Sayı: 349 / Kasım 2020 / Fiyatı: 10 TL
YIL DÖNÜMÜ
marangozların marangozu...
E hakan güldağ
debiyatçılar yazı yazmayı marangozluğa benzetiyor... Sevgiliye Mektup’ta “... Düşünürken gayet güzel cümleler yapıyorum, fikirlerimi daha iyi anlatıyorum da, ne yazarken ne de konuşurken aynı şey bir türlü olmuyor” der Sait Faik ve şöyle devam eder: “Hatta düşünürken cümle yapıyorum. Bu cümleler tam benim istediğim ve yazmaya savaştığım şeyler. Halbuki düşündükten sonra yazı yazmaya koyulduğum zaman aynı cümleleri, yani o zaman beğendiğim cümleleri hatırlayamıyorum bile. Neden böyle olduğunu yine düşündüm... Sonra, galiba yazarken
fiziki bir yorgunluk da duyuyoruz. Yazmak yalnız düşünmekle mümkün değil. Bir marangoz gibi bir tahtayı yontuyor, kesiyor, bir şekil vermeye çalışıyoruz...” Sait Faik’ten tam 38 yıl sonra, 1981’de Marquez, Paris Review’da yayınlanan bir söyleşisinde şu benzetmeyi yapar: “...Sonuç olarak edebiyat marangozluktan farklı bir iş değildir... her ikisi de çok çalışmayı gerektiriyor. Bir şey yazmak neredeyse bir masa yapmak kadar zor. İkisinde de elinizdeki malzeme gerçektir, ahşap kadar sert, işlemesi zor bir malzeme. Her ikisinde de küçük numaraları ve tekniği bilmek
gerekir. Temelde az bir sihir ve çokça ağır işgücü vardır.” Yazarlar bir nevi marangoz, eserleri de kitaplarsa, Dünya Kitap’ın yayın yönetmeni Faruk Şüyün marangozların marangozluğunu yapıyor. Çekiç kullanması gereken yerde çekiç, eğe kullanması gereken yerde eğe ile... Aktarıyor, eleştiriyor, tanıtıyor, ödüllendiriyor... Tam 30 yıldır! Başarıyla ve keyifle... Ve bütün bir DÜNYA ailesini sonsuz gururlandırarak. Nice 30 yıllara Dünya Kitap! Nice 30 yıllara Faruk Şüyün usta!
30 yıl önce Kasım ayındane yapıyordunuz? B z
y ne Dünya K tap’ı yet şt rmen n tatlı yorgunluğu çer s ndeyd k.. Y ne coşkuluyduk. Dolu dolu b r derg
hazırlamıştık...
Hummalı b r çalışma sürec nden sonra
1 Kasım’da lk sayımızı çıkarmıştık... 30 yıl olmuş!
Ne çabuk geçt ... Ne güzel geçt ... S z nle b rl kte... 30 yılda b ze gösterd ğ n z tüm dostluk ve desteğe
teşekkür eder z. Hep beraber n ce n ce 30 yıllara! 4 KASIM 2020
YIL DÖNÜMÜ
zorluklara ve krizlere direnerek 30 yılı geride bırakmak... K tap derg s bu 30 yılda b rçok yazarın k tabını, kend s n b ze tanıtmanın yanı sıra, bu k taplarla lg l kr t k yazılarına da yer verd .
HALİS DOKGÖZ
osman s. arolat
N
ezih Demirkent’in önerisiyle Faruk Şüyün tarafından 30 yıl önce yayın hayatımıza katılan Kitap Dergisi'nin yeni yaşını ve 30 yıllık direncini saygıyla kutlarım. Neden 30 yıllık direncini dedim. Çünkü bu 30 yıl içerisinde 1994, 2001, 2008 gibi birçok kriz yaşanırken, birçok yayın yaşamına son vermek zorunda kaldı. Kitap dergisi bu 30 yılda birçok
6 KASIM 2020
yazarın kitabını, kendisini bize tanıtmanın yanı sıra, bu kitaplarla ilgili kritik yazılarına da yer verdi. Ben de yıllarca bu dergide yazdığım kitap tanıtımlarını, “Arolat’ın kitaplığı” adı ile kitaplaştırdım. Bu nedenle bu çorbada tuzum olmasından mutluyum. Kitap Dergisi İstanbul ve Anadolu’daki kitap fuarların içeriklerini kesintisiz bize ileterek de önemli bir görev üslendi.
Ayrıca, son yıllarda yılın telif, çeviri, gastronomi ve polisiye yayınları için de ödül geliştirdi. Kitap dergisi içeriğinin özenli hazırlanmasının yanı sıra ustalara hazırlattığı kapak tasarımlarıyla da daima ilgi çekici oldu. Faruk Şüyün’e 30 yıllık özenli ve dirençli çalışması için teşekkür ederken, nice 30 yıllara diyorum…
YIL DÖNÜMÜ
tan oral
8 KASIM 2020
YIL DÖNÜMÜ
birikimin beşiği kitaplar Ülkem zde günlük ekonom gazetec l ğ n n sürekl yayıncılığının 40 yılının, 30 yılında b r k tap ek n n var olmasının önem , değer ve anlamı üzer nde düşünmel y z.
D
rüştü bozkurt
10 KASIM 2020
ijital teknolojinin arka planında ve derinliklerinde insanoğlunun çok uzun bir zaman kesitindeki çabalarının birikimi var. Dijital uygulamalarının önünün açılması, insan yaşamını köklü biçimde değiştiren “yeni ürünlere” ve “yeni iş yapma metotlarına” sinmesi son elli yılda tanıklık ettiğimiz olgulardan biri. Bir toplumun maddi ve kültürel zenginlikler üretmesi, insan yaşamını kolaylaştıran yeni ürünler ve yeni iş yapma metotları geliştirmesi, iki yönlü ilerliyor: Yeni değerler üretme ve yeni değerler yakalama. Yeni değerler üreterek ve yeni değerler yakalayarak maddi ve kültürel zenginlik üretmenin ve insanların yaşamını kolaylaştırmanın ardında kritik ölçeklerde “birikime” sahip olma var. Birikimlerimizi, birey, topluluk ya da toplumların nesilden nesle aktardığı sözlü ya da yazılı aktarımlarla çoğaltır; büyütürüz. Toplumlar, uzun dönemli geleceklerini koruyan kurumsal yapıları, yapıların refah üreten işlevlerini ve karşılıklı etkileşimlerin bütününü belirleyen kültürlerini de net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmayı başarabilirsek bir değere dönüştürebiliriz. Kitaplar, bizi net bilgiye götüren yazılı iletişimin bilinen etkili araçlarıdır. Yaşadıklarımız, gözlemlerimiz, deneylerimiz bize doğanın düzeni, dengesi ve döngüsü içinde nasıl var olacağımızı öğretir. Adımlarımızı doğru ölçeklendirilmiş yapılar, aşırı ve noksan değerlendirmelerden kaçınarak “denge” yaratan kapsamlar ve sürekli öğrenmeyle kendimizi yeniden üreten sistemlerle bütünleştirirsek, kararlı, düzenli ve yararlı sonuçlar üretebiliyoruz. Dünya Gazetesi, kırk yıldır “ekonomi-odaklı bir uzmanlık yayını” olarak yaşamını sürdürüyor. Dünya Kitap da Kasım ayında 349’uncu sayısında 30’uncu yılına adım atacak. Ülkemizde günlük ekonomi gazeteciliğinin sürekli yayıncılığının 40 yılının, 30 yılında bir kitap ekinin
var olmasının önemi, değeri ve anlamı üzerinde düşünmeliyiz. Dünya Kitap, ekonominin sadece döviz kuru, borsa, faiz hareketleri, ihracat, ithalat, ticaret, satış geliri, kârlılık olmadığını; işimizi daha iyi yapmak için, kültür ve sanatla da beslenmemiz gerektiğini anlatan bir belgedir. Bu belge onca zaman var olmuş ve varlığını korumuşsa, insanların gereksinimini karşıladığı ve onlara dokunduğu içindir. Dünya Kitap, kitapların birikimini değerlendirmeden, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın, insan kaynağımızın, fiziki sermaye stoklarımızın, üretim yöntemlerinin, finansal araçların, hukuk sisteminin yarattığı güven girdisinin, bilimsel ve teknolojik düzeyimizin, sosyal ve kültürel sistemimizin,
siyasi yapılarımızın ve sosyal sınıfsal etkileşimimizin etkin ve verimli kullanılamayacağı düşüncesinin gücüyle bugünlere gelebilmiştir. Refah toplumu olabilmemiz için “bilgili ve temas halinde halkın gücünü” değerlendirmek gerekir. Bilgili ve temas halindeki bir halkın, popülist bilgilerin sığlığında kaynak israf etmemesinin gerek şartı da, elektronik medyanın kısa mesaja dayalı sığ ve ucuzcu iletişimi aşarak, kitapların yüksek düzeyli analitik gücüne dayalı birikimlerine başvurmaktır. Birikimin beşiği olan kitaplardan bizleri haberdar eden Dünya Kitap ekini, kısa değinmelerle paylaşılan işlevleri nedeniyle kutluyor, daha nice yayın yılları diliyorum.
HALİS DOKGÖZ (*)
(*) B lge Karasu'ya saygıyla
YIL DÖNÜMÜ
mürekkep yalamamak! Mürekkep yalamayan nesl n kaçırdığı şu; Her ne yapıyor olursanız olun, s zden önce o konuda yaratılmış b lg ye ulaşmak zorundasınız. Bunun da yolu, mürekkep yalamaktan, yan k tap okumaktan geç yor.
T dr. şeref oğuz
12 KASIM 2020
ürkiye’nin bilim ve teknoloji ile ilgili beklentileri çok… Beklentilerin çok olmasına rağmen, geleceği yaratacak olan gençlerden bilim ve teknoloji alanında kariyer yapmak isteyenler yok denecek kadar az. Gençlere hak vermiyor da değilim. Şarkıcı, manken olup ünlü olmak varken neden düşük maddi getirisi olan bilimsel alanlarda kariyer yaparak canlarını sıksınlar? Avrupa Birliği'ne aday ülkeleri konu alan Eurobarometre anketine göre, kaynak eksikliği ve kariyer olanaklarının kısıtlılığı sebebiyle bilim ve teknoloji pek ilgi görmüyor. Rapora göre aday ülke vatandaşlarının yüzde 56’sı bilim ve teknoloji konularıyla ilgili değil ya da bu konularda bilgisiz. Aday ülkelerin bilimsel açıdan yetişmişlik düzeyinin AB ülkelerine oranla daha az olması da şaşırtıcı değil. Temel bilimsel sorular hakkında Türkler, Romanyalılar ve Maltalıların en az, Slovenler, Çekler ve Macarların en çok bilgili olduğu ortaya çıkmış… İnancımızın kutsal kitabı; “oku” diye başlar ama… Kitaba olan saygımızda kusur yok. Onu baş üstünde, evde elin zor ulaşacağı yerde tutarız da açıp okumaya o kadar hevesimiz bulunmaz. Evinde kitaplığı olan, raflarında kitap bulunduran, onları okuyan, altını çizen, okutan… Bilgi ve görüş sahibi olmaya başlıyor ve ufku genişliyor, dili zenginleşiyor. Kitap gibi kaynağın ve kitaba ilginin olmadığı bir yerde bilgi de olmaz. Türkiye bilim ve teknolojiye olan ilgi bakımından değerlendirildiğinde yüzde 22’yle ortalamanın altında kalıyor. Buna rağmen bilimsel ve
teknolojik ilerlemelere en umutla bakıp en fazla beklentisi olan ülkelerden biri... Yeni nesil bizden farklı, ne istediğinin yanında ne istemediğini de iyi biliyor. Mürekkep kokusuna yabancı, internet ve elektronik ortamda yetişmiş. Değişimle iç içe yaşadığı için her türlü ortama çok hızlı ayak uydurabiliyor. En iyilerin yüzde 60’ı yurtdışına transfer oluyor. Bilgi çağının en önemli kaynağı “bilginin” en hızlı ve güvenli transferi işte bu şekilde gerçekleşiyor. Reklamlarda güvenilirlik ve başvuru ögesi olarak kullanılan en güvenilir kaynağın “İsviçreli” bilim insanları olması düşündürücü değil mi? Bizleri ürünlerinin en iyi olduğuna inandırmak için sık sık bu kişilerin raporlarına başvuruluyor. Boş yere umut etmeyi bırakıp biran önce kendi teknolojimizi ihraç etmek için gerekli iyileştirmeleri yapmalıyız. Türkiye’deki ekonomik koşullar, istihdam şartları ve küreselleşmenin sonucu
artış gösteren beyin göçünü engellemeliyiz. Değer yaratacak beyinler, kötü eğitim sistemi olan, araştırmageliştirme ve bilim-teknolojiye önem verilmeyen, istihdam koşulları yetersiz olan yerlerde yeşermek veya meyve vermek istemiyor. Ancak bu beyinleri burada tutabildiğimiz sürece, bilim insanlarımızın yurtiçinde de yurtdışında da reklamlara konu olmayı başarabileceklerdir. Kitap, bilginin en çok bilinen sembolü… Her ne kadar internet, “bilgiye ulaşmada daha yetkin ise de” kitap, mürekkep yalamanın hâlâ en yaygın yolu. Bırakın okulları, hayatta kalmak için düne göre daha fazla bilgiye ihtiyaç duyan şirketler dahi, kitap okumayı bir iş rutini haline getirmeyi düşünmüyor bile. Kitaba bile varmadan, binlerce dolar ödeyerek hazırlattıkları raporları bile derinlemesine okuyan yönetici çok az… Genelde sözlü kültür üzerinden işler dönüyor ve mürekkep yalamak, hâlâ bizimkiler için “in” olamamış. Mürekkep yalamayan neslin kaçırdığı şu; her ne yapıyor olursanız olun, sizden önce o konuda yaratılmış bilgiye ulaşmak zorundasınız. Bunun da yolu, mürekkep yalamaktan geçiyor. “Bir mezun olsam şu kitapları yakacağım” nefretiyle kitaptan uzaklaşanlar, hayatın hangi basamağında durursa dursunlar, ne yazık ki o nefret ettikleri mürekkebe muhtaç hale geliyorlar. Geçenlerde bir işadamı, oğlunun hiç kitap okumadığından yakınıyordu. Sordum; “hiç seni kitap okurken gördü mü?” Cevabı; “hayır, zamanım yok” oldu. Mürekkep yalamaya zamanın yoksa zaman, seni uygarlığın taşrasına itiveriyor. Kişi olarak, kurum olarak, şirket olarak, ulus olarak…
YIL DÖNÜMÜ
son yıllarda zengin içerikli biyografi ve anılara daldım Dünya K tap’ın yönetmen , 40 yıllık dostum, meslektaşım Faruk Şüyün’den mesaj geld : Sevg l Vahap, Dünya K tap’ın 30’uncu yılı özel sayısına sevd ğ n k taplarla lg l b r yazını bekl yorum.
F
vahap munyar
14 KASIM 2020
aruk’un mesajı üzerine 1977-1980 dönemini, Pürtelaş Sokak’taki (Cihangir-İstanbul) öğrenci evimi anımsadım. O evin duvarındaki derme çatma kitaplık gözümün önüne geldi: • Lenin, Seçme Eserler (4-5 takım) • Mao, Seçme Eserler (4-5 takım) • Kızıl Kayalar (Çin devrimine giden süreci anlatan roman) • Moskova Önlerinde (Roman) • Nâzım Hikmet Evde 5 kişi kaldığımız için her kitaptan en az 4-5 adedine veya serisine kitaplığımızda yer vardı. Okuduğumuz kitapların bazı bölümleri veya bir cümlesiyle ilgili saatler süren fikir tartışmaları yapardık. Gazeteciliğe 1978 yılında başladım. Meslek hayatım boyunca söz konusu dönemdeki fikir tartışmalarıyla yoğurulan kitap okumalarımın çok yararını gördüm. Okuduğum kitaplardan edindiğim birikim meslekte yolumu aydınlattı, önümü açtı.
Ardından son 5-10 yılda daha çok elimin altında olan, yolculukta, tatilde okuduğum kitapları düşündüm. Son yıllardaki okumalarımın genelde biyografi-anı türü kitaplarda yoğunlaştığını fark ettim. Birkaçını sıralayayım: • Güngör Uras Kitabı, Saf ve Bakir Anadolu Çocuğu (Haşim Akman) • Bir Dünya Kurmak, Hüsnü Özyeğin (Rıdvan Akar) • Benim Küçük İmparatorluğum, Murtaza Çelikel Kitabı (Berat Günçıkan) • Adalet Yoksa Gelecek de Yok: Aysel Çelikel Kitabı (Berat Günçıkan) • Ve Steve Jobs Apple’ı Yarattı (Michael Moritz) • Richard Branson (Stephen Tanner) • Yerelden Globale (Hamdi Topçu) • Babamdan Hayaller (Barack Obama) • Borsa Kralı, Nasrullah Ayan • Şarık Tara Anlatıyor • “Off The Record” Yavuz Donat Kitabı (Şebnem Bursalı)
• Bir Gençlik Liderinin Anıları, Osman Arolat 5-10 yılı dikkate alınca, liste uzayıp gider. Kitap okumadaki bu değişimin nedeni üzerinde durdum, yanıtını mesleğimde buldum. Mesleğimin son 25 yılında haber-yazı yazmanın yanı sıra sayfa editörlüğünde yoğunlaştım. Örneğin Hürriyet’te Ekonomi Müdürü olduğum dönemde günde 20-22 sayfaya giren haber ve yazıları satır satır okudum, elden geçirdim, düzelttim. Yani, günde en az bir kitap bitirmişçesine haber-yazı okumalarım, elden geçirmelerim oldu. O yorucu temponun kitap seçiminde beni “daha kolay okunan” tarafa doğru yönelttiğini anladım… İyi işlenmiş, yazılmış biyografianı kitaplarından, başarı ve başarısızlık öykülerinden çıkan derslerin akılda daha kalıcı yer ettiğini de gördüm. Özellikle yeni kuşak iş insanlarına, profesyonel yöneticilere de okumalarına bu tür kitapları eklemelerini tavsiye ederim.
YIL DÖNÜMÜ
30 yıldır kendini yeniliyor 1990’ların başında Dünya ve Cumhur yet k tap ekler n n yayına başlaması b r tesadüf değ ld . 80’l yıllardan t baren hızla sektörleşen yayıncılığın yen ve etk l tanıtım kanallarına ht yacı vardı. Çünkü yayımlanan k tap sayısı müth ş b r şek lde artmıştı ve bu k tapları okurlara duyurmak gerek yordu.
E met n celâl
16 KASIM 2020
n önemli haber alma kaynağı gazetelerin bu konuda önemli işlevleri olacağı da belliydi. Gazetenin okuru, kitabın doğal okur adayıydı. Bu olgu da göz önüne alınarak gazetelerde önce kitap tanıtım sayfaları hazırlandı ve bu sayfaların yetmeyeceği anlaşılınca da kitap ekleri yayımlanmaya başladı. Kuşkusuz bu gelişmede mevcut edebiyat ve haber dergilerinin yetersiz kalması önemli etkendi. Dergilerin gazeteler kadar çok sayıda okura ulaşamadığı da bir gerçekti. Büyüyen yayıncılık sektörü için gazeteler ve onların çıkaracağı kitap ekleri ideal iletişim araçlarıydı. New York Times, 10 Ekim 1896'dan beri kitap eki yayımlıyor. Arada neredeyse yüzyıllık bir zaman var. Amerika’yı nedense çok geç keşfetmişiz. Ama bu geç keşif belki de yararlı oldu, çok çeşitli ve içerikte kitap ekleri yayınlanmaya başladı. Öyle bir noktaya gelindi ki hemen her günlük gazetenin kitap eki oldu. Kitap ekleri Wikipedia’da “Türkiye'de ve dünyada yeni çıkan veya çıkmak üzere olan kitapların tanıtımını yapan ve kitap eleştirilerine yer veren, genellikle gazete ekleri olarak belli periyodlarla yayımlanan dergi tarzındaki yayınlardır” diye tanımlanıyor. Dünya Kitap ile birlikte en kıdemli kitap eki olan Cumhuriyet Kitap’ın ilk yayın yönetmeni ve eki uzun yıllar yöneten Turhan Günay, ekin 1000. sayısı için konuşurken, bir kitap ekinin nasıl olması gerektiğini çok güzel açıklamış; “Kitap eki çıkarılırken okurun seçmesine yardımcı olmak hesaplanır. ‘Bu kadar çok kitap içerisinde okura iyi olabilecek kitapları sunarsanız onların içinden seçme şansı olabilir’ diye düşünülerek çıkarılmış ekler. Dergilere bakarsanız genellikle edebiyat üzerine konuşuyoruz. Şiir,
roman, öykü gibi kültür kitapları... Ekonomi kitapları gibi kitaplar o kadar gündemde değil. Kitap ekleri aracılığıyla doğal olarak edebiyat okuru yaratıldı." Kitap eklerinin çoğalması ve ağırlıklarının artması onlara yönelik beklentileri de artırdı. Kitap ekleri edebiyat dergilerinin yerine ikame edilmeye çalışıldı. Dergilerde yapılması gereken edebiyat eleştirisi, kitap eleştirisinin medyası olarak kitap ekleri görülmeye başlandı oysa tüm tanımlamalarda görebileceğimiz gibi kitap eklerini temel işlevi tanıtmaktır, duyurmaktır. Haftalık ya da aylık periyotlarla güncel olanı yakından izlemeye çalışırlar. Eleştiri ise zamanla ilgili olmayan, okuyup özümsemeyi daha çok gerektiren bir iş, “beğendim / beğenmedim”den ibaret değil. Okur öyle bir kılavuzluk bekliyorsa dergilere başvurması gerekir. Kitap eklerinin ilklerinden biri olmasının yanında Dünya Kitap’ın önemli bir farkı da var. Dünya bir günlük ekonomi gazetesi. Aboneleri olan bir gazete. İş dünyasına, çalışanlara hitap ediyor. Okurları sabah işyerlerine gittiklerinde gazeteyi masalarında buluyorlar.
Yani okumaya en yatkın kesime yeni çıkan kitapların haberini veriyor Dünya Kitap. Öte yandan okur kitlesini göz önüne alarak diğer kitap eklerinden ayrışıyor. Diğer kitap ekleri gibi edebiyat ağırlıklı bir içeriği olmasına rağmen Dünya Kitap bir ekonomi gazetesiyle birlikte olmanın verdiği rolü de değerlendirerek yayıncılık sektörünün ekonomik boyutlarına da odaklanıyor, sorunlarına da değiniyor. Okurunun ilgi alanlarını gözetip ekonomiye, iş dünyasına ilişkin kitaplara yoğun olarak yer veren belki de tek kitap eki Türkiye’de. Dünya Kitap’ın önemli bir özelliği de her yıl düzenli olarak verdiği kitap ödülleri. Yazarları, kitapları ödüllendirmek yanında çevirmenleri ve yayıncıları da değerlendiriyor, onların değerlerine dikkati çekiyor. Polisiye edebiyatı, gastronomi gibi yeterince önem verilmeyen dallarda da ödüllendirmeye gidiyor. Dünya Kitap temel işlevini yitirmeden, kökten değişikliklere gitmeden 30 yıldır kendini yenileyerek var olan bir yayın, bir başvuru kaynağı. Nice on yıllara Dünya Kitap…
YIL DÖNÜMÜ
narlıbahçe sokak no 15 Dünya K tap’ın 30. yılını duyunca, 1. c ld raftan nd r p sayfalarını çev rmeye başladım. 1 Kasım 1991 tar hl lk sayının kapağında tab k Yaşar Kemal var.
S cem erc yes
18 KASIM 2020
onra Aralık ayında yıl değerlendirmesi, derken ülkenin entelektüel nabzını tutan dosyalar, ‘Özgürlük kuşun kanadında’, ‘Yazılmış tarih/ yazılamamış tarih’, ‘Devletin yayın politikası nasıl olmalı?’… Yazar kadrosu da etkileyici. Söyleşi ve yazılarıyla 90’ların hemen başında Dünya Kitap sayfalarında yer alanlar, Türkiye’nin edebi ve entelektüel tarihinde iz bırakmış isimler: Oktay Akbal, Çetin Altan, Mehmet Başaran, İlhan Selçuk, Cahit Tanyol, Orhan Duru, Cemal Kutay, Orhan Koloğlu, Toktamış Ateş, İlber Ortaylı, Ziyad Ebüzziya, Mim Kemal Öke, Murat Çulcu, Ahmet Taner Kışlalı, Konur Ertop… Sayfaları çeviriyorum ve evet, 1992’nin Temmuz ayında, dokuzuncu sayıdaki katkıda bulunanlar listesinde kendi adımı buluyorum. Bu dosyaların nasıl yapıldığını iyi hatırlıyorum. Ülkenin en ünlü gazetecilerinden, aydınlarından yazı isterdik, kimse de ‘hayır’ demez, mümkünse yazardı. İfade olanaklarının bugünkü gibi bol olmadığı, Türkiye’nin kendine dar gelen gömleği çıkartmaya çalıştığı, hararetli bir tartışma ortamının olduğu kendine özgü bir dönemde Dünya Gazetesi ve Faruk Şüyün’ün
yönettiği edebiyat ilavesi insanların katkıda bulunmak istediği bir yayındı. Ben yaz aylarına doğru Faruk Şüyün’ün yardımcısı olarak bu dergide çalışmaya başlamıştım. Aslında ekibimiz iki kişiden ibaret değildi. Sürekli yazarlarımız Murat Çulcu, Sabri Koz, Mehmet Başaran, sonra Tomris Uyar ve bizden yardımını esirgemeyen Faruk Bey’in arkadaşları… Korkut’un (Akın) evinde ton balıklı makarnalar eşliğinde ya da Nevzat’la (Işıltan) birlikte Beşiktaş Havuzlu Meyhane’de ille de yiyip içip neşelenerek ama dikkatimizi ve ihtimamızı koruyarak bütün dergiyi karşılıklı okuduğumuz, tashih yaptığımız günler. Bâb-ı Âli yokuşuna paralel Narlı Bahçe Sokak’taki gazete binasında karşılıklı iki masanın olduğu küçücük bir odamız vardı. Benim arkamda arşivimizi koyduğumuz demir dolap, iki masanın arasında da yan yana iki sandalye. O sandalyelere oturup kalkanlar, çoğu kez hayranlıkla bazen yalan yok hayal kırıklığından kaynaklı bir şaşkınlıkla dinlediğim, bana gösterdikleri dostluktan mutluluk duyduğum edebiyat insanları: Refik Durbaş, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Metin Celâl, Tuğrul Tanyol, Atilla Birkiye, Adnan
Özer, Melisa Gürpınar, Turgay Nar, Hilmi Yavuz, Asım Bezirci, Yusuf Çotuksöken, Ahmet Oktay, Metin Cengiz… Beyaz önlüklü çaycı Kemal’in getirdiği çayları, kahveleri içip sigara dumanı altında kimisi sohbet etmeye, kimisi yazısını bırakmaya kimisi çıkan kitabını vermeye gelen Türk edebiyatında yer edinmiş ya da edinememiş sayısız emekçi, yaratıcı insan… Dünya Kitap’ın bendeki ilk beş cildinde 90’ların ilk yarısının edebi ve entelektüel kaydı saklı. Faruk Şüyün bu dergiyi tam da o mottosuna uygun biçimde ‘yayın dünyasının belleği’ olarak bugünlere getirdi. Türkiye’de kitabın, kitapları dolduran yaratıcılığın, farklı fikirlerin ve kitap insanlarının iz bıraktığı bir dergi oldu hep Dünya Kitap. Bugün 30 yılı geride bırakması tabii ki bu ülkede uzun ömürlü her şeyde olduğu gibi öncelikle bir kişisel çabanın, inadın, başarının ürünüdür; ustam Faruk Şüyün’ün başarısıdır. Sonra da ona destek olan, inanan Nezih Demirkent’ten bugünkü Dünya ekibine ve tüm edebiyat, yayıncılık dünyasına herkesin küçük büyük katıldığı bir ortak başarıdır. O nedenle Dünya Kitap hepimizin dergisi ve biliyorum ki yayın dünyamızın belleği olmaya devam edecek.
