GENÇ ANALİZ YOUNG FUTURE ACADEMY GENÇLİK VE KARİYER DERGİSİ
AĞUSTOS 2011 SAYI:
18
GENÇ GELECEK KÜNYE Dergi Editörü Şeyda KAYA
Kapak Tasarım Melike GÜNEŞ
Yurt Dışı ilişkiler Adem BAKAN Ceren BAKICI
Yurtiçi İlişkiler Fulya SAVAŞIR
Proje Koordinatörü Yiğit AKKOCA
İÇİNDEKİLER .
SES VER ! ………………………….………………… 1
. . . . . . .
SEN ……………………………………..……………… 2 2012 : BÜYÜK UYANIŞ ………………………….… 3 YALNIZLIK ………………………………………..… 8 BAŞIMIZ SAĞOLSUN ………….………………… 9 FUTBOL DÜŞMANLIĞI …………………………….. 11 SOFRA DUASI ……………….……………………. 15 PROJE KÖŞESİ ……………………………………… 17
Hazırlayan: Young Future Academy Website: www.youngfutureacademy.tr.gg
Adres: Cumhuriyet Bulvarı No:219 Kalyon Apt. Daire:5 35220 Alsancak, İZMİR
Dergi Kadrosu Burçin TOKSÖZ Ceren BAKICI Hamdi AYAR Kaan TÜRKELİ Kunter COŞKUN Miraç NALBANTOĞLU Melike GÜNEŞ Şeyda KAYA Yiğit AKKOCA
Tel:05065882913 NOT : Her türlü eleştiri ve yorum için gencgelecek@windowslive.com adresine mail atabilirsiniz. Ya da yazarlarımızın yazılarının altındaki mail adreslerinden direkt onlara ulaşabilirsiniz. İyi okumalar
SES VER !
Yine çok doluyum arkadaşlar. Artık kızmak yeterli bile değil, insanları nefrete sürüklüyorlar. Kim mi? Bu hükümet tabi ki ! Ve ona oy verenler. Ve sessiz kalanlar… Benim güzel ülkemde 1 tane ermeni ölünce sokaklara dökülen “hepimiz ermeniyiz” diye bağırıp çağıran milyonlara soruyorum bu kadar çok şehit verdik hani nerdesiniz niye bağırmıyorsunuz “hepimiz Türküz” diye? Libya’yı Suriye’yi gündeme taşıyıp şehit haberlerini es geçen yandaş medyaya sesleniyorum hiç mi duyarlılık denen şey kalmadı sizde? Bu kadar mı aşağılık oldunuz? Amy winehouse diye bir keş ölünce yasa bürünen gençlik, hey, şehitler hiç mi umurunuzda değil? Ülkede kendini özerk ilan edenler, hainlerin posterlerine tapanlar, maşa gibi kullanılan ırkımsılar varken bu ülkedeki milyonlar niye uykuda? Türkiye tarihinde ilk defa orduda yaşanan bu istifalar neden kimsenin dikkatini çekmiyor? Hükümet orduyu, askeri, polisi, yargıyı hepten sindirdi, korkmuyor musunuz ilerde çocuklarınız bu ülkede yaşayacak? Aklım hayalim almıyor bu sessizliği, bu umursamazlığı… Ne oluyor benim milletime? Terör diyorum yahu 1 ayda 30 tane ana kuzusu öldü diyorum, bazı şerefsizler kendilerini özerk ilan etti diyorum, tarih boyunca bir baltaya sap olamamış, hep maşa olarak kullanılmış, yediği kaba pisleyen çirkin bir ırk senin topraklarında sana kafa tutuyor diyorum niye duymuyorsun? Kalk bi silkin, kendine gel. Aldığın nefesin hakkını ver. Vatanı olmayanın dini de olmazmış! Vatanına sahip çık. Tepki göster, bağır, küs, yaz, kır, dök, kan akıt, ne yaparsan yap ama artık uyuma, uyan! Yeter!
Dergİ Edİtörü Şeyda KAYA seydakaya-yfa@hotmail.com
Sen... Seni en iyi tanıyan bendim, en çok seven de... Özümüz aynıydı senle, ama kabul edelim, bir yerden sonra seni hep ayak bağı gördüm, engelsin sandım. Yanılmışım. Sen, bendin. Buna rağmen sana katacak çok şeyim olduğunu düşünürdüm. Hayat hakkında, okul ya da korkular hakkında senden çok şey bilirim sanırdım. Aşk hakkında sana nasihatler vermeye çalışırdım hep, çok bilirdim ya! “Aşk diye bir şey yoktur derdim, yanılsamadan başka bir şey değildir” diye. Sense sadece durur ve gülümserdin en masum halinle. Sen benden çok daha güçlüydün. Büyüklüğüme aldanıp seni küçük görürdüm. Her şeyde her konuda senden üstünmüşçesine konuşur hareket ederdim. Sen benden fazlasını bilemez, fazlasını yapamazdın sanki. Ben sana nasihatler yağdırır, her şeyi bildiğimi kanıtlamaya çalışırken, sen gözlerini açıp beni dinlerdin. Ben daha heyecanla anlattıkça sen hiç bozuntuya vermezdin. Ama dedim ya güçlüydün benden, ben bilmediklerim hakkında konuşurken, sen küçücük bedenine aldırmadan etrafta koşar, düştüğünde hemen toparlanır, hiç bir şey olmamış gibi gülerdin hep. Zannettim ki yıllar geçtikçe senden uzaklaşırım, senin zedelediğini sandığım sözde olgunluğumun tadını çıkarırım. Yanıldım. Bir kez daha... Hiç gitmedin, ben gidersin diye bekledikçe sen bir köşede bekledin. Sanki sana hep ihtiyacım olacağını biliyormuş gibi bekledin hep sabırla. Ben büyüdükçe, gözlerim söndükçe, sen yanımda olacaksın hep. Sen bensin, benim hiç büyümeyen; büyümeyecek olan çocukluğum. Seni hep küçük görüp, bilmişlik tasladığım zamanlar için pişmanım. Hadi çık saklandığın köşenden, aldırma düşmelerine. Hadi gülsene yine...
