rahmetli Erbakan Hocamız yıllar önce memleketimiz için bu insanların iç yüzünü ve kime çalıştıklarını yetkililere defalarca iletmiş, bu tehlikeyi haber vermişti. Ancak bir çok insan ve siyasetçi, o büyük lidere inanmamış ve alaya almışlardı. Allah gani gani rahmet eylesin. Ölümünden bir gün önce de, 40 yıl önce de söyledikleri birer birer vuku buluyor. Dış mihrakların ve Batı Dünyasının hedefinde Türkiye vardır. Irak’ı, Afganistan’ı, Suriye’yi ne hâle getirdikleri açık ve net görünmektedir.

Yaşadığımız şu günlerde Türkiye’mizin her yanında bombaların patlatılması ve her gün şehid haberleri ile derin bir üzüntü ve endişe duymaktayız. Ancak bu tür terör örgütlerinin saldırıları karşısında moralimizi yüksek tutarak daha çok birbirimizle kenetlenmeliyiz, kardeşliğimizi pekiştirmeliyiz ve terör kimden gelirse gelsin, karşısında dimdik sağlam durmalıyız. Elimizden hiçbir şey gelmiyorsa en azından lanetlemeliyiz. Şunu ifade etmekte fayda vardır: Türkiye’de halk tarafından seçilen bir hükümetin ve Cumhurbaşkanın ancak halk tarafından görevden alınabileceğini herkesin bilmesi ve kabul etmesi gerekir. Bu, ağızlarından düşürmedikleri demokrasi adına çok önemlidir. Bu tür darbe teşebbüslerine asla müsaade edilmemelidir. Batı Dünyası bu süreç içerisinde Türkiye’nin yanında yer almamıştır; aksine Türkiye’yi eleştirmiştir. Batı, kendisinde bu tür olaylar olduğunda lanetlemesini ve gerektiğinde tek vücut olarak bir araya gelerek dayanışma içerisinde olduklarını dünyaya ilan ediyorlar ama, böyle bir durum İslami bir ülkede olduğu zaman maalesef oralı bile olmuyor. Üç maymunu oynayarak, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyor. Bu da Batı’nın, her zaman olduğu gibi iki yüzlülüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Dünyada artık Müslümanların tek vücut olmaları Ümmet anlayışı içeresinde, İslam Birliği çerçevesinde araların-

daki işbirliğini geliştirmesi; savaş hâlinde olan İslam ülkelerindeki problemlerin bitirilmesi elzem bir duruma gelmiştir.Bu arada, Hollanda basınına sürekli mülakat vererek hem T.C. Devletini hem de o devletin görevlendirdiği din görevlilerini en ağır, çirkin, tutarsız ve çapsız ifadelerle itham edenleri de kınıyor, Allah’a havale ediyorum. Yüce Allah’tan temennimiz ve duamız şudur ki; memleketimizin bu tür darbe, musibet ve terör belasından muhafaza olunmasıdır. İtidalli duruşumuzu Ümmet anlayışımızı her zaman en üst seviyede tutmalıyız. Yaşadığımız ülkede toplumuna faydalı, imanlı, şuurlu nesillerin yetişmesi için çalışmalarımızı devam ettirmeliyiz. Okullarına başlayan bütün çocuklarımıza zihin açıklığı ve başarılar diliyorum. Bu duygularla, Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ediyor, insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum. ◄◄

CMO betreurt de omstreden uitspraken over imams

H

et Contactorgaan Moslims en Overheid (CMO) betreurt de uitspraken in de media over de imams en moskeeën, waarin wordt gesuggereerd dat zij als ‘geheim agenten’ zouden functioneren en moeten worden teruggestuurd. Het is op zijn minst onverantwoord en provocatief om religieuze instellingen en hun bedienaren op deze manier in het diskrediet te brengen. CMO zet zich in voor rust en harmonie in de samenleving en deze uitspraken zijn

allesbehalve bevorderlijk. Het zijn tijden van veel spanning en emoties voor de Nederlandse Turken als gevolg van de ontwikkelingen in het herkomstland. CMO leeft heel erg mee met de gemeenschap. Vooral in deze tijden van veel sentimenten is de kalmte een aanbevolen uitgangspunt voor een harmonieuze samenleving CMO roept de gemeenschap op zich niet te laten provoceren door tendentieuze uitspraken en oproepen uit welke hoek dan ook.

