01-KAPAK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:22 PM
Page 1
aktüel ANADOLU
Güncel Haber - Yaşam - Kültür - Sanat - Tarih
EYLÜL -EKİM 2017 YIL:1 SAYI: 9
MEHMET EMİN YEŞİL
BU MEMLEKETE LAF DEĞİL, İCRAAT LAZIM!
URFA FISTIĞI SUSUZLUKLA BOĞUŞUYOR! İSOT FESTİVALİ İSOT HASADI İLE BAŞLADI!
ACCESS BARS İLE HAYATINIZI DEĞİŞTİRİN!
TEKTEK DAĞLARI
www.anadoluaktuel.net
02-03-ILAN-HAS BALKON.QXD:Layout 1
10/13/17
11:21 PM
Page 1
Ağzınıza layık lezzetler Hasbalkon’da sizleri bekliyor!
02-03-ILAN-HAS BALKON.QXD:Layout 1
10/13/17
11:21 PM
Page 2
500 Kişi Kapasiteli Kapalı Alanımız
300 Kişi Kapasiteli Bahçemiz İle… • • • • •
Serpme Kahvaltı Tabakta Kahvaltı Sulu Yemek Çeşitleri Kebap ve Lahmacun Çeşitleri Pide ve Gözleme Çeşitlerimiz ile
Düğün, Nişan, Sünnet ve Özel Günlerinizde Hizmetinizdeyiz! Adres: Vali Konağı Cad. Öğretmenevi Kat:1-2 /Haliliye - ŞANLIURFA
İletişim: 0542 515 44 44
04-05-ILAN-ELEKTRIK YAZISI-ILAN- ELEKTRIK.QXD:Layout 1
10/13/17
ANADOLU
a
11:21 PM
AKTÃœEL 04
Page 1
04-05-ILAN-ELEKTRIK YAZISI-ILAN- ELEKTRIK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:21 PM
Page 2
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK BARAJINA SAHİP OLAN
ŞANLIURFA ELEKTRİK KESİNTİLERİ İLE ZOR DURUMDA…
BU ŞEHİR
KARANLIĞI HAK ETMİYOR! a ktüel ANADOLU
ANADOLU
a
AKTÜEL 05
06-EDITOR.QXD:Layout 1
10/13/17
11:23 PM
Page 1
editör
MEHMET EMİN YEŞİL
@
anadoluaktuel@hotmail.com www.anadoluaktuel.net aktuelanadolu anadoluaktuel anadoluaktuel
YAYINCI AKTÜEL BASIN YAYIN SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve GENEL KOORDİNATÖR Mehmet Emin Kuş EDİTÖR Mehmet Emin Yeşil GÖRSEL YÖNETMEN Güngör Yılmaz FOTOĞRAFLAR İsmail Şahinalp Hanifi Aydın TEMSİLCİLER Harran Temsilcisi: İbrahim Halil Arslan Akçakale Temsilcisi: İsmail Arslan Siverek Temsilcisi: Abdurrahman Elçi Diyarbakır Temsilcisi: Taha Eyyüp Siyahhan HUKUK DANIŞMANLARI Av. İbrahim Halil Aydın Av. Mehmet Emin Aydın (Cumhuriyet Cad. Ofis 414 İş Merkezi 6-32 Haliliye/Şanlıurfa) YAYIN KURULU Mehmet Emin Yeşil - Abdulhamit Çiftçi Güngör Yılmaz - Mehmet Emin Kuş YAZI KURULU Misbah Hicri - Mehmet Guli Aslan - Mehmet Emin Kuş - Abdülkadir İkbal - Duygu Yıldırım Mehmet İmre - Ali Tutluoğlu MATBAA HİZMETLERİ Baskı Uzmanı: Metin Çay Baskı ve CTCP Kalıp: CB Basım Evi Litros Topkapı 2. Matbaacılar Sitesi ZA 16 Topkapı/İSTANBUL Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Süresi: Aylık Baskı Tarihi: Ekim 2017 YÖNETİM ADRESİ Paşabağı Mah. Cumhuriyet Cad. 776. Sok. Ofis 414 İş Merkezi Kat:1 No:4 HALİLİYE/ŞANLIURFA Telefon: 0414 317 0 333
REKLAM, HABER, ABONELİK HİZMETLERİ İÇİN
0542 579 71 00
BİR SABAH ANSIZIN... “Çok şükür dergiyi bitirdik”diyerek son vazifem olan editör yazımı yazmaya başlarken internette bir dolanayım dedim. “100 Mehmetçik İdlib’e girdi. Türkiye, İran ve Rusya’nın garantörlüğünde uzlaşıya varılan çatışmasızlık bölgeleri için Mehmetçik 22.15 itibarıyla İdlib’e girdi. Operasyonda 30 zırhlı araç ve 100’ü aşkın asker yer aldı” haberini okuyorum. Bir gece ansızın... Amerika ile vize krizi çıkmaz bir hal aldığı aklıma geliyor birden. Açıklamalar, açıklamalar.... Amerika yolları kapanıyor her iki tarafa. Bir gün ansızın.... Arda’sız haberler eksik kalır yurdumda. Yine yeni söylemler... Mevsim değişimlerinde gündem değişimleri de artmaya başladı. Yavaş yavaş üşümeye başladık. Kış gelecek gibi ansızın... İşte sizi bu haberlerden arındırmayı ve hayata farklı bakmayı ilke edinen dergimizle yine karşınızdayız. Bazen hayata ters bakmak gerekiyor. Herkesin bakmadığı yerden. Bir şey dikkatimi çekmişti geçmişlerden. 11 Eylül saldırılarının olduğu günün ertesi günkü gazete manşetleri.... Kıyamet.... ABD’nin kıyameti... ABD yerli bir... ABD’nin tarihinde görülen en büyük terör.... ABD teröre yenik düştü.... Gibi manşetler. Türk gazeteleri de bunun gibi
ANADOLU
a
AKTÜEL 06
başlıklarla 18 sütunda verdiler haberi. Hayat durdu. Ama kimse fark yaratamadı. Bir gazete hariç. Financial Times... Manşeti aynen şöyleydi. WHY! Evet “ Neden”... Sürüye katılmadan, tek başına ve büyük bir kararlılıkla atmışlardı bu başlığı. Diğerlerinin 5 gün sonra mutlak atacakları başlığı attılar. Kimsenin bakmadığı, tahmin bile edemedikleri yerden vurdular haberi. Bazen hayata ters bakmak gerekiyor. O kadar gergin bir hayat var ki, bu sinir harbi maalesef yayıncılık sektörünü de ele geçirmiş durumda. Son dakikalar, flaş haberler havada uçuşuyor. Ama bir bakıyorsunuz yayınlar bir sabah ansızın kapanmış. Dijital hayata atılma yalanıyla, yayın hayatlarını sürdüreceklerini vaad ediyorlar. Bakınız Türkiye’de Radikal gazetesi...Bir sabah ansızın kapandı. Habercilik yaptıkları işlerini hakkıyla yerine getiren yayınlar da kapanmıyor değil maalesef. Eskiden bir yazar, başka bir yayına transfer olduğunda okurlarını da götürürdü. Yazar transfer etmek; editör transfer etmek, kitleyi ve okuru yakalama fırsatıydı. Şimdilerde bakıyorsunuz, ne yazar kaldı nede köşede kalanlar. Yazar, son yazısını yazar ve mesleğe son noktasını koyar bir sabah ansızın..
07-ILAN SEZEN.QXD:Layout 1
10/13/17
11:20 PM
Page 1
08-09-ICINDEKILER.QXD:Layout 1
10/13/17
11:20 PM
Page 1
İÇİNDEKİLER KAPAK
BU MEMLEKETE LAF DEĞİL, İCRAAT LAZIM! Eylül-Ekim özel sayımızın kapak konuğu Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Gizli Güç kitabının yazarı Sayın MEHMET EMİN YEŞİL oldu.
46
34
İŞİ EHLİNE VER, 1 EKMEK DE FAZLA VER! Anadolu Aktüel Dergisi olarak, özellikle içinde bulunduğumuz şu aylarda büyük rağbet gören sıra gecesi kültürünün nasıl icra edildiğini işin ehlinden sorduk. Sanatçı URFALI BABE dergimizin sorularını içtenlikle yanıtladı.
62
44
İki Kadın Anadolu’da
‘BİR MİLLETİN MUVAFFAKİYETİ ANCAK BİREYLERİN VE AİLELERİN REFAHI İLE MÜMKÜNDÜR’
54
SANATÇILAR EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYORLAR! ANADOLU
KARAKÖPRÜ KIRSALI HİZMETE DOYDU!
a
AKTÜEL 08
30
08-09-ICINDEKILER.QXD:Layout 1
10/13/17
11:20 PM
Page 2
SAĞLIK ACCESS BARS İLE HAYATINIZI DEĞİŞTİRİN!
58
URFA FISTIĞI SUSUZLUKLA BOĞUŞUYOR! Fıstık mevsiminin içinde bulunduğumuz şu günlerde Ziraat Yüksek Mühendisi Cengiz RASTGELDİ ile fıstığa dair birçok konuyu ele aldık…
50
ŞANLIURFA HALK OYUNLARI 72
DİYET MUTLU EDEN BESİNLER!
49
BİYOGRAFİ Mehmet Ragıp KARCI (1945 - ...)
İNŞAAT SINAV BEDELİ OLARAK ALINAN PARALAR İNŞAAT USTALARINI MAĞDUR EDİYOR!
60
Şanlıurfa İnşaatçılar ve Yapıcılar Derneği Başkan vekili Mustafa Yıldırım ile sektörün ve özellikle inşaat ustalarının sorunlarını mercek altına aldık.
33
70
BEN DE SİZİN KADAR BURALIYIM
DOĞA
TEKTEK DAĞLARINI MERAK EDİYOR MUSUNUZ?
28 ŞANLIURFA ÇİĞKÖFTESİZ, ÇİĞKÖFTE ŞANLIURFA’SIZ OLMAZ
66
Nedense aslı bozulan her şey dikkatimi çekmiş, beni rahatsız etmiştir. Hayatın her alanında olduğu gibi, bazı değerlerimizin de özünden saptırıldığı bir gerçektir. İşte bunlardan biri de ünlü çiğköftemiz.
SÖYLEŞİ
DİN GÖREVLİLERİ İNSANLIK SEMASININ IŞIK SAÇAN YILDIZLARIDIR!
18
56
GÜVENSİZLİKTİR!
YAPAMAYACAĞIMIN SÖZÜNÜ VERMEDİM, NE SÖZ VERDİYSEM YAPTIM! ANADOLU
ÜMMETİN YAŞADIĞI SORUNLARIN KAYNAĞI
a
AKTÜEL 09
22
10-11-12-ISOT FESTIVALI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:19 PM
Page 1
HABER
İSOT FESTİVALİ İSOT HASADI İLE BAŞLADI! Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl ilki düzenlenen 'İsot Festivali' tarlada isot hasadıyla başladı. Hasada katılarak tarladan isot toplayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Bütün acılar böyle olsun" diyerek hasadın hayırlı olmasını diledi. Damak tadıyla Şanlıurfa mutfağının vazgeçilmezleri arasında yer alan Urfa İsotu için Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından ilk kez düzenlenen 'İsot Festivali', Kısas ANADOLU
a
AKTÜEL 10
10-11-12-ISOT FESTIVALI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:19 PM
Page 2
mahallesinde gerçekleştirilen 'İsot Hasadı' programı ile başladı. Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Çiftçi'nin ev sahipliği yaptığı festivalin ilk programına AK Parti Ekonomi İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, AK Parti İl Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül, Milletvekilleri Mehmet Ali Cevheri, Mehmet Akyürek, Kemalettin Yılmaztekin, Haliliye Belediye Başkanı Fevzi Demirkol, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, çok sayıda vatandaş ve çiftçiler katıldı. Programın yer aldığı alana gelerek vatandaşları selamlayan AK Parti Ekonomi İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, AK Parti İl Başkanı Beyazgül, Milletvekilleri ve Başkan Nihat Çiftçi ile birlikte eldiven giyerek tarlada biber topladı.
'İsot Hasadı' konulu etkinliğin startını veren Cevdet Yılmaz, festivalin ve hasadın hayırlı olması dileklerinde bulundu. YILMAZ: İSOT, ŞANLIURFA'MIZIN ÇOK ÖNEMLİ BİR DEĞERİ! Tarlada hasadın ardından isot ürünlerinin yer aldığı standa geçerek ürünleri inceleyen Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz, "İsot, Şanlıurfa'mızın çok önemli bir değeridir. Böylesine bir değeri tanıtan Büyükşehir Belediyemizi tebrik ediyorum" dedi. İsotun sofraların vazgeçilmez bir damak tadı olduğunu da sözlerine ekleyen Yılmaz, "Urfa'da böylesine renkli bir festivale katılmış olduk. İsot, Şanlıurfa için coğrafi işaret de aldı. Bunun yanı sıra isotun mutfak kültürümüzde ve müziğimizde çok önemli bir yeri var. Türkiye genelinde de çok tanınan bir ürün. Yurtdışına ve uluslararası alana da taşınması için çalışmalar var. Tüm bu çerçevede Büyükşehir Belediyemizin bu festival etkinliği çok yerinde bir karar. Bu güzel değeri bugün tarladan topluyoruz. Hasat sezonunu başlatıyoruz. Allah hayırlı uğurlu etsin inşallah" diye konuştu. BAŞKAN ÇİFTÇİ: İSOTUN SERÜVENİNİ BAŞLATIYORUZ Etkinliğe katılan tüm vatandaşlara teşekkür eden Başkan Çiftçi ise amaçlarının Şanlıurfa değerlerini her platformda tanıtmak olduğunu söyledi. Büyükşehir Belediyesi olarak bu tür organizasyonlara önem verdiklerini dile getiren Başkan Çiftçi, "İsot denildiği zaman Şanlıurfa akla geliyor. İsot, Şanlıurfalı hemşerilerimizin o güzel sesine de
ANADOLU
a
AKTÜEL 11
10-11-12-ISOT FESTIVALI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:19 PM
Page 3
ayrı bir güzellik katan olmazsa olmaz damak tadımızdır. İsotun tarladan serüveninin olduğu yerdeyiz. İsot, tarlada toplandıktan sonra işletilecek, öğütülecek ve sonrada sofralara kadar gelecek. Bizimle bu mutlu günümüzde tarlada isot hasadını başlatan Genel Başkan Yardımcımız Cevdet Yılmaz’a, teşkilatımıza ve vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Hasadımız çiftçilerimize ve Şanlıurfa'mıza hayırlı uğurlu olsun" şeklinde konuştu. İKİNCİ BULUŞMA Festival kapsamında 23 Eylül tarihindeki ikinci buluşma 'Tarladan Sofraya İsot Serüveni' konulu etkinlik ile devam etti. Mutfak Müzesinde yapılan programda isotun tarladan sofraya kadar uzanan yolculuğu katılımcılara tanıtıldı. ÜÇÜNCÜ BULUŞMA Birçok etkinliği halka sunan Büyükşehir Belediyesi'nin 'İsot Festivali' programının üçüncü buluşması ise 7 Ekim tarihinde saat 11.00'de Ulu Camii'nin önünden başlayarak Barutçu Hanı'na kadar süren kortej yürüyüşü ile başladı. Yürüyüşün son durağı Barutçu Hanı'nda 'Tarladan Sofraya İsot Serüveni' adlı fotoğraf sergisi davetlilerin beğenisine sunuldu. Aynı adreste Sedat Anar'ın konseri ile süren etkinlikler, saat 14.30'da Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Cumhuriyet Tesisleri'nde devam etti. Birbirinden lezzetli ve yöresel isot yemeklerinin tanıtımının yapıldığı festivalin diğer durağı akşam saat
16.45'de Mutfak Müzesinde 'Acının En Tatlısı İsot Yarışması' ile renkli görüntüleri aynı çatı altında buluşturdu. Dolu dolu geçen festivalin 7 Ekim tarihindeki son programı ise akşam saat 20.00'de Şanlıurfa Müzesi önünde düzenlendi. Bu adresteki etkinlikte ise Şanlıurfalı sanatçılar Ferhat Göçer, Zekeriya Ünlü ve Sedat Anar sevenleri ile buluştu. Gece, havai fişek gösterileri ile sona erdi. ANADOLU
a
AKTÜEL 12
DÖRDÜNCÜ BULUŞMA Festivalin bu yıl ki son buluşma tarihi olan 8 Ekim'de ise bu kez Çiğköfte Yarışması düzenlendi. Sakıbın Köşkü ve Hamarat Eller Çarşısında düzenlenen yarışmada dereceye girenlere ödülleri verildi. Son günkü buluşmada akşam saat 20.00'de yine birbirinden değerli sanatçıların konserleri yer aldı. Sanatçılar Aşık Sefai, Münevver Özdemir ile Mahmut Tuncer, sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı.
13-AYIN FOTOGRAFI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:18 PM
Page 1
AYIN FOTOĞRAFI
Ünlü Türkücü İbrahim Tatlıses, Ferhat Göçer, Zekeriya Ünlü ve TV program yapımcısı Şoray Uzun, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl ilki düzenlenen URFES İsot Festivalinin tanıtımını yaptı. ANADOLU
a
AKTÜEL 13
14-SAVCILIK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:18 PM
Page 1
HABER
EFSANE FUTBOLCULAR HÜKÜMLÜLERLE BULUŞTU Adalet Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından başlatılan “Futbolun Efsaneleri Genç Hükümlülerle Buluşuyor” projesi kapsamında Türk Futbolunun unutulmaz isimleri Ali Gültekin, Semih Yuvakuran, Oğuz Çetin, Hasan Şaş ve Hami Mandıralı, Şanlıurfa 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki hükümlülerle bir araya geldi. Gençlik ve Spor Bakanlığı Daire Başkanı Ramazan Okan, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcıvekili Alper Uğurer, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Hakan Keşküş, 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Yılmaz Topal, 2 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Erdem Türedi ve çok sayıda kurum yetkilisinin de katıldığı organizasyonda efsane futbolcular, düzenlenen panelde bilgi ve birikimlerini paylaştı. Hükümlülerin
sorularını da cevaplayan efsane futbolcular, daha sonra düzenlenen gösteri maçında hünerlerini sergiledi. Ceza İnfaz Kurumu Kapalı Spor Salonu’nda hükümlülerle maç yapan efsane futbolcular, izleyenlerden büyük alkış aldı. Hatıra fotoğrafı çekilmesinin ardından Cumhuriyet Başsavcıvekili Alper Uğurer, projede emeği geçenlere ve efsane futbolculara günün anısına ceza infaz kurumu hükümlüleri tarafından özel olarak hazırlanan plaketleri takdim etti. Efsane futbolcular adına konuşan Ali Gültiken, “Şanlıurfa’da sizlerle bir arada olmaktan son derece mutlu olduk. Bu projeyi önemsiyoruz. Hükümlülerin bundan sonraki hayata adapte olabilmeleri için yapılan çalışmalara katkıda bulunabilmek için buradayız” dedi.
ANADOLU
a
AKTÜEL 14
15-ILAN-CULCUOGLU.QXD:Layout 1
10/13/17
11:18 PM
Page 1
Rezervasyon İçin: 0414 312 95 95 -0505 320 95 95
Recep Tayyip Erdoğan Bulvarı No:13 ( Ticaret Lisesi Yanı ) - / Şanlıurfa 0(414) 312 95 95 info@culcuoglurestaurant.com www.culcuoglurestaurant.com
culcuoglurestaurant culcuoglukebap culcuoglukebap culcuoglurestaurant
16-17-HALIL ALTINGOZ.QXD:Layout 1
10/13/17
11:17 PM
Page 1
SANAT
TÜRKÜ, HOYRAT VE GAZELLERİ USULÜNE UYGUN OKU, OKUYAMIYORSAN VİRAN ETME! Şanlıurfalı, Şanlıurfa'nın bağrından kopmuş, memleketine bağlı, hoşgörülü, birçok beste yapmış, öğrenci yetiştirmiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet THM Korosu Sanatçısı Halil Altıngöz ile özel bir röportaj gerçekleştirdik…
Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet THM Korosu Sanatçısı Halil Altıngöz
RÖPORTAJ: ŞÜKRÜ ÇİFTÇİ FOTOĞRAFLAR: MEHMET EMİN KUŞ Hocam, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 1965 yılında Şanlıurfa’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Urfa’da tamamladıktan sonra Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Müzik Bölümü’nden mezun oldu. Müziğe 1980’li yılların başında Klasik Türk Müziği ve Ud eğitimi alarak başladım. İsmail Gün, Kanuni Abdülkadir Ereli, Udi Mahmut Öncel, Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Av. Doğan Güllüoğlu, Mercan Özkan, Mehmet Tahir Görgün, Fatin Bereketoğlu, Orhan Baba vb. hocalardan istifade ettim. Urfa gazel ve tekke musikisine vakıf olan babam Mehmet Altıngöz (Şevki Hafız)’dan gazeller ve çifteler konusunda istifade ederek çok sayıda derleme yaptım. Zaten aynı musiki çınarının dalları olan Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziğini beraber icra etmeye gayret ederken, 1990 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosunun
sınavlarına girerek bu koroda ses sanatçısı olarak göreve başladım. Harran Üniversitesi, Şanlıurfa Valiliği Kültür Eğitim ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV), Şanlıurfa Musiki Cemiyeti ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Türk Sanat Müziği Topluluklarında kurucu ve yönetici şef olarak görev yaptım. Ulusal yayın yapan Şanlıurfa Televizyonlarında müzik programları yapımcılığı ve sunumunu yaptım. TRT ağırlıklı olmak üzere ulusal yayın yapan birçok televizyonun müzik programına katıldım. Çok sayıda albüm çalışmalarında bulundum. Hollanda, Almanya, Lüksemburg, Belçika, Fransa, Yunanistan, Suriye, Kosova ve yurt içinde sayısız konserlere icracı ve şef olarak katıldım. Harran üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Harran Üniversitesi konservatuvarı, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda müzik teorisi dersleri verdim. “Urfalı Bestekârlar” adlı ortak bir yayımı gerçekleştirdik, ayrıca Mehmet Ataç’ın hayatını ve ona ait bütün eserleri ANADOLU
a
AKTÜEL 16
üzerinde akademik çalışmam mevcuttur. Urfa’ya ait çok sayıda türkü ve ilahi’yi derleyerek notaya aldım. Ud metodu ile ilgili kitap çalışmam devam etmektedir. Önemli bir çalışma olarak Yusuf Ziya Demircioğlu başkanlığındaki Darülelhan (İstanbul belediye konservatuarı) heyetinin 1926 yılında Urfa’dan derlediği 35 adet Urfa türkü ve uzun havasının döneme ait nota yazım biçimi ve eski yazı ile yazılmış orijinal notalarını günümüz Türkçesine ve güncel notaya çevirdim. Bu belge ve notalar Şanlıurfa Valiliği Kültür Eğitim ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV) dergisinde bölümler halinde yayınlanmıştır. 40 civarında Türk Halk Müziği ve Klasik Türk Müziği formunda bestem vardır. 2008’den 2015 yılına kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu’nda koro şefi olarak görev yaptım. 2015 yılında koro şefliği görevinden ayrılarak İstanbul Devlet Türk Halk Müziği korosuna tayin olarak bu koroda Ses Sanatçısı olarak
16-17-HALIL ALTINGOZ.QXD:Layout 1
10/13/17
11:17 PM
Page 2
görevime devam etmekteyim. Urfa'da müzik denilince herkes konuşur, herkes müzik ustasıdır, herkes sanatçıdır. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Nasıl ki somut miraslarımız olan Camii, han, hamamlarımız, köprülerimiz vs. görünen tarihsel mekânlarımız var ise; bir de soyut miraslarımız vardır bunlar da gelenek, göreneklerimiz, müziğimiz, kültürel birikimlerimiz ve tarihten günümüze kadar gelen bizi diğer toplumlardan ayıran alâmetifarikamız diyebileceğimiz müspet yaşam renklerimizdir. Nasıl ki tarihsel bir mekâna kazma vuramıyorsak; bir türküyü, gazeli, hoyratı da keyfi isteğe göre yorumlayamayız, bunları usulüne ve kaidesine göre ustasından öğrenmeliyiz, daha sonra notası ile birleştirmeliyiz bu müzikal miraslarımızı… Günümüzde yorum adı altında yöremize ait müzikal örnekler çok kötü ve zevksiz bir şekilde bazı kişilerce yorumlanıyor bunlara şöyle demek lazım “Çok istiyorsan kendi besteni kendin yaz istediğin gibi oku. Ama tarihten bize ulaşan Türkü hoyrat gazelimizi usulüne uygun okuyabiliyorsan oku, okuyamıyorsan viran etme”... Hocam, Urfa’da yetişen sanatçıların çoğunun farklı mesleklere sahip olduklarını görüyoruz. Doğan Güllüoğlu'nun avukat olması gibi… Bu şahsiyetleri müziğe yönlendiren etken nedir? Esasında bunu Urfa'nın kadim kültürüne bağlayabiliriz. Bunun nedeni medeniyet şehri, Urfa'da önemli ediplerin, ulemanın, hafızların, kıymetli şahsiyetlerin müziğe verdikleri önemden kaynaklanmaktadır. Bu şehrin insanları da nihayetinde bu ortamlarda kıymet verdikleri şahsiyetlerin meşrebi ve beğenilerine saygı duymuş, onların sevdiklerine bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Çünkü toplumlar örnek aldıkları kişiler neye meylederse etrafındakiler de orada olmayı bir güzellik olarak görürler. Bundandır farklı meslekteki insanların müzikle hemhal olmaları... Urfa sıra geleneği nereden gelmektedir? Urfa'ya has mıdır? Aslında bu sadece Urfa'ya has bir gelenek değildir. Birçok şehirde farklı isimler altında farklı şekillerle, isimlerle bu toplantıları görebiliriz. Mesela Elazığ’da Kürsü başı sohbetleri, İstanbul’da Helva sohbetleri geceleri, Balıkesir’de barana geleneği vb bizde de Sıra gecelerinin eskiye dayandığı, ahilik geleneği, olduğu söylenmektedir. Bizim farkımız bu geleneğimizi ilk günkü sıcaklığı ile
muhafaza edebilmemizdir. Günümüzde bile kış aylarında Urfa’da belki binlerce sıra gecesinin halen birer minik sivil toplum örgütü gibi varlık ve işlevlerini devam ettirmeleri çok önemlidir. Ancak sıra geceleri sadece şarkıların söylendiği, vur çatlasın çal oynasın âlemlerinin yapıldığı yerler değildir. Asıl mahiyeti ile sıra geceleri, şehrin ileri gelenlerinin sohbet ettiği, kültürel alışverişin yapıldığı, memleket ile ilgili sorunların konuşulup çözüldüğü, bazen dershane, bazen musiki cemiyeti, bazen tasavvufi öğretilerin ilahilerin söylendiği, kuran okunduğu, bazen şiirlerin ve gazellerin sardığı bereketli gecelerdir. Teşbihte hata olmaz ise Osmanlıdaki, Selçukludaki Divanın, günümüzdeki meclisin, yöresel bazdaki prototipleridir sıra geceleri. Hocam, son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir? Belediyelerimizin Koroları, memleketin kültürü, sosyal yaşantısı konusunda önemli mekânlardır. Halk Müziği, sanat müziği korolarımız vardı ama şu anda faal değil. Bir mekân sıkıntısından bahsedilmekte ama yakında başlayacağını duydum. Bu korolar kentimizin önemli sanat ocaklarıdır. Buralara katılım çok daha fazla olmalıdır. Genç neslin müziğe karşı önyargılarla yaklaşmamalarını arzu ediyorum. Sanat Müziği; cenaze marşı, Türkülerimiz; köylü müziği değildir. İyi dinlenilmeli, sözleri üzerinde düşünülmeli… Yetenekli çocuklarımızı Güzel sanatlar lisesine, Müzik eğitimi öğretmenliği ve Harran üniversitesinde yeni açılan Konservatuara yönlendirmeliyiz. Müziğe ilgi duyan gençler bu konuda mutlaka ANADOLU
a
AKTÜEL 17
eğitim almalı, örnek aldıkları piyasadaki isimlerden başarılı olanlar eğitimsiz değildir. Ya ustadan çırağa meşk yapmış veya dinleme yoluyla o ezgileri özümseyerek bir yerlere gelmişlerdir. Müziğe meraklı gençlerimizin bunun farkına varmalarını diliyorum. Turizm amaçlı icra edilen Sıra gecelerinin de bir standarda kavuşmasını hayal ederim. Vur patlasın çal oynasın tarzda olmasın isterim. Bu konudaki önerimi tekrarlamak istiyorum; fasılın başında sıra geceleri ile ilgili on dakikalık bir sunum, ardından birkaç usta malı anonim türkümüz, bir gazel, bir hoyrattan sonra gelen turistlerin eğlenmesi adına yapılan ritmik ezgiler icra edilmelidir. Ayrıca son olarak bu röportaj için başta sizlere ve emeği geçen arkadaşlarınıza çok teşekkür ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum. Halil ALTINGÖZ Hocamızın bir bestesini paylaşarak röportajımıza son veriyor, kendilerine çok teşekkür ediyoruz…
TÜKENDİM Kumlara yazılan yazılar gibiyim. Vurmasın dalgalar silinir giderim. Esmesin deli rüzgârlar, mum gibi sönerim. Yaralı yüreğim, büküldü bileğim. Ermedimse sana, dönmedim tükendim. *********** Sararan yapraklar yeşermez bilirim. Kaybolan yılların ardından giderim. Esmesin deli rüzgarlar, mum gibi sönerim. Yaralı yüreğim, büküldü bileğim. Ermedimse sana, dönmedim tükendim.
18-19-SIH MUSLUM AZIZOGLU.QXD:Layout 1
10/13/17
11:17 PM
Page 1
SÖYLEŞİ
DİN GÖREVLİLERİ İNSANLIK SEMASININ
IŞIK SAÇAN YILDIZLARIDIR!