Hamdi Ayar hamdi.ayar@hotmail.com
Öner Döşer’le 2012:Büyük Uyanış
Söyledim size… Bu aralar yazamıyorum efkarlıyım diye,ama bu bir şeyler paylaşmayacağım anlamına gelmiyor.Bu ay sizlerle sürekli takip ettiğim,astroloji diyince aklıma gelen ilk isim olan (tabi ki önceleri Rezzan Kirazdı) Öner Döşer’in yazdığı ve gerçekten önemli noktalara değindiği Öner Döşer’le 2012:Büyük Uyanış kitabının internette dolanan yazısını paylaşıyorum.Umarım farklı bir bakış açısı sağlatabilirim.
Öner Döşer’in bir başka yönü de son derece üretken, şaşırtıcı derinlikte bir yazar olması. Astrolojiyi diğer ilahi ve bilimsel kaynaklarla, tezlerle, bilgilerle birleştirerek ortaya bugüne kadar yazılmamış sentez kitaplar çıkarması ve bu konuda eşi görülmemiş bir çalışma yaparak dünya bilgi hazinesine paha biçilmez mücevherler armağan etmesi. Ardı ardına yazdığı kitaplarla özellikle içine hızla girmekte olduğumuz Yeniçağ 2012 sürecine dair bize son derece kapsamlı ve sadece astrolojik bilgiler ile de sınırlı olmayan kitaplar armağan ediyor Öner Döşer. Döşer’in son yazdığı Doğan Kitap’tan çıkan 2012 Büyük Uyanış kitabı ise bu konuda yazılmış bir başyapıt niteliğinde... Kitap 2012’ye ve girmekte olduğumuz Yeniçağ’a dair bugüne kadar söylenmiş, yazılmış, düşünülmüş bütün teorik bilgileri enine boyuna astrolojik pencerede incelemekle kalmıyor, tanıklık edeceğimiz ve muhtemelen içinde yaşayacağımız bu geçişin ruhsal, ilahi, kozmik ve maddesel boyutlarını da tüm katmanları, ilahi bilgileri ve şifreleriyle gözler önüne seriyor ve bize Yeniçağ’a geçişte bir başucu kitabı, bir ilkyardım çantası, bir rehber kitap sunuyor. Gerçekten bizi ne bekliyor bunları görüyoruz? Zamanın manasını tam olarak kavrıyoruz. İnsanlık serüveninin şu anda geldiği noktada geçtiği kozmik aşamalar ve bu geçişteki göksel sembol ve şifreler karşısında hayretlere düşüyoruz. Kendi gücümüzün bunca zaman nasıl farkında olmadığımıza şaşıyoruz. Yeni bir bilince neden kavuşmamız gerektiğini, kavuşmazsak ne olacağını, kavuşursak ne olacağını anlıyoruz. Evrensel kozmik varlıklar olduğumuzu, birbirimize ait olduğumuzu şiddetle idrak ediyoruz. “Galaktik İnsan olmamızın zamanı geldi” diyor Öner Döşer ve bu kitap da Galatik İnsanın bilinciyle yazılmış. Her satırı defalarca okunmayı hak ediyor. Büyük Uyanış kitabı bu yeni sürecin kapısını açan bir anahtar. Yazılmış en kapsamlı Yeniçağ kitabıyla karşı karşıyasınız.
