Sayı:10 Aralık 2010
GENÇ-ANALİZ Young Future Academy Aylık Gençlik ve Kariyer Dergisi
YOUNG FUTURE ACADEMY
GENÇ GELECEK KÜNYE Genel Koordinatör- Özel Araştırmalar Takım Lideri Yiğit AKKOCA İnsan Kaynakları Koordinatörü Burçin TOKSÖZ Dergi Editörü Şeyda KAYA Görüntü Yönetmeni Melike GÜNEŞ Dış İlişkiler Koordinatörleri İdil ÖZMAÇİN Utku HATİPOĞLU
İş-Staj Koordinatörü Sinan SÖNMEZ Sosyal Organizasyon Koordinatörü Mihraç NALBANTOĞLU
Stratejik Araştırmalar Takım Lideri Barhan KAYNAK
İÇİNDEKİLER . Geçen Yılların Ardından …………….… 1
. Amazonlar ….………………….……..…....3 . Babilli Hermes ………….…..…….….... 10 . Aileler ve Teknoloji ……..……………. 14 . Kabus…………..…………..………..………. 18 . Diplomasinin Arka Bahçesi …………. 22 . Bu Ruhu Seviyorum .………………..…. 25 . WikiLeaks ………..…………………………..28 . Yılbaşı Tercihleri …………………………. 35 . Çoban Aldatan Kuşu …………………… 39 . Bir Film Bir Kitap ………………………… 41
Hazırlayan: Young Future Academy Website: www.youngfutureacademy.tr.gg Adres:Cumhuriyet Bulvarı No:219 Kalyon Apt. Daire:5 35220 Alsancak, İZMİR Tel:05065882913
Dünya Ekonomi Araştırmaları Takım Lideri Utku HATİPOĞLU
Yurtdışı Eğitim Danışmanı Anna BEGOVİC
NOT : Her türlü eleştiri ve yorum için gencgelecek@windowslive.com adresine mail atabilirsiniz ya da yazarlarımıza direkt isimlerinin altında yazan mail adreslerinden ulaşabilirsiniz. İyi okumalar.
GEÇEN YILLARIN ARDINDAN
Bir veda ayıdır aralık. Yeni bir yıla girmenin sevincini yaşarken insan bir yandan da 365 günü daha arkasında bırakmanın burukluğunu yaşar. Veda eder o yıla, o yıl yaşadıklarına, yaşayamadıklarına. Sanki o gün diğer günlerden farklıymış gibi içinde çocuksu bir umutla yeni yıla adım atar. Yeni yılı kutlayınca tüm yıl kutlamalarla geçecekmiş gibi :) Dışarıda aralık ayının acımasız soğuğu varken, insanın içi yeni yıla girerken sıcacıktır. Güzel hangi duygu varsa insan o gün, o gece onları içinde barındırır. Sevdiklerini anar, kulakları üşüdüğü için bol bol çınlar ama insan tüm iyi niyetiyle birileri beni düşünüyor der ve sevinir. Ne güzel bir şeydir sevinmeye bahane bulabilmek.. Evet yılbaşı güzel bir şeydir yeni yılla ilgili yazılan tüm yazılar umutludur, mutludur. Ama… Hiç düşündünüz mü giden her saniye sizden gidiyor. Yaşlanıyorsunuz diyemem ama eskiyorsunuz farkında değilsiniz. Hiçbir anı geriye döndürmek mümkün olmuyor sonradan, kıymetini bilmek gerek aldığımız her nefesin. Kıymetini bilmek gerek yanımızdaki insanların. Ya bu son anınızsa? İçinizde henüz söyleyemediğiniz sözlerle gitmek ister misiniz ebediyete? Yaşayamadığınız anlarla,
doyamadığınız duygularla, göremediğiniz yerlerle, tadamadığınız lezzetlerle, umutlarla, pişmanlıklarla… Ben istemem. Bu yazıyı okuyorsanız kalkın bitirmeyi beklemeyin ve kime ne söylemek istiyorsanız söyleyin bence. Ya kaybederseniz en sevdiklerinizi? Arkasından ağlamak ne fayda? Gidin hadi, sevdiğinizi söyleyin affedin kızdıklarınızı kırıldıklarınızı. Ya da tamamen bitirin değmiyorsa hiçbir şeye. Ama hiçbir zaman yarım bırakmayın yaşanılanları… Yeni yıl güzel ama şuandan güzel hiçbir şey yoktur bunu unutmayın. Geriye dönmek yok, yanlışları silip düzeltme hakkı hiç yok. Makam sahibi tanıdık da sökmez hayat sınavında, para pul da… Sadece bu “an” var dünyada. Hala okuyorsanız, kalkıp aramadıysanız sevdiklerinizi şunu da okuyun o zaman. Ne demiş Oscar Wilde : “Hiç kimse geçmişini satın alacak kadar zengin değildir.”
Şeyda KAYA Dergi Editörü seydakaya-yfa@hotmail.com
TARİHTE KADIN SAVAŞÇILAR - AMAZONLAR – Ademoğlundan beri dünya üzerinde insanlar çeşitli mitler oluşturmuş, bunlara inanmıştır. Çok tanrılı dinler, farklı kültürlere, milletlere ait mitolojilerde bu tip efsanelere çokça rastlamak mümkün. Ancak bu mitlerden bir tanesi var ki neredeyse tüm ırklar için, yaşanmış tüm zamanlarda kabul edilen bir efsane: Amazonlar… Yer altı tanrısı Ares’e, güzellik tanrıçası Afrodit’e ya da Zeus’un hem kızı, hem karısı ve aynı zamanda kız kardeşi olan Hera’ya ancak Yunan mitolojisinde rastlarsınız. Oysaki amazonlar her millette, benzer şekillerde tasvir görmüş, güçlü kadın savaşçılardır. Bu sebepten gerçekliklerinin diğerlerinden daha fazla olduğu görüşündeyim. Bugün bile Amazonların gerçekliğine dair şüpheler yer almakta. Ama gerçek şu ki isimleri ne olursa olsun, tarihte savaşçı kadınlar yer almaktadır. Bunlara birbirine yakın bir çok isim verilmiştir. En yaygın olanı ise Amazonlar… Bu konuyla ilgili birçok film, yazı bulmak mümkün. Peki kimdir bu amazonlar? Gerçekten varlar mıydı?
Amazonların çıkış noktası hakkında farklı söylentiler mevcut. Kimilerine göre Libya sınırlarında; kimilerine göre ise Kafkasya’da yaşamıştır bu muhteşem savaşçı kadınlar. Bazıları İskitlerden geldiklerini söyler. Gerçek olan ise bugüne kadar bulunan birçok kalıntıda Amazonların, Anadolu toprakları üzerinde var olduğudur. Ve hatta amazonların Türklerin Turani kavminden olduğu iddia edilmektedir. Bu iddiayı destekler nitelikte bir araştırma da mevcut. Amerikalı araştırmacı, amazon savaşçıları ile ilgili yaptığı araştırmasında birçok amazon olduğu düşünülen kadının mezarından DNA örnekleri almıştır. Araştırması sırasında Moğolistan’a geldiğinde buradaki kadınların oldukça esmer olduğunu görerek, amazonların kökeninin buraya dayandığına dair olan inancından uzaklaşıyor. Ancak o sırada Orhun Nehri kıyısından at üzerinde gelen sarışın bir kız gözüne çarpıyor; Meryemgül. Meryemgül’den alınan DNA örneği, amazon kadınların DNA’sı ile %99.9 örtüşüyor. Ve buradaki kadınların hala amazonların kullandığı eşyalara benzer eşyalar kullanmaları da, amazonların kökeninin Türklerin Turani kavmine dayandığının bir göstergesi kabul ediliyor. Şimdiye kadar amazonların kökeni ile ilgili en sağlam bulgu bu olmakla birlikte çeşitli söylemler de devam etmektedir. Örneğin bir efsaneye göre Amazonlar, İskit prensesleri tarafından kurulmuştur. Saldırıya uğrayan İskit halkı tüm erkeklerini kaybedince, kadınları topraklarını bırakarak kaçmış; ve erkeklerinden kalan eşyaları kullanarak, 2 İskit prensesi etrafında toplanarak intikam için yaşamışlardır. Zamanla iyice
güçlenen İskit kadınları (amazonlar) erkeklerden uzak bir hayat sürmüşlerdir. Ancak zamanla soyları tükeneceği için yılda 2 ay komşu kavimlerdeki erkeklerle çiftleşerek çocuk dünyaya getirmişlerdir. Hamile kalan amazon kadını kabilesine geri dönüp, doğum yapmayı bekliyordu. Eğer bebek erkek olursa, ya öldürülüyor ya da babasına veriliyordu. Doğan kız çocukları ise küçük yaştan itibaren ata binmek ve savaşmak konusunda eğitilmeye başlıyordu. Aslında burada cahiliye dönemi Arap Yarımadasında yaşanan kızların diri diri gömülmesi olayının bir benzeri görülmekte. Araplar, kızları yetiştirmeye para harcamak istemedikleri ve kızların eve hiçbir katkısı olmadığını düşündükleri için kız çocuklarını ölüme terk ediyorlardı. Amazonlar ise erkeklerin aralarına karışmasını istemedikleri, özgürlüklerinin kısıtlanmasını önlemek için erkek çocuklarından ölüm ya da uzaklaştırma yöntemi ile kurtuluyorlardı. Amazonların Anadolu ile ilişkileri çeşitli kaynaklarca desteklenmektedir. Örneğin; Heredot, amazonlardan “erkek öldürenler” diye bahsederken, onların sürekli Yunanlılarla çatıştığını söylemektedir. (bu durum da acaba amazonlarla Türkler arasında bir bağlantı olarak görülebilir mi ) tarihin babası kabul edilen Heredot’un bu sözlerinden amazonların Anadolu topraklarında yaşadığı anlaşılmaktadır.