Emekli Din Görevlisi Şıh Müslüm Azizoğlu ile yaptığımız bu özel söyleşide Din Görevlilerinin toplum üzerindeki etkilerinden konuştuk. Aynı zamanda eski bir sendikacı olan AZİZOĞLU sendikaların öneminden bahsederken İslam’a göre emekçinin hakkını şöyle açıkladı; “İslami toplumlarda işçinin alın teri kurumadan hakkı ödenir, daha doğrusu ödenmek zorunluluğu vardır. Bu sosyal, siyasal ve ahlaki bir zorunluluk ve sorumluluktur. Çalışanların alın teri, el emeği, göz nuru sömürülmez, sömürülemez. Bu açıdan İslami toplumlarda sendikalara gerek duyulmaz.” Hocam kendinizi tanıtır mısınız? Bizi yaratan, yaşatan, sevk ve idare
Şıh Müslüm Azizoğlu
eden yüce Allah’a sonsuz Hamdu senalar olsun. Kurtarıcı ilahi mesajlarla görevlendirilen, Cihanşümul bir Şeriat ile gönderilen hayat mektebimizin Muallimi, Tek Önder Peygamber sav efendimize, âline ve ashabına ve kıyamete kadar ona tabi olan kahraman Müslümanlara selatu selam olsun. Size ve sizin şahsınızda Anadolu Aktüel dergisi kadrosuna sonsuz teşekkürler ederim. Bendeniz 1960 Urfa ili, Bozova ilçesi Taşan Köyü doğumluyum. İlköğretimden sonra Şanlıurfa İmamHatip Lisesine kaydoldum ve 1980 yılında mezun oldum. Aynı yıl Bozova’nın bir köyünde göreve başladım.1984-88 yıllarında Atatürk Barajında, daha sonra değişik yerlerde görev yaptım. 1991 yılında Urfa merkezde görev aldım. 2001 yılında Şanlıurfa’da daha önce DİN-BİR SEN adı ile Memur-Sen’e bağlı bir Sendikayı İl Müftülüğü bünyesinde görev yapan 10 arkadaşla beraber kurdum. Kısa bir dönem içinde 600 ANADOLU
a
AKTÜEL 18
küsur üye ile Türkiye’nin ilk Şubesini Urfa’da kurdum. Daha sonra Din-BirSen, Din Gör Sen ile birleşerek DİYANET-SEN oldu ve bende bu şubenin Urfa kurucu başkanı olarak iki dönem daha görev yaptım. Kısa bir dönem Memur-Sen Genel Denetleme Kurulu Başkanlığında bulundum. 2005 yılının 10.ayında emekli oldum. Sayın Hocam Sendikacılık üzerine neler söylemek istersiniz? Sendika ve sendikacılığa karşı eskiden beri bir sempatim vardı. Sendika ve sendikal çalışmalara çok ta yabancı değildim. O konuda birikimim olmasa da sendikaya karşı bir merakım vardı. Türkiye’deki, İslam yanlısı hareketlerin en büyük sosyal ve siyasal ayağı milli görüş ve kurucu lideri merhum Erbakan Hoca idi. Onun öncülüğünde hem işçilere ve hem de memurlara yönelik sendikal çalışmalar başlatıldı, yapıldı ve daha sonra işçilere yönelik Hak-İş, memurlara yönelikte Memur-Sen Konfederasyonları kuruldu. İşte yıllar
18-19-SIH MUSLUM AZIZOGLU.QXD:Layout 1
10/13/17
sonra benim bizzat kurucu başkan olarak içinde bulunduğum sendika Memur-Sen’e bağlı Diyanet- Sen idi. Sendikal çalışmalarda çok güzel ve özel anlarımız oldu. O dönemde 4688 sayılı sendikalar yasasına göre şube olmak için 500 üyeye sahip olmak lazımdı. Koştuk, koşuşturduk, aç kaldık, ama açıkta kalmadık. İnce uzun bir yolda olduğumuzun bilinci ile hareket ettik, köy köy, ilçe ilçe, cami cami dolaşarak din görevlileri ile yüz yüze görüşüp onları sendikaya üye olarak kaydettik. O dönemde Şanlıurfa İl Müftüsü Fetöcü İbrahim Duman idi. Tıpkı işgal kuvvetleri komutanı gibiydi. Sendikal mücadelede onunla çok kavgalarımız oldu. Ama amaç ve hedefimizden taviz vermedik ve ne sarsıldık ne de hedefimizden saptık. Azim ve kararlılıkla iki ay gibi kısa bir zaman içinde 600 küsur üye kaydederek Türkiye’nin İlk resmi şubesi olduk. Çünkü biz 10 arkadaş kendi aramızda samimiyet iktidarını kurmuştuk. Bizimle baş edemeyen İbrahim Duman iki yılın sonunda sendikamıza karşı Kamu-sen’e bağlı Türk Diyanet Vakıf- Sen’i kurdurdu. Hocam sendikacılık Türkiye’de ne işe yarıyor, Ne gibi faydaları var? Aslında sendika; kavram, mefhum ve mahiyet olarak İslami değildir. Zira İslami toplumlarda yani Dar’ul İslam’da sendika ve sendikal hareketlere rastlanılmaz. Çünkü İslami toplumlarda “İşçinin alın teri kurumadan işçinin hakkı ödenir daha doğrusu ödenmek zorunluluğu vardır” Bu sosyal, siyasal ve ahlaki bir zorunluluk ve sorumluluktur. Çalışanların alın teri, el emeği, göz nuru sömürülmez, sömürülemez. Bu açıdan İslami toplumlarda sendikalara gerek duyulmaz. Fakat laik ve gayrı İslami toplumlarda işçi hakları, işverenler tarafından gasp edildiği veya zamanında ödenmediği için sendikalara ihtiyaç vardır ve lüzumludurlar. Vahşi ve sömürgeci emperyalizme karşı direniş ruhun hareket ve bereket ocağıdır. Sendikalar; işverenlerin, işçilerin emeğini ve mesaisini sömürmesine karşın işçilerin özlük ve sosyal haklarını savunan sosyal ve siyasal organizasyonlardır. Sendikalar kendi alanlarında doğru dürüst hizmet ederlerse başta kendi üyeleri olmak
11:17 PM
Page 2
Aslında sendika; kavram, mefhum ve mahiyet olarak İslami değildir. Zira İslami toplumlarda yani Dar’ul İslam’da sendika ve sendikal hareketlere rastlanılmaz. Çünkü İslami toplumlarda “İşçinin alın teri kurumadan işçinin hakkı ödenir daha doğrusu ödenmek zorunluluğu vardır” üzere tüm topluma faydalı birer kurumdurlar. Nihayet Türkiye’de o dönemde memurlar içerisinde en az maaş alan diyanet kesimi ve din görevlileri idi. Din görevlilerinin sosyal ve özlük hakları son derece kısıtlı idi. Hafta sonu izinleri, bayram tatilleri yoktu. Daha doğrusu mesailerinin başlangıcı ve sonu belli bile değildi. Yazın Kur’an kurslarına zorunlu olarak devam ettikleri halde herhangi bir ders ücretini alamıyorlardı. Ramazan ayında yoğun bir mesai yaptıkları halde ek bir ücretleri yoktu. Hal bu ki diğer devlet kurumlarında çalışan her kesim için hafta tatili, bayram tatili ve dolgun çalışma koşulları ve ücretleri vs. vardı. İşte bu hakları elde etmek için biz de sendikalaştık. O dönemde yetkili sendika Kesk ve Kamu-sen idi. Ancak her ikisi de ideolojik sendikacılık, dine ve dile göre sendikacılık yapıyorlardı. Temel hak ve özgürlüklerle hiç ilgilenmiyorlardı. Bir nevi ya kırmızı veya sarı sendikacılık yapıyorlardı. Biz Diyanet-Sen’i kurduktan sonra diyanet iş kolunda yetkili sendika olduk. Memur-Sen; bizim Diyanet-Sen ile ve hükümet ile toplu görüşmelere katıldı. 2004 yılında özellikle din görevlileri ile ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz birçok hakları sendika ile birlikte elde ettik. Türkiye gibi halkı Müslüman olan bir ülkede sendikal kazanımları küçümsememek lazımdır. Nihayet başörtüsü ile ilgili olarak Memur-Sen; yaklaşık 13 milyon imza topladı. Darbe ve darbecilere karşı sivil itaatsizlik hareketlerin öncülüğünü Memur-Sen yaptı. Birçok ilde açık hava mitingleri
Toplumlar; İslam Âlimlerini dinlemek, onların Kur’an ve Sünnet ile ortaya koydukları yüksek ahlaki ilkelere göre hayatlarını tanzim etmek zorundadırlar. ANADOLU
a
AKTÜEL 19
düzenledi. Halkın seçtiği iktidara destek oldu. İşçilerin özlük ve sosyal hakları yanında temel hak ve özgürlükler noktasında da sendikalar çok etkin baskı unsurlarıdır. Emperyalizme, sömürgeciliğe, haksızlığa, darbe ve darbecilere karşı durumlarda sendikalar son derece güçlü organizasyonlardır. Son olarak okurlarımıza neler söylemek istersiniz? Emekli bir din görevlisi olarak; toplumların ve cemiyetlerin, ilmiyle amil, halis muhlis, gerçek din görevlilerini, İslam Âlimlerinin Kur’an ve Sünnet kaynaklı söylem ve eylemlerini dinlemelerini ve onlara itaat etmelerini tavsiye ederim. Din Görevlileri; insanlık semasının ışık saçan yıldızlarıdır. Cemiyet hayatının maddi ve manevi lider ve önderleridirler. İlerlemek, kalkınmak ve kaim olmak isteyen toplumlar ve cemiyetler din görevlilerinin Emri bil ma’ruf ve Nehyil anil münker söylem ve eylemlerine itaat etmekle mükelleftirler. Din görevlileri; Toplumsal huzur ve barışın ve kardeşliğin teminatıdırlar. Bir cemiyetin uğrayabileceği en büyük felaket Din adamlarından/Din Görevlilerinden yoksun olmaktır. Yokluk, yoksulluk, kıtlık, anarşi ve hatta harp bile din görevlilerinden yoksunluk felaketiyle kıyaslanamaz. Çünkü sözü edilen felaketler toplumların belli zamanlarını etkilerler. Ama hakka çağıran, batıllardan sakındıran, olgun, dolgun ve kamil insan örneğini vererek cemiyeti iyiliklere, güzelliklere ve hayra yönlendiren İslam Alimlerinden yoksunluk; İslami ve insani değerlerin yıkımına, adalet - fazilet hayatının çöküşüne ve hayatın gayesiz yaşanmasına sebep olacağı cihetle dönemleri ve nesilleri etkiler. Toplumlar; İslam Âlimlerini dinlemek, onların Kur’an ve Sünnet ile ortaya koydukları yüksek ahlaki ilkelere göre hayatlarını tanzim etmek zorundadırlar. Hayatımızı İslamileştirecek İslam Âlimlerine çok ihtiyaç vardır. Çünkü; nükleer enerjinin üretemediği insani ve yüksek ahlaki ilkeleri, fizik ve kimyanın konu edinmediği adalet, barış ve kardeşliği, biyoloji ve zoolojinin ilgilenmediği sevgi, saygı ve ilgiyi, sosyoloji ve psikolojinin veremediği kutsal idealleri ve Ahiret hayatı özlemini Allah’a iman ve takva temelleri üzerine bina edecek olan ancak ve ancak Din görevlileri ve İslam Âlimleridir.
20-SIVEREK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:16 PM
Page 1
HABER
SİVEREK TİCARET VE SANAYİ ODASI
“Akreditasyon Denetimini” başarı ile geçti! Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Akreditasyon Sistemi çalışmaları kapsamında Siverek Ticaret ve Sanayi Odası’nda Akreditasyon Sistemi Geliştirme Ziyareti çalışması gerçekleştirildi. Siverek Ticaret Odası, TOBB denetçileri tarafından yapılan akreditasyon denetimini başarı ile geçti. Siverek Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Serdal BUCAK başkanlığında yapılan açılış toplantısı sonrası 2 gün süren çalışmada, TOBB adına Bağımsız denetçi kuruluşu Türk Loydu Vakfı İktisadi İşletmesi Baş Denetçisi Mümin BAKKAN tarafından Siverek Ticaret ve Sanayi Odası’nın akreditasyon sistemi gözden geçirildi. Yapılan çalışmaya ilişkin bilgi veren Salih Serdal BUCAK, Oda’da yıllardır
sürdürülen kalite yönetim sistemi çalışmalarının son yıllarda yapılan düzenlemelerle daha etkin hale getirildiğini belirtti. Sundukları hizmetlerin kalitesinde, sürekli iyileşme ilkelerine göre çalışmayı temel aldıklarını ifade eden BUCAK; “Odamızın verdiği hizmetler, müşteri memnuniyetini esas alan ilkeler doğrultusunda yürütülmektedir. Üyelerimizden gelen her türlü şikâyet, öneri ve tavsiyeler titizlikle ele alınarak değerlendirilmekte ve kayıt altına alınmaktadır. Üyelerimizden gelen şikâyet öneri ya da tavsiyeler detaylı bir şekilde incelenerek gerekli
ANADOLU
a
AKTÜEL 20
düzeltici ve önleyici işlemler yapılmakta ve ilgili üyeler bilgilendirilmektedir” dedi. Akreditasyon Sistemi Geliştirme Ziyareti çalışması kapsamında, denetçilerin Siverek Ticaret ve Sanayi Odası bünyesinde yürütülen faaliyetlerin kalitesi ve uygunluğuna ilişkin olarak denetlemelerini yaptıklarını belirten BUCAK;
Başarımız, ilçemiz ve hizmet alanımız HİLVAN’A hediyemizdir! “Siverek Ticaret ve Sanayi Odası, faaliyetlere ilişkin gelişmelerin her yıl artarak devam ettiği, iyi uygulama örneklerinin olduğu ve genel anlamda üstün başarı sağlandığı denetçiler tarafından aktarılmıştır. Odamızı beş yıldızlı hizmet standartlarına ulaştırmanın ve bu başarıyı sürdürmenin ilçemiz adına son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Siverek Ticaret ve Sanayi Odası, Oda ve Borsalar arasında kalite bilincinin yerleştirilmesi, oda sistemimizin iş dünyası nezdinde saygınlığının ve hizmet türlerinin artırılması, hizmet kalitelerinin iyileştirilmesi, Oda sistemlerinin birbirine yakınlaşması suretiyle TOBB Oda/Borsa sistemine uyum sağlamayı amaçlayan TOBB Akreditasyon Sistemi denetiminden başarıyla çıkmıştır. Başarımız, ilçemiz ve hizmet alanımız Hilvan’a hediyemizdir.” İfadelerini kullandı.
21-ILAN-LAVANTAPARK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:16 PM
Page 1
“Güvenin Adresi”
Lavanta Park Evleri
Çankaya Mah. 2011 Sk. Alican Apt. No: 16/1 (Karaköprü Belediye Karşısı) Karaköprü/ Şanlıurfa
22-23-BIRECIK BELEDIYESI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:15 PM
Page 1
HABER
Birecik İlçe Belediye Başkanı M. Faruk Pınarbaşı
YAPAMAYACAĞIMIN SÖZÜNÜ VERMEDİM, NE SÖZ VERDİYSEM YAPTIM! BİRECİK/Şanlıurfa’nın şirin ilçesi Birecik İlçe Belediye Başkanı M. Faruk Pınarbaşı ile 2009’dan bugüne değişen ve gelişen Birecik’i konuştuk. Pınarbaşı, “Bu göreve talip olurken amacım ismimin başına Belediye Başkanı unvanını getirmek değildi. Çünkü, böyle bir şeye ne o zaman ihtiyacım vardı, ne şimdi, ne bugün, ne de yarın olacak. Tek sevdam hizmet… Başka da bir amacım yok. Yapamayacağım hiçbir şeyin sözünü vermedim, sözünü verdiğim her şeyi yaptım” dedi. Başkan Pınarbaşı, hızlı gelişimiyle
dikkat çeken Birecik’te hayata geçirdikleri projelerden söz ederken, bunlardan en önemlisini Sahil Park Projesinin oluşturduğunu belirterek, “Söz verdik... Sahil Park projemizle Fırat'ın güzelliklerini halkın ayağına serdik" dedi. Belediye Başkanı Av. M. Faruk Pınarbaşı, “Göreve talip olduğumda halka vaat ettiğim ancak, bazı kişilerin mümkün olamayacağını iddia edip, hayal gördüğümü düşündüğü Sahil Park’ta şimdi üçüncü etabı sürdürmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu yıl sonunda tamamlamış olacağız” diye konuştu. KALE RESTORASYONU 50 bini şehir merkezinde olmak üzere yaklaşık 100 bin nüfusa sahip Birecik’i turizm kenti haline getirmek için
ANADOLU
a
AKTÜEL 22
başlattıkları projelerden de bahseden Pınarbaşı, şöyle devam etti: “Birecik için çok büyük projelerimiz var. Bunlardan biri, tarihi 12 bin yıla dayanan Birecik Kalesi’nin çevre düzenlemesi. Kültür ve Turizm Bakanlığına sunduğumuz proje onaylandı. Etrafındaki binaları yıkıp, kentin simgelerinden biri haline gelen kaleyi ortaya çıkaracağız. Burayı yerli ve yabancı turistlerin kolayca ziyaret edebileceği bir yer haline getireceğiz. İlçemizi Kültür Merkezine kavuşturduk. Yüzme Havuzu ile gençlerimizi Fırat’ta boğulmaktan kurtardık. Birecik’i yeşil alanlarla donattık. Kelaynak Yolunu genişlettik. Spora destek olduk. İlçemizin güzelliklerini yalnız engelsizlerin değil, engellilerinde ayaklarına serdik. Şehrimizde ışıksız hiç
22-23-BIRECIK BELEDIYESI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:15 PM
Page 2
bir alan bırakmadık, aydınlatmalarla çevreledik. Prestij yol, akıllı kavşaklar yaptık. Parklar, bahçeler yaptık. Kadınlarımıza istihdam sağladık. Bir ülkenin gelişmişlik düzeylerinde en önemli kriterlerden birisi olan eğitime destek olduk. Semt Sahaları kurduk. Kentsel dönüşümü başlattık.” KALICI GELİR KAYNAKLARI Büyükşehir Belediyesi Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye genelindeki her ilçe belediyesi gibi ciddi oranda gelir kaybı yaşayan belediyenin öz kaynaklarını oluşturmak için harekete geçtiklerini belirterek, “Çünkü bu kanun, ilçe belediyelerinin parayla bağını tamamen kesti. Gelen para, ancak işçi ve memur maaşlarına yetiyor. Tabi ki bu mazeret olamaz. ‘Bunu vatandaşa mazeret olarak sunamayız. Çözüm üretmemiz lazım. Bunun için belediyemizin kendi öz kaynaklarını oluşturmak için gelir getirici projeler geliştiriyoruz.” Dedi. TÜRK HAMAMI YAPTIRIYORUZ Kalıcı gelir sağlayacak projelerden birinin de buğday ve hayvan pazarı olduğunu belirten Pınarbaşı, "Buğday ve hayvan pazarının yerini taşıyoruz. Devlet Hastanesinin karşısında boşalan bu yerlere dükkanlar yaparak, belediyemize kalıcı gelir sağlayacağız. Hem kent içi park sorununu çözüp trafiği rahatlatmak, hem de belediyemize gelir sağlamak amacıyla otopark yapacağız." dedi. MAĞARALAR BUTİK OTEL OLUYOR Birecik Kalesinin çevresindeki mağaraları da butik otele dönüştürmeyi planladıklarının altını çizen Pınarbaşı, şöyle devam etti: “Fırat’ın incisi konumundaki ilçemizin konaklama noktasında eksikleri çok fazla. Bu konuda Birecik halkından çok fazla talep vardı. Bizde o bölgeleri butik otel düşünüyoruz. Önünden Fırat’ın aktığı, gerçekten güzel bir manzara olacak. İnsanlar doğayla baş başa kalacak. Artık herkes farklılık istiyor. Yani standartların dışına çıkıp, daha otantik ortamlarda tatillerini geçirmek istiyorlar. Bizde bu düşünceyle mağaraları butik otellere dönüştüreceğiz. Yine o otellerin yanından karşıya gidip gelecek bir teleferik projemiz
kafilelerinin Gaziantep’te veya Şanlıurfa’da konaklayacaklarını sanmıyorum. İlk tercihleri Birecik olacak. Birecik ekonomisi turizmle kalkınacak, halkımız için yeni bir gelir kapısı açılacak” diye konuştu.
var. Bunun ötesinde yine Fırat’ın üzerinde yaya bir köprümüz olacak. Yayaların yürüyebileceği, gezebileceği, güzel zaman geçirebileceği, özçekim yapabilecekleri yer olacak. Bunların dışında, Fırat Nehri üzerinde gemilerimiz turlara devam edecek. Bir olan gezi teknemiz iki oldu...” KONAKLAMA SORUNU ÇÖZÜLECEK Başkan Pınarbaşı, butik otellerin yanı sıra Fırat kenarında yapılacak büyük bir otelle konaklama sorununa kalıcı çözüm üretmeyi planladıklarını ifade ederek, “Bizim Fırat Nehri kenarında 57 dönüm yerimiz var. Orada bizden önce verilmiş bir restoran kiralaması var. Oraya tahliye davası açtık. Sonuçlandığında oraya yapişlet-devret modeliyle otel yaptıracağız. Bu bizim için çok önemli. Çünkü turist kafileleri geliyor, konaklama imkanı olmadığı için aynı gün gitmek zorunda kalıyor. Oteller yapıldığında Zeugma’nın yanı başında, Fırat’ın kenarında, doğayla iç içe konaklama imkanı dururken turist
ANADOLU
a
AKTÜEL 23
DOĞALGAZ GELİYOR Başkan Pınarbaşı, en önemli projelerinden birisininde ilçeyi doğalgaza kavuşturmak olduğunu, bunun için çalışmalara başlandığını belirterek, 2018'de tüm ev ve işyerlerine doğalgazın ulaşacağını kaydetti. Pınarbaşı, TOKİ konut projesi ile de ilçede ev kiralarının düşeceğini, insanların kira öder gibi ev sahibi olacaklarını kaydetti. Kentsel dönüşüme de dikkat çeken Pınarbaşı, 'Kentsel dönüşüm için 3 pilot bölge seçimi yapılarak, hazırlanan proje Şehircilik Bakanlığı’na teslim edildi” diye konuştu. TERSİNE GÖÇLE NÜFUS İKİYE KATLANACAK Belediye Başkanı M. Faruk Pınarbaşı, Birecik’i hem sanayi hem de turizm olmak üzere, iki koldan geliştirmeyi hedeflediklerini dile getirerek, şunları söyledi: “Organize sanayi bölgesinde büyük şirketlere önemli yer tahsisleri yapıldı. Bu işletmeler faaliyete geçtiğinde ilçede hızlı bir kalkınma hamlesi başlayacak. Bu hızlı gelişim, daha önce işsizlikten dolayı gurbete gidenlerin geri dönüşünü başlatacak. Bugün şehir merkezi 50 bin, köy nüfusumuz 48 bin kişi olmak üzere 98 bin nüfusa sahibiz. Tahminlerime göre OSB faaliyete başladıktan sonra çok kısa bir zamanda 200 bin nüfuslu bir ilçe durumuna geleceğiz. Çünkü burada çok büyük bir potansiyel oluşacak.” Başkan Pınarbaşı, söz verdiği projelerin yüzde 80’inin 2017 yılı sonuna kadar gerçekleşmiş olacağını sözlerine ekledi.
24-25-MUSTAFA TEPE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:15 PM
Page 1
KENT YAŞAM
ŞANLIURFA’NIN TRAFİK SORUNU YAKINDA ÇÖZÜLECEK Şanlıurfa’nın trafik sorunu her geçen gün büyüyor ve ilgili kamu kuruluşları sürekli bir çözüm arayışı içindeler. Sağlık-Sen dönem şube başkanlığı, MemurSen il başkanlığı ve Memur-Sen bölge başkanlığı yapmış olan Eyyübiye Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi MUSTAFA TEPE konu ile ilgili dergimize önemli açıklamalarda bulundu. RÖPORTAJ: MEHMET EMİN KUŞ Başkanım Sizi tanıyabilir miyiz? Merhabalar, adım Mustafa Tepe aslen Bozovalıyım, Akçakale’de doğdum. 1986 yılından itibaren kamuda sağlık sektöründe memur olarak çalışmaya başladım. 1995 yılında itibaren rahmetli Akif İnan hemşerimizin öncülüğünü yaptığı Memur Sen Konfederasyonuna Sağlık-Sen’in Urfa'daki 3 Kurucusundan birisi benim. SağlıkSen 2 dönem şube başkanlığı, Memur Sen İl Başkanlığı, Memur-Sen Bölge Başkanlığı yaptım. Sıkıntılı 28 Şubat sürecinde Memur - Sen bölge başkanlığı yaptım. 2014 yılında da Şanlıurfa’nın Büyükşehir olması ile beraber Eyyubiye ilçesinin belediye başkan adayı olarak müracaat ettik. Nasip son güne kadar başkan bizdik, son gün genel merkezin tasarrufu ile başka bir arkadaşın ismi önerildi saygıyla karşıladık. Daha sonraki süreçte de davet ve ısrar üzerine
belediye meclis üyeliği için Eyyubiye adayı olarak seçime girdik, halen Eyyübiye Büyükşehir Belediyesi meclis üyeliğim devam etmektedir.
konfederasyonum olan MemurSen’in Hem Türkiye'de hem de uluslararası alandaki çalışmalarını kıymetli buluyor, takdir ediyorum.
Sendika geçmişiniz var, sizce sendikacılık ve sendikalar hak ettiği değeri görüyor mu? Şimdi biz sendikacılık yaptığımız yıllarda yasa yoktu ve Başbakanlık Genelgesi uluslararası sözleşmeler İLO anlaşması Cenevre anlaşması vs. anlaşmalarına atıfta bulunarak dernek statüsünde bu isleri yapıyorduk. 2488 sayılı yasayla güvence altına alındı. Yani şu anda bizim başladığımız dönem ile şu anki durumu mukayese etmek gerekirse şu anki durum çok daha iyidir. Bundan daha iyisi de olabilir tabii ki… Bu durum kamu çalışanlarının ülkedeki gayri safi milli hâsılanın orantısıyla alakalıdır. Dolayısıyla Gayri safi milli hâsılanın yükseldiği oranda kamu çalışanlarının bu refahtan pay almaları sağlanacaktır. Sendikalar bu konuda iyi benim özelikle
Meclis üyelerinin görevi nedir bulunduğu şehre nasıl bir katkı sağlar? Meclis üyelerinin görevleri yasa ile belirlenmiştir. Her ayın ilk haftası ilçe belediyesinin grup toplantısı yapılır, arkasından meclis çalışmalarına geçilir. Gerek başkanlıktan gelen, gerek meclis üyeleri olarak tespit ettiğimiz sorunları önergelerle ve bu önerileri meclise taşıyarak, mecliste bunları tartışarak, ilçemiz halkına daha iyi nasıl hizmet yapabiliriz diye konuşuyoruz. Aynı durum büyükşehir içinde geçerlidir. Tabi kararları komisyonlara göre alıyoruz. Bu arada daimi encümen olduğum için her hafta bir gün daimi encümenlik görevimi yapıyorum. Çalışmalarımız sırasında halkımıza daha iyi hizmet sunmak için elimizden gelen gayretin en iyisini yerine getiriyoruz.
ANADOLU
a
AKTÜEL 24
24-25-MUSTAFA TEPE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:15 PM
Page 2
Tugay konusunda çalışmalarınız var mı? Bu konu hep gündemdedir. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Celalettin Güvenç zamanında belli bir aşamaya gelmişti. Tugay komutanlığı için yeni bir yer tahsis edilip alt yapı konusunda proje aşamasında bir ilerleme kaydedilmişti. Organize sanayi ve göbekli tepe bölgesinde yerler tanzim edilmişti. Bilindiği gibi tugayın yeri zengin bir yeşil alan ve şehrin göbeğinde olduğundan çok kıymetli bir yerdedir. Bu konuda belli bir aşamaya gelindi, hatta Cumhurbaşkanı’nın onayına sunuldu ve çalışmalar devam ediyor. Bu projeden vazgeçilmiş değil, hem grup hem de meclis toplantılarında söz konusu durum ara ara ele alınmaktadır. İlerleyen günlerde yapacağımız meclis toplantısında tekrar gündeme getirilebilir. Çevik kuvvet kavşağı ile ilgili son çalışmaları merak ediyoruz? Bildiğiniz gibi Şanlıurfa'nın trafik sorunu son yıllarda nüfus patlamasıyla beraber belli bir sıkışıklığa erişti. Demokrasi ve 15 Temmuz alt geçitleri de normalde projelendirilmişti. O Projeye müdahale edildi. Yonca modeli köprülü kavşak yapılacak. Karaköprü’de de yapılacak birkaç yerde geçitler vasıtasıyla şehir merkezinden çıkan otogar, havaalanı araçları ışıklara takılmadan geçip gidecekti, projenin ana teması buydu. Sanırım bahsettiğiniz yer ihale edildi. Üzerinde çalışılıyor, büyükşehir üzerine düşen görevi yapacaktır. Devteşti, Süleymaniye, Haleplibahçe, SSK caddeleri gibi bazı caddeler çok dar ve trafiğe çıkmak çile gibi bu konuda bir çalışma var mı? Yol genişletme çalışmaları istimlâk içerdiği burada bu konuya el atmak ve oradaki yapıları bertaraf etmek adına külfetli bir iş. Daha geçen ay ilçemizin bünyesinde bulunan 2 cadde için önerge verdim. Bunlardan biri SSK caddesi, diğeri ise Eyyüp Peygamber caddesinde yaşanan yoğunluktur. Bu iki cadde için verdiğim önergelerde Büyükşehir Belediyesinden aldığım cevap, bu çalışmaların devam ettiği ve ilgili bakanlıklarla görüşme halinde olduklarıdır. Tabi ki bu konuyu takip edeceğiz, sonuçta biz icra makamı değiliz. Bazı projeler makro düzeyde devasa projeler olduğu için burada belediyeyi de aşıyor. Burada kentsel
aday Urfa’mızda çevre yolu kaçınılmazdır. Hatta biz 2. Çevre yolu çalışmasını başlattık şu an. Allah’ın izniyle bu çalışmalar bu hızla devam ederse, 10 – 15 yıl sonra % 80 kent trafiğinin çözüleceğine inanıyorum.
dönüşüm gündeme gelebilir, belki de TOKİ devreye girebilir, ya da başbakanlıktan bir destek alınabilirse çalışma o şekilde yapılabilir. Ama dediğim gibi bu cadde ile ilgili konunun takipçisi olacağım. Çevik Kuvvet ile Evren Sanayi arasındaki çevre yolundaki son durum nedir? Biz oraya Kuzeybatı Çevre yolu diyoruz, bu yol özelinde istimlâk çalışmaları bitti. Evren Sanayiye ulaşmak üzereyiz. Tabi ki alt yapı itibariyle ama özel mülkiyet olan yerlerde istimlâk yapmak çokta kolay değildir. Vatandaş özel mülkü olduğundan, değeri örneğin 100.000 TL ise bir anda 1 milyon TL’ye çıkartabiliyor. Maalesef önümüzde böyle bir handikap var. Komisyonun belirlediği fiyatlar çoğu zaman vatandaş tarafından beğenilmiyor. Bu kez vatandaş mahkemeye başvuruyor. Bildiğiniz gibi bu süreç aylar, hatta yıllar alıyor. Yoksa çalışmalarımız hızla devam etmektedir. Özellikle metropol olmaya ANADOLU
a
AKTÜEL 25
Son olarak neler söylemek istersiniz? Özellikle son 15 yılda AK Parti iktidarlarıyla beraber insan hakları ve demokrasi konusunda epey bir yol kat ettik. Son süreçlerde yedi düvel etrafımızı kuşatmış, direk bizi vurmaya çalışıyorlar. Ortadoğu kan gölüne döndü. Ama milletimizin feraseti ve duyarlılığı bu kefereyi, bu oyunu bozacaktır. 15 Temmuzda millet nasıl ki iradesine, cumhurbaşkanına, devlete sahip çıktıysa bundan böyle devam edecektir Allah’ın izniyle. Milletimiz oyunu görmüştür, bundan böyle de Türkiye’nin önü açıktır. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Gençlerimize sahip çıkılmalı, eğitimlerini devam ettirmemiz lazım. Urfa için sosyal donatılar ve spor alanları oluşturmamız lazım. Meslek edindirme kurslarına ağırlık vermemiz gerekiyor. Özellikle bu çocuklara önem vermemiz lazım, çünkü uyuşturucu aldı başını gidiyor. Çok büyük bir tehlike Cumhurbaşkanımızın dediği gibi PKK kadar tehlikelidir. Bu uyuşturucu denen illeti bertaraf etmemiz lazım. Gardımızı alıp toplum olarak bilinçlenmemiz lazım. Çocuklarımız geleceğimizdir sahip çıkmalıyız. Bu vesile ile bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum, herkese saygılarımı iletiyorum.
26-ILAN-YETIMOGLU PETROL.QXD:Layout 1
10/13/17
11:14 PM
Page 1
Güler yüzlü ve tecrübeli personeli ile hizmetinizdeyiz...
YETİMOĞLU
PETROL
GAZİANTEP YOLU 11. KM ŞANLIURFA 0544
663 10 10
27-ILAN-YETIMOGLU RESTAURANT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:14 PM
YETİMOĞLU
Page 1
RESTAURANT
Taş Binası, Doğal Bahçesi ve Şelalesi, Mini Hayvanat Bahçesi ve Çocuk Oyun Parkı ile NEZİH BİR ORTAMDA Kendine has kebap çeşitleri Pide ve Pirzolası ile Güler Yüzlü Personelimiz ile Hizmetinizdeyiz
GAZİANTEP YOLU 11. KM ŞANLIURFA 0544 935 63 63
28-29-TEKTEK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:13 PM
Page 1
DOĞA
TEKTEK DAĞLARINI
MERAK EDİYOR MUSUNUZ?
