Felsefer 4

Page 1

Fel-SEFER Dergisi Bilgi mazidir, hikmet istikbâl. İstikbâl yolunda bir sefer: "Fel-SEFER" felsefer.blogspot.com

Yıl:1 Sayı:4 – Haziran 2013

Kanaat Önderleri/Kelâmın Kanatları Fethullah TOPAL Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç

Orhan BİLİR Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)

Merve ÇAKIR Bir Diriliş Eri Olarak: Sezai Karakoç

Engin ERDEMİR Bir İman Ve İsyan Heykeli Olarak: Mehmet Akif Ersoy

Merve Esra SAĞLAM

Fel-SEFER Dergisi’nin kıymetli okurları, bir blog dergi olarak yola çıktığımız ilk günden bu yana 1 yıldan uzun bir süre geçti. 4. Sayımızla karşınızda olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bizi muhtelif zamanlarda yorum ve önerilerinizle desteklediğiniz için sizlere müteşekkiriz. Seferimiz sürüyor. Dergimizin bu ayki sayısında Kanaat Önderlerinden, kelâm/kalem sahiplerinden belli bir bölümünü bulacaksınız.

Türk Düşünce Hayatında Bir Fikir İşçisi: Cemil Meriç

Dergimiz yazarlarının kendi belirledikleri bu filozoflar, devlet adamları, edebiyatçılar, sosyologlar, eklektik bir biçimde, uzun süren araştırmaların neticesinde ortaya konmuştur.

Naim KARADAŞ

DEĞİŞİKLİK:

Yoldaki Aydın: Erol Güngör

Fahri KARS

Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç

"Karışan Kafalar Çalışır; Çalışan Kafalar Karışır." mottomuzu dergimizin bu sayısından itibaren Alp ÖZDEMİR Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir değiştiriyoruz. Düşünce Adamı: Prens Sabahattin

Muhammet DELİBAŞ Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu

Bizi tanıdığınız, bizimle özdeşleşen bu motto değişikliği, dumur olarak kalmış modern insanın uyanışını sağlamanın bir üst mesabesi olup, artık suların durulması amacı ile gerçekleştirilmiştir.

Her Sayıda Bir Filozof: Emine YENİKAYA Franz Kafka

Yeni mottomuz: Bilgi mazidir, hikmet istikbâl. İstikbâl yolunda bir sefer: "Fel-SEFER"


Cahit Zarifoğlu’nun Sezai Karakoç için söylediği: “ O uzak iklimleri erişilmez beldeye bakabilmezdik senin götürmen olmasa.” sözlerini bizde Hasan BACANLI ve Mehmet Ali DOMBAYCI hocalarımız için söylüyoruz. Dergimizi asla yalnız bırakmadıkları, dergimize maddi-manevi sağladıkları destek ve dergi toplantılarımıza iştirakleri için kendilerine minnettarız.

Fel-SEFER Dergisi Yönetim Kurulu

Fel-SEFER Dergisi

YAYIN KURULU

İLETİŞİM

SAHİBİ Fel-SEFER Dergisi

Fethullah TOPAL Engin ERDEMİR Orhan BİLİR Merve ÇAKIR Merve ESRA SAĞLAM Emine YENİKAYA Fahri KARS Naim KARADAŞ Muhammet DELİBAŞ Alp ÖZDEMİR Gözde YAKALI

felsefer@gmail.com

EDİTÖR FETHULLAH TOPAL

facebook.com/felseferdergisi

İNTERNET ADRESİ felsefer.blogspot.com

twitter.com/felseferdergisi


İÇİNDEKİLER SAYFA Fethullah TOPAL Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç …………………………………………………….…1

Orhan BİLİR Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî

(Ahmed-i Hani)……………………………………………………………..…5

Merve ÇAKIR Bir Diriliş Eri Olarak: Sezai Karakoç……………………………………………………………………………10

Engin ERDEMİR Mehmet Akif Ersoy………………………..………………………………………………………………………..14

Merve Esra SAĞLAM Yoldaki Aydın: Erol Güngör……………………………………………………………………………………….21

Fahri KARS Türk Düşünce Hayatında Bir Fikir İşçisi: Cemil Meriç……………………………………………………..26

Naim KARADAŞ Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç……………………………………………….………34

Alp ÖZDEMİR Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Düşünce Adamı: Prens Sabahattin…………………………..………38

Muhammet DELİBAŞ Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu………………………..………44

Emine YENİKAYA Franz Kafka…………………………………………………………………………………………………………50


Fel-SEFER Dergisi Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç Fethullah TOPAL1

İnsan ağlayabildiği, ezilip köşelere atıldığı ölçüde büyük düşünebilmekte.2

Başlarken: Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir. Söz sahipleri bilirler ki her zaman yeni bir söz, her zaman yeni bir tasavvur oluşabilir/oluşturulabilir. Fakat bazı muazzez kişiliklerle aynı konuda yapılan araştırmada, çalışmalarda bilirsiniz ki o söz, o alanın mündemiç bir hakikati, o söz öbeği de söylenecek en güzel söz öbeği haline gelmiştir. 1 2

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği La Edri

İngiliz Matematikçi ve Filozof Alfred North Whitehead’in Platon için söylediği “Bütün Batı Felsefesi tarihi Platon’a düşülen dipnottan ibarettir.” sözünün doğruluğu elbette tartışılır. Fakat argüman hatırı için bu sözü teşmil3 edecek olursak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: Bosna-Hersek hakkında yazılacak her şey Aliya İzzetbegoviç’e, onun eserlerine düşülmüş dipnottan ibarettir. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek tek bir kişi ile özdeşleşen devletlerin en muteber örneğidir. Bosna Hersek’in ilk devlet başkanı olan Aliya İzzetbegoviç, yaptığı çalışmalar, müzmin yaşantısının neticesinde ortaya koyduğu eserler, varoluşsal problematiklerimize ürettiği felsefi çözümler ve 20. Yüzyılda, Batı’da, ülkesinin savaş anında, zor zamanda ortaya koyduğu tavır ile Batı İslâm’ının soluğu olmuş, “Bilge Kral” olarak, bir kelam sahibi, kanaat önderi olarak karşımıza çıkmıştır. Siyasi bir kimlikten önce ve öte, 20. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden, toplumsal yes’e umut ışığı olmuş büyük insan, Aliya İzzetbegoviç. Aliya İzzetbegoviç 1925 yılında Bosanski Samac ilinde merhaba dediği hayata, 2 yaşından itibaren Saraybosna'da devam etmiştir. 1946 yılında Genç Müslümanlar Örgütü’ne üye olmaktan üç yıl hapse mahkûm edilmiş ve hemen sonra “İslam Deklarasyonu” adlı eserini kaleme almıştır. Mukadderat’a inananlar bilirler ki bazı insanlar, diğer insanların acılarına merhem

3

Genişletmek

1


Fel-SEFER Dergisi sunan bir doktor, yıkıklarını onarıcı bir mimar şebihliği4 ile dünyaya gelir. Böylesi kişilerin ömürleri, muzdarip bir ömür fakat halet-i ruhîyeleri müsterih bir hâl içerisindedir. Kanaat Önderi: Aliya İzzetbegoviç Zor zamanların reçeteleri olan işte bu ruhlar, yıkıklarmızı onaran bu mimarlar, gerçek manadaki kelâm sahipleri, bizce, Kanaat Önderinin ta kendisidir.

“Kadir-i Mutlak olan Allah’a yemin ederim ki: Köle Olmayacağız” diyerek her zeminde halkını savunmuş, onların ümitlerinin kırılmasının önüne geçmiş, önderlik yapmış, Bosnaın adeta yeniden doğmasını sağlamıştır. Felsefe’nin tarihi seyir içerisindeki büyük şahsiyetleri ile senkronize bir yaşam süren, toplumun dertleri ile dertlenen, müzmin bir yaşam süren, kazanılması zor bir savaşın muzaffer kumandanı: Aliya İzzetbegoviç. Böylesi bir düşünce adamının kanaat önderinin, yöneticinin varlığına ne de çok ihtiyacımız var, dünyanın dört bir tarafına hizmet etmesi için bugün. Böylesi bir ihtiyaç nasıl giderilir? Dünya bir diriliş bekliyor!

Benzerlik

“Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vuku bulan hadiseler hakkında yorumlar da bulundum. Ardından notlar almaya başladım. Netice de teknisyenlerin A5 olarak adlandırdıkları ebatta 13 deftercik ortaya çıktı”5

Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir.

Sırpların Bosna Hersek’e saldırması, Hırvatistan’ın ise dalganın durumuna göre hasım yahut hısım olması sürecinde Aliya İzzetbegoviç Bosna’lı mücahitlere liderlik yapmıştır.

4

Konuşamazdım; Düşünebilirdim!

Böylesi bir ihtiyaç nasıl giderilir? diye bitirdiğimiz bir önceki bölümün cevabı, bu bölümün başlangıcında ortaya çıkmış oldu.

Kelâmın kanatları vardır, nice alemlere götürüverir insanoğlunu. Okumak, notlar almak, dolmak, taşmak için, kalemle kelâmla yükselmek, yol almak başka diyarlara galiba bu olsa gerek. Başkalarına rağmen, düşmanlara rağmen, kendi halkının umutsuzluğuna rağmen, muzaffer gelineceğine inanan, zindanı kendisine Beytü’l Hikme yapan büyük mütefekkir: Aliya İzzetbegoviç Böylesi bir düşünürün insan algısı yaptığı okumalar ve bu okumaların akabinde ortaya çıkan düşünce bir ülkeyi temsil ediyor. Bir Kanaat Önderinin İnsan Algısı Onbeş bin sene evvel çiçeklere ve hayvan profillerine zevkle bakan ve sonra mağaranın duvarlarına resimlerini çizen vahşi insan hâkiki insana, kendi fizikî ihtiyaçlarının temini için yaşayan ve her gün yeni ihtiyaçlar icad eden çağdaş epikürist insandan veya temel estetik hadiselerden ve hissiyattan yoksun olarak oturan modern büyük şehrin alelâde 5

İzzetbegoviç, A. , Özgürlüğe Kaçışım, sy: XIII

2


Fel-SEFER Dergisi sakininden daha yakın(hayvandan daha uzak) dı.6

hüküm giyen Bilge Kral 1989 yılında yönetim tarafından affedilerek serbest bırakıldı.7

On beş bin sene evvel yaşayan insanın bizden daha mutlu olduğunu söylüyor bize, Bilge Kral. İlkin afallıyoruz, dumur olup kalıyor/bir şey yapamıyoruz. “Nasıl oluyor da binlerce yıl önce yaşayan ilkel insan benden daha mutlu oluyor, nasıl oluyor da o ideler dünyasında ki gerçek insan idesine, insani merhalelerinin zirvesi olan eşref-i mahlukâta/kâmil insana benden daha yakın oluyor?” diye soruyoruz.

Epigrafta kullandığımız: “İnsan ağlayabildiği,

Yukardaki iktibas, modern dünyanın yüzüstü bıraktığı insana, insanlıktan ne kadar uzak olduğunu söyleyen, uyanış çağrısının ta kendisidir. Fakat öte yandan doğaya, saygısını, saffetini, sadakatini asla kaybetmediği ve yakıp yıkmak yerine ihtiyacı kadarını alıp onarmak menşeili bir kültürün, inancın, yaşayış ve düşünce tarzının fertleri olarak Bilge Kral’ın söylediklerine münferit olarak hepimiz bir noktaya kadar katılmak zorundayız. Bilge Kral bu yakınmasında asla tek bir topluluğu kastedmiyor. Elbette ilkin kendi toplumunun bu farkındalığı yakalamasını istiyor. Ama bir düşünce adamına yakışık aldığı şekilde bu irdelemeyi tüm toplumlar, insanlar için yapıyor. 25 yıl boyunca hukuk danışmanlığı yapan, adaletin sağlanması uğruna ömrünü heba eden, her yüreğin, her terazinin çekemeyeceği sîkletleri kaldıran müzmin kişilik: Aliya İzzetbegoviç. 1980 yılında “Doğu Batı Arasında İslam” adlı eserini ortaya koyan Bilge Kral eserlerinin yayınlanmasının ardından 1983 yılında 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı, 14 yıl

ezilip

yaşamını anlamada muteberdir.

ölçüde

büyük

bizim

için

çok

"Üzerinde birleşilen nokta, İzzetbegoviç'in düşüncesinin, çeşitli milletlerin, dinlerin, kültürlerin, doğu ile batı'nın birbirine kavuştuğu Yugoslavya'nın zenginliğinden ve 'avantajlarından' yararlanan; yaşadığı coğrafyanın kültürel zenginliğini yansıtan niteliğidir." 8 Bilge Kral’ın 1989 yılının sonlarında birkaç arkadaşı ile birlikte kurduğu SDA (Demokratik Hareket Partisi), başta Müslümanlar olmak üzere cumhuriyetteki tüm etnik unsurları kapsayan bir parti olmuştur. Algı ve anlayışı tüm insanların en az kendisi kadar anlamlı, onurlu bir hayat yaşaması üzerine kurulu olan Bilge Kral kurduğu partinin tutum ve tavırlarını bu şiara uygun oluşturmuştur. Kurulduğu yılın hemen ertesinde SDA girdiği seçimlerde iktidar partisi olmuştur. Dünyanın can çekiştiği anın kurtarıcısı, despot bir iktidara başkaldırabilmiş bir kahraman, başkalarının dertleri ile dertlenen bir muzdarip: Aliya İzzetbegoviç. Bitiş Yerine Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç, A. , Doğu Batı Arasında İslam Bora, T. , Bosna Yeni Dünya Düzeninin Av Sahası, Sy: 66 8

İzzetbegoviç, A. , Doğu Batı Arasında İslam, sy: 46

atıldığı

düşünebilmekte.” sözler Aliya İzzetbegoviç’in

7

6

köşelere

3


Fel-SEFER Dergisi İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir. Aliya İzzetbegoviç 1925 yılında Bosanski Samac ilinde merhaba dediği hayata 19 Ekim 2003 tarihinde veda etmiştir. Ardında bıraktığı eserler ise onun günümüz problematiklerine sunduğu reçeteler, çözümler, cevaplar taşımaktır.

4

KAYNAKÇA: İzzetbegoviç, A.(2011),Doğu Batı Arasında İslam, İnsan Yayınları, İstanbul. İzzetbegoviç, A.(2012),Köle Olmayacağız, Fide Yayınları, İstanbul. İzzetbegoviç, A.(2011),Özgürlüğe Kaçışım, Klasik Yayınları, İstanbul.


Fel-SEFER Dergisi çocuğu olarak 1650 yılında Doğubeyazıt’ta

Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)

doğdu. Xanî ilk okumaya aile içinde babası İlyas’tan 9

Orhan BİLİR

hukuk

kuralları

ilim

kaynaklı

bilgilerle okumaya başladı. Bir yönünü okula ,bir yönünü de divana vererek eğitimini yapması sağlanıyor. Okulda bilim, divanda yaşam derslerinde büyüdükçe okuma düzeyi de yükseliyor. Feqilik

derslerinde

dönemde

Arapça

imkanı

öğrenir.

olanlar

O

yüksek

öğrenimlerini feqi okullarında yaparlardı. Xanî için bu imkanlar oluşur. Beyazıt’taki Muradiye medresesine gider. Bir süre sonra Beyazıt ve çevresindeki tüm camileri gezer ve Ahlat ve Bitlis medreselerinde öğrenim görür. Botan ve Mezapotamya da devam Eğer saygın biri veya lider olmak istiyorsanız doğrulardan asla şaşmamalısınız. Duruşunuz İsa, Musa, Sokrat, H Mansur, Bistami, Suhreverdi ve Pir Sultan Abdal duruşu olmalı. Zira adaletsizliğe karşı onurlu duruşta tanrı duruşu vardır. Ehmedê Xanî.

Klasik Kürt Edebiyatının günümüzde en çok tanınan yazar, şair, mütefekkir, Xanî XVI. yüzyılda Hakkari bölgesinden göç edip bir süre Van çevresinde kaldıktan sonra bugün bir

İran medreselerinde uzunca yıllar öğrencilik hayatı yaşadı. Kabe’yi tavaf ettiği Mısıra gittiği yazdığı eserinin içeriğinde açıkça görülmektedir.10 Eğitimi Suriye

ilçesi

olan

Doğubeyazit’e

yerleşen Xan aşiretine mensup bir ailenin Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği

Antik

Mezopotamya

medreselerinde

de

Yunan

ve

tasavvufu

İran (İslam

felsefesini)astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrenmiştir.

Bunun

yanında,

buralarda

Feqiye Teyrana, Ehmedi Ciziri’ye Hipokrat’a, Platon’u, Aristo’yu Farabi’yi, Şahabettin Sühreverdi’yi, 10

9

medreselerinde

felsefesini,

Tarihçe-i Hayat

Ağrı’nın

eder öğrenimine. Bağdat, Şam, Halep ve

Mühyettin

Arabi’yi,

Prof.Dr. Yıldırım K(2011). Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayını, Ağrı.

Ali

5


Fel-SEFER Dergisi Heriri’yi,

Firdevsi’yi,

Ömer

Hayyam’ı,

edebiyat mirası bırakılarak Kürt düşün

Nizami’yi ve bir çok ilim adamlarını öğrendi.

hayatının

Her yerde isim yapmış alimler ile araştırır

sağlamıştır.11

ilmi ve bilimi daha da ilerletmek için onların yanında diplomasını aldıktan sonra Beyazıt’a

I.

II.

Bunların ilki ilim diğeri de misafirperverliği,

felsefesindeki duygunun

Xanî’nin

Cizreli

Ahmet

şiirsel bir dille yazmıştır. III.

Mem u Zin Klasik aşk hikayesidir.

çiçeklenmesinde

rol oynayan şairler, Xanî’den öncede vardı.

Eqîda Îmanê (İnanç Yolu) İslam dininin koşullarını, kurallarını

mertliği ve dindarlığıydı. Söz ve maneviyatı

değildir. Filozof

Nûbare Buçûkan (Çocukların Baharı)

verdiği önemi anlatır.

Toplum içinde iki özelliği ön plana çıkmıştır.

öncesiz

Kanaat Önderi Olarak Xanî

Mella, Ey sırdaşım, arkadaşım!

Feqiye Teyran, Hakkarili Mella Bate, Şemdinanlı

Benim gibi yanmadasın sende

Ali Heriri ve diğerleri

Fakat tek kelam yok dilinde

Ehmedî

Xanî’nin

eserlerine

eşsiz

hazırlamıştır. düşünce

Eğer sen de benim gibi söyleseydin

zemin

ve

Kürt

Söyleseydin sevdanı bende yanmazdım böyle.

edebiyat

dünyası kopuk olsa da, değerli

eserleri

tarihsel

içinde

önemli belirlemenin sonrasız kaldığı tespiti yerinde olacaktır. Dönemine göre çok ileri olan Xanî düşüncesi, ünlü Kürt mirleri ve reisleri

tarafından

hiç

dikkate

alınmıyordu. Alt düzeydeki din adamları ise bu

düşünceleriyle

taşıyıcılık

yapmaya

Xanî yaşadığı dönem ve sonrasında

önemli

ölçüde

Kürt

düşün

hayatına

önemli

bırakmıştır.

izler

Toplumun

belirleyici

unsurları

üzerinde

durarak,

yönlendirici

bir

görev

üstlenmiştir. süreç

günümüze taşıya bilinmiştir. Xanî ile ilgili en

aşiret

katkılar

Eserde Kürt çocuklarının eğitime

Halk içerisinde otorite ve saygınlığı vardı.