Halikarnas Balıkçısına göre ise; Ege’de bulunan birçok devlet amazonlar tarafından kurulmuştur. Amazonlar, tanrıça Kibele’ye tapmaktadırlar. Amazonlar tanrıça için birçok farklı isim kullanmaktadırlar bunlardan bazıları; Mirin, Marian , Aymari ve Mariyamne’dir. Halikarnas balıkçısına göre bu isimler tek tanrılı dönem Meryem’inin de adının kaynağıdır. Yani amazon kadınların etkisi daha yakın dönemlerde de görünmekte ve dönemin güçlü kadınlarına amazon tanrıçasının isimleri verilmektedir. Amazonlarla ilgili çok duyulan bir başka mit ise, bu güçlü savaşçı kadınların güçlenmek için erkelere benzemeye çalıştıklarıdır. Buna örnek olarak da sağ göğüslerini kesmeleri ya da yakmaları gösterilmektedir. Daha iyi yay kullanabilmek adına amazon kadınlarının sağ göğüslerini aldırdığına dair söylentiler asla kanıtlanamamıştır. Tarihte birçok yerde resmedilen amazon kadınları, iki göğse de sahip şekilde tasvir edilmektedir. Hiçbir kaynakta tek göğüslü amazon kadını bulmak mümkün değildir. Ancak çok iyi birer savaşçı olmaları nedeni ile böyle bir söylenti vardır. Sağ omuzlarının gelişmesi için, kadınlıklarının bir bölümünden vazgeçtiği iddia edilen amazonlar, bana
kalırsa böyle bir şeyi asla yapmazlardı. Özgürlükler ve kadınlıkları adına, erkeklerden uzak yaşayan bu güçlü kadınların, yine kadınlıklarının bir parçası olan organlarından vazgeçtiğine inanmak biraz gülünç olurdu. Amazon efsanesinin başlangıç tarihini bulmak ise biraz zor çünkü efsanelerden bazıları çok tanrılı dinler dönemine kadar gidiyor. Bu efsanelerden biri Afrodit ve amazon kraliçesi arasında geçiyor. Efsaneye göre amazon kraliçesinin Tanais adında bir oğlu olur. Tanais, kadınlara ve evliliğe asla değer vermediği, küçük gördüğü için Güzellik Tanrıçası Afrodit tarafından cezalandırılır. Cezası annesine aşık olmaktır. Tanais, annesiyle ensest bir ilişki yaşamaktansa kendini Don Nehri’ne atarak intihar eder. Bu efsane aslında kendisini çürütmektedir. Zira amazon kadınları doğan erkek çocuklarını terk etmektedir. Bu durumda Tanais annesinin kim olduğunu zaten bilemez. Çünkü doğan erkek çocuklarla iletişim yoktur. Amazonların ülkesi savaşçı, ordu temelli bir ülke olarak kabul edilmektedir. Çünkü amazon kadınları için öncelikli amaç kendilerini ve bağımsızlıklarını (özgürlüklerini) erkek olanlardan korumaktır. Bu yüzden küçük yaştan itibaren savaşçı olarak ve
erkeklerden nefret ederek yetiştirilirler. Tarımla uğraştıklar ve doğum dönemleri hariç sürekli komşu kavimlere saldırılar düzenlemektedirler. Amazon kadınları tam da bu yüzden – erkelerden uzak durmaları ve onları aşağılamaları nedeniyle- feminizmle bağlantılı kabul edilirler. Feminizmin anası oldukları görüşü oldukça yaygındır. Gerçekten de yaşayış tarzları feminist görüşlerle paralellik göstermektedir. Ancak feminizm kadınların erkeklerden nefret etmesini değil, onlarla eşit olduğunu savunan bir görüştür. Bu noktada feministler ve amazonların yolunun ayrıldığını hatırlatmakta yarar var. Tabiî ki feminizm için bir çıkış noktası olarak görülebilir, ama arada büyük bir ayrım vardır. Anadolu’da birçok kentin kurucusu sayılan amazonların asıl ülkesi Karadeniz kıyılarıdır, başkentlerinin Terme olduğu kabul edilir. Kurdukları kentler arasında Sinope (bugünkü Sinop), Smryna (günümüz İzmir’i) ve Ephesus (Efes) de yer almaktadır. Amazonlardan dolayı Anadolu’nun anaerkil bir yapısı olduğu söylenebilir. Eski yazıtlarda da bunu görmek mümkündür aslında. İslamiyet öncesinde hatun, Kağan ile birlikte devlet idaresinde yetkiye sahiptir. Bu tip bilgilere bakılarak, amazonların etkileri olduğu düşünülebilir. Ve hatta Anadolu’da birçok savaşçı kadın topluluğun olduğu da bilinmektedir. Bunlardan en çok bilineni “ Anadolu Bacıları”dır. (Bacıyan-ı Rum)
Tamamı kadınlardan oluşan bu grubun, amazonların devamı görünümü erkeklerle birlikte savaşlara katılmalarından kaynaklanmakla beraber, amazonlardan birçok farklılıkları mevcuttur. Öncelikle Anadolu Bacıları karma bir devlete ( kadın-erkek) yaşıyorlardı ve erkeklerle evlenebiliyorlardı. Sadece savaşçı özellikleri amazonları andırmaktadır. Burada yer alan ve yer almayan birçok efsane amazonlardan bahsetmektedir. Yazımın başında da belirttiğim gibi birçok millet, birçok yazıt amazonların varlığından bahsetmektedir. Son olarak Meryemgül de güçlü bir kanıt niteliğindedir. Bana kalırsa amazonların gerçekten yaşamış olmaları o kadar da ilginç ya da sıra dışı değildir. Tarihte kadınların da erkekler kadar savaşlara katıldığı ve zorlu durumlarda gösterdikleri çabalar bilinmektedir. O halde erkekler devlet kurabiliyorsa, kadınlar niçin kuramasın? Niçin bazı kültürlerin kaynağı da bu güçlü kadınların oluşturduğu toplum olmasın? Üstelik de bu kadar çok kanıt varken. Kadınların ne denli güçlü olduğunu yansıtan bu mitin gerçekliği sorgulanıyor. Belki de kadınların inatçılıkları, güçler, arzularını gerçekleştirme çabaları, hırsları hep bu amazon genlerinden kaynaklanıyordur, ne dersiniz?
