Fel-SEFER Dergisi Bilgi mazidir, hikmet istikbâl. İstikbâl yolunda bir sefer: "Fel-SEFER" felsefer.blogspot.com
Yıl:1 Sayı:4 – Haziran 2013
Kanaat Önderleri/Kelâmın Kanatları Fethullah TOPAL Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç
Orhan BİLİR Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)
Merve ÇAKIR Bir Diriliş Eri Olarak: Sezai Karakoç
Engin ERDEMİR Bir İman Ve İsyan Heykeli Olarak: Mehmet Akif Ersoy
Merve Esra SAĞLAM
Fel-SEFER Dergisi’nin kıymetli okurları, bir blog dergi olarak yola çıktığımız ilk günden bu yana 1 yıldan uzun bir süre geçti. 4. Sayımızla karşınızda olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bizi muhtelif zamanlarda yorum ve önerilerinizle desteklediğiniz için sizlere müteşekkiriz. Seferimiz sürüyor. Dergimizin bu ayki sayısında Kanaat Önderlerinden, kelâm/kalem sahiplerinden belli bir bölümünü bulacaksınız.
Türk Düşünce Hayatında Bir Fikir İşçisi: Cemil Meriç
Dergimiz yazarlarının kendi belirledikleri bu filozoflar, devlet adamları, edebiyatçılar, sosyologlar, eklektik bir biçimde, uzun süren araştırmaların neticesinde ortaya konmuştur.
Naim KARADAŞ
DEĞİŞİKLİK:
Yoldaki Aydın: Erol Güngör
Fahri KARS
Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç
"Karışan Kafalar Çalışır; Çalışan Kafalar Karışır." mottomuzu dergimizin bu sayısından itibaren Alp ÖZDEMİR Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir değiştiriyoruz. Düşünce Adamı: Prens Sabahattin
Muhammet DELİBAŞ Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu
Bizi tanıdığınız, bizimle özdeşleşen bu motto değişikliği, dumur olarak kalmış modern insanın uyanışını sağlamanın bir üst mesabesi olup, artık suların durulması amacı ile gerçekleştirilmiştir.
Her Sayıda Bir Filozof: Emine YENİKAYA Franz Kafka
Yeni mottomuz: Bilgi mazidir, hikmet istikbâl. İstikbâl yolunda bir sefer: "Fel-SEFER"
Cahit Zarifoğlu’nun Sezai Karakoç için söylediği: “ O uzak iklimleri erişilmez beldeye bakabilmezdik senin götürmen olmasa.” sözlerini bizde Hasan BACANLI ve Mehmet Ali DOMBAYCI hocalarımız için söylüyoruz. Dergimizi asla yalnız bırakmadıkları, dergimize maddi-manevi sağladıkları destek ve dergi toplantılarımıza iştirakleri için kendilerine minnettarız.
Fel-SEFER Dergisi Yönetim Kurulu
Fel-SEFER Dergisi
YAYIN KURULU
İLETİŞİM
SAHİBİ Fel-SEFER Dergisi
Fethullah TOPAL Engin ERDEMİR Orhan BİLİR Merve ÇAKIR Merve ESRA SAĞLAM Emine YENİKAYA Fahri KARS Naim KARADAŞ Muhammet DELİBAŞ Alp ÖZDEMİR Gözde YAKALI
felsefer@gmail.com
EDİTÖR FETHULLAH TOPAL
facebook.com/felseferdergisi
İNTERNET ADRESİ felsefer.blogspot.com
twitter.com/felseferdergisi
İÇİNDEKİLER SAYFA Fethullah TOPAL Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç …………………………………………………….…1
Orhan BİLİR Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî
(Ahmed-i Hani)……………………………………………………………..…5
Merve ÇAKIR Bir Diriliş Eri Olarak: Sezai Karakoç……………………………………………………………………………10
Engin ERDEMİR Mehmet Akif Ersoy………………………..………………………………………………………………………..14
Merve Esra SAĞLAM Yoldaki Aydın: Erol Güngör……………………………………………………………………………………….21
Fahri KARS Türk Düşünce Hayatında Bir Fikir İşçisi: Cemil Meriç……………………………………………………..26
Naim KARADAŞ Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç……………………………………………….………34
Alp ÖZDEMİR Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Düşünce Adamı: Prens Sabahattin…………………………..………38
Muhammet DELİBAŞ Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu………………………..………44
Emine YENİKAYA Franz Kafka…………………………………………………………………………………………………………50
Fel-SEFER Dergisi Doğu Batı Arasında Bir Düşünür: Aliya İzzetbegoviç Fethullah TOPAL1
İnsan ağlayabildiği, ezilip köşelere atıldığı ölçüde büyük düşünebilmekte.2
Başlarken: Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir. Söz sahipleri bilirler ki her zaman yeni bir söz, her zaman yeni bir tasavvur oluşabilir/oluşturulabilir. Fakat bazı muazzez kişiliklerle aynı konuda yapılan araştırmada, çalışmalarda bilirsiniz ki o söz, o alanın mündemiç bir hakikati, o söz öbeği de söylenecek en güzel söz öbeği haline gelmiştir. 1 2
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği La Edri
İngiliz Matematikçi ve Filozof Alfred North Whitehead’in Platon için söylediği “Bütün Batı Felsefesi tarihi Platon’a düşülen dipnottan ibarettir.” sözünün doğruluğu elbette tartışılır. Fakat argüman hatırı için bu sözü teşmil3 edecek olursak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: Bosna-Hersek hakkında yazılacak her şey Aliya İzzetbegoviç’e, onun eserlerine düşülmüş dipnottan ibarettir. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek tek bir kişi ile özdeşleşen devletlerin en muteber örneğidir. Bosna Hersek’in ilk devlet başkanı olan Aliya İzzetbegoviç, yaptığı çalışmalar, müzmin yaşantısının neticesinde ortaya koyduğu eserler, varoluşsal problematiklerimize ürettiği felsefi çözümler ve 20. Yüzyılda, Batı’da, ülkesinin savaş anında, zor zamanda ortaya koyduğu tavır ile Batı İslâm’ının soluğu olmuş, “Bilge Kral” olarak, bir kelam sahibi, kanaat önderi olarak karşımıza çıkmıştır. Siyasi bir kimlikten önce ve öte, 20. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden, toplumsal yes’e umut ışığı olmuş büyük insan, Aliya İzzetbegoviç. Aliya İzzetbegoviç 1925 yılında Bosanski Samac ilinde merhaba dediği hayata, 2 yaşından itibaren Saraybosna'da devam etmiştir. 1946 yılında Genç Müslümanlar Örgütü’ne üye olmaktan üç yıl hapse mahkûm edilmiş ve hemen sonra “İslam Deklarasyonu” adlı eserini kaleme almıştır. Mukadderat’a inananlar bilirler ki bazı insanlar, diğer insanların acılarına merhem
3
Genişletmek
1
Fel-SEFER Dergisi sunan bir doktor, yıkıklarını onarıcı bir mimar şebihliği4 ile dünyaya gelir. Böylesi kişilerin ömürleri, muzdarip bir ömür fakat halet-i ruhîyeleri müsterih bir hâl içerisindedir. Kanaat Önderi: Aliya İzzetbegoviç Zor zamanların reçeteleri olan işte bu ruhlar, yıkıklarmızı onaran bu mimarlar, gerçek manadaki kelâm sahipleri, bizce, Kanaat Önderinin ta kendisidir.
“Kadir-i Mutlak olan Allah’a yemin ederim ki: Köle Olmayacağız” diyerek her zeminde halkını savunmuş, onların ümitlerinin kırılmasının önüne geçmiş, önderlik yapmış, Bosnaın adeta yeniden doğmasını sağlamıştır. Felsefe’nin tarihi seyir içerisindeki büyük şahsiyetleri ile senkronize bir yaşam süren, toplumun dertleri ile dertlenen, müzmin bir yaşam süren, kazanılması zor bir savaşın muzaffer kumandanı: Aliya İzzetbegoviç. Böylesi bir düşünce adamının kanaat önderinin, yöneticinin varlığına ne de çok ihtiyacımız var, dünyanın dört bir tarafına hizmet etmesi için bugün. Böylesi bir ihtiyaç nasıl giderilir? Dünya bir diriliş bekliyor!
Benzerlik
“Önce her türden varlık hakkında sessiz tartışmalar yaptım; okuduğum kitaplar ve dışarıda vuku bulan hadiseler hakkında yorumlar da bulundum. Ardından notlar almaya başladım. Netice de teknisyenlerin A5 olarak adlandırdıkları ebatta 13 deftercik ortaya çıktı”5
Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir.
Sırpların Bosna Hersek’e saldırması, Hırvatistan’ın ise dalganın durumuna göre hasım yahut hısım olması sürecinde Aliya İzzetbegoviç Bosna’lı mücahitlere liderlik yapmıştır.
4
Konuşamazdım; Düşünebilirdim!
Böylesi bir ihtiyaç nasıl giderilir? diye bitirdiğimiz bir önceki bölümün cevabı, bu bölümün başlangıcında ortaya çıkmış oldu.
Kelâmın kanatları vardır, nice alemlere götürüverir insanoğlunu. Okumak, notlar almak, dolmak, taşmak için, kalemle kelâmla yükselmek, yol almak başka diyarlara galiba bu olsa gerek. Başkalarına rağmen, düşmanlara rağmen, kendi halkının umutsuzluğuna rağmen, muzaffer gelineceğine inanan, zindanı kendisine Beytü’l Hikme yapan büyük mütefekkir: Aliya İzzetbegoviç Böylesi bir düşünürün insan algısı yaptığı okumalar ve bu okumaların akabinde ortaya çıkan düşünce bir ülkeyi temsil ediyor. Bir Kanaat Önderinin İnsan Algısı Onbeş bin sene evvel çiçeklere ve hayvan profillerine zevkle bakan ve sonra mağaranın duvarlarına resimlerini çizen vahşi insan hâkiki insana, kendi fizikî ihtiyaçlarının temini için yaşayan ve her gün yeni ihtiyaçlar icad eden çağdaş epikürist insandan veya temel estetik hadiselerden ve hissiyattan yoksun olarak oturan modern büyük şehrin alelâde 5
İzzetbegoviç, A. , Özgürlüğe Kaçışım, sy: XIII
2
Fel-SEFER Dergisi sakininden daha yakın(hayvandan daha uzak) dı.6
hüküm giyen Bilge Kral 1989 yılında yönetim tarafından affedilerek serbest bırakıldı.7
On beş bin sene evvel yaşayan insanın bizden daha mutlu olduğunu söylüyor bize, Bilge Kral. İlkin afallıyoruz, dumur olup kalıyor/bir şey yapamıyoruz. “Nasıl oluyor da binlerce yıl önce yaşayan ilkel insan benden daha mutlu oluyor, nasıl oluyor da o ideler dünyasında ki gerçek insan idesine, insani merhalelerinin zirvesi olan eşref-i mahlukâta/kâmil insana benden daha yakın oluyor?” diye soruyoruz.
Epigrafta kullandığımız: “İnsan ağlayabildiği,
Yukardaki iktibas, modern dünyanın yüzüstü bıraktığı insana, insanlıktan ne kadar uzak olduğunu söyleyen, uyanış çağrısının ta kendisidir. Fakat öte yandan doğaya, saygısını, saffetini, sadakatini asla kaybetmediği ve yakıp yıkmak yerine ihtiyacı kadarını alıp onarmak menşeili bir kültürün, inancın, yaşayış ve düşünce tarzının fertleri olarak Bilge Kral’ın söylediklerine münferit olarak hepimiz bir noktaya kadar katılmak zorundayız. Bilge Kral bu yakınmasında asla tek bir topluluğu kastedmiyor. Elbette ilkin kendi toplumunun bu farkındalığı yakalamasını istiyor. Ama bir düşünce adamına yakışık aldığı şekilde bu irdelemeyi tüm toplumlar, insanlar için yapıyor. 25 yıl boyunca hukuk danışmanlığı yapan, adaletin sağlanması uğruna ömrünü heba eden, her yüreğin, her terazinin çekemeyeceği sîkletleri kaldıran müzmin kişilik: Aliya İzzetbegoviç. 1980 yılında “Doğu Batı Arasında İslam” adlı eserini ortaya koyan Bilge Kral eserlerinin yayınlanmasının ardından 1983 yılında 12 Müslüman aydınla birlikte tutuklandı, 14 yıl
ezilip
yaşamını anlamada muteberdir.
ölçüde
büyük
bizim
için
çok
"Üzerinde birleşilen nokta, İzzetbegoviç'in düşüncesinin, çeşitli milletlerin, dinlerin, kültürlerin, doğu ile batı'nın birbirine kavuştuğu Yugoslavya'nın zenginliğinden ve 'avantajlarından' yararlanan; yaşadığı coğrafyanın kültürel zenginliğini yansıtan niteliğidir." 8 Bilge Kral’ın 1989 yılının sonlarında birkaç arkadaşı ile birlikte kurduğu SDA (Demokratik Hareket Partisi), başta Müslümanlar olmak üzere cumhuriyetteki tüm etnik unsurları kapsayan bir parti olmuştur. Algı ve anlayışı tüm insanların en az kendisi kadar anlamlı, onurlu bir hayat yaşaması üzerine kurulu olan Bilge Kral kurduğu partinin tutum ve tavırlarını bu şiara uygun oluşturmuştur. Kurulduğu yılın hemen ertesinde SDA girdiği seçimlerde iktidar partisi olmuştur. Dünyanın can çekiştiği anın kurtarıcısı, despot bir iktidara başkaldırabilmiş bir kahraman, başkalarının dertleri ile dertlenen bir muzdarip: Aliya İzzetbegoviç. Bitiş Yerine Bazı devletler tek bir kişi ile tanınır. Tek bir kişi o devletin, dünya görüşü, insan algısı; felsefe, bilim, sanat anlayışını yansıtır. Aliya İzzetbegoviç, A. , Doğu Batı Arasında İslam Bora, T. , Bosna Yeni Dünya Düzeninin Av Sahası, Sy: 66 8
İzzetbegoviç, A. , Doğu Batı Arasında İslam, sy: 46
atıldığı
düşünebilmekte.” sözler Aliya İzzetbegoviç’in
7
6
köşelere
3
Fel-SEFER Dergisi İzzetbegoviç ve Bosna-Hersek bu şekilde bir ikilidir. Aliya İzzetbegoviç 1925 yılında Bosanski Samac ilinde merhaba dediği hayata 19 Ekim 2003 tarihinde veda etmiştir. Ardında bıraktığı eserler ise onun günümüz problematiklerine sunduğu reçeteler, çözümler, cevaplar taşımaktır.
4
KAYNAKÇA: İzzetbegoviç, A.(2011),Doğu Batı Arasında İslam, İnsan Yayınları, İstanbul. İzzetbegoviç, A.(2012),Köle Olmayacağız, Fide Yayınları, İstanbul. İzzetbegoviç, A.(2011),Özgürlüğe Kaçışım, Klasik Yayınları, İstanbul.
Fel-SEFER Dergisi çocuğu olarak 1650 yılında Doğubeyazıt’ta
Kürt Mütefekkir Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)
doğdu. Xanî ilk okumaya aile içinde babası İlyas’tan 9
Orhan BİLİR
hukuk
kuralları
ilim
kaynaklı
bilgilerle okumaya başladı. Bir yönünü okula ,bir yönünü de divana vererek eğitimini yapması sağlanıyor. Okulda bilim, divanda yaşam derslerinde büyüdükçe okuma düzeyi de yükseliyor. Feqilik
derslerinde
dönemde
Arapça
imkanı
öğrenir.
olanlar
O
yüksek
öğrenimlerini feqi okullarında yaparlardı. Xanî için bu imkanlar oluşur. Beyazıt’taki Muradiye medresesine gider. Bir süre sonra Beyazıt ve çevresindeki tüm camileri gezer ve Ahlat ve Bitlis medreselerinde öğrenim görür. Botan ve Mezapotamya da devam Eğer saygın biri veya lider olmak istiyorsanız doğrulardan asla şaşmamalısınız. Duruşunuz İsa, Musa, Sokrat, H Mansur, Bistami, Suhreverdi ve Pir Sultan Abdal duruşu olmalı. Zira adaletsizliğe karşı onurlu duruşta tanrı duruşu vardır. Ehmedê Xanî.
Klasik Kürt Edebiyatının günümüzde en çok tanınan yazar, şair, mütefekkir, Xanî XVI. yüzyılda Hakkari bölgesinden göç edip bir süre Van çevresinde kaldıktan sonra bugün bir
İran medreselerinde uzunca yıllar öğrencilik hayatı yaşadı. Kabe’yi tavaf ettiği Mısıra gittiği yazdığı eserinin içeriğinde açıkça görülmektedir.10 Eğitimi Suriye
ilçesi
olan
Doğubeyazit’e
yerleşen Xan aşiretine mensup bir ailenin Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği
Antik
Mezopotamya
medreselerinde
de
Yunan
ve
tasavvufu
İran (İslam
felsefesini)astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrenmiştir.
Bunun
yanında,
buralarda
Feqiye Teyrana, Ehmedi Ciziri’ye Hipokrat’a, Platon’u, Aristo’yu Farabi’yi, Şahabettin Sühreverdi’yi, 10
9
medreselerinde
felsefesini,
Tarihçe-i Hayat
Ağrı’nın
eder öğrenimine. Bağdat, Şam, Halep ve
Mühyettin
Arabi’yi,
Prof.Dr. Yıldırım K(2011). Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayını, Ağrı.