YIL DÖNÜMÜ
kuşbakışı 30 yıl 1991
1992’nin son aylarında başlayan bir etkinlik de kitap basımı ödüllü şiir yarışmasıydı…
Yayıncılığın yine kriz yaşadığı günlerde Dünya Kitap dergisi “yayın dünyasının belleği” sloganıyla 1 Kasım 1991 Cuma günü yayınlanmaya başlayacaktı. Yaşar Kemal, ilk sayının konuğuydu, ilk kez kucağında bir kedi (Blondie) ile bir dergiye kapak olacak ve yine, yazarın bir günlük yaşantısını Faruk Şüyün ilk kez hem görüntüleyecek hem de yazıya dökecekti. Birinci sayının kapak konusu, “Çağdaş Edebiyatla Okul Arasındaki Berlin Duvarı”ydı. Atilla Özkırımlı, Ataol Behramoğlu, Murat Çulcu, Atilla Birkiye, Mehmet Başaran ilk sayının yazarları arasındaydılar. Kitap eki, İstanbul Tüyap Kitap Fuarı sırasında 10 gün boyunca ziyaretçilere ücretsiz olarak dağıtılacak, Dünya Kitabevleri, büyük bayiler ve kitapçılardan da edinilebilecekti. 1991, 6 Aralık’ta çıkan “Bir Yılın Ardından” konulu 2. sayı ile sona erecekti. Yitirdiklerimiz: Ahmed Arif 21 Nisan 1927 / 2 Haziran 1991; Orhan Hançerlioğlu 19 Ağustos 1916 / 9 Temmuz 1991
1992
20 KASIM 2020
1992’nin ilk sayısında aralarında edebiyat dünyamızın uluslararası ünlü adlarının yapıtlarının da bulunduğu kitapların “tutsak” oldukları depolardan günışığına çıkarılması konu edilecekti. Oktay Akbal, Çetin Altan, Mehmet Başaran, Metin Cengiz, Murat Çulcu, Şükran Kurdakul, İlhan Selçuk, Cahit Tanyol konuyu yazacaklardı. Ahmet Oktay, Orhan Duru, Özdemir İnce, Sahaf köşesiyle Murat Çulcu bu sayının konukları arasındaydı. Dergide, “tarih boyunca yasaklanmış kitaplar” listesi de yer alıyordu. Katkıda Bulunanlar’ın arasına Aygören Dirim, Raşit Gökçeli, Metin Cengiz, Şahin Beygu da eklenmişti… Yıl içinde aralarında Tarih Sohbetleri ile Cemal Kutay, Bilal Şimşir, Toktamış Ateş, Orhan Koloğlu, İlber Ortaylı, Semih Günver, Ziyad Ebüzziya, Mim Kemal Öke, Mustafa Müftüoğlu, Yavuz Bahadıroğlu, Tınaz Titiz, Vedat Günyol, Konur Ertop, Ayla Kutlu, Ahmet Taner Kışlalı, Tahsin Yücel, Sennur Sezer, Emin Özdemir, Öner Yağcı, Beşir Göğüş, Özcan Köknel, Murat Belge, Bülent Akarcalı, Ali Koçman, Mengü Ertel, Avni Akyol, Attilâ İlhan, Salim Şengil,
Yitirdiklerimiz: Necdet Evliyagil 1927 / 2 Nisan 1992; Mebrure Alevok 1907 / 28 Temmuz 1992; Necmi Onur 18 Şubat 1925 / 21 Aralık 1992; Zeki Ömer Defne 1903 / 2 Aralık 1992
1993
Özcan Köknel, Bozkurt Güvenç, Eray Canberk, Tomris Uyar, Can Yücel, Talip Apaydın, Arif Damar, Zeyyat Selimoğlu, Adnan Özyalçıner ve Melis Gürpınar’ın da bulunduğu onlarca isim, dergiye yazıları, söyleşileriyle destek vereceklerdi. Entelektüeller Kültüre Havlu mu Attı?, Öğretmenlik Bir Meslektir, Yazılmış Tarih Yazılamamış Tarih gibi kapak konuları; ödüllü imla bulmacaları gibi bulmacalar, M. Sabri Koz’un hazırladığı Halk Kültürü Kitapları dergiye ilgiyi artıran çalışmalardı. Kapaktaki Kitap yazısı, ondan sonraki bütün logo çalışmalarımıza da imza atan Selahattin Ganiz tarafından hazırlanmıştı. Yılın son aylarında künyeye Koordinatör olarak Cem Erciyes’in ismi girecekti. Kasım ayının sürprizi ise her ay Dünya Kitap ile birlikte verilecek olan Plastik Sanatlar rehberiydi. Hangi galeriye nasıl gidilir, hangi telefondan ulaşılır krokilerle ülkemizde ilk kez yayınlanıyordu… Dergide her ay bir ustanın şiiri, bir ustanın öyküsü basılıyordu. Refik Durbaş ise Arka Bahçe’de edebiyat dünyasından anekdotlar anlatıyordu… Yayıncılık sektörünün en önemli temsilcisi Türkiye Yayıncılar Birliği’nin özel ödülü de aynı yıl Dünya Kitap’a verilecekti.
Yılın ilk aylarından itibaren şiir ödülü finalistlerinin şiirleri dergide yayınlanmaya başlayacaktı. Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Mehmet Başaran, Kemal Özer, Refik Durbaş’tan oluşan ilk seçici kurul, kimin kitabının basılacağına karar vereceklerdi. 5 Şubat 1993 tarihli sayının kapak konusu “Akılcı ve Erdemli Beyinler Kurşunlanıyor” başlığıyla Uğur Mumcu’ya ayrılacaktı. Tomris Uyar, daha sonra kitaplaşacak olan “Göndökümü”nü Dünya Kitap’ta yazıyordu. Dünya Kitap güncel tartışma konularını da izliyordu. 2 Nisan tarihli 18. sayının kapağında “Posmodernizm Fosmodernizm?!” yazıyordu. Derginin sürekli yazarları arasına Kâmil Şekerkaran ve Yusufçotuksöken ve İrfan Külyutmaz da katılmıştı. Haziran sayısında 1. Dünya Kitap Şiir Ödülü’nün sonuçları açıklanacak, kazanan Çiğdem Sezer ve Ahmet Bahçevan’ın kitapları basılacaktı… Derginin 6 Ağustos 1993 sayısı ise “Sözün Bittiği Yer” başlığıyla Sivas olaylarına ayrılacaktı… Dünya Kitap, İstanbul dışındaki kentlerde kültürel alanda yaşananları duyurmayı da görev bilecekti. M. Mahzun Doğan’ın Ankaranâme’si bu sayfaların başlangıcı olacaktı. Yitirdiklerimiz: Abidin Dino 23 Mart 1913 / 7 Aralık 1993; Tevfik Akdağ 29 Şubat 1932 / 28 Eylül 1993; Metin Altıok 14 Mart 1941 / 9 Temmuz 1993; Behçet Aysan 28 Temmuz 1949 / 2 Temmuz 1993; Sâmiha Ayverdi 25 Kasım 1905 / 22 Mart 1993; Berna Moran 23 Ocak 1921 / 31 Ocak 1993; Asım Bezirci 1927/8 / 2 Temmuz 1993; Feyyaz Kayacan 19 Aralık 1919 / 5 Nisan 1993; Nesimi Çimen 1931 / 2 Temmuz 1993; Rıfat Ilgaz 7 Mayıs 1911 / 7 Temmuz 1993;
YIL DÖNÜMÜ
Sabahattin Kudret Aksal 25 Mart 1920 / 19 Nisan 1993; Samim Kocagöz 1916 / 5 Eylül 1993
1994 1994’ün ilk sayısında Bilgisayar ve Kitap konusu işlenmişti. Yazarlar arasında artık Özdemir İnce de yer alıyordu. Korkut Akın ise kitap tanıtım yazıları yazıyordu. küçük İskender’in köşesinin başlığı Latife Hayalleri idi… Kültürel hayatın anlatıldığı kentlere İzmir, Hüseyin Yurttaş’ın İmbatın Getirdikleri yazılarıyla eklenecekti. 8 Temmuz tarihli sayının kapağında Ara Güler’in çektiği fotoğrafıyla Orhan Pamuk vardı. Başlık ise “Orhan Pamuk’la yeni kitabı ve yayınevi değiştirişinin getirdikleri üzerine konuştuk: Türkiye’nin en pahalı yazarı”ydı. Dünya Kitap, başka şehirlerdeki kitap şenliklerini de desteklemeye başlayacaktı. Bunlardan ilki, Kocaeli Turizm Derneği’nin işbirliği ile 25 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen Kocaeli Kitap Şenliği’ydi. Yine aynı kapsamda Yalova Belediyesi ile dğcbir kitap şenliği yapılacaktı. Dijital yayıncılığın hayali bile zorken Kim Korkar CD Rom’dan sayısı ile sektöre ve okurlara çağdaş gelişmeler yansıtılmaya çalışılacaktı. Ödüllere ülkemizde ilk kez verilecek olan Yılın Kitabı da katılacak, ilk sahibi Türk Kimliği ile Bozkurt Güvenç olacaktı. Yitirdiklerimiz: Burhan Arpad 19 Mayıs 1910 / 3 Aralık 1994; Tarık Buğra 2 Eylül 1918 / 26 Şubat 1994; Cihat Burak 8 Ağustos 1915 / 4 Mart 1994; Orhan Şaik Gökyay 16 Temmuz 1902 / 2 Aralık 1994; Rüştü Şardağ 1917 / 27 Kasım 1994
1995
22 KASIM 2020
Anadolu kentlerinde, 1995’in ilk sayısıyla birlikte Ahmet Özer, Kemençenin Telinden başlıklı yazılarıyla Karadeniz’in sesi olmaya başlayacaktı. Özel sayılarda hızını kesmeden devam edecekti. Örneğin, 43. Mayıs sayısının kapağı, Edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı idi. Edebiyatımızın ustaları da zaman zaman kapaklara konuk olacaktı. Haziran sayısında edebiyata verdiği ürünlerle dinamizmin simgesi olan Melih Cevdet Anday anlatılıyordu. Bir sonraki sayıda ise Temmuz başında kaybettiğimiz Aziz Nesin vardı. Yine aynı yıl, Attilâ İlhan’ın 70. yaşı Dünya Kitap’ta kutlanıyordu. 3 Kasım’da ise
Dünya Kitap, 5. yaşını kutlayacak, o güne kadar tanıtılan kitap sayısı, 3 bine ulaşacaktı. Yılın son aylarında Hollanda’dan Murat Tuncel, Portakal Bahçeleri ile Antalya’dan Turgay Değirmenci, Bursa’nın Ufak Tefek Taşları ile Bursa’dan Nadir Gezer kaleydoskopa katkı verenler arasına katılacaklardı… Dünya Kitap Ödülleri’ne de ülkemizde ilk kez verilecek olan Yılın Yayınevi ödülü de eklenecek, ilk ödül Bilgi Yayınevi’ne verilecekti.
faya geçecek, o günden bugüne dek aynı yerde yayınlanmaya devam edecekti… Yılın son aylarında müzik yazıları ile Serdar Öktem, Kitap Yağmuru başlıklı tanıtım yazılarıyla Öner Yağcı da Dünya Kitap ailesine katılacaktı… Yitirdiklerimiz: Abbas Cılga 1935 / Temmuz 1996; Ercüment Uçarı 3 Nisan 1928 / 21 Ocak 1996; Kemalettin Tuğcu 27 Aralık 1902 / Ekim 1996
1997 Yitirdiklerimiz: Aziz Nesin 1916 / 5 Temmuz 1995; Aziz Çalışlar 8 Ağustos 1942 / 28 Kasım 1995; Mustafa Irgat 22 Ocak 1950 / 3 Mart 1995; Bilge Karasu 1930 / 14 Temmuz 1995; Onat Kutlar 25 Ocak 1936 / 11 Ocak 1995; Lütfi Ay 1911 / 28 Ekim 1995; Rauf Mutluay 1925 / 14 Mayıs 1995; Necdet Ökmen 1924 / 17 Mayıs 1995; Tahir Özçelik 14 Mayıs 1929 / 9 Kasım 1995
1996 Bu kez Kuzey Ege’nin kültür dünyası da Dünya Kitap sayfalarına katılacak, Edremit Körfeze Bakar ile Bülent Güldal, bölgede çıkan kitapları, yazılan şiirleri, öyküleri, romanları anlatmaya başlayacaktı. Kasım ayından itibaren Dünya Kitap’ın çocuk kitapları sayfası vardı. Nuran Turan’ın hazırladığı sayfa, bir kitap dergisindeki ilk çocuk kitapları özel sayfasıydı. Yılın son sayısında Faruk Şüyün’ün yazdığı Dünya Kitap’tan yazısı son say-
Yılın ilk sayısında Arolat’ı Kitaplığın başlığıyla Osman S. Arolat da Dünya Kitap’ta yazmaya başlayacaktı. Dünya Kitap, yazarların yaşgünlerini de unutmayacaktı. 4 Temmuz tarihli 69. sayının kapağı, Fethi Naci’nin 70. yaşına ayrılacaktı. Dünya Kitap, başta Frankfurt olmak üzere Paris, Londra ve diğer ülkelerindeki kitap fuarlarını da takip edecek, sayfalarında yer verecekti. Bu arada, okurlar Berlin’deki kültür dünyasını Gültekin Emre’nin kaleminden Berlin’deki İstanbul başlığıyla okumaya başlayacaklardı. Geçtiğimiz yıl Dünya Kitap’ın Yazıişleri Müdürü’yken bizden izin isteyen Nermin Sayın da Aralık ayında dergiye Katkıda Bulunanlar arasında künyeye girecekti. Yitirdiklerimiz: Cahit Külebi 10 Ocak 1917 / 20 Haziran 1997
1998 Her sayıda bir yayınevi yöneticisiyle yapılan söyleşiler, 1998’deki çalışmalar arasında yer alacaktı. Eylül sayısı ile birlikte yayın dünyasında yaşanan her türlü gelişmelerin konu edileceği Bizden Duymuş Olun da Dünya Kitap’ın sayfaları arasına katılacaktı. Uluslararası yazanlar arasında Sibel Sabah Meksika’dan yazılarıyla, Cüneyt Ayral ise Nice Şehiri Notları’yla konuk olacaktı. Kitap fuarlarındaki etkinlikler de aralıksız sürüyordu. Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’ndaki Dünya Kitap etkinliğinin konusu, Edebiyatta Özyaşam, Nereye kadar?.. idi… Antalya için yazmayı ise Celal Hafifbilek Sanatın Saklı Kenti Antalya ile devralacaktı. Yitirdiklerimiz: Adnan Benk 31 Aralık 1922 / 19 Ocak 1998; Yıldız, Bekir 3 Mart 1933 / 8 Ağustos 1998
YIL DÖNÜMÜ
1999 Dünya Kitap Ödülleri arasına ülkemizde ilk kes verilmeye başlanacak olan Yılın Çeviri Kitabı da katılacak, ilk ödül Tomris Uyar’ın olacaktı. Mart sayısından itibaren yeni bir söyleşi dizisi başlayacaktı. Faruk Şüyün ile Nevzat Işıltan’ın birlikte gerçekleştirdikleri bu söyleşilerin ilk konuğu Selim İleri, ikincisi Pınar Kür olacaktı… Bu kapsamlı söyleşiler Rekin Teksoy, Attilâ İlhan, Tahsin Yücel, Melisa Gürpınar, Nedim Gürsel gibi alanın usta isimleri ile sürecekti. 3 Eylül’de yayınlanan sayının kapağında, 99 depreminin yıkıntılarından kitaplarını kurtaran bir ailenin fotoğrafı vardı. Dergi, 46. saniye başlığıyla depreme ayrılmıştı… Ekim ayında Kitap Kuzusu başlığı ile Süreyya Berfe de sürekli yazarlar arasına katılacaktı… Sezai Sarıoğlu’nun sayfasının başlığı ise Annemin Kitap Sandığı’ydı… Yitirdiklerimiz: Abbas Sayar 21 Mart 1923 / 12 Ağustos 1999; Behzat Ay 2 Mayıs 1936 / 12 Temmuz 1999; Selçuk Baran 7 Mart 1933 / 4 Kasım 1999; Fakir Baykurt 15 Haziran 1929 / 11 Ekim 1999; Can Yücel 21 Ağustos 1926 / 12 Ağustos 1999; Tahir Kutsi Makal 9 Şubat 1937 / 15 Haziran 1999; Münevver Ayaşlı 1906 / 20 Ağustos 1999; Salâh Birsel 14 Kasım 1919 / 10 Mart 1999; Zihni Anadol 1 Mart 1918 / 11 Mayıs 1999
2000
24 KASIM 2020
11 Şubat’ta, Dünya Kitap’ın 100. sayısı yayınlanacaktı. Bu sayı nedeniyle Erendiz Atasü’den Buket Uzuner’e, Attilâ İlhan’dan Cengiz Bektaş’a, Oktay Akbal’dan Refik Durbaş’a, Selim İleri’den Tahsin Yücel’e edebiyatımızın usta isimleri, yayınlanmamış eserlerinden bölümleri Dünya Kitap’a vereceklerdi. Dünya Kitap, Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi Kitap Fuarı’nda da yer alacaktı… Dergi yazarları ailesine Sevgi Özel de Arka Kapaklar yazıları ile katılacaktı… Cahit Kayra’nın yazılarının başlığı ise Geleceğin Dünyası’ydı… Gazanfer Eryüksel Çorum’dan Hitit Mektubu yazıyordu… Haziran ve Temmuz aylarının kapakları, Çocuk ve İlkgençlik Kitapları’na ayrılacaktı… İki sayıda sektör, konuyu her yönüyle ele alacaktı. Ekim sayısında, Dünya Kitap ekibiyle aynı odayı paylaşan Ergun Kök-
nar’ın zamansız ayrılışı nedeniyle özel bir bölüm yapılacaktı. 3 Kasım’da çıkan sayısı ile Dünya Kitap, 10 yaşına basacak, o güne kadar 269 farklı yayınevi derginin sayfalarında buluşacaktı. Yitirdiklerimiz: Mina Urgan 1 Mayıs 1915 / 15 Haziran 2000; Zeyyat Selimoğlu 31 Mart 1922 / 01 Temmuz 2000
2001 Refik Durbaş, Ocak ayından itibaren bu kez Şairin Not Defteri ile Dünya Kitap sayfalarındaydı… Celal Hafifbilek ise … ve Antalya diye yazıyordu. Yayın dünyasından haberler ise Bizden Duymuş Olun köşesinde yer alıyordu. Zeynep Aliye’nin köşesinin ismi ise Edebi Hayatın Sırları’ydı. Öner Ciravoğlu Oku/ Yorum diyordu. Mart sayısının kapağı Kültür Dünyamızda Nezih Demirkent başlığıyla Şubat ayı içinde kaybettiğimiz Dünya Kitap’ın kurucusu Nezih Demirkent’e ayrılmıştı. Nisan ayında Dünya Kitap’ın künyesinde Katkıda Bulunanlar’da Korkut Akın’ın yanına Nevzat Işıltan da eklenecekti. Bahar aylarında Erendiz Atasü de Bir Yazarın Penceresinden ile Dünya Kitap’taydı… Şefik Kahramankaptan ise Başkent’ten Yansımalar’da Ankara’nın kültür dünyasını anlatıyordu… Melisa Gürpınar Yorgun Uçan Yazılar yazıyordu… Arzu Haksun müzik kitaplarını üstlenmişti… Kapak konuları devam ediyordu, Ağustos sayısında kuşaklar, Edebiyatın Yeni Yüzü Hayatı Iskalıyor mu?yu tartışıyordu… Yitirdiklerimiz: Abdullah Rıza Ergüven Ekim 1925 / 16 Ağustos 2001; Ahmet Kabaklı 24 Mayıs 1924 / 8 Şubat 2001; Orhan Asena 7 Ocak 1922 / 15 Şubat 2001; Memet Baydur 9 Ağustos 1951 / 24 Kasım 2001; Necati Cumalı 13 Ocak 1921 / 10 Ocak 2001; Turhan Gürkan 18 Mart 1926 / 2001; Halim Uğurlu 10 Mart 1926 / 26 Aralık 2001
2002 Şubat sayısında Faruk Şüyün’ün Orhan Pamuk’la Kar romanı üzerine geniş bir söyleşisi yer alacaktı. Mart ayından itibaren Selim İleri Bir Daktilo Sayfası ile Dünya Kitap’ta yazmaya başlıyordu. Dünya Kitap Ödülleri’nde o güne kadar uygulanmamış hâlâ da benzeri olmayan bir yöntemle önce Ayın Kitap-
ları seçilip ilan ediliyor; ödül kazananlar bu kitaplar arasından belirleniyordu. Derginin kapak konusu Mayıs sayısında, Kitapçılardan Önce Dünya Kitap’ta başlığını taşıyordu; burada yazarların üzerinde çalıştıkları kitaplardan tadımlık parçalar yayınlanıyordu… Bu başlık daha sonra Kitap’ın diğer sayılarında da sürdürülecekti… Bugün Türk edebiyatı klasikleri arasında yer alan birçok eser, o sayfalarda yayınlanmadan önce Dünya Kitap okurları ile buluşacaktı. Dr. Necdet Neydim editörlüğünde Çocuk ve İlkgençlik kitapları sayfaları hazırlanacaktı. Yitirdiklerimiz: Faik Baysal 1921 / 9 Aralık 2002; Ece Ayhan 10 Eylül 1931 / Ö.Tarihi: 12 Temmuz 2002; Aşık Mahzuni 1943 / 2002; Melih Cevdet Anday 1915 / 28 Kasım 2002; Memet Fuat 16 Şubat 1926 / 19 Aralık 2002; Muzaffer Uyguner 7 Şubat 1923 / 16 Eylül 2002; Müştak Erenus 13 Eylül 1915 / 4 Kasım 2002
2003 Dünya Kitap, edebiyat ajanlarının öneminin farkındaydı. Bu nedenle Ocak sayısından itibaren Kezban Akcalı, “Edebi Ajan” Gözüyle yazmaya başlayacaktı. Paris’ten başlığıyla da Defne Gürsoy yazarlar ailesine katılmıştı. Yılın ilginç köşelerinden birisi, Seferî Surfiddin Efendi’nin Edebiyat Siteleri Serencâmı başlığı ile düzenli yazmaya başlayan Raşit Gökçeli’ye aitti… Dünya Kitap yazarları ailesinde Konur Ertop da, İnsanoğlu’nun Onuru, Kutsal Dil köşesiyle yazmaya başlayacaktı. Dünya Kitap, Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü’nü alacaktı. Yitirdiklerimiz: Dursun Akçam 1927 / 19 Eylül 2003; Çelik Gülersoy 23 Eylül 1930 / 6 Temmuz 2003; İsmet Zeki Eyüboğlu 1925 / 12 Kasım 2003; Tomris Uyar 15 Mart 1941 / 4 Temmuz 2003
2004 Dünya Kitap’ın Yazıişleri Müdürlüğü’nü her ay 'Feyz' başlığıyla yazan Feyzan Ersinan üstlenecekti… 9 Nisan’da Dünya Kitap’ın 150. sayısı yayınlanacaktı. Dünya Kitap, Türkiye’deki kitap fuarlarında, aslında kitabın olduğu her yerde bulunmaya devam ediyordu. Can Yayınları’nın Haziran ayında Kapadok-
YIL DÖNÜMÜ
ya gerçekleştirdiği etkinlikte de edebiyatçılarımızın yanındaydı… Etkinlik, bir sonraki sene de tekrarlanacaktı… Dünya Kitap, Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nda bir ilki gerçekleştirecek, dünyadaki benzerleri gibi ziyaretçilere dağıtılan günlük bir kitap gazetesi yayınlayacaktı. Ücretsiz olan bu gazete, dağıtılacağı günün sabahı basılacak ve içerisinde en yeni kitapların tanıtımları, standların günlük programları, gerçekleştirilen ve yapılacak olan etkinlikler fotoğraflı olarak geniş bir biçimde yer alacaktı. Yitirdiklerimiz: Cahit Uçuk 17 Ağustos 1909 / 7 Kasım 2004; M. Suphi Nuri İleri 11 Ekim 1953 / 4 Şubat 2004; Şükran Kurdakul 23 Mart 1927 / 15 Aralık 2004; Vedat Günyol 16 Mart 1911 / 9 Temmuz 2004; Zahir Güvemli 6 Mart 1913 / 5 Haziran 2004
caktı. 2 Eylül’de çıkan sayının kapağı Attilâ İlhan’ın 80. yaşına ayrılmıştı. Ne yazık ki ustayı, bir ay sonra kaybedecektik… 2005, Dünya Kitap’ın 15. yaşına bastığı yıldı… Yılın yeniliklerinden birisi, Dünya Kitap’ın Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından önerilen dergi olmasıydı. Dergi, hem Birlik üyelerine hem de bin civarındaki kitabevine de ücretsiz olarak gönderilmeye başlanacaktı. Yine aynı yıl, PEN Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi’ne de her ay bir sayfa ayrılması kararıyla yazar, yayıncı, okur sacayağının Dünya Kitap’ta buluşması sağlanacaktı. Yitirdiklerimiz: Halim Neyzi 14 Mart 1927 / 26 Haziran 2005; Attilâ İlhan 15 Haziran 1925 / 10 Ekim 2005; Azer Yaran 13 Ekim 1949 / 3 Ekim 2005; Sulhi Dölek 20 Eylül 1948 / 7 Kasım 2005; Nermi Uygur 15 Ocak 1925 / 21 Şubat 2005; Recep Bilginer 15 Mayıs 1922 / 17 Haziran 2005; Salim Şengil 1913 / 28 Haziran 2005; Selahattin Hilav 1928 / 12 Mayıs 2005; Vüs’at O. Bener 10 Mayıs 1922 / 31 Mayıs 2005
2006
2005
26 KASIM 2020
Yeni yıl, kitap fiyatlarında “ucuz/pahalı” tartışmaları ile başlayacak, Dünya Kitap da konuyu, sayfalarına taşıyacaktı. Bu sayının kapağında birçok sayıda olduğu gibi Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun deseni yer alacaktı. Dünya Kitap ödülleri arasına her yıl farklı bir dalda verilecek olan Altın Sayfa Ödülleri de katılacaktı. İlk ödül için deneme türü seçilmişti. Metin Celâl ise Dünya Kitap sayfalarına Yayıncının Dünyası köşesi, Kenan Kocatürk ise Sektör Üzerine ile katkıda bulunmaya başlıyordu. Remzi Kitabevi ile başlayan yeni söyleşi dizisi Kuşaktan Kuşağa Yayınevleri de 2005’in yeni sayfaları arasındaydı. 70 yaşına basan Erdal Öz için özel sayfalar hazırlanacak, bu sayfalar özel bir dergi haline getirilerek Öz’ün doğumgünü partisine katılanlara dağıtılacaktı. Temmuz sayısı ile birlikte Antalya’daki kültürel etkinlikler, Şükrü Erbaş’ın kaleminden okunmaya başlana-
