Bediüzzaman ve Demokrasi

Page 1

Bediüzzaman Said Nursî’yi vefat›n›n 48. y›l›nda rahmetle an›yoruz

c 23 MART 2008 • PAZAR

ÜCRETS‹Z ‹LAVED‹R

Meflrutiyetin 100. y›l›nda

Fred A. Reed

Thomas Michel

Elmira Akhmetova

Robert Miranda

Oliver Leaman

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle

BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹ Haz›rlayan:

Umut YAVUZ


D

Takdim

emokrasi ve hürriyet mücadelemizde önemli dönüm noktalarından biri olan II. Meşrutiyet'in ilânının üzerinden tam bir asır geçti. Yüz sene önce bugünlerde, padişahlıkta ifadesini bulan "tek adam" sisteminin yerine, kararların meşveret ve şûrâlarla müzakere edilerek alındığı Meclis sistemine geçişin sancıları yaşanıyordu. Ve evvelce denenip, bilâhare padişah iradesiyle son verilen meşrutiyete bir defa daha geçilmesinin ardında, bu arayıştan kaynaklanan taleplerin güçlenmesi yatıyordu. Bu talep ve tazyiklerin neticesinde II. Meşrutiyet ilân edildi ve Meclis tekrar faaliyete geçti. Ama kısa bir süre sonra 31 Mart vak’asını bahane ederek yapılan ihtilâl, şahıs istibdadını güya ortadan kaldırırken, yerine komite istibdadını getirdi. Ve altı asırlık koca Osmanlı çınarı, bu komitenin vahim hataları sonucu tarihe karıştı. Osmanlıdan sonra, alabildiğine küçülen bir coğrafyada kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de, önceki dönemin sancıları devam etti. Cumhuriyet adı altında bir tek parti rejimi kurularak, şahıs ve komite istibdadı, daha da şiddetli bir şekilde sürdürüldü. Tâ 1950'ye kadar... 1950 sonrasında ise, demokratikleşme süreci açık veya örtülü müdahalelerle dört defa kesintiye uğradı. II. Meşrutiyetin ilânından günümüze kadar geçen bir asır, bu sancılı sürecin iniş çıkışlarıyla şekillendi. Bediüzzaman Said Nursî, bütün bu devirleri yaşayan, her bir devrin icabına göre tavır alan, meşrutiyete "şeriat namına" sahip çıkan, aynı sahibiyeti cumhuriyet ve demokrasi kavramlarında da devam ettiren bir İslâm âlimi ve mütefekkiri olarak, bu konulardaki orijinal görüşleriyle de dünya fikir çevrelerinin dikkatini çeken bir isim. II. Meşrutiyetin 100. yılına tekabül eden 48. vefat yıldönümü vesilesiyle takdim ettiğimiz bu çalışma, bunun en son örneklerinden biri.

c

c Gülbahar Cad, Günay Sokak, No: 4, Güneflli / ‹stanbul Tel:0212- 655 88 59 (7 hat), Fax: 0212-651 92 09 internet: www.yeniasya.com.tr e-mail: irtibat@yeniasya.com.tr Bask›: Yeni Asya Gazetecilik, Matbaac›l›k ve Yay›nc›l›k Sanayi ve Ticaret A.fi. ‹stanbul, Mart 2008 Copyright © Her hakk› mahfuzdur. 3 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]


Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Bediüzzaman Said Nursî kimdir?

B

ediüzzaman Said Nursî, yüzyılımızın yetiştirdiği önde gelen İslâm mütefekkirlerinden biridir. 1876’da Bitlis’in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Keskin zekâsı, hârikulâde hâfızası ve üstün kàbiliyetleriyle çok küçük yaşlardan îtibâren dikkatleri üzerinde toplayan Said Nursî, normal şartlar altında yıllar süren klasik medrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zamanda tamamlamıştır. Gençlik yıllarını alabildiğine hareketli bir tahsil hayatı ile değerlendirmiş; ilimdeki üstünlüğünü, devrinin ulemâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münâzaralarda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyle ilim çevresine kendisini kabul ettirerek, “Bediüzzaman,” yani, “çağın eşsiz güzelliği” lâkabı ile anılmaya başlamıştır. Said Nursî medrese eğitimiyle dînî ilimlerde kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığı tetkiklerle tamamlamış; bu arada devrinin gazetelerini takip ederek ülkedeki ve dünyadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diğer taraftan, doğup büyüdüğü şark topraklarının sıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gören Said Nursî, en zarûri ihtiyacın eğitim olduğu kanaatine varmış; bunun için de şarkta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı bir üniversite kurulmasını temin için yardım istemek maksadıyla 1907’de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da da ilim dünyasına kendisini kısa sürede kabul ettiren Bediüzzaman, çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, o günlerde Osmanlıyı ve İstanbul’u çalkalayan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarına katılmış; meşrûtiyete İslâm nâmına sahip çıkmıştır. 1909’da patlak veren 31 Mart Olayında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağmen, haksız ithamlarla Sıkıyönetim Mahkemesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir. Bu

hâdiseden sonra İstanbul’dan ayrılarak şarka dönmüştür. Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van’da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta birçok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya’da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’da devlet ricâlinin ve ilim çevrelerinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzâlığına tâyin edilmiştir. Bu devrede, resmî vazifesinden aldığı maaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunları parasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul’un işgàli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlı broşürle büyük hizmet etmiş ve işgal kuvvetlerinin plânlarını bozmuştur. Kezâ, işgalcilerin baskısı altında verilen ve Anadolu’daki kuvâ-yı milliye hareketini “isyan” olarak vasıflandıran şeyhülislâm fetvâsına karşı, mukàbil bir fetvâ vererek millî kurtuluş hareketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hizmetleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisinin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman bizzat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Ankara’ya dâvet edilmiştir. Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 sonlarında Ankara’ya gelmiş ve Mecliste resmî bir “hoşâmedî” merâsimiyle karşılanmıştır. Ankara’da kaldığı günlerde, yeni kurulan devlete hâkim olan kadronun dîne bakış tarzının menfî olduğunu görünce, on maddelik bir beyannâme hazırlayarak Meclis âzâlarına dağıtmıştır. Bu beyannâmede yeni inkılâbın mîmarlarını İslâm şeâirine sahip çıkmaya çağırmış; akabinde Mustafa Kemal’le birkaç görüşmesi olmuştur. Kendisine şark umûmi vâizliği, milletvekilliği ve Diyânet âzâlığı [Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 4


Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

teklif edilmiş; ancak Bediüzzaman bu teklifleri kabul etmeyerek Van’a dönmüştür. O sıralarda çıkan Şeyh Said hâdisesiyle hiçbir ilgisi olmadığı, hattâ hâdise öncesinde kendisinden destek isteyen Şeyh Said’i bu niyetinden vazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüzzaman hâdise sonrasında, Van’da ikàmet ettiği uzlethânesinden alınarak Burdur’a, oradan da Isparta’nın Barla nâhiyesine götürülmüştür. Burada “mânevî cihad” hizmetini başlatmış, birbiri peşi sıra telif ettiği eserlerde îman esaslarını terennüm etmiştir. Bu eserler, îmânını tehlikede hisseden halkın büyük teveccüh ve rağbetine mazhar olmuş; elden ele dolaşarak hızla yayılmıştır. O devrede elle yazılarak çoğaltılan eserlerin toplam tirajı 600.000’i bulmuştur. Başlattığı hizmetin halka mal olması, devrin idârecilerini rahatsız ettiğinden 1935’te Eskişehir, 1943’te Denizli, 1947’de Afyon, 1952’de de İstanbul mahkemelerine çıkarılmıştır. Bunlardan netice alınamamış, ancak Bediüzzaman yine rahat bırakılmamış; Kastamonu’da, Emirdağ’da, Isparta’da sıkı tarassud ve takip altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Ömrünün son günlerine kadar keyfî muâmele ve eziyetlerden kurtulamayan Bediüzzaman, buna rağmen, îman hizmetini büyük bir kararlılıkla devam ettirmiş; o zor şartlar altında telif ettiği 6000 küsur sayfalık Risâle-i Nur külliyatını tamamlamaya ve yaymaya muvaffak olmuştur. Kur’ân’ı bu asrın idrâkine uygun ve iknâ edici bir üslûpla izah ve ispat eden ve vehbî olarak, ilhâmen kaleme alınan bu eserler, onun çileli hayatının en güzel meyvesidir.