Ali
5
Fel-SEFER Dergisi Heriri’yi,
Firdevsi’yi,
Ömer
Hayyam’ı,
edebiyat mirası bırakılarak Kürt düşün
Nizami’yi ve bir çok ilim adamlarını öğrendi.
hayatının
Her yerde isim yapmış alimler ile araştırır
sağlamıştır.11
ilmi ve bilimi daha da ilerletmek için onların yanında diplomasını aldıktan sonra Beyazıt’a
I.
II.
Bunların ilki ilim diğeri de misafirperverliği,
felsefesindeki duygunun
Xanî’nin
Cizreli
Ahmet
şiirsel bir dille yazmıştır. III.
Mem u Zin Klasik aşk hikayesidir.
çiçeklenmesinde
rol oynayan şairler, Xanî’den öncede vardı.
Eqîda Îmanê (İnanç Yolu) İslam dininin koşullarını, kurallarını
mertliği ve dindarlığıydı. Söz ve maneviyatı
değildir. Filozof
Nûbare Buçûkan (Çocukların Baharı)
verdiği önemi anlatır.
Toplum içinde iki özelliği ön plana çıkmıştır.
öncesiz
Kanaat Önderi Olarak Xanî
Mella, Ey sırdaşım, arkadaşım!
Feqiye Teyran, Hakkarili Mella Bate, Şemdinanlı
Benim gibi yanmadasın sende
Ali Heriri ve diğerleri
Fakat tek kelam yok dilinde
Ehmedî
Xanî’nin
eserlerine
eşsiz
hazırlamıştır. düşünce
Eğer sen de benim gibi söyleseydin
zemin
ve
Kürt
Söyleseydin sevdanı bende yanmazdım böyle.
edebiyat
dünyası kopuk olsa da, değerli
eserleri
tarihsel
içinde
önemli belirlemenin sonrasız kaldığı tespiti yerinde olacaktır. Dönemine göre çok ileri olan Xanî düşüncesi, ünlü Kürt mirleri ve reisleri
tarafından
hiç
dikkate
alınmıyordu. Alt düzeydeki din adamları ise bu
düşünceleriyle
taşıyıcılık
yapmaya
Xanî yaşadığı dönem ve sonrasında
önemli
ölçüde
Kürt
düşün
hayatına
önemli
bırakmıştır.
izler
Toplumun
belirleyici
unsurları
üzerinde
durarak,
yönlendirici
bir
görev
üstlenmiştir. süreç
günümüze taşıya bilinmiştir. Xanî ile ilgili en
aşiret
katkılar
Eserde Kürt çocuklarının eğitime
Halk içerisinde otorite ve saygınlığı vardı.
Xanî
büyük
Eserleri
eğitim vermeye çalışır.
herkesin üzerinde derin etkiler bırakıyordu.
gelişimine
hafızalarına çalışıyor
Kürt
toplumu içerisinde ve İslam coğrafyasında ismi çokça zikredilen Xanî aynı zaman da pedegog (eğitimci) kimliği ile
‘’ Üçüncü
Öğretmen12’’ olarak anılır. Xanî eserinde ‘’Bilgisizliğinizi-cehaletinizi bilgi ile giderin, bunu
yapmakla
değer
kazanır
yücelirsiniz’’ der. Cehaletin ve bilgisizliğin
alarak
olmalarına
karşın fazla etkili olmadılar. Ama bir
ve
11
www.ehmedexani.org’dan alıntılanmıştır. Hem H. Üçüncü Öğretmen Xanî, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları. İstanbul. 12
6
Fel-SEFER Dergisi ancak ve ancak bilgi ile giderilebileceğini
fazla dilli şiirlere denir. Her bendi dört
insanların bu bilgiyi elde etmesi ile değer
dizeden oluşan beş bendlik aşağıdaki şiirde
kazandığını ifade etmektedir. Hatta bilim
Xanî her bendin ilk dizesini Arapça, ikinci
gözü ile görmeyi, duygu gözü ile sevmeyi
dizesini Farsça, üçüncü dizesini Türkçe,
insan eğitiminde önemli bir yere koymuştur.
dördüncü dizesini de Kürtçe söylemiştir.
Xanî dil konusunda da önemli noktalara
Buna misal olarak şu dörtlüğü verebiliriz:
değinmiştir.
Sürekli
anadil
konusunda
beyitler yazması onun ne kadar dile önerm verdiğinin kanıtıdır. Xanî bundan dolayı
Tale xemmî, zade hemmî, şa’e sirrî fî’l-mela Teşne-i camê wîsal im çûn şehîdê Kerbela
Kürtçe şiir yazarken, bunu neden Kürtçe
Yoksa sen dîvane oldin nîce halın ey dila!
yazdığını, diğer dilleri bilmesine rağmen ve
Yan ji nû ve ‘îşweyek da min hebîba çavxezal
diğer dillerin inci gibi olmasına rağmen
Türkçesi:
Kürtçe yazdığını şöyle ifade eder. Safî şemirand, vexwarî durdî (Saf olanı bırakıp tortu olanı içtim)
Gamım uzadı, derdim arttı, sırrım toplum içinde yayıldı Kerbela Şehidi kadehine susadı
gibi
dudaklarım
vuslat
7
Manendi durrê lîsanê Kurdî ( Tıpkı inci gibi Yoksa divane mi oldun ey gönlüm, seni nasıl bir hâl sardı!
olan Kürt dilini) Yukarıda dile getirilen beyitte Xanî ne kadar giriştiğini
Yoksa o ahu gözlü sevgilim bana yine işveli mi davrandı?13
görmekteyiz. Şekere ve bala benzetilen
Xanî hakkında salnameler hazırlayıp kitap
Arapça ve Farsçayı kullanmayı reddetmiştir.
halin getiren Mehmet Gültekin de ‘’19 Yüzyıl
Kendi dili ile eserler vermeye, gelecek nesile
Kaynaklarında Ehmedê Xanî ‘’ yazısında
bırakacağımız bir mirasın olması gerektiğini
bilim adamı Wolfgang Günter Lerch’ın şu
dile getirmektedir. Xanî’ni yaşadığı coğrafya
sözünü dile getiriyor:
zor
ve
meşakkatli
bir
işe
ve aldığı tahsil sonucunda, Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe bilmektedir. Xanî bu bilmesine rağmen kendi sahip olduğu dile Kürtçenin
gelişimi
açısından
eserlerini
Kürtçe yazmaya gayret etmiştir. Xanî’nin Divânın da geçen ilginç şiirlerinden biri ‘’mulemma’’ örneğidir. Bilindiği gibi edebî bir terim olarak mulemma iki veya daha
‘’ Kürtler, Kürtçe okuyup yazdıkça ve örneğin büyük şairleri Ehmedê Xanî’nin eserlerini okudukları sürece kaybolmazlar.’’ Xanîyi okumak aynı zamanda bugün bütün dillerde
13
baş
gösteren
yabancı
sözcük
Prof.Dr. Yıldırım K. (2011), Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayını, Ağrı. Syf-39.
Fel-SEFER Dergisi istilasına karşı çıkmaktır. Evet bugünün ‘’küresel köy’’ haline gelen dünyada kendi dilinin özünü sağlam kılmak zor. Xanî bunu eserler oluşturarak, genç nesilleri bilinçli bir şekilde eğiterek hal olunacağını belirtiyor.
Benim gibi yanmadasın sende Fakat tek kelam yok dilinde Eğer sen de benim gibi söyleseydin
Mem’in Haykırışı Zin’in Çığlıkları
Söyleseydin sevdanı bende yanmazdım
Kürt edebiyatının en önemli payelerinden birine sahip Mem u Zin dönemin siyasal, kültürel,
Ey sırdaşım, arkadaşım!
dinsel ve felsefi havasını içinde
barındıran eşsiz bir yapıttır. 2656 beyitlik bir
böyle.15 (Kısaltılmıştır.) Derken Mem de kendisinden uzak olan Zin’i bulamayınca Dicle Nehrinin karşısına geçer ve şöyle seslenir Dicleye:
hacme sahiptir. Me u Zin günümüzde bir çok yayınevi
tarafından
bastırılmış
okuyucuları ile buluşmuştur.
ve
Girişinde
Ey benim gözyaşlarım gibi süzülen nehir! Ey aşıklar gibi sabırlı ve suskun su!
Allah’ın ismi ile başlanması gerektiğini şu Bugün taşkın, kararsız ve sükûnetsizsin
beyitler ile dile getirmiştir: Sernameê
name
namê
Ellah
(Kitabın
Yoksa
sende
benim
gibi
aşk
ile
başlangıcında Allah’ın adı anılır)
delimisin16?(Kısaltılmıştır).
Bê namê wî natemam e wellah (Vallahi onun
Birbirlerine kavuşamayan Mem ile Zin bir
adı yoksa kitap eksik kalır.)14
efsane olarak diller düşülmüş, her uğradığı belde de yeni anlam ve mana kazanmıştır.
Mem u Zin’in edebi değeri kadar Kürtler açısından bir öğüt kitabıdır aynı zamanda. Dönemin havasını taşıyan, Kürt dili ile ilgili yaptığı eleştiri ve dönemin beylerine, önde
Ehmedê Xani’nin Nubûhar Bıçûka adlı eserinde verdiği 13 öğüt kayda değer önem taşımaktadır. Bu öğütlerin içerisinde insan, sevgi, eğitimin öneminden bahsetmektedir.
gelen alimlere dizdiği dizeler ile sanatını ifşa
Bir eğitim manifestosu niteliğinde buluna bu
etmiştir. Mem
çıktığı
öğütler, pedgojinin önemini arz etmiştir. Sizi
coğrafyadan çıkıp evrenselliğe ulaşmıştır.
bu öğütler ile baş başa bırakarak günümüz
Birbirine aşık iki genç birbirlerini görememe
eğitimi
hasreti ile yanarken, Zin muma seslenip
dilerim.
ile Zin’nin aşkı
şöyle der; 14
Xanî E. Mem u Zin, (çev. Arif Zerêvan,2004) , Nefel yayınları. Stockholm, syf 23.
15
açısında
değerlendirmelerinizi
Göksu B.(2009), Aşkın Öteki Yüzü, (5.baskı), Carpe Diem yayınları, İstanbul. 16 Göksu B.(2009), Aşkın Öteki Yüzü, (5.baskı), Carpe Diem yayınları, İstanbul.
8
Fel-SEFER Dergisi 1.
Her
külfetin
Öğrendiklerinizi
bir
mükafatı
tekrarlayarak
vardır.
pratiğinizi
geliştirin. Bilgi insan iradesinin ve gelişmesi için gereklidir.
10. Yarışta öne geçmek istiyorsanız ilme yönelin, pratiği kendinize sanat eyleyin. 11. Her kim ki bir ilim tahsil etmişse, farkındaysa o bir devlet sahibi olmuştur.
2. İnsan iradesinin merkezi akıl, duygunun merkezi gönüldür. Bilim gözüyle görün, duygu gözüyle sevin. 3. Öfke ve kavgayı-savaşı değil, barış, sabır ve hoşgörüyü tercih edin. Çünkü bunlar
12- Yaşama ve sevdiklerinize bahar sevgisiyle sarılın, sarılın ki bahar çiçekleri gibi açılsın. 13- Eğitmenleriniz taş yürekli olsa bile, siz daima onlardan isteyin, isteyin ki elde edebilesiniz.
birliği ve beraberliği olgunlaştırır. 4. Amacınıza, ülkünüze doğru yönelin, zaman kaybetmeden yol alın, hedefinizi Kâbe gibi bilin. 5. Bilgisizliğinizi-cehaletinizi bilgiyle giderin, bunu
yapmakla
değer
kazanır
9
ve
yücelirsiniz. 6. Kibir cehaletin eseridir. Duyguların binicisi akıl olmalı, dizgin daima aklın elinde olmalı. 7. Bilime sarılın, zira o size bilinmeyeni bahşeder. KAYNAKÇA:
8. Eğer saygın biri veya lider olmak istiyorsanız şaşmamalısınız.
doğrulardan Duruşunuz
İsa,
asla Musa,
Ehmedê Xanî(1695), Mem u Zin (çev. Arif Zêveran), Nefel yayınları. Yıldırım K.(2011), Ehmedê Xanî’nin Fikir Dünyası, Akyad yayınları, Ağrı.
Sokrat, H Mansur, Bistami, Suhreverdi ve Pir
Çakar M., Işık F., Mehmetoğlu M., Sadıkoğlu E., Önen R.ve Tan S.
Sultan
(2010) Kürt Dili ve Edebiyatı, Tarih Vakfı yayınları, İstanbul.
Abdal
duruşu
olmalı.
Zira
adaletsizliğe karşı onurlu duruşta tanrı
Göksu B(2009), Aşkın Öteki Yüzü, Carpe Diem yayınları, İstanbul.
duruşu vardır.
H. Hem(2002), Üçüncü Öğretmen Xanî, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları, İstanbul.
9. Her ne yaparsanız, ne işlerseniz güzel yapın, cazip ve etkileyici olsun.
Fel-SEFER Dergisi dokunan bu koku, adeta tüm
Bir Diriliş Eri Olarak Sezai Karakoç
mecraları
içine almışken, biz onun düşüncelerine ne
Merve ÇAKIR17
kadar yaklaşabileceğiz bilmiyorum fakat yazıyoruz. Varsın bu yazı da Karakoç' un çevresinde dolanmak olsun, razıyız, razı olunuz. Henüz kalemimizi kıpırdatmaya korkarken Karakoç' un sözüyle irkildik: Kalem, çağın sahibidir. O halde yazmalıyız. Karakoç böyle dedi ve yazdı. Diriliş yayınlarından çıkmış olan 56 eseri ile çağa ışık tutan ayrıca pek çok ilmi, edebi oluşumun önderliğinde olan ya da onları derinden etkileyen bir düşünce adamı ve şairden bahsediyoruz. Şüphesiz, çağın
nabzını
yakalayan
bu
büyük
mütefekkir gelecek yüzyılında fikri inşasını Gelin gülle başlayalım atalara uyarak.
temellendirecek kişi olacaktır, anlaşıldıkça
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine.(*)
ve yorumlandıkça. Ömer Öztürkmen, 1975
Annesinin 'bir Gülan ayında doğdun sen' dediği adam; Sezai Karakoç. Gülan, Mayıs ayının adı ve gül ayı, güllerin açıldığı ay
yılında
Ortadoğu
gazetesinde
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ e yazdığı açık mektupta şöyle bahseder Karakoç’ tan:
anlamına geliyor. Böylece 1933 yılında Ergani' de bir gül açılmış oluyor. Geçmişten
Milletlerin tarihinde ancak beş yüzyılda, bin
aldığı peygamber kokusunu çağa bulaştıran,
yılda bir tesadüf edilen ve bu mesut tesadüfle
sonraki çağlara da bulaştıracak olan bir gül.
o milletlerin kültür ve sosyal hayatlarında
Yine bir gülan ayında, 80. yaşına girmiş olmasının
vesilesiyle çeşitli etkinliklerle
anılan ve fikirleri konuşulan Karakoç' u anlatıyor
olmanın
mutluluğu
ve
beraberinde tedirginliği ile yazıyorum. Çağa
17
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği
büyük değişikliklere sebep olan bir sanat ve fikir adamıdır o. Bizim sanat ve düşünce hayatımızda Mevlana ve Yunus’ tan beri eşine ve benzerine rastlayamadığımız bir şair, bir mütefekkirdir.
10
Fel-SEFER Dergisi Sezai
Karakoç,
kendisi
hakkında
'Gün
adıyla ise 17 Nisan 2007 yılında tekrar
Doğmadan' isimli bir belgesel filmi yapılan,
kurulmuştur
kitaplar yazılan, tezlerin araştırma konusu
etmektedir.
olan,
söyleşiler,
sempozyumlar, etkinlikleri, okuma gerçekleştirilen,
yapılan
Kendimin bir diriliş eri
günleri
olduğuma inanıyorum.
okullara
Bir Diriliş Cephesi
en
Son sayısı 1992 yılında çıkarılmış olan dergi 19 yıl aradan sonra, 2011 yılında
o cephede bir savaş adamı
Diriliş
olduğuma inanıyorum.
olarak
hayatına geri dönmüştür.
düşünce, sanat ve ahlak adamı olarak, bir millete verilebilecek en
sevgimizin
Gazetesi
internet ortamında yayın
ölümünden önce olan bir
armağanlardandır.
yayınlanmış
olan derginin adı Diriliş.
bulunduğuna ve kendimin de
önemlisi de bunların hepsi
büyük
devam
muhtelif
zamanlarda
eserlerini
ve
faaliyetlerine
Geçmişte
anma
ismi verilen, kendisi için müze
ve
Armağanımıza
anladıkça
artacağını
bildiğimizden, başlamak için ilk adımı atalım; atalara uyarak.
Hatta
Sezai
düşüncesinin hatırlatılışı
Karakoç
bunu
Diriliş
yeniden doğuşu ya da
veya
da
zaten
var
olanı
11
güçlendirmek olarak beyan etmiştir. Fakat Diriliş bir gazete, dergi, parti ismi ile sınırlandırılabilecek bir hareket, bir akım
Cephede Bir Er Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum. Bir Diriliş Cephesi bulunduğuna ve kendimin de o cephede bir savaş adamı olduğuma.