Burçin TOKSÖZ
BABİLLİ HERMES: TYANALI APOLLONİUS
İki bin yıl önce Kudüs, Babil ve Roma topraklarında ‘insan suretindeki tanrı’ diye bilinen bu kişinin; Balina, Bilinis, Buluniyas, Ebellun, Balinus ve El Hekim gibi, çevre coğrafyalarda bilinen pek çok ismi vardır. Antik Mısır kültürünün ve Hermetik düşüncenin en önemli eserlerini vermiş, Arapça da çevirileri olan, kitabu’l-ilel veya sırrul’halika veya cami’u’l-eşya veya tekvini’l-halk ve ileli’l eşya isimli, tılsım, büyü ve doğanın sırları ile ilgili kitapların onun tarafından yazıldığı ve ondan sonrakilerin ise bu kitaplardan esinlenerek, benzer kitaplar yazdığına inanılır… Bu şahsiyet, çok önemli maji formüllerine sahip olmakla tanınmıştır. Ve simyanın sırlarını içeren, firdevsu’l hikme kitabını yazan da aynı şahsiyettir. Yedi maddenin sırlarından bahseder bu kitap. Ve mushafu’l kamer denilen, ‘Ayın kitabı’, tılsımların yapılma zamanlarını anlatır. Tılsımların hangi doğru zamanlarda yapılacağını anlatır. Ay takvimi esas alınmıştır. Melekler,
burçların, yıldızların konumu, gezegenlerin hareketi ve konumu ile ilgili tılsımların ilişkisi anlatılır bu kitapta. Ve daha sayısız simya, tılsım ve büyü kitapları bırakmıştır arkasında. Tılsımlar kitabı, antik sırları anlatan kitap ve daha birçok kitap… Bunların hepsi, çeşitli dillere çevrilmiştir. Arapça dillerinde olan bu kitaplar, Süleymaniye kütüphanesi dâhil, birçok kütüphanede bulunur. Miftahu’l-felaha; kitabu rufs fi tedbiri’lmenzil li’l-balinyus; kitabu’l- felaha; kitabu fima amilehu bi medinetihi ve bi memaliki’l-müluk; kitabu’l-habib, tekvinü’lmeadin; er-risale fi te’siri’r-ruhaniyeti fi’l-mürekkebat bunların arasında günümüze ulaşan kitaplardır. Bunların yanında, Balinus’a atfedilen şu kitaplar da önemli metinler arasında sayılır: el-medhalu’l-kebir ila risaleti’t-tılasım; kitabu tılasımı balinası’l-ekber; kitabu inkişafi’s-sırrı’l-mektum isimli kitaplar adı geçen tılsım, sihir, büyü ve simya kitaplarından bazılarıdır. Çağdaşları ona, Babilli Hermes demişlerdir. Neden, kimdir Hermes? Birden çok Hermes olduğu iddia edilir. Tufandan önce yaşamış Hermes ve tufandan sonra antik mısır medeniyeti döneminde yaşamış olan Hermes, bir de İsa’nın çağdaşı olan Hermes. İşte bu sonuncusuna, Babilli Hermes derler. Sayıların dilini, simyayı ve tılsımları bilirdi son Hermes. Bütün sırların kökeni olan ilmin gizlendiği taş sütunu bulduğu ve her şeyi ondan öğrendiği rivayet edilmiştir hep… Rivayete göre, Nuh peygamberin iki kardeşi tüm bilimlerin anası ve kaynağı olan Yedi Temel İlmi keşfetmişti. Tufan yaklaştığı sırada, bu bilgileri tufanda kaybetmemek için bir taş sütun bir tunçtan yapılma levha üzerine işlemişler ve bunları gizlemişlerdi. Ve
Hermes, tüm ilimleri, bu sütunları bularak, bu sütunlardan öğrenmiş. Onun hakkında en sağlıklı bilgileri, yine onun takipçilerinden biri olan Damis’in kaydettiği bilgilerde buluyoruz. Doğduğu yer Tyana denilen bölge, bugünkü Kapadokya bölgesinden başka bir yer değil. O dönem Tyana coğrafyanın en büyük ve en bilinen pagan bölgesi. Yani sihir, büyü ve gizli ilimlerin en çok bilindiği bölge. O çok zengin ve bilgili bir ailenin oğlu… Daha çocukluğunda, büyük ilim merkezlerinde, Tarsus, Babil, Urfa gibi, pagan yerleşim bölgelerinde eğitim görmüş; Aziz Pavlus ile aynı dönemde, aynı şehirlerde… Ona her zaman, ‘Tanrı’nın oğlu’ demişler. Çok büyük, büyü ve gizli ilim sırlarına sahip biri olduğu, bütün roma ve yunan kayıtlarına geçmiş; babasız doğmuş biri. Bir Pisagorcu olmuş… Konstantinopolis ile ilgili bir kehanetinde: ‘kentin ilk ve son imparatorlarının isimleri, aynı olacak’ demiş… Ve ne tesadüftür ki; şehrin ilk ve son imparatorlarının ismi, Konstantin’dir. Antik Mısır’ın Karl-Tanrısı Thoth; rahipliği, hâkimliği, krallığı kendisinde bütünleştirmiş biridir. Antik Mısır’da hâkimiyet sürmüş 32 Bilge(tanrı)-Kral geleneğinin bir devamı gibi algılanabilinir. 33. Bilge-Kral… Nitekim de, takipçileri tarafından, kurtuluşun simgesi olmakla birlikte; 33. Bilge-Kral olarak da kabul görmektedir. Mısır enoh dinlerinin son tanrı tasviri ve bilgeliğidir. Onu, Eseniler eğitmiştir. Son firavun Merneptah’ın soyundan gelmiştir. Bu hususta bilinen tek bir şey vardır ki, o da; ‘gelecek’ Yiğit AKKOCA 2 yigitakkoca-yfa@hotmail.com
Aileler ve Teknoloji
Blogumda da çoğu kez ele almıştım bu konuyu. Bu ay ilk defa bu dergideki yazımla karşınıza gelirken, birçoğumuzun muzdarip olduğu veya tanık olduğu bir konudan bahsetmek istiyorum sizlere. Günümüzde facebook, twitter, friendfeed gibi birçok sosyal ağ programlarımda hepimizin üyeliği var. Hatta günümüzde öyle bir hale geldi ki bu tarz üyelikler kişisel kimliğimiz haline geldi. Kısacası, yeni nesil trendleri arasında da sayabiliriz bu sosyal paylaşım sitelerini. Buraya kadar her şey normal ancak son zamanlarda bu trende ailelerimizin hatta akrabalarımızın da dahil olmaya başlaması işi oldukça ilginç hale getirdi. Normalde birçok ebeveyn bizlerin internet ortamında bu tarz sitelerde ve sohbet programlarında zaman geçirmemizi “boşa vakit geçirmek” olarak değerlendirirken şimdi nasıl olduysa
onlar da bu sosyal ağların bir parçası haline geldiler. Hayrete düşüren bir diğer şey ise online ortamda yer alan bu sosyal paylaşım sitelerine bizden çabuk uyum sağlamaları hiç kuşkusuz. Sadece ailerimiz de değil, bugün amca, teyze, dayı hatta ve hatta anneanne ve dedelerimiz bile twitter, facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde üyelikleri var. Onlar da bizler gibi profil bilgilerini bin bir itinayla yazarken, video, fotoğraf paylaşmayı da ihmal etmiyorlar. Hatta işi ilerletip başkalarının fotoğraflarına yorum bırakan, yorumla da kalmayıp işi dürtmeye kadar götüren aile ve akrabalarımız bile var. Bir de öncesini bir hatırlayın, ailelerinizin ve akrabalarınızın daha bilgisayarı açıp kapatmayı bile bilmediği hatta bilenlerin de bunu marifet olarak saydığı zamanları. Bilgisayar denilen teknolojik aletin daha ortada olmadığı, olsa dahi günümüze kıyasla ancak işyerlerinden ve evlerde de nadir bulunduğu zamanları düşünürsek ailelerimizin bugün geldikleri noktaya şaşırmamak elde değil. Gene sekiz, on yıl öncesi kadar yani anne, baba ve diğer aile büyüklerinin cep telefonunda tek aradıkları vasfın karşı tarafı aramaktan öteye geçemediği günleri hatırlayın bir de. Aramanın dışında telefonun ekstra özelliklerinden olan mesaj atma ve fotoğraf çekme özelliklerinin ailelerimiz tarafından pek de gerekli görülmediği zamanlar da dün gibi aklımızda. Bugün ise birçok anne, baba cep
telefonlarıyla fotoğraf çekmenin yanı sıra son yıllarda peyda olmuş 3G teknolojisini bile çatır çatır kullanabilecek düzeye geldiler. Bluetooth kulaklıkları kullanmaları bunun yanında gene telefondaki verileri bilgisayara aktarabilmeleri de artık teknolojik açıdan kendini aşmaya başladıklarının da bir göstergesi.
