Doğuş Dijital Gazete - Sayı 258

Page 1

NIF BAŞKANI MUSTAFA AKTALAN

"Her yağmur sonrası güneş doğar. Şimdi dua ve sabır vakti" <<S 24 Mart/Maart 2020 yıl/jaar 22 sayı/editie 258

Türkçe, aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

VOEL DE GASTVRIJHEID VAN TURKIJE

hukukburosu.nl - info@koselaw.nl - (0031) 10 - 486 45 64

meram.nl

Perde önünde “VİRÜS” salgını olarak sergilenen oyun, perde gerisinde “Yeni Dünya Düzeni” adıyla mı oynatılıyor?

<<S 06

DUNYA YENIDEN ŞEKİLLENİYOR

H A B E R

B A Ş L I K L A R I

<< Korona sürecinde haklarımız nelerdir?... << İlkokulu bitirme sınavları (Cito-toets) iptal edildi... << Kral Alexander: “Korona’yı değil ama yalnızlık virüsünü durdurabiliriz”... << Açıklanan yeni tedbirler sonrasında, teravih ve bayram namazı kılınamayabilir...

Rutte: “Bu krizi el ele vererek, bilinçlenerek atlatacağız”

S 15-19

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ!.. “WAT MORGE WERKE LAN, IK MORGE MES MAKI”

Hollanda hükûmeti, Koronavirüs ile mücadele kapsamında daha önce alınan tüm tedbirlerin süresinin uzatıldığını açıkladı. Başbakan Rutte, düzenlediği basın toplantısında, koronavirüs ile mücadele kapsamında ülke çapında tüm restoran, kafe, bar ve spor okullarının 28 Nisan’a, okulların ise 3 Mayıs tatilinin sonuna kadar kapalı kalacağını söyledi. 28 Nisan’a yakın bir tarihte yeni bir açıklama yapacaklarını duyuran Rutte, halkın Mayıs tatili için plan yapmamasını tavsiye etti.

>> S 04

İç sayfalarımızda hikâyesini okuyacağınız Ahmet Turan, 1967 yılında Hollanda’ya gelmiş, 1984 yılına kadar çalışmış, malulen emekli olup köyüne dönmüş ve dönüşünden 3 yıl sonra 1987 yılında hayata gözlerini yummuştur.

>> S 12

Ramazan Ayınızı şimdiden tebrik ediyor, kıymetini bilerek eski Ramazanlar tadında bir ay geçirmenizi, bu sıkıntılı günlerin hayırla sona ermesini diliyoruz...

Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin 6 Altın Kural

Elif Bayraktar "Koronavirüsü Bizi Tövbeye Çağırıyor"

Reyhan Şeker "İnsanlığın İmtihanı"

Kayseri’de, Hollanda’daki Türkler için dernek kuruldu

<<S 14

<<S 15

<<S 19

<<S 26


02

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

redactie

yayın odası

Zeynel Abidin

Kıyamet Provası ya da

İLAHÎ İKAZ

S Başka bir açıdan... Bir virüs hikâyesi... Ömrümüz, dört nala kalkmış bir bineğin sırtında zamanla yarışırcasına “son”a doğru gidiyor. Bizler, ne olduğunu anlayamadığımız bir koşuşturmanın peşinde sürüklenirken, “ecel törpüsü” de can telimizi törpüleyerek koparmanın telaşında... Buna rağmen bizler hâlâ kuyu kazmakta, “virüs” olup “birlik”telikler yıkmakta, kalp kırıp, kafa yarmaktayız... “Sen güzel insan, can dostum, cenazende kaç kişinin olacağının hesabını yaptın mı; kırdığın, incittiğin kalbi tamir edemeyeceğini düşündün mü?” Nefsimize, ailevi sorunlarımıza, kişisel hesaplarımıza, dünyevi kaygılarımıza, ihtiras, haset ve kinimize yenik düşmeyelim ne olur!.. İnsan olarak birbirimize ne denli çok ihtiyaç duyduğumuzu biliyorsunuz değil mi?...

EDİTÖR

zeynel@dogus.nl

evgili dostlar merhaba, Dünya insanlığını kıyamete hazırlayan ya da kıyametin yaklaştığına inanan; bundan dolayı da Mesih’e Hristiyanlaşmış bir dünya ve insanlık armağan etmek için yarışan Evanjelistlerle ırkçı emperyalist Siyonistler, hedeflerine ulaşmak için her yolu mubah gören bir anlayış ile hareket ettiler ve bu maksatla giriştikleri her eylemde milyonlarca insanın kanını akıttı, yüzbinleri katletti. Sadece son 30 yılda Körfez Krizi ile başlayan, 11 Eylül hadisesi ile devam eden kirli, kanlı oyun neticesinde 30 milyona yakın insan canından oldu. Bir o kadar insan yerinden yurdundan sürgün edildi, zindanlar mazlum insanların feryatları ile çınladı… Bizler de Müslümanlar olarak bu gidişata ya destek verdik, ya içinde olduk. Yani “zalimin zulmüne ses çıkartmayan da onun zulmünü işlemiş gibi olur” nebevi düsturunca kıyılan onca canın kanına girmiş gibi olduk. Veli bir kulun dediği gibi: “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak bela vermez kul azmadıkça” Azdık, zulme karşı çıkmadık, ve kul eliyle belamızı bulduk. “Zulme rıza”, işlediğimiz tek suç değildi elbette. Ebedi bir hayata inanmamıza rağmen, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyevileşmemiz, dünyaya tamah edişimiz, onun her türlü gayrimeşru hâlinden istifade edişimiz; şükürden uzaklaşışımız, paylaşmayı azaltışımız, inandığımız gibi yaşayamayışımız bizleri bu sürecin içerisine tepetaklak yuvarladı. Bu tür bir afetin çok kez “geliyorum” demesine rağmen bizler kulağımızı tıkadık, gözlerimizi yumduk, zihnimiz, yürek, bilinç ve vicdanımızı kapadık. Bir de bu iki grubun(Evanjelist ve Siyonistler) dışında, bütün dinleri reddeden, Allah’ın -haşa- eksik olduğunu, dünyayı eksik yarattığı düşüncesiyle; “dünyayı yeniden şekillendirmek isteyen” küresel sermaye güçleri var ki; bunlar da açıkça, kirli, kanlı, zulüm ve ölüm kokan düşüncelerini artık uluorta söylemekten geri durmuyorlar. Hatta çok sık aralıklarla söylemlerini eyleme geçirerek “kıyamet provaları” yapıyorlar. 10 yıl önce bu gruba öncülük eden birinin vakfı tarafından şu anki yaşanan olayları anlatan şu habere dikkatinizi çekmek isterim: “Dünyanın en zengin Yahudi ailesi olan Rockefeller ailesine ait Rockefeller Vakfı’nın 10 yıl önce yayınladığı raporda,

Yenilikçi ve başarı odaklı hizmetler sunma anlayışıyla hareket eden Av. Dilek Sarıkaş ve Av. Ali Agayev, “Sarikas & Agayev Avukatlık Bürosu” birçok hukukî konularda avukatlık ve danışmanlık hizmet vermektedir. Hukuksal sorunlarınız için bizimle irtibata geçebilirsiniz!

Faaliyet alanlarımız: Oturum Davaları Mesuliyet İş Hukuku Sözleşme Hukuku Sosyal Güvenlik Hukuku Yabancılar Hukuku Kira Hukuku Vize Hukuku Aile ve Boşanma Hukuku

Koronavirüs salgınını birebir anlattığı ortaya çıktı. Raporda, virüsün gelişmiş ülkeleri etkileyeceğinden, ilk Çin’in kurtulacağından, yüz maskesi takan insanların artacağından ve sokakların boş kalacağından bahsediliyor.” “Islah ediciyiz” derler... Daha önce de, laboratuvar ortamında ürettikleri virüslerle, suni deprem, tusunami, savaş tehditleri gibi çeşitli oyunlarla dünyaya korku salan bu kahrolası zihniyet şimdi de hayata geçirdikleri başka bir proje/Koronavirüsü ile insanlık âleminin nabzını yokluyorlar. Ürettikleri virüs için buldukları aşıları da, “halk sağlığı güvenliği” kisvesi altında piyasaya sürüyorlar. Oysa ki o aşılar, dünya çapındaki artan ölümlerin, kısırlığın, düşük bebelerin, devası bilinmeyen hastalıkların da tek sebebidir. Şu ana kadar geçen zaman ve yaşanan süreçte de hedeflerine çok yaklaştıklarını da üzülerek görmekteyiz. Dünya’nın dev ülkeleri de bu gidişata âlet olarak, onların işini daha da kolaylaştırıyorlar. Bu sermaye babaları/ küresel güçler, sanal parayı, dijital dünyayı, cipli kontrolü, legodin ve sentetik insanı dayatıyorlar. Bu virüs salgının da, bir biyolojik savaş olduğunu, ulus devletlere son verip nüfusu azaltılmış bir dünya devleti kurmak veya insanları evlerine hapsedip dijital haberleşeme ve yönetim; yapay zekâ, zeki robotlar ile farklı bir dünya oluşturmak için icat edildiğini düşünüyorum. “Bu zulme neden devam ediyorsunuz?” sorusunu soracağım anda Rabbimin şu ayeti sorumun karşılığı olarak kulağıma doluveriyor: “Hem onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın.’ denildiğinde: ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler” (Bakara 11) Kendi ağızlarından söylenenleri bir araya toplamaya çalıştım, bir “komplo teorisi” olarak okumanızı istemem... Oyun çok büyük!.. Her şeyi ve herkesi kontrol altında tutabilmeyi, denetleyebilmeyi ve yönetebilmek için dünya nüfusunu bir milyarın altına indirmeyi, ülkeleri küçülterek devlet sayısını 1000’e çıkarmayı, dinler içerisindeki mezhepleri çoğaltarak, biraz Yahudilik, biraz Hristiyanlık, biraz Müslümanlık bol pagan/çok tanrılı din oluşturmayı, insanın görevini yapay insanlara vermeyi, her türlü ihtiyacı sanal para ile karşılamayı, başta eğitim olmak üzere hayatı dijital ortama geçmeyi planlayan bu zihniyet, bu son projesi ile çok büyük bir mesafe katetti. İnsanları ve devletleri yokladı, hepsini de bu gidişata hazırladı ve yolculuğun ilk aşaması tamamlandı. “Ben” eksenli, ruhsuz, duygusuz, merhametsiz

bir insanlık nesli için atılıyor bu adımlar. Maddeci bir kafa ile hareket ediyorlar ve “Benim çıkarım önemli, bu dünya bu kadar nüfusu kaldırmıyor, kaynaklar ve imkânlar sınırlı” düşüncesini toplumlara dayatıyor ve oluşturacakları yeni dünyanın temelini bu sessiz yığınlarla beraber atıyorlar. Microsoft’un kurucusu Bill Gates “İçinde yaşadığımız kalabalık dünyayı ‘inceltmek’ için her gün en az 350.000 kişi öldürülmeli” mealinde bir açıklama yaparak, bu güçlerin içerisinde olduğunu ve amaçlarının ne olduğunu da ilan etmiş oluyordu. Onların bir planı varsa, Allah’ın da bir planı vardı ve O, plan kurucuların en hayırlısı/iyisidir. Ne buyuyor Rabbim: “(Ey Resulüm!) Hatırla o vakti ki; inkârcılar seni tutup bağlamaları (ve hapse atmaları) veya öldürmek (suretiyle Senden kurtulmaları, ya da Seni ülkenden çıkarıp) sürgüne yollamaları için, aleyhinde tuzak kuruyor (ve hesap yapıyorlardı) . Onlar Sana bu hileyi düşünürken, Allah da onlara tuzak kuruyordu. (Sana hicret emri vererek; Medine’ye gitmeni ve İslam devletini kurarak geri dönüp Mekke’yi fethetmeni ve müşrik düzenle rini tepelemeni kolaylaştırıyordu.) Doğrusu Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Bu kıyamet provasından bizler üzerimize düşen payı, dersi, nasihati en yüksek seviyede alarak yolumuza devam etmeliyiz. Bu sürecin bizlere neler öğrettiğini, yazarlarımızın yazılarını okuyarak biraz daha anlamaya ve farkına varmaya çalışalım. Korku ve zulüm çağına tanıklık etmek... “Bir memlekette korkanlar varsa, korkutanlar çoğalır. Korkutmak, korkutanlara bir imtiyaz sağlar.” “Korku”yu bir silah olarak kullananlar, saltanatlarını bu suretle devam ettirmek isterler. Korkanların bolca olduğu yerde “korkutanlar” uluorta zulmetmekten, hakları gasbetmekten çekinmezler. Bu şekilde zulüm kılıcını kuşanmış olan korkutucuların olduğu yerde dirlik ve düzenlik olmaz. İşte bu sırra binaendir ki sevgili Peygamberimiz zalim idareciye hakkı söylemeyi “En Büyük cihad” olarak göstermiştir. Kur’an-ı Azimuşşan da, zulme “en küçük bir meyil” göstermek bile şiddetle yasaklanmıştır. (Hud Suresi: 113) Kur’an’dan ders alan İslam büyükleri, zalimlere karşı çıkmayı, onlardan asla korkmamayı salık vermiş, “korkmanın” zalimin cesaretini arttıracağını belirtmişlerdir. Bu hususla ilgili şu tesbitlerde bulunmuşlar: “Aç canavara karşı sevgi, müsamaha gösterme, merhametini değil, iştahını açar, hem de diş ve tırnağının kirasını da ister. Korkmak, ürkmek, zaaf göstermek, korkutanlara cesaret verir” ---◄◄


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Şerife Süzen Akdemir

ons rechten

haklarımız

HUKUK

info@erasmusak.nl

KORONA SÜRECİNDE

HAKLARIMIZ

B

ütün dünyada olduğu gibi Koronavirüsü sebebiyle Hollanda’da hayat zorlaştı. Bu zor günlerde hukuk alanında ve hukuki haklarımızda da değişiklikler oldu. Bu konuda dikkat edilmesi gereken konulara hep beraber bir göz atalım.

Hollanda hükûmeti ekonomik destek paketi hazırladı. Küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük zarar gördüğünden, çalıştıramadığı personelin masrafı UWV tarafından % 70 oranında ödenirken, bu oran alınan kararla % 90’a çıkarıldı.

03

Hukuki davalar ertelendi Adliyelerin de zorunlu kapatılması sebebiyle bir çok dava da ertelenmiştir. Şu an sadece acil olan davalar devam etmektedir. Acil olan davalar nelerdir? - Bazı ceza davaları, özellikle tutuklu yargılanan mahkûmların davaları; - Sosyal Güvenlikle alakalı yıldırım davaları: Örneğin belediye tarafından ödeneğiniz durduruldu ve siz bundan dolayı maddî anlamda zorluk çekiyorsunuz. Bu karara acil olarak itiraz edip, akabinde yıldırım davası açtığınızda davanız ele alınacaktır. - Belirli aile davaları: Örneğin boşanma aşamasındasınız ve çocuğunuzu göremiyorsunuz. Yıldırım davası açarak tedbir kararı aldırabilirsiniz. Vize işlemleri Korona nedeniyle maalesef şu an vize başvurusu

yapmak mümkün değildir. Şu anda Hollanda konsolosluğunda randevu sistemi 6 Nisan’a kadar kapalı, ama bu sonradan daha da ileri bir tarihe ertelenebilir. Korona nedeniyle kullanılamayan vizelerin ücreti şimdilik iade edilmeyecektir. Yeni vize için tekrar başvuru yapılması gerekecektir ve vize ücreti tekrar ödenecektir. Bununla beraber iptal edilen uçuşlar nedeniyle Hollanda’ya uçamayan yolculara verilmiş olan vizelerin süreleri de uzatılmayacaktır. Yeniden vize için tekrar başvuru yapılması gerekmektedir. Hükûmetin hazırlamış olduğu destek paketinden kimler faydalanabilir? Hollanda hükûmeti ekonomik destek paketi hazırladı. Küçük ve orta ölçekli işletmeler büyük zarar gördüğünden, çalıştıramadığı personelin masrafı UWV tarafından % 70 oranında ödenirken, bu oran alınan kararla % 90’a çıkarıldı. İşletmeler, part time ve sıfır saatlik kontratı olan personelleri için de bu imkândan faydalanabilecek. Özellikle restoran, kültür ve seyahat sektöründe faaliyet gösteren firmaların zaman kaybetmeden www.uwv.nl sayfasından müracaatlarını yapmaları tavsiye ediyorum. Ayrıca şirketler önümüzdeki 3 ay vergi ertelemesi alabilecek. Esnetilen şartlar çerçevesinde başvuranlardan hemen maddî durumunun ispatı istenmeyecek. Geliri asgari ücretin altına düşen iş yeri sahiplerine (eenmanszaak, zzp vs.) üç ay gelir

“Evliliğin Temeli Sağlam Atılmalı”

yardımı yapılacak. Yapılacak yardımla gelirler asgari ücret seviyesine gelecek. Bu yardım için belediyelere başvurulacak. Normalde bu yardımı alabilmek için haftalarca süren meşakkatli bir süreçten geçilmesi gerekiyordu ve başvuran kişiden önce mal varlığını satıp harcaması bekleniyordu. Yapılan düzenlemeyle iş yeri sahiplerinin birikimi veya eşinin geliri olsa bile bu yardımdan faydalanabilecek ve prosedür kısaltılacak. Alınan önlemler neticesinde iş yerini kapatmak zorunda kalan kafe ve restoran gibi işletmelere bir sefere mahsus € 4000.- yardım yapılacak. Bu yardımın sağlanması için çalışmalar hızla devam etmekte. Hükûmet tarafından yapılan açıklamada normalde aylar sürecek çalışmanın, insanları mağdur etmemek adına birkaç hafta içerisinde tamamlanacağı bildirildi. Koronavirüsünden dolayı zor günler geçiren girişimciler vergilerini daha sonra ödeyebilecek. Ödeme süresi sona erdikten sonra normalde ödemek zorunda olduğunuz faiz % 4 ten “0”a indirilecek. Yardım başvurunuz reddedildiği takdirde ne yapabilirsiniz? Yukardaki imkânlar için başvurunuza olumsuz yanıt alırsanız, 6 hafta içinde bu kararlara itiraz edilebilirsiniz. Acil durumlarda yıldırım davası da açabilirsiniz. Bu konuda yardım almak isterseniz ofisimizle irtibata geçebilirsiniz. Tel: 0031 10 465 51 15 Sağlıklı ve adaletle kalın. ---◄◄

ELİNİ KOMŞUNA UZAT!

Haber-Foto: Zeynep Aktalan Dünya ve ahiret saadetini içinde barındıran aile kurumunun temelini sağlam atabilmek adına başlatılan “KEY ZEVAÇ” adlı kursun bir faaliyeti olarak NIF Kadınlar Teşkilatı tarafından “Kızların Evliliğinde Annelerin Rolü” başlıklı bir seminer örgenize edildi. Konuşmacı olarak IGMG Kadınlar Teftiş Başkanı Hatice Çevik’in katıldığı program 200 civarında katılımcı ile gerçekleştirildi. NIF KT Başkanı Nejla Erdoğan düzenledikleri programa katılımdan ve verilen mesajların doğruluğundan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, bu tür etkinliklerin önemine vurgu yaparak, bu ve buna benzer programların aralıksız devam edeceğini belirtti.

HUKUKSAL KONULARDA HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!

Çalışma alanlarımız: Yabancılar Hukuku (Oturum, Vize sorunları) İş Hukuku (İşten çıkarılma, iş sözleşmeleri vs.) Aile Hukuku (Boşanma, nafaka, mal rejimi vs.) Kira Hukuku (Kira sözleşmeleri vs.) İcra Hukuku (Alacak-verecek, tahsil davaları) Sosyal Güvenlik Hukuku (işsizlik - hastalık ödemeleri vs.) Schiekade 560, 3032 AZ Rotterdam Tel: 010-4655115 Fax: 010-4657753 E-mail info@erasmusak.nl www.erasmusak.nl

mr. Ş. Süzen-Akdemir mr. M. Gümüş mr. T. Erdal


04

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

nieuws

haber

Hollanda’da hayat

Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli’den Hollanda Türklerine mesaj var Değerli Kardeşlerim, Hollanda Devleti’nin COVID - 19 virüs salgınıyla mücadelesinde aldığı önlemler hepimiz için büyük önem arz ediyor. Tedbirler ancak hepimiz uyguladığımız ve uyduğumuz zaman netice verecektir. Zorunlu olmadıkça evden çıkmayıp, özellikle çocuklarımıza ve yaşlılarımıza daha da özen göstermemiz ve hijyen kurallarına azami derecede dikkat etmemiz gerekmektedir. Toplumumuz her zaman olduğu gibi dayanışma ile bu sıkıntılı durumu da atlatacaktır. Büyükelçiliğimiz ve Başkonsolosluklarımız tüm soru ve sorunlarınız için 24 saat emrinizdedir. Önlemler dışında Hollanda hükûmeti ekonomik tedbirler de almaktadır. Yetkili Hollanda makamlarının yanı sıra, bulunduğunuz illerin belediyeleri ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile temasa geçip bu tedbirlerden nasıl yararlanacağınızı da öğrenmenizi öneriyorum. Bu vesile ile ---◄◄ saygı ve sevgilerimle sağlıklı huzurlu günler diliyorum. ................................................................................................................................... ................................................................................................................................... ...................................................................................................................................

Ulusa Sesleniş

Başbakan Rutte yeni tedbir paketini açıkladı

“Mayıs tatili için plan yapmayın” “Halkın büyük bir kısmı bu hastalığına yakalanacaktır” Hollanda’da hükûmet düzenlenen özel toplantıda Korona önlemlerini 28 Nisan Salı gününe kadar uzatıldığını duyurdu. Başbakan Rutte: “Umarım Hollanda’daki herkes bunu anlar.” dedi. Önlemlerin uzatılması, okulların, yemek işletmelerinin ve restoranların 28 Nisan’a kadar kapalı kalacağı anlamına geliyor. Diğerlerinden bir buçuk metre mesafe korumak ve evde olabildiğince fazla kalma kuralı ise daha uzun bir zaman alabilecek. “ÖNLEMLERİN FAYDASINI GÖRÜYORUZ” Başbakana göre, virüs salgınının kontrolden çıkmasını önlemek için başka bir karar mümkün değildi. Kabine bu süreyi uzatmayı tercih etti, çünkü sağlık hizmetleri üzerindeki baskı çok büyük. Başbakan Rutte, “Önlemlerin yardımcı olduğunu görüyoruz, ancak henüz yeterli mesafe almış değiliz… 28 Nisan’dan bir hafta önce 28 Nisan’dan sonraki süreci nasıl takip edeceğimizi görüşeceğiz” dedi. Başbakan ailelere ve yakınlarına teşekkür ederek, “Sabırlı olalım ve kurallara bağlı kalalım. Başlangıcını geçiyoruz, ancak küçültmek için henüz çok erken.” dedi. MAYIS TATİLİ İÇİN PLAN YAPMAYIN Kriz masasından sonra yaptığı konuşmasında Başbakan, Hollandalıların şimdilik Mayıs tatilleri için plan yapmamalarını da tavsiye ederek şöyle devam etti, “Okullar, yiyecek ve içecek mağazaları 28 Nisan’a kadar kapalı kalacak, ancak daha sonra aniden normale dönmeyeceğiz. Bu sebeple Mayıs tatilinde de olabildiğince uzun süre evde kalınız.” 28 NİSAN’A KADAR UZATILAN ÖNLEMLER Okullar ve barlar kapalı: okullar ve yiyecek içecek kuruluşları 6 Nisan’a kadar kapalı kalacaktı. Bu nedenle bu, 28 Nisan’a kadar uzatıldı. Bu aynı zamanda yemek ve restoranlar için de geçerlidir. Etkinlikler: Lisanssız etkinlikler 6 Nisan’a kadar yasaklanmıştı. Bu da şimdi 28 Nisan tarihine kadar genişletiliyor. Lisanslı etkinlikler 1 Haziran’a kadar yasaklanmıştı. Mümkün olduğunca evde kalın: aynı zamanda acil bir tavsiye: evde kalın ve mümkün olduğunca evde çalışın. Şikâyetleriniz varsa, yine de içeride kalmalısınız. Alışveriş mi yapacaksınız? Yalnız yapın: Mümkün olduğunca bütün aile ile değil, kendi başınıza yapın. Dışarıda oynamak: Çocuklar hâlâ dışarıda birlikte oynayabilir. Ancak ebeveynler mümkün olduğunca içeride kalmalıdır. Kuaförler ve güzellik uzmanları: Kendileri ve dış bakım alanında sözde iletişim mesleklerindeki diğer kişiler için mesleklerini icra etmelerine izin verilmez. Dolayısıyla bu önlem tarihi de uzatılmıştır. Fizyoterapistler, mümkün olduğunca video kamera aracılığıyla çalışmalıdır. Belediye başkanları yerleri kapatabilir: Belediye başkanları acil durum yönetmeliği ile belirli yerleri (plajlar, parklar) kapatabilir. Ayrıca grup oluşumunun yasak olduğu alanları da kapatabilirler. Üç veya daha fazla kişiyle birlikteyseniz ve bir buçuk metrelik bir mesafeye sahip değilseniz, bu ceza almanız anlamına gelir. (bu bütün bir şehir de olabilir) Bu, çocuklu aileler veya aynı haneden kişiler için geçerli değildir. Para cezaları: Bir buçuk metre mesafeyi korumayanlara 390 avro para cezası. Ateş? Bir aile üyesinin ateşi varsa, tüm aile evde kalmalıdır..… Buna göre Hollanda’da yaşayan İslam toplumu da, Ramazan ayı içerisinde ---◄◄ yapacağı bütün faaliyetleri askıya almak durumunda kalacak.

Okula gidemeyen yoksul çocuklara ücretsiz laptop ve tablet Hollanda’da Koronavirüs salgını nedeniyle evden eğitime katılacak yoksul ailelerin çocuklarına ücretsiz tablet ve dizüstü bilgisayar verilecek. Koronavirüs salgını nedeniyle ülkedeki tüm okulların kapatılması nedeniyle, Hollanda’daki ilk ve orta öğretim okullar, internet üzerinden uzaktan eğitime geçti. Hükümet ve belediyeler, okula gidemeyen çocukların gereksinimini karşılamak için 2,5 milyon euro bütçe ayırdı. Bu para ile maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocuklarına ücretsiz dizüstü bilgisayar ve tablet sağlanacak. Hollanda Eğitim Bakanı Arie Slob, bu kriz döneminde tüm çocukların uzaktan eğitim almasının önemli olduğunu vurgulayarak, ekonomik durumu yetersiz olan bazı ailelerin çocuklarının, bu durumdan yeterince yararlanamadığını tespit ettiklerini söyledi. Hollandalı bakan, bu nedenle hükümetin, belediyeler ve gençlik merkezleri ile birlikte hassas durumdaki ailelerin çocukları için çözüm aradığını belirtti. İlk aşamada, bu çocukların uzaktan eğitime devam edebilmeleri için bilgisayar ve tablet ihtiyaçları karşılanacak. ACİL 4 BİN EURO BBC Türkçe’den Yusuf Özkan’ın haberine göre Hollanda hükümeti, başta yiyecek-içecek, kültür ve seyahat olmak üzere Koronavirüs krizinden etkilenen sektörlerin desteklenmesi için 3 aylık dönemde 10 ile 20 milyar arasında bütçe ayırdı. Salgın nedeniyle kapanan küçük işletmelere acilen 4’er bin euro ödenecek. İşyerlerine vergi kolaylığı, borç ertelemesi, faizsiz ve kolay kredi gibi olanaklar sağlanacak. ---◄◄ .................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................. ..................................................................................................................................................................................................................

HOLLANDA’DA KORONAVİRÜSÜ İLE İLGİLİ SON BİLGİLER Hollanda’da yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) salgınında vaka sayısı, 5 Nisan 2020 itibariyle son 24 saatte 1224 artarak 17 bin 851’e ulaşırken, ölü sayısı 115 artışla 1766 oldu. Ölenlerin 21’i Türk. Dünya genelinde 50 binin üzerinde kişinin ölümüne yol açan Kovid-19, 1 milyon aşkın kişiye bulaştı. Salgının en çok etkili olduğu Avrupa’da virüs bulaşan kişi sayısı 500 bini geçti, ölü sayısı 31 binin üzerine çıktı. Avrupa’da Türklerin yaşadığı Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, Belçika, İsveç, İsviçre ve Avusturya’da da virüs kaynaklı ölümler oldu. Hollanda’da ilk vakanın görüldüğü 27 Şubat’tan itibaren bu zamana kadar 21 Türk virüsten hayatını kaybetti. Koronavirüs nedeniyle yurt dışında 125 Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle bugüne kadar 9 farklı ülkede 125 Türk vatandaşının yaşamını yitirdi. Bugüne kadar Fransa’da 47, Almanya’da 23, Hollanda’da 21, Belçika’da 10, İngiltere’de 9, ABD’de 6, İsveç’te 5, İsviçre’de 3, Avusturya’da 2 vatandaşımız Koronavirüsten dolayı vefat etti. Halkımız devletin tavsiyelerine harfiyen uysun, gerekmedikçe dışarıya çıkmasın ve çıkacaksa mutlaka 1,5 metre mesafeyi korusun lütfen. Koronavirüs hakkında sorularınız mı var? 0800-1351 numaralı telefondan doğru bilgiyi alın. ---◄◄

“Cenazeler Türkiye’ye götürülebilecek” Milletvekili Zafer Sırakaya: “Avrupa’da Koranavirüs sebebiyle vefat edenlerin cenazeleri Türkiye’ye götürülebilecek” Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili ve Yurt dışı Türkler ve akraba toplulukları alt komisyon başkanı Zafer Sırakaya konuyla ilgili şu açıklamada bulundu: Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın talepleri doğrultusunda ilgili bakanlıklarımızla yaptığımız görüşmelerle yurtdışında COVID-19 virüsü sebebiyle hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazeleri Bilim ---◄◄ Kurulumuzun belirlediği şartlarla THY tarafından Türkiye’ye getirebilecek dedi.

Sağlık sorunu yaşayan Mustafa Urgenç hâlâ yoğun bakımda Hollanda’nın tanınmış hocalarından Mustafa Urgenç’in soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyon rahatsızlığı bulunmakta idi. Bununla beraber solunum yolları iltihabı ve geçmişte de olan bu rahatsızlığı eklenince durumun ciddiyeti artmıştı. Bu şikâyetler neticesinde hastanende tedavisine başlandı Solunum yollarından kaynaklanan nefes almaktaki zorlanması artmış, doktorlar solunum cihazına bağlanmasını uygun görmüşlerdi ve yoğun bakıma alınmıştı. Yapılan araştırmalarda ilk etapta Korona (covid 19) teşhisi konulmamıştır fakat bazı bulguların pozitif çıkması neticesinde korona rahatsızlığı ---◄◄ olabileceği kanısına varılmıştır. Urgenç’in hastanedeki tedavisi hâlen sürmekte.

Ünlü Ozan Ömer Kadan sağlığına kavuştu Bir süredir Koronavirüs tespiti nedeniyle hastanede tedavi gören Ozan Ömer Kadan sağlığına kavuşarak hastaneden taburcu edildi. Kızı Ayşe Kadan şu açıklamada bulundu: “Bugün babamızı çok şükür evimize getirdik. Öncelikle babamızı himayesi altına alan Yüce Rabbimize hamdüsenalar olsun. Tüm dünya üzerinden babamız için dua eden bizi bu zor süreçte yalnız bırakmayan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gerek kardeşim gerek ben her gün babamızın yanına gidip sizlerin onun için dua ettiğini ve Yüce Allah’ın izniyle bu günleri atlatacağımızı anlattık. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Lütfen önlemleri dikkate alın, babam gibi risk grubundaki insanların hayatını tehlike atmayın” --◄◄

BMsigortam.nl

........................................................................

info@bmsigortam.nl ........................................................................ 013 - 467 52 67 ........................................................................


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Ergün Madak

actualiteit

aktüalite

ANALİZ

ergunmadak@hotmail.com

Ölüm Kalım ve

HAYAT

H

ollandaca “pest”, Arapça “taun” ve Türkçe “salgın hastalık” gündemimiz. “Gündem” diyoruz ama öyle bir kaç günlük bir gündem gibi gözükmüyor. Yani aylar sürecek anlaşılan.

2019 yılında dünya borsaları rekorlar kırdı. Hollanda’da ev fiyatları uçtu. Herkes ZZP’er olmaya başladı. Para üstüne paralar kazanılıyor, devlet bütçeleri fazla veriyor, kazanılıyor da kazanılıyordu. Oysa, şimdi Allah, her şeye bir ‘dur’ dedi. Ve Allah’ın bu belirleyiciliği, o gün bugündür, her ne kadar kulağa çok tuhaf gelse de, beni mutlu ediyor. “Mutlu ediyor” çünkü şımarmışlığımıza, benliğimize, nefsimize, başıboşluğumuza bir anda ket vurabilen, her şeyi anında durdurabilen sadece O’nun olduğu tescil edildi. Bilmiyor muyduk? Biliyorduk ama....

Hiç planda yoktu bu virüs. Aralık ayında, Çin’de ortaya çıkmasından sonra, 2003 yılındaki “SARS” virüsünde olduğu gibi, dünyaya yayılmayacağını, hatta hiç etkilenmeyeceğimizi düşündük bilinçaltımızda ve gündelik hayatımıza devam ettik. Ta ki 16 Mart tarihinde işin ciddiyeti kesinleşip, okullar tatil edilinceye kadar. O gün bugündür evden çalışıyoruz ailecek. Market alışverişi ve kısa yürüyüşler dışında dışarı çıkmıyoruz. Asya dışında yaşayan yeryüzü neslinin uzun bir aradan sonra, ilk salgın hastalık tecrübesi Korona. Avrupa’da en son salgın hastalık, 1918-1919 yıllarında “İspanyol Gribi” olarak görülmüş. Ondan çok daha önce en canlı alıcı hastalık “Kara Humma” denilen hastalık 13471352 yılları arasında görülmüş ve nüfusun üçte birinin canına mal olmuş. Bizim kaderimize ise “Korona hastalığı” çıktı.

05

“Mutlu ediyor” çünkü şımarmışlığımıza, benliğimize, nefsimize, başıboşluğumuza bir anda ket vurabilen, her şeyi anında durdurabilen sadece O’nun olduğu tescil edildi. Bilmiyor muyduk? Biliyorduk ama bilmek ile hissetmek çok farklı olgular.

oranında dolu görünce ve girişte müşterileri görünce ‘girmeyelim’ diyerek yürümeye devam etmiştik.

Neyse; depremler gibi salgın hastalıkların belli periyotlarla insanlığı imtihan süzgecinden geçirmesi bir ilk değil ki Allah’ın. Binlerce yıldır Rabbimiz düzenli olarak sallıyor, su baskınları oluyor, hortumlar geliyor ama neredeyse 100 yıldır salgın hastalıklar gelmiyordu. E geldi artık. Şaşkına döndük mü? Evet, hem de nasıl! Aniden bir science fiction, bilim kurgu filminin içinde buluverdik kendimizi.

Peki ya şimdi? Burada temel mesele; salgının tehlikeli olduğunu duyduğumuzda içimizde hissettiğimiz duyguların kendisi aslında. Eşya’nın sahibi sevgili Rabbimiz böyle bir düzen koymuş. Sanat; bu düzenin içinde sağa sola savrulmadan dirayetli olarak kalabilmek. İslami kaynaklarda meselenin teorisini, okuduğum otobiyografilerde ise son nefese kadar hep bu mücadeleyi görüyorsunuz. Üç tip insan modeli hep karşımıza çıkıyor: Birincisi, nasıl doğduysa öyle ölenler, ikincisi kötü başlayıp güzel bitirenler, üçüncüsü iyi başlayıp imtihanı kaybedenler. Fakat her şeyi en estetik ve detaylı olarak ayarlayan Rabbimiz ölüm şekillerini de standart yapmamış. Kimi yatağında, kimi aracında, kimi yediğiyle-içtiğiyle kimi de bu tür salgın hastalıklarla.

Korona Tedbirleri Biraz da tedbirlerden bahsedelim. İnsanlardan 1,5 metre uzak olacağız ama örneğin markete alışverişe gittiğimizde alışveriş sepetlerinden, dolapların açılacak kollarından herkesin elinin değdiği yerlere çıplak elle dokunduğumuz zaman ne olacak? Bir kişi hapşırınca virüs 3 saat havada kalabilecek, kağıtta ve metaller üzerinde daha uzun yaşayabilecek ama biz ağız maskesi takınca kendimizi güvende hissedeceğiz. Nasıl olacak bu iş? Yani üst düzey dikkat etmemiz gerekiyor.

