Fashion Turkey Temmuz-Eylül 2013

Page 1

July/September ‘13 Issue:3 Year:1 www.fashion-turkey.com

10. CPM Fuarı açılıyor 10. Collection Première Moscow opens

Mehmet Köymen: “En büyük idealim Türk kadınını giydirmekti” “My biggest dream was to clothe women”

Dilek Hanif: “Kendinize ait bir stiliniz yoksa, sizde yoksunuz..!” “If you have nothing special to your style, you are nothing, as well..!”

® by zirve






















GRUP BAŞKANI İLETİŞİM MAGAZİN GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA SORUMLU İMTİYAZ SAHİBİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI YAYIN DANIŞMANLARI

H. FERRUH IŞIK MEHMET SÖZTUTAN

AHMET KIZIL Prof. Dr. CEVZA CANDAN Prof. Dr. İSMAİL KAYA Doç. Dr. MEHMET ALİ ÖZBUDUN ALİ ERDEM GENEL YAYIN YÖNETMENİ EREN AYDIN eren.aydin@img.com.tr

KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ EBRU PEKEL

ebru.pekel@img.com.tr

REKLAM KOORDİNATÖRÜ SULTAN GÖKÇE

sultan.gokce@img.com.tr

SATIŞ DEPARTMANI GÖNÜL KAPLAN

gonul.kaplan@img.com.tr

DENİZ AVCI

deniz.avci@img.com.tr

BASKI ve GRAFİK SORUMLUSU İSMAİL GÜRBÜZ

ismail.gurbuz@img.com.tr

GRAFİK TASARIM ERDEM MERMER

erdem.mermer@img.com.tr

DIŞ İLİŞKİLER YUSUF OKÇU

yusuf.okcu@img.com.tr

MUHASEBE ve MUSTAFA AKTAŞ FİNANS MÜDÜRÜ mustafa.aktas@img.com.tr ABONE ve DAĞITIM NURTEN DEMİR nurten.demir@img.com.tr

CTP - BASKI İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlas Plaza No:11 A/41 Yenibosna Bahçelievler/İSTANBUL Tel: 0212 454 30 00 ADRES 29 Ekim Cad. No:23 34197 Yenibosna, İSTANBUL/TÜRKİYE Tel.:+90.212 454 25 00 Faks:+90.212 454 25 98 web: www.fashion-turkey.com e-mail: info@img.com.tr İRTİBAT BÜROLARIMIZ BURSA +90.224 211 44 50-51 KONYA +90.332 238 10 71

30

Türkiye’de ID dönemi başlıyor...


60

“Pardon, saçınızdan bir ‘kare’ alabilir miyim?”

64

Modern Zaman Terzihanesi: PROJECT ATELIER

18

Modayı takip edeyim derken sağlıktan olmayın...

70

“Mesleğimin, delisiyim...”


FashionIstanbul

Editor

There are certain centers considered as the capital cities of fashion. The most leading ones of these centers are New York, Milan, Paris and London. The pulse of fashion beats generally in these cities. Fashion weeks, shows, fashion days, fairs and similar events add an exceptional atmosphere to these cities. Istanbul has started to be one of the focus of attention by the great personalities of the sector in recent years.

FashionIstanbul

Fashion Turkey is a publication of which mission is to promote the collections of the fashion world of Turkey in general and Istanbul in particular in and out of Turkey. As a reason of that mission, this issue of the magazine was prepared and programmed for distribution at CPM Moscow. We will distribute free copies of this issue at the fair and we will cover the fashion winds to blow in that important international point in the next issue of the magazine.

Fashion Turkey dergisi işte genelde Türk ve özelde de İstanbul modasının ticari emtiaları olan koleksiyonları yurt içinde ve yurt dışında tanıtmayı misyon edinmiş bir yayın. Bu yüzden be Eylül sayımız CPM Moskova Fuarı için hazırlandı ve orada dağıtılmak üzere programlandı. Gelecek sayımızda orada esen moda rüzgarlarını yayınlamak ve bu sayıyı dağıtmak üzere Moskova yolcusuyuz.

In fact, I have good news. Ihlas Magazine Group, the most leading trade press group of Turkey with 29 magazines published in different sectors will issue a fashion fabric magazine as well. That magazine will be another major contribution to the promotion of the Istanbul fashion potential. We have the enthusiasm and desire to produce an excellent magazine to deliver you at mid-September.

Dünyada moda başkentleri sayılan belli merkezler vardır. Bunlardan ilk akla gelenler New York, Milano, Paris ve Londra’dır. Modanın kalbi genelde bu şehirlerde atar. Moda haftaları, defileler, moda günleri, fuarlar ve benzeri etkinlikler bu şehirlere bambaşka bir hava katar. Son yıllarda İstanbul da sektörün önde gelenlerinin odak noktalarından biri olmaya başladı.

Aslında bir güzel haberim daha var: 29 dergisiyle Türkiye’nin en büyük ticari yayın grubu olan İhlas Magazin Grubu, modanın bitmiş ürünü için olan misyonunun bir adım ötesine daha geçerek moda kumaşı dergisi de çıkarmaya başlıyor. İstanbul’un dünya moda merkezlerinden birisi olmasına katkıda bulunacak bu ikinci hamlemiz ile de çok büyük hizmet yapacağımıza inanıyoruz. En kısa zamanda moda kıyafetlerin dikildiği iplik ve kumaşın dergisini de sizlere sunmanın heyecanını yaşamayı planlıyoruz. Eylülün ortalarında yayını taktim etme ümidiyle şimdilik müjdesini vermiş olalım.

Sultan GÖKÇE

20



Modayı takip edeyim derken

sağlıktan . . . n ı y a m ol

Geçtiğimiz günlerde ünlü bir İtalyan tekstil firmasının sattığı ürünleri geri çağırmasıyla tekrar gündeme gelen tekstilde sağlığa zararlı madde kullanımı, sadece kıyafette değil, kıyafet üzerindeki en küçük aksesuarlarda da ortaya çıkabiliyor. Kıyafetlerin tamamlayıcı aksesuarı olan düğmede dahi bu tür riskler ile karşılaşılabiliyor. Avrupa’nın en büyük düğme üreticilerinden Form Düğme’nin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Oktay, düğmenin içeriğinde olabilecek ürünlere karşı hem tüketicileri hem de düğmeleri kıyafetlerinde kullanan markaları uyarıyor.

22


“ÇOCUK KIYAFETLERİ DAHA ÖZENLİ SEÇİLMELİ”

Bu düğmelerin hem insan sağlığına hem de doğaya katkısını ele alan Oktay, özellikle çocuk kıyafetlerinde kullanılan düğmelere dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. “0-4 yaş arası çocuklar sürekli hareket halindeler. Üzerlerindeki kıyafetlerin düğmelerine sürekli temas ederek, ellerini ağızlarına götürüyorlar. Direkt olarak düğmeleri de ağızlarına götürebiliyorlar. Bu tür riskler göz ardı edilmemeli.” Oktay ayrıca, tekstil sektöründe tüm ham ve ara maddelerin işlenme aşamalarında zararlı kimyasalların kullanılmadığını içeren, dünya çapında 40 ülke tarafından kabul gören ve uygulanan Oeko Tex® 100 Standardı’na uygun üretimlerin sağlık açısından çok önemli olduğunu vurguluyor. Ekoteks tarafından yapılan denetimlerin de başarılı olduğuna değiniyor.

Form Düğme Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Oktay

Küçük bir ayrıntı olduğu düşünülen, ancak yaşamın ve kıyafetlerin büyük bir parçası olan düğmenin hangi malzemeden yapıldığı, sağlıklı olup olmadığı çok önemli... İçeriğinde polyester, plastik, naylon bulunan ve normalden çok ftalat (karbon kökenli madde, plastik malzemeyi yumuşatmak için kullanılan kimyasal) değeri bulunan düğmeler kansere yol açabiliyor.

UCUZ ETİN YAHNİSİ...

Form Düğme Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Oktay, kıyafet üzerinde küçük bir ayrıntı gibi duran düğmelerin aslında insan sağlığı açısından büyük önem taşıdığını belirterek, doğal ve organik maddelerden elde edilmiş düğmelerin yer aldığı giysilerin tercih edilmesinin önemli olduğunu söylüyor. Plastik, polyester gibi hammaddelerden oluşturulan ürünlerin ucuzluğu nedeniyle tercih edildiğine değinen Oktay, ucuz diyerek tüketici sağlığının asla ikinci planda tutulmaması gerektiğinin altını çizdi. Doğal hammadde kullanarak dünyanın birçok ülkesine ve moda devlerine düğme tasarladıklarına da değinen Oktay, “Deniz kabuğundan, boynuzdan, kemikten, Hindistan cevizinden, palmiye ağacının çekirdeği korozodan düğme üretiyoruz.” diyerek markaları sağlıklı ve doğal ürünlere yönelttiklerini belirtti.


CPM 10.Fuarı açılıyor Collection Première Moscow

Daha büyük alan, daha fazla katılımcı...

Bu Eylül ayında CPM - Collection Première Moscow Fuarı 10. Yılını kutluyor. Dünyaca meşhur moda fuarı 2003’te ilk sayısını Moskova’nın kalbinde yapmıştı. Daha ilk yıllarında büyük başarılara imza atan fuar geçen on yıl boyunca her yıl biraz daha büyüdü. En son bu yılın Mart ayında büyük bir başarıyla kapanan fuarın 20. sayısı hakkında CPM Proje Müdürü Christian Kasch şöyle dedi, “Fuarın bu kadar hızlı büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Aslında bu sadık katılımcılarımız, ziyaretçilerimiz ve medya partnerlerimiz sebebiyle vardığımız bir neticedir. Bu yeni pazarı fethetmek konusunda onların heyecanı ve cesaretleri olmasaydı biz bu sonuca varamazdık. 4-7 Eylül arasında Expocentre fuar alanında yine odak noktası moda olacak. 34 ülkeden gelen 1600 koleksiyonun görücüye çıkacağı oldukça uluslararası bir gösterim, bu yıl daha da büyütülen 58 bin metrekare alandan daha büyük bir sergi alanında gerçekleştirilecek ve böyle bir alanda bütün dünyadan gelen ticari ziyaretçileri, moda uzmanlarını ve

24

gazetecileri ağırlayacak. Yılda iki defa yapılmakta olan CPM - Collection Première Moscow fuarı gelecek yıl 25-28 Şubat 2014 tarihlerinde Moskova Expocentre’de yapılacak. Fuarın 10. Yıl sloganı ‘Meet local – network global’ (Küresel ağ, yerel buluşma). Fuar günlerinde moda şovları, sektördeki önemli kişilerin verecekleri seminerler, buluşmalar ve başka etkinlikler olacak. Fuarın bu yıl bütün zamanların en iyi yılı olması ve yeni rekorlar kırması bekleniyor. Yaklaşık 19.500 ticari ziyaretçinin 4 gün boyunca fuarı gezmesi bekleniyor. Premium holü haftalar önce doldu. Çocuk bölümünde Latvia ortak stand ile yer alıyor. Sri Lanka ve Kıbrıs’ın yanında Latvia da bu yıl ilk gelen ülkelerden birisi. ‘Fashion&Denim’ Rusya Moda Perakende Forum’un Seminer Bölgesi’ndeki ana tema olacak. Etkinlik Alanı Hall 8.3’te yine CPM’in Seçtiği, Tasarımcı Havuz Şovu ve muhtelif Tasarımcı Şovlarından oluşan toplam 40 moda şovu yer alacak.


CPM 10.Opens

Collection Première Moscow

This September CPM - Collection Première Moscow, a world brand fashion fair, will be celebrating its 10th anniversary. September 2003 saw the holding of the first edition of the event in the heart of Moscow. Already in the first years following its launch the fair developed into the largest international order platform in the eastern European region. Over the past ten years CPM has constantly grown both in size and importance. And its course has also been charted for the future. Only back in March of this year the 20th edition CPM came to a successful close. “I never thought this trade fair would see such rapid growth. Though this is not least due to our faithful exhibitors, trade visitors and business and media partners. Without their enthusiasm and courage for conquering this new market we would not have achieved this result,” said Christian Kasch, Project Manager at CPM. From 4 to 7 September fashion will once again be in focus at the Expocentre fair grounds. An international range of over 1,600 collections from 34 countries on extended exhibition space of over 58,000 m2 will once again attract trade visitors, fashionistas and journalists from throughout the world to Moscow. ‘Meet local – network global’ is the motto for the 10th anniversary event. Fashion shows, seminar program featuring key names in the sector, get-togethers and other highlights are just some of the events organized during the fair. Awaiting the about 19,500 expected trade visitors are four exciting and informative days of trade fair. Already now the fair promises to be a new record event. The Premium hall was fully booked weeks before. In the Kids

Extended exhibition space - more exhibitors

segment Latvia will be featured on a joint stand. Alongside Sri Lanka and Cyprus, Latvia is also one of the new countries appearing at the fair for the first time. ‘Fashion&Denim’ will be the focal theme in the Seminar Area of the Russian Fashion Retail Forum. The Event Area in Hall 8.3 will once again be host to over 40 fashion shows like CPM Selected, the Designer Pool Show as well as various Designer Shows. The enormous potential of CPM’s target markets has been highlighted by a study conducted by the export promotion institute ITMM GmbH. This found clothing exports from Germany alone to the five most important target markets Russia, Ukraine, Kazakhstan, Belarus and Azerbaijan will break through the billion-Euro barrier. This means CPM will once again prove to be an orders platform with magnetic appeal. CPM is organized by the Igedo Company of Germany. It is a unique international brand with solid selling propositions. Established in 1949, it provides a unique combination of experience, competency and innovative power. Igedo is the organizer of the national platforms THE GALLERY DÜSSELDORF, THE GALLERY BERLIN, THE LITTLE GALLERY and the eastern European leading trade show CPM in Moscow. The Igedo Company is an important element of the international fashion market and a marketing service provider that paves the path to future markets. Next year CPM - Collection Première Moscow will be held at the Expocentre exhibition Centre in Moscow from Tuesday, 25 to Friday, 28 February 2014.


U.S. Polo Assn.

tatil sebebi... U.S. Polo Assn. tatilde yaz sadeliğinden ödün vermek istemeyen kadınlara hem şık hem rahat elbiseler sunuyor. U.S. Polo Assn. kadınları, sezonun öne çıkan parçalarından, krem, turuncu ve lacivert renklerdeki verev çizgili dizüstü elbiseyle göz dolduruyor. Altın rengi tokalı örgü kemeri ile birlikte sunulan elbise, lacivert babet ve krem saplı lacivert bir çantayla tatil için şık ve rahat bir kombin oluşturuyor.

U.S. Polo Assn. kadınları rengarenk elbiseleriyle PEMBENİN ROMANTİZMİ PANTOLONUN yaz şıklığını CAZİBESİYLE BİRLEŞİYOR yansıtıyor... U.S. Polo Assn., pantolondan vazgeçmeyen kadınlara ise beyaz,

lacivert, taş ve somon renklerdeki chino pantolonlar ve polo yakalı pembe tişört ve gömleklerden oluşan romantik kombinler sunuyor.

26



Songül Cabacı’dan;

“Sound Of Voice” My

28

Songül Cabacı “Sound Of My Voice” adını verdiği Sonbahar/Kış 2014 koleksiyonunu ruhunun suskunluğuyla birleştirerek sunuyor.


Songül Cabacı artık sustu! Cabacı, konuşarak anlatılamayan ruhunun tınılarını, kumaşlara akıttı. Cabacı; 2013 - 2014 Sonbahar - Kış tasarımlarında siyahın koyu ve yoğun halini kirli mavi dokunuşlarla harmanlayıp, sessizliği anlaşılır kılmaya çalışıyor. Koleksiyonunda, deri parçalarla sizi asiliğe ve hareketliliğe çağırırken aynı zamanda kaşmir yumuşaklığıyla kendinize ait olan şıklıktan da vazgeçmemenizi telkin ediyor. Öne çıkan parçalarda ise kaşmir ve deri zıtlığını bir arada sunan kaban ve ceket tasarımları yer alıyor. Minimal-asimetrik biçim anlayışını koleksiyonlarının vazgeçilmez bir parçası haline getiren Cabacı sessizliğini anlatırken de bu anlayıştan uzaklaşmıyor. Tasarımcı; bu koleksiyonun her detayında sessizliği hissetmeyi, susmuş bir ruhu gerçekten duyabilmeyi sorguluyor. Her şey, görüntüden ibaret... Tüm görüntüler sessiz çığlıkları anlatıyor. Ve tüm sessiz çığlıklar ise, yalnızca onu gerçekten hissedebilenlere kendini duyuruyor. Duyabilenler ise bu koleksiyonda kendilerini görüyor.


Türkiye’de

ID

30

dönemi başlıyor... Industrie Denim, 50’ye yakın birbirinden farklı dünya markalarının 2013-2014 Sonbahar/Kış koleksiyonlarıyla modayı cesurca yaşamak isteyen kadın ve erkeklerin yeni adresi...


Kadın ve erkek moda trendlerini yakından takip eden multibrand mağazacılığın lideri ID, birbirinden farklı markaların jean koleksiyonlarının yanı sıra aksesuar ve tekstil ürünlerini de aynı çatı altında toplayarak Türkiye’ye yepyeni bir soluk getiriyor. Industrie Denim, 2013-2014 Sonbahar - Kış sezonuna ilk adımı, tribal efektler, printed ve coated denimler, kamuflaj desenler ve elbette moda akımlarını cesurca kullanmayı sevenler için birbirinden farklı ve eğlenceli aksesuarlar ve tekstil ürünleriyle atıyor.

KARIŞTIRIP YENİDEN YORUMLANDI

Dünya markalarının geniş koleksiyonlarının sergilendiği Industrie Denim, mağazasında sonbahar kış koleksiyonuyla birlikte birçok farklılık da ön plana çıkıyor. Özellikle parıltı detayıyla ön plana çıkan bootie’ler, diz altı çizmeler, renkli bereler, grafik desenli t-shirtler, kış aylarının vazgeçilmez kurtarıcısı kaz tüyü montlar, erkeklerin yeni trendi olan minik papyonlar, karıştırıp “yeniden yorumla” kavramına vurgu yapıyor. ID mağazasında deri ceket, deri etek ve deri elbiseler de yeni sezona damgasını vuran özel tasarım ürünlerinden... Gece dışarı çıkarken, ne giyeceği konusunda sıkıntı çekenler için ise; yeni sezonda “in” olan gümüş renkli ve payetli üstler, pantolonlar ve etekler de görülmeye değer...

DENIM DİYARI...

Butik sıcaklığında çok seçenekli bir mağaza olan ID, yeni sezonda farklı markaların denim koleksiyonlarıyla da oldukça dikkat çekici. Kadın ve erkeklerin hem şık hem de rahat kullanabileceği bin bir çeşit jean pantolon, ID mağazasının en büyük özelliği... Renk paleti indigo, gri, siyah ve asker yeşili gibi bir yelpazede sunulan jeanler, birçok tasarım ürünle de kombin ediliyor.

ID İLE EĞLENCELİ ALIŞVERİŞİ KEŞFEDİN...

Multibrand mağazacılığın önderi, California firması American Rag Cie’nin yeni girişimi olan denim ağırlıklı moda mağazası ID, Türkiye’de eksik olan “entertainment shopping” olgusunu dolduracak yepyeni bir konsept mağaza... ID, orijinal ve kaliteli koleksiyonları müşterileri ile buluşturmak ve her ürünü yaşamın bir parçası haline getirmek amacıyla artık Zorlu Center AVM’de moda takipçilerinin yeni gözdesi olmaya aday...




İpekyol 2013 - 2014 Sonbahar - Kış sezonunu 1940’ların etek ve ceket döpiyes takımları, midi boy etekleri, mikro ekoseler ve abartılı omuz silüetleri açıyor. 50’li yılların cazibe unsurları olan sofistike leopar desenler, bele vurgu yapan kesimler ve mini ceketler Grace Kelly tarzını günümüze taşıyor.

34


Cesur ve siyah bir kış... Silüet ve formlarda ortaya çıkan minimalizm, ihtişamlı 40’lar ve cazibeli 50’ler ile cesur bir değişim yaşıyor. Alışılmış kalıplardan uzak bir görünüm ile Ipekyol, 2013 Sonbahar-Kış koleksiyonu ile ulaşılabilir lüksün en cesur tanımını yapıyor. Sezonu 1940’ların etek ve ceket döpiyes takımları, midi boy etekleri, mikro ekoseler ve abartılı omuz silüetleri açıyor. 50’li yılların cazibe unsurları olan sofistike leopar desenler, bele vurgu yapan kesimler ve mini ceketler Grace Kelly tarzını günümüze taşıyor. Maskülen tüvitlerin barok desenler ile yeniden yorumlandığı modern punk temalı pantolon etekler, üst üste giyilmiş etkisi veren

katmanlı pantolonlar sezonun en farklı görüntüsünü oluşturuyor. Geniş fırfırlar bluzlere hareketli bir form katarken, işlemeler yakalarımızı süslemeye bu sezonda devam ediyor. Kumaş ve Jean mixleri, deri ve boncuk birlikteliği, maskülen kesimler, barok motifler, örme elbiseler ve militar kabanların en lüks yorumu İpekyol koleksiyonlarında yer buluyor.

DESENLER DOĞADAN İLHAM ALIYOR... Sezonun en dikkat çeken desenleri bu sezon doğadan ilham alıyor. En naif haliyle kelebekler ve romantik kuşların yanı sıra puantiye, ekose, grafik ve floral desenler pek çok farklı stili hareketlendiriyor.