3 Şubat’ta Prof. Dr. Işın Demirkent de sonsuzluğa göçecek, Mart sayısı ona ayrılacaktı. Haziran sayısında Erdal Öz, Temmuz’da ise yayıncı Turhan Bozkurt’un ardından dostlarının yazıları yer alacaktı. Ayın Yazısı sayfalarında her ay bir yazar, yayınlanmış yazılar arasından biri seçiliyor, bu yazı Dünya Kitap okurlarına da sunuluyordu. Temmuz sayısından itibaren çocuk kitapları sayfası, Çocuk Gözü yazıları ile Ayfer Gürdal Ünal’a emanetti… Selim İleri ise yazarlara “Beş Soru” yöneltiyordu. Nobel Ödülü’nü Orhan Pamuk alınca, Faruk Şüyün, yıllarca altlı üstlü oturduğu komşusu için Komşum Nobel Aldı başlıklı başlıklı bir yazı kaleme alacaktı. Yitirdiklerimiz: Duygu Asena 19 Nisan 1946 / 30 Temmuz 2006; İsmet Kemal Karadayı 5 Haziran 1927 / 29 Temmuz 2006; Yaman Koray 1934 / 06 Mart 2006; Cenk Koyuncu 27 Haziran 1967 / 14 Mayıs 2006; Muzaffer Buyrukçu 1 Şubat 1930 / 22 Ağustos 2006; Erdal Öz 26 Mart 1935 / 6 Mayıs 2006
2007 Asuman Kafaoğlu Büke, Roman Köşesi ile Dünya Kitap yazarları arasına
katılacaktı. Polisiye dünyası da Erol Üyepazarcı’nın yazıları ile ilk kez düzenli bir biçimde bir kitap dergisinin sayfalarına girmeye başlayacaktı… Temmuz ayından itibaren Dünya Gözüyle başlığıyla Çiğdem Sirkeci de yazıyordu. Yitirdiklerimiz: Adnan Satıcı 17 Haziran 1962 / 13 Şubat 2007; Teoman Aktürel 1932 / 15 Temmuz 2007; Erhan Bener 19 Nisan 1929 / 7 Aralık 2007
2008 izmiRenk’te Halim Yazıcı, İzmir’in kültürel renklerini dile getirmeye başlayacaktı. Yazarların yaşdönümü kutlamaları, Tahsin Yücel’in 75., Oktay Akbal’ın 85. yaşlarıyla devam edecekti… 6 Haziran’da Dünya Kitap’ın 200. sayısı okurlarla buluşacaktı. Ağustos sayısı ile birlikte Eray Canberk, Edebiyatımızın Sessiz Emektarları dizisine başlayacak, ilk bölümde Ziya Somar’ı anlatacaktı… Türk edebiyatında yaprak dökümü sürüyor, İlhan Berk ve Fethi Naci için özel sayfalar hazırlanıyordu… Ekim ayında Bütün Renkleriyle Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Konuk Ülke’ydi ve tabii Dünya Kitap da bu önemli etkinlikte oradaydı… Selim İleri ise yazılarına Dünya Kitap’a Günler ile devam ediyordu. Yitirdiklerimiz: Fahir Aksoy 17 Mart 1917 / 3 Ocak 2008; Metin And 17 Haziran 1927 / 30 Eylül 2008; Arslan Kaynardağ 21 Temmuz 1923 / 5 Haziran 2008; İlhan Berk 1918 / 28 Ağustos 2008; Hüsamettin Bozok 20 Şubat 1916 / 28 Ekim 2008; Mehmet H. Doğan 28 Haziran 1931 / 17 Şubat 2008; Fazıl Hüsnü Dağlarca 26 Ağustos 1914 / 15 Ekim 2008; Fethi Naci 3 Nisan 1927 / 23 Temmuz 2008; Ali Püsküllüoğlu 1 Ocak 1935 / 24 Haziran 2008
2009 Ömer Erdem imzası da yazar ailesine katılmıştı. Ahmet Ümit, 11 ay boyunca Bir Roman Günlüğü başlığıyla İstanbul Hatırası romanının günlüğünü Dünya Kitap’ta yazacaktı. Nermin Sayın Yayın Yönetmeni Yardımcısı, Nazlı Beşer ise Koordinatör olarak görevlerini sürdürüyorlardı. Her sayı Oktay Akbal’ın yeni bir öyküsü okurlarını bekliyordu. Eylül ayı itibarıyla Dünya Kitap’la
YIL DÖNÜMÜ
birlikte iki ayda bir Ehlikeyf eki de verilmeye başlanacaktı. Ehlikeyf, içinde tarifler kadar lezzetli yazıların da bulunduğu, gastronomi kültürüne eğilmeyi hedefleyen bir dergi olacaktı… Dünya Kitap Ödülleri’ne Yılın Gastronomi Kitabı ödülü de eklenecek, ilk ödülü Gülbeşeker ile Priscilla Mary Işın alacaktı. Yitirdiklerimiz: Zeynep Cemali 1950 / 26 Kasım 2009; Demirtaş Ceyhun 1934 / 29 Temmuz 2009; Orhan Duru 18 Aralık 1933 / 25 Ocak 2009; Naim Tirali 1925 / 25 Mayıs 2009; Nezihe Araz 11 Mayıs 1922 / 25 Temmuz 2009; Nezihe Meriç 28 Şubat 1924 / 18 Ağustos 2009; Kemal Özer 9 Mart 1935 / 30 Haziran 2009
edebiyatlarına etkilerini anlatıyorlardı. Bu özel bölümler, ilerleyen sayılarda Yazarlar Aşklarını Anlatıyor, Sanatçının Yaratıcı Dünyasında Kadın, Yazarlardan. Çocuklarına Açık Mektup, Yazarlar Annelerini Anlatıyor, Yazarlar Babalarını Anlatıyor, Öyle Bir Yazdı ki, Ders Zili Çaldı, Yazarın ‘ilk kitap’ Coşkusu, Bir Bayram Hatırası gibi başlıklarla devam edecekti. Kasım sayısı ile birlikte Bir Yazar, Bir Anket, Bir Dünya başlıklı dizi başlayacaktı. Polisiye roman dalında ülkemizde ilk kez bir Polisiye Roman Ödülü verilmeye başlanacaktı. Dünya Kitap Ödülleri’ne Gastronomi Emek Ödülü de eklenecekti… Yitirdiklerimiz: Hulki Aktunç 27 Ocak 1949 / 29 Haziran 2011; Mazhar Candan 1941 / 8 Mart 2011; Muazzez Menemencioğlu 25 Haziran 1929 / 7 Ekim 2011; Müzehher Vâ-nû 1912 / 14 Nisan 2011; Ramazan Gökalp Arkın 21 Ağustos 1914 / 26 Ocak 2011; Seyhan Erözçelik 13 Mart 1962 / 24 Ağustos 2011; Ahmet Uysal 29 Mayıs 1938 / 03 Temmuz 2011
2013 Derginin yeni konularından birisi, Tolunay Sandıkçıoğlu’nun kaleminden Lezzetli Kitaplar olacaktı. Mayıs sayısının kapağında, Kitap Pazarında ‘Devler Ligi’ndeyiz yazacaktı. Rakamlar, dünyada 15. sıraya yerleştiğimizi, kitap başlık sayısının 43 binlere ulaştığını, toplam cironun 1,150 milyon Euro’yı bulduğunu gösteriyordu. Tabii ki bu gelişmeler, sektörü yakından takip eden dergiye kapak olmuştu. Dünya Kitap, kitapçıların da dostu… Eylül sayısının kapağı, Dünyalarımızın Işık Kaynağı Kitapçılar Yok Olmamalı sloganıyla çıkacaktı… Yitirdiklerimiz: Leyla Erbil 12 Ocak 1931 / 19 Temmuz 2013; Ahmet Erhan 8 Şubat 1958 / 4 Ağustos 2013; Güzin Dino 1910 / 30 Mayıs 2013; İsmet Kür 29 Eylül 1916 / 21 Ocak 2013; Sait Maden 3 Mayıs 1931 / 19 Haziran 2013; Metin Kaçan 15 Kasım 1961 / 6 Ocak .2013; Mustafa Şerif Onaran 27 Aralık 1927 / 23 Mayıs 2013; Peride Celal 1915 / 15 Haziran 2013; Turgut Özakman 1 Eylül 1930 / 28 Eylül 2013; Haşmet Zeybek 1948 / Ö.Tarihi: 10 Ekim 2013
2014 2010 Almanya’dan kültür haberleri ise Mart ayından itibaren Almanya Notları başlığıyla her ay Yüksel Pazarkaya imzasıyla yayınlanmaya başlayacaktı. Kasım sayısıyla birlikte yayın dünyasının belleği Dünya Kitap, 20 yaşına basıyordu. Tüyap Kitap Fuarı’nda gerçekleştirilen Dünya Kitap Ödülleri töreni ve 20. yaş kutlama gecesinde geride kalan yıllar boyunca derginin yanında olan, fikren ve emeğiyle destekleyen, kimi artık bu dünyada olmayan dostların yakınlarına birer hatıra rozeti takdim edilecekti… Yitirdiklerimiz: Füsun Akatlı 7 Mayıs 1944 / 4 Temmuz 2010; Arif Damar 1925 / 20 Ekim 2010; Aydın Hatipoğlu 11 Aralık 1940 / 11 Kasım 2010; İlhan Selçuk 11 Mart 1925 / 21 Haziran 2010; Ahmet Necdet 1 Mart 1933 / 05 Mayıs 2010; Tarık Minkari 1925 / 5 Ekim 2010
2011 28 KASIM 2020
Yılın ilk yazısının kapağında, Yazarlar da Çocuktu yazıyordu. Elif Şafak’tan Buket Uzuner’e, Haydar Ergülen’den Hıfzı Topuz’a çocukluklarının
2012 Nisan ayında, Ehlikeyf ile dönüşümlü olarak yayınlanacak olan Ah Güzel İstanbul dergisi de Dünya Kitap ile birlikte verilmeye başlanacaktı. Bu yeni ek, İstanbul’un kaybolmasa bile hengâmesi içinde kalan güzelliklerini işliyordu. İlk sayısının konusu, geleneksel şekercilerimiz idi… Ağustos ayında Dünya Kitap’ın 250. sayısı yayınlanacaktı. Yitirdiklerimiz: Bilgin Adalı 11 Aralık 1944 / 29 Eylül 2012; Celal Hafifbilek 23 Nisan 1930 / 29 Şubat 2012; Güngör Dilmen 27 Mayıs 1930 / 8 Temmuz 2012; Güngör Gençay 24 Haziran 1934 / 23 Nisan 2012; Burhan Günel 7 Nisan 1947 / 21 Aralık 2012; Sami Baydar 26 Eylül 1962 / 29 Ekim 2012; Taha Toros 1912 / 26 Ocak 2012
Edebiyatçıların kaleminden edebiyat ve mekân ilişkisini anlatan Edebiyat Mekân sayfaları Ahmet Ümit ve Mario Levi’nin de aralarında bulunduğu yazarlarla devam edecekti. İş dünyasını ilgilendiren kitaplar, her zaman Dünya Kitap sayfalarında yer alacak, kimi zaman da kapak olacaktı. Nisan sayısının kapak yazısı, İş Dünyasının Başucu Kitapları’ydı… Doğan Selçuk da İş’te Kitap köşesinde her ay yazmaya başlayacaktı. Edebiyat Ajanı köşesinin sahibi Kezban Akcalı ve yıllarca köşesinde Dünya Kitap okurlarına seslenen Melisa Gürpınar sonsuzluğa uğurlanacaktı. Dünya Kitap, okurlarını kitap hediye etme geleneğini 2014 yılında da sürdürecek, her ay 5 okur, seçtikleri birer kitaba sahip olacaklardı… Yitirdiklerimiz: Talip Apaydın 1926 / 27 Eylül 2014; Ayşe Şasa 1 Ocak 1941 / 16 Haziran 2014; Adnan Azar 1956 / 10 Ocak 2014; Metin Demirtaş 17 Mart 1938 / 27 Eylül 2014; Talât Sait Halman 7 Temmuz 1931 / 5 Aralık 2014; Vecihi Timuroğlu 29 Ekim 1927 / 23 Ekim 2014; Ahmet Yorulmaz 1932 /
YIL DÖNÜMÜ
Ö.Tarihi: 31 Mart 2014, Melisa Gürpınar 9 Aralık 1941 / 24 Kasım 2014; Sencer Divitçioğlu 14 Şubat 1927 / 8 Eylül 2014
2015 Kütüphaneler, kitapların mabedleri. Dünya Kitap’ta, Ayın Kütüphanesi olarak tanıtılmaya başlayacaktı. Gündemi takip eden Dünya Kitap, inşaat alanındaki büyümenin ilgili yayın sayısını artırdığına dikkat çekecek ve Sektörden 100 Kitap’ı kapağına alacaktı… Hızla yükselen Twitter’da yazarlarımız neler yazıyor? 240 sözcüğe sığdırdıkları cümleler, Mehmet Eroğlu ile başlayacaktı… Yazarların transfer haberleri de ilk Dünya Kitap’ta duyurulacaktı. Tıpkı yıl içinde Hamdi Koç’un Can’a, Mario Levi’nin Everest’e, Selçuk Altun’un İş Bankası Kültür Yayınları’na geçişi gibi… Ve Dünya Kitap, Kasım sayısında 25 yaşına basacaktı… Aralık sayısıyla birlikte Dünya Kitap Manzaraları Okunan Kitaplar başlıklı bir sayfa ile okurlardan gelecek fotoğraflar yayınlanmaya başlayacaktı… Bil Bakalım köşesinde ise doğru cevap verenlere kitap armağan edilecekti… Yayınevlerinin yıldönümlerinde de Dünya Kitap onların yanındaydı Sel Yayıncılık’ın 25., Mavibulut Yayınları’nın 35. yılında olduğu gibi… Yitirdiklerimiz: Gülten Akın 23 Ocak 1933 / 4 Kasım 2015; Üstün Akmen 2 Temmuz 1943 / 30 Ekim 2015; Ali Yüce 1928 / 29 Nisan 2015; Çetin Altan 22 Haziran 1927 / 22 Ekim 2015; Hüseyin Avni Cinozoğlu 1955 / 4 Eylül 2015; Fikret Otyam 19 Aralık 1926 / 9 Ağustos 2015; Afet Ilgaz 2 Ocak 1937 / 16 Ocak 2015; Tarık Dursun K. 26 Mayıs 1931 / 11 Ağustos 2015; Mehmet Başaran 25 Nisan 1926 / 27 Haziran 2015; Ahmet Miskioğlu 9 Kasım 1924 / 25 Ağustos 2015; Oktay Akbal 10 Nisan 1923 / 28 Ağustos 2015; Panayot Abacı 23 Aralık 1922 / 27 Temmuz 2015; Başar Sabuncu 9 Eylül 1943 / 17 Haziran 2015; Sennur Sezer 12 Haziran 1943 / 7 Ekim 2015; Yaşar Kemal Ekim 1923 / 28 Şubat 2015; Nazan İpşiroğlu 29 Ekim 1923 / 24 Ağustos 2015
2016 30 KASIM 2020
Dijital Dünyadan köşesinde sanat-edebiyat, kültür dünyasından isimlerin çektikleri yine bu dünyadan ustaların fotoğrafları yayınlanmaya başlayacaktı.
7. Türkiye Yayıncılık Kurultayı’nda Dünya Kitap’a Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından 25. yıl plaketi verilecekti. Dünyaya Açılan Pencere sayfalarında ise edebiyatçılarımızın uluslararası başarıları yansıtılacaktı… Dünya Kitap, dijital olarak da yayınlanmaya başlayacaktı… Kasım ayında dergi, 301. sayısı ile yayındaydı… Yitirdiklerimiz: Ahmet Ada 20 Mayıs 1947 / 19 Mart 2016; Ülkü Ayvaz 5 Mayıs 1955 / 23 Nisan 2016; Nail Güreli 13 Şubat 1932 / 26 Ekim 2016; Mehmet Müfit 25 Kasım 1952 / 20 Kasım 2016; Ahmet Oktay 21 Ocak 1933 / 3 Mart 2016; Çetin Öner 25 Mart 1943 / 14 Eylül 2016; Vedat Türkali 13 Mayıs 1919 / 29 Ağustos 2016; Tahsin Yücel 17 Şubat 1933 / 22 Ocak 2016; Kaya Özsezgin 1938 / 17 Ağustos 2016
2017 Dünya Kitap, yazarların izini sürerek doğup büyüdükleri yerlere, çocukluklarına da yolculuklar yapıyordu. Bunlardan birisi de Yaşar Kemal’in doğduğu topraklara Hemite köyüne gerçekleştirilecekti. Mahmut Turgut’un objektifinden usta yazarların eşleri, kardeşleri, çocuklarıyla çok özel fotoğrafları Mayıs ayından itibaren Geçmiş Zaman Olur ki başlığıyla yayınlanmaya başlayacaktı. Yitirdiklerimiz: Ahmet Cemal 5 Mart 1942 / 1 Ağustos 2017; Feyzi Halıcı 15 Şubat 1924 / 9 Ekim 2017; A. Mümtaz İdil 11 Temmuz 1952 / 15 Mayıs 2017; Muzaffer İzgü 29 Ekim 1933 / 26 Ağustos 2017; M. Orhan Okay 26 Ocak 1931 / 13 Ocak 2017; Mustafa Öneş 1935 / 21 Ocak 2017; Emin Özdemir 1931 / 1 Eylül 2017; Refik Erduran 13 Şubat 1928 / 7 Ocak 2017
2018 Yılın En İyileri Ödülü töreni, aynı zamanda Ödüllerin 25. yılının kutlamasıydı. Kitapdönümleri de Dünya Kitap’ın takip ettiği etkinlikler arasındaydı. Ocak ayında Yapı Kredi Yayınları’nın 5 bininci kitap kutlamasında da Dünya Kitap, yayıncı dostlarının yanındaydı. Polisiye yayın dünyası, Çiğdem Sirkeci’nin yazılarıyla kitap dergisinde sürekli tanıtılmaya başlanacaktı.
İlk sayısından bu yana kitap fuarlarına yapıldıkları aylarda sayfalarında yer veren Dünya Kitap’ta bu gelenek, Aralık ayında Eskişehir’de ilk kez gerçekleştirilecek fuarla da sürecekti… Derginin sürekli yazarlarından Refik Durbaş da sonsuzluğa göçenler kervanına katılacaktı. Yitirdiklerimiz: Tektaş Ağaoğlu 3 Mart 1934 / 8 Ocak 2018; Aydın Boysan 1921 / 5 Ocak 2018; Berin Taşan 9 Kasım 1928 / 17 Haziran 2018; Refik Durbaş 10 Şubat 1944 / 30 Kasım 2018; Enver Ercan 21 Ocak 1958 / 22 Ocak 2018; Engin Geçtan 12 Ocak 1932 / 19 Şubat 2018; M. Bozkurt Güvenç 16 Temmuz 1926 / 10 Aralık 2018; İzzet Yasar 24 Mayıs 1951 / 13 Temmuz 2018; Mahmut Makal 01 Ocak 1930 / 10 Ağustos 2018; Ülkü Tamer 20 Şubat 1937 / 01 Nisan 2018
2019 Bilim dünyası, gastronomi dünyası, iş dünyası, felsefe dünyası, kaynak kitaplar, biyografiler, sergi kitapları külliyatlara verilen yerler, Dünya Kitap’ın 2019’da sayfalarındaki farklılıklardan örnekler olacaktı. Yitirdiklerimiz: Hüseyin Atabaş 10 Temmuz 1942 / 27 Şubat 2019; Umur Bugay 17 Ocak 1941 / 6 Ağustos 2019; Kamuran Şipal 24 Eylül 1926 / 19 Eylül 2019; küçük İskender 28 Mayıs 1964 / 3 Temmuz 2019; Özdemir Nutku 12 Ocak 1931 / 8 Kasım 2019; Celil Oker 14 Eylül 1952 / 5 Mayıs 2019; Nuri Pakdil 1934 / 18 Ekim 2019; Tuncer Cücenoğlu 10 Nisan 1944 / 18 Temmuz 2019.
2020 Nisan sayısı ile birlikte pandemi koşullarında umut verici kapaklar yer alacaktı. Bunların ilki, Dünya Evdeyken Kitap Okuyor’du. Elinizde tuttuğunuz Dünya Kitap’ın 30. yıl özel sayısı, farklı bir kâğıda farklı boyutlarda ve farklı sektörlerden kurum ve kuruluşların desteği ile bir kutlama sayısı olarak basılacaktı… Yitirdiklerimiz: Adalet Ağaoğlu 23 Ekim 1929 / 14 Temmuz 2020; Cahit Tanyol 1914 / 11 Ağustos 2020; Muzaffer İlhan Erdost 18 Eylül 1932 / 25 Şubat 2020; Nevzat Erkmen 1931 / 16 Nisan 2020
UMUT İNSANDA
“kıyamet sonrası edebiyat”ın içinde yaşamak… Mahşer n dört atlısıyla kafa kafaya hızla koştuğumuz b r senen n sonuna gel yoruz. Dördüncü atlı salgın tüm dünyanın yen yaşam b ç m n bel rled . K taplar hem b l me fırsat vermem z söylüyor hem de kıyamet sonrası başımıza geleb lecekler anlatıyor…
D handan sema ceylan
Jack London
32 KASIM 2020
aha iyi nasıl anlatılabilirdi bilmiyorum... Arkadaşımın yaptığı bir karikatürü hayal etmenizi rica edeceğim: Uğursuzluğu temsil eden “13” ve şeytanın sayısı diye bilinen “666” otururlar... Bir süre sonra ikisi de ayağa kalkar ve saygıdan ceketlerini iliklerler; çünkü gelen “2020” dir. Oysaki hepimiz ne büyük umutlarla 2020’ye başlamıştık... Adeta mahşerin dört atlısı ile birlikte yaşamaya alıştık; savaş, ölüm, kıtlık ve salgın... Çevre coğrafyamızdaki savaşlar, iklim değişiklikleriyle gelen gıda krizleri, ölüm ve COVID-19... Mart ayının 11’inde pandemi ilan edildiğinde, Wuhan deneyiminden neler yaşayabileceğimizi hepimiz üç aşağı beş yukarı tahmin etmiştik. Ancak salgının aynı anda dünyayı tamamen durdurabileceğini hayal bile edemezdik. Hollywood ürünü büyük bir yapımın içinde değil, gerçek hayatın tam ortasındaydık. Dünyanın en önemli turizm merkezleri Venedik’te kanallar, Paris’te sokaklar boştu. Balkonlardan müzik yaparak, sağlık çalışanlarını alkışlayarak moralleri yüksek tutmaya çalışıyor, yoğun bakım servislerinde bir bir can veriyorduk. İnsanlık hem çaresiz hem aşı çalışmaları için mücadele halindeydi. Salgının tüm dünyada ekonomileri kilitlediği mart ayının ikinci yarısında yurtdışından dönmem sebebiyle karantinadaydım ve ‘evden çalışma’, video konferansla toplantılara katılma sürecini bebek adımlarıyla deneyimliyordum. Aklımızın en karışık olduğu o dönemde ilk salgın okumamı Irwin W. Sherman’ın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ve Emel Tümbay, Mine Anğ Küçüker’in çevirdiği “Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık” ile yaptım. Meğer dünya salgınlar konusunda ne kadar deneyimliymiş ve biz bundan bu kadar bihabermişiz! 2007 yılında Amerika’da yazılan kitap Türkçe’ye 2016 Kasımı’nda kazandırılmış. Bense nisanda Ocak 2020’de çıkmış 4’üncü baskısını okuyor-
dum. Dünyamızı Değiştiren On İki Hastalık, porfiri, hemofili, İrlanda patates mantarı, kolera, çiçek, hıyarcık vebası, frengi, verem, sıtma, sarıhumma, grip ve AIDS olarak sıralanmış. Geldiğimiz noktada kitaba “13”üncüsünü eklememek için bir nedenimiz kalmadı! Kitap, monarşileri deviren, 2. Dünya Savaşı’nın seyrinde etkisi olan, yüzümüzü ismiyle bozan, romantizmden ‘ince’sine tutulduğumuz hastalıkların hem tarihsel sürecini hem edebiyata olan etkilerini hem de tedavi süreçlerini anlatıyor... Eğer salgının başından beri okuma şansınız olmadıysa, okumanızı, bilim insanlarına vakit vermemiz gerektiğini görmenizi dilerim...
spanyol gr b nden önce kıyametten sonra! ‘Salgın’ temalı son okuduğum kitapsa yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Jack London’ın “Kızıl Vebası”. Temmuz 2020’de ilk baskısı yayınlanan roman, tam da pandeminin şokunu yaşadığımız nisan ayı başında yayına hazırlanmış. 1876 doğumlu Jack London’ın Kızıl Veba’sı İngiltere’deki London Magazine’de ilk kez yayınladığında yıl 1912. O tarihte henüz dünyayı etkisi altına alan İspanyol gribi salgınına 6 yıl var. London’ın
esin kaynakları arasında kendisinin yaşadığı bir salgın yok. Büyük dehanın ‘sosyal mesafe’ dahil, insanların birbirinden kaçmasına, medeniyetin salgınla son bulmasına kadar pek çok tespiti içinde yaşadığımız distopyayı daha önceden görebildiğine işaret ediyor! Aynı yayından çıkan ve her biri Levent Cinemre’nin muhteşem çevirisiyle Türkçeleşen London kitaplarını okumak ayrı bir zevk. Mimariden, o dönemin siyasi atmosferine kadar pek çok akıl almaz ayrıntıyı dipnotlarda bulmak mümkün… Cinemre, ‘kıyamet sonrası edebiyatı’nın ilk örneklerinden olarak nitelendirilen Kızıl Veba’nın dipnotlarının sonunda “Hiçbir pandeminin Kızıl Veba gibi uygarlığımızı çökertmeyeceğini umalım; insanlığın yüz on yıl öncesinden bu yana büyük ilerleme kaydettiğini, romandaki şiddet sahnelerinin tamamen gündemimizden çıktığını gönül rahatlığıyla söylemek, o kadar kolay değil” diyor… Elbette her şeye rağmen umut insanlıkta… İzmir Depremi’nin ardından 65 ve 91’inci saatte enkazdan çıkarılan Elif ve Ayda’nın kurtarıcılarının elinden tuttuğu gibi hayata sarılmak lazım… Ve elbette güzel rakamlar da bizimle… Edebiyat dünyamızın zenginleşmesine katkıları inkâr edilmez olan Dünya Kitap’ın 30’uncu yaşını kutlaması gibi…
KİTABIN DİLİ
kitaplar dile geldi mustafa kemal çolak
30 yıl önce k taplar yalnızca okunuyordu, ş md lerde hem okunuyor, hem d nlen yor. Hızla yaygınlaşan sesl k tap uygulamalarını sevenler n sayısı katlanarak artıyor.