Hemen iki türlü senaryo ortaya konuldu. Doğal yolla mı yoksa suni yolla mı ortaya çıktı bu hastalık? Her tezin savunucuları ancak bir tahmin yürütebiliyorlar. Realite ise, böyle bir hastalıkla önümüzdeki haftalarda mücadele etmek durumunda kalacağımız. Peki salgın hastalığın boyutları ciddileşmeye başladığında neler düşündüm?

Evde bir kaç tane ağız maskesi olduğunu eşimden öğrendim. Sağ elime eldiven yüzüme de ağız maskesi takip markete girdim. İçimden de sürekli ‘tamam dikkat çekeceksin ama yapacak bir şey yok, hızlı hızlı yürü’ diye telkin ediyordum kendime. Beni görenlerin bende hastalık varmış gibi yanımdan kavis çizerek geçtiklerine de şahit oldum. Bir başkası ise arkamda sırada beklerken yanındaki kızına ‘ik kan me goed voorstellen’, yani ‘anlayabiliyorum’ dediğini duyabiliyordum. Tüm bu tedbirlere rağmen, gözden de bulaşabileceğini unutarak gözlüğümü evde unutmuştum.

2019 yılında dünya borsaları rekorlar kırdı. Hollanda’da ev fiyatları uçtu. Herkes ZZP’er olmaya başladı. Para üstüne paralar kazanılıyor, devlet bütçeleri fazla veriyor, kazanılıyor da kazanılıyordu. Oysa, şimdi Allah, her şeye bir ‘dur’ dedi. Ve Allah’ın bu belirleyiciliği, o gün bugündür, her ne kadar kulağa çok tuhaf gelse de, beni mutlu ediyor.

Bu satırları okuduğunuzda bakalım durum neler olacak? Sokağa çıkabilecek miyiz? Rakamlar neleri gösterecek? Cuma günü örneğin New York’ta pozitif test edilenlerin sayısı 7000 iken, 2 gün sonra 14.000 bine, 3 gün sonra ise 21.000’e ulaşmıştı. Kimse tedbir mi almıyor? Eşimle beraber, cumartesi günü yürüyerek bir markete gittiğimizde, park yerinin üçte bir

Seminer...

MÜSİAD Amsterdam şubesi aylık seminer programını gerçekleştirdi

Yani demem o ki; siz siz olun, tedbiri de elden bırakmayın!

Zannediyorum şunu gözden kaçırmamak lazım: İnsanız, çiğ süt emdik ve ister istemez nasıl öleceğimizi merak ediyoruz. En acısız, ele ayağa düşmeden ruhumuzu teslim etmek hepimizin arzusu. Fakat hayatımız ve ölümümüz, ebedi hayata bakıldığında okyanustaki bir damladan başka bir şey değil. Damla önemsiz değil, bilakis kendi damlamız her şeyden çok çok önemli: berrak mı, maviye mi çalıyor, gri mi yoksa hastalık çağrıştıran bir renk mi? İşte onun rengini belirleyen şekline odaklandığımız ölümün son resmi mi, yoksa sadece ve sadece kendi hayatımızın yansıyan rengi mi? Yolcuyuz biz de... “Yolcuyuz biz de insanlar gibi ama dönmüyoruz hiç bir yere. Seferimiz, bulutlara giden bir yol sanki. Bulutların karanlığına, ağacın kökleri arasına gömdük sevdiklerimizi. ‘Binlerce yıl doğurun bizden’ dedik kadınlarımıza, Doğurun ki tamamlansın, ülkeye bir saatlik, muhale bir metrelik seferimiz.” (Filistinli şair Mahmud Derviş) ---◄◄

T.C. Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan’ın da katıldığı program Corendon Hotel’de gerçekleşti. Yeni üye katılımı ve seminer programına 100 civarında iş insanı ve sivil toplum kuruluş temsilcisi katıldı. Murat Altun, “İş Güvenliği ve Acil Müdahaleler” konusu hakkında, Özlem Ünal da, son dönemin korkutan ve ciddi can kaybına sebep olan Koronu virüsünden korunma ve alınması gereken tedbirleri hakkında sunumlar yaptılar. MÜSİAD Amsterdam’a üyelik başvurusu yapan 22 şirketin üyelikleri kabul edilerek MÜSİAD ailesine katılımları gerçekleşti. Şehitler için dua ile başlayan program saygı duruşuyla devam eti. MÜSİAD Amsterdam Başkanı Ümit Akbulut, misafirleri selamlama konuşmasında, yaptıkları ve yapacakları son dönem faaliyet hakkında bilgi verdi. Akbulut, Haziran ayında yapacakları Tarım İş Formu programının Türkiye’den 15 ilin katılımıyla gerçekleştireceklerini söyledi. Amaçlarının Hollanda tarım sektörünün başarı hikâyesini anlamak, Hollanda tarım politikalarının bilgi ve deneyimlerini paylaşmak olduğunu söyledi. Ziyareti, Türkiye’den gelecek olan üniversite, il tarım, kalkınma ajansları, Ticaret odaları ve MÜSİAD şube ve üyeleriyle gerçekleştireceklerini söyledi. T.C. Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan yaptığı konuşmada MÜSİAD Amsterdam’ın çalışmalarını takip ettiklerini ve takdirle izlediklerini söyledi. Arıkan, Türkiye’nin Suriye’de verdiği mücadelenin sivilleri korumayı ve aynı zamanda Türkiye’nin de güvenliğini sağlamayı hedeflediğini” söyledi. Haber: Ali Andal

Jilpaq Holding BV 15 yıldır sadece restoran ve döner dükkânlarına toptan satış yaparak hizmet vermektedir. 1 Nisan itibariyle geçici olarak Koronavirus nedeniyle bütün ürünlerimizi, halka özel satışlar yapma kararı almıştır. Tüm halkımız davetlidir


06

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

dossier

dosya

Mücahit Gültekin

Bize Neyi Öğretiyor?

B Tuskegee Deneyi insanlık tarihinin gördüğü en korkunç deneylerden biriydi. ABD Sağlık Bakanlığı sifiliz (frengi) mikrobunun insanı nasıl “öldürdüğünü” merak ediyordu. Bunun için Alabama eyaletinin Tuskegee kasabasında yaşayan zencileri seçtiler. Deney 1932 yılında başladı ve tam 40 yıl boyunca sürdü. 1943’te frenginin ilacı bulunmasına rağmen Tuskegee halkı bundan haberdar edilmedi. Devlet “deneklerin” bu tedaviden faydalanmasını engelledi. Deney 1972’de sonlandırıldığında sadece 74 kişi hayatta kalmıştı. 128 kişi sifiliz ve komplikasyonlarından ölmüş, 40 kişi mikrobu eşine bulaştırmış, 19 çocuk sifiliz mikrobuyla doğmuştu. Tuskegee’nin yoksul halkı küçük ödüller karşılığında devletin cesetlere otopsi yapmasına razı edildi. Böylece mikrobun hangi organları, nasıl tahrip ettiği anlaşılacaktı. Deneyin asıl amacı da zaten buydu: Ölümü izlemek. Amerikan devleti ancak 1997’de Tuskegee halkından “özür” diledi. Eğer Peter Buxton 1970’te olayın üzerine gidip ifşa etmeseydi, bundan hiç birimizin haberi olmayacaktı.

MİSAFİR KALEM

dogus@dogus.nl

Corona Virüs

unu niçin anlatıyorum? Eğer 1950’lerde, 60’larda biri çıkıp, Amerikan devletinin böyle bir şey yaptığını iddia etseydi muhtemelen “komplo teorisyeni” olarak isimlendirilecekti. Lütfen dikkat edin, Tuskegee deneyinin sürdüğü 40 yıl boyunca 4’ü demokrat, 3’ü cumhuriyetçi 7 başkan gelip geçmiş, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilan edileli 24 yıl olmuştu. Buna rağmen, dünyanın haberi olmadan “devlet gözetiminde bilimsel ölüm deneyi” sürdürülebilmişti. Bunun kişiyle ya da dönemle bir alakası yoktur; bu bir zihniyettir. Bu zihniyet sapasağlam ayaktadır ve biz dünyanın en saçma tartışmalarını yaparken yoluna devam etmektedir. Okuldan, gazetelerden ve televizyonlardan öğrendiğimiz bilgiyle kendimizi sınırladığımız, tarihin arka odasına kilitlenmiş gerçeklere dikkatimizi yöneltmediğimiz sürece, bu dünyada olup bitenleri anlama şansımız yok. *** Corona virüsle ilgili teknik açıklamalar uzmanların işi. Ben daha çok bu olayın var ettiği sosyolojik, psiko-politik iklime dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu iklimin bizi nasıl bir dünyaya sürüklediğini anlamak için ilkin şu soruyu sormamız gerekir: “Bir insanın âdeta refleksi hâline gelmiş alışkanlıklarını nasıl değiştirirsiniz? Onu, aklına bile gelmediği bambaşka bir düşünce ve davranış dünyasına nasıl ikna edersiniz?” Bunun farklı yolları var. Ama en etkili yollardan biri şu: “Korkutarak.” Örneğin, yüzyıllardır sizin ve atalarınızın yaşadığı toprakları bırakıp gitmeye nasıl ikna edilirsiniz? Canınız tehlikeye girmiş, sokaklar güvensizleşmiş, etrafınız tanımadığınız adamlarla dolmuş, her gün “öldürülme” kaygısıyla yaşamaya başlamışsanız birinin size “buradan gitmelisin” demesine bile gerek yoktur. Küçük teknelerle, ölmek pahasına kendinizi açık denizlerin dev dalgaları arasına bırakırsınız. Her gün ölmektense bir defa ölmeyi göze alırsınız. Bildiğiniz, sevdiğiniz ve bağlarınızın olduğu bir coğrafyadan, “sığıntı” hâline geleceğiniz (o da gelebilirseniz) bir başka dünyaya “kendi isteğinizle” sürülürsünüz. Artık çıkarıldığınız yerin değil, sürüldüğünüz yerin insanı olmak zorundasınızdır. İşte şimdi tam da böyle bir sürgünün eşiğindeyiz. Corona virüs olayına, bunun “zihinsel ve psikolojik” hazırlığının yapıldığı bir olay olarak da bakmakta fayda var. Nereye sürüleceğiz, sürüldüğümüz yerde bizi neler bekliyor? Corona virüsün bize ilk öğrettiği şey “insanın riskli/tehlikeli” olduğudur. Şu çıkarım yanlış mı: Başbakanların, bakanların, bürokratların, meşhur yıldızların, sanatçıların; İngiltere Sağlık Bakanı Yardımcısı’ndan Fransa Kültür Bakanı’na, Kanada Başbakanı’ndan AB Parlamento Başkanı’na kadar, dünyada “en iyi korunanların bile” bulaşabildiği bir virüs,

senin benim gibilere ne yapmaz ki! Bu virüsün bulaşması için “insan” olmanız yeterli! Şu sıralar kiminle etkileşim içinde olmak istersiniz: Bir insanla mı, bir robotla mı? Üstelik robot, insanın verebileceği şeyi size verebiliyor, hatta daha iyisini verebiliyorsa... En önemlisi, robotta Corona vb. “habis virüslerin” yaşayabileceği hücreler de yok! Bir reklamda söylendiği gibi, “İnsan eli değmemiş” 3D yazıcılarla üretilmiş makineler daha güvenli değil mi? Daha bir kaç gün önce 3D yazıcıyla üretilmiş “bifteklerin” daha lezzetli ve sağlıklı olduğu müjdesi verilmedi mi bize? Beslenme, ulaşım, cinsellik, sağlık, hukuk, terapi, eğitim (2023 vizyonuna bir de bu gözle bakmanızı öneririm[1]), ticaret... Yapay zekanın veremeyeceği bir hizmet kaldı mı? Üstelik insan; aldatıyor, öldürüyor, kayırmacılık/ ayrımcılık yapıyor ve bir de bunlar yetmiyormuş gibi virüs bulaştırıyor. Hayvanların insanlardan daha iyi olduğunu düşünmeye başlamadık mı? Robotlar onlardan da iyi! *** İnsan-makine ilişkisinin, insan-insana iletişimden daha güvenilir olduğuna ikna edileceğimiz bir dünyaya sürülüyoruz. “Herkesin herkes için riskli olduğu” düşüncesi, en çok makinelerin ve onları kontrol edenlerin işine geliyor. Şurada yanlış yapmamalıyız: “Makine-insan” modeli değil, “insan-makine-insan” modeli bu: İnsanla insanın ve insanla kendisinin arasına makineler giriyor. Bir insanın kendisiyle ve diğer bir insanla ilişkisinin makineler aracılığıyla sürdürüleceği yeni bir düzen bu. Makinenin tam ortada yer aldığı bu modelde, makinenin sonrasındaki insan biziz; makineden önceki insan kim? O makineleri kim üretiyor, veriyi kim depoluyor/ denetliyor, yazılımı kim kontrol ediyor ve bunları icat edenleri kim finanse ediyorsa o. İnsan benzeri yapay zeka çalışmaları için ilk kez 1956’da New Hempshire’daki Dartmouth Collega’da bir grup “akademisyen” toplandığında onları kim motive etmiş, kim finanse etmişti? Tahmin edebileceğiniz gibi: Rockefeller Vakfı. Rockefeller Vakfı’na yazdıkları mektupta şöyle demişti bu “akademisyenler”: “Makinelerin dil kullanmasını sağlama, soyutlama yapma ve kuramlar oluşturma, henüz sadece insanlara özgü olarak bilinen problemleri çözme ve kendilerini nasıl geliştirebileceklerini anlama için bir deneme yapılacaktır. Biz, bir yaz boyunca dikkatli olarak seçilmiş bilim insanlarının toplanıp çalışmasıyla, bu problemlerin birinde ya da daha fazlasında önemli gelişmeler sağlanabileceğine inanıyoruz” (Evet, yıl 1956’ydı, tam 65 yıl önceydi. Bu parantezin içinde şunu sormak istiyorum: Biz o zaman neyle ilgileniyorduk? O yıl Dartmouth’ta toplananlardan haberimiz var mıydı? Orada yapılanlar umurumuzda mıydı? O toplantının bugünleri var edecek gelişmelerin başlangıcı olduğunun farkında mıydık? ABD o yıllarda, bizim “ebedi müttefikimiz” değil miydi? Biz o yıllarda Kore’de “Allah Allah” sedalarıyla onlar için savaşmıyor muyduk? Peki ya şimdi neyle uğraşıyoruz? Dünyanın en gereksiz, en saçma tartışmalarının içinde debelenmiyor muyuz? Mezhep, meşrep, tarikat tartışmalarının içinde boğulan bir kitlenin başımıza gelenleri ve

gelecekleri bırakın öngörmeyi, anlaması mümkün mü?) *** Corona virüs kaç kişiye daha bulaşır, bu virüs kaç kişinin daha canına mal olur bilmiyorum. Ama veriyi denetleyenlerin ve kontrol edenlerin, Corona’nın, küreselleşmiş bu dünyada ülkeleri nasıl iptal ettiğini, insanları nasıl evlerine kapadığını, yurt içi ve yurt dışı bütün hareketliliği nasıl sınırladığını ve daha da önemlisi “insan insana teması” nasıl tehlikeli bir hâle getirdiğini takip ettiklerinden eminim. İnsanların, ihtiyaçlarını karşılamak için, bir başka insan yerine, makineleri ne oranda kabullenmeye hazır olduklarının analizini yaptıklarına eminim. Artık sadece insansız hava araçlarına değil, insansız okullara, insansız işyerlerine, insansız sokaklara da alışacağız. Hatta insansız evlere de alışacağız. Niye bir insanla yaşayasınız ki? Gördük işte! Canlılık kötü bir şey, insana dokunmak kötü bir şey. Aranızda mesafe olması gerek. Evlendiğiniz kişi bugün olmazsa yarın size bir virüs bulaştırabilir. Çocuğunuz virüslü doğabilir. Dedeleriniznineleriniz zayıflamış savunma sistemiyle sizin ve çocuğunuzun en büyük risk kaynağı haline gelebilir! Halbuki, akıllı deriyle donatılmış bir yapay zeka cinsel partneriniz olabilir. Çocuk da mı istiyorsunuz? Öğrenen, büyüyen, sizinle duygusal bağlantı kurabilecek “çocuk robotlar” da var. Milli Gazete’deki bir yazımızda[2] şöyle demiştik: “Hiç kimse kendi adına konuşamayacaktır; ne erkekler, ne kadınlar ne de çocuklar. Çünkü konuşma yeteneğimiz çalınacak; her şeyin birbirinden koparıldığı bu dönemde, birbirine bağlı kalabilen sadece makineler olacaktır. Makineler herkes adına konuşacak, insan, makinelerin konuştuğuna inanacaktır. İnsan, insanlığını makinelere devredecek; bir kez daha putlara, kendisinin yaratıldığı ruhsuz çamura secde edecektir. Samiri “yapay zekâ”dan ses çıktığına insanı bir kez daha ikna edecek; Harun çaresiz kalacak, Musa kızacak, Nemrut gülecek ve aşağılık damgası bir kez daha üzerimize vurulacaktır.” *** Ne yapmalıyız? Musa’ya tabi olmaya, onun elindeki asanın, Firavun’un büyüsünü yok edeceğine yürekten inanmaya, çağdaş firavunlara karşı “bağlarımızı” korumaya devam etmeliyiz. Müslümanlar ve mustazaflar arasındaki bağlarını korumayan; “etnisite”, “mezhep”, “cinsiyet”, “coğrafya”, “sınıf/statü” vb. sebeplerle bu bağları tahrip eden herkes “yeryüzünü ifsad merkezlerine” destek veriyor demektir. Bunu yapmasak, yapmamış olsak Allah zihnimizi açacak, gücümüzü toplayacak, bizi düşmanlarımıza karşı uyanık kılacak, mücadele azmimizi tahkim edecek ve insanlığın necat bayrağını yeryüzünde dalgalandırmak için elimizden tutacaktır. Sadece O’ndan yardım diliyoruz: “Senden gelecek her hayra muhtacız. Kalplerimize ülfet ver ve insanlığın düşmanlarına karşı bizi dirayetli kıl.”

[1] Şu yazıda bu konuyu ele almıştık: https:// www.islamianaliz.com/m/3765/2023-egitimvizyonu-cift-kanatli-mi-cifte-sadakatli-mi [2] https://www.milligazete.com.tr/ makale/3692214/mucahit-gultekin/yari-savasduzeni-uzerine-bazi-dusunceler ---◄◄


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Havva Koç

prisma

prizma

kochavva@live.nl

AYNA

Koronavirüsü mü,

Kıyamet İmtihanı mı?

“ Hani okuyup da “nasıl olur, bir anne evladından nasıl kaçar, bir evlat ebeveynlerinden nasıl kaçar” diye sorguluyor, anlam veremiyor, hayal dahi edemiyorduk ya, buyurun işte örneğini, provasını yaşadık, yaşıyoruz…

07

İmtihanımız ağırlaşmadı. Biz Allah’ı unuttukça imtihanın ağırlığını hissetmeye başladık” demiş Nuri Pakdil.

Son yaşadıklarımıza bakacak olursak, haksız da sayılmaz. Hayatımızda abarttığımız her özel günün (doğum günü, bekârlığa veda, cinsiyet öğrenme, hamile partileri, kız isteme, söz, nişan, düğün, evlilik yıldönümleri vs.) muhasebesini yapmak için epey bir zamanımız var. Hazırsak başlayalım o zaman. Haydi Bismillah, rast gele… …… Günlerdir Koronavirüsü ile yatıp, Koronavirüsü ile kalkıyoruz. Hakkında epeyce komplo teoriler dinledik, okuduk. Üzerinde kendimiz fikirler ürettik, etrafımızdakilerle paylaştık, yani epeyce toplum olarak bilgilendik. Bu doğrultuda sizlere Koronavirüsünün götürdüklerini değil de, beraberinde getirdiği güzelliklerden bahsetmek istiyorum. Yüzünüzü buruşturarak baktığınızı hissediyorum şuan. Ama çok ciddiyim açıkçası.

“Koronavirüsün getirdiği güzellikler neler olabilir ki?” diye soranlara şu başlıkları sıralayabilirim: Hep bir vakit bulamamaktan, koşuşturmayla geçen günlerimizden kendimize, ailemize vakit ayıramamaktan yakınıyorduk ya, şimdi bol bol vaktimiz var. Tefekküre, kendimizi tanımaya, sorgulamaya, kendi iç dünyamıza inmeye vaktimiz var. Beraber kahvaltı, yemek hazırlayıp uzun uzun masa başında sohbet, muhabbet etmeye vaktimiz var. Etrafımızda ki komşularımıza, ihtiyaç sahibi olanlara, yaşlılara yardım etmek için fırsatımız var. Okumak için aldığımız, fakat fırsat bulamadığımız kitaplığımızda hüzünle bize bakan kitaplarımızı okumaya bolca zamanımız var. Düzenlenmesi gereken çekmece, dolap, balkon, teras, bahçe vs. hepsini düzenlememiz için bolca vaktimiz var artık. Hiçbir şeyi ertelememiz için bahanemiz yok. …… Peki ya kolonyanın muhteşem dönüşüne ne demeli? Anadolu’da eve gelen misafirlere öncelikle kolonya tutma âdeti, nazikçe misafiri dezenfekte etmek yöntemimizmiş. Unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimizden biri. Şuan bu davranışın ne kadar ince, ne kadar narin, ne kadar önemli olduğunu toplum olarak birlikte farkındalığını yaşadık. Sanırım bu geleneğimiz bir asır daha unutulmaz….

…… Koronavirüsünün getirdiği diğer bir güzellikte, basının önemini anlamış olmamız. Maalesef Avrupa’da yaşayan Türk toplumu olarak, dolayısıyla Türk dernekleri/ kuruluşları/ vakıfları olarak basın gereksiz, önemsiz olarak görülüp desteklemek noktasında hep geri planda kalınmış. Lakin yabancı görsel ve yazılı basının Koronavirüsü ile alakalı yaptıkları her haber başörtülü/cami fotoğrafları paylaşılarak servis etmeleri, bu konuda bizlerin elinde olan görsel ve yazılı basının, çalışmalarımızın desteklenmesinin ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Umarım bu konuda güzel, ses getirir çalışmalar olur ve vakıflar, dernekler destekler. …… Peki ya sizce Koronavirüsü bizim için bir nevi kıyamet gününe prova değil mi? Allah (cc) bu noktada da ne kadar Rahmet sahibi olduğunu gösteriyor. Hani okuyup da “nasıl olur, bir anne evladından nasıl kaçar, bir evlat ebeveynlerinden nasıl kaçar” diye sorguluyor, anlam veremiyor, hayal dahi edemiyorduk ya, buyurun işte örneğini, provasını yaşadık, yaşıyoruz… Ve gün gelecek, “bu da geçti hamdolsun” diyeceğiz… ---◄◄

“Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed s.a.v.

Anma ve Maide-i Kur’an programı düzenlendi

Kuzey Hollanda Millî Görüş Federasyonu tarafından Hollanda’nın Amersfoort şehrinde Masal Party Event salonunda muhteşem katılımla “Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed s.a.v. Anma ve Maide-i Kur’an” programı organize edildi. Programa Türkiye’den Hafız-Kari Abdulkadir Şehitoğlu, Hafız-Kari Bünyamin Topçuoğlu, Avusturya’dan

IGMG Genel Başkan yardımcısı eski Avusturya Müftüsü Mustafa Mollaoğlu ve Almanya’dan sunucu Muhammed Ali Toptaş katıldı. Program, Kuzey Hollanda hafızlarından Sefa Arda’nın açılış Kur’an tilavetiyle başladı. Ardından Bölge Başkanı Oktay Dalmaz’ın yurt dışında olması nedeniyle Başkan Vekili ve Teşkilatlanma Başkanı Ahmet Duran kısa bir selamlama konuşması yaptı. Ardından muhteşem sesiyle Hafız Bünyamin Topçuoğlu Kur’an ziyafeti verdi.

MG kitabevinin katkılarıyla kitap çekilişleri, Ensar Travel’in katkılarıyla Bosna-Kudüs ve Umre çekilişleri yapıldı. Yine Hafız-Kari Abdulkadir Şehitoğlu katılımcı misafirlere Kur’an ziyafeti verdi. Programda minik kızımız Hafsa Adıgüzel “Seccaden Kumlardı” adlı şiiri seslendirdi. Verilen öğle namazı molasından sonra kasidesiyle Abdulkadir Şehitoğlu katılımcıları mest etti. IGMG Genel Başkan yardımcısı Mustafa Mollaoğlu sözü alarak Hz. Muhammed’in (sav) hayatından ve sahabeler den örnekler vererek efendimiz yad edildi. Programın 8 Mart Kadınlar gününe denk gelmesi sebebiyle İslam’ın kadına verdiği değerden bahsederek sahabe kadınlarından da örnekler verdi. Kuzey Hollanda’nın birçok çalışmalarda öncü ve örnek olduğunu belirterek teşekkür etti. Ardından Hafızlık icazet törenine geçilerek mezun olan hafız ve Hafizelere, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından imtihanlarda sertifika almaya hak kazananlara sertifikaları takdim edildi. Programa sponsor olan iş adamlarına da bir

teşekkür hediyesi takdim edilerek hafız Bünyamin Topçuoğlu’nun kapanış Kur’an tilavetiyle program son buldu. Haber-Fotoğraflar: Ali Andal ---◄◄

Groothandelsmarkt 69-78 3044 HC Rotterdam info@tur-ned.nl www.tur-ned.nl +31(0)10 43 78 812

Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

Hakkımızda... Tur-Ned International Trading BV firması 1992 yılında kurulmuş, 27 yıldan beri etnik piyasada kuru gıda grubu ürünlerde Türkiye’nin ve Dünyanın kaliteli markaların marketlere tedariğini yapmaktadır. Bünyemizde yaklaşık 60’a yakın kaliteli marka ürünleri bulunmaktadır. Türkiye’nin önde gelen, AKFA, ALTINDAMLA, BAKAN, BAŞHAN, ÇAYKUR, COLOMBO ÇAYLARI, ECE, HAZAL, MARMARA BİRLİK ZEYTİNLERİ, NUHUN ANKARA MAKARNASI, ÖNCÜ, ORKİDE ve TUKAŞ gibi kalitede öncü markaları Rotterdam toptancı halinde 1500 m2’lik satış mağazasında ve günlük dağıtım ağıyla müşterilerinin hizmetine sunmaktadır. Haftanın 5 günü (Pazartesi-Cuma) Hollanda’nın tüm bölgelerine servisle ürünlerimizi ulaştırmaktayız. İş ortaklarımızın taleplerini yerine getirebilmek ve tüketicinin kaliteli ürünlerle bulaşmasını sağlamak için yönetim, pazarlama ve servisteki ekibimizle en iyi tedarikçi olabilme prensibiyle çalışmaktayız.


08

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

actualiteit

aktualite

Hollanda’da hayat

ALINAN/GASPEDİLEN ve VERİLEN

HAKLARIMIZ

.........................................................................................................................................................................................................................................

Hollanda gündemini yakından takip eden ve bu gündemleri kendi sosyal medya hesaplarında yorumlarıyla paylaşan pek çok insanımız var. Bundan böyle gündeme ilişkin paylaşımları, zaman zaman gazetemizde de değerlendireceğiz. Sizlerden de bu konuda katkı bekliyoruz...

Açıklanan yeni tedbirler sonrasında, teravih ve bayram namazı kılınamayacak

Sağlık Refah ve Spor Bakanı Bruno Bruins istifa etti.

Willem Alexander: “Koronavirüsü yenemiyoruz, yalnızlık virüsünü durdurabiliriz”

Hollanda Adalet ve Güvenlik Bakanı Fred Grapperhaus, düzenlediği basın toplantısında, hükümetin Koronavirüs kapsamında aldığı yeni önlemleri ve kararları açıkladı. Grapperhaus, daha önce alınan kararda 6 Nisan’a kadar iptal edilen planlanmış etkinliklerin ve toplantıların 1 Haziran’a kadar uzatıldığını söyledi. Grapperhaus, dışarıda 3 ve daha fazla kişinin bir araya gelmesi ve kişiler arasında 1,5 metreden az mesafe olması hâlinde ceza kesileceğini belirterek, bu kapsamda kişilere 400 avroya, kurum ve şirketlere ise 4000 avroya kadar ceza uygulanacağını ifade etti. Hollanda’da alınan bu kararlar neticesinde 24 Nisan’da başlayan Ramazan ayı boyunca Teravih Namazları kılınamayacak. Alınan bu kararlar neticesinde her hangi bir değişiklik olmazsa bayram namazını da kılmak mümkün olmayacak. ---◄◄

Hollanda Parlamentosu’nun alt kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi’nde düzenlenen koronavirüs toplantısında bayılan Hollanda Sağlık Refah ve Spor Bakanı Bruno Bruins istifa etti. istifasının nedeninin aşırı yorgunluktan olduğu ifade edildi. Bruins, “Yoğun geçen haftaların yorgunluğuyla bayıldım, şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.” ifadesini kullanmıştı. Muhalefetteki ismi uzman olduğu için bakan yaptı! Hollanda Başbakanı Rutte, Korona virüs salgını ile mücadele kapsamında, Sağlık Bakanlığı’na muhalefetteki İşçi Partisi’nden (PvdA) Martin van Rijn’i atadı. Başbakanı Rutte, Koronavirüsle mücadele konusunun partiler üstü millî bir mesele olduğunu belirterek, Martin van Rijn’in sağlık alanında yılların tecrübesine sahip olduğunu ve 3 ay süreyle geçici Tıbbî Bakım(Sağlık) Bakanı olarak görev yapacağını ve duyurdu. ---◄◄

Hollanda Kralı Willem-Alexander, 6 yıl sonra ilk kez koronavirüs salgınıyla ilgili olarak ulusa sesleniş konuşması yaptı. Koronavirüs sebebiyle hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyen Kral Willem-Alexander,”Koronavirüsü durduramayız, ancak yalnızlık virüsünü durdurabiliriz.” dedi. Virüsle mücadeleye katkıda bulunan herkese teşekkür eden Kral Willem-Alexander, şunları söyledi:“Sağlık kuruluşları yüksek baskı altındalar. Onlara güvenimizi vermeye ve tüm yönleri takip etmeye devam etmemiz önemlidir. Akıllarında tek bir hedefleri vardır ve bu krizden geçmenin en iyi yolu bulmaktır. Bunun yanında korunmasız insanlar için riskleri en aza indirmek. için olağanüstü çaba gösteriyorlar. Yakın çevremizde kimin daha fazla ilgiye ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Bu birlikte geçmemiz gereken bir şey ve insanlar bunu fark ediyorlar. Koronavirüsü durduramayız, ancak yalnızlık virüsünü durdurabiliriz ---◄◄

Türkiye’den yeni gelenlere, zorunlu uyum kursu ertelendi Hollanda Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanı Wouter Koolmees Hollanda Temsilciler Meclisin’e (Tweede Kamer der Staten-Generaal) göndermiş bulunduğu mektupta; Türkiye’den yeni gelenlere, Uyum Kursları ve Uyum Sınavı (Inburgeringstelsel/ Inburgeringscursus/Inburgeringsexamen) zorunluluğu getiren yasanın yürürlük tarihinin 1 Temmuz 2021’e ertelendiğini belirtti. Yasasın Hollanda ve Avrupa Birliği yasaları ile hukuki boyutu ve uygunluğunun incelenmesi için, Hollanda Danıştayına (De Raad van State) gönderilen yasa önergesi, Mayıs ayında Hollanda Temsilciler Meclisínde görüşülerek karara bağlanması beklenmektedir. Nejat Sucu ---◄◄

İlkokulu bitirme sınavları (Cito-toets) iptal edildi Hollanda’da İlkokulu bitirme ve orta öğretime devam etmek için seviye belirleme sınavı olarak yapılan Cito-toets uygulaması, Korona Virüs nedeniyle iptal edildi. Sınav yerine, sınıf öğretmenin vereceği tavsiye geçerli olacak.Hollanda Eğitim Bakanı Arie Slob, “İlkokul son sınıf öğrencilerinin hangi düzeyde bir ortaokula gidebileceğini belirlemek için yapılacak Cito-toets sınavının tamamen iptal edildiğini” duyurdu. Bakan Slob, “Bu sene okul bitirme sınavları yapılmayacak. Öğretmenlerin verdiği tavsiye daha bağlayıcı. Onların verecekleri tavsiye, bir sonraki eğitim yılı için geçerli olacaktır” dedi. İlkokul son sınıfta çocuğu olanlara duyurulur… Bu sene Cito-toets, yani ilkokul bitirme ve orta dereceli okul için seviye belirleme sınavları yapılmayacak. Daha önce sınıf öğretmenlerinden alınan tavsiye geçerli olacak. ---◄◄

Çok sayıda ‘corona-ww’ başvurusu yapılıyor Hollanda’da yaklaşık 50.000 şirket, Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı’ndan çalışma sürelerini kısıtlamak için başvuruda bulundu. Sosyal Güvenlik Kurumu UVW, werktijdkorting adı altında şirkete yardımda bulunuyor. Hollanda’da yaklaşık 50.000 şirket, Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı’ndan çalışma sürelerini kısıtlamak için başvuruda bulundu. Şirketler, yeni korona virüsünün sonuçları nedeniyle önümüzdeki iki hafta içinde çok daha az çalışmayı veya hiç çalışmamayı düşünüyor. Liste gittikçe büyüyor. Bu hafta sonundan önce sayı 5000 şirketteydi, Mart başında bu programı kullanmak isteyen sadece birkaç yüz şirket vardı. Şimdi ise 50 bin şirkete yaklaştığı belirtildi. Pazar gününden itibaren kafe, restoran, spor klüpleri, saunalar, kahvehaneler, tiyatro ve eğlence merkezleri 3 haftalığına kapatıldı. Hollanda’daki kamu yaşamının büyük bir kısmı kapatıldı. İşverenlerin maliyetleri azaltması için tanınan hak ile bir nebze olsun rahatlama sağlanması bekleniyor. Ancak başvuruların bu denli olması, bu kezde bakanlıkta yoğunluğa neden oldu. Başvuruların hızlı sonuçlandırılması için yoğun mesai harcandığı duyuruldu. Eğer işverenseniz, sizde UWV nin sunduğu bu indirim ve yardımdan faydalanabilirsiniz. ---◄◄

4 kişinin öldüğü tramvay saldırısı sanığı Gökmen Tanış’a ömür boyu hapis Utrecht kentinde geçen yıl 18 Mart’ta 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan tramvay saldırısının sanığı Gökmen Tanış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Hollanda’nın Utrecht kentinde geçen yıl 18 Mart’ta 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan tramvay saldırısının sanığı Gökmen Tanış, “terör amaçlı saldırı, cinayet, yaralama ve terör amaçlı tehdit” gerekçesiyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme, Tanış’ın, “gerçekleştirdiği terörist saldırıdan gurur duyduğu ve hiçbir pişmanlık göstermediği için, benzer suçu yeniden işleme riski bulunduğunu” bildirdi. Bu nedenle, Tanış için en uygun cezanın ömür boyu hapis olduğu ve klinikte zorunlu tedaviye gerek bulunmadığı belirtildi. Bu durumda, Tanış’ın 25 yıl sonra serbest bırakılması olasılığı ortadan kalkacak. Sanık, tedavi olmadığı için yeniden topluma dönmesinin tehlike oluşturacağı gerekçesiyle, ömrünün sonuna kadar cezaevinde kalacak. Yozgat’ın Boğazlıyan nüfusuna kayıtlı olan 38 yaşındaki Tanış, 15 Mart 2019’da Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde meydana gelen cami saldırısına misilleme amacıyla Utrecht saldırısının gerçekleştirdiğini söyledi. Utrecht’teki 14 Ekim Meydan’ındaki bir tramvayda meydana gelen saldırı sonucu 4 kişi yaşamını yitirmiş, 3 kişi de ağır yaralanmıştı. Geniş çaplı operasyon sonucu saldırının yaşandığı 18 Mart akşamı yakalanan Tanış, savcılık sorgusunda “inancına yönelik hakarete misilleme amacıyla” saldırıyı gerçekleştirdiğini söyledi. Gökmen Tanış sorgusunda, “Müslümanların çektiği acıyı hissedin. Sizi ve kanunlarınızı tanımıyorum, sadece Allah’ın kanunlarını tanıyorum” dedi. Tanış, 3 hafta önce başlayan yargılaması sırasında, saldırgan hareketleri nedeniyle sık sık salondan atıldı. Mahkeme heyeti ile avukatına tüküren, polislere küfreden Tanış, duruşma salonundaki kurban yakınlarına da zaman zaman sataşıp, alay etti. Savcı ve mahkeme heyetine göre, saldırıdan önce radikalleştiği belirlenen Tanış, planladığı terörist saldırı ile toplumu dehşete düşürerek, amacına ulaştı. Koronavirüs salgını nedeniyle, kurban yakınları duruşma salonuna alınmadı. Mahkeme dışında bekleyen az sayıda kurban ---◄◄ yakını, Tanış’a verilen cezayı alkışlayarak karşıladı.