5 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]


Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Asya’n›n ve âlem-i ‹slâm›n istikbalde terakkisinin birinci kap›s› meflrutiyet-i meflrua ve fleriat dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-› ‹slâm›n anahtar› da meflrutiyetteki flûrâd›r.

Divan-› Harb-i Örfi, s. 55

Robert Miranda (Da'ud Ali Salaam) : Amerikan Ulusal Köfle Yazarlar› birincilik ödülü, Latin Amerikan aktivistlerinden, Esperanza Unida Inc. Genel Müdürü ve Milwaukee Spanish Journal Genel Yay›n Yönetmeni. E-mail: rmiranda@wi.rr.com.

Bediüzzaman’nın ışığı demokrasi ve özgürlüğü getirecek Robert Miranda (Da’ud Ali Salaam)

Milwaukee, Wisconsin – Amerika Birleşik Devletleri

ürkiye’yi demokrasi ve özgürlük ruhuyla dünya arenas›nda ileri ülkeler seviyesine tafl›yan demokratik aç›l›mlar› temsil eden Meflrutiyet’in 100. y›l›nda, Bediüzzaman Said Nursî’nin bu konudaki önemli çal›flmalar›n› ve gayretlerini unutmamak lâz›m. Gerçek flu ki, Said Nursî bir vizyon ve bilgelik adam›yd›. Hepimiz çok flansl›y›z ki, Allah böylesi bir Müslüman› dünyaya

T

göndermifl ve ona modern toplumun ilkelerini vâaz etme f›rsat› sunmufltur. T›pk› fierif Mardin’in dedi¤i gibi, "Kur’ân’›n normlar›n› öyle bir yolla ortaya koyuyordu ki; Müslümanlar›n geleneksel davran›fl ve kiflisel iliflkiler üslubunu, geliflen bir endüstri ve iletiflim toplumuna dönüfltürüyordu." (fierif Mardin, Modern Türkiye’de Din ve Sosyal De¤iflim, s.13) Modern toplumlar serbest pazar›n fikir ve pratikleriyle ilerlemeye devam ederken, yaln›zca Said Nursî Müslüman toplumun ekonomik geliflmeye odakl› demokratik toplum fikri karfl›s›nda düflece¤i s›k›nt›lar› önceden fark etmifl ve serbest pazarl› demokratik sisteme ayak uydurmak için neler yap›lmas› gerekti¤ini düflünmeye bafllam›flt›. Said Nursî, bize demokrasi ve ‹slâm’›n bir arada bulunabilece¤ini anlatmakta ve ‹slâm›n Müslümanlar› özgür bir toplumda do¤acak yeni fikirlere adapte olma ve onlar› kavrama stratejileriyle hayata haz›rlad›¤›n› ö¤retmektedir. Demokrasi sisteminde Kur’ân’› bir hayat ›fl›¤› olarak gören Nursî, Müslümanlara inanç ve imanlar›na sald›ran cazibelere karfl› direnmelerini sa¤layacak reçeteler sunar. Nursî’nin vurgulamak istedi¤i fluydu ki; Kur’ânî ölçülerdeki özgürlük, bütün Müslümanlara demokrasiyi Allah’›n emir ve hükümlerini ayakta tutacak flekilde yaflama imkân› sunar. [Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 6


Meşrutiyeti herkesten ziyade Şeriat nâmına alkışladım. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Cumhuriyet ki, adâlet ve meşveret ve kànunda inhisâr-ı kuvvetten ibârettir.

Divan-› Harb-i Örfi, s. 24

Hutbe-i fiamiye, s. 93

O anlad› ve bütün Müslümanlar›n anlamas›n› mektedir. Ayr›ca Nursî, hükümet ve kurumlar›n istedi ki; her fleyin mübah oldu¤u bir özgürlük, zalimliklerini taklit etme meylini ve bu zulümleelbette Kur’ân’›n çizgilerine ayk›r›yd›, ancak ayre ayn› fliddetle cevap verme iste¤ini reddetmekr›ca hepimiz kendi özgürlüklerimizin savunucutedir. suyduk ve de Müslümanlar demokrasiyi AlBediüzzaman’›n bu mevzuda flu sözleri çok lah’›n ölçüleri do¤rultusunda hayata geçirmeliymanidard›r: "Bu zamanda ehl-i ‹slâm’›n en müdiler. him tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletNursî’ye göre, demokrasinin baflar›l› olabilmele kalblerin bozulmas› ve iman›n zedelenmesidir. si için, modern ve özgür bir toplumda egemenlik Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir fikrinin, istibdad›n barbarca normlar›na de¤il, ki, kalbler ›slah olsun, imanlar kurtulsun. E¤er mutabakat zeminine dayand›r›lmas› gerekmeksiyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çal›nsa, tedir. Nursî, erken dönem makalelerinde flöyle o kâfirler münaf›k derecesine iner. Münaf›k, kâsöylemektedir: "Zaman-› istibdâd›n hâkim-i mâfirden daha fenad›r. Demek, topuz böyle bir zanevîsi kuvvet idi; kimin k›l›nc› keskin, kalbi kasî manda kalbi ›slah etmez. O vakit küfür kalbe giolsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-› meflrûtiyetin rer, saklan›r, nifaka ink›lâp eder. Hem nur, hem zenbere¤i, rûhu, kuvveti, hâkimi, a¤as› hak't›r, topuz-ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz yaak›l'd›r, mârifet'tir, kapamaz. Onun için, bütün nun'dur, efkâr-› âmme'dir; kuvvetimle nura sar›lmaya kimin akl› keskin, kalbi mecbur oldu¤umdan, siyaparlak olursa, yaln›z o yükset topuzu ne flekilde olurselecektir." (Münazarat, sa olsun bakmamak lâz›m s.33) geliyor. Said Nursî’nin sözleri, "Amma maddî cihad›n bugün daha büyük güç ve muktezas› ise, o vazife flimdo¤rulukla yank›lan›yor. dilik bizde de¤ildir. Evet, Bu sözlerin do¤rulu¤unu ehline göre kâfirin veya ve ehemmiyetini anlamak mürtedin tecavüzat›na sed ve gözlemlemek isteyen çekmek için topuz lâz›mbugün Amerika Birleflik d›r. Fakat iki elimiz var. Devletleri’nin durumuna E¤er yüz elimiz de olsa, anbakabilir... Bush yönetimicak nura kâfi gelir. Topuzu nin Irak ve Afganistan’da tutacak elimiz yok." yürüttü¤ü illegal savafllar (Lem’alar, 16. Lem’a, sf.155) ve onun küresel ve yerel Bediüzzaman Said Nursî politikalar›, hep "kanunu, bir kere daha kelimelerin Said Nursî’nin sözleri, bu - gücünü yans›t›yor. Bu güç, hakk›, akl›, marifeti ve efgün daha büyük güç ve do¤- bir hayat stratejisidir. Öyle kâr-› ammeyi" yok saymaktad›r. rulukla yank›lan›yor. Bu söz- bir hayat ki, demokratik Nursî’nin sözleri Müslülerin do¤rulu¤unu ve ehem - bilincin ›fl›¤›nda Müsmanlar›, anlama kabiliyetmiyetini anlamak ve gözlem- lümanlar Kur’ân’›n koylerini gelifltirmeye sevk etdu¤u hüküm ve normlarla lemek isteyen bugün Ameri- hareket edecek ve böylece mektedir, çünkü demokraka Birleflfliik Devletleri’nin du - en kusursuz din olan ‹ssinin prati¤e döküldü¤ü bir özgür toplumu oluflturlâm’›n hayat tarz›n› ortaya rumuna bakabilir... man›n yolu buradan geçkoymufl olacaklar.. 7 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]


İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adâlet ve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulüm edenler, padişah da olsalar haydutturlar. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Divan-› Harb-i Örfi, s. 23

Fred A. Reed: Ödüllü Kanadal› araflt›rmac› yazar. Fred A. Reed Türkiye'de Anadolu Kavfla¤› kitab› ile tan›n›yor. Tercüme çal›flmalar›yla 2005 y›l›nda Governor General's Ödülünü kazanan Reed, uzun y›llar La Presse, CBC Radio-Canada ve Le Devoir gibi yay›n kurulufllar› için gazetecilik yapt›. Reed, belgesel yap›mc›s› JeanDaniel Lafond ile ‹ran'a Selam, Bir ‹ranl›n›n Günlü¤ü ve Amerikan Kaça¤› filmlerini çekti.

Onun demokrasiye en büyük katkısı, tavizsiz duruşuydu Fred A. Reed

‹kinci meflflrrutiyetin ilan› n›n ar d › n d a n B e d i ü z z a man’›n halka demokrasi dü flflü üncesinin ‹slâm’la ba¤daflfl-t›¤›n› söyledi¤ine flflaahit oluyoruz. Bu konuda Bediüzza man’›n delili neydi? Said Nursî’nin demokrasi ile ilgili görüfllerinin kapsaml› bir özetini 1908 y›l›n›n Temmuz ay›nda Meflrutiyet’in ilan›n›n ard›ndan Selanik’te yapt›¤› ‘Hürriyete hitap’ adl› meflhur konuflmas›nda bulabiliriz. O, demokrasinin ‹slâm’la ba¤daflabilece¤ini söylemekle kalmam›fl, ayn› zamanda dinin modern ça¤›n gerçekleriyle uyum sa¤lamas› için demokrasi-

nin bir gereklilik oldu¤unu da ifade etmifltir. Demokrasi onun görüflüne göre, ancak befl do¤ru üzerine bina edilebilirdi. Bunlar›n beflincisi ‹slâmî yap›lanmadaki "fiûrâ"ya karfl›l›k gelecek bir parlamento-temsilî hükümet-formülünün hayata geçirilmesiydi. Nursî’nin hayat› ve söylemlerine bakt›¤›m›zda, onun asla demokratik ilkelere ba¤l›l›ktan vazgeçmedi¤ini görüyoruz. Nursî bu tutumunu her daim aç›kça dile getirmifl ve bunu 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’ye verdi¤i aç›k destekle bir kez daha göstermifltir. Bir Müslüman âliminin ayn› zamanda demok rat olmas›n› siz na s›l de¤erlendi riyorsunuz? Bediüzzaman’› kendi ça¤dafllar›ndan ay›ran fley, onun Osmanl›’n›n son dönemlerinde, k›sa süren [Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 8


"Milletin efendisi, onlara hizmet edendir" hadisinin sırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zâlimane tahakkümü mahvetsin. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Divan-› Harb-i Örfi, s. 22 meflrutiyet döneminde ve Kemalist cumhuriyet dönemindeki sosyal, kültürel, siyasî ve dinî gerçeklere karfl› olan genifl ve derin tecrübesiydi. Ayr›ca Said Nursî’nin ola¤anüstü karakterini göz önünde bulundurmal›y›z. O öylesine ba¤›ms›z bir karakter ve zihne sahipti ki, asla, ama asla hakarete tolerans göstermezdi ve idarecilerin, kendilerinden itaat ve sayg› görmeyi bekledikleri halka da ayn› flekilde muamele etmesi gerekti¤ini düflünüyordu. Bu pek tabiî ki demokratik ilkelerin de kökenini oluflturuyordu. Fakat Nursî ayn› zamanda, Allah’›n yaratt›klar›nda bir cumhuriyetçi taraf sezmiflti. Kendisinin aktard›¤› o meflhur vak›ada, Anadolu’nun bir köflesinde yaflad›¤› bir kulübede, az olan yeme¤ini çal›flkan kar›ncalarla paylafl›rken, bunu "onlar›n cumhuriyetçiliklerine bir ödül" olarak yapt›¤›n› vurgulamaktayd›. Said Nursî’nin Türki ye’nin demokratik geliflfliimine katk›s› neydi? Belki de onun demokratik geliflime en büyük katk›s›, ilkeleri konusundaki sebat ve metaneti ve fikirleri üzerinde pazarl›k yap›lmas›na karfl› olan tavizsiz tutumuydu. Bu duruflu iman ve namaz›n birincil önemi oldu¤una dair tutumuyla bafllay›p, insanlar›n ça¤dafl toplum içinde nas›l yaflayacaklar›na dair ilkeleriyle devam etmiflti. Onun formülü eflsiz ve benzersizdi: O özgürlük ve meflrutiyetin fieriat’a hizmetkâr oldu¤unu söylüyor, ayn› zamanda meflrutî yönetimin ve demokratik rejimin, fieriat’›n günümüz ihtiyaçlar›na göre nas›l uygulanaca¤›n›n cevaplar› oldu¤unu

ifade ediyordu. Bu duruflun merkezinde, ister Sultan döneminde olsun, ister cumhuriyet döneminde olsun despotizmin bütün türevlerine karfl› bir reddiye yatmaktayd›. Bediüzzaman’›n meflflrrutiyet ve demokrasi konusunda bu kadar yap›c› ve olumlu düflflü ünmesine sebep olan farkl›l›¤› neydi?