21 Aralık 2012 tarihi bir bitişi ve bir başlangıcı tarifliyor size göre? Peki bir astrolog olarak Yay burcunda yer alan bir temanın anlamını söylebilir misiniz? Aynı şekilde bir Venüs faktöründen ve sevgi enerjisinden söz etmişsiniz bunları biraz açabilir misiniz? Korku enerjisine karşın sevgi enerjisinin yükselmesi ya da yükseltilmesi ne anlama geliyor? Mayalara göre 21 Aralık 2012 tarihi 13 Baktun’luk (yaklaşık 5125 yıl) bir döngünün sonudur. Ama bu tarih aynı zamanda yeni bir döngünün de başlangıcıdır. Ben 21 Aralık 2012’yi daha ziyade bir başlangıç olarak görüyorum. Astrolojik olarak da böyle görülür genel olarak zaten. Çünkü Güneş’in 0 derece Oğlak burcuna girdiği 21-22 Aralık tarihi bir mevsim başlangıcıdır. Kış mevsimine girişimizi sembolize eder. Bu bakımdan 21 Aralık 2012’nin bir kış gündönümü tarihine denk gelmesi, bir bitişle beraber bir yeniden doğuştur. Bunu sadece Mayalarda değil, başka kadim kültürlerde de gözlemliyoruz. Örneğin 22 Aralık tarihi, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramıdır. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’a göre, Güneş’e çok önem veren eski Türklerin inançlarında, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşır; uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanırdı. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle kutlarlardı. 21 Aralık 2012 tarihi bir son olmakla birlikte, hemen ardından gelecek 22 Aralık tarihi bir yeniden doğuşu ifade etmektedir. Bu bağlamda, 2012’den bahsettiğimizde, insan
ırkının yeni bir başlangıcından söz ediyoruz. 2012 ile her şeyden önce muhtemel en ideal gelecekten bahsediyoruz, bir sondan değil. İyi bir başlangıç yapabilmekten söz ediyoruz. Yeni bir kapının eşiğinden geçmekten söz ediyoruz. Bence 2012, geleceğimizi yeniden yaratabilmemiz için bize sunulan bir çıkış kapısıdır. Bu aşamada önemli bir seçim zamanına doğru ilerliyoruz. İnsanlık en büyük uyanışını yapıp daha büyük bir farkındalığa geçiş mi yapacak, yoksa aynı hataları yeniden tekrarlayacak mı? İdeal geleceğe ulaşacağımız gibi bir garantimiz de yok. Bu, bizim gayretimizi gerektiriyor. Her şeyden daha çok, güzel bir başlangıç yapmaya odaklanmamız gerekiyor. İnsanoğlunun önemli bir değişim sürecine giriş yapacağını işaret eden 21 Aralık 2012 tarihine yönelik çıkartılan astroloji haritasında, stresli açı kalıplarının yanı sıra, bu streslerin çözüm yolunu gösteren “Bumerang” açı kalıbının odak noktasında bulunan Venüs, bize 2012 stresinin çözümüyle ilgili önemli mesajlar veriyor. Astroloji’de Venüs, insan ilişkilerini temsil eder; iyilik, huzur, barış, paylaşım gibi iyicil kavramlarla özdeşleştirilir. Haritada Venüs Yay burcundadır. Yay inançlarla ve bize yabancı gelen şeylerle ilgilidir. Bu şartlarda bize yabancı gelen şeylere, inanç durumlara sevgiyle ve anlayışla, daha geniş çerçeveden ve felsefi yönlerinden bakmamız istenmektedir. Yay burcunun sembolünde gökyüzüne ok fırlatan, yarı at yarı insan figürünü görürsünüz. Bu okun bir hedefi vardır ve bu hedef de gökyüzündedir. Yay burcundaki Venüs, insanların yeni yerleri keşfetmesi, geleceğini yeniden yapılandırması ve yeni inanışlara yelken açması için enerji verecektir. Artık Galaktik İnsan olmamızın zamanı gelmiştir. Sevgi kavramı deyince akla ilk gelen gezegen olan Venüs, bir şeyleri bir araya getirmekle ilişkilendirilir ve bir arada olmanın verdiği güç sayesinde, yaşamla daha yaratıcı bir uyum sağlanabileceğinin ifadesidir. Endişe ve gerginlik yaratacak durumlarla karşılaşacağımız, korku faktörünün pompalanacağı bir sürece doğru ilerliyoruz. İşte bu zorlayıcı süreçte, aklımızda tutmamız gereken en önemli şey, hayatımıza korku ve
endişenin yerine SEVGİ kavramını dahil etmemizdir. Korku ve endişenin panzehiri sevgidir. Bizi geçiş yapmakta olduğumuz bu zorlu sürecin üzerine çıkmaya taşıyacak yüksek bilinç düzeyine erişmenin ve sevgi haline gelebilmenin yolu, davranış kalıplarını düzeltmekten geçer. Bunu başarabilmemiz için öncelikle, öfke, nefret ve kıskançlık gibi bizi düşük frekansta tutan duygulardan uzak kalmayı, hoşgörü ve affediciliği öğrenmemiz gerekiyor. Hayatımızı, inançlarımız yönlendirmektedir. Yaşamımızı korku içerisinde mi sürdüreceğiz, yoksa sevgi içerisinde mi yaşayacağız sorusunun cevabı, bizim hangisine inanmayı tercih ettiğimizde yatar. Korku dolu bir dünyada yaşamaya inandığımızda, bu seçimimizden zihnimiz ve bedenimiz de etkilenecek, sağlıksız bir yaşam süreceğiz demektir. Eğer sevgiyle dolu bir dünya görmeyi seçersek, o zaman zihnimiz ve vücudumuz da buna uyum sağlayacak, giderek daha sağlıklı olacaktır. Sevgi ortamında doğan pozitif düşünce, mutlu ve sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmez koşullarındandır. Sağlıklı ve tatminkar bir yaşam için ilk yapmamız gereken şey, korkularımızı yok etmek, bunun yerine sevgiyi koymak olmalıdır.