Gel gelelim televizyon ve radyo gibi teknolojik aletlere. Ailelerimizin gençlik zamanlarında siyah beyaz, tek kanallı, tüplü televizyonların teknolojinin en ileri safhası olduğunu düşünürsek, bugün birçoğumuzun evinde tüplü televizyonların yerini LCD ve plazma televizyonlarının alması teknolojinin çok çabuk ilerlediğinin ortaya koyuyor. Ailelerin de daha düne kadar tüplü bir televizyona sahip olmayı nimetten sayarken bugün son teknolojiye sahip, büyük ekran televizyonlara sahip olmayı günün gerekliliği
gibi görmesi de teknolojinin aile bireyleri tarafından eskisinden çok hızlı benimsendiğinin bir kanıtı. Radyoya gelirsek, radyonun görevini cep telefonları ve radyo özelliğine sahip mp3 çalarlar çoktan üstlendi bile. Bugün birçok aile bireyi ve orta yaşın üstünde insanlar evinden işe, işinden evine giderken radyo ihtiyacını mp3 ve telefonlarından tedarik ediyorlar. Otobüste yanımızda oturan teyzemiz, amcamız yaşımızdaki kişilerin telefondan kulaklıkla müzik dinlemesine, anne ve babalarımızın bizden kulaklık rica etmesine bile tanık olmaya başladık artık. Sonuç olarak zaman değişiyor. Kolay kolay değişmez, benimsenmez zannettiğimiz teknoloji ve beraberinde getirdiği sonu gelmez teferruatları da aileler ve diğer büyükler tarafından şaşırtıcı biçimde çok da çabuk benimseniyor. Ailelerimiz artık teknolojiye eskisine nazaran çok daha çabuk adapte oluyorlar, bize de çaresiz bu duruma kendimizi alıştırmak görevi düşüyor.
AYŞENUR EKER ekeraysenur@hotmail.com
KABUS Dün gece bir rüya gördüm daha doğrusu çok kötü bir kabus… Terler içinde soluk soluğa uyandım, içime bir çığlık geldi oturdu bağırmak istedim sesim çıkmadı, boğazımda bir yumru gibi kaldı öylece. Unutmak istedim, yumdum tekrar sıkıca gözlerimi ama ne unutmak mümkündü ne de yeniden uykuya dalabilmek… Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkede siyasi partilerde gençlere yer verilmiyordu. Dinozorlar kalkmak bilmiyordu koltuklarından. Sanki etrafta kimse kalmamış gibi parti başkanlığına 85 yaşında, artık doğru düzgün konuşmasını bile becermeyen, hastalığı yüzünden yürüyemeyen, parti binasına kucakta gelen dedeler seçiliyordu. Sanki o ülkede düşünen, fikir üreten, genç kuşak yokmuş gibi. Gençlerin sesine kulak tıkanan bir ülkeden bahsediyorum, düşünsenize ne kadar acı… Öyle bir ülkede yaşıyordum ki rüyamda ; o ülkede milleti temsil eden vekiller o milletin varlığını reddediyordu. Diyordu ki “Ben Türk değilim neden varlığım Türk varlığına armağan olsun!” oysa ki o koskoca cahil, Türk milletinden kastedilenin bir etnik kimlik olmadığını, bütünleyici bir kavramdan bahsedildiğini bilmiyordu . Ya da cahil değildi de bir haindi, o yüzden ayrımcılık yapıyordu… Bre avanak bu ülkede yaşıyorsan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlıysan Türksündür . Varlığın armağan olmayacaksa fazlalık da
olmasın, çek git. Gerçi senin gibi kanı bozukları biz de armağan olarak kabul etmeyiz merak etme…! Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkenin başbakanı hırsızlığın kitabını yazmıştı. Çalıyordu, çırpıyordu, hısım akraba ne varsa devlet dairesine dolduruyordu, çocuklarına damatlarına gelinlerine şirket alıyordu, gemi alıp gemicik diye halkıyla dalga geçiyordu, yeri gelince karış karış vatanı satıyordu ama ondan sonra da kalkıp dindarım diyordu. Yazık ki o ülkenin halkı zır cahildi, kul hakkı yiyen bir hırsızın din sömürüsü yaptığını anlayamıyordu… Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; o ülkenin cumhurbaşkanının karısı kendi devletine uluslararası bir mahkemede dava açıyordu. Karısı devletin düşman saflarındaydı, kendisi ise devletin başındaydı… Öyle bir ülkeydi ki rüyamdaki ; muhalefet partisinin lideri genel af yapacağım diyordu. Sanki affedeceği katil kendi evladını öldürdü! Mağdurlara sen affettin mi diye sormadan hangi densizin hakkı affettim seni demek suçluya! Öyle bir liderdi ki kendisi gidip bu devletin yargıcını silahla öldürüp hapisten kaçıp yurt dışına giden bir katilin mezarını ziyaret ediyordu, 3-5 çapulcudan oy alabilmek umuduyla… Rüyamdaki ülke öyle bir ülkeydi ki ; Atatürk’e küfreden, benim vatanım Rusya’dır diyen, Türk büyükleri için değil ama Lenin için ağıt yakan, Türk çocuklarına sümüklü
diyen bir asker kaçağı zat vatan haini değil vatan şairi ilan ediliyordu o ülkede. Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; kendini aydın zanneden, kompleksli, zeka seviyesi düşük ne kadar saf varsa işlemediği bir suç için ecdadını hunharca öldüren, sırtından vuran bir halktan özür diliyordu… Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; o ülkede milletinin yapmadığı eylemleri yapmış gibi gösterip, ülkesini kötüleyip dış aktörleri mutlu ederek edebiyat ödülü alan bir yazar vardı, ve yazarın edebiyat noksanı kitapları peynir ekmek gibi satıyordu. Öyle bir ülkede yaşıyordum ki rüyamda ; ülkenin işe alım sınavında rezil boyutlarda kopya çekiliyordu. Torpilin, rüşvetin zaten gırla gittiği ülkede bir de sınavda tüm emekler boşa gidince sistem tamamen rezilliğini ortaya koyuyordu. işte bu yüzden ülkede ekmek parası önce aslanın ağzından midesine oradan da lazımlığına kadar inmişti artık. Rüyamda öyle bir ülkede yaşıyordum ki ; insanlar yiyecek yemek bulamıyordu. Önce ete zam gelmişti sonra sebze bile el yakar dereceye varmıştı. E insanlar da haliyle birbirini yer hale gelmişti açlıktan… Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda ; PKK paçavraları arasında poz veren, konserinde “vallahi biz apo’yu özledik” diye şarkı söyleyen (ki cümlede adı geçen apo 30.000 masumun canını alan bir haindir, teröristtir,
canidir),ülkemizin insanına şerefsiz diyen bir hain baş tacı ediliyordu, saygıyla anılıyordu… Rüyamda öyle bir ülkedeydim ki ; yıllarca canını dişine takarak vatanı için en zor şartlarda çalışan emektar paşalar aslı astarı olmayan sebeplerle işlerinden ediliyordu, yargılanıyordu, kötüleniyordu... Öyle bir ülkedeydim ki rüyamda insanlar mutsuzdu, fakirler gittikçe fakirleşirken zenginlerin zenginliği katlanıyordu. Haksızlar suçlular birer yıldız gibi parlıyordu, iyiye dair doğruya dair ne varsa bir köşeye atılıyordu… Sonra… sonra uyandım. Kalktım gittim bir bardak su içtim. “çok şükür sadece bir rüyaymış, gerçek değilmiş” dedim… (!)