ARAŞTIRMACI YAZAR: MİSBAH HİCRİ misbahhicri@hotmail.com Tektek Dağları, ilimizin 50 kilometre doğusundan Harran Ovası ile Viranşehir Ovası’nı birbirinden ayırarak kıraç ve yayvan tepeler halinde Suriye içlerine kadar uzanır. Kuzeyden güneye uzanan, susuz dağlar ile Karageçi arasında yayılmış bulunan Tektek Dağları güneye indikçe, Urfa-Mardin yoluna Çoban Deresi’nden geçit vererek, yarım bir çember gibi ilimizin etrafını sarar. Kıvrımlı bir dağ silsilesi olan Tektek Dağlarının en yüksek tepesi 801 metredir. Yaklaşık 60 kilometre genişliğindeki bu dağ silsilesinde doğal olarak yetişmiş bulunan Melengiç (menengiç) fıstık ve butum ağaçları 28 bin dönümlük bir alan kaplamaktadırlar. Bu dağların üzerinde çeşitli isimlerden oluşan “tepe” diye ifade edilen yükseltilerden oluşmuşlardır. Yumuşak kalkerden oluşan bu dağ silsilesi kimi yerlerde sertleşmiş mermer ANADOLU
a
AKTÜEL 28
28-29-TEKTEK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:13 PM
tabakalarına rastlanmaktadır. Rengi açık ve pembe olan bu taş şekline halk arasında Simsimi Taşı denmektedir. Bu dağlar üzerinde doğal olarak yetişmiş, öteden beri var olan melengiç ve butum ağaçları aşılanarak fıstık ağaçlarına dönüştürülmüşlerdir. Bu dağlarda doğal yetişen ağaçların Suriye’ye doğru uzanan kısmında 1950’ler den önce büyük bir kısmı yöre halkı tarafından kesilmiş, kırılmış, kimi ağaçlar kökten çıkarılmaktaydı. Bu ağaçlar buraya gelenler tarafından kömür yapılıp satıldığı gibi yakacak olarak da pazarlanmaktaydı. Kömür ve yakacak olarak kullanılan ağaçlar; çevre il ve ilçelere deve kervanlarıyla hayli zaman taşındığını köylüler anlatıyordu. Bakımsızlık ve ilgisizliğin yanında doğal yapıya acımayan çevre halkı, Tektek Dağlarındaki bu ağaçların büyük bir kısmının yok olmasına neden olmuşlardır. Yabani olarak yetişmiş olan menengiç, butum ve aşılanan fıstık ağaçları dışında asırlarca tarihe mekân olmuş, uygarlıklara sahiplik etmişlerdir. Bu dağlarda bu gün bilinen öteden beri göçerler ve çevre halkı tarafından kullanılmış birçok mağara ve su sarnıcı vardır. Tektek Dağlarının kapladığı alana halk arasında berriye (sahipsiz ) diye anılırdı. Bu gün sahipsiz bir karış toprağı yoktur. 1950’lerden sonra paylaşılan bu yerler, tarihte birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bunların halen izlerine, taş yapılarına rastlanmaktadır. Doğusunda Çimdin Kale, (Eski Kale) Kasr-el benat (Kızlar Sarayı) Çatalat (iki çatal), batı yöne ve Tektekler’in fıstıklarla kaplı alana doğru geldikçe, Bettik, Senem Mağara, Soğmatar, Şuaypşehri, güneye inildikçe Han-el Ba’rur, Çoban Mağaraları gibi kervansaray, antik kent kalıntıları ve tarihi mekânlar yer almaktadır. Ayrıca dünyanın belki de elle kazılmış en ünlü
Page 2
mağarası olan taş ocağı olarak kullanılan Bazda mağaraları bulunmaktadır. Bunları geçip dağdan çıkınca Harran Ovası ve Harran Harabelerine ulaşılır. 1960’larda bu dağları bölüşemeyen çevre köylüleri arasında kavgalar çıkmış, bunun önlenemeyeceğini anlayan duyarlı bazı köylüler öncülük edip, o zaman ilimizde bulunan Toprak Su Ekip Başmühendisliğine devredilmesine yardımcı olmuşlardır. Böylece Tektek Dağlarındaki doğal alan telef ve talan edilmekten kurtarılmış, ancak kültürel miras olan tarihi mekânlar işgal
ANADOLU
a
AKTÜEL 29
edilmekten kurtarılamamıştır. Bu doğal alanın Çevre ve Orman Müdürlüğünün sahiplenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu dağlardaki fıstıklıkların korunması için gözetleme kulübeleri yapılmış, koruma amaçlı görevliler tutulmuştur. Bu alanda gözetleme yerleri olmasına rağmen bu doğal hayat çobanların sürülerinden zarar gördüğü gibi köylülerin de “kışlık odun” adı altında ağaçları kırıp dökmektedirler. Tektek Dağlarının batısına düşen bir yerde Toprak-su tarafından bir istasyon yapılmıştır. Hafta sonları insanlar bu doğa harikası yeşil çam ve meyve ağaçları arasında dinlenme olanağı bulmaktadırlar. Bu dağlar çevre ovaları besleyen birer su kaynağı olma özelliğine sahip idi. Ancak şimdi; Tufan, Zakzuk, Çalkak, Rüstem, Celelhamar (Kırmızıkaya), Zahır, Alelhamet, Karahisar ve Keleşan Dereleri bir zamanlar bu dağlarda birer çağlayan iken, bu gün kışın küçük su gölcüklerini ancak barındırmaktadırlar. Bu çevrede oturan köylüler öteden beri kullandıkları sarnıçları bırakıp şimdi yer altına sondajlarla inerek içme ve tarımda kullanmak üzere su elde etmektedirler. Florası, faunası ile endemik hayvan türleriyle harika bir tabiat varlığı olan Tektek Dağları Milli Park veya Doğal Hayatı Koruma Alanı olma konusunda Şanlıurfa Vakfı Genel Merkezi bir dosya hazırlayarak Milli Parklar Genel Müdürlüğüne müracaata bulunmuş bununla ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Bu doğal alanı tabiata kazandırma ve görücüye çıkarma zamanı çoktan geçmiş durumda. Nesilleri tükenmiş olan keklikler, ceylanlar ve diğer yabani hayvanlar için cazibe merkezi haline getirilmesi gerekirken büyük bir yok oluşla karşı karşıyadır.
30-31-32-MEMOCAN.QXD:Layout 1
10/13/17
11:12 PM
Page 1
SANAT
Mehmet Yıldırım
İL
SANATÇILAR EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYORLAR! Ünlü olmak birçok gencin çoğu zaman hayallerini süsler. Patlayan flaşlar, istenen imzalar, mikrofonlar, sahneler ve lüks yaşam işin cazibesi olsa da içine girildiğinde olayların aslında o kadar da basit olmadığı anlaşılır. Üstelik çoğu zaman yetenek tek başına yetmez ve daha fazlası gerekir. O zaman da ne mi olur?
RÖPORTAJ: MEHMET EMİN YEŞİL Bu sorunun cevabını gelin MEMOCAN ismiyle yıllarca sahne alan Mehmet Yıldırım’dan dinleyelim: Kısaca sizi tanımak istiyoruz? Gerçek adım Mehmet, küçüklüğümden beri Memocan olarak anıldım. Tabi sanatçı olarak sahnede de kullandığım bir isimdir. Uzun yıllardır müzikle uğraşıyorum. 2007 yılında memurluğa atandım. Ondan sonra uzun bir süre sahnelere ara verdim. Bunun nedeni ise sanatçının hak ettiği değeri alamadığı yönündeki düşüncemdir. ANADOLU
a
AKTÜEL 30
Sinema sanatçılarının çoğu şu an açlıktan ölüyor, bazısı bakımsızlıktan, bazısı yoksulluktan… Ülkemizde sanatçı ve sanat ile uğraşan çoğu insanın emeğinin karşılığını alamadığını düşünüyorum. Çünkü dikkat ederseniz sanatla pek ilgisi olmayan ama zirve yapıp dünyanın parasını kazanan insanlar şu an piyasadalar. Ama sesiyle, performansıyla ve yaptığı çalışmalarla, hak ettiği değeri alamayan birçok sanatçı var. Sanatçılığı tam olarak 2007 yılında mı bıraktınız? Hayır! Tam olarak bırakmış değilim, memuriyete başladıktan sonra ikinci plana atmak
30-31-32-MEMOCAN.QXD:Layout 1
10/13/17
11:12 PM
Page 2
durumunda kaldım. Şu anda çeşitli programlarda ve sıra gecelerinde sahne alıyorum. Ayrıca 28 Eylül 2017 tarihi itibarı ile Kanal Urfa’da “MEMOCAN SHOW” isimli programlarım olacak. Dışarıdan talep aldığınız oluyor mu? Özellikle nerelerden davet alıyorsunuz? Önümüzdeki günlerde Kayseri ve İzmir’de program yapacağım. Arada bir dışarıdan gelen teklifleri de değerlendiriyorum. Peki, bu durum işinize engel olmuyor mu? Hayır, olmuyor. Çünkü hafta sonları programlarım oluyor. Ben sanatı sevdiğim için yapıyorum, yoksa emeğin karşılığı yok. Ama işimi sevdiğim için sorun etmiyorum. Sanatçılığa ilk başladığımdan beri para için yapmadım bu işi. Benim için para en sondadır. Kürtçe ve Türkçe parçalar söylüyorum. Bundan 10 yıl önce daha çok Kürtçe söylüyordum. Bu arada Urfa’da Kürtçe repertuarına en çok sahip kişi benim diyebilirim. Bunu çoğu insan bilir, fakat sıra geceleri formatı gereği Türkçe repertuarımı epey genişlettim. Şu an bir sıra gecesinde okunması gereken tüm türküleri okuyabilirim. Sadece Urfa değil, Karadeniz, İç Anadolu, Ege, Malatya yöresinden de çoğu türküyü rahatlıkla okuyabilirim.
piyasa yaptı, en çok dinlenen türkülerden birisi oldu. Türkü benimdir, türküyü Kahramanmaraş’ta bir düğünde okudum, hatta kuliste okudum, orada bağlama çalan bir arkadaşımız popstar’a çıktı o türküyü oradan aldı bir başka yerde okudu. Türküyü başkasının adına yazdı, noter tasdikini yaptı. İki yerde sözlerini değiştirdi. O ağladı ben ağladım yerine Yar ağladı ben ağladım yaptı. Türkü hala piyasada dinleniyor, o türkü benimdir. Türküyü ilk önce Celal Okudur, daha sonra Nevzat Soydan ve Sevgi Arslan okudu. Şu an noter tasdiki yapılmamış bir bestem daha var.
Müzik maceranız nasıl başladı? Aslında müzik insanla beraber doğuyor, insan doğduğu zaman, doğuştan olan bir yetenektir müzik… Bana göre ses doğuştan gelen bir yetenektir, birazda genetiktir. Örneğin sesi güzel olan insanları araştırsak ailesinde sanatçı olan birçok kişiyle karşılaşırız.
Bu türküler üzerinde bir hak iddiasında bulunmadınız mı? Bulunamadım, çünkü ispatım yoktu. Ama 2009’da Edessa TV’de okuduğum, 2010’da da bir yerde okuduğum video kayıtları var ama Edessa TV’de ki programın CD’sini alamadım.
Yaptığınız besteler var mı? Bestelerim tabii ki var. 2010 yılının başında bir türkü yazdım 9. Ayda ise bu hastaneye geldim. Şu an hayatta olan müdür yardımcısı Osman Elihoş ve Mehmet Akboru ile oturuyorduk. Bana dediler ki “madem sesin güzel neden bir türkü söylemiyorsun”. Bende onlara dedim ki “Valla bir türkü yazmışım ama korkudan her yerde söyleyemiyorum. Çünkü bazı türküler bir yerlerde söylendiği zaman sonra başkaları okuyor, sonra bakıyorsun ki piyasada kendi üzerine yazmış. Yar ağladı ben ağladım türküsü benimdir ama çoğu yerde kimseye söylemedim benim olduğunu. O türkü 3 sene önce
Peki, geleceği nasıl görüyorsunuz? Yani sanatsal olarak yozlaşmış bir kültür görüyorum. İnsanların gitgide kendi özünden koptuğuna şahit olmaktayım. Son zamanlarda türkülere karşı bir sempati var ama maalesef arka planda kaldığını düşünüyorum. Türkülerimiz hak ettiği yerde değil, türküler bizim özümüzdür. Evet, türkülerimiz hak ettiği yerde değil ama ben inatla türkü okumaya devam edeceğim… Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz, memurluğa devam mı? Tabii ki memurluğa devam ANADOLU
a
AKTÜEL 31
30-31-32-MEMOCAN.QXD:Layout 1
10/13/17
11:12 PM
Page 3
edeceğim ama benim türkülerden kopmam imkânsız. Çünkü ben sevdiğim işi yapıyorum. Dilim döndüğünce, nefesim yettiğince, hatta hastalıktan yataklara düşsem bile son nefesimde türkü okuyabilirim. Gerçekten türküleri seviyorum, o yüzden insanlardan tek bir şey istiyorum: “kendiniz için yapmasanız bile toplum için, geleceğimiz için sanatçılarımıza sahip çıkalım” ne olursa olsun, kim olursa olsun. Ben olmasam Ahmet olur, Hüseyin olur, fark etmez ama hak eden sanatçıya sahip çıkılsın. Türkiye’nin batısında yaşayan halkımızın Kürt sanatçılara, Kürtçe şarkılara ilgisi nasıl? 3-4 yıl öncesine kadar özellikle Urfa’da hiç Kürtçe bilmeyen insanların, gelip benim repertuarımdan şarkı sözlerini alıp, “abi Kürtçesiz olmuyor, sürekli Kürtçe istiyorlar” şeklinde talepleri oluyor. Örneğin ben Van’a sıra gecesi için gittiğimde Türkçe müzik olduğu kadar Kürtçe’de isteniyor, bu herkesin hakkıdır. Belki Hatay’a gittiğimizde 2-3 tanede Arapça istenebilir. 3 yıl öncesine kadar Kürtçe müziğe karşı bir sempati vardı. Biliyorsunuz Kürtçe okuyan birçok sanatçı çok sevilen, çok popüler durumdalar. Şiwan Perver, Kemal Ahmet, Ciwan Haco gibi sanatçılar TV’lere çıktılar, programlar, röportajlar vs. yaptılar. Sanatçı olmayı hayal eden gençlerimize neler önerirsiniz? Öncelikle kendilerini iyi bir şekilde yetiştirsinler. Damdan düşer gibi birdenbire popüler olmak ta bir adamın sonu olabilir. Çünkü bir ağacı tırmanırken bile adım adım tırmanmak lazım. Türkü birikimi, sahne birikimi, repertuar birikimi kısaca sanatla ilgili hangi dalda yükselmek isteniyorsa onunla ilgili gereken bilgileri almak gerekiyor. Yoksa falanca sanatçılar gibi popstar’a çıkıp 2 türkü okuyup, birinci olmak yetmiyor. Bana TV’ler de birinci olup ta piyasada devam eden bir sanatçı gösterebilir misiniz? Sebebi ise birikim yok. Neymiş efendim? Sesi güzel sahneye çıkmış. “Oooo 10 numarasın” gibi pohpohlamalar, gelen mesajlar vs. en büyük yanlışlardır. Neden derseniz: örneğin Ahmet’in aşireti var 10bin kişi, parası da var o da 10bin, etti 20bin kişi. Eee Memocan’ın akrabası az, parası da yok Ahmet alacak 100bin oy ben alacağım bin oy! Ama Memocan’ın
sesi diğerine göre daha iyi olsa da seçilemez. Bu yanlış bir şey, peki doğrusu nedir? Jüri “Sen gerçekten bu işi doğru yapıyorsun” dediği zaman işin doğrusu ortaya çıkar, gerisi hikâyedir...
ANADOLU
a
AKTÜEL 32
Sanat camiasına vermek istediğiniz bir mesajınız var mı? Bana göre birçok sanatçı en iyi yerde olması gerekirken dipte ve birçok sanatçı da hiç hak etmediği halde bugün zirvede. Son olarak şunu söylemek istiyorum: toplumun her kesimine vazife düşüyor. Ne olursa olsun kültürümüze, değerlerimize mutlaka sahip çıkmalıyız. Yabancıya da sahip çıkmalıyız ama önce kendi insanımızı korumalıyız. Ben her zaman derim: bir insana maddiyatta yardım ettiğimiz kadar maneviyatta da yardımcı olmalıyız. Birine para veririz ama paranın hükmü bir yere kadardır. Ama birinin yanında olduğumuzu hissettirdiğimizde o insana cesaret veririz.
33-RAGIP KARCI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:12 PM
Page 1
BİYOGRAFİ
Mehmet Ragıp KARCI (1945 - ...) Sinema yönetmeni ve şair. Siverek’li. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Farsça Bölümünü bitirdi. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. TRT’de kameramanlık yaptı. Yönetmen iken emekli oldu. Edebiyat, Mavera, Gelişme ve Hece dergilerinde şiir, hikâye ve çevirileri yayınlandı. Türkiye Yazarlar Birliği’nde şiir ve Osmanlıca dersleri verdi. Mehmet Ragıp Karcı, tabir yerindeyse bir koltukta kırk karpuz taşıyan cinsten. O saz ve türkü ustası, Osmanlıca hocası, şair, yazar, Sünni ve Nakşî, hatta Risale-i Nur talebesi, Alevi dedesi, film yönetmeni olarak tanımak mümkün... Davut Sulari, İsmail Daimi, Terzi Fehmi gibi saz ustalarından saz çalmayı öğrendi. 1966 yılında Türkiye çapında düzenlenen bir saz çalma yarışında Orhan Gencebay, Cinuçen Tanrıkorur ve Arif Sağ'ın ardından derece bile almıştır. Necip Fazıl Kısakürek'le de tanışan Karcı, şairin ölümüne yakın "Bana Urfalı o çocuğu, Memed'i bulun, bir sırrım var, ancak ona emanet edebilirim." diyerek kendisini çağırtmış, en yakınındakilere, hatta eşine dahi söylemediği sırrını ölümünden önce Karcı'ya emanet etmiştir. Karcı da "O sır benimle birlikte mezara gidecek" diyerek, bir bakıma Üstad’ın emanetine layık olduğunu göstermiştir. Türkiye Yazarlar Birliğince 2016 yılında "Tut Elimden Düşmeyelim" adlı şiir kitabıyla yılın şairi seçilen Mehmet Ragıp Karcı, İslami Akıma bağlı şiirler meydana getirirken, siyasal ve estetik anlayışını da Büyük Doğu ve Diriliş akımı ile geliştirdiğini söyleyelim. Halk şiiri ve klasik şiirden yararlandı. Kuyumcu titizliği ile usta işi şiirler meydana getirdiği şiirlerinde akıcı bir üslup hâkimdir. “Mehmet Ragıp Karcı’nın hem şiirinin, hem de ses yapısının arka planında divan şiiri ve halk şiiri vardır. Mehmet Ragıp Karcı’nın sözü dalgalandırarak tevarüs ettiği bir sesi çoğaltmaktadır. Bu işleme bir teknik gözüyle bakılabilirse, bu tekniği günümüz şiirinde en başarılı kullanan şair Mehmet Ragıp Karcı’dır.” Diyebiliriz. (Kaynak Osman Özbahçe) Günümüz insanının yaşadığı hayat problemlerini ve hayat içindeki duruşunu iyi gözlemleyen Karcı, bunları şiire ustalıkla taşıdı. Birçok genç şairin ellerinden tutup önlerini açmış, şiir ve şair meclislerinde tutunmalarına yardım etmiştir. Yerli olmakla övünen bu muhalif Şair, Nida Tüfekçi ile çalışmış, türküler söyleyip derlemiş; yeri geldiğinde Alevi dedeliği yapmış, sufi bir aydın. Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği yapmıştır. Yazan S. Ahmet KAYA
KÂİNATIN EFENDİSİNE
Eserleri Yeni Bir Sevda Süleymanı -şiir- (1986) Bir Başkasının Kitabı -şiir- (1996) Tut Elimden Düşmeyelim -şiir- (2016) Talan –hikâye- 1999 Dört Mevsim Ilgaz –belgesel- (1995) Yusufeli İçin Methiye-belgesel- (1998)
Bir de içimizde hasretin demirden parmaklarını Ak alnına yazdım hasret sözünü Söyleyelim aşk halinin azını Fırsat vermez felek görsek yüzünü Bin yıla döndürür bir saatleri… Mehmet Ragıp KARCI ANADOLU
a
Senin bir tek hatırana bütün aşklarımı bağışlayabilirim Kederli ve memnun türkülerimi çiçeklerimle, ağaçlarımla, gözyaşlarımla Övgüler geçirip damarlarımın karanlığından Sözlerin ve kalbimin el pençe divan durduğu bakışına Zamana ve toprağa dayayıp alnımı ve ellerimi Sen parmaklarından güneşler emziren çeşme, doyur beni… Denize açılmış gemiler ve yanlış analıkları kadınların Şarkıların seni bilmeyen tutsaklıkları Ragıb'ın bir leylâdan öbürüne yanık sevdaları Sonradan yazılmış defterler ve askılarda bırakıp kitapları Adın öpülecek aziz ve emin… Sen kadim âşıkların Leylâsı Sevda sözlerinin öksüz ve yetim hükümdarı Büyütüp ellerinle kalbinin arasını tutan sesleri Gel köle kıl kendine buyur beni… Gün gelir uçmaz olur turnaları göllerimin İnsanlar ve defineler çıkarlar toprağın derinlerinden Ben oralarda sevdana ve terlere bulanmış bir adam Şimdilerde kimse bilmez aklımdan geçenleri Yalnız sen yanı başında dünyanın ve insanların Ateşin, suların ve hesabın karanlığında kayır beni… Yalnız sana yazılmış şiir Bilmem ne yükünün kervanı geldi Şiirime düştü kuş ağıtları Dedi gam dağıdır Kerem yükledi Al kana boyadı ak kâğıtları… Güvercin pırıltılarından düşler çıkarmanın ustası Adımı bir bakışta değiştiren elem Yâni dağ gibi yüreklerle söyleşen şiir Çeşmelerden düşler çıkarmanın ustası Bir buluttan alıp ötekine damlayan hüzün… Ellerini göğsüme uzat al içimi değiştir Ellerini ellerime almadan Yüreğinin hallerini sormadan Düşler görüp huylarını bilmeden Yoluna düşürdüm sözden atları… Büyüttüğün sevda ağıtlarını unut türküler söyle Sesini şiirlere söylet, şiirlerine hasretini Düşlerinde yeni sabahlar gör Yanına ister beni al ister şiirlerimi Her söz sana uzatır kendini… Şiirdeki her ses senin Seni söylemeye daha vakit var Seninle kaldırmaya şiirin duvaklarını Elini arar sabrın kırk düğüm ötesinde yeşeren Yaşamayı eteklerinden tutar sesindeki ışık…
AKTÜEL 33
34-35-36-37-KAPAK HABERI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:11 PM
Page 1
KAPAK
BU MEMLEKETE LAF DEĞİL, İCRAAT LAZIM! Merhaba Sevgili Okurlarımız! Eylül-Ekim özel sayımızın kapak konuğu Kişisel Gelişim Eğitmeni ve Gizli Güç kitabının yazarı Sayın MEHMET EMİN YEŞİL oldu. Aynı zamanda Anadolu Aktüel Dergisinin de kurucusu olan YEŞİL, yıllarca Şanlıurfa ve Türkiye’nin çeşitli illerinde kişisel gelişim eğitimleri ve seminerleri verdi. Özellikle iletişim konularında yaptığı çalışmalarını keyifli ve sıra dışı yapan şey ise günlük hayattan ve gerçek yaşamdan verdiği örneklerle dolu olması…
MEHMET EMİN YEŞİL
Anadolu Aktüel dergisinin kısa sürede ortaya koyduğu başarının arkasındaki emektarlardan söz ederken özellikle bir isme değiniyor ve “Dergimizin ilk sayısından itibaren yanımızda duran, bizi destekleyen, elinden gelen her türlü fedakarlığı göstermekte asla tereddüt etmeyen Kıymetli Dostum İşadamı Sayın ABDÜLHAMİT ÇİFTÇİ’YE çok şey borçluyuz” diyor…
ANADOLU
a
AKTÜEL 34
34-35-36-37-KAPAK HABERI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:11 PM
Page 2
Bu memleketin lafa değil icraata ihtiyacı var diyen YEŞİL; “Memleket siyasi, iktisadi ve kültürel birçok konuda sıkıntılarla boğuşuyor. Etrafımız ucuz kahramanlarla dolu. Başım üstüne, gözüm üstüne deyip verdiği sözleri kulak arkası etmeyi siyaset sanan acizler var. Baktığınızda herkes her alanda bilgi sahibi, hepimiz her şeyi biliyoruz. Ama her şeyi bilen hiçbir şey bilmiyor demektir.” İfadelerini kullandı… RÖPORTAJ: MEHMET EMİN KUŞ FOTOĞRAFLAR: HANİFİ AYDIN Merhabalar Emin Bey, okurlarımız için biraz kendinizden bahseder misiniz? Merhaba değerli dostum. Tabii… Aslen Şanlıurfalıyım. Arap asıllı bir anne ve babanın evladıyım. İyi kalpli ve merhametli bir eşim, Zeynep, Hayrunnisa ve Ali Mirza adında üç çocuğum var. Önce Şanlıurfa Aktüel adıyla yayım hayatına girdiğimiz, sonra çalışmalarımızın kapsamını genişlettiğimiz için adını Anadolu Aktüel olarak değiştirdiğimiz derginin kurucusuyum. Kişisel gelişim alanında eğitim ve seminer çalışmaları yapıyorum. Okumayı, yazmayı, yeni insanlarla tanışmayı çok seviyorum. Yayımlanmış “Gizli Güç” adında bir kitabım var. Şu an topluluk önünde konuşma ile ilgili yazmaya devam ettiğim bir kitap daha var.
içeriyor. İçinde hem iş hem de sosyal hayatımızda işimize yarayacak, günlük hayatımızda insanlarla iletişimimizi kolaylaştıracak birçok konu var. Kitabı yazarken günlük hayattan bolca örnekler verdim ve sohbet tadında sade bir dil kullandım. Amacım, okumayı keyifli bir hale getirmek ve yaşadığımız iletişim çıkmazlarına kapılar aralamak oldu… Hangi konularda eğitim ve seminerler veriyorsunuz? Yaptığım çalışmaların çoğu iletişim üzerinedir. Başlıklar halinde söylemek gerekirse: Beden dili, Etkili konuşma, Liderlik, Hitabet - Sunum becerileri ve Yaşam koçluğu bunlardan bazılarıdır. Tabi bu konular da kendi içinde bölümlere ayrılıyor ve hitap ettiğimiz kitlenin çeşitliliğine göre değişiyor. Eğer katılımcılarımız özel veya tüzel bir kurum çalışanları ise onlara özgü spesifik çalışmalar
BEDEN DİLİ SÖZSÜZ İLETİŞİM SANATIDIR! “Gizli Güç” isimli kitabınız neyi anlatıyor? Bizim doğuştan sahip olduğumuz ilk iletişim aracını yani beden dilini anlatıyor. Beden dili sözsüz iletişim sanatıdır. Yüz yüze iletişimde etkisinin kelimeler ve ses tonundan çok daha fazla olduğu vücut dili ile ilgili özel bilgiler
hazırlıyoruz. Yani bir kurum veya işletme bizden personel eğitimi talebinde bulununca, bir analiz çalışması yaparak oraya özgü bir program hazırlıyoruz. Yöneticilerle yaptığımız işletme analizleri ve ilgili yeri “Gizli Müşteri” olarak bizzat ziyaret edip, ihtiyaç ve eksiklikleri yerinde tespit ettikten sonra eğitimleri başlatıyoruz. Genelde kimler sizden eğitim veya seminer talebinde bulunuyor? Şahsi gelişimine önem veren insanlar başta olmak üzere: iletişim becerilerini geliştirmek isteyenler, yeni bir meslek edinmek ve hem
ANADOLU
a
AKTÜEL 35
34-35-36-37-KAPAK HABERI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:11 PM
Page 3
kendine hem de çevresine faydalı olmak için açtığımız özel programlara katılanlar oluyor. Bunlar Yaşam Koçluğu ve Beden Dili Eğitmenliği gibi sertifikalı programlardır. Siyasetçiler ve politikaya ilgisi olanlar, topluluk önünde rahat bir şekilde konuşmak isteyenler, üst düzey yöneticiler ve iş insanları, kurumsal bir yapıya kavuşmak ve personelini eğitmek isteyen şirketlere çözümler üretiyoruz. KURUMSALLIĞA OLAN İLGİ ESKİYE NAZARAN DAHA İYİ Şanlıurfa’da kurumsal çalışmalar yaptığınız şirket ve kurumlar var mı? Evet, bazı kurum ve şirketler için yaptığımız çalışmalar oldu. Hali hazırda süren programlarımız da var. Eskiye nazaran Urfalı yöneticiler de artık bu konulara karşı daha duyarlı. Özellikle müşteri memnuniyetine önem veren şirketlerin sayısı oldukça fazladır. Geçtiğimiz hafta Büyükşehir Belediyesinin sosyal tesislerinde görev alan personellerine iletişim ve motivasyon eğitimleri verdim. Önümüzdeki haftalarda İl Müftülüğünün koordinasyonunda İmam-Hatip olarak görev yapan din adamlarına hitabet ve sunum becerileri eğitimi vereceğim. Şanlıurfa’daki iş yaşamını ve işletme anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslında Urfa’nın iş dünyası iki tane sorunla boğuşuyor: biri kalifiye personel eksikliği, diğeri ise birçok işletmenin aile şirketi olması... Kalifiye personel yetiştirme konusunda bizler çözüm üretebiliriz ama aile şirketi
olmanın verdiği sıkıntılar kurumsal bir yapıya kavuşmakla mümkün olabilir. Çünkü aile şirketlerinde duygusal kararların verdiği zararlar ve işletmeyi kişiye bağımlı olmaya iten önemli sebepler var. Tabii memleketimizde kurumsallıktan söz ettiği halde kurumsallıkla alakası olmayan birçok şirket ve kurum da var ama ben ileriyi daha iyi görüyorum, en azından öyle olmasını ümit ediyorum… ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ KİŞİSEL GELİŞİME İLGİM VAR Emin Bey, Kişisel Gelişime olan ilginiz nereden geliyor? Çocukluğumdan beri insan davranışlarına olan bir ilgim ve merakım olmuştur. Babam, büyüklerin bulunduğu meclislere katılmayı çok önemser ve ben çocukken yanında götürürdü. Yaşıtlarım böyle yerlerde sıkılırdı ama
ben keyif duyardım. Kalabalık bir aileye mensup olduğumuz için de bu fırsatlar çok çıkardı ve sürekli babamın yanında bulunmaya çalışırdım. Topluluk içinde konuşan insanları izlemeyi ve dinlemeyi çok severdim. Babam ve amcamı özellikle takip ederdim çünkü onların konuşması, hitabeti beni etkilerdi. Bundan dolayı özellikle köy odalarında kurulan meclislere katılmak için can atardım. Orada büyüklerimin güzel hallerini, davranışlarını ve üsluplarını örnek alırdım. Hatta bazen kafama takılanları babama sorardım: “Bir adam konuşunca herkes susup dinledi ama başka biri konuşunca pek ilgi yoktu, insanlar kendi aralarında sohbet ediyorlardı, bunun sebebi nedir?” Babam da bu sorularımı eve dönüş yolunda bir yol arkadaşı gibi sabırla cevaplardı. Kişisel gelişime olan ilgim çocukluğumdan beri var diyebilirim. Biraz da Anadolu Aktüel hakkında konuşalım mı? Bu derginin benim için çok özel bir yere sahip olduğunu söyleyebilirim. Biliyorsunuz Şanlıurfa’nın aktüalite alanında aylık yayım yapan tek dergisiyiz. Baskı ve tasarım kalitemiz çok iyi. Advertorial çalışmalarımız özgün ve yine oldukça kaliteli. Çok güzel işler başardık. Şehrimizin birçok sorununu gündeme taşıdık. Sesini duyurmak isteyenlerin sesi olduk. Halktan da çok güzel yorumlar alıyoruz. Herkes dergimizi çok beğeniyor. Daha ilk sayımızda sayısız tebrik telefonları ve mesajları aldık. Bu sonuçlar bizi motive etti ve her sayımızda yaptığımız işlerin kalitesini artırmaya gayret ettik. Bu açıdan halkımıza çok teşekkür ederim.