Siyah, bordo, kırmızı, pudra, saks mavisi, taba ve yeşilin hakim olduğu İpekyol aksesuar koleksiyonunda; metal detaylara ve leopar desenine ağırlık verildi. Ayakkabılarda sivri burun formlar metal uçlara büründü. Metal fiyonklu babetler ve kristal taş kullanımları ile İpekyol klasiğine dönüşen loaferler konforları ve sıradışı materyalleri ile sezonun favori parçaları olmaya şimdiden aday. Baş döndürü şıklıktaki aksesuarlarda bu sezon inci ve altının birlikteliği göze çarpıyor. Kristal kolyeleri taşlarla süslü zincir kolyeler, avize küpeler, vintage bileklikler, tasma kolyeler ve barok etkisindeki çiçek motiflerin yoğun kullanımı dikkat çekiyor.


Pierre Cardin erkeğinde

Güç ve zamanı Asalet Yeşil tepelerin üzerinde bir köy kalesi... Soylu geçmişi ihtişamlı kaleye bağlanan ve tepeyi sarmalayan yollar... Rüzgar bu tepelerde gücünü özellikle bahşediyor... Gücünü rüzgardan, asaletini soylu geçmişinden ve renklerini topraktan alan Pierre Cardin, Sonbahar/Kış’14 koleksiyonu ile erkeklere etkileyici seçimler sunuyor.

36

Pierre Cardin, yeni sezona iddialı bir giriş yapıyor. Farklı vücut tiplerine uyumluluk, kalite, rahatlık ve uygun fiyat politikasıyla tasarımlarına yön veren Pierre Cardin Baş Tasarımcısı Faruk Kalaycı, Sonbahar-Kış koleksiyonunun ilk temasıyla, topraktan beslenen, her şeyi ile doğal ruhlara hitap ediyor. Koleksiyonda kahve, camel ve bej tonları hardal rengi ile zenginleştirilirken, toprak renkleri detaylarda kullanılan gökyüzü mavisi ile hareketlendiriliyor. Asaleti ve gücü yansıtan bu temada; ekoseli, king çizgili, Oxford gömlekler, silik desenli yelekli takımlar, triko yaka yünlü paltolar, trikodan hakim yaka ve mono yaka aplike cepli ceketler, şal yaka astarlı kalın trikolar, deri montlar, fitilli kadife pantolonlar, yünlü kravatlar ve chinolar yer alıyor. SPOR TAKILMAYI SEVENLERE; VOYAGER Pierre Cardin’in Voyager temasında ise; mücadeleci, gezgin, pes etmeyen, sınırları zorlayan, adrenalini seven erkekler yansıtılıyor. Sporu hayatının bir parçası haline getirmiş, haftanın her günü spor ancak şık olmayı başaran kişiler için hafta sonu koleksiyonu; fonksiyonel sweatler, orta ve küçük ekoseli gömlekler, chinolar, efektif yıkamalı denimler, elyaf ya da kaz tüyü ile desteklenmiş çift taraflı yelek ve kabanlar, kalın ve fonksiyonel trikolar, klasik çizmeler, botlardan oluşuyor. Hafta içi koleksiyonu ise spor ceketler, kadife ve deri ile detaylandırılmış çizgili gömlekler, chino pantolon ile kombinlenen triko ve ekoseli kravatlar, ipek ve pamuk mendiller ile iş yaşamına rahat ve kişiye özgü karakteristik bir şıklık kazandırıyor. KIRMIZIDAN BORDOYA YUMUŞAK BİR GEÇİŞ... Voyager temasıyla oluşturulan desenler çoraplara, ceketlerin içine, trikoların garnilerine girmesine izin verilebilecek kadar ince ve özel detaylarla hayatı renklendiriyor. Bu temanın hakim olduğu ayakkabılar ve kemerlerde tercih edilen materyal süet ve yıkanmış deri. Koleksiyonun renkleri olan lacivert, mavi, saks mavisi, koyu yeşil ve koyu gri renkler kırmızı ile hareket kazanıyor. Sonbahar koleksiyonunda kullanılan parlak kırmızı kış koleksiyonunda bordoya doğru koyulaşıyor.





40


Mehmet Köymen:

“En büyük idealim Türk kadınını giydirmekti...” Her kadının giysi dolabında olmasını hayal ettiği, mücevher değerindeki kumaşlar ile paha biçilmez tasarımlarını bir araya getiren kostümlerin tasarımcısı, Türkiye’de ve Amerika’da, özelliklede çocuklar ile ilgili sosyal sorumluluk projeleri denince ilk akla gelen isimlerden biri Mehmet Köymen... Mütevazı kişiliği, ailesine ve meslektaşlarına verdiği değer ile tam bir beyefendi. Sosyal Medya’nın bana kazandırdığı değerli bir Dost. Günümüzde bir kişiye Dostum diyebilmek için 2 kere değil 200 kere düşünmek gerekirken, çevresindeki kişilere ışık olmayı başarmış biri... Yoğun ve yorucu bir günün sonunda, Mehmet Köymen’i ziyarete gidiyoruz. Bizi kapıda, kalpten gelen güler yüzü karşılıyor ve tüm yorgunluğumuz o anda geçiyor. Kendi elleri ile kahve ve kurabiye ikram ediyor. Kahvemizi yudumlarken başlıyoruz sohbetimize...

Röportaj: Yonca ALPAY alpay.yonca@gmail.com Bize kendinizden bahseder misiniz? Mehmet Köymen Kimdir? Yüksek Öğrenim eğitimi almış bir ailenin çocuğu olarak, 1970 yılında dünyaya gelmişim. Ailemin isteği; yüksek tahsil yaparak bir pilot, doktor veya avukat olmakken, başına buyruk yapımdan dolayı önce gazeteci sonrada modacı oluvermişim. Bana ve beni sevenlere soracak olursanız; iyi ki de ailemin bu isteğini yerine getirmemişim. Düşünsenize pilot olsaydım, o birbirinden güzel tasarımları nasıl giyecektiniz? En önemlisi Sosyal Sorumluluk projeleri kapsamında yapılan defilelere kim destek verecekti? Birçok vakıf önemli bir geliri nasıl sağlayacaktı? Mehmet Köymen anlatmaya devam ediyor... Okul hayatında bizim zamanımızda 2 sene üst üste kalındığında tasdikname veriliyor ve okul hayatınız sona eriyordu. Annem benim iyi bir eğitim alabilmem için çok uğraştı. Ben doğduğumda annem banka müdürüydü. Sırf beni iyi yetiştirmek için, okul yıllarım başladığı zaman mesleğini bıraktı. İstanbul’da gitmediğim okul kalmadı. “Rahatlıkla sınıfımı geçirebilsinler diye, paralı okulları tercih ediyorlardı.” 7–8 tane okul değiştirdim. Muazzez Abacının kızı Saba Abacı, Yasemin Semavi kolejden çocukluk arkadaşım, Hakan Ural, Arzu Uzel Yüksel Uzel’in kızı ile beraber okuduk. Gittiğim okullarda hep aynı sınıflara düşüyorduk. Anneleri dönemin en önemli starlarıydı; gündüz çocuklarla akşam da anneleriyle birlikteydik. Daha sonra gazetecilik yıllarım başladı. Ama biraz önce anlattığım gibi annem gazeteci olmamı istemiyordu. Babam denizciydi, kaptandı... Uzun yıllar İtalya’da Marsilya’da çalıştı. Annemin beni tek başına yetiştirmek gailesi ile üstünde çok büyük bir yük vardı. O zaman Güzel Sanatlar Fakültesiydi; (şimdi Mimarsinan Üniversitesi) okulun sınavlarına girdim. Resim Heykel Bölümünü kazandım.


Üzeyde Bozyiğit’in, Suat Aysan’ın, Hayri Akduman’ın destekleriyle; babama giderek bana atölye açmasını rica ettim. Harbiye’de Tanca’nın üstünde küçük giriş katını tuttuk ve 1989 yılında ilk atölyemi açtım.

Anneme söylediğimde, “Resim yapıp, heykel yapıp, aç mı kalacaksın?” dedi. O zamanlar pek revaçta meslekler olmadığı için para kazandırmıyordu. Annem, daha çok avukatlık, tıp gibi meslekleri arzu ediyordu. Ben, bu sefer üniversiteye gitmekten vazgeçtim. Ben askere gitmek istiyorum dedim. Askerlik şubesine gittim; başvurdum ve askerliğimi yaptım geldim. Gazeteciliğe nasıl başladınız? Dayımın arkadaşı Seçkin Türasay Hürriyet Gazetesi yazı işleri müdürüydü. Fakat o dönem Günaydın gazetesi çok revaçtaydı. Asil Nadir tarafından yeni alınmıştı. Güneş’i, Günaydın’ı ve birçok gazeteyi daha almıştı. Dayıma rica ettim. Yengemin de, eşi çok yakın arkadaşıydı. Onların sayesinde Günaydın’da gazeteciliğe başladım. Günaydın, Elele Dergisi, Kelebek Gazetesinde gazetecilik yaparken; Yıldırım Mayruk ve Fevziye Çömer ile tanışmam, benim bütün hayatımı alt üst etti. Nasıl yani? Bu mesleğe çocukluktan da gelen bir hevesim vardı. Halam da terziydi. İstiklal Caddesi’nde 1965-1974 yılları arasında atölyesi vardı. Beyoğlu’nda, dönem en ünlü terzilerin atölyeleri vardı. Çocukluğum, halamın Mısır apartmanındaki atölyesinde geçmişti. Çocukluğumdan hatırlıyorum; Sevim Suna, Sevim Barın’ı, Selma Güneri sahneye çıktığı yıllarda halama tuvaletlerini diktirirlerdi. Sevim Ablayı hatırlıyorum, provalara gelirken bana çikolata getirirdi. Bu mesleğe karşı çocukluktan da gelen bir çekim vardı. Arkadaşlarımın anneleri de sanatçı, star... Hepsini evlerinde görüyordum... İlk olarak gazetecilik yaparken, aklıma koydum. Yıldırım Bey’inde çok destek olmasıyla, sen bu işi yapmalısın bu konuda çok istidatlısın demesiyle... Fevziye hanımın, Hakan Elyaban’ın,

42

“Gönül Yazar ve Nüket Duru o kadar uğurlu geldi ki; o günden beri atölyemin kapısı kapanmadı.” Rahmetli Samim Değer, televizyonda “Bir Başka Gece” diye bir program hazırlıyordu. Birine kıyafet dikmem gerekiyordu. Atölye yi açtım ama işim yoktu; bir yerden başlamam gerekiyordu. Yıldırım Bey’de bana dedi ki; “sanatçılar bedava diktirirler, seni kullanırlar, fakat para kazanamazsın”. Samim Değer, bu hafta Gönül Yazar’ı çekeceğim, istiyorsan ona kıyafet hazırla dedi. Ben hemen Gönül Yazar’ın kızı Yasemin’i aradım. Annemle görüşmek istiyorum çok çabuk dedim. Gönül ablaya gittim, o zaman Levent’te villada oturuyorlar; uykudan yeni kalkmış... Sizi giydirmek istiyorum dedim. Gönül abla, “çok iyi olur gazino programım bitti. Program daki kostümlerimi Yıldırım hazırlamıştı; hepsi görüldü. Hemen bir şeyler hazırla gel” dedi. Kumaş toplarımı aldım, gittim. Gönül hanım, muhteşem zevk sahibi bir kadındır; onunla beraber muhteşem kıyafetler hazırladık. Bana, organize yakalar çıkarttı; mücevherler koydurdu ve ilk kez 1990 yılın da Bir Başka Gece programı için muhteşem bir koleksiyon hazırladık. 3 tane kıyafet dikmiştim. Samim Değer’de ekranın altına kıyafetler “Mehmet Köymen” diye yazdı. Bir hafta sonra, gazeteci arkadaşım Engin Us’a rica ettim. Nükhet Duru ile çekim yapacağız; senin kıyafetlerini giydirelim dedi. Ve Nükhet ablayı giydirdik. “Genç stilist Nükhet Duru’yu giydirdi” diye Sabah gazetesinde yayınlanınca, benim atölyemin kapısı kapanmadı. O dönem gazinolar da açıktı. Ayşegül Aldinç, Müşerref Akay, Yüksel Uzel, Gönül Yazar, Nurdan Torun, Nükhet Duru biri gidiyor biri geliyordu. O dönem, stüdyo Erol ile tanıştım. Beni bir yere gideceğiz diye aldı. Bülent Ersoy’un evine gittik. Ben şaşırmıştım; ne yapacağımı bilemiyordum… Bülent Hanım;“seni gördüm. Gönül’e dikmişsin, Yüksel’e dikmişsin, Müşerref’de de gördüm…”dedi. Ve çalışmaya başladık. Modacı olmaya karar verdiğiniz de ilk olarak ne yaptınız? Bu işe başlamaya karar verdiğimde 1,5 yıl dikiş dikmek için bütün atölyelere gidip geldim. Kendimi, 4–5 tane terzilik okulunu bitirmiş gibi görüyorum. Üzeyde Bozyiğit atölyesi, Yıldırım Mayruk atölyesi, Fevziye Çamer atölyesi, Belgin Üsberk atölyesi, Hayri Akduman atölyesi, Suat Aysan atölyesi, hepsine girer çıkar, prömiyerlerinden bir şeyler öğrenirdim. Zaten Hala’mın öğrettikleri vardı. Halam emekli olduktan sonra, vefat ettiği 2004 yılına kadar bana çok yardımcı oldu. Dikişin A’sından Z’sine kadar, bu işi mutfağından bilmezseniz hiçbir şekilde başarılı olamazsınız. Sosyal Sorumluluk Projesi olarak, Okyanus ötesinde bir defile gerçekleştirdiniz. Biraz anlatır mısınız? 26. yılımı doldurdum. 26 yıldır, kimsenin desteği olmaksızın; (biliyorsunuz artık Türkiye de birçok marka outlet fiyatlara satılıyor) dikiş dikerek ayakta kaldım ve markamı bu günlere kadar getirdim. Son 2 yıldır da, New York Fashion Week’e katılıyorum. New York’ta da amacım, yurtdışında bir sosyal sorumluluk projesine imza atmaktı. Türkiye’de, her defilem bir sosyal sorumluluk projesi için yapılıyor. New York’ta, sosyal sorumluluk projesi yapmak istediğim için, herkes benimle dalga geçiyordu. “Okyanus ötesi bir ülkede ne sosyal


sorumluluk projesi?” diye. Eski büyükelçimiz Onur Bey’in kızı, New Yok’tan beni aradı. “Mehmetçiğim, yılbaşında küçük bir parti yapacağız; burada bir defile yapmak ister misin?” diye. Tabiî ki çok memnun olurum dedim. Burada Eren Abdullahoğlu diye bir gazeteci arkadaşım vardı; gazetecilik yıllarımdan tanıyordum. Eren’i, orada bir gazetenin başına geçirmişlerdi. Eren’de telefon da “seni buraya bekliyoruz, bütün organizasyonu biz burada gerçekleştireceğiz” dedi. Fakat vize alma problemim olunca, yılbaşında gidemedim. Sosyal Sorumluluk projesi kapsamında bir defile yapmak istediğimi anlattım. “O zaman Mart ayında ‘Atatürk Okulu’ yararına gerçekleştirelim” dediler. 17 Mart 2011’de, Metropolitan’da çok güzel bir defile düzenledik. Atatürk Okulu, engelli çocuklarında rahat edebileceği şekilde düzenlendi. Bu çalışmadan sonra, Burcu Burok’un teklifi ile Fashion Week’e katıldım. Bu sene 17 Nisan’da Sen Michelle Cathedralin’de koleksiyonumu sergiledim. Türkiye’de de Mayıs 2013’te İlkbahar-Yaz koleksiyonumu İstanbul ‘da Türkiye Beyaz Ay Derneği ”Annemle Engelleri Aştım” projesi yararına Sait Halim Paşa Yalısı’nda ve Ankara Sheraton’da “Uluslararası Kadınlar Birliği & ANAÇEV” yararına gerçekleştirdim. Yurtdışındaki Modacılar ile Türkiye deki Modacılar arasında fark var mı? Yurt dışındaki modacılara baktığımız da, onlardan daha üst bir seviye de olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü biz kendi yağımız ile kavruluyoruz. Bizim arkamızda çok büyük sponsorlar yok. Devlet, bize yardım etmiyor. Yurtdışına biliyorsunuz, büyük bankerler ve devlet tasarımcılarının arkasında olur. Onların markalarını temsil etmeleri için destek olurlar. Maalesef bizim ülkemizde böyle bir şey olmuyor. Devletten teşvik istiyoruz. Bize 6 aylık bir süre veriyorlar. 6 ayda 6 ayrı dosyanın gitmesi, incelenmesi... İstanbul Fashion Week yapılıyor fakat ben başarılı olduğuna inanmıyorum. New York Fashion Week’i, Paris Fashion Week’i gördükten sonra İstanbul’da düzenlenende çok daha gerilerdeyiz. Neden geride görüyorsunuz? Mekân olarak, tasarım olarak, organizasyon olarak, insanlar yerine oturamıyor, hep bir kargaşa… Bir kere davet ettikleri için gittim. Çadırın mekânı küçük, insanlar kapıda bekletiliyor; bir kargaşa, ekip az, ekipman az... Katılan tasarımcılar başarılı değil. Mesela, hiç uyumsuz, hiç orada olmaması gereken insan grubu var. Bir modacı, bir tasarımcı göremiyorsunuz. Türkiye’de, o kadar başarılı terzi var ama bir kişi göremiyorsunuz. Kendilerini magazin basınına gösterebilmek isteyen hanımlar ve birkaç gazetede resmi çıksın diye, marjinal giyinmiş insanlar… Hiç moda ile alakası olmayan insan gurubu geliyor. Gerçek anlamda kritik edebilecek bir Moda Editörümüz yok. En önemlisi bir sendikamız yok. Modacı diye başlayan birçok ünlü isim var. Bu konuda düşünceniz nedir? Önüne gelen dizi çeviriyor, oyunculuk yapıyor... Zengin bir eş bulunca, gidip bir atölye açıyorlar. 2–3 başarılı tasarımcının personelini ekibine katıp; tanınmış iki üç tane hanımı giydiriyorlar. Bu tip insanlara moda tasarımcısı, terzi diyemezsiniz çünkü dikiş bilmiyorlar. Gerçek anlamda dikiş bilen, bu işi en iyi yapan bizim neslimiz. Ben, Cengiz Abazoğlu ve Nur Yerlitaş. Bizden sonra yetişen couture de olmadı. Evet, birçok tasarımcı var ortalıkta; ama gerçek anlamda

couture yapan atölye Dilek Hanif atölyesidir. Türkiye de, gerçek anlamda couture atölyesi yok. Televizyon programı ile kendilerine popülarite sağlayan insanlar var. Dışardan bakan insani hepimizi aynı görüyor. Esasında biz aynı değiliz. “Dikiş Dikmeyi Bilmeyen Modacı olamaz! Biz tasarımcıyız, biz terziyiz, biz dikiş dikiyoruz, iğne ile kuyu kazıyoruz...” Dergiden bir modeli buluyorlar, atölyeye kumaşı verip, bunu dikin diyorlar, size’larını yaptırıp butiklerinde sergiliyorlar. Televizyon da, moda dergisinde haberleri çıkarsa; modacı diye bir tabela asıyorlar. Bu kişiler, dükkânda iş yapan küçük esnaflar. Eminönün’de ki, Mahmutpaşa’da ki esnafta, Osmanbey’de Nişantaşın’da dükkân açmış modacı adı altında çalışan insanlarda, benim fikrime göre aynı. Üzüldüğüm nokta, ben 26 yılımı geride bıraktım. Nur bir o kadar, Cengiz bir o kadar... Biz aynı dönemde 1986–1987 yılları arasında mesleğe başlayan kişileriz. Ben, 1989 yılında atölye mi açtım. Onlar, benden önce atölyelerini açmışlardı. Bizden önce Hakan Elyaman, Sadık Kızılağaç, Cemil İpekçi, Ahmet Eraslan var. Onlardan önce Belgin Üsberk, Yıldırım Mayruk, Hayri Akduman, Üzeyde Bozyiğit, Suat Aysan, Fevziye Çamer onlarda bir ekol. Bizden sonraki jenerasyonda da bir tek Dilek Hanif. Annensinden gelen bir çekim. Bu iş sonradan olunmuyor. Mutlaka aileden gelen bir çekim olması gerekiyor. Sanatçılıkta böyle. Sanatçı da sonradan olunmuyor. Televizyon daki moda yarışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? 26 yıldır ben bu işi yapıyorum. Benim yaşım kadar bu işe emek vermiş insanlar var. Tabiî ki onların yanında ben hiçbir şey değilim. Yıldırım Bey, 50 yılını dikişe vermiş. Hayri Bey, Mösyö Stefan Nikof 60 yıldır dikiş dikiyorlar. Tabiî ki ben bu insanların yanında bir şey değilim. Daha dün ortaya çıkmış kişilerle ortak projeler de yer almıyorum. Kendimi onlara kıyaslayamam. İki defa Jüri olmamı teklifi ettiler. Önce düşündüm, sonra vazgeçtim. Onların desteğe ihtiyacı var. Ben de o yollardan geçtim. Bana, kimse ters bir şey söylemeden, hatam da varsa kamufle ederek, destek oldular. Yıldırım Bey’i, her zaman saygıyla anarım. Üzeyde Bozyiğit, Fevziye Çamer, Belgin Üsberk, Hayri Akduman, Suat Aysan hep yapıcı olarak, bana destek oldular. Ama ben işi öyle öğrendim ki, onları mahçup etmemek için bir verdilerse, ben onlara