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Mehmet Şükrü Oflaz

opinie

görüş

KUMANDALI

Y

az aylarına mahsus şarkılar yapılır. Çabucak tüketime yönelik. Kim düşünecek yaz ayında. Başlık böyle bir şarkının ismi. Böyle bir şarkıyı yapanların ve müşteri olanların gönül akışı nasıl acep. Bu dünyada yerleri var. Sesleri var yani...

Dünyada şu anda geçerli bir işleyiş var. Efendiler kendilerine yeni köleler ve sömürü alanları açmak için her türlü yolu en sofistike yöntemlerle deniyorlar. Sömürülen insanların bu hâllere düşerken geçirdikleri merhaleler neredeyse aynı. Bob ve arkadaşları bunu marihuana, müzik ve dansla aşmayı denediler.

KALEMDÂR

oflaz-aliya@hotmail.com

UZAKTAN

Uzaktan kumandayla iş görenlerin dikkatle takip edilmesi gerekir. Kim hangi hakla bir başkasını, -bu sevgilisi olsa bile- uzaktan kumanda ile yönetebileceğini düşünebilir. Kumandanın diğer tarafında ki insan böyle bir işi nasıl kabullenebilir. Acaba böyle bir durumun mümkün olması, kurulu düzenin uygunluğuyla alakalı olabilir mi? Yani kimse garipsemiyorsa, bunu sistemi inşa edenlerin insan tasavvurun dünyada hâkim olmasıyla açıklayabilir miyiz? Acaba biz de uzaktan kumandayla idare mi ediliyoruz? George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” adlı romanının ilk okuduğumda benim dikkatimi en çok çeken şey, insanlardan çiftliğin yönetimini el birliğiyle ele geçirdikten sonra idarenin başına geçen Napolyon ve Snowball adlı iki domuzun, köpek yavrularını hiç kimseye çaktırmadan tavan arasında yetiştirmeleri ve ileride kendilerine haksızlık yapıldığını iddia ederek karşı çıkan diğer hayvan yoldaşlarını bertaraf edecek sadık bekçiler olarak kullanmaları. Aralarda olan şeylerden daha dikkat çekici gelmişti. Orwell’ın bir diğer önemli kitabı olan “1984” romanında, dikkatimi en çok Büyük Birader’in önceki senelerde yaptığı konuşmalarda yanlış çıkan tahminlerin kayıtlarının yok edilmesi için bir kurumun oluşturulması idi. Roman imkânlarıyla bize çok önemli ihbarlarda bulunuyor bu iki roman. Bu iki romanın çizdiği tablonun temelini bize anlatan başka bir eser var.

09

Cahit Zarifoğlu Bey’in “Katıraslan” adlı hikâye kitabı. Bu kitap çocuklar için yazılmış. Fakat kanaatimce çok sağlam, öncesi ve sonrası ile bir toplum tahlili içermektedir. Zarifoğlu’nun Katıraslan’da toplum oluşumuna dönük, dikkat çektiği iki unsuru belirtmekle yetinelim. Toplum oluşumunu tetikleyen bu iki unsur; “korku” ve “tuhaflık”tır. İnsanlar dış bir tehdide karşı bir araya gelirler ve onunla mücadele etmek için çeşitli alet edevat geliştirirler. İnsanlar arası ilişkiler çeşitlenir ve kurumlaşma meydana gelir. Önce ordu kurulur. Ordu, toplumun dış tehdit korkusuna karşı maddileşmiş yönüdür. Diğer kurumlar, ordu merkezinde oluşur, onun ihtiyaçlarına binaen şekil alır. Kurumlar arası ilişkiler “sistem” oluşturmaya başlar. Tuhaflık ise entelektüel, kültürel, düşünsel oluşumların tetikleyicisidir. Ortada anlam verilemeyen ama inkâr da edilemeyen bir gerçek, Katıraslan vardır. O güne kadar karşılaşılmayan bir gerçek önce anlamlandırılmalıdır ki zihinsel sağlık, iç huzur, kendini güvende hissetme tesis edilebilsin. İnsanlar için sadece korkuya, yani can güvenliği tehlikesine karşı oluşturulan ordu tek başına yeterli olmaz. Bir de iç huzuru sağlayacak anlamlandırma, tanımlama hareketi gerekir. Bu da bir olayla ilgili yapılan araştırma, tahmin yürütme ve yorumda bulunmalarla gerçekleşir. Katırın üzerine binen bir aslan, tüfekle ateş ederek, insanı yaralamıştır. Bunu dört kişi görmüştür. Ortada bir de yaralı vardır. Fakat bu, hiç de inandırıcı değildir. Yaralanan kişi, gerçeğin inkâr edilmesine engeldir. Aslında bu dört kişi katıra binmiş aslan da diyemezler. Öyle olsa tanımlama yapılmış, anlamlandırma bitmiştir. Onlar bunu fark etmedikleri için Katıraslan diyerek, ortaya yeni bir tür sürerler. Fakat diğer insanlarda bunun karşılığı hemen bulunamaz. Bulunması için zaman gerekir.” Zaman içinde bunun temelleri hurafelerle, sırlı olaylarla atılır. Toplumların varoluşlarını/ üstünlüklerini dayandırdıkları destanlar, olağan üstü sırlı olayların ne türden olduklarını, aşamalarını ve bunları yorumlayışlarını Paul Hazard’ın “Batı Düşüncesinde Büyük Değişim” adlı eserinde rahatlıkla görebiliriz.

“Görebiliriz” dedim. Zikrettiğim kitaplar izlek olabilir. Yazının ve sözün kıymetli olduğu zamanlar geçti, şimdi gözün/görüntünün hâkimiyeti var. Bu yaygınlaşmış vaziyette. Dolayısıyla manipüle edilebilirlik sadece bireyler açısından değil, toplumlar açısından çok kolay ve etkin. Burada sadece teknik bir konudan bahsetmiyorum, insan denen eşref-i mahluka kastediliyor. Yani, geçen yıl yayınlanan bir araştırmaya göre internette bir dakika içinde 266 bin saat Netflix izleniyor, 38 milyon WhatsApp mesajı gönderiliyor, 4 milyon 300 bin video seyrediliyormuş. Dahası, günde ortalama 2,5 kentilyon (katrilyondan sonra geliyor, diğer bir ifadeyle katrilyon kere bin) veri üretiliyormuş. Peki, bu üretilen/tüketilen bilgi ne anlama geliyor? Bizim daha iyi, daha doğru kararlar aldığımız; daha mesud, daha hikmetli insanlar olduğumuz anlamına mı? Yoksa üretilen bu devasa veri yığını “maskeleme” amacıyla mı kullanılıyor? Bir olay gündeme geldiğinde o olayı nasıl ele aldığımız, o olayı nasıl gördüğümüz önemlidir. Söz konusu olayla ilgili bize birçok bilgi verilebilir ama o bilgiler olayın gerçek anlamını maskelemek amacını taşıyabilir. Yani aslında verilen bilginin amacı bilgilendirmek değil, asıl bilgiyi saklamak olabilir. Bu bazen bilinçli de olmayabilir. Çünkü üzerimize kurulan epistemolojik hegemonya, bizim hangi olayı göreceğimizi ve o olayın neresini göreceğimizi belirler. Daha açık bir ifadeyle, bir olay gündeme gelmeden önce aslında bizim o olaya yapacağımız yorumlar, göstereceğimiz tepkiler çok öncesinden belirlenmiştir. ‘Uzaktan Kumandalı’ yaz şarkısını kim hatırlayacak. Söylendi ve tüketildi. Her gün tükenen insan gibi... Ama zaman geçtikçe anlaşılıyor ki, birileri bizi uzaktan kumanda etmek için sağlam ve korkunç planlar yapıyor. “Çözüm nedir?” diye sorabilirsiniz, benim aklıma bilmem nedendir şu hadis geliyor; “Halanız hurma ağacına hürmet ediniz. Çünkü o, Âdem (Aleyhisselâm)’ın çamurunun artığından yaratılmıştır”. ---◄◄


10

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

actualiteit

aktualite

İlhan Karaçay

GÜNDEM

ilhan@karacay.nl

KORONAVİRÜS DÜNYAYI VE İNSANLIĞI NASIL DEĞİŞTİRECEK?

T

ehlike sadece virüs ve aç kalmakta değil, ABD’den sıçrayacak olan tedhiş/ korkutma/ürkütme/terör de tehlikedir. 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki ikiz kulelere uçaklarla yapılan saldırıdan sonra konuşan ABD Başkanı George W Bush, ‘Bugünden itibaren dünya yeniden şekillenecek’ gibisinden bir laf etmişti. Gerçekten de o günden sonra dünya yenden şekillendi ve bir yığın radikal grup, para ve silah desteği ile Ortadoğu’da kelle koparmış ve ülkeleri parçalamaya çalıştı. Bu kargaşa hâlâ da sürüyor. Şimdi yeni bir felaketin içine girdik. Bu felaket için de ‘Bir virüs saldırısı’ deniyor ama, biz yine de doğal bir salgın olarak kabul edelim ve bu virüsün yaratacağı yeni dünyadan söz edelim. Korona adı verilen virüsün Çin’den tüm dünyaya yayılması sonucunda, hemen hemen her ülkede yaşayanlar, zor günler geçirmeye başladılar. Bazı ülke halkları âdeta tecrit edildiler. Ülkelerin çoğunda ise insanlar kendi istekleri ile kendilerini evlerine hapsettiler. Tabii ki, durumun daha vahim bir hal alacağını tahmin edenler, evlerine yiyecek ve araç gereç stoku yapmaya başladılar. İnsanlar, eşit haklara sahip olan diğer insanların uğrayacakları mağduriyete bakmadan alış veriş yerlerine daldılar ve ne buldularsa silip süpürdüler. Hollanda Başbakanı Rutte, bunu yapanlar için ‘a sosyal’ (Basit-bayağı, sosyal olmayan) sözünü kullandı. Doğrudur, hemcinslerinin de aynı yiyeceğe, araç ve gerece sahip olma hakları olduğunu göz ardı eden paralı yağmacılar, henüz başlangıç olduğu halde insanları zor durumda bıraktılar. Ama bu paralı yağmacıların da kendilerini savunan bir görüşleri vardı: ‘Ne yapalım, biz yapmasak başkası yapacak ve bu defa biz aç kalacağız.’ Bu konu tabii ki çeşitli şekillerde tartışılır.

Yukarıda yazdıklarım, insan egoistliğinin nerelere ulaşacağını ve insanlığın da hangi rüzgar ile yozlaşacağını anlamamıza yeterli olabilir. Ama, son anda ABD’den gelen bir haber ile gerçekten irkildim. Yukarıda yazdığım olumsuzluklarla mücadele edebiliriz ama, ABD’deki son gelişmelerden sonra, yaşamımızı sadece bir virüsün değil, ABD’den buralara sıçrayacak olan bir tedhiş ile mücadelede zorluk çekeceğimizi söyleyebilirim. Nedir bu tedhiş biliyor musunuz? Dün, Hollanda’nın ciddi gazetelerinden Volkskrant’ta şöyle bir başlık vardı: ‘Biz tuvalet kağıdı kuyruğuna girdik ama, onlar silah ve kurşun kuyruğuna’. Gazetenin ‘Onlar’ dediği, ABD’liler idi. Meğerse Amerikalılar, doğacak olan açlıktan ötürü evlere saldıracak olan insanlardan korunmak için silah ve kurşun satın alma yarışına girmişler. İşte bu, önü alınmaz bir tedhiş/terör doğurur. ABD’de silahlanmak için kuyruğa giren insanların amaçları nedir acaba? Düşünebiliyor musunuz? Vahşi Amerika’dan sıçrayacak olan bir kıvılcım, dünyanın her tarafında insanları bu tedhişe ve savunmaya zorlayabilir. Ne diyelim? Bizi yönetenler bu tehlikeli oluşumu da göz önünde tutmalı ve önlemleri düşünmelidir. Allah hepimizi korusun ve akıl fikir versin. ---◄◄

Esrar depolamak için uzun kuyruklar oluşturan insanlara her şehirde rastlanıldı Hadi, yemek ve araç gereç sıkıntısı yaşamamak için alış-veriş yerlerini boşaltan gözü açlara bir şey demeyelim, ya esrar stoklamak için kuyruğa girenlere demeli? Yukarıdaki gelişmelere baktığımız zaman, aylarca süreceği tahmin edilen bu durumun, insanları ne hâle getireceğini ve psikolojik durumun nerelere varacağını kestirmek zor olacak. Sosyal ve kültürel yaşamın ne hâle geleceğini tahmin etmek de zor. 11 Eylül’den sonra ABD Başkanı’nın söylemiş olduğu ‘Bugünden itibaren dünya yeniden şekillenecek’ sözünü şimdi de söylemek mümkün.

Gençlere rol model...

PROFESYONELLER BULUŞMASININ BU AYKİ KONUĞU SERDAR GÖZÜBÜYÜK İDİ

Haber-Fotoğraf: Zeynep Aktalan Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz’ın inisiyatifinde başlatılan, Hollanda’daki mesleki hayatlarında, işinde başarıya ulaşmış, profesyonel olmuş Türk asıllı vatandaşlarımız ile Hollanda’daki gençlerimizi bir araya getirerek “Profesyoneller Gençlerle Buluşuyor” temalı söyleşinin dördüncüsünü gerçekleştirildi. Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz’ın moderatörlüğünü yaptığı programda ünlü hakem Serdar Gözübüyük tecrübelerini ve yaşadıklarını anlatırken, katılımcı gençler de akıllarına takılan tüm soruları sordular. Gençler, başarıya giden yol hakkında bilgi ve tecrübeleri, FIFA kokartlı Türk asıllı hakem Serdar Gözübüyük’ün kendi ağzından dinleme fırsatı buldular. Başkonsolos Yılmaz, program öncesi yaptığı konuşmada “İdlib’de şehit düşen askerlerimizin yüreklerimize düşen acısı ile bu programa başlıyoruz. Milletimizin başı sağ olsun, şehitlerimize rahmet ailelerine de sabır ve başsağlığı diliyorum” dedi. ---◄◄

DOĞU TÜRKİSTAN HEYETİNDEN NIF’E ZİYARET

Haber-Fotoğraf: Zeynep Aktalan Avrupa Doğu Türkistan Eğitim Merkezi Başkanı Abdurrahman Abdullah ve Sekreteri İsa Sawut, NIF Güney Hollanda Bölge Başkanı Mustafa Aktalan’ı bölge merkez binasında ziyaret etti. Sıcak bir atmosferde geçen ziyarette, hem başkanlığı yeni devralan Aktalan tebrik edildi hem de Hollanda Millî Görüş Teşkilatlarının Doğu Türkistan davasına verdiği destek dile getirildi. Teşkilatın göstermiş olduğu bu duyarlılıktan dolayı, başkan şahsında teşkilata şükranlarını sundular. Yaptıkları ve yapacakları çalışmalarla alakalı görüş alışverişinde bulunan heyet, daha sonra Doğuş Gazetesi elemanlarından Zeynep Aktalan ile görüşerek, yardım kampanyası ile alakalı bilgi verdi. Teşkilatın Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için başlatacağı yardım kampanyasının hangi şartlarda daha kolay ulaşımı noktasında görüş bildiren heyet, ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade ederek bölgeden ayrıldı. ---◄◄

MİLLİ GÖRÜŞ’ten yaşlılara ve yardıma muhtaç olanlara yardım

SAĞLIK PERSONELİNE AYET İLE TEŞEKKÜR

illî Görüş Teşkilatlarına bağlı Hollanda İslam Federasyonu (NIF), ülkede koronavirüs kapsamında alınan önlemlerden dolayı yaşlılara ve yardıma muhtaç olan kişilere yardım ediyor. NIF tarafında yayınlanan basın bildirisinde, uluslararası bir proje olan “Komşuna el uzat” kampanyası ile koronavirüs krizi sürecinde 13 farklı kentte 260 gönüllü ile yaşlılara ve yardıma muhtaç kişilere her türlü konuda yardımcı olmak istedikleri belirtildi. Bildiride, amaçlarının yardım etmenin yanı sıra bu süreçte yaşlıları ve yardıma muhtaç kişilerin unutulmadığını göstermek olduğu belirtilirken, gönüllülerin yardıma muhtaç olan kişilere, gıda, ilaç, alışveriş gibi ihtiyaçlarını

Hollanda’da bir hastanenin karşısındaki otobüs durağına asılan ve Kur’an-ı Kerim’den bir ayetin yer aldığı afişle, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele eden sağlık personeline teşekkür edildi. Millî Görüş Teşkilatlarına bağlı Amersfoort Rahman Camisi yöneticileri, Kovid-19 krizinde yoğun bir şekilde çalışan sağlık personeline teşekkür etmek için afiş hazırladı. Meander Hastanesi’nin karşısındaki otobüs durağına asılan İngilizce ve Hollandaca yazılı afişte, Kur’an-ı Kerim’den “Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” ayeti yer aldı. Ayrıca afişte “Teşekkürler sağlık personeli” ifadeleri kullanıldı. Rahman Camisi Başkanı Ramazan Yıldız, bu süreçte sağlık personellerine büyük emekler harcadıklarından dolayı teşekkür amaçlı bir afiş hazırladıklarını söyledi.---◄◄

M

gidermek için yardımcı olacakları kaydedildi. Söz konusu kampanya ile onlarca yardıma muhtaç kişiye ulaşıldığı ifade edilen bildiride, daha fazla kişiye ulaşmayı hedefledikleri aktarıldı. Bildiride ayrıca bir gönüllünün şu sözlerine yer verildi: “Yaşlı bir amcayı telefonla arayarak bir şeye ihtiyaçları olup olmadığını sorunca ağlamaya

başladı. Aynı şekilde yaşlı bir teyze de ağladı ve bize teşekkür etti. Yaşlılar için gerçekten zor bir durum. Sadece yaptığımız telefon görüşmesinden bile çok mutlu oluyorlar.’’ Daha fazla kişiye ulaşabilmek ve destek olmak için mevcut gönüllülerin dışında kampanyaya katılmak isteyenlerin NIF ile irtibata geçebilecekleri duyuruldu. ---◄◄


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Ethem Emre

spotlight

spotlar

YANLIŞ İFADE

R

ANDSTAD PERSONENSCHADE BV SUNAR! Bu makalemizde, Kaza Hukuku kapsamında, kaza mağdurların dosya sürecindeki sorumluluklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Dosyanın düzgün yürütülmesi için, müşteriden gelecek bir çok bilgi ve belge önemlidir.

Nejla Erdoğan:

HAKLARIMIZ

e.emre@letseladvies.nl

KAZA SONRASI

Bir değişiklik olunca ne yapmalı? Kaza dosyanız işleme alındıktan sonra, durumunuzla ilgili olan ve dosyanız için önem arz eden bilgileri mutlaka zamanında bize iletmeniz gerekmektedir; bir kaç örnek: - İletişim bilgilerinin değişmesi - Yeni bir sağlık tedavisine başlamanız - Yeniden çalışmaya başlamanız - İşyerinizle ilgili önemli gelişmeler, örneğin: satış, personel alımı vb. - Kaza bağlantılı yapılması zorunlu büyük masraflar gibi… Özetle söylemek gerekirse; dosyanızı ilgilendiren tüm konularda zamanında bizimle iletişim kurmuş olmanız, paylaşmanız önem arz etmektedir. Çünkü bazı önemli kararları

almadan önce, temsilciniz aracılığıyla sigorta bilgilendirilmelidir. Böylelikle sonradan sigorta ile zararlar konusunda tartışmaya yol açabilecek sorunların da önüne geçilmiş olunabilir.

O nedenle sağlık sürecinin iyi takip edilmesi gerekir. Eğer ne yapacağınızı bilemediğiniz durumlarda, mutlaka temsilcinizle görüşmeniz tavsiye edilir.

Belgeler Kaza dosyalarında bilgi ve belgeler çok önemlidir (onderbouwing en bewijsstukken). Örneğin; kazadan dolayı zorunlu yapılan masraflarla ilgili belgeler mevcut ise, sigorta da ödemelerde zorluk çıkarmaz. Hollanda’da ünlü bir deyim vardır, bilirsiniz “Wie vraagt, moet bewijzen”. Zararların kazadan dolayı meydana geldiği ispat edilemezse, sigorta ya hiç ödeme yapmaz ya da kısmi bir ödeme yapabilir. Gelir kaybı hesaplamalarında, kaza öncesi gelir durumu ile kaza sonrası gelir durumu belgeleriyle ortaya konulması gerekir ki aradaki fark ‘zarar’ demektir ve sigortadan talep edilir.

Doğru ve dürüst bilgi Kaza dosyalarında güven çok önemlidir. Bilgilerin doğru olması gerekir. Yanlış bilgilendirme yapmak suç teşkil eder (fraude). Bunun sonuçları da tüm tarafları olumsuz etkiler. Sigorta gerekirse hakkınızda bazı araştırmalarda bulunabilir.

Sağlık dosyanız Kaza dosyalarında en önemli bir yeri vardır sağlık dosyanızın. Zamanında sağlık kurumlarına gitmeli ve takibi iyi yapılması gerekir. Zaten bunu kazazedenin kendisi yapacaktır. Genelde bütün sağlık yönlendirmeleri ev doktoru aracılığıyla yapılmaktadır. Eğer sağlık anlamında şikâyetleriniz varsa, beklemeden gerekli sağlık kurumlarına başvurmanız gerekir. Kazazede inisiyatifi elinde tutması gerekir. Özetle söylemek gerekirse; siz istemeyince kimse adım atmaz.

Dosya takip süreci ve sabır Kaza hukukunda süreler önemlidir. Gerek temsilciniz ve gerekse sigortada dosyanıza bakanlar insandır; iyi ve kaliteli çalışabilmeleri için de yeterli zamana ihtiyaçları vardır. Gereksiz yere durmadan aramak, baskı yapmak dosyanızı olumlu etkilemez. Sabırlı olmak, verilen zamanlara uymak ve ihtiyaç duyulduğunda iletişim kurmak gerekir. Son olarak Randstad Kaza Hukuku Kurumu (Randstad Personenschade BV) olarak, 20 yılı aşkın bir süredir sizlere Hollanda genelinde, daha kaliteli bir kaza hukuku hizmeti sunabilmek için sürekli çalışıyoruz. Biz size güveniyoruz, siz de bize güvenin. Bize ulaşmak çok kolay. Tel: 088-808 78 78 ---◄◄

“Bu ülke ve insanları için bir şeyler ifade eden bütün kadın kuruluşlarına ziyaretlerimiz ve ortak çalışma teklifimiz sürecek”

“Ortaklaşa yapılabilecek çok şeyimiz var”

H

11

ollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı, Hollanda’daki kadın örgütlerine ziyaretler kapsamında ilk durak olarak T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu’nda görevli Muavin Konsolos Feyza Coşkunçay’a ziyaret gerçekleştirdi. Sıcak bir atmosferde gerçekleşen ziyarette, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunuldu ve ortaklaşa ne tür çalışmaların yürütülebileceği konusu konuşuldu. NIF KT Başkanı Nejla Erdoğan ve

Başkan Yardımcısı Esma Taner’in bulunduğu ziyarette, birlikte yapılacak proje ve faaliyetleri yeniden değerlendirmek maksadıyla tekrar bir araya gelmenin uygun olacağı görüşüne varıldı. İlk etapta, ilgililer için Türkçe ve Hollandaca lisan derslerinin başlatılabileceği ve bunun yanı sıra aile içi şiddeti bitirmeye dönük çalışmaların ortaklaşa yürütülebileceği konusunda görüş birliğine varıldı. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti belirten ve verimli bir görüşme olduğunu vurgulayan Nejla Erdoğan, “Hollanda’nın en güçlü kadın teşkilatlarından biri olmamıza rağmen, Hollanda’daki diğer kadın kuruluşlarıyla bugüne kadar ortaklaşa çok az faaliyet gerçekleştirdik. Bu ziyaret vesilesiyle hem kendimizi tanıttık hem çalışmalarımız hakkında konsolosluğumuzu bilgilendirdik hem de ortaklaşa yapılabilecek proje ve faaliyetleri masaya yatırdık” dedi. Haber-Fotoğraf: Zeynep Aktalan ---◄◄

BİR VİRÜS’ÜN (!) ETTİKLERİ... Nasıl allak bullak olduk böyle? Birden her şey anlamını yitirdi… Birden doğrular yanlış, yanlışlar doğru oldu. İnsanlığa bir At Sineği musallat oldu ki, istediğin kadar kaç… Ensende hep. Eşe dosta sarılamaz, elimizi uzatamaz olduk. Ne hâle geldik? Kendi elini, kendi yüzüne süremiyorsun. Yapılan planlar, kurulan hayaller uçtu gitti avucumuzdan Olması imkânsız işler oldu, iki ay önce anlatsalar inanmazdın. Havadaki bütün uçaklar kuş gibi yere indi… Oteller kapandı, en büyük Turizm fuarı hastaneye çevrildi. Maçlar iptal edildi, birkaç insanın bir arada olacağı her şeye kısıtlama geldi. Otobüste sarılarak tutunduğun direğe, evdeki kapıların kollarına düşman gibi bakıyorsun şimdi. Okullar kapandı… Trenler durdu, yollar boşaldı. Petrol sudan değersiz oldu. Kabe kapandı, Kabe… Kimin gücü yeterdi buna… Suudi kapatsa 3. Dünya Savaşı çıkardı. Toplantılar, organizasyonlar, fuarlar, düğünler, kutlamalar toptan iptal oldu. Ölsen cenazene gelecek insan bulamazsın… Bir ay önce Çinli görsek yolu değiştiriyorduk, şimdi Avrupalı… ‘Turist rekorları kıracağız, pazarları artıralım’ derken, turist gelmesin diye bütün uçuşları durdurduk… Her şey yalan oldu dostlar…. Akşam çıkardığın kıyafetin bile düşmanın gibi. Babanın elini öperken düşünüyorsun… Yeni dostların var artık: sabun, su ve yalnızlık!…. Son alışveriş koşuşturmaları da bitince, birkaç güne camdan bakarız hayata artık. Dini, dili, ırkı, memleketi fark etmiyor, ilk defa aynı gemiden, süratle bir bilinmeze doğru gidiyoruz… işte Allah’ın gücü ve kudreti. İmanla yaşa ki imanlı ölesin!..


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

mozaïek

12

mozaik

Ahde Vefa...

dogus@dogus.nl

GECMIS ZAMAN OLUR KI... “Wat morgen werke lan! İk morge mes maki!” O

O

Hazırlayan: Osman (Pala) Turan

Zaman su misali... Fotoğraftakiler, Ahmet Turan ve ailesi...

Hikâyesini okuduğunuz Ahmet Turan, 1967 yılında Hollanda’ya gelmiş, 1984 yılına kadar çalışmış, malulen emekli olup köyüne dönmüş ve dönüşünden 3 yıl sonra 1987 yılında hayata gözlerini yummuştur.

‘Selâm’ sizlere sevgili yârenler!.. Yüreğimin taaa derinliklerinden, Gençliğini gurbet diyarında bitirenler, Bataklıkta gül yetiştirenler, Umut filizleyenler, Sevmesini bilenler, dostça geçinenler, Paylaşmayı, dayanışmayı meslek edinenler, Selâm sizlere, özgürlük, aydınlık, bilim severler, Barışsever, insan sever, hak ve adalet sevenler Hepinize selâm, selâm, vesselâm!.... Yazılarınızı, dogus@dogus.nl adresine bekliyoruz...

M

erhaba sevgili okurlar, ben Osman Turan, Sivas- Şarkışla- Döllük köyündenim. 1974 senesinden beri Hollanda’dayım. 15 yaşındaydım ve ilk gelenlerin pansiyon ve bekâr yaşamlarının yakın şahidiyim. Babalarınızla, dedelerinizle pek çok hatıramız oldu, bunları sizlerle paylaşmayı istedim. Pek çoğunun aramızdan ayrıldığını bildiğim bu isimsiz kahramanlarla yaşanan anıları, onları rahmet, minnet ve saygıyla anmak ve bu hatıralardan üzerimize düşen hisseyi almak adına her ay bir hatırayı sizlerle paylaşacağız. Bu köşede sizlerin de yakinen şahit olduğu olaylara da yer vereceğimizi hatırlatmak istiyorum. Belki sizin, belki babanızın ve belki de dedenizin yaşadığı pek çok önemli, anlamlı olayı yaşanmıştır. Bu hatıraları, tekrar o günleri yâd etmek ve sevdiklerimizi sevgiyle anmak adına sizlerden istiyor ve bekliyorum. Sevgi ve saygılarımla, Rahmetli babamın başından geçen bir olay ile köşemizdeki ilk yazımıza paşlıyorum... “Yediklerimiz helalinden olsun diye sebze, meyve ve sıvı yağlarla seneleri tükettik. Tavuk, yumurta, koyun ya da sığır eti almak için

“İşte bizler bugünlere böyle geldik, yani ağlanası hâlimize hep gülerek…” her yol denenir, akla hayale gelmedik hayvan taklitleri yapılır, tabi ki bu hâl hepimizi üzer, onurumuzu zedelerdi! Maddî alandaki kazançlarımız uğuruna neler feda edilmedi, hangi değerler kaybedilmedi ki? En ağır en pis işlerde çalıştık, kolumuzu, bacağımızı yitirdik, en amansız hastalıklara yakalandık, çoluk çocuktan ayrı sersefil bir hayat yaşadık. Hasılı, gurbette geçen ilk on beş yılımız yazılması, anlatılması güç ama, ibret alınması gereken hatıralarla dolu” der ve anlatırdı: “Hastaydım, böbreklerimde taş olduğu teşhis edildi ve ameliyatla alınması için de hastaneyle randevu yapıldı. Ameliyattan bir gün önce, iş doktoruyla randevum var, ancak durumu ona nasıl anlatabileceğimi bilemiyorum. Zorla bir kaldırım taşı söktüm ve tam saatinde odasına girdim, koca bir taşla içeri girdiğimi görünce, irkildi, korktu, anlam veremedi ve sordu: - Wat is dat Turan? (Turan, o nedir?) Taşı böbreğimin olduğu noktaya koyup; - İek dezie hier hebie (Yani: Böbreğimde taş var), demek istedim. Ama o anlamıyor ve ben

anlatamıyorum. - Otur, dedi. Oturdum. Dosyayı karıştırdı ve; - Morgen werken (yarın iş başına), dedi. Ben kızdım; - Wat morge werke lan! İek morge mes maki. (Yani: Ne yarın çalışması yahu, ben yarın ameliyat olacağım) demeye çalıştım. Ancak doktorun rengi kaçtı ve dosyayı kapattı, dudakları titreyerek: - Okey Turan, ga maar naar huis en rust maar uit (Oldu Turan, eve git ve dinlen), dedi. Bu hareketine bir anlam veremedim. O, bu olayın ardından ev doktorumla telefonla görüşüp meselenin aslını öğrenmiş. İki gün sonra hastaneye ziyaretime geldi. Lisan bilen oğluma durumu anlatınca kahkahalara boğulduk. Meğer o benim kocaman kaldırım taşıyla içeri girdiğimi görünce, kendisine bir şey yapacağımı sanmış. Sonra da anlaşılmayan Hollandacam ile “yarın keseceğim” dememi de, ‘bana iş verirsen seni bıçaklayacağım’ şeklinde anlamış. İşte bizler bugünlere böyle geldik, yani ağlanası hâlimize hep gülerek…” ---◄◄

Gurbetçilerin Hikâyelerine Tanıklık Ediyoruz...

Bir Yanın Gurbet, Bir Yanın Memleket: “Araf’ta Bir Hayat”

Alamancı... Gurbet yarı ölümdür... Öyle çok kolaymış gibi “Almancı” demeyin. Her Almancının ve her ölümün hikâyesi vardır. Gurbette yaşamayan bilmez. Bildiğiniz açık ceza evi. Bir yıl hiç durmadan çalışır, izin paranızı biriktirir imkanınız varsa senede 1 kere gidersiniz vatanınıza. Çünkü yazın 4 kişilik bir ailenin uçak parası şanslıysanız minimum 2000 € tutar. Birde harçlığın olacak yanında, Bi 2000€ da o. Yani, sevdiklerini öpüp koklamanın bedeli minimum 4000 €. Gurbette yaşayanlar mutluluklarını satın alır, söke söke alır öyle gelir vatanına. Çünkü yaz oldu mu iki misli artar her şeyin fiyatı. Koskoca bir yılda vatan toprağına

basabilmek için bedelini öder ve sevdiklerini bir kere görür gurbetçi. Kardeşlerini, annesini, babasını, arkadaşlarını o koca yılda bir kere öpüp koklar ama DOYAMAZ. Türkiye’ye gitmene bir kaç ay kala geçmez o günler, bitmez. Uçağa binince saatler ilerlemez. Gittiğinde bitmesin, yavaş geçsin günler diye edersin dualarını. Gurbetten gelen misafirlerinizi izleyin uzaktan. Geç yatarlar ama ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar erken kalkarlar. Ne kadar az uyursa o kadar çok kalmış gibi hissederler çünkü. Yıllarca aynı sevinçle gider gelirler sevmeye doyamadıklarına. Her sene ailelerinden ayrılırken bir yanı ölür gurbetçilerin. Gelirken heyecandan, dönerken ömürlerinden hep bir yanları eksilir.

Geleceği zaman ailesi karşılar sevinçle, evde bayram havası olur ama yolcu ederken cenaze evine döner orası. Kimsenin yüzü gülmez, herkes ağlar. O “gitme” diye bakan son bakışlara cevap veremeyip, çaresizce dönüp gidenlerdir gurbetçiler. Böyle geçer bir gurbetçinin ömrü. Sonra bir bakarsın bir gün bir uçak iner! Ailesi gelir, tabutunu teslim alır gurbetçinin. Gülerek heyecanla beklenen o misafir ağlanarak ağıtlarla karşılanır son kez. Kimsesiz gibi. Bir uçağın deposunda bir eşya gibi gelir, sevdiklerine ve ülkesine. Kısaca gurbet, yarı ölümdür. ---◄◄

Yaşadığın toprakları, tanıdığın insanları, sevdiklerini, alıştıklarını, her şeyini bırakıp yepyeni bir hayata başlamak, daha iyi yaşamak için çalışmak, sokak yüzü görmeden evden işe yaşamak ve hasret içinde tükenirken bile vazgeçmemek... 1961 yılında imzalanan anlaşma sonrası binlerce Türk vatandaşı birkaç yıl çalışıp para kazanmak ve bir an önce memlekete dönmek için Batı Avrupa’ya göç etti. Bir kısmı geri dönerken, bir kısmı orada kaldı. Dördüncü neslin devam ettiği ve milyonlarca Türk’ün yaşadığı Avrupa topraklarında neler olmadı ki... Sesini kaydedip gönderenlerden türkü söyleyenlere, babasının bavuluna girmek isteyenlerden aşk acısını mektupla anlatanlara kadar onlarca gurbetçi hikâyesi var. İşte o gurbetçi hikâyelerine Twitter ve Instagram’da “DiasporaTürk” adlı hesap sayesinde tanık oluyoruz... Hesabın kurucularından biri olan editör Gökhan Duman şöyle söylüyor: “Fotoğrafları, hem fotoğrafın hakkını vermeye hem de incitmemeye çalışarak yayınlıyoruz. Üzerine titrediğimiz bir yayın süreci izliyoruz, seçici davranıyoruz. Bizi hiç tanımadıkları hâlde fotoğraflarını hatta videolarını gönderenlerle bir aile gibi olduk, bize özel hikâyelerini de anlatıyorlar. Biz de sosyal medya iletilerini, insanların iş çıkışı saatlerinde tam çay içerken paylaşarak insanların ağzında hoş bir tat bırakmayı hedefliyoruz.” Sizin de ağzınızda hoş bir tat bıraksın diye o hikâyeleri ve anıları, okurken hepimizin boğazında bir düğüm oluşturan DiasporaTürk hesabından derledik. Meltem Emer/Onedio Editörü ---◄◄

MEKTUP SELAM SÖYLE BENDEN SILAYA!.. “O zamanlar mektubu gelene hürmet edilirdi. “İşte, şu adamın düşüneni, seveni varmış” diye. Bir de memleketteki en son havadisler onda olurdu. O yüzden birinin mektubu geldiyse hemen gidip göz aydınlığı verirdik.”


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Mart ayı takvimi...

message

mesaj

MART AYI ÜZERİNE İNEN ZULÜM SAĞANAĞI...

Mỹ Lai Katliamı ya da Sơn Mỹ Katliamı (16 Mart 1968)

Christchurch Katliamı (15 Mart 2019) Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde 49 Müslüman, sadece Müslüman olduğu için hunharca katledildi. Akıl almaz bir zulüm. Dehşet içindeyiz. Allah, terör kurbanı kardeşlerimize

ganî ganî rahmet eylesin, yaralılara acil şifa versin, maktul aileleri başta olmak üzere Yeni Zelanda Müslümanlarının ve cümle İslam Aleminin üzerine sabır yağdırsın.