ANADOLU
a
AKTÜEL 36
34-35-36-37-KAPAK HABERI.QXD:Layout 1
10/13/17
EKİBİME ÇOK ŞEY BORÇLUYUM! Dergi kısa sürede büyük beğeni topladı bunu neye borçlusunuz? Öncelikle dergimizin ilk sayısından itibaren yanımızda duran, bizi destekleyen, elinden gelen her türlü fedakarlığı göstermekte asla tereddüt etmeyen Kıymetli Dostum İşadamı Sayın ABDÜLHAMİT ÇİFTÇİ’YE çok şey borçluyuz. Ayrıca Ekibime de çok şey borçluyum. Başta Yazı İşleri Müdürümüz olarak siz Mehmet Emin Kuş, Görsel Yönetmenimiz Güngör Yılmaz, Baskı Uzmanımız Metin Çay, Fotoğraf Sanatçılarımız İsmail Şahinalp ve Hanifi Aydın ve diğer arkadaşlarımızın özverili çalışmalarına
11:11 PM
Page 4
borçluyuz. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim. LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ Ulusal kalitede yaptığınız bu çalışmaları yaparken zorluklarla karşılaşıyor musunuz? Güzel ve kaliteli işlerin arkasında büyük emekler ve zorluklar mutlaka vardır. Haliyle biz de zorlanıyoruz. Bir kere aylık 3 bin adet tirajı olan dergimizi halkımıza ücretsiz dağıtıyoruz. Baskı, tasarım ve dağıtım giderlerimizi de reklam ve tanıtım çalışmalarımızla karşılıyoruz. Bu konuda güçlü bir destek göremedik. Reklam veren işletme sahiplerinden de ilan bedellerini
ANADOLU
a
AKTÜEL 37
alana kadar canımız çıkıyor. Oysa kağıt, baskı, nakliye ve dağıtım giderlerimizi peşin karşılamak zorundayız. Bir çok sayıda masrafları karşılamakta zorlandık. İnsanlar önce güzel şeyler söylüyorlar; “Bize ne düşerse başüstüne, yanınızdayız, destekleyeceğiz vs” ama iş icraata gelince bu sözler maalesef yerine getirilmiyor. Bize halk kahramanı muamelesi yapılıyor ama lafla peynir gemisi yürümez… MEMLEKET SİYASİ, İKTİSADİ VE KÜLTÜREL SORUNLARLA BOĞUŞUYOR! Başka neler söylemek istersiniz? Bu memleketin lafa değil icraata ihtiyacı var. Memleket siyasi, iktisadi ve kültürel birçok konuda sıkıntılarla boğuşuyor. Etrafımız ucuz kahramanlarla dolu. Başım üstüne, gözüm üstüne deyip verdiği sözleri kulak arkası etmeyi siyaset sanan acizler var. Baktığınızda herkes her alanda bilgi sahibi, hepimiz her şeyi biliyoruz. Ama her şeyi bilen hiçbir şey bilmiyor demektir. Aslında söyleyecek çok şey var ama bazen susmak konuşmaktan çok şey anlatır! Ancak temennilerimiz olabilir. Memleketimiz, ülkemiz, İslam dünyası ve geleceğimiz olan çocuklarımız için barış, huzur ve mutluluk dolu yarınlar dilerim. Biz de Anadolu Aktüel Dergisi Ekibi olarak şehrimize ve ülkemize bu güzel eseri kazandırdığı için Kurucumuz Sayın Mehmet Emin Yeşil’e teşekkür ederiz.
38-ZANAAT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:11 PM
Page 1
ZANAAT
URFA’DA SON KEÇE USTASI İKİ KADIN ANADOLUDA diyerek Şanlıurfa’ya gittiğimizde, zanaatları merak ettik. Keçeden bahsettiler. Urfa’da son keçe ustası. Yüksek duvarlı dar sokaklardaki dükkanını bulduk ama kendi yoktu. Banu ve ben kafaya koymuştuk. Beklemeye karar verdik. Komşusu terziye sorduk. Hemen keçeciyi telefonla aradı, ne zaman geleceğini öğrendi. Bizi misafir etti, çay ısmarladı. Telefonlarımızı şarj ettik. Umarım bu yazım O’na da ulaşır, misafirperverliği için tekrar teşekkür ederiz. Kadim kent Urfa’nın son keçe zanaatkarı Ramazan Usta geldi. Yetmiş yaşlarında. Neredeyse on yaşından beri yaptığı mesleğini anlatırken hala heyecan duyuyor. Hallaç yayı çok eskilerden. Kim bilir hangi ustalar dokundu, Bu yay, yünü ipek gibi atarmış. Elinde kala kala iki tane kalmış. Yayın kirişi bağırsaktan olurmuş, eskiden Konya’da yapılırmış. Fakat şimdilerde ne arayan, ne soran varmış. Gözlerini yere indirerek öyle bir ifadeyle söyledi ki
bunu, içimiz burkuldu. İlk keçenin hikayesi şöyle. İran’ın Horasan şehrinde doğan Moiz adında biri varmış. Kuzu yünlerini yayla açtıktan sonra bir araya getirmeğe çalışmış. Bastırmış, sıkıştırmış ama yine dağılmış. Üstünde ayaklarıyla gidip gelmiş ama nafile, yün yine birbirine bağlanmamış. Ağlamaya başlamış. Gözünden akan yaşlar yünlere düşmüş. Bakmış ki yün birbirine yapışıyor. Daha fazla su getirmiş. Yünü elleriyle, göğsüyle yoğurmuş ve keçe yapmayı başarmış. Moiz evliya gibi mübarek bir insanmış. Mekke’ye gitmiş. Müslüman olmuş. Anlatıyor, biz dinliyoruz. Yerel şivesiyle konuşuyor ama rahatlıkla anlıyoruz. Zaten kulağa hoş geliyor. Keçe özellikle sıcak suyu çok severmiş. Hamamda daha güzel yapılması bundanmış. En iyi keçe, kuzu yününden hem de beş aylık kuzudan olurmuş. Tüylerinin ne uzun, ne kısa olduğu bu dönem idealmiş. ZANAAT YOK OLUYOR! Ramazan usta, bir başına. Koskoca ANADOLU
a
AKTÜEL 38
geleneksel bir zanaat yok oluyor. Öğrenmek isteyen kimse kalmamış. Para kazandıran bir meslek olmadığı için gençler yönelmiyormuş. Keçeciliğin hikayeleri, el becerisi, özel aletleri, püf noktaları bana göre yaşayan kültürel miras Ramazan Ustada bekliyor. Yapılacak şey, hem kültürel mirası onurlandırmak, hem de gelecek kuşaklara zanaatin aktarılması için ön ayak olmak. Bir kişinin sahip çıkması yetmez. Urfalılar, kadim kentlerindeki bilgiyi geleceğe aktaracak girişimleri yapacaklardır, buna gönülden inanıyorum. Bu yazımı kısa tutacağım. Değerlerimiz, alın terimiz parmaklarımızın arasında. Tutabiliriz ya da kayıp gidebilir. Ramazan usta altmış yıl keçe üretmiş. Bedeni yorulmuş. Heyecanı hala taze. Çok değerli bir bilgi hazinesi. Bir miras.
Ramazan usta ile iletişime geçmek isterseniz: 0 546 443 65 10 Zenginliklerimizin değerini bilmek dileğiyle, Armağan
39-MEHMET EMIN KUS.QXD:Layout 1
10/13/17
11:10 PM
Page 1
MEHMET EMİN KUŞ ŞAİR YAZAR
TOPLUMDA AHLAK BİLİNCİ Toplumları ayakta tutan; ahlak, vicdan, maneviyat, karşılıklı sevgi, saygı ve inançtır. Bunlar insanlık için vazgeçilmez unsurlardır. Fakirlik ve yoksulluk içinde yaşayan toplumlar huzurlu olabilir. Ancak bu saydığımız unsurlardan uzaklaşanlar, hiçbir şekilde huzurlu yaşayamazlar. Ahlak ve vicdan vazgeçilebilecek şeyler değildir. İstenildiğinde alınan, isteyenin alacağı, istemeyenin almayacağı keyfi bir hareket değildir. Tüm insanlar ve insanlık için bir mecburiyettir, ahlak ve vicdan… Bugün olayların derinine ve arka planına baktığımız zaman, yaşanan sıkıntıların çoğunun kötü ahlak ve maneviyattan uzaklaşmaktan kaynaklandığını görüyoruz. Esasen ahlak; toplumların dinamiğidir. Ahlaksız toplumlar uzun süre ayakta kalamazlar. Hakeza ahlak ile vicdan arasında kuvvetli bir bağ vardır. Adeta ikiz gibidirler, birbirlerini tamamlayan iki parça gibi… Güzel ahlak sahibi bir insanın vicdansız olması düşünülemez ve bu mümkün değildir. Ailenin evde olmadığı sırada yatağın üzerinde yatan 10 aylık bebeği yastıkla döven bakıcının kamerayla görüntülenmesi hangi vicdana sığar? Küçücük bir bebeği dayakla öldürecek bir kadından ahlak ve vicdan sorulur mu? Sağlıklı, sakin ve korkusuz yaşayan bir toplum için ‘temiz’ yürekli insanlar lazım. Toplumun her bir ferdi temiz ahlaklı olmadan tüm toplum rahat ve güven içinde yaşayamaz. Temiz demek, üstü başı temiz olan, güzel kokular, parfümler sürmüş olanlar demek değildir. Temiz olmak; ahlaklı, vicdanlı, yalan söylemeyen, dürüst anlamı taşır. Buna kötülükten arınmış olma da diyebiliriz. Bazen hamilelik döneminde annelere sorulur: “Kız mı, erkek mi istiyorsun?” diye. Verilen cevap genellikle şöyledir: “Sağlıklı, iyi huylu, ahlaklı, hayırlı bir evlat olsun yeter.” Yani güzel ahlak sahibi ve vicdanlı olması kast edilir.
Zira ahlak, kişinin vicdanı ile hesaplaşmasını, toplumsal vicdan ise toplumun kendisi ile hesaplaşmasını gerekli kılar. Ki vicdanı ile hesaplaşan kişi ve dolayısıyla toplum, daha az hata yapar ve suç işler ve o zaman daha çok huzur ve güven olur. Toplumun huzur ve güven içinde yaşaması ahlaklı ve vicdanlı fertlerle mümkündür demiştik. Ahlaklı ve vicdanlı fert ve toplumların yetişmesi için de ahlaka, vicdana, etik kurallara ve hukuka önem veren ve bunların tesis edilmesi için ne gerekiyorsa yapan bir sisteme ihtiyaç vardır. Çünkü toplumlara yön veren, şekil veren en güçlü mekanizma sistemdir. Bir sistem her şeyden çok hak-hukuk, ahlaki değerler ve vicdan gibi toplumsal bağlantıları yücelten ve vazgeçilmesi mümkün olmayan dinamikleri her şeyden -çok ama çok- önemsemiyorsa orada sorun var demektir. Sistem tüm enerjisini ve maddi gücünü bu değerlerin tesisi ve bu kavramların, doğru anlaşılması, yaşanması ve ayakta tutulması için harcamadıkça; toplumun tüm kesimlerinde ahlak ve vicdanın hâkim olması mümkün değildir. Allah’ın Resulü Muhammed aleyhisselam; “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” ve “bir ANADOLU
a
AKTÜEL 39
anne babanın evladına bırakacağı en güzel miras; güzel ahlaktır” buyurarak, ahlakın ne derece önemli olduğunu vurgulamıştır. Güzel ahlaka ve bilinçli vicdana sahip olan bir kişi; Adam öldür(e)mez Yalan söylemez Rüşvet yemez Hak-hukuk bilir Saygılı ve edepli olur Vatan-millet-insan derdi olur Irk, renk, dil-din ayrımı yapmaz Toplumsal fitnelere sebep vermez Trafikte terör estirmez İnsanlara korku vermez (emin olduğu için) Bu maddeleri uzatmak mümkündür. Ancak sanırım konunun anlaşılması için bu yazdıklarımız yeter de artar. Çünkü atalarımız; “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul -zurna az demişler” bu yüzden sözü fazla uzatarak sizi sıkmak istemiyorum. Şunu bilelim ki; ahlak ve vicdan konusunda kimse “ister alırım ister almam, kimse bana karışamaz” diyemez. Herkes toplumsal güven ve huzurdan sorumludur. Herkes -olumlu ya da olumsuz- bir şekilde mutlaka topluma katkıda bulunuyor. Bu yüzden olumlu olabilmesi için ahlak ve vicdan şart, diyoruz.
40-EL RUHA CAY.QXD:Layout 1
10/13/17
11:10 PM
Page 1
TANITIM
EL RUHA ÇAY
Mustafa CATIN
Şanlıurfa’nın eski isimlerinden biri olan EL RUHA ismiyle kısa sürede çay tiryakilerinin beğenisini toplayan EL RUHA ÇAY, her geçen gün büyüyen bir müşteri kitlesine hizmet etmeye devam ediyor. Çay deyince akla ilk gelen isimlerden biri olmayı başarmış olan bu marka, Akbey Tarım, Gıda, Ithalat ve Ihracat Sanayi ismiyle satış faaliyetlerini sürdürmektedir. Üretim Fabrikası Şanlıurfa 1. Organize Sanayi Bölgesinde bulunan El Ruha Çay, satışlarını Şanlıurfa Toptancılar Sitesi (ŞUTİM) adresinde bulunan satış merkezinden yapmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin çeşitli illerine şubelikler vererek satış ağını genişletmeyi sürdürmektedir. Mustafa CATIN önderliğindeki Catın Kardeşler Grubu; “Hızla dünya markası olma yolunda ilerliyoruz” diyerek, taklitlerinden kaçınılması,
hileli ve uygunsuz ürünlere karşı dikkatli olunmasını istedi. El Ruha Çay’ın lezzet sırrını ANADOLU
a
AKTÜEL 40
sorduğumuz Mustafa CATIN, şöyle konuştu: Ürünlerimiz kendi bünyemizde Sri Lanka’dan (ekstra ceylon) özenle seçilerek ithal edilip gerekli kontroller yapıldıktan sonra, sağlıklı ve hijyenik koşullarda, tam otomatik makinelerle el değmeden paketlenerek ithal çay severlerin beğenisine sunulmaktadır. Çayın tat ve kalitesinin korunması için gıdanın özelliğini koruyan, ısı, ışık ve nem’e karşı koruyucu alüminyum paket ve karton kutu ambalajı kullanılmaktadır. Ürünlerimiz, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın izni ile üretilip pazarlanmaktadır. İthalat ve paketleme aşamaları “Çay-Kur” ve “Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda Kontrol Şube Müdürlüğü” kontrollerinden geçmektedir. Kurumsal web sitemiz üzerinden Türkiye’nin her yerine kargo ile toptan satış yapmaktayız. Perakende ürünlerimiz yerel ve ulusal birçok perakende satış noktasında ve e-ticaret sitelerinde 5kg, 1kg, 500gr ve 250gr’lık paketler halinde satışa sunulmaktadır.
41-ILAN-KOSK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:09 PM
Page 1
KÖŞK OCAKBAŞI
İDDİA EDİYORUZ! HİÇ BÖYLE BİR LEZZET TATMADINIZ
0414 314 68 68 -0542 763 53 40 Veysel Karani Mahallesi/ŞANLIURFA
42-MISBAH HICRI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:09 PM
Page 1
MİSBAH HİCRİ ARAŞTIRMACI - YAZAR
NEDİR BU URFALILARIN URFALILARDAN ÇEKTİĞİ? Urfalılar hep birbirlerinden zarar görmektedirler. Düşmanlık, yoksulluk, cahillik, servet edinme hırsı, şehrin gelişmesi önünde büyük bir engel. Dolaysıyla seçilmişi ile atanmışıyla Urfalılar Urfalılara çektirmektedirler. Urfalıları tanımak için hasletlerine, hasretlerine, düşüncelerine, meraklarına, acılarına sevinçlerine bir bakınız. Hep eskilerin arayışı içindedirler. Hepimizin bildiği bir söz var. Eskiden hayır gelseydi bitpazarına nur yağardı. Urfa’ya coğrafi sınırları ile bir bütün alarak. Gelin hep beraber düşüncelerimizi yargılayalım, inançlarımıza ne kadar sadık olduğumuzu sorgulayalım ve vicdan muhasebesi yapalım. Çıkan tabloda hep beraber nedir birbirimizden çektiğimiz diyeceğiz. Bu anlamda toplumda hayli fıkralar anlatılır, kıssadan hisse alma adına. Bu fıkra ve kıssalar zaman ve mekân içinde değişik versiyonlara dönüştürülür. Bazen bir şehir halkına, bazen bir millete, bazen meslek mensuplarına mal edilir. Hoşgörünüze sığınarak devam ediyorum. Günlerden bir gün profesörün biri zooloji âleminde akrepler üzerinde çalışma yapmaktadır. Bir adada bakar ki akrepten geçilmiyor. Girip girmemekte tereddüt eder. Ancak incelemeler yapması gerektiği için, bilimsel verilere ulaşmak için her tehlikeyi göze alması gerekmektedir. Akreplerin arasına girer, gördüğüne inanamaz. Kocaman dokuz boğum akrepler kimseye zarar vermiyor, birbirlerine zarar vermekten başka… İşte bizim de zararımız birbirimize olduğu yetmiyor şehrin gelişmesi, modernleşme anlamında da adım atamıyoruz. Bir birimize verdiğimiz değer gelip gidenlere verdiğimiz kıymetin yanında haddi var hesabı yoktur. Onun için “Urfa’ya gelen ağlar, giden ağlar” diyoruz ya! Ben Urfalılar için “acayip insanlar” desem beni yadırgamayın. Elimde ne elek, ne kalbur var, eleyip seçemem. Çağdaş olmanın gereği, medeni denilmesi anlamında evrimleşme geçirmeleri gerektiğine inanıyorum. İnsanlığın bütün erdemlerini bedeninde taşıyanlara saygı duymak insanlığımızın gereğidir. Ya bunların dışında kalanlar. Bir daireye bir müdür atanacak her milletvekili bir taliplisi ile gelir. Üç kişi bir kişi üzerinde uzlaşmayınca hopala gökten düşercesine bir müdür atanır. Kim kaybediyor, biz..
Bunlar değilmi ki yıllardır “Urfalının terazisi Urfalıyı hafif tartar” diyen? İşte yıllardır belediye hizmetlerine hasrettik demek ki şimdiye kadar gelen Urfalı belediye başkanları Urfalıları kale almadıkları için, “bunlar yaşam nedir bilmiyorlar dünyadan haberleri yok” deyip yan gelip yatmışlar. Bizleri yıllarca böyle avutmuşlar. Şimdi kaban, paskel de artık ağır geldikleri belli. Peki, bu belediye… Ya hükümet kanadı? Ya atanmışlar ne âlemde? Son yıllarda hep yoğun bir eğilim içindeyiz. “Urfa’nın sahibi yok” diye… Peki, şehirlere kim sahiplik yapar? Kendine güvenen insanlar yapar. Onlar da meydana çıktıklarında günlük menfaatlerimize ters düştükleri için onları sahiplenmiyoruz. Demek ki Urfalılar’ın bir özelliği de kendilerine güvenmiyorlar! Hep birilerinin idaresine müstahaklar. Bizler hep gökten zembille inecek birini arıyoruz. Yoksa onca seçilmiş var, atanmış var, demokratik kitle örgütleri var, siyasi partiler var. Urfalıların midesine düşkün oldukları yetmez, tufanları arattıran hal ve ahval içinde oldukları fıkralarla anlatılır, olaylar konuşulur. Övünenler olduğu gibi yerenler de yok değil. “Yemek için yaşamalı, yaşamak için yemeli “ sözünün yakıştırması yapıldığı yetmez. Şimdi yedik daha sofradan kalkmadan “akşama ne yiyeceğiz” sözüne içerlensek de bize ait birileri yakıştırmışsa bile bizim hatamız. Yediğimiz yemeği içtiğimiz suyu allandıra ballandıra ANADOLU
a
AKTÜEL 42
anlatırız ya ondan olsa gerek. Bir işgal sırasında bir İngiliz subayı bir eve yemeğe davet edilir. Kendi olanaklarının üstünde bir sofra hazırlamışlardır. İngiliz subay sofradaki yiyecekleri görünce “hayır! Ben bu sofraya oturamam, benim askerim kıt kanat karnını doyururken, ben bunlarla karnımı doyurursam ne olur” deyip sofrayı terk eder. O bir İngiliz, dini de Hıristiyan. Oysa İslam dininin felsefesi komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Demenin esbabı mucibesini daha kavrayamadığımızdan, biz küfemizi doldurmaya bakıyoruz. İşte o sebeptir ki on beş bin aile aş evinden bu ramazanda yemek aldı övünüp duruyoruz. İşte Urfalılar Urfalıları seviyorsa bu sayıyı gelen bin beş yüze ya da daha çok gelin on beşe indirelim. Urfalılar Urfalıya sahip çıkacağına, kapı kulu yaratma düşüncesinde olmaları çağdaşlaşmayı özümsemedikleri meydanda. İsimleri söylensin. Cenazeleri görkemli olsun. Ahret hesabını Allah bilir. Yazılacak çok şey var ama birkaç satır daha yazıp kesiyorum. İnsanlar müstahak oldukları idare şekliyle idare edilirler. Bundan bizi değil şeyhlikleri biraz daha sürdürmek, ağalıklarını güçlendirmek, aşiretlerini genişletmek, cemaatlerini zenginleştirmek, efendi olmak, beylik saltanatını idame ettirme uğraşındadırlar. İşte her Urfalı kendini buralarda bir sahip bulduğu için Urfalılara kimse sahip çıkamıyor.
43-FETHI ALTIPARMAK.QXD:Layout 1
10/13/17
11:08 PM
Page 1
SAĞLIK
DİŞLERİMİZE ZAMAN AYIRMAZSAK, ZAMAN DİŞLERİMİZİ ELİMİZDEN ALACAKTIR! Uzun yıllardan beri ağız ve diş sağlığı alanında çalışan Diş Hekimi Fethi ALTIPARMAK, 1978 yılında Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olduktan sonra sırasıyla Bozova Devlet Hastanesi, Ana Çocuk Merkezi ve Şanlıurfa Devlet Hastanesi’nde çalıştı. Fethi ALTIPARMAK 35 yıldır kendi açtığı özel muayenehanesinde Diş Hekimi olarak hizmet etmeye devam ettiğini dile getirdi. Yıllardır edindiği tecrübelere dayanarak, ağız ve diş sağlığı
ANADOLU
a
AKTÜEL 43
hakkında bizimle önemli bilgiler paylaştığını dile getiren Altıparmak; “Bizler dişlerimize zaman ayırmazsak, zaman dişlerimizi elimizden alacaktır. Onun için çocuklarımıza ilk dönemlerden itibaren günde üç defa dişlerini fırçalamayı öğretelim. Belirli sürelerle diş hekimlerine kontrole götürelim. Diş hekimi ve doktorları sevdirmeye çalışalım. Çünkü diş hekimleriyle ilişkiler uzun solukludur. Ayrıca koruyucu diş hekimliğine dikkat çekmek isterim. Eğer bizler, sizler dişlerimizi koruyamazsak o zaman gündeme tedavi edici diş hekimliği veya cerrahi müdahaleler gelebilecek veya gereksinim duyacağızdır.” Dedi. Gelişen teknolojinin özellikle insan sağlığı üzerinde ciddi etkilere sahip olduğunu vurgulayan ALTIPARMAK sözlerine şöyle devam etti: “Teknoloji bu günlerimizde bizlerden insanoğlundan yana tavır koymuştur. İlk dönemlerde röntgen çektiğimiz zaman karanlık odalarda film banyosu yaparken şimdilerde hastalarımıza RVG, PANOROMİK filmlerle hizmet etmekteyiz. Yine ilk dönemlerde çekilmiş dişleri köprü protezlerle kompanse ederken şimdilerde implant uygulamaları ile insanlarımıza, hastalarımıza hizmet etmekteyiz. Lütfen diş hekimine gidiniz… Gidelim ki ağız ve diş sağlığımızı koruyalım, korumaya çalışalım...
44-45-KARAKOPRU.QXD:Layout 1
10/13/17
11:07 PM
Page 1
HABER
KARAKÖPRÜ KIRSALI HİZMETE DOYDU! Başkan Baydilli: “Kırsal Mahallelerimizi merkezden ayırmıyoruz” Şanlıurfa’nın merkez Karaköprü İlçe Belediyesi tarafından kırsal mahallelere yapılan hizmetler kırsalda yaşayan vatandaşların hayatını kolaylaştırıyor. Başkan Metin Baydilli, kırsal mahalleleri merkezden ayırmadıklarını söyledi. Şanlıurfa'nın 2014'te Büyükşehir olmasıyla birlikte Karaköprü belde statüsünden ilçeye geçti ve 86 köy kırsal mahalle olarak Karaköprü İlçesine bağlanırken, Karaköprü Belediyesi kendisine bağlanan kırsal mahallelere verdiği hizmet sözünü yerine getiriyor.
ANADOLU
a
AKTÜEL 44
44-45-KARAKOPRU.QXD:Layout 1
10/13/17
11:07 PM
Page 2
KIRSAL MAHALLELER ÇAMURDAN ARINDIRILIYOR Kırsal mahalleleri merkezden ayırmadıklarını belirten Karaköprü Belediye Başkanı Metin Baydilli “Şanlıurfa’mızın büyükşehir olması ile birlikte 86 kırsal mahalle bize bağlandı. Bizde ilçe merkezinde nasıl çalışıyorsak kırsal mahallelerimize de aynı şiarla hizmet ediyoruz. Kırsal hizmetler müdürlüğümüze bağlı ekiplerimiz yaptığı çalışmalarla bugüne kadar 130 kırsal mahallemize stabilize malzeme serimi yaparak tozdan ve çamurdan kurtarmış durumdayız. Plan ve program dâhilinde ekiplerimiz diğer kırsal mahallelerimize de hizmetlerini götürüyor” dedi. SÖZ VERDİK VE YAPTIK Tüm Kırsal mahallelere çok amaçlı salon yapacaklarını vurgulayan Başkan Baydilli, “Kırsal mahallelere taahhüt ettiğimiz gibi çok amaçlı salonların yapımına devam ediyoruz. Şuana kadar 30 Kırsal mahallemizde çok amaçlı salon temelini attık. Bunların 26’sını vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. Bunun yanında Milli Eğitim Müdürlüğümüzden bize devri yapılan atıl durumdaki 14 okulumuzu restore ederek çok amaçlı salona çevirdik” diye konuştu. KIRSALDA Kİ GENÇLERİMİZDE SPOR YAPIYOR Kırsal da yaşayan gençlerinde spor yapmasını istediklerini vurgulayan Başkan Baydilli şunları söyledi: “Kırsal mahallede yaşayan gençlerimizin de spor yapmasını istedik. Bu anlamda toplu taşımalı eğitimin yapıldığı tüm kırsal mahallelerimize sentetik çim saha projesini hayata geçirdik. Şuana kadar 11 kırsal mahallemizi sentetik çim sahaya kavuşturduk” ANADOLU
a
AKTÜEL 45
46-47-URFALI BABE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:07 PM
Page 1
SÖYLEŞİ Anadolu Aktüel Dergisi olarak, özellikle içinde bulunduğumuz şu aylarda büyük rağbet gören sıra gecesi kültürünün nasıl icra edildiğini işin ehlinden sorduk. Sanatçı URFALI BABE dergimizin sorularını içtenlikle yanıtladı.
İŞİ EHLİNE VER, 1 EKMEK DE FAZLA VER! Özellikle liyakat sahibi olmayan insanların bu mesleğe ve kültüre zarar verdiğinden yakınan URFALI BABE dergimize şunları söyledi; “Çok derin bir geçmişe ve kültüre sahip olan “sıra gecesi” sıradan bir gece olmuş… Çünkü bilen veya bilmeyen herkes bu işi yapmaya başlamış. Bizim memleket olarak en büyük sıkıntılarımızdan biri de bu değil mi? Herkes, her işi yapıyor. Ama asıl olması gerekenin ne olduğunu benim çok sevdiğim bir Urfa Atasözü söylüyor: “İşi ehline ver, 1 ekmek de fazla ver”…
single albüm yaptım. Hemen akabinde klip çektik ve ulusal kanallarda aylarca yayınlandı. Yani profesyonel olarak 2006 yılında sahne tozu yutmaya başladım diyebilirim… Genelde nerelerden davet alıyorsunuz? Genelde Ankara, İstanbul, Kayseri ve Adana olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinden davetler aldığımız gibi, yurt dışından da davetler alıyoruz. Çok şükür
Biraz kendinizden bahseder misiniz? Ezelden Urfalı, Urfa’yı çok seven ve her fırsatta bu nadide şehre türküler yakan, Arap bir ailenin 13 çocuğundan biriyim.
gittiğimiz yerlere tekrar davet edildiğimiz çok olmuştur. Bu da işimizi iyi yaptığımızı, sanatımızı severek icra ettiğimizi gösteriyor. Ayrıca 2009 yılında Beyaz TV’de 38 hafta boyunca sıra gecesi programı yaptım. Yazdığınız bir eseriniz veya besteniz var mı? Tabii ki birçok eserim var. Örneğin söz ve müziği bana ait olan “Kurban olurum sana” isimli eserimi 2015 yılında çıkardığım albümümde okumuştum. Aynı zamanda albümün ismini de taşıyor. Hatta bazı eserlerimi ilahiye dönüştürdüm ve birçok Türkçe eserleri de Arapçaya çevirdim. Bu yeteneğim bana çok güzel işlere imza atmamı sağladı. Gelecekte neleri hedefliyorsunuz? Eğer hedefim olmazsa, yürüdüğüm yolda asla başarılı olamam. Gelecekteki hedefim Urfa’mıza ait olan sıra gecesi kültürünü çok daha güzel yerlere
Sanata ilginiz ne zaman başladı? Sanata ilgim aslında çocukluğumdan beri hep vardı. 2008 yılında profesyonel olarak bir ANADOLU
a
AKTÜEL 46
46-47-URFALI BABE.QXD:Layout 1
10/13/17
taşımaktır. Hatta Euro vizyon’a katılmayı bile düşünüyorum. Bu durum bazı insanlara garip veya tuhaf gelebilir ama siz de bilirsiniz ki birçok iyi fikir önce alay edilir, sonra eleştirilir, sonra da alkışlanır. Umut ederim ki bu hayalim de bir gün gerçeğe döner ve ulusal kanallarda şehrimin tanıtımını yapma şansını yakalarım. Bu camiada “üstat” olarak kimleri görüyorsunuz? Benim üstatlarım İmparator İbrahim Tatlıses ve Rahmetli Kazancı Bedih’tir. Kendisini rahmetle anıyorum. Urfalı Kazım Çiriş, Mıkım Tahir gibi ustaların da yerleri asla doldurulamaz. Yeni nesil sanatçıları soracak olursanız ne yazık ki onlardan bir usta göremiyorum. Ama neticede her usta önce çıraktı. Bunu da unutmamak lazım, dolayısı ile bütün meslektaşlarıma başarı dileklerimi
11:07 PM
Page 2
sunuyorum. Sıra gecelerine çıktığınızda izleyenlerin yorumları nasıl oluyor? Sizce nasıl olur? Neyse ben açıklayayım… İnsanlardan çok güzel tepkiler alıyoruz. Mesela başka illerden gelen insanların çok hoşlarına gidiyor. Sonra diyorlar ki bu sıra gecesi programını bizim oralarda da yapalım. Böylece bizim için bir ekstra çıkmış oluyor. Hem kültürümüzü tanıtıyoruz hem de ekmeğimizi kazanıyoruz. Ekonomiye sunduğumuz katkı da unutulmamalıdır. Örneğin: Antalya’ya gidiyorsak buradaki birçok esnaftan alışveriş yapıyoruz. Bunun şoförü var, hizmet eden başka insanlar var ve kendi ekibimde 10 kişi ile birlikte gidiyoruz. Her birinin 2 çocuğu olduğunu düşünürsek yaptığımız işin değeri daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Sizce şu an piyasada yapılan sıra geceleri aslına uygun yapılıyor mu? Bence aslına uygun yapılmıyor. Çok derin bir geçmişe ve kültüre sahip olan “sıra gecesi” sıradan bir gece olmuş… Çünkü bilen veya bilmeyen herkes bu işi yapmaya başlamış. Bizim memleket olarak en büyük sıkıntılarımızdan biri de bu değil mi? Herkes, her işi yapıyor. Ama asıl olması gerekenin ne olduğunu da benim çok sevdiğim bir Urfa Atasözü söylüyor: “İşi ehline ver, 1 ekmek de fazla ver”. Sizin aracılığınızla şunu net olarak söylemek istiyorum: yumurtacısı, muzcusu, şoförü, boyacısı kısacası iki tane türkü çalmayı veya söylemeyi bilen sıra gecesi yapıyor. Üç, beş kişiden oluşan gruplar biliyorum ya! Oysa profesyonel bir sıra gecesi grubu en az 7 kişiden oluşmalıdır. Zaten o grupları çağıran veya dinleyen bir daha tercih etmiyor ama mesleğimize verdikleri zarar hakkındaki yorumu size ANADOLU
a
AKTÜEL 47
bırakıyorum. Mesleğinize özenen gençlere nasıl tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Edep, edep, illa da edep! Çünkü adam okul okuyor, gençtir bu işi ne olursa, ne gelirse hesabı yapıyor ama her şeyin bir ölçüsü var. Örneğin küpe takıp pembe ayakkabı ile sahneye çıkarsanız ve sıra gecesi yapmaya kalkarsanız ölçüyü kaçırmış ve bu güzel kültürümüze zarar vermiş olursunuz. Ayrıca işi bilmediği yetmezmiş gibi işin hilelerine başvuranları da ayrıca dile getirmek lazım. Gençlere önerim: Lütfen örfünüze, geleneğinize, büyüklerinize ve kendinize saygılı olun. Son olarak neler söylemek istersiniz? Son olarak başta derginizin kurucusu Mehmet Emin YEŞİL Bey’e ve ekibine bu güzel dergide bana da yer verdikleri için çok teşekkür ederim. Mehmet Emin Bey’i yakından takip ediyorum. Urfa’da çok güzel ve büyük işler yapıyor. Her zaman bu ağabeyimin ve bu memlekette taş üstüne taş koymaya çalışan insanların yanında olduğumu belirtmek isterim.