Yiğit AKKOCA yigitakkoca-yfa@hotmail.com
YALNIZLIK
Sen bilmezsin yalnızlık nasıl da çürütür insanın ruhunu… Nasıl çöker gözlerine… Yüreğini nasıl da çarpar duvardan duvara… Sen bilmezsin yalan nasıl da acıtır insanın kalbini… Nasıl yıkar hayallerini… Nasıl da kırıverir umutlarını… Sen bilmezsin, ben yalnızken hep yalanlarını düşünürüm, tutmadığın sözlerini bir de… Dört duvardır tek arkadaşım sen yokken. Anlatırım da anlatırım. Cevap vermez bana, beklerim. Sen bilmezsin ama yalnızlık aslında ölüm. Ölünce de bir başına olur ya insan toprak altında, yalnızlığım da işte üstüme çöken toprak! Başa beladır yalnızlık sen bilmezsin, anlayamazsın bir de… Yaşlanır insan yalnızken, ruhu geçer yılların içinden sessizce ve kimsesizce… Sen bilmezsin yalnızlık nefessizliktir. Yakar bedenini, tıkanırsın dumandan, sesini duyuramazsın. Bilmezsin yalnızlıkta nasıl da çırpınır insan, sevgiye aç, ilgiye muhtaç. Battıkça çırpınır, çırpındıkça batarsın. Karanlıktır etraf, elini uzatsan da tutan olmaz, zaten yalnızsındır. Anlayamazsın sen sesine ses veren olmayınca çekilen acıyı. Kavrayamazsın gözyaşlarımın tadını. Bilmezsin yalnızlığın çıldırmak olduğunu. Çıldırır insan, aklını kaybeder. Sayfalarca yazar yazar yırtar. Çığlıklarını anlatamaz. Bilmezsin yalnızlık soğuktur, güneşe hasret kalır insan…. Sen bilmezsin yalnızlık çaresizliktir, olmayacak çareler aramaktır. Bilmezsin, bilemezsin. Giden bilmez çünkü, kalan çeker…
Şeyda KAYA
BAŞIMIZ SAĞOLSUN !
Türkiye 14 Temmuz'da 13 Mehmetçiğini daha Şehit verdi. Diyarbakır , Silvan'da çıkan çatışmada 13 Asker Şehit oldu. 2'si ağır 7 asker yaralandı. Bu konu hakkında yazmak çok zor. Bu ay ki hiç bir siyasi olay da beni ilgilendirmiyor. 13 candan daha önemli bir olay da yok zaten. Terör örgütü ilk defa sabah pusu kurarak yine hainliğini gösterdi. Genelkurmay'dan yapılan açıklamada ise , "Çatışmada ve ormanlık alanda teröristlerce atılan el bombalarının etkisiyle çıkan yangından dolayı 13 askeri personelimiz şehit olmuştur. Ayrıca, ikisi ağır olmak üzere 7 askeri personelimiz yaralanmıştır. Yaralı personel Diyarbakır Asker Hastanesi'nde tedavi altına alınmıştır" denildi. Ve yine aynı gün DTK Demokratik Özerklik ilan etti. Ülke 13 oğlunu, abisini, eşini kaybetmişken bir de bunların açıklamalarına üzüldü, kızdı. Hainler yine hainlik yapmıştı. Onlar haklarını savunurken Demokratik, Özgürlükçü olurken bizler Milliyetçi, Irkçı, Faşist oluyorduk. Bu arada benim anne tarafım da Çerkes'dir ve Çerkes'liğe de bağlıyımdır. Ama ne olursa olsun bu ülkenin bölünmesine de göz yumamam. Onlar özgürlükçüyse biz de Milliyetçiyiz. Ama siz özgürlük deyip, pusu kuracak ve ATATÜRK'ün TÜRKİYE CUMHURİYET'İNE ihanet edeceksiniz, biz Türk , Kürt , Çerkes , Laz , Gürcü kardeştir deyip , bu ülkede rahat ve kardeşçe yaşamak için çaba sarf edeceğiz. Şimdi burada faşist kim oluyor ? Ardında da yüzsüzce biz özerkliğimizi ilan ettik size kabul etmek düşer dediler. İyice ileri gittiler yani. Evet eskiden
yanlışlar oldu, evet ekonomik olarak sıkıntı çok büyük, evet orda örgütün baskısı altındalar ama bunlar ülkeye ihanet etmeyi gerektirmez. Zaten onlar azınlık olan kesim. Benim de benim gibi düşünen kişilerden ricam, Kürt vatandaşlara önyargılı davranmamaları. Belki o insanın bu ülkeye senden çok yararı vardır. Bunu söylememin nedeni artık sağduyunun bitme noktasına gelmesi. Her Kürt vatandaşını suçlayarak hiç bir yere varılamaz. Bu da yanlıştır zaten. Hükümet üzerine düşen görevi yapmalı. Küslükleri, kavgaları kenara bırakıp bu soruna çözüm bulmadı. Görüldü ki açılımla olmayacak. Daha da ileri gidecekler Meclisteki tüm partiler de bunun için mesai harcamalılar. Yazımı Şehitlere Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı dileyerek bitiriyorum. Tekrar ve tekrar herkesi sağduyulu davranmaya davet ediyorum. Saygılarımla