Bediüzzaman, Müslüman dünyan›n ola¤anüstü bir zihnî keflmekefl içinde oldu¤u bir dönemde dünyaya gelmiflti. Ayr›ca bu dönem Al-Afgani’nin bafl›n› çekti¤i baz› Reform Hareketleri’nin etkili oldu¤u bir periyottu. Belki de Nursî’yi bu meflhur kiflilikten (Al-Afgani’den) farkl› k›lan fley, onun reforme edilmesi için büyük çaba sarfetti¤i ‹slâmî bir devletin, yani Osmanl›’n›n y›k›l›fl›na flahit olmas›d›r. Nursî, Osmanl›’n›n siyasî varl›¤›n›n devam› için "birli¤in" vazgeçilmez bir ilke oldu¤una inanmaktayd› ve Osmanl›’n›n kurtuluflu ayn› zamanda idaresi alt›ndaki Müslümanlar›n da refah› için önemliydi. Birlik, onun gördü¤ü flekliyle, Allah’›n birli¤inden model al›nmal›yd›. ‹slâm’›n ilkeleri onun s›k s›k alt›n› çizdi¤i gibi, toplum için yeterli ve uygundu. Ayr›ca Nursî, ‹slâm’›n ölçülerinin günümüz gerçekleriyle birlikte ele al›nmas› gerekti¤ini anlam›flt›. Birli¤e giden yol ‹slâm’›n "flûrâ sisteminin" ça¤dafl uygulamas› olabilecek demokratik metotlarBelki de onun demokratik dan geçmekteydi. Nurgeliflfliime en büyük katk›s›, il- sî’nin o dönem toplumuyla keleri konusundaki sebat ve ilgili ortaya koydu¤u bu metaneti ve fikirleri üzerinde anlay›fl, ayn› zamanda günümüz dünyas›nda da pazarl›k yap›lmas›na karflfl›› geçerlili¤ini geliflerek koruolan tavizsiz tutumuydu. mufltur.

9 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]


Meşrutiyet ve kanun-u esasî, hakikî adalet ve meşveret-i şer’iyeden ibarettir; hüsn-ü telâkki ediniz. Muhafazasına çalışınız. Zira dünyevî saadetimiz Meşrutiyettedir. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Divan-ı Harb-i Örfi, s. 21

Dr. Elmira Akhmetova: Rus Tarihçi. Lisans e¤itimini Tataristan'da tamamlayan Akhmetova bir süre Kazan Devlet Üniversitesi'nde ders verdi. Malezya Uluslararas› ‹slâm Üniversitesi'nde Tarih ve Medeniyet Bölümünde Doktoras›n› yapan Ahmetova, halen bu üniversitede görev yapmaya devam ediyor.

Hürriyet içinde birliğe çağırdı Elmira Akhmetova

aid Nursî’yi 1907 y›l›n›n Kas›m ay›nda ‹stanbul’a getiren sebep, Do¤u Anadolu’da acilen bir reform yap›lmas› gerekti¤inin fark›nda olmas›yd›. Ancak, ‘halifelik makam›yla’ do¤rudan karfl›laflmas›n›n ard›ndan, Nursî anlad› ki; sadece kendi bölgesi de¤il, bütün imparatorluk ciddi bir tehlikenin efli¤indeydi ve ancak radikal baz› de¤iflikliklerle kurtar›labilirdi. O daha sonra buna dayanarak: "Vaktâ ki, hasta olan ‹stanbul'u gördüm, nabz›n› tuttum, teflrih ettim. Anlad›m ki, kalbindeki hastal›kt›r, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çal›flt›m bir divanelikle taltif edil-

S

dim. Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teflkil eyleyen ‹slâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâz›radan geri kalm›fl; güya ‹slâmiyet su-i ahlâk›m›zdan dar›lm›fl, mazî taraf›na dönüp gidiyor." Böylece, 3 Temmuz 1908’de Jön Türk devriminin baflar›ya ulaflmas›yla, Nursî istibdattan hürriyete giden yolda ve ‹slâm’›n gerçek ilkelerine geri dönüfl yap›lmas› yolunda umutlanm›flt›r. O, bütün çaba ve gayretini yeni hükümet için harcam›fl ve 1876’da ilan edilen meflrutiyetin yeniden hayata geçirilmesi için çal›flm›flt›r, bu çabas›n› Divan-› Harb-i Örfî adl› eserinde flu ifadelerle dile getirir: "Bütün gücümle hürriyet ve meflrutiyeti fieriat’e hadim etmek için çal›flt›m". ‹syan›n üçüncü gününde Nursî, "Hürriyete Hitap" nam›nda o meflhur konuflmas›n› yapt› ve bu konuflma daha sonra yapaca¤› meflrutiyetin ne oldu¤u ve nas›l kabul edilmesi gerekti¤i ile ilgili bir çok konuflman›n birincisi oldu. Nursî, Selanik’teki Hürriyet Meydan›’nda ikinci defa bu konuflmay› yapt›. Buras› Sultan Abdülhamit’e darbe haz›rl›¤› yap›lan bir merkezdi ve oldukça hassas olan bu ortamda hitabetini ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti’ne mensup ve taraftar bir çok kiflinin huzurunda gerçeklefltirdi. Nursî’nin bu konuflmas›, yeni fikirlere bir takdim ve ‹slâm ve onun ilkelerini imparatorlu¤un yeni ça¤›na adapte etme çabas›yd›. ‹slâm medeniyetini ye[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 10


Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî edebilir Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

niden infla etmede meflrutiyetin hayatî önemini vurgulayarak, flu ifadelerle insanlara seslendi: "Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u fler'î hâzin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-› vatan! Gidelim, dahil olal›m.!" Nursî meflrutiyeti ve reformlar›, y›llarca istibdat ve geri kalm›fll›k alt›nda ezilen milletin saadeti için yeni bir talih ve dönüm noktas› olarak görmekteydi. Bu sebeple, yeni meflrutiyete ve demokrasiye "mazlum ihvan-› vatan"a eski zaman›n bin kat› kadar bir terakkiyi sa¤layacak iksir gözüyle bak›yordu. Buna ra¤men, Nursî bir fleyin alt›n› ›srarla çiziyordu. Osmanl› milletine önderlik edecek yeni hükümet ve meflrutiyet, ancak ve ancak fleriat› ana kaynak olarak kabul eder ve ondan ilham al›rsa muvaffak olabilirdi. Nursî bu durumu flöyle aç›klad›: "fieriat› garra, kelâm-› ezelîden geldi¤inden, ebede gidecektir."

i intihap tarikiyle müflkilü't-tahsil olan Avrupa mehasinini terk ederek, çocuk gibi hevâ ve hevese muvaf›k zünub ve mesâvî-i medeniyeti tuti gibi taklittendir ki, bu netice-i seyyie zuhur ediyor.." Bu hitap, Nursî’nin aktif bir flekilde demokrasi ve meflrutiyet konusundaki fikirlerini anlatt›¤› ve halk içinde geçirdi¤i dokuz ayl›k döneme damgas›n› vurmufltur. fiunu vurgulamakta yarar var ki; Nursî yeni meflrutiyet hükümetine eflsiz katk›lar sunmufltur. Meflrutiyetin imparatorluk ve bütün ‹slâm âlemi için hayatî önemini aç›klamakla, Nursî, çok farkl› sosyal gruplar›n meflrutiyete ve yeni hükümete deste¤ini sa¤lamaya çal›fl›yordu. Bu gruplar›n aras›na kar›fl›yor, toplant›larda genifl halk kitlelerine konuflmalar yap›yor ve bir yandan da makaleler neflrediyordu.

Onun için bu bir dinamikti. fieriat insan›n geliflimiyle do¤rudan alâkal› olarak geliflen ve büyüyen bir dinamikti. O eflitlik, adalet ve hakiki hürriyeti bütün gerekleri ve ögeleriyle ihtiva ediyordu. ‹slâmiyetin, Asr-› Saadet denilen ilk dönemleri buna ola¤anüstü bir delildi. Bu sebeple Nursî, ‹slâm medeniyetinin son dönemlerdeki üzücü durumunu dört sebebe ba¤l›yordu: 1. fieriat-› garrân›n adem-i mürâât-› ahkâm›ndan, 2. Baz› müdâhinlerin keyfemâyeflâ su-i tefsirinden, 3. Zâhirperest âlim-i câhilin veyahut câhil-i âlimin taassubat-› nâ-bemahallinden

Osmanl› milletine önderlik edecek yeni hükümet ve meflfl-rutiyet, ancak ve ancak flfleeriat› ana kaynak olarak kabul eder ve ondan ilham al›rsa muvaffak olabilirdi.