Şeyda KAYA seydakaya-yfa@hotmail.com
Wikileaks-Diplomasinin Arka Bahçesi Bu ay da genelde olduğu gibi daha gizemli konularda yazmak isterdim ancak bu ay dünyayı sarsan Wikileaks skandalı ile ile ilgili yazmaya karar verdim. Diplomasinin 11 Eylülü olarak anılan bu skandalın Türkiye için ayrı önemi var çünkü 251.000 belgede ABD ve Pentagon’dan sonra 7.000 kripto ile Ankara yer almakta ve bu belgelerin hiç biri de mevcut ilişkileri iyiye götürecek içerikte değil. Haliyle başta ABD olmak üzere tüm dünyayı panik sardı. ABD dünyaya bu belgeler nedeni ile ilişkilerin bozulmaması çağrısı yaparken, herkes belgelerin doğruluğunu sorgulamaya başladı. Öncelikle şunu unutmayalım ki bu belgelerin doğru olma ihtimali olmamasından daha muhtemel. Çünkü bunların hepsi ABD’nin de kabul ettiği üzere gizli belgeler ve hiçbir diplomat bu önemde dosyalarda yalan ya da yanlış bilgi vermemek üzere çalışır. Yani bu yazılanlar önemli belgeler olarak görüldüğü için rastgele duyumlar yazılmış olamaz. Benim asıl değinmek istediğim belgelerin doğruluğu ya da içeriği değil. Bu belgelerin neden yayınladığı üzerine. Skandala imzasını atan Julian Assange ve Wikileaks ekibi daha önce bu kadar geniş kapsamlı bir açıklama yapmamıştı. Neden bu kadar çok sayıda belge bir anda açıklandı? Temelde bana mantıklı gelen iki iddia var ve ikisinin de merkezinde, farklı şekilde de olsa ABD var. İlk iddia hemen herkesin de aklına gelen ABD’nin Ortadoğu’da tekrar huzuru bozmak ve bundan yararlanmak istemesi. Belgelerde
bazılarında İran’la kol kola girip dostluk pozu veren Suudi kralı Abdullah’ın İran’dan yılanın başı diye bahsedilmesi ve ABD’den İran’ı vurmasını istemeği yazılı. Dünya kamuoyuna dostluk mesajı veren Arap ülkelerinin İran’a düşman olduğu ortaya çıkarsa,Ortadoğu’da sinirler tekrar gerilecek ABD’ye de asayişi sağlama adı altında müdahale edebileceği ortam sağlanacaktı. ABD, Ortadoğu’da ve Arap dünyasında tekrar popülerlik kazanabilecek. Ne de olsa İran,Arap dünyasının düşmanı iken ve ABD ise düşmanımın düşmanı dostumdur durumundan faydalanacak. Hem İran’la dost bir coğrafyada, ABD karşıtı İran’ın dostlarının farklı tavır alma olasılığının da düşük olması Büyük Ortadoğu Projesi yoluna taş koymaktan başka bir şey olmaz. Diğer iddia ise belgelerin ABD hükümeti tarafından kasıtlı ve kontrollü şekilde bırakıldığı yönünde. Bunun da arkasında iki farklı görüş var. Birincisi, ABD’nin bu belgeleri salma amacı dünyadaki ülkelere, başta müttefikleri olmak üzere, ayağınızı denk alın mesajı vermek, bu ülkelerin diplomatik alanda ne kadar “pis” işler peşinde olduğunu, her zaman sadece suçlananın aksine, sadece ABD değil tüm dünyanın diplomaside birbirinin kuyusunu kazdığını göstermek. Arap ülkeleri-İran gerginliği, PKK’ya silah yardımı yapan ülkelerin açıklanması bu görüşü destekler nitelikte. Diğer bir görüş ise ABD hükümetinin, küresel sermayenin nerdeyse tamamını elinde tutan şirketlerin, güçlerini azaltmak için bir girişim olduğu yönünde. Bunu da en iyi gösteren belge ise ABD’nin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan
ülkelerdeki gözde şirketleri listesi. Bu listede Türkiye’den üç şirket ile yer aldığı listede , su altı kabloları,enerji dağıtımı,silah sanayinin ham maddeleri üzerine şirketler bulunmakta.Türkiye’deki bu üç şirketin üçü de roket yapımında da kullanılabilen pres makineleri üreten şirketler. ABD hükümeti bu belgelerin açıklanması ile bu şirketleri deyim yerindeyse kirli çamaşırlarını ortaya çıkardı diyebiliriz. Diplomasinin 11 Eylülü’nün dünyayı nasıl bir yarına götüreceğini şuan kestirmek oldukça zor. Belki de sadece bir grup insanın daha iyi bir dünya için çabalarıdır gerçekten. Gerçekten de daha şeffaf, daha dürüst bir dünya amacından fazlası güdülmemekte… Ne amaçla olursa olsun bu belgelerin açıklanmasının tek bir kesin sonucu var o da dünyada diplomasi başta olmak üzere her şey eskisinden çok farklı olacak.
Hamdi AYAR
BU RUHU SEVİYORUM! Geri sayım başladı ve “Noel” kapımızı çalmak üzere. Heyecanlıyım ben de herkes kadar… Biran önce bu güzel gecenin gelmesini ve kendimi tamamen yılbaşı atmosferine bırakmak istiyorum. Sevdiklerim, sevdiğim eşyalar, sevdiğim her şey olsun yanımda. Belki bir noel ağacı yanımda, üzerinde muhteşem süsler ve altında hediyeler .Ben de herkes kadar mutlu ve belki de bir yılı daha geride bıraktığımız için hafif buruk ve hüzünlü girmek istiyorum bu akşama. Aralık ayının sonlarına doğru özellikle alışveriş merkezlerinde görmeye başlıyorum yeni yıl ile ilgili temaları ve biraz daha heyecanım artıyor aslında. İçime çekiyorum havayı bir daha ve bir kez daha. Tamamen iyi hissedene kadar…İyileştirene kadar benliğimi. Sonra her yıl olduğu gibi yine “Noel baba” takılıyor aklıma ve yerleşiyor usulca hiç hissettirmeden beynimin bir köşesine. Acaba gerçekten yaşamış mıydı Noel Baba. Hiç var olmuş muydu ve gökyüzünde ren geyikleriyle dolaşıp hediyeler dağıtmış mıydı çocuklara. Belki bacadan atmıştı hediyelerini belki de çocukların isteklerini dinleyip sabaha kadar sonra kapılarının önüne koymuştu usulca hiç hissettirmeden. Sabah
olunca ve çocuklar da hediyelerine kavuşunca bir köşede izleyip onları kıs kıs gülmüştü belki de karlı evin çatısına oturup…” Hohoho çocuklar hediyeleri mi görünce ne kadar da mutlu oldular çoşkularını her şekilde hissedebiliyorum.Hohoho onları mutlu etmek beni daha da çok mutlu ediyor.Hohoho çocukları çok seviyorum ve onlara her zaman güzel hediyeler yollayacağım yeni yılda.” Umarım yaşamıştır şimdi olmasa da bir zamanlar çünkü onun var olduğunu düşünmek bile beni heyecanlandırıyor ve çocukluğuma götürüyor. O halde gelelim noel baba ile ilgili efsanelere…
Noel Baba, Noel gecesi çocuklara hediye bıraktığına inanılan efsanevi kişidir. Noel Baba, efsaneye göre Kuzey Kutbu'nda eşi ile birlikte yaşar. Elfleri ile birlikte çocuklar için oyuncaklar yapar. Çocuklar kendisine mektupla Noel için hangi hediyeyi istediklerini bildirirler. Noel Baba da ren geyiklerinin çektiği uçan kızağını hediyelerle doldurur ve evlere bacalardan girerek herkesin hediyesini dağıtır. Bu arada çocuklar tarafından kendisi ve geyikleri için bırakılan süt, kurabiye, havuç gibi yiyecek ve içecekleri tüketirler. Noel Baba günümüzde kır saçlı, uzun kır sakallı, sevimli, koca göbekli, tonton birisi olarak