Cuma namazı vakti iki camide yapılan katliamın failleri, tarihte Müslümanlara indirdikleri darbelerle öne çıkan bazı Hıristiyan savaşçıların takipçileri olma iddiasındalar.

“Zulüm bizdense, ben bizden değilim!” Rachel Corrie

13

İnsanlık 17 yıl önce bugün (16 Mart 2003) Bir İsrail buldozerinin altında ezildi 1979’da ABD’nin Washington şehrinde dünyaya geldi. Uluslararası Dayanışma Örgütü gönüllüsü bir insan hakları aktivisti olan Rachel Corrie, zulme uğrayan Filistinlilerin sesi olmak için Filistin’e gitti. Filistin’deki Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentinde, 16 Mart 2003’te Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını engellemek istedi. Elinde megafonla buldozerin karşısına

dikilen Corrie, İsrail askerleri tarafından zırhlı buldozerle ezilerek katledildi. Corrie’nin ailesi İsrail’e dava açsa da İsrail Yüksek Mahkemesi bu davayı reddetti. Adı Filistin’de pek çok okul, hastane ve yeni doğmuş çocuğa verildi. Anısına birçok film, tiyatro yapıldı ve kitaplar yazıldı. Rachel Corrie’nin Filistin’den ailesine yazılan mektuplar derlenerek “Bırakın

Irak Kürtlerinin 32 yıllık yarası: HALEPÇE KATLİAMI (17 Mart 1988)

EY HALEPÇE, Sensiz; sessizdir, kimsesizdir ağıtlar... 32 yıl önce bugün (17 Mart 1988), Saddam yönetimi Halepçe katliamını gerçekleştirdi. 5000 masum insan hayatını yitirdi. Acısı tarifsiz, etkisi zamansızdı. Çocuklar, kimyasal bomba kokusunu elma kokusu zannederek: “Dayê bêhna sêva tê” [Anne elma kokusu geliyor] demişlerdi. Ew êş û jan tû car derbas nabe! Bu acı ve sızı asla geçmeyecek!

Vietnam’ın Quang Ngai bölgesi’ndeki My Lai (Mei Lay) köyünde 16 Mart 1968’de Amerikan askerleri tarafından gerçekleştirilen katliam. Asıl olarak My Lai, My Khe ve Son My köylerinde gerçekleşen 3 eş

Tek Başıma Direneyim” adıyla kitap olarak yayımlandı. İnsan haklarının yılmaz savunucusu Rachel Corrie, 10 yaşındayken ilkokulu mezunlar töreninde yaptığı bir konuşmada nasıl bir hayat yaşayacağını ortaya koymuştu. Corrie şu ifadeleri kullanmıştı: “Diğer çocuklar için buradayım Buradayım çünkü umursuyorum. Buradayım çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar acı çekiyor ve her gün 40.000 kişi açlık nedeniyle hayatını kaybediyor. Buradayım çünkü bu ölen insanların çoğu çocuk! Yoksulların hemen yanımızda olduğunun farkına varmalıyız, onları görmezden geldiğimizin...Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamalıyız. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da tıpkı bizim gibi düşündüğünü, güldüğünü ve ağladığını anlamalıyız. Onların bizim rüyalarımızı, bizim onların rüyalarını gördüğümüzü, Onların biz, bizim onlar olduğumuzu... Benim hayalim 2000 yılında açlığı sona erdirmek! Benim hayalim yoksullara bir şans vermek! Benim hayalim her gün 40.000 kişinin hayatını kaybetmesini engellemek! Geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek benim hayalim gerçek olacak. Açlığı görmezden gelirsek bu ışık sönecek. Hepimiz birlikte çalışır

zamanlı katliamın ortak adıdır. Vietnam Savaşı sırasında ABD güçleri tarafından, Güney Vietnam yönetimine bağlı köyler olan My Lai, My Khe ve Son My’da 347 sivilin katledilmesi hadisesidir.

ve destek verirsek bu ışık büyüyecek ve yarınlar için umut olacak.” İşte Corrie’nin Filistin’deki gözlemleri ve düşünceleri: Filistinlilerle dost olmuştu Rachel. Çocuklara İngilizce öğretiyor, o da çocuklardan Arapça öğreniyordu. Cindy’nin biricik kızı Rachel yine çocukları düşünüyordu: “Buradaki çocukların evlerinin duvarlarında bomba delikleri var. İşgalci bir ordunun gözetleme kuleleri ve duvarları altında yaşıyorlar. Eminim ki buradaki en küçük çocuk bile dünyanın diğer yerlerinde hayatın bu şekilde yaşanmadığının farkında.” Bir gün, “Refah’tayım ama güvende hissediyorum.” diyordu babasına; annesine yazdığı başka bir mailde “Yanlarında kaldığım ailenin evine dün bir bomba isabet etti. Tam çay servisine hazırlandığım ve iki küçük bebekle oynadığım sırada evin tüm camları aşağı indi.” diyordu. Rachel Filistin’i, Gazze’yi tüm gerçekliği ile yaşıyordu. Maillerinde “Geri dönersem rahat edemem. Burada tüm bu yaşananları gördükten sonra bir şeyler yapmam lazım. Olympia’ya gelecek, kişisel işlerimi halledecek, burada olanları orada anlatacağım evet ama en kısa zamanda tekrar dönmeliyim.” diyordu

Dirilişten Kurtuluşa... Bir Duruştur Çanakkale (18 Mart 1915)

Yoktu ekmeği aşı, yoktu toprağı taşı, Çanakkale’yi sırtında taşımıştı, Mangal yürekli bir onbaşı Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915–1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

“Komutanım, benim tüfek bozulmuş, tetik basmıyor” diyen askere, “Tüfek sağlam, senin parmağın kopmuş” denilen yerdir Çanakkale… “Burası, Çanakkale; azmin, imanın ve vatan aşkının teknolojiye üstün geldiği yerdir. Çanakkale Destanı baştan sona kadar maneviyatın maddeye üstünlüğünü isbat eden bir âbidedir, bir zaferdir ve eşsiz bir tarihî olaydır” (Prof. Dr. Necmeddin Erbakan)


14

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

gezondheid

sağlık

Dr. Ergün Kasapoğlu: “Koronavirüse Karşı Bağışıklık Sistemini Güçlendirmek İçin Bu Önerilere Kulak Verin!..”

Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin 6 Altın Kural Tüm dünyada hızla yayılan Koronavirüs salgınına karşı alınması gereken önlemler arasında bağışıklığı güçlendirmenin en önemli unsurlardan biri olduğu belirtiliyor.

G

üçlü bir bağışıklık sistemi için de yeterli-dengeli beslenme ile antioksidan içeriği yüksek besinlerin tüketimi çok önemlidir. Unutmayın ki mucizevi bir besin öğesi yoktur ancak birçok besin içerdiği faydalı bileşenlerle sağlığımıza katkıda bulunabilir. Hastane Derindere Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Yavuz bağışıklığımızı güçlendirmek için neler tüketmemiz ve nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattı. 1) C vitamini Bağışıklık deyince akla ilk gelen destekleyicilerden biri vücudu enfeksiyon ve bakterilerden koruyan C vitaminidir. Serbest radikallerle savaşarak antioksidan olarak görev yapmaktadır. Hava kirliliği, sigara dumanı ve UV ışını serbest radikal oluşumunu tetikleyerek vücutta hücre zarına ve DNA’ya zarar vermektedir. C vitamini gibi antioksidanlar serbest radikallerin hücreye zarar vermesini önler hem de vücudu enfeksiyon ve bakteri toksinlerinden korur. Günde 5 porsiyon sebze ve meyve yiyerek C vitamini ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Sebzeler pişirme aşamasında ve metal bıçakla temas ettiğinde büyük oranda C vitamini kaybı olur. Bu yüzden sebzeleri yüksek ateşte ve uzun sürede pişirmeyin; dilimlediğiniz meyveler havayla ne kadar uzun süre temas ederse vitamin kaybı olacağından kestikten hemen sonra tüketmeye özen gösterin. Sebze ve meyve tüketiminde çeşitlilik sağlamak çok önemlidir. Her renk besinin vücutta farklı görevleri vardır. Örneğin kırmızı ve mor besinler kalp sağlığını olumlu etkiler, sarı ve turuncu besinler bağışıklığı güçlendirir ve posa içerikleri yüksektir, yeşil yapraklı besinler kanser koruyucudur, vitamin mineral lif içeriği yüksektir ve beyaz besinler ise enfeksiyonlara karşı korur ve anti-inflamatuar etki gösterirler. C vitaminin en çok maydanoz, kuşburnu, kivi, kırmızı biber, limon, portakal, mandalina, çilek, böğürtlen, domates, lahana, karnabahar, patates ile ıspanak, marul, asma yaprağında bulunur. 2) A vitamini Hastalıklara yakalanma riskini düşürür. Beta karoten A vitamininin öncül maddesidir ve antioksidandır. Vücutta serbest radikallere karşı savaşır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Beta karoten içeriği yüksek gıdalar arasında brokoli, kuşkonmaz, havuç, pancar, yeşil biber, domates, lahana, ıspanak, mandalina vardır.

maktadır. Yeterli uyku almamak, stres hormonunun daha yüksek seviyelere çıkmasına yol açabilir.

3) E vitamini E vitamini de diğer vitaminler gibi vücudun normal fonksiyonunu sürdürebilmesi için elzem bir vitamindir. Önemli bir antioksidan kaynağı olduğu için beslenmemizde yer vermemiz gerekir. Vücutta kullanılabilmesi için mutlaka yağlara ihtiyaç vardır. En iyi kaynağı bitkisel yağlar, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, tahıllarda bu gruptadır. 4) Selenyum Selenyum tiroid hormonu metabolizmasında, antioksidan savunmada, immün sistemin düzenlenmesinde ve vücutta serbest radikallerle savaşan enzimin yapısında bulunur. Selenyumun zengin kaynağı olan deniz ürünleri, tavuk, balık, hindi, yağlı tohumlar, kabuklu yemişler, tahıllar ve yumurta yeterli ve dengeli bir diyetle birlikte günlük olarak tüketilmelidir. Besinin içerdiği selenyum miktarı yetiştiği topraktaki selenyum miktarına göre değişkenlik gösterebilir. 5) Çinko Antioksidan savunma sisteminde merkezi bir rol üstlenen çinkonun vücutta sayısız görevi vardır. En önemli görevlerinden biri soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlarla mücadelede oldukça başarılı olduğu için bağışıklık sistemini güçlendirir. Çinkonun yüksek oranda bulunduğu besinler et, yumurta, deniz ürünleri, süt ürünleri, badem, ceviz, buğday, kuru fasulyedir. 6) Omega 3- Omega 6- Omega 9 yağ asitleri Omega yağ asitleri genel olarak bağışıklık sisteminin güçlenmesi, beyin gelişimi ve koroner kalp hastalıklarının önlenmesi gibi birçok faydaları vardır. Omega 3 yağ asitleri açısından balık, keten tohumu, soya ve yeşil yapraklı sebzeler, Omega 6 yağ asitleri bitkisel sıvı yağlar (mısır, yer fıstığı, pamuk, soya yağı), ceviz, balkabağı çekirdeği, Omega 9 yağ asitleri açısından ise zeytinyağı, fındık yağı, avokado, badem, yer fıstığı, susam yağı, Antepfıstığı yer almaktadır. 7) B12 vitamini Bağışıklık sisteminde, kan yapısının korunmasında ve hafızanın güçlenmesi B12 vitamininin görevleri arasındadır. B12 vitamini bitkisel besinlerde bulunmaz. Et, balık, peynir, yumurta, yoğurt, süt iyi kaynaklarıdır. 8) Probiyotikler Bağışıklık sisteminin güçlendirilme-

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” (Kanunî Sultan Süleyman) si, vücudun hastalıklara karşı direnç kazanması için hayatın her aşamasında probiyotik denilen “dost” bakterilere ihtiyacımız vardır. Yoğurt, süt, peynir, kefir iyi bir probiyotik kaynağıdır. Bu dost bakterileri arttırmak için prebiyotik besinler tüketmeliyiz. Soğan, sarımsak, pırasa, kuşkonmaz, muz ve elma prebiyotik kaynağıdır. 9) Su tüketimi Suyu gün içinde yeterince tüketmezseniz bağışıklık sisteminiz olumsuz etkilenecektir. Özellikle enfeksiyon durumlarında su içmeyi arttırmak çok önemlidir. Çünkü yeterli miktarda su içerek toksinler vücuttan atılır. Yeterli miktarda su tüketip tüketmediğinizi anlamanın en kolay yolu idrar rengine bakmaktır. Eğer idrar rengi koyu sarı ise az su içiyorsunuz, eğer idrar rengi açık sarı ise yeterli su tükettiğinizi gösterir. Günlük tüketilmesi gereken su miktarı kilogram başına 30-35 mildir. 10) Yeterli ve düzenli uyku Gece uyunamaması veya süre olarak az uyunması bağışıklık sistemi ve metabolizmanın düzgün çalışmamasına yol açmaktadır. Daha sağlıklı ve daha uzun bir yaşam için uykunuzu ve uykuya ayırdığınız saatleri önceliğiniz haline getirin. Yapılan bir çalışmada uyku hormonu olarak bilinen melatoninin serbest radikaller ve diğer toksinlerle savaşan mükemmel bir hormon olduğu ortaya çıkmış. Düzensiz ve az uyuyan kişilerin vücut direnci zayıfladığı için hastalıklara yakalanması daha kolay olmaktadır. Günde en az 6-8 saat arası uyku hastalıklardan korunmak ve sağlıklı bir yaşam için gereklidir. 11) Fiziksel aktivite Vücudunuzu zinde kılmak ve daha kaliteli bir yaşam sürmek için iyi beslenme alışkanlıklarına sahip olmanın yanı sıra düzenli egzersiz yaparak da sağlayabiliriz. Hafif ve orta şiddette egzersiz ile bağışıklık sistemi artarken; yoğun uzamış egzersizlerde bağışıklık sistemi baskılanır. Evde kalmak zorunda olduğumuz bu dönemde basit egzersiz hareketleri yaparak vücudunuzu zinde tutarak bağışıklık sistemini güçlendirebilirsiniz. Güçlü Bir Bağışıklık Sistemi İçin 6 Altın Kural Günlük yaşantımızda basit önlemler alarak ve beslenme düzenimizi değiştirerek bağışıklık sistemimizi güçlendirebileceğimizi ifade eden Hastane Derindere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu, güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak için neler yapılması gerektiğini anlattı. Düzenli ve Verimli Uyku Önemli. Yeterli uyumadığınızda soğuk algınlığı gibi sağlık problemleriyle karşılaşma ihtimaliniz yüksektir. Çalışmalar düzenli uyuyan kişilerin hastalıklara karşı daha güçlü bir koruma geliştirdiğini ortaya koy-

Egzersizi Yaşam Tarzınız Hâline Getirin. Günlük 30 dakikalık yürüyüş gibi düzenli ve yorucu olmayan bir egzersiz yapmaya çalışın. Yorucu olmayan egzersizler bağışıklık sisteminizin enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı olabilir. Egzersiz, aynı zamanda vücudunuzun iyi hissettiği kimyasal maddeleri artırabilir ve daha iyi uyumanızda size yardımcı olur. Vitamin Ağırlıklı Beslenin. Çok fazla şekerli şeyler yemek veya içmek, bağışıklık sisteminize zarar verir. C ve E vitaminleri, beta-karoten ve çinko gibi besin maddelerinden zengin daha fazla meyve ve sebze tüketerek bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz. Çilek, narenciye, kivi, elma, kırmızı üzüm, lahana, soğan, ıspanak, tatlı patates ve havuç da dahil olmak üzere çok çeşitli parlak renkte meyve ve sebzeler arasından seçim yapın. Kronik Stresten Uzak Durun. Hayatın bir parçası olarak herkesin biraz stres vardır; ancak uzun süreli stres, pek çok hastalığa karşı daha savunmasız hale getirir. Kronik stres, vücudunuzun bağışıklık sistemini baskı altına alan stres hormonlarının akışına maruz bırakır. Stresinizden kurtulmanız mümkün olmayabilir, ancak onu idare etme konusunda meditasyon öğrenmek, daha sosyal olmak; gerektiğinde danışmanlık almak gibi alternatiflerden yararlanabilirsiniz. Stresin azalmasıyla birlikte stres hormon düzeyleriniz düşer; daha iyi uyumaya başlarsınız ve bağışıklık fonksiyonunuz gelişir. Bazı araştırmalar, düzenli meditasyon yapanların daha sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olduğunu göstermektedir.

Sosyalleşin. Güçlü ilişkiler ve iyi bir sosyal ağa sahip olmak sizin için iyidir. Araştırmalar gösteriyor ki, birkaç yakın arkadaşı veya büyük bir arkadaş grubu olan insanlar daha güçlü bir bağışıklığa sahiptir. Bol Bol Gülün. Gülmek herkes için iyidir. Vücuttaki stres hormonlarının seviyesini azaltır ve enfeksiyona karşı savaşan beyaz kan hücresini artırır. Bilgi ve İletişim - Semra METE Hastane Derindere Kurumsal İletişim Sorumlusu T: 0212 888 3 888 (dahili 3860) e-mail:semra.mete@derindere.com


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

perspective

perspektif

15

BAKIŞ AÇISI

Elif Bayraktar

KORONAVİRÜSÜ BİZİ TÖVBEYE ÇAĞIRIYOR!..

Önceki kavimler hata işledikleri vakit büyük azaplara uğrayıp helak olurlarmış. Helaka uğrama sebepleri genel olarak; Peygamberlerini yalanlamaları, putlara tapmaları, zulüm ve sapkınlıkta ileri gitmeleri ve Allah’a isyan etmeleriymiş.

Muammer Bilgişli:

BAKIŞ AÇISI

elif-1705@hotmail.com

Tarihî bir zamandan geçiyoruz şu an. Henüz üç ay öncesinde sadece Çin’de görülen virüs hızla yayılarak tüm dünyayı etkisi altına alıyor. “Çin’de virüs çıkmış, bir çok insan bu sebepten ötürü hayatlarını kaybediyormuş” diye söylentiler çıktığında, bazılarımız “Hak ettiler” yorumunu yapmıştı. Doğu Türkistan’da Uygurlara uyguladıkları işkencelerden ötürü içimizden geçen düşünceler bu yöndeydi. Ve şu an tüm Dünya’da aynı sebepten bir çok insan ölüyor. Bizler evden çıkmama yasağı ile karşı karşıyayız. Öyleyse soruyorum ‘Hak ettik mi?’ Bu sorunun cevabı vicdan sahibi olan her insanın kendisinde gizlidir. Camilerin kapatılması, Kabe’nin, Mescid-i Aksa’nın kimsesiz kalması, yakında gireceğimiz Ramazan ayının garip geçecek olması ve hatta Ramazan bayramını kutlayamayacak olmamız, biz Müslümanlar için dünyada yaşayabileceğimiz en büyük acılardan değil de nedir? Önceki kavimler hata işledikleri vakit büyük azaplara uğrayıp helak olurlarmış. Helaka uğrama sebepleri genel olarak; Peygamberlerini yalanlamaları, putlara tapmaları, zulüm ve sapkınlıkta ileri gitmeleri ve Allah’a isyan etmeleriymiş. Peygamberimizin kendi ümmetine ettiği duadan ötürü, bizler helaka uğrayan toplumlardan olmuyoruz fakat, başımıza gelen musibetler, doğal afetlerden de ders çıkarmamız gerekiyor.

Koronavirüsü çıktığı günden itibaren, insanların evlerine kapanıp, ölümü düşünmelerinin arkasında çok büyük ibretler olduğunu düşünüyorum. Tam da konuyla bağlantılı geçen ay bahsettiğim gibi; sadece kendini düşünen bencil insanlar, misafirden korkanlar, “vaktim yok kabul edemem” diyenler, sıla-i rahim yapmayı lüks görenler, ülke ülke gezmekten Umre-Hacc’a gitmeyi erteleyenler, camide vakit namazı kılma imkânı varken evde keyif sürenler şimdi isteseler de bu nimetlere mazhar olamayacaklar! Allah elimizin altından nimetlerini çekti ki, kendimize gelelim, tövbe edelim. Elimizde kıymetini bilmediğimiz ne değerler varmış meğer. Balığın karnına girip cezalandırılan Hz. Yunus misali, evlerimize kapanıp dışarı çıkamadığımız bu günlerde; Yine Hz Yunus peygamberin duası olan ‘La ilahe illa ente sünbhaneke inni küntü minezzalimin.’ ‘Senden başka ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşiortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum” (Enbiyâ 21/87) duasını dilimizden düşürmememiz gerekir. Affet Allah’ım... Sünnetlere Uyarak Korona’dan Nasıl Korunuruz? İslam dini bize her konuda yol göstermiştir. Sevgili Peygamberimiz yeme-içme adabından tutun da, tüm temizlik adabına kadar bize örnek olmuştur. Virüse yakalanmamak için, elimizden gelen her şeyi yaptığımız şu günlerde Peygamberimizin sünnetlerinin, uzmanların söyledikleri tavsiyelerle aynı olması bir kez daha insanın gönlüne tebessüm ettiriyor. Ellerin sıkça yıkanması gerektiği her yerde söyleniyor. Biz Müslümanlar günde beş vakit abdest alarak, her yemek öncesi ve sonrası ellerimizi yıkayarak, hem sünnet sevabı kazanmış

olacağız hem kendimizi koruyacağız inşallah. Yine uzmanların söylediği tuzlu su ile ağzı gargara yapmak, ağızdaki mikropları öldürüyor. Bildiğimiz gibi Peygamber Efendimiz yemeğe bir miktar tuz tadarak başlar ve yemek bittikten sonra da tuz tadarak yemeği sonlandırırdı. Bunun tıbbî olarak bilinen faydası şöyle: Yemekten önce tadılan tuz, mide enzimini harekete geçiriyor, sinirleri uyarıyor, hazmı kolaylaştırıyor. Tükürük guddeleri daha fazla salgı yapıyor, sindirim ve ağızdaki karbonhidrat parçalanması daha kolay oluyor. Ağız içine hava yoluyla bulaşmış mikroplar, tuzdaki sodyum klor sayesinde temizleniyor. Yemekten sonra alınan tuz da, ağza bol miktarda gelen ptiyalin ile dişlere yapışmış olan karbonhidratları çözüp eritiyor ve diş çürümelerini önlüyor. Ayrıca ağızda antiseptik özelliği gösteriyor. Eğer bir yerde salgın hastalık varsa nasıl davranılması gerektiğini O’ndan (s.a.v.) öğreniyoruz. “Eğer bir yerde vebanın olduğunu duyarsanız, sakın oraya gitmeyin, adımınızı atmayın! Bulunduğunuz yerde de bu hastalık ortaya çıkarsa artık oradan dışarıya çıkmayın!” diyerek hem kendimizi hem başka inanları korumak adına karantinanın önemini vurgulamıştır. Ve tabi ki manevî olarak korunmamız gerekir. Bunun için de dua etmemiz şart. Peygamber Efendimiz sabah ve akşam “Ne yerde, ne gökte adının anılmasıyla hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın ismiyle korunuyorum ki, O Semî’ ve Âlîm ’dir.” diyerek dua ederdi. Bu süreci sağlıklı bir şekilde, manevî yönden ders almış bir vaziyette atlatmayı diliyorum hepimiz adına. ---◄◄

“Rotterdam’da İslam ve Kültür Merkezi olmak istiyoruz“

“Versaar Türk İslam Kültür Merkezi” Olağan Kongresini Gerçekleştirdi

H

ollanda Türk Federasyon’a bağlı Rotterdam ‘Versaar Türk İslam Kültür Merkezi’ Olağan Genel Kongresini yoğun bir katılımla gerçekleştirdi. Kongre Kur’an-ı Kerim tilaveti ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Divan seçimi ile devam eden kongrede, Divan Başkanı, Hollanda Türk Federasyon Genel Sekreteri Erim Uğurlu, Divan üyeliklerine ise Rotterdam Versaam Başkanı Mustafa Şenyürek ve Ziya Safranti seçildiler. Kongrenin açılış konuşmasını Versaar Teşkilat Başkanı Muammer Bilgişli yaptı. Bilgişli, konuşmasında, yapmış oldukları çalışmalar hakkında özet olarak bilgi verdi ve kendisi ile

birlikte görev yapmış olan yöneticilere teşekkür etti. Bilgişli, Derneğimizin ismini ‘Versaar Türk İslam Kültür Merkezi’ şeklinde değiştirdik. Rotterdam’da İslam ve Kültür merkezi olmak istiyoruz, o yüzden isim değişikliğine gittik. Başta hanımlarımıza yönelik, her hafta sohbet programlarımız var. 72 çocuk ve gencimize anadil dersleri veriyoruz. 140 gencimiz de Kur’an-ı Kerim ve dini eğitim alıyor. Gençlerimize yönelik sportif faaliyetlerimiz, saz kurslarımız var. Genç kızlarımıza yönelik el işi kurslarımız var. Yeni binamıza geçtikten bu yana özellikle Hollandalı komşularımızla iyi ilişki içerisinde olduk, onlarla zaman zaman farklı programlarla, kahvaltılarda buluşuyoruz.” şeklinde açıklamalarda bulundu. Kongrede faaliyet ve muhasebe raporlarının okunmasının ardından yeni yönetim, denetleme ve disiplin kurulu seçimlerine geçildi. Yapılan seçim sonucu tekrar başkanlığa seçilen Muammer Bilgişli teşekkür konuşması yaptı. Muammer Bilgişli, tekrardan göreve seçilmiş olmaktan gurur duyduğunu ve Rotterdam’daki gönüldaşları ile çalışmalarına devam edeceklerini bildirdi. Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik de kongrede bir konuşma yaptı. Gedik, Koronavirüs nedeniyle ülkede alınan önlemler üzerinde durdu ve hükûmetin aldığı kararlara uyulması noktasında

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 www.sws-simtronic. com info@sws-simtronic.com

vatandaşlarımızın bilinçli ve sağduyulu bir şekilde hareket ederek bu süreci atlatmamız gerektiğini söyledi. Yapılan kongre sonrası ‘Versaar Türk İslam Kültür Merkezi’nin yönetimi şu şekilde belirlendi: Muammer Bilgişli (Başkan), Yavuz Akyüz (Başkan Yardımcısı), Hasan Elibol (Faaliyetlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı), Şükrü Çimen (İnşat İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı), Ahmet Gezer (Eğitimden Sorumlu Başkan Yardımcısı), Bünyamin Erdal (Genel Sekreter), Fuat Aslan (Sekreter Yardımcısı), Hamza Dinç ve Ensar Kalemli (Muhasebe), Emrah Ölmez ve Metin Çelik (Gençlikten Sorumlu Başkan), Aykut Demirel (Salon Sorumlusu) Doğuş Haber Merkezi---◄◄


16

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

dossier

dosya

Mehmet Görmez

İlahî Ayet

“ Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, birçok ülkeden sonra Türkiye’yi etkisine alan Koronavirüs salgını ile alakalı açıklamalarda bulundu. Hastalığın sebep ve sonuçlarıyla beraber ekonomik, sosyal yaşama etkilerine dair önemli tespitlerde bulunan Görmez, “Tarih boyunca bu tür musibetlerde korkuları yenmek, endişeleri bertaraf etmek, ölüm korkusunu aşmak ancak sadece dinin verdiği yüksek mana ile mümkün olmuştur” diyerek uyarılarda bulundu. Koronavirüs salgınının maddî, manevî, ekonomik ve toplumsal etkilerine yönelik özgün yorumlarda bulunan Görmez, yaşadığımız zorlu süreci Asr-ı Saadet döneminden örnekler vererek açıkladı. “DUALARI İYİLİK HAREKETİNE DÖNÜŞTÜRELİM” Bu zorlu süreci yaşarken hiçbir şekilde ümitsizliğe kapılmamak gerektiğini ifade eden Görmez, Koronavirüs mikrobuna çare bulmak için ilmî ve teknolojik çalışmaları sürdürmekle birlikte manevi anlamda da Allah’ın rahmetine sığınma tavsiyesinde bulundu. Görmez, son olarak salgın hastalığın getirdiği ekonomik yükleri paylaşmak için büyük bir iyilik hareketi başlatma çağrısında bulundu.

GÖRÜŞ

dogus@dogus.nl

İlahî afet değil

İNSANLIK YENİ BİR DÜNYAYA GİRDİ” Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Bugün insanlık, tarihin hiçbir döneminde benzeri olmayan yeni bir dünya ile karşı karşıyadır. İnsanlık kısa denilebilecek bir zaman diliminde yeni bir dünyaya girdi. Belki de tarih “Koronavirüsten önce ve sonra” diye ikiye ayrılacak. Üç ay gibi kısa bir süre önce Çin’in Wuhan kentinde ortay çıkan bir virüs âdeta tüm insanlığı teslim aldı. Hayat durma derecesine vardı. Ülkeler sınırlarını kapattı. Ulaşım asgari düzeye indi. Ticari hayat yavaşladı. Eğitime, hatta toplu ibadet hayatına ara verildi. Belki de tarihte ilk defa Kâbe kapandı, tavaf durdu, say durdu, Medine kapandı, Mescid-i Aksa kapandı. Bütün camiler kapılarını ibadet eden insanlara kapatmak durumunda kaldı. Sokaklar, caddeler, şehirler boşaldı. İnsanlar evlerine kapandı.” dedi. “İNSANLIK TARİHİ BU TÜR MUSİBETLERLE DOLUDUR” “Şüphesiz insanlık ilk defa bu gibi salgınlarla karşı karşıya değil” diyen Görmez, “İnsanlık tarihi bu tür musibetlerle doludur. Bir açıdan bakıldığında tarih, afetlerin açlıkların kuraklıkların ve hastalıkların tarihidir. Kolera, verem, tifo gibi nice bulaşıcı hastalıklarda yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Daha İslam tarihinin ilk zamanlarında, Hz. Ömer döneminde Amvâs vebasında içinde onlarca seçkin sahabenin bulunduğu 25 bin insan can verdi. Daha geçen yüzyılın başında Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa kıtası nüfusun üçte birini sadece bulaşıcı hastalıklardan kaybetti. Ancak bunların hiçbiri bugün yaşadıklarımıza benzemiyor. Tarihte yaşananların hiçbirisi bugünkü gibi küresel bir salgına dönüşmemişti. Bugün insanlık küresel bir salgınla karşı karşıyadır. Bütün insanlığı büyük bir korku ve endişeye sevk etti. Bütün insanlığı çaresiz bir gelecek endişesi kaplamaya başladı.” ifadelerini kullandı. “MİKROSKOPLA GÖRÜNEN VİRÜS BÜTÜN İNSANLIĞIN HAYATINI TESLİM ALDI” Görmez, “Bütün bunlar insanın en güçlü olduğu bir zamanda gerçekleşiyor. Bilgi, bilim, teknoloji, iletişim devrimlerinin yaşandığı, bütün dünyayı yok edecek güçte kimyasal silahların üretildiği bir dünyada gerçekleşiyor bütün bunlar. Nano teknolojisiyle insanlığın yeni bir gelecek kurguladığı bir zamanda gerçekleşiyor. Tıbbın, ilaç sanayiinin zirve yaptığı, ölümsüzlüğün çarelerinin araştırıldığı, uzayda hayat alanlarının arandığı bir dünyada gerçekleşiyor. Kibrin, azgınlığın, şımarıklığın kol gezdiği böyle bir zaman diliminde ancak küçük bir mikroskopla görünen bir virüs bütün insanlığın hayatını âdeta teslim alıyor. Hepimiz evlerimize kapanmış, meçhul akıbetimizi beklemeye başladık. Bu süreçte sağlık bakanlıkları, sağlık bakanlığı, sağlık çalışanları doktorlar, sağlık otoriteleri üstüne düşen vazifeyi hakkıyla ifa ediyorlar. Allah o kardeşlerimizden, hepsinden razı olsun, onlara da dua edelim.” şeklinde konuştu. “BU SORUN SADECE BİR SAĞLIK MESELESİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR” Görmez, konunun insani boyutunun ihmal edildiğini söyleyerek, “Kitle iletişim araçları, sosyal medya ağları Çin’den İtalya’ya, İran’dan ABD’ye kadar dünyanın her yerindeki her vakayı her an bütün insanlıkla paylaşıyorlar. Ancak bir konu ihmal ediliyor: Konunun insani boyutu ihmal ediliyor. Sosyal ve toplumsal boyutları henüz tam olarak konuşulmaya başlanmadı. Bu işin ruhî, manevî, metafizik boyutu üzerinde henüz yazarlar yazmaya başlamadı, kitaplar kaleme alınmaya başlanmadı. Oysa bu sorun sadece bir sağlık meselesi olmaktan çıkmıştır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da insanlık ihtilaf edecektir. Bilim adamları, felsefeciler, din adamları her biri kendi zaviyesinden bu meseleyi değerlendirecektir.” açıklamalarında bulundu.