KAAN TÜRKELİ
FUTBOL DÜŞMANLIĞI Senelerdir ortada hiçbir kanıt, hiçbir soruşturma yokken büyüttük biz futboldaki düşmanlığı. Tüm şampiyonluklara, başarılara şaibeli gözüyle bakmayı öğrendik... Bu oyuna böyle baktık... Şimdiyse tarihin en büyük şokuyla sarsılıyoruz. Bugün bunca gözaltı gerçekleşmişken... Telefon kayıtlarından, fotoğraflardan, filmlerden bahsedilirken... Gelen haberlere bakılırsa soruşturma genişleyecek ve derinleşecekken... Yorumlar bilinenlerin de ötesine geçmişken, Futbola nasıl devam edeceğiz? Milyar dolarlık bir sektör. Borsaya kota şirketler. Sektörden geçinen binlerce aile. Dünya çapında devasa bir canlı yayın havuzu... Devasa bir bahis piyasası... Asıl önemlisi sadece futbolun değil ülkenin en önemli markalarından Fenerbahçe... Asıl önemlisi ülkenin futbolseverlerinin hemen tamamının sevgiyle, ya da derin rekabet duygusuyla bağlıya da karşı olduğu Fenerbahçe... Peki şimdi nasıl olacak? “Futbol seyircisi müşteri midir?” tartışmasını burada tekrarlamanın alemi yok. Eğer müşteriyse böyle sürüncemede kalmış bir sektörün ürününü almaz. Eğer taraftarsa zaten taraftır ve onu böyle iki arada bırakıp psikolojisini bozmak kimseye yarar sağlamaz. Dolayısıyla gecikmiş adalet adalet değildir sözü belki de en çok bu durum için yerine oturuyor... Bu iş sürüncemede kalırsa, dava süreci hızla tamamlanamazsa: Fenerbahçe nasıl deplasmanlara gidecek? Her bir oyuncu nasıl sırtında taşıyacak bu yükü? Nasıl seyircilerinin karşısına çıkacaklar? Bana öyle geliyor ki, bu soruşturma bitene, dava görülene kadar oynanacak hiçbir maçın sağlıklı olması mümkün değil. Avrupa Kupaları‟na katılımlar, hatta Milli Takım maçları için dahi büyük sorun var. Rakiplerin, rakip seyircilerin, durumdan doğal olarak etkilenecek
hakemlerin nasıl tepkiler vereceğini tahmin etmek zor değil. Yani hayat sadece suçlananlar, suçlanacaklar için değil, herkes için zor olacak. Futbolu hayatının en büyük keyfi olarak görenler için olduğu kadar, renklere aşık fanatikler için, Bu sektörün profesyonelleri için, Ve bu sektöre büyük paralar yatıran sponsorlar ve yayıncılar için de çözüm aynı... Bu sürecin hızla, en sağlıklı şekilde tamamlanması. Suçluların suçsuzların ortaya çıkması... Ancak süreç uzarsa TFF‟nin cesur bir karar alması gerekiyor. Yukarıdaki 3 ligi, Avrupa katılımlarını ve muhtemelen milli takımları etkileyecek bir süreç varken futbol oynamak, ülkede lig organize etmek çok ama çok zor, hatta imkansızdır. Mehmet Ali Aydınlar Federasyonu tarihin en zor kararının arifesinde. Ve doğru olan en zor kararı almak... Çünkü futbolun unsurları, markaları, her bir bireyi aklanana ya da düzen temizlenene kadar futbol oynamanın ve oynatmanın kimseye bir yararı olmaz. Normalleşen komplolar, komploların normalleşmesi. Suçu sabit olana kadar herkes masumdur. Hele de bahis konusu olan bu dev markalarsa... Dolayısıyla bu son olaylardan bağımsız olarak düşünelim. Size bir soru: Şike olduğu için mi bu kadar lafı var etrafta? Yoksa bu kadar lafı döndüğü için mi şike bu kadar kolay yapılıyor? Mafya kendiliğinden mi var olur? Yoksa şartlar müsaitse, var olması normal görülüyorsa mı oluşur? Bence ikincisi... Bir toplumun çürümesi sadece orada suç olmasıyla ilişkili değildir. Suç, insanın olduğu, yasaların olduğu her yerde olur. En ağır ceza varken, giyotin varken de cinayet işleniyordu. Kol kesilen ülkelerde hala hırsızlık var.