resmedilir. Beyaz tüyleri olan kırmızı bir cüppe giymekte aynı görüntüde bir de kukuleta takmaktadır. Evinin yeri ülkelerin geleneklerine göre değişiklik göstermektedir. Kuzey Kutbu, Finlandiya'daki Korvatunturi, İsveç'teki Dalecarlia veya Grönland bunlardan bazılarıdır. Bazı ülkelerde Noel Baba grottoları kurulur ve çocuklar Noel Baba kılığındaki oyuncuların dizlerine oturarak hediye olarak ne istediklerini söylerler. 320 yılından önce Cermen kültüründe mevcut olan yılbaşında hediye verilmesi, İskandinav Mitolojisi'ndeki tanrı Odin'e dayanır. Odin'in uçan atı Sleipnir için çocuklar patiklerinin içine havuç ve şeker koyup duvara (ya da kapıya) asarlar. Odin de bu iyiliği karşılığında çocuklara hediyeler, tatlılar, ve şekerlemeler verir. Soğuk ve karlı bir kış günü evde sıcacık yanan şöminenin yanında yeni yıl ağacı ve gece yarısında açılmayı bekleyen hediyeler. Büyük bir heyecan ve özellikle saat on ikiye doğru ondan geriye doğru sayılarak yapılan geri sayım. Yeni yıl yeni yıl hoş geldin ! Hepimiz bir yılı daha geride bıraktık. Herkese mutlu ve sevdikleriyle birlikte güzel bir yeni yıl diliyorum
İdil ÖZMAÇİN idilozmacin-yfa@hotmail.com
Julian Paul Assange Ve WikiLeaks
Julian Paul Assange 3 Temmuz 1971' de Avusturalya'da doğan bir insan ama onu diğer insanlardan ayıran özelliği çok daha fazla şey bilmesi. Tabi ki bunun sonunda da gelen açıklamaları. Assange editörlüğünü üstlendiği WikiLeaks'de tüm bildiklerini yayınladı. Bu bilinen eş-dost sohbetleri değil; bilmediğimiz dünyanın muhabbetleriydi. Wikipedia 'da Assange'in işinin internet aktivisti olduğu söyleniyor. Kendisi bu işte iyi; hatta fazla iyi. Assange, Kasım Ayının son günlerinde 'gizli' yazışmaları deşifre etti. Tabi ki bu yazışmalar bütün dünyada deprem etkisi yarattı. Julian Paul ASSANGE, ABD'nin neredeyse bütün devletlerle ilgili sırlarını ortaya çıkardı. İngiliz Yayın Kurumu (BBC) Wikileaks'in kurucusu Julian Assange'ın Londra polisince gözaltına alınmasının ardından, Assange hakkında bir profil yazısı yayınladı. İşte o yazıdan kesitler ; Yazıda, ''hayranlarına göre hakikatin cesur bir savunucu, kendisini eleştirenlere göre ise büyük boyutlardaki hassas bilgiyi toplumun erişimine sunarak insanların hayatını tehlikeye atan bir reklam avcısı'' olarak tanımlanan Assange ile birlikte bir kaç hafta seyahat eden, New Yorker dergisinin muhabiri Raffi
Khatchadourian'ın Assange hakkındaki görüşlerine yer verildi.
Khatchadourian, birlikte çalıştığı kişilerin ''istekli, azimli ve özellikle bilgisayar şifrelerini kırmak konusunda yetenekli oldukça zeki biri'' olarak tanımladığı Assange'ın saatlerce hiç uyku ve yemek molası vermeden işine odaklanarak çalışan bir kişi olduğunu belirtti. Khatchadourian, ''Assange, çoğunlukla kendisine yakın olan kişilerin, çalışmaya devam etmesi için kendisine özen göstermelerine yol açan bir atmosfer yaratabiliyor. Bunun onun karizmasıyla ilgili bir durum olduğunu belirtmek isterim'' ifadelerini kullandı. Yazının diğer kısmında da Assange'nin biografisi var. Assange böyle biri peki WikiLeaks ne ? WikiLeaks için yine Wikipedia'ya bakalım. Onlar ne diyor ? WikiLeaks'in Çinli muhaliflerin yanı sıra ABD, Tayvan, Avrupa, Avustralya ve Güney Afrikalı gazeteciler, matematikçiler ve şirket teknologları tarafından kurulduğu belirtilmiştir. Avustralyalı gazeteci ve internet aktivisti Julian Assange, organizasyonun görünen yüzüdür. Site 4 Ekim 2006 tarihinde yayına girmiş olup, kayıtlı olduğu ülke ABD'dir. Sitenin ziyaret edilme oranının en yüksek olduğu ülke 29 Kasım 2010 itibarı ile İsveç'tir. İsveç'i İtalya ve Hollanda izlemektedir. işte WikiLeaks de böyle bir şey. Son olarak ise daha doğrusu en önemli olarak nedir bu belgeler? Bu belgelerde neler vardı? Birkaç bilgiyi özet şeklinde madde madde yazmak istedim;
-Wikileaks tarafından yayımlanan belgeler, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in yıllar sonra Filistinlilerle imzalanan Oslo anlaşmasını "hata" olarak gördüğünü ortaya koydu. -Arap ülkeleri liderleri İran'ı sevmiyor ve tehdit olarak görüyor. Belgelerde, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz, 2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama'nın terörle mücadele danışmanı John Brennan'a, ''İranlılara güvenilmez. İran maceracı bir ülke ve hedefi sorun yaratmak. Allah İran'ın günahlarından bizi korusun'' ifadesini kullandığı belirtiliyor. Suudi Arabistan Kralının, İran için ''yılanın başını kesmek gerekir'' ifadesini kullandığı da yine belgelerde yer alıyor. Yine Kralın, Amerikalı General James Jones'la yaptığı 11 Şubat 2010 tarihli görüşmede, ''eğer İran nükleer silaha sahip olursa, bölgedeki bütün ülkeler de nükleer silaha sahip olur'' dediği belirtildi. - Belgelere göre ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in İran'a yapılacak askeri bir operasyonun bu ülkenin nükleer programını sadece 1 ya da 3 yıl geciktirebileceğini inandığını ortaya koyduğunu bildirdi. -Yine belgelerde İsrail, ABD'ye İran'a yönelik politikasını sertleştirmesi için baskı yapıyor denildi. Gizli belgelerde, İsrail gizli servisi Mossad şefinin, 2007 yılında, ABD yönetimine, ''İran'da rejimi devirmek için üzerinde tartışılacak seçenekler arasında, öğrenciler, demokratlar, Kürt ve Azeriler gibi etnik grupların desteklenmesini önerdiği'' ifade edildi.
-WikiLeals, İran nükleer programının Kuzey Kore'den alınan yardımla güçlendirildiği söylenmiş. -WikiLeaks sitesinde yayımlanan gizli belgelere göre, ABD, Pakistan'ın sahip olduğu zenginleştirilmiş uranyumu Pakistan'ın elinden alacak. -Belgelere göre Çin'in en yüksek karar alma organı Politbüro, Google'ın Çin'deki bilgisayar sistemlerine girmek için uğraştı ve bu denemenin, Çin'in ABD'ye karşı yürüttüğü bilgisayar sabotaj kampanyasının bir parçası olduğu vurgulandı. -Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan belgelerden bir diğerine göre ise; ABD, serbest bırakılan Guantanamo tutsaklarını kabul etmeleri için ülkelere karşı katı taktikler uygulamış. - Belgelerde İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin arasındaki ilişkiye ilişkin yorumlar da yer alıyor. Bu belgelerden birinde Berlusconi'nin "giderek artan bir şekilde Putin'in Avrupa'daki avukatı olduğu görülüyor" deniliyor. -Libya lideri Muammer Kaddafi'nin "dengesiz" olarak nitelendirildiği belgelerde, Kaddafi'nin "seksi bir sarışın" olarak nitelendirilen Ukraynalı bir hemşire ile çok yakın arkadaş olduğu ifadesi yer alıyor.
-Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan on binlerce gizli belgedeki bilgiler arasında, İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in kanser hastası olduğu da yerini aldı. -Belgede, Aliyev'in Erdoğan hükümetinden duyduğu hoşnutsuzluğu da ortaya koyduğu belirtildi. Aliyev kendi düşüncesine göre, Türkiye'deki hükümetin hiçbir zaman "Ilımlı İslam" nitelemesini hak etmediğini dile getirdi. Ayrıca yine belgeye göre, Rusya'ya gaz satma anlaşmasının detayları hakkında da bilgi veren Aliyev, bu anlaşmanın "Türk dostlarımıza" doğalgaz dağıtım merkezi yaratmasına izin verilmeyeceğini göstermek için yapıldığını ifade etti. -ABD'nin Ankara Büyükelçiliği belgelerinde, 2009 yılında İran'dan Türkiye'ye kaçarak ABD Büyükelçiliğine sığınan İran asıllı bir Amerikan vatandaşının İran'a iadesinin, ABD Büyükelçilğinin girişimiyle engellendiği de yer aldı. -Wikileaks internet sitesi tarafından yayımlanan on binlerce gizli belgede, Amerikalı diplomatların dünya liderleri hakkında yaptıkları ilginç tanımlamalar ve yorumlar da ortaya çıktı; + Gizli belgelerde Fransa Cumhurbaşkanı için, ''Çıplak Kral, alıngan, otoriter'' gibi ifadeler yer alıyor. + Belgelerde Afgan lider Hamid Karzai için ''oldukça zayıf'', Libya lideri Kaddafi için ''tuhaf'' ifadeleri kullanılıyor. + Almanya Başbakanı Angela Merkel için ''risk almaktan kaçınan ve hayal gücü eksik'' ifadeleri kullanılan belgelerde,
İtalyan lider Silvio Berlusconi ''beceriksiz ve etkisiz'' olarak değerlendiriliyor. + Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev için ''solgun ve ''kararsız''yorumu yapılan belgelerde, Başbakan Vladimir Putin için ''erkek egemen'' deniliyor. -Wikileaks'in yayımladığı Amerikan gizli diplomatik yazışmalarından oluşan belgelerden birinde, İran'ın, 2006'da İsrail ve Lübnan'daki Hizbullah arasındaki savaşta silah ve eleman göndermek için İran Kızılay’ına ait ambulansları kullandığı öne sürülüyor. -İsrail ve ABD, Tahran'ı, Lübnan'daki Hizbullah hareketine ve militanlara silah ve mali destek sağlamakla suçluyor. -Gizli(!) belgelerde Rusya ile ilgili binlerce rapora da yer verilirken, Rusya'nın gerçek bir mafya devleti olduğu ileri sürüldü. Putin ve Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev arasındaki uyuma da geniş verilen belgelerden birinde, Medvedev hakkında, "solgun ve kararsız" ifadesi kullanılırken, bir başka belgede Medvedev'in "Batman'in (Putin) yanındaki Robin'i anımsatıyor" denildi. Amerikalı diplomatlar mektuplarında Putin ve Medvedev'i kıyaslarken Medvedev'e yönelik sempatilerini dile getiriyor, Putin'in ise ülkede daha etkili olduğunu kaydediyorlar. Biraz da istatistiklere bakmak istedim : -Wikileaks'in internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Kasım ayında yayımlanmaya başlanan ABD diplomatik
temsilciliklerinin sızan yazışmalarıyla ilgili 251 bin 287 adet belgeyi kamuoyuna aşamalı olarak birkaç ayda duyuracak. -Söz konusu ABD büyükelçilerinin gizli bilgi notlarının, şimdiye kadar kamuoyuna duyurulan en büyük kapsamlı gizli belgeler olacağını belirten Wikileaks, yayımlamaya başladığı dünya çapındaki 274 ABD büyükelçiliğinin gizli iletişimleri ile ABD Dışişleri Bakanlığına ait belgelerin 15 bin 652'sinin "secret" yani "gizli", 101 bin 748'inin "confidential" (hizmete özel), 133 bin 887'sinin "unclassified" (açık bilgi) olarak sınıflandırıldığını belirtti.
-Wikileaks, yayımlamaya başladığı sızan belgelerin tamamının 28 Aralık 1966'tan, 28 Şubat 2010'a kadar 274 ABD büyükelçiliği, konsolosluğu ve diplomatik temsilciliklerinin bilgi notlarını kapsadığını belirtti. -Belgeler de ABD'nin Rusya temsilciliklerinden 3 bin 458 belgenin yer aldığını belirterek, sözkonusu belgelerin 3 bin 376'sının Moskova, 48'inin St. Petersburg, ve 34 ünün ise Yekaterinburg'dan gönderildiğini kaydetti. Ve son olarak Assange 7 Aralık 2010 günü tutuklandı. Site kapanmasına rağmen değişik adreslerden yayına devam ediyor. Şimdiden herkesin yeni yılını kutlar mutlu, sağlıklı ve başarılı bir yıl dilerim.
KAAN TÜRKELİ kaanturkeli@hotmail.com
Yılbaşı Tercihleri Sevgili arkadaşlar, artık aralık ayındayız ve 2010 u geride bırakıyoruz. Ve yeni yıl için geri sayım başladı. Herkes yavaş yavaş planlarını yapmaya koyulup hazırlıklara girişti bile. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; her insanın tercihleri farklı olacaktır. Kimileri evde oturup ailesiyle tombala oynayarak girer, kimileri fasıl tarzı yerlere rezervasyon yaptırıp dansözlerle alaturka müzik eşliğinde girerler, kimileri 5 yıldızlı otellerde ünlü şarkıcılar eşliğinde, kimileri ise grup arkadaşlarıyla İzmir’de bar sokaklarında gezip meydanlarda havai fişek coşkusuyla kutlar. Öncelikle evde kutlayanların gözünden bakarak biraz açalım; aileyle birlikte yemek yenir. Sonra en büyük aile üyesinin evinde toplanılır. Kuzenler, enişteler, amcalar yengeler, teyzeler hep birlikte ev curcunasıyla baş başa kalırsınız. Soğuk yılbaşı gecesinde sımsıcacık aile ortamı sizin içinizi ısıtır. O ısınmanın ardından hemen çay servisiyle birlikte çerezler ortaya konur. E tabi onun yanında kuzenler ile bir tombala oyunu güzel gider diyip başlanır. Heyecan başlayıp herkes nefesini tutup sayıların tutmasını bekler. Evet çinkolar çıkmaya başlayıp sesler o coşkuyla yükselir. Hemen ardından büyük eniştenin sesi duyulur. ‘Biraz daha sessiz oynayın ama olmuyor böyle’ der. Heyecanınız kursağınızda kalır. Neyse ki diğer büyükler karşı çıkarlar ‘Bırakın gençler eğlensinler yılbaşı bu gece’ derler. Tabi bu sırada televizyon eğlence programlarına göz atılır. Şarkılar, türküler bir taraftan çalmaya
devam edip yiyecekler gelmeye başlar. Meyveler, patlamış mısırlar, közlenmiş kestaneler, kolalar, gazozlar ardı ardına kesilmeden gelir. Muhabbetlerin tadına varılmaya başlanır. 12’ ye dakikalar kala yemekten içmekten çatlamak üzeresinizdir. Ve ailecek yılbaşına girersiniz. Eve geldiğinizde başınızı yastığa koyup o yılı mutlu geçirmek için dileklerde bulunursunuz… Fasıl gecesinin tadını çıkarmak isteyenler de bir grup arkadaşlarıyla bir mekanı rezervasyon yaptırırlar. Özellikle kızlar, o gece için hazırlıklarına başlayıp süslenirler. Ve toplanıp hep birlikte mekana giriş yaparlar. Başlangıçlar mezeler getirilip masanız süslenmeye başlanır. Sahnede alaturka müzikler çalmaya başlayıp masadan kahkaha sesleri yükselip klarnetçiler masa masa dolaşmaya başlar. Aman tanrım o da ne ardından hemen dansöz kıvrak danslarıyla ortama ayrı bir hava katmaya çalışır. Ana yemekler de içkilerle teşrif etmektedir. Yemeye devam ederken fasıl canlanmaya başlayıp içkilerin vermiş olduğu rahatlıkla coşulmaya başlanır. Masalardaki elleri hep havada görmeye devam ederiz. 12 ye yaklaşıldığında da bir şarkıcı çıkıp eğlenceli şarkılarla yılbaşına merhaba deriz. Ardından meyvelerimizi yemeyi tamamlayıp bir grup sarhoş olmuş arkadaşımızla taksilerle sabaha doğru varmış oluruz. Diğer açıdan beş yıldızlı otellerde girmeyi tercih edenlerden bazıları hayal kırıklığına uğramışlardır. Ünlü şarkıcılar için bilet satın alınır. Ve sınırsız içki imkanı sunulur sözde. Arkadaş grubuyla gençler otele teşrif ederler. Onlar
için arka kıyı küçük masalar hazırlanmıştır. Bunu gören gençler hayal kırıklığı uğramaya başlarlar. Fakat bilmezler ki daha çok yaşanacak hayal kırıklarından haberleri yoktur. Onlara verilmiş olan masalarda oturup ünlü şarkıcının gelmesini beklerler. Bir taraftan da içeceklerini söylerler. Ünlü şarkıcı sahneye yarım saat geç çıkmasıyla program başlar. Öndeki masalarda hizmet süperdir. Çünkü yemek servisiyle birlikte hazırlanmış olan özel masalardaki müşterilerdir. Neyse gecemiz eğlence devam edip coşulur. Daha gece 12 ye gelmeden garsonlar o arkadaşlarımıza içkilerin tükendiğini dile getirirler. Arkadaşlarımız bir tane daha hayal kırıklığı ile karşı karşıya kalmışlardır. Ve şarkıcıdan sonra çıkan djler ile gece noktalanır. Evet yukarıda belirttiğimiz üzere yılbaşında birkaç açıdan yaşananları ele aldık. Her bireyin tercihleri ve yaşadıkları farlı oluyor. Bu sene 2011’ e girerken kimler nerelerde ne heyecanla girecekler? Bakalım bu sene yaptığımız araştırmalarda hangi mekanlarda hangi eğlenceler bekliyor: Altay 31 Aralık Cuma gecesi Kaya İzmir Thermal & Convention / İzmir Kaya Kongre Merkezi’nde sahne alacak.