Xanî

büyük

Eserleri

eğitim vermeye çalışır.

herkesin üzerinde derin etkiler bırakıyordu.

gelişimine

hafızalarına çalışıyor

Kürt

toplumu içerisinde ve İslam coğrafyasında ismi çokça zikredilen Xanî aynı zaman da pedegog (eğitimci) kimliği ile

‘’ Üçüncü

Öğretmen12’’ olarak anılır. Xanî eserinde ‘’Bilgisizliğinizi-cehaletinizi bilgi ile giderin, bunu

yapmakla

değer

kazanır

yücelirsiniz’’ der. Cehaletin ve bilgisizliğin

alarak

olmalarına

karşın fazla etkili olmadılar. Ama bir

ve

11

www.ehmedexani.org’dan alıntılanmıştır. Hem H. Üçüncü Öğretmen Xanî, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları. İstanbul. 12

6


Fel-SEFER Dergisi ancak ve ancak bilgi ile giderilebileceğini

fazla dilli şiirlere denir. Her bendi dört

insanların bu bilgiyi elde etmesi ile değer

dizeden oluşan beş bendlik aşağıdaki şiirde

kazandığını ifade etmektedir. Hatta bilim

Xanî her bendin ilk dizesini Arapça, ikinci

gözü ile görmeyi, duygu gözü ile sevmeyi

dizesini Farsça, üçüncü dizesini Türkçe,

insan eğitiminde önemli bir yere koymuştur.

dördüncü dizesini de Kürtçe söylemiştir.

Xanî dil konusunda da önemli noktalara

Buna misal olarak şu dörtlüğü verebiliriz:

değinmiştir.

Sürekli

anadil

konusunda

beyitler yazması onun ne kadar dile önerm verdiğinin kanıtıdır. Xanî bundan dolayı

Tale xemmî, zade hemmî, şa’e sirrî fî’l-mela Teşne-i camê wîsal im çûn şehîdê Kerbela

Kürtçe şiir yazarken, bunu neden Kürtçe

Yoksa sen dîvane oldin nîce halın ey dila!

yazdığını, diğer dilleri bilmesine rağmen ve

Yan ji nû ve ‘îşweyek da min hebîba çavxezal

diğer dillerin inci gibi olmasına rağmen

Türkçesi:

Kürtçe yazdığını şöyle ifade eder. Safî şemirand, vexwarî durdî (Saf olanı bırakıp tortu olanı içtim)

Gamım uzadı, derdim arttı, sırrım toplum içinde yayıldı Kerbela Şehidi kadehine susadı

gibi

dudaklarım

vuslat

7

Manendi durrê lîsanê Kurdî ( Tıpkı inci gibi Yoksa divane mi oldun ey gönlüm, seni nasıl bir hâl sardı!

olan Kürt dilini) Yukarıda dile getirilen beyitte Xanî ne kadar giriştiğini

Yoksa o ahu gözlü sevgilim bana yine işveli mi davrandı?13

görmekteyiz. Şekere ve bala benzetilen

Xanî hakkında salnameler hazırlayıp kitap

Arapça ve Farsçayı kullanmayı reddetmiştir.

halin getiren Mehmet Gültekin de ‘’19 Yüzyıl

Kendi dili ile eserler vermeye, gelecek nesile

Kaynaklarında Ehmedê Xanî ‘’ yazısında

bırakacağımız bir mirasın olması gerektiğini

bilim adamı Wolfgang Günter Lerch’ın şu

dile getirmektedir. Xanî’ni yaşadığı coğrafya

sözünü dile getiriyor:

zor

ve

meşakkatli

bir

işe

ve aldığı tahsil sonucunda, Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe bilmektedir. Xanî bu bilmesine rağmen kendi sahip olduğu dile Kürtçenin

gelişimi

açısından

eserlerini

Kürtçe yazmaya gayret etmiştir. Xanî’nin Divânın da geçen ilginç şiirlerinden biri ‘’mulemma’’ örneğidir. Bilindiği gibi edebî bir terim olarak mulemma iki veya daha

‘’ Kürtler, Kürtçe okuyup yazdıkça ve örneğin büyük şairleri Ehmedê Xanî’nin eserlerini okudukları sürece kaybolmazlar.’’ Xanîyi okumak aynı zamanda bugün bütün dillerde

13

baş

gösteren

yabancı

sözcük

Prof.Dr. Yıldırım K. (2011), Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayını, Ağrı. Syf-39.


Fel-SEFER Dergisi istilasına karşı çıkmaktır. Evet bugünün ‘’küresel köy’’ haline gelen dünyada kendi dilinin özünü sağlam kılmak zor. Xanî bunu eserler oluşturarak, genç nesilleri bilinçli bir şekilde eğiterek hal olunacağını belirtiyor.

Benim gibi yanmadasın sende Fakat tek kelam yok dilinde Eğer sen de benim gibi söyleseydin

Mem’in Haykırışı Zin’in Çığlıkları

Söyleseydin sevdanı bende yanmazdım

Kürt edebiyatının en önemli payelerinden birine sahip Mem u Zin dönemin siyasal, kültürel,

Ey sırdaşım, arkadaşım!

dinsel ve felsefi havasını içinde

barındıran eşsiz bir yapıttır. 2656 beyitlik bir

böyle.15 (Kısaltılmıştır.) Derken Mem de kendisinden uzak olan Zin’i bulamayınca Dicle Nehrinin karşısına geçer ve şöyle seslenir Dicleye:

hacme sahiptir. Me u Zin günümüzde bir çok yayınevi

tarafından

bastırılmış

okuyucuları ile buluşmuştur.

ve

Girişinde

Ey benim gözyaşlarım gibi süzülen nehir! Ey aşıklar gibi sabırlı ve suskun su!

Allah’ın ismi ile başlanması gerektiğini şu Bugün taşkın, kararsız ve sükûnetsizsin

beyitler ile dile getirmiştir: Sernameê

name

namê

Ellah

(Kitabın

Yoksa

sende

benim

gibi

aşk

ile

başlangıcında Allah’ın adı anılır)

delimisin16?(Kısaltılmıştır).

Bê namê wî natemam e wellah (Vallahi onun

Birbirlerine kavuşamayan Mem ile Zin bir

adı yoksa kitap eksik kalır.)14

efsane olarak diller düşülmüş, her uğradığı belde de yeni anlam ve mana kazanmıştır.

Mem u Zin’in edebi değeri kadar Kürtler açısından bir öğüt kitabıdır aynı zamanda. Dönemin havasını taşıyan, Kürt dili ile ilgili yaptığı eleştiri ve dönemin beylerine, önde

Ehmedê Xani’nin Nubûhar Bıçûka adlı eserinde verdiği 13 öğüt kayda değer önem taşımaktadır. Bu öğütlerin içerisinde insan, sevgi, eğitimin öneminden bahsetmektedir.

gelen alimlere dizdiği dizeler ile sanatını ifşa

Bir eğitim manifestosu niteliğinde buluna bu

etmiştir. Mem

çıktığı

öğütler, pedgojinin önemini arz etmiştir. Sizi

coğrafyadan çıkıp evrenselliğe ulaşmıştır.

bu öğütler ile baş başa bırakarak günümüz

Birbirine aşık iki genç birbirlerini görememe

eğitimi

hasreti ile yanarken, Zin muma seslenip

dilerim.

ile Zin’nin aşkı

şöyle der; 14

Xanî E. Mem u Zin, (çev. Arif Zerêvan,2004) , Nefel yayınları. Stockholm, syf 23.

15

açısında

değerlendirmelerinizi

Göksu B.(2009), Aşkın Öteki Yüzü, (5.baskı), Carpe Diem yayınları, İstanbul. 16 Göksu B.(2009), Aşkın Öteki Yüzü, (5.baskı), Carpe Diem yayınları, İstanbul.

8


Fel-SEFER Dergisi 1.

Her

külfetin

Öğrendiklerinizi

bir

mükafatı

tekrarlayarak

vardır.

pratiğinizi

geliştirin. Bilgi insan iradesinin ve gelişmesi için gereklidir.

10. Yarışta öne geçmek istiyorsanız ilme yönelin, pratiği kendinize sanat eyleyin. 11. Her kim ki bir ilim tahsil etmişse, farkındaysa o bir devlet sahibi olmuştur.

2. İnsan iradesinin merkezi akıl, duygunun merkezi gönüldür. Bilim gözüyle görün, duygu gözüyle sevin. 3. Öfke ve kavgayı-savaşı değil, barış, sabır ve hoşgörüyü tercih edin. Çünkü bunlar

12- Yaşama ve sevdiklerinize bahar sevgisiyle sarılın, sarılın ki bahar çiçekleri gibi açılsın. 13- Eğitmenleriniz taş yürekli olsa bile, siz daima onlardan isteyin, isteyin ki elde edebilesiniz.

birliği ve beraberliği olgunlaştırır. 4. Amacınıza, ülkünüze doğru yönelin, zaman kaybetmeden yol alın, hedefinizi Kâbe gibi bilin. 5. Bilgisizliğinizi-cehaletinizi bilgiyle giderin, bunu

yapmakla

değer

kazanır

9

ve

yücelirsiniz. 6. Kibir cehaletin eseridir. Duyguların binicisi akıl olmalı, dizgin daima aklın elinde olmalı. 7. Bilime sarılın, zira o size bilinmeyeni bahşeder. KAYNAKÇA:

8. Eğer saygın biri veya lider olmak istiyorsanız şaşmamalısınız.

doğrulardan Duruşunuz

İsa,

asla Musa,

Ehmedê Xanî(1695), Mem u Zin (çev. Arif Zêveran), Nefel yayınları. Yıldırım K.(2011), Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayınları, Ağrı.

Sokrat, H Mansur, Bistami, Suhreverdi ve Pir

Çakar M., Işık F., Mehmetoğlu M., Sadıkoğlu E., Önen R.ve Tan S.

Sultan

(2010) Kürt Dili ve Edebiyatı, Tarih Vakfı yayınları, İstanbul.

Abdal

duruşu

olmalı.

Zira

adaletsizliğe karşı onurlu duruşta tanrı

Göksu B(2009), Aşkın Öteki Yüzü, Carpe Diem yayınları, İstanbul.

duruşu vardır.

H. Hem(2002), Üçüncü Öğretmen Xanî, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları, İstanbul.

9. Her ne yaparsanız, ne işlerseniz güzel yapın, cazip ve etkileyici olsun.


Fel-SEFER Dergisi dokunan bu koku, adeta tüm

Bir Diriliş Eri Olarak Sezai Karakoç

mecraları

içine almışken, biz onun düşüncelerine ne

Merve ÇAKIR17

kadar yaklaşabileceğiz bilmiyorum fakat yazıyoruz. Varsın bu yazı da Karakoç' un çevresinde dolanmak olsun, razıyız, razı olunuz. Henüz kalemimizi kıpırdatmaya korkarken Karakoç' un sözüyle irkildik: Kalem, çağın sahibidir. O halde yazmalıyız. Karakoç böyle dedi ve yazdı. Diriliş yayınlarından çıkmış olan 56 eseri ile çağa ışık tutan ayrıca pek çok ilmi, edebi oluşumun önderliğinde olan ya da onları derinden etkileyen bir düşünce adamı ve şairden bahsediyoruz. Şüphesiz, çağın

nabzını

yakalayan

bu

büyük

mütefekkir gelecek yüzyılında fikri inşasını Gelin gülle başlayalım atalara uyarak.

temellendirecek kişi olacaktır, anlaşıldıkça

Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine.(*)

ve yorumlandıkça. Ömer Öztürkmen, 1975

Annesinin 'bir Gülan ayında doğdun sen' dediği adam; Sezai Karakoç. Gülan, Mayıs ayının adı ve gül ayı, güllerin açıldığı ay

yılında

Ortadoğu

gazetesinde

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ e yazdığı açık mektupta şöyle bahseder Karakoç’ tan:

anlamına geliyor. Böylece 1933 yılında Ergani' de bir gül açılmış oluyor. Geçmişten

Milletlerin tarihinde ancak beş yüzyılda, bin

aldığı peygamber kokusunu çağa bulaştıran,

yılda bir tesadüf edilen ve bu mesut tesadüfle

sonraki çağlara da bulaştıracak olan bir gül.

o milletlerin kültür ve sosyal hayatlarında

Yine bir gülan ayında, 80. yaşına girmiş olmasının

vesilesiyle çeşitli etkinliklerle

anılan ve fikirleri konuşulan Karakoç' u anlatıyor

olmanın

mutluluğu

ve

beraberinde tedirginliği ile yazıyorum. Çağa

17

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği

büyük değişikliklere sebep olan bir sanat ve fikir adamıdır o. Bizim sanat ve düşünce hayatımızda Mevlana ve Yunus’ tan beri eşine ve benzerine rastlayamadığımız bir şair, bir mütefekkirdir.

10


Fel-SEFER Dergisi Sezai

Karakoç,

kendisi

hakkında

'Gün

adıyla ise 17 Nisan 2007 yılında tekrar

Doğmadan' isimli bir belgesel filmi yapılan,

kurulmuştur

kitaplar yazılan, tezlerin araştırma konusu

etmektedir.

olan,

söyleşiler,

sempozyumlar, etkinlikleri, okuma gerçekleştirilen,

yapılan

Kendimin bir diriliş eri

günleri

olduğuma inanıyorum.

okullara

Bir Diriliş Cephesi

en

Son sayısı 1992 yılında çıkarılmış olan dergi 19 yıl aradan sonra, 2011 yılında

o cephede bir savaş adamı

Diriliş

olduğuma inanıyorum.

olarak

hayatına geri dönmüştür.

düşünce, sanat ve ahlak adamı olarak, bir millete verilebilecek en

sevgimizin

Gazetesi

internet ortamında yayın

ölümünden önce olan bir

armağanlardandır.

yayınlanmış

olan derginin adı Diriliş.

bulunduğuna ve kendimin de

önemlisi de bunların hepsi

büyük

devam

muhtelif

zamanlarda

eserlerini

ve

faaliyetlerine

Geçmişte

anma

ismi verilen, kendisi için müze

ve

Armağanımıza

anladıkça

artacağını

bildiğimizden, başlamak için ilk adımı atalım; atalara uyarak.

Hatta

Sezai

düşüncesinin hatırlatılışı

Karakoç

bunu

Diriliş

yeniden doğuşu ya da

veya

da

zaten

var

olanı

11

güçlendirmek olarak beyan etmiştir. Fakat Diriliş bir gazete, dergi, parti ismi ile sınırlandırılabilecek bir hareket, bir akım

Cephede Bir Er Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum. Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma.

Sezai Karakoç denince hiç şüphesiz akla ilk olarak 'Diriliş' kavramı hücum ediyor. Niçin?

değildir. O halde ‘Diriliş’ nedir? Sezai Karakoç pek çok kitabında dirilişin tanımını çok kez yapmış, mahiyetini başlığın gereğine

uygun

olarak

her

seferinde

açıklamıştır. Diriliş, onun düşünüşte aradığı Kitaplarının yayınlandığı yayınevinin adı

yenilik ve tazelenme ihtiyacına karşılık

Diriliş.

olarak doğmuştu. Diriliş onunla mecazi ve

Siyasi alanda harekete geçmek için kurulan partinin adı Yüce Diriliş Partisi. Parti ilk kurulduğunda ismi Diriliş Partisi' dir fakat ard arda iki genel seçime katılamayınca 1997 yılında kapatılmıştır. Yüce Diriliş Partisi

tarihi-sosyolojik,

metafizik

anlamına

erişiyordu. Hatıralar' ında bahsettiği üzere, Basubadelmevt' in karşılığı olarak bulduğu bu

kavram

'ölmeden

anlamına geliyordu.

önce

dirilme'


Fel-SEFER Dergisi Karakoç' un dirilişi uyanış ve yeniden doğuş

getirmek, bugünü sağlıklı değerlendirmek

anlamlarınıda taşır fakat bu kavramlar tek

ve geleceğe katılabildiğince katılmaktır.21

başlarına

dirilişin

anlamını

karşılamaya

yetmez. Uyanış ancak dirilişin muştusudur; Diriliş ise, uyanışla kurtuluş arasındaki ilerleme ve oluşma vetiresidir.18

hiçbir medeniyet ve unsurun asimile edici etkisine girmeden, sönme durumundayken, yeniden bir hamle ve kendini tazeleme işidir. Yeniden doğuşun karşısındaki diriliş ise, bir medeniyetin, başka bir medeniyetin eritici asimile

edilecek

her

şeyden

önce

sağduyunun

dirilişiyle ayağa kalkabilir. Bu sağduyu yalnız akla değil, inanca ve ahlaka da dönük olacaktır. Ancak sağduyusu dirilen insan

Yeniden doğuş, bir medeniyetin, başka

etkisiyle

Diriliş,

bir

duruma

etrafını seçebilir.22 Diriliş

bir

ruhtur.

Toplumları

ayağa

kaldıracak olanda bu Diriliş Ruhu’ dur. Aslolan ruhtur ve düşmanlar ne kadar güçlü olursa olsun bu savaş asla yitirilmeyecektir. Çünkü ruh Tanrı aşkıyla diridir.23

gelmişken, tekrar ayağa kalkıp, kurtuluşa ermesi demektir.19

Karakoç’ un Diriliş Tezi özetle şöyledir:

Diriliş; bozulmuş, sapmış, ezilmiş, boğulmuş ve

bu

hastalıklı

haliyle

tabiatın

ve

zaruretlerin kölesi haline getirilmiş tarihi ve

Ruhun Dirilişi İslam’ın Dirilişi İnsanlığın Dirilişi

metafizik vaziyet alışı yeni bir mayalanmayla sağlıklı bir yapıya dönüştürme girişimidir.20

Tüm bu anlattıklarımız ile Karakoç’ un fikirlerine bir nebze yer vermeye çalıştık

Diriliş eri için geçmiş, gelecek ve an vardır. O hiçbirinden

kopamaz.

Geçmişi

inkar

edemez. Ona büsbütün saplanıp geleceği inkar etmesi de söz konusu değildir. Onun görevi

geçmişten

getirebildiği

kadar

fakat başlarkende belirttiğimiz gibi onun yalnızca Diriliş tezi/hareketi dahi oldukça uzun anlatılacak özelliktedir. Öyleyse anlattıklarımızın geniş, anlatamadıklarımızın dar bir çerçevesi olan Karakoç’ un Diriliş Çağrısı bizleri, kendi sözleriyle, daha aydınlatacaktır.

21 18

Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Hece Yayınları Ankara. Syf-28. 19 Age, sfy-29. 20 Karakoç, S. (1993), Gündönümü, Diriliş Yayınları, İstanbul. Syf-23.

Karakoç S.(2010). Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul. Syf-24. 22 Baş, M. K. (2008), Diriliş Taşları, Lotus Yayınevi, Ankara. Syf-249. 23 Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Hece Yayınları Ankara. Syf-29.

12


Fel-SEFER Dergisi Milletim, uyan! Kendine dön! Aslını unutma! Geçmişini bil. İçinden, gerçek aydınlardan kurulu bir kadro çıkar. Çıkar ki, onlar, hem bugününü, hem yarınını

kurtarsınlar.

Geleceğini,

ancak, bilinçli, idealist bir aydın nesil güven altına alır. Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun bir çok parçasına

el

konulmuş.