Sezai Karakoç denince hiç şüphesiz akla ilk olarak 'Diriliş' kavramı hücum ediyor. Niçin?
değildir. O halde ‘Diriliş’ nedir? Sezai Karakoç pek çok kitabında dirilişin tanımını çok kez yapmış, mahiyetini başlığın gereğine
uygun
olarak
her
seferinde
açıklamıştır. Diriliş, onun düşünüşte aradığı Kitaplarının yayınlandığı yayınevinin adı
yenilik ve tazelenme ihtiyacına karşılık
Diriliş.
olarak doğmuştu. Diriliş onunla mecazi ve
Siyasi alanda harekete geçmek için kurulan partinin adı Yüce Diriliş Partisi. Parti ilk kurulduğunda ismi Diriliş Partisi' dir fakat ard arda iki genel seçime katılamayınca 1997 yılında kapatılmıştır. Yüce Diriliş Partisi
tarihi-sosyolojik,
metafizik
anlamına
erişiyordu. Hatıralar' ında bahsettiği üzere, Basubadelmevt' in karşılığı olarak bulduğu bu
kavram
'ölmeden
anlamına geliyordu.
önce
dirilme'
Fel-SEFER Dergisi Karakoç' un dirilişi uyanış ve yeniden doğuş
getirmek, bugünü sağlıklı değerlendirmek
anlamlarınıda taşır fakat bu kavramlar tek
ve geleceğe katılabildiğince katılmaktır.21
başlarına
dirilişin
anlamını
karşılamaya
yetmez. Uyanış ancak dirilişin muştusudur; Diriliş ise, uyanışla kurtuluş arasındaki ilerleme ve oluşma vetiresidir.18
hiçbir medeniyet ve unsurun asimile edici etkisine girmeden, sönme durumundayken, yeniden bir hamle ve kendini tazeleme işidir. Yeniden doğuşun karşısındaki diriliş ise, bir medeniyetin, başka bir medeniyetin eritici asimile
edilecek
her
şeyden
önce
sağduyunun
dirilişiyle ayağa kalkabilir. Bu sağduyu yalnız akla değil, inanca ve ahlaka da dönük olacaktır. Ancak sağduyusu dirilen insan
Yeniden doğuş, bir medeniyetin, başka
etkisiyle
Diriliş,
bir
duruma
etrafını seçebilir.22 Diriliş
bir
ruhtur.
Toplumları
ayağa
kaldıracak olanda bu Diriliş Ruhu’ dur. Aslolan ruhtur ve düşmanlar ne kadar güçlü olursa olsun bu savaş asla yitirilmeyecektir. Çünkü ruh Tanrı aşkıyla diridir.23
gelmişken, tekrar ayağa kalkıp, kurtuluşa ermesi demektir.19
Karakoç’ un Diriliş Tezi özetle şöyledir:
Diriliş; bozulmuş, sapmış, ezilmiş, boğulmuş ve
bu
hastalıklı
haliyle
tabiatın
ve
zaruretlerin kölesi haline getirilmiş tarihi ve
Ruhun Dirilişi İslam’ın Dirilişi İnsanlığın Dirilişi
metafizik vaziyet alışı yeni bir mayalanmayla sağlıklı bir yapıya dönüştürme girişimidir.20
Tüm bu anlattıklarımız ile Karakoç’ un fikirlerine bir nebze yer vermeye çalıştık
Diriliş eri için geçmiş, gelecek ve an vardır. O hiçbirinden
kopamaz.
Geçmişi
inkar
edemez. Ona büsbütün saplanıp geleceği inkar etmesi de söz konusu değildir. Onun görevi
geçmişten
getirebildiği
kadar
fakat başlarkende belirttiğimiz gibi onun yalnızca Diriliş tezi/hareketi dahi oldukça uzun anlatılacak özelliktedir. Öyleyse anlattıklarımızın geniş, anlatamadıklarımızın dar bir çerçevesi olan Karakoç’ un Diriliş Çağrısı bizleri, kendi sözleriyle, daha aydınlatacaktır.
21 18
Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Hece Yayınları Ankara. Syf-28. 19 Age, sfy-29. 20 Karakoç, S. (1993), Gündönümü, Diriliş Yayınları, İstanbul. Syf-23.
Karakoç S.(2010). Diriliş Neslinin Amentüsü, Diriliş Yayınları, İstanbul. Syf-24. 22 Baş, M. K. (2008), Diriliş Taşları, Lotus Yayınevi, Ankara. Syf-249. 23 Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Hece Yayınları Ankara. Syf-29.
12
Fel-SEFER Dergisi Milletim, uyan! Kendine dön! Aslını unutma! Geçmişini bil. İçinden, gerçek aydınlardan kurulu bir kadro çıkar. Çıkar ki, onlar, hem bugününü, hem yarınını
kurtarsınlar.
Geleceğini,
ancak, bilinçli, idealist bir aydın nesil güven altına alır. Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun bir çok parçasına
el
konulmuş.
Öbür
parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir
tarihe
sahipsin.
Gerçek
bir
medeniyetin, Hakikat Medeniyeti’nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve Dirilt! İnsanlık seni bekliyor.
13 Milletim! Doğu’ya, Batı’ya dur diyecek güç, sensin. Kendini bildiğin gün, kurtulacaksın.
Ve
bütün
insanlığı
kurtaracaksın. Yoksa, insanlık, büyük bir felâkete doğru gidiyor. Sınırsız hırs sahipleri dünyayı yakmaktan geri durmuyorlar. Milletim! Uyan, kendine gel! Yeni bir sayfa aç. Yeni bir çağ aç. Geçmişte birkaç
kez
açabilirsin.
çağ Yine
açmıştın.
Yine
açabilirsin.
Yine
KAYNAKÇA: Baş, M. K. (2008), Diriliş Taşları, Ankara, Lotus Yayınevi. Bilge, M. (2004), Medeniyet ve Diriliş, Ankara, Hece Yayınları.
açabilirsin.
Karakoç, S. (2010), Diriliş Neslinin Amentüsü, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (2010), Yitik Cennet, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (1993), Gündönümü, İstanbul, Diriliş Yayınları. Karakoç, S. (2011), İnsanlığın Dirilişi, İstanbul, Diriliş Yayınları.
Fel-SEFER Dergisi Bir
İman
Ve
İsyan
Heykeli
Olarak: Mehmet Akif Ersoy Engin ERDEMİR24
vasfıyla bakmaktan öte, öncelikle millî ve dinî, bununla birlikte de insana dair İslamî anlamda evrensel fikirler üretebilmiş bir mütefekkir olarak bakmak gerekir. İnsana bakışı Şeyh Galib’in, Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
dizelerinde
anlatıldığı
şekliyledir.
Şeyh
Galib’in sözü bu iken Akif’in dili şu dizeleri söyler; Senin mâhiyyetin hatta meleklerden de ulvîdir: Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir.26
Bu iki söylemden çıkarılacak öncelikli netice, ontolojik nazar ile insanın âlemin özünü kendinde ihtiva ettiği, varlık âleminde kıymetinin Vakar dolu bir alın, hayâ dolu bir çehre; Şiddet dolu bir bakış, iman dolu bir sine.25
İnsan, Savaş, Cephe! Bir savaşın ortasında, memleket davasında, ümmetin kurtuluşunda; bir hareket adamı ve iman timsali... Sanatı ile münzevi yaşantısının, realist çizgiyle birleştiği; ancak bu çizgiden ötede de bir idealist olan, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy. İdealist bir tavra sahip kıymetli şaire, bir milletin kurtuluşunda önemli rol oynamış, savaşın silahlı cephesinde değil de kelimelerin anlam ürettiği ruh cephesinde görev alıp halkın dirayetini ve dirliğini artırmış bir şair olmak
pek
yüksek
olduğu
hatırlatmasıdır. Bu hatırlatma ile birlikte Akif Safahat’ın daha birinci kitabından itibaren bir insan ideasına nasıl ehemmiyet verdiğini beyanda bulunur. Bunun dışında Akif, nasıl bir geleneğe ait olduğunu, bu geleneği kendi özünde nasıl bütünlük ve birliktelik içinde özümseyebildiğini, böyle bir zeminde de
özgün
bir
fikriyatın
nasıl
temellenebileceğini gösterir. Akif, gelenekle bağlarını koparmadan özgün bir fikriyat oluşturmuş, sağlam bir söz dizisi, mütevazı bir yaşam ehli olmuştur. İman, İrade, Dil! Mehmet Akif, ahlak, sanat ve hakikat ehli olarak zamanının zulmüne boyun eğmemiş,
24 25
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği Nurettin Topçu, Mehmet Âkif, s.23
26
Mehmet Akif Ersoy, Safahat , s. 102
14
Fel-SEFER Dergisi hakikat
ne
ise
onu
söylemekten
son kertede bu saflarda yer etmiş isimlerin
vazgeçmemiş bir âlimdir aynı zamanda.
dahi onun gayret, istek ve iradesine
Zulmün karşısındaki tavrını dizelerinden
hayranlığı aşikardır. Bu isimlerden biri Halide
öğreniyoruz;
Edip Hanım bile ‘Böyle inanmış olmak çok
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem, Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem.
zor.’ diyordu.29
Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum. Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
nihayette
Bu inanmış adamın iradî bütün girişimlerinin başarıya
ulaşmış
olmasının,
inancının ve yaşadığı dönem hasebiyle Adam aldırma da git, diyemem aldırırım 27
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
maruz
kaldığı
yaşantıların
yanı
sıra
eğitiminden bakiye kazanımların da etkisi çok büyüktür. Özellikle
Mehmet Akif dizelerinde zalim karşısında alınması gereken konumu, tarih hakkındaki şuuru, esaret karşısındaki
isyanı
dil ‘Hattab’ın oğlu Ömer’in yirminci
iman ve isyan heykelidir.’
riya karşısında şiddet taşıran bir iman ve isyan heykelidir.’28 diyor Nurettin Topçu, Akif için. Eğer bu iman ve isyanı olmasa idi, ümmetinin
kurtuluşa
erebileceği fikrini asla geliştiremeyecekti. Asla
Kastamonu
Nasrullah
sağlanamayacaktı. O zaman siz düşünün ahvalimizi. Tabi ki Milli Mücadele’nin ruh cephesindeki tek neferi Akif değildi ancak; 28
A.g.e., s. 414 Nurettin Topçu, Mehmet Akif, s. 18-19
ve
Fransızca
olan ilgisi, onun söze anlam yükleme ve anlamı muhataba iletme hususlarında zaten var olan kabiliyetine yeni ufuklar açmıştır. Akif sözün, kelamın en geniş anlamıyla dilin, anlamı örten refleksinden, son derece itinalı bir biçimde sıyrılarak ondan en muhkem halde yararlanmayı becerebilmiştir.
Camii’ne
uğramayacak, Anadolu’nun birlik iradesi
27
kaynak
dillerine hâkimiyeti, bu dillere ait edebiyata
mizaçlı, sert yürüyüşlü, zulme tahammülsüz,
ve
da
teşkil etmiştir. Arapça, Farsça
asırda yaşayan müridi, onun gibi haşin
memleketi
olmasına
‘Hattab’ın yirminci
yanında,
sözün üstadı bir vaiz
anlayışını gözler önüne
Ömer’in
edindiği
olmasının
zulme tahammülsüz, riya karşısında şiddet taşıran bir
oğlu
ilimler
eğitim, onun ulu bir şair
haşin mizaçlı, sert yürüyüşlü,
umarlı bir adalet ve iman
sermektedir.
İslami
sahasında
asırda yaşayan müridi, onun gibi
ve
ve
İmanı sağlam, iradesi sağlam, dili sağlam
bir
şair/mütefekkir...
Sahip
olduğunuz cevher bu denli kuvvetliyse ve kaybettiğinizi
veya
düşünüyorsanız; 29
Akif’ten Asım’a, s.102
kaybedeceğinizi
yanılıyorsunuz!,
asla
15
Fel-SEFER Dergisi kaybettiğiniz bir şey yok demektir. İşte o
Mevlana ve Hallac-ı Mansur’da olduğu
zaman, ‘kazandım’ diyen düşünsün!
üzere, bir ayağı bu toprakları gezinirken, bir
Derviş, Tevekkül, Beka!
ayağı da tüm dünyaya varmıştır. İslam
Mehmet Akif, sahip olduğu bu kuvveti ve
ülkelerinin içinde bulunduğu hali tenkide
idraki yalnızca Anadolu adına kullanma
tabii tutan Akif, Safahat’ının ikinci kitabı
güdümüne girmediğini, sesini ve sözünü
olan Süleymaniye Kürsüsünde kitabında,
tüm İslam âlemine, son kertede insanlık
tenkidini öncelikle İslam âlemini, sonra da
âlemine duyurmaya çalıştığını söylemiştik.
Rusya, Hindistan ve Japonya gibi ülkeleri
Anadolu seferlerine devam ederken, aynı
gezip en son İstanbul’a gelen bir nazar ve
zamanda
Necid
bir dil üzerinden yapmaktadır. Bu kısımda
gibi
özellikle Japonya misali, nasihatin nerdeyse
mekânlara gitmiş, oradaki izlenimleri ve
en sarih biçimini ifade eder. Akif Japonlar
şiirlerinin yönü itibariyle, nazarının ne denli
için aynen şunları söylüyor;
genişlediğini ya da artık bu nazardan
Siz gidin, safvet-i İslamı Japonlarda görün! O küçük boylu, büyük milletin efrâdı bugün, Müslümanlıktaki erkânı siyânette ferîd, Müslüman demek için eksiği ancak tevhîd.31 Akif’in mısralarda dikkati çektiği
Çölleri’nden
Şam’dan Medine’ye
Halep’e, ve
Berlin
baktıklarını ne denli geniş aktardığını da anlayabiliyoruz. Akif özellikle Berlin’de yaşadığı bir vakıa üzere, kendini kurtuluş mücadelesine daha fazla vermiş, fikriyatının çerçevesi tam anlamıyla
oturmuştur.
Vakıa
şöyledir;
‘Binada birdenbire çanlar çalıyor, kıyametler kopuyor, ‘Ne oldu?’ diyor. Aşağı iniyor diyorlar ki ‘Kudüs Hıristiyanlara geçti.’ ‘İyi ama bizle birlikte harp ediyorsunuz, onlar İngiliz.’ diyor, ‘Hıristiyanlığa geçti ya yeter.’ diye karşılık veriyorlar. Bu vakıa Akif’e bir anlamda uyarı gibi gelmiş, tabiri caizse bir yumruk tesirinde bulunmuştur.’ 30 Akif artık, Batı hakkında daha sarih bir görüşe sahip olmuştur. Akif’in seyahatleri, yalnız fiiliyatta değil, fikriyatta da mevcut olmuştur. Aynen 30
A.g.e, s. 102
anlam, Japonların kişiliklerinden, millî ve kültürel yapılarından ziyade, günün (bittabi bugünün) İslam toplumlarında yaşanan İslamiyet’in
aslında
gerçek
anlamda
İslamiyet olmadığıdır. İslam olmak için öncelikli koşul Kelime-i Tevhid’den geçiyor. Ancak Tevhid’in manasını bulması ise bunun bir adım sonrasında aynen Japonların gayretlerindeki gibi istikrarlı bir gayrette gizleniyor. talihlerini
Akif,
atalete
diğerlerinin
teslim
olarak
belirlemesine
müsaade vermiş İslam âlemini tenkid ediyor, Tevhid’in
ardından
gelmesi
gerekeni
öğütlüyor. Mehmet Akif, öğüdün bir kısmını bu kitapta verirken, geri kalan kısmı da 31
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s.197
16
Fel-SEFER Dergisi elbette
diğer
kitaplarındaki
şiirlerde
seslenirken, Safahat’ının içinde yer alan
tamamlıyor. ‘Vaiz Kürsüde’ adlı şiirinde,
‘Çanakkale Şehitlerine’
birden fazla olmak üzere tekrarladığı dizeler
eserleri dışında, bütün dizelerini taçlandırıcı,
şunlardır;
onurlandırıcı ve tamamlayıcı olan ‘İstiklal
Bekâ’yı hak tanıyan, sa’yi bir vazîfe bilir; Çalış çalış ki, bekâ sa’y olursa hak edilir.32
Marşı’nı yazmıştır. Bu iki şiir belki de diğer
‘Azimden Sonra Tevekkül’ adlı şiirinde ise şu
sahiptir. Çanakkale Şehitlerine adlı eseri,
dizeleri dikkat çekicidir;
Safahat’ın
Madem ki didinmez, edemez, uğraşamazsın; İksîr-i bekâ içsen emin ol, yaşamazsın.
anlatılmaktadır. Bu şiirin önemi, bizim
Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz; Davranmayacak kimse bu meydana atılmaz.33
üzerine yazılmış en güzel şiirdir. Bir de Akif
dizelerinden
veriyordu. Baki olanı hak belleyenin azimle
mesabeden
Bekayı,
ancak
ilerleyişini
bu
sürdüren
kazanacaktır. Kazancın edinimi ise bir tevekkülün ardılı olarak mümkündür. Akif aynı
zamanda,
anlayışının,
bu
İslam
anlaşılarak,
şiirinde
tevekkül
toplumlarında
kaderciliğe
fazla
kitabı
ehemmiyete
olan
bakıldığında
Asım’da
Çanakkale
cihetinden bakıldığında olağandışı bir durum
sonra çözüm yolunu, kurtuluş reçetesini de
şarttır.