Kısa haber

Siyasal Temsil Krizi Yaşanmamalı”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 19 Ağustos 1964 tarihinde Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan işgücü anlaşmasının yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında şunları kaydetti: “Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkiler 400 yıl kadar geriye gitse de ülkemizin Hollanda ile ilişkilerini belirleyen önemli tarihlerden birisi 19 Ağustos 1964’tür. Bu tarihte Hollanda’nın Lahey kentinde imzalanan anlaşmayla binlerce insanımız çalışmak için Hollanda’ya gitmiştir. Anlaşmadan 52 yıl sonra bugün 395 bin civarında Türkiye kökenli insanımız Hollanda’da hayatını sürdürmektedir. Bu sayı Hollanda toplumunun yüzde 2,4’sine denk gelmektedir. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede yaşayan insanlarımız da toplumsal hayatın içerisinde aktif olarak yer almaktadır. Ancak Türkiye kökenli insanlarımız, son örneklerde olduğu gibi Türkiye ile bağlantılı tartışmalar hakkındaki fikirleri üzerinden bir nevi test edilerek siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır. Hollanda toplumunun yüzde 2,4’ünü oluşturan bir kesimin siyasal temsil krizine sürüklenmesinin doğuracağı radikal sonuçlar hesap edilmeli ve demokrasinin bir gerekliliği olarak toplumun tüm kesimlerinin siyasete katılımının önü açılmalıdır. Bir diğer önemli husus ise seksenli yılların başında karşılıklı uyum ve katılım olarak tanımlanan entegrasyon politikalarının, doksanlı yıllardan itibaren tek yanlı uyumu öngören entegrasyon politikalarına evrilmesinin barındırdığı tehlikedir. Gerçekleşen dönüşümün siyasal ve soysal alandaki sonuçları 2000’li yılların başından itibaren aşikâr olmaya başlamıştır. Aşırı sağ partilerin güçlenmesi ayrıca artan İslamofobik yaklaşımlar neticesinde baskılanan ve ötekileştirilen kesimler, kendilerini toplum içerisinde sürekli bir savunma refleksi üzerinden var etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu durum baskılanan toplum kesimlerinin içerisinde bulundukları toplumla kurması beklenen aidiyet hissini zedelemiştir. Bu bağlamda yapılması beklenen toplumun farklı kesimlerinin tek boyutlu ve sürekli olumsuz öğeler üzerinden tanımlanmasından vazgeçilmesidir. Çok zor geliştirilen davranış biçimlerinden olsa da bir arada yaşama kültürü ve hoşgörü hissi topluma ayrı bir zenginlik katacaktır. Bu düşüncelerle Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın 52. yıl dönümünde birinci nesli saygıyla anıyor, zorlu göç tarihinde emeği olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyor, yeni nesillere de büyük sorumluluklarla karşı karşıya olduklarını hatırlatıyorum.”


Üye kaydınızı www.yenicınar.nl üzerinden online olarak yapabilirsiniz

KİMSEYE “YÜK” OLMA, ÇINAR’A “ÜYE” OL!

! z a k m ç a a lac eli k a e o ed y n üy b a p m ı . a l m . ı d . a ı n kat u r k s d u ’ l a ı b r o y r , a r e lç yaş n ilk 0 Eu n 25 içi 3 e G 0- er ece Kurban Bayramınızı 2 nçl ad tebrik ediyor, esenlikler s diliyoruz... ge


yaşam ve inanç 27 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad,

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

“Mü’min kurbanla mülk’ün Allah’a ait olduğunu itiraf eder ve çevreye duyurur”

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

KURBAN İBADETİ “NE KADAR VAZGEÇEBİLİRSİN”İN CEVABIDIR

K

urban Müslümanı Allah’a yaklaştıran bir ibadettir. Bazıları Allah’ı bırakıp onun dışında uydurma tanrılara ibadet edenlerin gerekçesi de kendilerine göre uzakta olan bir tanrıya, onlar aracılığıyla yaklaşmak isterler. Halbuki Allah (cc) insana kendisinden daha yakındır. “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16) Şu ayette Allah’ın (cc) kullarına yakın olduğu tekrar vurgulanıyor. “Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bakara 2/186) Buradaki sorun, Allah’ın yakın veya uzak oluşu değil, insanın O’na yaklaşma çabası, O’nu algılama biçimidir. Allah’ı hakkıyla takdir edemeyenler, elbette O’nunla ilgili her konuda yanılırlar, yanlış yaparlar. Kimileri Allah’a yaklaşmak için O’nun öğrettiği yolları bırakıp kendilerine göre başka metodlar denerler. Halbuki insanı kulluk için yaratan bunun nasıl gerçekleşeceğini de öğretti. “İyi bil ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinerek: “Biz bunlara, sırf bizi Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz,” diyenler(e gelince): Şüphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah, yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez.” (Zümer 39/3)

Bazılarının kendilerini Allah’a yaklaştırır ümidiyle ara tanrılar icat etmeleri (Ahkâf 46/28) bir fedakârlık veya kulluk değil; Allah’a karşı kabalıktır. Zira böyle yapanlar ya Allah’a ait sıfatları başkalarına haksızca bölüştürürler, ya da O’nun hak etmediği sıfatlarla tanımlarlar. Rasûlullah (sav) Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu söyledi: “... Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri yerine getirmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer...” (Buhârî, Rikak/38) Hadise göre insan Rabbine yaklaşabilir. Bunun yolu da öncelikle Allah’ın emrettiği şeyleri samimiyetle yapması, ya da yasakladığı şeyleri sırf O hoşlanmadığı için yapmamasıdır. İmanında ve kulluğunda ihlaslı olanlar (samimi davrananlar) Allah’a yakınlık kazanırlar. Bu farzlara nafileler eklenince Allah’a olan yakınlık ve O’nun böyle kullara olan sevgisi artar da artar. Burada Allah’a yakınlıktan (kurbiyyetten) maksat O’nun lütfuna ve keremine, affına ve bağışlamasına, rızasına ve sevgisine, ikramına ve nimetlerine yakın olmak, yani layık olmak, O’nu her an yanında hissetmek, O’na karşı sorumluluk bilinciyle yaşayabilmektir. -Kurban ibadeti ve Allah’a yakın olmak... Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba/ kurbet’’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir. Bu da sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekân, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 601) Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor. Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha

yakın olur. (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1)

Kur’an’dan öğreniyoruz. (Saffat 37/102-108)

Kurban kelimesi, maddî ve manevî her türlü yakınlaşmayı anlatır. Ancak İslâmî litaratürde kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeydir. Kurban’a aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını sembolize etmesindendir.