Öbür

parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir

tarihe

sahipsin.

Gerçek

bir

medeniyetin, Hakikat Medeniyeti’nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve Dirilt! İnsanlık seni bekliyor.

13 Milletim! Doğu’ya, Batı’ya dur diyecek güç, sensin. Kendini bildiğin gün, kurtulacaksın.

Ve

bütün

insanlığı

kurtaracaksın. Yoksa, insanlık, büyük bir felâkete doğru gidiyor. Sınırsız hırs sahipleri dünyayı yakmaktan geri durmuyorlar. Milletim! Uyan, kendine gel! Yeni bir sayfa aç. Yeni bir çağ aç. Geçmişte birkaç

kez

açabilirsin.

çağ Yine

açmıştın.

Yine

açabilirsin.

Yine

KAYNAKÇA: Baş, M. K. (2008), Diriliş Taşları, Ankara, Lotus Yayınevi. Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Ankara, Hece Yayınları.

açabilirsin.

Karakoç, S. (2010), Diriliş Neslinin Amentüsü, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (2010), Yitik Cennet, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (1993), Gündönümü, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (2011), İnsanlığın Dirilişi, İstanbul, Diriliş Yayınları.


Fel-SEFER Dergisi Bir

İman

Ve

İsyan

Heykeli

Olarak: Mehmet Akif Ersoy Engin ERDEMİR24

vasfıyla bakmaktan öte, öncelikle millî ve dinî, bununla birlikte de insana dair İslamî anlamda evrensel fikirler üretebilmiş bir mütefekkir olarak bakmak gerekir. İnsana bakışı Şeyh Galib’in, Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

dizelerinde

anlatıldığı

şekliyledir.

Şeyh

Galib’in sözü bu iken Akif’in dili şu dizeleri söyler; Senin mâhiyyetin hatta meleklerden de ulvîdir: Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir.26

Bu iki söylemden çıkarılacak öncelikli netice, ontolojik nazar ile insanın âlemin özünü kendinde ihtiva ettiği, varlık âleminde kıymetinin Vakar dolu bir alın, hayâ dolu bir çehre; Şiddet dolu bir bakış, iman dolu bir sine.25

İnsan, Savaş, Cephe! Bir savaşın ortasında, memleket davasında, ümmetin kurtuluşunda; bir hareket adamı ve iman timsali... Sanatı ile münzevi yaşantısının, realist çizgiyle birleştiği; ancak bu çizgiden ötede de bir idealist olan, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy. İdealist bir tavra sahip kıymetli şaire, bir milletin kurtuluşunda önemli rol oynamış, savaşın silahlı cephesinde değil de kelimelerin anlam ürettiği ruh cephesinde görev alıp halkın dirayetini ve dirliğini artırmış bir şair olmak

pek

yüksek

olduğu

hatırlatmasıdır. Bu hatırlatma ile birlikte Akif Safahat’ın daha birinci kitabından itibaren bir insan ideasına nasıl ehemmiyet verdiğini beyanda bulunur. Bunun dışında Akif, nasıl bir geleneğe ait olduğunu, bu geleneği kendi özünde nasıl bütünlük ve birliktelik içinde özümseyebildiğini, böyle bir zeminde de

özgün

bir

fikriyatın

nasıl

temellenebileceğini gösterir. Akif, gelenekle bağlarını koparmadan özgün bir fikriyat oluşturmuş, sağlam bir söz dizisi, mütevazı bir yaşam ehli olmuştur. İman, İrade, Dil! Mehmet Akif, ahlak, sanat ve hakikat ehli olarak zamanının zulmüne boyun eğmemiş,

24 25

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği Nurettin Topçu, Mehmet Âkif, s.23

26

Mehmet Akif Ersoy, Safahat , s. 102

14


Fel-SEFER Dergisi hakikat

ne

ise

onu

söylemekten

son kertede bu saflarda yer etmiş isimlerin

vazgeçmemiş bir âlimdir aynı zamanda.

dahi onun gayret, istek ve iradesine

Zulmün karşısındaki tavrını dizelerinden

hayranlığı aşikardır. Bu isimlerden biri Halide

öğreniyoruz;

Edip Hanım bile ‘Böyle inanmış olmak çok

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem.

zor.’ diyordu.29

Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum. Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.

nihayette

Bu inanmış adamın iradî bütün girişimlerinin başarıya

ulaşmış

olmasının,

inancının ve yaşadığı dönem hasebiyle Adam aldırma da git, diyemem aldırırım 27

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

maruz

kaldığı

yaşantıların

yanı

sıra

eğitiminden bakiye kazanımların da etkisi çok büyüktür. Özellikle

Mehmet Akif dizelerinde zalim karşısında alınması gereken konumu, tarih hakkındaki şuuru, esaret karşısındaki

isyanı

dil ‘Hattab’ın oğlu Ömer’in yirminci

iman ve isyan heykelidir.’

riya karşısında şiddet taşıran bir iman ve isyan heykelidir.’28 diyor Nurettin Topçu, Akif için. Eğer bu iman ve isyanı olmasa idi, ümmetinin

kurtuluşa

erebileceği fikrini asla geliştiremeyecekti. Asla

Kastamonu

Nasrullah

sağlanamayacaktı. O zaman siz düşünün ahvalimizi. Tabi ki Milli Mücadele’nin ruh cephesindeki tek neferi Akif değildi ancak; 28

A.g.e., s. 414 Nurettin Topçu, Mehmet Akif, s. 18-19

ve

Fransızca

olan ilgisi, onun söze anlam yükleme ve anlamı muhataba iletme hususlarında zaten var olan kabiliyetine yeni ufuklar açmıştır. Akif sözün, kelamın en geniş anlamıyla dilin, anlamı örten refleksinden, son derece itinalı bir biçimde sıyrılarak ondan en muhkem halde yararlanmayı becerebilmiştir.

Camii’ne

uğramayacak, Anadolu’nun birlik iradesi

27

kaynak

dillerine hâkimiyeti, bu dillere ait edebiyata

mizaçlı, sert yürüyüşlü, zulme tahammülsüz,

ve

da

teşkil etmiştir. Arapça, Farsça

asırda yaşayan müridi, onun gibi haşin

memleketi

olmasına

‘Hattab’ın yirminci

yanında,

sözün üstadı bir vaiz

anlayışını gözler önüne

Ömer’in

edindiği

olmasının

zulme tahammülsüz, riya karşısında şiddet taşıran bir

oğlu

ilimler

eğitim, onun ulu bir şair

haşin mizaçlı, sert yürüyüşlü,

umarlı bir adalet ve iman

sermektedir.

İslami

sahasında

asırda yaşayan müridi, onun gibi

ve

ve

İmanı sağlam, iradesi sağlam, dili sağlam

bir

şair/mütefekkir...

Sahip

olduğunuz cevher bu denli kuvvetliyse ve kaybettiğinizi

veya

düşünüyorsanız; 29

Akif’ten Asım’a, s.102

kaybedeceğinizi

yanılıyorsunuz!,

asla

15


Fel-SEFER Dergisi kaybettiğiniz bir şey yok demektir. İşte o

Mevlana ve Hallac-ı Mansur’da olduğu

zaman, ‘kazandım’ diyen düşünsün!

üzere, bir ayağı bu toprakları gezinirken, bir

Derviş, Tevekkül, Beka!

ayağı da tüm dünyaya varmıştır. İslam

Mehmet Akif, sahip olduğu bu kuvveti ve

ülkelerinin içinde bulunduğu hali tenkide

idraki yalnızca Anadolu adına kullanma

tabii tutan Akif, Safahat’ının ikinci kitabı

güdümüne girmediğini, sesini ve sözünü

olan Süleymaniye Kürsüsünde kitabında,

tüm İslam âlemine, son kertede insanlık

tenkidini öncelikle İslam âlemini, sonra da

âlemine duyurmaya çalıştığını söylemiştik.

Rusya, Hindistan ve Japonya gibi ülkeleri

Anadolu seferlerine devam ederken, aynı

gezip en son İstanbul’a gelen bir nazar ve

zamanda

Necid

bir dil üzerinden yapmaktadır. Bu kısımda

gibi

özellikle Japonya misali, nasihatin nerdeyse

mekânlara gitmiş, oradaki izlenimleri ve

en sarih biçimini ifade eder. Akif Japonlar

şiirlerinin yönü itibariyle, nazarının ne denli

için aynen şunları söylüyor;

genişlediğini ya da artık bu nazardan

Siz gidin, safvet-i İslamı Japonlarda görün! O küçük boylu, büyük milletin efrâdı bugün, Müslümanlıktaki erkânı siyânette ferîd, Müslüman demek için eksiği ancak tevhîd.31 Akif’in mısralarda dikkati çektiği

Çölleri’nden

Şam’dan Medine’ye

Halep’e, ve

Berlin

baktıklarını ne denli geniş aktardığını da anlayabiliyoruz. Akif özellikle Berlin’de yaşadığı bir vakıa üzere, kendini kurtuluş mücadelesine daha fazla vermiş, fikriyatının çerçevesi tam anlamıyla

oturmuştur.

Vakıa

şöyledir;

‘Binada birdenbire çanlar çalıyor, kıyametler kopuyor, ‘Ne oldu?’ diyor. Aşağı iniyor diyorlar ki ‘Kudüs Hıristiyanlara geçti.’ ‘İyi ama bizle birlikte harp ediyorsunuz, onlar İngiliz.’ diyor, ‘Hıristiyanlığa geçti ya yeter.’ diye karşılık veriyorlar. Bu vakıa Akif’e bir anlamda uyarı gibi gelmiş, tabiri caizse bir yumruk tesirinde bulunmuştur.’ 30 Akif artık, Batı hakkında daha sarih bir görüşe sahip olmuştur. Akif’in seyahatleri, yalnız fiiliyatta değil, fikriyatta da mevcut olmuştur. Aynen 30

A.g.e, s. 102

anlam, Japonların kişiliklerinden, millî ve kültürel yapılarından ziyade, günün (bittabi bugünün) İslam toplumlarında yaşanan İslamiyet’in

aslında

gerçek

anlamda

İslamiyet olmadığıdır. İslam olmak için öncelikli koşul Kelime-i Tevhid’den geçiyor. Ancak Tevhid’in manasını bulması ise bunun bir adım sonrasında aynen Japonların gayretlerindeki gibi istikrarlı bir gayrette gizleniyor. talihlerini

Akif,

atalete

diğerlerinin

teslim

olarak

belirlemesine

müsaade vermiş İslam âlemini tenkid ediyor, Tevhid’in

ardından

gelmesi

gerekeni

öğütlüyor. Mehmet Akif, öğüdün bir kısmını bu kitapta verirken, geri kalan kısmı da 31

Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s.197

16


Fel-SEFER Dergisi elbette

diğer

kitaplarındaki

şiirlerde

seslenirken, Safahat’ının içinde yer alan

tamamlıyor. ‘Vaiz Kürsüde’ adlı şiirinde,

‘Çanakkale Şehitlerine’

birden fazla olmak üzere tekrarladığı dizeler

eserleri dışında, bütün dizelerini taçlandırıcı,

şunlardır;

onurlandırıcı ve tamamlayıcı olan ‘İstiklal

Bekâ’yı hak tanıyan, sa’yi bir vazîfe bilir; Çalış çalış ki, bekâ sa’y olursa hak edilir.32

Marşı’nı yazmıştır. Bu iki şiir belki de diğer

‘Azimden Sonra Tevekkül’ adlı şiirinde ise şu

sahiptir. Çanakkale Şehitlerine adlı eseri,

dizeleri dikkat çekicidir;

Safahat’ın

Madem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın; İksîr-i bekâ içsen emin ol, yaşamazsın.

anlatılmaktadır. Bu şiirin önemi, bizim

Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz; Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.33

üzerine yazılmış en güzel şiirdir. Bir de Akif

dizelerinden

veriyordu. Baki olanı hak belleyenin azimle

mesabeden

Bekayı,

ancak

ilerleyişini

bu

sürdüren

kazanacaktır. Kazancın edinimi ise bir tevekkülün ardılı olarak mümkündür. Akif aynı

zamanda,

anlayışının,

bu

İslam

anlaşılarak,

şiirinde

tevekkül

toplumlarında

kaderciliğe

fazla

kitabı

ehemmiyete

olan

bakıldığında

Asım’da

Çanakkale

cihetinden bakıldığında olağandışı bir durum

sonra çözüm yolunu, kurtuluş reçetesini de

şarttır.

altıncı

zaviyemizden

Mehmet Akif, İslam âlemini tenkidinden

çalışması

daha

adlı şiirini ve bu

yanlış

mahkûm

olunduğunu ima ediyor ve bu kaderciliğin de ataleti getirdiği ve beslediği tespitinde bulunuyor. Bu halden kurtulmak için önce kadercilikten vazgeçip, sa’yi bir vazife

çıkıyor ortaya. Şöyle ki, askerin dirayeti ve kuvveti adına edebi eserler ortaya koymaları için

birçok

Çanakkale

edebiyatçının muharebeleri

götürüldüğü alanına

Akif

götürülmüyor. Buna rağmen Çanakkale muharebeleri üzerine anlamı sözünde sabit, savaşın

tabiatını

en

iyi

anlatan

şiiri

yazmıştır34. Cepheyi görmeden cepheye, askeri

görmeden

askere,

düşmanı

görmeden düşmana yazılmış bir şiir! Ölü indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vadilere, sağanak sağanak35

bilmemiz gerekir. İstiklal Marşı’nın yazımı ve ortaya çıkışı da Çanakkale, İstiklal, Asım!

yine olağandışı olaylar silsilesine sahne

Mehmet Akif Ersoy, Milli Mücadele yıllarında milletine 32 33

ve

A.g.e., s. 264-314 A.g.e., s. 480-481

İslam

âlemine

böylesine

olmaktadır. Marş için açılan yarışmada 724 şairin arasında Akif’in şiirine denk bir eser 34 35

Akif’ten Asım’a, s. 63 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 443

17


Fel-SEFER Dergisi bile çıkmamıştır. Bu durum onun edebi

Batı’nın ilmine talip olmak hususunda ısrarlı

olgunluğunun hangi tekâmül evresinde

davranan Akif, Asım’a İslam’ın edebinden,

olduğunu açıkça göstermektedir. Akif bu

Batı’nın almakta geç kaldığımız 300 yıllık

şiiri,

ilminden

ızdıraplar

içinde,

gecelerde

vazgeçmemesi,

edindiği

ilmî

gündüzlerde, uykularda rüyalarda, sokakta,

tecrübeyi de memleketine kazandırması

evde ve duvarlarda yazmıştır. Böylece edebi

hususunda yol gösterir. Bu anlayış, Akif’in

olduğu kadar ahlaki yönünün de bu

geçmişi tenkidinin haklılığını bir kez daha

hikâyede tamamlayıcı bir rolü vardır. Bunca

ortaya koymasıyla birlikte, sahih anlamda

ızdırabın ardından zuhur eden şiirden

inkılâpçı,

kazanılacak

göstermektedir. Akif;

hiçbir

maddi

geliri

kabul

etmemiştir şair. ‘Devletten para alınmaz.’ şeklinde kendini açığa veren tamamlayıcı noktada Akif, hem etik hem de estetik zirveyi bir şair ve bir ahlak adamı olarak tam

yenilikçi

tarafını

da

bizlere

Medresen var mı senin? Bence o çoktan yürüdü. Hadi göster bakayım şimdi de İbnü’r-Rüşd’ü? İbn-i Sina niye yok? Nerde Gazali görelim? Hani Seyyid gibi, Razi gibi üç beş alim?36

manasıyla gerçekleştirme imkânını elde

diyerek

etmiştir. Şiirini de kahraman Türk ordusuna

bozulmasının

armağan etmiştir.

özeleştiride bulunuyor. Yedi

Akif’in millet ve ümmet adına dile getirdiği,

eserlerin artık, bu dinin ve mensuplarının

vaaz ettiği, öğütlediği bütün bu söylemler

ihtiyacına kafi gelmediğini, bir başka ilme de

dışında ve ardılında, bu kadar elem içinde,

talip olmamız gerektiğini söylüyor. Bu ilme

idealizminin başkarakteri olan Asım ortaya

sahip olmadan evvel de atılması gereken ilk

çıkmıştır. Asım, Akif’in düşlediği, idealize

adımı betimliyor;

ettiği,

Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.37

umduğu

ve

beklediği

gençtir.

Muhtelif yorumlara göre Asım, Akif’in kendi

medreseli

eğitim

etkisiyle,

sisteminin

müthiş yüz

bir yıllık

Burada

İlk adımdan sonrasını da Asım’a, Avrupa’ya

aslolarak değinmek istediğim konu bu

gitmesi ve vakit kaybetmeden milletin ikbali

durumun

için

gençliğinin

tasviridir

dışında,

aslında.

Akif’in

umduğu

ve

geri

dönmesinin

zaruri

olduğunu

beklediği gençlere, nasihatini nasıl bir

vurgulayarak söylüyor;

çerçevede sunduğunu aktarma gayretidir.

Gezmeyin ortada, oğlum sokulun bir sapaya, Varsa imkanı, yarın avdet edin Avrupa’ya.

Asım, Akif için bedenî, ilmî, edebî, ahlakî vs.

Garb’ın emriyle yatıp kalkmaya artık mahkûm; Çünkü hâkim yaşatan şevket-i fenden mahrum.

yönlerden yüksek seviyede bulunan bir gençtir. Anlatım seyri içinde, Asım’a özellikle

36 37

A.g.e., s.434 A.g.e., s. 434

18


Fel-SEFER Dergisi Biz, evet, hasmımızın kudret-i irfânından Binasibiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran.38

olarak

Batı’ya mahkûmiyetin, ilmin kontrolünün

Kelam, Aşk, Af!

da

ekliyor,

ancak

gayret

ile

yetişilebilir bu kudrete!

onlarda olduğu müddetçe süreceğini iddia ediyor Mehmet Akif Asım’a. Ne de olsa bilgiyi üreten ve elinde bulundurandır, hükmü veren, kararı sabitleyen. Batı’dan alınacak ilmin iktibasındaki tesirin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi için Avrupa’da kalmak değil geri dönmek lazımdır. Asım geri dönecektir.

Nasihat

yerini

bulduğu,

muhataba nüfuz edebildiği ölçüde etkili olabiliyor. Asım’a son bir öğüt de Akif’in yüksek öngörüsünde karşılıyor bizi. Akif, Batı’nın, hangi ilimler üzerinde çalıştığının bilgisine ve bu çalışmaların da sonuçları üzere öngörüsüne sahiptir. Şimdi Akif’in dilinden Batı’nın çalışma sahasını dinleyiniz;

Modern dönem epik şiirimizin ilk kahramanı, iman ve ahlak timsali, İslam neferi, millet düşkünü, hürriyete arzulu, mütevazı bir kanaat önderi, camideki şair... Mehmet Akif Ersoy. Gelenek bilinci ve bilgisine sahip, dile hâkim,

müthiş

bir

öngörü

ve

hitap

kabiliyeti... Şair Mehmet Akif Ersoy’dan bahsettik, hak bildiği yolda yalnız yürümeye muktedir olabilmiş bir mütefekkirden. Bir milletin kaderini tayin ettiği bir dönemde bu tarihe

sözcülük

anlattıklarından

etmiş

dem

bir

vurduk.

vaizin Yaşadığı

dönemde ve bir müddet sonrasına kadar da Milli Mücadele’ye verdiği destek, sağladığı katkı unutulmuş, adeta ötelenmiş; bütün

Yarının ilmi nedir, halbuki? Gayet müthiş: Maddenin kudre-i zerriyesi uğraştığı iş. Onu bir buldu mu artık bu zemin; başka zemin Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min; Öyle milyonla değil namütenahi kudret! İbret al kendi sözünden, aman, oğlum, gayret!39

bunların

ardında

anlaşılamamış

bir

bir

sebep dava

olarak adamının

nasihatlerini dinledik. Bir ideali parlattık birlikte.