Ö
34 KASIM 2020
nce söz vardı, sonra yazı geldi. İnsanlık tarihinin en büyük buluşuydu yazı. Uygarlığın, bilimin, sanatın, topkeyün insanlığın gelişimi için en önemli dönüm noktasıydı. Hatta tarihçilere göre, tarihin başlangıcıydı yazının bulunuşu. Mağara resimleriydi, çivi yazısıydı, hiyeroglifti derken matbaanın icadıyla âdeta çağ atlandı ve şimdi bilişim çağına kadar gelindi. Ama bu serüven tam 6 bin yıl sürdü… Zamanla yazı gelişti, gelişirken de yenilendi. Sümerlerin icat ettiği yazı, yüz yıllar içinde ‘edebiyat’ için kullanılmaya başlandı. Papirüslerde, killerde hayat bulan yazı, günümüz bilişim çağında da baş döndüren hızla her gün değişen ve gelişen teknolojik ortamda farklı kılıklara bürünerek karşımıza çıkıyor. Romanlar, kitaplar, edebiyat tarihinin mihenk taşı eserler, teknoloji çağında e-kitap ya da sesli kitaplar olarak varlıklarını sürdürüyor. Teknolojiyle birlikte hayatımıza giren sesli kitap uygulamaları, özellikle kitapseverler tarafından eleştirilse de hızla yaygınlaşıyor. Otuz yıl önce yalnızca devlet radyosu vardı ve aynı şey renkli görüntüye geçeli birkaç yıl olmuş televizyon için de geçerliydi. Eli kulağında olan özel radyo ve televizyonlar henüz devrede değildi. Bilgisayar mucize cihaz kabul edilirken, cep telefonu hayallerde bile değilken, günümüzde her biri çok hızlanan yaşantımızın ayrılmaz bir parçası oldu. Çok yaygın hatta salgın halde kullanılan kitlesel ve bireysel iletişim araçları
sayesinde tanıştığımız sesli kitap uygulaması önce tereddütle karşıladığımız sonra yaygın şekilde kullandığımız alışkanlıklarımızdan oldu. İnsanların hep bir şeylere yetişmeye çalıştığı bu hız çağında, sesli kitaplar zaman kazanmak isteyenlerin vazgeçilmezi artık. Akıllı telefonlara yüklenen sesli kitap uygulamaları ile kullanıcılar binlerce kitabı ceplerinde taşıyor, dilediği zaman, dilediği yerde sesli olarak dinleme imkânı buluyor. Oldukça uygun bir abonelik bedeliyle alınan sesli kitap uygulamaları, özellikle vakitsizlikten kitap okuyamıyorum diye yakınanların imdadına yetişiyor. Türkiye’de yaklaşık beş yıl önce başlayan sesli kitap uygulamalarında, bir zamanlar radyolarda olan arkası yarınlardaki gibi seslendirmecilerin anlatımıyla yüzlerce kitap dinlenebiliyor. Hatta bazen seslendiren kişi kitabın kendi yazarı ya da usta bir tiyatro sanatçısı da olabiliyor. Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Buket Uzuner gibi yazarların eserleri kendi seslerinden dinlenebiliyor. Türkiye'de sesli kitaplar altı sene önce Seslenen Kitap ile başladı denebilir. İsveç menşeili sesli kitap platformu Storytel, Ekim 2017'de Seslenen Kitap'ın tüm hisselerini satın aldı. Storytel'in 20 ülkede toplam abone sayısı 1,5 milyona yaklaştı. Ocak 2020'de yapılan açıklamaya göre Türkiye, tüm Storytel ülkeleri arasında 50 bin üyeye en kısa zamanda ulaşan ülke. Storytel Türkiye’nin ülke müdürlüğünü yapan Berk İmamoğlu, Sabah gazetesi'nde yer alan bir röportajında şu
bilgileri veriyor: “Storytel, Türkiye'de yayın hayatına başladığından itibaren kütüphanesindeki Türkçe içerik sayısını yaklaşık beş kat artırdı. Şu an 2 binin üzerinde Türkçe sesli kitap bulunuyor. Platformumuzda abonelerimiz ayrıca 70 bin İngilizce sesli içerik ve 100 bin İngilizce e-kitaba sınırsız erişebiliyorlar.” Sesli kitap uygulamalarından yararlananlar, istedikleri kitapları metroda, otobüste, arabada, yürüyüş ya da spor yaparken, mutfakta yemek yaparken uygun oldukları her anda ve mekânda dinleyebildiklerini söylüyorlar. Böylece zaman olmadığı için okuyamadıkları bazen bestseller bazen ise bir dünya klasiğini dinleme fırsatı bulduklarını anlatıyorlar. Sesli kitaplar bir kesim için çoktan vazgeçilmezlerin başköşesine yerleşmiş olsa da bir kesim asla kitap okumanın yerini tutmayacağını söylüyor ve kesin bir dille karşı çıkıyor. Kitap tutkunlarına göre, kitap dinlenmez okunur. Kitapseverlere göre kitap okurken hayal dünyamızda yarattığımız imgeler, kitap dinlendiği zaman kayboluyor ve kitap kişiye özel olmaktan çıkıyor, derinliği kalmıyor. Berk İmamoğlu, yine aynı röportajda, bu konuyla ilgili tartışmalar için şu yorumu yapıyor: “Kitaba dair her şey kitaba hizmet eder, ilk günden beri bunu söylüyoruz. Esas olan kitaptır, içeriktir, hikâyenin kendisidir. Kitapların kaybolması, her şeyin dijital olması gibi bir vizyonumuz da misyonumuz da yok. Storytel, okumak istediğimiz kitapların sesli olarak bulunduğu bir platform. Yolda, sporda, ofiste veya başka bir yerde bir tarafta işlerimizi yaparken diğer tarafta dinleyebileceğimiz bir içerik türünden bahsediyoruz. Çok okumak istediğimiz bir kitabı sesli olarak Storytel'de bulduğunuzda ve trafikte geçirdiğimiz zaman dilimi içerisinde bu kitabı bitirebildiğinizi tecrübe ettiğinizde, işte o an hayat değişmeye başlıyor.” Daha e-kitap tartışmaları sürerken sesli kitap konusu da daha uzun süre gündemde yer bulacak gibi duruyor. Yine de yazın hayatının bir parçası olacağını söylemek hiç de abartı olmaz. Yenilik ve gelişim hayatın bir gerçeği elbette. Yeter ki onu doğru şekilde kullanmayı bilelim. E-kitaptan da okuyalım, sesli kitapları da dinleyelim. Yayın hayatında 30'uncu yılına giren Dünya Kitap olarak, yazmaya hep devam edelim, matbaaların tıkır tıkır seslerini duymayı sürdürelim diyoruz…
AYIN KONUĞU
hayatı, kemalettin tuğcu’dan hayali, jules verne’den öğrendim ...Babaannem b z z yarete geld ğ nde get rd ğ hed ye mutlaka k tap olurdu... Eğer gün ç nde b r k tabı b t remed ysem saat 23.00’da ışıkları söndürmek g b b r kuralımız olduğundan gece g zl ce kalkar, banyoda k tabımı b t rmeye çalışırdım. ün vers te le ş k tapları kütüphaneme g rd
al ülker al ülker Yıldız Hold ng Yönet m Kurulu Başkanı
K
36 KASIM 2020
itapların büyülü ve çekici dünyasıyla tanışmam ilkokul ikinci sınıfta okumamın akıcı hale gelmesiyle olmuştu. Ailecek yaptığımız, yaşıtlarımın olmadığı dost ve akraba ziyaretlerimizde oyalanmam için bana kitaplar alınırdı. Misafirlikte sohbet derinleşirken ben bir köşeye çekilir yutarcasına kitabımı bitirmeye çalışırdım. Jules Verne, Kemalettin Tuğcu bana ilham veren ve çocukluk yıllarımın güzel hatıralar bırakan yazarlarıdır. Jules Verne’in eserleriyle hayal dünyam zenginleşirken, Kemalettin Tuğcu’dan hayat dersleri, ahlâk ve erdem konularında güzel kazanımlarım olmuştur. Babaannem bizi ziyarete geldiğinde getirdiği hediye mutlaka kitap olurdu. Yolda dört gözle onun gelmesini beklerdim. Bu vesileyle Altın Kitaplar serisiyle beni tanıştıran babaannemi rahmetle anıyorum. Bu dönemde kitap okuma sevdam o kadar artmıştı ki, eğer gün içinde bir kitabı bitiremediysem saat 23.00’da ışıkları söndürmek gibi bir kuralımız olduğundan gece gizlice kalkar, banyoda kitabımı bitirmeye çalışırdım. Orta ve lise yıllarında
yaygınlaşan, yoğunlaşan dersler okuma zevkime sekte vursa da her gece yatmadan önce yatakta en az yarım saat okumadan uykuya dalamazdım. Okuduklarım ise çok çeşitlenmişti. Şiirler antolojisi, tarih kitapları, dini eserler, ansiklopediler... Evet ansiklopediler.
Üniversite yıllarımda İngilizce eserlere ağırlık verdim. İlgi alanlarım ise iş kitapları ve araştırmayla ilgili makalelere kaymaya başladı. Yabancı dergilere de lise yıllarımda Almancamı geliştirmek için merak sardım. Sonrasında dünyayı, literatürü takip etmek adına İngilizce dergi ve gazetelere ağırlık verdim. İş hayatımın yoğunluğu ise ne yazık ki okuma sahamı sınırlandırmaya başladı. Eski hızımı ve çeşitliliği yitirmeye başladım. Ancak tarih, analiz ve araştırma üzerine eserlere daha fazla zaman ayırırken kütüphanemde iş dünyasıyla ilgili eserlerin sayısı hızla arttı. Tüm yurtdışı ziyaretlerinden genelde iş kitapları alarak dönmeye başladım. Bunları okuyup analiz ederek hayatıma uyarlamaya çalıştım. Psikoloji, sosyoloji, kişisel gelişimle ilgili kitaplar orta yaşta ilgimi çekerken, dini eserleri okumaya da bu dönemde daha fazla önem verdim.
ans kloped ler, b z m kuşağın reng yd
dünya d j talleş yor, k taplar da…
Resimler, bilgi ansiklopedisi ilkokul yıllarımın gözdeleriydi. Sonra bunların yerini AnaBritannica ve Meydan Larousse aldı. Yine Tercüman Gazetesi’nin yayınladığı Binbir Temel Eser en çok ilgi duyduğum seri oldu. Diğer yandan romanlar ise beni derinden etkiliyor ve hayal dünyamı zenginleştiriyordu. Jack London’ın deniz ve vahşi tabiat betimlemelerine hayrandım. Aynı zamanda insan karakterlerini analiz etmesine bayılırdım. Ernest Hemingway’ın “Yaşlı Adam ve Deniz” eseri ise gençlik yıllarımın hobisi balıkçılığın baş eseriydi. Yine, Şeker Portakalı beni ağlatan bir eser olmuştu. Afro sevgim ise Wilbur Smith’in eserlerinden geliyor olsa gerek. Wilbur Smith’in Mısır Serisi ise araştırmacı roman yazarlığının iyi bir örneği herhalde.
Kitaplarla ve okumayla aram asla açılmadı. Ancak son günlerde dijital devrim beni de etkiliyor. Gazete ve dergileri artık internetten takip ediyorum. İş kitaplarının yerini ise sesli makaleler ve Ted Talks’lar almaya başladı. Elbette kitap okumaya devam ediyorum. Ama artık roman okumak yerine daha çok dizi ve filmleri yani görsel mecraları tercih ediyorum. Okuma konusunda artık daha seçici olduğumu söyleyebilirim. İlgimi çeken kısımları ve sonuç sayfalarını okumaya daha fazla ağırlık veriyorum. Hızlı okuyor ve ilgi duyduğum kısma konsantre oluyorum. Ama güzel bir köşe yazarı, araştırma veya makale hâlâ en büyük keyfim. Bu vesileyle herkese keyifli okumalar dilerim.
4 SORU CEVAP
çocuk edebiyatı son 30 yılda büyük gelişim gösterdi Çocuk edeb yatının usta kalem Aytül Akal, çağlar önces nden günümüze 29 yıldır yazdığı alanı yorumladı.
mustafa kemal çolak
ve okunacaklar. Ancak, zamanında yetişkinler için kurgulanan bu anlatımların bazılarının telifsiz olmalarının iştah açıcılığında evrilip çevrilip çocukların önüne konmasındansa edebiyat arşivine çekilmesi, çocuk okuru kaybetmemek açısından yararlı olur görüşündeyim.
Türk ye’de çocuk edeb yatının gel ş m n nasıl yorumlarsınız? Son 20-30 yıl içinde çocuk edebiyatının çok hızlı bir ivme ile geliştiğinin tanığıyım. Çocuklar için edebiyat olmadığı, eskiden olduğu gibi yetişkinler için kurgulanan masallarla, öykülerle yetinmeleri gerektiği düşünülen dönemlerden, gerek içerik gerekse görsel olarak, çocukların algısını, beğenisini ve beklentisini karşılayacak eserler ortaya konmaya başlanan bir döneme geldik. Çocuklar için yazan yazarlar ve onlar için çizen çizerler çoğaldı. Elbette bu kalabalık içinde nitelikli olmayan kitaplar da vardır, ancak onlar zaman içinde zaten okurlar tarafından ayıklanır.
bırakın sevd kler k tapları okusunlar Çocuklara k tap okumayı sevd rmek ç n neler yapab l r z? Öncel kle “seveb lecekler ” k tapları koymamız gerek yor ortaya. Çocuklar genler nde “k tap sevmeme” özell ğ yle doğmuyorlar, büyüme sürec nde k taptan “soğutuluyorlar”. Nasıl soğutuluyorlar konusu ayrıca uzun uzun anlatılab l r. K tap sevd rmen n kest rme yolunun, çok kısaca, b r genel geçer sev len n tel kl k taplardan, b r de k ş ye göre olanlardan geçt ğ n söyleyeb l r m. Genel geçer olarak, k tabın d l yle, kurgusuyla, f z k yapısıyla, nandırıcılığıyla, okurunun dünyasına yakınlığıyla “n tel kl ” olmasından söz ed yorum. Bu tür k taplar, her yaş okurun okuma sevg s n ve merakını kolayca uyandırab l yor. “K ş ye göre” k taplar se, çocuğun beğen s gözet lerek seç lm ş olanlar. Her okurun b r d ğer nden farklı terc h vardır. Çocuklar bu seç mler nde özgür olurlarsa, k m n n tar hle lg l b r k tabı, b r d ğer n n macerayı ya da fantast ğ yeğled ğ gözlemleneb l r. Öte yanda, okul önces nde elbette anne baba ve öğretmen çocuğa k tap seç m nde rehberl k edecekt r, ancak k tabın n tel kl olmasına özen ld ğ kadar, çocuğun beğen ler n gözetmek öneml d r. D nozorları mı, arabaları mı, gökyüzünü mü, hayvanları mı... Hang çocuk ne ster?
38 KASIM 2020
Y
azın dünyasının en önemli sahalarından biri çocuk edebiyatı. Usta kalemler, eserleriyle Türkiye sınırlarını aşıp dünya çocuklarına da seslenme başarısı gösteriyor. Bu kalemlerden birisi de Aytül Akal, 30’uncu yıl konuğumuz oldu. Çocuk edebiyatının değerli ismi Aytül Akal, İzmir Amerikan Koleji’ni bitirir bitirmez, edebiyatın peşine takıldı ve 1974’ten başlayarak, çeşitli dergilerde yazılar yazdı, röportajlar yaptı. Çocuklar için yazdığı ilk eseri Geceyi Sevmeyen Çocuk, 1991 yılında yayımlandığında, çocuklar ve gençler için yazmaya karar verdi ve o zamandan bu zamana durmaksızın yazıyor. Kitapları Almanca, İspanyolca, Farsça, Bulgarca, Arapça, Azerice, Macarca ve İngilizceye çevrilerek yurtdışında yayımlandı ve dünyanın çocuk edebiyatı alanında en büyük ödülü olan ALMA Ödülü’ne (Astrid Lindgren Anma Ödülü) Türkiye’den üç kez aday gösterildi. Son olarak da Redhouse Kidz (SEV Yayıncılık) tarafından yayımlanan 182’nci kitabı olan Kim Demiş Yaramazım Diye? kitabında ilk, orta ve lise yıllarından seçtiği anıları okurlarıyla paylaştı. Akal,
uzun yıllardır tanıklık ettiği çocuk edebiyatının gelişimini Dünya Kitap okurları için değerlendirdi…
Sözden yazıya, radyodan telev zyona, ş md de sosyal medyadan sesl k taplara doğru hızla akan b r döneme tanıklık ed yoruz. K tle let ş m araçları olmayan zamanlardan, La Fonta ne’nden sesl k taplara geld k. Bu süreçler çocuk edeb yatı açısından nasıl değerlend r yorsunuz? Her dönem, gerek teknolojik gerekse yaşamsal değişiklikleri ile giriyor hayatımıza. Yalnız edebiyatta değil, her konuda böyle. Yeniliği alıp geçerliliğe, kullanışlılığa uyarlayabilmek gibi de bir esnekliğimiz var. Bazen istemesek de, kimi konuda eskiyi özlesek de, değişime karşı koymak yerine onu uyarlamaya kafa yormak, daha akılcı. Kitaplar da böyle… Değişiyor... İçeriği, kâğıt kalitesi, kapak cinsi, baskısı, formatı değişiyor… Bazen üç adım ileri, bazen iki adım geri… Çağlar öncesinde, sözlü edebiyatın ürünü olan klasiklere gelince, hepsi değilse de bazıları hem yetişkin hem çocuklar için her zaman var olacaklar
çocuklar sürükley c k tap st yor Yazmaya başladığınız günlerden bugünlere çocukların beklent ler nasıl b r değ ş m gösterd ? Sosyal medya, emoj ler, d l n kullanımındak değ ş mler, çocuk edeb yatını nasıl etk l yor? Değişimleri gözlüyorum, ancak tamamını uyarlama becerim ya da isteğim olduğunu söyleyemem. Özellikle emoji kullanımı… Ya da harfleri düşürülerek kullanılan sözcükler… Sokak ağzı… Moda olan kimi sözcükler… Bir yazarın kendi tercihleri olmalı, ben de dilin doğru ve tam kullanımını seçiyorum. Gerçi arkadaşlarımla yazışırken ben de emojilerden yararlanıyorum ama kitaplarda… Tercihim değil. Çocuklar, günümüz gerçekleri kadar fantastik olaylara da büyük ilgi duyuyor. Roman karakteri ister gerçek ister fantastik dünyadan olsun, kahramanlarıyla özdeşim kurabilecekleri ve merakını son sayfaya kadar sürdürebilecek kitaplar okumak istiyorlar. Kitap, okurunda bu heyecanı yaratamıyorsa, okunmadan elden bırakılması da çok doğal değil mi?
BİR YORUM
kelimelerin gücünden, rakamların gücüne ya da değişen paradigma 2000’l yılların önces nde olduğu g b yen yayınev n , yen yazarı ve yen k tabı keşfetmey seven okurun ve o okuru k tapla buluşturan köşedek k tapçının ger dönüşü temenn s nde bulunmak çok mu ütop k b r beklent olur?
aysel akdaş Yayıncı
40 KASIM 2020
P
aradan önce “nitelikli” olmanın hüküm sürdüğü yıllardan bahsetmek istiyorum size. Çok değil 30 yıl öncesinden… Kitaplarında her cümlenin sorumluluğunu bilerek kelimelerini seçen yazarların dünyasından... “Çok satan bir roman yazayım”dan ziyade edebiyata neler katabileceklerini düşünen, onu aynı sorumluluk ve bilinçle yayımlama konusunda titizlikle inceleyen editör ve yayıncıların dünyasından... O yıllarda tek kaygısı “çok satan”ı yayımlamak olmayan yayıncılar, okurla nitelikli kitap üzerinden bağ kurmanın peşindeydi; tıpkı o yıllarda birçok yazarın da olduğu gibi. Bir olguyu, bir duyguyu, tarihi bir gerçeği kitaplarında anlatan yazarlardı onlar… Çoğunun parayla ilgili kaygıları da yoktu… “Geçimime yetecek kadar” çoğu zaman geçerli bir ölçüydü. Ticari yapılardı o yıllarda da yayınevleri elbette… Ama birçoğu için entelektüel bir kimlikti… Önemli bir kısmı için yayıncı kimliği gerçek bir misyondu. Öyle ki, birçok yazar, yayıncısı ile adeta özdeşti. Neredeyse, “bana yazarını söyle sana yayınevini söyleyeyim” denecek kadar… İklim koşulları da farklıydı o yılların… Roman, öykü, deneme, şiir, anı vb… Edebiyatın hemen her alanında yeni gelenlere açıktı kapılar… Edebiyat dergilerinin, yayınevlerinin, kültür kurumlarının düzenliği geleneksel yarışmalar, hemen her yıl birkaç “iyi”yi çıkarma konusunda hayli başarılıydı o yıllarda. Yılın romancısı ödülünü almak iyi bir edebiyatçı olmanın tek yolu değildi elbette; ama fikir teriyle hak edilmiş bir büyük motivasyondu kuşkusuz. Ödüle layık görülmenin bir de tarifi imkânsız manevi hazzı vardı kuşkusuz. Çiçeği burnunda o yazarı bazen kaygılı bir mahcubiyete, çoğu zaman da gizliden gizli-
ye entelektüel şımarıklığa sevkeden… Kısacası, “iyi edebiyatçı” olmak için iyi para harcamanın gerekmediği yıllardı o yıllar… Ve o yıllarda kitabın alıcısı “müşteri” değil, “okur”du… Plazalarda değildi yayınevleri; Bâbıâli’nin mürekkep kokan sokaklarında kümelenmişti ekseriyeti… Ha bu arada, üniversiteli gençlerin biriktirdiği harçlığından parasını ödeyerek satın aldığı bir kitabın yanında çaktırmadan “kamulaştırma” yoluyla ikinci bir kitap daha edinmesine tatlı bir tebessümle bakıldığı yıllardı o yıllar. Cevdet Bey ve Oğulları’nı pek ilgilendirmese de İnce Memed’in bereketli topraklar üzerindeki kavgası bir zaman sonra masumiyet müzesine kalktı. Tutunamayanların kente göçü hızlanırken aylaklar adamlar da çoğaldı. Ve Türk edebiyatının başyapıtlarına her yıl yenilerinin katıldığı o yıllar, ikinci milenyumla birlikte puslu kıtaların arasında yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Trend kavram “küreselleşme” paradigmayı kökünden değiştirdi. Basım ve yayım araçlarını kullanan konvansiyonel iletişim, büyük bir hızla “medya” sektörüne dönüşürken, “iyi”nin ve “değerli”nin ölçüsü de “like”a (beğeniye) hapsedildi. Kitapların dünyayı yönettiği bir medeniyette kısa denebilecek bir zaman diliminde böylesi bir değişimin elbette ki yayıncılık dünyasına ciddi yansımaları olacaktı. Öyle de oldu… Medya sektörü, bir de tekellerin kurduğu kanallar üzerinden genişleyen “sosyal medya”yı doğurdu. Diğer bir ifadeyle medya, tekellerin elinde sosyalleşti. Hakkını teslim etmek gerekir ki sosyalleşen medya iletişimde sınırları kaldırdı. Ancak, bu arada da “edebiyat”ı sınırlı sayıda kelime bariyeriyle kısıtlayan bir fikir cenderesi yarattı. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte yükselen popülerlik, kısa süre içinde yayın dünyasındaki yerleşik değerle-
ri de kökünden sarstı. Hap niteliğindeki aforizmalar, “fikir”in önüne geçerek devasa bariyerler örerken, batağa itilen “nitelik”in tahtına “takipçi” sayısıyla ölçülen “nicelik” oturmaya başladı. Hepsi değil elbette ama, sosyal medya toplumu artık çok satan yazarları “iyi”lerden seçmek yerine çok “like” alan ve çok sayıda takipçisi bulunan sosyal medya fenomenleri içinden çıkarmayı tercih ediyor. Alan memnun, tabii satan da… Fenomen isimler, ardı ardına sıraladıkları derleme çerezlik aforizmalardan oluşan kitaplarıyla gerçek bir yazardan çok daha fazla kazanabiliyor… Küreselleşme insanla ilişkili hemen her alanda olduğu gibi yayıncılıkta da negatif bir sürece kaynaklık etti. Piyasanın hâkimi olanların hakimiyetini pekiştirdi. Özetle demem o ki, son 30 yılda yayıncılık dünyası çok şey yitirdi. Küreselleşme ve paralelinde güçlenen tekelleşme, birçok alanda olduğu gibi kültür hayatında da büyük bir hasar yarattı. Edebiyat doğurganlığını yitiriyor ve “ekin” alanları her geçen gün daha da çorak hale geliyor. Bugün ortaya çıkan tabloda bağımsız yayıncılık ve bağımsız yayınevleri artık nefes almakta zorlanıyor… Bu tablonun toplumun yararına olmadığı çok açık… Refah toplumlarında bağımsız yayıncılar, kamunun toplu alımlarıyla ya da başka etkin mekanizmalarla haksız rekabete karşı korunuyor ve kollanıyor. Onlar biliyorlar ki ve diyorlar ki, ringin kurallarının eşit olması boks maçının eşit koşullarda yapıldığı anlamına gelmez. Oyuncuların her ikisinin de aynı kiloda olması gerek; aksi, haksız rekabettir… 2000’li yılların öncesinde olduğu gibi yeni yayınevini, yeni yazarı ve yeni kitabı keşfetmeyi seven okurun ve o okuru kitapla buluşturan köşedeki kitapçının geri dönüşü temennisinde bulunmak çok mu ütopik bir beklenti olur?
7 SORU CEVAP
“darüşşafaka, bir kültürel emin” Türk ye’n n eğ t m alanındak lk s v l toplum kuruluşu olan Darüşşafaka Cem yet , 1863 yılından bu yana 'eğ t mde fırsat eş tl ğ ' m syonuyla varlığını sürdürüyor.
C
emiyet, annesi veya babası hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz, yetenekli çocukları, tamamen ücretsiz olarak çağdaş eğitimin esaslarına göre okutmayı, Atatürk ilkelerine bağlı, yaşam boyu öğrenen, araştıran, sorgulayan, çağdaş, evrensel değerleri benimsemiş, özgüvenli, ülkesine ve topluma karşı sorumluluklarının bilincinde lider bireyler olarak yetiştirmeyi misyon edinmiş bir kurum. Darüşşafaka Cemiyeti’nin edebiyat tutkusunun yanı sıra tam bir eğitim sevdalısı olan Sait Faik Abasıyanık’ın hayatında de çok ayrı bir yeri var. Cemiyet, 1964 yılında intikal eden Sait Faik Abasıyanık’ın vasiyetine sahip çıkmış, Sait Faik Abasıyanık Müzesi adıyla 22 Ağustos 1959’da halka açılan müze evin bakım, onarım gibi sorumluluklarını da üstlenmiş. 18 Kasım, Sait Faik’in 114. doğum yıldönümü. Bu özel günün öncesinde Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Tayfun Öktem ile Burgazada’da bulunan Sait Faik Abasıyanık Müzesi’nde buluştuk. Konumuz, Sait Faik ve Darüşşafaka Cemiyeti’ydi…
Sa t Fa k, Darüşşafaka le nasıl tanışmış?
42 KASIM 2020
Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın teşvikiyle, 1954 yılında Darüşşafaka Lisesi'nde düzenlenen bir edebiyat matinesine katılınca ortamdan çok etkileniyor. Matineden sonra, o dönemde İstanbul’un Fatih semtinde bulunan Darüşşafaka’yı gezen Sait Faik, orada okuyan çocuklarla ilgileniyor, bilgilerinden, derinliklerinden çok etkileniyor. Eve döndüğünde annesi Makbule Abasıyanık’a mal varlıklarını, babası hayatta olmayan çocuklara çok güzel olanaklar sağladığını düşündüğü Darüşşafaka'ya bağışlamayı teklif ediyor. Ancak, sağlığında mümkün olmuyor. Makbule Hanım, yazarın ölümünden sonra hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunu, yazarın eserlerinin telif haklarını Darüşşafaka Cemiyeti’ne bırakıyor. Darüşşafa Cemiyeti, Makbule
Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Tayfun Öktem, Sait Faik Müzesi'nde.
Hanım’ın 1955’te kurduğu “Sait Faik Hikâye Armağanı”nın sürdürülmesi ve 1959 yılında açtığı “Sait Faik Abasıyanık Müzesi”nin yaşatılmasını da üstleniyor. Demek ki 56 yıldır Darüşşafaka, hakikaten bu çok anlamlı emaneti layığıyla götürüyor. Darüşşafaka, ona emanet edilen kültürel zenginliğe sahip çıkıyor. Bu da bizi çok mutlu ediyor.
Darüşşafaka, eğ t mde fırsat eş tl ğ m syonunun yanında yaklaşık 160 yıllık b r kültürü barındırıyor. Neler söylemek sters n z? Darüşşafaka’nın kendini ispatlayan, çizgisi olan, yalpalamayan bir kültürü bulunduğu için sanıyorum eğimde fırsat eşitliğinin yanında bir kültürel emin olmak yolunda diye düşünüyorum. Çok yakın zamanda Ali Özgentürk’ün tüm yayın hakları da bize ema-
net edildi. Zaman zaman sohbetlerimizde çok saygın üstatlarla acaba beraber bir şeyler yapabilir miyiz diye konuşuyoruz. Bu durum, beni Başkan olarak da çok mutu ediyor. Aynı zamanda toplumun bize ne kadar güvendiğini de gösteriyor. Gösterilen bu teveccüh, Darüşşafaka markasına da çok hizmet ediyor. Darüşşafakalı edebiyata meraklıdır, yatkındır. Fen mezunu da sosyal mezunu da ilgilidir. İçimizden de çok öykücü, romancı, şair çıkmıştır. Bu emanetler bizi gerçekten çok mutlu ediyor, inşallah daha nice yıllarca devam eder.