“KORKULARI YENMEK ANCAK İSLAM’IN VERDİĞİ YÜKSEK MANA İLE MÜMKÜN OLMUŞTUR” Meselenin bir açıdan değil, üç açıdan ele alınması gerektiğini belirten Görmez, “Bilim bu meselelerin açıklamasını yapar, bize sebeplerini izah eder. Felsefe meseleleri akıl süzgecinden geçirerek bizi düşünmeye sevk eder. Din ise anlamlandırır, görünen ve görünmeyen manası üzerinde bizi düşünmeye davet eder. İslam söz konusu olduğunda dinin verdiği anlam bilimin açıklamasını ve felsefenin düşüncesini göz ardı etmez. Zira bilim Rabbimizin kainata yerleştirdiği ayetlerin tefsiri, akıl ve düşünce ise O’nun insana en büyük ihsanıdır. Tarihlerde bu tür musibetlerde korkuları yenmek, endişeleri bertaraf etmek, ölüm korkusunu aşmak ancak sadece dinin verdiği yüksek mana ile mümkün olmuştur. Bugün de bilimi ve aklı yok saymadan İslam’ın verdiği anlamlarla yaşadıklarımızı daha doğru anlamlandırabiliriz diye düşünüyorum.” diye konuştu. “BU TÜR HADİSELER GAZAP DEĞİLDİR” Görmez, “İlahî vahiy bu konuda da insanları batıl ve hurafelerden kurtaracak doğru yolu göstermiştir. İnsanı, vahiy ve kâinatı birlikte ele aldığımızda her şeyden önce bu tür musibetler ilahî afet değil, ilahî ayettir. Bazen öfke ile iddia edildiği gibi bu tür hadiseler gazap değildir. Fatır Sûresi 45. ayette bakınız Rabbimiz ne buyuruyor? “Şayet Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.” Fussilet Sûresi 46. ayette Rabbimiz açıkça şöyle buyurur: “Allah kullarına zulmedecek değildir.” Birilerinin zaman zaman haddi aşarak iddia ettiği gibi bu bir kıyamet de değildir. Çünkü kıyametin bilgisi hiçbir zaman hiçbir peygambere dahi verilmemiştir. Sevgili Peygamberimiz’e sordular, “Kıyamet ne zaman ya Resulallah?” Allah Resulü, “Sen ona ne hazırladın” dedi. Üçüncü kez tekrar sordu, aynı cevabı verdi. “İnsanın vazifesi yarın kıyametin kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikmektir.” dedi. “HER MÜMİN BU İŞARETTEN FARKLI BİR İBRET ÇIKARACAKTIR” Ayet ve musibet konusuna değinen Görmez, “Kur’an’a göre başımıza gelen bu musibet tam da bir ayettir. Ayetin sözlük manası işarettir. Her mümin bu işaretten farklı bir ibret çıkaracaktır. İşaretler ibareler üzerinden değil, ibretler üzerinden okunur. Allah’ın “İbret alın ey akıl sahipleri” emri tam da bu konulara yöneliktir. Koronavirüs olarak adlandırdığımız bu salgını İlahî ayet olarak okuduğumuzda bazıları bunun sebebini insanlığın dünyayı hoyratça kullanmasına bağlayacaktır, haklı olarak. Bazıları dünyanın artık insanı taşıyamaz hale geldiğinden söz edecektir ve bunu sebep olarak gösterecektir. Kimileri bunu Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Yemen’de yaşanan insanlık trajedilerine bağlayacaktır. Kimileri ise ülkelerin sınırlarını kapatmalarına, gariban Suriyeli muhacirlere kapılarını kapatmalarına bağlayacaktır. Bazıları mazlum Suriye halkı üzerinden yürüyen küresel çatışmalara bağlayacaktır, bazıları Akdeniz’in sahillerine vuran çocuk cesetlerinde arayacaktır bütün bunların sebebini. Bazı insanlar bu haz ve hız çağında insanın kendini, evini, kalbini, ruhunu, Rabbini unutmasına bağlayacaktır. Kimi insanlar kendimizi eve kapatmamızın sebebini eşimizi, ailemizi, çocuklarımızı çok ihmal etmemize bağlayacaktır. Bazı müminler Kâbe’nin, Mescid-i Nebevi’nin, Mescid-i Aksa’nın, camilerin, cumaların kapılarını yüzümüze kapatmalarını, onları ihmal etmemize, hatta mukaddes mekânları yâd ellere terk etmemize bağlayacaktır.” ifadelerini kullandı. “MUSİBET AYET OLARAK OKUNURSA HER İNSAN KENDİSİYLE YÜZLEŞECEKTİR” Yaşananları ayet olarak değerlendirmenin doğru olacağının altını çizen Görmez, “Bu zengin anlamlar haritası insanlığı kendisi üzerinde yeniden düşündürecek ve bu musibeti rahmete dönüştürecektir. Onun için musibetleri ayet olarak okumak bugün çok daha büyük anlam kazanmıştır. Böyle okunduğunda her insan kendisiyle yüzleşecektir. İnsan dünya ile ilişkisini yeniden gözden geçirecektir. İnsan ailesiyle,

eşiyle, dostuyla ilişkisine çekidüzen verecektir. Doğru anlamamızın önünde engeller var. Bu tür hadiseleri insanın sorumluluklarını ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak. İnsan irade sahibi ve sorumlu bir varlıktır. Yüce Rabbimiz Rum Sûresi 41. ayette şöyle buyurur: “Karada ve denizde çıkan bütün bozgunculuğun ve fesadın sebebi insanların kendi elleriyle yapıp ettiklerindendir” açıklamalarında bulundu. “EN BÜYÜK YANLIŞ BİLİMCİLİK ADINA KÂİNATIN YARATICISINI GÖZ ARDI ETMEKTİR” Manayı anlamamanın önündeki yanlışlardan bahseden Görmez, “Son zamanlarda içine düşülen en büyük yanlışlardan bir tanesi bilim adına değil bilimcilik adına kâinatın yaratıcısını, yoktan var edeni göz ardı etmek... Allah’ı yok sayarak, O’nun varlığa ve kainata yerleştirdiği kanunları göz ardı ederek okumak ve yorumlamak en büyük yanlışlıklardandır. Bir başka yanlışlık da insanın haşa kendisini Allah yerine koymaya çalışması, kişinin Allah’ın yerine konuşmasıdır. Nasıl oluyor bu? “Bu, Allah’ın şu olaylardan dolayı topluma verdiği cezadır.” demek kulun haddini aştığı konulardan biridir. Böyle dediğimiz zaman Allah adına konuşmuş oluruz” şeklinde konuştu. “SAĞLIK OTORİTELERİNİN ÖNERİLERİ DİNİN DE ÖNERİLERİDİR” “Bu gibi salgın hastalıklarda sağlık otoritelerinin önerileri dinin de önerileridir” diyerek uyarılarda bulunan Görmez, “İslamiyet bir insan canını korumayı en büyük esas kabul etmiştir. Resulü Ekrem (as) 14 asır önce kendi dönemi için salgın hastalıklara karşı karantina ilkelerini en iyi şekilde belirlemiştir. Bir hadis talebesi olarak hadis kitaplarını karıştırdığımda Peygamberimizin bu konuya büyük bir ehemmiyet verdiğini fark ettim. Hasta bir insanı sağlıklı bir insanın yanına götürmeyin buyurduğunu hadis kitaplarından görüyoruz” diyerek Peygamber Efendimiz (sav)’in “Bir yerde hastalık varsa girmeyin, bulunduğunuz yerde hastalık varsa oradan çıkmayın” hadis-i şerifini hatırlattı. “DUALARIMIZI BÜYÜK BİR İYİLİK HAREKETİNE DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ” Konuşmasının son bölümünde hastalığa karşı alınacak tedbirlerden bahseden Görmez, “Öncelikle bulaşmasını önlemek için günün gerektirdiği her türlü yola başvurmak İslam’ın emridir. Evlerimizde kalışımızı bir nimete çevirebiliriz. Mesela bir aile muhabbetini yeniden keşfetmemize vesile kılabiliriz. Camilerimizden uzak kalmamızı evlerimizin mabetlere dönüşmesine vesile kılabiliriz. İkinci tedbir ilim adamlarına düşüyor. İlim adamlarının şifayı keşfetmesini insanlık bekliyor. Böyle bir hastalığa çare bulmak bir kulun nail olabileceği en büyük derecedir aslında. İnsanlık bugün birbirini yok edecek silah üretme yarışını bırakıp birbirini tedavi edecek, derdine çare üretecek vesileleri bulma yarışına girmelidir. O zaman bu dünya ne güzel bir yer olur. Ve son çare dua, dua, dua. Her gün aile efradı ile birlikte Rabbimize el açıp yalvardığımız bir vaktimiz mutlaka olmalıdır. Ancak en kabule şayan dua nasıl bir duadır biliyor musunuz? Fiili bir duadır. Bugünden itibaren dualarımızı büyük bir iyilik hareketine dönüştürebiliriz. Mesela bu zor zamanlardan geçerken bir ev ve dükkân sahibinin, kirasını ödeyemeyen kardeşine ikramı en büyük duasıdır. Bir işverenin bu zor zamanlarda işe gelemeyen işçisinin ücretini vermeye devam etmesi en büyük duadır. Bir kimsenin alışverişini yapamayan zor durumdaki komşusuna yardımcı olması en büyük duadır. İlahi rahmeti celp edecek bela ve musibetleri def edecek en büyük dua bu zor zamanlarda büyük bir iyilik hareketi başlatmaktır. Bütün birey ve toplum olarak, sivil toplum örgütleri, hep birlikte bir iyilik hareketi başlatmamız, zorda olan her kardeşimizin kalbine dokunmamız en büyük duadır. En büyük dua herkesin birbirine iyilik yapmasıdır. Bugün musafaha etmekten uzaklaştık. Çok sevdiğimiz kardeşimize elimizi bile uzatamıyoruz. Ama bunu yüreklerin dokunuşuna dönüştürebiliriz. Yüreklere dokunmak bugün en büyük duadır. Allah dualarımız kabul etsin.” diyerek konuşmasını bitirdi. ---◄◄


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Talha Yıldız

kompas

pusula

GENÇ GÖZÜYLE

talhayildiz_@hotmail.nl

SEMBOL ve

AİDİYET

D Dinimi ve ana dilimi kimliğimin ayrılmaz parçaları olarak görüyorum. Ne var ki Hollanda’da tahsil görmüş olmam ve Hollanda’nın iş düzenine alışkınlığım, beni Türkiye’deki soydaşlarımdan farklı kılmaktadır.

edelerimizin Hollanda’ya gelişi üzerinden yarım asırdan uzun bir süre geçti. Artık dördüncü nesilden bile reşit yaşına ulaşan insanlarımız var. Birçoğumuz itiraf etmese de bizler Hollanda’da kalıcıyız. Kendimden örnek vermek gerekirse, ben Hollanda’da doğdum ve eğitim hayatım burada geçti. Dinimi ve ana dilimi kimliğimin ayrılmaz parçaları olarak görüyorum. Ne var ki Hollanda’da tahsil görmüş olmam ve Hollanda’nın iş düzenine alışkınlığım, beni Türkiye’deki soydaşlarımdan farklı kılmaktadır. Örneğin Türkiye’de iş hayatında görülen resmiyet ile hiyerarşik düzen ve başarılı olmak için sürekli birilerinin araya koyulması alışkanlığı bana çok garip geliyor. Aynı durum eğitim ve ticaret hayatında insanların birbiriyle olan ilişkileri için de geçerli. Dahası buna benzer tecrübeleri sadece yaşıtlarımdan değil, burada 10-20 yıldır yaşayanlardan tarafından bile söylenmesi dikkate değer. Bunu da çok garip karşılamamak lazım. Zira insan doğası itibariyle yaşadığı çevreden etkilenir. Zaten üzüm üzüme baka baka kararmaz mı? Madem ki burada kalıcıyız, o takdirde ‘gelecek vizyonumuz ne olmalı?’ sorusu hayati önem kazanıyor. Herkes durduğu yerden olaylara

17

bakar. Benim durduğum yerden bu meseleye baktığım zaman, bedenen Hollanda’da fakat zihnen Türkiye’de yaşamanın doğru olmadığını, keza dinini ve ana dilini gereksiz görüp asimile olmamamız gerektiğini söyleyebilirim. Yıllardır dinimizi ve ana dilimizi muhafaza etmenin yolunun sadece eğitimden geçtiğine inanıyordum. Hatta yıllar boyunca eğitim alanında ciddi sorunlarımız var iken milyonlarca Euro’lara görkemli camilerin inşa edilmesine pek anlam veremiyordum. Fakat artık bu konuda farklı düşündüğümü itiraf etmek durumundayım. Din ve ana dil bir kimliği oluşturan temel unsurlar olduğu için, bu meseleyi sadece eğitim açısından ele almak eksik bir yaklaşımdır. Bunun yerine bu meseleyi kimlik ve o kimliğe aidiyet açısından ele almak daha doğrudur. Dolayısıyla şu soruyu sormamız gerekir: aidiyet duygusu nasıl oluşur? Çok farklı bir dönemde yaşamış olsa da, Yahya Kemal’in (1884-1958) bu konuda bize yardımcı olacağını düşünüyorum. Osmanlı’nın modernleşme ve cumhuriyetin kuruluş yıllarında yaşayan Yahya Kemal, 1922 yılında yayınladığı ‘Ezansız Semtler’ yazısında, aidiyetin oluşmasında sembollerin önemine işaret eder. Yazısında Kadıköy gibi Batılı hayat tarzına göre inşa edilmiş semtler ile geleneği temsil eden Üsküdar’ı mukayese eden Yahya Kemal, Kadıköy’de yetişen çocukların minare görmeden, ezan sesini işitmeden, Ramazan ve kandil günlerini hissetmeden büyüdüklerini söyler. Oysa Üsküdar gibi semtlerde doğan bir çocuğun kulağına doğar doğmaz ezan okunurdu. Dahası o semtlerde yetişen çocuklar ilk ders olarak besmeleyi öğrenirlerdi, mübarek günlerde

Kur’an sesini işitirlerdi, bayram namazlarına babalarıyla birlikte giderlerdi ve camide tekbirleri dinlerlerdi. Yahya Kemal’e göre asırlar boyunca Müslümanlığa olan aidiyet duygusu bu şekilde gelişmişti. Nitekim Galata, Beyoğlu gibi Frenk (yabancı) semtlerine yerleşen dedelerimiz, inşa ettikleri minareler, o minarelerden duyulan ezan sesleri ve inşa ettikleri türbelerle yerleştikleri semtlerde kimliklerini muhafaza etmiş ve kalıcı olmayı başarmışlardı. Yahya Kemal’in ifadesiyle, “Manzara halkın dinini, milliyetini hatırlatır”. Yukarıda kısa özetini verdiğim yazıdan -özellikle çocukluk yaşlarında- aidiyet duygusunun oluşumunda sembollerin ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Zaten insanda belirli bir aidiyet duygusu oluşmasını doktrinden ziyade semboller sağlar. Bir Müslüman apartman dairesinde de samimiyetle topluca ibadetini yapabilir. Ancak ibadetin sembollerle süslenmiş bir mekânda yapılması özellikle çocuklar üzerinde daha etkileyicidir. Yarının yetişkinleri olan bugünün çocuklarının, mesela Utrecht Ulu Camii’nde cuma namazı kılmasının elbette kimlik oluşumunda önemli etkileri olacaktır. Üstelik tren ve arabayla yolculuk yapanların Utrecht Ulu Camii ile ve Rotterdam Essalam Camii’ni görmesi Müslüman olmayanlara da Müslümanların burada kalıcı olduğu mesajını vermektedir. Bu nedenle dini açıdan azınlık olarak yaşadığımız bu ülkede, görkemli camilere, minarelere ve kısık sesle de olsa dışarıdan duyulan ezan seslerine olan ihtiyacımız küçümsenmemelidir. Çünkü bu semboller, gelecek nesillerin Müslüman kalabilmesi adına hayati öneme sahiptir. ---◄◄

Münacaat...

KORONA MI , VİRÜSÜ MÜ CANI ALAN? “Korona” değildir aslında bu kadar can alan; Kıyıya vuran çocuk cesetlerinin sızlayışıdır bu... - Depremler değildir bu bizi sarsan; Çöpten ekmek toplayan annenin yürek acısı; Evine ekmek götüremeyip intihar eden babanın kahır gözyaşıdır bu... - Çekirge istilası değildir bu gelen; Gayrı meşrû yoldan doğurulan ve poşete konulup, diri-diri çöp kutusuna atılan bebeğin feryâdıdır bu... - Bu savaşlar sâdece savaş değildir aslında; Evinden, yurdundan sürülen, ailesinden koparılan yüz binlerin iniltisidir bu... - Afrika’da on binler açlıktan ölürken; Avrupa’da insanların fazla yemekten hastalanmasının tezatıdır ve adâletsizliğidir bu... - Müslüman olan iki tarafın “Tekbîr!” getirerek birbirlerini katletmesinin acı karşılığıdır bu... - Çok su içiyor diye binlerce deveyi katleden sözde medenîlerin pisliğinin sonucudur bu... - Kendi elimizle yakıp yıktığımız, talan ettiğimiz doğanın, evsiz bıraktığımız dilsiz yüz binlerce âciz hayvanın bedduâsıdır bu... - Heyelânlar, seller, yangınlar değildir sâdece üzerimize yağan belâlar; Savaşta bütün ailesini kaybeden yetimin ölmeden önce: “Sizi ALLAH’a şikâyet edeceğim!” feryâdının ALLAH katında karşılık bulmasıdır bu... - Ve en acısı asırlardır Müslümansız kalmayan Kâbe’nin, ALLAH tarafından Müslümansız bırakılıp, onu tavaf vazîfesinin Ebâbil kuşlarına verilmesinin; Artık ümmetin tavaf etmeye bile lâyık görülmediğinin kahreden resmidir bu... (Allah-u Âlim!) Hadi toplanın ! İnsanlık olarak hepimiz kaybettik. Gidiyoruz... ---◄◄

22 yıldır 7’den 70’e herkes tarafından okunan tek gazete var

Kenan Aslan'ın objektifinden


18

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

introduction

tanıtım

Hazırlayan: Salih Canöz

HABERLERİ

Hollanda gündemini yakından takip eden ve bu gündemleri kendi sosyal medya hesaplarında yorumlarıyla paylaşan pek çok insanımız var. Bundan böyle gündeme ilişkin paylaşımları, zaman zaman gazetemizde de değerlendireceğiz. Sizlerden de bu konuda katkı bekliyoruz...

Orta dereceli okulların bitirme sınavları yapılmayacak. Okul notu geçerli olacak

Hindistan: “Tüm evleri yaktılar. Daha aynı mahallede oturamayız.”

Denk Partisi Lideri Tunahan Kuzu politikayı bırakıyor

Centrale eindexamens geschrapt Centrale eindexamens voor middelbare scholieren worden geschrapt om het coronavirus het hoofd te bieden. Scholen kunnen op basis van schoolexamens tot begin juni gaan bepalen of leerlingen zakken of slagen. Centrale eindexamens worden doorgaans afgenomen in grote zalen vol leerlingen. Dat brengt in tijden van het coronavirus grote risico’s met zich mee. Volgens minister Slob (Onderwijs) kan dat niet in deze tijd, vooral omdat het kabinet maandag strengere maatregelen aankondigde om verspreiding van het virus te voorkomen. Bovendien zijn veel leerlingen en leraren uitgevallen waardoor de druk enorm is toegenomen, zegt de bewindsman.

Hindoes en moslims na rellen India: ‘We kunnen niet meer in dezelfde buurt wonen’ Tarannum Bhegum voelt zich niet meer veilig in haar buurt in het noordoosten van de Indiase hoofdstad Delhi, waar haar islamitische familie jarenlang zonder problemen samenwoonde met hindoeïstische buren. Op 25 februari werd het huis van vier verdiepingen bestookt met molotovcocktails, nadat zware rellen tussen hindoes en moslims uitbraken. Ze weet zeker dat het hindoes waren die het specifiek hadden gemunt op het huis waar zij met haar familie woonde. “Bij de ontploffing riepen ze slogans voor de overwinning van de hindoegod Ram.” Hoewel de relschoppers van buiten de wijk kwamen, vertrouwt ze haar buren niet meer. “Ze hadden ons kunnen redden, als ze dat hadden gewild. Niemand hielp ons. We belden de politie, maar die kwam ook niet. Met moeite konden we vluchten.” ---◄◄

Kuzu stopt als partijleider van Denk en stapt volgend jaar uit politiek Tunahan Kuzu stopt als partijleider van de politieke partij Denk en is niet beschikbaar als lijsttrekker bij de volgende verkiezingen. Kuzu blijft zijn werk in de Tweede Kamer wel doorzetten, maar draagt het fractievoorzitterschap over aan Farid Azarkan. Kuzu heeft zijn partij vandaag verteld dat hij na de verkiezingen in maart volgend jaar zal stoppen met de politiek. Kuzu zegt in een verklaring op Facebook dat hij het bouwen aan een politieke beweging ‘enerverend’ heeft gevonden, maar dat het feit dat hij het gezicht van Denk was ‘een behoorlijke impact op mijn persoonlijke leven heeft.’ De afgelopen tijd is bij zichzelf te rade gegaan of hij de energie en inzet nóg een keer zou kunnen opbrengen. ,,Het antwoord heb ik inmiddels gevonden en mijn besluit staat vast.” Uit de PvdA Kuzu werd in 2014 samen met Selcuk Öztürk uit de PvdAfractie gezet, nadat het tweetal kritiek had geuit op het integratiebeleid van toenmalig PvdA-vicepremier Lodewijk Asscher. Bij de verkiezingen in 2017 was Kuzu lijsttrekker van Denk, dat met drie zetels de Kamer in kwam. . ---◄◄

Scholen krijgen daarom de vrijheid om komende maanden schoolexamens af te nemen waarmee wordt bepaald of leerlingen slagen. „De eindcijfers zullen bepaald worden op basis van resultaten van schoolexamens. Er komt meer ruimte, men kan tot begin juni de tijd en ruimte nemen om ze af te ronden”, vertelt de minister. Daarbij moet dan wel anderhalve meter afstand worden gehouden. Volgens Slob is het de bedoeling dat de toetsen de komende tijd zoveel mogelijk op afstand worden afgenomen en dat examens die echt op school moeten worden gemaakt, later komen. ---◄◄

Kilise, cemaati alfabetik sıraya göre üçe böldü. Ayinler, üç farklı saatte olacak

Suriye’de savaşta ölenlerin sayısı 384 bin Bunların 22.000’i çocuk, 13.000’i kadın 384.000 doden in Syrië sinds begin oorlog in 2011 Sinds het begin van de burgeroorlog in Syrië in 2011 zijn in totaal 384.000 mensen om het leven gekomen. Dat maakte het Syrisch Observatorium voor de Mensenrechten vandaag bekend. Onder de doden zijn ongeveer 116.000 burgers, van wie 22.000 kinderen en 13.000 vrouwen. Meer dan elf miljoen mensen zijn ontheemd geraakt. Het conflict in Syrië is ingewikkeld. Het leger van president Bashar al-Assad vecht tegen verschillende rebellen en jihadistische groeperingen. Ook buitenlandse mogendheden, zoals Rusland, zijn bij de oorlog betrokken. Moskou steunt het regime van Assad. Turkije is het land binnengevallen. Na bijna tien jaar strijd heeft Assad meer dan 70 procent van het land in handen. In de regio Idlib hebben de rebellen hun laatste grote bolwerk. Daar vinden nog gevechten plaats. De Verenigde Naties (VN) noemden de oorlog in Syrië in 2017 “de ergste ramp sinds de Tweede Wereldoor---◄◄ log die is veroorzaakt door de mens”.

Op alfabetische volgorde naar de kerk in Aalburg Ook kerken nemen maatregelen om het risico van verspreiding van het coronavirus in te perken. Leden van de gereformeerde gemeente in het Brabantse Aalburg zijn zondag welkom om één dienst te bezoeken, maar wel verdeeld over drie diensten én op alfabetische volgorde. De kerk van de gereformeerde gemeente in het Brabantse Aalburg. Kerkgangers van wie de achternaam begint met de letters A tot en met H zijn uitgenodigd voor de ochtenddienst, I tot en met S zijn ’s middags welkom en de avonddienst is bestemd voor leden met achternamen startend met O tot en met Z. 80 mensen per dienst De bijna 250 leden van de gereformeerde gemeente Aalburg zijn per brief geïnformeerd over de nieuwe regels. Ouders van grote gezinnen mogen bovendien maximaal twee kinderen meenemen. De maatregelen moeten er voor zorgen dat er per dienst maar ongeveer tachtig mensen samenkomen in de kerk aan de Polstraat om zo ruimschoots aan het door de overheid gestelde maximum van honderd bezoekers te voldoen. Om alles in goede banen te leiden en overzichtelijk te houden, is het niet de bedoeling dat er onderling geruild wordt. Mensen die niet kunnen op het tijdstip van de voor hen vastgestelde dienst kunnen overigens alle diensten volgen via de al vertrouwde kerktelefoon waarop de preek van dominee ---◄◄ Hogchem te volgen is.

İngiltere’de İslam düşmanlığı nedeniyle Müslümanlar ülkeyi terk etmeye başladı Moslims verlaten massaal Verenigd Koninkrijk vanwege islamofobie Steeds meer moslims verlaten het Verenigd Koninkrijk om in een veiliger land te gaan wonen vanwege de discriminatie en islamofobie waarvan ze het slachtoffer zijn in Groot-Brittannië. Volgens een onderzoek van de Britse krant The Independent verlaten moslims hun families en vrienden om aan de haatmisdrijven te ontsnappen. “Ik wilde niet weg. Ik ben er geboren en opgegroeid. Mijn familie woont er... Iedereen woont er. Maar ik moet aan de toekomst en aan mijn kinderen denken. Als we blijven zullen ze het slachtoffer worden van discriminatie.”, getuigt Sama Khan, die intussen in Pakistan is gaan wonen. Het onderzoek werd door Shayma Bakht uitgevoerd en toont onder meer aan dat in 2018 maar liefst 720 moslima’s in Groot-Brittannië op straat werden aangevallen vanwege hun geloof. Sama is één van deze vrouwen. Vorig jaar werd een stijging van 475 procent van het aantal islamofobe daden in het Verenigd Koninkrijk vastgesteld. Volgens Britse organisaties tegen racisme volgt deze toename op columns in de media van de Britse premier Boris Johnson, die vrouwen die een boerka dragen onder meer ---◄◄ met brievenbussen vergeleek.


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Reyhan Şeker

samenleving

toplum

İMTİHANI

I

nsanlık, tarihin farklı dönemlerinde salgın hastalık, deprem, sel, kıtlık gibi birçok farklı felaketler yaşamış ve neticede can ve mal kaybı olmuştur. Örneğin; İslam tarihine bakıldığında Hz. Ömer efendimizin zamanında ortaya çıkan bulaşıcı hastalık (Tâun) nedeniyle aralarında sahabilerin de olduğu binlerce insanın vefat ettiği bilinmektedir.

Hepimiz denizin kıyısına vurmuş cansız çocuk bedenlerini hatırlıyoruz. Hepimizin yüreği sızladı o görüntüler karşısında. Sizce masumların ahı bizi tutmuş olabilir mi? Televizyon ekranlarından seyrederken “Ay yazık! ne zor hayatları var” diyerek elimizi uzatmadığımız mazlumların arşı alayı titreten feryatlarının bize dönüşü olmayacağını mı zannettik? Bir anda bütün dünyanın gidişatına sekte vurdu bu olay.

KARDELEN

yunus322@hotmail.com

İNSANLIĞIN

İslam dini canın, malın, dinin, aklın ve neslin muhafazasına önem vermiştir. İnsanın can güvenliğini önemseyen İslam’ın, dolayısıyla hazreti peygamberin salgın hastalık olduğunda yapılması gerekenle ilgili ashabına vermiş olduğu tavsiye, Koronavirüsü ile şu an mücadele eden insanoğluna rehberlik etmektedir. Salgının yayılmaması için bir yerde bulunanların orayı terk etmemeleri, başka beldelerde bulunanlarında salgın olan beldeye girmemelerini tavsiye etmiştir. Koronavirüsü’nün hızlı bir şekilde yayıldığını gören ülkelerin netice itibariyle sınırlarını kapattıklarını haberlerden okuduk. Tedbir almanın önemini vurguluyor bu hadis. İnsan yeryüzünde var olduğu müddetçe imtihana tabi tutulacaktır. “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden bir noksanlık ile imtihan edeceğiz. ( Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (cennetle) müjdele!” Bakara Suresi’nde geçen bu ayet, insanın sevdikleriyle ve korktuklarıyla imtihana tabi tutulacağına dikkat çekiyor. Dünyada açlıktan ölen binlerce insan var. İnsanlar yaşamak için yemeğe ihtiyaç duyarken, bizler fazlalıklar için para verip bıçak altına yatıyoruz.

19

Ne kadar büyük bir tezat. Dünyanın bir köşesinde açlıktan dermanı kesilmiş bir çocuk nefes alamıyorken, dünyanın öbür ucundaki insan, yediği fazla yemekten nefes alamıyor. Kimse bu durumu düşünüyor mu? Hayır. Korona salgını her yeri ele geçirince, Korona’dan değil de açlıktan öleceğimizi düşündüğümüz için dükkânların raflarını boşatmaya başladık. Raflar dolar da, boşalan yüreklerimizi neyle dolduracağız? Başa gelen her olay, kimden, ya da nerden geliyor olursa olsun Allah’ın bir ayeti (işaret) olarak değerlendirmek gerekir. Koronavirüsü çıktığından beri insanlar farklı yorumlar yapmaya başladı. Bazıları bu yaşanan durumu kıyamet alameti olarak değerlendirirken, kimileri ise bir musibet olarak yorumladı. Rabbimiz Kur’an’da Hz. Nuh’un durumunu anlatırken: “Böylece biz onu da, gemi halkını da kurtardık ve bunu alemlere bir ‘ayet’ (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk” buyurmaktadır. (Ankebût, 15) Ayet kelimesinin, sözlük anlamına bakıldığında ibret, öğüt ve işaret anlamlarına da geldiğini görürüz. Başımıza gelen salgın hastalığın nedenlerinin arasında insanlığın ihmalkârlığı, dünya hırsını sayabiliriz. Hepimiz denizin kıyısına vurmuş cansız çocuk bedenlerini hatırlıyoruz. Hepimizin yüreği sızladı o görüntüler karşısında. Sizce masumların ahı bizi tutmuş olabilir mi? Televizyon ekranlarından seyrederken “Ay yazık! ne zor hayatları var” diyerek elimizi uzatmadığımız mazlumların arşı alayı titreten feryatlarının bize dönüşü olmayacağını mı zannettik? Bir anda bütün dünyanın gidişatına sekte vurdu bu olay. Dünyada ekonomi zarar gördü. Korku ve panik havası var. İnsanlar birbirleriyle musâfaha yapamaz hâle geldi. Aradaki mesafeyi korumak için yeni selamlama şekilleri uydurduk. Doldurmaktan aciz olduğumuz namaz saflarımız artık tamamen boş. Mescitler mahzun. Camilerimiz mahzun. Hafta sonları camileri şenlendiren masum çocuk sesleri, artık camilerde yankılanmıyor. İslam’ın kalbinin attığı yer olan

Kâbe bize dargın. Artık kendimize çeki düzen vermeliyiz. İşin manevi boyutunu ıskaladık. Zahire odaklanıp, batını düşünmedik. Bu olayın üzerinde kafa yormalıyız. Evde kaldığımız bu süreçte “çok sıkıldım, patlamak üzereyim. Dışarı çıkamıyoruz” sözleri yerine, bu süreci en az hasarla nasıl atlatabiliriz, bunu fırsata nasıl çevirebiliriz düşüncesinde olmalıyız. İnsanlar sıkıntılarından Koronavirüsüne şarkılar bestelediler. Farklı farklı videolar çekerek işin tabiriyse cılkını çıkardılar. Enerjimizi böyle şeylerle ziyan edeceğimize evde kaldığımız süre zarfında üretmek için yeni uğraşlar bulmamız bizim yararımıza olacaktır. Kitap okumak, uzun zamandır gerçekleştirmek isteyip de fırsat bulamadığımız bir hobimize başlamak, eşimizle ve çocuklarımızla daha fazla zaman geçirerek aile bağlarını kuvvetlendirmek. Bu sıkıntılı süreci kolay atlatabilmek için Allah’a iltica ederek sabırlı olmak ve namaza sığınmak. Kur’an, Bakara Suresi’nin 153. ayetinde Allah’tan nasıl yardım istenileceğini bize bildiriyor. Çocuklarımız evde kaldıkları süre zarfında zaten dijital eğitime alışmak için büyük gayret sarf ediyorlar. Anne- baba olmanın yanı sıra, ayrıca öğretmenlik görevini de üstlendik. Yani sıkılacak zamanımız yok. “Sıkılmak” kelimesi bu asrın insanının sözlüğünde var kanaatimce. Evimizdeyiz, sıcacık bir mekânda hayatın normale dönmesini bekliyoruz. Bizim gibi sıcacık bir mekânı arzulayan binlerce insan var dünyada. Şikâyet etmeyelim. Yoksa şikâyet ettiklerimizi de kaybeder hâle geliriz. Hangi ülkede yaşıyorsak, devletin aldığı önlemleri dikkate almalı ve o doğrultuda hareket etmeliyiz. Alınan tedbirlere uymayanlar, hastalığın çabuk yayılmasına neden olabilirler. Bunun büyük bir vebal olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. “Allah var, gam yok” diyen büyüklerin sofrasından nasiplenmiş bir milletiz. Tedbiri alır, takdiri Allah’a havale ederiz. Öleceğiz dostlar. Ölüm, yanı başımızda. Neden kimse tedbir almıyor. Yoksa Korona kadar ---◄◄ gerçek değil mi?

Açılış..

Açılış...

Almina ikinci şubesiyle hizmette İstanbul SUPERMARKT hizmete açıldı

T

ürklerin yoğun olarak yaşadığı RotterdamZuid bölgesindeki Beijerlandselaan caddesinde ikinci şubesi ile hizmete başlayan Almina Pastanesi dualarla açıldı. Yılmaz ve Hüseyin Ekici aileleri tarafından açılan Pastane,

ağız tadına önem verenlerin ve tatlı severlerin vazgeçilmez mekânı olmaya hazır. Yılmaz Ekici, “Kalitemizin ve lezzetimizin sırrı, ürünlerimize sadece emeğimizi değil sevgimizi de kattığımızdandır.”dedi. Eski Meydan Restoran’ın yerine açılan Almina Pastanesi, sadece pastane değil, restoran olarak da hizmet verecek. Doğuş Haber Merkezi ---◄◄

Y

aklaşık 20 yıldır RotterdamZuid’te bölge halkına kaliteli ve uygun fiyatla ürün pazarlayan Taptuk Emre ve Öz Arslan marketleri Yıldız Toptancılık firmasının birer şubesi olarak hizmet vermekteler idi. Baba Neşet ve oğul Hüseyin Yıldız’ın kurduğu Yıldız

Groothandel adlı şirketin market işletmeciliğini de hem yeğen hem de damatları olan Ahmet ve Ramazan Yıldız yapmaktaydılar. Bu iki market de “İstanbul Market” adı altında birleşerek çok büyük bir alanda Bijerlandselaan caddesinde hizmete açıldı. Müşteri memnuniyetine önem veren İstanbul Market personeli, şu zorlu dönemde de insanlarımıza en hesaplı, en kaliteli ürün sunmanın gayretiyle çalışıyorlar. Doğuş Haber Merkezi ---◄◄

Farklılıklarımız...

Şirket hakkında

drukkerijdeniz.nl

........................................................................

info@drukkerijdeniz.nl ........................................................................ 010 - 485 84 88 ........................................................................

Matbaanın Tarihçesi Deniz matbaa şirketi 1994 yılından beri faaliyet göstermektedir. Matbaa şirketi geleneksel matbaa servis hizmeti vererek başlamıştır. Yıllar sonra basım şirketi artık kuruluşlar için, logo tasarımından, şirketlerin cepheleri ve pencereleri için üretici ve akılda kalıcı tasarımlar üretmeye kadar kurumsal kimlik yenilikleri sağlıyor.

• 22 yıllık deneyim • Kendi üretimi (Baskı öncesi ve Baskı) • Kendi tasarım departmanımız • Ücretsiz dosya kontrolü • Web sitemizde kayıt gerekli değildir • Kişisel tavsiye • Esnek servis • Garanti servisi • Hızlı teklif işleme • Hızlı teslimat süreleri • ücretsiz teslimat hizmeti • Ücretsiz depolama alanı • Ücretsiz otopark


20

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

nieuws

haber

Adnan Şahin:

“Güçlü olmamız gerekiyor. Biz hiçbir maddî kaygı peşinde olmadan sırf insanlarımızın gözü kulağı olalım diye yola çıktık. Tam 22 yıldır bu çizgiden asla taviz vermedik ”

“Doğuş gazetemizi artık yeni yüzü ile okuyacaksınız”

H

epinizi uzun bir aradan sonra yeniden saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Umarım her şey yolundadır. Uzun bir süre sizlere “Editör” köşemizden yazmaya çalıştım. Bunu büyük bir keyif ve heyecanla yaptım. Bana verilen görevi gayretle yerine getirmeye çalışmakla birlikte kendimin bu görev için biçilmiş bir kaftan olmadığımı birçok kez yönetime bildirdim ama yine de göreve devam etmem konusunda ısrar ettiler. Sağ olsunlar. Elbette ki bizi böyle bir göreve layık görmeleri bizi son derece memnun etmiştir. Ama işi ehline bırakmak gerek. “Doğuş gazetemizi artık yeni yüzü ile okuyacaksınız” Sizlerin de fark etmiş olduğunuz gibi gazetemiz geçtiğimiz yaz uzun bir tatil dönemi yaşadı. Üç ay kadar baskıya ara verdik. Bunun birkaç nedeni oldu. Bunlardan biri ve en önemlisi bölge başkanımızın değişmesi oldu. Önceki Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan’ın yerine, yapılan istişareler sonucu Mustafa Aktalan kardeşimiz Bölge Başkanı olarak getirildi. Önceki başkanımız Mehmet Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde Doğuş’un yönetiminde bir yenilenme yapılmasına gidildi. Sonuç olarak Ömer Atıf kardeşimiz Yönetim Kurulu Başkanlığına getirildi.

“Editör köşemdeki yazılara ‘veda’ ediyorum” Yeni bir yönetim görevi üstlendi ancak bu esnada gerçekleşen yeni Bölge Başkanı istişaresi bir hayli zaman aldı. Dolayısıyla yeni yönetimin çalışmaları da bu nedenle hemen başlayamadı. Ama sonunda yeni başkanın göreve başlamasıyla yeni yönetimde nasıl bir yol izleyeceği konusunda çalışmalarını başlattı. Basılı gazetenin daha ne kadar devam edeceğini tartışıp karara bağladı. Bununla birlikte gazetenin dijital ortamda ve sosyal medyada daha nasıl güçlendirilebileceğini uzun uzun konuşup tartıştı. Sonuç olarak yeni yönetim gazetenin görünümü ile alakalı da değişiklik yapmaya karar verdi. Ömer Atıf başkanlığındaki yönetim süratle çalışmalara başladı ve büyük bir heyecanla gazetemizin layık olduğu yere gelebilmesi için çalışmalarını sürdürmektedir. Ben bu köşeden size son kez yazıyorum. İnşallah bundan sonra bu köşeden size; gazetemizin medarı iftiharı, fikir babası ve kurucusu değerli kardeşimiz Zeynel Abidin Kılıç eskiden olduğu gibi yine keyifle okuyacağınız yazılarını yazmaya devam edecek. Rabbim yâr ve yardımcısı olsun. Peki biz ne yapacağız? Ben yapabildiğim en güzel şeyleri yapmaya devam edeceğim elbette. Fotoğraf ve video çekmeye, haber yapmaya devam edeceğim inşallah. Sosyal medyanın daha etkin takip edildiği bu dönemde, daha çok görsel paylaşmaya çalışacağız inşallah. Kısa video haberleri son yıllarda en çok izleniyor. Bunu göz önünde bulunduruyoruz ve bu alana daha ağırlık vermeyi planlıyoruz. Ayrıca “Doğuş Nieuws” başlığı altında sosyal konularda canlı yayınlar yapmayı da gündemde tutuyoruz. Daha önce iki konuda canlı yayın yaparak çok önemli bir deneyimimiz olmuştu. Gerçekten çok olumlu dönüşümler almıştık. Dolayısıyla yeni dönemde bir dizi güzel yeniliklerimizle karşılaşacaksınız.