Yahya

Akengin’in

bir

şiirinde

söylediği gibi seferdeki ‘Asım’ın nesli’ Evet,

Akif,

Batı’nın

üzerinde

uğraşa

olmaya niyetlendik.

koyulduğu iş olarak atomla ilgili çalışmaları göstermektedir. Maddenin kudre-i zerriyesi ile kastettiği şey budur. Bu bilgi ile birlikte Asım’a ve bize; bir damlalık veriden aklımızın tahayyül edemeyeceği bir kudrete sahip olacakları öngörüsünde bulunuyor. Son

Hakkı

henüz

kahramanının

teslim

edilmiş

ızdırapları

ve

bu

halk

gurbetliği

yazımıza özellikle konu olmamıştır. Bu yazıda derdi bir olup, bu derdi bin eden bir kanaat önderiyle hemhal olduk. Mehmet Akif, bize bir o kadar uzak, bir o kadar da

38 39

A.g.e., s. 460-461 A.g.e., s. 463

yakın bir zamandan sesleniyor. Kastamonu

19


Fel-SEFER Dergisi Nasrullah Camii’nden gelen sese kulak verebildiğimiz

ölçüde,

olabildiğimiz

müddetçe

nasihate

talip

biz

ruh

cephesindeki savaşımızı da kazanacağız demektir. Eğer tekrar muzaffer bir millet ve ümmet olmak istiyorsak, Akif’in bize özelde Asım,

genelde

Safahat

kanalıyla

bildirdiklerine kulak vermeli, bir kanaat önderi olarak Akif’te, müthiş bir iman, sağlam bir irade, ilmî, sosyal ve siyasî alanlarda inkılâpçı bir tavır, isyanını haykıran, zaman ve mekân müsait olmadığında asumana

sığınan

ve

feryadını

buraya

anlatan, ahlak timsali bir şahsiyet örgüsünün mevcut olduğunu görebilmeliyiz. Elinden kalemin düşmediği, dilinden kelamın

20

eksik olmadığı, meramın sözlü takdimcisini anlatmaya çalıştım. Bu dil, Mehmet Akif üstat karşısında lâl hâli mesabesindedir. Hatamız varsa aşk ola! Son sözler yine Akif’ten. İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’u yazdım, acizim üstat affola! ; Aczimin giryesidir bence bütün asarım! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım! Oku, şayet sana hisli bir yürek lazımsa; Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa.40

KAYNAKÇA:

Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, Akçağ Yayınları, Ankara, 2008 Topçu, Nurettin, Mehmet Âkif, Hareket Yayınları, İstanbul, Mart 1970 Yıldırım, Tahsin ve Özdemir, Şaban, Fikirler ve Hatıralar Etrafında Mehmed Âkif’i Anlamak, Yağmur Yayınevi, İstanbul, Mart 2008 Çevik, Sezgin (Editör), Akif’ten Asım’a, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007

40

A.g.e., s. 39


Fel-SEFER Dergisi biri de Erol GÜNGÖR’DÜR. Kendisi Türk

Yoldaki Aydın: Erol Güngör

milleti ve İslam adına birçok değerli Merve Esra SAĞLAM41

çalışmalarda bulunmuştur. Hayatı süresince topluma daima katkıda bulunan aydınımızı bizde “Yoldaki Aydın” olarak anlatmak istiyoruz. Erol Güngör’ün Hayatı Erol Güngör, 1938 yılında, memleketi olan Kırşehir’de

dünyaya

merhaba

demiştir.

Çocukluk döneminde ailesi ve çevresinden çok büyük destek alan aydınımız, ilkokul döneminde

Osmanlıca

öğrenmiştir.

Üniversiteye başlamadan önce yerli ve yabancı

klasikleri

bitirmiştir.

Gençlik

döneminde ilme karşı meraklı tavırlarıyla gelecek Geçmişten bu zamana kadar toplumu

vaad

eden

bir kişi

olacağını

çevresine göstermiştir.42

aydınlatan, olduğu konumdan her zaman bir adım daha ileriye götürmek için çabalayan

Güngör, 1956 yılında İstanbul Üniversitesi

kanaat önderlerimiz olmuştur. Önderler

Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırmıştır.

kendi yaşamlarını toplumun yaşamı ile

Ancak

birleştirerek onların sorunlarını kendilerine

tanışarak onun yönlendirmesi ile Hukuk

dert edinmişlerdir. Toplumun karşılaştığı

Fakültesi’nden ayrılarak İstanbul Edebiyat

veya

Fakültesi’ne başlamıştır. Fakülteden mezun

ileride

üzerinden

oluşabilecek

düşünce

problemler

üretme

gayesini

olması

burada

ile

bölümüne

gütmüşlerdir.

Mümtaz

TURHAN

ile

birlikte

“tecrübî

psikoloji”

asistan

olarak

girmiştir.

Sonrasında Türkiye’de yeni gelişmekte olan Türk tarihine baktığımızda birçok kanaat önderi görüyoruz. Her dönemde toplumu refaha

kavuşturmak

için,

“sosyal psikoloji” ye yönelerek buradan profesör unvanını almıştır.43

düşünce

üretmekten çekinmeyen cesur önderlerle karşılaşıyoruz. Bu değerli önderlerimizden 41

Ankara Üniversitesi, Yaygın Dünya Dinleri

42

Gökhan GÜLER, “Erol GÜNGÖR Hayatı, Eserleri ve Düşünceleri”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Makale No1 www.turkakademisi.org.tr, s.2. 43 Age, s.2.

21


Fel-SEFER Dergisi Aydınımız, yurt içinde ve yurt dışında birçok

olabileceğini savunmaktadır. Geçmişinin bu

araştırma ve çalışmalarda bulunmuştur.

kadar

Gazete

makaleleri

sağlamlığının da göstergesidir. Türk milleti,

yayınlanmıştır. Toplumun günlük sorunları

kültüründen aldığı güç ile dünya üzerinde

üzerine yazılar yazmıştır. Çalışma hayatına

hâkimiyet sağlamıştır. Türk milleti tarihte hiç

Selçuk Üniversitesi rektörlüğü ile devam

esir altında kalmadığı gibi birçok ülkeyi de

ederken 1983 yılında geçirdiği kalp krizi

kendi egemenliği altına almayı başarmıştır.

sonucunda vefat etmiştir.44

O halde yüzlerce yıl birçok millet üzerinde

ve

dergilerde

Güngör’e

göre;

göre

etkisinin

bir

milletin

ve

ayakta

durabilmesi

kültür; toplumun kendi problemlerini

onun

gücü tartışılmazdı.46

I)Türk Kültürü Hakkındaki Düşünceleri Güngör’e

olması

hâkimiyet kurmuş olan Türk kültürünün

Erol Güngör’ün Düşünceleri

Erol

eski

için

kültürüne ihtiyacı vardır.

kendi

Erol Güngör’ün İslam tanımı;

Millet, kültüründen almış

içinde

değerlendirerek

insanı madden ve manenen her

olduğu güç ile zorluklar

bunun

üzerinde

türlü kavramaya çalışan ve onu

karşısında

çözümler üreten ve bunu

tek bir şeymiş gibi gören

yıllar içinde standart hale

sistemdir.

etmeyi

başarır.

Türk

kültürünün birçok yere

getirmiş olan kurallardır.

yayılması

Yani

geliştirmeyi

toplumun

mücadele

kendi

ve

kendini başarmış

sorunlarını kendi yöntemleri ile çözüm

olması başka hiçbir kültürde yoktur. Bu

bulmasıdır. Toplum içerisinde olan maddi ve

yayılma ve gelişmesinden aldığı güç ile Türk

manevi diyebileceğimiz her şey kültürdür.

milleti batı karşısında bu kadar güçlü

Her toplumun kendi öz benliğine uygun bir

durmayı başarabilmiştir. Başka milletlerin

kültürü

yapamadığını Türk milleti güçlü kültürü ile

vardır.

Kültür

ile

toplumlar

birbirinden ayrılma özelliğini gösterirler.

45

başarmıştır.47

Aydınımız Türk kültürünü dünyada önemli

Aydınımız

Türk

kültürünün

en

iyi

yeri olan ve çok eskilere dayanan sağlam bir

temsilcisini Osmanlı İmparatorluğu olarak

kültür olduğunu söylemektedir. Türk kültürü

görmektedir. Osmanlı’ya kadar olan kurulan

kadar eski bir tarihi olan birkaç devlet

devletlerin hepsi Osmanlı’nın kurulmasına

44

46

45

Age, s.2. Erol GÜNGÖR, Türk Kültürü ve Medeniyetçilik, s.75.

47

Age, s.76. Age, s.77.

22


Fel-SEFER Dergisi hazırlık aşamasıdır. Osmanlı padişahları Türk

birlikte

kültürünü

yaşanmaya başlamıştır.50

en

iyi

yansıtmış

olanlardır.

Padişahlar, milletin inandıkları olan en önemli şeyi, yani kültürü korumak ile yükümlüydüler.48 Anlaşıldığı üzere Güngör, Osmanlı’yı kesinlikle Türk toplumu olarak kabul etmektedir. Aynı zamanda Güngör, Türk

toplumunu,

İslamiyet’ten

ayrı

düşünmezdi.

ve manenen her türlü kavramaya çalışan ve onu tek bir şeymiş gibi gören sistemdir. Devletin içindeki bireyler arasında bağ oluşturan ve insanlar arasında beraberlik oluşturandır, İslam.49

şema olduğunu söyleyen Güngör, bu şemayı şöyle açıklamaktadır. İlk olarak peygamber ve dört halife zamanında gelişme ve yayılma yaşanmıştır.

Sonrasında

gelen

Emevi ve Abbasi dönemleri ile birlikte dünyevi işlerin daha çok arttığı görülmüştür. Ancak bu sırada oluşan ilim ve sanatta olan dünyanın bildiği

bir

medeniyet kurulmuştur. Haçlı ve Moğol istilası ile düşüşe geçen İslam devleti, hâkimiyeti

ile

bu

durumdan

kurtulmuştur. Osmanlı’nın dağılması ile

yerler olduğu gibi bu olayların sebeplerinin araştırılması gerektiğini söylüyor. Olayların sebeplerine

“İslam’dan

göre, eğer Müslümanlar İslam’ın kurallarına

onlar birlik olmadılar. Adalet emrine karşılık kardeşlerine zulüm yaptılar. İlim tahsil etmesi öğütlenirken cahil kalmayı tercih ettiler. İsrafın haram olduğu bilindiği halde gösterişe yöneldiler.51

Age, s78. Erol GÜNGÖR, İslamın Bugünkü Meseleleri, s.51.

İslam

dünyasının

gerileme

döneminden

kurtulması

için

ihtiyacımız

olduğunu

söylemektedir.

Aydınlarımız

bize

ait

zihin

aydınlara

yapısı

oluşturulmalıdır.52 Aydınlarımız ile birlikte İslam’ı geri kalmışlıktan kurtarmak için onu tekrar günlük hayata dahil etmemiz gerekir. İslam’ın hem modern hayata uygun hem de kendi özüne uygun olan bir hukuk sistemi oluşturması gerekir. İslam dünyası bunları yapması ile birlikte kendini geri kalmışlıktan kurtarabilecektir.53 III) Modernleşme ve Batılılaşma ile ilgili Düşünceleri Age, s.30. Age, s.30. 52 Age, s.170. 53 Age, s.79. 51

49

bakıldığında

ayrılma” diye bir şey çıkıyor. Aydınımıza

50

4848

dönemi

Güngör bu şemayı çizerken hak verdiği

Güngör

İslam hakkında insanların akıllarında bir

Türklerin

çöküş

İslam, birlik ve beraberliği emrettiği halde

Erol Güngör’ün İslam tanımı; insanı madden

ilerleme ile tüm

için

uymuş olsalardı kötü sonuçlar olmazdı.

II) İslam Üzerine Düşünceleri

dönemi

İslamiyet

23


Fel-SEFER Dergisi Erol

Güngör’e

göre

modernleşme

ve

batılılaşma arasında fark vardır. İkisi aynı şeyi anlatmamaktadır. Modernleşme olması gereken bir şey iken batılılaşma kabul edilemezdir. Ona göre modernleşme demek zamanın şartlarına göre gelişmeleri takip etmektir. Ancak batılılaşma ise Avrupa’ya benzemektir.54 Aydınımız Tanzimat

batılı olmaya çalışmak ülkenin kalkınmasına yarar sağlayamaz.56 Aynı zamanda Tanzimatçıların haklılığını da belirten

Güngör,

fermanı

ile

hareketlerini başlatmaktadır.

Tanzimatçılar ülkesini kurtarmak adına,

döneminde

modernleşme kaçınılmaz bir kurtuluştu. Devletin kalkınması için yenileşmeye ihtiyaç vardı. Tanzimatçıların milli kültürü yok sayarak

modernleşme

onların

onu

tahrif

etme

gayesi

gütmediklerini söylemektedir.57 Değerlendirme

batının ilim ve fende ilerleyişini kendine

Yoldaki Aydın: Erol Güngör, yolda olma

örnek almıştır. Onlar kendi kültür ve

eylemine ilk

medeniyetlerini silmeden sadece onları

başlamıştır.

korumak, ülkeyi kalkındırmak için batıdaki

kadar da sürmüştür. Kendi bilgi birikimi

gelişmeleri

arttıkça toplumuna faydalı olmak için

benimsemişlerdir.

Tanzimatçıların

bu

Güngör,

şekilde

beraat

edebileceklerini söylemektedir.55

önerilerde

batılılaşmayı

savunan

cumhuriyetçilerin iktisadi gelişmeleri geri planda tutarak sadece kültürel olarak batıya benzemeye Tanzimatçılar

çalıştıklarını gibi

söyler.

kendi

kendini

geliştirerek

Bu geliştirme onun vefatına

bulunmuş,

kitaplar

yazmış,

çevirilerde bulunmuştur. Düşünürümüz hem kendi

Güngör,

önce

Onlar

kültür

ve

gelişimini

hem

de

toplumun

ilerlemesine daima katkıda bulunmak için çabalamıştır. Ve Güngör’ün,

hayatına

baktığımız zaman yolda olmaktan bir an bile vazgeçmediğini görüyoruz.

medeniyetlerini koruma amacı gütmeyerek

Aydınımız, kendi içinde yaşadığı dönemde ki

sadece batılı gibi gözükmeyi seçmişlerdir.

sorunlara

Aydınımıza göre modernleşmeyi savunarak

güncelliğini

ülke kalkınabilir fakat cumhuriyetçiler gibi

Toplumun dinine ve kültürüne sahip çıktığı zaman

getirdiği

önerilerin

koruduğunu

ilerleme

hala

görmekteyiz.

kaydedeceğini

bizlere

göstermektedir. İlerlemenin sadece batı toplumuna şeklen benzemek olmadığını 54

Erol Güngör, Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik, s.22. 55 Age, s.21.

56 57

Age, s.22-23. Age, s.21.

24


Fel-SEFER Dergisi bizlere vurgulamaktadır. Devrin getirdiği yenilikleri kültürümüz ile ters düşmeden İslam dinine de uygun bir şekilde almamız gerektiğini belirtmektedir. Güngör’ün Türk toplumuna ve İslam dinine verdiği

önem

açıkça gözükmektedir. O,

toplumun bunların ikisinden de kopmaması gerektiğini düşünür. Toplumun geçmişte ki gücünü tekrar elde etmesi için hem kültürüne hem de dinine sahip çıkması gerekir. Geçmiş bize yol gösterir. Bizler geçmişte yaptıklarımızı unutmadan çağın da gerisinde

kalmadan

ilerlemeliyiz.

Geleceğimizi, geçmişin izlerinden ilham alarak şekillendirmeliyiz.

25

KAYNAKÇA: GÜNGÖR, Erol, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ekim 2011. GÜNGÖR, Erol, İslamın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1997. GÜNGÖR, Erol, Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Aralık 2007. GÜLER Gökhan, “Erol GÜNGÖR Hayatı, Eserleri ve Düşünceleri”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi, Makale No1, Aralık 2012, www.turkakademisi.org.tr


Fel-SEFER Dergisi Türk

Düşünce

Hayatında

Bir

sorunların çözümü adına hâlâ büyük değer taşıyan görüşleriyle hem incelemeyi hem de

Fikir İşçisi: Cemil Meriç

gelecek nesillere aktarılmayı her geçen gün Fahri KARS

58

daha fazla hak etmektedir. Cemil Meriç " kimim ben?" sorusuna " Hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi özgün ve aykırı bir düşünce adamım" diye cevap veren ender ama bir o kadar mütevazi ve gerçek anlamda Türk aydınıdır.59 Cemil Meriç'in amacı ; ilmin, aklın ve imanın yol

göstericiliğinde

geçmişimizi insanını,

ve

Türk

tanımaktır. toplumu

kendimizi,

bugünümüzü toplumunu,Türk

Cemil

Meriç

tanımadan

yani

ve

Türk

aydınını

çevresindeki

önce

bireyin,

özelliklede düşünce adamının kendisini Cemil Meriç, toplumsal olay ve olgulara karşı özgün bakış açısı ve üslubuyla bir araya getirdiği eserleriyle Türk düşünce hayatının önemli zenginliklerinden biridir. zenginlik diyorum

çünkü

neresinden

başlarsanız

başlayın anlatmaya veya yazamaya karşınıza farklı dünyanın kapıları aralanıyor. her yeni bir eser aslında bir öncekine bir hazırlık aşaması düzeyindedir.

bilmesi gerektiğini savunmuştur. çünkü birey kendisini tanıdığı ve bildiği ölçüde çevresine faydalı olur. Bu yüzden benden hareket ederek faklı bireylere ulaştı. Hepsi birbirini açan ve bir öncekini içinde eriten bireylere

ulaştı.

bu

şekilde

yaparak

çevresine ışık saçan cemil meriç kendi görevini

şu

Muhteşem

şekilde bir

formülleştirmiştir:"

maziyi,

muhteşem

bir

Entellektüel üretim anlamında farklı dünya

istikbale bağlayan bir köprü olmak isterdim.

görüşlerini rahatlıkla benimseyebileceği bir

kelimeden ve sevgiden bir köprü.60 Gerçek

ortamda

Meriç'in

bir düşünür ve ya aydın kendisini toplumun

düşünceleri günümüz Türkiye'sinin küresel

daha iyi refah seviyesine ulaşmada feda

ve bölgesel anlamda karşı karşıya kaldığı

59

58

hayatını

sürdüren

Gazi Üniversitesi Felsefe Grubu Öğretmenliği

Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s. 11 60

Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.1

26


Fel-SEFER Dergisi eden bir kişiliğe sahip olmalı yani " ben"

yönelmesini

demeden önce "biz" demeyi bilmeli. işte

kurmak olarak ifade eden Meriç, kendisi için

cemil Meriç'te Türk düşünce hayatında

kurduğu bu dünyayı zaman gelecek bütün

kendisinden önce toplumunu düşünen ve

bir toplumu içine alacak kadar geniş ve bir o

toplumu daha iyi seviyeye nasıl ulatırım

kadar derin bir galaksiye çevirecektir.

endişesini

yaşayan

ender

fikir

yıldızlarımızdan biridir. Kendisi de öyle diyor; " ben Türk düşüncesinde münzevi bir yıldızım" diye .

kendisine

yeni

bir

dünya

Bu fikir yolcusu durup kalktığı bütün konaklardan kendisine ve çevresine faydası olabilecek fikirleri bilgi kefesine koyarak şimdiye

ve

aracılığıyla

gelecek

nesillere

aktarmaya

kitapları

çalışmıştır.