48-GULSUM TOPAL.QXD:Layout 1
10/13/17
11:06 PM
Page 1
GÜLSÜM TOPAL ÇOCUKLARINIZIN GELECEĞİ SİZİN ELİNİZDE!
Son zamanlarda meydana gelen savaşlar, kadın cinayetleri, açlıkla mücadele eden insanların durumu ekranlardan eksilmezken sürekli vurgularla, yeni haberlerle her akşam karşımıza çıkan bu durumlara şahitlik eden çocuklarımızın bugün sağlıklı bir birey olması mümkün olmamaktadır. Bu tarz sorunların önüne geçmek adına aile içindeki şiddeti ortadan kaldırmak, var olan sorunları çocukların yanında konuşmamak, hayatın, insanlığın, insan olabilmenin ne kadar önemli olduğunu doğru bir şekilde aktarmak lazım. Çocuklarımızın başarılı olamadığı alanlarda aşırı tepkiden kaçınmalıyız. Bu tarz durumlarda çocuğa bunun gayet doğal olduğunu, kolay yollarla yapıp anlatarak çocuğun kendine olan özgüvenini hep yüksek tutmamız lazım. Başarılı olduğu konularda ödüllendirerek onları azimlendirmeliyiz. ÖZGÜVEN HER KOŞULDA İYİDİR Bu bilgi, 1980 ve 90’lı yıllarda Amerika ve Avrupa’daki ‘yeni çocuk yetiştirme açılımı’na psikoloji biliminin ‘katkısı’ olarak ortaya sürülmüştür. Ancak zamanla pek çok önemli kuramcı bu konuyu yeniden değerlendirmiş, bu
konu çerçevesinde yeni yollar açmıştır. Yapılan araştırmalar sonucunda çocuklara özgüven pompalamasının, katkıdan daha çok zarar getirmeye başladığı ortaya çıkmıştır. Çocuğa ‘sen çok özelsin, farklısın’ mesajlarının sıklıkla gitmesi, erken yaşta aşırı şişen bir ‘benlik’ duygusuna yol açabilir. Çocuğun her davranışını mercek altına almamak, sürekli ona açıklamalar yapmamak, yani hayatta “sürekli ve sadece” onun merkezde olduğu algısını ortadan kaldırmak, özgüvenden bencilliğe giden yolu kapatabilir. Çocuklar arkadaşlarıyla sorun yaşadıklarında, çocuklarımıza bu sorunu konuşarak halledebileceğini aktarmalıyız. Diğer yandan çocuklarımızı şiddet içerikli oyunlardan, onların sabrını zorlayacak işlerden uzak tutmalıyız. Bugün bizler nasıl birer birey olursak çocuklarımızda bizleri örnek alır. Yaşları nedeni ile fazla meraklı olurlar ve çevreyi tanımaya başlar ve objelere dokunmak isterler. Merak ettikleri bu soruları geçiştirerek değil tüm yönleriyle onlara cevap vermeliyiz. 2-5 yaş aralığında olan çocukların zorunlu olmadıkça AnneBabadan ayrı kalmamaları gerekir. Çocuklar bu yaşlarda tüm kişisel ANADOLU
a
AKTÜEL 48
gelişimlerinin önemli bir bölümü bu yaşlarda tamamlanır ve özellikle de büyükleri kendilerine örnek alırlar. Bu sebeple çocuklar ilk olarak AnneBabanın davranışlarını direk beyine yerleştirir. Özellikle bu yaşlarda çocuklarımızın gelişimine dikkat etmeliyiz. Sonuç olarak bugün bir birey olarak hepimizin dönüp kendimizi sorgulamamız lazım! Çocuklarımızda hatayı aramak yerine kendimize dönüp ‘’acaba ben çocuğumu ne derece iyi yetiştirdim? Sorusunu sormamız lazım.’’ Çünkü bizi örnek alan çocuklarımızın büyüdüklerinde toplum açısından büyük sıkıntılar yaratmamaları için onları doğru yönlendirmemiz gerekir. Aksi takdirde ilerde yaşanacak olan kadın cinayetlerinin, savaşların, kapkaçların, hırsızlık vb gibi diğer sorunların sebeplerinden biri de biz oluruz. Toplum içinde bu tür sorunların yaşanmaması adına ilk adımı atalım ve kendimize İYİ BİR BİREY MİYİM? Sorusunu soralım. Eğer bu soruya rahatlıkla evet cevabını verebiliyorsak o zaman çocuklarımızın geleceğine de en büyük hediyeyi vermiş oluruz.
49-DUYGU YILDIRIM.QXD:Layout 1
10/13/17
11:06 PM
Page 1
DUYGU YILDIRIM DİYETİSYEN
MUTLU EDEN BESİNLER! İş hayatı, günlük koşturmalar, gün boyu maruz kaldığımız problemler derken stres seviyemiz artıyor! Sen de sık sık yorgun ve halsiz hissediyor, uyku problemleri çekiyor, abartılı bir şekilde besin tüketiyor, çok çabuk sinirleniyor ve daha sık hastalanıyorsan gün içinde çok fazla strese maruz kalıyor olabilirsin. Stres durumunda iştah mekanizması etkilenir ve genel olarak mutluluk hormonu adı verilen serotonini arttırmak için kişiler karbonhidratlı besinlere daha fazla yönelir. Vücuda alınan fazla karbonhidrat ise özellikle karın bölgesi yağlarının temelini oluşturur. Bazı bireylerde ise stresli durumlarda iştahın azalması söz konusudur. Bu durum nadir olarak görülür ve kişilerin yoğun stres ve psikolojisinin bozuk olması nedeni ile yemek yeme yerine daha farklı eğilimleri (fazla uyuma, iş yapmama, uyuşukluk gibi) vardır. Telaşa gerek yok çünkü bazı besinler stresimizi azaltmaya yardımcı oluyor. Sen de yoğun stres altında olduğunu düşünüyorsan günlük beslenme düzeninde bu besinlere mutlaka yer vermelisin.
BİTTER ÇİKOLATA:
Kadınların favori yiyeceği olan bitter çikolata sayesinde kadınlar depresyondan daha çabuk çıkıyorlar. Yoğun çalışıyorsanız, bozulan dengelerinizi onarmak için gün içinde 25 gram kadar flavanolden zengin siyah-bitter çikolata tüketebilirsiniz. Zayıflama diyetlerinde ise bitter çikolata atıştırması diyeti zevkli hale getiriyor, tansiyonu düşürüyor, kötü kolesterolü azaltıyor. Fazla kalori almamak için ise miktarı abartmamak şartıyla kaliteli ve az şeker içeren bitter çikolatalar tercih edilmelidir.
MUZ:
Muz yedikten sonra kişi kendisini çok daha iyi hisseder. Bunun nedeniyse muzun vücudun mutluluk hormonu serotonine çevirdiği bir tür protein olan triptofan içermesidir. Bu sayede kişinin ruh halini
düzelir, gevşemesine yardımcı olur. Sonuç daha fazla mutluluk!
YULAF:
Benim de severek tükettiğim yulaf, vücudunuzun mutluluk hormonu adı verilen serotonin salınımının arttırmasına yardımcı oluyor. Yüksek besin öğesi içeriğine sahip karbonhidrat kaynaklarından biri olan yulafın içeriğindeki çözünebilir lif olan beta glukan ise sindirim sistemini rahatlatıyor. Araştırmalar sabah kahvaltısında yulaf tüketen çocukların algılarının daha açık olduğunu ve bilişsel fonksiyonlarının daha yüksek olduğunu gösteriyor.
CEVİZ:
Cevizi uyku problemi olan bireylere özellikle tavsiye ediyorum. Çünkü ceviz tükettiğinizde melatonin adı verilen ve kişiyi sakinleştiren, daha rahat uyumasını sağlayan hormon salgılanır. Bu sebeple günde 2 tam ceviz tüketmeniz stresinizi azaltacaktır.
BALIK:
Haftada 2 kez balık tüketmeye özen göstererek hem kalbini koruyabilir hem de vücuduna yaşadığı stresi unutturabilirsin. Ancak balık tüketirken tercih ettiğin pişirme yöntemleri balığın bu etkisini azaltıyor olabilir. Balığın içerisindeki omega-3’ten maksimum yarar sağlamak ANADOLU
a
AKTÜEL 49
için yağda kızartma veya kavurma gibi yöntemler yerine fırında pişirme ya da ızgara gibi pişirme yöntemleri kullanmalısın.
BADEM:
İçerisinde bulunan çinko sayesinde duygusal dalgalanmaları önlüyor, demir sayesinde ise stres faktörünü azaltıyor. Günde bir avuç badem tüketmek enerjinize enerji katıyor!
YOĞURT:
Özellikle probiyotik içeriği sayesinde beyinde duyguların kontrol merkezlerinin çalışmasını azaltarak gerginliği ve stresi azaltıyor. Daha birçok faydası bulunan yoğurdu hemen her öğününde tüketebilirsin.
YEŞİLBİBER:
Stresi azaltmada C vitamininden zengin beslenmenin adrenalin seviyesini arttırdığı ama daha da önemlisi stresi azalttığı gözlenmiştir. Yeşilbiber ise hepimizin bildiği C vitamini kaynakları olan portakal ve mandalinadan daha yüksek C vitamini içeriğine sahiptir. Mide problemleri yaşamıyorsan yemeklerine renk katan yeşilbibere öğünlerinde daha sık yer vermelisin! Soru ve görüşleriniz için diyetisyenduygu@hotmail.com adresine mail atabilirsiniz.
50-51-SIBEL BULBUL.QXD:Layout 1
10/13/17
11:05 PM
Page 1
SAĞLIK
ACCESS BARS İLE HAYATINIZI DEĞİŞTİRİN! Ya hayatımızı kontrol altına almak, isteklerimize kavuşmak, hastalıklarımızı iyileştirmek sanıldığının aksine çok kolay olsaydı bu neye benzerdi? Anadolu Aktüel Dergisi olarak bu soruların cevabını şifa terapisti Sibel BÜLBÜL ile konuştuk ve kendisinden Access Bars hakkında detaylı bilgiler aldık.
Merhaba Sibel Hanım bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Merhabalar, öncelikle bu özel sayınızda bana yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim. 1981 Şanlıurfa doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Şanlıurfa’da okudum. Üniversiteyi bitirdikten sonra 2006 yılında bankacılık hayatına adım attım ve tam on yıl bankacılık sektöründe hizmet ettim. Ekonomik krizden dolayı banka politikası küçülmeye gittiği için bankadan ayrıldım. Son 1,5 yıldır kişisel gelişim alanında şifa terapisi Access Bars üzerine çalışmaktayım. Bize biraz Access Barstan bahseder misiniz? Nedir Access Bars? Access Enerji Dönüştürme sistemi ANADOLU
a
AKTÜEL 50
Sibel BÜLBÜL
Amerika’da Gary Douglas tarafından geliştirilen dönüştürücü bir çalışmadır. Access bizi arzu ettiğimiz hayatı yaşamaktan alıkoyan alışkanlık, yargı ve kararları hızlıca, basitçe ve pratik şekilde değiştirebilmemiz için, bizlere her an kullanabileceğimiz araçlar sunar. Access’in hedefi bizleri, kendimizi değiştirerek hayatımızdaki dramaları, travmaları değiştirebilme olasılığını artıracak kadar yeterli bilinçte olabileceğimiz bir alana getirmektir. Access farklı bir hayatınız ve farklı bir realiteniz olabilmesi için
50-51-SIBEL BULBUL.QXD:Layout 1
10/13/17
11:05 PM
Page 2
size hayatınızda iyi gitmeyen şeyleri değiştirmenize yardımcı olacak araç ve teknikleri vermek için tasarlanmıştır. Barlar Nedir? Ne işe yararlar? Başımızda nörolojik sinapsların elektromanyetik yüklerinin saklandığı 32 nokta vardır. Bu enerji yükleri nasıl davrandığımızı ve işlev yaptığımızı etkiler. Bu barlar şimdiye dek herhangi bir şey hakkında sahip olmuş olduğunuz tüm düşüncelerin, fikirlerin, tutumların, kararların ve inançların elektromanyetik bileşenlerini depolar. Örneğin; önemli olduğunu düşündüğünüz, para ile ilgili sahip olduğunuz her düşünce, o düşüncenin enerjisi “para” adı verilen Bar’da saklanır. Şifa, beden, kontrol, farkındalık, yaratıcılık, güç, yaşlanma, cinsellik ve para için Barlar vardır. Her bar yaşamınızın o yanı veya alanına karşılık gelir. Barları çalıştırdığınız zaman, yaşamlarınızda sakladığınız düşüncelerin, duyguların ve hislerin elektrik yüklerini salıverirler. Yaşamınızın farklı alanları ve bedeninizle ilgili sahip olduğunuz tüm sınırlamaları temizlemeye başlarsınız. İlerlemenizi engelleyen sabit bakış açıları, yargılamalar, olumsuz duygular ve sınırlayıcı inançlar silinir. Sadece barlara nazikçe dokunarak, orada şimdiye dek depolamış olduğunuz her şeyi etkili bir şekilde silersiniz. Bilim bize düşüncelerimizin moleküllerimizi etkilediğini ve hastalık, rahatsızlık ve yaşlanmayı yarattığını söyler. Tüm bu düşünceler BEDENİNİZDE saklanır. Barları çalıştırmak bedenimize daha fazla rahatlık ve kolaylık getirir, tüm şifaya kapılar açılmaya başlar. Barlarla çalışma sonucu yaşamlar boyunca biriktirilen yükler dosyalardan silinir ve bir daha yüklenemezler. Yaşamınızda daha çok var olmaya başlarsınız, farklı bir yerden işlev yapmaya başlarsınız ve gelecek olasılıkları değiştirirsiniz. En kötüsü, yaşamınızın en iyi masajını almış gibi hissedersiniz. En iyisi, tüm yaşamınız tam bir kolaylıkla daha iyi bir şeylere değişebilir. Bu inanılmaz bir destek ve gevşeme işlemidir, herhangi bir çaba göstermeden yaşamınızın tüm yanlarındaki sınırları yıkmak.
Son olarak Bars seanslarının faydalarından kısaca bahseder misiniz? Birçok faydası olmakla birlikte size yaygın olan bazı faydalarını anlatayım: ·Daha önce tepenizi attıran ve yaşamınızda büyük zorluklar yaratan insanlar veya durumlar artık canınızı sıkmaz ve artık problem olmaz. Aynı zamanda canlanırken ve enerji dolarken, derin gevşeme sağlar. Hayatın her alanında daha fazla kolaylık yaşarsınız. Yaşamınızda işlemeyen her şeyi herhangi bir çaba olmadan, işe yarayan başka bir şeyle değiştirebilirsiniz. Nasıl işlediğini veya ona nasıl inandığınızı bilmek zorunda olmadan yaşamınızda sınırlamalar yaratan şeyleri silersiniz. Mutluluk. Sadece tek bir seanstan sonra birçok insan için genel depresyon yok olur. Daha uzun süre çalışmadan veya daha çok çalışmadan notlar, iş performansı ve zihinsel berraklık artar. Hafıza güçlenir. Herhangi eski veya yeni yaralar, incinme, ameliyat, hastalığın daha hızlı iyileşmesi ve toplam sağlık gelişmesi ANADOLU
a
AKTÜEL 51
ortaya çıkar. Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite (ADHD) gibi öğrenmeyi güçleştiren durumların aşılmasına yardımcı olur. Hamilelikte kolay, rahat ve sakin doğum sağlar. Stresi giderir, zihinsel gevezeliği azaltır. Bars uyku zorluklarını değiştirmede çok yararlı olabilir. Dünyadaki birçok insan uykularını, uyku saatine bakmaksızın daha canlandırıcı ve dinlendirici bir şeye değiştirmek için Bars’ı kullanmakta harika sonuçlar elde etti. Size yapışıp kalmış zihinsel, duygusal, fiziksel ve enerjisel blokajları giderir. Son olarak değerli okurlarımıza diyorum ki: “Eğer siz de hayatınızda köklü değişimler yaşamak istiyorsanız hemen Access seansları ile tanışmalısınız. Daha detaylı bilgi edinmek isteyenler, Access Bars seans ve eğitimleri için benimle iletişime geçmek isteyenler 0505 114 14 90 nolu telefondan bana ulaşabilirler.
52-MEHMET SARMIS.QXD:Layout 1
10/13/17
11:05 PM
Page 1
MEHMET SARMIŞ ÜÇ ÖLÜM Tek katlı gecekondunun önünde birden bire polis arabaları belirdi. Arabadan fırlayan polisler kapıya koştular, açıktı, içeriye daldılar. İlk girdikleri oturma odasında kanlar içinde iki cesetle karşılaştılar. 65 Yaşındaki Sadık Amca ile 44 yıllık eşi 63 yaşındaki Saniye Hanım, biri sırt üstü, diğeri hafif ona dönük bir şekilde yan yana uzanıyordu. Suç aleti mutfak bıçağı da kanepenin altında bulundu. Her ikisinin de karınlarından ve göğüslerinden vuruldukları anlaşılıyordu. Elleri ve yer yer elbiseleri kan içindeydi. Az sonra savcı gelip gerekli incelemeleri yaptıktan ve tutanaklar tutulduktan sonra ambulans çağrıldı, cesetler morga kaldırıldı. Muhtemelen bir hırsızlık vakasıydı. Çünkü evin her tarafının hoyratça arandığı belli oluyordu. Ortalık darmadağınıktı. Yataklar, elbiseler ortaya savrulmuş, çekmeceler karıştırılmıştı. Kapıda bir zorlama olmaması hırsızın yabancı biri olmadığını gösteriyordu. Bu arada mahalleli kapıya yığılmıştı. Meraklı gözlerle eve girip çıkan polisi ve savcıyı izlerken, kendi aralarında da üzüntü ve endişe içinde söylenip duruyorlardı. Konuşmalar daha çok, “Kim yapmış?”, “Niçin yapmış?” üzerinde dönüp duruyordu. Polislerin rütbeli olanı bir ara bekleşenlerin karşısına çıkıp “Bir şey gören, duyan, bilen var mı?” diye sordu. Sesler birden bire kesildi, herkes birbirinin yüzüne baktı; ama az önce büyük büyük laflar söyleyen hiç kimseden çıt çıkmadı. Geride, duvar dibine çömelen bir ihtiyar kalabalığı yarıp öne çıktı. “Ben konuşmak istiyorum.” dedi. Hemen içeriye aldılar. -Adım İsmail. Sadık benim çocukluk arkadaşım, en yakın dostumdu. Size de ben telefon ettirdim. Yanılmamışım. Zavallı dostum beni yapayalnız bırakıp gitti. Eşi de beraber üstelik. Ölürken de ayrılmadılar birbirlerinden. Ağlamaya başlamıştı. Durdu, nefeslendi. Genç bir polisin getirdiği sudan birkaç yudum içti. Komiser de, savcı da sabırla bekliyordu. -Bu sabah camiye namaza gelmedi.
Oysa hiç kaçırmazdı. Şüphelendim ama olabilir dedim. Öğlen namazında da gelmeyince önce telefon ettirdim torunuma, açmadılar. Sonra gönderip kapısını çaldırdım, ses vermediler. Aklıma gelen şey beni korkuttu ve sizi arattırdım. -Ne geldi aklınıza Amca, bir an önce söylerseniz çok iyi olacak? -Rahmetlinin hayırsız bir oğlu var. Salih. Bir de kızı var. O evli, çoluk çocuk sahibi. Demek daha haberleri olmadı. Savcı sabırsızlanıyordu: -Siz neden şüpheleniyorsunuz, onu söyleyin hele? -O hayırsız Salih var ya, uyuşturucu kullanıyordu çoktandır. Bela olmuştu başlarına. Yapmadığını bırakmıyordu. Rahmetli bir bana anlatırdı. Uyuşturucuya başlayınca işten ayrılmıştı Salih. Ne var ne yok satıp uyuşturucuya veriyordu. Anasını babasını dinlemiyor, sadece para istiyordu. Dağ olsa dayanmaz. İşte bakın evin haline, soyup soğana çevirmiş. Satacak bir şey kalmayınca da evi satmayı kafasına koymuş. Son zamanlarda tapuyu istiyormuş sürekli. Onlar da vermiyormuş. Nasıl versinler, bu yaştan sonra nereye gitsinler? Dövmeye başlamış. Gör evladı. Adam babasını anasını döver mi? Dövüyor bu. Hatta bıçak çekmiş birkaç defa. Sadık anlatırken ağlıyordu. “Kime gideyim, ne yapayım, bilmiyorum.” diyordu. “Korkuyorum. Bu çocuk bizi öldürecek sonunda.” diyordu. “Polise git” dedim ama dinlemedi beni. “Evladımı kendi elimle polise nasıl teslim ederim.” diyordu. Hanımı da korkuyormuş ama o da polise gitmeye karşı çıkıyormuş. Ama ANADOLU
a
AKTÜEL 52
bak ne oldu şimdi? -O mu öldürmüştür diyorsun yani Amca? -Kim olacak evladım? Bu fakir eve hırsız niye girsin? Ne var çalacak? Siz onu bulun, o yapmıştır. Atın zindana, bir daha da bırakmayın, gebersin gitsin. Ana baba katiline acınır mı? Bir de ahireti var bunun. Allah bilir yapacağını. Kendi kendine söylenmeye başlamıştı: -Ah hayırsız evlat ah! Olmasa bir türlü, olsa bir türlü. Oysa dünyaya geldiği zaman ne kadar sevinmişti Sadık. Kızdan sonra bir oğlan. Başka çocukları olmadı. Onun için şımarttı bunu biraz. Bir dediğini iki etmedi. Al işte, şımartmayacaksın bunları. Kesin o yapmıştır. Onu bulun, konuşturun, atın zindana, verin en ağır cezayı. Ne hali varsa görsün. Anlaşılan daha farklı bir şey söylemeyecekti İsmail Amca. Görevliler teşekkür edip gönderdiler. Biraz sonra Sadık Amcanın kızı ve damadı da geldi. Görür görmez kadın ağlamaya, kocası da polisi sorgulamaya, bir şeyler öğrenmeye çalıştı. Polis olanı biteni kısaca anlattıktan sonra, onlardan bir şey öğrenmeye çalıştı ama bir şey bilmedikleri hemen belli oluyordu. Salih’i, onun yapmış olup olamayacağını sordular. Olabilirdi. Babasına anasına bu kadar zulmeden biri bunu da yapabilirdi. Çünkü kafası hiç ayık değildi. Akşama doğru bir telefon ihbarı daha geldi 155’e. Şehrin en büyük mezarlığında bir ceset bulunmuştu. Sabahki olaya müdahale eden komiser ve ekibi vardı olay yerine. Mezarlığın en kuytu yerindeki türbenin yanı başında 20’li yaşlarında olduğu anlaşılan bir ceset yatıyordu. Yanında uyuşturucu düzeneği ve bir şırınga vardı. Cesedin sol kolu yukarıya kadar sıyrılmıştı ve delik deşikti. Cebinden Salih Söylemez adına bir kimlik ve Sadık Söylemez adına düzenlenmiş 120 metrekarelik bir evin tapusu çıktı.
Yazarın yakında çıkacak UMUTLA UMUTSUZLUK ARASINDA adlı öykü kitabında yer almaktadır.
53-MEHMET IMRE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:04 PM
Page 1
MEHMET İMRE
GÜNÜMÜZ HASTALIĞI KİBİR
İnsan ahlâkını oluşturan huylar ikiye ayrılır. Bunlar: İyi huylu olmak. Güzel ve iyi huyların arasında tevazu, doğruluk, sabır, sebat, cesaret, emanete riayet, nimete ve iyiliğe karşı şükür, yumuşaklık, sevgi, saygı, merhamet ve cömertlik gibi övülen tavır ve hareketlerdir. Kötü huylar arasında ise: kibir, gazap, zulüm, gaflet, haset, yalancılık, nankörlük, kin, iki yüzlülük, iyiliği başa kakma, riya, kendini beğenme, ukalalık gibi yerilen duygu ve tavırlar sayılabilir. Kutsal Kitabımız Kur’an-i kerim, kötü duygu ve düşüncelerin ruhu bozup insanı iyiliklerden ve doğru yoldan saptırdığından sıkça bahseder. Hatta bu kötü duyguların, demirin paslandığı gibi kalbi paslandırdığını ve bir zaman sonra gerçeği göremez hale getirdiğini belirtir. Kibir; bir insanın servet, ilim, ibadet, soy, asalet, güzellik, güç ve kuvvet gibi herhangi bir meziyetinden dolayı kendini başkalarından üstün görme hastalığıdır.” Çünkü kibir tek bir kişiye yönelik bir davranış biçimi değildir. İnsanın içinde yaşayan, kişinin derinliklerine yerleşen, habis ruhlu bir tümördür. Kimi otoritelere göre de bu bir rahatsızlıktır. Buna “hubris” Sendromu da deniliyor. Buna bağlı olarak Yüce Rabbimiz kibir hakkında şöyle buyuruyor: Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. Nisa/36 Başka bir ayette ise:“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, hiç bir kibirleneni, çok övüneni sevmez.” Lokman/18. Peygamberimiz (s.a.v) de şöyle buyurmaktadır: “Kalbinde zerre miktarı kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” Bir adam: “Ey Allah'ın Resulü! Bir adam elbisesinin güzel ve ayakkabısının güzel olmasını sever ve arzular.” dedi. Hz Peygamber (SAV): “Allah güzeldir, güzeli sever. Kibir, hakkı reddetmek ve insanları hakir görmektir. Diye buyurdu. Başka bir hadisi şerifte ise Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir. Hz. Ali (R.A.) “Bütün şer bir evde gizlidir ve o evin kapısının anahtarı kibirdir. “ Hüseyin Razi (Rah. A.) Kibir, aptallığın en açık belirtisidir.” Kibirlenmek, alçalmak demektir.”Anonim. “Kibir, alçakların ahkâmındandır. “ İmam-ı Şafii. “Kendini beğenen belayı bulur,
zahmete düşer; tevazu sahibi kimseler, safayı bulur ve rahmete erer. Bediüzzaman.” Ve daha niceleri… Kibir, kötü bir davranış olup haram kabul edilmiştir. Büyüklenmek, kötülük işlemeye bir merdiven, iyilik yapmaya ise settir. Kibir; kişinin kendisini yaratılmış olan her şeyden, ilim, güzellik ve ibadet yönünden başkasından üstün görmesidir. Kendisini kibre kaptıran kimse; kendi sözünün en üstün, en güzel, en doğru ve hatasız olduğunu düşünür. İnsan hiçbir zaman kendisini nefsine kaptırmamalı ve alçakgönüllü ve mütevazı olmalıdır. Geçmiş dönemde de Peygamberlere karşı kibirlenen ve gururlanan kimseler çıkmış onların söylediklerini yalanlayıp tek doğrunun kendi atalarının göstermiş oldukları yol olduğunu söyleyerek kibrin tesiri altında kalarak helak olmuşlardır. İblis, büyüklük tasladığı için, firavun ve nemrut kibirlenip ilah olduklarını söyledikleri için Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılıp cezalandırıldılar. Kibir, diğer günahlardan da daha büyük kabul edilmektedir. Çünkü kibir, yani büyüklük ancak Allah'a mahsus iken, aciz olan kulların büyüklenmesi sonu cehennem olan elim bir hata ve şeytana uymadır. Âdem (AS) da hata yaptı, İblis de hata işledi. Âdem (AS) pişman olup tevazu gösterdi af oldu. İblis ise ben haklıyım deyip kibirlendi ve Allah’ın lanetine uğradı. “Kibrin diğer bir adı ise nefsin kabarmasıdır”. Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi ne kadar mantıklı? Bugün var, yarın yok olacak olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır. Kibre yol aralayacak birkaç örnek verecek olursak şunları söyleyebiliriz: 1-Kendisine sorulan hiçbir soruya ukalalık kompleksi ile ANADOLU
a
AKTÜEL 53
hayır diyememek ve yalan yanlış bilgiler vererek yanıltmak. Her zaman kendisine soru sorulmasını isteyip başka kişiye sorulmasından rahatsız olmak, 2Övülmekten ve nefsinin okşanmasını her zaman seven ve hatalarını söyleyenlerden rahatsızlık duyup hoşnut olmayan. 3Bulunduğu ortamı hâkim olmak (yönetmek) isteyen. 4-Herkesin yanlış yolda olduğunu, bir tek kendisinin doğru yolda olduğunu düşünen. 5-Öğüt ve nasihatleri kabul etmeyen kendi düşüncelerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen (inat etmek). 6Bulunduğu ortamda bilmişlik ukalalık taslayıp bir şeyler anlatmaya çalışmak ve anlattıklarından kendisi de bir şey anlamamak. Kibirlenmeye ve büyüklenmeye sebep olan davranışlardan sadece bir kısmıdır. Ayrıca; eğer kişi, güzelliğinden ve gençliğinden dolayı kibre düşüyorsa bilmelidir ki, kısa bir zaman sonra gençlik ve güzellik namına hiçbir şey kalmayacak. Çünkü zaman ilerlerken insan da yaşlanır fiziki olarak değişime uğrar ve tende buruşmalar meydana gelir, saçlar beyazlaşır, dökülür ve güzellikten eser kalmaz. Eğer aklı ve zekâsı kişiyi kibre götürüyorsa, dönüp yaratılmış olan bu mükemmel kâinata bakıp gurur ve kibrine son vermeli, kendisine verilen bu ilmin Allah'ın kendisine bir lütfü olduğu idrakine varmalıdır. Âlimler kendilerinden daha aşağı tabakalarda bulunan kimseleri, zenginler ise fakirleri küçük görmemeli ve büyüklenmemelidirler. Aslında bir noktada hepimizin afeti bu hastalıktadır. Allah insanları her türlü imtihan eder: Zengini zenginliği ile “yani şükrü ile,” fakiri ise fakirliği ile, yani “sabrı ile” Topraktan yaratılmışların tekrar toprağa döneceklerin kibirlenmesi kadar anlamsız ve beyhude bir davranış olduğunu anlamaları gerekmektedir. Eğer Yüce Allah’ın sevgisine ulaşmak istiyorsak, kalbimizdeki tüm kötü duygu ve düşüncelerden sıyrılmamız ve arınmış bir kalple Allah’ın huzuruna çıkmamız gerekir. İnsanlara surat asmak, kendini büyük, başkalarını küçük görmek, küçümsemek, övünmek çok kötü bir haslettir. Rabbim cümle Müslüman kardeşlerimizi bu kibir hastalığından muhafaza eylesin inşallah. Selamla kalın selamette kalın.