“Desteğiniz altın değerinde” Daha başarılı olmak sesimizi daha yukarlara etkili bir biçimde duyurabilmemiz için kesinlikle sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Sizden maddî destek istemiyoruz. Basılı gazetemizi, bizler cami, cemiyet, market vesaire yerlere kadar iletiyoruz. Bunu oralardan alıp okumanızı, evlerinize götürüp genç kuşaklarımıza okutturmanızı istiyoruz. Bu gazetenin onların sesi olduğunu onlara söylemenizi ve her ne şekilde olursa olsun kendilerini bu ortamda rahatça ifade edebileceklerini söylemenizi istiyoruz. Sosyal medya ortamında Youtube kanalımız başta olmak üzere Facbook, Twitter ve Instagram sayfalarımıza abone olmanızı ve beğenmenizi istiyoruz. Bu size hiçbir maddî külfet getirmezken bize çok önemli altın değerinde bir destek olacaktır.

“Güçlü olmamız gerekiyor” Biz hiçbir maddî kaygı peşinde olmadan sırf insanlarımızın gözü kulağı olalım diye yola çıktık. 22 yıldır bu çizgiden asla taviz vermedik. Her insanımızın rahatça evine götürüp ailesi ile birlikte çekinmeden açıp okuyup, istifade edebileceği bir gazete olduk. Bunu aynen sürdürmeyi bütün kalbimizle arzu ediyoruz. Hiç şüphesiz siz de Avrupa’da güçlü bir gazetemizin etkili bir sesimizin olmasını arzu ediyorsunuzdur. İşte bu yüzden rahatça sizden yardım istiyoruz. Hep birlikte mutlu yarınlara kanat açmak için gazeteniz Doğuş’u desteklemeniz temennisiyle hepinize kucak dolusu sevgiler yolluyorum. Bu köşeden size veda ediyorum. Ama diğer sayfalarda yine karşılaşacağız. Biz de emeklilik yok beşikten mezara kadar çalışmak var. Zira biz çalışmayı ibadet olarak belledik…

(Adnan Şahin, Mart 2011-Aralık 2019 tarihine kadar Doğuş Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği yapmıştır) ---◄◄

Kahvaltı...

ASBİR Hollanda’dan, Dünya Kadınlar Günü’ne özel kahvaltı ASBİR Hollanda Kadın Kolları başkanlığı tarafından düzenlenen kahvaltıya, Hollanda’da yaşayan pek çok meslek sahibi iş kadını katıldı. Başkan Sema Aktaş Ağcahan selamlama konuşmasında “Doğumdan ölüme kadar her hayatın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bize hayat verip anne olan eş olan, kardeş olan yoldaş olan kadınlarımızın, bu özel günde başta şehit annelerin ve bütün kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü yürekten kutlarım. Bu birlikteliğimizi, daha çok ortak çalışma alanına yayarak büyütmeye çalışacağız. ASBİR Hollanda olarak katılımınızdan dolayı kalbi şükranlarımı sunuyorum” dedi. Doğuş Haber ---◄◄ MÜSİAD Amsterdam, Corendon Village Hotel’de iş güvenliği, ilk yardım ve Koronavirus bilgilendirme semineri düzenledi. Meratörlüğünü Anadolu Verzekering’den Mustafa Özcan ve Tülin Taylan’ın yaptığı programın açılış konuşmasını Ümit Akbulut yaptı. Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan da programa katılarak kısa bir konuşma yaptı. Ardından uygulamalı olarak ilk yardım ve iş güvenliği konularında bilgi verildi. Koronavirüs hakkında da Eindhoven hastanesinden dahiliyeci ve onkoloji uzmanı Özlem Ünal bilgilendirmelerde bulundu. Seminer sonu Musiad Amsterdam’ ailesine katılan yeni 22 üyeye rozet taktim töreni gerçekleştirildi. MG Group adına da Ahmet Duran’a üyelik rozeti takdim edildi. Doğuş Haber ---◄◄

MÜSİAD’dan İş Güvenliği Semineri


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Mehmet Yamaç

ons rechten

haklarımız

UZMAN GÖZÜYLE

info@ibco.com - 1 Ocak 2013’ten itibaren yürürlüğe konan yasa sayesinde, Bireysel Emeklilik Sistemi’nde bulunan ve 18 yaşını doldurmuş herkes, Bireysel Emeklilik hesabına yatırılan her katkı payı için % 25 oranında Devlet Katkısı’ndan yararlanabilir. Bireysel Emeklilik ile her ay düzenli birikim yaparak geleceğinizi güvence altına alabilirsiniz. Bireysel Emeklilik Sistemi, bireylerin emeklilik dönemlerinde rahat etmesi için çalışma dönemleri boyunca düzenli olarak birikim yapmalarına imkan sağlayan bir tasarruf ve yatırım sistemidir.

yatırım yapmak istediğiniz fonu alma, istediğiniz risk derecesine göre seçme ve bunu da yılda 6 defa değiştirme hakkına sahipsiniz. Bunu para yatırdığınız banka da sizin için yapabilir. - Bireysel Emeklilik ’in tanıtım, pazarlama ve satışı mesleki yeterlilikleri ölçülmüş bireysel emeklilik aracıları olan bankalar tarafından yapılır. Ayrıca birikimleriniz emeklilik yatırım fonlarında ve bankaların profesyonel fon yöneticileri tarafından yönetilir. Bireyler tasarruflarıyla oluşan birikimleriniz emeklilik yatırım fonlarıyla değerlendirebilir.

BES ile Düzenli tasarruf, güvenli gelecek, şeffaflık, profesyonel fon yönetimi ve devlet katkısı dahil iken, neden Bireysel Emeklilik ’e katılmak gerekir biliyor musunuz? Çünkü; - Bireysel emeklilik sistemi öncelikle, emeklilik döneminizde ek bir gelir sağlamak amacıyla sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak oluşturulmuştur.

- Bireysel Emeklilik sözleşmelerinde devlet katkısı için kademeli hak ediş uygulanır. Buna göre, 1 Ocak 2013 tarihinden sonra en az 3 yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve varsa getirilerin % 15’ine, en az 6 yıl sistemde kalanlar % 35’ine, en az 10 yıl sistemde kalanlar % 60’ına, emeklilik hakkı kazananlarla vefat veya maluliyet nedeniyle sistemden ayrılanlarsa tamamına hak kazanır.

- Eğer mali durumunuzda beklenmedik gelişmeler olursa bu dönemlerde katkı payı ödemeye ara verebilirsiniz. Mevcut şirketinizdeki/ bankadaki emeklilik sözleşmenizin yürürlük tarihinden itibaren 2 yıl sonra, aktarımla geldiğiniz bir hesabınızı da bir yıl sonra başka bir emeklilik şirketine geçirebilirsiniz.

- Devlet Katkısı, sizin tarafınızdan ödenen aylık paylarının % 25’i oranınca ve devlet tarafından katılımcının emeklilik hesabına ödenen tutardır. Yatırmış olduğunuz katkı paylarının % 25’i oranında ve ayrıca da devlet sizin bu emeklilik hesabınıza ‘devlet katkısı’ ödemesi yapmaktadır. Örneğin, aylık 200 TL katkı payı ödüyorsanız her ay 50 TL, 1.000 TL ödüyorsanız her ay 250 TL Devlet Katkısı ödenir. Katkı payınızı ne kadar yüksek tutarsanız o kadar yüksek devlet katkı payından yararlanırsınız.

- Emekliliğe hak kazandığınızda birikimlerinizi (Devlet’in verdiği katkı dâhil) toplu olarak alabileceğiniz gibi, eğer isterseniz bir geri ödeme planı dahilinde programlı olarak ya da yıllık gelir sigortası ürünü satın alarak emeklilik maaşı gibi aylıklar hâlinde alabilirsiniz. Ancak, 56 yaşını doldurmanız ve en az 10 yıl sistemde kalmanız durumunda emekliliğinizde ek gelir sağlamış olursunuz.

Türkiye’de

Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)

S Bireysel emeklilik sistemi öncelikle, emeklilik döneminizde ek bir gelir sağlamak amacıyla sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak oluşturulmuştur .

Uğur Demirci

21

on zamanlarda Türkiye’de Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile ilgili sıkça sorular almaktayım, bugünkü yazımızda buna değinmek uygun olacaktır.

- Getirinizi etkileyen kararlarda söz hakkına sahibisiniz. Emeklilik planınız çerçevesinde,

Emeklilikle ilgili müracaatınızı yapmış olsanız dahi, kalan diğer işlemlerinizi Türkiye’ye gitmenize gerek kalmadan “sizin adınıza yazışarak” buradan takip ediyoruz. Daha geniş bilgi veya randevu için bizi arayabilirsiniz. Müracaatını yapmış olsanız dahi, kalan diğer işlemlerinizi Türkiye’ye gitmenize gerek kalmadan ve bütün bu işlemlerinizi “sizin adınıza yazışarak” buradan takip ediyoruz. Daha geniş bilgi veya randevu için bizi telefon veya WhatsApp ile arayabilirsiniz. Emeklilik Uzmanı-Konsoloslukta kayıtlı yeminli tercüman Doç. Mehmet Yamaç 06 222 056 33 ---◄◄

u.demirci21@gmail.com

GÖRÜŞ

“Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle dirilirsiniz.” Dolayısıyla bugün bizler de, önce ellerimizi yıkayacağız, temizliğimize dikkat edeceğiz ve kalabalık ortamlardan kaçınmaya çalışacağız. Bu tedbirleri aldıktan sonra ise Rabbimizden sığınma ve şifayı talep edeceğiz. Allah (azze ve celle) bizlere Kur’an-ı Kerim’de: “La yukellifullahu nefsen illa vusahe” buyuruyor. Allah “hiçbir kula kaldıramayacağı bir yükü vermeyeceğinden” bahsediyor. Yine “Fe inne mealusri yusra”, Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır” buyuruyor. Yine Efendimiz, (aleyhissalatu vesselam, “Başımıza her ne gelirse gelsin, ayağımızı çakıl taşına dahi çarpsak, günahlarımıza kefaret olacağını” haber veriyor. Bugün bu yaşadığımız sıkıntılar da, Allah’ın izniyle işlemiş olduğumuz günahlarımızın af ve mağfiretine vesile olacaktır.

D

eğerli okurlarımız, bildiğiniz üzere son dönemde bu Koronavirüsü’nden ötürü bir çok panik mesajları yayınlanmakta. Birçok kişi artık evinden çıkamamakta, bütün tedbirleri almakta, elbette bunu yapmamızda gerekiyor. Bildiğiniz üzere Efendimiz’e (aleyhissalatu vesselam) tevekkül hakkında sorulduğunda: “Önce deveni bağla, sonra Rabbine tevekkül” et buyurdu.

Korkmamıza gerek yok. Neden mi? Rabbimiz bizlere Kur’an-ı Kerim’de her şeyi anlatıyor: “Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de” buyuruyor. Yine “Kullu nefsin zaikatul mevt”, Her canlı bir gün ölümü tadacak” buyuruyor. “Eynema tekunu yudrikkumulmevt”, “Nerede olursanız olun, en sağlam kalelere dahi sığınmış olsanız, o ecel ânı geldiğinde hayatın son bulacak” der Rabbimiz. Ama Korona ile olur, ama başka bir şey ile olur. Niyazımız odur ki, hayırlı bir şekilde Rabbimize kavuşmak nasip olsun, canımız o şekilde alınsın. Efendimiz aleyhisselam öyle buyuruyor: “Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz, öyle dirilirsiniz.” Dolasıyla Rabbim gerek bizleri, evlatlarımızı, ailemizi ve gerekse tüm ümmeti Muhammedi ve tüm insanlığı bu tür belalardan ve musibetlerden muhafaza eylesin. Bizler için özellikle bu günlerde en önemli şey; yaşadığımız bu sıkıntılı dönemden ders çıkarmak. Buradan bizler için acziyet dersi çıkması gerekiyor. Biz âciziz, Allah ise Kâdir. Rabbimiz O’dur, biz O’nun kuluyuz.

Unutmamamız gereken bir şey daha var, onunla da bitirelim: Bugün Hollanda, Türkiye ve dahi onlarca ülke bütün kapılarını kapatırken, kapanmayan bir tek kapı var, o da Rabbimizin kapısı, af isteyen hiç kimsenin reddedilmediği tövbe kapısı. Allah (azze ve celle) öyle buyuruyor ya: “Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz..

“Hep birlikte, topunuz Allah’a tövbe edin” buyuruyor ya... İşte aynen o gündeyiz. Gelin hep birlikte tövbe edelim... Rabbim tövbelerimizi kabul eylesin. Bizleri günahlarımızdan, hatalarımızdan af ve mağfiret eylesin. Bu musibetten en güzel şekilde ders çıkaranlardan, kalan ömrünü geçen ömründen hayırlı olan kullarından eylesin. ---◄◄

Kriz aşamasında Koronavirüsle mücadelede ölüm kalım kararlarını doktorlar vermek zorunda Hollanda’da üçüncü aşama olan kriz aşamasında, doktorlar Koronavirüsle mücadelede hayat kurtaran tedavileri kimlere uygulayıp uygulamayacaklarını seçmek zorunda kalacaklar. Kamu yayın kuruluşu NOS’ta çıkan habere göre, Hollanda Yoğun Bakım Derneği (NVIC) tarafından Koronavirüs salgınından dolayı “Pandemik Hazırlık Planı” “Draaiboek Pandemie” güncellendi. Haberde, plana göre kriz aşamasında yoğun bakım ünitelerinde yer kalmadığı takdirde doktorların yoğun bakım hastaları arasında seçim yapmak zorunda kalacakları belirtildi.

Kriz aşamasında yaşama şansı az olanların yoğun bakıma alınmayacağı kaydedilen haberde, bunların aşağıda belirtilen kişiler olduğu ifade edildi. Aşırı hasar görmüş kalp krizi geçirenler, Ağır yangın yarası olup yaşama şansı yüzde 10 olanlar, Ağır ve tedavi edilemeyen beyin hastalığı olanlar, Vücuda dağılmış kanser hastalığı olanlar, Yaşam süresi düşük kalp ve akciğer hastalığı olanlar, Yaşam süresi düşük bağışıklık sistemi hastalığı olanlar,

Günlük hayatında tamamen başkalarına bağımlı olanlar, Ölümcül hasta olanlar, Yukarıda belirtilenlerin daha çok yaşlılar için geçerli olacağı fakat genç yetişkin kişilerin de ağır hasta olabileceğine vurgu yapıldı. Doktorların normalde de bir hastanın yoğun bakıma alınıp alınmayacağını değerlendirdikleri, fakat kriz aşamasında normal durumda yaşama şansı verilen kişilere belki bu fırsatın verilemeyeceğine dikkat çekildi. Doğuş haber Merkezi ---◄◄


panorama

İbrahim Turgut

MİHENK

ortaummet_45@hotmail.com Neslimize ve nefsimize tevazuu öğretmek, görevini yerine getirmeyi ilke edinen bugünün yetişmiş beyinleri olacaktır...

KULLUKTA ŞÜKÜR İNSANLIKTA TEŞEKKÜRÜN MANASI... (2)

B Bu anlamda bazı insanlardan duyarsınız: Kendi dilimde kullandığım bir cümle veya hikâyeyi, Türkçe kullandığım zaman aynı hissi ve espriyi yakalayamıyorum. Birinde gülüyorum çok komik geliyor öbüründe ise, sadece sözcüklerin anlamlarını düşünüyorum. Bilmiyorum ifade edebildim mi? Kulluk, halk ile yaşamak ve hakka tabi olmaktır. Allah ile aranızda araçlar koymamaktır. Hele bu araçlar dünyevi şeylerse, onların görsel cazibesine kapılmak daha etkili olabilmektedir. Zamanla insan bunlarla prestij yapabilmektedir. Dünyada bunların örnekleri oldukça çoktur.

ir şeyin kişiye mantıklı gelmesi, onun hakikat olduğunu göstermez ve ölçüde alınamaz! Müminin ölçüsü, Yüce Kitabımız Kur’an ve Allah Resulünün Sünnetidir. Söylediklerimizle yaptıklarımız birbirine zıd düşüyorsa, ortaya koymak istediğimiz değerin anlamından uzaklaşıyor ve yanlış fotoğraf veriyoruz demektir. Bugünün en büyük sorunlardan biride bu değil midir. Samimiyet sınavından geçmek, erdemli olmak demektir. Ağzımızdan çıkanla görüntümüzün örtüşmemesi, bir anlamda davranışlarda hoyratlığın ilanı gibidir! Ahlâklı davranmak, her şeyin hakkını vermek ve hayatın her alanını kapsayan deruni ruh kazandıran fiilleri ortaya koymak, içtimai hayatın da devamlılığı makamındadır. Bu ruhu taşımayan fertlerden oluşan toplum yapısı yorgun ve gelecek konusunda öz güveni olmayan yığınlar hâline gelmesi mukadder olur. Bireylerde şükür ve ahlâk ayrılmaz ikiz kardeş gibidir. Geçmiş ilim adamlarının bugünün nesline miras olarak geride bıraktıkları maddî ve manevî mirasın hayırla yâd edilmesi vacib iken, yeteri ihtimamı göstermemek ahde vefa ve şükrünü eda etmemek değil midir? Tarihe mal olmuş mirasın koruyucuları iyi yetiştirilmezse, değerli nesil insan profilinden bahsetmemiz kalbin başka dilin başka olması demektir. Elimizdeki müktesebatı kendi şartları içinde değerlendirerek terekeye sahip çıkmak, arkada kalan nesillere örnek olmayı göstermez mi? Maalesef tarihe mal olmuş insanlığa hizmette mütevazı, insanlara teşekkürüyle mütenasip bir hayat ve edebiyle mütemayiz olmuş, kendinden çok diğer insanlara hizmette hayatını adamış bir çok kıymet, bugünün nesli tarafından gereğince tanınmıyor! Bunun müsebbipleri, etkili, ehliyetli, liyakatli ve yetkili olanlardır.

Unutmayalım! Her şeyin mertebesi ve olgunluk makamı vardır. Bunlardan biri de şükür makamıdır. İşte bu makam, hayat içinde insanlarla ilişkilerde ortaya çıkar. Bazen sahibi farkında ve bazen değildir. Çünkü tahsil ettiği ilim pratiğe dönüştüğü zaman, tevazuuyla bütünleşir şükürle olgunlaşır ve sıfatı hâline gelir! Kemal sahibi olmak için usul takip etmek şarttır. Yoksa bir insan hastalığını anlatmakla iyileşeceğine inanıyorsa, hemen karar verdiği anlamına gelmez. Bu aslında bir birikimin tezahüründen ibarettir. “Yanlışla yatan yanlışla kalkar” atasözünü hatırlamak gerekir. Çözüm ve usul belli olmasına rağmen sağa sola yalpalanmanın, zaman israfından başka ne anlam ifade eder? Hastalık belli tedaviye yaklaşmamak neyin göstergesidir? Boş işlerle zaman geçirenlerden kimseye fayda gelmez, aksine zararlarının dokunmaması için Allah’a sığınmanın murat edilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Zahiren bir şeyi temenni etmek, o şeyin arkasındaki kurgunun varlığını ele verir. Düşünürken mantıksal alandan kendimizi tecrid edersek, yanlışa pirim vermiş oluruz. “Ben neye göre düşünüyorum ve davranıyorum” sorusu, yeniden ihya edilmesi ve aksiyon hâle getirilmesi gerek ki, şükrün kıymeti bilinmiş olsun. Bir şeyden hoşlanmamak, o şeyin kötü oluşundan mı, yoksa size uymayan varlığından mıdır? Bunun cevabını muhatapların vermeleri ve bulmaları gerekir. Bu tür sorularla yüzleşmek, kişinin bilincini açar ve olaylara karşı yeni ve doğru perspektifler doğmasına sebep olur!.. Tevekkül, dünya ile alakayı kesmek değildir. İslam’ı alt yapısı ve birikimi olmayanları avlamak, bu tür kavramların tersyüz edilmesiyle ve bu pazarın simsarlarının iştahını kabartmakta ve yeni yaklaşımlara pirim verdikleri ayan beyan görülmektedir. Allah Resulü kendisini ziyarete gelenlere: “Bineklerinizi ne yaptınız?” sorusuna “Allah’a emanet ettik” cevabı verilince,

“Önce bağla sonra tevekkül et” buyurdu! Aslında önemli olan, günlerin, ayların ve senelerin geçmesi değil, önemli olan insanlarla ilişki biçimimizdir. Onlara karşı nazik ve müteşekkir davranabilme ferasetimizdir. Her geçen anın ve zamanın yarın hesabı olacağına inanan Mümin, buna göre muhasebesini yapması gerekmez mi? Vaktin heba edilmesi hâlinde, neyin pazarlığını veya insanlığını konuşacağız? Bunun anlamı, zamanı geri sarmağa çalışmaktır. Bireyler arasında iletişim konuşmayla sağlanırken, devamlılığı ahlâk ve teşekkürle taçlanması, hukukun ortaya çıkmasına zemin ve sebep olmaktadır. İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız yaşaması müstesna bir durumla alakalı olabilirse de, hikmetten vareste değildir. Bu istisna-i durumu genellemek, inancına ters düşmek demektir!.. Edep dersi verenlerin kendilerine bir dönüp öz eleştiri yapmasını hiç düşünmezler mi? Başkalarında görmek istedikleri sıfatların kendilerinde olup olmadığını hiç akletmezler mi? İşte günümüzde en büyük sorunlardan biride bu değil midir? Allah hiç kimseye kendini unutturmasın!.. Şu dünyada saf, temiz ve duru bütün manevî kirlerden arınmış akıl, hangi kurdun veya tilkinin tuzağına düşer dersiniz?!.. Hayır! O gelişen ve saflaşan ufku geniş mana yüklü madde ötesini görebilen mertebeye çıkmış, gölgesinde kalanlara ışık önlerinde adeta bir projektör gibidir!.. Herkes bir yol tuttu hayatını yaşıyor. Bu hayatın sahiciliğinden ve hikmetinden ve ontolojik gerçekliğinden haberi olmadan at gözlüğüyle olayları bakarak anlaması mümkün değildir. İnsan derinlemesine “Ben kimim nerden geliyorum ve nereye gidiyorum?” gerçekliğiyle yüzleşmelidir. Netice, her insan teşekkürü hak etmek için çalışmalı ve hak edenden de esirgenmemelidir.

Dünyanın faniliğine inanan insan, aklına ve bilincine gem vurmamalı, tabi-i akışına bırakmalıdır. Rabbine teşekkürünü arz etmeli, hem cinsini onunla onore etmelidir... Vesselam!.. ---◄◄

Okullarımızdaki kalite çıtası her geçen yıl yükseliyor. Her yıl CITO sınavlarında 550 tam puan alan talebelerimiz, Hollanda medyasının gündeminden düşmüyor...

nu

si

n i ve r s i t e

u

iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

ch

tır t m a s o n

cu

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

ar aş

22

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

uitzicht

ve M a a s

tri

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Risala

Hollandsestraat 74 3074 TM Rotterdam Tel. (010) - 448 48 750 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibsrisala.nl


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

mozaïek

mozaik

Murat Altun

Elinle Getireceğini Göreceğin Gündür

M Merhaba değerli dostlar. Allah’ın selamı- barış, emniyet, huzur, sağlık ve mutluluğu- üzerinize olsun sevgili dostlar. Hiç aklımıza gelir miydi?... Dünyanın tamamını bir hastalık saracak ve insanların sosyal hayatını felç edecek. Herkesi birbirinden ayırıp sonrada can pazarına düşürüp marketlerin raflarını korku ve panik hâlinde boşalttıracak.

MUŞTULAR

murat.7701@hotmail.com

KIYAMET, usa’ın (as.) bedduasını alan Samirî gibi dokunulmaktan kaçan insanlık, acaba hangi böğüren buzağının heykelini yaptı da tanrı diye

taptı(rdı.) Herkesin kendi derdine düştüğü bu durum biraz kıyameti hatırlattı: “O gün kişi, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar!” (Abese 34-36.) Geçen gün bir dükkânda aldığım şeyin ücretini nakit/ para olarak verdim fakat virüsten dolayı kartla ödemem gerektiğini söyledi kasiyer. O anda kartla ödeme yapamadım ve elimdeki para değersiz bir kağıt parçası oluverdi biranda. Bir kaç yıl öncede izin dönüşü Balıkesir Edremit’de, bir para çekme bankası kartımı yuttu ve görevliler ancak üç gün sonra alabileceklerini söylemişlerdi. Hâlbuki o anda arabada benzin bitmiş, cebimde para yok, arkadaşımı otuz defa aradım bir türlü çıkmıyor, adresini de bulamıyorum.. Yorgun, uykusuz ve şaşkınlığımla şunu söyledim kendi kendime: “Ey insan ne kadar da aciz, fakir ve zavallısın.” Yani siz ne kadar da zengin ve kudretli olsanız, öyle durumlar olur ki paranız pul olur, geçmez. Ve yine öyle bir zaman gelir ki soyunuz/ boyunuz, övündüğünüz nice şeyler; devletiniz, milletiniz, damarlarınızda ki asil kan sizi kurtarmaya yetmez. Kurtuluş için başka bir değer, başka bir sermaye gerekmektedir. Tıpkı dünyada ölümüne tapılan bazı şeylerin ahirette geçmediği gibi: “O gün ki (kıyamet) ne mal fayda verir, ne oğullar. Ancak Allah’a selim bir kalp ile varan başka.” (Şuarâ Sûresi 88,89.) Camilerde cumalar/ namazlar şimdilik durdu. Camilerin merkezi olan Kâbe’de aynı durgunluğu yaşıyor. Hatta ölenlerin nakli ve cenaze namazının kılınmaması vs.. olağanüstü kaygı verici durumlar. Bu büyük bir kriz, musibet, bela/ imtihan değil mi?..

23

Hayır hayır!.. Asıl kriz ve imtihan; Doğu Türkistan’a Çin devletinin zulmü, Arakanlı Müslümanlara Budistlerin zulmü, şu anda Hindistanlı kardeşlerimize Hinduların saldırısı, Irak, Afganistan, Yemen ve Suriye’deki savaşlar, katliam ve işkencelerdi... Kaygı duyulması ve gündemi sarsan asıl mesele bu olmalıydı. Asıl tedbir ve kriz gündemi, Avrupa’da toplu hâlde katledilen insanlarımız ve saldırılan dinimiz olmalıydı. Memleketimiz dâhil İslam ülkelerinde(!) yaşanan adaletsizlik ve cehaletle toplumun birbirine düşman edilerek kırdırılması ve halkı açlıkla sefalete düşürüp, düşünmeyen, eleştirmeyen, şahsiyeti elinden alınmış bir sürü hâline getirmek, daha çok telaşlandırmalıydı bizi. İşte bu olanlar, dünyayı ve özelde Müslümanları şu virüs kadar korkutup, tedbirler almaya yetmedi. Hâlbuki insan olanın vidanı bu acıya büyük bir çığlıkla ortak olmalıydı. İsrafil’in sûru gibi şiddetli bir sesle kıyameti koparmalıydı. Kıyamette zaten her şeyin bozulmasıyla başlar. Amerika ve İsrail’in bu bozgunculuğu ve Ortadoğu’ya savaş açması, “Tanrıyı kıyamete zorlamak.” içinmiş. “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.” demiş atalarımız. Hadislerden de anlaşılıyor ki olumsuz, kötü şeylerin artması kıyameti celbediyor. Bu gün insanlık ne durumda?.. Efendimiz (sav.)’in bahsettiği kıyamet öncesi alametler bize hiç tanıdık geliyor mu?.. “... Emanete riayet edilmeyecek, (iş/ emir ehil olmayanlara verilecek) faiz helâl sayılacak, seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler yönetici olacak, ebeveyne isyan edilip beyler hanımların emrine girecek, (Cariye efendisini doğuracak. Yani çocuklar anasını- babasını hizmetçi gibi kullanacak.), (...), yöneticiler insanlara zulmedecek, şerrinden korkulan kimselere itibar edilecek, ticareti dürüst olmayan gruplar ele geçirecek, mescidler süslenmekle birlikte ibadete önem verilmeyecek, erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla yetinecek, kadınlar sosyal konum açısından ön plana çıkarılacak ve erkekler kadınlara benzemeye çalışacak, açıklık yayılacak, hayâsızlık çoğalacak, cihad ve irşad faaliyetleri terkedilecek, (.....), liderliğe elverişli kimseler azalacak, âni ölümler çoğalacak,

cahiller, aynı zamanda dürüst olmayan zâhid ve sûfîler türeyecek, akrabalık bağları kesilecek, yalancılar tasdik edilip doğru konuşanlara itibar edilmeyecek...” (İbn Kesîr, I, 21, 178-179) “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum 41.) Bu ayetle ilgili Muhammed Esed’in açıklamaları yaşadığımız dünyanın geldiği durumu bize gösteriyor: “Böylece, günümüzde korkunç bir şekilde –üstelik henüz kısmen– ortaya çıkan doğal çevremizdeki yoğun çürüme ve tahribat, burada ‘insanın kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu’, yani insanın, kendini tahrip eden –çünkü katı materyalist bir temele dayanan– teknolojik gelişmelerin ve insanlığı daha önce hayal bile edemediği ekolojik felâketlerle karşı karşıya getiren çılgınca faaliyetlerin bir sonucu olarak öngörülmüştür: Toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve şehir çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi; bitki örtüsü ve denizlerin artan bir şekilde zehirlenip yok olması; yaygın uyuşturucu ve görünürde ‘faydalı’ ilâç kullanımı sebebiyle insanın kendi bedeninde ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı birçok hayvan türünün giderek yok olması. Bütün bunlara, insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapıklıkları, suçları ve şiddeti ve son aşamada nükleer dehşeti ilâve edebiliriz. Bunların tamamı, son tahlilde, insanın Allah’a ve mutlak mânevî/ ahlâkî değerlere karşı umursamazlığının ve bunun yerine, ‘maddî ilerleme’yi tek önemli hedef sayan inançlara tutsaklığının bir sonucudur” (II, 828-829). Bu bağlamda, ürkütücü sonuçlarıyla dünya gündeminde ağırlıklı bir yer tutan ozon tabakasının delinmesi sorununun tam olarak âyetteki ifadeyle örtüştüğünü yani “insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden” ortaya çıkmış bir bozulma olduğunu da canlı bir örnek olarak hatırlamak gerekir.” De ki: “Sığınırım o sabahın Rabbine, (Koronavirüsü dahil tüm) Yarattığı şeylerin şerrinden...” (Felak sûresi 1-2) ---◄◄

Bütçenizi düşünerek hazırlanan özel indirim kampanyamızdan mutlaka yararlanın!

Marketlerimize uğramanız menfaatinizedir... AMSTERDAM ŞUBEMİZLE HİZMETİNİZDEYİZ!..

We hebben weer nieuwe winnaars Regelmatig verloten wij leuke cadeaus aan willekeurige klanten die boodschappen komen doen bij een van onze vestigingen of online bestellen. Kom uw boodschappen doen of bestel gemakkelijk online en wie weet wint u volgende keer.


24

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

agenda

gündem

NIF Başkanı Mustafa Aktalan:

“Na regen komt zonneschijn inshaAllah. Moge Allah ons allen behoeden! Samen zijn we sterk!”

Hükûmetin aldığı önlemlere riâyet edelim”

Mustafa Aktalan NİF Voorzitter

A

ssalamu alaikum beste broeders en zusters, Zoals iedereen het al heeft kunnen merken heeft het coronavirus grote impact veroorzaakt in Nederland. Zo hebben we uit voorzorg tijdelijk o.a. de gemeenschappelijke vrijdaggebeden gestaakt en is vandaag al de tweede vrijdag waarop we het vrijdaggebed niet gezamenlijk kunnen verrichten. Om de vrijdagsfeer er toch een beetje in te houden, heeft NIF (moskeeën die aangesloten zijn bij de Nederlandse İslamitische Federatie) besloten om vandaag de adhaan om 13:00 uur via de luidsprekers te laten klinken en hiermee gehoor te geven aan de oproep die onlangs door SPIOR was gedaan. De gebedsoproep zal van symbolische aard zijn. Met dit gebaar willen we onze steun betuigen en solidariteit tonen met alle andere (geloofs)gemeenschappen in ons land tijdens deze donkere dagen. Na regen komt zonneschijn inshaAllah. Moge Allah ons allen behoeden! Samen zijn we sterk! ---◄◄

D

Hollanda’da Camiler İhtiyaç Hâlinde Hastalar İçin Kullanıma Hazır

H

ollanda’da hızla yayılan Koronavirüs salgını nedeniyle âdeta boşalan camiler ihtiyaç duyulması hâlinde sağlık sektörünün hizmetine hazır olduklarını duyurdu. Hollanda İslam Federasyonu (NİF) bugün sosyal medya hesaplarından yaptığı duyuruda, “Bazı cemiyetlerimizin mekânları ihtiyaç hâlinde hastaneler tarafından hastalara hizmet etmek için kullanılacaktır.” ifadelerine yer verdi. Hollanda’daki İslami kuruluşların çatı kuruluşu olan SPIOR de kendi sayfasından ve sosyal medya üzerinden bir açıklama yayımladı. Açıklamada korona hastalarının sayısının hâlâ artmakta olduğuna işaret edilerek “Hastanelerin, diğer bakım kurumlarının ve resepsiyon seçeneklerinin sürekli olarak doldurulduğunu görüyoruz. Bu bağlamda, RotterdamRijnmond bölgesindeki camiler bakım ve karşılama için alan sağlamaktadır. Camilerdeki ibadet odaları ve özellikle özel alanlar şu anda dinî faaliyetler için kullanılmadığından, artan resepsiyon sorununa katkıda bulunmak için istekliyiz.” denildi. “Camileri Açmaya Hazırız” Camia’ya konuşan NİF Tanıtma Başkanı Sezer Han, “Bu zor süreçte insanlara daha fazla faydalı olabilmek adına bu teklifi çatı kuruluş olan SPIOR’a ilettik ve camilerimizi hizmete sunabileceğimizi bildirdik. Onların da olumlu yaklaşımıyla camiler için bu yönde bir karar aldık.” dedi. NİF Kurumsal İletişim Başkanı Kenan Aslan ise “Biz cemiyetler olarak belediyelere hazır olduğumuzu ve ihtiyaç hâlinde camilerimizin özellikle düz tabanlı konferans salonlarını kendilerine açmaya hazır olduğumuzu bildirdik. Şu an için yetkililerden bu yönde herhangi bir talep, olumlu veya olumsuz bir geri dönüş olmadı. Önümüzdeki günlerde bir açıklama yapılacaktır.” şeklinde konuştu. ---◄◄

Camilerde toplu namazlara verilen ara 1 Haziran tarihine kadar uzatılmıştır

UYURU: 13, 15 ve 17 MART TARİHİNDE YAYINLANAN DUYURULARA İLAVETEN Hollanda hükûmetinin, Koronavirüs salgınının yayılmasını engellemek için aldığı önlemler kapsamında, NIF Millî Görüş Teşkilatlarına bağlı cemiyetlerimizde alınan önlemlerle ilgili yeni güncelleme şunlardır: – Cuma namazlarına, kurumlarımızdaki fiziki yapılan eğitime ve faaliyetlere (Ev ve Lokal sohbetleri) verilen ara ve vakit namazların evde kılınması 1 HAZİRAN’A KADAR UZATILMIŞTIR. Bu süreçte ara verilecektir. – Camilerimiz sadece manevî rehberlik için açık olup, yeni bir açıklama yapılana kadar kapalı kalacaktır. – Toplumsal dayanışma için cemiyetlerimizde imkanlar doğrultusunda Cuma namazı vaktinde hoparlörden ezan okunacak ve ardına dua yapılacaktır.