Bunu

Çocukluk ve gençlik yıllarında karşımıza

yapmasındaki temel amaç gerçek anlamda

yalnız, tedirgin, toplum ile uyuşmayan,

kendi kültürel mirasının farkında olup bu

dışlanmış ve arayış içerisinde olan bir Cemil

mirasa hak ettiği değeri veren bir toplum

Meriç çıkmaktadır. Bu durumun ortaya

inşa etmektir.

çıkmasında

büyüdüğü

deyim

Cemil Meriç'in üzerinde

yerindeyse

örümcek

ağı

gibi

karmaşık ancak bir o kadar

da

anlamda

kültürel

zengin

bir

önemli

vardır.

bir

Bu

durduğu

bir çağın, daha doğrusu bir

diğer

konu

tam

ülkenin. İdrakimize vurulan

anlamıyla

bir

"birey"

zincirleri kırmak, yalanları yok

coğrafya da yetişmesinin de

önemle

Bir çağın vicdanı olmak isterdim,

etkisi

cemiyet

insanından ayıran bütün

cemiyetle

kendisine kitapları ile dost olduğu bir dünya ve

toplumdan

kendisini

uzaklaştırmıştır. Ancak kim bilebilirdi ki soyutlandığı toplumun ileride en coşkun şekilde akan düşünce pınarlarından biri olacağını. Sadece kendisine değil aynı zamanda

etrafında

bulunan

veya

bulunmayan herkesi aydınlatacak büyük bir büyülü

fener

olacağını.

Kitaplara

yaratır.

insan

tam

bir

uyuşma halinde olduğu zaman

ortamında Cemil Meriç

kurmuş

olmadır.Ona göre insanı

etmek, Türk insanını Türk duvarları yıkmak isterdim.

yalnızlık

bir

tarihi

yoktur.

Doğar, yaşar ve ölür. Cemiyet kendine benzemeyen bir çocuk doğduğu zaman onu beşiğinde boğmaya kalkar. Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır. Şahsiyet,

görünen

cemiyet

içerisinde

görünmeyen cemiyeti seçip, tahtını onun bağrında kurmak suretiyle fethedilir. Her şahsiyet bir kopuş, bir olmayana olacağa

27


Fel-SEFER Dergisi bağlanıştır.

61

Ona göre toplumda bu tür

aralıyordu. düşünce dünyasında çıktığı her

şahsiyetlerin yetiştirilmesinde temel görev o

fetih onun için bir son değil her yeni

toplumun fikir deryalarına yani aydınlarına

başlangıç için bir niyetti. her yöneliş onu

düşmektedir.

aslına yani kendisine götüren bir tünel

Cemil Meriç toplum ile o toplum içinde yer alan fikir adamları arasında doğru orantı olduğunu düşünen bir algıya sahipti. Ona göre toplumun önde gidenlerinin yani kalem erbaplarının

hedefleri

toplumunda

ancak

yerindeyse

onun

her

yöneliş

düşünce

deyim

gökkuşağını

oluşturan renklerin tamamlanmasında bir vesile idi. Cemil Meriç'in hoşgörü göstermediği tek

kadar

kişi kendisiydi. O özeleştirisi çok yüksek bir

ulaşacak kanaatindedir. Bu yüzden Cemil

düşünce adamıdır. sürekli bir biçimde

Meriç'in düşünce hayatındaki, hedefi kendi

kendisini eleştiren bir yapıya sahip bir fikir

alanında hep en iyi olmaktı.Bu durumu şöyle

işçisi. Ona göre iyi bir fikir adamı aynı

açıklamaktadır; herhangi bir bahsi sizden

zamanda özeleştiri duygusu gelişmiş bir

daha iyi yapabilenler olduğuna eminseniz,

yapıya da sahip olmalıydı. onun özeleştiriye

kırın kaleminizi yazmayın demiştir. Cemil

sahip bir düşünür olduğunu şu sözlerinden

meriç bu meşakkatli yola çıkarken yol

çıkarmak zor olmasa gerek:" 1940'lardaki

haritasın aklına ve gönlüne kazımıştı. O

yazılarımın ayırıcı vasfı ukalalık. Batı irfanını

yolun

ülke ülke devir devir keşfe çıkan genç bir

o

sevideyse

taşıyordu.

o

başında

ne

özelliği

seviyeye

hedefini

koymuştu:

"hakikatin atölyesinde çalışan yani, yeni bir dünya parçası, yeni bir düşünce, yeni bir tertip yaratan ustaların sayısı bir asırda üç beş.... Sen onlardan biri olmaya çalışacaksın "diye.62

tecessüs" . 63 Cemil Meriç gençlik yıllarındaki fikirlerini "romantikçe" geçen bir fikir çağı ürünü olarak nitelendirmiştir. Her fikir akımından bir şeyler öğrenmeye çalışan ancak bu fikir

Cemil Meriç'in zengin düşünce dünyasının

akımlarının uşağı olmayan bir düşünce

önemli köşe taşları vardır. Bunlar Avrupa,

kişiliğine sahipti. Düşünce kişiliği diyorum

Asya ve özellikle Hint merkezli düşünce

çünkü düşünce dünyasında kişilik sahibi

serüvenleridir. bu üç ana kapı aslında her

olmayan

açıldığında kendisiyle beraber, kendisinden

noktasında da sağlam bir şahsiyete sahip

farklı olan başka bir dünyanın da kapılarını

olamaz. Cemil Meriç her şey üzerine

61

Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.25 62 Meriç, Ümit," Cemil Meriç", s.30

hiç

bir

birey

dışa

vurulma

düşünen, her kanaati didik didik kurcalayan, 63

Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.33.

28


Fel-SEFER Dergisi değirmen gibi kitap öğüten belki de çok şeyi

yeni bir aydınlar zümresine sahip zavallı bir

beğenmemek için okuyan bir insandı.

ülke haline geldik.

Kanaatleri kesinleşmemiş ve ömrü boyunca kesinleşmeyecek olan bir zeka idi.64 Bu da onu sürekli araştırmaya iten ve hiçbir şeye karşı bir ön kabulü olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Çünkü ona göre "düşünen adamın , düşüncelerinde zaman zaman iniş ve çıkışlar olmalıdır ki gerçek düşünce meydana çıkabilsin".65

Cemil Meriç tüm bu yaşananların aslında tam

tersi

şeklinde

olması

gerektiğini

söylemiştir. Ona göre yığın Avrupalılaşırken aydın Türkleşmeli. Çünkü kendisini yani kültürünü ve dinini bilen aydın topluluğu doğru yola çevirebilir. Ancak, kendisini kaybetmiş bir aydına sahip bir toplum daima uçurumun ağzında bir hayat sürmeye 67

Cemil Meriç'in üzerinde önemli durduğu

mahkumdur.

konuların belki de başını çeken Batı'ya olan

göre eğer bu toplum eski zenginliklere

hayranlığın artık önü alınamaz bir hal

tekrardan sahip olmak istiyorsa öncelikle

almasıdır.

kurtulmanın

Batı'nın "maddeci" kültüründen uzaklaşıp

yolunun da yine aydınlardan ve etkili

tekrar mana dolu yani bu medeniyetin öz

düşünmeden geçtiğini savunmuştur. Ona

kaynaklarıyla

göre düşüncenin görevi insanından kopan,

dönmelidir.

Bu

durumdan

tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada

çalışmak,

kızmadan,

usanmadan

irşat.66 Ancak bu durumdan kurtulmak hiçte kolay

değil

çünkü

Türk

aydını

bir

mağaradadır. Hakikatin kendi mağarasının dışında

olduğunu

zannetmektedir.

Bu

yüzden ümrandan vazgeçip uygarlığa dahil olmak istemiştir. Oysa "ışık doğudan" gelir. Osmanlı gibi hem kültürel alanda hem de bilim ve sanat alanında koca hazineyi bırakıp,

bırakmakla

kalmayıp

kötüleme

yoluyla ecdadına ve toplumuna ihanet eden

64

Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.38,39. Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.34. 66 Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.110. 65

Bu nedenle cemil meriç'e

beslenmiş

olan

"irfana"

Cemil Meriç, bir aksiyon adamı olarak Türk toplumu içinde yüklenmek istediği misyonu ve gerçekleştirmek istediği hedefleri şöyle sıralamaktadır. " Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim.

Muhteşem

bir

maziyi,

daha

muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü".68 Bu anlayış doğrultusunda Cemil 67

Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.27. 68 Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.28.

29


Fel-SEFER Dergisi Meriç hayatı boyunca hiçbir topluğun

aydını

sözcülüğünü yapmamıştır. Her düşünceye

adlandırmaktadır.69

saygı esasını kendisine ilke edinmiş bir fikir işçisi olmaya çalışmıştır.

batının

yeniçerisi

olarak

Meriç'e göre "Batı'nın her hastalığını ithale memur anonim şirket gibi çalışan"70 ve

Ona göre aydın olmak her şeyden önce

Batı'nın imal ettiği yeni bir insan tipi olan

insan olmayı gerektirir.

Çünkü insan

Tanzimat dönemi düşünürleri, mazi ile olan

değerlere sahip olan ve bu değerler peşinde

bütün bağlarını kopararak, kimliksiz ve

koşan bir varlıktır. İnsan konuşarak nesillere

hedefsiz bir toplumun oluşmasına sebep

ulaşan ve kendi öz iradesiyle hayatını ve bu

olmuşlardır. Ayrıca Meriç bu düşünürleri "

hayatın temel yapı taşları olan düşünce

efendisinin

dünyasını şekillendirir. Aydın kendi kafasıyla

uşaklara" benzetmiştir.71 Bunlardan dolayı

düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişidir.

Tanzimat aydını, Batı dilini konuşan, Batıya

Ancak

özellikle

dönük değer normlarını kullanan, Batı tipi

Tanzimat dönemi düşünürleri ne kendi

okullarda yetişen, halktan ayrı bir sınıf

kafalarıyla

kendi

oluşturuyordu. Bu sınıfın ideolojisi de Batılı

gönülleriyle ülkelerine yönelmişlerdir. Çünkü

gibi yaşamak, Batılı gibi düşünmek, halktan

Batıdan aldıkları her şey bu toprakların

kendini bütünü ile sıyırarak materyalist

mayasına uygun değildi ve bu yüzden hiçbir

felsefeyi, hümanist değerler çatısı altında,

zaman istedikleri hedeflere ulaşamadılar.

kendine

Gerçi olayın bir de şu boyutu var, onlar mı

dayanmaktadır.

Cemil

Meriç'

e

düşünmüştür

göre

ne

de

istedi yoksa bu kukla oyununu yönetenler mi. bizim için önemli olan nokta kimin istediği değil istenilenin gerçekleşmemiş olmasıdır.

ilaçlarını

şemsiye

çalıp

içen

yapmak

ahmak

ilkesine

Cemil Meriç özellikle batı kaynaklı fikir akımlarından

da

dertlenen

ve

bu

dertlenmesini gelecek nesillere aktarmak için elinden ve gönlünden gelen her şeyi

Cemil Meriç' e göre önce Avrupa bizden

ortaya koymaya çalışan

onun deyimiyle

kaçıyordu, sonra biz Avrupa'dan kaçmaya

söylersek eğer "insan olmayı başarmış "

başladık ve sonra o kaçışın korkunç yıkıntısı

düşünürlerimizden

içinde Avrupa'ya döndük ve ona göre bu bir

"izm'lerin"

dönüş değil teslim oluştu. Meriç' e göre

gömlekleri olduğunu söylemiştir.Türkiye'de

biridir.

idraklerimize

O

özellikle

giydirilen

deli

Tanzimat ve sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat " müstağrip" dir. Hüviyetini kaybeden,

irfanıyla

alakasını

kaybeden

69

Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.124. 70 Cemil,Meriç,"Bu Ülke",s.168. 71 Cemil, Meriç, "Mağaradakiler", s.32,33.

30


Fel-SEFER Dergisi bu akımların kabul görmesindeki temel

ürettiği

sebebi hem Türk kaynaklı yani abiyane

düşüncelerini kendi üretimi olan yani bu

tabirle "çakma" batılı düşünürler sayesinde

toprakların havasını solumuş olan kelimeler

hem

kullanılmalıdır.

de

batı

menşeli

olmasından

kaynaklanmaktadır. Ancak düşünürümüze göre

Batı'dan

konserve

gelen

fikir

ideolojiler

niteliğindedir.

birer

Özellikle

toplum olarak bir başka zayıf yönümüzün de altı çiziyor fikir işçimiz, toplum olarak nezleye

yakalanır

gibi

ideolojilere

yakalandığımızı söylemektedir.

Cemil

fikirleri

Meriç'e

kendi

göre

duygu

batılılaşma

ve

ve

modernleşme sevdası yüzünden kendimizi " Batı'nın

ürettiği

çarpıtıcı

bir

aynadan

seyrediyor, daha doğrusu, bu aynadaki hayale göre inşa etmeye"73 ve Batı'nın ölçüleri

doğrultusunda

oluşturmaya

çalışıyoruz. bundan dolayı bu tip bir

Cemil Meriç her ne kadar ideolojileri

Batılılaşma anlayışı bize kimliksizlikten başka

eleştirse de şunları söylemekten de geri

bir şey kazandırmamaktadır.

durmamıştır; "her ne kadar istemesek de ideolojilere muhtacız. Çünkü ideolojiler, insan zekasına yön veren düşüncelerdir. Ancak tek başına ideolojiler hiç bir işe yaramaz. İdeolojiler ancak "şuur" ile birlikte bir anlam kazanır. O halde yapılması gereken,

bütün

ideolojilerin

serbestçe

düşüncelerini ortaya koymasını sağlamak ve onları tartışarak sahip olduğumuz değerler doğrultusunda

yeniden

ele

almaktır."72

Cemil Meriç her fırsatta Batı ve Türk

Cemil Meriç Batı'nın bu kadar olumsuz yönleri olduğunu söyler olumsuzluklara

ancak tüm bu

rağmen

Batı'ya

tam

anlamıyla sırtımızı dönmememiz gerektiğini de söylemiştir. Çünkü kendimizi tanımak için ilk önce batıyı tanımamız gereklidir. Biz pencerelerimizi hem Batı'ya açmalıyız hem de

Doğu'ya.

Önce

kendimizi,

fakat

kendimizi tanımak için de birlikte Batı'yı tanımalıyız.

toplumunun toplumsal dinamikler açısından

Batı'nın iyi ve kötü yönlerini, doğru ve

birbirlerinden oldukça farklı olduğunu bu

yanlışlarını Avrupa'yı birçok Avrupalıdan iyi

nedenle

ülke

bilen bir birey olarak çıkarmış, çağdaş

verimi

uygarlık düzeyi ninnileri ile büyüyen genç

maya

nesillere sunmuştur. Meriç'e göre Batı

de

topraklarında veremeyeceğini

ithal

fikirlerin

bu

beklenilen söylemiştir.

Bu

farklılığından dolayı da ülkemizin kendi

esaretinden

kurtulmanın

ve

beynimize

vurulan kelepçeleri kırmanın yolu geçmişle 72

Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.134.

73

Meriç, Cemil, " Kültürden İrfana", s.69.

31


Fel-SEFER Dergisi olan bağlarımıza, kültürel miraslarımıza ve

seçeceğin dar kelime haznem. Ancak şunu

özellikle de inancımıza yani İslam'a sımsıkı

söylersem yanlış bir şey söylememiş olurum,

sarılmalıyız. Cemil Meriç özellikle inanç

bütün hayatını Aydınlan ve Aydınlat" bakış

noktasına çok dikkat etmiştir ve Müslüman

açısıyla yaşamış ve günümüzde de halen

kalarak çağdaşlaşmayı bugüne ve geleceğe

daha kendisini

anlatmanın çabası içerisindedir.

öğrencilerine de aynı mesajı vermektedir

Meriç'e göre Batı medeniyeti karşısında ayakta durmanın tek yolu, tarihimizi doğru olarak anlayabilmekten geçmektedir. Ancak kendi

mazimizi

tanıdıktan

ve

kendi

gerçeklerimize döndükten sonra Batı ile hesaplaşabiliriz. Çünkü ona göre " yaşamak,

Bütün

Cemil Meriç: " Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: Kalem. Sözle yazıyla kazanılmayacak

savaş

yok...

Kalem

sahiplerine düşen ilk vazife: Telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı

muhafaza ederek değişmektir".74

yaşatmaktadır.

okumaya,

düşünmeye,

sevmeye

alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi, başak Tüm bu açıklamaların ışığında Meriç'e göre

bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan

Türk aydını, ilk önce dilini, tarihini ve kendisi

fetihler,

için şeref olan İslamiyet'i bilmelidir.

75

Ona

göre gerçek aydın ülkesinin haklarını tüm dünyaya

karşı

savunmakla

savunan

kalmayıp

ancak

bunlarla

sadece hayatını

idame eden kısacası bu yolda " Ben'den" çok " Biz" diyebilen insandır. Çünkü Meriç için en büyük vazife " herhangi bir sınıfın demagogu

olmadan

ülkesini

müdafaa

etmektir".76 Bu nedenle Cemil Meriç bir

yok

sayılmasına

karşı

bir

mal

olur,

tarihe

Türk düşünce vadisinde yetişmiş ender çiçeklerden olan Cemil Meriç'i anlatma cüretini gösterdiğimiz bu anlamlı yazıyı onun için yazılmış bir şiirle bitirmek bu zor görevin sorumluluğunu ortaya koymada bize yardımcı olacaktır: " Bir kökü doğu'da, biri batıda Kader öyle çizmiş O, tam ortada! Şimdi " Bir Dünya'nın eşiğindedir,

isyandır. Bütün ilimlerin beşiğindedir. Cemil Meriç'i anlatmaya ne şahsi olarak bilgim yeter ne de ona karşılık kelimeleri

Kul Ozan, mısrana sığar mı Meriç? Kemal-i Cemildir, ya heptir, ya hiç!...78

74

Meriç, Cemil, " Kültürden İrfana", s.386,387. Meriç, Cemil, " Sosyoloji Notları", s.348. 76 Meriç, Cemil, "Jurnal", C.2. s.209. 75

yani

ebediyete."77

isyandır, tarihten gelen, coğrafyadan gelen haklarımızın

tarihe

77 78

Meriç, Cemil, " Kırk Ambar", s.454. Meriç, Ümit, " Cemil Meriç", s.148.