4. Su-i talih cihetiyle ve su11 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Münazarat, s. 39

Meflrutiyetin ilk günlerinde Nursî, Do¤u illerindeki afliretlerin liderlerine sadaretin ofisinden elli altm›fl telgraf yollam›fl, onlar› yeni meflrutî hükümete destek vermeye davet etmifl ve onlara flu flekilde hitap etmiflti: "Meflrutiyet ve kanun-u esasî iflitti¤iniz mesele ise, hakikî adalet ve meflveret-i fler'iyeden ibarettir; hüsn-ü telâkki ediniz. Muhafazas›na çal›fl›n›z. Zira dünyevî saadetimiz meflrutiyettedir. Ve istibdattan herkesten ziyade biz zarardîdeyiz." E¤er o dönemdeki Do¤u Anadolu’da afliretlerin gücünü göz önünde bulunduracak olursak, bu telgraflar›n bütün ülkeyi yeni hükümet alt›nda birlefltirmek aç›s›ndan ne kadar önemli bir rolü oldu¤u anlafl›labilir. Nursî, Osmanl› milletini yeni hükümet alt›nda birlefltirme çabalar›na bir kez da-


Meşrutiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı âmmenizin misâl-i mücessemi olan mebusân hâkimdir; hükûmet, hâdim ve hizmetkârdır. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

ha Sabahaddin Beye yollad›¤› mektupla devam etmifltir. Sabahaddin Bey, Sultan Abdülhamid’in ye¤eni ve Osmanl› Ahrar F›rkas›’n›n lideriydi. Sabahaddin Bey, yeni hükümetin merkezi güçlendirme siyaseti güttü¤ü bir zamanda, imparatorlu¤un saadeti için ‘adem-i merkeziyet’ politikas›n›n çözüm olaca¤›n› düflünüyordu. Nursî, Sabahaddin Beye hitaben bir mektup yay›nlad› ve bafll›¤›na "Prens Sabahaddin Beyin su-i telâkki olunan güzel fikrine cevap" yazd›. Bu mektubunda Nursî, imparatorluk için federal sistemin teorik olarak do¤ru olmas›na ra¤men, farkl› etnik ve dinî gruplar›n varl›¤› sebebiyle, flu an için pratikte mümkün olmad›¤›n› ifade etmekteydi. Bu mektupta "Hayat ittihattad›r" diye yazan Nursî, imparatorluk s›n›rlar› içinde yaflayan bütün gruplar› "s›hhatli bir rekabet" ile ayn› derecede geliflime kat›lmaya ve bu u¤urda bir tek merkezî hükümetin gücü alt›nda birleflmeye davet ediyordu. Buna ek olarak, Nursî halk›n ço¤unlu¤unun meflrutiyet hakk›nda cahil ve bilgisiz oldu¤unun da fark›ndayd›. Bu yüzden, bu harekete s›radan halk›n nas›l dahil edilece¤i konusunda endifleye kap›lm›fl ve bu sebeple karmafl›k fikirleri basit bir dille halka anlatma yolunu tercih etmiflti. Nursî, ayn› zamanda meflrutiyet fikrini ve bunun önemini "halka rehber" olacak en önemli zümre olan âlimler ve medrese ö¤rencileri aras›nda da hararetle anlatm›flt›r. Sonralar›, hürriyetin gelifliyle ortaya ç›kan ümit halinin yerini hayâl k›r›kl›¤› al›p, partiler ve görüfller kutuplaflmaya bafllay›nca, Nursî yine halk›n düzenini ve uyumunu sa¤lamak ad›na elinden gelen gayreti sarfetmeye devam etti. Hatta meflrutiyet hükümeti aleyhinde patlak veren o meflhur 31 Mart Vakas› s›ras›nda bile, Nursî etkisini ve gücünü isyan eden askerleri sakinlefltirip komutanlar›na itaat etmelerini sa¤lamada ve k›fllalar›na dönmeleri konusunda kullanmay› sürdürdü. Nursî, bu vakay› "büyük felâket" olarak nitelemifltir. Bütün bunlar ›fl›¤›nda rahatl›kla diyebiliriz ki; Said Nursî 1908 devrimini hürriyet ve meflrutiyetin inflas›nda umut verici bir bafllang›ç olarak görüyordu. Nursî, kuvvetli bir flekilde inan›yordu ki; meflrutiyet e¤er fleriat› kendisine ana kaynak ve ilham olarak telâkki ederse, Osmanl› milletini ve bütün ‹slâm âlemini terakki ettirecekti. Nitekim Nursî bunun sa¤lanmas› için de elinden geleni bütün kuvvetiyle yapmaya çal›flm›flt›r.

S. J. Thomas Michel: Amerikal› teolog. Vatikan Dinler Aras› Diyalog Cizvit Sekreteryas› Eski Genel Sekreteri.

Münazarat, s. 42

aid Nursî, Risale-i Nurda bir siyaset bilimci olarak demokrasinin yap›s›n› inceleyen teorik bir analiz peflinde de¤ildi. Onun çok bilinen ’fleytandan ve siyasetten Allah’a s›¤›n›r›m’ sözü siyasî de¤iflikliklere karfl› duydu¤u derin güvensizli¤in bir ifadesiydi.

S

Said Nursî siyasetten ziyade toplumla ilgilendi. Özellikle onu ilgilendiren insan topluluklar›n› yöneten de¤erlerdi. Siyasî, ekonomik ve sosyal kurumlar›n bu de¤erler ile ne

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 12


Zaman-ı meşrûtiyetin zembereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kanun’dur, efkâr-ı âmme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Münazarat, s. 33

Demokrasiye, ilâhî ölçülerle bağdaştırarak sahip çıktı S. J. Thomas Michel

oranda ba¤dafl›p, onlar› ne derece yans›tabilece¤ini düflünmekteydi. Nursî’ye göre, bu, bütün milletler taraf›ndan cevaplanmas› gereken sorulardand›. Nursî'ye göre toplumsal de¤erler halk›n kabul etti¤i felsefî inan›fllar üzerine bina edilmekteydi. Onlar›n hayata dair felsefî anlay›fllar›ndan elde ettikleri de¤er birikimleri daha sonra topluma yans›r. Peki insanlar bu hayat felsefesini nereden edinirler? Bu, insan akl›ndan m› kaynaklan›r, d›flar›dan gelen edinilmifl bilgilere mi dayan›r, yoksa insan deneyiminin ötesinde midir? Nursî farkl› felsefî anlay›fllar›, örne¤in materyalist anlay›flla manevî hayat anlay›fl›n› karfl›laflt›r›r. Bu, herhangi bir dinden öteye tekabül eden bir konudur. Bir yandan, örne¤in, bir Müslüman veya H›ristiyan oldukça derin bir dinî hayat tarz›n› takip edebilir ve kendisinin topluma kat›l›m›n› etkileyen, yahut yönlendiren ruhî de¤erleri hayat›na adapte edebilir. Dindar Müslüman, Kur'ân'dan ders al›r ve her fleyi ondan ö¤renirken, H›ristiyan ise, buldu¤u fleyleri ‹ncil'e uygulamaya çal›fl›r. Dindar bir insan, Allah’›n mesaj›n› düflünerek ve ö¤renerek, toplumsal hayatta konumunu belirleyen de¤erleri do¤ru ruhî ö¤elerle düzenler. Di¤er yandan, kendini Müslüman ve H›ristiyan olarak tan›mlayan baflka bir insan› ele alal›m. Söz konusu insan, hayat›n› belirleyecek de¤erlerin tümünü materyalist bir anlay›fltan edinmektedir. Bu kiflinin dinine ba¤l›l›¤›na ra¤men, yaflad›¤› hayat tarz› do¤al olarak kabullendi¤i materyalist anlay›fla dayanacakt›r. Bu durum tam da Nursî'nin Avrupa 13 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