– Bazı cemiyetlerimizin mekanları ihtiyaç hâlinde hastaneler tarafından hastalara hizmet etmek için kullanılacaktır. – “Komşuna el uzat“ projesi kapsamında yaşlı ve muhtaç olan kişilere yardım desteği sunulacaktır. Daha önce alınan önlemlerin özeti: – Cemiyetlerimizin kantin bölümleri (çay kahve vs.) 15 Mart 18:00’dan itibaren 6 Nisan’a kadar kapalı olacaktır. Marketler satış yapabilir, fakat içeride aynı anda fazla insan olmamasına ve insanlar arasında 1,5 metre mesafenin korunmasına dikkat edilmesi gerekir. – Teşkilat içi çalışmalarımız 26 Mart tarihinde cemiyetlerimize gönderdiğimiz “Faaliyetler Duyurusu”nda belirtildiği gibi uygulanacaktır. Hastalık belirtisi olanların kesinlikle evlerinde kalmalarını tavsiye ediyoruz. ---◄◄

Hollanda’da Ezanlar Kovid-19 İçin Okundu, Olumlu Tepkiler Alındı

H

ollanda’da Kovid-19 nedeniyle ibadete ara verilen camilerde Müslüman topluma moral vermek adına açıktan ezan okunması uygulamasına geçildi. Avrupa’nın pek çok yerinde Kovid-19 nedeniyle ibadete ara verilen camilerde Müslüman topluma moral vermek adına açıktan ezan okunması uygulamasına geçildi. Hollanda’nın Rotterdam şehri başta olmak üzere pek çok şehrinde bulunan camilerde ezan cuma vakti dayanışma amaçlı açıktan okunuyor. Koronavirüs salgını nedeniyle toplumun içerisinde bulunduğu sıkıntılı duruma manevi destek vermek adına Hollanda Kiliseler Birliği’nin geçen hafta çarşamba günü başlattığı kilise çanlarını çalma yönündeki kararına Hollanda Müslümanlar ve Devlet Arasında İletişim Organı CMO ve Rotterdam ve çevresinde faaliyet gösteren cami derneklerinin çatı kuruluşu olan SPIOR da destek verdi. İlk olarak CMO’ya üye biri Türk diğeri Arap iki farklı camide birbirini takip eden iki perşembe sela verilmesi ve dua edilmesi şeklinde sesin dışarıya verildiği okumalar yapıldı. İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Güney Hollanda Kurumsal İletişim Başkanı Kenan Aslan Perspektif’e verdiği demeçte, Hollanda Kiliseler Birliği’nin kararının ardından CMO ve SPIOR’un da desteğiyle hemen harekete geçtiklerini ve Rotterdam, Den Haag, Arnhem, Uden şehirlerindeki camilerde cuma günü açıktan ezan okumaya başlandığını aktardı. Hollanda’nın genelinde bu uygulamaya geçildiğini ve açıktan

ezan okuyan camilerin sayısının önümüzdeki haftalarda daha da artacağını aktaran Aslan, “anayasal bir hakkımız olmasına rağmen bilhassa son yıllarda tırmanışa geçen islamofobik eylemlerden dolayı camilerimiz ezanı açıktan okumama yönünde bir tutum benimsemişlerdi. Ancak bu gelişmeyle birlikte böyle bir uygulamaya geçtik.” dedi. “Olumlu Tepkiler Alıyoruz” Açıktan ezan okunmasına gelen tepkilerle ilgili olarak Müslümanlar tarafından bu gelişmenin beklenildiği üzere özlem ve sevinçle karşılandığını ancak asıl sürpriz tepkileri Hollandalı komşularından aldıklarını belirten Aslan, “Uden’deki şubemizde zaten öğle ve ikindi ezanları açıktan okunuyordu ve o bölgedeki Hollandalılar ezan sesine alışıktı. Ancak oradaki arkadaşlarımız bu hafta okunan ezana komşularının çok daha farklı tepkiler verdiklerini, caminin yanından geçenlerin ilk defa duyuyormuş gibi durup ezanı dinlediklerini aktarıyorlar.” dedi.

Arnhem şubesinde de okunan ezan sonrası bir Hollandalının camiye gelerek “Ne güzel siz de bu konu karşısında duyarlısınız, insanlara destek olmaya çalışıyorsunuz” dediğinin kendilerine iletildiğini söyleyen Aslan, şu anda ezanların açıktan okunmasıyla ilgili Hollanda kamuoyunda ve medyasında oldukça olumlu bir yaklaşım gözlemlediklerini belirtti. Aslan ayrıca, önümüzdeki hafta ezanın Hollanda’nın en büyük ulusal kanalında bir programda yayımlanacağını, kendisinin de aynı programda Kur’an okuyacağı bilgisini paylaştı. ---◄◄


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Enes Yiğit

uitzicht

panorama

SİYASET ÜSTÜ

e.yigit@raadrotterdam.nl

Büyük Tehlike:

Sosyal İzolasyon Malumunuz, toplum olarak çok zor bir süreçten geçmekteyiz. Koronavirüs salgını her birimizi çok derinden etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Makaleme başlamadan önce bütün hasta olan kardeşlerimize Allah‘tan acil şifalar, vefat eden kardeşlerimize Allah‘tan rahmet, yakınlarına da Allah‘tan sabır, güç ve kuvvet diliyorum. Allah bu zor süreçte hepimizin yardımcısı olsun inşallah.

Alışveriş dışında, yaşlılarımızı korumamız gereken diğer bir tehlike de sosyal izolasyondur. Sosyal izolasyonu engellemek için özel bir telefon hattı açtık. “Gününüz nasıl geçti?” ismi altında yaşlılarımızın dertlerini, sıkıntılarını ve nelere ihtiyaç duyduklarını dinliyoruz ve sıkıntılarını gidermeye çalışıyoruz.

25

Hollanda hükûmeti, Koronavirüs salgının yayılmasını engellemek için çeşitli önlemler aldı. Bu önlemlerden dolayı sosyal hayat neredeyse durma noktasına geldi. Biz DENK Partisi Rotterdam olarak bu durumdan ötürü çeşitli sosyal projeler ve girişimlerde bulunduk ve bulunmaya da devam ediyoruz. Sosyal projelerimiz ve girişimlerimizin şu başlıklar altında sayabiliriz: İşletmecilerimizi tek tek arıyoruz ve haklarını bildiriyoruz, zor durumdaki yaşlılarımız ve hastalarımız için alışveriş yapıyoruz. Yaşlılarımızı sosyal izolasyondan korumak için özel telefon hattı açtık, çocuklarımıza internet üzerinden ders veriyoruz, çocuklarımıza oyuncaklar ve kutu oyunları alıyoruz ve buna benzer daha nice projemiz var. Kardeşlerim, hükûmetin aldığı önlemler yüzünden belki de toplumun en çok mağdur olan kesimlerinden biri işletmecilerimizdir. Biz DENK Partisi olarak işletmecilerimizin her daim yanındayız. Hükûmetin ve belediyenin belirli yardım kaynakları var. İşletmecilerimiz hiç bir şekilde belediyenin onlara bir şey anlatmadığını, aramadığını, sormadığını bizlere ilettiler. Baktık ki belediye aramıyor, o zaman “biz arayalım” dedik. Biz de onlara yardım edebilmek için, özel bir telefon hattı açtık. Bu hat ile işletmecilerimizi tek tek arıyoruz. Onların ne tür sıkıntılar içinde olduklarını, ne tür zorluklar çektiğini öğreniyoruz. Bunun dışında onların ne tür haklara sahip olduklarını belirtmek için tavsiyede bulunuyoruz ve yardımları temin edebilecekleri yerlere yönlendiriyoruz.

Çoğu işletmecilerimiz bizlere “dükkânlarını kapatmak zorunda kaldıklarını” söyledi. Az sayıda açık olan işletmecilerimize de neredeyse yok denilecek kadar az müşteri geliyor. Bu durum çok büyük gelir kaybına neden oluyor. İşletmecilerimiz hayatta kalma mücadelesi içinde. Bizim konuştuğumuz, görüştüğümüz işletmecilerimiz bizlere, “ben onca emek verdiğim, dişimi tırnağıma taktığım, onca fedakârlık yaptığım, hayatımı verdiğim dükkânımı nasıl kurtaracağım” diye bizlerle kaygılarını paylaşıyorlar. “Her şeyimizi kaybetmek üzereyiz. Ben aileme, çoluğuma çocuğuma nasıl bakacağım” kaygısı içindeler. Bizler de, işletmecilerimizin bu kaygılarını gidermeye çalışıyoruz. Bir değer girişimimiz ise, büyüklerimize, hastalarımıza ve gıda temin etme imkânları olmayan ailelerimize alışveriş projesini başlattık. Bu proje ile zor durumda bulunan ve Korona krizi yüzünden alışveriş yapma imkânları olmayan toplumumuzun savunmasız kişilerine alışveriş yapıyoruz ve evlerine götürüyoruz. Bu proje ile özellikle yaşlılarımızın virüs salgınına karşı bağışıklık sistemi zayıf olduğu için, onları Koronavirüsü enfeksiyonundan korumaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir çalışanımız yaşlı bir teyzemiz için toplu taşıma vasıtasıyla tam bir saatten fazla yolculuk edip ona gıda götürdü. “Yaşlılarımız mağdur olmasın” diye hiç bir çabadan ve meşakkatten çekinmiyoruz. Alışveriş dışında, yaşlılarımızı korumamız gereken diğer bir tehlike de sosyal izolasyondur. Sosyal izolasyonu engellemek için özel bir telefon hattı açtık. “Gününüz nasıl geçti?” ismi altında bu hat ile yaşlılarımızın dertlerini, sıkıntılarını ve nelere ihtiyaç duyduklarını dinliyoruz ve dinlemeye de devam ediyoruz. Bu projemizi tam tamına sekiz dilde (Hollandaca, İngilizce, Türkçe, Arapça, Berberi, Fransızca, Boşnakça, Polonyaca) yapmaktayız. Onların bu zor süreçte yalnız olmadıklarını, bizlerin onların yanında bulunduğumuzu göstermeye çalışıyoruz. Bazen bir konuşma ile yaşlılarımızın gönüllerini alıp pek çok sıkıntısına çare olmaya çalışıyoruz. Korona krizinin yayılmasını engellemek için hükûmetin aldığı önlemlerden biri de, Hollanda’da bütün okulların kapatılmasıdır. Bu önlem binlerce çocuğumuza evde kalma zorunluluğunu getirdi.

Bizim geleceğimiz olan çocuklarımız, eğitimlerinden geri kalmamaları için internet üzerinden gönüllü olarak özel dersler vermekteyiz. İngilizce dersinden tarih dersine, ekonomi dersinden coğrafya dersine kadar elimizden geldiği kadar bütün derslere yardımcı olmaya çalışıyoruz. Dersleri internet üzerinden takip etmek için tabi bir bilgisayar lazım oluyor çocuklarımıza. Dar gelirli ailelerimizin her zaman bilgisayar alma imkânları olmuyor. Bu çocuklarımızın mağduriyetini de gidermek için bizlere gönül veren kardeşlerimizden bilgisayarlar topladık ve çocuklarımıza verdik. Çocuklarımızın mümkün olduğu kadar evde kalma zorunluluğu olduğundan dolayı güzel vakit geçirmeleri için oyuncaklar, aileleri ile zaman geçirmeleri için de çeşitli kutu oyunları verdik. Çocuklarımız sıkılmasın, evde oldukları hâlde güzel vakit geçirsinler diye onlara bir nebze tesellide bulunmak istedik. Değerli kardeşlerim, sabah akşam demeden uğraşan sağlık çalışanlarımıza sizin vasıtanız ile teşekkür etmeyi kendime borç biliyorum. Onlar bu krizde ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Bunun dışında belediye meclis üyelerimiz bu zor zamanlarda gıda bankalarında yardım etmek için gönüllü olarak sabahtan akşama kadar uğraşıyorlar. Uğraşıyorlar ki, bu kriz yüzünden mağdur olmuş kimselere yardım elimizi uzatabilelim. Sabah, akşam, gece demeden belediye meclis üyelerimiz ve sadece iki çalışanımız ve bir stajyerimiz ile hizmetlerimizi sunmaya devam ediyoruz. Bizim siyasi olarak da bir o kadar önemli ve hatta daha da önemli olan sosyal yardımlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Çünkü bu zamanlarda siyasetçilerinin sahada olması lazım. Eğer sizin de bir sıkıntınız varsa, ne tür haklara sahip olduğunuzu öğrenmek istiyorsanız, ve bu yardımlar için nerelere başvurabileceğinizi bilmek istiyorsanız bana bir mail atmanız yeterlidir. Sizleri önce Allah’a, sonra birbirinize emanet ediyorum. Kendinize iyi bakın. Allah yâr ve yardımcımız olsun. Selametle... ---◄◄

Sağlık ve güvenlik görevlilerine TEŞEKKÜRLER!.. NEREDEN NEREYE? Uyum politikaları kapsamında Türkçe anadilinin öğrenmeyi kaldıran Hollanda hükûmeti, Koronavirüs salgının engellemek amacıyla yapılan çağrıyı Türkçe olarak yaptı. Baskının, zorla bir şey dayatmanın her zaman geri teptiği bu hadiseyle bir kez daha gözler önüne serildi. Ülkede yaşayan herkes vatandaş sorumluluğu ile donatılır, o bilinç ile bu ülkede yaşamasına imkân verilirse, o kişinin bu ülkeye ancak iyilik ve güzellik katması beklenir. İnsanın canına, malına, inancına, vicdanına yönelik her türlü saldırı, baskı geri tepmeye mahkûmdur. Biz, hükûmetin aldığı kararlara uymaya, tedbirleri hayatımızda uygulamaya çalışıyoruz. Tokalaşmadığı için hor görülen, peçe giydiği için yanından uzaklaşılan, hoş görülmeyen bir durumdan, el vermenin ayıplandığı, maskesiz dolaşmanın neredeyse imkânsız hale geldiği bir duruma geçiverdik. Yani, insanların inançlarının gerektirdiği gibi yaşanmasına müsaade edilmezse o yaşantıyı yeniden hayata geçirmek için engelleyenlere özel görev verilir. ---◄◄

TANITIMINIZ DOĞUŞ İLE OLSUN! 22 yıldır, çıkan sesiniz, gören gözünüz, duyan kulağınız olan Doğuş gazetemizin 2020 yılı reklam ve tanıtım fiyatlarından istifade ediniz... Sizleri, Hollanda’ya tanıtan bu güçten yararlanın. Vereceğiniz destekle, yıllardır, Türkçeyi yaşatmak ve haklarımızı kaybetmemek için mücadele eden gazetemize de nefes aldırmış, hayat vermiş olacaksınız... www.dogus@dogus.nl - Telefon: 06 24 62 10 93

“MASRAFLARI KISMAK İÇİN REKLAMLARI DURDURMAK, ZAMANDAN TASARRUF ETMEK İÇİN SAATİ DURDURMAYA BENZER” ( HENRY FORD)


26

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

introduction

tanıtım

Mehmet Akbulut:

“Derneğimizin idari ofisi Kayseri Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yanındaki Sahabiye Mahallesi, Mete caddesi Toprak İşhanı Kat 5 No; 20 Kocasinan adresinde bulunmaktadır. Bizlere, turhol.dernek@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz”

Kayseri’de, Hollanda’daki Türkleri yakından ilgilendiren yeni bir dernek kuruldu Kendisini Hollanda’dan yakinen tanıdığımız Hollanda Türk Sivil Toplum Kuruluşlarının her kademesinde yer almış olan ve 2018 Ağustos ayından itibaren Türkiye’de (Kayseri’de) yaşamına devam eden Mehmet Akbulut, ile bu yeni derneği konuştuk. Akbulut, derneğin kuruluşunu, gerekçesini ve ileride yapmayı planladıkları çalışmaları bizlerle paylaştı. Söyleşimizi ilgi ile okuyacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz

D

oğuş: Sayın Akbulut Hollanda’daki Türkler sizi çok yakinen tanırlar belki ama, tanımayanlar için kendinizi kısaca okurlarımıza tanıtır mısınız? M. A: Ben Mehmet Akbulut, 1961 Kayseri-Elmalı köyü doğumluyum. İlkokulu köyümde, ortaokulu Himmetdede nahiyesinde okudum, ticaret lisesini Kayseri’de bitiremeden 1978 yılında Hollanda’ya aile birleşimi çerçevesinde geldim. Geldiğim ilk yıllarda yoğun şekilde lisan sıkıntısı yaşadığımızdan önümüze gelen çeşitli vasıfsız işlerde çalıştım. 1984 yılında Rotterdam Yüksek Okuluna başladım (Hoogschool Rotterdam). Bu okuldan 1989 yılında mezun oldum. İlerleyen yıllarda yoğun şekilde çeşitli sektörlerde idarecilik yaptım. 2018 yılında da “kalan ömrümüzü doğduğumuz yerde geçirelim” diye düşündük ve şimdi Kayseri’de yaşıyoruz. Biz sizi Hollanda İslam Federasyonu’ndan, yine Hollanda’da ilk kurulan Al Ghazali İslam okulu kurucularından, MÜSİAD Hollanda’nın ve daha bir çok Sivil Toplum Derneklerinin kurucularından olduğunuzu biliyoruz, şimdi de Kayseri’de yaşıyorsunuz ama burada da bir dernek kurdunuz, siz derneksiz yapamıyor musunuz? Biraz öyle gözüküyor ama ben sorumluluk hisseden biriyim. Toplumda bazı eksiklerin sadece farkında olmak ve eksikleri eleştirmek bana göre bir tavır değil. Eğer bir eksik veya yapılmasında fayda mülahaza ettiğim bir konu veya durum varsa o eksikliğin giderilmesi için gayret gösteren birisiyim, yani ben bir eylem adamıyım. Bu bağlamdan olacak herhalde ki biz burada geri dönmüş Avrupalı Türklerin bir araya geleceği, iyi ve kötü günlerinde birbirlerine destek olabilecekleri, ortak geçmişlerini paylaşabilecekleri ve tekrar geldikleri Anavatanlarına yabancı kalmayacakları, topluma tekrar uyumun en verimli bir şekilde sağlamasına katkıda bulunabileceğini düşündüğümüz bir dernek kurduk. Ayrıca takdir edersiniz ki yıllarını Hollanda’da geçirmiş bir insanın, Hollanda’daki eş, dost,

ahbap ve koşmuşları için de bir şeyler yapabilmesi gerek. Her ne kadar bugünlerde konjonktürel olarak Türkiye Hollanda ilişkileri arzu edilen seviyede değilse bile, Hollanda Türkiye’nin düşmanı kesinlikle değildir. Ümidimiz odur ki, zaman içerisinde Hollandalı dost ve ahbaplarımızı da bu çalışmaya dahil ederek ülkemizin imajına olumlu manada katkı sağlamayı umuyoruz. Amaç kitleniz geniş yani? Tabi ki. Biz hem Hollanda’daki Tüm Türk vatandaşlarına, Hollanda’da bir müddet yaşadıktan sonra ülkelerine dönen insanımıza, yine Türkiye’de yaşayan Hollandalı insanlara veya Hollanda’da yaşayan ve Türkiye’yi kendisine güvenli bir liman, tatil beldesi veya yaşlılığını geçirebileceği dindaşlarımızla da bir şekilde ortak çalışmanın yollarını aramayı düşünüyoruz. Dernekten bahseder misiniz? Türkiye-Hollanda Dostluk, Dayanışma ve Kültür Derneği’nin amacı, tüzükte yazılı olduğu şekliyle; Hollanda’da bir müddet ikamet ettikten sonra tekrar Türkiye’ye dönen-yerleşen, Türkiye’de ikamet eden kişilere birinci derecede hizmet edecektir. Bahsi geçen tüm vatandaşların anavatana uyum süreçlerine en iyi bir şekilde refakat etmek, kolaylaştırmaktır. Dernek, tekrar Türkiye’de yaşamak isteyenler arasında bilgi akışını sağlamak, dayanışma içerisinde olmak, hem Hollanda’dan hem de Türkiye’den kaynaklanan özel sorunlara yönelik çalışmalar ve Çalıştay’lar yapmak, gerekli kurum ve kuruluşlara sorunlarla alakalı öneriler sunmak, faaliyetlerinin etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi, kurum ve kuruluşlara destek vermek; sosyal, kültürel faaliyetlerde bulunmak, amacı ile kurulmuştur. Siz Kayseri’de yaşadığınıza göre dernek Kayseri merkezli mi çalışacak ve neden Kayseri? Çok özel bir sebebi yok aslında ama burada bu oluşumun olması konusunda duyarlı arkadaşlarla bir araya geldik ve Kayseri’de bu derneği kurduk ancak Kayseri ile sınırlı bir çalışma ol-

Özcan Çiftçi ile bir dönem daha devam

Millî Görüş Teşkilatlarının Hollanda’daki ilk mekteplerinden sayılan İskender Paşa Cemiyeti’nde yapılan başkanlık istişaresi sonucunda, hâlen başkanlığını yürütmekte olan Özcan Çiftçi bir dönem daha başkanlık görevi ile görevlendirildi. Bölge Başkanı Mustafa Aktalan’ın da hazır bulunduğu atama programı, üyelerin tam katılımı ile gerçekleşti. ---◄◄

Mehmet Akbulut:

“Türkiye-Hollanda Dostluk, Dayanışma ve Kültür Derneği’nin amacı, tüzükte yazılı olduğu şekliyle, Hollanda’da bir müddet ikamet ettikten sonra tekrar Türkiye’ye dönen-yerleşen, Türkiye’de ikamet eden kişilere birinci derecede hizmet edecektir. Bahsi geçen tüm vatandaşların, anavatana uyum süreçlerine en iyi bir şekilde refakat etmektir ” madığını özellikle belirtmek isterim. Biz Türkiye’nin her bölgesinden insanlara hizmet etmek istiyoruz hatta Hollanda’daki vatandaşlara da, yani bizim üye kabulümüzde böyle bir sınırlama kesinlikle yoktur, hatta kurucularımızın arasında Denizlili, Yozgatlı arkadaşlarımız var. Peki Sayın Akbulut, böyle bir dernek Türkiye’de kendine göre bir yer edinebilecek midir? Bu biraz ileriye yönelik soru oldu ama şunu belirtmek gerek: Bu tür çalışmalar insan ve inanç odaklı çalışmalardır. Eğer bizler böyle bir derneğin artı değerlerine inancımız varsa bu derneğin de bu toplumda kendine bir yer edinme şansı vardır. Biz çok iddialı olmamamıza rağmen şunu da biliyoruz ki böyle bir dernek çok büyük bir açığı dolduracaktır. Tabi bu gönül işi. Türkiye’ye dönmüş tüm vatandaşlar “aman aman nerede kaldınız, bizler de sizleri bekliyorduk” demeyeceklerdir belki de ama böyle bir oluşumun herkese faydalı olacağını idrak edenler, derneğimizde aktif olarak görev alacaklardır. Biz sizin vasıtanızla Hollanda’da ikamet eden vatandaşlarımıza ve Türk vatandaşı olmayıp da böyle bir çalışmanın içerisinde olmak isteyen insanlara duyurmayı isteriz. Biz ilk adımı attık, ki bildiğiniz gibi ilk adım en zor adımdır inşallah gerisi gelecektir. Peki arzu eden insanlar sizlerle nasıl irtibata geçecekler? Derneğinize nasıl üye olacaklar? Üye olabilmek için özel şartlar var mıdır? Derneğin tüzüğünde yasal olarak nasıl üye olunabileceği şöyle belirtilmiştir: Fiil ehliyetine sahip bulunan ve derneğin amaç ve ilkelerini

benimseyerek bu doğrultuda çalışmayı kabul eden ve mevzuatın öngördüğü koşulları taşıyan her gerçek ve tüzel kişi bu derneğe üye olma hakkına sahiptir. Ancak, yabancı gerçek kişilerin üye olabilmesi için Türkiye’de yerleşme hakkına sahip olması da gerekir. Onursal üyelik için bu koşul aranmaz. Dernek başkanlığına yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en geç otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir. Derneğin asıl üyeleri, derneğin kurucuları ile müracaatları üzerine yönetim kurulunca üyeliğe kabul edilen kişilerdir. Derneğe maddî ve manevî bakımdan önemli destek sağlamış bulunanlar yönetim kurulu kararı ile onursal üye olarak kabul edilebilir. Tüzükte belirtilen böyle bir çalışmayı destekleyen her kişi üye olabilir. Üye olabilmek için yazılı olarak müracaatta bulunmaları gerekmektedir. Daha sonra dernek yönetimi üyelik talebinin onanıp onanmadığını müracaat eden kişiye bildirecektir.

Sizinle bu yolda yürümek veya bir şekilde çalışmalarınıza maddî manevî katkıda bulunmak isteyen insanlar size nasıl ulaşabilirler? Derneğimizin idari ofisi Kayseri Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yanındaki Sahabiye Mahallesi, Mete caddesi Toprak İşhanı Kat 5 No: 20 Kocasinan adresinde bulunmaktadır. Buraya yolu düşen arkadaşlarımızı bekleriz. Çayımız ve kahvemiz her zaman dostlarımız için vardır. Ayrıca yine bize en kolay ulaşım elektronik mektup yoluyla olacaktır. Bizlere, turhol.dernek@gmail.com adresinden ulaşabilirler ve ayrıca ileri tarihlerde yayımlayacağımız sosyal medya hesaplarımızdan bizleri takip edebilirler. Sayın Akbulut keyifli bir sohbet oldu. Sizlere bu girişiminizde başarılar diliyoruz. Hollanda’da yaşayan bizleri ara sıra çalışmalarınızdan haberdar ediniz. Biz teşekkür ederiz, sizin vasıtanızla tüm dostlarımıza selamlarımızı iletiyoruz. Söyleşi: Zeynep Aktalan ---◄◄

BİR DOKUNUŞLA SİPARİŞİNİZ ELİNİZDE!


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Raşit Bal

agenda

gündem

YAZI-YORUM

balrasit@gmail.com

HOLLANDA İSLAM İLAHÎYAT

PROGRAMINA GİDEN YOL (2)

H

ollanda’daki Müslümanların şimdilerdeki toplumsal kırılganlıklarının temelleri doksanlı yılların ikinci yarısında atıldı. Birinci nesil göçmenlerin toplumsal konumları oldukça güçlü idi. Uluslararası anlaşmalar, Türkiye-Hollanda arası anlaşmalar, insan hakları belgesinde düzenlenmiş kültürel haklar onları ‘azınlık olarak’ güçlü konumlandırıyordu. Hollanda’nın uyum politikaları da bu ‘kültürel haklar’ çerçevesinde oluşturuluyordu. Kültürel ve dinî kimliğin muhafazası, ana dili eğitimi, (uyuma değil) toplumsal katılıma vurgu bu durumun somut yansımaları idi. Yerli politikacılar, aydınlar ve yerleşik kurumlar açısından birinci nesil azınlıklar ‘rahat’ bırakılmalı idiler. Seksenli yılların başından itibaren, aile birleşimi ile, ciddi bir kesimi çocuk yaşta olan yeni dalga göçmen gelirken, o senelerde yapılan evliliklerden olan çocuklarla beraber doksanlı yılların ikinci yarısında ‘ikinci nesil’ durumu dikkat çekmeye başlamışlardı. Hollanda'da doğma-büyüme veya ilkokula burada başlayan bu neslin, bütün eğitim politikalarına rağmen, eğitimde ortalama iki sene ‘geriden’ gelmeleri büyük sorun olarak öne çıkıyordu. Politikacılar açısından, belirginleşmeye başlamış "Yeni Müslüman Nesil" dikkat çekmeye başlamıştı.

Bunları kendi anneleri-babalarına bırakmak doğru bir seçenek olur muydu? Bu tutum bu neslin ‘kaybolması’ anlamına gelmez miydi? Geleceği burada olan bir neslin, buraya göre değil de ‘oraya’ göre yetiştirilmesi onları mağdur etmez miydi? Bu anlayışın, eğitim politikalarında belirgin olarak yönlendirici olduğunu görüyoruz. Temel okul, orta okul ve liselerde ki eğitim uygulamaları yoğun olarak, ev ortamının neden olduğu ‘geri kalmışlığı’ ve ‘kültürel uyumsuzluğu’ gidermek için uygulamalar ve eğitim stratejileri başlattığını görüyoruz. Yerli kurumlar göçmenlerin yeni neslini, kendi ailelerinden, ‘kurtarmak’ için çaba sarf ediyordu. Bu tutum toplumsal olarak yeni bir gerilime neden oldu ve bu gerilimin mücadele cephesinin ‘ikinci nesil Müslümanlar’ olduğunu görüyoruz. Müslüman veliler açısından, çocuğunu yerli kültürün bozucu etkisinden kurtarmak en önemli mesele olurken, yerli kurumlar açısından ise bu çocukları, Müslüman velilere rağmen, Hollanda’ya kazandırmak en önemli mesele oldu. Bu gerilimde, Müslümanlar ‘ayak direyen’, ‘koruyan’, ‘içine kapanan’ kesim olurken, yerli kesimin çabası ‘özgürleştirici’, ‘ön açıcı’, ‘donatıcı’ olarak konumlandı. Türklerin veya Faslıların kültürel kimliği değil, İslam’ın gittikçe daha yoğun olarak, sorunun kaynağı olarak öne çıktığını görmeye başladık. Müslümanların ‘koruma odaklı’ ve ‘uyumsuz’ tutumları, ısrarlı bir şekilde İslam’dan olduğu söylemi dile getirildi. Özellikle aşırı sağ kesim tarafından. Hâkim toplumdaki bu İslam algısı, Müslümanlarda oldukça ‘savunmacı’ bir tutuma neden oldu: ‘Suç İslam’da değil, birinci neslin Hollanda’ya getirdiği ‘kültürel İslam’dadır’ gibi bir anlayış ortaya çıktı. ‘Selefi’ ve ‘saf’ İslam düşüncesi bu bağlamda iki binli yıllara gelirken öne çıktığını görüyoruz. Birinci neslin yaşadığı İslam ise ‘kültür’ tarafından kirletilmiş olduğu daha yaygın ifade edilir oldu. Müslümanlardan ciddi bir kesim, İslami kültürden arındırarak onu ‘tehdit’ ve ‘uygunsuzluğun’ kaynağı olmaktan çıkartabileceğini düşündü. Özellikle ‘dönme’ Müslümanlar. Böylece, yeni nesil Müslümanlar açısından da birinci neslin kültürel-dini pratikleri sorun olarak öne çıktı: Onların kültüründen İslam’ı kurtarmak gerekiyordu. Selefîlerin dinî pratiği ‘bidatlardan’ ve

‘şirkten’ saflaştırmak söylemi ile, Hollanda'da ortaya çıkan İslam'ı ‘kültürden’ arındırma bire bir örtüştü. Hatta şunu söylemek bile mümkün: Protestan-Calvinist geçmişi olan Hollanda’da yerlilerden ciddi bir kesim, ‘Selefîleşme’ yönelişini kendi Protestanlaşma tarihleri çağrıştırdığından olumlu bir gelişme olarak karşıladılar. Birinci neslin otoritesine, tarihsel dinî pratiğe (gelenek), anlaşılır (Hollandaca) bir dille karşı çıkıyorlardı. Yerliler açısından bu hem ümit verici ve hem de desteklenmeli idi. Halbuki, selefi ve saflaştırma çabasının referansı daha çok ‘uyum’ olmaktan ziyade ‘ilk üç neslin dinî pratiği’ idi. Tek fark, bunun Hollandacayı iyi kullanan bir kesim tarafından yapılması idi. Birinci nesle konumuna göre bu ileri bir adımdı ve belki de bundan dolayı yerliler bu yönelişi olumlu olarak nitelediler. İki binli yılların ilk on senesinde, bu İslam’ı saflaştırma ve yeni neslin Selefîleşmesi ciddi sorun olduğu ortaya çıktı. Yeni nesil Müslümanların, hâkim toplumun dışlayıcı tutumuna karşı olarak dindarlaştığı, İslam’a yöneldiği ortaya çıktı. Topluma ve cemaate rağmen İslam’ı saf olarak yaşanabileceği algısı onları selefi bir çizgiye getiriyor. Selefîleştikçe toplumdan soyutlanıyorlar, soyutlandıkça toplumun ‘dışlaması’ tasdik ediliyor. Dışlanma sürekli, dinî semboliklerle ilintili ‘uyumsuzluk’ üzerinden tasdik edildiğinden, ‘dışlanma’ sosyal bir olgu olmaktan çıkartılıp, dinî bir zemine oturtuluyor: "İnancımdan dolayı dışlanıyorum, Müslüman olduğumuz için bu toplum bizi kabul etmiyor" şeklinde. Bu sadece dışlanmaya neden olmuyor, yeni nesilde öfkeye de neden oluyor. Bu sürecin zirvesi, Amsterdam’da sinema sanatçısı ve İslam eleştirmeni Theo van Gogh’un, bura doğumlu, genç bir Müslüman tarafından öldürülmesi oldu. Bu tarihten sonra (2004) Müslümanlar tarafından gelen ‘tehdit’ algısının adresi, genel olarak İslam’dan değil, ‘Selefîlik’ olduğu gibi bir yöneliş ortaya çıktı. Bu yönde hem belediyeler düzeyinde hem de ülkesel düzeyde pek çok araştırma yapıldı. Pek çok bilim adamı Selefîlik hakkında alan araştırması yaptı. Bütün tartışmalarda ve araştırmalarda ‘Selefîlik’ sorun olarak ele alındı. "Ya şiddete neden olan inanış biçimi, ya da şiddete giden yolda bir basamak" şeklinde...‘Selefîliğin’ bu derece hoşgörüsüz, saldırgan ve şiddet odaklı olarak algılanması, geleneksel ve cemaat odaklı İslam'ı, onun alternatifi yapıverdi. Bu yeni yönelişe bağlı olarak, kurumsallaşmış, dinî bir geleneği yaşadığı ve cemaate dayanan İslami kesim, sorun olmaktan çıkmıştı. Bu unsurlar, toplumsal olarak dengeli, makul ve istikrarlı olmayı içeriyordu. Üstelik adres de belli idi. Bir sorun olduğunda, Selefîlerde muhatap bulmak mümkün değilken, kurumsallaşmış İslam’ın adresi vardı. Politik otorite açısından da, toplum açısından da ‘makul-vasat’ İslami pratiğin yeri belli idi. Kurumsallaşmış ve cemaate dayanan İslami pratiğin ‘vasat’ ve ‘nüanslı’ olması ve selefi

Etten-leur kasabasında 4 kişilik aile evlerinde öldürüldü

H

ollanda’nın Breda kentine bağlı Etten-Leur ilçesindeki bir evde Giresun nüfusuna kayıtlı büyükanne ile gelini ve 2 torununun cesetleri bulundu. Hollanda’nın Breda kentine bağlı Etten-Leur ilçesindeki bir evde, Türkiye göçmeni bir büyükanne ile gelini ve 2 torununun cesetleri bulundu. AİLE İÇİ ŞİDDET İDDİASI Polis, cinayet şüphesiyle soruşturma başlattı. Yerel medyaya göre, aile içi şiddet olasılığı üzerinde duruluyor. Belçika sınırında yer alan kasabadaki olay, Cumartesi akşam saatlerinde meydana geldi. Bir telefon ihbarı üzerine Dassenburcht semtindeki eve giden polisler, 4 cesetle karşılaştı. Cesetlerin, aynı evde yaşayan

büyükanne ile gelini ve 2 torununa ait olduğu belirtildi. Ölenlerin Giresun nüfusuna kayıtlı Kandemir ailesinin üyeleri olduğu öğrenildi. Polis, olayın nedeninin henüz belli olmadığını belirterek, cinayet şüphesiyle soruşturma başlattı. Yerel medya, ölümlerin, diğer aile üyeleri ile bağlantılı olma olasılığından söz ediyor.

27

“İLK KEZ BÖYLE BİR ACI OLAY YAŞIYORUM” Etten-Leur Belediye Başkan Miranda de Vries, olay yerine gelerek mahalle sakinleri ile görüştü. Koronavirüs salgını nedeniyle, olay yeri incelemesi ve soruşturma için özel önlemler aldıklarını belirten belediye başkanı, “3 yıldır bu görevdeyim, ilk kez böyle acı bir olay yaşıyorum” dedi. Polis yaptığı açıklamada 33 yaşındaki zanlı Onur Kandemir’in ikamet ettiği Etten-Leur’de gözaltına alındığını bildirdi. Fotoğraf: Solda büyük anne, iki çocuk, anne ve Onur Kandemir mutlu günlerinden birinde. ---◄◄

söylemin ve pratiğinin ‘aşırı’, ‘radikal’ ve ‘hoşgörüsüz’ olarak nitelenip ‘istenmeyen’ İslami kesim olması, ‘cemaat esaslı’ İslami pratiği daha şanslı bir konuma getirdi. Toplumsal gerilimlerin dinamikleri böyle bir neticeyi ortaya çıkartıverdi. Benim açımdan bu ‘şanslı’ durumu iyi değerlendirmek gerekiyordu. Şayet Müslüman çoğunluk, bu şansı iyi değerlendirirse, buradan, Modern kültürel şartlarda, uyumlu ve sürdürülebilir bir İslami pratik çıkartabilirdi. Buraya kök salmış, yerlileşmiş ve toplumsal katkı yapan dinî bir pratik. Üniversal olduğuna inandığım İslam’ın bunu yapabileceğini inancım tamdı. Bu şanslı durumun iyi kullanılmasının somut bağlamı ise, İslami okullar, cami cemiyetleri, ülkesel federasyonlar ve CMO idi. Bu bağlamlarda yaşanan dini pratik, çevre ve hâkim kültürle etkileşerek, kendisini sahih bir şekilde dönüştürüp, yerlileşebilirdi. Bunun şartları ise ‘cesur’, ‘açık’, ‘donanımlı’ ve çevre ile irtibatlı bir tutum zorunlu idi. Kurumsallaşmış ve cemaat odaklı kesimin ‘şanslı’ bir pozisyona gelmesi, sadece benim tarafımdan algılanmadı, yerli aydınlar, yerleşik dini kurumlar ve politik otorite de bunu fark etti. Radikal ve aşırı olan Selefîlikle mücadele ederken, kurumsallaşmış-cemaat’i muhatap almak ve desteklemek yerli kesim açısından bir ‘çözümün’ parçası olabilirdi. Bu gerilim ve kutuplaşma, bende tarihsel olarak ‘Ehl-i Sünnet vel Cemaat’ (cemaatin dinî pratiği) karşısına yerleşen ‘harici’ karakterli ‘Selefi-Vehabi’ gerilimini çağrıştırıyordu. Bu gerilimde benim yerim, hiç tereddüt etmeden, cemaatten yanı idi. Vasat İslami pratiği muhatap almanın en somut karşılığı, 2005 yıllarında iktidar olan hükûmetin, ‘imam ve dinî lider kadronun’ yetişmesi için yüksek eğitim düzeyinde yaptığı düzenleme oldu. Hiç tereddüt etmeden, Bakan Verdonk, üç yüksek eğitim kurumuna kaynak aktardı. Bu kaynakla, Müslümanların çoğunluğuna yönelik olarak ‘dinî lider kadroyu’ yetiştirmek üzere eğitim programları geliştirmeleri görevini verdi. Bu kararla, doksanlı yılların sonuna doğru (Hollanda’da Yüksek İlahiyat Eğitimi kurma girişimi) bu husustaki çabamızın önü açılmış oldu. Yüksek Meslek Okulu Inholland bu görevi üstlenmeye cesaret eden kurumlardan birisi idi. O zamanki başkanı ‘Biz toplumsal sorumluğumuzu üstlenmek istiyoruz ve Müslümanlar için bu imkânı oluşturacağız’ diye kararını kamuoyuna açıkladı. CMO ve Inholland gerekli görüşmelere başladı ve ben bu aşamada görüşmelere CMO’daki NIF temsilcisi olarak katılıyordum. Her iki tarafın da derin kaygıları vardı. Hâkim gerilimde dengeyi bulmak mümkün olacak mıydı? Bu kadar toplumsal gerilimde, politikayı rahatlatmak mümkün olacak mı idi? İslami kesimin desteğini kazanmak ve tutmanın imkânı var mı idi? Toplumsal gerilime neden olan Selefî dinî söylemin alternatifini öne çıkartmak mümkün olacak mıydı? Zorunlu olan eğitim kadrosunu nereden bulacaktık?