Kültürel em n çok güzel b r benzetme… Toplumdan aldığını topluma veren, eğitimde fırsat eşitliği sağlayan ve dahi zaman içerisinde kültürel emin gibi toplum tarafından bir rol biçilen bir camiayı konuşuyoruz. Ben de Darüşşafaka mezunuyum. Cemiyet olarak
7 SORU CEVAP
Almazsak da devam ederiz, burası bizim ülkemize, kültürümüze borcumuz. Ama profile çok uyan özel sektörde kurumlar olduğunu biliyoruz. Destekçilerin olacağını tahmin ediyorum, umuyorum.
1955’ten ber ver len “Sa t Fa k H kâye Armağanı”ndan konuşalım mı?
bizim görevimiz kaynak bulmak. Bize ülkemizin insanı kaynak vermiş, iyi okumuşuz, seçimle gönüllü olarak bu görevlere gelmişiz, 24 saat hizmet veriyoruz. Yüklendiğimiz görev o kadar yüce bir misyon ki Sait Faik hakkında benim görüş bildiriyor olmam bile büyük bir iltifat. Bizler, çocuklarımızın, kardeşlerimizin eğitimine katkıda bulunalım, kültürümüze bir taş da biz koyalım ve emaneti alıp buradan şuraya götürelim diyoruz. Yönetim kurulundaki çatı altında uyumuş veya uyumamış üyelerimizin hepsinin katkısı ile görevlerimizi sürdürüyoruz. Ve maşallah da iyi gidiyoruz.
Tab bağışlar çok öneml …
44 KASIM 2020
Darüşşafaka yüzyıllarca idame ettirilecek bir ilim irfan yuvası. İnsanımız tanıyor ve güven gösteriyor. Bu, bizim için büyük bir iltifat. Dolayısıyla da sürdürülebilirliğimizin de teminatı. Çünkü her sene yaklaşık bin öğrenciye sözümüz var size kaliteli eğitim sağlayacağız diyoruz. Güvencemiz, insanımızın, kültürümüzün ve kurumlarımızın bu ocağın tütmesine yardımcı olacağı. Maşallah zor koşullarda bile insanımız bu desteği hep sağlamış güven ve itibarımız sayesinde. Darüşşafaka Cemiyeti 1863 yılından bu yana sadece bağışlarla faaliyetlerini sürdürüyor. Bu yüzden kurum için bireysel ve kurumsal bağışların rolü çok önemli. Kurumsal yönetişimimizdeki şeffaflık, hesap verilebilirlik, her şe-
yin ortada cereyan etmesi, faaliyet raporumuzun çok açık ve net olması vb. durumlar karşısında insanımız diyor ki düşündüğüm çizgide Cumhuriyet ilkeleri ile Atatürk’ün çizdiği yolda giden, taa Osmanlı’dan gelen, 5 Osmanlı aydını ile kurulmuş, ama Türkiye Cumhuriyeti’ne de köprülük yapan, geleceğe sağlam bakan bir camiaya yardımım söz konusu.
Sa t Fa k Abasıyanık Müzes adıyla 22 Ağustos 1959’da halka açılan müze ev n bakım, onarım g b sorumlulukları da Cem yet’ n üstünde. B r sponsor desteğ düşünüyor musunuz? Buraya gelmek, mekânın dinginliği, emaneti, iyi baktığımızı görmek hepimizi gerçekten mutlu ediyor. Müzenin gelecek jenerasyonlara bir kültürel miras olarak götürülmesi bizim sorumluluğumuzda. Darüşşafaka payidar olduğu sürece bu eser de burada devam eder. Daha da önemlisi, Sait Faik ismi ve kültürü sürdürülür. Güzel olan, insanımız bunu görüyor, destekliyor. Müze için bir kurumsal destekçimiz yıllık bakımına sponsor olabilir mi diye de projemiz var. Bildiğiniz gibi biz bağışla ülkemizin kaynaklarından ülkemizin çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sunan bir camiayız. Bu, bizim görevimiz. Bu, bize emanet. Emanet, Darüşşafaka’da tartışılmaz. Tabii ki bütçesi, masrafı var ve farklı kurumsal, bireysel destekçilerden farklı başlıklarda destek almak durumundayız.
Ödülümüz, edebiyat dünyasında çok saygın bir armağan, en önemlilerinden biri. Bu anlamda da bir rolümüzün olması camia olarak bizleri mutlu ediyor. Jürimizin başında Doğan Hızlan’ın bulunması, üyelerin saygın insanlar olması çok önemli. Her sene yarışmamıza katılan eserlerin sayısının neredeyse geometrik artması çok güzel bir gösterge. İnsanımızın, toplumumuzun ödüle verdiği önemi vurguluyor. Çok ciddi bir prestij ödülü olması itibariyle de sırf katılmak dahi özgeçmişlerde önemli izler bırakıyor. Geçen sene katılımcı sayısı 120’yi bulmuştu. Bu sene Ethem Baran, Döngel Dünya ile kazanmıştı. Ödülünü 18 Kasım’da, rahmetlinin doğumgününde vermeyi düşünüyoruz, pandemi nedeniyle tören, muhtemelen sanal ortamda olacak. Ayrıca, Sait Faik Abasıyanık’ın anısına Darüşşafaka Lisesi tarafından 2006’dan beri her yıl Türkiye çapında “Hişt Hişt, Genç Sait Faik!” Liseler Arası Öykü Yazma Yarışması düzenleniyor.
Öğrenc ler n zden söz ederek sohbet m z b t rel m… Yaklaşık 84 dönümlük bir alanda eğitim hizmeti veren Darüşşafaka Eğitim Kurumları bünyesinde bine yakın öğrenci bulunuyor. Toplam akademik kadro ise 200’ün üzerinde. Yani diğer bir deyişle, öğretmen başına yaklaşık 5’ten az öğrenci düşüyor. Bu da dünya standartlarının çok altında bir oran. Darüşşafaka’ya girişler her yıl açılan bir sınav sonucu gerçekleşiyor. Annesi ya da babasını kaybetmiş tüm 4’üncü sınıf öğrencileri bu ücretsiz sınava katılabiliyor. Sınavda başarılı olan yaklaşık 120 öğrenci Darüşşafaka’da eğitime başlıyor. 31 Mayıs’ta sınavımız yine olacak. Çevremizde dördüncü sınıfta okuyan anne veya baba kaybı yaşamış yavrularımıza illaki ulaşıp onların sınava girmesine önayak olmamız bir ülke görevi. Hepimiz çevremizdeki bu yavrularımızı sınava sokmalıyız.
BİR YORUM
çok mu okumalı? güzel mi okumalı? Konu k tap olunca, önce b raz rakamlardan bahsedel m. Ardından sayıların yer n harflere bırakalım.
K
gökhan turhan Armatür Derneğ Başkanı
itap ve okuma alışkanlıklarımız ile ilgili düzenli bir araştırma ne yazık ki son dönemde yapılmadı. Ancak hazırlanan ulusal ve uluslararası raporları homojen bir yapıya dökerek sizlerle paylaşmak isterim. Ne kadar okuyoruz, nasıl okuyoruz, neleri okuyoruz, ne zaman okuyoruz? Türkiye’de bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zamanın; bir Norveçli 300, Amerikalı 210, İngiliz ve Japon 87 katını ayırıyor. Dünya ortalaması Türkiye’de ayrılan zamanın 3 katını aşıyor. Japonya’nın yüzde 14’ü düzenli kitap okuyucusu. Bu oran ABD’de yüzde 12, Almanya ve İngiltere’de yüzde 11. Türkiye’de ise yüzde 0.1 civarında.
z bırakan yazarlarım Çalışma hayatım erken başladığı ç n çok fazla okuma şansım olmadı gençl k yıllarımda. Başarıyı aramak ç n g rd ğ m bu yolu ş md lerde k taplarla süslemeye çalışıyorum. Geçm ştek bu açığı kapatmakla meşgulüm çoğu zaman. İmkansızlıkları zorlayan, mücadele eden R chard Bach’ın Martı Jonathan L v ngston romanının tadı hâlâ der nd r. Özgürlüğüne düşkün, farklılık peş nde koşan, öğrenmeye n yetl b r martının h kayes , b z gençl ğe da r heyecanlar ve dealler le buluşturur. Tüm eserler yle etk leyen yazarlarım oldu ayrıca: Jack London, Stefan Zwe g, Zülfü L vanel bu l sten n lk s mler . B r üret m n evres n nasıl Araştırma-Gel şt rme (Ar-Ge) bel rl yorsa, nsanda da benzer b r durum vardır düşünces ndey m. Gençl k yıllarımızı b raz daha “Araştırma” üzer ne kurarken, orta yaşlarda se “Gel şt rme” sürec ne g r yoruz. İşte o “Gel şt rme” dönem nde daha fazla düşünce üreten eserlere yoğunlaşıyoruz. Örneğ n Dr. Özgür Bolat’ın “Ben Ödülle Cezalandırma” adlı eser de en fazla etk leyen k taplardan b r oldu. İş hayatımızı da etk leyen bu tür eserler, çalışanlarla olan d yaloglarımızı, bakış açılarımızı, dolayısıyla üret mler m z dah etk leyeb l yor. B rkaç kez okumaktan key f aldığım k taplarım oldu s zlerle paylaşmak sted ğ m: “Dünyanın Tüm Dertler ”, “Bey n Oyunları”, “Aptal Bey n”…
46 KASIM 2020
ABD’de bir kişi yılda 9 kitap, İsviçreli 10, Fransız 7, Japon ise 25 kitap okuyor. Türkiye'de ise 10 yılda bir kitap bitirebiliyoruz ne yazık ki... Çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı vermiyoruz ne yazık ki.
Onu bir ihtiyaç olarak görmüyoruz. Bir liste hazırlandığında kitap 235’nci sırada yer buluyor kendine. Dünyada çocuklara özel günlerde kitap hediye edilmesi sıralamasında Türkiye, 180 ülke içerisinde 140’ncı sırada. Bütçemize bakalım. Bir Norveçli kitap için yılda 137 dolar ayırıyor. Bir Alman 122, bir Belçikalı 100, bir Güney Koreli 39 dolarlık kitap alıyor. Dünya ortalaması 1.3 dolar iken, Türkiye’de bir kişi kitaba yılda sadece ve sadece 0.45 dolar harcıyor. ABD’de yılda 72 bin adet konusu farklı kitap basılıyor. Rusya’da bu rakam 58 bin. Türkiye’de ise 10 binin altında. Televizyonlara günde saatlerce zaman harcıyoruz ancak kitaba harcadığımız birkaç dakikayı geçmiyor. Bir yılda sadece 6 kitap okuyoruz ortalama.
“ne kadar öğren rsen, o kadar kazanırsın” Biraz da magazinsel bilgiler vermek isterim. “Ne kadar öğrenirsen, o kadar kazanırsın” sözünün sahibi ABD’li yatırımcı Warren Buffett, 24 saatlik bir günün 5 saatini kitaba ayırıyor. Microsoft’un kurucusu ünlü milyarder Bill Gates, haftada en az 1 kitap bitirmeyi kendine şart koşmuş. Okumak için tatile çıktığını söyleyen Bill Gates’in yıllık kitap ortalaması 50. Sosyal medyaya çok vakit ayırdığımız doğru. Peki Facebook'un CEO'su Mark Zuckerberg ne kadar kitap okuyor? 2 haftada 1 kitap.
tar h değ şt ren k tapları unutuyoruz Kitap hayat değiştiriyor mu? Her kitap okunmalı mı peki?
Kaç kitap tarihin kırılma noktası oldu? Örneğin Rusya’nın pek popüler olmayan yazarı Nikolai Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı” adlı eseri aslında dünya tarihine de damga vuran kitaplardan. Çernişevski’nin cezaevinde 3 ayda kaleme aldığı “Ne Yapmalı” adlı eseri, Lenin’i siyasetle buluşturdu, Dostoyevski; ona karşı “Yeraltından Notlar” romanını yazdı, Marks ve Engels’in mektuplarına konu oldu. Sosyalist sistemin öncü isimleri Plekhonov’u, Kropotkin’i, Lavrov’u… daha onlarca insanı etkiledi, fikirlerini güçlendirdi... Çernişevski, eserinde kitap okumakla ilgili ince bir mesaj da veriyordu bizlere: “Her kitabı okumamalısın. O kadar vaktimiz yok. Çünkü eline aldığın her 5 kitabın, her 5 sayfasının, her 5 satırında bozulmuş bir Gogol vardır..." Yine cezaevinde kaleme alınan, tarihi değiştiren başka bir eserden bahsetmek isterim: 24 yıllık İpek Yolu seyahatini gerçekleştirerek, Asya’yı, Avrupa’ya tanıtan Marco Polo’nun hikâyesi. Arkadaşı Rusticheollo da Pisa'ya yolculuk anılarını yazdıran Marco Polo’nun bu hatıraları “Il Milione” adlı kitapla dünyaya duyuruldu. Kristof Kolomb, bu kitabı okuyarak, Polo’nun izinden gitti ve Amerika kıtasını keşfetti. Macellan, bu kitabı okuyarak Polo’yu takip etti, Ümit Burnu’na ulaştı, dünyayı dolaştı… Hepsi, “Il Milione” adlı kitapla Çin ve Hindistan’a ulaşmak isterken, dünya tarihinde kırılma noktaları oldu. Özetle, kitaplar çoğu zaman insanları geliştirdi. Bazen de tarihi değiştiriyor…
ALTIN HANÇER
erol üyepazarcı
2020’de telif polisiye romanlar Dünya K tap’ta bu yıl da her Kasım sayısında yaptığımız g b sene ç nde yayınlanan tel f pol s ye romanları değerlend receğ z.
C
oronavirüs belasını atlatmak için Mayıs’tan beri sığındığım Bodrum’da 2020’de yayınlanan polisiye romanları saptamak ve değerlendirmek için işe başlarken bayağı karamsardım. Bu belalı günlerde yayın yaşamının da salgından bayağı etkilendiğini düşünüyor, bunun telif polisiye romana da yansıdığını sanıyordum. Ama çalışmalarımı sürdürüp bu yıl yayınlanan romanları teker teker tespite başlayınca durumun hiç o kadar karamsar olmayı gereksindirmediğini anladım. Bu durum, bir polisiye roman dervişi olarak beni çok mutlu etti. Türkiye’de polisiye romana olan ilgi ve merakın canlılığını koruduğunu gösteren gelişme tabii ki sevindirici idi. Bu yazımdan itibaren okuma olanağı bulduğum onun üstünde polisiye romanı size kısaca tanıtmaya çalışacağım.
c nayet pol s dedem n evrak-ı metrukes
48 KASIM 2020
İlk tanıtacağım kitap Cüneyt Özdemir’in Cinayet Polisi Dedemin Evrak-ı Metrukesi (Kırmızı Kedi Yayınları). Daha önce yazdığı Hacı, Hisarüstü Cinayetleri, Azrail Aynası, Ayna Paramparça, Efendi ve Köle, Gerçek Ama Hangi Gerçek, Geçmişinde Seninle Gelir adlı romanlarıyla polisiye edebiyatımızda “siyasi polisiye” türünün ilginç örneklerini veren Ülsever bu son
romanında da yine bu türün çarpıcı bir örneğini sunuyor. Son yılların başat olayı Fetöcülerle ilişkili roman, “Baba Kazım” diye tanınan sevilen neredeyse idol olmuş bir kişinin yaşamındaki bilinmeyenleri ve görünen ile gerçeğin farklılıklarını başarıyla hikâye ediyor.
çaylak İkinci olarak ele alacağım yapıt ise bir ilk roman Nihal Orhan’ın Çaylak’ı (Alfa Yayınları). Çaylak, bir ilk roman olmasına karşın, eli yüzü düzgün kurgusu, okuyucunun merakını hiç eksiltmeyen temposu ve özellikle polisiye romanlarda pek rastlanmayan ironik yönüyle çok başarılı bir yapıt.
c nayet a.ş. Polisiye Roman Yazarları Derneği’ndeki ve diğer alanlardaki etkin katkılarıyla öne çıkan Ayşe Erbulak da bu yıl eser veren yazarlarımızdan. Cinayet A.Ş. (Eksik Parça Yayınları) yazarın eski ve ilgiyle okuduğumuz Cinayet Sınıfı Başkanı romanındaki kahramanlarıyla ilintili. İlk cinayet yazarımızın uzun yıllar yaşadığı Norveç’te geçiyor. İki başkomiserden biri de Norveçli. Erbulak özgün konuları ve kurgusuyla keyifle okunan bir yazar ve romanında toplumsal anlamda iletiler vermeyi de seviyor ve bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Çok sevdiğim dostum Sevin Okyay’ın dediği gibi “kendileri kurban olmuş ya da adaleti
gerçekleştirmek için uğraşan katilleri” karşımıza getirmeyi seviyor.
v lla şakayık 2019 yılında Farahnaz’ın Çiçeği adlı romanıyla Polisiye Romancıları Derneği’nin ödülünü alan Yaprak Öz, 2020’de en üretken yazarlarımızdan oldu, Ödüllü kitabının kahramanı Yıldız Alatan’ın kahramanı olduğu Villa Şakayık romanı yanında daha önce de denediği korku romanları türünde bir yapıtı Şeytan Disko’yu da bu yıl yayınladı (Oğlak Yayınları) Villa Şakayık’ ta Yıldız Alatan’ı daha iyi tanıyoruz. Artık elli beş yaşındadır, menopoza girmiş ama hayata sıkı sıkıya tutunmuş bir anne ve anneannedir; Berrin adında bir kızı ve Berrak adında bir torunu vardır… Zonguldak’ta yaşar, usta bir terzi ve kendi ifadesiyle dört dörtlük bir ev kadınıdır. Ereğli Kömür İşletmeleri Kozlu Ocağı başmühendislerinden Ziya Alatan’ın karısıdır. Bir merakı da detektifliktir. Farahnaz’ın Çiçeği’ndeki başarısı bu merakını kamçılar. İşte bugünlerde yaz tatili için bir yazlık siteye gidecek ve bu sitede gelişen olaylar onun detektiflik becerisini kullanmasına olanak sağlayacaktır. Usta bir polisiye kurgu içinde geçen olaylar ve Yıldız Alatan’ın sevimli kişiliği ile Villa Şakayık bu kasvetli günlerde keyifle okunacak bir polisiye romanın bütün niteliklerini taşıyor. (Sürecek)
POLİSİYE VADİSİ
m zahla harmanlanan b r öykü N hal Orhan, lk pol s ye k tabı 'Çaylak’la okuyucunun karşısına çıktı. Alfa Yayınları’ndan basılan k tap, geçt ğ m z ay raflarda yer n aldı.
ç ğdem s rkec
E ÇAYLAK, NİHAL ORHAN, ALFA KİTAP, 408 S.
50 KASIM 2020
ğlenceli ve akıcı kurgusu ile dikkat çeken bir ilk roman olan Çaylak, tanınmış bir müteahhidin kızı olan Peri Kaya’nın Talimhane’de bir otelde ölü olarak bulunmasının ardından yaşananları; acemi, ama hırslı dedektif Sinan Uyan ve genç kızın yasak aşkı avukat Ömer Şanlı’yı zoraki kahramanlar olarak öne çıkararak anlatıyor. Cinayet Büro’da görevli dedektifimiz Sinan Uyan akıllı, çalışkan bir adam olmasına rağmen, kibirli ve mesafeli tavrı nedeniyle iş arkadaşları tarafından pek de sevilmiyordur. Bu durumu pek de umursamayan ve hayal ettiği üst düzey mevkilere gelebilmek için insan ilişkilerinin ne kadar hayati olduğunun henüz farkında olmayan çaylağımız, müteahhit Haşmet Kaya’nın kızı Peri’nin sansasyonel ölümünün, hayatının fırsatına dönüşeceği hissi/inancı ile işe koyulur. Başına aldığı darbe ile ölen Peri’nin ardından en az ailesi kadar sarsılan, acısını ulu orta yaşaması mümkün
olmadığı gibi, beklenmedik ölümün cinayet zanlısı olarak gözaltına alınan Ömer’e ilk darbe, tahmin edilebileceği gibi eşinden gelir. Sibel, başka bir kadının kendisine tercih edilmesinin kalp kırıklığı bir yana; kızlarını katil damgası ile gazetelere düşen babalarından uzak tutmak için Ömer’i evden kovar. Pek de başarılı bir kariyeri bulunmayan Ömer böylece eş/baba kariyerini de mahvetmiş bir halde arkadaşı Erkan’ın evine sığınır. Biraz kendini toparladıktan sonra, yapması gerektiğine inandığı işe soyunur: Madem ki artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştır, hayatı pahasına Peri’sinin katilini bulacaktır. Cinayet Büro’da farklı isimler, gruplar cinayeti çözüp Haşmet Kaya’nın gözüne ve himayesine girmek için kıyasıya rekabet eder; Ömer bahtsızlığına kahredip dururken, Peri’nin ailesinde kızılca kıyamet kopmaktadır. Peri’nin annesi Melek Hanım, kızının ölümü ile ilgili Haşmet Bey’in yeni eşi Buket ve oğlu Demir’i suçlarken, Haşmet Bey sakinliğini
EĞLENCELİ VE AKICI KURGUSU İLE DİKKAT ÇEKEN BİR İLK ROMAN ÇAYLAK.
koruyup göz bebeği kızının katilinin bulunması için hem emniyet hem kendi adamları ile olayı takiptedir. Peri’ye tecavüz edip öldürdüğü iddiası ile tutuklanan otel görevlisi Emre’nin gerçek suçlu olamayacağını düşünmektedir. Emniyet ise önce avukat Ömer’i, onun aklanmasının ardından Emre’yi hedef göstermiş; ancak Emre’nin de gerçek suçlu olmayabileceği konuşulur hale gelince kamuoyunda epeyce itibar kaybetmiştir. Telaş içinde bir suçlu bulmaya çalışan Cinayet Büro üzerindeki baskı ile sağlıklı karar alamaz hale gelmiştir. Kısaca konusuna değinmeye çalıştığımız romanın devamı ilginç gelişmelere gebe ve sonu da kötülüklerin er geç cezasını bulacağına inancımızı pekiştiren bir sürpriz barındırıyor. Hikâye boyunca güncel olaylara değinmeler söz konusu olduğu gibi, insanı gülümsete hoşluklar da var; Peri’nin çantasından adına imzalı kitabı çıktı diye yazar Alper Canıgüz’ün Cinayet Büro tarafından takibe alınması gibi. Ben kitaptaki karakterlerin defolu hallerini de sevdim; iyi sanılan kahramanların kötülüklerine tanıklık ettim, ihanetleri, aldatmaları görerek şaşırdım – ya da belki de şaşırmadım; yazarın mizahla harmanladığı öyküsünü, yaşadığımız dünyanın bir parodisi saydım. Temmuz 2007’de “Dünya Gözüyle” bana kucak açan, o günden bugüne neredeyse kesintisiz yazdığım ve üyesi olmaktan onur duyduğum Dünya Kitap ailesinin 30. yaşını içtenlikle kutluyorum.
5 SORU CEVAP
vakıfbank kültür yayınları 2 yaşında
le nicelik bakımından sınırlı olsa da nitelik bakımından oldukça memnuniyet verici bir noktadayız. Bugünden sonra da bu başarıyı katlamayı hedefliyoruz. ‘Kitap, aklın gıdasıdır, doğru bilgi enerjisidir’ diyerek yine benzersiz eserleri okura sunacağız.
VakıfBank Genel Müdürü Abd Serdar Üstünsal h, VakıfBank Kültür Yayınları’nın (VBKY) 2. yılı neden yle sorularımızı yanıtladı
Hang eserler okurla buluştu, neler öne çıktı?
VakıfBank Kültür Yayınları, kültür yayıncılığına güzel b r soluk get rd . Bu konuda neler söylers n z, k yıl nasıl geçt ?
52 KASIM 2020
VakıfBank Kültür Yayınları’ndaki temel motivasyon kaynağımız geçmişimizden ve köklerimizden gelen kültürümüzdür. Buradan aldığımız güç ile kültür-sanat yaşamımızı evrensel ölçüde zenginleştirip gelecek nesillere aktarmaya devam ediyoruz. Aslında VakıfBank olarak kültür yayıncılığına hiç de uzak değiliz. 1954 yılında kurulan bankamız, 1959 yılında Vakıflar Bankası Kültür Yayınları adı ile bir yayınevi kurmuş, birçok kitabın basımını sağlamış ancak dönemin şartlarında yayın hayatı pek uzun sürememiştir. Aradan geçen uzun yıllar sonrasında yayıncılık heyecanımızı VakıfBank Kültür Yayınları markasıyla devam ettirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Geride bıraktığımız iki yılda kültür yayıncılığı alanında güzel işler çıkardığımız inanıyorum. Konuyla ilgili olarak VBKY’den çıkan “Oğlunun Kaleminden Ahmet Midhat Efendi ve Dönemi” isimli kitapta, Ahmet Midhat’ın şu sözlerine değinmek isterim: ‘Bilginin dimağ aydınlatıcı temiz ve tükenmez ışığına doğru koştukça hevesim ve hızım
büsbütün artıyordu.’ Bu, bizim bakışımızın özüdür; okura sunduğumuz her eser, bizi böyle etkiliyor. Gurur duyduğumuz VBKY geçen iki senede inanılmaz iyi yol kat etti. Sektör geneline göre seçici davranış sergilememiz nedeniy-
Edebiyat, Felsefe, Kesişimler, İktisat, Sanat, Tarih, İnsan ve Toplum kategorilerinde eserler yayımladık. Okurdan büyük ilgi görmek ve bu doğrultuda aldığımız güzel dönüşler bizi çok mutlu ediyor. Kitapseverler için en doğru ve kalıcı eserlerle nitelikli bir birikim oluşturmak istiyoruz. Onlardan birkaçı şöyle: En çok ilgi gören kitaplarımızın başında ‘21 Kedide Sanat Tarihi’ geliyor. Sanatçılar ve akımlarla ilişkilendirilerek tasarlanan kedi illüstrasyonlarının yer aldığı kitap, sanata ilgi duyan her yaştan okura hitap ediyor. Latin Amerika edebiyatının etkin ve ödüllü kalemlerinden Augusto Monterroso’nun kitaplarını da Türkçede ilk kez yayımladık. Monterroso, Latin Amerika edebiyatında Gabriel García Márquez ve Julio Cortázar gibi Boom kuşağı yazarları arasında yer alıyor. Rus edebiyatının altın çağı yazarlarından Vladimir Korolenko’nun başyapıtı sayılan, bir dünya klasiği ‘Kör Müzisyen’, yazarın yaşamı boyunca defalarca baskı yaptı. 1886 yılında okurla buluştuğunda büyük ses getiren romanda sevginin önemine dikkat çekilirken, dönemin Rus kırsal hayatı da sayfalarca yer ediniyor. Bir diğer ilgi çeken kitabımız ise ‘Sanat Neye Yarar?’ oldu. İngiliz edebiyat ve kültür eleştirmeni John Carey kitabında ilginç bir tartışmayı alevlendiriyor. Ona
göre her şey sanat eseri olabiliyor. Bununla ilgili yaptığı anlatımda çok sayıda örneklemeleri mevcut. Bunların dışında Modern Felsefenin Karanlık Tarihi, Emine Semiye Kitaplığı ve Utanç gibi kitaplarımız da yine okurlarımızdan ilgi gören kitaplarımız arasında öne çıkıyor.
S zce VBKY şu an nerede? Kültür ve sanat alanında bir hazine oluşturmak çok ciddi emek istiyor. VBKY olarak 38’i bu yıl olmak üzere toplam 71 eseri okurla buluşturduk, elbette yolun başındayız ancak kuşkusuz hız kesmeden devam edeceğiz. Yayın havuzumuzda gün ışığına çıkmayı bekleyen daha onlarca eser bulunuyor. Önümüzdeki yılın her bakımdan çok daha yoğun geçmesini planlıyoruz. İnanıyoruz ki seneler sonra daha da övüneceğimiz bir birikime sahip olacağız. Bunun herhangi bir şeyle ölçülemeyecek kadar değerli olduğunu düşünüyoruz.