32


Fel-SEFER Dergisi

33

KAYNAKÇA: Armağan, Mustafa, " Düşüncenin Gökkuşağı Cemil Meriç", Profil Yayıncılık, İstanbul,2008 Cündioğlu, Dücane, " Bir Mabed Bekçisi: Cemil Meriç", Kapı Yayınları, İstanbul, 2010 Meriç, Cemil, " Bu Ülke", İletişim Yayınları, İstanbul, 2005 Meriç, Ümit, " Cemil Meriç", Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1992

Taş, Kemalettin, " Din Ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", Artus Kitap, İstanbul,2007


Fel-SEFER Dergisi Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç

haykırıldığı, haksızlıklar karşısında kaya gibi dimdik duran şiirlerdir. Bazen buruk bir hüzün düşürür içinize, bazen bir sevgi

Naim Karadaş79

rüzgârı estirir içinizde. İşte insana bu duyguları

tattıraN

şairlerden

bir

de

Abdurrahim Karakoç’tur. Şair 1932 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğmuştur. Edebiyatla, özellikle şiirle iç içe bir aileden gelmektedir. Babası da şair olan Karakoç’un şiire ilgisi küçük yaşlarda başlar. Ayrıca kardeşleri de kendisi gibi küçük yaşlardan beri şiir yazmaktadır. Gençliğinde yaptıktan

uzun sonra

(1958-1985)

yıllar

marangozluk

Elbistan

Belediyesinde

muhasebeci

olarak

çalışır.

Emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleşerek Şiirlerini

okurken

gördüğünüz anlatıyor

içinde

‘’İşte budur! Tam da beni ‘’

başlamış,

bir

ressam

titizliğiyle

işleyen

gerçekten

de

7

Haziran 80

tarihinde Ankara'da vefat etmiştir.

2012 1958

yılına dek yazdığı yüzlerce

vardır.

Gönlünüzdekileri,

şiiri Karakoç hiçbir iktidarın, egemen gücün yanında olmamış, haksızlık karşısında her zaman dimdik durmuştur.

duygularınıza

tercüman

olan insanlar.

Her bir dizesini okurken

büyük bir duygu seline kapıldığınız şiirlerdir, sizi alır götürür özlemini çektiğiniz yerlere. Bu, bazen hasretiyle yanıp tutuştuğunuz sılanız olabilir bazen görmek istediğiniz bir yer, bir kişi olabilir. Vatan aşkının ölesiye 79

gazeteciliğe

dediğiniz

şairler

sayfalara

kendinizi

Gazi Üniversitesi Felsefe Grubu Öğretmenliği 3.Sınıf Öğrencisi

yakıp

Karakoç

yok

eden

aynı

yıllarda

yazmaya başladığı değişik düşünce

ve

içeren

yorumları "Hasan'a

Mektuplar" (1964) adlı ilk kitabını yayımlamıştır. Sonraki yıllarda ise şiirlerinin bir bölümünü topladığı, "Akıl Karaya Mevsim",

Vurdu", "Suları

"Vur

Emri",

"Beşinci

Islatamadım",

"Kan

Yazısı", "Gök Çekimi", "Dosta Doğru" ile sohbet, mektup ve röportajlardan oluşan 80

http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=809

34


Fel-SEFER Dergisi "Çobandan

Mektuplar"

adlı

kitapları

olmadığı

tartışması

süregelmiştir.

Bu

yayımlamış, bu kitaplardan bazıları yaklaşık

konuda çoğunluk onun halk şairi olduğu

20

ve

kanısına taşısa da aksi yönde görüşlerde

televizyon programlarına katılan Karakoç'un

bulunmaktadır. Öyledir ya da değildir ancak

şiirleri bugüne dek birçok araştırmada

şu bir gerçek ki o ‘’halkın şairi’’ idi. Halkını,

aktarılmıştır. Karakoç'un politik taşlamaları

milli değer ve inançlarını bilen, seksen yıllık

kadar sevgi şiirleri de hemen her kesimde

yaşamında

yankı bulmakta, birçok sanatçı tarafından

milletin, vatanın kalbinin İslam’a dayalı

bestelenmekte ve okunmaktadır. Bunlardan

olduğunu

birisi de hemen herkesin en azından

vatanseverdi.

baskı

yapmıştır.

Çeşitli

radyo

ideallerinden

bilen

sapmayan,

mücahit

ruhlu

bu

bir

bestelenmiş şekliyle bildiği Mihriban’dır Yâr, deyince kalem elden düşüyor

Kör dünyanın göbeğine

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor

Hak yol İslâm yazacağız.

Lâmbamda titreyen alev üşüyor

Kuşların göz bebeğine

Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.

Hak yol İslâm yazacağız.81

Ona Mihriban ı soranlara "O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı. Bırakalım öyle kalsın. Ne adı Mihriban, ne saçları sarı..." demişti. Sevdası hakkında duyar da incinir diye, edepten hiçbir zaman konuşmadı. Mihriban Musa Eroğlu tarafından bestelendi. Eroğlu, besteden

sonra

şiir

için

kimin

diye

sorduklarında yanılarak ‘’18.yy şairlerinden

35

Irkçılığa karşı olmakla birlikte on asır boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan bir milletin

yine

İslami

değerlerle

duracağını bize haykırmıştır. Türk-İslam ülküsünün

her

zaman

en

aşkını dile getirmiştir. Nitekim Hasana Mektuplar şiirinde;

öğrendi gerçek sahibini. Şiirin yapısına

Soysuzlar taş atar mukaddesata

baktığımızda,

yeni

Karşı duramazsak bizdedir hata.

geleneksel

halk

harmanlanarak

imaj şiiriyle

verildiğini

ve

dilin, ustaca

görüyoruz.

Tahammül teşviktir, böyle hayata, Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan

Abdurrahim Karakoç şiirlerinde millî vezin olan heceyi büyük bir ustalıkla kullanan bir şairdir Burada Karakoç’un halk şairi olup

büyük

savunucularından olmuş, her fırsatta vatan

birinin’’ diye cevap vermişti. O da sonradan

bir

ayakta

81

Vur Emri şiir kitabından


Fel-SEFER Dergisi Hiçbir

zaman,

hiçbir

iktidarla

barışık

teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil,

olmayan Karakoç, yeri gelmiş siyasetçileri

din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının

yeri gelmiş savcıları hâkimleri, haksızlık

da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî

karşısında hiç çekinmeden tenkit etmiştir ve

duygularımın

bunun sonucunda birçokları da Karakoç u

oldular. En uygun zamanda yaşadığıma

dava etmiştir. Bir ara siyasete girmişse de

inanıyorum. Yardımcılarım(!) var oldukları

kısa süre sonra ayrılmıştır. Bunu, ona

sürece yazmaya devam edeceğim”.82

soranlara ‘’Allah rızası için girmiştim Allah rızası için çıktım‘’ demiştir. Hak yolunda gördüklerini doğrudan

takdir

etmekle

şahısları

övme

birlikte ya

da

sevmediklerine hakaret tarzında söylemlere girmemiştir.

Hayatının

sonuna

kadar

yazacağına yemin etmiştir.

Daha önce de belirttiğimiz üzere Karakoç hiçbir iktidarın, egemen gücün yaltakçısı olmamış, haksızlık karşısında her zaman dimdik durmuştur. Hukuksuzluk,

ahlaka

aykırı tutum ve davranışlar yazın hayatının oluşmasında temel kaynaklar olmuştur.

durmaya çalışırken bir yandan da –ki bu

‘’ Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. de

vesile

Eserlerinde bir yandan haksızlık karşısında

Kendi Dilinden

Ben

kuvvetlenmesine

avareydim,

ekseriyetle şiirlerinde olmuştur- memleket güzelliklerini, aşkı, sevdayı konu edinmiştir. Nitekim Hasan Sağındık'ın bestelediği ‘’ben hep seni düşünürüm ‘’ şiiri bu konudaki en güzel eserlerindendir.

boşluğumu

şiirle

Benimle

şiire

Yıldızlar kayar yüceden

yardımsızlıktan

Renkler sıyrılır geceden

doldurmaya

çalıştım.

başlayanlar

yalnızlıktan,

dökülüp gittiler. Bana gelince: iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal

Yüreğim sızlar inceden Ben hep seni düşünürüm

cuntacıları, ‘bilimsel’ cüppeliler, entelektüel züppeler,

millî

soyguncular,

sosyete

parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâğıtçılar vs. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar,

öfkemi

Yardımlarını

bileyen

inkâr

onlar

etmiyorum,

oldular. fakat

Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan şair, şiirleri yüzünden otuza yakın sayıda mahkemeye

verilmiş

fakat

hepsinden

beraat etmiştir Hayatı boyunca kendine has bir 82

duruş

sergileyen

sanatçı

inandığı

Kardeş Kalemler Dergisi - Abdurrahim Karakoç Üzerine Düşünceler

36


Fel-SEFER Dergisi değerlerden bir an bile taviz vermemiştir. Ölümünün birinci yıldönümüne yaklaşırken üstadı rahmetle yâd ediyor, yüce Allah’tan mekânının cennet olmasını niyaz ediyoruz ve başladığımız gibi üstatla veda ediyoruz. Vakit dolar, nakit biter kasanda Sevgi bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.83

37 KAYNAKÇA : Avcı, Ramazan, (1986), Halk Şairi Abdurrahim Karakoç, Hayatı, Sanatı ve Şiirleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Tezi (Yayımlanmamış). “Mihriban’ın Babası Karakoç Vefat Etti”, Milliyet, 08 Haziran 2012. http://www.geldik.com/turku-hikayeleri/48304-mihribanturkusunun-hikayesi-mihriban-turkusunun-oykusu.html Saldere, Gülsüm, (2001), Abdurrahim Karakoç’un Lirik Şiirlerinde Kelime Dünyası, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi (Yayımlanmamış). Şehsuvaroğlu, Lütfi, (2012), “En Büyük Halk Şairiyle Tarihî Röportaj”, www.haberarz.com ,19.05.2013 Tarihinde alınmıştır. http://yenisafak.com.tr/Yorum/?t=14.06.2012&i=388785 Dosta Doğru, Ocak Yayınları, Hasan’a Mektuplar, Fedai Yayınları, Özarslan M.(temmuz 2012), Abdurrahim Karakoç Üzerine Düşünceler, http://www.kardeskalemler.com/temmuz2012/abdurrahim_k arakoc_uzerine_dusunceler.htm

83

Aynaların Ötesi şiirinden


Fel-SEFER Dergisi Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Düşünce Adamı: Prens Sabahattin Ahmet Alp

ÖZDEMİR84

Türkiye’sine ve dünyasına büyük katkılar sağlayacağını Sabahattin

düşünüyorum. Bey,

Prens

bu

çerçevede

değerlendirebileceğimiz fikir adamlarından bir tanesidir. Prens Sabahattin, Türk düşünce hayatında kendisinden sıkça bahsedilen bir isimdir. Prens

Sabahattin,

Meşrutiyet

dönemi

Türkiye’sinde her ne kadar adını siyasi faaliyetler ile duyurmuş olsa da kendisi sosyal olaylara da eğilmiş, içinde yaşadığı toplumu

anlamaya

çalışmış

ve

çeşitli

aksaklıklar olduğunu düşündüğü konularda çözüm önerilerini ortaya koymuştur. Prens Sabahatin,1879 yılında İstanbul’da doğmuştur. Prens Sabahattin’in annesi, Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesi, birçok

Sultan II. Abdülhamit Han’ın kız kardeşi

fikir adamının görüşlerini belirttiği, farklı

Seniha Sultan, Babası ise bir dönem II.

düşüncelerin ortaya konulduğu çok zengin

Abdülhamit Han’ın danışmanlığını yapmış ve

bir dönemdir. Meşrutiyet dönemi Türk

Adliye Nazırlığı görevini yürütmüş olan

düşünce hayatı, aynı zamanda Cumhuriyet

Damat Mahmut Celalettin Paşa’dır.

düşüncesini de etkilemiştir. Bugün üzerinde tartışılan Meşrutiyet

birçok

konunun

dönemine

köklerinin

kadar

uzandığını

söyleyebiliriz. Bu da söz konusu dönem ile günümüz Türkiye’si arasında bir köprü kurulabileceği

anlamına

gelmektedir.

Dolayısı ile Türk düşünce hayatına katkı sağlayan fikir adamlarının ortaya koydukları görüşlerinin 84

bilinmesinin

Prens Sabahattin’i asıl etkileyen, yaşamının rotasını çizen, siyasal eğilimlerinin temelini atan kişi, babası Damat Mahmut Celalettin Paşa ve onun tercihleridir.85 Nitekim Prens Sabahattin

Celalettin

Paşa’nın

siyasi

tercihlerinden ötürü 1899 yılında, onunla birlikte yurtdışına kaçar. Yurtdışına çıkışıyla birlikte Prens, Avrupa’da faaliyet gösteren

günümüz

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği

85

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:206, Ankara 2003

38


Fel-SEFER Dergisi Jön Türk grupları içerisinde kendisine bir yer

özeti, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? Adlı

edinmiştir.

eserinde toplanmıştır.87

Avrupa’da faaliyet gösteren dağınık Jön

Prens

Türk gruplarını birleştirmek amacıyla yapılan

Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? İsimli eserinin

Birinci ve İkinci Jön Türk kongrelerinde

yanında diğer eserleri şunlardır: Teşebbüs-ü

Prens

katkıları

Şahsi ve Tevsii Mezuniyet Hakkında Bir İzah,

olmuştur. Prens Sabahattin’in gerek Jön

Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet

Türklerin içindeki konumu gerekse I. ve II.

Hakkında İkinci Bir İzah, İttihat ve Terakki

Jön Türk Kongrelerindeki çabalarından yola

Cemiyetine Açık mektuplar, Mesleğimiz

çıkılarak, II. Abdülhamit yönetimine ciddi bir

Hakkında Üçüncü ve Son Bir İzah.

Sabahattin’in

büyük

şekilde muhalif olduğu görülmektedir. Prens

Sabahattin,

Meşrutiyetin

sonra İstanbul’a dönmüş olsa da, dönemin gergin siyasi şartlarından dolayı zaman zaman yurtdışına zorunda

kalmıştır.

Cumhuriyetin

bir

başyapıt

olan

Prens Sabahattin, ülkemizde, bir Fransız

II.

ilanından

kaçmak

Sabahattin’in

sosyoloğu olan F. Le Tüketici memur tipi yerine üretici ve girişken bireyleri ortaya çıkarmayı amaçlayan Prens Sabahattin, savunduğu eğitim görüşlerinin uygulanması halinde “ekmeğini taştan çıkartacak” bireyler yetişeceğini belirtmektedir.

ilanından sonra, Hanedan

Play’ in temsilcisi olarak tanınmış

ve

değerlendirilmiştir.88 F. Le

Play

tarafından

oluşturulmuş olan bu ekole,

kendi

mensuplarınca Science Sociale (Sosyal Bilim)

mensubu olduğu için zorunlu olarak tekrar

okulu da denmektedir. Bu ekolün diğer

yurtdışında yaşamış, 1948’de Cenevre’de

önemli temsilcileri ise Henri De Tourville ve

ölmüştür.86

Edmond

Prens Sabahattin, Yazı hayatına 1905 yılında atılmış,

1906-1908

Türkçe

Terakki

Bunların

yanında

tarihlerinde Dergisi’ni yerli

Paris’te

çıkarmıştır. ve

yabancı

Demolins’tir.

Science

Sociale

okulunun çalışmalarını dört bakımdan ele almak olanaklıdır. Bunlar: Yöntem, bütüncü görüş, aile sınıflaması ve toplumsal sistem, uygulamadır.89

gazetelerde pek çok makalesi bulunan Prens Sabahattin’in tüm söylediklerinin 87

86

Akkaya, R, Prens Sabahattin, Sayfa: 51, Ankara 2005)

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 33, İstanbul 1999 88 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , Sayfa: 31 89 Kösemihal, Nurettin Şazi, Sosyoloji Tarihi, Sayfa: 321-322, İstanbul 1974

39


Fel-SEFER Dergisi Prens Sabahattin’i Science Sociale okulunun

sonrasında Prens’in en büyük rakibi olan

temsilcileri içerisinde en çok etkileyen isim,

İttihat

Edmond Demolins olmuştur. Demonins,

Sabahattin

toplumları bireyci ve kamucu olmak üzere

eleştirilere, yazmış olduğu eserlerle ve

iki büyük grupta toplamıştır. Nitekim Prens

gazete yazılarıyla karşılık vermiştir. Bu

Sabahattin’in de toplumları benzer şekilde

hususlarda Prens Sabahattin’e yöneltilen

grupladığı görülmektedir.

eleştirilere ve kendisinin bu eleştirilere

Prens Sabahattin’in düşünce dünyasının temelini oluşturan en önemli iki kavram

ve

Terakki Bey,

cemiyetidir. kendisine

Prens

yöneltilen

verdiği cevaplara daha sonraki bölümlerde tekrar değineceğiz.

“teşebbüs-ü şahsi” ve “âdem-i merkeziyet”

Prens Sabahattin’in görüşlerinde Teşebbüs-

kavramlarıdır. “Teşebbüs-ü şahsi” kavramı

ü Şahsi kavramının önemli bir yere sahip

bireyin yaratıcılığını ve üreticiliğini ortaya

olduğunu söylemiştik. Bu kavramın, onun

çıkartacak olan bir kavramdır. Yönetimle

görüşlerinde kendini gösterdiği ilk konu,

ilgili bir kavram olan “âdem-i merkeziyet”

sosyal yapı anlayışıdır. Bilindiği gibi Edmond

kavramı ise yerel yönetimlere daha fazla

Demolins’e benzer şekilde Prens Sabahattin

idari yetki verilmesine ve böylece bürokratik

de

engellere takılmadan bazı kararların daha

ferdiyetçi toplumlar şeklinde ikiye ayırmıştı.

kolay alınabilmesine imkân vermektedir. Prens Sabahattin’in sosyal yapı görüşleri, eğitim görüşleri ve ekonomi görüşleri başta olmak üzere çözüm önerilerini ortaya koyduğu birçok konuda bu kavramlarım izleri görülür.

toplumları

cemiyetçi

toplumlar

ve

Prens’e göre Türkiye’nin eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Ona göre bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya uygulamalar, değiştirecek

doğru

gerçekleştirilecek

toplumsal ve

yapıyı

Türkiye’nin

da

kurtuluşu

Teşebbüs-ü şahsi ve âdem-i merkeziyet

gerçekleştirilecektir.90 Bu çerçevede Prens

kavramlarının

Türkiye’sinin

Sabahattin, sorunların kaynağını mevcut

yollarının

toplumsal yapıda görmekte ve bu yapıyı

meselelerine

o

dönem çözüm

oluşturulmasında gün ışığına çıkması, çeşitli kesimler

tarafından

ciddi

bir

şekilde

eleştirilmiştir. Prens Sabahattin’in çözüm önerilerine en büyük tepki ve eleştirilerin sahibi, gerek Avrupa’da yaşadığı yıllarda gerekse

İstanbul’a

döndüğü

tarihin

değiştirmeyi hedeflemektedir. Demolins, toplumları Kamucu Toplumlar ve Bireyci Toplumlar şeklinde sınıflarken, ilk toplum tipine Asya’yı, Afrika’yı, Güney 90

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:227, Ankara 2003

40


Fel-SEFER Dergisi Amerika’yı ve Doğu Avrupa’yı; ikinci toplum

oluşan idare tarzına, âdemi merkeziyetçi

tipine ise Kuzey Avrupa’yı ve Birleşik

yönetim

Amerika’yı

göstermektedir.91

örnek

Bu

bildirmektedir.93

denildiğini

Görülüyor ki âdemi merkeziyet yani halkın

açıdan bakıldığında Prens Sabahattin’in

kendi

burada yer alan ikinci toplum tipinde yer

toplumların kamusal hayatını oluşturan bir

alan toplumların bireyci yapılarına sempati

olgudur.94

ile baktığını söyleyebiliriz. Nitekim Prens Sabahattin, ikinci başlık altında yer alan bireyci toplumların ilerlemesinin sebebini, bu toplum yapısında görmüştür. Prens

Sabahattin,

reformlarının

I.ve

II.

başarılı

kendisini

yönetmesi,

bireyci

Prens Sabahattin, cemiyetçi toplumlar ve ferdiyetçi toplumları birbirinden ayırmıştı. Nitekim o bununla birlikte merkeziyetçi ve âdemi merkeziyetçi yönetim şeklini de

Meşrutiyet

birbirinden ayırmıştır. Ona göre âdemi

olamayışını

merkeziyet,

işlerin

özelliklerine

göre

yöneticilerin suçu olarak görmemektedir.

yönetim erkinin bölünmesi, yani her özel

Ona

sorumluluğa bir yetkinin karşılık gelmesidir.

göre

bu

Osmanlı

girişimlerin toplum

başarısızlığı yapısından

kaynaklanmaktadır. Yönetimleri devirmekle sorun çözülmeyecektir. Sorunun çözümü, bütüncü toplum yapısından bireyci toplum yapısına

geçmektir.