Kurban; yani Allah’a yaklaşma sebebi; kulun Rabbi için vazgeçebildiğidir, O’nun yoluna verebildiğidir. Kurban bayramında kesilen kurbanlık hayvanlar buna sadece bir vesiledir, bir semboldür. Allah için vazgeçilen, verilen, infak edilen, fi-sebilillah harcanan, insanın yüreğinde sakladığı, değer verdiği şeylerdir. Asıl bunlardan vermek fedakârlıktır. Asıl bunlardan vermek takvaya daha uygundur. Asıl bunlardan vazgeçebilmek babayiğitliktir.

Kurban, özel olarak Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet amacıyla belli vakitte, belirli hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır. Burada insan kesinlikle iki tercih arasında değildir. Yani Allah (cc) kuluna, “Ya ben, ya malın” demiyor. “Malının tümünü bırakmıyorsan, terk etmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini üzerinden atmıyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor. Sanki şöyle diyor: “Sana verdiklerimden bir kısmı zekât, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından benim için vazgeçmeye hazırsan; bana yakınlık kazanırsın.” İslam’da kurban ibadeti, Allah’a yaklaşmanın, O’nun sevgisini kazanmanın, malı O’nun yolunda harcamanın, O’na ait olanı yine O’na gönül rızası ile vermenin, fedakârlığın ve teslimiyetin, O’nun verdiği ni’metlerle sevinmenin ve insan ruhunu dindirmenin bir sembolüdür. İslâm’da kurban ibadetinin Adem (as) ile başladığını, İbrahim (as) ile devam ettiğini

Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretmiştir. Böylece eti yenen hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar diye. (Hacc 22/34) Kevser Suresinde Rabbimiz, Peygamberimize ‘Allah için namaz kılıp kurban kesmesini’ emrediyor. Peygamberimiz kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini emretmiştir. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/648. Cassâs, Ahkâmu’lKur’an, 3/476) Kurban ibadeti bir taraftan Hz. İbrahim’in ve Hz. İsmail’in teslimiyetini hatırlatırken, bir taraftan da inanan kimsede Allah’a yakınlığın zirvesini sembolize eder. Müslümana Allah için yaptığı bütün işlerde diri bir bilinç, üstün bir fedakârlık ve canlı bir yakınlık hissi kazandırır. Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır. Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar. Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yakınlığı gerçekleştiren fedakârlıktır.

Kurban ibadetinde üç önemli şey daha var: 1- Mü’min kurbanla mülk’ün Allah’a ait olduğunu itiraf eder, bunu kendi nefsine ve çevresine bir daha duyurur. 2- Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisindeki yerini ve haddini bir daha hatırlar. “Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle haddini tecavüz edip zalim olmaz. 3-Kurban ibadeti Müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır. İnsan adağını, bütün varlığın sahibi, var oluşunu ve varlığını borçlu olduğu Rabbine yapmalı. Sadece “O’na kurban olurum” demeli. Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır. Kurban ibadeti Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yaklaşma vesilesidir. Allah için en sevilen şeylerden vazgeçebilmeyi sembolize eder. Kurban, alabilmek için vermektir. Kurban, mülkiyet tasavvuru inşa eder. Kurban haddini bilmektir. Kurban verebilmeyi ve Besmeleyi (Allah adıyla iş yapmayı) öğretir. Mü’min, kurban keserek O’na sevgisini ve gerçekten sadece O’na kurban olunabileceğini, sadece O’nun için kurban adanabileceğini gösterir. En azından bu inancını kendi içerisinde isbat eder, tadar ve bunun heyecanını yaşar. O kurbanı Allah için ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser, O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

Kurban ve Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

Adres: Binckhorstlaan 340 2516 BL Den Haag İleti: info@borabouw.nl Web: www.borabouw.nl Telefon: +31(0)634 33 91 41

◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 haber 28 nieuws

Gündem

Avrupa İslam’a savaş açtı AB’nin önemli üyeleri Almanya ile Fransa, Müslümanlar üzerindeki baskıları artırmaya hazırlanıyor. Almanya ve Fransa son yıllarda artan ‘islamofobi’yi kurumsallaştırmaya hazırlanıyor. Terör örgütü DAEŞ ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerce işlenen suçları bahane eden Almanya ile Fransa, sert yasalar ve sözde reformlarla Müslümanları ‘kontrol altında’ tutmak istiyor. Almanya İçişleri Bakanlığı’nın 18-19 Ağustos’ta Berlin Açıklaması adıyla kamuoyuna deklare etmeye hazırlandığı taslak metinde, polis sayısının artırılmasından çifte vatandaşlık hakkının iptaline, burka ve çarşaf yasağından camilere finansal destek yasağına kadar bir dizi değişiklik öngörülüyor. Fransa hükümeti de ‘İslam’da reform’ projesiyle ülkedeki camilerin ve Müslümanların sosyal faaliyetlerini ‘Fransa İslami Vakfı’ eliyle denetlemeyi planlıyor. Terör olaylarının en çok yaşandığı Avrupa ülkeleri olan Almanya ve Fransa, bunu ‘fırsata çevirme’ peşinde. Saldırılar sonrası teröristlerin ‘İslam’la ilgisi olmadığı ortaya çıksa

“İç işlerimize müdahale kabul edilemez” Türkiye’de meydana gelen olumsuz olaylar nedeniyle Türk yetkililerin yaptığı rahatsız edici açıklamaları Hollanda’nın iç işlerine karışma olarak değerlendiren Başbakan Mark Rutte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayarak bu konuda tavrımız hiçbir

Hollanda’nın ‘Endonezya’daki katliamları’ araştırılacak Lahey Mahkemesi, Hollanda’nın eski sömürgesi olan Endonezya’da gerçekleştirdiği öne sürülen katliamların araştırılmasına karar verdi. Mahkeme, Hollanda askerleri tarafından 1946-1947 yıllarında Güney Sulawesi’de kurşuna dizilen Endonezyalı erkeklerin yakınlarının başvurusu üzerine, araştırma kararı aldı. Bu amaçla Avustralyalı tarihçi Robert Cribb, mahkeme tarafından görevlendirildi. Cribb, Endonezya’da katliam iddialarını yerinde inceleyecek. Tanıklarla görüşüp,