Yen dönemde yayın pol t kanızda değ ş kl k olacak mı? Temel amacımızın çok okunan kitapları okurla buluşturmak olmasından hareketle okurlarımızın beklentilerini karşılamaya, yeni ufuklar açmaya, kitaplara hayat vermeye devam edeceğiz. VBKY’nin yayın politikasında temel bir değişiklik olmayacak. Türkçede ilk kez yayımlanan çeviri eserlerin yanı sıra kültürümüzü anlatan başucu kaynakları da yine okurla buluşmaya devam edecek. Kültürel hazinemizin geleceğe doğru aktarımı önemli ve VBKY yine literatüre katkı yapan, alanlarında yetkin çalışmaları yayımlayacak. Kültür yayıncılığını aynı zamanda sosyal sorumluluğumuzun da bir
parçası olarak görüyoruz. Kitaplarımızın daha çok kişiye ulaşabilmesi adına satıştan kar etmeyi bir amaç olarak görmüyoruz. Fiyat politikamızı da buna göre belirliyoruz. İçerikleri kadar kitaplarımızın baskı kalitesini de en üst düzeyde, fiyatlarını da rekabetçi seviyelerde tutuyoruz. Bu anlayışımızı da benzer şekilde sürdüreceğiz.
Pek , üçüncü yılda okuru neler bekl yor? Üçüncü yaşımıza 200 kitapla girmeyi hedefliyoruz. 2021 itibarıyla tarih, felsefe, iktisat ve sanat kategorilerinin yanında çocuk yayıncılığı gibi alanlarda da kitapları gündemimize almayı düşünüyoruz. Günümüz Türkçesine kavuşmayı bekleyen temel kaynak niteliğindeki eserlere daha çok yoğunlaşacağız. Anadolu kültür mirasında çok önemli yerde olmasına karşın popüler kültürün bir adım gerisinde kalmış eserlerin de yayıncısı olacağız. Daha çok kitap, daha çok okuru hedefliyoruz.
5 SORU CEVAP
bağımsız yayınevlerinin iyi kitap seçimleriyle daha hızlı tanınırlığa ve daha fazla kitap satışına ulaştığını da görüyoruz, ama biz birkaç farklı alanda ‘iyi kitaplar’ yayınlama gayretindeyiz. Bu alanlar nitelikli polisiye ve edebiyat, botani-zooloji, Avrupa ve Türk tarihi ve elbette uzmanlık alanımız olan müzik, özellikle de klasik müzik-caz. İlk yıllarımızda çocuk kitapları alanına istediğimiz kadar eğilemedik, ama gelecek yıldan itibaren o alanda da çok güzel kitaplar çıkarmak üzere çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Ayrıca yaşadığımız döviz krizinden dolayı 2021 yılında mecburen telifsiz kitaplara da daha fazla yöneleceğiz. Serhan Bali
birkaç farklı alanda ‘iyi kitaplar’ yayınlama gayretindeyiz K tap Kurdu'nun Yayın Yönetmen Serhan Bal : N hayet k taba olan tutkumuz ve yayıncılık alanındak deney m m z, tüm yoğunluğumuza ve k tap p yasasının göz korkutuculuğuna ağır bastı ve 2016 yılında bu alandak çalışmalarımıza başladık. K tap Kurdu Yayınları serüven nasıl başladı?
54 KASIM 2020
Aslında yayıncılık alanında yeni değiliz, 2002 yılından bu yana Andante adında Türkiye’nin tek klasik müzik dergisini yayınlıyoruz. Dergimiz yıllardır aylık frekansta basılı ve online olarak yayın hayatını sürdürüyor. Kitap basmak yayıncılık hayatına atıldığımız günden beri hep aklımızdaydı. Hatta Kitap Kurdu markasını dergiyle birlikte 2000’li yılların başında almıştık. Ama birkaç nedenden dolayı bu alana girmemiz gecikti. Bu nedenleri, küçük bir ekip olarak çıkardığımız Andante’nin zamanımızı fazlasıyla alması, benim Andante’nin yanı sıra klasik müzik eksenli başka işlerle de meşgul olmam ve
kitap yayıncılığı piyasasının aşırı rekabetçi bir alan olarak gözümüzü korkutması olarak sayabilirim. Nihayet kitaba olan tutkumuz ve yayıncılık alanındaki deneyimimiz, tüm yoğunluğumuza ve kitap piyasasının göz korkutuculuğuna ağır bastı ve 2016 yılında bu alandaki çalışmalarımıza başladık.
Yayın pol t kanız yalnız müz k k taplarıyla sınırlı değ l… Müzik yayıncısı olduğumuz için bizden öncelikle müzik kitapları basmamız bekleniyor elbette, ama biz başından itibaren genel bir yayıncılık politikası izleyeceğimizi duyurduk ve fikrimizi değiştirmiş değiliz. Elbette belli bir alana yoğunlaşan
KİTAP KURDU YOLA BİR MÜZİK YAYINCISI OLMASINDAN DOLAYI BELKİ DE ‘EN SEVİLEN KLASİKLER’ ADLI ESERLE BAŞLADI.
İç nde bulunduğumuz zor dönem yayıncılığı da etk led , bu konuda düşünceler n z öğreneb l r m y z? Kitap yayıncılığına girmek için herhalde bundan daha kötü bir dönem seçemezdik ama bu alanda ilk çalışmaları başlattığımız 2015 yılında ülkede ne şimdiki gibi bir döviz krizi vardı, ne de döviz kurundaki sıçrayışa bağlı olarak kâğıt ve basım giderleri bu kadar yükselmişti. İlk kitaplarımızı yurtdışından satın aldığımızda 1 Dolar ve 1 Euro 3 TL seviyesindeydi. Şimdi geldiğimiz noktada yabancı kitaplar için ödenen telif ücretlerinde ve kâğıtta üç katı kadar bir artıştan bahsetmemiz mümkün ki bu şartlar altında arkanızda size sürekli taze para aktaran büyük bir kuruluş olmadan bağımsız yayıncılık yapmak aslında akıl işi değil, ama biz hem kitapla ilgili her şeyi çok sevdiğimiz hem elimizde basılmayı bekleyen çok güzel kitaplar bulunduğu için pes etmek niyetinde değiliz. 20 yıla yakın bir süredir Andante gibi niş bir dergiyi çıkarmakla da zaten akılla değil gönülle hareket ettiğimizi ve pes etmenin lügatimizde yazmadığını da göstermiş olduğumuzu düşünüyorum…
K tap Kurdu’nun ş md ye kadar bastığı k taplar hakkında b lg ver r m s n z? Kitap Kurdu yola bir müzik yayıncısı olmasından dolayı belki de ‘En Sevilen Klasikler’
adlı eserle başladı. Sevilen klasik müzik eserleriyle ilgili hoş açıklamalar içeren bu kitabımız ilgi gördü, iki baskısı bitti, üçüncü baskı programımızda. ‘Ruhu Uyandırmak’ adlı ikinci kitabımız yine klasik müzik eksenli ama bu kez içine müzikle tedavi konusunu da alan çok hoş bir yaşamöyküsü-anı kitabı. Bu alana ilgi duyanlara hararetle öneririm. Sam Harris-Maajid Nawaz ikilisinden ‘İslam ve Hoşgörünün Geleceği-Bir Diyalog’, Gianluigi Nuzzi’den ‘Tapınaktaki Tüccarlar-Papa Franceso’nun Vatikan’da Yolsuzluğa Karşı Gizli Savaşının İçyüzü’, Edwin Black’ten Nazi BağlantısıHitler’in Yahudi Soykırımında Amerikan Parmağı’ bu alanlara ilgili duyanlara hitap eden kitaplarımız oldu. Kitap Kurdu’nun kuruluşundan beri çıkardığı en güzel ve en ses getiren kitap ise Alman ormancı Peter Wohlleben’in tüm dünyada büyük bir beğeni ve satışa ulaşan, insanların ormanlara ve ağaçlara bakışını tümüyle değiştiren ‘Ağaçların Gizli Yaşamı’ oldu. Fenomenleşen ve bu arada sekizinci baskıya ulaşan bu kitabımıza hâlâ yoğun bir ilgi var. Bu kitabın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de doğa ve ağaç temalı kitaplara olan ilgiyi artırdığını da mutlulukla gözlemledik. Wohlleben’in çocuklara yönelik yazdığı ‘Ağaçların Nasıl Konuştuğunu Duyuyor musun?’ adlı kitabını da bastık ve bu kitap da ilgi gördü, ikinci baskı yaptı.
Balerin Selen Yılmaz’ın ‘Hayatımın Dansı’ adlı kitabı hem sıra dışı bir yaşamın öyküsü hem de kişisel gelişim alanına giren özellikler taşıyor. Genç bir kadının hayatın zorluklarına karşı dik durarak ayakta kalması ve tüm bunları asla ümitsizliğe kapılmadan neşeyi seçerek başarmasını anlatan bir kitap. Azmi, mücadeleyi, şükretmeyi çok güzel bir dille yansıtıyor. Fenomen olan Amazon dizisinin esinlendiği Blair Tindall’ın ‘Mozart in the Jungle’ adlı müthiş yaşamöyküsü, otizm alanında tüm dünyada başucu kitaplardan biri sayılan Ellen Nottbohm’un ‘Her Otizmli Çocuğun Bilmenizi İsteyeceği 10 Şey’ diğer kitaplarımız arasında yer alıyor.
Ya bundan sonra basacaklarınız? Bu röportaj yayınlandığı sırada çıkan ikinci polisiye kitabımız dünyaca ünlü İzlandalı yazar Ragnar Jonasson’un imzasını taşıyor, ismi ‘Kar Körlüğü’. Agatha Christie tarzına yeni bir soluk getiren Jonasson’un diğer kitapları da yayın programımızda. Benim de favori türlerimden biri olan polisiye edebiyat alanında iz bırakan güzel işler yapmak istiyoruz. Polisiye edebiyat alanında Türk okurlarıyla bu yıl buluşturacağımız çok önemli isimler var, isim vermeyeyim sürpriz olsun, ayrıca buradan günden güne gelişmekte olduğunu mutlulukla gördüğüm yerli polisiye yazarlarımızın eserlerine de açık olduğumuzu duyurmak isterim. Virginia Morell’in ‘Akıllı Hayvan’, Peter Wohlleben’in bir diğer orman kitabı, büyük düşünür Edward Said’in tüm müzik yazıları ve eleştirilerini kapsayan kitabı 2021 yılında çıkacak kitaplarımız arasında yer alıyor.
ÇOCUK GÖZÜ
ayfer gürdal ünal
yeteneklerine ve büyük fikirlerine ihtiyacı var.” Sonu bireyin sonsuz potansiyeline ustaca dokunarak bitiyor. Umut ve inanç aşılayan, her şeyin mümkün olduğunu hissettiren bir son. “Kesin olan bir şey var ki sen buradasın. Ve sen burada olduğun için her şey mümkün.” Son sayfada uçuşan kelebekleri görüyoruz. Her biri özgürce kendini gerçekleştirmeye doğru uçuyorlar. Bu kitabın verdiği okuma zevkini anlatmak ona haksızlık, gerçekten okumak gerek. Her evde olmalı.
belk en çılgın hayaller n aşacaksın Bu ay s ze tanıtacağım k k taptan lk Belk s ml b r res ml k tap. Kob Yamada, çok ödüllü b r yazar. Türkçede daha önce B r Fırsatla Ne Yaparsın? B r F k rle Ne Yaparsın? B r Problemle Ne Yaparsın? s ml res ml k tapları yayımlanmıştı.
N
56 KASIM 2020
ar Çocuk bu kez de yazarın Belki isimli eserini Gabriella Barouch’un büyülü çizgileri ile yayımlamış. Kitabı okumak bir zevk, görsel dilini izlemek ayrı zevk.7 den 70 herkesin keyif alacağı, içinde kendine ait bir duygu ile karşılaşabileceği bir yoğun eser bu kitap. “Neden burada olduğunu hiç düşündün mü? Sen var olmuş ve olabilecek tek sensin. Sunacak çok şeyin var.” Bu tümcelerle başlıyor kitap. Kız ya da erkek olması olası bir çocuk var resimde, başına kuş başlığı geçirmiş, doğanın içinde resmedilmiş. Zamansız, mekânsız, izleyen her okurun çocukluğu olabilir. “Belki kimsenin daha önce görmediği bir şey icat edeceksin. Belki gökyüzüne kadar uzanan yapılar inşa edeceksin. Nereye gidersen git, umutlarını yanına al, hayallerini bavuluna
yerleştir ve asla unutma; keşifler yolculuklarda yapılır. Hayat senin hayatın. Deneyebileceğin kadar çok şey dene. Görebileceğin kadar çok şey gör” (…) “Belki kendi adına konuşamayanlar için sen konuşacaksın.” tümcesini taşıyan sayfa olağanüstü. Bir kutup ayısının burnuna yanağını dayamış çocuk. Sevgi ve şefkat neredeyse sayfadan yüreğinize dolacak. Bu resim bana eriyen buzulları, açlıktan bir deri bir kemik kalan kutup ayılarını, onların yavrularını ve onlara ses olmaya çalışan tüm duyarlı insanları anımsattı örneğin. Anlatı başarısız olma, tökezlenip düşme ihtimalini de anımsatıyor. “Fakat geri kalkacak, biraz daha güçlenerek yükselecek ve biraz daha yukarılara çıkacaksın. Çünkü içinde farkında olduğundan çok daha fazlası var. Bu dünyanın senin kabiliyetlerine,
BU AY SİZE TANITACAĞIM İKİ KİTAPTAN İLKİ BELKİ, İKİNCİSİ İSE KİM DEMİŞ YARAMAZIM DİYE…
k m dem ş yaramazım d ye İkinci tanıtacağım kitap Kim Demiş Yaramazım Diye Redhouse Kidz tarafından yayımlandı. Neredeyse 200’e varacak kitap üretimi, çocuk edebiyatı alanının her türünde eser vermesi ve eserlerinin yabancı dillere en çok çevrilen yazar olması özelliği ile ödül alması göz önüne alındığında çocuk edebiyatı yoluna baş koymaya niyetli olanlar, Akal’ın çocukluk anılarından kendilerine katabilecek çok şey bulabilirler. Diğer yandan, başarılı bir yazar çocukluğunda da hep böyle miydi sorusunu merak eden çocuklar da üzerinde düşünecek birçok yaşanmış olay bulabilir. Benim vurgulamak istediğim konu ilk kitapla ikinci kitabın bağlantısı. Aytül Akal’ın çocukluğunda ona tanıttığım ilk kitaptaki gibi “Sen yazar olabilirsin. Sen istediğin her şeyi olabilirsin. Belki ne kadar önemli olduğunu da bilmiyorsun Ama belki, sadece belki, dünya yüzyıllardır tıpkı senin gibi birini bekliyor” diyecek kimsesi olmamış. Zaten o devirde yetişen hangi yazarın onu yazar olmaya yüreklendiren kimsesi olmuş ki? O zaman Belki isimli kitap da daha yazılmamış ki yazar olma hayali taşıyan çocuk okusun da kendi gücünü kendi bulsun. Akal, Annem Nereye Gitti? öyküsünde okumayı bir türlü sökemediğini, onun için sürekli ağaçlara tırmanıp,
bahçede koşmayı düşlediğini anlatır. Okumayı, ilk yıl hasta olup evde kalınca babasının getirdiği kitaplarla söker ve hastalıktan dönünce son kırmızı kurdeleyi sevinçle göğsüne takar. Kalem İstiyorum öyküsünde öğretmenin armağan etme sözü verdiği kırmızı kalemi alabilmek için problemi aklından çözdüğünü anlatır. Öğretmen Akal’a kalemi armağan etmiştir etmesine ama şu zehir soruyu da sorup “Nasıl yaptın? Yoksa yanındaki arkadaşından mı baktın?” Küçük Akal’ın tüm sevincini de kursağında bırakmıştır. Üçüncü sınıfta öğretmen değişir. Yeni öğretmenin büyülü etkisi Son Soru öyküsünde belirgindir. Türkçe kitabında metinle bağlantılı son soru öğrencinin fikrini sorup yaratıcılığını gösterebilmesi için özgür alan açan açık uçlu sorudur. Öğretmen, defter kontrolünde minik Aytül’ün diğer soruları değil bir tek son soruyu yaptığını fark eder. Yazdıklarını okur, sonra sınıfa da yüksek sesle okumasını ister. Aytül Akal, yazar olmanın ilk adımlarının öğretmeninin o kararı ile atıldığını belirtir. Öğretmen onu azarlamamış, sınıf önünde küçük düşürmemiş, aksine yeteneğini yumuşakça, ama kuralları da zorlayarak desteklemiştir. Evde ise durum daha zordur. Şiir yazmayı çok seven küçük Aytül’ün şiir yazması yasaktır. Babası elektrik harcamalarına hâkim olmak için annesi ise şiir yazanın âşık olacağından korkması nedeni ile şiir ile bağlantısını kesmeye çalışırlar. İlkokul yılları böyle geçer. Ortaokul ve lise dönemi geldiğinde İzmir Amerikan Koleji’ni nasıl kazandığını Akal, Sınav Heyecanı öyküsünde anlatır. O sırada abla İzmir Amerikan Koleji’nde okumaktadır. Babanın iki kızı birden özel okulda okutamayacağına dair endişesi vardır. Annesinin, “Merak etme Aytül zaten kazanamaz. Laf olsun diye sınava sokacağız. Büyüdüğünde ablasına ayrıcalık yaptık diye bizi suçlayamaz böylece” dediğini küçük Aytül
duyar. Öykü, “Affet babacığım. Sınavı kazandım” diye sonlanır. Havaya Uçan Kitap öyküsü ise okuduğu kitaba dalıp gitmiş, dünyayı unutmuş Aytül’ün elindeki kitabın annesi tarafından alttan vurulup havaya uçurulma öyküsüdür. Benim için çok tanıdık yaşanmış bir öyküdür. Akal ile aramızda bir yaş var, belki de o devirde birçok kitap sevdalısı kızın başına gelmiştir. Acıdır ama gerçektir. O devirde ders kitabı dışında bir kitaptan umacıdan korkar gibi korkarlardı. Ya derslerine engel olursa endişeleri vardı. Bundan sonraki öykülerden genç Aytül Akal’ın okulda gazete çıkarma anılarını, şarkı sözü yazma yarışmasını kazanışını, bu başarısında da sevincinin kursağında nasıl kaldığını öğreniriz. Ama yazar olma azmi isteği hep yüreğindedir. Liseye geldiğinde aklına bir kitap fikri gelir. Rehber öğretmeni Mrs. Kirk’e bahseder. Mrs. Kirk, Amerika’dan kitap sipariş edip Akal’a gösterir. Yolunu açmaya çalışır. Akal, yüreklenmiştir. Okulun ikinci müdürüne gider, hevesle düşünü anlatır, akıl sorar. Meziyet Hanım’ın yanıtı ibretliktir: “Sen miii? Yazar olmak kim sen kim? Sen önce sınıfını geç deee görelim.” Neden bilmem bu öykü beni çok hüzünlendirdi. İki eğitim sistemi arasındaki fark, öğretmenlerin yıkıcı ve yapıcı güçleri, yarı yolda düşleri ezilen onca çocuğun varlığı. Anlatı boyunca, özgüvenli, iyisi ve kötüsü ile geçmişini kucaklamış, geçmişi ile hesaplaşmış, adil ruhlu, hayal gücü yüksek, kendinle barışık bir yazarın ilk yetişme çağını izliyoruz. Neyse ki onca engele rağmen çok iyi sonlanan bir gerçek yaşam öyküsü var. Belki kitabının arka kapak yazısındaki gibi. “Belki, sadece belki en çılgın hayallerini aşacaksın.” Bir yazının daha sonuna geldim. Hangi yaşta olursanız olun, Tanrı karşınıza hayallerinize inanıp destek olan insanları çıkarsın ve siz de bir çocuğun hayallerine kanat takın. Kitapsız kalmayın. ayferunal53@gma l.com
BİR KURUM
etkinliklerimizi dijital ortamda sürdürüyoruz 2014 yılından ber VEKAM (Koç Ün vers tes Vehb Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkez ) D rektörü olarak görev yapan Prof. Dr. F l z Yen şeh rl oğlu, ç nde bulunduğumuz pandem günler nde VEKAM’ın çalışmalarını anlattı.
H prof. dr. f l z yen şeh rl oğlu
58 KASIM 2020
er yıl çok sayıda Ankara ve çevresi ile ilgili konferans, sempozyum, panel, çalıştay düzenleyen VEKAM, pandemi nedeniyle yüzyüze etkinliklerini iptal etmek durumunda kaldı, ancak bu süreci farklı biçimlerle ve etkinliklerini dijital ortama taşıyarak yeniden düzenlendi. Herkesin evde kalması gereken dönemlerde VEKAM’da daha önceki yıllarda verilen konferanslar ve Ankara Araştırmaları Dergisi'nde yayınlanan aynı konudaki makaleler ile VEKAM dijital fotoğraf arşivindeki görsellerden bir bütün olarak tematik konu başlıkları oluşturuldu ve VEKAM takipçilerine Youtube kanalı ve sosyal medya hesapları üzerinden duyuruldu. Böylece VEKAM takipçileri katılamadıkları belli konulardaki konferansları tekrar dinleme olanağı bulup aynı zamanda o konu ile ligili VEKAM arşivini tarayıp varsa yaynlanmış makaleleri de okuyabilme fırsatı edindiler. Bu yıl Ankara Film Festivali kapsamında VEKAM, Ankara ile ilgili araştırmaya dayalı bir Belgesel Film Ödülü duyurusu yapmış ve bu kategoriyi bir ilk olarak festival kapsamına dahil etmişti. Bu kapsamda Yasin Semiz’in “Asfaltın Altında Dereler Var” belgeseli, jüri üyeleri TRT belgeselcisi Kerime Şenyücel, MAVA öğretim üyesi İpek Rappas ve Prof. Dr. Seçil Büker tarafından ödül verilmeye layık bulundu. Kentsel dönüşümün hızla kent dokularını bozduğu günümüzde, Ankara’da yapılan onarımları belgelemek VEKAM’ın amaçları arasında yer alı-
yor. Bu kapsamda KORDER (Korumacılar Derneği) ile beraber ortak bir çağrıya gidildi ve Ankara’daki onarımların uygulamacılarının davet edilmesiyle, 11-12 Kasım tarihlerinde dijital bir sempozyum düzenlendi. Böylece ona-
rımların içerikleri ve görsel bilgisinin de belgelemeye alınması hedefleniyordu. Aylık konferanslara da Ekim – Aralık 2020 tarihleri arasında devam edilecek. Ankara Koleksiyoncular Derneği Başkanı Korkut Erkan’ın “Millî Mücadele Propaganda Kartlarında Kadın” konulu konferansı zengin bir görsel malzeme ile Türk kadının bu süreçteki imajını tarihsel bir ortam içinde dile getiriyor. Uzun yıllar Kapadokyada çömlekçilerle beraber çalışan Hacettepe Üniversitesi Seramik Bölümü Öğretim elemanlarından Füsun Kavalcı’nın 19 Kasım’da vereceği “1980’lerden Günümüze Avanos Çömlekçiliği Değişimi” konulu konferansı ise farklı bir kültürel mirasımızın devamlılığına dikkat çekiyor. Koç Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Inge Uytterhoeven ise hepimizin “Hayat Eve Sığar” dediğimiz bugünlerde “Sagalassos’lular ile Evde Olmak: Antik bir Pisidia Kentindeki Evler ve Özel Yaşam” konusunu anlatacak. Her yıl olduğu gibi VEKAM Araştırma Ödülü’nü 2019 yılında alan araştırmacılar birbirinden farklı araştırmalarını ise 27 Kasım’da sunacaklar. Ayrıca, Araştırma Yöntemleri konusunda bilgilenme talepleri VEKAM’a çokça geliyor. Bu dönem Ekim-Ocak ayları arasında değişik Araştırma Yöntemlerini açıklayan aylık konferanslar Koç Üniversitesi Öğretim Üyeleri tarafından zoom üzerinden geniş bir kitleye ulaşılıyor. Ayrıtılı bilgilere ve kayıtlara vekam. ku.edu.tr adresinden ulaşılabiliyor.
Sem h Poroy'un özel sayılarımızdan b r ç n gönderd ğ ç z mlerden...
Kurucusu: Nezih
DEMİRKENT
İmtiyaz sahibi: NASIL BİR EKONOMİ MEDYA HABER BASIN A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı: Hakan GÜLDAĞ Yayın Yönetmeni: Faruk ŞÜYÜN Yazı İşleri Müdürü: Handan Sema CEYLAN Görsel Yönetmen: Ali BAYRAM
yıl: 30 / sayı: 349 / 13 kasım 2020 cuma Yayın Türü: Yaygın süreli • Telefon: (0216) 440 24 00 • e-mail: kitap@dunya.com Rüzgârlı Bahçe Mah. Cumhuriyet Cad. Gülsan Plaza No: 22 Kavacık - Beykoz / İstanbul Baskı ve Cilt: Radika Matbaa Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. 100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No:124 Bağcılar / İST. Tel: (0212) 629 07 47- 629 01 57 SERTİFİKA NO: 46375 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım A.Ş.
SEKTÖR ÜZERİNE
yayıncılık dünyasının son 30 yılına bir bakış… Öncel kle h ç aksatmadan 30 yıldır yayın hayatını sürdüren Dünya Gazetes ’n n Dünya K tap Ek ’n , Yayın Yönetmen sevg l dostum Faruk Şüyün ve ek b n bu başarısından dolayı kutluyorum.
30. kenan kocatürk Türk ye Yayıncılar B rl ğ Başkanı
yıl nedeniyle sevgili Şüyün ülkemiz yayıncılığının 30 yılını değerlendiren bir yazı istediğinde kendi yayıncılık serüvenimle birlikte ülkenin 30 yılık kültür hayatına, dolayısıyla yayıncılık dünyasına geriye doğru dönüp bakma gereği duydum. Bazı alanlarda yaşanan değişiklikler âdeta devrim niteliğinde olurken bazı alanlarda örneğin yayınlama ve ifade özgürlüğünde yıllar geçse de anlamlı ilerlemeler olmamış ne yazık ki…
k tap üret m ndek değ ş mler
60 KASIM 2020
Eskiler bilir matbaa teknolojisi tipo baskı dediğimiz kitapların kurşun harflerle dizilerek basıldığı zahmetli yıllardan sonra masaüstü yayıncılığın gelişmesiyle yayıncılar, film alarak yapılan montajlarla kitap basımlarını yapmaya başladılar. 90’lı yılların ortalarından itibaren ters emisyon aydınger alarak film maliyetlerinden de kurtulan yayıncılığımız, matbaalarda aydınger çıkışları kullanarak montaj masalarında bağlanan tabakalardan alınan kalıplarla kitapların basıldığı bir süreç yaşadı. Zengin yayıncıysanız ozosol kalıp kullanıp baskı kalitesi iyi olmuş kitapları okura sunuyordunuz… Tif kalıp denilen kullanılmış olanın temizlenip tekrar çekilmesiyle yapılan baskılardan temiz kalıp çeken ve baskı yapan matbaa bulduysanız çok şanslıydınız. Baskıyı yaptırdınız, peşinden iyi bir mücellit bulup kitabınızı (yeni kapak takma makineleri henüz çıkmamışken) iyi tutkallarla elle yapıştırtacaktınız. Ardından üç ağızlı bıçaklar çıkana kadar giyotin kesme makinalarında kesilerek hazır hale getirtecektiniz kitabınızı. Matbaalar bugün taşınabilir dosya formatında (pdf ) hazırladığımız kitaplarımızı kendi içlerinde bulundurdukları montaj sistemleriyle formaları doğrudan kalıba çekerek modern matbaa makinalarıyla basar hale geldiler. Basılan tabakalar yine kırım makinalarıyla kırılıp bir bantın içinde katlanıyor.