altıncı
zaviyemizden
Mehmet Akif, İslam âlemini tenkidinden
çalışması
daha
adlı şiirini ve bu
yanlış
mahkûm
olunduğunu ima ediyor ve bu kaderciliğin de ataleti getirdiği ve beslediği tespitinde bulunuyor. Bu halden kurtulmak için önce kadercilikten vazgeçip, sa’yi bir vazife
çıkıyor ortaya. Şöyle ki, askerin dirayeti ve kuvveti adına edebi eserler ortaya koymaları için
birçok
Çanakkale
edebiyatçının muharebeleri
götürüldüğü alanına
Akif
götürülmüyor. Buna rağmen Çanakkale muharebeleri üzerine anlamı sözünde sabit, savaşın
tabiatını
en
iyi
anlatan
şiiri
yazmıştır34. Cepheyi görmeden cepheye, askeri
görmeden
askere,
düşmanı
görmeden düşmana yazılmış bir şiir! Ölü indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vadilere, sağanak sağanak35
bilmemiz gerekir. İstiklal Marşı’nın yazımı ve ortaya çıkışı da Çanakkale, İstiklal, Asım!
yine olağandışı olaylar silsilesine sahne
Mehmet Akif Ersoy, Milli Mücadele yıllarında milletine 32 33
ve
A.g.e., s. 264-314 A.g.e., s. 480-481
İslam
âlemine
böylesine
olmaktadır. Marş için açılan yarışmada 724 şairin arasında Akif’in şiirine denk bir eser 34 35
Akif’ten Asım’a, s. 63 Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s. 443
17
Fel-SEFER Dergisi bile çıkmamıştır. Bu durum onun edebi
Batı’nın ilmine talip olmak hususunda ısrarlı
olgunluğunun hangi tekâmül evresinde
davranan Akif, Asım’a İslam’ın edebinden,
olduğunu açıkça göstermektedir. Akif bu
Batı’nın almakta geç kaldığımız 300 yıllık
şiiri,
ilminden
ızdıraplar
içinde,
gecelerde
vazgeçmemesi,
edindiği
ilmî
gündüzlerde, uykularda rüyalarda, sokakta,
tecrübeyi de memleketine kazandırması
evde ve duvarlarda yazmıştır. Böylece edebi
hususunda yol gösterir. Bu anlayış, Akif’in
olduğu kadar ahlaki yönünün de bu
geçmişi tenkidinin haklılığını bir kez daha
hikâyede tamamlayıcı bir rolü vardır. Bunca
ortaya koymasıyla birlikte, sahih anlamda
ızdırabın ardından zuhur eden şiirden
inkılâpçı,
kazanılacak
göstermektedir. Akif;
hiçbir
maddi
geliri
kabul
etmemiştir şair. ‘Devletten para alınmaz.’ şeklinde kendini açığa veren tamamlayıcı noktada Akif, hem etik hem de estetik zirveyi bir şair ve bir ahlak adamı olarak tam
yenilikçi
tarafını
da
bizlere
Medresen var mı senin? Bence o çoktan yürüdü. Hadi göster bakayım şimdi de İbnü’r-Rüşd’ü? İbn-i Sina niye yok? Nerde Gazali görelim? Hani Seyyid gibi, Razi gibi üç beş alim?36
manasıyla gerçekleştirme imkânını elde
diyerek
etmiştir. Şiirini de kahraman Türk ordusuna
bozulmasının
armağan etmiştir.
özeleştiride bulunuyor. Yedi
Akif’in millet ve ümmet adına dile getirdiği,
eserlerin artık, bu dinin ve mensuplarının
vaaz ettiği, öğütlediği bütün bu söylemler
ihtiyacına kafi gelmediğini, bir başka ilme de
dışında ve ardılında, bu kadar elem içinde,
talip olmamız gerektiğini söylüyor. Bu ilme
idealizminin başkarakteri olan Asım ortaya
sahip olmadan evvel de atılması gereken ilk
çıkmıştır. Asım, Akif’in düşlediği, idealize
adımı betimliyor;
ettiği,
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.37
umduğu
ve
beklediği
gençtir.
Muhtelif yorumlara göre Asım, Akif’in kendi
medreseli
eğitim
etkisiyle,
sisteminin
müthiş yüz
bir yıllık
Burada
İlk adımdan sonrasını da Asım’a, Avrupa’ya
aslolarak değinmek istediğim konu bu
gitmesi ve vakit kaybetmeden milletin ikbali
durumun
için
gençliğinin
tasviridir
dışında,
aslında.
Akif’in
umduğu
ve
geri
dönmesinin
zaruri
olduğunu
beklediği gençlere, nasihatini nasıl bir
vurgulayarak söylüyor;
çerçevede sunduğunu aktarma gayretidir.
Gezmeyin ortada, oğlum sokulun bir sapaya, Varsa imkanı, yarın avdet edin Avrupa’ya.
Asım, Akif için bedenî, ilmî, edebî, ahlakî vs.
Garb’ın emriyle yatıp kalkmaya artık mahkûm; Çünkü hâkim yaşatan şevket-i fenden mahrum.
yönlerden yüksek seviyede bulunan bir gençtir. Anlatım seyri içinde, Asım’a özellikle
36 37
A.g.e., s.434 A.g.e., s. 434
18
Fel-SEFER Dergisi Biz, evet, hasmımızın kudret-i irfânından Binasibiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran.38
olarak
Batı’ya mahkûmiyetin, ilmin kontrolünün
Kelam, Aşk, Af!
da
ekliyor,
ancak
gayret
ile
yetişilebilir bu kudrete!
onlarda olduğu müddetçe süreceğini iddia ediyor Mehmet Akif Asım’a. Ne de olsa bilgiyi üreten ve elinde bulundurandır, hükmü veren, kararı sabitleyen. Batı’dan alınacak ilmin iktibasındaki tesirin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi için Avrupa’da kalmak değil geri dönmek lazımdır. Asım geri dönecektir.
Nasihat
yerini
bulduğu,
muhataba nüfuz edebildiği ölçüde etkili olabiliyor. Asım’a son bir öğüt de Akif’in yüksek öngörüsünde karşılıyor bizi. Akif, Batı’nın, hangi ilimler üzerinde çalıştığının bilgisine ve bu çalışmaların da sonuçları üzere öngörüsüne sahiptir. Şimdi Akif’in dilinden Batı’nın çalışma sahasını dinleyiniz;
Modern dönem epik şiirimizin ilk kahramanı, iman ve ahlak timsali, İslam neferi, millet düşkünü, hürriyete arzulu, mütevazı bir kanaat önderi, camideki şair... Mehmet Akif Ersoy. Gelenek bilinci ve bilgisine sahip, dile hâkim,
müthiş
bir
öngörü
ve
hitap
kabiliyeti... Şair Mehmet Akif Ersoy’dan bahsettik, hak bildiği yolda yalnız yürümeye muktedir olabilmiş bir mütefekkirden. Bir milletin kaderini tayin ettiği bir dönemde bu tarihe
sözcülük
anlattıklarından
etmiş
dem
bir
vurduk.
vaizin Yaşadığı
dönemde ve bir müddet sonrasına kadar da Milli Mücadele’ye verdiği destek, sağladığı katkı unutulmuş, adeta ötelenmiş; bütün
Yarının ilmi nedir, halbuki? Gayet müthiş: Maddenin kudre-i zerriyesi uğraştığı iş. Onu bir buldu mu artık bu zemin; başka zemin Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min; Öyle milyonla değil namütenahi kudret! İbret al kendi sözünden, aman, oğlum, gayret!39
bunların
ardında
anlaşılamamış
bir
bir
sebep dava
olarak adamının
nasihatlerini dinledik. Bir ideali parlattık birlikte.
Yahya
Akengin’in
bir
şiirinde
söylediği gibi seferdeki ‘Asım’ın nesli’ Evet,
Akif,
Batı’nın
üzerinde
uğraşa
olmaya niyetlendik.
koyulduğu iş olarak atomla ilgili çalışmaları göstermektedir. Maddenin kudre-i zerriyesi ile kastettiği şey budur. Bu bilgi ile birlikte Asım’a ve bize; bir damlalık veriden aklımızın tahayyül edemeyeceği bir kudrete sahip olacakları öngörüsünde bulunuyor. Son
Hakkı
henüz
kahramanının
teslim
edilmiş
ızdırapları
ve
bu
halk
gurbetliği
yazımıza özellikle konu olmamıştır. Bu yazıda derdi bir olup, bu derdi bin eden bir kanaat önderiyle hemhal olduk. Mehmet Akif, bize bir o kadar uzak, bir o kadar da
38 39
A.g.e., s. 460-461 A.g.e., s. 463
yakın bir zamandan sesleniyor. Kastamonu
19
Fel-SEFER Dergisi Nasrullah Camii’nden gelen sese kulak verebildiğimiz
ölçüde,
olabildiğimiz
müddetçe
nasihate
talip
biz
ruh
cephesindeki savaşımızı da kazanacağız demektir. Eğer tekrar muzaffer bir millet ve ümmet olmak istiyorsak, Akif’in bize özelde Asım,
genelde
Safahat
kanalıyla
bildirdiklerine kulak vermeli, bir kanaat önderi olarak Akif’te, müthiş bir iman, sağlam bir irade, ilmî, sosyal ve siyasî alanlarda inkılâpçı bir tavır, isyanını haykıran, zaman ve mekân müsait olmadığında asumana
sığınan
ve
feryadını
buraya
anlatan, ahlak timsali bir şahsiyet örgüsünün mevcut olduğunu görebilmeliyiz. Elinden kalemin düşmediği, dilinden kelamın
20
eksik olmadığı, meramın sözlü takdimcisini anlatmaya çalıştım. Bu dil, Mehmet Akif üstat karşısında lâl hâli mesabesindedir. Hatamız varsa aşk ola! Son sözler yine Akif’ten. İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy’u yazdım, acizim üstat affola! ; Aczimin giryesidir bence bütün asarım! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım! Oku, şayet sana hisli bir yürek lazımsa; Oku, zira onu yazdım, iki söz yazdımsa.40
KAYNAKÇA:
Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, Akçağ Yayınları, Ankara, 2008 Topçu, Nurettin, Mehmet Âkif, Hareket Yayınları, İstanbul, Mart 1970 Yıldırım, Tahsin ve Özdemir, Şaban, Fikirler ve Hatıralar Etrafında Mehmed Âkif’i Anlamak, Yağmur Yayınevi, İstanbul, Mart 2008 Çevik, Sezgin (Editör), Akif’ten Asım’a, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007
40
A.g.e., s. 39
Fel-SEFER Dergisi biri de Erol GÜNGÖR’DÜR. Kendisi Türk
Yoldaki Aydın: Erol Güngör
milleti ve İslam adına birçok değerli Merve Esra SAĞLAM41
çalışmalarda bulunmuştur. Hayatı süresince topluma daima katkıda bulunan aydınımızı bizde “Yoldaki Aydın” olarak anlatmak istiyoruz. Erol Güngör’ün Hayatı Erol Güngör, 1938 yılında, memleketi olan Kırşehir’de
dünyaya
merhaba
demiştir.
Çocukluk döneminde ailesi ve çevresinden çok büyük destek alan aydınımız, ilkokul döneminde
Osmanlıca
öğrenmiştir.
Üniversiteye başlamadan önce yerli ve yabancı
klasikleri
bitirmiştir.
Gençlik
döneminde ilme karşı meraklı tavırlarıyla gelecek Geçmişten bu zamana kadar toplumu
vaad
eden
bir kişi
olacağını
çevresine göstermiştir.42
aydınlatan, olduğu konumdan her zaman bir adım daha ileriye götürmek için çabalayan
Güngör, 1956 yılında İstanbul Üniversitesi
kanaat önderlerimiz olmuştur. Önderler
Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırmıştır.
kendi yaşamlarını toplumun yaşamı ile
Ancak
birleştirerek onların sorunlarını kendilerine
tanışarak onun yönlendirmesi ile Hukuk
dert edinmişlerdir. Toplumun karşılaştığı
Fakültesi’nden ayrılarak İstanbul Edebiyat
veya
Fakültesi’ne başlamıştır. Fakülteden mezun
ileride
üzerinden
oluşabilecek
düşünce
problemler
üretme
gayesini
olması
burada
ile
bölümüne
gütmüşlerdir.
Mümtaz
TURHAN
ile
birlikte
“tecrübî
psikoloji”
asistan
olarak
girmiştir.
Sonrasında Türkiye’de yeni gelişmekte olan Türk tarihine baktığımızda birçok kanaat önderi görüyoruz. Her dönemde toplumu refaha
kavuşturmak
için,
“sosyal psikoloji” ye yönelerek buradan profesör unvanını almıştır.43
düşünce
üretmekten çekinmeyen cesur önderlerle karşılaşıyoruz. Bu değerli önderlerimizden 41
Ankara Üniversitesi, Yaygın Dünya Dinleri
42
Gökhan GÜLER, “Erol GÜNGÖR Hayatı, Eserleri ve Düşünceleri”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi Makale No1 www.turkakademisi.org.tr, s.2. 43 Age, s.2.
21
Fel-SEFER Dergisi Aydınımız, yurt içinde ve yurt dışında birçok
olabileceğini savunmaktadır. Geçmişinin bu
araştırma ve çalışmalarda bulunmuştur.
kadar
Gazete
makaleleri
sağlamlığının da göstergesidir. Türk milleti,
yayınlanmıştır. Toplumun günlük sorunları
kültüründen aldığı güç ile dünya üzerinde
üzerine yazılar yazmıştır. Çalışma hayatına
hâkimiyet sağlamıştır. Türk milleti tarihte hiç
Selçuk Üniversitesi rektörlüğü ile devam
esir altında kalmadığı gibi birçok ülkeyi de
ederken 1983 yılında geçirdiği kalp krizi
kendi egemenliği altına almayı başarmıştır.
sonucunda vefat etmiştir.44
O halde yüzlerce yıl birçok millet üzerinde
ve
dergilerde
Güngör’e
göre;
göre
etkisinin
bir
milletin
ve
ayakta
durabilmesi
kültür; toplumun kendi problemlerini
onun
gücü tartışılmazdı.46
I)Türk Kültürü Hakkındaki Düşünceleri Güngör’e
olması
hâkimiyet kurmuş olan Türk kültürünün
Erol Güngör’ün Düşünceleri
Erol
eski
için
kültürüne ihtiyacı vardır.
kendi
Erol Güngör’ün İslam tanımı;
Millet, kültüründen almış
içinde
değerlendirerek
insanı madden ve manenen her
olduğu güç ile zorluklar
bunun
üzerinde
türlü kavramaya çalışan ve onu
karşısında
çözümler üreten ve bunu
tek bir şeymiş gibi gören
yıllar içinde standart hale
sistemdir.
etmeyi
başarır.
Türk
kültürünün birçok yere
getirmiş olan kurallardır.
yayılması
Yani
geliştirmeyi
toplumun
mücadele
kendi
ve
kendini başarmış
sorunlarını kendi yöntemleri ile çözüm
olması başka hiçbir kültürde yoktur. Bu
bulmasıdır. Toplum içerisinde olan maddi ve
yayılma ve gelişmesinden aldığı güç ile Türk
manevi diyebileceğimiz her şey kültürdür.
milleti batı karşısında bu kadar güçlü
Her toplumun kendi öz benliğine uygun bir
durmayı başarabilmiştir. Başka milletlerin
kültürü
yapamadığını Türk milleti güçlü kültürü ile
vardır.
Kültür
ile
toplumlar
birbirinden ayrılma özelliğini gösterirler.
45
başarmıştır.47
Aydınımız Türk kültürünü dünyada önemli
Aydınımız
Türk
kültürünün
en
iyi
yeri olan ve çok eskilere dayanan sağlam bir
temsilcisini Osmanlı İmparatorluğu olarak
kültür olduğunu söylemektedir. Türk kültürü
görmektedir. Osmanlı’ya kadar olan kurulan
kadar eski bir tarihi olan birkaç devlet
devletlerin hepsi Osmanlı’nın kurulmasına
44
46
45
Age, s.2. Erol GÜNGÖR, Türk Kültürü ve Medeniyetçilik, s.75.
47
Age, s.76. Age, s.77.
22
Fel-SEFER Dergisi hazırlık aşamasıdır. Osmanlı padişahları Türk
birlikte
kültürünü
yaşanmaya başlamıştır.50
en
iyi
yansıtmış
olanlardır.
Padişahlar, milletin inandıkları olan en önemli şeyi, yani kültürü korumak ile yükümlüydüler.48 Anlaşıldığı üzere Güngör, Osmanlı’yı kesinlikle Türk toplumu olarak kabul etmektedir. Aynı zamanda Güngör, Türk
toplumunu,
İslamiyet’ten
ayrı
düşünmezdi.
ve manenen her türlü kavramaya çalışan ve onu tek bir şeymiş gibi gören sistemdir. Devletin içindeki bireyler arasında bağ oluşturan ve insanlar arasında beraberlik oluşturandır, İslam.49
şema olduğunu söyleyen Güngör, bu şemayı şöyle açıklamaktadır. İlk olarak peygamber ve dört halife zamanında gelişme ve yayılma yaşanmıştır.