Güncel

da, bu ülkelerdeki kamuoyunun dikkati İslam’a çekilmek isteniyor. KÖLN ETKİSİ Çıkan ya da çıkması planlanan yasalarla çifte vatandaşlık hakkının iptali dahi kolaylaştırılıyor. Almanya’da Hristiyan Birlik Partilerine CDU/CSU mensup Bakanlar, Fransa’da da hükümet, o ülkelerde yaşayan Müslümanlara göre İslam’a kurumsal savaş açmış durumda. Almanya’da Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin bugünden bir dizi önlem açıklaması bekleniyor. Burada son olarak Köln’de gerçekleştirilen Darbeye karşı demokrasi mitingi nedeniyle çifte vatandaşlık tartışmaları alevlenmişti. ‘BAĞIMSIZ MÜSLÜMAN İSTEMİYORLAR’ Müslüman hakları savunucusu ve eski Fransa İslamofobi ile Mücadele Derneği (CCIF) Sözcüsü Yasser Louati, Fransız hükümetinin ‘İslam’da reform’ projesini sert bir dille eleştirdi. Hükümetin bu proje ile hatalarını örtmeye çalıştığını ifade eden Louati, “İslam’la terör arasında bağ var algısı oluşturmaya çalışıyorlar” dedi. Reform projesinin ‘sömürge zamanlarını’ hatırlattığını ifade eden Louati, “Fransız hükümeti bağımsız Müslüman istemiyor” şeklinde konuştu. Kaynak: Haber7 zaman tolere edici olamaz, dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesini resmi Facebook sayfasından paylaşan Başbakan Rutte, Hollandalı Türkler arasındaki kutuplaşmaya, ve yaşanan gerginliklere karşı birlikte hareket etme talebinde bulunduğunu ifade etti. Türkiye’deki darbe girişimini kınadıklarını belirten Rutte, dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşanan gerginliğin bir başka ülkeye taşınmasının asla kabul edilemez olduğunun altını çizdi. arşiv kayıtlarını inceleyecek. Hollanda Televizyonu’nun (NOS) haberine göre Güney Sulawesi’de 1946-1947 yıllarında 3 bin 100 Endonezyalı erkek, Hollandalı askerler tarafından kurşuna dizildi. Lahey yönetimi 5 yıl önce, 1947 yılında Endonezya’nın bağımsızlık mücadelesi sırasında bazı Endonezyalıların Hollanda askerleri tarafından öldürülmesi nedeniyle resmen özür dilemişti. Ülkede bir mahkeme de geçen yıl Hollanda’nın, Güney Sulawesi’de katledilen erkeklerin dul ve yetimlerine karşı sorumlu olduğuna hükmetmişti. Bu katliamla ilgili 40 dosya karara bağlanmış, Hollanda suçlu bulunmuştu. Endonezyalıların bağımsızlık amacıyla başlattığı isyanı bastırmakla görevli askerlerden biri olan Raymond Westerling, Hollanda hükümetinin, “direnişini ne pahasına olursa olsun bastırılması” emri verdiğini açıklamıştı.

“Ben açık gezerken daha önce rahatsız etmediğim Müslüm deli misin, sen hep özendiğimiz insandın, şimdi sen niye

Bir Türk Kadınının ‘Prenses’ Olma Hikâyesi… Onunla Almanya’da Kerpen IGMG Genel Merkezi’nde karşılaştık. Kadınlar Teşkilatı Başkan Hatice Şahin Hanım’la görüşmek için ofisine girdiğimde, Fatma Hanım da oradaydı. Ben vardığımda o ayrılmak üzereydi. Hatice Hanım bizi ayaküstü tanıştırdı. Ona benim gazeteci olduğumu, eğer arzu ederse kendisi ile röportaj yapabileceğimi söylüyor, bana da Fatma Hanım’ın bir ‘prenses’ olduğunu anlatarak onunla mutlaka tanışmamı istiyordu.

D

oğrusu bir hayli şaşırmış, ne diyeceğimi tam kestirememiştim. Hatice Hanım “buyurun tanışın” diyerek bizi ofisin kabul salonunda bırakarak, bir başka misafir ile görüşmek amacıyla başkanlık odasına geçti. Ve biz Prenses Fatma Hanım ve eşi Cahit Bey’le birlikte oturup tanışma faslına başladık. Gayet akıcı, oldukça samimi ve esprili bir şekilde konuşan Fatma Hanımı üç-beş dakika kadar dinledim. Çok ilginç hatta inanılmaz şeyler söylüyordu. Bu dinlediklerimin arkasında çok daha ilginç şeylerin çıkacağını anladım ve uygun bir hamle ile sözünü keserek bunu bir söyleşiye dönüşmeyi arzu ettiğimi söyledim. Kabul etti. Doğrusu onun da benim de memnun olduğumuz uzun bir söyleşi oldu. Ben bu söyleşiyi sizler için yazıya döktüm. Sizlerin de çok keyif alacağınıza hatta bilhassa hanım okurlarımızın pek çok yönüyle örnek alacaklarına inandığım bir yazı oldu. Keyifle okumanız dileğiyle… Fatma Hanım bize öncelikle kendinizi tanıtarak daha sonra da nasıl prenses olduğunuzun hikâyesini anlatır mısınız? “Elbette. Adım Fatma Afife Gürsoy. Adana doğumluyum. Babam Urfalı, annem Adanalıdır. 1973 yılında yedi yaşından iken Almanya’ya geldik. Almanya’da geçen 43 yıllık hayatımda bir çok değişimler yaşadım. Ben bir Türk olarak gelmiştim Almanya’ya. Babam Türkçeye çok önem veriyordu. Bizde en önemli şey “bayrak, vatan ve Türkçeydi“ Ancak bunlar zamanla ruhumda hissettiğim boşlukları doldurmaya yetmiyordu. Okul hayatım devam ediyordu. Bir erkek mesleği olan ‘inşaat mühendisliği’ okudum. Zira biz geri dönmeyi planlıyorduk. Geri döndüğümüzde de ve yöremizde yapılan “Atatürk Barajı’nda” çalışmayı düşlüyordum. O nedenle bu mesleği seçmiştim. O dönemlerde İslam ile pek alış verişim yoktu. Okulda Hristiyan derslerine giriyordum. Gören de beni Müslümana benzetmezdi zaten. Yine bir Hristiyan dersi esasında öğretmen bana “Ama sen Müslümansın, hadi sen de bize kendi dinini anlat” deyince o an kafamda şimşekler çakmaya başladı. “Aa, ben Müslümanım... Müslümansam ne