İki kez Polis Vakfına defile yaptık. 80 milyara yakın bir bedel toplandı. Toplanan gelir ile 1.400 Polis Şehidi ailenin çocuklarına burs veriliyor. Bir organizasyon firması kurdunuz. Bu firma neler yapıyor? 3 yıl önce 2 arkadaşımla birlikte defilelerimi organize etmek için “Köymen Seremoni”yi kurduk. Düğün, davet organizasyonları için, önceden nişanlığını diktiğim, gelinliğini diktiğim kişilerinin çocuklarının baby showerlarını hazırlıyoruz. 4. yılına girdi. Konseptli çalışmalar yapıyoruz. Artık başlı başına bir firma oldu. Biz dikelim dikmeyelim. Başlı başına çalışan “Köymen Seremoni” diye bir firmam var.

bin karşılığını vermeye çalıştım. Görüyorum şimdi; karşı çıkıyorlar, kınıyorlar, bağrıyorlar, azarlıyorlar… Öyle bir şey yapamam. Orada olmak için, yapmak zorundasınız. Ben yapım gereği, ne kadınlara bağırabilirim, ne saygısız davranabilirim. Reyting’den dolayı, o koltuğa oturduğunuz takdirde, onu size zorunlu kılıyorlar. Onun içinde ne bir jüri, ne bir yarışma, ne bir ortak projeye girmedim. Her zaman tek başıma markamı temsil ettim. Bütün defilelerinizi sosyal sorumluluk adına yapıyorsunuz... 2003 yılında ilk defilemi Türk Kalp Vakfına için yaptım. O günden bugüne Türkiye’de çalıştığım 8 tane büyük vakıf var. Hepsinin icra kurulunda zaman zaman görev alıyorum. Birçoğunun başkanları ahbabım, dostum. Eşleri de müşterim. Bizler, bir yere gelmiş insanlarız. İnsanlara, engelli bir insan bile oturduğu yerden başka bir engelli bir arkadaşına destek olabileceğini anlatmalıyız. “İnsanlara, Sosyal Sorumluluk bilincini aşılamak için yıllardır çalışıyoruz.“ Ben 10 yıldır defile yapıyorum. Her sene 2 defile İlkbaharYaz, Sonbahar-Kış. Ve bunların her biri Sosyal Sorumluluk projesine bırakılıyor. Allah, ömür verdiği müddetçe de Sosyal Sorumluluk Projelerine devam edeceğim. Türk Kalp Vakfı, Türk Böbrek Vakfı, Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı, Engelliler Federasyonu, Uluslararası Lions Kulübü’nün yaptığı bütün sosyal sorumluluk projeleri, Lotary grubunun yaptığı sosyal sorumluluk projeleri... Türk Polis Teşkilatı, 24 yıldır balolarından gelen gelir ile polis çocuklarını okutuyorlardı. Neval Güler başkandı (önceki valimizin eşi). Bir toplantıda size bir defile yapalım hanımefendi diye teklif ettim. Mehmet Bey. “24 yıldır hep balonun geliri ile çocukları okutuyorduk, tarihimizde ilk defa bir modacı ile defile yapıyoruz” dedi.

44

Bu mesleğe yeni başlayacak olan gençlerimize neler önerirsiniz? Facebook’ta sohbet programını inanınki açamıyorum. O kadar mesaj geliyor ki, ben şu okulu bu okulu bitirdim diye. Şu anda 2 öğrencim var. Belki ileride kendi atölyelerini açarlar diye, onları yetiştiriyorum. İsmail ve Nilüfer… Terzilik okullarına davet ediyorlar, gidiyorum. Milaj kâğıdı ile başlayıp, milaj kâğıdı ile bitiriyorlar. İşi çok iyi öğrenebilmeniz için; kumaşa, çalışacağınız materyale dokunmanız gerekli. İyi eğitim veren okullarda var. Birçok okulda ne yazık ki çok zayıf... Okuldan iyi derece ile mezun olmuş bir arkadaşımız geldi. Okulu birincilikle bitirmiş. Bir sürfile nedir bilmiyor, bir kol nasıl takılır bilmiyor, bir karakol işareti nedir onu bilmiyor. Gelinlik dikilirken iplik pudradan geçirilir. Gelinliğe başlandığında yeni iğne açılır ve bittiğinde de o iğne atılır. Bir daha kullanılmaz. Birçok şeyi bilmiyorlar. Gençlere buradan tavsiyem, atölyelere gitmeleri ve dikişi mutfağından öğrenmeleridir. Bir işi en iyi mutfağından öğrenirsiniz. Bir mahalle terzisinin yanında bile olsa dikiş dikmeyi öğrenmeleri gerekir. Daha sonra yeteneği varsa yolunu çizer zaten. 2013 yılında hangi renkleri ve kumaşları daha çok kullanacağız? Bu yaz, pırıl pırıl renk renk kıyafetler giyeceğiz. Ben flüoresan renkleri kullandım. Yeşiller pembeler, morlar... Türkiye de artık gerçek anlamda kumaş üreten firmalar kapandı. Yün doku bulamıyorsunuz. Empirmeleri ve İpekleri, Paris’ten İtalya’dan fason kumaşlar olarak getiriyoruz. Bu sene canlı, meyve desenli ananas, portakal, mandalina avakodo, kivi desenli empirme kumaşlar buldum, onları kullanıyorum. Empirme çiçekli kumaşlar ve bol bol yeşiller, fuşyalar, narçiçeği, mürdüm eriği rengi kullandım. Mürdüm Eriği rengini hem yaz hem kış kullanırım. En sevdiğim renk beyaz ve mürdüm eriğidir. Bu yaz, bol bol allı güllü, dallı güllü renkler kullanılacak. Kışın, soft renkler kullanıyorum. Ördekbaşı yeşil, yaprak yeşili, duman rengi, sarı ile ekru arası, limonküfü ile gri arası, tabiî ki koyu renkler ağırlıkta. Adı tam konulamayan renkleri severim. Yün, Kaşmir kullanmayı severim. New York’ta bir fabrika buldum. Orada hakiki kaşmir ve kaz tüyü kumaşlar var. Bu sene gittiğimde yine alacağım. Türkiye de gerçek kaşmir ve yün kumaş bulmak çok zor. Gerçek doku olduğu zamanda fiyatlar çok yükseliyor. Kilosu olan kadınlara güzel ve modaya uygun giyinmeleri için neler tavsiye edersiniz? Tek parça kullandığınız ve enine çizgili olmadığı takdirde, toplu kadınlar tabiî ki ebatları ölçüsünde her renkte giyebilirler. Empirme de giyebilirler. Fakat bir kadının eğer baseni genişse mutlaka ve mutlaka etek boyunu diz altında


tutması lazım. Baseni büyük olan bir kadın asla mini giyemez. Diz, bir kadında güzel olan bir bölüm değildir. Dizi mutlaka kapatacaksınız. Etek boyunun mutlaka, dizin 3–4 parmak aşağıya inecek şekilde olması gerekir. Beden topluysa, askılı bir elbise ve üzerine giyebileceği bir dekar, bir ceket ya da kendi kumaşından bir eşarp… Veya truvakar kollu elbise üzerine tam oturmayan bir gece elbisesi… Küçük bir truvakar kol yaz günlerinde, hem gündüz hem gece kullanımı için uygundur. Üzerine aynı kumaşından bir eşarp; bana göre en şık kadın o dur. Tenin rengine göre uygun hafif bir makyajı ve teninin rengine uygun bir çorabı olmalıdır. Ben görüyorum bazen çok şık tasarım tuvaletler altına çorap giymiyorlar. Açık ayakkabı ile de çorap ta giymedikleri için; ayaklarındaki bazı kötü noktaları ortaya çıkartıyorlar. Üzerlerinde vizon kürk ama çorap giymiyorlar. Bir kadının en önemli aksesuarı, çorabı, ayakkabısı, çantası ve taktığı mücevheridir. Ben kadın olsan hiçbir zaman imitasyon kullanmam. En küçüğünü alırım ya da yarı değerli taş otantik mücevherler kullanırım. Bir müşteri bana geldiği zaman, müşterinin yerine kendimi koyarım. Ben bir tasarımcıya gitsem nasıl faydalanabilirim? Onun tarzını, onun gustosunu, onun zevkini nasıl kendime adapte ettirebilirim diye düşünürüm. Bir kadın geldiğinde ben kendimi o kadının yerine koyuyorum. Ben bu kadının yerinde olsam nasıl giyinirim? Kendi zevkimi onun üstünde markalaştırmak isterim. Çünkü gittiği toplum da giydiği kıyafet benim imzamı taşıyor. En büyük amacımda, o kadını etrafı çevresi biliyor; girdiği çevrede o kadına “ahhhhhhh” dedirtebilmek. En büyük amacım ve zevkim budur. Birçok müşterim, dikilir tuvalet katılırlar düğüne veya gideceği davete ertesi gün telefon ederler. “Mehmet Bey çok teşekkür ederim. Herkes bayıldı ve beni görünce şaşırdılar, bu ne şıklık diye.” Ertesi gün telefon açıp teşekkür edince, çok mutlu oluyor insan. Şimdi sanal ortam var. Fotoğraflarını çekip Facebook’a Twitter’a koyuyorlar. Beni de etiketliyorlar. Sabah kalktığımda, müşterimin, hazırladığım kıyafeti nasıl taşındığını görüyorum. Giydirmeyi istediğiniz ve giydirmediğiniz bir kadın var mı? Benim en büyük idealim Türk Kadınını giydirmekti. Hiç aralıksız bir fiil 13 yıl boyunca sanat camiası ile çalıştım. “13 sene boyunca Unkapanı’nda hangi sanatçıya albüm yapıldıysa, firmalar bana gönderdiler...” Bülent Ersoy, Emel Sayın, Yüksel Uzel, Gönül Yazar, Ayşegül

Aldinç, Nükhet Duru, Nurdan Torun, Muazzez Ersoy, Semra Türel, Müşerref Akay. Bir dikmediğim Seda Sayan, Sibel Can ve Türkan Şoray’dır. Seda’da Çapa Tıp Fakültesi Vakfının, Prematüre doğan çocuklarla ilgili bir makine almak için düzenlediğimiz defilede, gelinliğimi giydi ve podyuma çıktı. Bu kadar sanat camiasında aklınıza kim geliyorsa hepsini giydirdim. Sibel’i de Nur çok güzel giydiriyor. Sibel Can Türkiye’deki en iyi kişiden giyiniyor. Kilosuna rağmen dört dörtlük; onu en güzel Nur giydiriyor. Şu anda sanat camiasında kaliteli olarak giyinen tek sanatçı Sibel Can’dır. Hanımlar modayı takip edeceğim derken göz kirliliği oluşturuyorlar. Bu konu da düşünceleriniz neler? Maalesef. Benim dikmediğim fakat arkadaş olduğum çok tanınmış hanımlar var. Kimi zaman kibar bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. “Sadelik, bir kadın için en önemli güzellik ve şıklıktır.” Bana gelen kişilerde benim tarzımı bilerek bana geliyorlar. Benim olabildiğince sade ve klasik bir çizgim var. Kimine göre çok sade kalıyorum. Dümdüz bir elbise giymesi, çok hafif bir makyaj yapması, aileden kalan bir mücevheri takmasıyla… İşte bana göre en şık kadın odur. Drapeler, altından sarkan dantel etekler... Ben bunlardan nefret ederim. Bir kere bana resimle gelemezler. Bir dergi alıp, dergiden gazeteden resim kesip getiremezler. Bana gelen müşteri benim çalışma tarzımı bilir. Benim kendisi için hazırladığım eskizler olur. O eskizler üzerinde çalışırız. Kendi tarzımı ona oturtmaya çalışırken, onunda istediği doğrultusunda dikmeye çalışırım. Çünkü nihayetinde o elbiseyi ben hazırlayıp ona vereceğim. Artık o elbise ona ait. Bizlerin görevi, müşterimizin mutlu olduğu, bir yandan da zevkle giyeceği kıyafetler hazırlamak. Çünkü bizim fiyatlarımız dünyaca ünlü birçok markanın 4 - 5 katı. İnsanlar bu fiyatları verdiği zaman dört dörtlük yıllarca kullanabileceği kıyafetler hazırlıyoruz. Benim birçok müşterim, benim 8 sene 10 sene önce diktiğim tuvaletleri, tayyörleri kıyafetleri giyiyorlar ve ertesi gün telefon beni arıyorlar. “8 sene önce diktiğiniz tuvaleti giydim, herkes yeni dikilmiş zannetti. Mehmet Bey muhteşemsiniz teşekkür ederim” diye. Bir tasarımcının, bunu duyması çok güzel... Haute couture dikilmiş kıyafetler şarap gibidir. “Haute couture elbise bir kadının mücevheri gibidir. Yıllarca geçtikçe o elbisenin değeri artar.”




Mehmet Köymen

“My biggest dream was to clothe women...”

48

Mehmet Köymen is the designer of costumes that each woman desires to have in her closet and in which he brings jewel worth fabrics together with his designs beyond price... In Turkey and USA, Mehmet Köymen is one of the names that come to minds when it comes to social responsibility projects especially about children... He is a perfect gentleman with his humble personality and the value he attaches to his family and colleagues. He is a dear friend of mine from the Social Media. While you have to think 200 times to call someone as friend in today’s world, he is someone who has achieved being an exemplary character in his surrounding... At the end of a busy and hardy day’s work, we visited Mehmet Köymen. He met us at the door and as soon as we saw his smiling face from the bottom of his heart, our tiredness all went away. He served us coffee and cookies himself. While we were sipping our coffee, our conversation started...


Interview: Yonca ALPAY alpay.yonca@gmail.com How would you introduce yourself? Who is Mehmet Köymen? As a child of family who received Higher Education I was born in 1970. While my family’s desire was for me to be a pilot, doctor or lawyer, because of my independent character, first I became a journalist and then become a fashion designer. If you are to ask me and my friends, so glad I didn’t listen to them. Think about it, if I was a pilot, how could you wear these beautiful designs? First and foremost, who would support fashion shows held within the scope of Social Responsibility Projects? How could many foundations earn considerable amount of income? He continues... During our school age, when you failed your classes two years in a row, you were given a certificate and your school life was being terminated. My mother tried so hard for me to receive a good education. When I was born, my mother was a bank manager. She quit her job when I started school just to care for me better. I almost attended any school in Istanbul. “My family used to prefer paid (private) schools for me to pass the classes easily.” I changed almost 7-8 schools. Saba Abacı, daughter of Muazzez Abacı ( a famous singer in Turkey), Yasemin Semavi, Hakan Ural, Arzu Uzel, daughter of Yüksel Uzel were all my childhood friends from those schools. In the schools I enrolled, we were all together. Their mothers were the most important stars of that period; I was with their children during the day and at night I was at them. Then I became journalist. But as I told you before, my mother didn’t want me to be a journalist. My father was a seaman, captain... He worked in Marseilles, Italy for long years. My mother had too much weight on her shoulder with her responsibility to bring me up alone. I entered the exams of Mimar Sinan University, back then the university’s name was Faculty of Fine Arts. I passed the exam and enrolled to the Department of Art and Sculpture. “When I told my mother, the question she asked was, “Are you going to starve being a painter and sculptor?” Back then, these professions were not the order of the day and that’s why those weren’t a good way to make money. My mother used to desire professions like lawyer and doctor. Then, I gave up the idea of going to university. I told that I wanted to do my military service. I went to recruiting and induction office; applied and came back upon completion of the military service. How did you start journalism? My uncle’s friend Seçkin Türasay was the editor in chief of Hürriyet ( a popular newspaper). But back then, Günaydın was in great request. It was newly bought by Asil Nadir. He also bought Güneş, Günaydın and many other newspapers. I asked my uncle to help me find a job in one of his newspapers. Asil Nadir’s wife was a very close friend of my uncle’s wife. Thanks to their helps, I started working as a journalist in Günaydın. When I was working for Günaydın, Elele Magazine and Kelebek (a newspaper in Turkey), I met with Yıldırım Mayruk and Fevziye Çöymer and this meeting rewrite my whole life.

How’s that? I have always had a desire for this job since my childhood years. My aunt was a tailor also. She had a workshop at Istiklal Street in Istanbul between the years of 1965 and 1974. During that time, Beyoglu was the place where most famous tailors had workshops. My childhood days passed at my aunt’s workshop in Mısır Apartment. I remember now; artists like Sevim Suna, Sevim Barın and Selma Güneri were used to have my aunt sew their dresses for the stages. I can remember Sevim who used to bring me chocolate when she came to try-ons. Something was attracting me to this job since my childhood years. What is more, my friends’ mothers were all singers, artists and stars… I saw them all in their houses... At first, I decided to do this job when I was a journalist. With the great support and encouraging words- “you should do this job, you are very talented”- of Yıldırım Mayruk. Again with the supports of Mrs. Fevziye, Hakan Elyaban, Üzeyde Bozyiğit, Suat Aysan and Hayri Akduman, I asked my father to help me set up a workshop. In Harbiye, we hired a small flat on the first floor above Tanca and I opened my first workshop in 1989. “Gönül Yazar and Nükhet Duru (famous singers in Turkey) have brought me such a tremendous luck that I have never closed my workshop’s door from that day on.” Dear last Samim Değer was preparing a program called “Bir Başka Gece” (A Different Night) on TV. I had to sew a dress for someone. I opened the workshop but there weren’t any customers. I knew that I had to start from somewhere. Yıldırım Mayruk said, “Artists take advantage of you, they make you sew their dresses but you can’t earn money.” Samim Değer told me that he was going to host Gönül Yazar on his show that week and offered me to design her dress. I immediately called Yasemin, Gönül Yazar’s daughter. I told her that I had to see her mother right away. I went to see Gönül. Back then, they were living in a villa in Levent. When I went there, she just woke up from her sleep... I told her that I wanted to prepare her dress. Gönül said, “It would be great. My program for the music hall just finished. Yıldırım prepared my dresses for the program. I wore all of them already. Go prepare something and come back.” I got my batches and went to her. Gönül Yazar is a lady who has an impeccable taste; we prepared excellent dresses with her. She designed organza collars, made me stitch jewels on them and we prepared a gorgeous collection for ‘Bir Başka Gece’ in the year of 1990. I sew 3 night dresses for her. Samim Değer also made the cast put a caption like “Dresses by Mehmet Köymen”. After a week, I asked my friend Engin Us for help. He told me that he was about to shoot something with Nükhet Duru and offered me to prepare her dresses. And we prepared a collection for Nükhet Duru also. After a while, news was published in ‘Sabah’ (a newspaper in Turkey) as “Young designer dresses Nükhet Duru” and from that time on, the doors of my workshop has never been closed. Back then, music halls were open. Ayşegül Aldinç, Müşerref Akay, Yüksel Uzel, Gönül Yazar, Nurdan Torun, Nükhet Duru, they were all visiting me one after other. Again during that period, I met with studio Erol. He came pick me up and told me that we were going somewhere. We went to visit Bülent Ersoy. I was surprised and didn’t know what to do... Mrs. Bülent said, “I know you. I have seen that you sew dresses for Gönül Yazar, Yüksel and Müşerref...” And we started working.


this organization, I attend Fashion Week with the offer I got from Burcu Burok. I presented my collection at Saint Michelle Cathedral in 17th of April this year. In Turkey, I presented my Spring-Summer collection in İstanbul at Sait Halim Paşa Yalısı for the benefit of ‘I Overcame the Obstacles with My Mother’ project carried out by Türkiye Beyaz Ay Derneği (a charity in Turkey) and in Ankara Sheraton Hotel for the benefit of ‘International Women Association & ANAÇEV)

What was the first thing that you did when you decided being a fashion designer? When I first decided to do this job, I shuttled between all the workshops for 1,5 year to sew. I regard myself as someone who graduated from 4-5 tailoring schools. Üzeyde Bozyiğit workshop, Yıldırım Mayruk workshop, Fevziye Çamer workshop, Belgin Üsberk workshop, Hayri Akduman workshop, Suat Aysan workshop, I worked for almost all of them. I learned many things from their premiers. There were already a lot of things that I learned from my aunt. After she retired, she helped me a lot until she passed away in the year of 2004. There is no way to be successful if you are not coming up through the ranks and don’t know everything from A to Z. Within the scope of a Social Responsibility Project, you organized a transoceanic fashion show. Can you tell us a little bit? I am in my 26th year. For 26 years, without anybody’s support (as you know that in Turkey, most brands are sold to outlet prices) I tried to survive by sewing and I managed to carry my brand through to these days. In the last 2 years, I attended New York Fashion Week. In New York also, my aim was to organize a social responsibility project abroad. My each fashion show in Turkey is held for a social responsibility project. As I wanted to realize a social responsibility project in New York, everybody was messing around with me. They were questioning the idea of “A transoceanic social responsibility project”. The daughter of our former ambassador called me from New York. She said, “Mehmet, we will throw a small party here for Christmas. Would you like to hold a fashion show here?” I accepted the offer with pleasure. There I had a friend whose name is Eren Abdullahoğlu. He was a journalist and I knew him from the years that I worked as a journalist. Eren was working for a newspaper there. He called me and said, “We are waiting for you, we will arrange the whole organization.” But I had a problem in getting visa so I couldn’t go there at Christmas. I told them that I wanted to organize a fashion show in scope of a Social Responsibility Project. They offered me an organization for the benefit of ‘Atatürk School’ in March. In March 17, 2011 we had a very nice fashion show at Metropolitan. Atatürk School was rearranged again in a way that disabled students will feel comfortable. After

50

Is there a difference between foreign fashion designers and the ones in Turkey? Observing the foreign fashion designers, I believe that we are at a higher level compared to them as we are standing on our own feet. We don’t have giant sponsors supporting us. The government doesn’t help us. As you know, big bankers and the government support the designers abroad. These organizations or persons support them to represent their brands. Unfortunately, we don’t have an understanding like this in Turkey. We ask for incentives from the government. The government grants us a 6 months period. 6 different files in 6 months and the assessments of those files... For a while, Istanbul Fashion Week has being organized but I don’t believe that it is a successful organization. After I experienced New York Fashion Week and Paris Fashion Week, I am of the opinion that we are far beyond those with the one we have in Istanbul. Why do you think so? As location, design and organization, people can’t find a place to sit; there is always a disorder... Once, I attended the organization upon receiving an invitation. The tent is too small, people are made to wait at the door; a disorder, insufficient teams and equipment… The participant designers are not successful. For example, there is a group of people who are completely irrelevant to the organization. It is not possible to see a fashion designer or stylist. There are a great number of successful tailors in Turkey but you can’t see any of them. Ladies who desire to show off in front of the magazine cameras and marginally dressed people who want to appear in the newspapers... There is always a group of people who have nothing to do with fashion. In real terms, we don’t have a Fashion Editor who can criticize. The last but not the least, we don’t have a union. There are too many celebrities who become fashion designers. What do you think about them? Everyone and his uncle appear in TV series, make films and act... When these kinds of people find a rich husband/ wife, they open a workshop. They add 2-3 employees of a successful designer to their team and dress several famous ladies. You cannot call these kinds of people as fashion designers or tailors since they don’t know sewing. Our generation is the one worth its salt as we know sewing in real terms. I, Cengiz Abazoğlu and Nur Yerlitaş. There hasn’t been a couture designer after our generation. Yes, there are too many designers around but real couture is prepared in the workshop of Dilek Hanif. Turkey doesn’t have a couture workshop in real terms. There are people who become famous with the help of TV programs. When looking from outside, people think that we are all the same but actually we are not. “There can’t be a fashion designer who doesn’t know how to sew! We are the designers, we are the tailors, we can sew, we are digging with a needle...”