Sonrasında
gelen
Emevi ve Abbasi dönemleri ile birlikte dünyevi işlerin daha çok arttığı görülmüştür. Ancak bu sırada oluşan ilim ve sanatta olan dünyanın bildiği
bir
medeniyet kurulmuştur. Haçlı ve Moğol istilası ile düşüşe geçen İslam devleti, hâkimiyeti
ile
bu
durumdan
kurtulmuştur. Osmanlı’nın dağılması ile
yerler olduğu gibi bu olayların sebeplerinin araştırılması gerektiğini söylüyor. Olayların sebeplerine
“İslam’dan
göre, eğer Müslümanlar İslam’ın kurallarına
onlar birlik olmadılar. Adalet emrine karşılık kardeşlerine zulüm yaptılar. İlim tahsil etmesi öğütlenirken cahil kalmayı tercih ettiler. İsrafın haram olduğu bilindiği halde gösterişe yöneldiler.51
Age, s78. Erol GÜNGÖR, İslamın Bugünkü Meseleleri, s.51.
İslam
dünyasının
gerileme
döneminden
kurtulması
için
ihtiyacımız
olduğunu
söylemektedir.
Aydınlarımız
bize
ait
zihin
aydınlara
yapısı
oluşturulmalıdır.52 Aydınlarımız ile birlikte İslam’ı geri kalmışlıktan kurtarmak için onu tekrar günlük hayata dahil etmemiz gerekir. İslam’ın hem modern hayata uygun hem de kendi özüne uygun olan bir hukuk sistemi oluşturması gerekir. İslam dünyası bunları yapması ile birlikte kendini geri kalmışlıktan kurtarabilecektir.53 III) Modernleşme ve Batılılaşma ile ilgili Düşünceleri Age, s.30. Age, s.30. 52 Age, s.170. 53 Age, s.79. 51
49
bakıldığında
ayrılma” diye bir şey çıkıyor. Aydınımıza
50
4848
dönemi
Güngör bu şemayı çizerken hak verdiği
Güngör
İslam hakkında insanların akıllarında bir
Türklerin
çöküş
İslam, birlik ve beraberliği emrettiği halde
Erol Güngör’ün İslam tanımı; insanı madden
ilerleme ile tüm
için
uymuş olsalardı kötü sonuçlar olmazdı.
II) İslam Üzerine Düşünceleri
dönemi
İslamiyet
23
Fel-SEFER Dergisi Erol
Güngör’e
göre
modernleşme
ve
batılılaşma arasında fark vardır. İkisi aynı şeyi anlatmamaktadır. Modernleşme olması gereken bir şey iken batılılaşma kabul edilemezdir. Ona göre modernleşme demek zamanın şartlarına göre gelişmeleri takip etmektir. Ancak batılılaşma ise Avrupa’ya benzemektir.54 Aydınımız Tanzimat
batılı olmaya çalışmak ülkenin kalkınmasına yarar sağlayamaz.56 Aynı zamanda Tanzimatçıların haklılığını da belirten
Güngör,
fermanı
ile
hareketlerini başlatmaktadır.
Tanzimatçılar ülkesini kurtarmak adına,
döneminde
modernleşme kaçınılmaz bir kurtuluştu. Devletin kalkınması için yenileşmeye ihtiyaç vardı. Tanzimatçıların milli kültürü yok sayarak
modernleşme
onların
onu
tahrif
etme
gayesi
gütmediklerini söylemektedir.57 Değerlendirme
batının ilim ve fende ilerleyişini kendine
Yoldaki Aydın: Erol Güngör, yolda olma
örnek almıştır. Onlar kendi kültür ve
eylemine ilk
medeniyetlerini silmeden sadece onları
başlamıştır.
korumak, ülkeyi kalkındırmak için batıdaki
kadar da sürmüştür. Kendi bilgi birikimi
gelişmeleri
arttıkça toplumuna faydalı olmak için
benimsemişlerdir.
Tanzimatçıların
bu
Güngör,
şekilde
beraat
edebileceklerini söylemektedir.55
önerilerde
batılılaşmayı
savunan
cumhuriyetçilerin iktisadi gelişmeleri geri planda tutarak sadece kültürel olarak batıya benzemeye Tanzimatçılar
çalıştıklarını gibi
söyler.
kendi
kendini
geliştirerek
Bu geliştirme onun vefatına
bulunmuş,
kitaplar
yazmış,
çevirilerde bulunmuştur. Düşünürümüz hem kendi
Güngör,
önce
Onlar
kültür
ve
gelişimini
hem
de
toplumun
ilerlemesine daima katkıda bulunmak için çabalamıştır. Ve Güngör’ün,
hayatına
baktığımız zaman yolda olmaktan bir an bile vazgeçmediğini görüyoruz.
medeniyetlerini koruma amacı gütmeyerek
Aydınımız, kendi içinde yaşadığı dönemde ki
sadece batılı gibi gözükmeyi seçmişlerdir.
sorunlara
Aydınımıza göre modernleşmeyi savunarak
güncelliğini
ülke kalkınabilir fakat cumhuriyetçiler gibi
Toplumun dinine ve kültürüne sahip çıktığı zaman
getirdiği
önerilerin
koruduğunu
ilerleme
hala
görmekteyiz.
kaydedeceğini
bizlere
göstermektedir. İlerlemenin sadece batı toplumuna şeklen benzemek olmadığını 54
Erol Güngör, Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik, s.22. 55 Age, s.21.
56 57
Age, s.22-23. Age, s.21.
24
Fel-SEFER Dergisi bizlere vurgulamaktadır. Devrin getirdiği yenilikleri kültürümüz ile ters düşmeden İslam dinine de uygun bir şekilde almamız gerektiğini belirtmektedir. Güngör’ün Türk toplumuna ve İslam dinine verdiği
önem
açıkça gözükmektedir. O,
toplumun bunların ikisinden de kopmaması gerektiğini düşünür. Toplumun geçmişte ki gücünü tekrar elde etmesi için hem kültürüne hem de dinine sahip çıkması gerekir. Geçmiş bize yol gösterir. Bizler geçmişte yaptıklarımızı unutmadan çağın da gerisinde
kalmadan
ilerlemeliyiz.
Geleceğimizi, geçmişin izlerinden ilham alarak şekillendirmeliyiz.
25
KAYNAKÇA: GÜNGÖR, Erol, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Ekim 2011. GÜNGÖR, Erol, İslamın Bugünkü Meseleleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1997. GÜNGÖR, Erol, Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, İstanbul, Aralık 2007. GÜLER Gökhan, “Erol GÜNGÖR Hayatı, Eserleri ve Düşünceleri”, Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Merkezi, Makale No1, Aralık 2012, www.turkakademisi.org.tr
Fel-SEFER Dergisi Türk
Düşünce
Hayatında
Bir
sorunların çözümü adına hâlâ büyük değer taşıyan görüşleriyle hem incelemeyi hem de
Fikir İşçisi: Cemil Meriç
gelecek nesillere aktarılmayı her geçen gün Fahri KARS
58
daha fazla hak etmektedir. Cemil Meriç " kimim ben?" sorusuna " Hayatını Türk irfanına adayan münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi özgün ve aykırı bir düşünce adamım" diye cevap veren ender ama bir o kadar mütevazi ve gerçek anlamda Türk aydınıdır.59 Cemil Meriç'in amacı ; ilmin, aklın ve imanın yol
göstericiliğinde
geçmişimizi insanını,
ve
Türk
tanımaktır. toplumu
kendimizi,
bugünümüzü toplumunu,Türk
Cemil
Meriç
tanımadan
yani
ve
Türk
aydınını
çevresindeki
önce
bireyin,
özelliklede düşünce adamının kendisini Cemil Meriç, toplumsal olay ve olgulara karşı özgün bakış açısı ve üslubuyla bir araya getirdiği eserleriyle Türk düşünce hayatının önemli zenginliklerinden biridir. zenginlik diyorum
çünkü
neresinden
başlarsanız
başlayın anlatmaya veya yazamaya karşınıza farklı dünyanın kapıları aralanıyor. her yeni bir eser aslında bir öncekine bir hazırlık aşaması düzeyindedir.
bilmesi gerektiğini savunmuştur. çünkü birey kendisini tanıdığı ve bildiği ölçüde çevresine faydalı olur. Bu yüzden benden hareket ederek faklı bireylere ulaştı. Hepsi birbirini açan ve bir öncekini içinde eriten bireylere
ulaştı.
bu
şekilde
yaparak
çevresine ışık saçan cemil meriç kendi görevini
şu
Muhteşem
şekilde bir
formülleştirmiştir:"
maziyi,
muhteşem
bir
Entellektüel üretim anlamında farklı dünya
istikbale bağlayan bir köprü olmak isterdim.
görüşlerini rahatlıkla benimseyebileceği bir
kelimeden ve sevgiden bir köprü.60 Gerçek
ortamda
Meriç'in
bir düşünür ve ya aydın kendisini toplumun
düşünceleri günümüz Türkiye'sinin küresel
daha iyi refah seviyesine ulaşmada feda
ve bölgesel anlamda karşı karşıya kaldığı
59
58
hayatını
sürdüren
Gazi Üniversitesi Felsefe Grubu Öğretmenliği
Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s. 11 60
Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.1
26
Fel-SEFER Dergisi eden bir kişiliğe sahip olmalı yani " ben"
yönelmesini
demeden önce "biz" demeyi bilmeli. işte
kurmak olarak ifade eden Meriç, kendisi için
cemil Meriç'te Türk düşünce hayatında
kurduğu bu dünyayı zaman gelecek bütün
kendisinden önce toplumunu düşünen ve
bir toplumu içine alacak kadar geniş ve bir o
toplumu daha iyi seviyeye nasıl ulatırım
kadar derin bir galaksiye çevirecektir.
endişesini
yaşayan
ender
fikir
yıldızlarımızdan biridir. Kendisi de öyle diyor; " ben Türk düşüncesinde münzevi bir yıldızım" diye .
kendisine
yeni
bir
dünya
Bu fikir yolcusu durup kalktığı bütün konaklardan kendisine ve çevresine faydası olabilecek fikirleri bilgi kefesine koyarak şimdiye
ve
aracılığıyla
gelecek
nesillere
aktarmaya
kitapları
çalışmıştır.
Bunu
Çocukluk ve gençlik yıllarında karşımıza
yapmasındaki temel amaç gerçek anlamda
yalnız, tedirgin, toplum ile uyuşmayan,
kendi kültürel mirasının farkında olup bu
dışlanmış ve arayış içerisinde olan bir Cemil
mirasa hak ettiği değeri veren bir toplum
Meriç çıkmaktadır. Bu durumun ortaya
inşa etmektir.
çıkmasında
büyüdüğü
deyim
Cemil Meriç'in üzerinde
yerindeyse
örümcek
ağı
gibi
karmaşık ancak bir o kadar
da
anlamda
kültürel
zengin
bir
önemli
vardır.
bir
Bu
durduğu
bir çağın, daha doğrusu bir
diğer
konu
tam
ülkenin. İdrakimize vurulan
anlamıyla
bir
"birey"
zincirleri kırmak, yalanları yok
coğrafya da yetişmesinin de
önemle
Bir çağın vicdanı olmak isterdim,
etkisi
cemiyet
insanından ayıran bütün
cemiyetle
kendisine kitapları ile dost olduğu bir dünya ve
toplumdan
kendisini
uzaklaştırmıştır. Ancak kim bilebilirdi ki soyutlandığı toplumun ileride en coşkun şekilde akan düşünce pınarlarından biri olacağını. Sadece kendisine değil aynı zamanda
etrafında
bulunan
veya
bulunmayan herkesi aydınlatacak büyük bir büyülü
fener
olacağını.
Kitaplara
yaratır.
insan
tam
bir
uyuşma halinde olduğu zaman
ortamında Cemil Meriç
kurmuş
olmadır.Ona göre insanı
etmek, Türk insanını Türk duvarları yıkmak isterdim.
yalnızlık
bir
tarihi
yoktur.
Doğar, yaşar ve ölür. Cemiyet kendine benzemeyen bir çocuk doğduğu zaman onu beşiğinde boğmaya kalkar. Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır. Şahsiyet,
görünen
cemiyet
içerisinde
görünmeyen cemiyeti seçip, tahtını onun bağrında kurmak suretiyle fethedilir. Her şahsiyet bir kopuş, bir olmayana olacağa
27
Fel-SEFER Dergisi bağlanıştır.
61
Ona göre toplumda bu tür
aralıyordu. düşünce dünyasında çıktığı her
şahsiyetlerin yetiştirilmesinde temel görev o
fetih onun için bir son değil her yeni
toplumun fikir deryalarına yani aydınlarına
başlangıç için bir niyetti. her yöneliş onu
düşmektedir.
aslına yani kendisine götüren bir tünel
Cemil Meriç toplum ile o toplum içinde yer alan fikir adamları arasında doğru orantı olduğunu düşünen bir algıya sahipti. Ona göre toplumun önde gidenlerinin yani kalem erbaplarının
hedefleri
toplumunda
ancak
yerindeyse
onun
her
yöneliş
düşünce
deyim
gökkuşağını
oluşturan renklerin tamamlanmasında bir vesile idi. Cemil Meriç'in hoşgörü göstermediği tek
kadar
kişi kendisiydi. O özeleştirisi çok yüksek bir
ulaşacak kanaatindedir. Bu yüzden Cemil
düşünce adamıdır. sürekli bir biçimde
Meriç'in düşünce hayatındaki, hedefi kendi
kendisini eleştiren bir yapıya sahip bir fikir
alanında hep en iyi olmaktı.Bu durumu şöyle
işçisi. Ona göre iyi bir fikir adamı aynı
açıklamaktadır; herhangi bir bahsi sizden
zamanda özeleştiri duygusu gelişmiş bir
daha iyi yapabilenler olduğuna eminseniz,
yapıya da sahip olmalıydı. onun özeleştiriye
kırın kaleminizi yazmayın demiştir. Cemil
sahip bir düşünür olduğunu şu sözlerinden
meriç bu meşakkatli yola çıkarken yol
çıkarmak zor olmasa gerek:" 1940'lardaki
haritasın aklına ve gönlüne kazımıştı. O
yazılarımın ayırıcı vasfı ukalalık. Batı irfanını
yolun
ülke ülke devir devir keşfe çıkan genç bir
o
sevideyse
taşıyordu.
o
başında
ne
özelliği
seviyeye
hedefini
koymuştu:
"hakikatin atölyesinde çalışan yani, yeni bir dünya parçası, yeni bir düşünce, yeni bir tertip yaratan ustaların sayısı bir asırda üç beş.... Sen onlardan biri olmaya çalışacaksın "diye.62
tecessüs" . 63 Cemil Meriç gençlik yıllarındaki fikirlerini "romantikçe" geçen bir fikir çağı ürünü olarak nitelendirmiştir. Her fikir akımından bir şeyler öğrenmeye çalışan ancak bu fikir
Cemil Meriç'in zengin düşünce dünyasının
akımlarının uşağı olmayan bir düşünce
önemli köşe taşları vardır. Bunlar Avrupa,
kişiliğine sahipti. Düşünce kişiliği diyorum
Asya ve özellikle Hint merkezli düşünce
çünkü düşünce dünyasında kişilik sahibi
serüvenleridir. bu üç ana kapı aslında her
olmayan
açıldığında kendisiyle beraber, kendisinden
noktasında da sağlam bir şahsiyete sahip
farklı olan başka bir dünyanın da kapılarını
olamaz. Cemil Meriç her şey üzerine
61
Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.25 62 Meriç, Ümit," Cemil Meriç", s.30
hiç
bir
birey
dışa
vurulma
düşünen, her kanaati didik didik kurcalayan, 63
Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.33.
28
Fel-SEFER Dergisi değirmen gibi kitap öğüten belki de çok şeyi
yeni bir aydınlar zümresine sahip zavallı bir
beğenmemek için okuyan bir insandı.
ülke haline geldik.
Kanaatleri kesinleşmemiş ve ömrü boyunca kesinleşmeyecek olan bir zeka idi.64 Bu da onu sürekli araştırmaya iten ve hiçbir şeye karşı bir ön kabulü olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Çünkü ona göre "düşünen adamın , düşüncelerinde zaman zaman iniş ve çıkışlar olmalıdır ki gerçek düşünce meydana çıkabilsin".65
Cemil Meriç tüm bu yaşananların aslında tam
tersi
şeklinde
olması
gerektiğini
söylemiştir. Ona göre yığın Avrupalılaşırken aydın Türkleşmeli. Çünkü kendisini yani kültürünü ve dinini bilen aydın topluluğu doğru yola çevirebilir. Ancak, kendisini kaybetmiş bir aydına sahip bir toplum daima uçurumun ağzında bir hayat sürmeye 67
Cemil Meriç'in üzerinde önemli durduğu
mahkumdur.
konuların belki de başını çeken Batı'ya olan
göre eğer bu toplum eski zenginliklere
hayranlığın artık önü alınamaz bir hal
tekrardan sahip olmak istiyorsa öncelikle
almasıdır.
kurtulmanın
Batı'nın "maddeci" kültüründen uzaklaşıp
yolunun da yine aydınlardan ve etkili
tekrar mana dolu yani bu medeniyetin öz
düşünmeden geçtiğini savunmuştur. Ona
kaynaklarıyla
göre düşüncenin görevi insanından kopan,
dönmelidir.