yapacağım şimdi... Aslında İslam’ın ve imanın temel şartlarını biliyordum. Gerçi babam onları öğretmişti ama kendisi Cuma’dan Cuma’ya camiye giden bir Müslümandı. “Ben nasıl Müslümandım?” O günden sonra İslam’ı araştırmaya başladım. Ama öğrendiklerimi kendimin yapmadığını fark ettim ve şok oldum. Sonra kendime sorular sormaya başladım. Önce “ben Müslümansam bunları niye yapmıyorum?” demeye başladım. Sonra “Yapsam mı acaba?” demeye başladım. Peşinden “Yapacağım!” demeye başladım. Daha çok okumaya başladım. Ve okudukça daha çok vicdan azabı duymaya başladım.

.......................................

“Hayatımı

tamamen sıfırlayıp ‘ben İslam’ı tam bir Müslüman olarak yaşayacağım‘ diyerek yola çıktım” ....................................... Sonra yaklaşık dört yıllık bir araştırmanın sonunda kapanırken, “Yok ya mezarıma ben kendim gireceğim. Ben yapacağım” deyip karar verdikten sonra Kelime-i Şehadeti tekrar getirip bilinçli bir şekilde kendi arzumla Müslüman oldum. Hayatımı tamamen sıfırlayıp ‘ben İslam’ı tam bir Müslüman olarak yaşayacağım‘ diyerek yola koyuldum. Müslüman bir ailenin çocuğu olmama rağmen İslam’ı yaşamamıştım. Diğer dinlerin derslerinde başarılıydım ve bazı saçma bulduğum konular vardı. İslam’ı iyice öğrenince o konularda aradığım cevabı bulmuştum. “İslam’ı yaşamak, problemlere yelken açmaktır” Ben İslam’ı tam olarak yaşamaya karar verdiğim günden itibaren problemler de baş göstermeye başladı. Yani hiç tahmin edemeyeceğiniz problemler… Ben açık gezerken hiç kimseyi rahatsız etmediğim Müslümanlar birden bana saldırmaya başladılar!.. “Sana ne oldu, beynini mi yıkadılar?” “Sen deli misin, sen hep

özendiğimiz insandın, şimdi sen niye kapandın?” “Biz Müslüman değil miyiz?” diye onlar hakaret etmeye başladılar. Onlara anlatacaklarımı anlattım ve pek çoğu ile de irtibatımı kestim. Çünkü öğrendiğim kadarıyla çoğu zamanlar peygamberler dahi insanları ikna edememiş. Ben kim oluyordum ki… Hep şöyle düşünüyordum. “Ben mezarıma yalnız gireceğim. Ben İslam’ı en iyi şekilde yaşamak istiyorum. Eğer istemezse eşim de benden boşanabilir.” Ona da o hürriyeti verdim. Ona kapanacağımı ve İslam’ı yaşayacağımı söyledim. O da insan olarak benim değişmeyeceğimi ifade ederek durumu kabul etti. Daha sonra bizim Türklerin baskısıyla karşı karşıya kaldım. Yine aynı şekilde “Sana ne oldu, beynini mi yıkadılar?” “Sen deli misin?” “Sen daha önce Müslüman değil miydin?” “Biz Müslüman değil miyiz?” gibi sorular. Ben bunlara cevap yetiştirmeye çalışırken İslam’ı daha çok öğrenmeye gayret ettim.

Sadece Allah rızası için yaşamak... Bu dönemde Viyana üniversitesinde islamolojiye yazıldım. Sadece dinimi daha iyi tanıma amacıyla. Kendimi savunacak kadar dinimi öğrenmek istiyordum. Orada çok güzel şeyler öğretiliyordu, hadis, siyer, fıkıh, usul ve tefsir gibi. Bunları Almanca olarak öğrendim. Mesela ticaret İslam’da nasıl yapılır. Tabi bütün bunları öğrendikçe hayat daha karmaşık olmaya başladı. Yahu biz Müslüman toplumuz ama burada öğretilenleri kimse yapmıyor yani herkes bankadan kredi alıyor, faiz ödüyor, herkes bir şekilde kılıfına uyduruyor. Sonuç olarak çok güzel bir sistem olan İslam var ve biz ona uymuyor da onu kendimize uyduruyoruz. En güzel şekilde İslam’ı yaşadığını iddia edenlere bile, her ne kadar dikkat etseler bile, bir şekilde tozu bulaşıyor. Amacımız Allah’a iyi bir kul olmaktır. Yabancı bir ülkede yaşıyoruz. Burada İslam’ı yaşarken, buranın yasalarına uyarak yaşamalıyız. Yani prensibimiz; ne dünürcüyü küstürmek ne de kızı vermek olmalı. Rabbimizi küstüremeyiz, ama öte yandan yaşadığımız ülkenin yasalarına karşı da uygunsuz hareket etmemeliyiz zira burası kendi ülkemiz değil.