54-55-BIR UMUT DERNEGI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:04 PM
Page 1
YARDIMLAŞMA
N İ T E L L İ M R ‘Bİ İ T E Y İ K A F F A V MU N İ R E L Y E R İ B ANCAK I H A F E R N İ R E VE AİLEL ’ R Ü D N Ü K M İLE MÜ Her geçen gün yardıma muhtaç insan sayısının çoğaldığı günümüzde, yardım kuruluşları bu mağdur insanların umut kaynağı olmaya devam ediyor. Bu sayımızda Şanlıurfa’da bulunan Bir Umut Derneğinin Kurucu Başkanı Mustafa YÜCEL’E sorularımızı yönelttik ve şöyle konuştu; “Bugün geldiğimiz noktada, insan kıyımlarının, savaşların, krizlerin ve işsizliklerin mağdur ettiği milyonlarca insan var. Onlar, kendilerine uzatılacak merhametli bir yardım elini bekliyorlar. Bu neden benim ve sizin eli olmasın? Bir Milletin muvaffakiyeti ancak bireylerin ve ailelerin refahı ile mümkündür. El birliği ve gönül birliğinin getireceği dostluk ve kardeşlikle her şeyin üstesinden gelebiliriz. Yeter ki taşıdığımız adalet duygumuzun ve vicdanımızın sesine kulak kabartalım.” Biraz kendinizden bahseder misiniz? Adım Mustafa YÜCEL, Bir Umut Derneği Kurucu Başkanıyım. Birçok hayırsever vatandaşımızın derneğimize ulaştırdığı ev eşyaları ve giysileri hem Suriyeli yardıma muhtaç kardeşlerimize hem de Urfalı yardıma muhtaç hemşerilerimize ulaştırmaktayız. Son bir yılda yaklaşık 300 çocuğu giydirdik. Özellikle Ramazan ANADOLU
a
AKTÜEL 54
54-55-BIR UMUT DERNEGI.QXD:Layout 1
10/13/17
11:04 PM
Page 2
aylarında hayırsever vatandaşlarımızdan gıda yardımları alıyoruz. Bazı vatandaşlarımız kendi elleriyle yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştırıp bu güzel duyguyu bizzat yaşıyorlar. Biz hayır yapan ve yardıma muhtaç olan insanlar arasında bir köprü görevi görüyoruz. Genelde hizmetlerinizden kimler faydalanıyorlar? İhtiyaç sahibi olan bütün insanlara hizmet etmeye çalışıyoruz. Genelde fakir ve yoksul insanlar, kimsesiz çocuklar, Muhacir dediğimiz Suriyeli kardeşlerimiz, dul ve bakıma muhtaç yaşlılarımıza yardım ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu insanların nerede oldukları bizim için önemli değil, dünyanın neresinde olursa olsun yardıma muhtaç insanlara elimizin ulaştığı kadarıyla hizmet etmeye çalışıyoruz.
sorumlu oldukları mahallelerdeki yardıma muhtaç ve yardımsever vatandaşlara ulaşmamız konusunda ciddi emekler veriyorlar.
Ne tür yardımlar dağıtıyorsunuz? Özellikle giyim, ev eşyası ve gıda yardımlarını daha çok dağıtıyoruz. Ayrıca kitap alamayacak durumda olan öğrencilere kitap yardımında bulunuyoruz. İmkânlarımız el verdikçe kırsal kesimlerde kitap ihtiyacı olan okullarımıza da ulaşmaya gayret ediyoruz. Hatta temennimiz bu tarz yerlerde hayırsever vatandaşlarımızın da desteğiyle kütüphaneler kurmaktır. Başkanım yardıma muhtaç aileleri nasıl belirliyorsunuz? Derneğimizin, yardıma muhtaç aileleri belirleme komisyonu var. Burada görev alan komisyon üyelerimiz, gelen başvuruları önemli tetkiklerden geçirdikten sonra, örneğin: aileleri bulundukları yerde inceleme, araştırma ve gözlem gibi çalışmaları yaparak başvuruları değerlendiriyoruz. Değerlendirme kurulumuzun da kararları ile bu
insanlara ihtiyaçları olan yardımları ulaştırıyoruz. Kaç kişilik bir ekiple bu çalışmaları yapıyorsunuz? Derneğimizin yönetim kurulu 32 kişiden oluşmaktadır. Bununla birlikte çok sayıda gönüllülerimiz var. Genellikle Mahalle Temsilcilerimiz olur ve onlar
ANADOLU
a
AKTÜEL 55
Başka neler söylemek istersiniz? Ben öncelikle size teşekkür etmek istiyorum. Özellikle kendimizi burada ifade etme fırsatını verdiği için Yazı İşleri Müdürünüz Sayın Mehmet Emin KUŞ Beyefendiye ayrıca teşekkür ederim. Bu durum sizin sosyal konulara duyarlı olduğunuzu gösteriyor. Halkımız da sağ olsun oldukça duyarlılar. Ama bugün geldiğimiz noktada, insan kıyımlarının, savaşların, krizlerin ve işsizliklerin mağdur ettiği milyonlarca insan var. Onlar, kendilerine uzatılacak merhametli bir yardım elini bekliyorlar. Bu neden benim ve sizin eli olmasın? Bir Milletin muvaffakiyeti ancak bireylerin ve ailelerin refahı ile mümkündür. El birliği ve gönül birliğinin getireceği dostluk ve kardeşlikle her şeyin üstesinden gelebiliriz. Yeter ki taşıdığımız adalet duygumuzun ve vicdanımızın sesine kulak kabartalım.
56-57-IBRAHIM HALIL SARIKURT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:03 PM
Page 1
İNANÇ
İbrahim Halil SARIKURT
ÜMMETİN YAŞADIĞI SORUNLARIN KAYNAĞI
GÜVENSİZLİKTİR! Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni ve 15 yılı aşkın bir zamandır İmam-Hatip olarak görev yapan Din Adamı İbrahim Halil SARIKURT dergimize verdiği demeçte, dinimize göre taziye kültürünün aslında nasıl olması gerektiği hakkında bilgi verdi. Ayrıca İslam ümmetinin yaşadığı birçok soruna da değinen SARIKURT “Belki de günümüzde ümmet olarak krizler ve iç çatışmalar yumağı içerisinde bocalamamızın en büyük nedeni birbirimize karşı duyduğumuz güvensizliktir” dedi.
RÖPORTAJ: MEHMET EMİN KUŞ Hocam kendinizi tanıtır mısınız? 1980 yılında Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesine bağlı Küçükalanlı köyünde doğdum. İlkokulu Haliliye ilçesindeki Mehmet SAÇLI ilkokulunda okudum. Ortaokul ve liseyi Şanlıurfa İmam Hatip lisesinde okudum. Yüksek öğrenimimi ise Anadolu Üniversitesi açık öğretim fakültesi ilahiyat önlisansla tamamladım. Daha sonra kat sayı problemi ortadan kalkınca Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümüne 2011 yılında giriş yaptım ve 2015 yılında mezun oldum. Çalışma hayatıma gelince 2,5 yılı Kahramanmaraş’ta, 1,5 yılı Suruç’ta ve geri kalanı ise Karaköprü ilçesine bağlı İnanlı köyünde olmak üzere 15 yıla aşkın İmam-Hatiplik yaptım. Şu anda da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Hocam İslam’da taziyelerin yeri nedir, taziye nasıl yapılır? Öncelikle taziyenin tanımıyla başlayalım. Taziye; herhangi bir yakını ANADOLU
a
AKTÜEL 56
vefat eden kişilere, başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, Allah sabırlar versin vb. cümlelerle baş sağlığı dilemektir. Gerek kadim kültürümüzde olsun gerekse yüce dinimiz İslam’da olsun taziye kültürü önemli bir yer tutar. Başına herhangi bir musibet gelen ya da bir yakını vefat eden kardeşlerimize yardımcı olmak, onların üzüntülerini paylaşmak, onlara musibetler karşısında sabır telkininde bulunmak hem İslami hem de insani vazifemizdir. Vakit namazlarını her gün mescidde kılmaya dikkat eden bir sahabi birkaç gün mescide gelmeyince Peygamber efendimizin dikkatini çeker. Falan kişiyi kaç gündür göremiyorum diye sorması üzerine, sahabelerin falan kişinin çocuğu vefat etmiştir demeleri üzerine efendimiz kalkın hep birlikte kardeşimizi ziyaret edelim demiştir. Bu da demek oluyor ki taziye geleneğinin efendimizin döneminden itibaren önemli bir yere sahip olduğu gerçeğidir. Taziyelerin yapılış şekline gelince taziye süresi üç gündür. Taziye sahiplerinin günlük hayata çabuk
56-57-IBRAHIM HALIL SARIKURT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:03 PM
Page 2
dönmeleri için; uzaktan gelenler ve geç haberi olanlar dışında üç günden fazla uzatmak mekruh görülmüştür. Peygamber efendimiz Mute Savaşı sonrası başta komutanlar (Cafer b. Ebu Talib, Abdullah b. Revaha, Zeyd b. Harise) olmak üzere bütün şehitler için Mescid-i Nebevi de üç gün boyunca taziyeleri kabul etmiştir. Bu da demek oluyor ki taziye süresi üç gündür. Üç gün boyunca vefat haberini duyan konu komşu, eş dost, akrabalar ölü yakınlarına taziyelerini iletmek için ziyarete giderler burada onlara çay, acı kahve ikram edilir. Öğle ve akşam günde iki sefer yemek ikramında bulunulur. Günümüzdeki taziye kültürü ile Peygamber efendimizin taziye uygulaması birbirine uygun mu? Ufak tefek yanlışlıklar olsa da genellikle fazla bir aykırılık görülmüyor. İslam’daki üç gün kuralına, uzakta olanlar ya da geç haber alanlar dışında çoğunlukla uyuluyor. Yine taziyelerdeki en büyük problem olan yemek konusunda da tam istediğimiz noktada olmasa da uyulmaktadır. Özellikle bölgemizde taziye yemekleri Peygamber efendimizin tavsiye etmiş oldukları şekilde taziye sahibini külfete sokmadan eş dost, akraba ve komşular tarafından sırayla yapılmaktadır. Bazen birkaç kişi birleşerek de yapabiliyorlar, bu da taziyelerdeki uygulamalara güzel bir örnektir. Birde burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum; taziyeye giden misafirlerin özellikle yemek saatlerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Çünkü taziye yemekleri uzaktan gelen ve kalacak yeri olmayan misafirler için yapılmaktadır. Bundan dolayı taziyeye gidecek kişilerin gidişlerini yemek saatlerine denk gelmeyecek şekilde ayarlamaları taziye adabına daha uygun olacaktır. Taziyelerimizin erkeklerle ilgili kısmında peygamber efendimizin uygulamaları ile fazla bir aykırılık olmadığını belirtmiştik asıl sorun taziyelerin kadın boyutudur. Maalesef kadınlarımızın taziye uygulamalarının da İslam’la pek bir uyuşur tarafı yoktur. Özellikle kadınların feryat figan etmeleri, üstlerini başlarını yırtmaları, saçlarını yolmaları; taziyeye gelen yabancı kadınların da kendilerini zorlayarak da olsa ağlamak zorunda hissetmeleri, ağlamayanların ise ayıplandığı yanlış bir taziye kültürüne sahibiz. Her konuda tek örneğimiz olan Efendimiz (sav) in bu konudaki örnekliği de şöyledir: Peygamber Efendimizin küçük oğlu İbrahim vefat ettiğinde Efendimizin mübarek gözlerinden yaşlar
akıyordu, bazı sahabelerin “Ya Resulullah siz de mi ağlıyorsunuz?” demeleri üzerine Efendimiz (sav) şu cevabı verdi: “Göz yaş döker, gönül mahzun olur fakat biz Rabb’imizin razı olmayacağı hareketlerde bulunmayız”. Burada dikkat çekmek istediğim husus, her hangi bir yakınını kaybeden insanların üzülmesi son derece normal bir durumdur, normal olmayan; insanlarımızın üzüntülerini gayr-ı İslami bir yolla ifade etmeleridir. Hocam topluma ve gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Benim bu konuda üzerinde durmak istediğim nokta güven konusudur. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav), müslüman’ın özelliklerini zikrederken şöyle buyuruyor: “Müslüman o kimsedir ki, diğer Müslümanlar onun dilinden ve elinden güvende oldukları kimsedir” burada diğer organların değil de dilin ve elin zikredilmesi de dikkat edilmesi gereken bir husus. Çünkü bir insandan diğer bir insana iki türlü zarar gelir, biri fiziki zarardır ki bunu el temsil eder, diğeri de; iftira, gıybet, dedi-kodu vb. şekilde verilen manevi zarardır ki bunu da dil temsil eder. Yine dilin elden önce ifade edilmesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Belki de günümüzde ümmet olarak krizler ve iç çatışmalar yumağı içerisinde bocalamamızın en büyük nedeni birbirimize karşı duyduğumuz güvensizliktir. ANADOLU
a
AKTÜEL 57
Bu konuda genç kardeşlerimize şu tavsiyelerde bulunabiliriz: öncelikle yüce dinimiz islam’ı çok iyi bilmeliyiz. Kerim kitabımızı ve Efendimizin sahih sünnetini çok iyi okumalıyız, okumalıyız ki anlayalım, anlamalıyız ki hayatımıza aktaralım ve sağa sola savrulmayalım. Bu noktada Efendimizin bu hadisini kulağımıza küpe etmeliyiz: “size iki emanet bırakıyorum, bunlara sarıldığınız müddetçe yolunuzu kaybetmezsiniz. Bunlar Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünnetidir.” Eğer ki Efendimizin bu hadisini kendimize ilke edinip Kur’an ve Sünnet çizgisinden milimetrik bir şaşma göstermeden yürüyebilirsek Allah’ın izniyle kendimizi her daim zararlı akımlardan, zararlı arkadaşlardan, zararlı maddelerden… Koruyabileceğiz. Çünkü Kur’an ve Sünnet gençliği Müslüman adamın Tefekkür eden, akleden insan olması gerektiğini bildiğinden, başka akıllara değil öncelikle kendi aklına başvuracağı için daha sağlıklı karar verecektir. Son olarak da şunu söylemek istiyorum; insanlarımız bütün ön yargılardan uzak bir şekilde Yunus’un da dediği gibi “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” “sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” düsturu ile birbirlerine kenetlenmeli ve Efendimiz (sav) in buyurduğu gibi vücudun organları gibi uyum içerisinde hareket etmelidir. Aksi takdirde imamesi kopmuş tespih taneleri gibi her birimiz bir tarafa savrulmaya devam ederiz.
58-59-CENGIZ RASTGELDI.QXD:Layout 1
SÖYLEŞİ
10/13/17
11:03 PM
Page 1
URFA FISTIĞI SUSUZLUKLA BOĞUŞUYOR!
Cengiz RASTGELDİ
Fıstık mevsiminin içinde bulunduğumuz şu günlerde Ziraat Yüksek Mühendisi Cengiz RASTGELDİ ile fıstığa dair birçok konuyu ele aldık… RÖPORTAJ: MEHMET EMİN KUŞ Rastgeldi; “Günümüzde birkaç neslin büyük emekle yetiştirdiği bahçeler maalesef kurumaya başlamış ve bu durum böyle devam ederse gelecek 510 yıl içinde sulanmayan bütün bahçeler kurumuş olacaktır. En can alıcı konu ise ülkemizdeki tüm fıstık bahçeleri GAP içerisinde bulunmakta ve en önemli sorunu susuzluktur” diyor.
ülkeler sıralamaya girmektedir. 1980’li yıllarda üretim sıralamasında ikinci olan Türkiye, bu yıllarda ABD’de fıstık üretiminin başlamasıyla kısa bir süre sonra üçüncü sıraya düşmüştür. Zira tamamen teknik imkânlar ve üretim şartlarını oluşturarak üretim yapan ABD, hem birim alandan bize göre 2-3 kat fazla ürün almaya başlamıştır hem de bizim 15-20 yılda başlayan ekonomik verim orada 6-7 yaşındaki ağaçlarda görülmüştür. Bu farklılığın nedenleri nelerdir? Türkiye’de ilk fıstık üretiminin başladığı yıllarda mekanizasyonun olmaması sebebiyle genellikle başka ürünlerin ekilip-dikilmediği alanlara fıstık bahçeleri tesis edilmiş, daha öncelere gidersek
Fıstık üretiminin dünya ve ülkemizdeki yeri nedir? Anavatanı İran, Türkmenistan ve Türkiye olan fıstık; dünyanın çeşitli ülkelerine yayılmıştır. Günümüzde en fazla üretim ve ağaç sayısı ile İran dünyada ilk sırada yer almaktadır. Daha sonra ABD, Türkiye, Çin, Suriye, İtalya, Yunanistan, Tunus, Afganistan gibi ANADOLU
a
AKTÜEL 58
eğer yabani olarak yetişmiş bıttım, menengiç, atlantik sakızı gibi ağaçlar aşılanarak fıstık ağacına dönüştürülmüştür. Bu nedenle sulama imkanlarının olmadığı ve arazi yapısı olarak 3.4. sınıf arazilerde yetişmiş ağaçlarda hem verim çok geç alınmakta hem de birim alandan düşük verimler alınmaktadır. Ancak tarımına sonraki yıllarda başlanan ABD; daha önceki üretim yapılan ülkelerde geniş bir araştırma yaparak en yüksek verim veren çeşitleri, bunların hastalık ve zararlılarını, toprak ve iklim isteklerini belirleyip bunları temin ederek geliştirdikleri yeni çeşitleri de ıslah ederek hem yüksek verim hem de kısa sürede verime gelen çeşitler geliştirmişlerdir. Sonuç olarak 20 yıl gibi kısa bir sürede 250.000 ton üretime ulaşmıştır. Son istatistiklere göre; İran 470.000 ton, ABD 250.000 ton, Türkiye 150.000 ton, Çin 70.000 ton, Suriye 50.000 ton, Yunanistan 10.000 ton, Afganistan, İtalya, Tunus gibi ülkeler de toplam 20.000 ton üretim yapmaktadır. Görüldüğü gibi İran’dan sonra en çok üretim yapan ABD, teknik ve üretim şartlarının iyileştirilmesiyle en geç başlamasına rağmen 2. sıraya yükselmiştir.
58-59-CENGIZ RASTGELDI.QXD:Layout 1
10/13/17
Bugün için olayı değerlendirirsek bizim eksiklerimiz ve düşük üretimimizin sebepleri nelerdir? Artık her türlü mekanizasyon ve tekniğin girdiği ülkemizde bu imkânları kullanacak bilgi ve eğitim eksikliği ile iklim şartlarının olumsuzluklarını ortadan kaldıracak tedbirlerin alınmaması bizim üretimimizi kısıtlayan en önemli engellerdir. Bilgi ve eğitim eksikliği dediğimiz; değişen şartlara ayak uydurmakta geciken ve bu nedenle verim kayıplarına uğrayan çiftçilerimizin durumudur. Türkiye’de maalesef diğer eğitimlerde olduğu gibi tarımsal eğitimde de büyük eksiklikler bulunmaktadır. Çiftçilerimiz denemeyanılma yöntemiyle yıllarca zaman kaybından sonra belki doğru uygulamayı bulabilmektedir. Bu durumu ortadan kaldıracak henüz hiçbir somut uygulama da görememekteyiz. Değişen iklim şartlarının olumsuzlukları, yağışların azalması ve fıstığın yıllık su ihtiyacının karşılanamaması da diğer önemli konulardandır. 15-20 yıl öncesine kadar kışı bol kar yağışlı ve yağmurlu geçen fıstık bölgelerinde yıllık yağış miktarları artık 200-300 mm civarında seyretmektedir. Bu da fıstığın yıllık ihtiyacının ancak 1/3 ünü karşılamaktadır. Bu nedenle gittikçe verimdeki azalmalar artık son yıllarda ağaçların kurumasına kadar gelmiştir. Günümüzde birkaç neslin büyük emekle yetiştirdiği bahçeler maalesef kurumaya başlamış ve bu durum böyle devam ederse gelecek 510 yıl içinde sulanmayan bütün bahçeler kurumuş olacaktır. En can alıcı konu ise ülkemizdeki tüm fıstık bahçeleri GAP içerisinde bulunmakta ve en önemli sorunu susuzluktur. GAP içerisinde olup susuzluktan kuruyan bu bahçeler hem bu projeyi yapanların hem de daha sonra uygulayanların en büyük eksikliğidir. Bence henüz çok geç olmadan hala tedbir almaya zaman vardır. İlgili birimler fıstık bölgelerini sulama kapsamına acil olarak almalı ve
11:03 PM
Page 2
bunun projesini öncelikli olarak bitirmelidir. Ülkemizde Şanlıurfa fıstık alanı ve üretimi olarak ilk sırada olmasına rağmen fıstık niçin Antepfıstığı olarak anılmaktadır? Bu soru yıllardır her toplantıda ve birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Nedenine gelince; Türkiye’de yetiştirilen tüm fıstık çeşitleri Antepfıstığı olarak tescillenmiş ve dünya literatürüne böyle geçmiştir. Bir Hindistan cevizi gibi, bir Washington portakalı gibi bu da bir ürün ismidir. Bunun ismine takılıp popülist çabaların peşine düşmektense; bölgemizdeki kurumaların önlenmesi için sulamaların peşine düşmek, çiftçi eğitimi ile uygulama hatalarının azaltılmasını istemek, fıstıktaki üretim maliyetlerinin azaltılması için yetkilileri sıkıştırmak, pazarlamadaki tüccar otoritesinin azalması için fiyat istikrarını istemek bence daha mantıklı çabalar olacaktır. Yoksa siyasiler size hadi sizin fıstığın ismini de Urfa fıstığı yaptık derler, sizde kuruyan bahçeleri unutup alkışlarsanız hiç bir zaman ne ekonominize ne de dünyadaki fıstık üretiminize bir fayda olur. Sizin yıllarca fıstık konusunda teknik anlamda da çalıştığınızı biliyoruz bu
konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı? Biz aile olarak babadan dededen fıstık tarımıyla uğraşan bir aileyiz. Belki Urfa’nın en eski bahçeleri bizim köylerdedir. Bende bu ailenin bir ferdi olarak Ziraat Fakültesini bitirince iş hayatımda da hep ilgi alanım fıstık olmuştur. 30 yıl Tarım Bakanlığı bünyesinde şimdi de serbest olarak aynı konuda çalışmaktayım. İşte tam da bu nedenle yukarıda anlattığım eksiklikler herkesten çok beni ve benim gibileri üzmektedir. Umarım hem çiftçilerin, hem de milli ekonominin zarar görmemesi için artık fıstığa üvey evlat muamelesi yapılmaz. Son olarak fıstığın sağlık ve beslenme hakkındaki faydalarından bahsedebilir misiniz? Aileden fıstıkçı olduğumuzu söylemiştim. Ben çocukken hatırlarım hastalara fıstık içi yedirirlerdi. Kabuğunu kaynatır öksürük için kullanırlardı. Daha sonra bu faydaları bende araştırdım ve gerçekten önemli bir besin maddesi olduğunu anladım. Örneğin; 100 gr kabuklu fıstık 560 kcal’dir. Ancak bu yüksek kalori miktarına rağmen içerdiği mineral ve vitaminler vücuda zararlı değil aksine çok faydalı olup enerji verici ve yorgunluk gidericidir. Ayrıca içeriğinde bulunan resveratrol önemli bir antioksidandır. Bu antioksidan kalp hastalıklarına ve kansere karşı koruyucu bir özelliğe sahiptir. Doymamış yağ oranı yüksek olduğundan kolesterole de iyi gelmektedir. İçeriğindeki omega 3 ve omega 6 sayesinde kalp rahatsızlıklarına da iyi gelmektedir. Bu faydalarını içeren daha geniş makaleler bulunmaktadır ancak ben ilk akla gelenlerden bahsettim. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim. Bende sizlere çok teşekkür eder okurlara saygı ve sevgilerimi sunarım.
ANADOLU
a
AKTÜEL 59
60-61-MUSTAFA YILDIRIM.QXD:Layout 1
10/13/17
11:02 PM
Page 1
İNŞAAT
Şanlıurfa İnşaatçılar ve Yapıcılar Derneği Başkan vekili Mustafa Yıldırım
İNŞAAT SINAV BEDELİ OLARAK ALINAN PARALAR İNŞAAT USTALARINI MAĞDUR EDİYOR! Şanlıurfa İnşaatçılar ve Yapıcılar Derneği Başkan vekili Mustafa Yıldırım ile sektörün ve özellikle inşaat ustalarının sorunlarını mercek altına aldık. Mustafa Bey inşaat işçilerine ve ustalarına gereken önemin verilmediğinden şikayetçi. Özellikle Müteaahhitler Odasına seslenen Yıldırım; “Bizi 2. Sınıf insan olarak görmeyin, sonuçta hepimiz insanız. Cenab-ı Allah bizi bir yarattı, biz kardeşiz, bizi ötekileştirmeyin. Haklarımızı zamanında ödeyin, layık olduğumuz bir bedelle çalıştırın, kölelik devri geçmiştir. Bize insanca muamele edin, bizi insan yerine koyun lütfen!” dedi…
RÖPORTAJ: MEHMET EMİN KUŞ Başkanım siz ve derneğiniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz? Ben Mustafa Yıldırım Şanlıurfa İnşaatçılar ve Yapıcılar Derneği Başkan vekiliyim. İnşaatçının elbette ki kendine göre sorunları vardır ama Şanlıurfa’daki inşaatçıların sorunları kat kat fazladır. Bunların başında, sosyal güvenlik kurumu çerçevesinde sigortadır. 2002’den beri belgesiz usta çalıştırılmaması hususunda bir yasa çıktı. Biz bu yasayla birlikte hani derler ya perşembenin gelişi çarşambadan bellidir diye bizde buna istinaden 2000 kursiyeri kurslara göndererek, Milli Eğitim nezdinde belgelendirdik. Ancak geçtiğimiz yıl yeni yasayla birlikte 5544 sayılı yasa ile mesleki yeterlilik belgesi kabul görüldü ve bunun dışında ki tüm belgeler yok sayıldı. Bu belgelerin yok sayılmasıyla, sadece Şanlıurfa’da değil ANADOLU
a
AKTÜEL 60
Türkiye genelinde belgesiz eleman sayısının tavana vurduğu görüldü. Yok öyle bir eleman bunun yanında gündelikli çalışan ustalar için, 800 Türk Lirası karşılığında sınav bedeli olarak alınıyor, mesleki yeterlilik belgesi için bu durum tabi ki bizim ustalarımızı mağdur ediyor. Bu 700800 TL arasında alınan ücretin neye istinaden alındığını hala anlayabilmiş değiliz. Bu sorunlar için herhangi bir girişimde bulundunuz mu? Biz bu konuyu Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanımız Sayın Mehmet Bağlı’ya açtık. Bu alınan ücretin bir külfet olacağını, zulüm olacağını ve makul olmayacağını söyledik. Bize bu ücretin bir kısmının geri ödeneceğini yani yaklaşık 800 liranın 500 lirasının geri ödeneceğini ilettiler. Bizde dedik ki bunun 200 lirasını alın ama bize ödeme yapmayın. 800 lira için Türkiye genelinde 45 şirkete ihale
60-61-MUSTAFA YILDIRIM.QXD:Layout 1
10/13/17
11:02 PM
Page 2
edilmiş, bölgelere göre ayrılmış ve bu para şirketler üzerinden toplanıyor. Sözleşmede belgeyi aldıktan sonra en az 1 ay sonra ödenir diyorlar, ya 3-5 aya sarkarsa ne olacak? Demek ki bu paraların faiziyle bu treni yürütecek demektir. Bana göre bu durum inşaat sektöründeki çalışanlar için bir zulümdür, mağduriyettir. 200 lira alın ama geri ödeme yapmayın. Bana göre bu belgenin kağıt bedeli için 100 lira bile yeterlidir. 800 lira ne için alınıyor? Bu durumu dönemin Sosyal Güvenlik bakanı Faruk Çelik’e de dosyalar halinde ilettik. Mehmet Selim Bağlı’ya da durumu bildirdik. Eski şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar’a kadar bizzat söyledik. Bu durumun inşaatçılar sektörü için bir mağduriyet oluşturduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği belgelerin yok sayılmasının eğitim camiasına saygısızlık olduğunu kendilerine belirttik. Yani devletin bu kurumlarında sınıflarda öğretmenlik yapan insanlar mühendistir. Devlet mühendis yetiştiriyor, onların verdiği dersleri ve verilen belgeleri yok sayıyor. Yani mağduriyet burada… Türkiye genelinde belgeli eleman sayısı gerçekten çok az ve 2017 yılı içerinde bir af kapsamında belge sorgulaması yapılmayacak. Ancak 1 Ocak 2018’ten itibaren yine belge sorgulaması yapılacak ama insanların elinde yine de belge yok. Derneğinizin kaç üyesi var? 934 kayıtlı üyemiz var ama il genelinde 12bin usta olarak çalışan var. Bu veriyi çevre ve şehircilik il müdürlüğünden aldık. Haliyle onlar daha iyi takip ediyorlar. Bu inşaat sektöründeki çalışanları 81 ili baz alarak hesapladığımızda 5 milyon bir sayıya tekabül ediyor. Peki, siz üyeleriniz için ne çalışmalar yapıyorsunuz onlara katkınız nelerdir? Öncelikle bu insanları bir çatı altında toplamaya çalışıyoruz, onlara eğitim verdik. Biz 2012-2015 yılları arasında Milli Eğitim nezdinde eğittik. Bunun dışında işverenler ve usta arasındaki ihtilaflar noktasında sigortalarının zamanında yapılması hususunda yeteri kadar yatırılmasıdır. Malumunuz 2000 yılından önce çoğu çalışanın sigortaları eksik yatırılıyordu. En büyük mağduriyet buradadır. Size canlı şahit olduğum bir olayı anlatmak isterim; 1973 yılında sigorta girişim var ama 2009 yılında ancak emekli olabildim. Yani müteahhidin yanında fiilen çalışıyordum. 30 gün
çalışmama rağmen ancak müteahhit 3-5 gün veya bilemediniz en fazla 10 gün yatırıyordu. İnşaat yapılırken inşaatın fiziki yapısı doğrultusunda çevre ve şehircilik bakanlığının veya belediyelerin öngördüğü bir metraj üzerinden SGK’ya o bedeli ödemek zorundadır. Ancak bunlar o bedelin bir kısmını dışarıdan finanse ediyorlar, tabi ki bu durum azalmaya başladı. Örneğin 10bin lira yatırılması gerekiyorsa bunun 5bin’ini dışarıdan gösteriyorlardı. Bir başka kısmı da kendi yakın akrabalarını, örneğin oğlunu, kızını, yeğenini vs. sigortalı gösterip gerçek inşaat alanlarında çalışan elemanları sigortalı olarak göstermiyorlardı. Bu durum kanser gibiydi sektör için ancak son yıllarda bu durum değişti ama %100 başarıya ulaştık mı değil. Birkaç gün önce SGK il müdürümüz bizi aradı, bizim için bu konulara benzer inşaatçılıkla ilgili fikir alışverişinde bulunacağız. Biz kurumlarla dirsek temasında olduğumuz zaman, inşaat sektöründe çalışanların sorunları da tek tek çözülür, inşallah bu konuda da başarılı oluruz. ANADOLU
a
AKTÜEL 61
Peki, son olarak neler söylemek istersiniz? Öncelikle dernek üyelerine dedim ki yaklaşık 12.000 insanın bizde bazı zorluklarla uğraşıyoruz, gelin birlikte mücadele edelim, birlikte çalışalım, birlikte haklarımızı arayalım, birlikte paylaşalım, sıkıntıları birlikte çözelim. Şimdi bireysel olarak çalışmalar pek iç açıcı değil, yani çözüm noktasında pek bir aşama olamaz. Fakat toplu olarak bir araya gelir ve üyelerimizin talepleri doğrultusunda hayırlı çalışmalara inşallah vesile oluruz. Bizim kurumlardan beklentimiz, gerek Milli Eğitim gerekse SGK olarak ve çevre şehircilik il müdürlüğü ve biz bu kurumlarla birebir iştigal ediyoruz. Müteahhitler odasına seslenmek istiyorum; bizi 2. Sınıf insan olarak görmeyin, sonuçta hepimiz insanız. Cenab-ı Allah bizi bir yarattı, biz kardeşiz, bizi ötekileştirmeyin. Haklarımızı zamanında ödeyin, layık olduğumuz bir bedelle çalıştırın, kölelik devri geçmiştir. Bize insanca muamele edin, bizi insan yerine koyun lütfen!