tarihinde elefltirdi¤i bir vak›ad›r. H›ristiyan oldu¤unu iddia eden bu insanlar, gerçekte tamamen dinleriyle ba¤daflmayan bir sosyal ve siyasî sistem kurmaya yeltenmifllerdir. Risale-i Nur'da bir çok yerde, Nursî, modern medeniyetin ortaya koydu¤u toplumsal de¤erler ile Kur’ân'›n sundu¤u sosyal vizyon aras›ndaki farklar› ortaya koyar. Nursî'ye göre, Kur’ânî bak›fl aç›s›n›n sundu¤u de¤erler, insanî, âdil ve vakur bir toplumu karakterize eder. Bu Kur’ânî ahlâk, Hz. Muhammed'den önceki peygamberler taraf›ndan vaz edilen ahlâktan sadece detaylarda farkl›l›k gösterir. Bu sebeple, bu vizyon Müslümanlar›n, Hz. ‹sa'y› takip eden "gerçek H›ristiyanlarla" paylaflt›¤› ortak bir vizyondur. ‹sa'n›n takipçisi olan H›ristiyanlar, toplumu peygamberin vaz etti¤i de¤erler üzerine bina etmeliydiler, ancak bu çaba, tâ en bafl›ndan beri tan›d›k bir felsefî ak›m taraf›ndan sabote edildi: Yunan ve Roma felsefesi. (Sözler, 119-120, 379-382, 664-666.) 18. ve 19. yüzy›llarda, Avrupa medeniyetine az da olsa etki eden peygamberî ö¤retiler, Ayd›nlanma düflünürlerinin ortaya koydu¤u materyalist ve natüralist sistem vas›tas›yla, sald›r›ya u¤rad› ve yok edildi. Bunun sebebi, Ayd›nlanma filozoflar›n›n "modern Avrupa’y›" kendi oluflturduklar› ilkeler üzerinden infla etmeyi vazife görmeleriydi. Nursî'ye göre, modern Bat› medeniyeti, tamamen kendi emeklerinin bir meyvesiydi. Yeni medeniyeti üzerine infla ettikleri ilkeler, onlar›n peygamber ö¤retilerini inkâr eden aklî spekülasyonlar›n›n ürü-


Ne kadar iyilik var, meşrûtiyetin ziyâsındandır; ne kadar fenalık var, ya eski istibdâdın zulmetinden, yahut meşrûtiyet nâmıyla yeni bir istibdâdın zulmündendir. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Münazarat, s. 31

nüydü. Modern medeniyet, art›k sosyal iliflkileri karakterize eden çok farkl› de¤erler ortaya koymaktayd›. Nursî kendi döneminin Türk toplumuna bakt›¤›nda, daha önce Avrupa'da yaflanan söz konusu sürecin, kendi ülkesinde de uygulanmak üzere oldu¤unu gördü. Dinin geliflmeye engel oldu¤u düflüncesiyle, Türkiye'deki bir k›s›m idareciler, dinî de¤erler yerine ça¤dafl Avrupa'dan al›nan de¤erleri ve hayat tarz›n› getirmek istiyorlard›. Hatta, bu de¤ifliklikler "demokrasi" ad› alt›nda yap›lmaya çal›fl›l›yordu. Netice olarak, bu "demokratik" devrimleri savunanlar, Risale-i Nur'un ve baflka ‹lâhî ö¤retilerin yay›lmas› ve ö¤renilmesine karfl› ç›kt›lar. Nursî, Afyon savunmas›nda, dinî de¤erlerin yerine seküler modernitenin ikame edilmesi çal›flmalar›n›n faydas›z ve beyhude oldu¤una iflaret ediyordu: "...Dinsiz bir millet yaflamaz ve Asya din noktas›nda Avrupa'ya benzemez ve ‹slâmiyet, hayat-› flahsiye ve uhreviye cihetinde H›ristiyanl›¤a uymaz ve dinsiz bir Müslüman baflka dinsizler gibi olmaz. Ve bin seneden beri dünyay› diyanetiyle ›fl›kland›ran ve bütün dünyan›n tehacümat›na karfl› salâbeti diniyesini kahramanâne müdafaa eden bu vatandaki milletin bir ihtiyac-› f›trîsi hükmüne geçen diyanet, salâhat ve bilhassa imân hakikatlerinin ö¤renmesi yerlerini hiçbir terakkiyat, hiçbir medeniyet tutamaz." (14. fiua, s. 312) Nursî, hükümet yetkililerinden kendisi ve talebelerine karfl› gelen ithamlara, demokratik ilkelerle karfl› koyuyordu: "Nur flakirtlerinin uzun senelerden beri bu vatan ve millete, bu vatandaki idareye yapt›klar› vatanî hizmet binlerle kiflilik zab›ta kuvvetinin hizmetinden hakikatte daha mühim iken ve takdire ve iltifata daha lây›k iken su-i tefsire u¤rat›larak âdetâ bir ecnebî rejimi hesab›na kasten hareket eder gibi bizleri tevkif ve muhakemelere verip iflimizi, gücümüzü ayaklar alt›nda b›rakmak ve bîçare evlât ve iyâlimizi periflan edip a¤latmak hangi demokrasi kanunlar›yla, hangi yeminli ve yüminli âdil hâkimlerin vicdanî ve âdilâne kararlar›yla kabil-i teliftir?" (14. fiua, s. 490) Modern de¤erleri savunanlar, amaçlar›n›n sadece insanlar›n ço¤unlu¤u için daha iyi bir hayat› sa¤lamak oldu¤unu iddia ederler. Ancak, bu "iyi hayat"