mozaik 29 mozaïek

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

manlar, birden bana saldırmaya başladılar!.. ‘Sana ne oldu, beynini mi yıkadılar? Sen kapandın? Biz Müslüman değil miyiz?’ diye hakaret etmeye başladılar”

Türklerin sosyo-kültürel temasları ve kültürel aktarım süreçleri... Gülhan Yaman, Hollanda’da yaşayan Türklerin sosyo-kültürel temasları ve kültürel aktarım süreçlerini konu alan bir araştırma için 8 aydır Hollanda’da bulunuyor. Gülhan Yaman bu araştırmayı aynı zamanda doktora tezi çalışması kapsamında yürütmekte. Bu konu hakkında yürüttüğü ziyaretler kapsamında gazetemizi de ziyaret ederek, Yazı İşleri Müdürümüz Zeynel Abidin Kılıç ile de bir söyleşi gerçekleştirdi. Genç yaşına rağmen Hacettepe Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında Lisans, Yüksek Lisans ve Doktorası olan ve yayımlanmış tez ve bildirileri bulunan Gülhan Yaman, Hollanda’da bulunmaktan ve buradaki Türk toplumu tanımaktan dolayı hayli memnun. Araştırma sonuçlarını gazetemizle

Araştırmaya katkın olsun!

paylaşma sözü de veren Yaman, Doğuş okurlarına da bir çağrı yaparak bu araştırmaya katkı vermelerini istiyor, bekliyor. Araştırma sonuçlarının bizlere yepyeni bir yol haritası çıkaracağından ve aynaya bakarak kendimizle bir kez daha yüzleşmemizi sağlayacağından hiç şüphemiz yoktur. Bu önemli uğraşa sizlerin de katkı sunmasını bekliyoruz. Bu çalışmadan elde edilecek verilerin tamamen bilimsel amaçla kullanılacağına dikkat çeken Gülhan Yaman, çalışmanın tamamen anonim olduğunu, verilen bilgilere araştırmacı dışında kimsenin erişmesinin mümkün olmadığının da altını çiziyor. Soru formunu 18 yaş ve üzerindeki herkes doldurabileceğini vurgulayan Yaman, soruların Hollandaca ve Türkçe olmak üzere iki dilde hazırlandığını ifade ediyor. Soru formuna ve ek bilgilere aşağıdaki linke tıklayarak ulaşabilirsiniz: https://vuamsterdam. eu.qualtrics.com/jfe/form/ SV_8DfROEExUAVTAxf Araştırma ile ilgili sorularınız olursa aşağıdaki e-posta adresinden araştırmacıya ulaşabilirsiniz. glhnyaman@gmail.com

Söz gençlerde...

Fatma Afife Gürsoy: “Hristiyanlık dersi esnasında öğretmen bana ‘Sen de Müslümansın, hadi sen de bize kendi dinini anlat’ deyince o an kafamda şimşekler çakmaya başladı”

“Türkiye, yıldızı parlayan ülkeler arasında” Bu çerçeve içinde kalarak aynı zamanda İslam’ı tanıtmaya çalıştım. Ama kişilerle baş edemedim ve Allah’tan başka herkesi hayatımdan çıkarmaya ve sadece Allah için yaşamaya karar verdim. Ve çocuklarıma güzel örnek olmak için yaşamaya başladım. Temizlikçi kadın / Meclis üyesi.. Bergheim’a taşındık burada yabancılar meclisine aday arıyorlardı ben de adaylığım koymaya karar verdim. Çoğu insan “Seni burada kim tanıyor ki, seni kim seçecek?” şeklinde tepkiler veriyordu. Aldırmadım. İki kişi dahi oy verse, “beni iki kişi tanıyormuş derim” diyerek devam ettim. Sonuçta baktım ki o küçük kasabada bana 189 kişi oy vermiş. Böylece bir başörtülü

yabancı kadın olarak belediye meclisine girdim. İlk başta toplantılarda herkes beni temizlikçi kadın zannettiler. “Yeni problemler ortaya çıktı” Meclisteydim, ama bu kez de orada sorun çıkaranlar oldu. Yok, efendim “siz üniversite bitirmişsin, erkek bölümünden gelmişsiniz, ama hala şöyle, böyle yapıyorsunuz” diyerek kılık kıyafetime atıfta bulunuyorlardı. Zira ben alışılagelmiş Türk hareketlerinin dışında bir davranış sergiliyordum onlar bunu sorguluyorlardı. Her soru sorana “hakikaten bilmek istiyor musunuz?” diye sorduğumda “evet” diyenlere anlattım. Hiç bir zaman kendiliğimden birine bir şey anlatmaya kalmadım.