They see a model from a magazine, provide the fabric to the workshop and make the workshop sew the dress. Then, they manufacture different sizes of the dresses and display at their boutiques. If they appear in a magazine or a TV show, they hang a sign as ‘fashion designer’. These are small retailers who deal with small works at their shops. In my opinion, the shopkeepers in Eminönü and Mahmutpaşa and the people working under the name of fashion designers who opened shops in Osmanbey and Nişantaşı are all the same for me. What worries me is that I left 26 years behind. Nur and Cengiz have also many years of experience like me… We are the ones who have started doing this job in the years of 1986-1987. I opened my workshop in 1989. Nur and Cengiz opened their workshops before me. There are Hakan Elyaman, Sadık Kızılağaç, Cemil İpekçi, Ahmet Eraslan before us. And Belgin Üsberk, Yıldırım Mayruk, Hayri Akduman, Üzeyde Bozyiğit, Suat Aysan, Fevziye Çamer are the ecoles before them. Dilek Hanif is the only one after our generation. Her skill descended from her mother. This isn’t a thing that ensues. It should be descended from a family member. And it is the same for artistry. Someone can’t be an artist in time. What do you think about the fashion contests on TV? As I told you before, I have been in this business for 26 years. There are people who have taken pains with this business for years equal to my age. Of course, I am nothing vcompared to them. Mr. Yıldırım gave his 50 years to sewing. Mr. Hayri and Monsieur Stefan have been sewing for 60 years. I can’t even measure myself against them. I don’t accept projects with people who have appeared as recently as yesterday. It is not possible for me to compare myself with them. Once, I was offered to take part in a project as a juror. First, I thought about it but then I climbed down. They need support. I experienced the same things. The ones who supported me didn’t say any sharp words to me and they camouflaged my mistakes. I always remember Mr. Yıldırım with respect. Üzeyde Bozyiğit, Fevziye Çamer, Belgin Üsberk, Hayri Akduman, Suat Aysan, they all supported me being as constructive as possible. But I have learned my job so well that whenever they gave me a task, I made my best for not to put them to shame. They gave me one, I returned it as a thousand. I see now; those appear in TV object, condemn, yell,

call down… I can’t do such things. It you want to be there, you have to do these kinds of things. Because of my character, I neither can yell at woman nor behave disrespectfully. If you take place on the TV chair because of ratings, to do such things become compulsory. That’s why; I have never taken part in a common project, been a juror or appeared in a contest. I have always represented my brand on my own. You are organizing your all fashion shows for the benefit of social responsibility projects... In the year of 2003, my first fashion show was organized for the benefit of Turkish Heart Association. From that day on, there are 8 big associations I have been working with. From time to time, I take part in the executive boards of these associations. Presidents of many of these boards are my friends and their wives are my customers. We are among the people who achieved something. We have to teach or tell people and even disabled people that we can do something for those disabled individuals from our seats. “We have been working for years to imbue people with the sense of Social Responsibility.” I have been organizing fashion parades for 10 years now. Each year 2 parades, Spring-Summer and Autumn-Winter. And all of them are for Social Responsibility projects. As long as the God gives me a long life, I will continue helping these projects. Turkish Heart Association, Turkish Kidney Association, The Foundation for Children with Leukemia, Federation of Disabled People, International Lions Club, Lotary Club and social responsibility projects of many other associations, clubs, organizations...Turkish Police Department has been granting aids for the education of children of police with the revenues obtained from their balls for 24 years. Neval Güler was the president (wife of former governor). During a meeting, I offered her to hold a fashion show for the department. She said, “Mehmet, we have been providing help for the education of children with the revenues of balls for 24 years. For the first time in our history, we will be holding a fashion show with a fashion designer. We organized 2 events for the police department. The revenue was almost 80 billion TL. Now, with this revenue, children of 1,400 martyr police officers are given scholarships.


if they have to work in the tailor shops of neighborhoods. If they have the talent, they will be able to set their routes. Which colors and fabrics will we be using during 2013? This summer, we will be wearing agleam and colorful clothes. I preferred fluorescent colors. Greens, pinks, purples... In Turkey, most of the fabric manufacturers closed their companies. It is not possible to find wool texture. We have to buy printed materials and silk from Paris or Italy as fason fabrics. This year, I found vivid printed materials with fruit patterns; pineapple, orange, mandarin, avocado and kiwi patterns and I have decided to use them. Flower printed fabrics and abundant greens, fuchsias, vermilion and damson are the ones that I use. I use damson in both summer and winter. My favorite colors are white and damson. We will see colorful, flowery, ramose patterns this year. I prefer soft colors in winter. Duck head green, leaf green, smoke, tones between yellow and ecru, tones between bluish green and gray; dark colors predominate. I love the colors of which you can’t name properly. I love using wool and cashmere. I have found a factory in New York. There, authentic cashmere and goose down fabrics are manufactured. I plan buying new fabrics again when I go to New York. It is very hard to find real cashmere and wool fabrics in Turkey. But when you find authentic textures, the prices automatically go up.

You founded an organization company. What does this company do? 3 years ago, we founded “Köymen Seremoni” to organize my fashion parades with 2 other friends of mine. We are organizing baby showers for the babies of my customers whose engagement and wedding dresses I sew before. It is in the 4th year now. We are dealing with theme organizations. It has become a company on its own. Whether I sew or not, I have a company named “Köymen Seremoni”. Would you give some advices to the young who are about to enter this profession? Believe me, I can’t open the chat program on Facebook. I get to many messages from the young telling me which schools they are graduated from. Right now, I have 2 students. I train them in case they might open their workshops one day. Their names are Ismail and Nilüfer... Too many students are inviting me to their tailoring schools and most often I go. They start the school with milage paper and graduate with milage paper. For learning this job in the best way, it is necessary to touch the fabric or material you are going to work with. There are some schools providing a good education also. But for most of them, the education is not sufficient... Once, someone who graduated from a school with a good degree came to me. He had graduated ranking first in his class. He didn’t know what hemstitch is, how to fix a sleeve, he even didn’t know what charcoal marking means. While sewing a wedding dress, the needle is dipped into powder. When you start sewing a new wedding dress, you have to pick a new needle and when you are done, that needle should be thrown. It shouldn’t be used again. They don’t know many things. I advise them to go to workshops and learn it on the factory floor. Because, it is the best way to learn this job. They have to learn how to sew even

52

What do you recommend for overweight women to dress well, but fashionable as well? Overweight women may wear any color they desire, yet provided that the garments of appropriate size are singlepiece, but not cross-striped. They may also wear printed garments. However, if a woman has a wide hipline, it is an absolute must that the skirts are below knee-length. Women with a big hip should never wear miniskirts. The knees are not considered to be a beautiful part of the female body. Thus, the knees should be covered. The skirt length should reach 3-4 fingers below knee-height. A halter dress and a coat on the top or a scarf of the same fabric would be a good solution for curvy bodies... A dress with three-quarter sleeves or a loose-fitting evening dress... In summer, small three-quarter sleeves are suitable for use both during daytime and at night: They can be combined with a scarf of the same fabric. For me, this is the most chic look. Make-up should be pure and fit the skin color, and appropriate tights should be worn. From time to time my eyes catch women, who do not wear tights under fashionably designed evening dresses. Since they do not wear tights with peep toe shoes either, they reveal certain ugly spots of their feet. You look at them and see mink fur, but no tights. The most important accessories of women are the tights, shoes, handbag and jewelry they wear. If I were a woman, I would never wear imitations. If I lacked the money, I would buy the smallest precious stones instead, or authentic jewelry made of semi-precious stones. When a customer comes to me, I put myself in the customer’s shoes: “How could I draw advantage if I would go to a designer myself? How could I adapt his style, his gusto, his taste in a manner harmonious with my own?” When a woman comes to me, I put myself into that woman’s place. How would I dress if I were her? My desire is always to brand my taste on the dresses I design for my customers, because the dresses they will wear at diverse circles will bear my signature. My biggest aim is to make people say “wow” when they see a woman wearing my dress. This is my biggest aim and my


biggest pleasure. A grand majority of my customers, who wear one of my dresses at a wedding or at another occasion, call me the day after and say: “Mehmet, thank you very much. Everybody loved my dress and they were so surprised, saying they couldn’t believe how chic I was”. It makes me very happy when my customers call me the next day to extend their thanks. Nowadays, there is a phenomenon like virtual media. People take their pictures and put them on Facebook or Twitter. They tag me, too. When I wake up in the morning, I can see how my customers look in the dresses, which I designed for them. Is there any woman, whom you would like to dress or you haven’t dressed yet? By biggest goal has always been to dress Turkish Women. I worked for actresses and singers for whole 13 years, nonstop. “For 13 years, any singer recording an album at Unkapanı was sent by music production companies straight to me...” Bülent Ersoy, Emel Sayın, Yüksel Uzel, Gönül Yazar, Ayşegül Aldinç, Nükhet Duru, Nurdan Torun, Muazzez Ersoy, Semra Türel, Müşerref Akay. Seda Sayan, Sibel Can, and Türkan Şoray are the only three, for whom I have never sewn a dress. But Seda wore a wedding dress at a fashion show, which was organized by the Çapa Medical Faculty Foundation to finance an apparatus for premature babies. I dressed anyone that you can think of, in this huge circle of actresses and singers. As to Sibel, Nur designs very beautiful dresses for her. Sibel Can gets her dresses designed by the most talented designer of Turkey. Although she is overweight, Nur manages to dress her in a most stylish manner, this way or the other. At the time being, Sibel Can is the only personality with top-grade styling. It happens over and over again that women cause visual pollution in their efforts to keep up with fashion trends. What do you think about that?

Yes, it’s very sad, but true. There are also very famous women that are friends of mine, but for whom I don’t sew. From time to time, I try to explain them their mistakes, yet not with an insulting tone. “Simplicity is the most important source of beauty and elegance for all women.” When women come to me, they are already familiar with my style of designing. My patterns are always as simple and classical as possible. There are certain people, who consider my designs too plain. For me, real elegance is to wear a full straight evening dress, combined with plain makeup and authentic jewelry, preferably an heirloom. I hate draperies, laced skirt ends... My customers can’t come with a picture to me, which they cut off from a magazine or newspaper. Anyone desiring to get one of my dresses must be aware of my work attitude. I draw sketches for them, and we proceed on basis of those sketches to reach the final design. When trying to fit my style on a customer, I try to take account of the customer’s wishes. For in the end, it’s going to be her who will wear the dress. From that time on, the dress won’t belong to me anymore, it will be hers. The duty of designers is to design dresses, which will make the customer happy and will be worn by the customer with joy. Our prices are 4-5-fold higher than many worldwide known brands. When spending out so much money, people want us to create flawless garments which they will be able to wear for years. Many of my customers still continue to wear the dresses, which I sew for them 8 or 10 years ago. And the next they call me, saying: “Yesterday, I wore the dress that you sew 8 years ago. Everybody thought that the dress was freshly sewn. Mehmet, you’re great. Thank you so much”. It is so wonderful for a designer to hear something like that... Indeed, haute couture dresses are like wine. “Haute couture dresses are like jewelry for women. They get even more precious as time passes away.”




Oleg Cassini’de

büyük sezon indirimi... tüm dünyada 400’den Romantizmi tasarım Koleksiyonları fazla mağazada bulunan ve Hollywood detaylarında ve yıldızlarının tercihi olan Oleg Cassini, görünüme kavuşmak renklerde ön hayallerindeki isteyenlere büyük sezon indirimiyle plana çıkaran Oleg “merhaba” diyor. 5 Eylül itibariyle Oleg Cassini mağazalarında seçili Cassini’de büyük abiyeler yüzde 75’e varan indirimlerle özel etiketli gelinlikler sezon indirimi sunulurken, ise 350 TL’den başlayan fiyatlarla başlıyor. 5 Eylül’den ulaşılabilir şıklığın anahtarını sunuyor. itibaren birbirinden HAYALLER GERÇEK büyüleyici Oleg OLUYOR... Cassini’nin büyük sezon indiriminde, Cassini gelinlikler Oleg gelin adaylarının rüyalarını süsleyen birçok var. Balo stili, stras taşlı romantik 350 TL’den başlayan model modeller, Oleg Cassini’nin göz kamaştıran çok özel fiyatlarla, koleksiyonu arasında öne çıkanlardan... Deniz kızı gelinlikler ise, uzun güpür gece elbiseleri duvaklarla birlikte romantik bir görünüm hayranlık uyandırmaya devam ise yüzde 75’e yaratarak ediyor. Vücudu kusursuz bir şekilde saran modeller; etek detayları, işlemeleri varan indirimlerle bu ve sırt dekolteleri ile dikkat çekiyor. Oleg Cassini Dantel detaylarla süslü, ışıltılı pullarla bezeli tasarımlar ise masal prenseslerini mağazalarında sizleri kıskandıracak kadar özel ayrıntılara sahip. Klasiğin karşı koyulamayan büyüsünü bekliyor. yansıtan straplez kesimli sade modeller

de organza, saten ve tüllerle gelinlikte masumiyetin en güzel detaylarını yansıtıyor.

GECENİN PARLAYAN YILDIZI

Oleg Cassini’de parti, mezuniyet, nişan, kokteyl daveti gibi özel gecelerde göz alıcı bir görünüme sahip olmak isteyenleri de elegan modeller bekliyor. Koleksiyonda farklı stil ve renk alternatifleriyle sunulan tasarımları drapeler, kat kat tüller ve taşlı aksesuarlar süslüyor. Sezonun öne çıkan renkleri mercan, fuşya ve mor ile hareketlenen Oleg Cassini abiye koleksiyonu her zevke hitap ediyor. Uzun tuvaletler, şifonun hakim olduğu uçuşan modeller, kat kat tüller, sezonun trendi high & low kesime sahip tasarımlar ve daha birçok alternatif ile özel davetlerin yıldızı olacaksınız. Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmek için Oleg Cassini’nin sunduğu bu ayrıcalıklı dönemi kaçırmayın.

56



Enerjisini Doğadan Alan KİP’le

şimdi erkekler

. . . r ü g z ö a d daha Şıklığı ve kaliteyi tasarımlarına yansıtan, erkek markası KİP, 2013-2014 SonbaharKış Koleksiyonu’nda sezonu sonbaharı simgeleyen pastel ve yumuşak renklerle karşılıyor.

58


Mekanik ve endüstriyel bakış açısından çıkarak, doğaya ve kendine dönüşün özgür ruhundan ilham alan KİP 2013 – 2014 Sonbahar – Kış koleksiyonu, erkeği renk ve kalıp uyumu açısından zorlamayan, özgür bırakan ve kendi tarzını oluşturmasını destekleyen parçalardan oluşuyor.

SONBAHAR’IN ROMANTİK RUHU...

Renk yelpazesinin çeşitliliğiyle alternatifli kombinler sunan koleksiyonda; indigolar kış gardırobunun olmazsa olmaz renklerinden griyle, lacivertler sonbaharın simgesi kahveyle, mavilerse mevsime veda eden yeşillerle kombinlenerek yeni bir sezona merhaba diyor. Siyahın en yeni ve güncel yorumunu sunarak, kendi tonlarıyla kombinleyen “Black is New Black” grubu, siyahın asaleti ve gizemini sevenlerin bir numaralı tercihi olurken, siyahtan başka koyu renk tercih etmek isteyenler için sezonun rengi ise bordo. Bu sezon her yerde karşımıza çıkacak olan bordo tonlar, KİP 2013-2014 Sonbahar-Kış Koleksiyonu’nda önemli bir grubunu oluşturuyor.

CEKETLERDE RAHATLIK...

Moda ve trendler denildiğinde, erkeklerin ihtiyaçlarını günün her saatine göre düşünen KİP, sonbaharda ceketini alıp evden çıkmayı isteyenler için hazırladığı ceket grupları ile şıklık ve rahatlık vaat ediyor. Casual ceketler, küçük detaylarla hareketlendirilmiş klasik ceketler ve renkli detaylarla süslenmiş yünlü ceketler bu sezon erkeklerin denim ve casual pantolonlarla kombinlediği gözde ürünleri arasında olacak. Renkli süet ayakkabılar, uyumlu renklerde kemerler, mendiller ve çift taraflı kullanılabilen atkılar şıklığı detaylara saklamak isteyenler için koleksiyonu hareketlendiriyor.


“Pardon, saçınızdan bir ‘kare’ alabilir miyim?” Röportaj: Birge Uzan

Herkesin yakından tanıdığı, ilgiyle takip ettiği ve çok yönlü kişiliğiyle birçok kişiyi kendisine hayran bırakan Okan Bayülgen ile keyif dolu bir röportaj gerçekleştirdik. Kadınların en çok vakit geçirdiği kuaförleri merak eden ve Schwarzkopf Professional ile birlikte hoş bir işbirliğine imza atan Okan Bayülgen kuaförlerde vakit geçiren kadınları fotoğrafladı ve çok hoş bir sergiye dönüştürdü. Biz de kendisinden “Kadınlar ve Kuaförler” adlı sergisi hakkında bilgiler aldık, Okan Bayülgen’in bilinmeyen yönlerini kendisine sorduk ve çok samimi cevaplar aldık...

“Hepimiz yaptığımız işle var oluruz.” 60


Biz sizi farklı ve çok yönlü kişiliğinizle biliyoruz. Peki, sizden kendinizi anlatmanızı istesek bilinmeyen yönlerinizle ilgili bize neler söylersiniz?

Hepimiz yaptığımız işle var oluruz. Çalışarak, kendimiz, çok yakın sevdiklerimiz, bizi sevenler... Mademki insanları eğlendirmek için, seslerini iletmek için, onlara bir ses iletmek için burada bulunuyoruz, dolayısı ile ben bu işlere yaradığımı düşünürüm. Bu işlerle görevli olduğumu düşünürüm. Bezen kitap okurum insanlara, bazen eğlenceli konuşmalar yaparım, bazen bilim adamlarını çağırır onlarla hoş beş ederim, bazen fotoğraf çekerim, bazen bir başka kimlikle heyecan sunmaya çalışırım.

Birçok önemli projeye imza attınız. Adınızı hep ilk sıralarda tuttunuz. Peki, fotoğrafçılığa olan merakınızı ne zaman keşfettiniz? Ben 16 yaşımda da fotoğraf çekiyordum, şimdi 49 yaşındayım yine fotoğraf çekiyorum. Ama fotoğrafa profesyonel olarak tekrar girişim televizyondan, tiyatrodan, sinemadan fırsat kaldığı kadar oldu. Şimdi diğer becerilerimin, iş alanlarımın arasında bunu da tutuyorum.