Kamucu

toplum

yapısına sahip toplumlar asla ilerleyemezler. Bunlar,

baskı

altında

yaşamaya

mahkûmdurlar.92

Merkeziyet

ise

işlerin

karıştırılması,

sorumlulukların özel bir yetkiye karşılık gelmemesidir. Prens

95

Sabahattin’in

savunduğu

âdemi

merkeziyet anlayışı, o dönem Osmanlı’sında güçlü bir şekilde eleştirilmiştir. Fakat Prens, âdemi

merkeziyetçi

yönetim

anlayışına

yöneltilen bölücülük suçlamalarının, idari

Prens Sabahattin, toplumsal sorunların

âdemi merkeziyetin siyasi âdemi merkeziyet

çözümünü

şeklinde yorumlanmasından kaynaklandığını

sosyal

yapı

değişimine

bağlamıştır ve bu değişimin iki kaynağından

söylemiştir.96

birisini âdem-i merkeziyetçi yönetim anlayışı

yönetim adı altında idari muhtariyete asla

oluşturur.

bireyci

taraftar olmadığını, âdemi merkeziyetçiliğin

toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın

azınlıkların bağımsızlığını değil, valilere daha

kendi kendini idare etmesi sonucunda

93

Prens

Sabahattin,

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 32, İstanbul 1999 92 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:228, Ankara 2003

âdemi

merkeziyetçi

Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:230-231, Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 38, İstanbul 1999 95 Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Sayfa: 38, Ankara 2002 96 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:232, Ankara 2003 94

91

O

41


Fel-SEFER Dergisi fazla yetki vermeyi, il kurulları açmayı, halkın

girişimcilikle yaşamak ve zengin olmak için

vergilerinin

harcandığının

yeterli bilgi, beceri, deneyim, sabır ve

kontrolünü talep ettiğini sürekli vurgulama

mücadele gücü kazandırmamaktadır. Bu da

gereği duymuştur.97

memuriyete

nerelere

Prens Sabahattin’in görüşlerinde önemli bir yere sahip olan bir konu da eğitimdir. O,

gereğinden

talebi fazla

arttırmakta memurun

ve devlet

tarafından istihdamına neden olmaktadır.100

eğitim konusunda, “sosyal gelişmemizi;

Tüketici memur tipi yerine üretici ve girişken

yalnız başına eğitim, atıl bir terbiyeyle el ele

bireyleri ortaya çıkarmayı amaçlayan Prens

veren

Sabahattin, savunduğu eğitim görüşlerinin

teorik

bir

öğrenim

asla

gerçekleştiremez”98 demektedir.

uygulanması

Prens Sabahattin’e göre öğrenim, günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilmek için, kişiliğin gelişmesini sağlayacak etkin bir eğitimin yardımcısı

olmalıdır;

hazır

statüler

sağlanmaya yarayacak bir amaç değil. Kişisel girişimi verimli kılacak bir alet olarak görülen öğrenimin;

bütün

programıyla

çıkarabileceği

derecelerindeki hayatının

çeşitli

sisteminin

çıkarılamayan

gençlerimiz, zenginliğin kaynağı olan tarım, ve

girişken gençleri ortaya çıkarmak için, her aşamada uygulanan programlarını, pratik hayatın çeşitli ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hazırlamaktır.

101

yönelmek

söylenebilir. Doğru bir tespitle, üretim olmadan yapılacak olan tüketimin sevk edeceği yol iflastır diyen Prens Sabahattin, iktisadi yapının sürmesi için üretimin çok önemli

bir

unsur

olduğunun

altını

çizmektedir.102

yerine

Ona göre, Türkiye’nin toplumsal geleceği,

aramaktadırlar.

memur adayı olan aydınların çoğalması ile

Çünkü Türkiye’deki eğitim sistemi bireye

değil, bireysel girişkenliği ile tarım alanında

97

100

geçimlerini

ticarete

amacı özel hayatta başarılı olacak aktif ve

bakıldığında, milli üretimi gerçek anlamda

yetiştirmek olmuştur. Eğitim sistemi ile

sanayi

belirtmektedir. Nitekim ona göre eğitimin

ihtiyaçları

şimdiye kadarki amacı, devlete memur

ortaya

yetişeceğini

önemseyen bir yaklaşıma sahip olduğu

veren eğitim

yeteneği

bireyler

taştan

Prens Sabahattin’in ekonomi görüşüne

Prens Sabahattin’e göre Türkiye’de teorik

hiçbir

“ekmeğini

ortaya

karşılayabilmesi gerekir.99

bilgiye ağırlık

çıkartacak”

halinde

memuriyette

Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:232 Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Sayfa: 47, Ankara 2002 99 Prens Sabahattin, a.g.k. , Sayfa: 47 98

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:237, Ankara 2003 101 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:237 102 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:239

42


Fel-SEFER Dergisi güçlü bir üretim artışı gerçekleştirecek ve

değerlendirilmesine

sosyal çevrenin gelişmesini sağlayacak aktif

getirilecek çözüm önerilerine büyük katkılar

ve

sağlayacaktır.

azimli

aydınların

yetiştirilmesine

ve

bu

sorunlara

bağlıdır103 Buna göre yetiştirilecek olan aydınlar, çevrelerine yol gösterecekler ve böylece ekonomik bir refah sağlanacaktır. Bu görüşlerinin yanında zirai üretime de önem veren Prens, tarımı geliştirmek için çiftçilerimizin

ihtiyaç

duyduğu

düzenlemeleri yapma yetisinden, başarı ile köylülere

örnek

gösterilebilecek

aydın

çiftçilerden yoksunuz104 demektedir. “Erkeklerimizin olduğu kadar kadınlarımızın da üretim kabiliyetlerini yükseltmeye, milli haysiyetimiz

namına

mecburuz.

43

Kadınlarımızı ev işlerinden başka hiçbir ilerlemiş

işle

alakadar

edemezsek,

dünyadaki rekabet sahasında daha harbe girişmeden kat’i bir mağlubiyet, feci bir mahrumiyete mahkûm olmaz mıyız?”105 şeklindeki sözleriyle Prens, üretimin artması aşamasında kadınlara da büyük bir görev düştüğünü belirtmektedir. Prens

Sabahattin’in,

yaşadığı

dönemde ele aldığı konular, günümüze yabancı değildir. Onun söyledikleri, onun görüşlerine muhalif olanların bakış açısını da dikkate günümüz

alarak

değerlendirildiğinde,

Türkiye’sinin

sorunlarının

KAYNAKÇA: Akkaya, R. (2005). Prens Sabahattin. (1. Basım). Ankara: Liberte Yayınları. Kaçmazoğlu, H. Bayram. (2003). Türk Sosyoloji Tarihi II. (1. Basım). Ankara: Anı Yayıncılık. Kaçmazoğlu, H.Bayram. (1999).Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar. (1. Basım). İstanbul: Birey Yayıncılık. Kösemihal, N. Ş. (1974). Sosyoloji Tarihi. (3. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi

103

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:239, Ankara 2003 104 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:241 105 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 32, İstanbul 1999

Prens Sabahattin. (2002). Türkiye Nasıl Kurtarılabilir. (Çeviren: İnan Keser). Ankara: Liberte Yayınevi ( Eserin orijinali 1913’de yayımlandı).


Fel-SEFER Dergisi sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmış Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu Muhammet DELİBAŞ106

ve ailesi bu sebeple Topçuzâdeler olarak bilinir. Nurettin Topçu altı yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazılır. Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebine verilir. Daha sonraki yıllarda Topçu, Vefa İdadisi’ne devam eder ve sınıflarını birincilikle geçer. Hocası Nafiz Bey aracılığıyla Mehmet Akif Ersoy ile tanışır ve onun fikirleri Topçu’nun düşünce yapısının oluşmasında önemli rol oynar. Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa imtihanlarına girer ve kazanır.

Topçu

önce

Bordo

Lisesi'ne

nakledilir. İlk yazı denemelerini burada Nurettin Topçu’nun yaşadığı dönem; siyasi,

kaleme alır ve mensubu olduğu Sosyoloji

sosyal ve ilmî yönden çok ciddi yıkılış ve yeni

Cemiye’tine

oluşumların

yaşandığı

bir

dönemdir.

Strazbourg'a geçer.

Topçu’nun

Osmanlı’nın

son

dönemini,

Cumhuriyet Türkiyesi’ni ve eğitimi için gittiği Avrupa’da

Batı’yı

tanıması

onun

fikir

dünyasını çok çeşitli ve orijinal olmasını

gönderir.

İki

sene

sonra

Strazbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon’a gider ve doktorasını verir. İsyan Ahlâkı

adlı

eseri

Fransa’da,

Sorbonne

Üniversitesi’nde yapılmış ve 1934’te henüz

sağlamıştır.

soyadı kanunu çıkmadığı için Nurettin Nurettin

Topçu,

başkentinde, dönemlerinden

bu

Osmanlı devletin

biri

kabul

Devleti’nin en

sıkıntılı

edilen

II.

Ahmet imzasıyla Paris’te yayınlanmış bir doktora tezidir. Sorbon Üniversitesi felsefe jürisi tarafından birinci seçilmiştir. Sorbon

Meşrutiyet’in ilanından bir sene sonra 7

Üniversitesi

Kasım 1909’da dünyaya geldi. Asıl adı

felsefe doktorası veren ilk Türk öğrenci

Osman Nuri Topçu’dur. Dedesi Osman

Nurettin Topçu olmuştur.107

tarihinde

dereceye

Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali 107 106

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği

Gül, Ali, Nurettin Topçu’da Anadoluculuk Düşüncesi, sayfa:11, Ankara-2006

girerek

44


Fel-SEFER Dergisi Topçu

bu

başarısından

dolayı

Ülkemizde aksiyon felsefesinin öncülüğünü

ödüllendirilecektir. Alacağı ödülü kendisinin

ve Hareket Okulu’nun kuruculuğunu yapmış

belirlemesini istemişler ve kendisine öneri

olan Topçu, Hareket dergisinde, çeşitli

olarak altın bir saat veya Amerika ya da

kitaplarında ve değişik dergilerde yazmış

Kuzey Avrupa’ya bir tatil sunulmuştur.

olduğu yazılarla ülkemizin yetiştirdiği önemli

Topçu’nun cevabı

ise şöyle olmuştur:

fikir adamlarından biridir. 20. yüzyılda

“Hiçbiri değil!” ve ne istediği sorulunca hiç

devrimcilik, halkçılık, millilik, emperyalizm

tereddüt etmeden şu cevabı verir: “Sorbon

gibi kelimelerin toplumumuzda en çok

Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde 24

kullanılan kelimeler olduğunu ve Amerikan

saat

yaşayış tarzının toplumumuza sinmesini

ay-yıldızlı

Türk

bayrağının

dalgalanmasını

eleştiren Topçu, Hareket

istiyorum!” Bu anektodu,

dergisinde Şu halde; bizim işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı inkılâp, memleketin müstahsil zümresini, Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu ahlaki bir hayat içinde canlandırmak, onu cemiyetin başına geçirmektir.

kendisinin emekli olduğu İstanbul

Erek

Lisesi’ni

1981 yılında ziyaret eden zamanın Devlet Başkanı Sayın

Kenan

Evren

nakletmiştir.

olduğu

yazmış makalelerinde

bunları dile getirmiştir. Memleketimiz

her

bakımdan

tam

bir

kavramlar

hengâmesi

içinde

bulunmaktadır.

Doktora bittikten sonra Topçu 1934 yılında

Komünizmin

yurduna döner ve 1935 yılında Galatasaray

kapitalizmin elinde hürriyet meş’alesi, din

Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak görev

istismarcısının dilinde kutsal inanç ticareti

alır. Topçu doçentlik tezi olarak Bergson’un

var olmak savaşını sürdürmektedir. Her biri

düşüncelerini sergileyen ‘Sezgiciliğin Değeri’

bizzat kendi idealiyle çelişme içindedir. Her

konulu tezini İstanbul Üniversitesi Edebiyat

birinin ortaya koyduğu insan tipi insanlığın

Fakültesi’ne

“gençliğe

çiğnenmiş bir kıymetini varlığının merkezi

tehlikeli fikirler aşılayabilir” düşüncesiyle

yapmıştır. Her biri insanlığı tiksindiren,

eylemsiz doçent bırakmak istemişlerdir.

inciten, hayatın güzel yüzünü kazıyan bir

Sonuç olarak tez kabul edilmemiştir ve

kavgayı sürdürmektedir.108

Topçu

vermiştir.

bundan

Fakat

sonraki

yıllarını

lise

gençliğine adamıştır. Topçu 1974 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Nisan 1975 yılında hastalandı ve 10 Temmuz gecesi vefat etti.

göğsünde

adâlet

etiketi,

Ülkenin böylesine kavramlar karmaşası içinde

108

bulunmasına,

milli

değerlerin

Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, sayı:35

45


Fel-SEFER Dergisi unutulmaya başlanmasına ve inançların

İslâm

kullanılmasına

milletimizi

seviyesinde erişebilme davasıdır. O, dini

bilinçlendirmeye ve onlara yol gösterici

gözönünde tutmayan, hattâ düşman bilen

olmaya çalışan Topçu içinde bulunulan

görüşle milliyeti inkâr etmekle Allah’ın

durumu

şöyle

dinine

Türkiye

gerçekten

kurtulmak

istiyorsa

görüşün ortasında Müslüman Türk’ün milleti

bunların

üstünde,

bunların

tesirlerini

karşısında bağlandığı sevgi ve fedakârlık

defedici insan, ahlâk, devlet ve iktisat

duygusu, hizmet aşkı ve çalışma prensibidir.

anlayışına

karşı

ifade

etmektedir:

sarılması

lâzımdır.

Eğer

Bunun

kültürü

içinde

yarandığını

4. Hayati

insanlığa

zanneden

hizmet

ümmetçi

münasebetlerimizin

çok

tahakkuku için her Türk insanı, nizam

yaygın bir sahası olan iktisat, bugün

duygusunu

kanunî

komünizm ile kapitalizmin tehditlerinden

müeyyidelerde bularak, devletini iradesiyle

kurtularak, ahlâkî yaşayışın emrine verilerek

kurmak suretiyle, milletin üyeleriyle birlikte

İslâm

bu günün ve yarının hazırlayıcısı olur.

getirilmelidir.

vicdanında

ve

Aşağıdaki hususlar gerçekleştiği zaman, lâf olarak değil de fiilî olarak “bir milletin yeniden doğuşu” gerçekleşecektir. 1.

Demokrasinin

zaafları

devlet

istemektedir. Bunun tahakkuku için:

sınırlandırılır. b) Devlet herkese iş vermek ve iş yaratmakla görevlidir. c) Dış ticaret devletleştirilmelidir.

Bütün eğitim teşkilatının gayesi,

çağın bilgi hazinesiyle beraber, hurafeci

d) Bankalar

kafasına ve kalbine yerleştirmek olacaktır. Devlet başta Üniversiteler olmak üzere, eğitim dâvasının mes’uliyetini üzerine alarak yetişmesine, insan

kabiliyetlerin düşüncesinin

tekâmülüne hizmet edecektir. Bugün Türk Milliyetçiliği, Anadolu’da,

Türk’ün hâkimiyet, müdafaa ve silkinerek

ve

sigortalar

devletleştirilmelidir.

değil de gerçek İslâm ahlâkını neslin

3.

sosyalizme

adâletinin tescil ve tatbikini samimiyetle

bir devlet olmalıdır.

değerlendirilmesine,

anlayış

haline

a) Mülkiyet hakkı başıboş bırakılmaz,

merkeziyetçi, otoriter ve mes’uliyet sahibi

ferdin

Bun

tatbikatı

verilmiş bir avans değil, evrensel İslâm

otoritesi ile doldurulmalıdır. Yani devlet;

2.

sosyalizminin

e) Devlet iktisadî istismarı, siyasî ve dinî istismarla birlikte ortadan kaldırmalıdır.109 Nurettin Topçu, Türk düşün tarihinde 1950’lerde çok önemli bir yere sahip olduğu gibi siyasi projeleri ve ekolü ile özgün bir yere

sahiptir.

Topçu,

1950’lerde

milliyetçilikle ilgili düşünce ve faaliyetleri, 109

Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, sayı:35

46


Fel-SEFER Dergisi 1960’larda ise milliyetçi-sosyalizm, İslam-

İktisadi

sosyalizmi

bırakıldığı, ahlakın avare heveslere terk

kapsamındaki

görüşleri

ile

gündemdedir. 1950’lerde Türk Milliyetçiler

edildiği,

Derneği’nin

kurucularından

isimlerindendir. dergilerinden

Yine

muhtariyetine sığınan üniversitenin millet

Mücadele

ortaya attığı Müslüman Anadolu sosyalizmi bir bakıma Türkiye’nin birliğini ve selametini taşlarından

biridir.

Batı’ya duyulan hayranlık ve milletimizin aşağılık

kompleksini

yıkmak için Topçu’nun bu fikri bir kurtuluş yolu olarak görülebilir. Müslüman

Türk’ün

iradesini

haline

özel

etkili

Topçu’nun

bulunduğu

ve

1950’lerin

yazarlarındandır.110Nurettin

içinde

yabancı

ticarethaneler

gelen

mihenk

okulun

teşebbüslere

etkili

önde

sağlayacak

serbest

ve

Komünizmle

Dergisi’nin

hayatın

tanımadığı,

millet

getirildiği,

dilinin

her

yandan saldırılarla didik didik olduğu bir yerde milliyetçilikten bahsedilemez.111 Nurettin Topçu, İslâm Sosyalizmi konusunu hareket

dergisinde

şöyle

gündeme

getirmiştir: Yolumuz seçilmiştir. Bu yoldaki gayretimiz, üstün kıymetlerini büyük bir hızla kaybeden milletimizi âdil bir teşkilât içinde

toplamak,

bütünleştirmek,

aslî

temeline yerleştirmek, cihanda mükemmel telakkisi,

bir model yapmak cehdidir. Biz bu teşkilâtı

Müslüman Anadolu’nun sosyalizmidir. Bu

şekillendiren ruhî ve maddî senteze İslâm

kelimeden gocunan Türk çocuklarının bu

Sosyalizmi diyoruz. İnancımız odur ki;

hali, saflıkla bilgisizlikten başka bir şey

servetin devlet, iktisadî istismarın kanun

değildir. Müslüman Anadolu sosyalizmi

olduğu bir çağda İslâm Sosyalizmi serveti

demek, İslam’ın ruh ve ahlakına sahip olacak

halka yayacak, devleti fazilet kudretine terk

Anadolu’nun

edecek, iktisadi istismarı emek esasıyla

insanını

devlet

ve

bütün

hayat

kuvvetlerini, ferdi menfaatlerle ihtirasların dışına çıkarıp bir ilahi bölgede, tam iktidarı ile sağlam iradenin disiplini altına, millet selameti yolunda toplulukla seferber etmek demektir. Komünizmi bertaraf edecek ve siyonizmi toprağa gömecek tek kuvvet budur;

öbür

adı

milliyetçiliktir.