“Mecliste İslam’ı temsil ediyordum” Daha sonraları beni sürekli konferanslara davet ettiler ve İslam konusunda benim görüşlerime başvuruyorlardı. Dolayısıyla bir süre sonra İslam’ı temsil eden acayip kadın rolüne girdim. İslam’da hakikaten olması gereken ‘kesin hükümleri’ delillerle sundum. Onlar da Kur’an’a Sünnet’e bakıyorlar o şekilde doğruluyorlardı. Ve soru sormaya devam ediyorlardı. “Peki ama neden diğer Müslüman kadınlar yapmıyor?” “Neden erkekler böyle söylüyor?” gibi. (Devam edecek...) Söyleşi - Fotoğraflar: Adnan Şahin

«

ORKA Otelleri yönetim kurulu üyesi, Marmaris Genç İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı Caner Torunoğulları, “İş hayatını, ticareti babamdan ve amcalarımdan öğrendim. Türkiye’miz üzerinden bazı oyunlar oynanıyor, komşularımız kriz içerisinde, yönetim boşlukları var. Bu fırsatlardan yararlananlar Türkiye’yi de karıştırmak istiyorlar, fakat başarılı olamayacaklar. Türkiye’mizin ekonomisine güvenmesek ülkemize yatırım yapmazdık” dedi. Edelstaal Group’un ekonomik krize rağmen bu yıl da ciro artışı gerçekleştirdiğini anlatan genç işadamı Caner Torunoğulları, “Ürettiğimiz Simtronic ve SWS marka ömür boyu garantili

tencereleri Hollanda’nın yanı sıra Almanya, Belçika, İngiltere, Avusturya, Norveç, Danimarka, İtalya ve Fransa’da da pazarlayan Edelstaal Group, satışlarını ikiye katlamayı başardı” ifadesini kullandı. ORKA Oteller Grubu olarak Türkiye’de çeşitli yatırımlar gerçekleştirdiklerini belirten Torunoğulları, turizm sektöründeki sıkıntılara rağmen projelerin tüm hızıyla sürdüğünü kaydetti. Caner Torunoğulları, “Otellerimizde doluluk oranı yüzde 80’leri bulmakta. Türkiye’de en büyük lüks 25 otelin arasında yer alan Marmaris’teki yeni otelimiz Sentido Orka Lotus Beach’de doluluk oranı her geçen gün artıyor. Çok çalışarak, mücadele ederek krizlerden bile fırsatlar oluşturmaya devam ediyoruz” dedi. Türkiye’nin yatırımlar açısından cazibe merkezi olduğuna işaret eden Caner Torunoğulları, “Türkiye, yıldızı parlayan ülkeler arasında” dedi.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

04 bizim sayfa 30 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği - Taziye... Rotterdam Kocatepe Camii Gençlik Kolları üyesi Sevgili Durak Arslan’ın (21) genç yaşta vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkan Yardımcısı ve ORKA Oteller Grubu CEO’su Sevgili Turgut Torunoğulları’nın amca oğlu Fırat Torunoğulları’nın şehid olduğunu teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Oss Mescid-i Cuma Cemiyeti üyelerinden Sevgili Hüseyin Mamak’ın (Emmi) vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Üyelerimizden Sevgili Halil Doğan, Tanju Toker Fuat Demirbaş, Şerafettin Aktürk ve Ziya Özcan vefat etmişlerdir. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. (Y.Çınar Cenaze Fonu )

- Taziye... Rotterdam Charlois Belediye Başkan Yardımcısı Sevgili Zeki Baran’ın teyze oğlunun genç yaşta vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Şifa dileği... Rotterdam Kocatepe Camii üyelerinden Sevgili Rahmi Albayrak’ın rahatsızlığı nedeniyle bir ameliyat geçirdiğini duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Rotterdam Kocatepe Camii üyelerinden Sevgili Osman Düzgün’ün rahatsızlığı nedeniyle bir ameliyat geçirdiğini duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Schiedam sakinlerinden Sevgili İsmail Ayhan’ın rahatsızlığı nedeniyle bir süre hastanede müşahede altında bulunduğunu duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Rotterdam İskeneder Paşa Camii üyelerinden Sevgili Celal Eroğlu ve Yavuz Başer’in rahatsızlığını duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Hollanda Elazığlılar Derneği Başkanı Sevgili Resul Özdemir’in rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında olduğunu duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

- Taziye... Rotterdam Kocatepe cemaatinden Sevgili Osman Düzgün’ün dayısının torununun vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Tebrik... Rahmetli Hacı ve Aytül Coşkun’un kerimesi Gözde ile Muzaffer ve Bedriye Öztürk’ün mahdumu Erkan düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Gözde ile Erkan’ı kutluyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Taziye... Rotterdam Kocatepe Camii cemaatinden Sevgili Hüzeyfe Turan’ın kıymetli validesi Lalizer Turan’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Tebrik Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!.. Oğuzhan Mücahid ve Derya Kılıç çiftinin 26 Temmuz 2016 tarihinde Zeynel Abidin adını verdikleri nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya geldi. Yazı İşleri Müdürümüz Zeynel Abidin Kılıç’a üçüncü kez dedelik unvanı kazandıran Zeynel Abidin’e dünyamıza hoş geldin, diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!.. Ercan ve Melek Torunoğulları çiftinin 19 Ağustos 2016 tarihinde Ahmet adını verdikleri nur topu gibi bir erkek çocukları dünyaya geldi. ORKA Oteller Grubu CEO’su Sevgili Turgut Torunoğulları’na dedelik unvanı kazandıran Ahmet’e dünyamıza hoş geldin, diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/ Yayın Yönetmeni Mehmet Erdoğan Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Doğukan Ergin Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Mob. 06-43 85 74 32 Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Havva Koç, Mehmet Şükrü Oflaz, Esra Yılmazer, Zeynel Abidin Kılıç, Sezer Değmez Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 Fax (010) 471 95 13 / Mob. 06-43 85 74 32 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, B. Doğan Ingezonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı DE PERSGROEP