Bu
durumdan
tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada
çalışmak,
kızmadan,
usanmadan
irşat.66 Ancak bu durumdan kurtulmak hiçte kolay
değil
çünkü
Türk
aydını
bir
mağaradadır. Hakikatin kendi mağarasının dışında
olduğunu
zannetmektedir.
Bu
yüzden ümrandan vazgeçip uygarlığa dahil olmak istemiştir. Oysa "ışık doğudan" gelir. Osmanlı gibi hem kültürel alanda hem de bilim ve sanat alanında koca hazineyi bırakıp,
bırakmakla
kalmayıp
kötüleme
yoluyla ecdadına ve toplumuna ihanet eden
64
Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.38,39. Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.34. 66 Meriç, Ümit, "Cemil Meriç", s.110. 65
Bu nedenle cemil meriç'e
beslenmiş
olan
"irfana"
Cemil Meriç, bir aksiyon adamı olarak Türk toplumu içinde yüklenmek istediği misyonu ve gerçekleştirmek istediği hedefleri şöyle sıralamaktadır. " Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu bir ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim.
Muhteşem
bir
maziyi,
daha
muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü".68 Bu anlayış doğrultusunda Cemil 67
Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.27. 68 Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.28.
29
Fel-SEFER Dergisi Meriç hayatı boyunca hiçbir topluğun
aydını
sözcülüğünü yapmamıştır. Her düşünceye
adlandırmaktadır.69
saygı esasını kendisine ilke edinmiş bir fikir işçisi olmaya çalışmıştır.
batının
yeniçerisi
olarak
Meriç'e göre "Batı'nın her hastalığını ithale memur anonim şirket gibi çalışan"70 ve
Ona göre aydın olmak her şeyden önce
Batı'nın imal ettiği yeni bir insan tipi olan
insan olmayı gerektirir.
Çünkü insan
Tanzimat dönemi düşünürleri, mazi ile olan
değerlere sahip olan ve bu değerler peşinde
bütün bağlarını kopararak, kimliksiz ve
koşan bir varlıktır. İnsan konuşarak nesillere
hedefsiz bir toplumun oluşmasına sebep
ulaşan ve kendi öz iradesiyle hayatını ve bu
olmuşlardır. Ayrıca Meriç bu düşünürleri "
hayatın temel yapı taşları olan düşünce
efendisinin
dünyasını şekillendirir. Aydın kendi kafasıyla
uşaklara" benzetmiştir.71 Bunlardan dolayı
düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişidir.
Tanzimat aydını, Batı dilini konuşan, Batıya
Ancak
özellikle
dönük değer normlarını kullanan, Batı tipi
Tanzimat dönemi düşünürleri ne kendi
okullarda yetişen, halktan ayrı bir sınıf
kafalarıyla
kendi
oluşturuyordu. Bu sınıfın ideolojisi de Batılı
gönülleriyle ülkelerine yönelmişlerdir. Çünkü
gibi yaşamak, Batılı gibi düşünmek, halktan
Batıdan aldıkları her şey bu toprakların
kendini bütünü ile sıyırarak materyalist
mayasına uygun değildi ve bu yüzden hiçbir
felsefeyi, hümanist değerler çatısı altında,
zaman istedikleri hedeflere ulaşamadılar.
kendine
Gerçi olayın bir de şu boyutu var, onlar mı
dayanmaktadır.
Cemil
Meriç'
e
düşünmüştür
göre
ne
de
istedi yoksa bu kukla oyununu yönetenler mi. bizim için önemli olan nokta kimin istediği değil istenilenin gerçekleşmemiş olmasıdır.
ilaçlarını
şemsiye
çalıp
içen
yapmak
ahmak
ilkesine
Cemil Meriç özellikle batı kaynaklı fikir akımlarından
da
dertlenen
ve
bu
dertlenmesini gelecek nesillere aktarmak için elinden ve gönlünden gelen her şeyi
Cemil Meriç' e göre önce Avrupa bizden
ortaya koymaya çalışan
onun deyimiyle
kaçıyordu, sonra biz Avrupa'dan kaçmaya
söylersek eğer "insan olmayı başarmış "
başladık ve sonra o kaçışın korkunç yıkıntısı
düşünürlerimizden
içinde Avrupa'ya döndük ve ona göre bu bir
"izm'lerin"
dönüş değil teslim oluştu. Meriç' e göre
gömlekleri olduğunu söylemiştir.Türkiye'de
biridir.
idraklerimize
O
özellikle
giydirilen
deli
Tanzimat ve sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat " müstağrip" dir. Hüviyetini kaybeden,
irfanıyla
alakasını
kaybeden
69
Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.124. 70 Cemil,Meriç,"Bu Ülke",s.168. 71 Cemil, Meriç, "Mağaradakiler", s.32,33.
30
Fel-SEFER Dergisi bu akımların kabul görmesindeki temel
ürettiği
sebebi hem Türk kaynaklı yani abiyane
düşüncelerini kendi üretimi olan yani bu
tabirle "çakma" batılı düşünürler sayesinde
toprakların havasını solumuş olan kelimeler
hem
kullanılmalıdır.
de
batı
menşeli
olmasından
kaynaklanmaktadır. Ancak düşünürümüze göre
Batı'dan
konserve
gelen
fikir
ideolojiler
niteliğindedir.
birer
Özellikle
toplum olarak bir başka zayıf yönümüzün de altı çiziyor fikir işçimiz, toplum olarak nezleye
yakalanır
gibi
ideolojilere
yakalandığımızı söylemektedir.
Cemil
fikirleri
Meriç'e
kendi
göre
duygu
batılılaşma
ve
ve
modernleşme sevdası yüzünden kendimizi " Batı'nın
ürettiği
çarpıtıcı
bir
aynadan
seyrediyor, daha doğrusu, bu aynadaki hayale göre inşa etmeye"73 ve Batı'nın ölçüleri
doğrultusunda
oluşturmaya
çalışıyoruz. bundan dolayı bu tip bir
Cemil Meriç her ne kadar ideolojileri
Batılılaşma anlayışı bize kimliksizlikten başka
eleştirse de şunları söylemekten de geri
bir şey kazandırmamaktadır.
durmamıştır; "her ne kadar istemesek de ideolojilere muhtacız. Çünkü ideolojiler, insan zekasına yön veren düşüncelerdir. Ancak tek başına ideolojiler hiç bir işe yaramaz. İdeolojiler ancak "şuur" ile birlikte bir anlam kazanır. O halde yapılması gereken,
bütün
ideolojilerin
serbestçe
düşüncelerini ortaya koymasını sağlamak ve onları tartışarak sahip olduğumuz değerler doğrultusunda
yeniden
ele
almaktır."72
Cemil Meriç her fırsatta Batı ve Türk
Cemil Meriç Batı'nın bu kadar olumsuz yönleri olduğunu söyler olumsuzluklara
ancak tüm bu
rağmen
Batı'ya
tam
anlamıyla sırtımızı dönmememiz gerektiğini de söylemiştir. Çünkü kendimizi tanımak için ilk önce batıyı tanımamız gereklidir. Biz pencerelerimizi hem Batı'ya açmalıyız hem de
Doğu'ya.
Önce
kendimizi,
fakat
kendimizi tanımak için de birlikte Batı'yı tanımalıyız.
toplumunun toplumsal dinamikler açısından
Batı'nın iyi ve kötü yönlerini, doğru ve
birbirlerinden oldukça farklı olduğunu bu
yanlışlarını Avrupa'yı birçok Avrupalıdan iyi
nedenle
ülke
bilen bir birey olarak çıkarmış, çağdaş
verimi
uygarlık düzeyi ninnileri ile büyüyen genç
maya
nesillere sunmuştur. Meriç'e göre Batı
de
topraklarında veremeyeceğini
ithal
fikirlerin
bu
beklenilen söylemiştir.
Bu
farklılığından dolayı da ülkemizin kendi
esaretinden
kurtulmanın
ve
beynimize
vurulan kelepçeleri kırmanın yolu geçmişle 72
Taş, Kemalettin, "Din ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", s.134.
73
Meriç, Cemil, " Kültürden İrfana", s.69.
31
Fel-SEFER Dergisi olan bağlarımıza, kültürel miraslarımıza ve
seçeceğin dar kelime haznem. Ancak şunu
özellikle de inancımıza yani İslam'a sımsıkı
söylersem yanlış bir şey söylememiş olurum,
sarılmalıyız. Cemil Meriç özellikle inanç
bütün hayatını Aydınlan ve Aydınlat" bakış
noktasına çok dikkat etmiştir ve Müslüman
açısıyla yaşamış ve günümüzde de halen
kalarak çağdaşlaşmayı bugüne ve geleceğe
daha kendisini
anlatmanın çabası içerisindedir.
öğrencilerine de aynı mesajı vermektedir
Meriç'e göre Batı medeniyeti karşısında ayakta durmanın tek yolu, tarihimizi doğru olarak anlayabilmekten geçmektedir. Ancak kendi
mazimizi
tanıdıktan
ve
kendi
gerçeklerimize döndükten sonra Batı ile hesaplaşabiliriz. Çünkü ona göre " yaşamak,
Bütün
Cemil Meriç: " Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: Kalem. Sözle yazıyla kazanılmayacak
savaş
yok...
Kalem
sahiplerine düşen ilk vazife: Telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcısı olmamak. Halkı
muhafaza ederek değişmektir".74
yaşatmaktadır.
okumaya,
düşünmeye,
sevmeye
alıştırmak. Bir kılıcın kazandığı zaferi, başak Tüm bu açıklamaların ışığında Meriç'e göre
bir kılıç yok edebilir. Kalemle yapılan
Türk aydını, ilk önce dilini, tarihini ve kendisi
fetihler,
için şeref olan İslamiyet'i bilmelidir.
75
Ona
göre gerçek aydın ülkesinin haklarını tüm dünyaya
karşı
savunmakla
savunan
kalmayıp
ancak
bunlarla
sadece hayatını
idame eden kısacası bu yolda " Ben'den" çok " Biz" diyebilen insandır. Çünkü Meriç için en büyük vazife " herhangi bir sınıfın demagogu
olmadan
ülkesini
müdafaa
etmektir".76 Bu nedenle Cemil Meriç bir
yok
sayılmasına
karşı
bir
mal
olur,
tarihe
Türk düşünce vadisinde yetişmiş ender çiçeklerden olan Cemil Meriç'i anlatma cüretini gösterdiğimiz bu anlamlı yazıyı onun için yazılmış bir şiirle bitirmek bu zor görevin sorumluluğunu ortaya koymada bize yardımcı olacaktır: " Bir kökü doğu'da, biri batıda Kader öyle çizmiş O, tam ortada! Şimdi " Bir Dünya'nın eşiğindedir,
isyandır. Bütün ilimlerin beşiğindedir. Cemil Meriç'i anlatmaya ne şahsi olarak bilgim yeter ne de ona karşılık kelimeleri
Kul Ozan, mısrana sığar mı Meriç? Kemal-i Cemildir, ya heptir, ya hiç!...78
74
Meriç, Cemil, " Kültürden İrfana", s.386,387. Meriç, Cemil, " Sosyoloji Notları", s.348. 76 Meriç, Cemil, "Jurnal", C.2. s.209. 75
yani
ebediyete."77
isyandır, tarihten gelen, coğrafyadan gelen haklarımızın
tarihe
77 78
Meriç, Cemil, " Kırk Ambar", s.454. Meriç, Ümit, " Cemil Meriç", s.148.
32
Fel-SEFER Dergisi
33
KAYNAKÇA: Armağan, Mustafa, " Düşüncenin Gökkuşağı Cemil Meriç", Profil Yayıncılık, İstanbul,2008 Cündioğlu, Dücane, " Bir Mabed Bekçisi: Cemil Meriç", Kapı Yayınları, İstanbul, 2010 Meriç, Cemil, " Bu Ülke", İletişim Yayınları, İstanbul, 2005 Meriç, Ümit, " Cemil Meriç", Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,1992
Taş, Kemalettin, " Din Ve Toplum Karşısında Cemil Meriç", Artus Kitap, İstanbul,2007
Fel-SEFER Dergisi Ölümü’nün 1. Yıldönümünde: Abdurrahim Karakoç
haykırıldığı, haksızlıklar karşısında kaya gibi dimdik duran şiirlerdir. Bazen buruk bir hüzün düşürür içinize, bazen bir sevgi
Naim Karadaş79
rüzgârı estirir içinizde. İşte insana bu duyguları
tattıraN
şairlerden
bir
de
Abdurrahim Karakoç’tur. Şair 1932 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde doğmuştur. Edebiyatla, özellikle şiirle iç içe bir aileden gelmektedir. Babası da şair olan Karakoç’un şiire ilgisi küçük yaşlarda başlar. Ayrıca kardeşleri de kendisi gibi küçük yaşlardan beri şiir yazmaktadır. Gençliğinde yaptıktan
uzun sonra
(1958-1985)
yıllar
marangozluk
Elbistan
Belediyesinde
muhasebeci
olarak
çalışır.
Emekli olduktan sonra Ankara'ya yerleşerek Şiirlerini
okurken
gördüğünüz anlatıyor
içinde
‘’İşte budur! Tam da beni ‘’
başlamış,
bir
ressam
titizliğiyle
işleyen
gerçekten
de
7
Haziran 80
tarihinde Ankara'da vefat etmiştir.
2012 1958
yılına dek yazdığı yüzlerce
vardır.
Gönlünüzdekileri,
şiiri Karakoç hiçbir iktidarın, egemen gücün yanında olmamış, haksızlık karşısında her zaman dimdik durmuştur.
duygularınıza
tercüman
olan insanlar.
Her bir dizesini okurken
büyük bir duygu seline kapıldığınız şiirlerdir, sizi alır götürür özlemini çektiğiniz yerlere. Bu, bazen hasretiyle yanıp tutuştuğunuz sılanız olabilir bazen görmek istediğiniz bir yer, bir kişi olabilir. Vatan aşkının ölesiye 79
gazeteciliğe
dediğiniz
şairler
sayfalara
kendinizi
Gazi Üniversitesi Felsefe Grubu Öğretmenliği 3.Sınıf Öğrencisi
yakıp
Karakoç
yok
eden
aynı
yıllarda
yazmaya başladığı değişik düşünce
ve
içeren
yorumları "Hasan'a
Mektuplar" (1964) adlı ilk kitabını yayımlamıştır. Sonraki yıllarda ise şiirlerinin bir bölümünü topladığı, "Akıl Karaya Mevsim",
Vurdu", "Suları
"Vur
Emri",
"Beşinci
Islatamadım",
"Kan
Yazısı", "Gök Çekimi", "Dosta Doğru" ile sohbet, mektup ve röportajlardan oluşan 80
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=809
34
Fel-SEFER Dergisi "Çobandan
Mektuplar"
adlı
kitapları
olmadığı
tartışması
süregelmiştir.
Bu
yayımlamış, bu kitaplardan bazıları yaklaşık
konuda çoğunluk onun halk şairi olduğu
20
ve
kanısına taşısa da aksi yönde görüşlerde
televizyon programlarına katılan Karakoç'un
bulunmaktadır. Öyledir ya da değildir ancak
şiirleri bugüne dek birçok araştırmada
şu bir gerçek ki o ‘’halkın şairi’’ idi. Halkını,
aktarılmıştır. Karakoç'un politik taşlamaları
milli değer ve inançlarını bilen, seksen yıllık
kadar sevgi şiirleri de hemen her kesimde
yaşamında
yankı bulmakta, birçok sanatçı tarafından
milletin, vatanın kalbinin İslam’a dayalı
bestelenmekte ve okunmaktadır. Bunlardan
olduğunu
birisi de hemen herkesin en azından
vatanseverdi.
baskı
yapmıştır.
Çeşitli
radyo
ideallerinden
bilen
sapmayan,
mücahit
ruhlu
bu
bir
bestelenmiş şekliyle bildiği Mihriban’dır Yâr, deyince kalem elden düşüyor
Kör dünyanın göbeğine
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Hak yol İslâm yazacağız.
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Kuşların göz bebeğine
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Hak yol İslâm yazacağız.81
Ona Mihriban ı soranlara "O aşk, masum bir aşktı. Güzel bir aşktı. Bırakalım öyle kalsın. Ne adı Mihriban, ne saçları sarı..." demişti. Sevdası hakkında duyar da incinir diye, edepten hiçbir zaman konuşmadı. Mihriban Musa Eroğlu tarafından bestelendi. Eroğlu, besteden
sonra
şiir
için
kimin
diye
sorduklarında yanılarak ‘’18.yy şairlerinden
35
Irkçılığa karşı olmakla birlikte on asır boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapan bir milletin
yine
İslami
değerlerle
duracağını bize haykırmıştır. Türk-İslam ülküsünün
her
zaman
en
aşkını dile getirmiştir. Nitekim Hasana Mektuplar şiirinde;
öğrendi gerçek sahibini. Şiirin yapısına
Soysuzlar taş atar mukaddesata
baktığımızda,
yeni
Karşı duramazsak bizdedir hata.
geleneksel
halk
harmanlanarak
imaj şiiriyle
verildiğini
ve
dilin, ustaca
görüyoruz.