62-63-64-SEYAHAT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:02 PM
Page 1
SEYAHAT
İki Kadın Anadolu’da Banu Tozluyurt Şanlıurfa Gezisinin Devamı
Urfa’nın bir diğer simgesi Ceylan. Zamanında Harran Ovasında sürüler halinde yaşarken, insanların sürekli avlanmaları ve çiftçilerin bitkilere attıkları ilaçları yiyip zehirlenmeleri sonucu nesilleri gitgide azalmış. Kalanları korumak için devlet, Ceylanpınar Üretim Çiftliğinde bir grup ceylanı koruma altına almış. Şu anda sayılarının üç yüzü aştığı ve sürüler halinde gezdikleri söyleniyor. Yine Harran Üniversitesi tarafından Suruç-Urfa arasındaki sekiz köyde doğal ortama bırakılan ceylanlar da çoğalıyorlarmış ve onların da sayıları yüz altmışı bulmuş. Şimdi Urfa’da ceylan üzerine yazılan türkülerin niye bu kadar çok olduğunu anlıyorum. “Gezme Ceylan bu dağlarda seni avlarlar, anadan babadan yardan ayrı koyarlar…”
12 bin yıllık bir geçmişe sahip Şanlıurfa, insanıyla da hafızama en güzel karelerle kazındı. Kaldığımız otel Manici Konağı’ndaki çalışan Fuat, “önce Allah’a sonra bana emanetsiniz” diyerek, konukseverliğini gösterirken, Elçi Konağında geç saatte biten sıra gecesi sonrası yine bir çalışanın otelimize kadar bize eşlik etmesi gerçekten görmeyi unuttuğumuz davranışlardan. Esnafıyla, turizmcisiyle, ören yerlerindeki sevimli çocuklarıyla, kültür elçisi ağalarıyla her biri gönlümde taht kuran Urfa halkı belki de bu ülkede en çok ilgiyi hak edenlerden. Çünkü onlar bizim değerlerimizi, kültürümüzü, eskiden öğrendiğimiz din, dil, ırk ayrımı yapmadan insan sevgisini insandan ötürü öyle güzel yaşatıyorlar ki. Urfa’ya gidin ve bizzat yaşayın. Gönül hoşluğu, hatır alma Urfa’da insanların en önem verdiği değerlerin başında geliyor. Son yıllarda artan Taziye Evi adeti de bu yüzden olsa gerek. Eskiden gelenleri evlerinde kabul eden Urfalılar artık şehrin büyümesi ve mesafelerin artması nedeniyle, şehir merkezinde, geniş evlerde açılan Taziye Evlerinden birini seçiyor ve üç gün süren taziyeleri burada kabul ediyorlar. Yemek faslı da bu evlerde yapılıyor.
Yemek demişken zengin ve acı bir mutfağı olan Urfa’da çok fazla mahalle fırını görüyorsunuz. Akşam saati ise elinde tepsilerle fırından çıkanlar çok fazla. Genelde malzemeyi hazırlayıp, tepsiye koyup fırında pişirtmek çok tercih ediliyor, üstelik fırınlar bunu ücretsiz yapıyormuş. Fırını bilmem ama bir ciğer kültürü var ki, günde sadece üç ton ciğer tüketiliyormuş şehirde inanabiliyor musunuz? Şöyle söyleyeyim sabah kahvaltıya ciğerle başlanıyormuş. Son yıllarda şehre gelen misafirler özellikle yerel halkla bir arada olmak için salaş, sanayii içindeki, garnitürünü kendin hazırladığın mekanları tercih ediyorlarmış. Urfa’da ciğer nerede yenir diye sorunca herkes bizim de gittiğimiz Şire Pazarı denen bölgedeki Arapoğlu Ciğercisi’ni öneriyor. Soğanını kendin kesiyor, yeşilliğini doğruyor, acı ve etli Urfa biberini ekleyip ciğeri dürüm yapıp yiyorsun, parmaklara dikkat. Urfa’da etin yanında çok fazla yeşillik tüketiliyor. Özellikle mide asidini dengelediğinden taze nane sofraların olmazsa olmazı. ANADOLU
a
AKTÜEL 62
62-63-64-SEYAHAT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:02 PM
Page 2
Bu kadar yemeğin üstüne çay kahve iyi gider diyenlerdenseniz Gümrük Hanı içindeki kahvehaneleri öneriyorum. Eskiden alışveriş merkezinin kralı sayılan ve kervanların durup dinlendiği Gümrük Hanı bugün de şehrin kalbi sayılan yerlerden. Yine şehir merkezindeki 58 Meydanı ve hemen yanında bugün
Peygamberler Şehri Şanlıurfa Dünyanın en eski inanç merkezi de olan Urfa aynı zamanda Peygamberler şehri olarak da biliniyor. Urfa’da özellikle Hz. İbrahim ve Hz. Eyyup için pek çok rivayet anlatılmaktadır. Hz.Eyyup Peygamberin mezarının, hanımının o hastalandığında sıkıntılara karşı sarıldığı Sabır Taşı’nın ve Hz. Eyyup’ün şifa bulduğu suyun bulunduğu kuyunun da içinde yer aldığı külliye Urfa’da ziyaret ettiğimiz yerlerden. Şehrin içinde yer alan ve Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen Balıklı Göl ya da diğer adıyla Halil-Ül Rahman sadece yerli turistler için değil yabancılar için de en ilgi çeken yerlerden. Hz. İbrahim tek tanrılı dini savunduğu için devrin hükümdarı Nemrut tarafından Urfa Kalesi’nin bulunduğu tepeden ateşe atılır ve bu sırada Allah tarafından ateş suya Halil-Ül Rahman Gölü’ne, odunlar da balığa dönüşür. Bundan dolayıdır ki buraya Balıklı Göl denir ve buradaki balıklar da kutsal sayılır. Rivayete göre Nemrut’un kızı Zeliha da İbrahim’e olan aşkından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Biz Ayn Zeliha Gölü’ne hayran olduk. Kendimizi kah Avrupa’da bir nehir kıyısında kah cennette gül bahçesinde hissettik. Sandal sefası yapan aileler, fonda hafif bir etnik müzik, su sesi ve huzur. Tabii kahvelerimiz de orta şeker aynı ruh halimiz gibi tam kararında.
kültür merkezi olarak kullanılan eski adıyla Aziz Petrus Kilisesi fotoğraf karelerinizin ve Urfa’ya dair anılarınızın simgesi olacak yerlerden. Meydanda bulunan hamamın çökmesi sonucu içeride bulunan 58 kadının öldüğü olayın anısına verilen isim gerçekten yürekleri burkuyor.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Şanlıurfa’da iki müze var ki, dünyayı gezip gören biri olarak bu konuda gördüklerimin en etkileyici olanlarından diyebilirim rahatlıkla. Biri Haleplibahçe, diğeri Şanlıurfa Mozaik ve Arkeoloji Müzesi. Haleplibahçe’nin ortaya çıkışı da çok enteresan. Bölgede kanalizasyon sistemi döşenirken, 2006 Mayıs ayında taban mozaiklerine rastlanıyor ve kazı durduruluyor. Amazonlar Villası, Hamam ve bir Geometrik Villa ortaya çıkıyor. O tarihten itibaren bölge yerinde koruma altına alınıyor ve harika bir müze yapılıyor. Sonradan getirilmiş eserlerle oluşmuş bir müze değil yerindeki eserler korunarak yapılmış bir müze burası. Özellikle savaşçı 4 Amazon Kraliçesinin resmedilmiş dünyadaki ilk örnekleri arasında gösterilen mozaikler sadece Urfa’nın değil dünyanın tarihi açısından çok etkileyici. Mercimek tanesi kadar küçük mozaiklerin hala ilk günkü canlılığı gibi kalabilmesi sanırım Urfa’ya bir vefa. Yine Truva savaşının kahramanı Akilleus’un hayat hikâyesi de çok güzel canlandırılan bölümlerden. ANADOLU
a
AKTÜEL 63
62-63-64-SEYAHAT.QXD:Layout 1
10/13/17
11:02 PM
Page 3
Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi Türkiye’nin en büyük Avrupa’nın dördüncü büyük müzesi. Anadolu’da inşa edilmesi güç dikdörtgen yapıların ilk görüldüğü yerleşim Nevali Çori aynı zamanda dünyadaki ilk kare planlı tapınak. Şanlıurfa Müzesinde sergilenen ve Dikilitaş Binası olarak da bilinen tapınak müzede mutlaka görülmesi gerekenlerden. O kadar büyük bir müze ki sadece bu müzeyi gezmek bir tam gününüzü alır. Biz maalesef kısaca gezip gördük ama sadece bu müze için bile Urfa’ya tekrar gidebilirim.
İki Kadın Anadolu’da gezer de Urfa’nın meşhur mağaralarına girmez mi? Mağaralar yerleşik kültüre geçen insanoğlunun yaşadığı ilk yerler ve Urfa’da şehir merkezinde çok sık rastlıyorsunuz. İnsanlar bu mağaralarda düşüncelerini, sanatı ortaya çıkarmışlar ve bugün hala bu taşların üzerinde izlere rastlıyorsunuz. İçleri her ne kadar şu anda çok pis ve bakımsız olsa da yakın bir tarihte buraların temizlenerek turizme açılmasını duymak sevindirici.
Tarihi ve kültürel birikimiyle, Dünya ve İslam tarihindeki yeriyle, tarihe tanıklık eden Şanlıurfa sahip çıkmamız gereken şehirlerin başında geliyor. Son derece rahat, huzurlu gezdiğimiz Urfa’da anlatılacaklar elbet bu kadar değil, beni takibe devam et sevgili okur. Urfa gezimizde bize rehberlik eden Hüseyin Yektaş’a, GAP Turizmi Geliştirme Derneği Başkanı Rahime Yaşar’a, Kaliru Turizm Acentası sahibi Cihat Gürüz’e, Manici Konağı’na, Elçi Konağı ve işletmecileri Aslı Rastgeldi ve eşine teşekkürlerimizle. ANADOLU
a
AKTÜEL 64
65-YUSUF AHMET KAYA.QXD:Layout 1
10/13/17
11:01 PM
Page 1
YUSUF AHMET KAYA PSİKOLOG
KARARLAR(IMIZIN) NE KADARI BİZE AİT? “Düşünce ve kararlarımız doğrudan doğruya ruh halimize bağlıdır.” Alexis CARREL Çoğumuz davranışlarımızın bize ait olduğunu onları kendimiz seçtiğimizi düşünürüz. Peki, gerçekten de böyle midir? Yoksa birçok kararda diğerlerinin gizil yönlendirmeleri mi aktif rol alır? Karar Verme Süreci Psikolojide karar verme süreci dört aşamada gerçekleşir. Oryantasyon aşaması, kişinin kararı tanımlamasını içerir. Etkileşim aşaması, kişi bu aşamada bilgi toplar, olası kararları tespit eder ve değerlendirir. Sonraki aşama, karar aşaması, kişinin kendi etkinlik alanına yoğunlaştığı aşamadır. Son olarak ise, uygulama aşaması kararın hayata geçirilmesidir. Bu sistematik genel olarak karar verme sürecinin nasıl gerçekleştiğini görebilme adına önemlidir. Kararlarımızı Etkileyen Faktörler Nelerdir? Kararlarımızı bize ait olduğunu düşünsek dahi çoğu kez yönlendirildiğimizi, etkilendiğimizi ifade etmiştik. Peki, bu yönlendiren ve etkileyen faktörler nelerdir? Bu faktörler ne anlama gelir? Bakalım: İnançlar; bilgi, duygu, tavır ve hareket gibi faktörlerin sonucudur. Değerler; toplumun kendi devamını sağlamak için doğru ve gerekli olduğuna inandığı ortak duygu, düşünce, ilkelerdir. Normlar; davranışın topluma uygunluğunu belirleyen standart. Bu üç faktör, kararlarımızı etkiler ve kararın belirlenmesinde etkin rol oynar. Netice olarak kararlarımızın bize ne kadar ait olduğunu ortaya koymak açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu üç faktör bir binanın yapısında kullanılan malzemeler gibi kararlarımızın yapısında neyin ne kadar olduklarını gösterir. Apaçıklığını ortaya koyar. Karar Verme Standartlarımız Nelerdir? İnsanlar karar verirken veya bir düşünceyi davranışa evirirken farkında olmadan manipülasyona maruz kalırlar. Manipülasyona uğramış düşünce dejenere olur yani asıl amacından çıkar yozlaşır, başkalaşır, değişimlenir. Fakat bu söz konusu değişim, başkalaşma oluşurken kişi tamamen edilgen kalmaktadır. Yani, bu evrilmeye etkisi söz konusu değildir. Dejenere olan davranış ortaya çıkar ve kişi yukarıda bahsedilen süreci içsel
olarak takibini sağlayamadığı için yani edilgen kaldığı için, kararın ve ona istinaden oluşan davranışın kendi tasarrufu olduğunu düşünür. Fakat kişi yukarıdaki faktörlerin etkisini göremez, anlamlandıramaz, onların üzerinde değişim yapamaz bu bakımdan karar verme standartları diğerleri tarafından kendi etki alanları içerisine çekilir. Gerçek olan, kişi hayatına yön vermede ve seçtiği kararlarda kendini ne kadar da diğerlerinden soyutladığını, etkin olduğunu düşünse de, sosyal çevre buna izin vermez ve diğerleri bizim kararlarımızda etkin olur. Bunu günlük rutinde çok kez yaşarız. Hemen bunu çok bilinen bir örnekle açıklamak isterim; öğle yemeği yemek için lokantaya giden 4 arkadaştan Ali; kendi içerisinde düşünür ve der ki kendi kendine, günlerdir döner yiyorum, bıktım bu defa sulu yemek isteyeceğim. Arkadaşları sırayla siparişlerini söylerler, hepsi sırasıyla döner ister, sıra Ali’ye geldiğinde o kısa süren muhakemenin hemen ardından, Ali şöyle cevap verir; bir döner lütfen. Klasik bir örnek olmakla beraber konuyu çok güzel betimleyen bir örnek olduğunu düşünüyorum. Betimleme, verilmek istenilen mesajı iletmek adına kullanılabilecek en güzel araçtır. Yani, bizler karar verme sürecinde kesinlikle diğerlerinden etkileniriz. Kararları genellikle bir başımıza vermeyiz. Aslına bakarsak, karar, birebir algı ile etkileşim içerisindedir. Nasıl mı? Algının görevi; içten ve dıştan gelen uyarıcıları anlamlı hale getirmektir. Birey karar verirken çevreye, dışarıya bağlıdır. Gördüğü, duyduğunu karar sürecinde kullanır. Zaten algı da görülenduyulanın kişideki anlamıdır. İşte bizlerin sahip ANADOLU
a
AKTÜEL 65
olduğu algı diğerleri tarafından yönlendirilir, yönetilir. Hani duyarız ya medya da algı yönetimi diye, tamda bahsi geçen şey; algı yönetimi, diğerlerinin tutum, düşünce ve davranışlarını istenilen hedefe yönlendirmek için yapılan her türlü eylemdir. Zaten kişilerin algıları yönetilirse, kişilerin ne düşündüğü, düşünceyi hangi biçimde davranışa evirileceğini ve kişinin duygularının hangi yönde olacağına etki edilmiş olur. Bunun nihayetinde karar verme süreci baskı altına alınır. Başta bahsettiğimiz gibi aldığımız kararlar kendi tasarrufumuz olmaktan çıkar. Bunu en çokta siyasi partiler kullanır. Nasıl mı? Hedef kitlenin yönlendirilmesi için toplumsal normlar tahlil edilir, propaganda ve söylemler bu tahlillere göre oluşturulur. Karşıt partiler ise tahlile zıt kabullerle bağdaştırılır. Bunun neticesinde algı yönetimi denilen ve dillere pelesenk olan olay gerçekleşmiş olur.. Son olarak, karar alırken o kararı etkileyen ve hangi biçimlerle müdahale eden hususları göz ardı etmemeliyiz. Zira varacağımız kararda en önemli faktördür; etki mekanizması ve türevleri. Kararı almada ve uygulamaya geçmede tüm süreç boyunca kendi etkinliğimizi ölçmeliyiz, değerlendirmeliyiz. Bunu yapabildiğimiz anlamda kararlarımız bize ait olur, kendi tasarrufumuz olur. Yine de her ne kadar titiz davransak dahi sosyal etkileşimin rolünü unutmadan, sürece etkisini göz ardına atmadan, karar verme ve sonrasında alınan kararı uygulamaya koymada aktif rol almalıyız. Son olarak, güzel bir sözle bitirelim; Kendi hayatında figüran değil, kendi hayatında kendisi olabilmelidir, insan.. Soru ve görüşleriniz için: yahmetk.63@gmail.com
66-67-68-CIGKOFTE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:00 PM
Page 1
KÜLTÜR
ŞANLIURFA ÇİĞKÖFTESİZ, ÇİĞKÖFTE ŞANLIURFA’SIZ OLMAZ (Çiğköftemize Sahip Çıkalım)
Nedense aslı bozulan her şey dikkatimi çekmiş, beni rahatsız etmiştir. Hayatın her alanında olduğu gibi, bazı değerlerimizin de özünden saptırıldığı bir gerçektir. İşte bunlardan biri de ünlü çiğköftemiz. YUSUF ÇİRKİN Halk Oyunları Eğitmeni ve Kaynak Kişi
nları
Bu konuda yazanlar, anlatanlar, televizyon programları yapanlar… Tabi bunların içinde hiç mi bilen yok, tabii ki bilenler de var. Genelde eksik, sırf program olsun diye yapanlar var. Bunun için araştırıp, bazı ağabeylerimizden ve içinde biri olarak kendi düşüncelerimi de katarak yazmaya karar verdim. Tarihçesinden malzemesine, yoğrulmasından sofrasına kadar inceledim, araştırdım ve yazdım.
onu kaderiyle baş başa bırakır. Bir fırsatını bulup oğlunu kontrol için mağaraya gittiğinde, orada bir mucize ile karşılaşır. İleride Hz. İbrahim olacak çocuğun sağ elinin başparmağını emerek bir çocuğun büyümesinde gerekli olan tüm vitaminleri o parmaktan aldığını görür. Edessa (Urfa) diyarının hükümdarı durumunda olan Nemrud; tahtının, tacının elinden gitmesi endişesi içinde, çok stresli ve kızgındır. Gazaba gelir ve hiçbir evde veya başka bir yerde ateş
Çiğköftenin Tarihçesi: Çiğköftemizin tarihi M.Ö. 2640 yıllarına, Hz. İbrahim Peygamber ve Nemrud zamanına kadar uzandığı rivayet edilmektedir. Nemrud; bir erkek çocuk doğacağını, bu çocuğun da tahtını, tacını elinden alacağını öğrenir. Zalimliği ile ünlü Nemrud adamlarına yeni doğacak bütün erkek çocukları öldürülmesi için emir verir. Hz. İbrahim’in Annesi hamiledir. Çocuğunu Nemrud’un gazabından koruma umuduyla gizlice bir mağarada (şu anda Hz. İbrahim Peygamberin makam) ın da doğurur ve ANADOLU
a
AKTÜEL 66
yakılmaması, hiçbir evde ocak tütmemesi için emirler verir. Kim emrine riayet etmezse evini başına yıkacağını, şehri komple yakacağını tellal çağırtıp ilan eder. Tabi bu yörede ceylan çoktur, eti de çok lezzetli olduğundan yöre halkının bir kısmı ceylan avına giderek et ihtiyaçlarını buradan karşılarmış. Bu sırada Haran adlı bir ev hanımı titiz olan kocası Abir’e akşam ne pişireceğini düşünür durur. Kocası Abir eve geldiğinde henüz bir yemek hazırlanmadığını görür ve hiddetlenir. “Geçenlerde avladığım ceylan etinin yağsız yerinden al, temiz bir kara taşın üzerinde iyice döv, içine biraz tuz, biraz isot (Kurutulmuş ve dövülmüş acı kırmızıbiber) kat bunları iyice karıştır, hamur gibi yoğur, öyle yeriz. Başka da çaremiz yok” der. Biraz düşündükten sonra ilave eder; “İstersen biraz da bulgur ilave et, belki tat verir.” Bu sırada komşu Haran’a seslenir. “Ateş yakmak yasak, aç kaldık, ben ne yaparım” Haran da “yağsız eti kara taş üzerinde iyice döveceğim, içine tuz, isot ve bir miktarda bulgur katarak iyice yoğuracağım” der ve
66-67-68-CIGKOFTE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:00 PM
Page 2
kendisine de tavsiye eder. Böylece Çiğköftemizin günümüze kadar gelişerek geldiği rivayet edilir.
Çiğköfte Leğeni : Çiğköftenin leğeni; kalaylı bakırdan, elin, kolun rahat çalışabileceği büyüklükte ve yüksek olmalıdır. Tabanı katar çekici ile dövülmüş, tırtırlı olmalıdır. Böyle olması bulgurun daha iyi ezilmesine yardımcı olur. Leğenin dibi düz olursa daha fazla su alarak bulgur ezilmeye çalışılır bu da çiğköftenin hamur kokmasına neden olur. (Bu çiğköfte leğenini yapan ustaların nesli hemen hemen tükenmiş durumundadır. Bir tek ÇİRKİN kardeşler kalmıştır.) Leğenin kaymaması için ya yardımcı olan kişi eliyle leğeni tutar (bu kişi aynı zamanda çiğköfte yoğuranın terini siler) ya da leğenin altına ıslak havlu koyarak leğenin sabit tutulmasını, kaymamasını sağlar. Çiğköfte alüminyum, krom, plastik vb. leğenlerden iyi yoğrulmadığı gibi sağlığa da zararlıdır. Bir de piknik ve dağ gezilerinde düz, elin çalışabileceği kara taş üzerinde de yoğrulabilir.
Bulgur: Çiğköfte bulguru; sert buğdaydan yapılır. Zahireciler borsasında (Diyarbakır81, Duraking, sarıçanak vb.) buğdayların bulgur olabileceği tespit edilmiştir. Bu buğday iyice kaynatılıp, kurutulduktan sonra dövülür ve kepeği alınır. Daha fazla dövülürse yörede dövme denilen yarma elde edilir. Bunun kepeği daha fazla alındığı için rengi beyaz olur. Kaynatılıp, kurutulan buğday özel makinelerde çekilir ve elenir. Böylece iri ve ufak olmak üzere iki kısma ayrılır. İrileri pilavlık, dolmalık gibi yerlerde kullanılırken, ufakları yumurtalı köfte, çiğköfte, mercimekli köfte gibi yerlerde kullanılır. Çiğköfte bulguru tanelerinin aynı olması da önemlidir. Yoğuran kişi kalan kepek ufaklarını da almalıdır. Yumuşak buğdayın (Konya buğdayı gibi) bulguru da yumuşak olduğundan Çiğköftesi iyi olmaz hamur kokar.
Kara Et : Çiğköfte de et çiğ kullanıldığından ete çok dikkat edilmesi ve önem verilmesi gerekir. En güzeli erkek koyun etinden olanıdır. Sığır etinde parazit olma ihtimalinden dolayı fazla tercih edilmez. Oğlak, hatta serçe etinden bile çiğköfte yapanlar olmuştur. Etin Karataş üzerinde tokmakla dövüleni makbuldür. Karataş üzerinde nasıl dövüldüğünü de anlatalım. Eskiden her Urfalının evinde temiz, sırf et dövmek için Karataş bulunurdu. Rahmetli Anamı hatırlarım; bir elinde tokmak, diğer elinde kıyma
bıçağı, küçük bir tabakta tuzlu su, arada tokmağı tuzlu suya sürer ve öyle döverdi. Eti döverken bıçakla eti toplar, hem de etin çındırını (sinirini) alırdı. Babam sırası olduğun zaman ve misafirlere karşı mahcup olmaması için çok itina gösterirdi. Sıra günü akşam eve erken gelir, çiğköfte malzemelerini kontrol ederdi. Özellikle kara ete çok dikkat ederdi. İyi dövülmemişse Anama kızar iyi dövülmesi için tembihte bulunurdu. Tabi şimdi et dövme makineleri çıkmış onunla dövüyoruz. Dövme makinesi yoksa kıyma makinesinde birkaç kez çekilerek de idare edilebilir. Et taze olmalı, buzdolabının buzluğuna dövülmüş veya dövülmemiş koyulup donmuşsa köfte iyi olmaz, tutmaz ve etli köfteye (çiğköfteye) benzemez.
İsot (Kırmızı Biber): İsot; Çiğköfte de lezzet ve renk bakımından önemli bir malzeme olup, çiğköftenin ana malzemelerindendir. ANADOLU
a
AKTÜEL 67
Urfa’lı isotu piyasadan değil, evde bizzat kendisi yapar, çıkarır. Zahmetli işçiliği olduğundan kolay kolay kimse kimseye vermez, hediye etmez. Böyle bir hediye varsa da çok sevdiği ve değer verdiği, kıramadığı biridir. Urfa da yetişen kırmızıbiber alınır, sap ve tohumu ayıklanıp, diğer kısmı da birkaç parçaya bölünerek damlarda kurutulmaya bırakılır. Hafif kuruduktan sonra renginin ayarlanması için az miktarda tuzlu su serpilir ve naylon torba içerisinde bekletilir. Rengi istenilen kıvama gelinceye kadar güneşte kurutulur. Daha sonra dövülür, elenir, tuz ve zeytinyağı ile harmanlanır serin bir yerde muhafaza edilir. Fazla zeytinyağı da isotun lezzetini bozar ve kısmen acısını alır. Fazla siyahlaşmış isot kömürleşir. Lezzetini kaybeder ve hafif ekşimsi olur, ayrıca sağlık içinde iyi olmadığı söylenir. Bu nedenle isot bence fazla siyahlaştırılmamalı, kırmızı ile siyah arası bir renkte olması tercih edilir. Urfa da
66-67-68-CIGKOFTE.QXD:Layout 1
10/13/17
11:00 PM
Page 3
yetişen isot dedik çünkü Urfa isotu ne kadar acı olursa olsun mide ve bağırsaklara zarar vermez. Tam tersine tedavi ettiği söylenir.
Frenksuyu (Salça): Fazla siyahlaşmış isot kısmen ekşi ve salça özelliği gösterir. Bu nedenle salça ile uyuşmaz, ikincisi salça ile et beraber yoğrulursa etin özelliğini ve tadını bozar. Çiğköftede salçanın miktarı ve alma zamanı önemlidir. Diğer köfte çeşitlerinde salça önce alınırken, Çiğköftede sona doğru tadına bakarak alınır. Urfa salçası evlerde olgun Urfa domatesi (firenk) sıkılmak suretiyle suyu çıkartılır ve güneşte kurutularak yapılır. Bu salça lezzetli olup, çiğköfte de kullanılması uygundur. Şimdiki konserve salça tatlı olduğundan daha fazla alınır. Yani çiğköftede salça; tadına, rengine ve isotun türüne göre dozu ayarlanır.
Sekiz Kişilik Çiğköfte Malzemesi: Çiğköfte de gram türünden ölçü olmaz. Yoğuran tamamıyla el ve göz ayarı ile yapar. İyi bir Çiğköfteci malzemeleri çok güzel ayarlar çünkü malzemeler cinsine, rengine ve tadına göre miktarı değişir. Biz gene de hiç Çiğköfte yoğurmayanlar için ölçülendirelim. Yoğuran kişi meraklıysa yavaş yavaş öğrenir. 300 gr et, 150 gr isot, 400 gr bulgur, büyük boy bir adet soğan, bir demet maydanoz, iki adet yeşil sarımsak, yoksa iki diş kuru sarımsak, çok ince doğranır. Birkaç çeşit yoğurma tekniği vardır. En idealı pehlivan çiğköftesi diye adlandırdığım şeklidir. Tamamıyla güce, kuvvete dayanır. Önce bu şekilde yoğurmayı tarif etmek istiyorum. Et, ince kıyılmış soğan, sarımsak (kuru veya yeşil soğan ve sarımsağın beyaz kısmı) tuz, isot, baharat hiç su almadan iyice yoğrulur. Çiğköfte sekiz kişilik olduğuna göre sekiz çay bardağı tam doldurulmadan yavaş yavaş bulgur alınır. Bir sürede böyle yoğrulur. Elin ayasıyla Bakır leğene iyice sürülerek bulgurlar ezilmeye çalışılır. Bir süre böyle yoğrulur. Ondan sonra az az buzlu su veya karlambaç şeklindeki buz alınır. Tadına bakarak tuz, su ve salçası ayarlanır. Bulgurların iyice ezildiği hissedildiği zaman sulandırılmaya başlanır. Diğer
taraftan bir tabak ince doğranmış maydanoz, yeşil soğan alınır. Yeşillik alındıktan sonra fazla yoğrulmaz, yeşillik ölmesin diye. Bir de yukarda anlattığımızın dışında isot ayrı bir kapta ıslatılarak yapılır. Diğer şekilleri aynı olur. Bu biraz daha kolay olur. Bu iki şeklin dışında bütün yoğrulma şekli iyi olmaz ve doğru değildir. Hele eti sonradan almaya tamamıyla karşıyım. Çünkü et çiğ olduğu için, önceden biber, baharat, soğan ve sarımsakla iyice et pişmesi lazım. Bir adet taze domates kabuğu soyularak yoğrulurken alınmasında sakınca yoktur. Yine malzemenin cinsine göre 15-20 dakika yoğrulduktan sonra yeşillik alınmalıdır. Yeşillik olarak mevsime göre turp, turp yaprağı, kuzukulağı, su yarpızı, tere, nane, hardal, marul pirpirim (semizotu), salatalık çeşitleri garnitür olarak kullanılır. Urfa ev ekmeği ve Urfa ekşilisi de çiğköfteyi tamamlar. Çiğköftenin içeceği ayrandır. Dağda, kırda, sıra gecelerinde leğen içerisinde yenir. Evlerde tabaklara topaç halinde konulur. Misafire ikramda, mezede, lokantalarda ise sıkım şeklinde sunulur. Yoğrulmuş köfte uzun zaman beklerse bulgur pilav gibi yumuşar, sakızlığı gider, tat ve görünümü bozduğu gibi et bakteri üretir. Bu nedenle, beklenmeden yenmelidir. Yazın sıcaklarda çiğköfte kışa nazaran lezzetli olmaz. Bunun sebebi malzemelerin bayatlamış olması ve havanın sıcaklığıdır. Eli sıcak olan kişilerinde köftesi lezzetli olmaz. Nedeni ise sıcaktan eti ve bulgurun lezzetinin bozulmasıdır. Bu zamanlarda buz kullanmak gerekir. Buzla yoğrulan çiğköfte lezzetli olduğu gibi acının serinlikle karışmasından dolayı da ayrı bir tat verir. ANADOLU
a
AKTÜEL 68
Çiğköfte Urfalının yemeği, zenginin lüksü, hastanın ilacıdır. Tarihe bakarsın derinliğinde görürsün. Radyoyu, televizyonu açarsın çiğköfteyi müzikte dinlersin. Şiirde okur, Halk oyunlarında oynarsın. Yarışmaları, festivalleri yapılır. Çok kişiye isim, lakap takılır. Mecliste oturunca mevzu mutlaka döner, dolaşır çiğköfteye gelir. Adeta çocuklar doğmadan çiğköfteye alışıktırlar. Benim kızım mamadan sonra ilk çiğköfte yemekle başladı. Değerli dostumuz, Şair ve İnşaat Mühendisi Fuat RASTGELDİ’nin çiğköfte üzerine yazdığı manilerden bir kaçını yazmadan geçemeyeceğim.