konsepti dikkatlice tahlil edildi¤inde, bunun asl›nda "aldat›c› fanteziler" oldu¤u anlafl›l›r (13. Söz, s.167). Bu konsept genellikle bedensel arzular ve ihtiyaçlarla s›n›rl›d›r ve 'e¤er mideleri toksa, bafllar›n› sokacaklar› bir çat›lar› varsa ve sa¤l›klar› yerindeyse' "iyi bir hayat" yafl›yor olarak nitelendirilirler. Nursî'ye göre ise, bu, insan›n ihtiyaçlar› konusunda çok dar görüfllü ve basiretsiz bir yaklafl›md›r. ‹nsan›n ayn› zamanda, modern dünya taraf›ndan d›fllanan manevî ihtiyaçlar› da vard›r. ‹yi bir hayat› sa¤layacak s›n›rl› bedensel ihtiyaçlara konsantre olmak insan› bir hayvandan farks›z konuma getirir. ‹nsan o zaman iyi beslenmifl, iyi bak›lm›fl bir evcil hayvan, ama neticede sadece bir hayvan haline gelir... Nursî, bu konuda flöyle der: "Ey sersem nefsim ve ey pürheves arkadafl›m! Âyâ, zannediyor musunuz ki, vazife-i hayat›n›z yaln›z terbiye-i medeniye ile güzelce muhâfaza-i nefs etmek, ay›p olmas›n, bat›n ve fercin hizmetine mi münhas›rd›r? Yahut, zannediyor musunuz ki, hayat›n›z›n makinesinde derc edilen flu nâzik letâif ve mâneviyât ve flu hassas âzâ ve âlât ve flu muntazam cevârih ve cihazât ve flu mütecessis havâs ve hissiyât›n gaye-i yegânesi, flu hayat-› fâniyede, nefs-i rezîlenin, hevesât-› süfliyenin tatmini için istimâline mi münhas›rd›r? Hâflâ ve kellâ!" (11. Söz, s. 117.) Temel problem, Nursî'ye göre, modern medeniyetin, s›rf hayat›n gerçek anlam›n› ve de¤erini anlayamas›nlar diye insanlar›n zihnini buland›rmas›yd›. Modern toplumlar haz›r ve geçici olan lezzetler üzerine öyle odaklanm›fllard›r ki, bu haz›r hazlar›n ötesindeki sorunlarla u¤raflmay› uzak görür: "Ammâ flu zamanda, medeniyet-i Avrupa'n›n tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, flerâit-i hayat-› dünyeviyenin a¤›rlaflmas›yla, efkâr ve kulûb da¤›lm›fl, himmet ve inâyet ink›sam etmifltir; zihinler mâneviyâta karfl› yabanîleflmifltir.” (27. Söz, s. 443.) Allah’›n insanlar için takdir etti¤i "iyi hayat›" aramak yerine, kad›n ve erkekler sanki bunlar kendilerine mutluluk getirecekmifl zann›yla sa¤l›k, prestij ve politik güç elde etmek için adeta bir at yar›fl›na mahkûm edilmifllerdir. Modernitenin bedeli bir hayli yüksektir ve bazen insan› iflas noktas›na geti[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 14


Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Münazarat, s. 57

rir. Modern insan, "felsefeye öyle saplanm›fl, zihni siyasete öyle dalm›fl ve kalbi bu dünya hayat›yla öyle sersemlemifl" bir haldedir ki, sonsuz hayatla ilgili sorular› düflünecek durumda de¤ildir. Gerçe¤e karfl› körleflir, ciddi kararlar alamaz ve düflünce gücünü pozitif yönde kullanamaz: "‹flte felsefe-i sakîme, tetkikat-› felsefe ile ve hikmet-i tabiiye ile ve medeniyet-i sefîhenin câzibedar lehviyât›yla, sarhoflâne hevesât›yla o dünyan›n hem cümûdetini ziyâde edip gafleti kal›nlaflt›rm›fl, hem küdûretle bulanmas›n› taz'îf edip Sânii ve âhireti unutturuyor." (25. Söz, s. 402).

fle’ni her arzuya kâfi gelmedi¤inden üstünde bo¤uflmakt›r. Düstur-u cidalin fle’ni çarp›flmakt›r. Unsuriyetin fle’ni, baflkas›n› yutmakla beslenmek oldu¤undan tecâvüzdür. ‹flte bu hikmettendir ki, befleriyetin saadeti selb olmufltur. (Sözler s. 132-133)

Buna ra¤men, Nursî, Kur’ân'›n flu ö¤retisiyle, "dünyay› fleffaflaflt›r›r ve bulan›kl›¤›n› kald›r›r". Materyalist toplumlarla, ‹lâhî de¤erlere sahip ç›kan toplum aras›ndaki farklar›n alt›n› çizer. O, modernitenin, dinin yap›c›l›¤›n›n tam tersine insanlar aras› iliflkileri mahveden befl esas›na iflaret eder. Ona göre, "medeniyet çark›n› iflleten" befl temel prensip vard›r:

Peki, bütün bunlar›n demokrasi mücadelesi ile alâkas› nedir? En baflta da belirtti¤im gibi, Nursî, do¤rudan demokrasi ilkeleri üzerine yazm›fl de¤ildir. Hiç kimse, ama hiç kimse Nursî'nin hayat› boyunca ne hayat›n›n ilk dönemlerinde, ne de cumhuriyetin ilk y›llar›nda demokrasi kavram›na muhalefet etti¤ini iddia edemez. Hatta demokrasinin temel prensiplerini Risale-i Nur’da tart›flarak a盤a kavuflturmufltur.

1. Nokta-i istinad 2. Hedef

Bunlar› Nursî, insanlar aras› iliflkileri mahveden ve insan›n kendisini de felâkete sürükleyen esaslar olarak görmekteydi. Bu "modern" de¤erlerin karfl›s›na Nursî, Kur’ânî ö¤retiler öne sürer. Buna göre kuvvet yerine hak, menfaat yerine fazîlet, mücadele yerine yard›mlaflma, milliyetçilik ve ›rkç›l›k yerine birlik, nefsanî hayat yerine manevî tatmin gelir.

3. Düstûr-u hayat 4. Cemâatlerin râb›tas› 5. Semerât› (gayesi, elde etti¤i netîceler). Bat› medeniyetinin: 1. Nokta-i istinad›: Kuvvettir. 2. Hedefi: Menfaatt›r. 3. Düstur-u hayat›: Cidaldir (mücâdele). 4. Cemaatlerin râb›tas›: Unsuriyet, menfî milliyettir. 5. Semerât›: Hevesât-› nefsiyeyi tatmin, hâcât-› befleriyeyi tezyîd ve teshîldir (ihtiyaçlar› ço¤alt›p kolaylaflt›rmak). "Halbuki, kuvvetin fle’ni tecâvüzdür. Menfaatin

Nursî'nin hayat› boyunca ne hayat›n›n ilk dönemlerinde, ne de cumhuriyetin ilk y›llar›nda demokrasi kavram›na muhalefet etti¤ini iddia edemez. Hatta demokrasinin temel prensiplerini Risale-i Nur’da tart›flflaarak a盤a kavuflfltturmuflflttur.

15 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

E¤er demokrasi ‹lâhî ö¤retilerle ba¤dafl›r olarak görülürse, ancak o zaman insanlar›n maddî ihtiyaçlar›n› da karfl›lar bir hale gelir. Fakat ne zaman ki, demokrasi materyalist düsturlar üzerine bina edilir, birilerinin baflkalar› üzerine tahakküm arac› olarak kullan›l›r, kiflilerin kendi hazlar›n› tatmin, rekabet ve açgözlülük arac› haline getirilir ve de baflkalar› üzerinde ›rkî ya da unsurî bir tahakküm vas›tas› yap›l›rsa, bu durumda Said Nursî bunun karfl›s›nda duracak ve ac›mas›zca elefltirecek en birinci kiflidir.


Asya’nın bahtını, İslâmiyetin talihini açacak yalnız meşrutiyet ve hürriyettir-fakat şeriat-ı garrânın terbiyesinde kalmak şartıyla. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Muhakemat, s. 39

Prof. Dr. Oliver Leaman: Amerikal› Felsefe Profesörü. ABD'de Kentucky Üniversitesi Felsefe Bölümü ö¤retim görevlisi. ‹slam, Yahudi ve Do¤u felsefesi konular›nda uzman olan Leaman'›n bu konularda bir çok kitab› da bulunuyor.