Katlanan formalar kitap haline gelmezden önce bir araya getirilerek ister iplik dikişli ister dikişsiz hazırlanıp kapağı da takılıyor. Yapıştırılıp kesilip bandrolü de yapıştırılıyor ve özel ambalajlanıp yayınevine gönderiliyor. Artık modern zamanları yaşıyoruz. Renkli kitaplarımız, eskiden her rengini ayrı ayrı basan ve çok görsel göze sahip renkleri de çok iyi tanıyan matbaa ustalarının hünerine kalıyordu. Yeni gelişmelerden en çok nasibini alan akıllı makinelerle renk ayarlarının otomatik algılanarak yapıldığı bir çağa geldik. Baskı teknolojilerindeki gelişmeler o kadar hızlandı ki bugün matbaa maliyetlerine yavaş yavaş yaklaşan dijital baskı tekniğiyle basılan “print on demand” dediğimiz sipariş usulü birden fazla ihtiyaca göre az sayıda basılabilen kitapları, yayıncılar stok maliyetlerini üstlenmemek için tercih eder hale geldiler.
tel f hakları, korsan yayıncılık Osmanlı döneminde bu konuda ilk esaslı kanun, 1910 tarihli “Hakkı Telif” Kanunudur. Bu kanun 1 Ocak 1952 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde yürürlükte kalmış, o tarihte 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu yürür-
lüğe girmiştir. Profesör Ernst Hirsch tarafından hazırlanan 5846 sayılı kanun 1983, 1995, 2001, 2004 ve 2007 ve 2008 yıllarında değişikliğe uğramıştır. Prof. Hirsch’in hazırladığı telif hakları kanununun üzerinden yıllar geçse de ne yazık ki telif bilincinin oluşması ve fikri mülkiyet hukukunun gelişmesi, korunması en sorunlu alanlarımızdan olmuştur. Tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi kopyacılık ve taklitçilikle başlayan hamlelerle karşılaşılmıştır. Bir değer ortaya koymadan ana gelişmenin de olamayacağı fikri ne yazık ki bu topraklarda hâlâ kabul görmezken bir avuç yayıncı, yazarın cılız öncülüğüyle korsanla mücadele başlatılmıştır. Bu mücadele, kitap korsanları tarafından ortaya atılan “esas korsan yayıncılardır, yazarların haklarını onlar çalıyor” mügallatasıyla kesintiye uğratılıp kafalar karıştırılsa ve kamunun önüne de benzer muhabbet ısıtılsa da 1996 yılında ülke, eksikleri olsa da güncellenen bir telif hakları kanunuyla tanışmıştı. Koruma süreleri 10 yıldan önce 50 yıla daha sonra da yazarın ölümünden 70 yıla çıkması en önemli gelişmelerdi. Aynı zamanda masaüstü yayıncılığın gelişmesi ile beraber ülkedeki korsan yayıncılar da daha önceleri yabancı dil eğitim kitaplarının ve ithal ders kitaplarının korsanlarını yaparken çok satan kültür yayınlarınınkilerini de basmaya başladılar. Telif hakları kanununda yapılan değişlikle korsan yayıncılık faaliyetleri şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarıp kamu suçu haline getirildi. 2004’te kabul edilen telif haklarındaki bu değişiklikler başta Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, yayıncı ve yazar örgütlerinin çabalarıyla hayata geçirildi. Kamu suçu haline gelen korsan yayıncılıkla mücadele meselesine rağmen ne yazık ki kolluk kuvvetlerinin
konuya vakıf olmamaları nedeniyle uzun bir süre korsancılar pazarda cirit atmaya devam ettiler. Uzun bir dönem yayıncılar, kamuya korsanlığın örgütlü bir suç olduğunu, buradaki kayıpların ülkenin kültür hayatının gelişmesine engel olduğunu ve yayıncıların ve yazarların maddi ve manevi kayıplarının yanı sıra devletinde vergi kayıplarına neden olduğunu anlattılar. 2008 ve 2009 yıllarında 2-3 savcının olaya el koymasıyla eşzamanlı olarak 27 şehirde matbaa, dağıtımcı, satıcı ve kargoculara yapılan baskınlarda kamyonlar dolusu korsan kitap satışa sunulamadan yakalandı ve imha edildi. Korsan yayıncıların en önemli 3-4 tanesine vurulan bu darbeler ve kolluk kuvvetlerinin kanundaki görevlerini yerine getirmeleriyle beraber sokaklarda caddelerden korsan yayınlar yavaş yavaş çekildi.
sektörün büyümes Bu etkili çalışmalar sonucunda 2010 ve 2011 yılında Tablo -1 de görüldüğü gibi ISBN sayısı yani yeni yayınlanan kitap sayısı 43 bin 96 çeşide; 2019 yılında ise 68 bin 554 çeşide ulaşarak ülkemizin yeni kitap üretim sıralamasında dünyada 6. sıraya getirdi. 2011 yılında korsanların pazardan el çektirilmesiyle kitap üretim sayısı da Tablo-2 de görüldüğü gibi bağımsız yayıncıların ürettiği kitap adeti 289 milyona ulaştı. Bu üretimdeki artış 2019 yılında 423 milyon olurken Millî Eği-
yurt ç ve yurtdışı k tap fuarları
tim Bakanlığı’nın özel sektörden satın aldığı ve kendi matbaasında bastığı kitaplarla beraber toplam kitap üretimi de 577 milyon 48 bin 957 adet oldu. TÜİK verilerine göre 31 Aralık 2019 itibarıyla nüfusumuz 83 milyon 154 bin 997. Kişi başına düşen üretilen kitap sayısı 6,9. olarak gerçekleşti. Yeni başlık sayısındaki artış ve üretimdeki artışlar sektörün büyümesine sahne oldu. Ürün çeşitliğinin artmasıyla beraber bağımsız kitabevlerinin yanı sıra büyük AVM’lerin içinde açılan zincir mağazalarında çoğalmasıyla perakende kitap pazarı büyüme trendine girdi. Tablo-3 te görüldüğü üzere perakende kitap pazarı 2014 yılında 2,384 milyar dolar büyüklüğe erişti. Bu büyüme TL bazında devam etti ancak dövizdeki değişimler sonucunda 2014 yılında dünyadaki sektör büyüklüğü sırlamasında 11. olan ülkemiz gerileyerek 16. sıraya kadar düştü.
Ülke yayıncılığının uluslararası yayıncılarla işbirliği 80’li ve 90’lı yıllarda hem talep hem yayın çeşidinin azlığı nedeniyle daha çok dönemin telif ajansları kanalıyla yürütülüyordu. Sektöre giren yeni yayıncılarla çeşitlerde farklılıkları sunma gayreti ve çabası, uluslararası yayıncılarla daha çok ilişki içinde olma gayreti görüldü. Bu durum yayıncıların uluslararası kitap fuarlarını daha çok takip etmesini, yenilikleri yerinde izlemesini, telif hakları uzmanlarıyla, editörlerle bir araya gelmesi gibi sonuçlar getirdi. 2000’li yılların ortalarından itibaren Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Çetin Tüzüner’in öncülüğünde Frankfurt Kitap Fuarı’na ülke standıyla katılım başladı. Yayıncı ve yazar örgütlerinin oluşturduğu sivil bir ulusal komitenin aracılığıyla uluslararası kitap fuarlarına katılımlar gerçekleşmeye başladı. Bu girişimler ve o dönemde ülkenin yüzünün dönük olduğu AB katılım istekleriyle de birleşince 2008 yılında Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Konuk Ülke oldu. Böylelikle ülkenin birçok yayıncısı, yazarı, çevirmeni, kültür insanı konuk ülke etkinlikleri çerçevesinde fuara katıldılar. Yayıncılar, eserlerinin sergilenmesi ve telif hakları satışını da öncelemeye başlayarak hep alıcı olduğumuz bir pazarda cılız da olsa telif satışı yapmaya da çalıştı. Yayın dünyamızın dışa açılma çabaları aslında kişisel olarak benim de içinde bulunduğum ve isim babası olduğum bir projenin etkisinin olduğunu söylemek isterim. 2003 yılında dönemin Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun yayın dünyasıyla yaptığı istişare toplantısında Türkiye Yayıncılar Birliği adına hazırladığımız ve sunduğumuz Türk Edebiyatının Dışa Açılma (TEDA) dosyasının kamu tarafından kabul görmesi telif satışlarının önünü açtı. 2006 ve 2007’den itibaren hayata geçen projenin sonucunda bugün 3 binin üzerindeki eserin başka dillere çevrilmesi gerçekleşti. Tabii bunda Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat ödülünü almış olmasının da etkisini unutmamak gerek. Türk edebiyatına karşı uyanan merak sayesinde uluslararası pazarda bir gelişme olduğunu söylemekte fayda var.
SEKTÖR ÜZERİNE
61 KASIM 2020
SEKTÖR ÜZERİNE
Uluslararası dünyayla entegre olmaya başlanması ve Türkiye’deki kitap korsanlığı meselesinin büyük ölçüde çözülmesi ile beraber çeşitlilik arttı ve bugün yılda 69 bin yeni başlık yayınlanır hale geldi. Yayınlanan yeni kitap başlıkları içerisinde kültür yayınları yüzde 25-30 düzeyinde, ağırlıklı olarak çeviri eserler var. Yayıncılarımızın fuarlarda geliştirilen ilişkilerin bir sonucu olarak gündemi iyi takip etmeleri, bazen neredeyse aynı anda bazı eserlerin ülkemizde yayınlanır hale getirdi. Uluslararası fuarlardaki katılım için kurulmuş olan ulusal komitedeki yayıncı ve yazar örgütlerinin temsilcilerinin işbirliği, çok da alışık olmadığımız şekilde bürokrasinin dönüşümü sayesinde önemli çalışmalara imza atıldı; birçok ülkede Türkiye konuk olarak fuarlara katıldığı gibi birçok ülke yayıncıları Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda konuk ülke olarak ağırlandı.
stanbul k tap fuarı ve yerel fuarlar
62 KASIM 2020
Türkiye’de yayıncılığın 12 Eylül Darbesi sonrasında kafasını kaldırarak hayatına devam etmesinin önemli dönüm noktalarından bir tanesi de 1982 yılında Taksim’de bir otelin alt katında TÜYAP‘ın düzenlediği kitap fuarıdır. TÜYAP’ın başlattığı bu girişim kısa zamanda Tepebaşı’ndaki kat otoparkının üstüne taşınarak epi topu 5-6 bin metrekarelik bir alanda bugün hâlâ efsane olarak anlatılan hayatımızın en önemli kültür etkinliği haline gelmişti. TÜYAP Tüm Fuarcılık şirketi 2000 yılında büyüme eğilimindeki yayın sektörünün 5-6 bin metrekareye sığamayacağını görüp çok radikal bir karalarla fuarı, Beylikdüzü’nde yeni yaptığı alana taşıma kararı aldı. Aslında bu fuarın bu kadar uzak bir yerde olamayacağı fikri vardı ve buraya kimsenin gitmeyeceğini düşünülüyordu. 2004 yılında Türkiye Yayıncılar Birliği ve TÜYAP kitap fuarlarını tekrar ortaklaşa yapma iradesini gösterdiler. Karşılıklı atılan imzalardan sonra kitap fuarını birlikte geliştirme ve İstanbul Kitap Fuarı’nı Uluslararası Kitap Fuarı olması için çalışmalara hız kazandırdılar. Bu çalışmalarda fuar sırasında yapılacak olan etkinliklerin içeriklerinin geliştirilmesi, onur yazarı ve temanın seçimi, konuk ülke uygulamasının başlatılarak seçimi konusuna kadar varan bir dizi ortak çalışmaya sahne oldu. Ortaklaşa yürütülen bu çalışmalar ışığında İstanbul Kitap Fuarı’nda katılımcı sayısı, ziyaretçi sayısı artırıldı. Bu çalışmalar, İstanbul kitap Fuarı’ndan sonra sırasıyla İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır, Samsun, Erzurum,
Semih Sökmen’e Haluk Hepkon’a kadar yayıncı ödül alanlar arasında sayılabilir. Son dönemlerde de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesine alınan muzır kurulu da yetişkinler için yazılan kitapları da muzır ilan ederek 21. yüzyılda kitapların poşete konarak satışa sunulması kararlarını aldı. Yayıncılar çok uzun yıllara dayanan sansüre ve yasaklamalar karşı yürüttükleri mücadeleden ödün vermeden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki gibi yayınlama ve çoğaltma haklarını savunmaya devam edeceklerini her fırsatta savunuyorlar.
Eskişehir’e de taşındı. Kitap fuarlarının yapılıyor olması o bölgelerde de kültür hayatının renklenmesine ve okuma kültürünün gelişmesine neden oldu. Türkiye Yayıncılar Birliği ile TÜYAP‘ın yaptığı fuarların etkisi kısa zamanda o bölgelerdeki kitabevi sayısının artmasına ve kitapçılığın gelişmesini de beraberinde getirdi. Okurların kitabı olan ilgisinin arttığı, okulların ve öğretmenlerin kitap fuarlarını ziyaret ettiği, öğrencilerin daha sonraki yıllarda ellerinde kitap listeleriyle gelip kitaplara ilgi gösterdikleri gözleniyordu.
düşünce ve fade özgürlüğü Yayınlama özgürlüğü yayıncılık tarihimizin en sancılı konusudur. En son 12 Eylül yasaklarından en çok nasibini almış kitap yasaklamaları ve âdeta kitabın suç unsuru gibi gösterilmesi travmasını toplumun atlatması kolay olmadı. Atlattık mı o da belli değil ya. 1990’lar birçok kitap yasaklamasına ve yargılamalar ya sahne olurken 1995 yılında Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce İfade Özgürlüğü Ödülleri vermeye başlayarak yazar ve yayıncılarla dayanışmayı sağladı. Her yıl düzenli olarak yayınladığı raporlarla kamuoyunun dikkatini çekerek yayınlama özgürlüğü savundu yayıncılar. Ancak hiçbir dönem kitap yasaklama ve yargılamalar durmadı; kanuni dayanaklar değişmekle beraber yayıncılar, yazarlar, çevirmenler, yayıncılar, kitapçılar mahkemelere hâkim karşısına çıkmaya, yargılanmaya ceza almaya devam ettiler. Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü İzleme Komitesi her yıl bir dahaki yıl ümit ediyoruz ki bu ödülleri vermeyiz demesine rağmen 25 yılı aşkındır bu ödülleri vermeye devam etti. Yaşar Kemal’den İbrahim Kaboğlu’na Enis Batur’dan Ahmet Şık’a kadar birçok yazar, Ayşenur Zarakolu’dan Erdal Öz’e
kurultaylar, yayıncılık kongreler ve kamuyla l şk ler Yayıncılık sektörünün STK’ları başta Türkiye yayıncılar Birliği olmak üzere sivil kesimi olan derneklerin, meslek birliklerinin alana hakimiyeti, paydaşlarıyla ve birbirleriyle mesleki ilkeler çerçevesinde ortak hareket etmeleri yalnızca fuarlardaki gibi ulusal komite düzeyinde kalmayıp kamuya taleplerini sağlıklı bilgilendirmelerle yapmalarını sağladı. Bu alanda en önemli organizasyon, 5. Ulusal Yayın Kongresi’dir. 2009 yılı sonlarında yapılan kongrenin hazırlanmasında 9 kişilik ulusal komitenin 7’sinin STK temsilcilerinden oluşması, o günlerin havasını anlamak açısından çok önemli bir göstergeydi. Dönemin yönetişim anlayışıyla Ulusal Yayın Tongresinde yayıncılık sektörünün tüm paydaşlarıyla devletin çeşitli kurum ve kuruluşları bir araya geldi –yaklaşık 250 kişi- ve bizim ortaya attığımız “birlikte düşünelim birlikte yapalım” şiarıyla iki gün boyunca sektörün tüm sorunlarını enine boyuna tartıştı. Tespitler yapıldı çözüm önerileri karara bağlandı. Kongre, ilkinin yapıldığı 1939 yılındakinden sonraki en başarılı kongre olarak tarihe geçti. Bu kongre sonunda alınan kararların basıldığı kitap incelendiğinde sektörün bir yol haritasının çıkartıldığı görülür. Birçok kararın hâlâ uygulamaya konulmasının beklenmesine rağmen kongrenin bazı kazanımları da hemen etkinlik sonrasında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay tarafından kararlıkla hayata geçirildi. Bunların ilki, Kültürü Bakanlığı’nın üstlendiği bandrol dağıtım işlerini yayıncılık meslek birliklerinin ortaklaşa kurdukları bandrol dağıtım hizmeti verecek YAYFED Yayımcı Meslek Birliği Federasyonu’nun bandrol dağıtım işini üstlenmiş oldu. Bu kongre sonrasında varolan hazırlık komitesi, izleme komitesi olarak uzun bir dönem görev yaptı; kongrede alınmış olan kararları hayata geçirmek için de ça-
ba harcadı. Ancak, 3-5 karar dışında çok önemli sonuçlar elde edilemedi. Kongrede 5 yılda bir yapılması konusunda tavsiye kararı alınmasına rağmen 6. Ulusal yayın Kongresi 9 yıl sonra 2018 yılında tekrar yapılabildi. Bir önceki kongreden farklı olarak okuma kültürü ile ilgili yeni bir komisyon kurularak bu konuda hem kamunun hem özel sektörün neler yapması gerektiği konusunda çabalar harcanması gündeme taşındı. 6. Ulusal Yayın Kongresi’nde alınan kararlar, okuma kültürünün daha kapsamlı görüşülmesi dışında 2009 yılındaki yapılan kongrede alınan kararların bir kopyasıydı ve hâlâ çözüm bekleyen bir dolu kararı barındırıyordu. Bu kongrelerin dışında 2017 yılında yapılan 3. Kültür Şurası’nda yayıncılıkla ilgili alınmış kararların da birçoğunun kamu tarafından uygulamaya konulmak için hâlâ beklediğini ve o kararların da şura kitaplarında kaldığını söylesek herhalde haksız sayılmayız. Türkiye Yayıncılar Birliği de her iki yılda bir yayıncılık sektörünün sorunlarını tartışmak ve çözüm önerilerini oluşturmak için ilkini 2005 yılında hayata geçirdiği Yayıncılık Kurultaylarını yaptı. En son pandemide uluslararası yayın dünyasının birçok önemli yayıncı, yazarlarının yanı sıra ülkemizin paydaşlarının katılarak birçok konuyu tartıştığımız ve 2 bin kişinin izlediği başarılı kurultaylar yaptık.
d j tal b r dünya Dünyada dijitalleşmene ilk ayak sesleri, 1990’ların ikinci yarısında ansiklopedilerin cd-rom formatında pazara sunulmasıyla karşımıza çıktı. Ancak çok kolay kopyalanabilir olması nedeni ile uluslararası yayıncılar bu yeni teknolojiyi sadece dosya taşımakta kullanmayı yeğlediler. e-learning adı altında dijital teknolojiyi kullanan sistemlere ciddi yatırımlar yapmaya devam ettiler. Özellikle yurtdışında eğitim yayıncıları ve akademik yayıncılar dijital teknolojiye içeriklerini zenginleştirerek geçirdiler. Yayın dünyasının önde gelenleriyle dijital teknolojinin devleri ve dijital teknolojileri kullanan servis sağlayıcılar, kitap satış siteleri, dağıtımcılar arasında ilk yıllarda sert geçen ticaret savaşları gördük. Teknolojik üstünlüğünün kibri ve böbürlenmesiyle bazı firmalar yayıncılara bazı şartları dikte etmeye kalktıysa da içeriğin gücüne inanan yayıncıların kurduğu savunma ve iş geliştirme hattı sonunda dijital dönüşüm konusunda yayıncılarla dikte ettirenleri bir araya getirip iş modellerini konuşmaya kadar götüren uzlaşmalara sahne oldu. İçeriği üreten yayıncılar teknolojiyi görmezden gelmek
yerine yavaş yavaş (özellikle akademik ve eğitim yayıncıları) içerikleriyle beraber teknolojik dönüşüm geçirdiler ya da bir başka deyişle teknoloji firmaları haline geldiler.
e-k taplar e-book formatının hızlıca yayılacağını düşünen bazı şirketler ürettikleri okuma tabletleriyle başlangıçta başarılı işler yaptılarsa da beklenen e-kitap satışlarındaki patlamalar ne yazık ki olamadı, sürdürülebilir iş modelleri geliştirmeleri de sağlanamadı. Ülkemizde de e-book ve dijital kitap, 2010 yılından itibaren pazara sunuldu, ancak önerilen iş modeliyle birlikte genel olarak dünyada olduğu gibi ülkemizde de dijital okumanın sürekliliği olmayınca beklenen büyük atılımlar da olmadı, olamadı. Bugün e-kitap satışı yapan satıcılar olmasına rağmen kültür kitaplarındaki e-kitap satışları yayıncıların bu alana yaptıkları yatırımlarını geriye döndürmediği gibi yatırım heveslerinin de kırılmasına neden oldu. Belki başka bir iş modeliyle daha başarılı bir dönem ileride olur mu onu da bekleyip göreceğiz.
sesl k taplar Dijital teknolojinin yarattığı platformlardan müzikte ve sinemada olduğu gibi sesli kitapların hem dünyada hem de ülkemizde pazardan pay almaya aday olduğu görüldü. Bu alana yatırım yaparak online platform üzerinden sesli kitaplara abonelik veren kuruluşların yaptıkları ön ödemeli ve tüm prodüksiyon maliyetlerini üstlenen yapılar, yayıncılara içeriklerini sunarken bile avanslı bir gelir modeli sunması ve etkin pazarlama yöntemlerini kullanarak başarılı olmalarıyla yolda, mutfakta, uçakta, araçta dinlenen alternatif okuma metodu yarattılar.
kitap satış siteleri pazarın yükünü kaldırıp taşıyamadı ve yayıncılar da bunun üzerine bilgi amaçlı kullandıkları kendi sitelerini satışa da dönük hale getirdiler. 2019 yılında özellikle kültür yayınlarının satışında ölçümlerimize göre yüzde 25,5 civarında olan online satışlar, Nisan-Mayıs ayında yüzde 95 oranını yakaladı. Bugün bile kültür yayınlarının yüzde 60’ının online olarak gerçekleştiğini görebiliyoruz. Bu e-ticaretteki online kitap satışlarında bizde ne yazık sitelerin birbirleri arasındaki rekabet, yıkıcı indirim boyutlarında. Bu durum, kültürel çeşitliliğimizin vazgeçilmezi olan kitapçıların işini zorlaştırmakta. Gelişmiş ülkelerde örneğin Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda ve Güney Kore’de varolan sabit fiyat kanunlarıyla kitap satışlarında indirimli satışlar yasaklandığı için kitapçılar bir nevi kamu hizmeti olan kitapçılık faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. Yayıncılar üzerinde bizdeki gibi büyük tedarikçilerin çalışma koşullarıyla ilgili baskısı olmadığı için de kitap fiyatları, Amerika ve İngiltere gibi vahşi ticaretin olduğu yerlere göre yıllardır artmadan makul seviyelerde duruyor. Bizim de sektör olarak tüm paydaşlarımızla uzun zamandır gündemimizde olan yazılı kültürü koruma kanununun hayata geçirme çalışmalarımız gerçekleşirse çok büyük bir geleneğe sahip yazılı kültürümüz online’daki yıkıcı indirimlerin tehdidi altında kalmadan hayatına devam edebilir. Dünya Kitap ekine nice yıllar dilerken bu garabet günlerin bitmesini ve sağlıklı günlerin bir an önce gelmesini umuyorum.
SEKTÖR ÜZERİNE
e-t caret Dijital dönüşüm, e-ticarette yeni fırsatlar yaratarak basılı kitap satışı, dağıtımı, bilgi paylaşımı raporlaması gibi birçok kolaylığa erişmemize neden oldu. e-ticaret kitap satış siteleri yoluyla uzaklar yakın, bilgiye ve esere çabuk ulaşımı sağladı. İlk başlarda 2-3 adet olan e-ticaret kitap satış sitelerinin yanına yeni oyuncuların katılmasının yanı sıra her türlü ürünü satan büyük e-ticaret siteleri de kitabın cazibesini kullanarak ya da kendi deyimleriyle “müşterilerine kitabı da sunarak!” kitap pazarında oyuncu oldular ve pay aldılar.
pandem dönem Pandemi sırasında anlaşıldı ki kültürel çeşitliliğin bütünlüğü açısından varolan
Türkiye Yayıncılık Sektörü Verilerine Genel Bakış Yayınevi sayısı Perakendeci sayısı Dağıtımcı sayısı Toplam Yayınevi çalışan sayısı Perakendeci çalışan sayısı Dağıtımcı çalışan sayısı Toplam
2.212 5.000 60 7.272 18.000 50.000 5.200 73.200
63 KASIM 2020
YIL DÖNÜMÜ
sem h balcıoğlu
64 KASIM 2020
Yıllar önce Dünya K tap'ın y ne b r yıldönümü ç n yaptığı b r desenle Sem h Balcıoğlu'nu sevg yle anıyoruz.
iş dünyası için 15 kitap
İŞ'TE KİTAP
Konular, kavramlar, teor ler değ ş yor, k taplar hep var… Bu nedenle, Dünya K tap’ın 30. yılında farklı konulardak k taplardan b r seçk oluşturduk.
D
eğişim ve dönüşüm... Hiç değişmeyen ve gündemimizden hiç düşmeyen kavramlar. İş dünyası ve ekonomi, hayatın içinde ve sürekli değişip dönüşüyor. Bu gerçeği, bu alandaki kitaplardan da takip edebiliyoruz. Krizin içeriği ve adı değişiyor, ama krizler hep var; iletişimin mecrası ve tarafları değişiyor, ancak iletişim de hep var; kişiler ve şirketlerin isimleri değişiyor, ancak farklı olanlar ve farkında olanlar hep var. Konular, kavramlar, teoriler değişiyor, kitaplar hep var… Bu nedenle, Dünya Kitap’ın 30. yılında farklı konulardaki kitaplardan bir seçki oluşturduk.
çarpıcı şekilde aktarmasından kaynaklandığını söylüyor. Yazar kitapta kendi blogundan da bazı yazılara yer vermiş. Bu yazıların yazıldığı dönemin gündeminden bağımsız olarak okunması gerekirken, kurum itibarı ve bunlardan çıkartılacak dersler başlıkları ile ilişkilendirebileceğimiz olaylar yazıların ana fikrini oluşturuyor. Yazar kitabında gazete, televizyon ve sosyal medya ortamlarına yansımış, binlercesine tanık olduğumuz her biri kurumsal ders niteliğindeki konulara da pey bir yer veriyor.