Urfalıdır sır vermez Kelle verir sır vermez Bir topak köfte göster Yok söylemiyem demez Teprenmez Yılanı at teprenmez Çiğköfteyi duyunca Üç günlük yola erinmez Köfte yuguri eşkere Kokusu gidi aleme Bir sıgımda göndermedi Dilerem başıya gele Eşkili var sirkede Buz ayran üskürede Yiyenler hiç ölür mü Sakız kimin çiğköftede Okuyan, okumayan, beğenen, beğenmeyen herkese selamlar, saygılar. Bir başka yazımızda buluşmak üzere Allah’a emanet olun.
Not: Çiğköftenin tarihçesini Yard. Dç. Mehmet Emin ERTAN hocamızın; Hz. İbrahim ve Nemrud adlı piyes kitabından faydalandım. Gerisi kendi araştırmam ve uygulamamdır.
69-IBRAHIM HALIL AYDIN.QXD:Layout 1
10/13/17
11:00 PM
Page 1
İBRAHİM HALİL AYDIN URFA’NIN POLİTİK BEKLENTİLERİ VE ALIŞKANLIKLARI Kısa bir süre önce gerçekleşen kabine revizyonu ve akabinde gerçekleşen toplumsal yansımaları göstermektedir ki kent olarak siyasi bir açlık içerisindeyiz. Oysaki Meclis nüfusunun önemli bir kısmını teşkil eden ve bölgesel olarak bu denli güçlü olan şehirlerin yüksek ölçüde eksiklik, açlık hissetmeleri olağan bir durum değildir. Nitekim sınır komşumuz olan Gaziantep ve Diyarbakır yıllardan bu yana ‘’yerli ve milli’’ siyasetçileri bağrından çıkarmakta iken; bunun bizdeki karşılığı şaşırılacak derecede ilginçtir. Daha önce kent arşivine birçok önemli siyasetçi, bürokrat ve devlet adamını kaydeden kentlerde bu kayıtlar normal karşılanırken; yine aynı kayıtlar bizde anormallik kazanmaktadır. Peki, tüm bu farklı sonuçların kaynağında ne var? Tabii ki alışkanlıklarımız… Alışkanlıklar, hem bireyi ve hem de toplumu aynı ölçüde etkilemekte, yönlendirmektedir. Bir toplum nasıl ki kültürel değerlere ve yaşayışa endekslenip uyum sağlıyorsa, bu alışkanlıklara gelecek zararlar önünde set kurmayı da göze almaktadır. Aynı durum siyasi kültürde de etkisini çokça göstermektedir. Yakın zamanlarda yaşadığımız hadiselerden örnekler vermek yanlış olmayacaktır. İlk olarak Eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı ve aynı zamanda Şanlıurfa Milletvekili olan Faruk ÇELİK’ in yuhalanması konusu dikkat çekmektedir. Yıllardan beri siyasi ekranlardan aşina olduğumuz ve hatırı sayılır bir süreden bu yana bölgemizde gördüğümüz bir politikacıya karşı ortaya konulan bu tepki bir alışkanlıktan vazgeçememe göstergesidir. Her ne kadar kendisi ile ilgili iddialar, ithamlar ve olumsuz eleştiriler yapılsa da işin özünde yine alışkanlıklarımız yatmaktadır. Nitekim ne kadar iyi olursa olsun ‘’bizden olmayan’’ hep öyle kalacaktır. ‘’Bizden olanın’’ ise eksik ve yanlışlarının idare edilmesi gerektiği ön kabulü bilinçaltımızda yer edinecektir. Oysaki daha uygar ve gelişmiş halk
kitlelerinde dışa açılım ve yabancı seçilmişe sadakat bizden çok ileri seviyelerdedir. Her ne kadar ortası tutturulamayacak bir denge sistemi ile bağlı olsa da küme dışını özümseme ve destekleme olgusunun oturtulması gerekmektedir. Filozof ve toplum bilimci St. Agustin; ‘’Alışkanlıklar, zamanında bırakılmazlarsa, ihtiyaç haline gelirler.’’ sözüyle zararlı toplumsal alışkanlıklarla mücadelede başlangıç zamanının çok önemli olduğuna vurgu yapmıştır. Anadolu coğrafyasının geneline yerleşmiş olan ‘’yabancı’’ hazımsızlığı ancak bu yöntemle ve zamanında alınacak önlemlerle ortadan kaldırılabilir. Bir diğer örnek ise Şanlıurfa Eski Valisi ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Celalettin GÜVENÇ’ in yaşadıklarıdır. Kendisi bölgede hem atanmış ve hem de seçilmiş bir şahsiyet olarak görevler yürütmesine karşın yine aynı kaderi yaşamış ve görevini süresinde tamamlayamadan Urfa’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Şuan kendisi de ‘’memleketi’’ olan Kahramanmaraş’ı TBMM’ de temsil ederek bahis konumuz olan yabancı hazımsızlığından nasibini aldığını göstermiştir. Başlı başına örneklediğimiz vakıa dahi toplumların özümseme probleminin boyutunu ortaya koymaktadır. Nitekim misafir olarak addedilen kişi, yabancı olduğu toplumda hizmet etmekten dahi alıkonulabilmektedir. Peki, Batı’daki işleyiş nasıldır? Batılı toplumlarda kolonilerin yerleştirdiği ve nispeten eskiye dayanan sistemle ırka veya ayrıştırıcı kavramlara olan itibar düşmüştür. Amerika Birleşik Devletlerinin kuruluşunda net olarak görüleceği üzere üst kavramlar vasıtasıyla daha özel kavramlar topluma unutturulmuştur. Önemli olanın geçmişteki değerler değil, birlik ruhuyla inşa edilen gelecekteki değerler olduğu bilinci hayatın her alanında topluma aşılanmıştır. Alexis Carrel’in ‘’İnsanlar; sosyal bünyede bir bina meydana getirmek için birbirleriyle kenetlenen, birbirine destek olan, yapı taşları gibi olmalıdırlar.’’ sözü ANADOLU
a
AKTÜEL 69
kuruluştan itibaren uygulanmıştır. Tamamen bu düşüncenin uygulanmasının devamında ise coğrafyaları, kültürleri birbirinden çok farklı olan Meksikalı, İrlandalı, İtalyan, İngiliz, Çinli, Afrika kökenliler ve daha sayamadığımız onlarca farklı etnik topluluk aynı potada eritilmiştir. Revizyon sonrası Urfalı üst kimliği taşıyan bakanın sorumluluğu ne olacaktır? Tüm bu siyasi kargaşanın üzerine ‘’bizden birinin’’ bizi temsil etme idealinin daha da gerçek olması gurur verici bir hâl aldı. Adeta bir bayram havası esiyor. Beklentiler arttı, hizmet isteği daha da iştiyak uyandıran seviyelere ulaştı. Gıda, tarım ve hayvancılık gibi önemli konularda eksik yanlarımıza merhem olması gereken insan şu an tam da olması gereken yerde bulunuyor. Bakanlık artık ‘’içi boş bir kılıftan ibaret değil’’ düşüncesi toplumda değer kazandı. Sıra bu makamın hakkını vermeye geldi, zaman iş yapma zamanıdır. Bölgenin ve ülkenin ilk akla gelen problemlerine dur diyebilme zamanıdır. Ovadaki yapılaşma durmalı artık, et fiyatları normale inmeli, sulama konusunda daha efektif çözümlere başvurulmalıdır. Sulamaya bağlı elektrik konusu kurumlar arasında protokollere bağlanmalı ve çiftçinin mağduriyeti giderilmeli, mevsimlik işçi göçlerine dur diyebilmelidir. Tarım sektöründe faaliyet gösteren vatandaşların özlük hakları ile ilgili yasal düzenlemelerin önü açılmalı, ithal et konusu ise hayvancılık sektöründeki vatandaşların menfaati göz ardı edilmeden bir zemine oturtulmalıdır. Tüm bunların yanına, Urfa’nın bakanlığın ilgi alanları dışındaki problemlerini de eklersek, mesainin uzunluğu daha da iyi anlaşılacaktır. Yılların verdiği bekleyişin eseri olarak büyük bir atılım yapılması gerekliliği göze çarpmaktadır. Umuyorum ki Urfa uzun zamandır beklediği hizmeti alacaktır.
70-71-EDEBIYAT.QXD:Layout 1
10/13/17
10:59 PM
Page 1
EDEBİYAT
BEN DE SİZİN KADAR BURALIYIM ALİ TUTLUOĞLU “Heyecan, coşku ve bilgi hayata yeni tatlar ve yeni renkler katan insana ait üç duygunun adıdır.” der Uzun Mehmet. Bu toprakların bereketinin, farklılığının sırrıdır bu üç duygu aslında. Fakat buralara dair anlamadığım daha birçok gizemli sır, duygu ve insanlar var; ama bu topraklara dair emin olduğum tek şey benim de bir zamanlar gül kokan bu toprakların havasını içime çekmiş olmamdır. Türkü tadındaki akşamlarına uzak, su sesi berraklığındaki gazelhânlarının söyleyişlerine yabancı kalsam da, hayatlı evimizin tahta kapısı bu şehrin tetirbelerine kapalı olsa da, kulaklarım şivesine tıkanmış ve şivesine dilim tam dönmüyor olsa da, Nevali Çori ve Göbekli Tepe’nin binler yıllık tarihini, kubbeli evlerdeki tılsımı ve yağmurdan sonra gelen gül kokusunun anlamını bilmiyor olsam da, Fırat’ın nicedir böyle delicesine akmasındaki manayı ve bu topraklardaki bereketin anlamını bilmiyor olsam da, gelenin de gidenin de ve burada yaşayanın da, burada hayata göz yummak isteyenlerinde hangi kutsal
düşünceyle böyle yaptıklarını bilmiyor olsam da; işte ben de sizin kadar buralıyım. Ben, Mezopotamya’nın tam merkezinde kurulmuş ve çoktandır üzerinde şanssızlık badirelerinin dolaştığı güzel ve kadim şehrimin narçiçeklerinin kıpkırmızı açtığı, yediveren arişlerinin dallarıyla bezenmiş, her türlü gül ve çiçeğin yetiştirildiği iri iri ceviz ve beyaz ve karadut yemişi veren bereketli ağaçlarının olduğu hayatlı evlerine ucundan kıyısından yetişebilen son kuşaktanım. Kısa ya da uzun cümlelerle bu şehrin gerçeğini anlatamasam da, yüreğimden geçen tatlı ve tebessümlü duyguları bir araya getirip bu şehrin gerçeğine eremesem de ben; bu şehrin ancak hayaline ulaştım kıyısından…! Tanyerinin güneşe tulu ettiği dakikalarda, uykunun en tatlı anında, güne Yaratıcının Adı’yla uyanıp yüzümde bâd-ı sabâ’nın ılıklığını gönlümün en derinlerinde hissettiğim, başkalarına göre uzak, bana göre mesafe bile addetmediğim zamanlarda, gözlerinde mahmurluğun tüm belirtilerinin olduğu genç yiğitlerin dünyayı arkasına atıp, davudi sesli ANADOLU
a
AKTÜEL 70
müezzinlerin ezan sesine koşabilen yüce ruhlara ne mutlu olsun… Kulaklarımızı maneviyat düşüncesinin dinlendirici bahar esintisi doldurduğunda Dergâh Camii’nde, genç-yaşlı, zenginfakir, yerli-yabancı farkı olmadan Rabbin önünde namaza duruşunda ve hayata namazla başlayan bir cemiyetin içinde bulunduğumdan dolayı ne kadar şükretsem azdır. Gönüllerini paklayarak namazdan çıkıp yüzyıllardır süregelen zikrin sesini duyduğunda ve güvercinlerin kanat çırpınışları insan selinin yavaş yavaş günışıklarıyla beraber, suyunun üzerinden buğuların gökyüzüne doğru yükselen Balıklıgöl’ün muhteşem, doyumsuz manzarasıyla allıyeşilli, beyazlı-siyahlı Urfa mimarisinin en güzel örneklerinin bulunduğu bu manevi platoda, bin bir türlü tabiat kokusunun mis gibi gözümüzü gönlümüzü doyurduğunda Rintlerin Ölümü’nü anımsatan gül bahçesinin arasında sabahın gelişini ve hiç tanımadığınız insanlarla kahvaltı sofranızı paylaşabiliyorsanız eğer; fakirliğin diğer adının da hayâ olduğunu çorba evindeki bu şehrin zengin olmayan insanlarının gözlerinde okuyabiliyorsam ve kendimi
70-71-EDEBIYAT.QXD:Layout 1
10/13/17
10:59 PM
onlardan biri saymaktan ve onların arasında bulunmaktan halen haz alabiliyorsam eğer; işte ben de sizin kadar buralıyım… Sizin o beğenmediğiniz yaşlı omuzlar kısmetlerini aramaya giderken, arkalarından el sallamaya utanan âşık yürekler bırakırlar ve bir de Allah’ın kendilerine emanetlerini… Edessa Güzeli’ne benzeyen gamzesi gammaz kadınlar, dağ gibi beklerler fakirhanelerde yiğitlerini. “Her seherde besmele ile açılır dükkânımız/Hazreti Şeyh Şazeli’dir pirimiz üstadımız!” duasıyla açılan ekmek teknelerinde her gelen müşteri onlar için bir Halil İbrahim misafiridir. Acı onlar için vazgeçilmez damak zevkidir. Acı ve tatlı omuz omuza vererek biber salçası olur. Aslında o tatlı değildir; bir de bakmışsınız ki oluvermiştir reçel. Bin bir emekle hazırlanan kışlık erzaklar, sizi çocuklarınıza ve sıladaki yakınlarınıza bağlar ve bunları ben, “Sabrın Şehri”nde bir masal gibi yaşandığını hoyrat dinler gibi o Pir’in sesinden dinledim. Geçmişim, çocukluğum ve düşlerimin yemyeşil cenneti Ruha! Temmuzuyla çocukluğumun sımsıcak cehennemi Edessa! Yıkılan Urfa Evlerinin otoparka ya da caddeye dönüştürülmesi, Akarbaşı’nda çarşı ortasındaki ve “Gümrük Han”da ki asırlık çınarların çürümeye terk edilmesi ve sonrasında yerinden sökülmesi kanayan yüreğimi ne kadar acıttığını bir tek sen anlayabildin “Şehr-i Kültür” memleketim. İlk gençlik yıllarımda Usta’mdan bana miras kalan ak saçlarım, bana ve memleketime aşıladığın okuma kültürü, kitap sevgisi ve beyefendi şehir kültürü ve taşra kültürü arasında ki gelgitlerim… Ve halen buradaysam, hiçbir yere gitmeyi düşünmüyorsam ve şikâyet etmiyorsam hiçbir şeyden; gitmeye gücü olupta gitmeyenlere özgü gururla için için bir şehirli kibri taşıyorsam yüreğimde, hiçbir yanım sana yabancı ve ayrıksı değil şiirin nağmeye dönüştüğü şehir. Seni anlatmaya kırık dökük cümlelerim yetersiz kalıyorsa, kelimeler ağzımda ufalanıp boğazıma düğümleniyorsa ve deniz gözlerimde gözyaşlarım yerçekimine yenik düşüyorsa ve şu an sana verecek hiç bir şeyim yoksa; ama senden fıtratıma uyacak birçok değer taşıyorsan ve ben seninle var olup yaşama sevinciyle doluyorsam; işte bu saymaya mecalim olan birkaç neden için olsa bile, ben de sizin kadar buralıyım…! Karanfil kokan, bir zamanlar ceylanların gezdiği dumanlı dağlarında Dengbejlerin Piri olan Evdalê Zeynikê’nin, o acı dolu baba özlemiyle, dağlarda toprağa verdiği kardeşleri ve oğulları için döktüğü kanlı gözyaşları
Page 2
Ve biz Zazayız; kardeşlerimin düğününe şel û şepik giyip gittiysem ve o güzel gür sesleriyle Kürt kızlarının zılgıt çeken neşesi bol olan düğünlerinde lacivert gecenin altında kır düğünlerinde elimi havaya kaldırıp halay çektiğimde dünyalar patlıyorsa yüreklere, nazardan korunayım diye üstümüze dualar okutulup kurşunlar dökülüyor yağıyorsa gökyüzünden ben de sizin kadar buralıyım…! üzerine ve çektiği acılardan sonra bir elinde tavşan kanı demli çayıyla diğer elinde daha önce sarmış olduğu Ahmet Arif’in deyimiyle “Kız Saçı Dedikleri Zeybeklerin” tütünüyle, cebinde saklamış olduğu hatıra, ateşi kehribar tespihiyle yıllara meydan okur gibi kaval sesinin o hüzünlü ağlayışlı melodisinin eşliğinde okuduğu sıtran ve kılamları, okuma yazma bilmediği halde hayatını bir sıtranda özetlediği ve tütünden artık kirpikleri dahi sararmış Evdalê’nin Mem u Zîn, Delale Edûle, Lo Dîlo gibi sıtranlardaki acıları sadece senin karanfil açan dağların anladı, anlayabildi. Ve ben bu yerlerde dolaşırken o yaşlı gözleriyle anlamlı anlamlı hem geçmişe ve hem geleceğe bakan Dengbej’in yüreğinden dökülen mısralar beni benden alıp size getiriyorsa ve bana iyi geliyorsa bu hüzün kokan sesler, bana seni hatırlatıyorsa “Özgürlüğe Giden Tutsaklar Gibi” seni bana getiriyorsa karanfiller; işte ben de sizin kadar buralıyım…! “Eğer pak ve şefkatli Yüce Allah bana iyi bir ölüm nasip ederse, isterim ki mezarımın başında güzel sesli, usul bilen bir Dengbej ya da bir Ozan otursun ve annemin ninnilerini yeniden bana ulaştırmasını isterim.”diyebilen inançlı yürekler bilirim; işte onun için ben de sizin kadar buralıyım içimdeki iman duygusuyla. Ve biz Zazayız; kardeşlerimin düğününe şel û şepik giyip gittiysem ve o güzel gür sesleriyle Kürt kızlarının zılgıt çeken neşesi bol olan düğünlerinde lacivert gecenin altında kır düğünlerinde elimi havaya kaldırıp halay çektiğimde dünyalar patlıyorsa yüreklere, nazardan korunayım diye üstümüze dualar okutulup kurşunlar dökülüyor yağıyorsa gökyüzünden ben de sizin kadar ANADOLU
a
AKTÜEL 71
buralıyım…! Filistin’deki baba yüreği kadar yüreğim yanıyorsa; Suriye’deki Türkmenlere; Kobani’deki Kürtmenler için göz yaşı dökebiliyorsam, Keldani, Süryanilerin yerinden yurdundan sürgününe ortak olabiliyorsam ve üzüntümden göz yaşlarımı içime akıtıyorsam ve beni teselli eden bu toprak kokusu, bu kanla sulanmış coğrafyayı gül bahçesine çevirecek Çerkez güzeli kızların yüreklerine dokunabiliyorsam ve tek tesellim ana kucağı şehitlerimizin bize mirası bu Anadolu cennetiyse; ben de sizin kadar buralıyım…! Güneşin doğuşunu Nemrud’un Tahtı’ndan seyretmeyi yaşamamış olabilirim; günbatımlarını ürkek bir yabancı gibi Esentepe’den yalnız başıma çok seyrettim. Güneş alev topu gibi kıvrılırken gurûba doğru, sol tarafım da allı-morlu, sarılı-kırmızılı bulutların renk cümbüşündeki dansı, akşamın yavaş yavaş üzerimize sinmesi ve rüzgârın üzerimizde ılık bir etki bırakması kalbimi duru bir su gibi temizlemiştir. Işıklarını bir mum misali geceye yakanlar, Diyar-ı Bekir Karaköprü yolunun, ateşböceğinin uçarken arkasından bıraktığı ışık hüzmeleri gibi ta uzaklara doğru uzanıp gitmesi, karanlığın hüzünlü bir kadının üzerindeki çarşaf gibi doğduğum bu toprakları örtmesinde kayboldum ve ben sen de yok oldum “Havar” diyen bir Kürt annenin dilinde, gözlerinde... Lacivert gökyüzüne serpilmiş yıldızların yeni doğmuş melek yüzlü çocuklara gülümsemesi, mehtabın nazlı nazlı yüreklerimize doğması ve tabiattan bin bir türlü insanın içini rahatlatıcı seslerinin ve güzel nar çiçeğinin mis kokularının gelmesinde duruldum. Sıcak yaz gecelerinde, dam yatılarında, gökyüzünü özgürce seyrederken uykuyla uyanıklık arsında bu şehrin ılık su pınarlarında kayboldum. Evet, bu şehirli olması gerekenler kadar ben de buralıyım. Kürdü, Türkmeni, Arabı, Ermenisi, AlevisiSünnisi, ortak sabrımızın, bekleyişimizin, dertlerimizin, sevinçlerimizin, mezuniyeti kırk yıl süren mektebiymiş kahvehanelerimiz. Bu hayat mekteplerinden, “hürmet” ve “İsyan ahlakı” arasındaki dengeyi yaşayarak öğrenen “adam” yetişirmiş vaktiyle. Onun için, şunun şurası ben de sizin kadar buralıyım; Urfalıyım yani Urfa sevdalısıyım ve sizin kadar bu topraklara sürgünüm, vurgunum ve yürekten kara sevdalıyım… Sevgilinin süt pınar parmaklarından ılık sevgi suyunun şifasını tatmak için, bütün kötü duygulardan arınmak için, yaralarımın-berelerimin derman bulması için, “Sen”in kapından derman beklemez miyim ey aşk?
72-73-HALK OYUNLARI.QXD:Layout 1
10/13/17
10:59 PM
Page 1
NOSTALJİ
ŞANLIURFA
HALK OYUNLARI YUSUF ÇİRKİN
Halk Oyunları Eğitmeni ve Kaynak Kişi
Genel Yayın Koordinatörümüz Mehmet Emin Kuş kardeşimiz; bu fırsatı bize verdiği için yöre oyunlarımız, dolayısı ile kültürümüz adına ve şahsım adına kendisine çok teşekkür ediyorum. Yöre oyunlarımız ile ilgili ne biliyorsam, ne yaşamış isem, her şeyi yazmaya çalışacağım. Oyunlarımızın nereden nereye geldiğini, yeni öğrendiğim dönem olan 1970’li yıllar ile günümüzü mukayese edeceğim, artıları eksileri uzun uzadıya Rabbim Müsaade ettiği sürece okuyucularımız ile paylaşmaya çalışacağım. Mehmet Emin Kuş kardeşimiz yazıyı röportaj şeklinde düşünmüştü ancak; müşavere neticesinde makale şeklinde yazmaya karar verdik. Bu yazıya kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. 11 Nisan 1962 Şanlıurfa – Camikebir Mahallesi doğumluyum.
Çete Hüsen Lakaplı, Rahmetli Kazancı Bedih Yoluk Üstadın çıraklarından Kazancı Hüseyin ÇİRKİN ustanın dört çocuğundan ikincisiyim. Ayrıca böyle bir babanın evladı ve böyle bir aileden dünyaya geldiğim için de gurur duyuyorum. İlkokulu Şehit Nüsret İlkokulunda okuduktan sonra ortaokulu İmam Hatip Lisesinde okudum. İmam Hatip Lise öğrencisi iken babamların Kazancı pazarında bana ihtiyaçlarından dolayı o yıl ayrıldım ve Babamlara yardım ettim. Ertesi yıl Endüstri Meslek Lisesi Makine Ressam Bölümüne kaydımı yaptırdık. Aktif bir öğrenciydim. Çok değerli Beden Eğitimi hocamız Hakkı DÖNGÖR beni bando takımına aldı. Hiç unutmam okulu bitirmiştim. Hakkı DÖNGÖR hocamız rica etti Cumhuriyet Bayramında bando takımını çalıştırdım ve trampet başkanı olarak bayrama çıktık. Ayrıca Milli Güreşçi Seyit HIŞIRLI’NIN 62 kilo da güreşen başarılı grekoromen güreşçisiydim. Halk Oyunları ile ANADOLU
a
AKTÜEL 72
yakından uzaktan ilgim alakam olmadığı gibi seyirci karşısında oynamak benim için zorun ötesinde, hiç aklıma gelmeyen ve düşünmediğim bir konuydu… Bir gün öğle arası davul sesi duydum, sese doğru gittim. Okulumuzun önünde okulun halk oyunları ekibi kıyafet giymiş prova yapıyorlardı. Çok dikkatimi çekti, prova bitene kadar izledim, yanlarından hiç ayrılmadım. Çok sevmiştim ve hoşuma gitmişti. Aklımdan çıkmıyor, sürekli gözümün öne geliyordu. O davulun ritmi, o figürler beni baya etkilemişti. Bir gün rehberlik dersinde o ekip oyuncularından Ali LABA ve Abdülkadir KARAKEÇİLİ geldiler bize oyunları anlattılar. Kim gelecek aramızda oynayacak dediklerinde bu kadar çekingen olmama rağmen kendimi tahtaya attım. Ali LABA ve Abdülkadir KARAKEÇİLİ’NİN arasına girdim oynamaya çalıştım. Bir türlü uyum sağlayamıyordum. Onlar sağ basıyor, ben sol basıyordum. Bütün
72-73-HALK OYUNLARI.QXD:Layout 1
10/13/17
10:59 PM
Page 2
Ali LABA ve Abdülkadir KARAKEÇİLİ’NİN arasına girdim oynamaya çalıştım. Bir türlü uyum sağlayamıyordum. Onlar sağ basıyor, ben sol basıyordum. Bütün çaba ve gayretlerime rağmen iki oyuncunun arasında bir türlü uyum sağlayamadım. çaba ve gayretlerime rağmen iki oyuncunun arasında bir türlü uyum sağlayamadım. Bu durum beni adeta hırslandırmıştı, bende azim ve hırs yaptı. Daha sonra önemini anladığım bu ekip, Milliyet gazetesinin düzenlediği yarışmada birinci olduktan sonra gazete bu ekibi Polonya’ya yarışmaya gönderiyor orta da birincilik almıştı. Bu ekibin oyuncuları hepsi birbirinden değerli ustalarımızdı. Aklımda kaldığı kadarı, ekip sırası ile (Mehmet DÖRTKARDEŞ, Abdülkadir KARAKEÇİLİ, Ali LABA, Ahmet ERGÜVEN, İbrahim KENDİRLİ, İsmail GÜNEŞ) gerisini hatırlamıyorum. Ondan sonra bizi ekibe seçtiler çalışmalara başladık. Böylece Halk Oyunlarına ilk adımı atmış oldum. Tabiki Halk Oyunları ile tanıştıktan sonra zaman zaman düğünlerde de oynadık. Ama düğünlerde yetişen oyuncu değildim. Genelde okul ve yarışmalarla halk oyunlarını tanıdım. O yıl Mustafa YAYGAZ, Mahmut GÖRGEN, Adnan ÇALIŞKAN, Cemal
AKBAŞ, Yusuf ÇİRKİN, Rahmetli Hüseyin ALIŞKAN, Mehmet ERDOĞAN, Kımılo Müslüm, Mahmut DOĞRU isimlerini şu an hatırlayamadığım arkadaşlarımızdan oluşan bir ekip çıkarmıştık. Bu arada Mehmet DÖRTKARDEŞ mezun olmuş, bizde ikinci sınıf öğrencisi idik. Mehmet DÖRTKARDEŞ genelde bizimle ilgileniyordu. O dönem Mehmet OYMAK hocanın Urfa Lisesinde harika bir ekibi vardı. Yine Urfa Öğretmen Okulunda ise Hasan RASTGELDİ hocanın Türkiye Birincisi olan çok tecrübeli bir ekibi vardı, biz de yeniyiz. Halk Oyunlarından Sorumlu Hocamız Muammer DEMİR ve Rahmetli İbrahim BAYINDIR hocalarımız bizi çağırdı. Öğretmen Okulunda Hasan RASTGELDİ ile konuştuğunu ilk davullu çalışmamızı yapmak üzere bizi Öğretmen okuluna
ANADOLU
a
AKTÜEL 73
gitmemizi söyledi. Öretmen Okuluna Kadir EĞLENCE (Kado) ve Rahmetli Babası Mustafa amca çalıyorlardı. Öğretmen okulu dediğimiz; Şu anki Harran Üniversitesi Yenişehir Kampusu yeri idi. Öğretmen Okulu ile Abide arası boş tarla idi. Bir ara o boş arazide zaman zaman askerler eğitim yapar, bayramlar orada kutlanırdı. Okulun şu andaki kapalı spor salonuna gittik. Öğretmen okulunun Türkiye birincisi tecrübeli ekibi çalışmasını yaptı, sıra bize geldi. İlk Defa davulla tanışacağız. Ekip darmadağın oldu. Hepimiz kızların karşısında bozulduk, bize güldüler. O yıl iddialı bir gurup çıkartamadık. Evet, gurubumuz iyiydi ama Öğretmen Okulu karşısında fazla şansımız yoktu. O yılı öyle kapattık. Her fırsatta Urfa Lisesinin yani Mehmet OYMAK hocanın ve Öğretmen Okulu Hasan RASTGELDİ hocanın çalışmalarını izlemeye giderdim. Artı Yine o yıllar Şanlıurfa Belediyesinin tam otantik, harika bir ekibi vardı. Oynadığımız Endüstri Meslek Lisesi öyle. Bunların her biri ayrı ayrı ekol, tarz olmasına rağmen dördü de tamamıyla yöre tavrı ile oynuyordu. Harika ekiplerdi. Bu dört ekipten de feyiz aldım. Bir sonraki sayımızda Allah izin verirse devam edeceğiz. Takip etmenizi tavsiye ederim. İleride belge niteliğinde konular olacak. Halk Oyunlarımız ile ilgili sorunlarımızı, başarı ve başarısızlıkların sebeplerini dobra dobra sizlerle paylaşmaya çalışacağız inşallah. Bizden sonraki nesile bir şeyler bırakabilirsek ne mutlu bize. Bir sonraki sayıda buluşmak umuduyla Allah’a emanet olun.
74-75-ILAN-SIHIN YERI.QXD:Layout 1
10/13/17
10:58 PM
Page 1
İskenderlerimiz özel keçi tereyağı ile servis edilmektedir
İSKENDER ŞIH’IN YERİ’NDE YENİR!
74-75-ILAN-SIHIN YERI.QXD:Layout 1
10/13/17
10:58 PM
Page 2
Döner, İskender ve Hatay Usulü Döner
Merkez: Emniyet Caddesi Akbıyık Apt. Altı ŞANLIURFA TEL: 0414 315 13 23 – 312 46 18 Şube:2 35 Metre Yol Üzeri Nar Kavşağı Akbank Karşısı Karaköprü/ŞANLIURFA TEL: 0414 314 28 66 – 347 03 12 Şube:3 35 Metre Yol Üzeri Son Kavşağa Yetişmeden Solda Karaköprü/ŞANLIURFA TEL: 0414 347 20 63 – 0553 333 20 63 Şube:4 Maşuk Toki Evleri 1.Etap BİM Market Yanı Karaköprü/ŞANLIURFA TEL: 0414 347 11 21 – 0541 315 13 23
76-ILAN TED.QXD:Layout 1
10/13/17
10:57 PM
Page 1