Toplumun çürümesi daha çok komplo teorilerinin hayatın doğal, normal bir parçası olmalarıyla başlar. Çünkü bireyler her şeyi komplo teorileri üzerinden anlatmaya ve buna inanmaya başladığından toplumdaki adalet duygusu sarsılır, zamanla hiçbir şeye güven duyulmaz olur. Ben kendimi bildim bileli, Türk futbolundaki durum da budur. HAYAL KAHRAMANI ERMAN TOROGLU!.. „Şike Operasyonu‟ çerçevesinde, gazete sayfaları ile televizyon ekranlarına yansıyan „telefon görüşmeleri‟ „tamamı‟ ile doğruluk içermekte midir? Söz konusu „görüşmelerin‟, gazetelere „sıcak-sıcak‟ servis edilmesi, TCK‟nun 285‟inci maddesi doğrultusunda „Soruşturmanın Gizliliğini İhlal‟ suçu ile bağdaşmakta mıdır? Erman Toroğlu, henüz „iddianamesi‟ ortada olmayan davada Aziz Yıldırım‟dan nasıl davacı oldu, doğrusu anlayabilmiş değilim. E. Toroğlu, Metris Cezaevi‟nden Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi‟ne kaldırılan Aziz Yıldırım‟a, “Beni maddi ve manevi zarara uğrattı” suçlamasını yöneltirken, güvenilirliğini yitirdiğinin farkında mı bilemem ama önemli doneleri pas geçtiği ortada! Birincisi; diyelim ki Toroğlu‟nu Digitürk‟ten Aziz Yıldırım kovdurdu. Burada suçlanması gereken Aziz Yıldırım mıdır, yoksa kendisine sahip çıkmayıp, kapıyı gösteren televizyon kanalının yöneticileri mi? Bir diğeri; Madem seni kovduranın Aziz Yıldırım olduğundan emindin, niye şikayetçi olmak için bu kadar zaman bekledin? (Kaldı ki bu eylem suç oluşturmaz) Ya söz konusu telefon görüşmeleri, „feyk‟ten ibaret ise! Galiba en önemlisi;„Delikanlı Jargonu‟ ile gurur duyduğunu saklamayan Erman Toroğlu‟nun „düşene vurması!‟
FATİH TERİM'Lİ GALATASARAY Bir teknik direktörün kısa dönemde sorunları görüp tedaviye başlayacağının sinyalleri en belirgin yanlışlara yapılan müdahalelerde anlaşılır. Herkesin ortak tespitlerine dokunulduktan sonra diğer konulara geçilir. Twente ve Inter maçlarında gördüğüm kadarıyla Fatih Terim‟in eli takıma değmiştir. Her maç gerekli gereksiz biçimde kaleciye yapılan ortalama 15 pas‟ın üç civarına indiğini gördüm. Artık kaçınılmaz pozisyonlarda kaleciye pas veriliyor. Yalnızca bu istatistik bile Galatasaray‟a ilişkin umudumu artırıyor. İkinci olarak Selçuk İnan‟ın kullandığı kornerlerin yarısından fazlası Galatasaraylı oyuncularla buluşuyor. Geçtiğimiz yıllarda tüm 90 dakika boyunca bir kez bile takım arkadaşlarına gitmeyen korner atışlarından kurtulmaya başlandı. Hızla Galatasaray kalesine dönüp gol yediren ön direk kornerlerine bir kez bile rastlamadım. Ön direğe adam yerleştirmeden kısa korner atmak Galatasaray‟ın müzmin derdiydi. Selçuk ise içe, dışa kavisli, sert-yumuşak, orta ve uzun mesafeli kornerler kullanarak insanları rahatlattı. Burada kornerlerde tercihin hoca tarafından belirlendiğini bir kez daha gördük. Son olarak ise orta sahadaki yana ve geriye paslaşmalarla oynanan kağnı hızındaki futbol nihayet geçmişte kaldı. Topu ayağına alan oyuncu ilk olarak ileriyi düşünmeye başladı. Hazırlık pasları adı altında sunulan utanç verici ilkel futbol stratejisini Galatasaray‟daki çöküşün önemli bir göstergesiydi. Fatih Terim, Hasan Şaş ve Ümit Davala‟nın kısa dönemde yaptığı bu değişiklikler Galatasaray‟ın geleceğinin aydınlık olacağını gösteriyor. Yakın zamanda diğer sorunların da çözüleceğini işaretliyor.
Kunter COŞKUN
SOFRA DUASI Geçenlerde bir yemekten sonra haydi sofra duası edelim denildi ve babamın hoş muhabbet bir arkadaşı bizlere sözde dua ettirdi ama duanın sözlerini duysanız çok gülersiniz, biz de güldük haliyle :) Sözlerin hikayesini anlatmasını istedim, çok ilginç buldum sizlerle de paylaşmaya karar verdim… Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde bir molla varmış ve tekkesinde yetiştirdiği 3 hoca. Bu hocalar tekkeden ayrılıp Anadolu’ya hizmete dağılmadan önce kendi aralarında bir söz vermişler 5 yıl sonra bugün gelip burada buluşacaklar ve mollayı ziyaret edeceklermiş. Aradan geçmiş aylar ve yıllar, sözün verildiği tarih gelmiş çatmış. 3 molla da bulundukları şehirden tekkeye uzuuun bir yolculuk sonucu çıkıp gelmişler. Çok yorulmuşlar, bitkin düşmüşler. Ama birbirlerini buldukları için mutlu olmuşlar. Zaten demişler tekkeye varalım molla bizi bir güzel doyurur ve dinlendirir. Molla çoook önceden hocaların verdiği sözden haberdarmış ve onlara bir oyun oynamaya karar vermiş. Tekkedekileri iyice tembihlemiş “sakın gelen misafirlere yemek ve su vermeyin, en kötü odaya yatırın, sabaha kadar aç kalsınlar, ben söylemeden kimse onlara hiçbir şey vermesin aman ha” diye. Hocalar tekkeye gelmişler, yemek beklerken “buyurun odanız” diye kibarca kovulmuşlar. Açlıktan uyku gözlerine girmemiş tabi sabahı zor etmişler. Bir anlam verememişler tabi bu olaya. Sabah olmuş molla odalarından çağırtmış onları. Mutlu olmuşlar, molla sonunda onlara güzel bir sofra kurduracak diye.