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

B.T.H Bemiddeling Wolphaertsbocht 285 3083 MP ROTTERDAM Tel:010-4954875 - Mob: 0641362096 email:bthgroup@gmail.com Onze zalen: SCHALMEI - Krabbendijkestraat 520 3084 LP Rotterdam MARGRIET HAL- Nieuwe Damlaan 5 3119 KA Schiedam

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 Fax: +31(0)73 6220054 www.sws-simtronic.com info@sws-simtronic.com

Abone


bilmece-bulmaca 31 puzzels - raadsels

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 217-218 Ağustos/Eylül/Augustus/September 2016

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1 - Bir şeyi yapabilme, başarabilme gücü * İstanbul’da bir semt. 2- Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu. * Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün * Ulaşmak istenilen sonuç, maksat. 3- Bir yolu veya geçidi kapamak için her türlü araçtan yararlanılarak yapılan engel * Dize * Alfabemizde on birinci harf. 4- Eski dilde su * Büyüme, gelişme, çoğalma * Aynştaynyumun simgesi * Geri verme. 5- Birine karşı duyulan öç alma isteği, garaz * İşsiz, işsiz güçsüz, başıboş, aylak * Bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu kimse. 6- Argonun simgesi * Bir ajansımız * Ballıbabagillerden, yaprakları sapsız, çiçekleri beyaz veya menekşe renginde, güzel kokulu, yaprakları baharat olarak kullanılan, çok yıllık ve otsu bir kültür bitkisi * Bir nota * (Tersi) kısaca kilometre. 7- Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren * Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum. 8- Geceleri de kalınıp yatılan (okul vb.), leyli * Kısa zaman parçası * İsyan eden. 9- Bağışlama * Baş * Kükürdün simgesi * Trityum elementinin simgesi * Florun simgesi. 10- Cisimler tarafından yansıyan ışığın gözde oluşturduğu duyum * Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu * Çöl. 11- Rütbesiz asker * Kamer * Elçilik uzmanı * İki ünlü harf. 12- Delil * İki kardeşin hanımları * Birleşmiş Milletler Çocuk Yardım Fonu. 13- Kendisini olduğundan büyük gösterip böbürlenme, yüksekten atma * Doğrudan doğruya ateşte veya kap içinde susuz olarak pişirilmiş et * Bir nota. 14- Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı davranış veya durum * Baryumun simgesi * Genişlik * Azodun simgesi. 15- Birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik * Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb., inam, vedia * Allah’ın doksan dokuz isminden birisi olan ve dayanıklı, güçlü, zorlu, anlamlarına gelen. Yukarıdan aşağıya: 1- Katman * Arkadaş, dost * (Tersi) beyaz. 2- Sinirli * Fotoğrafta görülen Deventer Başkonsolosumuz. 3- Bir yağış şekli * Hz. Peygamberi öven şiir * Azodun simgesi * Bir renk. 4- Mevlevi tekkelerinde okunan bestelerin tamamı * Gürcistan topraklarında bir kale * Bir nota. 5- Lokma, dilim * Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz * Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, hicvetmek, övmek karşıtı.6- Halkalarına tekne bağlamak için limanda demirlenmiş olan, içi boş, her yanı kapalı, çoğunlukla metalden yapılan fıçı vb., yüzer top * (Tersi) anlam. 7- Potasyumun simgesi * Yağ kızdırma, yiyecek kızartma vb. işlere yarayan, uzun saplı yayvan kap * Gezinti gemisi * Uzaklık işaret eder. 8- Asmaktan emir * Kısa zaman parçası * Çabuk davranan, çevik * Azodun simgesi. 9- Yemiş, meyve, ürün * Radyumun simgesi * Doğum yaptıran kadın. 10- Sıcaklık * Aynştaynyum elementinin simgesi * Adele * Kış mevsiminden bir ay. 11- Kısaca metre * Bir nota * Havalandırma aracı, pervane, pervane kanadı, vantilatör * Övme. 12- Menteşelerle birbirine bağlı birkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakta kullanılan, katlanır, taşınır çerçeveli perde * Uzaklık işaret eder * Kıymetli bir kumaş. 13- Hazır * Bir haber ajansımız * Hem bedeni hem mali bir ibadet * Sodyumun simgesi. 14- (Tersi) yemek * Değerli bir taş * Gerçek * Vanadyumun simgesi. 15- Birbirini kesen iki yüzey veya aynı noktadan çıkan iki yarım doğrunun oluşturduğu geometrik biçim, zaviye * Yetinme * Ölümlü, gelip geçici.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, esenlikler diliyoruz...

Postadres: Postbus 51188, 3007 GD Rotterdam Bezoekadres: Zegenstraat 120, Rotterdam T. (010) - 495 15 80

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 Fax (010) - 262 45 35 E-mail directiealghazali@gmail.com www.al-ghazali.nl

Ibn-iSina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 Fax (010) - 428 20 91 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 Fax (078) - 639 04 21 E-mail ikra@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel (010) 240 94 46 Fax (010) 240 99 53 E-mail info.noen@sipor.nl www.ibsnoen.nl

nu

si

n i ve r site

iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

tri

ch

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

cu

Oz&Er FOOD B.V.

ş tır t m a s o n u

Bulmaca

a ra

ve M a as


Hasene Sosyal Yardım Vakfı Hollanda

Mazlum ve Mağdurlar İçin El Ele

Banka | Bank: ABN AMRO BANK IBAN: NL72 ABNA 0407 5667 83 | BIC: ABNANL2A

KURBANLA ADAYAN OL, MAZLUMLARA UMUT OL DONEER EEN OFFER, GEEF HOOP

KURBAN BEDELi KOSTEN VOOR EEN OFFERDIER Son Tarih | Deadline: 13.09.2016

¤ 100

*


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.