Tahammül teşviktir, böyle hayata, Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan
Abdurrahim Karakoç şiirlerinde millî vezin olan heceyi büyük bir ustalıkla kullanan bir şairdir Burada Karakoç’un halk şairi olup
büyük
savunucularından olmuş, her fırsatta vatan
birinin’’ diye cevap vermişti. O da sonradan
bir
ayakta
81
Vur Emri şiir kitabından
Fel-SEFER Dergisi Hiçbir
zaman,
hiçbir
iktidarla
barışık
teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil,
olmayan Karakoç, yeri gelmiş siyasetçileri
din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının
yeri gelmiş savcıları hâkimleri, haksızlık
da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî
karşısında hiç çekinmeden tenkit etmiştir ve
duygularımın
bunun sonucunda birçokları da Karakoç u
oldular. En uygun zamanda yaşadığıma
dava etmiştir. Bir ara siyasete girmişse de
inanıyorum. Yardımcılarım(!) var oldukları
kısa süre sonra ayrılmıştır. Bunu, ona
sürece yazmaya devam edeceğim”.82
soranlara ‘’Allah rızası için girmiştim Allah rızası için çıktım‘’ demiştir. Hak yolunda gördüklerini doğrudan
takdir
etmekle
şahısları
övme
birlikte ya
da
sevmediklerine hakaret tarzında söylemlere girmemiştir.
Hayatının
sonuna
kadar
yazacağına yemin etmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere Karakoç hiçbir iktidarın, egemen gücün yaltakçısı olmamış, haksızlık karşısında her zaman dimdik durmuştur. Hukuksuzluk,
ahlaka
aykırı tutum ve davranışlar yazın hayatının oluşmasında temel kaynaklar olmuştur.
durmaya çalışırken bir yandan da –ki bu
‘’ Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. de
vesile
Eserlerinde bir yandan haksızlık karşısında
Kendi Dilinden
Ben
kuvvetlenmesine
avareydim,
ekseriyetle şiirlerinde olmuştur- memleket güzelliklerini, aşkı, sevdayı konu edinmiştir. Nitekim Hasan Sağındık'ın bestelediği ‘’ben hep seni düşünürüm ‘’ şiiri bu konudaki en güzel eserlerindendir.
boşluğumu
şiirle
Benimle
şiire
Yıldızlar kayar yüceden
yardımsızlıktan
Renkler sıyrılır geceden
doldurmaya
çalıştım.
başlayanlar
yalnızlıktan,
dökülüp gittiler. Bana gelince: iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal
Yüreğim sızlar inceden Ben hep seni düşünürüm
cuntacıları, ‘bilimsel’ cüppeliler, entelektüel züppeler,
millî
soyguncular,
sosyete
parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâğıtçılar vs. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar,
öfkemi
Yardımlarını
bileyen
inkâr
onlar
etmiyorum,
oldular. fakat
Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan şair, şiirleri yüzünden otuza yakın sayıda mahkemeye
verilmiş
fakat
hepsinden
beraat etmiştir Hayatı boyunca kendine has bir 82
duruş
sergileyen
sanatçı
inandığı
Kardeş Kalemler Dergisi - Abdurrahim Karakoç Üzerine Düşünceler
36
Fel-SEFER Dergisi değerlerden bir an bile taviz vermemiştir. Ölümünün birinci yıldönümüne yaklaşırken üstadı rahmetle yâd ediyor, yüce Allah’tan mekânının cennet olmasını niyaz ediyoruz ve başladığımız gibi üstatla veda ediyoruz. Vakit dolar, nakit biter kasanda Sevgi bir kitaptır gönül masanda; Okusan da olur, okumasan da... Kapanır sayfalar elâ gözlü yâr.83
37 KAYNAKÇA : Avcı, Ramazan, (1986), Halk Şairi Abdurrahim Karakoç, Hayatı, Sanatı ve Şiirleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Tezi (Yayımlanmamış). “Mihriban’ın Babası Karakoç Vefat Etti”, Milliyet, 08 Haziran 2012. http://www.geldik.com/turku-hikayeleri/48304-mihribanturkusunun-hikayesi-mihriban-turkusunun-oykusu.html Saldere, Gülsüm, (2001), Abdurrahim Karakoç’un Lirik Şiirlerinde Kelime Dünyası, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi (Yayımlanmamış). Şehsuvaroğlu, Lütfi, (2012), “En Büyük Halk Şairiyle Tarihî Röportaj”, www.haberarz.com ,19.05.2013 Tarihinde alınmıştır. http://yenisafak.com.tr/Yorum/?t=14.06.2012&i=388785 Dosta Doğru, Ocak Yayınları, Hasan’a Mektuplar, Fedai Yayınları, Özarslan M.(temmuz 2012), Abdurrahim Karakoç Üzerine Düşünceler, http://www.kardeskalemler.com/temmuz2012/abdurrahim_k arakoc_uzerine_dusunceler.htm
83
Aynaların Ötesi şiirinden
Fel-SEFER Dergisi Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Düşünce Adamı: Prens Sabahattin Ahmet Alp
ÖZDEMİR84
Türkiye’sine ve dünyasına büyük katkılar sağlayacağını Sabahattin
düşünüyorum. Bey,
Prens
bu
çerçevede
değerlendirebileceğimiz fikir adamlarından bir tanesidir. Prens Sabahattin, Türk düşünce hayatında kendisinden sıkça bahsedilen bir isimdir. Prens
Sabahattin,
Meşrutiyet
dönemi
Türkiye’sinde her ne kadar adını siyasi faaliyetler ile duyurmuş olsa da kendisi sosyal olaylara da eğilmiş, içinde yaşadığı toplumu
anlamaya
çalışmış
ve
çeşitli
aksaklıklar olduğunu düşündüğü konularda çözüm önerilerini ortaya koymuştur. Prens Sabahatin,1879 yılında İstanbul’da doğmuştur. Prens Sabahattin’in annesi, Meşrutiyet dönemi Türk düşüncesi, birçok
Sultan II. Abdülhamit Han’ın kız kardeşi
fikir adamının görüşlerini belirttiği, farklı
Seniha Sultan, Babası ise bir dönem II.
düşüncelerin ortaya konulduğu çok zengin
Abdülhamit Han’ın danışmanlığını yapmış ve
bir dönemdir. Meşrutiyet dönemi Türk
Adliye Nazırlığı görevini yürütmüş olan
düşünce hayatı, aynı zamanda Cumhuriyet
Damat Mahmut Celalettin Paşa’dır.
düşüncesini de etkilemiştir. Bugün üzerinde tartışılan Meşrutiyet
birçok
konunun
dönemine
köklerinin
kadar
uzandığını
söyleyebiliriz. Bu da söz konusu dönem ile günümüz Türkiye’si arasında bir köprü kurulabileceği
anlamına
gelmektedir.
Dolayısı ile Türk düşünce hayatına katkı sağlayan fikir adamlarının ortaya koydukları görüşlerinin 84
bilinmesinin
Prens Sabahattin’i asıl etkileyen, yaşamının rotasını çizen, siyasal eğilimlerinin temelini atan kişi, babası Damat Mahmut Celalettin Paşa ve onun tercihleridir.85 Nitekim Prens Sabahattin
Celalettin
Paşa’nın
siyasi
tercihlerinden ötürü 1899 yılında, onunla birlikte yurtdışına kaçar. Yurtdışına çıkışıyla birlikte Prens, Avrupa’da faaliyet gösteren
günümüz
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği
85
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:206, Ankara 2003
38
Fel-SEFER Dergisi Jön Türk grupları içerisinde kendisine bir yer
özeti, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? Adlı
edinmiştir.
eserinde toplanmıştır.87
Avrupa’da faaliyet gösteren dağınık Jön
Prens
Türk gruplarını birleştirmek amacıyla yapılan
Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? İsimli eserinin
Birinci ve İkinci Jön Türk kongrelerinde
yanında diğer eserleri şunlardır: Teşebbüs-ü
Prens
katkıları
Şahsi ve Tevsii Mezuniyet Hakkında Bir İzah,
olmuştur. Prens Sabahattin’in gerek Jön
Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet
Türklerin içindeki konumu gerekse I. ve II.
Hakkında İkinci Bir İzah, İttihat ve Terakki
Jön Türk Kongrelerindeki çabalarından yola
Cemiyetine Açık mektuplar, Mesleğimiz
çıkılarak, II. Abdülhamit yönetimine ciddi bir
Hakkında Üçüncü ve Son Bir İzah.
Sabahattin’in
büyük
şekilde muhalif olduğu görülmektedir. Prens
Sabahattin,
Meşrutiyetin
sonra İstanbul’a dönmüş olsa da, dönemin gergin siyasi şartlarından dolayı zaman zaman yurtdışına zorunda
kalmıştır.
Cumhuriyetin
bir
başyapıt
olan
Prens Sabahattin, ülkemizde, bir Fransız
II.
ilanından
kaçmak
Sabahattin’in
sosyoloğu olan F. Le Tüketici memur tipi yerine üretici ve girişken bireyleri ortaya çıkarmayı amaçlayan Prens Sabahattin, savunduğu eğitim görüşlerinin uygulanması halinde “ekmeğini taştan çıkartacak” bireyler yetişeceğini belirtmektedir.
ilanından sonra, Hanedan
Play’ in temsilcisi olarak tanınmış
ve
değerlendirilmiştir.88 F. Le
Play
tarafından
oluşturulmuş olan bu ekole,
kendi
mensuplarınca Science Sociale (Sosyal Bilim)
mensubu olduğu için zorunlu olarak tekrar
okulu da denmektedir. Bu ekolün diğer
yurtdışında yaşamış, 1948’de Cenevre’de
önemli temsilcileri ise Henri De Tourville ve
ölmüştür.86
Edmond
Prens Sabahattin, Yazı hayatına 1905 yılında atılmış,
1906-1908
Türkçe
Terakki
Bunların
yanında
tarihlerinde Dergisi’ni yerli
Paris’te
çıkarmıştır. ve
yabancı
Demolins’tir.
Science
Sociale
okulunun çalışmalarını dört bakımdan ele almak olanaklıdır. Bunlar: Yöntem, bütüncü görüş, aile sınıflaması ve toplumsal sistem, uygulamadır.89
gazetelerde pek çok makalesi bulunan Prens Sabahattin’in tüm söylediklerinin 87
86
Akkaya, R, Prens Sabahattin, Sayfa: 51, Ankara 2005)
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 33, İstanbul 1999 88 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , Sayfa: 31 89 Kösemihal, Nurettin Şazi, Sosyoloji Tarihi, Sayfa: 321-322, İstanbul 1974
39
Fel-SEFER Dergisi Prens Sabahattin’i Science Sociale okulunun
sonrasında Prens’in en büyük rakibi olan
temsilcileri içerisinde en çok etkileyen isim,
İttihat
Edmond Demolins olmuştur. Demonins,
Sabahattin
toplumları bireyci ve kamucu olmak üzere
eleştirilere, yazmış olduğu eserlerle ve
iki büyük grupta toplamıştır. Nitekim Prens
gazete yazılarıyla karşılık vermiştir. Bu
Sabahattin’in de toplumları benzer şekilde
hususlarda Prens Sabahattin’e yöneltilen
grupladığı görülmektedir.
eleştirilere ve kendisinin bu eleştirilere
Prens Sabahattin’in düşünce dünyasının temelini oluşturan en önemli iki kavram
ve
Terakki Bey,
cemiyetidir. kendisine
Prens
yöneltilen
verdiği cevaplara daha sonraki bölümlerde tekrar değineceğiz.
“teşebbüs-ü şahsi” ve “âdem-i merkeziyet”
Prens Sabahattin’in görüşlerinde Teşebbüs-
kavramlarıdır. “Teşebbüs-ü şahsi” kavramı
ü Şahsi kavramının önemli bir yere sahip
bireyin yaratıcılığını ve üreticiliğini ortaya
olduğunu söylemiştik. Bu kavramın, onun
çıkartacak olan bir kavramdır. Yönetimle
görüşlerinde kendini gösterdiği ilk konu,
ilgili bir kavram olan “âdem-i merkeziyet”
sosyal yapı anlayışıdır. Bilindiği gibi Edmond
kavramı ise yerel yönetimlere daha fazla
Demolins’e benzer şekilde Prens Sabahattin
idari yetki verilmesine ve böylece bürokratik
de
engellere takılmadan bazı kararların daha
ferdiyetçi toplumlar şeklinde ikiye ayırmıştı.
kolay alınabilmesine imkân vermektedir. Prens Sabahattin’in sosyal yapı görüşleri, eğitim görüşleri ve ekonomi görüşleri başta olmak üzere çözüm önerilerini ortaya koyduğu birçok konuda bu kavramlarım izleri görülür.
toplumları
cemiyetçi
toplumlar
ve
Prens’e göre Türkiye’nin eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Ona göre bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya uygulamalar, değiştirecek
doğru
gerçekleştirilecek
toplumsal ve
yapıyı
Türkiye’nin
da
kurtuluşu
Teşebbüs-ü şahsi ve âdem-i merkeziyet
gerçekleştirilecektir.90 Bu çerçevede Prens
kavramlarının
Türkiye’sinin
Sabahattin, sorunların kaynağını mevcut
yollarının
toplumsal yapıda görmekte ve bu yapıyı
meselelerine
o
dönem çözüm
oluşturulmasında gün ışığına çıkması, çeşitli kesimler
tarafından
ciddi
bir
şekilde
eleştirilmiştir. Prens Sabahattin’in çözüm önerilerine en büyük tepki ve eleştirilerin sahibi, gerek Avrupa’da yaşadığı yıllarda gerekse
İstanbul’a
döndüğü
tarihin
değiştirmeyi hedeflemektedir. Demolins, toplumları Kamucu Toplumlar ve Bireyci Toplumlar şeklinde sınıflarken, ilk toplum tipine Asya’yı, Afrika’yı, Güney 90
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:227, Ankara 2003
40
Fel-SEFER Dergisi Amerika’yı ve Doğu Avrupa’yı; ikinci toplum
oluşan idare tarzına, âdemi merkeziyetçi
tipine ise Kuzey Avrupa’yı ve Birleşik
yönetim
Amerika’yı
göstermektedir.91
örnek
Bu
bildirmektedir.93
denildiğini
Görülüyor ki âdemi merkeziyet yani halkın
açıdan bakıldığında Prens Sabahattin’in
kendi
burada yer alan ikinci toplum tipinde yer
toplumların kamusal hayatını oluşturan bir
alan toplumların bireyci yapılarına sempati
olgudur.94
ile baktığını söyleyebiliriz. Nitekim Prens Sabahattin, ikinci başlık altında yer alan bireyci toplumların ilerlemesinin sebebini, bu toplum yapısında görmüştür. Prens
Sabahattin,
reformlarının
I.ve
II.
başarılı
kendisini
yönetmesi,
bireyci
Prens Sabahattin, cemiyetçi toplumlar ve ferdiyetçi toplumları birbirinden ayırmıştı. Nitekim o bununla birlikte merkeziyetçi ve âdemi merkeziyetçi yönetim şeklini de
Meşrutiyet
birbirinden ayırmıştır. Ona göre âdemi
olamayışını
merkeziyet,
işlerin
özelliklerine
göre
yöneticilerin suçu olarak görmemektedir.
yönetim erkinin bölünmesi, yani her özel
Ona
sorumluluğa bir yetkinin karşılık gelmesidir.
göre
bu
Osmanlı
girişimlerin toplum
başarısızlığı yapısından
kaynaklanmaktadır. Yönetimleri devirmekle sorun çözülmeyecektir. Sorunun çözümü, bütüncü toplum yapısından bireyci toplum yapısına
geçmektir.
Kamucu
toplum
yapısına sahip toplumlar asla ilerleyemezler. Bunlar,
baskı
altında
yaşamaya
mahkûmdurlar.92
Merkeziyet
ise
işlerin
karıştırılması,
sorumlulukların özel bir yetkiye karşılık gelmemesidir. Prens
95
Sabahattin’in
savunduğu
âdemi
merkeziyet anlayışı, o dönem Osmanlı’sında güçlü bir şekilde eleştirilmiştir. Fakat Prens, âdemi
merkeziyetçi
yönetim
anlayışına
yöneltilen bölücülük suçlamalarının, idari
Prens Sabahattin, toplumsal sorunların
âdemi merkeziyetin siyasi âdemi merkeziyet
çözümünü
şeklinde yorumlanmasından kaynaklandığını
sosyal
yapı
değişimine
bağlamıştır ve bu değişimin iki kaynağından
söylemiştir.96
birisini âdem-i merkeziyetçi yönetim anlayışı
yönetim adı altında idari muhtariyete asla
oluşturur.
bireyci
taraftar olmadığını, âdemi merkeziyetçiliğin
toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın
azınlıkların bağımsızlığını değil, valilere daha
kendi kendini idare etmesi sonucunda
93
Prens
Sabahattin,
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 32, İstanbul 1999 92 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:228, Ankara 2003
âdemi
merkeziyetçi
Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:230-231, Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 38, İstanbul 1999 95 Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Sayfa: 38, Ankara 2002 96 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:232, Ankara 2003 94
91
O
41
Fel-SEFER Dergisi fazla yetki vermeyi, il kurulları açmayı, halkın
girişimcilikle yaşamak ve zengin olmak için
vergilerinin
harcandığının
yeterli bilgi, beceri, deneyim, sabır ve
kontrolünü talep ettiğini sürekli vurgulama
mücadele gücü kazandırmamaktadır. Bu da
gereği duymuştur.97
memuriyete
nerelere
Prens Sabahattin’in görüşlerinde önemli bir yere sahip olan bir konu da eğitimdir. O,
gereğinden
talebi fazla
arttırmakta memurun
ve devlet
tarafından istihdamına neden olmaktadır.100
eğitim konusunda, “sosyal gelişmemizi;
Tüketici memur tipi yerine üretici ve girişken
yalnız başına eğitim, atıl bir terbiyeyle el ele
bireyleri ortaya çıkarmayı amaçlayan Prens
veren
Sabahattin, savunduğu eğitim görüşlerinin
teorik
bir
öğrenim
asla
gerçekleştiremez”98 demektedir.
uygulanması
Prens Sabahattin’e göre öğrenim, günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilmek için, kişiliğin gelişmesini sağlayacak etkin bir eğitimin yardımcısı
olmalıdır;
hazır
statüler
sağlanmaya yarayacak bir amaç değil. Kişisel girişimi verimli kılacak bir alet olarak görülen öğrenimin;
bütün
programıyla
iş
çıkarabileceği
derecelerindeki hayatının
çeşitli
sisteminin
çıkarılamayan
gençlerimiz, zenginliğin kaynağı olan tarım, ve
girişken gençleri ortaya çıkarmak için, her aşamada uygulanan programlarını, pratik hayatın çeşitli ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hazırlamaktır.