Oturmuşlar masaya ama bir de ne görsünler, bayatlamış taş gibi bir somun ekmek birer kap da su. Yemeye çalışmışlar olmamış. Molla “hadi bakalım doydunuz artık güzel bir sofra duası edin” demiş. İşte o an hocaların 3ü de göz göze gelmiş ve bu işin içinden ancak bu yolla çıkarız diye düşünmüşler, mesaj yollu duaları başlamışlar söylemeye. 1.hoca başlamış ; “Ala ey Teali büne molla Gözünü yum başını salla İsterdi bir tabak helva Kaşıkla ha kaşıkla ha…” 2. hoca devam etmiş ; “Ala ey Teali büne nergiz Çok uzak yerden geldik biz İsterdi kavun ile karpuz Yeseydik biz, yeseydik biz…” 3. hoca bitirmiş ; “Ala ey Teali büne nerede Ev sahibi bakmadı düştük derde İsterdi pilavın üstüne zerde Kaşığın olmadığı yerde Avuçla ha avuçla ha…” Molla da altta kalmamak için açmış avuçlarını başlamış cevap vermeye ;
“Hocaların dediği haktır Hak yolunda yüzü paktır Sizin aradığınız bende yoktur Sayıkla ha sayıkla ha…”
Şeyda KAYA
Proje Köşesi Su için Dünya Gençlik Parlamentosu' Toplansına Davet 12-17 Mart 2012 tarihleri arasında Fransa'da 6.Dünya Su Forumu düzenlecektir. Su sorunlarına çözüm aramayı, genç katılımını arttırmayı ve yeni girişimlere ve projelere destek olmayı amaçlayan Forum, 18-23 yaş aralığında olan 85 genci ağırlayacak. Konaklama ve yeme-içme giderlerinin organizasyon tarafından, uluslararası seyahat masraflarının ise katılımcılar tarafından karşılanacağı etkinliğe katılım için son başvuru tarihi: 16 Eylül 2011 The World Youth Parliament for Water
The World Water Forum is the largest global gathering for water held every three years in a different country. The 6th Forum will be held in Marseilles, France, from 12 to 17 March 2012. It will bring together 30,000 water stakeholders from around the world: politicians, water managers, associations, citizens etc. This time, the Forum is committed not only to presenting problems relating to access to water and threats to the resource, but aims to be the forum of concrete solutions. Young people represent 20% of the global population; they are key stakeholders in society! In 2012, they have the opportunity to take part in the 6th Forum both to show their commitment to water and to present your solutions, based on their initiatives and projects. We are glad to announce that the call for participation in the World Youth Parliament for Water is now open! The WYPW will take place in the region of Marseille from 6 to 17 March 2012 in the framework of the 6th World Water Forum (Marseille, France, 12-17 March 2012). The WYPW will gather 85 young people aged between 18 and 23 from all over the world. The aim of the WYPW is to enable the young people to share their
solutions for water, encourage youth participation in the World Water Forum's debates and start new initiatives and projects!
The deadline for submitting the application forms is 16 September 2011. Please send the form back by email to Florence Kohtz : pmje.wypw@see-swe.org .
Uluslararası Karikatür Yarışması: 'Birlikte 50 Yıl' Stuttgart merkezli yayin yapan e-mizah dergisi "Don Quichotte", bu yil altincisini duzenledigi Uluslararası Karikatür Yarışmasının konusunu "Birlikte 50 Yıl" olarak belirledi. YARISMA KOSULLARI: 1) Yarismaya sadece internet uzerinden 50yearstogether@donquichotte.org mail adresine karikatur gonderilerek katilabilinir. 2) Yarismaya katilacak karikaturlerin daha once hicbir yarismada odul almamis olmasi ve yayinlanmamis olmasi gerekmektedir. Aksi takdirde odulun geri alinabilmesi soz konusu olabilecektir. 3) Karikaturler A3 boyutunda, 200 dpi ve jpeg formatinda olacaktir. (Siyah-beyaz veya renkli olabilir, her turlu boyama teknigi serbesttir.) 4) Gelen karikaturler oncelikle (www.donquichotte.org) internet sitesinin "Bugun" bolumunde sergilenecektir. Boylelikle kopya karikaturlerin veya sartnameye uymayan karikaturlerin elenerek, son zamanlarda oldukca sIk yasanan odul krizlerinin onlenebilecegini dusunuyoruz. 5) Yarismaya son katilim tarihi 15 Eylul 2011'dir. 6) Almanya'da yasayan gocmen kokenli sanatci, yazar, gazeteci ve politikacilardan olusan secici kurul, gelen karikaturleri
20-25 Eylul arasi degerlendirecek, sonuçlar ise 30 Eylül tarihinde aciklanacaktir. 7) Ödül toreni ve sergi, Ekim ayında Stuttgart kentinde gerçekleşecektir. (Kesin tarih ve sergi salonunun yeri daha sonra açıklanacak.) ÖDÜLLER: - Buyuk Odul: 1.000 Euro - 2 Adet Basari Odulu (Don Kisot Heykelcigi) - Mansiyonlar SECICI KURUL: - DQ Karikatür Komisyonu
Rusya'daki proje için gönüllü gençler aranıyor 10-25 yaş arasındaki engelli çocuklar ve gençlerle çeşitli workshoplara katılıp sosyal aktivitelerde yer almak, onlara ingilizce, matematik, geometri gibi derslerde yardımcı olmak ister misiniz? Avrupa Gönüllü Hizmeti kapsamındaki projenin başlangıç tarihi: 1 Mart 2012'dir. İlgilenen gençlerin 20 Ağustos 2011 tarihine kadar ilgili adrese başvuru yapması gerekmektedir. Work in a Rehabilitation centre for disabled children and teenagers “Preodolenie”. There are several types of work the volunteer can do. During the first week the volunteer will be able to choose and decide which activities s/he would like to focus on more. Therefore s/he will be provided with detailed information about the organisation‟s activities and its main programs. With the mentor s/he will work out a working plan. S/he will also be able to get to know the program which was worked out by previous volunteers and a specialist (a psychologist/pedagogue, who can be contacted).