Birliği korumanın yolunu demokraside gördü Prof. Dr. Oliver Leaman

Said Nursî’nin siyasî meselelerde en çok merak uyand›ran özelli¤i, onun demokrasi konusundaki emin ve sa¤lam mücadelesidir. Onun hayat›n›n ilk dönemleri, sonuna yaklaflm›fl olan Osmanl› döneminde, imparatorlu¤un harabesi üzerine kurulacak yeni devletin unsurlar›n› belirleyecek ilkeleri düflünmekle geçti. Bu, ayn› zamanda inan›lmaz bir düflünce keflmekeflinin yafland›¤› bir dönemdi. Bu dönemde imparatorluk içinde yaflayan bütün grup ve uluslar kavga halindeydi ve birbirleriyle nüfuz ve egemenlik kavgas› veri-

yorlard›. Nursî bu hengamede, devletin hayatta kalmas›n›n tek yolunun, bütün bu farkl› unsurlar›n sistemin içinde kendilerini oturtabilecekleri bir rol bulmalar›yd› ve bunun için de, demokrasi âcilen infla edilmeliydi. Böylece imparatorlu¤un her unsuru, kendi emel ve isteklerinin bütün içinde bir derece yans›yaca¤›n› ve karfl›l›k bulaca¤›n› hissedecekti. Ne zaman ki, Kemalist devlet kuruldu, Nursî bütün aktif siyasî giriflimlerinden vazgeçti. Bu, genellikle Nursî’nin siyasetten umudunu kesti¤i fleklinde yorumlanm›flt›, ancak iflin asl› böyle de¤ildi. Nursî’nin Eski Said’den Yeni Said’e geçifline tekabül eden bu tavr›n› anlaman›n en iyi yolu, onun ‹slâmî ilkelerle bar›fl›k bir siyasî hareketin o dönemin bask›c› ve sert seküler atmosferinde imkâns›zl›¤›n› görmüfl oldu¤unu anlamakt›r. Bu tür bir durumda yap›lacak en birinci vazife, Nursî’ye göre, hükümetin bütün bask›lar›na ra¤men, toplumun kalp ve ak›llar›nda halen hayatiyet flans› olan ‹slâm’›n diriltilip yaflat›lmas›n› sa¤lamak ve bu arada da daha elveriflli flartlar›n oluflmas› için teyakkuz halinde beklemek olacakt›r. Bu ba¤lamda, onun demokrasiye olan sebatkâr inanc›, ayn› zamanda kendini Bat›l› demokrasilere yak›n hisseden ve gücü halk ile paylaflmaya yanaflmayan mevcut rejime de bir karfl› durufl olarak önem kazanmaktayd›. [Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 16


Ben dindar bir cumhuriyetçiyim. Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Tarihçe-i Hayat, s. 357

Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.

Bir baflka merak uyand›r›c› hadise ise, ‹slâmiyetin hayat ve ölümle ilgili bütün temel sorulara cevaplar verdi¤ine inanan bir Müslüman›n, kendini-demokratik dahi olsa-seküler bir otoriteye ba¤›ml› olarak görmesinin mümkün olup olmad›¤›yd›… Acaba insanlar dinî endiflelerle demokrasiye karfl› dururlar m›yd›? E¤er de¤ilse, samimi bir Müslüman ço¤unlu¤un görüfllerine uymay› baflarabilir miydi? Nursî bu sorulara so¤ukkanl›l›kla cevap veriyordu. Buna göre, bir insan›n dinini hakk›yla yaflayabilmesi için devlet unsuruna ihtiyac› yoktu ve belki de bu flekilde dini yaflamak çok daha kolay hale gelecekti. Günümüz siyasetinde demokrasinin doktrinleri ile ‹slâmc›l›k s›k s›k birbirine z›t ve karfl› olarak konumlanagelmifllerdir. fiuras› bir gerçektir ki; 20. yüzy›l›n baz› büyük ‹slâmî düflünce önderleri demokrasi konusunda flüphe içindeydiler. Örne¤in Hasan El Benna, Seyyid Kutup ve Mevdûdî gibi oldukça etkili olmufl üç düflünür, demokratik sistemi ›srarla kötülemifl ve onu ‘Bat›’n›n çürük mal›’ ve bir ‘fesad’ olarak nitelendirmifllerdir. Bir gün ‹ran’dayken, Ayetullah Humeyni daha yeni bafla geldi¤inde, televizyonda bir gazeteciye verdi¤i mülâkat› izlemifltim. Gazeteci Humeyni’ye "E¤er halk›n ço¤unlu¤u, dinî otoriteler taraf›ndan ‹slâm’a ters addedilen bir fikri destekleyecek olsa ne olur?" diye soruyordu. Humeyni bu soru karfl›s›nda kafas› kar›flm›fl gibi göründü ve flu flekilde aç›klamaya çal›flt›: "Ço¤unlu¤un görüflünün dinî gerçekler üzerinde bir et-

Emirdağ Lahikası, s. 18

kisi olamaz, uleman›n görüflleri her zaman için geçerli olacakt›r, bu ço¤unlu¤un de¤il." Bunun tam tersine, Said Nursî büyük bir so¤ukkanl›l›kla, halk›n hakikatleri kavrama yetene¤ine güvenini gösteriyor ve halk›n kendisini yönetecek devletin yap›s›n›n belirlenmesinde öncelikli rolü olmas› gerekti¤ini savunuyordu. Yukar›da ismi zikredilen bütün âlimlerin aksine, Said Nursî’nin yaz›lar›, sab›r ve tevazu gibi Kur’ânî faziletlerle örülüydü. Allah’a gerçek mânâda güvenmek, Nursî’ye göre, insan karakterini tamamen de¤ifltirir ve bu faziletleri içine al›r. Bu durum da demokrasiye sayg› ile oldukça ba¤dafl›kt›r. Kesinlikle insanlar, bazen kendi kiflisel özgür siyasî kararlar›nda yanl›fla düflebilirler, fakat e¤er biz mütevaz› ve sab›rl› isek ve ne olursa olsun Allah’a olan güvenimiz sa¤lamsa, hay›rl› neticenin Allah’›n hay›rl› gördü¤ü vakitte ortaya ç›kmas›na raz› olaca¤›z.

Tevazu ve sabr›n, Said Nursî’ye göre demokrasiyle do¤rudan ba¤lant›s› vard›r ve bu ilgi Nursî’nin özel siyaset felsefesini yans›t›r.

17 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Demokrasi herkesin devlet yönetiminin yap›s› ile ilgili karar mekanizmas›nda yer almas›n› garanti eder ve bu bütün herkesin yarar›nad›r. Din genel anlamda bireysel özellikleri gelifltirmeyi öngörür ve genellikle kifliye özeldir. Belki, bir gün insanlar dinî düflüncelerinde öyle ileri bir seviyeye gelirler ki, devletin yap›s› kendili¤inden ‹slâmî bir kimli¤e bürünebilir. Ancak bunu biz Allah’a b›rakmal›y›z ve olmas›n› ne kadar arzulasak da kendimiz empoze etmeye çal›flmamal›y›z. Özet olarak, tevazu ve sabr›n, Said Nursî’ye göre demokrasiyle do¤rudan ba¤lant›s› vard›r ve bu ilgi Nursî’nin özel siyaset felsefesini yans›t›r.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.