Zira

toplumun malı olmayan milliyetçilik olmaz.

değiştirecektir. İslâm’da

sosyalizm

yoktur

diyenler

yanılmaktadır. İslâm’da, materyalist temele dayanan

Marksizm

yoktur. Sosyalizmin

şuurlu tatbikatçıları peygamberler ve onların takipçisi büyükler olmuştur. İsmi ne olursa olsun! İnsanlığın vicdanından doğan bu sistemi materyalist marksizmin lekesinden

110

Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul, birey yayıncılık, Sayfa:266, Aralık 1999

111

Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, sayfa:61, Ankara 2006

47


Fel-SEFER Dergisi temize

çıkarmak

bunu

terennümleriyle şarkıcı sanatkâr ve mevlidci

yapıyoruz ve böyle yapmakla da Allah’ın

hoca, Allah kelamını da aynı emel dairesinde

“âdil ve merhametli olunuz” emrine itaat

kazanç sermayesi yapan hafız, duygusuz

ediyoruz.112

ruhsuz ve Allahsız haykırışlarıyla halkı

Nurettin

Topçu,

lâzımdır.

Hareket

Biz

dergisindeki

Bahtiyar Belde adlı yazısında ülkemizde

soymakta hürdürler. Bu da sanat ve din hürriyetidir.115

sözde ‘hürriyet’ adıyla milletin benliğini

Nurettin Topçu, Hareket dergisinin ‘Vatan

kaybetmesini, kültüründen uzaklaşmasını ve

İhaneti’ adlı yazısında ise ekonominin,

yapılan usulsüzlükleri dile getiriyor.

servet düşkünlüğünün vatana olan ihanetini

Gazeteler, hâbis kazanç emelleriyle milleti her gün rezil etmek, fertleri ve zümreleri birbirlerine saldırtıcı fesatlar tertiplemek, vatanıma düşman davaları hançer gibi onun bağrına sokmak ve sindirmek, insanlığı hayvanlaştırma

yolunda

birbirleriyle

yarışmak hususunda hürdürler. Buna basın hürriyeti derler.113

ve din kullanılarak vatandaşın zihninin zehirlenmesi, milletin maddi ve manevi olarak soyulmasını şöyle anlatıyor: ‘Şimdi insanlık

gözünde

büyüklük,

devletten

servete intikal etmiş bulunuyor. Vaktiyle devlet, servetin de sürükleyicisi idi. Şimdi devlet ikinci plânda kalıyor.’116 Daha dün “Amentü”yü ağızlarına alamayanlar, şimdi Nurcu, Kursçu, Süleymancı gibi kafilelere,

Halkımızı yer yer hayvanlar gibi süründürüp

mukabeleci, mevlitçi, duacı gibi taifelere

cinayetlerin ve çeşitli faciaların yaptırıcısı

ayrılmış bulunuyorlar. Şüphe yok ki hepsinin

alkol, sınırdaki köylerden büyük merkezlere

derdi cehaletin örterek gizlediği kibirdir.117

kadar bir yangındır bugün. Öyleyken o da serbesttir. Bu da içki serbestliğidir.114 İlim

mâbedi

olan

mektep,

Hayata henüz yeni atılacak gence, eski devrin ‘Adam olma’ ideali yerine, ‘Zengin

bugün

olma’ ihtirası aşılanıyor.118 Millet çocuklarının

öğretmenler için bir çile yeridir, öğrenciler

evinde

içinse bir isyan ve fesat yuvası. Bu mabetteki

ısınacakları yokken her türlü imkân ve

genç ruh, hayvanî hürriyetlerin hepsini elde

araçları kullanarak bol para karşılığında

etmek

diploma dağıtan orta ve yüksek özel okullar

için

besteleyen

çırpınmaktadır. ve

iradeleri

Zevkleri

okulunda

yiyecekleri

ile

uyuşturan 115

112

ve

Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Haziran 1970, sayı:54 113 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, sayfa:5, sayı:54, Haziran 1970 114 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5

Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, sayfa:5, sayı:54, Haziran 1970 116 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Vatan İhaneti, sayfa:5, sayı: 49, Ocak 1970 117 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5 118 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5

48


Fel-SEFER Dergisi vatana ihanet yuvaları değildir de nedir?

hayat

Bunca yabancı canavar kuvvetlerin batıdan

lazımdır.120

birer sel gibi gelip yurdumuzu köylere

Bir

varıncaya kadar kapladığı günde, karısını

ekonomisini, kültürünü ve dilini koruduğu

Hac ziyaretine yolladığı ve camiye de beş

sürece varlığını sürdürebilir. Batı bizden

yüzlük bir mukabele minderi oturttuğu

daha ileri seviyede olabilir lâkin tarih

halde,

vererek

göstermiştir ki bizim de onlardan ileri

ruhunda kalan son İslâm mayasını da orada

olduğumuz dönemler var olmuştur. Bu

çürüten zenginin bu yaptığı iş vatana ihanet

nedenle sürekli Batı fikriyatı zihnimizde bir

kelimesinden

ile

dogma gibi bulunmamalıdır. Kendi milli

adlandırılabilir?119 Nurettin Topçu, milletin

fikriyatımızı ve ilmimizi geliştirdiğimiz sürece

içinde bulunduğu bu yozlaşmayı, çöküşü,

tekrar Batı milletlerinden ileri seviyeye

değişimi ve özünü kaybetmeyi kitaplarında,

ulaşabilecek kudrete sahibiz. Yapmamız

çeşitli dergilerde ve konuşmalarında millete

gereken sadece buna inanmaktır. Mustafa

haykırmış

Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Dünyanın

evlâdını

yabancı

başka

ve

onlara

okula

hangi

kelime

çözüm

yollarını

sunmuştur.

inkılâp,

memleketin

müstahsil

zümresini, Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu

ahlaki bir hayat içinde

canlandırmak,

onu

cemiyetin

başına

geçirmektir. Bir taraftan bir memleket tarihini kurmuş olan maddi, iktisadi varlığı, öbür taraftan ona ruh ve ruhi kuvvetler vermiş olan; Alpaslan’ları, Yunus Emre’leri yaratmış

ülke

milli

sonra,

işe

benliğini,

başlamak

eğitimini,

bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ

Şu halde; bizim işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı

verdikten

olan

manevi

kuvveti,

bu

kuvvetlerin menbalarına inmek suretiyle yeniden canlandırmak ve ahlak kuvvetini temsil eden sınıfa aşılayarak, onun ruhuna

bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini

bulmayan

milletler

başka

milletlerin avıdır.” KAYNAKÇA: Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, Sayı:35 Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Haziran 1970, Sayı:54 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, Sayfa:5, Sayı:54, Haziran 1970 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Vatan İhaneti, Sayı: 49, Ocak 1970 Gül, Ali, Nurettin Topçu’da Anadoluculuk Düşüncesi, Ankara2006 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Birey Yayıncılık, Sayfa:266, İstanbul, Aralık 1999 Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, Ankara 2006

120 119

Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5

Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, sayfa:62-63, Ankara 2006

49


Fel-SEFER Dergisi Franz Kafka

Macaristan boyunduruğu altında Prag’da Emine YENİKAYA121

gözlerini açması Kafka’daki yabancılaşmayı yeşertti. Çocukluğu “uyuz ırk” diye dışlanan bir çevre içerisinde büyüdü. Bu yüzdendir ki yabancılığı kökleşti. Yazmak onun için bu dünyadan sıyrılmanın tek yoluydu ki kendisi bu zorunluluğu şu sözlerle ifade ediyor. “Yazmak.. ölümden bile derin bir uyku.. insan bir cesedi mezardan nasıl çekip çıkaramazsa, geceleri beni de masamdan 123

koparıp ayıramaz.”

diyerek hayatında

yazmanın vazgeçilmezliğine işaret ediyordu. Yazarak

kendine belki de hiç sahip

olamayacağı

hayatı

kurgulama

fırsatını

sağlıyordu. Yazdıklarına güvenmiyor ya da sessizce hiç yaşamamış gibi terk etme Varoluşçuluğun

gördüğü

insan

isteğinden olsa gerek

yakın dostu olan

tanımlanamaz, çünkü insan kendini ne

yazar – eleştirmen Max Brod’a ölünce

yapmışsa odur. İnsan yalnızca olmak istediği

yazdıklarının tümünü yakmasını vasiyet etti.

şey olduğu zaman varlık kazanacaktır.122

Kafka’nın etkisi

en azından iki

Akıllı bir varlık olan insanın, kendi dışında

açısından

olmuştur.

olan

görünüşte esrarengiz, iskelet benzeri dünya

dünya

varoluşçuluk; edilgenliğinin

ile

çelişkisini

doğadaki

iradî

alan

varoluş

yazıları

modern,

olarak,

endüstriyel

toplumda sürülen yaşamdaki bir sinir ucuna

savaşımına dikkat çeker. Bu savaşımı bütün

dokundu. Tanrısız bir toplumun nihilizmi,

hayatı boyunca yaşamış ve eserlerinde

bürokratik egemenliğin ağlarıyla masumları

görmemizi isteyen Franz Kafka özgür bir

boğan aşırı akılcılığı ve – belki de bütün ilk

hayal gücüne sahipti. Günlüklerinde yaşamın

ilkelerle birlikte

anlamını sorgularken, kendisini farklı şekilde

sonu da dahil olmak üzere – bütün

ortaya koymuştur. Yahudi ailenin bir ferdi

idealizmlerin sonu çizilir bu yazılarda. İşte

olarak

Kafka’nın yaratısı, belirli bir amacı olmayan

122

dünyaya

bilinciyle

yaratan-

İlk

olan

121

insan

konu

derin

bakış

gelmesi,

Avusturya-

Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği Alev Alatlı, Batıya Yön Veren Metinler, s:1553.

123

nedensellik kavramının

David Zane Mairowitz ve Robert Crumb ,Kafka. Milliyet Yayınları, İstanbul, 1996 , s:73.

50


Fel-SEFER Dergisi ama mutlaka maddi anlamda bir sona

sabah gündelikçi kadın buldu onu ve

ulaşmaya

toplumun

kurtulmuştu. “o şey” den kurtulmak aileye

alegorisidir.124 Kafka’nın yaşadığı dünya

yeni bir soluk getirmişti. Samsa eve para

yabancılaşmanın, ikiye bölünmüş insanın

getirdiği zamanlarda ailesi için bir değerken,

dünyasıydı. Bu dünya aynı zamanda sözünü

işe yaramaz bir böceğe dönüşmesinde

ettiğimiz

bilincinden

ondan kurtulmaya çalışmaları, bugünün

yoksun, kendini uykuya bırakmaya hazır bir

insanın kapitalizm karşısında yenilgisini,

dünyadır. Kafka’nın iç dünyası ise hem bu

onun nasıl maddeye indirgendiği gösteriyor.

yabancılaşmış bulunduğunun bilincindedir,

Böcek metaforunu seçmesi değersizliğin ve

hem de uyuyanları uyandırma isteğiyle

belki de Samsa açısından çaresizliği temsil

doludur.

ediyordu.

yazgılı

ikiye

olan

bir

bölünmenin

Dönüşüm isimli eserinde bir gezginci olan Samsa, ailesinin geçimini sağlıyordu. babası bu

yüzden

emekliye

Modern

çıkmazları,

yaşadığı

konservatuvarda

keman dersleri alıyordu. Bu

yüzden

Kafka’nınki.

“… ve ayrıca benim özüm, korkudan başka bir şey değil.”

kendisini

böceğe

fark

Metaforlarla örülü bir dil

ailesine

içinde

çelişkileri,

,anlatım,

bakması gerekliydi ve bir sabah uyandığında yatağın

düştüğü

ettirmeksizin eksilttiği değerleri söylemekti

ayrılabilmişti, kız kardeşi de

insanın

düşsel

dünyaydı.

Kafka’nın

kurgusal

dünyada

okuyucu

bir

şekilde

kendine

yer

buluyor.

Kendi üzerine düşünmenin yolunu açıyor.

dönüşmüştü. Onun değişimine tanık olan ilk

Dünyanın yeterince kötü olduğunu ve

kişi çalıştığı şirketin başkatibiydi. Gregor

insanlarında bunu perçinlediği söylüyordu

yaşamında ilk kez işe geç kaldığı için gelmişti

bize.

evlerine. Böceğe dönüşmesiyle hayatı altüst

kendini

olmuş,

kurtulma

yalnızlığından söz eder. Yalnız ve her şeyden

isteğine tanık olmuştu. Samsa artık eve para

öte korkularla örülü bir dünya içerisinde

getiremediği için aile ondan kurtulma isteği

kendisini bulur. Dava kitabının girişinde şu

duyuyordu.

sözlere yer vermiştir.

ailesinin

dahi

ondan

Ve Samsa gece üçe kadar

düşündü. Pencereden ilk giren

sabahın

ışıklarıyla, kafası yere düştü. Son soluğu burun deliklerinden çıkıp gitmişti. Ertesi 124

John Lechte , Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006, s:422

Modern dünya düzeni içerisinde dış

dünyaya

açmayan

insanın

“17. Yüzyıl, matematiğin çağıydı, 18. Yüzyıl doğa bilimlerinin, 19. Yüzyıl ise biyolojinin çağıydı.

Bizimkisi

yani

20.

Yüzyıl

ise

korkunun çağıdır. Şimdi bana yanıt olarak

51


Fel-SEFER Dergisi korkunun bir bilim olmadığı söylenecek.

gerçekleştirmesi önündeki en büyük engel

Ama bilimin yine de bununla bir ilintisi var,

olarak nitelendirilebilir. Varoluş özünü tam

çünkü bilimin son kuramsal ilerlemeleri onu

da hayatın kendiliğinden sona erdirdiği

kendisini yadsımaya sürükledi, uygulamada

yerde tamamlar. Bu tamamlanma adına

eriştiği yetkinlik düzeyleri ise bütün dünyayı

yaşamı

yıkıma götürme tehlikesiyle karşı karşıya

ütopyasının

bıraktı.

evetleme arzusuydu.

Ayrıca

korku,

tek

başına

ele

alındığında, her ne kadar bilim sayılamaz ise de, onun bir teknik olduğundan kuşku duyulamaz. Çünkü yaşadığımız dünyada en çarpıcı nokta, insanların(…) çok büyük bölümünün bir gelecek bulunmayışıdır. Oysa geleceğe,

olgunlaşmaya

ve

ilerlemeye

yönelik bir umut olmadan anlamlı bir yaşamdan söz edilemez. Bir duvarın önünde yaşamak,

köpekler

gibi

yaşamaktan

farksızdır.”125 Ve Ayrıca Kafka Milena’ya( ikinci nişanlısı) korkunun onun hayatındaki rolüne “… ve ayrıca benim özüm, korkudan başka bir şey değil.” diyerek Kafka insanın yer yüzünde apaçık bir bilince sahip olup, kendisinde bulunan bu ikiliğin görülmesini sağlamaya çalışması bu yüzdendir. İnsan hem yaşama istencini barındıran hem de yaşadığı zaman diliminde korkular büyüten varlıktı. Rutin gidişat içerisinde insanların düşünmesi belki de çekinmesi kaçınılmazdı. Umut kavramının insan yaşamı için önemine vurgu yapıyor. Nitekim umutsuz insanın yaşamını sonlandırmaktan başka çaresi kalmaz. 125

Ve bu

son

insanın kendisini

Franz Kafka ,Dava, Can Yayınları, İstanbul, 2012, s:12 13

evetlemek ardında

gerekir.

Korku

Kafka’nın

yaşamı

Kendini yazmaya adadığı zaman, Kafka ideal çalışma

ortamını

Dünyadan

kopmuş

şöyle ,

düşlüyordu:

mühürlenmiş

bir

mahzen.. yemek, getirilip en uzak kapının arkasına bırakılacak. Onu almak için kendi kalkıp

gidecek;

yaratıcılığı

insanlar

tarafından hiç mi hiç zedelenmeyecek. İn adlı öyküsünde yaratık, kendine köstebek yuvası gibi , kesişen tünellerden oluşmuş bir in kurmuştur. Bu inde yığınla et stoku ve kale

gibi

sessizlik

vardır.

inimde

en

harikulade şey, sessizlik. Her an bozulabilir. Ama şimdilik tünellerden geçip hiçbir şey duymayabilirim. Ses çıkaran herhangi bir küçük yaratık olsa bile, onu da dişlerimi gırtlağına geçirerek susturabilirim, diye anlatır Kafka. İnde görünmeyen düşmanlar vardır oysa; Kafka’yı saran dehşet duygusu orada

da

varlığını

sürdürmektedir.

Düşmanlardan biri onun izini bulur. “Ben”, duvarlarda duyar bunu, sorunun geldiğini anlar.

Yakalanacak,

parçalanacaktır.

Direnecek gücü de yoktur artık. Öykünün sonunda , düşmanın onun varlığından haberi olup olmadığını kesin olarak öğrenemeyiz.

52


Fel-SEFER Dergisi Ölümün

hayaleti,

daralması

ve

umutsuzlukla birlikte, Kafka’nın kurgusunu rahat

bırakmayan

bir

öğedir.

İnanç

dışlanabilir, ama inanç arayışı dışlanamaz Maurice Blonchot’nun dediği gibi anlam konusunda bir belirsizlik vardır, çünkü umutsuzluk ve kaygı , ölümün yaşam içindeki karşılıklarıdır. Burada umutsuzluk ortaya çıkar, çünkü varoluş bir sürgündür.; modern yaşamın kaygısından kaçabilecek gerçek bir liman yoktur. Modern olmak, bir şekliyle, eşsizliğini,

Yahudi

olmaktır.

Blanchot’nun,

Kafka’nın Kafka’nın

çalışmalarının kendisine rağmen, yani ölüm kaygısıyla

dolu

olmasına

rağmen

parıldadığını söyleyen sözlerden daha iyi özetleyen

azdır:

“(Kafka’nın

yaratısını)

ancak ona ihanet ederek anlamamızın sebebi budur; okumalarımız bir yanlış anlamanın etrafında, kaygı içinde , dönüp durur.126

KAYNAKÇA: John Lechte, Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006 David Zane Mairowitz ve Robert Crumb ,Kafka. Milliyet Yayınları, İstanbul, 1996 Franz Kafka ,Dava, Can Yayınları, İstanbul, 2012 Alev Alatlı, Batıya Yön Veren Metinler

126

John Lechte , Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006, s:426

53


Fel-SEFER Dergisi

54


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.