HİKÂYE ANLATICISININ YOLCULUĞU, Nur Sevsem Gürvardar, Destek Yayınları, 256 s. PATRONLAR, CEO’LAR VE ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER İÇİN KURUMSAL DERSLER, Sal m Kadıbeşeg l, C n us Yayınları, 307 s. Kariyerinin özellikle 2000’li yıllardan sonraki döneminde, itibar yönetimini anlatmak için “şablonlarla” oluşturduğu yazılarını ve konuşmalarını belirli kavramlar üzerine oturtmuş olan Salim Kadıbeşegil, kendi içinde matematiksel bir tutarlılık olduğu için kitabına bu kavramlarla ilgili yazdığı ve bazı dergilerde çıkan yazılarını almış. Birbirinden bağımsız yazılar arka arkaya geldiğinde kavram ve içerik olarak bazı tekrarların “ısrarla” yapıldığı izlenimi edinebilecek olan okuyucuya, bu durumun dağarcığında başka örnek ve açılımların olmamasından değil, konuyla ilgili tutarlılığı en
Önce hikâye anlatımı ve hikâyeleştirmenin ne olduğuyla başlayan Nuri Sevsem Gürvardar, ardından algı yönetimi, pazarlama, propaganda ve hikâyeleştirme kavramlarını birbirinden ayırıyor. Sonrasında hikâyelerin beynimize neler yaptığını inceleyen Gürvardar, hikâyelerin beyin kimyamızda meydana getirdiği değişiklikleri bilmenin tasarlayacağımız hikâyeleri seçmede bize kolaylık sağlayacağını iddia ediyor. Devamında iyi hikâyelerin dünyasına giriyor ve asırlardır anlatılan masalların veya yüz milyonlarca dolar hasılat yapan filmlerin ardındaki sırlara ulaşmaya çalışıyor. Daha sonrasında hikâye tasarımına yumuşak bir geçiş yapan Gürvardar, iyi bir hikâyenin olmazsa
olmazlarına göz atıyor. Son olarak ise hikâyeleştirmenin günümüzde nasıl hoyratça kullanıldığını inceleyen yazar, işte, sunumda, pazarlamada, siyasette ve aklımıza gelebilecek her alanda karşımıza çıkan hikâyelerin satır aralarını okumayı öğrenmenin önemini vurguluyor ve iyi bir hikâyenin her zaman iyi niyetli olmadığı konusunda okuyucuyu uyarıyor.
doğan selçuk
DAHA YENİ BAŞLIYOR: Geleceğ n Dünyasında Esnekl k, Yakınsama, Ağ Yapısı ve Karanlık Taraf, Faruk Eczacıbaşı, Koç Ün vers tes Yayınları, 296 s. Kendi kişisel deneyimlerinden, Eczacıbaşı Holding’in “kompüter” serüveninden, Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlerden ve dünyadaki son gelişmelerden yola çıkarak, her gün daha büyük bir ivmeyle hayatımıza giren teknolojik gelişmelerin getirdiklerini ve götürdüklerini inceleyen Faruk Eczacıbaşı, gelecekte dünyayı iyisi ve kötüsüyle nelerin beklediğini tartışıyor. Yazar hepimizi daimi göçmenliğe mahkûm eden hızdaki gelişmeleri analiz ederken kolaycı bir biçimde geleceği öngörmek hatasına düşmüyor. Bu eski dünyayı da içeren yeni dünyayı hakkıyla ele alabilen analizlerde hem eskiyi hem yeniyi, hem teknik hem sosyal olanı aynı anda tartışma zorunluluğu nedeniyle, kitapta hem Bitcoin hem de Berlin Duvarı ele alınıyor, hem radyonun ilk günleri hem de yapay zekânın son gelişmeleri yer alıyor. Yazar ayrıca esneklik, yakınsama, ağ
65 KASIM 2020
İŞ'TE KİTAP
yapısı ve karanlık tarafın birbirlerinden ayrı olmadığını vurguluyor. Yazara göre, internet, yapay zekâ, akıllı cep telefonları vesaire gibi yeniliklerde “Ben iyi yanlarını alayım gerisi kalsın” demek mümkün değil. Hepsi aynı anda geliyor, etkileşiyor ve daha alışmaya fırsat bulamadan değişiyor.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN LİDERLİK SIRLARI, Adnan Nur Baykal, Human st K tap Yayıncılık, 336 s. Yazım geleneğimizde bir konuyu anlatırken tasvir ve örneklerin geniş yer tutmasından hareket eden Adnan Nur Baykal, soyut özellikleri anlatmak için somut örnekler veriyor ve bu nedenle de kitabın merkezine anekdotları koyuyor. Kitabı bir liderde olması gereken özellikler etrafında şekillendiren ve elli ana özellik tespit edip bunları alfabetik olarak düzenleyen Baykal, her bir özellik ile ilgili Atatürk’ün seçme sözlerini, bu özelliği vurgulayan anekdotlarını ve özelliğin en sonuna da prensipleri koyuyor. Bir liderlik özelliğiyle ilgili seçme sözleri, anekdotları ve prensipleri bir arada gören okuyucunun o özelliği gözünün önüne getirip kendinde o özelliğin ne derece var olduğunu tespit edebilmesini sağlamayı amaçlıyor. Kitabın genel gidişatı içinde konuya fazla müdahale etmeyen yazar, okuyucuyu Mustafa Kemal Atatürk’ün “liderlik sırları”yla baş başa bırakırken, kitabın sonuna “Kendinizi Test Edin” bölümü koymuş. Bu testin yardımıyla okuyucunun “Yöneticilik Özellik Envanterini” kendi kendine çıkarabilmesine ve eksik özelliklerini telafi edebilmesine hizmet etmeyi hedefliyor.
66 KASIM 2020
DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜN YOL HARİTASI, ENDÜSTRİ 4.0: Değ ş m n Değ şt rd kler , Lütf Ap l oğulları, Aura K tapları, 240 s. Lütfi Apilioğulları, verimlilik, hız ve kalite anlamında, daha
rekabetçi olabilmek için yapılması gerekenleri; Endüstri 4.0 ve üretim stratejileri perspektifinden ele alıyor. Apilioğulları, kitabın ilk bölümünde değişimin oluşturduğu eko-sistem, 4.0 teknolojileri ve değişimin günümüz üretim süreçlerinde neleri değiştirdiği; ikinci bölümde teknoloji ve inovasyon döneminde nerede olduğumuz ve değişimde başarısızlığın temel nedenleri; üçüncü bölümde dijital dönüşüm sürecinde izlenmesi gereken yol haritası; dördüncü bölümden itibaren ise, Endüstri 4.0’a geçiş için gerekli olan Endüstri 3.0 standartlarının nasıl kurulacağı ve bunun için gerekli olan stratejilerin/metotların neler olduğu üzerinde duruyor. Beşinci bölümde belirsizliğe karşı mücadele edebilmek için çevik üretim felsefesinin temel yapıtaşları; altıncı bölümde kalite, kalitenin maliyeti ve altı sigma/ dmaic konuları; yedinci bölümde Toyota tarafından geliştirilen ve süreç iyileştirme çalışmalarında oldukça sık kullanılan pratik problem çözme metodolojisi uygulamalı örnekler üzerinden değerlendiriliyor. Son bölümdeyse, kitaptan çıkarılması gereken dersler kısa özet halinde sunuluyor.
HAYATIN İÇİNDEKİ İKTİSAT: İkt sad Davranışlara Farklı B r Bakış, N. Emrah Aydınonat, Ü. Barış Urhan, İlet ş m Yayınları, 271 s. İktisadi davranışlara farklı bir bakış sunmayı amaçlayan sorulardan yola çıkan makalelerden oluşan kitap, modern insanın arızalarının bir kısmını daha yakından tanımayı ve bunların iktisadi sonuçlarını incelemeyi hedefliyor. Mesela insanların kredi kartı kullanırken neden kendinden geçtiğini, üye olduğu spor salonuna neden gitmediğini ve pazarlık yaparken neden başarısız olduğunu açıklamaya çalışıyor. Dahası, kredi kartı borçlarından kurtulmanın yollarını,
başarılı olmak için ihtiyaç duyduğumuz karakter özelliklerini ve etkili pazarlık yapmanın sırlarını paylaşıyor. Kitapta böbrek piyasasından kayıt dışı ekonomiye kadar pek çok ilginç konu yer alıyor. Bu konuların ortak noktası, iktisadın nasıl bir bilim olduğuna dair yerleşik fikirleri değiştirecek çalışmalara dayanıyor olması. Aydınonat ve Urhan kitabı derlerken okuyucuyu iktisattaki ilginç ve nispeten yeni çalışmalarla tanıştırmayı, biraz meraklandırmayı ve daha fazla okumaya heveslendirmeyi amaçlıyorlar
A’DAN Z’YE FİNANSAL OKURYAZARLIK, Dr. Haşmet Sarıgül, Der Yayınları, 318 s. Yapılan araştırmalar finansal okuryazarlığı olmayan bireylerin finansal ürünleri anlamakta zorlandığını, finansal konularda karar alırken veya işlem yaparken kaygılanabildiklerini göstermektedir. Diğer taraftan çok sayıda çalışma finansal konularda bilgili olan bireylerin kendilerinin ve ailelerinin refahını sağlama ve artırma doğrultusunda daha doğru kararlar alabildiklerini ortaya koymaktadır. Kitap temel olarak finans konusunda olsa da, Haşmet Sarıgül bireylerin parayla ilişkilerinde doğrudan ya da dolaylı etkisi olan hukuk, maliye, pazarlama, insan kaynakları
yönetimi, finansal ekonomi ve çalışma ekonomisi gibi farklı bilim dallarından da faydalanmış. On beş bölümden oluşan kitapta gelir ve servetten ücrete, tüketimden vergiye, borçtan kredi kartlarına, tasarruftan yatırıma ve sigortaya her konuyu ilgili başlık altında inceliyor. Sınıflandırılan konular ekonomi ve işletme eğitimi almamış bireylerin de anlayabileceği sadelikte açıklanıyor ve alacakları kararlar ile uygulamalarda faydalanabilecekleri nitelikte ele alınıyor.
açıklıyor, yapılması gerekenleri anlatıyor ve onlara Krizden Çıkışın yolunu gösteriyor. Deming’e göre, Batı yönetim tarzı endüstrinin düşüşünü durdurmak ve yeniden yükselmesini sağlamak için değişmek zorunda. Krizin farkına varmak, ardından da eyleme geçmek gerekiyor ki, bu da yönetimin işi. Bu nedenle, gerçekleşmesi gereken dönüşümün ilkelerini 14 başlık altında toplayan Deming, bir yönetim teorisi ortaya koyuyor. Deming, sadece imalat sektörüne değil, hizmet sektörüne dönük de bilgiler veriyor.
BÜYÜK LİDERLER NASIL DÜŞÜNÜR?, Lee G. Bolman / Terrence E. Deal, Türkçes : Oya Erol, Sola Yayınları, 304 s.
ORİJİNALLER, Adam Grant, Türkçes : Barış Emre Alkım, Modus K tap, 268 s. Adam Grant’a göre orijinalliği savunmayı seçenler, bizi ileriye taşıyorlar. Yıllar boyu onları inceledikten, onlarla etkileşimde bulunduktan sonra, onların da bizimle aynı korkuları, aynı şüpheleri olduğunu; onları bizden ayıranın ise ne olursa olsun eyleme geçecek kararlılığı bulabilmeleri ve hiç denememenin, başarısız olmaktan daha çok pişmanlık verdiğini yürekten bilmeleri olduğunu ifade eden Adam Grant; iş, politika, spor ve eğlence alanlarını kapsayan şaşırtıcı araştırmalar ve öyküler kullanarak ilerlemenin önündeki engellere ve yaratıcı, ahlaki ve örgütsel değişime odaklanıyor. Kitabın ilk bölümünde orijinal fikirlerin üretilmesinde, tanınmasında ve dile getirilmesinde bulunan risklerin nasıl yönetileceğini anlatan yazara göre, gelecek vadeden bir fikir bulduğunuzda, bir sonraki aşama bu fikri etkili bir şekilde duyurabilmektir. Kitabın ikinci kısmı, orijinalliği daha da yaymak için yaptığımız seçimleri ele alıyor. Daha sonra, işbirlikleri kurmanın güçlüklerine değinen yazar, orijinal bir fikir için nasıl destek sağlayacağımızı, reddedilmenin risklerini nasıl azaltacağımızı irdeliyor. Kitabın üçüncü kısmı aile içinde ve işyerinde orijinalliği serbest bırakmak ve sürdürmekle ilgili.
Yazarlar kitabı “Organizasyonları Yeniden Yapılandırmak” adlı kitaplarının daha kısa ve daha uygulanabilir bir versiyonunu talep eden okuyucularının isteği üzerine kaleme almışlar. Yeniden yapılandırma ile ilgili fikirlerinin ve liderlik odaklı hazırlanmış dört çerçeveli modellerinin kompakt bir örneğini sunuyorlar. Hikâye anlatmanın genelde bir şeyler öğretmenin en iyi yolu olduğunu düşündüklerinden, büyük liderlerin düşünce ve davranışları hakkında daha gerçekçi dersler vermek için vaka ve örnekler kullanıyorlar. Kitabın amacı, okuyucuya başrolde oynayabilmesi için gereken yeteneklerini özgür bırakarak ve onu bilişsel engeller içinde kalmaktan kurtararak büyük liderler gibi düşünmesini sağlayacak araçlar sunmak... Bunun için okuyucuya dört farklı ve güçlü liderlik çerçevesi sunuyorlar. Bu çerçevelerin her biri organizasyonel gerçekliğin hayati bir dilimini ele alıyor. Bu dilimler ustaca birleştirildiğinde liderlerin karşı karşıya kaldıkları her durumda, zorluk ve fırsatları daha kapsamlı bir şekilde görmelerini sağlayacağını iddia eden yazarlar, herkesin kapasitesini bütüncül bir düşünmeyle geliştirebileceğini savunuyorlar.
İŞ'TE KİTAP
İŞ DÜNYASINDA EZBERBOZANLAR, Gerry Thompson / Dav d W. Mellor, Türkçes : Üm t Şensoy, Türk ye İş Bankası Kültür Yayınları, 227 s. Kitapta yer alan liderler ve onların kurduğu şirketler, çağdaş iş dünyası üzerinde çok büyük bir etkiye sahipler. Yazarlar, bu şirketlerin yaşam öykülerini, -yarattıkları etkiyi, geçtikleri dönüm noktalarını, verdikleri önemli kararları ve karşılaştıkları zorlukları ana hatlarıyla ortaya koyarak- kuruluş aşamasından başlayıp dünya çapında başarılı profesyonellik noktasına kadar takip ediyorlar. Bunu yaparken okuyucuya da kendi iş ortamlarına uyarlayabilecekleri bol miktarda esin verici fikir, eylem ve strateji veriyorlar. Kitabın temel malzemesini etkileri tüm iş dünyasında hissedilmiş, ezberleri bozmuş 31 yenilikçi liderle yapılmış doğrudan görüşmeler oluşturuyor. Yazarlar, her katılımcı için ayrı bir bölüm açmış ve bölümleri tematik olarak gruplamışlar. Ezberbozan bu 31 kişiyi öncüler, oyunbozanlar, değer odaklı iş yapanlar, topluluk oyuncuları ve gelecek vadeden etkileyiciler olarak beş sınıfta tasnif etmişler. Yazarlar kitabın sonunda ezberbozanların ortak özelliklerine ilişkin izlenimlerine de yer veriyorlar.
KRİZDEN ÇIKIŞ, W. Edwards Dem ng, Türkçes : Cem Akaş, Kalder Yayınları, 418 s. Kalite nedir, kim tanımlar, kim kaliteye dikkat eder, bir ürünü alıp almamaya kim karar verir? Kaliteyle ilgili algılamalar durağan değildir, değişirler. Kalite kavramı dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Deming, bu soruların cevaplarını verdiği kitabında yöneticilerin yanlış yaptığına inandığı birçok durumu örneklerle
67 KASIM 2020
İŞ'TE KİTAP
NE ZAMAN, Dan el H. P nk, Türkçes : M rel Benven ste, Maltepe Ün vers tes K tapları, 256 s. Hayatımız âdeta “ne zaman” sorusu üzerine kurulu: Yeni bir girişim için atacağımız adım, okula başlangıç, evlilik, taşınma, iş değişikliği... Zamanlamanın kritik önemde olduğu bu tür kararları genelde sezgilerimize ve varsayımlara dayanarak alıyor ve kimi durumlarda da pişman olabiliyoruz. Psikoloji, biyoloji ve ekonomi alanında yapılan zengin çalışmalara dayanan Daniel H. Pink, söz konusu pişmanlığın kader olmadığını, zamanlamaya dair yapılacak küçük düzenlemelerle büyük farklar yaratılabileceğini iddia ediyor. Zamanlama alanında yapılan güncel veri ve araştırmaları, hikâye anlatıcılığıyla harmanlayan yazar, okuyucuyu daha doyumlu bir hayata davet ediyor. Zamanlamanın altında saklı olan bilimsel gerçekleri ortaya çıkarmak amacıyla, iki araştırmacıyla birlikte ekonomi, anesteziyoloji, antropoloji, endokrinoloji, kronobiyoloji ve sosyal psikoloji gibi alanlarda yürütülen yedi yüzü aşkın araştırmayı inceleyen Pink, bu araştırmaların sonuçlarını kullanarak insan yaşamını kaplayan ama genellikle saklı kalan soruları ele alıyor.
68 KASIM 2020
teoriler ve yeni araştırmalarla ilgili dinamiklerle inovasyon ve girişimcilik uygulamalarını anlatmaya odaklanan yazarlar, inovasyon ve girişimciliğin farklı tanımları ve tiplerini haritalamaya, inovasyon ve girişimcilik arasındaki ilişkiyi ve girişimciliğin kamu sektörünün ve özel sektörün performansı üzerindeki etkisini tanımlamaya çalışıyorlar. Sosyal inovasyon ve girişimcilik konularını işledikten sonra, küresel inovasyon dağılımındaki eşitsizliğin neden ve sonuçlarını, gelişen pazarlardaki fırsatları ve karşılaşılan problemleri, ulusal inovasyon sisteminin bileşenlerini ve bu bileşenlerin ülkenin inovasyon derecesini nasıl etkilediğini açıklıyorlar. Kitabın diğer kısımları ise bir model geliştirmeye odaklanıyor.
İNOVASYON VE GİRİŞİMCİLİK, Joe T dd / John Bessant, Türkçes : A. Esra Aslan, Nobel Akadem k Yayıncılık, 524 s.
YE O KURBAĞAYI!, Br an Tracy, Türkçes : Aydın Arıtan, Arıtan Yayınev , 160 s.
Uzun zamandır girişimcilik kavramı küçük işletme kurmaya ve inovasyon kavramı da yeni ürün geliştirmeye odaklanmıştır. Bu kitapta girişimcilik ve inovasyon teorisinin ve uygulamasının yeniden birleştirilmesi amaçlanıyor. İlgili teori ve araştırmaları gözden geçiren yazarlar, bunları sentezlemenin yanı sıra inovasyon ve girişimciliğin geniş bir alandaki uygulamalarına vurgu yapıyorlar. Kitabın ilk kısmında kilit
Kitaptaki “kurbağa” kişinin en büyük ve en önemli görevini ya da işini anlatmak üzere kullanılan bir metafor. Yazara göre, onunla ilgili olarak hemen şimdi bir şeyler yapmaya başlamazsanız, onu savsaklayıp, ertelemeniz neredeyse kaçınılmaz olur. Yazar şöyle bir deyişten de bahsediyor: “Eğer iki kurbağa yemeniz gerekiyorsa, en çirkin olanından başlayın.” Diğer bir deyişle, önünüzde iki önemli iş varsa, bunlardan en büyük, en zor ve en önemli olanından
başlayın. Kendinizi, hemen başlamak ve başka bir şeye geçmeden o işi bitirmek üzere disipline edin. Bunu bir “test” ya da kendinize bir “meydan okuma” olarak değerlendirin. Daha kolay olandan başlamak tuzağına düşmeyin. Kendinize daima şunu hatırlatın: Her gün verdiğiniz en önemli karar, hemen şimdi ne yapacağınız ve daha sonraya hangi işi bırakacağınız kararıdır. Ve son olarak: “Eğer kurbağayı canlı canlı yemeniz gerekiyorsa, uzun süre oturup onu seyretmenin size bir faydası olmaz.” Tracy, bu kitabı okuyucuya kariyerinde nasıl daha hızlı yükselebileceğini göstermek üzere yazdığını vurguluyor.
ZİHİN HARİTALARI, Tony Buzan / Barry Buzan, Türkçes : Güntülü Tercanlı, Alfa Yayın Grubu, 212 s. Beynimizin yapısı ve işleyişi ile ilgili bildiklerimiz son birkaç yüzyıla dayanıyor. Beyni tam olarak anlayabilmemiz için katetmemiz gereken uzunca bir yol var. Yazarlar beynin şaşırtıcı yapısı ve işleyişi hakkında bilgiler sunarken, evrensel anlamda dahi olarak kabul edilen insanların herkeste var olan becerileri nasıl kullanmış olduklarını ve insanların yüzde 95’inin neden beyinlerinin işleyişinden memnun olmadıklarını anlatıyorlar. Zihin Haritası öncelikle hafızayı geliştirici bir araç olarak ortaya çıktığı için Zihin Haritası’nın bunu nasıl yaptığını ve eski hafıza geliştirme tekniği olan ‘loci’ ile bağlantısını ortaya koyduktan sonra, beyin fırtınasından nasıl iki kat daha fazla fikir üretebildiğini ve yaratıcı düşünme yetisini nasıl kuvvetlendirdiğini irdeliyorlar. Zihin Haritası’nın karar verme ve düşünceleri düzenlemede kullanımına değinen yazarlar, kavramın okulda, günlük hayatta ve iş hayatındaki geniş kullanım alanları ile okuyucuyu tanıştırıyorlar. Kitabın son kısmında ise, Zihin Haritası’nın teknoloji ile nasıl bütünleştiğini ele alıyorlar.
69 KASIM 2020
KİTAPLI KALIN
bir imecenin, sevginin ürünü
30.
faruk şüyün
70 KASIM 2020
yıl yazısı yazmak, herhalde az yayın yönetmenine nasip olur. Bu nedenle bugün kendimi çok şanslı hissediyorum. Yıllar yıllar önceydi diye başlayabilirim bir zamanlar yayıncılığın merkezi Cağaloğlu günlerini anlatmaya. Üstad (ben, öyle seslenirdim ona) Nezih Demirkent bir gün şöyle demişti -çok gençtim çok şeyler yapmak istiyor, her fırsatta düşüncelerimi, projelerimi kendisine aktarıyordum: “Farklı farklı şeyler peşinde koşuşturup onlara az az yüzeysel ulaşacağına elinde varolanı derinleştirip en iyisini yapmalısın.” Üstadın bu cümlesi, daima kulağımda küpe olarak kaldı. Ve o günden sonra, üzerime aldığım her işi, en iyi şekilde yapmak için onun dediği gibi yürütmeye çalıştım. Kitap dergisi de benim için iyi bir fırsat oldu. Üstad, bizden bir iki ay önce çıkmaya başlayan bir ek dışında kitaplarla ilgili yayınların olmadığı bir ortamda kendisine götürdüğüm aylık yayın projesine “evet” demişti. 1991 Kasım’ındaki ilk sayının ardından “Kitap” isimli bu derginin gelişmesi, “yayın dünyasının belleği” sloganını hak etmesi için gereken desteği daima verecekti. Dünya Kitap, Dünya Gazetesi birlikte ücretsiz olarak bütün Türkiye’ye dağıtıldı. Koltuğumun altına dergileri sıkıştırıp Tüyap kitap fuarında tek tek yayınevi stantlarına uğrayarak dergiyi dağıttım. Bu geleneği, geçen seneye kadar aksatmadan sürdürdüm, ne yazık ki pandemi nedeniyle bu sene İstanbul Kitap Fuarı ve diğer fuarlar yapılamıyor… Üstadın zamansız aramızdan ayrılışının ardından ilk sayısından beri dergiyi yakından izleyen Didem Demirkent de desteğini hiç esirgemedi. 30. yılımızda bu gelenek bugün, Yönetim Kurulu Başkanımız Hakan Güldağ önderliğinde sürüyor. Güldağ’ın desteği, Dünya Gazetesi çalışanlarının elbirliğiyle Dünya Kitap her geçen sayıda etkinliğini artırarak yayın dünyasının belleği olmaya devam ediyor. Bütün çalışma
arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum. 30 yıl boyunca artık farklı yerlerde çalışan birçok arkadaşımızın bize emeği geçti. Bugün Doğan Kitap’ın Yayın Yönetmeni olan Cem Erciyes, Nermin Sayın, Gülfam Aydın, Nazlı Beşer... Geçtiğimiz yıla kadar Yazıişleri Müdürlüğü’nü üstelen Nermin, bu özel sayı için bir not gönderdi: “Dünya Kitap’ın güzel bir geleneği vardır. Her yıl Kasım dergisi çıkınca yılın bütün sayıları muhafaza edildikleri yerden alınır, sıraya dizilir ve cilde gönderilirler. Rengi vişne çürüğüne yakın, numaraları yaldızlı sarı, oturaklı ciltlerdir bunlar. İçlerinde neler neler yoktur ki… En çok da emek… Dünya Kitap, 30. cildine başlıyor bu sayıyla… Faruk Şüyün uzun yıllar parçası olduğum derginin 30. yaşı için yazmamı isteyince aklıma ilk onlar geldi. Ve kütüphanede daha nice cilde yer olduğu… Ne güzel.” Ali Bayram sayfalarımızı, Benan Demirtaş kapaklarımızı yaptı. Atilla Birkiye, Aygören Dirim, Korkut Akın, Mehmet Başaran, Metin Celâl, Metin Cengiz, Murat Çulcu, Nevzat Işıltan, Raşit Gökçeli, klasik KİTAP yazısı ve özel günler için tüm logolarımızı hazırlayan Selahattin Ganiz… Halen her ay yazan Ayfer Gürdal Ünal, Çiğdem Sirkeci, Doğan Selçuk… Bugün aramızda olmayan çok sevdiğim, çok özlediğim yayıncılar Ahmet Tevfik Küflü, Erdal Öz, Nazar Fikri, Turhan Bozkurt… Ve tabii ki her zaman destek veren onlarca yayıncı dostumuz… Karikatürleriyle hep yanımızda olan yine çok özlediğim Ferruh Doğan, Semih Balcıoğlu; fotoğraflarıyla Ara Güler… Gazetede aynı odayı paylaştığımız tiyatro sanatçısı rahmetli Ergun Köknar… Ve ilkgençlik yıllarımdan bu yana hem edebiyatçı hem insan olarak çok sevdiğim Selim İleri… Onun katkıları başlıbaşına bir yazı konusu olabilir… Yazılarını esirgemeyen
yüzlerce yazar, ilan vermeyen onlarca yayıncı… Yıldönümümüzü duyunca telefonlarla, maillerle güzel dileklerini iletiyorlar. Hepsini yazmam mümkün değil; ikisini buraya almak istiyorum. Ataol Behramoğlu şöyle diyor: “Kültür yaşamımızda özlemini en çok duyduğumuz şeylerin başında devamlılık gelir. Dünya Kitap ve bu değerli yayının odağında Faruk Şüyün’ün gerçekleştirdiği etkinlikler bir devamlılık ve tutarlılık örneğidir. Dünya Kitap’ın 30. yılını ve kardeşim Faruk Şüyün’ü kutluyorum.” Selim İleri ise şunları söylüyor: “30 yıl kitap sevgisi! Kitabın çoğalması emek ve tutkusu. Sevgili Dünya Kitap sana gönül borcu! Seni var edenlere saygılarımla.” Yazılarını esirgemeyen yüzlerce yazar, ilan vermeyen onlarca yayıncı… Yıldönümümüzü duyunca telefonlarla, maillerle güzel dileklerini iletiyorlar. Hepsini yazmam mümkün değil; birini, Ataol Behramoğlu’nunkini buraya almak istiyorum: “Kültür yaşamımızda özlemini en çok duyduğumuz şeylerin başında devamlılık gelir. Dünya Kitap ve bu değerli yayının odağında Faruk Şüyün’ün gerçekleştirdiği etkinlikler bir devamlılık ve tutarlılık örneğidir. Dünya Kitap’ın 30. yılını ve kardeşim Faruk Şüyün’ü kutluyorum.” Bir imecenin, sevginin ürünü Dünya Kitap. Belki de bu nedenle uzun soluklu oldu. Geride 30 yıl, 348 sayı kaldı. Neler yaşadık bu süre içinde herhalde tez konusu yapılacak kadar ilginç bir çalışma olacaktır. Dünya Kitap’ın tarihi, Türkiye ekonomisinin, kültür, sanat edebiyat tarihinin öyküsü, sosyal değişim ve gelişimlerin de tarihidir. Yoğun iş dünyasının temposundan sıkılan, edebiyatla kısa bir süre de olsa soluk almak isteyen iş insanlarının ve kültür, sanat, edebiyatseverlerin masalarını biraz olsun renklendirebiliyor, kitaplara kavuşmaları için bir şeyler yapabiliyorsak, ne mutlu bizlere… Kitaplar hiç eksik olmasın raflarınızdan, daima kitaplı kalın…