Çok uzun zamandır profesyonel olarak fotoğrafçılık yapıyorsunuz. Schwarzkopf Professional’ın ürünleri kullanılan kuaför salonlarında da özel çekimler gerçekleştirdiniz. Kusursuz bir görünüm sağlamak isteyen kadınları fotoğrafladınız. Bu proje nasıl ortaya çıktı? Ben bugüne kadar kozmetik alanında, moda alanında vs. birçok fotoğraf çektim ve çoğunlukla ajanslar ve firmalarla ilişki içerisindeyim. Birçoğuyla yılda birkaç kez toplanıp geleceğe yönelik neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Eczacıbaşı Schwarzkopf Professional ile bir araya geldiğimde de onlar benimle bir ortak çalışma arayışı içerisindeydiler. Ben de kadınların kuaförde zaman geçirirken bakım yaptırırken ve değişik bir “look” arayışı içerisinde var olanla yetinmezken bu profesyonel hizmet alanında ne yaptıklarını bunca yıldır anlamıyordum ve merak ediyordum. Eşimden de bildiğim ve karışamadığım gibi kadınlar kuaförlerde saatler geçirilebiliyor. Çoğunlukla sinemalarda gördüğümüz gibi değil. Yani kadınlar kuaförlere gelirler, kuaförlerle laubali ilişkiler içerisinde olurlar ve orada hep beraber dedikodu yaparlar... Böyle bir şey görmüyordum. Ben de saçlarımı boyattığım için 10 yıldan fazla bir zamandır unisex ya da kadın kuaförlerine devamlı gidiyorum ve orada çok ciddi bir laboratuvar çalışması izliyorum. Hatta bir sessizlik, ağırlık, memnun ve memnuniyetsiz kadınlar görüyorum. Ben 10 dakikada daralır ve oradan kurtulmak isterken onlar bana korku tüneli gibi gelen bu mekanlarda uzun saatler geçirebiliyorlar. Neticede orada ne olduğunun peşindeydim. Yalnızca orada aynaya fırlatılan “Tamamdır bu iş” bakışı, kuaföre gülümseyerek çakılan “Tamamdır oldu bu iş” selamı bu fotoğraflarda yer aldı sanıyorum ki...

“Kadınlar ve Kuaförler” adlı serginizden bahsedelim biraz da... Nasıl buldunuz kuaförleri? Schwarzkopf Professional ekibi, beni ve birçok kuaförü İstanbul’da ağırlayarak bir araya getirdi ve bir yemek ortamında onlarla konuştuk. Ben onlara yapmak istediğim şeyi anlattım. Mersin’den, Bursa’dan, Edirne’den, Ankara’dan gelen kuaförler vardı. Keza İstanbul’dan da aynı şekilde... Onlar beni canı gönülden ağırlamak derdindeydiler bense

kuaförlere gittiğimde bir an önce işe girişmek, kendimi mümkünse kuaför salonu içinde yok etmek ve doğal olanı kaydedebilmek derdindeydim. Elbette kolay değil böyle bir adamı kuaför salonunda yok etmek. Herkes tanıyor çünkü... İnsanlar beraber fotoğraf çektirmek istiyorlar ya da sohbet etmek istiyorlar. Sonuçta biraz despotça ve ciddi bir şekilde kuaför salonuna girdim ama çıkışım yemekler, içmekler beraber fotoğraf çektirmeler şeklinde oluştu.

Kadınlar ve Kuaförler sergisi nerelerde sergilendi?

Kadınlar ve Kuaförler sergisi, Kanyon Alışveriş Merkezi ile başladı orada ve daha sonra birçok AVM’de yer aldı. Ben de fırsat buldukça sergiye gidip başında durdum. Ankara’daki birçok AVM’de de sergilendi.

Peki, sizin için güzellik ne demek?

Bu soruyu güzel kadın açısından yanıtlamak istiyorum. Bana göre güzel kadın, kendi “look”unu bulmuş olan kadındır. Kaşının, gözünün, burnunun, bacağının, boyunun posunun şöyle ya da böyle, şişirme dünya medyası tarafından kendisine önerilen bir göz rengi, dudak rengi, maskara şekli, kıyafet rengi olması gerekmiyor. Kendisi olabilmiş olan kadın, kendi ruhunu yansıtan kadın hem çok alımlı hem çok seksi hem çok kibar hem çok entelektüel... Siz ne derseniz deyin kadın nasıl istiyorsa öyle görünür. Tek mesele çelişkileri olmasın.

Fotoğraf çekmek sizi rahatlatan bir durum mu? Fotoğraf çekmek size neyi ifade ediyor?

Fotoğrafçılık benim için iş olarak başlayıp hobiye dönüştü. Sonra hobiden tekrar işe dönüştü. Bazen bundan çok para kazanıyorum, bazen hiç vakit ayıramıyorum. Ama iyi projeleri, bana gelen iyi teklifleri hem bir yenilik yapmak, kendimi yenilemek hem de tabii ki para kazanmak için düşünüyorum. Fotoğrafçılığın da saygı değer bir meslek olduğunu düşünelim. Fotoğrafçılık saygısını düşüren, azaltan Türkiye’deki benim de hocalarım sayabileceğim önemli profesyonellerin, bugün yeteri kadar saygı görmemesine sebep olan şeylerden biri olan dijitalden yırtabilsek fotoğrafçılığı bir meslek olarak kabul edeceğiz.

Nasıl/ne tarz fotoğraflar çekmekten hoşlanıyorsunuz?

İnsan fotoğrafı da çekiyorum içinde insan olmayan fotoğraf da... Üzerine abanılmış ve insana birkaç dakika baktığında tiksinti veren ama ilk bakışta şok edici fotoğraflar çekmiyorum. Analog yöntemler kullanarak uzun uzun bakmalık ve çözmelik, sıradan görünümlü derin fotoğraflar çekmeye çalışıyorum. Yani duvarınıza asınız ve bütün ruhunuz onda bir üç kağıt olmadan, o üç kağıtsız şeyi alsın ve içsin. Bazen kimi perspektif, geometrik, ışığın kimi duvarlarda, kapılarda oynadığı oyunlar, sisin, yağmurun, ağaçların oynadığı oyunlar, insanı duygu olarak coşturur ya da kesin bir umutsuzluğa gömer. Çevrenin, “ölü doğa”nın bize verdiği kimi insani duygular da vardır. Bir dağ yükselişi, bir çukur nasıl düşüşü ifade ediyorsa, karmaşık şekiller depresyonu, bir Japon bahçesi duruluğu ifade ediyorsa, kimi gölgeler nesnelerin ağırlıklarını ifade ediyor, kimi renkler kompozisyon içerisinde belli noktalara altın kesim açısından yerleştirildiğinde çarpıcı, kimileri dinlendirici oluyorsa, siz her zaman insan dışı nesnelerle ya da kimi görsellerle insani duyguları ifade edebilirsiniz.




64


Modern Zaman Terzihanesi:

PROJECT ATELIER Project Atelier hayalinizdeki her kıyafeti gerçeğe dönüştürüyor... Türkiye’de tasarım ve terziliğin aynı potada eritildiği birçok adres bulmak mümkün. Kadınlar özel günler, davetler, düğün ve benzeri organizasyonlar için bu adreslerde kendileri için “en özel” kıyafetleri arıyor. Ancak, “tasarım”ın pahalılığı, tasarımdan çok tasarımcının ön plana çıkması, uzun teslim süreleri, özgünlüğün yitirilmesi gibi etkenlerle iyi dikiş kalitesine sahip, özel kıyafetlere ulaşılabilirlik ne yazık ki düşük... İşte bu noktada, Yasemin Menger Tezdiker, Akaretler’de farklı bir kapı açıyor. Tezdiker, Türkiye’de uzun yıllar boyunca devam eden ancak son yıllarda özellikle kadınlar için değişik konseptlere bürünen “terzilik” kültürünü yeniden canlandırmayı hedefliyor.

TASARIM DANIŞMANLIĞI KONSEPTİ

Project Atelier adını verdiği yeni oluşumuyla, terzilik geleneğini genç nesillerle tanıştırmayı amaçlayan Yasemin M. Tezdiker ve ekibi, Akaretler’deki mağazasında hayallerindeki “projeleri” ile gelen müşterilerine en kaliteli kumaş seçenekleri ve işçilik ile hizmet verecek. “Tasarım danışmanlığı” konseptinin ışığında, müşterilerine en uygun kıyafetleri “birlikte” oluşturacak.

ULAŞILABİLİRLİK VE MUTLU MÜŞTERİ GÖZETİMİ

Project Atelier’i farklı kılan birkaç detay göze çarpıyor. Öncelikle, bu atölyede son söz müşterinin… Yola, onun hayal ettiği tasarımın uygunluğu, olabilirliğinin tartışılması ile çıkılıyor. Ortak alınan kararlar ile en doğru sonuca ulaşmak hedefleniyor. Burada, Project Atelier sadece danışmanlık ve uygulamada ağırlığını koyuyor. Bir diğer farklılık ise, sıfır noktası; yani müşterinin aklındaki tasarım ile geldiği andan finişe kadar, tasarımın üzerinde tamamlanması. Yani, daha ilk provada müşterinin kıyafeti üzerindeyken değişiklikler yapılıyor ve günlerce beklenilmeden her provada kıyafetin bir kısmı tamamlanıyor. Böylece, müşteriler provadan provaya kıyafetlerini bekleme zahmetine katlanmadan, her buluşmada müdahale şansına erişiyor. Teslim süreleri de oldukça kısa. Örneğin gece kıyafetleri, abiyeler ve benzeri ürünler en fazla 2 ila 3 haftada teslim edilirken; gelinliklerin teslim süresi sadece 5 hafta.

EĞLENCELİ VE EKONOMİK

Project Atelier’in fiyatlandırma konusundaki politikası da, konseptin ana fikrine paralel. Müşteri, hayalindeki kıyafet ile geliyor. İlk görüşmede, Tezdiker ve ekibi kişinin taleplerinin fiziksel uygunluğunu, teslim ve bütçe koşullarını tartışıyor. Tasarımsal detaylar ve bütçe zorlanmadan, ortak yol bulunuyor. Bu atölyedeki en önemli hedef bu; kıyafet dikim sürecinin eğlenceli geçmesi. Sürprizlerden uzak, hızlı, müşterinin hayaline en yakın ve bütçesine en uygun kıyafeti tasarlayıp, kendisini mutlu göndermek... Böylece kadınların, “şık, pahalı” tasarım atölyeleri hakkında öngörülerini kırmak ve ulaşılabilir kıyafetler tasarlayarak terzilik müessesini, kişiye özel tasarım anlayışını zenginleştirmek amaçlanıyor.


İki markanın

büyük buluşması Ünlü tasarımcı Deniz Kaprol’un Swarovski kristalleri ile yaptığı sıra dışı set, Pekin’de gerçekleşen Swarovski nin düzenlediği global World Jewelry Facets 2013 organizasyonunda uluslararası basının ve dünyaca ünlü takı markalarının arasında görücüye çıktı.

66


Avangart, sıra dışı, kreatif ve özgün tasarımlarıyla öne çıkan aksesuar ve takı tasarımcısı Deniz Kaprol; un Swarovski kristalleri ile yaptığı sıradışı set, Pekin’de gerçekleşen Swarovski nin düzenlediği global World Jewelry Facets 2013 organizasyonunda uluslararası basının ve dünyaca ünlü takı markalarının arasında yerini aldı.

Bu yıl dördüncü kez düzenlenen World Jewelry Facets 2013, göz kamaştırıcı bir zanaatkarlıkla hazırlanmış 130′ dan fazla takı tasarımının gösterime sunulduğu benzersiz bir kreatif platform. 18 ülkeden 52 farklı tasarımcının elinden çıkan bu ışıltılı parçalar, Pekin’de özel bir basın gösteriminde tüm dünyanın karşısına çıktı.

WJF’DEKİ İLK TÜRK...

Bu yıl ilk kez bir Türk tasarımcı bu platformda uluslararası sulara açıldı. Deniz Kaprol’ün tasarladığı özel set, WJF organizasyonunda DKaprol markasıyla yerini aldı. Markalaşmayı başarmış ilk Türk takı tasarımcı markası “DKaprol” küpe, kolye, bileklik, yüzük, broş, çanta ve aksesuar çeşitleriyle tasarımlarını geniş bir yelpazede sunuyor. Swarovski Elements’in sıra dışı takı tasarımlarına özel platformu World Jewelry Facets turunun ikinci ayağı, Şangay’da gerçekleşti. Pekin’de ilk aşaması yapılan organizasyondan sonra, dünyanın önde gelen takı tasarımcılarının hazırladığı birbirinden orijinal tasarımlar, bu kez de Şangay’daki Peninsula Oteli’nde yapılan görkemli bir davette tanıtıldı. World Jewelry Facets, hem kristalin takı tasarımındaki göz alıcı ve çok amaçlı etkisini, hem de Swarovski Elements ile 18 ülkeden 52 farklı tasarımcının Swarovski kristalleri ile yaptıkları tasarımlar, etkinlikte dünya basınına tanıtıldı. Bu yıl dördüncüsü yapılan etkinlikte ilk kez bir Türk tasarımcı da yer aldı. Deniz Kaprol‘un küpe, yüzük ve kolyeden oluşan seti, World Jewelry Facets’da Jean Paul Gautier, Camila Klein, Carlo Zini gibi ünlü markaların tasarımlarıyla birlikte dünya basınına sunuldu. Tayvanlı güzel aktris Shu Qi’nin de katıldığı davette, ışıltılı tasarımları ünlü mankenler tanıttı.




n i m i ğ e l s e “M

delisiyim...” Manken, sunucu, oyuncu, model Elif Ece Uzun’la moda dünyasında keyifli bir yolculuğa çıktık... Mesleği ile ilgili merak ettiğimiz tüm soruları samimiyetle yanıtlayan tecrübeli isim, yaptığımız bu söyleşi ile adeta modelliğin gerektirdiği yaşam tarzını da özetler gibiydi...

Bize kısaca kendini tanıtır mısın?

Aslen Rizeliyiz. Babam Rizeli, Annem ise Batumlu... Yıllar önce Adapazarı Sapanca’ya gelmişler ve orada tanışmışlar... Ben 13 yaşındayken Antalya’ya yerleştik. Babam yıllarca müteahhitlik yaptı. Annem ise hep ev hanımıydı... Aile konusunda kendimi hep şanslı hissetmişimdir. Muhteşem bir ailem var. Emre ve Erman adında 2 erkek kardeşim var. Erman İstanbul’da, beraber yaşıyoruz. O da sinema okuyor. Yeditepe Üniversitesi’nde... Anne ve babamın benden önce 2 çocuğu ölüyor, aradan zaman geçiyor ve ben doğuyorum. Sanırım bu yüzden ailem etrafımda gördüğüm ailelerin 100 katı daha ilgiliydi bana karşı... Sevgiye boğdular resmen beni, o yüzden hassas bir tip oldum ;) Detaylara takılırım, ince fikirliyim, kırılganımdır çok mesela! Sımsıcak bir ailenin içinde büyüdüm yani. Biz hepimiz birbirimize anormal bağlıyızdır, her gün konuşuruz, aramızda asla sırlar yoktur, birbirimize çok güveniriz. İnsanın ailesi söz konusu olunca kelimeler yetmiyor nedense...

70

Kariyerine modellikle başlayan ve daha sonra sunuculuk, oyunculuk deneyimleriyle medyanın tanınan simaları arasına katılan Model Elif Ece Uzun, (model diye hitap etmemizden de anlaşılacağı üzere) her zaman kalbinde yatan mesleğin modellik olduğunu üstüne basa basa söylüyor.


Hep ilgin olur ya seninki de öyle miydi; Mesleğe başlaman nasıl oldu?

Ortaokuldan itibaren zaten çok aktif biri oldum. Okuldan sonra yerel bir radyoda Dj’lik, aynı radyonun TV kanalında da sunuculuk yapardım! 14 yaşında da 1.80 boyunda ve ince yapılı olduğum için zaten herkes manken gibisin derdi ;) 16 yaşımdayken Erkan Özerman’ın ajansının Antalya’daki şubesinin basında olan Rıza bey ve eşi beni yolda durdurup, mankenlik yapmayı düşünüp düşünmeyeceğimi sordular. Açıkçası çok ilgimi çekmedi. Bayağı bir ısrarcı olunca onlara annem ve babamla görüşmeleri gerektiğini söyledim. Bu durum babamın çok hoşuna gitmese de bir şekilde annem sayesinde ikna oldu. Modelliğin nasıl bir şey olduğunu öğrenmem için Best Model yarışmasına katılmamı önerdiler. Tam yaz tatiline denk geliyordu. Bende eğlenceli olur diye kabul ettim. Gerçekten 20 günlük kamp döneminde çok şey öğrendim. Yarışmadan sonra İstanbul’da birkaç ajanstan teklif aldım, ama ben modellik yapmak istemedim. Okuluma, Antalya’ya dönüp 2004 yılına kadar boş zamanlarımda TV’de Dj’lik ve sunuculuk yapmaya devam ettim. 2004 yılında İstanbul’da profesyonel olarak modellik yapmaya başladım. Gelir gelmez Star TV’de Şafak Sezer’le program yapmaya başladım. Ben turizm otelcilik okudum. Sunuculukla ilgili eksik hissetmemek adına aynı zamanda İletişim Sanatları Akademisinde sunuculuk eğitimi almaya başladım. 1 sene devam ettim. Sonra arka arkaya isler gelmeye başladı v.s bugüne kadar geldim.


72


Mankenlik - modellik senin hayatında nasıl bir yere sahip?

İşimi çok seviyorum, çok eğlenceli ve bir sürü insanla tanıştığım, yeni ülkeler ve şehirler keşfettiğim şahane bir işe sahibim. Bundan dolayı ne kadar çok çalışırsam o kadar mutluyum yani :) Dolayısıyla mesleğim bende oldukça önemli bir yerde, sevmesem yapmazdım...

Hayalindeki meslek miydi bu? Manken olmasaydın, nasıl bir yol çizerdin kendine? Sizin sorduğunuz gibi, bende tesadüfen keşfedilenlerdenim :)

Bu işten elde edilen gelir hakikaten cezbedici mi?

Mesleğimin yanı sıra aynı zamanda oyunculuk ve sunuculukta yaptığım için bana yeterli geliyor. Birazda beklentinize bağlı tabii... Kimine göre çok, kimine göre az olabilir ama bana göre iyi... Özellikle fiziğine ve kendine güvenen genç kızlarımız her daim model olma hayaliyle yaşıyor... Bu konuda onlara ne gibi tavsiyelerin olacak? Maalesef birçoğu girdiği yolda hüsranla karşılaşıyor... Her şey kendine inanmakla başlar bence. Öncelikle siz başarılı olacağınıza ve bu işi yapabileceğinize inanmalısınız ki, diğerleri de inansın. Kesinlikle bir işi yaparken tutkuyla yapmalarını ve disiplinli olmalarını öneririm... Zaten sevdiğiniz işi yapıyorsanız ek bir şey yapmanıza da gerek kalmıyor.

Formunu nasıl koruyorsun? Hani hep derler ya “Mankenler 24 saat aç geziyor” diye? Doğruluk payı nedir?

Düzenli spor yapıyorum, akşam 8’den sonra asla yemek yemiyorum. Her gün muhakkak 3-4 fincan yeşil çay içerim. Sebze yemekleri yemeye özen gösteriyorum ve oldukça fazla su içiyorum!

Beğendiğin ya da örnek aldığın meslektaşların var mı?

Sema Şimşek’i hep çok zarif bulmuşumdur.

Unutamadığın, ‘iyi ki bende buradaymışım’ dediğin bir podyum tecrübesi oldu mu? Fashion Week’lerin tümü...

Yaptığınız işin durumu malum? Çok uzun dönemler mankenlik mesleği sürdürülemiyor, ilerisi için kafanda ne gibi projeler var? Hayal ettiğim bir şeyler var ama sürekli değişiyor ve gelişiyor. İnsanın, gelecekle ilgili keskin amaçlarının olması bana hep saçma gelmiştir çünkü siz geliştikçe istekleriniz ve amaçlarınız da değişir ve gelişir ama işin özü huzurlu ve mutlu bir hayat geçirmek.


Vero Moda’dan

ekstra kadınsallık... Vero Moda’nın stil ikonu Poppy Delevingne oldu...

Vero Moda Sonbahar koleksiyonunun stil ikonu, manken ve oyuncu Poppy Delevingne ile gerçekleştirilen çekimi, ekibi Poppy’nin evine Londra’ya taşıdı. Mekân, grafik metal cephelerinin, betonun ve çelik sövelerinin, hem Poppy’nin hem de gelecek Vero Moda Sonbahar koleksiyonunun özünde olan kadınsılığı tamamlaması için kullanılan Londra Metropolitan Üniversitesi’ydi. Vero Moda’ya göre, sonbahar kadınsı ve çok yönlü olacak. Ceketler, hırkalar ve örgüler karıştırılıp kullanılabilecek ve her stil dikkat çekici detaylarla bezenecek: klasik siyah bir pantolonun bacağındaki boydan boya ipek şerit, örgü hırkanın omuzlarını bezeyen payetler ve ekstra kadınsılık için terzi elinden çıkmış/özel yapım kareli gömlek. Renkler sonbahara yaraşır şekilde dingin tonlarda karşımıza çıkıyor ve tümü koleksiyona müthiş bir sükûnet hissi katıyor.

74



Dilek Hanif:

“Kendinize ait bir stiliniz yoksa, sizde yoksunuz..!”