There are a lot of things to be offered to the volunteers. S/he will have the chance to choose the work to her/his liking and have the possibility to change or combine different kinds of activities in order to try out everything during the long-term period and to get an insight into different fields. Possible options can be the following: Help in teaching: The volunteer will lead a workshop (development group) for mentally retarded children aged 10-25, doing handicrafts as little toys, drawing, painting, knitting, pottery etc. Last EVS volunteers also made some music classes. For this the volunteer will be constantly guided and supported by the coordinating organisation and the specialist. As another option the volunteer can teach English to children and teenagers. Skills in teaching are recommended, but not necessary. There is also a need for the children and youngsters in “Math” skills – counting, geometry etc. So the volunteers which are motivated and interested to lead Math workshop will get the possibility to know about the educational conception of Zaizev which is quiet famous and successful in Russia – one of it direction is “Interesting, exciting math”. Preodolenie center also has some Montessori equipment, so volunteer will be able to choice the direction of development games based on the Montessori principles to each children some practical skills. Managing: The volunteer can help to arrange leisure time activities for the children together with their parents and the staff and actively participate in preparing and arranging different events during several holidays, e.g. theatre and cinema visits, picnics, walks, birthdays, other feasts. This option is very necessary to ensure the social integration of handicapped children and simply allows the children to enjo Tasks Leading daily classes for disabled youngsters of the age 11-20 to develop of social-economic skills of teenagers – count, bye things in the shop, learn to cook. Prepare team of youngsters from the centre to participate in Special Olympics – sport competition. The general
aim of the activity is social rehabilitation and social inclusion of disabled children and young people visiting “Konkort” working with such group of youth. Nowadays a lot of young people with physical and mental disability are completely isolated from the community and have contacts only with their parents and social servants, as well as they can‟t provide themselves with even elementary domestic needs. The project targeted on individual supervising of young disabled by EVS volunteer and training of basic social skills as well as mental development activities in this process. The second line of volunteer‟s activity is organizing of group meetings and making workshops for disabled youth and children depending on skills and interests of volunteer (it can be musical, art of handcraft workshops). The third line of the project is making contacts between the target group of the project and community. In the frame of the project volunteer expected to create a project of cooperation between NGOs working with disabled youth in Nizhniy Novgorod and in European countries for opening new opportunities for experience exchange between organizations and for children‟s and youth communication with coevals from different countries. Possible options can be the following: Teaching: The volunteer will lead a workshop (development group) for mentally retarded youth, doing handicrafts as little toys, drawing, painting, knitting, pottery etc. in Montessori conception. As another option the volunteer can teach English to youth. Managing: The volunteer can help to arrange leisure time activities for youth together with their parents and the staff and actively participate in preparing and arranging different events during several holidays, e.g. theatre and cinema visits, picnics, walks, birthdays, other feasts. Criteria The volunteer should be motivated and show interest in social work. He/she should be enthusiastic, creative, communicative, friendly and active. He/she should be committed to work with disabled children considering their peculiarities and specifics. It would be good if the volunteer had some experience of working with handicapped children, studied or made some researches in this field, especially concerning Montessori methods. Basic skills of Russian language are necessary, since the volunteer is supposed to communicate with the children and establish good contact with them. However, he/she will be certainly helped and supported by
the staff. Skills in sewing, designing clothes, knitting and tailor skills would be of huge advantage. Music, art and dancing skills are also very welcome, but at least the volunteer should show interest in drawing, painting, doing handicrafts etc. This project requires a high level of mobility and independent work. Nevertheless, additional preparation and support can be provided. But unfortunately, the infrastructure and development in Russia concerning food, local transport, health care and medical supply are still not comparable to European standards. Therefore, it might be problematic to ensure the stay of volunteers with special needs, as e.g. people in wheelchairs or blinds, volunteers with special dietary needs. Still we think that it is possible to check the possibility of participation individually in every case. Procedure All volunteers will be asked to fill in the 小V and write about their motivation. Contact person: Irina Nikulina Organisation: SFERA Location: Nizhny Novgorod, Russian Federation Deadline: 20/08/2011 Start: 01/03/2012 End: 01/09/2012
Young Future Academy Ekibi