Sedat Yüce 31 Aralık Cuma gecesi Kaya İzmir Thermal & Convention / İzmir Venüs Roof’da sahne alacak. Ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için; 0212 444 52 92 Sevilen sanatçı Sıla 31 Aralık 2010 gecesi İzmir Arena’da. İzmirdeki yilbasi geceleri icin düzenlenen organizasyonlar hakkinda ve Sanatçı Sıla'nın yer alacagi program icin ayrıntıları 0 232 382 2 382 numarali telefondan öğrenebilirsiniz. İZMİR ARENA HAKKINDA GENEL BİLGİ; Bayraklı Turan Eğlence Merkezi alanında yer alan, 305 mt deniz cepheli, 16000 m2 açık, 2200 m2 kapalı alan üzerine kurulmuş olan Türkiye’nin en büyük kültür, eğlence ve çok amaçlı bir etkinlik merkezidir. HEPİNİZİ ŞİMDİDEN YENİ YILINIZI KUTLARIM, 2011’ niz daha mutlu anılarla geçsin. Tebessümünüz eksik olmasın…. Mihraç NALBANTOĞLU
ÇOBAN ALDATAN KUŞU
Çoban aldatan kuşunun hikayesini bilir misiniz? Ben bilmiyordum, adının garipliği dikkatimi çekince sağ olsun ağabeyim anlattı ve öğrendim. Böyle ilginç anonim öyküleri sizlerle paylaşmak hoşuma gittiğinden bunu da yazmadan geçemedim. Öncelikle özelliklerinden biraz bahsedelim. Genellikle açık alanlarda görülürlermiş, serçeden biraz irice olduklarını bilerek gözünüzde canlandırabilirsiniz. Eğer sizi fark etmişse kısa bir uçuştan sonra küt diye yere düşer. Elinizle yakalama mesafesine kadar bekler. Tam yakalamak üzere olduğunuzda hızla havalanıp tekrar ileri düşer. Bu uzun süre bu şekilde devam eder. Siz hep yakaladığınızı düşündüğünüzde tekrar havalanır, tekrar düşer. Bir de bakarsınız ki başlangıç noktanızdan artık çok uzaksınızdır. Bu anlamsız kovalamacanın rivayete göre şöyle bir hikayesi varmış : çobanaldatan kuşu kurtla anlaşmıştır. Yavrularını yememesi karşılığında çobanı sürüden uzaklaştıracaktır. Yaralı bir kuşmuş gibi davranarak çobanı sürüden uzaklaştırır. Çoban sürüden yeterli derecede uzaklaştığında kurt sürüye dalar. Çoban ,
sürüsünün başına döndüğünde gördüklerine inanamaz. Küçücük bir kuşun peşinden giderek sürünün perişan olmasına yol açmıştır. Köyde bunu kimseye anlatamayacağı için intihar eder. Kurt sürüden geriye ne sağlam kalmışsa hepsini öldürür. Çoban aldatan kuşu ise yavrularının yanında, kurdun yememesi için yeni çobanlar bekler…
yuvasında, yavrularını
İnsanlar arasında da çobanaldatan kuşları olduğu hikayeyi okuduğunuzda hemen aklınızda belirdi değil mi? Aman ha arkadaşlar, çok sevimli, güzel ve çok çabuk elde edilebilecek gibi görünen şeylerin arkasından koşarken değer verdiklerinizi yitirmeyiniz, onların mahvına sebep olmayınız. Aman dikkat…
Şeyda KAYA seydakaya-yfa@hotmail.com
BİR FİLM BİR KİTAP
Charlie, erkek kardeşi Sam' in ölümünü bir türlü atlatamamaktadır. Onun ölümünden duyduğu suçluluk duygusu, Charlie'yi kardeşine en yakın olacağı mekana götürür. Charlie, yasını bundan böyle mezarlıkta çalışarak atlatacaktır. Kader onu mucizenin gerçekleşeceği yere kendi ayakları ile götürmüştür, Charlie kardeşi Sam ile yeniden karşılaşır. Her gece mezarlıkta Sam ile buluşan Charlie'nin hayatına Tess'in girmesi, tüm dengeleri değiştirecektir. Charlie ya gerçek hayatı seçecek ya da kardeşi Sam ile fantastik dünyasında yaşamayı tercih edecektir.
Yönetmenliğini Burr Steers’ in yaptığı Kardeşimden Sonra (Charlıe St.Cloud) adlı filmin senaryosu James Schamus, Lewis Colick ve Craig Pearce’ e ait. Filmin oyuncu kadrosunda ise Zac Efron, Amanda Crew, Kim Bassinger ve Chris Mossoglia rol alıyor. Filmin türü ise dram, fantastik ve romantiktir. Kardeşini kaybeden bir ağabeyin hikayesi. Gerçekle hayalin çoğunlukla iç içe olduğu fantastik, bir o kadar da duygusal ve şaşırtıcı bir film. Filmin oyuncuları ve filmin çekildiği mekanlar da gayet güzel.
“Eğer denizler alev alırsa, kalbinin sesini dinle ve aşkına sahip çık.” “Aşkın yanında yıldızlar bile sönük kalır.”
CEREN BAKICI
VASİYET Bu ay sizlere New York Times en çok satanlar listesinde yer alan, bir solukta okuyup bitirdiğim, çok zevkli bir macera kitabını tanıtacağım. Genelde macera kitapları gergin olur ama bu kitap hem romantizm içermesi bakımından, hem esas kahramanın sıra dışı karakteri bakımından, hem de Akdeniz’in eşsiz güzelliğini anlatması bakımından çok eğlenceli bir macera romanı. Kahramanımız Daisy Keane ölen patronunun ve aynı zamanda yakın arkadaşının faili meçhul cinayetini aydınlatmak zorundadır. Bu yolda ona yardım edecek kişi Dedektif Harry Montana’dır. Cinayetin çözülebilmesi için izlenmesi gereken yol ölümünden önce İngiliz Sör Robert Waldo Harwick’in çizdiği yoldur. Dünyanın sayılı zenginlerinden olan Hardwick Daisy’e eğer yatağımda ölmediysem bil ki bu bir cinayettir demiştir bıraktığı mektupta ve Daisy hayatını kurtaran Hardwick’e borcunu ancak bu cinayeti aydınlatarak ödeyebileceğini bilir. İşin önemli noktası ise Hardwick’in, parası yüzünden, hayatına giren insanlardan biri tarafından öldürüldüğüdür ve katil adayları vasiyetten kendilerine pay düşeceği umuduyla bir yatta toplanmıştır.
Yalanlarla çevrelenmiş hayatlarda aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir Akdeniz seyahatine çıkmaya hazır mısınız? Eğer hazırsanız, Montana ve Daisy’nin gel-gitlerle dolu aşkının fonda yer aldığı bu büyüleyici kitabı mutlaka okumalısınız. Şimdiden iyi okumalar…
Şeyda KAYA seydakaya-yfa@hotmail.com