Röportaj: Mehmet USTAOĞLU mehmetustaoglu82@gmail.com Modacı Dilek Hanif, İstanbul’da dünyaya geldi. Mimar Sinan Üniversitesi’nde kara kalem, desen çalışması, kumaş boyama gibi dersler aldı. İlk “Couture” defilesini 2002’de Aya İrini’de sundu. 2003 ilkbahar – Yaz koleksiyonunda sunduğu geleneksel iğne oya figürleri ona “Yılın En Başarılı Kadın Moda Tasarımcısı” ödülünü getirdi. 2004 İlbahar – Yaz Koleksiyonunu Haute Couture Haftası etkinliğinde Paris’te sergileyen ilk Türk tasarımcı oldu. Moda tasarımcılığındaki geçmişinizden bahseder misiniz? İlk markam olan Dilek Hanif Line’ı 1990 yılında kurdum ve modern, şehirli kadını hedefleyen, zamansız hazır giyim koleksiyonları ile tasarım macerama başladım. Kişiye özel tasarım talepleri artmaya başladığında, couture tasarımlara daha çok ağırlık verdim ve gerek Osmanlı, gerekse Türk tarihinden aldığım ilhamı, modern bir bakışla birleştirerek couture koleksiyonlara imza attım. İlk couture defilemi 2002’de Aya İrini Kilisesi’nde gerçekleştirdim. 2004 yılında couture koleksiyonumu Paris Haute Couture Haftası’nda sunarak bu prestijli organizasyonda koleksiyon sunan ilk Türk tasarımcı olma onuruna eriştim. Düzenli olarak Paris Haute Couture Haftası’na katılıyorum. Couture koleksiyonları dışında Dilek Hanif hazır giyim koleksiyonlarını da tasarlıyorum.

76

“Moda dünyasında başarılı ve kalıcı olmayı başarmış isimlere baktığımızda, hepsinin kendine ait bir stile sahip olduğunu ve bu stilin süreklilik arz ettiğini gözlemliyoruz.” şeklinde görüş belirten ünlü Modacı Dilek Hanif, moda dünyasında önemli olan unsurun stilinizi koruyabilmek ve bu süreklilik içinde hâlihazırdaki stile sürekli eklemeler yapabilmenin başarıya giden en net yol olduğunun altını çizerken, kendini tekrar etmeden yenilikçi olabilmek, trendlere boyun eğmeden onları içselleştirmek ve koleksiyona taşıyabilmenin ise markalaşmaktaki en önemli ve etkileyici unsurlar olduğunu ifade ediyor... Dilek Hanif nasıl marka oldu? Bize biraz anlatır mısınız? Marka olmak çok uzun bir süreç ve gerçekten sabırlı ve özverili olmak gerekiyor. 1990 yılında markamı kurduğumda, hedefim uluslararası bir marka haline gelmekti. 2002 yılında Aya İrini’de ilk Couture defilemi gerçekleştirdikten sonra, hayalim bir gün Paris Haute Couture Moda Haftası’na katılmaktı. Moda dünyasının zirvesindeki tasarımlarının aylarca hazırlandıkları bu organizasyonun parçası olabilmek için, federasyonun çok katı kriterlerini sağlamak gerekiyor. Katılım şartlarını yerine getirdikten sonrada, uluslararası alanda kalıcı olabilmek için bu çizgiyi bozmadan her yıl katılımı sürdürmek çok önemli. Dolayısıyla istikrarı korumak, uluslararası takvimi yakından takip etmek, çok çalışmak markalaşmayı getiriyor. Ben de bu süreci izleyerek Dilek Hanif markasını oluşturdum, şimdiki hedefim de uluslararası alanda Dilek Hanif ismini pekiştirmek ve dünyadaki sayılı marka ve zincir mağazalarında, moda dünyasının en değerli markalarının arasında Dilek Hanif tasarımlarını konumlandırmak.

Tasarımlarınızı hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz? İlham kaynaklarım ve koleksiyonlarımın hikâyeleri her sezon değişiyor ancak Dilek Hanif tasarımlarının kendine ait bazı vazgeçilmez özellikleri var. Öncelikle her tasarımın zamansız olduğuna inanıyorum; trendlere meydan okuyan ancak diğer yandan trendlerle kolaylıkla kombinlenen kıyafetler tasarlamaya önem veriyorum. Tarih boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış, benzersiz bir tarihi ve kültürel zenginliğe sahip Anadolu topraklarının hikayelerinden aldığım ilhamı modern dokunuşlarla birleştiriyor, böylelikle Dilek Hanif kadınının gardırobunda her daim yer alabilecek kıyafetlere hayat veriyorum. Bu sezon Dilek Hanif koleksiyonunda hangi renkler var? Özellikle hangi parçalar ön planda olacak? Dilek Hanif 2013 Yaz Hazır Giyim Koleksiyonu’nda pastel renkler dikkat çekiyor. Lavanta, ekru, nude ve pudra tonlarıyla koleksiyonun romantik kimliğini vurgularken, nane yeşiliyle tazeliğe, yenilenmeye göz kırptık.


Yazın sıcaklığını, neşesini ise canlı, kimi zaman neon renklerle betimledik. Nar çiçeği gündelik kıyafetlerden couture dokunuşlu elbiselere, koleksiyonun farklı parçalarında karşımıza çıkıyor. Koleksiyonum bir kadının sabahtan gece yarısına tüm gününü geçirebileceği hayali bir gardırop fikrinden yola çıkarak hazırlandı, dolayısıyla fonksiyonel parçalar dikkat çekiyor. Çiçek baskıları ve puantiyelerin kullanıldığı parçalar da kişisel olarak koleksiyonumda favorilerimden. Bu sezon özel bir günde / davette Dilek Hanif hangi renkleri öneriyor? Özel günlerde zarif bir şıklık yakalamak isteyenler, Fransız dantelinden kokteyl elbiselerini tercih edebilirler. Pudra rengi, lavanta ve ekru tonları yazın hafifliğini kıyafetinize yansıtarak taze bir şıklık yakalamanıza yardımcı olacaktır. Kişiye özel tasarımlar hazırlıyor musunuz? Evet, kişiye özel tasarımlar işimin çok keyifli bir parçası, çünkü benimle çalışmak isteyen kişiler, benim tasarımlarımı kendi tarzlarına yakın hisseden isimler oluyorlar, ortak noktada buluşmakta zorlanmıyoruz ve ortaya iki tarafın da içine sinen tasarımlar çıkıyor. Hele ki özel günlerde doğru kıyafet benim için kadının kişiliğini doğru yansıtan, onu tamamlayan kıyafettir, kişiye özel giyim ise bu amaca ulaşma uğruna yapılan keyifli bir yolculuk. Dolayısıyla tasarım yapacağım kişiyi, yaşam tarzını tanımak ve tasarımımı hazırlarken o kişinin vücut yapısını göz önünde bulundurmak önceliğim oluyor. Moda dünyasında başarılı ve kalıcı olmak için, sahip olunması gereken özellikler neler? Moda dünyasında başarılı ve kalıcı olmayı başarmış isimlere baktığımızda, hepsinin kendine ait bir stile sahip olduğunu ve bu stilin süreklilik arz ettiğini gözlemliyoruz. Önemli olan bu stili koruyabilmek ve bu süreklilik içinde hâlihazırdaki stile sürekli eklemeler yapabilmek, kendini tekrar etmeden yenilikçi olabilmek, trendlere boyun eğmeden onları içselleştirmek ve koleksiyona taşıyabilmek. Dilek Hanif ’in elinde olsa hangi trendi değiştirirdi? Dolgu topuklu spor ayakkabıları 90’lı yıllardan beri sevmiyorum, geri dönüşlerini de kesinlikle coşkuyla karşılamadığımı söyleyebilirim. Elimde olsa 90’lardan bir anı olarak kalmalarını sağlardım. Kumaş seçimini nasıl ve nereden yapıyorsunuz? Tasarımlarınızda

kullandığınız kumaş özelliklerinden bahseder misiniz? Premiere Vision gibi dünyanın önde gelen kumaş fuarlarını yakından takip ediyorum. Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında uzun yıllardır çalıştığımız üreticiler var, işbirliğinde sürekliliğin kaliteyi getirdiğine inanıyorum. Fransız danteli tasarımlarımın vazgeçilmez öğelerinden, ayrıca koleksiyonlarımın kimliğine uygun, krep gibi vücudu saran zarif kumaşları, şifon gibi uçuşan kumaşlarla bir arada kullanmayı seviyorum. Stil ikonunuz kim? Audrey Hepburn benim için stiliyle zamansız, her dönemde ilham veren bir isim. Trendleri ne kadar önemsiyorsunuz tasarımlarınızda? Trend forumlarını yakından takip ederek gelecek senenin beklenen trendlerine dair bilgi sahibi oluyorum, ancak önceliğim trendleri koleksiyonuma taşımaktan çok onları Dilek Hanif markasının kodlarına uyarlamak. Böylelikle koleksiyonlarımda sezon trendlerinin etkisini görmek mümkün olsa da, hemen her parça sezonun geçici trendlerini yansıtmaktan çok uzak, uzun yıllar gardırobunuzun başköşesine yerleştirebileceğiniz, zamansız parçalar olarak dikkat çekiyor.

Siz kendinizde nasıl bir stili benimsiyorsunuz? Dilek Hanif kadını aslında beni de yansıtıyor. Seçimlerimde hep sadeliğin zarafetini arıyor, siyah ve beyaz renklerde klasik parçalara yatırım yapmayı seviyorum. Dilek Hanif Koleksiyonlarını nerede bulabiliriz? Dilek Hanif couture ve hazır giyim koleksiyonlarına, Teşvikiye’de bulunan atölye ve mağazamdan erişmek mümkün. Ayrıca Ankara Harvey Nichols, Adana Brandroom ve Ankara Brandroom’da da Dilek Hanif tasarımları bulunuyor. Yurt dışında ise New York’un kalbi tabir edilebilecek Bergdorf Goodman’da da koleksiyonumuzu konumlandırmanın gururunu yaşıyoruz. Fashion Turkey okuyucularına ve modayı takip edenlere ne gibi bir mesaj vermek isterseniz? Herkesin kendine ait, kendini iyi ve güzel hissettiren bir stili olmalı ve bu stili moda ve trendleri yakından takip ederek değil, kendi yaşam tarzınızı, kişisel özelliklerinizi iyi bilerek ve yansıtarak keşfedebilirsiniz. Stilinizin temel taşları oluştuğunda, trendleri onlara uyarlamanız çok daha kolaylaşacak ve giyinmek gün be gün daha keyifli bir oyuna dönüşecek.


Dilek Hanif:

“If you have nothing special to your style, you are nothing, as well!”

Interview: Mehmet USTAOGLU mehmetustaoglu82@gmail.com Dilek Hanif, the fashion designer, was born in Istanbul. In Mimar Sinan University, she took courses such as charcoal, pattern design and dyeing. She presented her first fashion show “Couture” in Aya Irini, 2002. The edging figures she introduced in 2003 Spring Summer Collection brought her “The Most Successful Woman Fashion Designer of the Year” award. She became the first Turkish designer to exhibit her Spring - Summer 2004 Collection in the events organized within Haute Couture Week. Can you tell us about your history of fashion design? I established my first brand, Dilek Hanif Line, in the year 1990 and started my design adventure with unseasonable ready-made clothing collections intended for modern, civic women. As the demands for personalized designs increased, I gave weight to couture designs and performed couture collections by combining the inspirations I drew both from Ottoman and

78

Remarking “When we consider the names who managed to be successful and lasting in the world of fashion, we see that all have a unique style which is habitual”, the famous Fashion Designer Dilek Hanif highlights that the vital thing in fashion is to maintain your style and that the most certain way to success is to continuously add something to your existing style. She also explains that the most important and effective elements for branding is to be innovative without repeating yourself, to internalize the trends without resigning oneself to them and to carry them to collection... Turkish History with a modern perspective. I presented my first couture fashion show in Aya Irini, 2002. I had the distinct of honor to be the first Turkish designer to introduce a collection in such a prestigious organization by presenting my couture collection in Paris Haute Couture Week in the year 2004. I attend Paris Haute Couture Week regularly. Besides couture collections, I also design Dilek Hanif ready-made clothing collections. How did Dilek Hanif become a brand? Could you please tell us a bit? Becoming a brand is a long process and you need to be patient and devoted, indeed. When I founded my own brand in 1990, my goal was to become an international brand. After I performed my first Couture fashion show in Aya Irini, 2002, I dreamed of participating in Paris Haute Couture Fashion

Week one day. In order to be a part of this organization for which the best fashion designers in the world make preparations for weeks, you have to meet the strict criterias of the federation. After you meet the requirements for participation, it is very important to maintain your participation every year by keeping up your quality in order to be permanent in the international area. Therefore, you become a brand by keeping your stability, following the international calendar and struggling hard. I followed this procedure and created the brand, Dilek Hanif. My present objective is to reinforce the name Dilek Hanif in the international area and to position Dilek Hanif designs among the most precious brands in the special chain stores all around the world. How do you get inspiration while preparing your designs? The source of my inspiration and the history of my collections vary in


every season but designs by Dilek Hanif have some certain features. Firstly, I believe that every design is unseasonable. I prefer to design clothes which challenge the trends but can be easily combined with the trends. I combine the inspiration I get from the stories of Anatolian territories, which has a unique history and cultural diversity by being home to various civilizations throughout history, with modern touches and so, I create clothes which will always be available in the woman of Dilek Hanif. Which colors exist in Dilek Hanif ’s collection this season? Which pieces will be at the forefront? Pastels stand out in Summer 2013 Ready to Wear Collection by Dilek Hanif. While lavender, ecru, nude and powder tones emphasize the romantic identity of the collection, we made eyes at innovation and freshness with mint. We portrayed the summer heat and joy with vivid colors as well as neon colors. We see vermillion both in the dresses with couture touch and in different pieces of the collection. My collection has been prepared with an idea of an imaginary wardrobe which will provide all the clothes for a woman beginning from the morning to midnight. Thus, functional pieces stands out. The pieces on which flower prints and spots are used are personally my favorite ones. Which colors does Dilek Hanif advise us for a special day or a party this season? If you want to have an elegant style on special days, you can choose coctail dresses made of French laces. Powder color, lavender and ecru tones will help you have a fresh style by reflecting the lightness of the summer to your clothes. Do you design exclusive clothes? Yes, exclusive designs are very pleasant part of my job because the ones who want to work with me are the names who feel drawn to my designs in terms of their style. We do not have difficulty in striking a

balance and designs satisfying the both parties come up at the end. In my opinion, the appropriate cloth on the special days are the ones properly reflecting the character of the woman and perfecting her. In this sense, exclusive dressing is a pleasant journey to achieve this goal. For this reason, I give priority to know the woman for whom I will design dresses, to know her life style and to consider her body structure while performing my designs. What are the characteristics one should have in order to be permanent in the world of fashion? When we consider the names who managed to be successful and lasting in the world of fashion, we see that all have a unique style which is habitual. The most important thing here is to be innovative without repeating yourself, to be able to internalize the trends without resigning oneself to them and to be able to carry them to collection. If Dilek Hanif had the chance, which trend would she change? I have disliked the wedge sneaker since the 90s and I can say that I did not welcome their return enthusiastically, indeed. If I had the chance, I would make them remembered as a memory. How and where do you choose fabrics? Could you please tell us about the features of the fabrics you use in your designs? I closely follow the world’s leading fabric fairs like Premiere Vision. There are manufacturers that we have been working with for many years both in the country and abroad. I believe that continuity in cooperation provides quality. French laces are indispensable elements of my designs. I also like using formfitting elegant fabrics which are suitable for the style of my designs together with flowing fabrics like chiffon. Who is your style icon? For me, Audrey Hepburn is a name

who unseasonably gives inspiration with her style. How much attention do you pay to trends in your designs? I keep abreast of the trends for the next year by closely following trend forums. My priority is not to put them in my collection but to adapt them to the codes of Dilek Hanif brand. In that way, my designs draw attention as the pieces far from reflecting the temporary trends of the season, which you can keep among your favorite clothes for years while they have the effects of the seasonal trends. What kind of a style do you have for yourself? In fact, the woman of Dilek Hanif reflects me, as well. I always seek for the elegance of simplicity and like to invest on the classic pieces in white and black colors. Where can we find the Collections by Dilek Hanif? You can get access to Dilek Hanif couture and ready to wear collections in my workshop and store in Tesvikiye. Besides, there are designs by Dilek Hanif in Harvey Nichols, Ankara; Brandroom, Adana and Brandroom, Ankara. We also experience the pride of placing our collection abroad in Bergdorf Goodman, which can be described as the heart of New York. What kind of a message would you like to give to Fashion Turkey readers and to those who follow the fashion? Everyone should have a unique style which makes them feel beautiful and good. You can discover this style not by closely following the fashion and trends but by knowing and reflecting your own life style and personal characteristics. Once you consolidate the basic elements of your style, it will be much easier for you to adapt the trends into your style and dressing will turn into a greater pleasure day by day.


Kiğılı’dan

Çin harekatı

Kiğılı, yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. Çin’in en hareketli şehri Guangzhou’da Kiğılı’nın Çin’deki isim hakkını elinde bulunduran iş ortağı Weibo firması ile ilk mağazasını açan Kiğılı, Çin pazarında Türkiye’ye oranla 5 yıl sonrasında da 10 kat büyümeyi hedefliyor.

Türkiye’nin erkek giyim markası Kiğılı, Çin pazarına giriş yaptı. Çin’in ticari açıdan en hareketli şehirlerinin başında gelen Guangzhou’da, iş ortağı Weibo firması ile mağaza açan Kiğılı, Çin’de mağazalaşarak büyümeyi hedefliyor. Çin ve Kamboçya başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde geniş üretim kapasitesi ve koleksiyona sahip, Çin isim haklarını elinde bulunduran Kiğılı’nın iş ortağı Weibo firması, Kiğılı adına geniş bir lojistik kurarak pazarda Kiğılı kalitesi ile daha da büyüyecek.

ÇİN İÇİN ÖZEL KOLEKSİYON...

Çin’in Guangzhou şehrinde yeni bir mağaza açan Kiğılı, yurt dışı mağaza sayılarına bir yenisini daha ekledi. Mağaza yatırımı, mağaza ürün tasarımı ve ürün tedariğinin tamamının Guangzhou Weibo firması tarafından karşılandığı açılışta yeni mağaza için basın toplantısı gerçekleştirildi. Guangzhou Weibo firmasının Ceo’su Selçuk Alperen ve Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı’nın da katıldığı açılışta Abdullah Kiğılı konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu; “Yaklaşık 12 senedir Çin ile ihracat/ithalat yapıyoruz. Çin’e asıl büyük atılımımız ise 2011’in ilk aylarında oldu. Bunun için farklı bir yapılanma modeli izledik. Şu anda toplamda 5.000 metrekarelik alanda 4 showroomumuz ile hizmet veriyoruz. Çin’de kaliteli ürüne ve modaya açık bir toplumla karşı karşıyayız. Çin’in erkek giyim piyasasında Türkiye’ye göre farklılıklar söz konusu. Örneğin, Çin’de erkek giyim ürünleri çok daha yüksek fiyatlara satılıyor. Biz de Kiğılı olarak kaliteli ürünlerimizi uygun fiyatlar ile sunarak Çinli tüketicilere ulaşabileceğiz.”

“TÜRKİYE’YE ORANLA 10 KAT BÜYÜMEYİ HEDEFLİYORUZ”

Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı.

80

Çin pazarı için özel koleksiyon üreteceklerinin altını çizen Kiğılı, sözlerine şöyle devam etti; “Çin’de çoğunlukla casual giyim tercih ediliyor. Biz de koleksiyonumuzu bunun üzerine konumlandırıyoruz. Çin’de şuan imalatımız başladı ve Çin mağazamız için üretim yine Çin’de yapıldı. Koleksiyonumuzdaki beden ölçüleri Çin bedenlerine göre hazırlandı. Bizdeki en küçük beden, onlarda orta bedene denk geliyor. Bedenlerimizi küçültüp slim fit kalıplar çalıştık. Ciddi bir yapılanma içerisindeyiz. Çin pazarındaki hedefimiz Türkiye’ye oranla 5 yıl sonrasında 10 katı büyümek.”



a n ı r a l n ı d İş ka

özgürlük..!

Sabri Özel, 2013 yaz koleksiyonunda yer alan elbiseler, bluz ve yazlık trikolar ile stilinden emin iş kadınlarına zengin seçenekler sunuyor. Kadınların vazgeçilmezi olan elbiselere farklı renk kombinasyonları içeren detayları ve farklı yaka formlarıyla yeni bir stil kazandıran Sabri Özel 2013 koleksiyonu, ofiste ve özel günlerinde şıklığını tamamlamak isteyen kadınların beğenisine sunuluyor.

FARKLI BEĞENİLERE FARKLI FORMLAR

Geometrik desenleri, iç içe geçen farklı renkleri ve işlemeli detaylarıyla dikkat çeken Sabri Özel yeni sezon elbiseler, farklı yaka formlarıyla da adından söz ettiriyor. V yaka, geniş ve dar bisiklet yakalı Sabri Özel elbiseler, ofiste ve sosyal yaşantısında kendini özel hissetmek isteyen kadınların beğenisine hitap ediyor. Hardal-siyah, kahverengi-siyah, siyah-su yeşili renk kombinasyonlarının yanı sıra, somon ve kırmızı renk seçenekleriyle de göz dolduran Sabri Özel yeni sezon elbiseler, diz üstü ve mini boylarıyla farklı ihtiyaçlara cevap veriyor. Düz ve işlemeli temaları bir arada sunan Sabri Özel kadın elbiseleri, düğmeli göğüs ve yaka detaylarıyla da stilini gözler önüne seriyor.