(Devamı gelecek) ---◄◄

NIF’ten, Arnhem Cemiyetine ziyaret

H

ollanda İslam Federasyonu yöneticileri, kendi bünyesinde hizmet veren cemiyet ve teşkilatları ziyaret etmeye devam ediyor. Bugüne kadar hizmet veren idarecileri tebrik etmek, onları ve sorunlarını dinlemek için yapılan ziyaretler hayli verimli geçiyor. NIF Başkanı Mustafa Aktalan ve beraberindeki heyet, bu sefer Arnhem Ayasofya Cemiyetini ziyaret ettiler. Cemiyet Başkanı Hüseyin Türkyılmaz ve ekibi tarafından ağırlanan bölge yönetimi, hizmetlerinin nişanesi olarak başkan Türkyılmaz’a da bir rozet taktı ve başarılar dilediler. ---◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

cultuur & kunst

28 sanat ve kültür Spotlar O’nun adıyla... Başlarken... Evvel Allah Ahir Allah, “Var mısın ki, yok olmaktan korkuyorsun?” demiş bir veli. Halil Cibran; “İki şey vardır ki, hayata bakış açısını değiştirir; hastalık ve gurbet” der. İşte böyle bu dünya. Gelgitler arasında bunalıyor gönlümüz, ruhumuz. İşte insan, göklerden kesti bağını ve kendi elleriyle inşa ettiği şehirler de yapayalnız. Allah inşirah versin. Allah bizi, bu dünyada ve ahirette en güzeliyle rızıklandırsın. İnsanlığa iyilikler versin. “Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiç bir kimse asla temize çıkamazdı.” (Nur s. 21) buyuruluyor. Evet bize verilen düşünme fırsatını değerlendirmeliyiz. Sorumlulukları- mızı aksatmadan düşünmek ve eylemek. Bu sayımızda Ahmed Naim Bey’i misafir ettik. Muhammedi meşrebiyle öne çıkan bir şahsiyet. Tanış olalım. Böyle olağanüstü zamanlarda edebiyatın mukabelesini Hüseyin Akın Bey’in kıymetli yazısında bulabilirsiniz. Özellikle Albert Camus’nün “Veba” adlı romanına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. “Bu dünyadaki asıl veba, hissizleşmektir.” sözü hiçbir şartta asla unutmamamız gereken bir ilkeyi bize ihbar ediyor. Mü’min hayatının merkezini teşkil eden camiler, tedbir dolayısıyla kapalı. Gitmemek için bahaneler ürettiğimiz camilerimize şimdi istesek de gidemiyoruz. Allah kavuştursun diye dua ediyoruz. Böyle zor zamanlarda birbirimizi kollamalıyız. Yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeli, destek olmalıyız. En sonunda iyilik kazanacak. En sonunda insanlık kazanacak. “Evine dön/Rabbine dön/ Kendine dön.” Allah’a emanet olun... ---◄◄ Selam olsun... -

Korona Günlerinde Edebiyat

HURAFATTAN HAKİKATE...

Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com

K

orona virüsü dünyayı kasıp kavuruyor. Duamız ve temennimiz salgına dönüşmeden bir an önce ait olduğu yokluk yurduna geri dönmesi. Grip kelimesi Korona ile tanışıncaya kadar istirahatle iyileşebilen, gerektiğinde savuşturabileceğimiz basit bir hastalıktı. Son yıllarda basit çağrışım yapan hastalıkların çok kötü neticeleri ile karşılaşıyoruz. Veba, kolera, verem ve kanser derken insanlık tehlikeli gribal hastalıklarla da tanıştı. satırlarla tarih düşmüştür: Târîh-i Sâl-i Vebâ “Havâyı eyledi tesmîm bir ufûnet ile Bekâya bir nice mihmân savdı çarh-ı le’îm Bu yıl ki sâl-i vebâdır gidip biemrillâh Bu ismle nice âdem olur cinânda mukim Yazılsa her birine el verir şu târîhim “Na‘îm-i cenneti kıldı Makâm-ı İbrâhîm” (H.1277-M.1812) Daha açık bir ifadeyle şöyle diyor İzzet Molla: “Vebâ Yılının Tarihi Alçak felek, havayı pis bir kokuyla zehirledi ve ebedî âleme bir nice misafir gönderdi. Bu yıl vebâ yılıdır; Allâh’ın emri ile (vebâdan ölen) birçok insan, (şehit olarak) cennet sakinlerine karışırlar. Şu tarihim, (mezar taşlarına) yazılsa her biri için yeter: (Vebâ), Na‘îm cennetini Makâm-ı İbrâhîm kıldı.”

Kolera deyince hemen akla Kolombiyalı yazar Gabiel Garcia Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk” isimli ünlü aşk romanı geliyor. Koleranın belirtileri ile aşkın tezahürleri arasındaki yakınlıktan yola çıkarak kaleme alınan roman dönemin hastalık psikolojisini göz ardı etmiyor. Osmanlı’ya kolera hastalığı Basra Körfezi üzerinden ulaşmış 1831 yılında İstanbul kapılarına dayanmıştır. 4 ay içerisinde bu hastalıktan 30.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Hatta kolera salgını hac zamanına rastladığı için birçok kişi haclarını tamamlamadan memleketlerine geri dönmüştür. 20. yüzyılın en güçlü Fransız yazarlarından olan Albert Camus’nün 1940 yılında Oran kentini etkisi altına alan Veba hastalığına karşı yapılan direniş mücadelesini anlattığı Veba romanı aynı şekilde salgın hastalık üzerine insanın çaresizliği ve yalnızlığını işleyen seçkin eserlerdendir. “Kara Ölüm” olarak adlandırılan vebanın Osmanlı topraklarına girmesi ise 18. yüzyıla rastlar. Başta İstanbul ve İzmir olmak üzere birçok şehri kasıp kavurur. İstanbul’da iki ay boyunca her gün yaklaşık 5000 insan veba yani taûn’dan ölmüştür.

Edebiyatımızda geniş yer bulan bir başka hastalık, ince hastalık olarak da ifade edilen veremdir. Türk ve dünya edebiyatında verem (tüberküloz) hastalığının işlendiği çok sayıda eser vardır. Thomas Mann’ın “Büyülü Dağ” romanı aşk, hastalık ve ölüm üçgeninde hayatı yorumlayan bir özelliğe sahiptir. Voltaire, Jean Jacques Rousseau, George Orwell, Franz Kafka, Maxim Gorky gibi daha pek çok yazar veremden ölmüşlerdir. Türk edebiyatında da verem

II. Mahmut döneminde de büyük veba kıyımı yaşanmış ve Keçecizade İzzet Molla bu salgına şu

AY’IN KİTABI - VEBA -

Albert CAMUS

-

Can yayınları

hastalığını eserlerine esin kaynağı yapmış çok romancı, hikayeci ve şair vardır. Verem ile romantizm arasında hep ilgi kurulmuş ve veremin oluşturduğu melankoli ile duyarlığa açılan bir pencere olduğu anlayışı yerleşmiştir. Y aşar Kemal “Höyükteki Nar Ağacı” romanında verem salgını olduğunu bile bile ekmek parası kazanmak için Çukurova’ya giden insanların mücadelesi anlatılır. Abdülhak Hamid’in “Makber” şiirini veremden yitirdiği karısı Fatma’ya yazdığını biliyoruz. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirinin sonunda yer verdiği dörtlükte Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış da bu dertten mustariptir. Genç yaşta veremden ölen şair Muzaffer Tayyip Uslu da “Kan” şiirinde olduğu gibi yaşarken hastalığını hiç gündeminden düşürmez: “Önce öksürüverdim Öksürüverdim hafiften Derken ağzımdan kan geldi Bir ikindi üstü durup dururken Meseleyi o saat anladım Anladım ama, iş işten geçmiş ola” İsmet Özel’in “Verem olmak üretimi düşürür” mısraını da müstesna bir yere yerleştirelim. Mehmet Murat “Turfanda mı Turfa mı” romanıyla, Halit Ziya

Uşaklıgil “Kırık Hayatlar”, Reşat Nuri Güntekin “Çalıkuşu”, Nabizade Nazım “Karabibik”, Peyami Safa “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanlarında verem konusunu işlemişlerdir. Kuşkusuz ki verem teması üzere yazanlar bu kalemlerden ibaret değildir. Günümüzün yaygın hastalıklarından biri de kanser olmasına rağmen bu konuda edebiyat dünyasında öyle dişe dokunur tarzda yazılan bir şey ne yazık ki yok. Verem romantik melankolik olması hasebiyle saklanılmayan hatta ifşa edilmesi kıvanç veren bir hastalık olmasına rağmen aynı şey kanser için geçerli değildir. Kanser öteden beri saklanan kötü hastalık kategorisindedir. Kansere yakalanıp aramızdan ayrılan edebiyatçıların sayısını çıkarmaya çalışsak herhalde kocaman bir kitap olurdu. Buna karşın kanser hastalığı üzerine yazan şair, hikayeci ve romancı yok hükmündedir. Bunun sebebini birisi akademik düzeyde araştırmalı. Korona virüs hastalığı adı ve huyu henüz tam zihinlere yerleşmediği için hakkında etraflı konuşamıyoruz. Tıp insanları konuşsun edebiyat insanları sussun şimdilik. Sadece sosyolojiyi altüst eden bir virüs olduğunu söylemek bile çok şeyler çağrıştırabilir. Verem de veba da kolera da hatta kanser bile sosyoekonomik anlamda taraf seçen hastalıklarken Korona virüsü ölüme çok benzeyen karakteriyle hiç taraf tutmuyor gibi görülüyor. Şimdilik sosyal medya edebiyatı diyebileceğimiz şeyler yazılıp çiziliyor Korona’ya dair. İleri de ne olur bilmem. Hastalık üreten bir medeniyetin sıhhat ve selamete kavuşturan bir dokunuşa ne kadar çok ihtiyacı var. Dokununca hasta yapan değil dokununca şifaya kavuşturan bir ele ne çok muhtacız. Alıntı: Hüseyin AKIN ---◄◄

RESİMLER/FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE

Bu dünyadaki asıl veba, hissizleşmektir.” Camus adı çoğu okur için “Yabancı” romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında”Veba”dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus’nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. Veba, insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand’ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur. İşte Camus’nün insana bakışı ve inancı bu noktada karşımıza çıkar. ---◄◄

40 HADİS - (28)

HEDİYELİ SORU

Bir tiyatro eseri olan

Gâle’n-Nebiyyü’l-Mü’temen ‫ﷺ‬ Aleyhi salâtü’l-müteyemmen

“Canlı Maymunlar Lokan tası”

Emîn güvenilir vekile, bedelini ödeme yoktur. Bir kimse birine bir şey emanet etse emanete bir şey olsa tazminat gerekmez. ---◄◄

Sorunun cevabını yukarıdaki mail adersine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada adı belirlenecek olan okurumuza, Doğuş Kütüphanesi’nden özel bir kitap hediye olarak gönderilecektir. ---◄◄

Lâ zamâne ale’l-mü’temen Vekîle tazmînât yoktur.

adlı eserin yazarı kimdir?

"Havsalam almıyordu bu hazîn hâli önce, Âh, ey zavallı câmi, seni böyle görünce…"

Allah Kavuştursun!


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

K

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

ıssa-ı Hayatı: Süleymaniyeli Baban ailesinden Mustafa Zihni Paşa’nın oğlu olarak babasının görevi sebebiyle Bağdat’ta doğdu. Bağdat Mekteb-i İbtidaî ve Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a geldi ve Mekteb-i Sultanî’den (Galatasaray) ve Mülkiye Mektebi’nden mezun oldu. Dönemin teamüllerine uygun olarak dışarıdan medrese dersleri aldı. Bir süre Hariciye ve Maarif nezaretlerinde çalıştı. Istılahât-ı İmliye Encümeni’nde yer alarak felsefe, tabiî ilimler ve sanat ıstılahlarına Türkçe karşılık bulunmasında etkin rol üstlendi. 1910 yılından itibaren dışarıdan hoca olarak ders verdiği Dârulfünûn’da 1915’te Ruhiyât ve Ahlak Kürsüsü müderrisliğine getirildi ve 1933 Üniversite Reformu ile zorunlu olarak emekliye sevk edilene kadar ruhiyât (psikoloji), mantık, ahlak, mâ ba’de’t-tabîa (metafizik) ve genel felsefe dersleri okuttu. Dârulfünûn’daki felsefe hocalığı vesilesiyle felsefe alanında telif-tercüme pek çok esere imza attı. Sırât-ı Müstakîm/ Sebîlürreşâd kadrosu içinde yer alarak hadis tercüme ve şerhleri yanında milliyetçilik, kadının konumu ve fıkıh usulüne dair tenkit-tartışma metinleri kaleme aldı. TBMM’nin kararı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın teklifi üzerine başladığı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi çalışmalarını sürdürdüğü sırada evinde öğle namazını kılarken secdede vefat etti. İlmî Derinliği ve Fikrî Mücadelesi Arapça, Farsça ve Fransızca’yı çok iyi bilen, Doğu ve Batı kültürünü tam mânasıyla hazmetmiş olan Ahmed Naim, Arap edebiyatından seçtiği parçaların tercüme ve şerhlerini Servet-i Fünûn dergisinde “Bedâyiu’l-Arab” başlığıyla neşrederek yazı hayatına başladı (1901). Edebiyat ve mûsiki dostu, Garp ilminin âşığı, fakat maddeciliğin amansız düşmanı bir felsefe âlimi idi. Velûd bir yazar değildi ama yazacağı konuyu Doğu ve Batı kaynaklarından inceledikten sonra kaleme alırdı. Taklitçi ve kuru bir mütercim olmayıp tenkit ve tercihler yapan bir düşünürdü. Özellikle tercümelerinde terimlerin tam karşılığını bulmak için büyük bir titizlik göstermiştir. Felsefe alanında değerli bir mütercim olduğunu, George Fonsegrive’in birçok terim ihtiva

kültür ve sanat

göçtü kervan kaldık dağlar başında

29

SECDEDE BİTEN BİR TAKVA HİKÂYESİ:

BABANZÂDE AHMED NAİM eden psikoloji kitabını İlmü’n-nefs adıyla Türkçe’ye çevirmekle ispat etmiştir. Telif ve Tercüme Odası’nda üye iken de aynı hassasiyeti gösterir, kabul ettiremediği fakat doğru olduğuna inandığı terimleri kendi eserlerinde kullanırdı. Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’nde, Türk dilini kullanmadaki ustalığı yanında Arapça kelimelerin en uygun karşılığını bulmadaki mahareti de açıkça görülmektedir. Ahmed Naim, maddeciliğe ve belli bir hizbe bağlılık gösterenlere karşı çıkarak onlarla mücadele ettiği gibi eski usulle Arapça öğretimine de cephe aldı. Ayrıca hadis okutma usulünün ıslaha muhtaç olduğunu ortaya koydu. Türk dilinin istiklâlinin korunmasına dair yazılar yazdı; ilmî terimlere dokunulmadan Türkçe’nin arındırılmasını ve üslûbun sadeleştirilmesini savundu. Kendisine “Arapçacı” denmesine rağmen yazılarında Türkçe’yi ustalıkla kullandı. Hatta onun Mehmed Âkif’le birlikte Âsım Efendi’nin Kâmus Tercümesi’ndeki Türkçe kelimeleri seçerek bir Türk lügati yapmaya çalıştığı, ancak bu teşebbüsün yarım kaldığı da bilinmektedir. Ahmed Naim, tarihî ve millî hâtıraları övmenin insanı ciddi surette yanıltacağını ve hurafelere düşüreceğini savunarak Yahya Kemal ile yaptığı bir münakaşadan on yıl kadar sonra onunla karşılaştığında, Yahya Kemal’in deyişiyle, müminlere yakışır samimi bir üzüntüyle kusurunun bağışlanmasını dilemiş ve böylece onu hayretler içinde bırakmıştı. O, meziyetlerini gizleme, düşmanının bile değeri varsa o değeri tanıma, dostlarını onların gıyabında da sevme meziyetlerine sahipti. “Sormazsan mâlûmatını söylemeyen”, “dinlemesini bilen”, “sözü senet teşkil eden” güvenilir adam özellikleriyle Mehmed Âkif’in “ashaptan sonra en sevdiği kişi” olan Ahmed Naim’in İslâm’a bağlılığı tamdı. İlim ve irfan erbabı kimselerle sohbet etmekten çok hoşlanırdı. Kayınpederi Fâtih türbedarı Ahmed Amiş Efendi’ye intisap etmişti. Şâfiî mezhebine mensuptu. İslâm birliği ve kardeşliği konusunda çok titiz ve dikkatli olup bu birliğe zarar verme ihtimali bulunan her harekete karşı çıkmıştır. Balkan savaşlarının yarattığı travma sonrası Osmanlı coğrafyasında daha da alevlenen milliyetçilik

tartışmalarını İslamcı zaviyeden değerlendiren Ahmed Naim, isim vermeden “halis Türkçü” olarak nitelediği grubun İslam’ı tamamen yok sayarak tek “mefkûre” olarak Türklüğü gören yaklaşımını bir tür dinsizlik olarak görüp “Türkçüİslamcı” olarak tanımladığı hem dinî hem de kavmî imanı bir araya getirmeyi hedefleyen tutumu kendisine muhatap alarak kavmiyet meselesini “Kitap ve sünnete istinâden” incelemektedir. Ona göre dinin temel kaynakları, davayı kavmiyet ve cinsiyeti bir tür dava-yı cahiliyet olarak görüp reddetmektedir. İslam dini açısından dünyadaki siyasî ilkenin ve âhiretteki kurtuluş vesilesinin her daim cemaat ve ümmet olduğunu vurgulayan Ahmed Naim, insanın kendi ırkıyla meşru sınırlar içinde övünmesinde bir beis olmasa da Müslümanların birliğini bozacak tarzda kavmî ve cinsî yaklaşımların ön plana çıkartılmasının neticede İslam ümmetinin yok olmasına yol açacağını belirtmektedir. Ahmed Naim’e göre Osmanlı’nın ve dolayısıyla İslam ümmetinin gittikçe azalan siyasî gücünü tekrar kazanmasının yolu, Türklük ile İslam’ı uzlaştırmak değil, hiss-i kavmîyi, hiss-i İslamî içinde eritmekten geçmektedir; zira Türklüğü kurtaracak tek ideal vardır, o da İslam’dır. Maarif Nâzırı Emrullah Efendi’nin Ağustos 1328/1912 tarihinde Lahey’de yapılacak II. Beynelmilel Terbiye-i Ahlâkiye Kongresi’ne Osmanlı Devleti’ni temsilen katılmasını ve tebliği

sunmasını istemesi üzerine İslam ahlâkının temellerini Batı dünyasına anlatmak için Ahlâk-ı İslamiyenin Esasları adlı eseri kaleme alan Ahmed Naim, hem teorik hem de pratik açıdan ancak din temelli bir ahlâkın başarılı olabileceğini vurgulayarak dinin ahlâk düşüncesi ve ahlâkî müeyyide açısından eksik olduğu durumlarda bu eksikliği felsefe tarafından kapatılmaya çalışıldığını, ancak felsefî ahlâk teorilerinin hiçbir zaman din kadar kural koyma ve kuralı kalplere yerleştirme gücüne sahip olamadığını belirtmektedir. Ahmed Naim’e göre felsefî ahlâk teorileri içinde rasyonalist yaklaşım diğerlerine kıyasla daha ön plana çıksa da o da –Kant’ın ödev/vazife ahlâkında görüldüğü üzere- ahlâkî müeyyide konusunda çok yetersiz kalmaktadır. Buna karşın İslam dini hem ahlakî ilkeleri, özellikle de ödev/vazife fikrini temellendirmesi, hem de bunların hayata tatbiki açısından çok güçlü bir çerçeve sunmakta ve bu çerçevenin geniş bir kitle tarafından benimsenip uygulanması için somut teşvik ve cezalar öngörmektedir. Bir eylemin “ahlakî” olabilmesi için gerekli olan sorumluluk ve irade özgürlüğü düşüncesiyle İslam’ın kader inancı arasında ilk bakışta görülebilecek çelişkiyi de gidermeye çalışan Ahmed Naim, kader inancının cebrî bir tarzda yorumlanmaması gerektiğini, bilakis kaderin sünnetullahın bilincinde olmayı sağlayan dinamik inanç olduğunu vurgulamaktadır. Ahmed Naim’in felsefe çalışmalarını yön veren kaygılarından biri de, Batı’da gelişen “yeni” felsefenin “halen dipdiri olan kadîm felsefemiz” ile ilişkisinin nasıl kurulacağı meselesidir. Bu noktada modern felsefe terimlerinin Türkçeye nasıl aktarılması gerektiği konusunda hem dil hem de muhteva itibariyle dakik bir yaklaşım ortaya koyan ve Fransızcadan yaptığı tercümelerde bu yaklaşımını açık bir şekilde gözler önüne seren Ahmed Naim’e göre, Batı’yı bilen aydınlar açısından meçhul olsa da medresede okutulan derslerle iştigal edenlerce çok iyi bilinen ve kelam ilmine dair terimlerle iç içe geçmiş durumdaki kadîm felsefemizin terimleri ile modern felsefenin terimleri arasında sadece şekilsel bir fark vardır. Dolayısıyla felsefenin bizim dünyamızdaki “parlak mazisi” dikkate alındığında

modern felsefe terimlerini kadîm felsefemizle hiç irtibat kurmadan Türkçeye aktarmaya çalışmak, yani geçmiş ile şimdi arasındaki ilişkiyi tümüyle kesmek, kişilik bölünmesi gibi hastalıklı bir duruma işaret etmektedir. Bu durumda Ahmed Naim’e göre felsefe açısından öncelikli olarak yapılması gereken şey, yeni bir şey ortaya koymaktansa kadîmin keşfedilmesi ve onun yeni yani modern olanla ilişkisinin tespit edilmesidir. Bu hassasiyet doğrultusunda Fransızcadan yaptığı çevirilerin dipnotlarında terimlere dair uzun açıklamalar yapan ve kadîm felsefemizin terimlerini İbn Sînâ’dan Seyyid Şerif Cürcânî’ye geniş bir literatürü göz önüne alıp kendi dönemindeki alternatif karşılıkları da değerlendirmek suretiyle modern felsefe terimleriyle ilişkilendirmeye çalışan Ahmed Naim, terimlere karşılık önerirken hem Arapçanın hem de Türkçenin imkânlarından olabildiğince yararlanmayı da bir ilke olarak her daim gözetmiştir. Eserleri: - Mekteb-i Sultanî’ye Mahsus Sarf-i Arabî ve Temrinat (Mustafa Cemil ile birlikte). İstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1903 - Hikmet Dersleri: Dârülfünûn Ulûm-ı Âliye-i Diniye Şubesinde Tedris Olunan Felsefe-i İslâmiyeden Hikmet Dersleri. İstanbul: Matbaa-yı Hukukiye, Dârülhilâfe, 1913. - Dârulfünun Ulûm-ı Âliye-i Diniye ve Edebiyat Şubelerinde Tedris Olunan Felsefe Dersleri: Marifetü’nNefs Kısmı. İstanbul: Hukuk Matbaası, Dârülhilâfe, 1914. - Mebâdî-i Felsefeden Birinci Kitap: İlmü’n-Nefs. (Georges L. Fonsegrive’in (ö. 1917) Eléments de Philosophie adlı eserinin notlarla tercümesi). İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1915. - İslam’da Dava-yı Kavmiyet. İstanbul: Tevsî-i Tıbâat Matbaası, Dârulhilâfe, 1913. - Tevfik Fikret’e Dair: Filozof Dr. Rıza Tevfik Beyefendi’ye. İstanbul: Hilal Matbaası, 1918. - Ahlâk-ı İslâmiye Esasları. İstanbul: Matbaa-i Âmedî, 1926. - Kırk Hadis. İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1925. - Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi c. I-II. İstanbul: Diyanet İşleri Reisliği, 1928. (Bu yazı TDV İslam Ansiklopedisi ve İslam Düşünce Atlası’ndan özetlenerek ---◄◄ oluşturulmuştur)

KORKUYA, AÇLIĞA, TUTSAKLIĞA MAHKÛM OLMAK NASIL BİR DUYGU EY SAĞIR, DİLSİZ, KÖR DÜNYA... İNSANLIK, İNSANSIZLIĞININ BEDELİNİ ÖDÜYOR?


30

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 258 - Mart/Maart 2020

ons pagina

bizim sayfa

Tebrik Taziye Şifa dileği - Taziye... İş adamlarımızdan Aksaraylı Şambaz Dağlayan’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. Şambaz Dağlayan’ın kaleminden... “Bir nefes ki ömrü billah doyumsuz hasrete Yıllar var ki hep ayrı Sıla’dan anadan babadan. Birde bakmışsın ki herkes çıkmış aradan Tek sen ve Yüce Yaradan, Yapa yalnız kalmışsın ahınla vahınla...” - Taziye... Ergun Kula ailesinin acı günü Inter Ajans yayın kurulu üyesi gazeteci-yazar Ergun Kula’nın kayınpederi Şükrü Taşkın vefat etti. Ülkeye gelen ilk Türkler arasında yer alan ve Rotterdam kendindeki vatandaşlarımız tarafından sevilen 4 çocuk babası Şükrü Taşkın 86 yaşında hayata gözlerini yumdu. Taşkın’ın cenazesi memleketi olan Tekirdağ’ın ilçesi Malkara’da toprağa verildi. Merhuma Allah’tan rahmet, başta Ergun ve eşi Şükriye Kula olmak üzere aile ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Feyenoord’un sevilen simalarından Veli Onur’un vefat ettiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Birlik ve Kocatepe Camii cemaatinden Sevgili Mustafa Erkalem’in biricik evladı Hasan Erkalem’in genç yaşta vefat ettiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabır ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Okurlarımızdan ve Oss Mescid-i Cuma önceki Başkanlarından Sevgili Varol Atak’ın kıymetli validelerinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Oss Mescid-i Cuma cemaatinden Hayati Kurul’un vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Ömer Atıf Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Ahmet Şahin Art Directeurs/Görsel Düzenleme Bahtiyar Mesut Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Recep Soysal, Havva Koç. Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 e-mail dogus@dogus.nl - website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, AA Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi

- Taziye... Amsterdam Ayasofya önceki Başkanlarından Sevgili Muhittin Aydın’ın kısa aralıklarla önce kıymetli validelerinin ardından da babalarının vefatlarını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhum ve merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Oss şehrinden Hayati Kurul’’un, Leiderdorp şehrinden Mehmet Şeker Durmuş’un, Schiedam’dan Şahide Ayten’in, Den Haag’dan Muzaffer Canıtez’in vefatlarını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumlar ve merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Tilburg şehrinden Kırşehirli Muhittin Akat’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Genç Nevşehirliler Derneği Başkanı Ziya Ağca’nın babası Ahmet Ağca’nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan Sevgili Yılmaz Bülbül’ün kayınvalidesi, Fatma Bülbül’ün kıymetli annesi Mihriban Bıçakçı’nın ve aynı zamanda halasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan ve yazarlarımızdan Sevgili Latife Uğur’un kıymetli teyzesinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Abonelerimizden Sevgili Yaşar Sevinç’in kıymetli ablası ve baldızının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Amsterdam SP Bölge sorumlusu Sevgili Ahmet Aydın’ın kısa aralıklarla önce yengesini ardından da amcasının vefatlarını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhum ve merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Helal Food BV sahiplerinden Sevgili Abdurrahman Akbulut’’un kıymetli amcası Hacı Cemal Akbulut’un vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan Sevgili Halil ve Serpil Biçer’in biricik evladı Hakan Biçer’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Adalet eski bakanlarından Şevket Kazan, Ankara’da tedavi gördüğü hastanede 9 Mart 2020 tarihinde 86 yaşında hayatını kaybetti. Ömrünü Kur’an’a hizmete adayan İstanbul Yeşil Cami Kuran Kursları İlme Hizmet Vakfı Başkanı Abdullah Ustaosmanoğlu 16 Mart 2020 tarihinde vefat etti. Ankara’nın Polatlı ilçesinde 4 Mart 2020 tarihinde meydana gelen trafik kazasında Kocatepe Camisi emekli imam hatibi, ünlü hafız ve mevlithan İsmail Coşar ile eşi Sevim Coşar hayatını kaybetti. Merhumlara ve merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Druten şehrinden 17 yaşındaki Mustafa Dilbaz’ın trafik kazsı sonucunda vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Koronavirüs tedbrileri nedeniyle cenazesi ailesi olmadan memleketi Konya’ya uğurlanan Dilbaz’ın naaşı, geride kalan aile ve sevenlerini benzersiz bir üzüntüye sevk etti. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan Sevgili Mustafa Urgenç’in rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında bulunduğunu teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza ve yakınlarına, geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyor, dualarınızı bekliyoruz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan ve Hollanda’nın sevilen sanatçılarından Sevgili Ozanımız Ömer Kadan’ın rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında bulunduğunu teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza ve yakınlarına, geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyor, dualarınızı bekliyoruz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan ve Doğuş emektarlarından Sevgili İmdat Soner’in rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında bulunduğunu ve bir operasyon geçirdiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza ve yakınlarına, geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyor, dualarınızı bekliyoruz. - Tebrik.. Hoş geldin AYSİMA! Yaşama sırası sende... Okurlarımızdan Sevgili Süleyman ve Aysu Küçükuysal’ın 3 Mart 2020 tarihinde AYSİMA adını verdikleri bir evlatları dünyaya geldi. Genç çifti tebrik ediyor, AYSİMA’ya dünyamıza hoş geldin diyor, sağlık, esenlik dolu, hayırlı ve uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik.. Edelstaal Group Yönetim kurulu üyesi ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları, eşi Selma Torunoğulları’nın, kızı İnci, Cengiz ve Hatice Karalar’ın oğlu Yavuz Karalar ile 5 Mart 2020 tarihinde Den Bosch ‘Brabant Hallen’de Kısmet Düğün organizesinde yaptıkları muhteşem düğünle dünya evine girdiler. Genç çifti tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

Abone


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 258 - Mart/Maart 2020

Bulmaca

bilmece-bulmaca

31

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1- Fotoğrafta görülen, 1933 Sakarya doğumlu olup, 9 Mart 2020 tarihinde vefat eden 1996 Refahyol hükûmeti Adalet Bakanımız * Köpek ve sığırlara yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek. 2- Bir Peygamber adı * Stronsiyum elementinin simgesi * Hastane (eski dil). 3- Aritmetik, geometri, cebir gibi dallara ayrılan bilim * Mayalı hamurdan tandırda pişirilerek yapılan ve yapıldığı yere göre büyüklüğü değişen ince ekmek türü. 4- Soyadı Şenlikoğlu olan bir hanım yazar * Dinî tören, ritüel * Kripton elementinin simgesi. 5- Belirsiz * Utanma duygusu * Kuru buhar banyosu. 6- Döteryum elementinin simgesi * Kısa zaman parçası * Ekmek * Birine karşı duyulan öç alma isteği, garaz * Kısa zaman parçası. 7- İğne yapan kimse * Rütbesiz asker * Hidrojen elementinin simgesi * Alfabemizde on beşinci harf. 8- Bir nota * Beyaz renk * Bir kış sebzesi. 9- ünlem “Öyle ise, öyle olunca, mademki öyle” anlamlarında bir söz * Arka, geri * Çoğunlukla valilerce yönetilen ve yönetim bakımından bir tür bağımsızlığı olan yönetim bölgesi. 10- Kaynar suda kabuğu ile az pişirilmiş yumurta * Boğa güreşi, yarış, oyun vb. gösteriler yapılan alan * Kısaca metre. 11- Yazgı * Rütbesiz asker * Bir tür cetvel * Bir ajansımız. 12- Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol * Direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma * Uzakdoğu sporlarında derece. 13- Ağrı dağının eski adı * Ham madde işlenerek yapılan her türlü mal * Potasyumun simgesi. 14- Potasyumun simgesi * Azotun simgesi * Kısaca kilometre * Kırşehir’de bir ilçe * Uzaklık işaret eder. 15- Yabani hayvan barınağı * Esasla ilgili, asıl ve temel olanla ilgili, esasi * Potasyumun simgesi * Flor elementinin simgesi * Özel gezinti gemisi. Yukarıdan aşağıya: 1- Tren * Ölümsüz, kalıcı. 2- Adlar, isimler * (Tersi) Örümcek vb. hayvanların salgılarıyla oluşturdukları örgü * Gelir getiren mülk * Azotun simgesi. 3- İtalya’nın Roma şehrinde bulunan, Hristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan bağımsız devlet * Zeki ve yaramaz çocuk. 4Potasyumun simgesi * Boyuna olmayan * Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve uzaklığını bulabilen, genellikle uçak ve gemilerde kullanılan cihaz * Argonun simgesi. 5- Siyaha çalan buğday rengi * Ana yol * Dingil. 6- (Tersi) Geri, arka * Köpek ve kedi yavrusu * Arıtmak işi. 7- Potasyumun simgesi * Uzaklık işaret eder *Argonun simgesi * Azotun simgesi * Kükürdün simgesi * Alfabemizde on beşinci harf. 8- Kuş yuvası * Bir yaz meyvesi. 9- Anma, söyleme, sözünü etme * Bulmaya çalışmak. 10- Bağışlama * Azotun simgesi * Köpek balıkları takımının kelergiller familyasından, ılık ve tropik denizlerde yaşayan, uzunluğu 1,5 metre kadar olan, bir defada 20 yavru doğuran bir tür balık * Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan. 11- At ayakkabısı * Hastalık başkalarına geçme, bulaşma * Lakırdı. 12- Osmanlı padişahlarına verilen unvan * Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile. 13- Yeni doğmuş hayvan * Babanın kız kardeşi * Bir binek hayvanı * İtriyum elementinin simgesi. 14- Valide * Sodyumun simgesi * Hangi şey anlamında bir zamir * Kısa zaman parçası * Uzaklık işaret eder. 15- Kokmuş hayvan ölüsü * İfham, ilam, tefhim * Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka.

puzzels - raadsels

OKULLARIMIZIN BAŞARI GRAFİĞİ HER GEÇEN GÜN YÜKSELİYOR... BİZİ TANIMAK İSTERSENİZ, BİZLER BURADAYIZ!.. BEKLERİZ, EFENDİM...

vleeswaren

Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30


agenda

32 32 gündem

maandblad/aylık maandblad/aylık gazete gazete doğuş doğuş nr. 255-256 - Aralık/December Ocak/Januari 2020 nr. 258 - Mart/Maart 2020

GENÇLER BU FIRSAT KAÇMAZ! İLK YIL KATILIM BEDELİ SADECE 30 EURO


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.