SADE OFİS ŞIKLIĞINA İLK ADIM...

Hafif ve pamuklu dokusuyla yaz aylarında konforlu bir kullanıma imkan veren Sabri Özel kadın bluz ve yazlık trikolar, şeritli çizgileri ve düz kesimleriyle sade bir ofis şıklığının kapılarını aralıyor. Sabri Özel yeni sezon bluzlar; su yeşili ve hardal düz renkleriyle sadeliğini öne çıkarırken, önden yırtmaçlı ve siyah kuşaklı yazlık trikolar da Sabri Özel’in özgün tasarım çizgileri hakkında göz alıcı ipuçları veriyor. Sabri Özel 2013 yaz koleksiyonunda yer alan bluz, yazlık triko ve elbiselerle siz de iş hayatınızı şık kombinlerle renklendirebiliyor, stilinizi başarıyla yansıtabiliyorsunuz.

82



Lily And Rose

’un anneleri; Liana Kalma ve Roys Elhadef...

Yaz sıcağının tüm hızıyla devam ettiği şu günlerde bu ayki röportajımızı Lily and Rose tasarımcıları Liana Kalma ve Roys Elhadef ile yaptık. Valizimiz hafifliğine şaşkın; içinde sadece mükemmel kalıplarıyla sizleri büyüleyen Lily and Rose bikiniler ve pareolarla dolu... Eğer bütün kışınızı spor salonlarında geçirmediyseniz acilen bu bikinileri denemenizi tavsiye ediyoruz. Oluşturduğu farka şaşıracaksınız!

Neden sezonu bu kadar kısıtlı bir ürün üzerinde koleksiyon çıkarmayı tercih ettiniz?

Açıkçası bu işe başlarken biz de bu kadar kısıtlı bir ürün üzerinde çalışma yapmaya biraz riskli bakıyorduk fakat daha sonradan gördük ki içimize tamamen sinen bir koleksiyon çıkarmak ve bu koleksiyonun en ince detaylarıyla ilgilenip onu üretmek çok uzun bir süre zarfını gerektiriyor... Bu nedenle verdiğimiz her kararın doğru olduğuna inanıyor, aldığımız riskin kesinlikle alınması gereken bir risk olduğunu düşünüyoruz... Ayrıca bizim tek sezonda çıkardığımız ürünlerimizi müşterilerimizle buluşturmamız onların bizi özlemesine ve bir sonraki koleksiyonu heyecanla beklemelerine sebep oluyor bu da bizi mutlu eden bir etken tabii.

Bikini ve mayolarınızı bu kadar özel ve güzel kılan sırrınız nedir? Bikini ve plaj koleksiyonumuzun en çarpıcı özelliği kesinlikle özel olarak çizilip yapılan nakışlar, son olarak üzerine tamamen elde dikilen boncuk işlemeler ve tabii ki İtalya’dan getirilen parlak kumaşlar... Sırrımız aslında renkleri, nakışları ve küçük ışıltıları kullanarak kadınlara kendilerini güvenli hissettirmek. İyi bir ürün için en önemli faktör kalıplardır. Bizim kalıplarımız da vücuda çok güzel bir şekilde oturuyor. Tabii bir de en önemli faktör kadınları anlamak ve onların ihtiyaçlarına göre hareket etmek. Bir kadına asla beğenmediği bir şeyi giydiremezsiniz çünkü içinde kendini güvenli ve mutlu hissetmez, özellikle de kendini en “çıplak” hissettiği bikinileri giyerken... Kadınlar

84

karmaşıktır hepsinin vücut tipi, boy uzunlukları, zevkleri, ten renkleri hatta gözlerinin renkleri bile farklıdır ve bu farklılıklar hepsinin farklı bir bikini sevmesine neden olabilir. Biz de renk alternatiflerimiz, farklı vücutlara hitap edebilen kalıplarımız ve nakış desenlerimizle her kadına hitap etme çabası içerisindeyiz. Bu nedenle çok çalışıp çok fazla kadın gözlemlemeyiz işte asıl sır burada...

Bikini alırken nelere dikkat etmeliyiz? Armut vücutlular veya elma vücutlular şöyle modelleri tercih etmeliler gibi bir tüyo verebilir misiniz? Hitap ettiğiniz tek bir vücut tipi ve belli bir yas grubu var mı?

Bikini alırken kesinlikle vücut tipinize göre bikiniyi seçmelisiniz. Neyi beğendiğiniz değil neyin size yakıştığı önemlidir. Tasarladığımız kişi tek bir yaş grubu değil aslında. Hep tekrar ettiğimiz gibi; kendine güvenen, kendiyle barışık ve bu şekilde bizim bikini ve mayolarımızı güzelce taşıyan her kimse bizim için hedef kitlesidir. Bu kişi 18 yaşında bir öğrenci de olabilir 45 yaşında bir bayan da... Kişilerin, tasarladığımız bikinileri doğru seçmeleri bizim için de önemli, sonuçta kendine ne kadar uyan bir modeli giyerse kişi o kadar güzel gözükür ve kendine o kadar güveni gelir... Örneğin göğsü küçük birinin balkonet dediğimiz modelleri tercih etmesini öneriyoruz çünkü bu tip modeller göğsü alttan desteklediği ve içlerine push-up eklenebildiği için göğsü olduğundan çok daha büyük gösterebiliyor. Ayrıca bizim çok sık karşılaştığımız yanlış bir düşünce var kadınlarda, basenleri büyük olan kadınların baseni tamamen kavrayan bikini altları giymeleri onları kapamaktan


çok, büyük göstermesine neden olur. Ne kadar büyük bir bikini altı seçerseniz o kadar olduğunuzdan daha kilolu gözükürsünüz. Bu sene mayo modelleri gerçekten çok şık, karın bölgesinden rahatsız olan kadınların ise mutlaka mayo koleksiyonumuza bakmalarını öneririz.

Şahsen farklı bikinileri çok beğeniyorum. Ama güneşte yanmak için pek pratik değiller. Siz modellerinizi tasarlarken yanmayı mı ilk planda tutuyorsunuz yoksa şıklığı mı?

Farklı modelleri sevdiğini biliyoruz keşke herkes senin gibi olsa... Herkes aynı dümdüz siyah üçgen bikini giyse plajların ne zevki kalır ki? Kadınız biz, özümüzde kıskançlık denen bir duygu var inkar etsek de hepimiz de var... Diğer kadınları gözlemler ve onlarda beğendiğimiz şeyin bizde olmayanı isteriz. Kim herkesin kolay bulacağı bikinileri kıskanır? Kesinlikle bu markanın özü hem farklı hem de yanmak için fonksiyonel olmasıdır... Her zaman bu özelliğimizi korumaya önem gösteriyoruz. Örnek verecek olursak üçgen bir bikini modelimiz var hiçbir yerini kapatmadan bütün fiyonklu bir bikini üstü yaptıysak denizden sonra kurumayacağı için mutlaka onu çıtçıtlı yapıyoruz, askılarımıza mutlaka kanca koyup onların takıp çıkarılabilir olmasını sağlıyoruz çünkü hiçbirimiz askı izinden hoşlanmıyoruz. Sonuçta bu bikinileri tasarlayan bizleriz ve bizde kadınız, bizimde aynı isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız var... Fakat itiraf etmeliyiz ki çok beğendiğimiz bir model yanmaya elverişli değilse bile çok güzel ve gösterişli olduğu için onu da koleksiyona ekliyoruz... Bazen güzel olmak bazı fedakarlıklar ister! En son bir bikini tasarladık mesela, yüksek bel olmasına rağmen kolayca katlanabilir bir parça ekledik bikiniye, böylece hem yanılabilir hem de şık bir bikini oldu. Bir de kullandığımız nakışlar var, suya oldukça dayanıklı iplikler kullanıyoruz, böylece yanılabilir modeller tasarlayıp üzerlerine nakış yaptık mı her iki faktörü de atlamamış oluyoruz. Zaten tercih edilmemizin en büyük nedeni bikiniyle şıklık sunmamız. Eskiden yalnızca mayokiniler ve happy hourlarda yalnızca genç kızların giyebildiği giymesi karmaşık olan mayolar vardı. Artık hem cool hem şık görünen hem de rahatlığınızdan ödün vermeden giyebileceğiniz bikini ve mayolar moda... Tabii bu da bizim işimizi tatlıca zorlaştıran bir unsur...

Bikinide trendler var mı? Varsa size göre bu yazınkiler neler?

Bikinide aslında aksesuar bakımından trendler var tabii ki. Çok gelişmiş bir sektör olsa da markalar genelde hep aynı tarz aksesuarlar kullanıyor fakat amaç olmayanı tasarlayıp müşterinin beğenisini kazanmak. Renkler de sezon sezon değişiklik gösterebiliyor örneğin geçen yaz neon renk ve kurukafa en çok kullandığımız detaylardı. Hangi kumaşta, nakış için iplik renginde veya küçük bir boncukta neon görsek kendimizi tutamayıp hemen alıyorduk fakat bu sene renkler arasında mint rengi en göze çarpanı. Neon hala sezonda tutulsa da geçen sezondaki hakimiyetini korumuyor. Morla mint yeşilinin uyumunu kesinlikle öneriyoruz çünkü her ten rengini canlı gösterme özelliği var.

Plaj giyimde de iddialısınız. En sevdiğiniz görüntü nedir?

Evet bu sene plaj giyimimizi tığ ve ketenleri kullanarak oluşturduk. Hem rahat hem şık oldukları için oldukça beğeni

kazandılar. Tığ uzun elbiseler mayoların renklerine uyacak şekilde üretildi. Her sezonun vazgeçilmez rengi siyah tabii ki tüm modellerde mevcut fakat bu sene gold, mint, mor ve beyaz oldukça revaçta. Tığ pantolon ve kaftanlarımızı onlara özel olarak tasarlanan püsküllü kemerlerle bütünleştirdik. Böylece hem sade hem şık hem de işlevsel bir görüntü elde ettik. Plajda kadınlar çok fazla kat kat giyinmekten hoşlanmıyor bu nedenle tek parça modeller her zaman ilham verici. En sevdiğimiz görüntü salaş şıklık, her şeyden azar azar; ne çok sade ne çok süslü. Nakışlı siyah beyaz Lily and Rose bikini üzerine giyilmiş gri keten tünik, plajda rahatsız etmeyecek olan aksesuarlar ve tabii vintage bir gözlük bizim plajda en sevdiğimiz görüntü.

İlerisi için planlarınız neler?

İlerisi için planlarımız aslında büyük ama emin adımlarla doğru bir yere gelmek istiyoruz bu nedenle şimdilik acelemiz yok. Katıldığımız fuarlar bizi her geçen gün biraz daha profesyonelliğe götürüyor. Çok büyük bir hayalimiz var ama burada söylersek büyüsü bozulur, olunca söyleriz inşallah. İkimizde hayalperestiz, hayal kurmak bizi mutlu ediyor...

“Plajda zaman farklı geçer. Plana göre ilerlemez, mood’a göre, rüzgara göre, dalgalara göre yön değiştirir” derler. Siz ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle doğru. Pek planlı insanlar değiliz spontane yaşamayı seviyoruz bir günümüz bir günümüze uymuyor. Hatta bazen öyle bir an geliyor ki mood’umuz inanılmaz değişiyor. yani biz aslında yılın her günü her saati plajda hissediyoruz kendimizi. Sizler kışın botlarınıza mantolarınıza sarılırken biz “sıcacık” bikinilerimizi deniyoruz üstümüze. Plaj her zaman bulunmak istediğimiz yer, plan yok kendimizi dalgalara bıraktık bakalım bizi neler bekliyor...




İş dünyasında NG Style markasını yakşalık 10 yıl önce kendi adının baş harflerinden esinlenerek koyan Nazlı Gürer Aldıkaçtı, bundan 10 yıl önce bu işe başlarken amacının; çağdaş değerlere sahip ve iş dünyasında güçlenen vizyonuyla yer alan Türk kadınının giysilerinin de iş hayatının gereksinimlerine göre tasarlandığı bir marka oluşturmak olduğunu, şimdilerde NG Style markasıyla bu amaca ulaşmanın vermiş olduğu sinerjiyle basamakları hızla tırmanmaya devam ettiklerini ifade ediyor...

88

‘Türk’ kadını ile güçlenen bir ‘Türk’ markası...



Bize NG Style markasının hikayesini anlatır mısınız? Ben NG Style’ı yaklaşık 10 yıl önce markaya adımın baş harflerini vererek oluşturdum. Amacım çağdaş değerlere sahip ve iş dünyasında güçlenen vizyonuyla yer alan Türk kadınının giysilerinin de iş hayatının gereksinimlerine göre tasarlandığı bir marka oluşturmaktı.Tekstil alanındaki bilgi birikimimi, kendi kültürümüzün tasarım mirasını çizim yeteneğimle birleştirerek, moda dünyasına heyecan verici bir markaya imza atmayı hedefledim. NG Style tasarımlarını hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz? Koleksiyon hazırlarken herhangi bir şeyden esinlenmemek mümkün değil. Bu bir dönem olabilir, bir kişi, müzik, film bir dergi sayfası ya da bir fotoğraf, liste o kadar uzun ki aslında… O an en çok neye odaklanmışsam yoğunlaşmışsam, görsel ve tavır olarak da ilgimi en çok ne çekiyorsa ona yöneliyorum. Bu sezon NG Style koleksiyonunda hangi renkler var? Özellikle hangi modeller ön planda olacak? Şehirli iş kadınlarının tercihi, rahat ve sıra dışı çizgileri sadelikle buluşturan NG Style, 2013 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu ile bu yazda stil sahibi ve şık giyinmeyi tercih eden kadınlarla buluşuyor. Yazın dinamizmini ve canlılığını yansıtan, turuncu, ekru, yeşil, lacivert, parliement, saks, mavi ve pudra gibi renk skalasına sahip NG Style koleksiyonu öncelikle renkleriyle başımızı döndürüyor. Geometri ve minimal küçük detaylar NG Style çizgisini oluşturuyor. Bu İlkbahar/Yaz, dökümlü tulumlar, gömlek elbiseler, peplum ceket ve bluzlar, çan formlar, trikolar hepsi özgün tasarımlarda hayat bulacak.

NG Style Yönetim Kurulu Başkanı Nazlı Gürer Tekstil dünyasında 20 yıllık tecrübesi ile 150 noktada ver alan NG Style markası Yönetim Kurulu Başkanı Nazlı Gürer Aldıkaçtı, NG Style’ı iç piyasadan sonra St. Petersburg’dan Sibirya’ya kadar her noktaya ulaştırıyor. NG Style’ın kurucusu Nazlı Gürer Aldıkaçtı tekstil sektöründeki 20 yıllık tecrübesini, kendi markası ile birleştirdi. Kendine özgü tarzı, kalitesi, güçlü satış ve pazarlama ağı sayesinde Türkiye’nin önde gelen kadın giyim markaları arasında yer almayı başardı. Bir tasarım markası olmanın verdiği avantajla Türkiye genelinde kısa sürede hızlı bir şekilde yayılma fırsatı yakalayan NG Style, Şişli- Bomonti’deki bin 500 metrekarelik merkez binasında 55 kişilik ekiple çalışıyor. Markanın başta büyük şehirlerdeki çok katlı mağaza ve alışveriş merkezleri olmak üzere 150 noktada ürünleri satılıyor. Kurulduğu günden beri doğru pazarlama tekniği ile iç piyasada önemli satış noktalarında yer alan marka, 2011 yıllını mağazalaşma yılı ilan etti, tarzını ve mağazacılık konseptini ortaya koyacak stratejik mağazalar açıyor. İlki ise Marmara Forum’da açıldı. Markanın, İstanbul’da bulunan Bomonti, Viaport, İdealtepe mağazalarının yanı sıra Adana’da bir franchising mağazası mevcut. NG Style’ın ayrıca Ankara, Samsun, Ordu, Bakü, Atina, Erbil ve Sofia ile franchising görüşmeleri devam ediyor. İç piyasaya girişiyle yoğun bir talep gören NGStyle, yurt dışından gelen talepler doğrultusunda St.Petersburg’dan Sibirya’ya kadar Rusya Federasyonu sınırları içindeki her noktada müşterilerine ulaşıyor.

90

NG Style markası Türkiye dışında hangi ülkelerde satılıyor? NG Style olarak şu an Türkiye’de toplamda 8 mağazamız mevcut. Bunların 5’i AVM’lerde yer alıyor. İstanbul’da; Göktürk/Kemerburgaz, Marmara Forum AVM, Marmara Park AVM, Viaport AVM ve Bomonti. İstanbul dışında ise Adana Ziyapaşa bulvarı, Mersin Marina AVM ve Samsun Piazza AVM mağazalarında her gün yüzlerce kadını ağırlamaktayız. Ağustos sonu itibariyle de Zorlu AVM’de olacağız. Yurtdışında ise Rusya ve Rusya Cumhuriyetleri, Bakü, Katar ve son olarak da Almanya/Frankfurt şehrinde koleksiyonlarımız moda severlerle buluşmaktadır. Kişiye özel tasarımlar hazırlıyor musunuz? Kişiye özel tasarım hazırlamıyorum ama ürünlerim ve ürün çeşitliliğimle tasarımlarımı kişiselleştiriyorum. Yurt dışında çizgilerini beğendiğiniz tasarımcılardan örnek verebilir misiniz? Phillip Lim, Celine, Chloe, Lanvin, Jason Wu, Giambatista Valli gibi tasarımcıların moda için sundukları yenilikler ve kimlikler takip edilmeye değer diye düşünüyorum. Ayrıca Proenza Schouler’in 2013 Yaz koleksiyonunu çok beğeniyorum. Moda dünyasında başarılı ve kalıcı olmak için, sahip olunması gereken özellikler neler? Moda dünyasında kalıcı olmak için istikrarlı olmak gerektiğine inanıyorum. Müşterinizi tanımak, onların ihtiyacına hitap etmek çok önemli.


Kumaş seçimini nasıl ve nereden yapıyorsunuz? Tasarımlarınızda kullandığınız kumaş özelliklerinden bahseder misiniz? Özellikle yazın hafiflik ve kullanım kolaylığı sağlayan, sıcak yaz günlerine özel, nefes aldıran kumaşları tercih ediyoruz. Yüzde 100 pamuk ve doğal elyaflar öncelikli tercihimiz. İşinize devam etmenizi sağlayan güç nedir? Markamın başarısı, işime olan saygım ve tutkum diyebiliriz. Stil ikonunuz kim? Stil ikonum yok ama stiliyle bana ilham veren isimler arasında Kate Moss, Tilda Swinton gibi isimler var. Siz kendinizde nasıl bir stili benimsiyorsunuz? Genelde vücuda oturan dar elbiseler, kalem etekler ve skinny pantolonlarla blazer ceketler giyim tarzımı özetleyebilir. Fazla abartıya kaçmadan, sade bir şıklıktan yanayım. Benim iddiam genelde renkli stilettolarım, çantalarım ve aksesuarlarımla farklılaşmak. Elinizde olsa hangi trendi değiştirirdiniz? Değiştirmek demeyelim fakat fazla deli dolu, bol kesimli, şalvar tarzı, kadının feminenliğini bozan bir tarzı beğenmiyorum. Yeni bir şey tasarlamak için oturduğunuzda, nasıl bir ortamı tercih ediyorsunuz? Sektörün getirdiği gün içerisindeki yoğunluk ve koşuşturmadan dolayı günüm ancak rutin işler, takipler ve sorunların çözümüyle geçiyor. Dolayısıyla çalışmak ve üretmek için ancak kızımı uyuttuktan sonra bir fincan kahvem ve hiç susmayan müziğimle çalışabiliyorum. Sokak modası dendiğinde aklınıza ilk gelen ülke ve insanlar? New York, Soho ve Londra Covent Garden sokak modası denildiğinde aklıma gelen ülkeler arasında. Tasarımlarınızda trendleri ne kadar önemsiyorsunuz? Oldukça önemsiyorum ancak Türk kadınının vücut tipini ve yaşam tarzını hiçbir zaman göz ardı etmiyorum. Özel günde / davette NG Style hangi renkleri öneriyor? NG Style’ın koleksiyonuna yansıyan en büyük özelliği renklerde ki cesur tavrıdır. Son zamanlarda dikkatimi çeken genç, yaşlı hiçbir kadının siyaha prim vermemesi… Kırmızı ya da zümrüt yeşilinin genelde tüm tenlerle uyumunu sevdiğim için tavsiyem bu yönde olacaktır. Fashion Turkey okuyucularına ve modayı takip edenlere nasıl bir mesaj vermek isterseniz? Ben herkesin bir tarzının olması gerektiğini düşünüyorum. Ama iddialı, ama yalın... Kendine yakışan bir tarz… Vücut hatlarını iyi tanıyıp, modanın kölesi olmadan kendine yakışanı bilmek ve bakımlı olmak benim için her kadının olmazsa olmazıdır.


A ‘Turkish’ brand in the business world growing stronger

with ‘Turkish’ women... Interview: Mehmet USTAOGLU mehmetustaoglu82@gmail.com

Nazlı Gürer Aldıkaçtı, Board Chairman of NG Style taking place at 150 different points around the world with 20 years experience in the textile world reaches NG Style to any point from St. Petersburg to Siberia after the domestic market. Nazlı Gürer Aldıkaçtı, the founder of NG Style brings her 20 years of experience in the textile sector with her own brand. The brand has managed to be one of the leading womens clothing brands of Turkey thanks to its unique style, quality and strong sales and marketing network. NG Style seizing the chance of spreading throughout Turkey within a short time with the advantage of being a designer brand operates in its 1,500 sqm headquarters in Şişli-Bomonti with a team of 55. Multiplestorey stores and shooing malls being in the first place, products of the brand are sold in 150 different points. The brand having significant sales points in the domestic market thanks to the right marketing techniques adopted since its foundation announced 2011 as the year of going retail and has been opening strategics shops that will present its style and retailing concept. And the first one was opened at Marmara Forum. The brand has a franchising store in Adana besides its stores in Bomonti, Viaport and İdealtepe in Istanbul. In addition to that, NG Style has some negotiations with Ankara, Samsun, Ordu, Baku, Athens, Arbil and Sofia for franchising stores. NG Style receiving a huge demand upon entering the domestic market now will be able to reach its customers at any point within the borders of Russian Federation from St. Petersburg to Siberia in line with the demands from abroad.

92


Can you tell us the story of NG Style? I created NG Style by giving my name’s first letters about 10 years ago. My aim was to create create a brand under which the clothes of Turkish women who have modern values and a powerful vision in the business world are designed according to the requirements of this world. I set my sights on creating an exciting brand for the fashion world by integrating my drawing skill with my knowledge in the field of textile and the design heritage of our culture. From what do you take inspiration while preparing NG Style’s designs? It is not possible to take inspiration from something while preparing a collection. This might be a period, a person, music, movie, a magazine or a photo, actually the list is too long... I tend towards anything that appeals to me the most on that very moment visually or as attitudes. Which colors does NG Style have in its collection this year? Which models will stand out? NG Style being the choice of urban businesswomen and bringing casual and unusual designs together simplicity will be together with shabby ladies who prefer to dress elegantly also in this summer with 2013 Spring-Summer Collection. Having a color scale from orange, ecru, green, navy blue, parliament, saxe to blue and powder reflecting the dynamism and liveliness of summer, NG Style collection inebriates us especially with the colors it has. Geometrical and minimal small details compose NG Style designs. This Spring/Summer season brings loose overalls, shirt dresses, peplum jackets and blouses, flare forms and tricots into life under unique designs. In which countries is the brand of NG Style sold? NG Stlye has 8 stores in Turkey right now. 5 of them are at shopping malls. The ones in Istanbul are in Gokturk/ Kemerburgaz, Marmara Forum Shooping Mall, Marmara Park Shopping Mall, Viaport Shopping Mall and Bomonti. And out of the borders of Istanbul, we welcome hundreds of woman everyday in our stores at Adana Ziyapaşa Bulvarı, Mersin Marina Shopping Mall and Samsun Piazza Shopping Mall. At the end of August, we will be also at Zorlu Shopping Mall. Abroad, Russia and Russian Republics, Baku, Qatar and Frankfurt/Germany are the countries our collections meet fashion lovers. Do you prepare tailormade dresses? I don’t but I diversify my designs with my products and their ranges. Can you give us some designer names whose styles you like from abroad? I am of the opinion that the innovations and characters presented by designers like Phillip Lim, Celine, Chloe, Lanvin, Jason Wu, Giambatista Valli are worth following. Moreover, I very much like Proenza Schouler’s 2013 Summer collection. What are the features to be possessed to be successful and permanent in the fashion world? I believe that to be permanent in the fashion world, it is necessary to be steady. Knowing the customers and appealing to their tastes are very important factors.

How and where do you make your choice for the fabrics to be used? Can you tell us about the features of fabrics which you use in your designs? We prefer fabrics that are special to hot summer days and enable breathing by providing featheriness and ease of use. 100% cotton and natural fibre are the first choices for us. What is the force that makes you continue your job? I can say that it is the success of my brand, the respect I pay to my job and my ambition. Who is your style icon? I don’t have a style icon but Kate Moss and Tilda Swinton are among the celebrities who give inspiration to my designs with their styles. What kind of style do you adopt for yourself? In general, slinky tight-fitting dresses, pencil skirts and skinny trousers with blazer jackets can summarize my dressing style. I seek a simple elegance in moderation. My style differs in my colorful stilettos, bags and accessories. Which trend would you change if it was in your power? Let’s not call it as changing but I don’t like styles disrupting the feminency of women like lively, loose fit, baggy trousers. What kind of an environment do you prefer while designing something new? As a result of the hectic rush during the day that the sector causes, my work day passes by dealing with routine tasks, follow-ups and the solution of problems. Thus, I can only work with a cup of coffee and my non-stop music after I put my daughter to sleep. The first countries and people that come to your mind when it comes to street fashion? New York, Soho and London-Covent Garden are among the first places that comes to my mind in terms of fashion street. To what extent do you attach importance to the trends in your designs? I mind the trends to a great extent but I have never ignored the body type and life style of Turkish women. Which colors does NG Style offers in special days/ parties? The most characteristic feature of NG Style reflected upon its collections is the bold standing. What has caught my interest recently is that neither young nor old women give credit to black... As I like the harmony of red or emerald green with almost all skin types, my advice will be in this direction. Would you like to give a message to Fashion Turkey readers and fashion followers? I believe that everyone should have their own styles. Either assertive or simple... A style that fits you the best... In my opinion, knowing your proportions, what really befits you without being a slave to the fashion and being well-groomed are a must for all the women.




Mehmet Dağ, General Manager of Sezon Giyim

“The progress of textile and fashion depend on the environment...”

96


Sezon Giyim having its name rather frequently mentioned in the menswear sector with the IQ brand successfully maintains its environmental consciousness by using smart textile products. “The progress of textile and fashion depend on the environment.” Remarking that textile and fashion live on environment and nature, Mehmet Dağ, the General Manager stated that as Sezon Giyim, they have been trying to give particular importance to longevity and durability in fabrics, human health being in the first place and they have carried IQ brand a step forward in distinguishability with the collection of smart and environmental fabrics...

Sezon Giyim being the manufacturer and licensor of IQ brand was founded in 1984 in Istanbul. Sezon Giyim working in the branch of garment being manufacture and sales oriented early on, introduced IQ brand to fashion lovers in 1996 upon realizing the need towards a mens brand that has sophisticated collections and is able to recognize the world’s trends. The company keeps a broad vision with the brand of Your IQ is Your Fashion by creating new concepts, being the leader of current fashion trends and targeting continuous innovations. Creating a global brand with its essential cadre consisting of 50 workers, Sezon Giyim offers a collection sold in the top stores in Europe and USA with the concept stores bearing its own name. Sezon Giyim gaining an assertive acceleration in different markets besides Europe and eastern bloc countries thanks to its vision of fashion continues growing day by day in the menswear sector with “IQ”brand.

CASUAL, TRENDY, OUTSTANDING URBAN MAN...

Mehmet Dağ, General Manager of Sezon Giyim stating that they have introduced the working urban man pursuing the world trends and at the same time keeping up with the fashion, said they presented casual but at the same time a trendy menswear concept in the IQ collection growing stronger with textures created by using the latest technological techniques, fabrics having an infinite color scale and clear cuts despite having such characteristic features. Explaining that they are getting ready to welcome 2014 menswear fashion with a creation in which a vast range of fabrics are used and accessories are minimalized, Dağ said, “We have designed a collection for the working men standing out in our designs to be elegant at world standards, comfortable by providing rich and unlimited moves with weather proof materials and have a colorful wardrobe to give a little spirit to grey weather.”

“WE HAVE A VOICE IN FASHION...”

Mentioning that they have been pursuing an environmentallyconscious policy in production with the developing technology, Mehmet Dağ said,”Progress of textile depends on the environment. “Textile and fashion live on environment and nature. We are trying to give particular importance to longevity and durability in fabrics, human health being in the first place. Smart and environmentalist fabrics carry our collection a step forward in distinguishability.” Emphasizing that the sense of fashion is rapidly improving, Mr. Dağ continued his words, “I believe that Turkey has been at the top in terms of fashion in the recent years. The Fashion Shows held in Turkey and the global success achieved by Turkish designers reveal that Turkey has an undeniable position around the world. I know that we haven’t reached the front line yet but if we can continue with the same stability and equipment, I believe that we have a little more obstacles to overcome.”


“Tekstilin ve modanın ilerlemesi çevreyle doğru orantılıdır...”

Sezon Giyim Genel Müdürü Mehmet Dağ

98

IQ markasıyla erkek giyim sektöründe adından sıkça söz ettiren Sezon Giyim üretimde akıllı teksil ürünlerini kullanarak çevreye olan duyarlılığını başarıyla sürdürüyor. “Tekstilin ilerlemesi çevreyle doğru orantılıdır. Tekstil + moda çevreden doğadan beslenir” diyen Genel Müdür Mehmet Dağ Sezon Giyim olarak kumaşlarda insan sağlığı başta olmak üzere, uzun ömürlülüğü dayanıklılığı ön planda vtutmaya çalıştıklarını, akıllı ve çevreci kumaşlar koleksiyonuyla IQ markasını seçilebilirlikte bir adım öne taşıdıklarını ifade ediyor...


IQ markasının üreticisi ve lisansörü olan Sezon Giyim 1984 yılında İstanbul’da kuruldu. İlk zamanlar konfeksiyon alanında imalat ve satış odaklı çalışan Sezon Giyim” globalleşen, dünyada trendlerini yakalayan, sofistike koleksiyonlara sahip bir erkek markasına olan ihtiyacı fark ederek, 1996 yılında IQ markasını moda severlerle tanıştırdı. Firma Your IQ Is Your Fashion markası ile birlikte günümüzde yeni ürün konseptleri oluşturma, güncel moda akımlarının öncüsü olma ve sürekli yenilik hedefleri ile vizyonunu geniş tutmakta. 50 kişilik temel kadrosu ile uluslararası bir marka oluşturan Sezon Giyim, Avrupa ve Amerika’daki seçkin mağazalar ile kendi adını taşıyan konsept mağazalarında satılan bir koleksiyon sunuyor. Modaya bakış açısı ile Avrupa ve doğu bloğu ülkelerinin yanı sıra farklı pazarlarda da iddialı bir ivme kazanan Sezon Giyim, “IQ” markası ile beraber erkek giyim sektöründe her geçen gün büyümeye devam ediyor.

RAHAT, TRENDY, BELİRGİN BİR ŞEHİRLİ ERKEĞİ...

IQ markasının 2013 koleksiyonunda dünya trendlerinin izinde, şehirli çalışan aynı zamanda modayı takip eden erkeği ortaya çıkarttıklarını anlatan Sezon Giyim Genel Müdürü Mehmet Dağ, teknolojik olarak son teknikler kullanılarak oluşturulan dokularla, sonsuz renk skalası olan kumaşlarla ve keskin hatlarla güçlenen IQ koleksiyonun, hatları oldukça belirgin olmasına rağmen rahat ve trendy bir erkek giyim skalası sunduklarını söyledi. 2014 erkek giyim modasını, maksimum kumaşın kullanıldığı, aksesuarın ise minimalize edildiği bir kreasyonla karşılayacaklarını dile getiren Dağ, “Tasarımlarımda ön plana çıkan çalışan erkeği dünya standartlarında olabilecek kadar şık, aynı zamanda kış şartlarına dayanıklı materyallerle zengin, sınırsız hareket sağlayacak kadar rahat, gri havayı biraz canlandıracak kadar da renkli tasarladık” dedi.

“MODADA SÖZ SAHİBİYİZ...”

Gelişen teknoloji ile birlikte üretimde çevreye duyarlı bir politika güttüklerine de değinen Mehmet Dağ, “Tekstilin ilerlemesi çevreyle doğru orantılıdır. Tekstil + moda çevreden doğadan beslenir. Biz kumaşlarımızda insan sağlığı başta olmak üzere, uzun ömürlülüğü dayanıklılığı ön planda tutmaya çalışıyoruz. Akıllı ve çevreci kumaşlar koleksiyonumuzu seçilebilirlikte bir adım öne taşıyor” şeklinde konuştu. Türkiye’de moda bilincinin de hızla geliştiğine dikkat çeken Dağ, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin moda anlamında son yıllarda zirvede olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde yapılan Fashion Showların, Türk tasarımcılarının dünyada aldığı başarılar, ülkemizin hiçte yadsınamaz bir konumda olduğunu gösteriyor. Tabi ki dünya genelinde daha ön sıralara geçemedik fakat aynı istikrar ve donanımla devam edersek çok az engelin kaldığını düşünüyorum.”




S’Gizli ‘iz’ bırakmaya devam ediyor...

Sıra dışı ve rahat tasarımlarıyla dikkat çeken ayakkabı markası S’Gizli artan talebe cevap vermek için mağaza sayılarını hızla çoğaltıyor... S’Gizli yeni konsept mağazası ile şimdi de Bakırköylülerin hizmetinde... Kaliteli, sağlıklı ve de modern bay ve bayanların tercihi S’Gizli ayakkabı yeni mağazasını Bakırköy’de açtı. Yıllardır Türkiye’ de ve yurt dışı piyasalarda faaliyet gösteren Engizli Grup bünyeside 2008’de kurulan Eng Ayakkabıcılık, öncelikle yurtdışı satış mağazalarıyla yapılanmaya başlamış olup; 2010 yılından sonra da yurt içinde mağazalaşma kararı almış. Bu bağlamda 2013 yılı itibarı ile Bakırköy şubesi ile birlikte 5 adet mağazaya ulaşmayı başardı. 2015 yılına kadar gerek kendi gerek bayileriyle bu sayıyı 15 adede çıkarmayı hedefleyen kuruluş, hali hazırda Gürcistan, Kırgızistan, Kazakistan ‘da faaliyetlerini sürdürüyor.

102



3

GOA’ya

yeni model...

Lacoste’un sadeliğini ve yaşam enerjisini bir arada barındırdığı GOA koleksiyonuna eklenen yeni modeller hem erkekler hem de kadınlar için tasarlandı.

104

Lacoste, bu modelinde, marka kodunu ve renk paletini canlı ve özel bir şekilde yorumlayarak hazırladı. Plastik kasalı ve silikon kayışlı GOA modelleri, çarpıcı tasarımlarının yanında kullanım kolaylığı da sunuyor. Saatin kadranı sadeliğini korurken, kayışı ise Lacoste’nin simgesi olan timsah logosu ile şekilleniyor. Siyah, mavi ve yeşil olmak üzere üç farklı renk seçeneği bulunuyor. Siyah renkteki model beyaz ve gri renklerle birleşerek son derece şık bir kombinasyon oluştururken, mavi renkteki model ise sarı renk ile birleşerek yazın canlılığını bileklere taşıyor. Her üç modelde de Lacoste yazısı saat 6 yönünde, timsah logosu ise saat 12 yönünde yer alıyor. Renklerin canlılığını ve pozitif enerjisini bir arada bulabileceğiniz bu modeller, Günsal Saat yetkili bayilerinde ve Lacoste mağazalarında satışa sunuluyor.



Storks’ta Sonbahar esintileri...

2013 Sitrin koleksiyonu ile Sonbahar rüzgarı estiren Storks, damla kesim yüzük, küpe ve kolyelerini mücevher tutkunları için tasarladı. Tasarımlarına pırlanta zarafetinin de eşlik ettiği koleksiyona takım halinde sahip olabileceğiniz gibi tek tek de sahip olabilirsiniz.Bu koleksiyon şıklığı çarpıcı bir şekilde ifade ederken.; çok sade bir giysiyi bile bir anda bambaşka bir yere taşıyor.

106

Sonbahar aylarının ılık esintisi Storks tasarımları ile hayat buluyor... Sonbahar koleksiyonunda Sitrin taşlı mücevherlerini öne çıkaran Storks, tasarımlarıyla fark sunuyor...

MÜCEVHER DENİLİNCE...

Storks mücevherat franchising sistemiyle çalışan, iç ve dış pazarda mağazaları bulunan, 1997 yılından bu yana mücevher sektörünün lokomotif markası olmayı başarmış. Nuruosmaniye’de tarihi İpek Yolu caddesinde bulunan merkez binasında Rolex ve Storks mağazaları ile yer alan marka, İstanbul Zeytinburnu’nda 1000 metrekare kapalı alanı ile perakende satış mağazasına sahiptir. Storks, Ekim 2008’de Akaretler’de açtığı (D) Storks mağazası ile yine bir ilke imza atarak Türkiye’de D kalitede mağaza açan ilk Türk mücevher markası olmuş. ‘‘D’’ harfi, doğada nadir bulunduğu için elmas ve pırlantada en değerli kabul edilen renksiz, saf ve şeffaf beyazlığı simgeliyor. Şıklığın ve zarafetin simgesi Rolex’in Türkiye’deki resmi temsilcilerinden biri olan Storks;, Antalya Laura AVM, ve Beşiktaş Akaretler Storks’dan sonra Bursa Anatolium AVM’de de Rolex tutkusunu yaşatıyor. Storks mücevher mağazaları zincirinin İstanbul Nişantaşı’nda satış sonrası hizmeti veren bir de resmi Rolex servisi bulunuyor. Storks resmi Rolex servisi, Avrupa Yakası’ndaki ilk teknik servis olma özelliğini taşıyor. Rolex saatler, teknik serviste orijinal sistemler kullanılarak uzman kontrolünden geçiriliyor.



Tom Ford a d ’ l u b n a t İs Demsa Group önemli yatırımlarıyla sürekli büyümeye devam ediyor. Dünyanın önde gelen lüks markası Tom Ford moda severlerle Maçka’ da buluşuyor.

Türkiye’ye gelmesi beklenen lüks perakende devi Tom Ford Maçka mağazasının kapılarını açtı. Dünyanın en prestijli tasarımcı markası Tom Ford sezona damga vuran koleksiyonu ile tutkunlarına yeni mağazasında modern atmosferinde hizmet veriyor. Dünyanın en iyi markalarının içerisinde olan Tom Ford sunduğu özel hizmetler ile tüm moda severlerin vazgeçilmezi olacak.

108

KÜLTÜRLER ARASI ETKİLEŞİM

Özel olarak tasarlanmış mağazasında minimalist ve klasiğin bir arada uygulandığı dekorasyonu aynalarla bütünleşerek, mağaza içerisinde kendinizi özel hissetmenizi sağlayacak. Kusursuzluğa ve detaylara önem verenlerin vazgeçilmezi olan Tom Ford’un, kültürler arası, çoklu ve etnik olarak tanımladığı Sonbahar/Kış 2013-14 kadın koleksiyonunda; yerel Amerikan etkiler, Meksika işlemeleri ve diğer kültürlerden detaylara yer veriliyor. Koleksiyonun geneline hakim olan detaylar ise; payetli pançolar, diz üstü çizmeler, dar etekler, ekstra parlak elektrik gölgeler, patchwork kürk paltolar, püsküllü deri ceketler, grafik desenlerle birleşmiş paltolar, siyah beyaz desenler ve danteller oluyor.

FORD’UN TERZİ EKİBİ İŞ BAŞINDA

Söz konusu erkek giyimi özellikle de takım elbiseler olunca markanın moda dünyasındaki yeri daha da tartışılmaz hale geliyor. El dikiminin farkına inananlar için, Ford’un terzi ekibi her özel takımın üzerinde yaklaşık 19 saat çalışıyor. Tasarımcının kişisel lükse önem veren, modern ve yenilikçi yaklaşımıyla hazırladığı koleksiyonu, vücudu sımsıkı saran dar kesim takım elbiseleri, farklı renk seçenekleriyle göz dolduran papyonları ve 10 farklı kumaşla üretilen yelekleriyle geleneksel duruşu kendine özgü tarzıyla günümüze uyarlıyor. Ceket ve pantolonu hazırlarken 150’den fazla aşamadan geçiliyor.



Rafine

ve zarif bir Kış... Kış ayları yaklaşırken Faik Sönmez’den göz alıcı ve stil parçalarla dolu yeni bir koleksiyon; Faik Sönmez 2013/14 Sonbahar Kış...

Soğuk ve kasvetli kış günlerinde içimizi ısıtacak renklerle hazırlanmış Faik Sönmez 2013-2014 Sonbahar-Kış koleksiyonunda, baharat tonlarından Sonbahar renklerine uzanan bir yelpazede hem barok tarzın asaletine sahip hem de etnik çizgilerle trendi yansıtan bir hava var... Faik Sönmez’in yeni sezon koleksiyonundaki en belirgin renkler ise bordo, yakut ve gelincik kırmızısı, mor, mürdüm, fuşya, kiremit, safran sarısı, saks, elektrik ve petrol mavisi tonları...

110

ETNİK İZLER...

Altın ve gümüş işlemeler, iri taşlar, pul ve payetler bu sezon tüm koleksiyonun özellikle de abiye giysiler için gösterişli bir ışıltı kaynağı. Dantel ve suni kürk detaylar yine sezonun klasik şıklık unsurları. Slav kültüründen Afrika etkisine kadar uzanan etnik esinlenme ise koleksiyona canlı ve rahat bir hava katıyor. Krep ve şifon gömlekler, Chanel kesimli ceketler, dokuma alt gruplarla kombinlenerek abiye bir görüntü oluşturabildikleri gibi, jean pantolonlar üzerinde de “spor şıklık” için hoş çözümler haline geliyorlar. Elbiseler ise dokuma ve örme seçenekleriyle, çeşitlilik gösteriyor. Minimal görüntüden hoşlananlar için geometrik etkideki sade elbiseler likralı içerikleriyle son derece konforlu.






Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.