101
yönelmek
söylenebilir. Doğru bir tespitle, üretim olmadan yapılacak olan tüketimin sevk edeceği yol iflastır diyen Prens Sabahattin, iktisadi yapının sürmesi için üretimin çok önemli
bir
unsur
olduğunun
altını
çizmektedir.102
yerine
Ona göre, Türkiye’nin toplumsal geleceği,
aramaktadırlar.
memur adayı olan aydınların çoğalması ile
Çünkü Türkiye’deki eğitim sistemi bireye
değil, bireysel girişkenliği ile tarım alanında
97
100
geçimlerini
ticarete
amacı özel hayatta başarılı olacak aktif ve
bakıldığında, milli üretimi gerçek anlamda
yetiştirmek olmuştur. Eğitim sistemi ile
sanayi
belirtmektedir. Nitekim ona göre eğitimin
ihtiyaçları
şimdiye kadarki amacı, devlete memur
ortaya
yetişeceğini
önemseyen bir yaklaşıma sahip olduğu
veren eğitim
yeteneği
bireyler
taştan
Prens Sabahattin’in ekonomi görüşüne
Prens Sabahattin’e göre Türkiye’de teorik
hiçbir
“ekmeğini
ortaya
karşılayabilmesi gerekir.99
bilgiye ağırlık
çıkartacak”
halinde
memuriyette
Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:232 Prens Sabahattin, Türkiye Nasıl Kurtarılabilir, Sayfa: 47, Ankara 2002 99 Prens Sabahattin, a.g.k. , Sayfa: 47 98
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:237, Ankara 2003 101 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:237 102 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:239
42
Fel-SEFER Dergisi güçlü bir üretim artışı gerçekleştirecek ve
değerlendirilmesine
sosyal çevrenin gelişmesini sağlayacak aktif
getirilecek çözüm önerilerine büyük katkılar
ve
sağlayacaktır.
azimli
aydınların
yetiştirilmesine
ve
bu
sorunlara
bağlıdır103 Buna göre yetiştirilecek olan aydınlar, çevrelerine yol gösterecekler ve böylece ekonomik bir refah sağlanacaktır. Bu görüşlerinin yanında zirai üretime de önem veren Prens, tarımı geliştirmek için çiftçilerimizin
ihtiyaç
duyduğu
düzenlemeleri yapma yetisinden, başarı ile köylülere
örnek
gösterilebilecek
aydın
çiftçilerden yoksunuz104 demektedir. “Erkeklerimizin olduğu kadar kadınlarımızın da üretim kabiliyetlerini yükseltmeye, milli haysiyetimiz
namına
mecburuz.
43
Kadınlarımızı ev işlerinden başka hiçbir ilerlemiş
işle
alakadar
edemezsek,
dünyadaki rekabet sahasında daha harbe girişmeden kat’i bir mağlubiyet, feci bir mahrumiyete mahkûm olmaz mıyız?”105 şeklindeki sözleriyle Prens, üretimin artması aşamasında kadınlara da büyük bir görev düştüğünü belirtmektedir. Prens
Sabahattin’in,
yaşadığı
dönemde ele aldığı konular, günümüze yabancı değildir. Onun söyledikleri, onun görüşlerine muhalif olanların bakış açısını da dikkate günümüz
alarak
değerlendirildiğinde,
Türkiye’sinin
sorunlarının
KAYNAKÇA: Akkaya, R. (2005). Prens Sabahattin. (1. Basım). Ankara: Liberte Yayınları. Kaçmazoğlu, H. Bayram. (2003). Türk Sosyoloji Tarihi II. (1. Basım). Ankara: Anı Yayıncılık. Kaçmazoğlu, H.Bayram. (1999).Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar. (1. Basım). İstanbul: Birey Yayıncılık. Kösemihal, N. Ş. (1974). Sosyoloji Tarihi. (3. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi
103
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi II, sayfa:239, Ankara 2003 104 Kaçmazoğlu, H.Bayram, a.g.k. , sayfa:241 105 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Sayfa: 32, İstanbul 1999
Prens Sabahattin. (2002). Türkiye Nasıl Kurtarılabilir. (Çeviren: İnan Keser). Ankara: Liberte Yayınevi ( Eserin orijinali 1913’de yayımlandı).
Fel-SEFER Dergisi sırasında Türk ordusunda topçuluk yapmış Milletin Selâmeti Yolunda Bir Hareket Adamı Olarak: Nurettin Topçu Muhammet DELİBAŞ106
ve ailesi bu sebeple Topçuzâdeler olarak bilinir. Nurettin Topçu altı yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazılır. Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebine verilir. Daha sonraki yıllarda Topçu, Vefa İdadisi’ne devam eder ve sınıflarını birincilikle geçer. Hocası Nafiz Bey aracılığıyla Mehmet Akif Ersoy ile tanışır ve onun fikirleri Topçu’nun düşünce yapısının oluşmasında önemli rol oynar. Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa imtihanlarına girer ve kazanır.
Topçu
önce
Bordo
Lisesi'ne
nakledilir. İlk yazı denemelerini burada Nurettin Topçu’nun yaşadığı dönem; siyasi,
kaleme alır ve mensubu olduğu Sosyoloji
sosyal ve ilmî yönden çok ciddi yıkılış ve yeni
Cemiye’tine
oluşumların
yaşandığı
bir
dönemdir.
Strazbourg'a geçer.
Topçu’nun
Osmanlı’nın
son
dönemini,
Cumhuriyet Türkiyesi’ni ve eğitimi için gittiği Avrupa’da
Batı’yı
tanıması
onun
fikir
dünyasını çok çeşitli ve orijinal olmasını
gönderir.
İki
sene
sonra
Strazbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon’a gider ve doktorasını verir. İsyan Ahlâkı
adlı
eseri
Fransa’da,
Sorbonne
Üniversitesi’nde yapılmış ve 1934’te henüz
sağlamıştır.
soyadı kanunu çıkmadığı için Nurettin Nurettin
Topçu,
başkentinde, dönemlerinden
bu
Osmanlı devletin
biri
kabul
Devleti’nin en
sıkıntılı
edilen
II.
Ahmet imzasıyla Paris’te yayınlanmış bir doktora tezidir. Sorbon Üniversitesi felsefe jürisi tarafından birinci seçilmiştir. Sorbon
Meşrutiyet’in ilanından bir sene sonra 7
Üniversitesi
Kasım 1909’da dünyaya geldi. Asıl adı
felsefe doktorası veren ilk Türk öğrenci
Osman Nuri Topçu’dur. Dedesi Osman
Nurettin Topçu olmuştur.107
tarihinde
dereceye
Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali 107 106
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği
Gül, Ali, Nurettin Topçu’da Anadoluculuk Düşüncesi, sayfa:11, Ankara-2006
girerek
44
Fel-SEFER Dergisi Topçu
bu
başarısından
dolayı
Ülkemizde aksiyon felsefesinin öncülüğünü
ödüllendirilecektir. Alacağı ödülü kendisinin
ve Hareket Okulu’nun kuruculuğunu yapmış
belirlemesini istemişler ve kendisine öneri
olan Topçu, Hareket dergisinde, çeşitli
olarak altın bir saat veya Amerika ya da
kitaplarında ve değişik dergilerde yazmış
Kuzey Avrupa’ya bir tatil sunulmuştur.
olduğu yazılarla ülkemizin yetiştirdiği önemli
Topçu’nun cevabı
ise şöyle olmuştur:
fikir adamlarından biridir. 20. yüzyılda
“Hiçbiri değil!” ve ne istediği sorulunca hiç
devrimcilik, halkçılık, millilik, emperyalizm
tereddüt etmeden şu cevabı verir: “Sorbon
gibi kelimelerin toplumumuzda en çok
Üniversitesi’nin giriş ve çıkış kulelerinde 24
kullanılan kelimeler olduğunu ve Amerikan
saat
yaşayış tarzının toplumumuza sinmesini
ay-yıldızlı
Türk
bayrağının
dalgalanmasını
eleştiren Topçu, Hareket
istiyorum!” Bu anektodu,
dergisinde Şu halde; bizim işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı inkılâp, memleketin müstahsil zümresini, Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu ahlaki bir hayat içinde canlandırmak, onu cemiyetin başına geçirmektir.
kendisinin emekli olduğu İstanbul
Erek
Lisesi’ni
1981 yılında ziyaret eden zamanın Devlet Başkanı Sayın
Kenan
Evren
nakletmiştir.
olduğu
yazmış makalelerinde
bunları dile getirmiştir. Memleketimiz
her
bakımdan
tam
bir
kavramlar
hengâmesi
içinde
bulunmaktadır.
Doktora bittikten sonra Topçu 1934 yılında
Komünizmin
yurduna döner ve 1935 yılında Galatasaray
kapitalizmin elinde hürriyet meş’alesi, din
Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak görev
istismarcısının dilinde kutsal inanç ticareti
alır. Topçu doçentlik tezi olarak Bergson’un
var olmak savaşını sürdürmektedir. Her biri
düşüncelerini sergileyen ‘Sezgiciliğin Değeri’
bizzat kendi idealiyle çelişme içindedir. Her
konulu tezini İstanbul Üniversitesi Edebiyat
birinin ortaya koyduğu insan tipi insanlığın
Fakültesi’ne
“gençliğe
çiğnenmiş bir kıymetini varlığının merkezi
tehlikeli fikirler aşılayabilir” düşüncesiyle
yapmıştır. Her biri insanlığı tiksindiren,
eylemsiz doçent bırakmak istemişlerdir.
inciten, hayatın güzel yüzünü kazıyan bir
Sonuç olarak tez kabul edilmemiştir ve
kavgayı sürdürmektedir.108
Topçu
vermiştir.
bundan
Fakat
sonraki
yıllarını
lise
gençliğine adamıştır. Topçu 1974 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Nisan 1975 yılında hastalandı ve 10 Temmuz gecesi vefat etti.
göğsünde
adâlet
etiketi,
Ülkenin böylesine kavramlar karmaşası içinde
108
bulunmasına,
milli
değerlerin
Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, sayı:35
45
Fel-SEFER Dergisi unutulmaya başlanmasına ve inançların
İslâm
kullanılmasına
milletimizi
seviyesinde erişebilme davasıdır. O, dini
bilinçlendirmeye ve onlara yol gösterici
gözönünde tutmayan, hattâ düşman bilen
olmaya çalışan Topçu içinde bulunulan
görüşle milliyeti inkâr etmekle Allah’ın
durumu
şöyle
dinine
Türkiye
gerçekten
kurtulmak
istiyorsa
görüşün ortasında Müslüman Türk’ün milleti
bunların
üstünde,
bunların
tesirlerini
karşısında bağlandığı sevgi ve fedakârlık
defedici insan, ahlâk, devlet ve iktisat
duygusu, hizmet aşkı ve çalışma prensibidir.
anlayışına
karşı
ifade
etmektedir:
sarılması
lâzımdır.
Eğer
Bunun
kültürü
içinde
yarandığını
4. Hayati
insanlığa
zanneden
hizmet
ümmetçi
münasebetlerimizin
çok
tahakkuku için her Türk insanı, nizam
yaygın bir sahası olan iktisat, bugün
duygusunu
kanunî
komünizm ile kapitalizmin tehditlerinden
müeyyidelerde bularak, devletini iradesiyle
kurtularak, ahlâkî yaşayışın emrine verilerek
kurmak suretiyle, milletin üyeleriyle birlikte
İslâm
bu günün ve yarının hazırlayıcısı olur.
getirilmelidir.
vicdanında
ve
Aşağıdaki hususlar gerçekleştiği zaman, lâf olarak değil de fiilî olarak “bir milletin yeniden doğuşu” gerçekleşecektir. 1.
Demokrasinin
zaafları
devlet
istemektedir. Bunun tahakkuku için:
sınırlandırılır. b) Devlet herkese iş vermek ve iş yaratmakla görevlidir. c) Dış ticaret devletleştirilmelidir.
Bütün eğitim teşkilatının gayesi,
çağın bilgi hazinesiyle beraber, hurafeci
d) Bankalar
kafasına ve kalbine yerleştirmek olacaktır. Devlet başta Üniversiteler olmak üzere, eğitim dâvasının mes’uliyetini üzerine alarak yetişmesine, insan
kabiliyetlerin düşüncesinin
tekâmülüne hizmet edecektir. Bugün Türk Milliyetçiliği, Anadolu’da,
Türk’ün hâkimiyet, müdafaa ve silkinerek
ve
sigortalar
devletleştirilmelidir.
değil de gerçek İslâm ahlâkını neslin
3.
sosyalizme
adâletinin tescil ve tatbikini samimiyetle
bir devlet olmalıdır.
değerlendirilmesine,
anlayış
haline
a) Mülkiyet hakkı başıboş bırakılmaz,
merkeziyetçi, otoriter ve mes’uliyet sahibi
ferdin
Bun
tatbikatı
verilmiş bir avans değil, evrensel İslâm
otoritesi ile doldurulmalıdır. Yani devlet;
2.
sosyalizminin
e) Devlet iktisadî istismarı, siyasî ve dinî istismarla birlikte ortadan kaldırmalıdır.109 Nurettin Topçu, Türk düşün tarihinde 1950’lerde çok önemli bir yere sahip olduğu gibi siyasi projeleri ve ekolü ile özgün bir yere
sahiptir.
Topçu,
1950’lerde
milliyetçilikle ilgili düşünce ve faaliyetleri, 109
Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, sayı:35
46
Fel-SEFER Dergisi 1960’larda ise milliyetçi-sosyalizm, İslam-
İktisadi
sosyalizmi
bırakıldığı, ahlakın avare heveslere terk
kapsamındaki
görüşleri
ile
gündemdedir. 1950’lerde Türk Milliyetçiler
edildiği,
Derneği’nin
kurucularından
isimlerindendir. dergilerinden
Yine
muhtariyetine sığınan üniversitenin millet
Mücadele
ortaya attığı Müslüman Anadolu sosyalizmi bir bakıma Türkiye’nin birliğini ve selametini taşlarından
biridir.
Batı’ya duyulan hayranlık ve milletimizin aşağılık
kompleksini
yıkmak için Topçu’nun bu fikri bir kurtuluş yolu olarak görülebilir. Müslüman
Türk’ün
iradesini
haline
özel
etkili
Topçu’nun
bulunduğu
ve
1950’lerin
yazarlarındandır.110Nurettin
içinde
yabancı
ticarethaneler
gelen
mihenk
okulun
teşebbüslere
etkili
önde
sağlayacak
serbest
ve
Komünizmle
Dergisi’nin
hayatın
tanımadığı,
millet
getirildiği,
dilinin
her
yandan saldırılarla didik didik olduğu bir yerde milliyetçilikten bahsedilemez.111 Nurettin Topçu, İslâm Sosyalizmi konusunu hareket
dergisinde
şöyle
gündeme
getirmiştir: Yolumuz seçilmiştir. Bu yoldaki gayretimiz, üstün kıymetlerini büyük bir hızla kaybeden milletimizi âdil bir teşkilât içinde
toplamak,
bütünleştirmek,
aslî
temeline yerleştirmek, cihanda mükemmel telakkisi,
bir model yapmak cehdidir. Biz bu teşkilâtı
Müslüman Anadolu’nun sosyalizmidir. Bu
şekillendiren ruhî ve maddî senteze İslâm
kelimeden gocunan Türk çocuklarının bu
Sosyalizmi diyoruz. İnancımız odur ki;
hali, saflıkla bilgisizlikten başka bir şey
servetin devlet, iktisadî istismarın kanun
değildir. Müslüman Anadolu sosyalizmi
olduğu bir çağda İslâm Sosyalizmi serveti
demek, İslam’ın ruh ve ahlakına sahip olacak
halka yayacak, devleti fazilet kudretine terk
Anadolu’nun
edecek, iktisadi istismarı emek esasıyla
insanını
devlet
ve
bütün
hayat
kuvvetlerini, ferdi menfaatlerle ihtirasların dışına çıkarıp bir ilahi bölgede, tam iktidarı ile sağlam iradenin disiplini altına, millet selameti yolunda toplulukla seferber etmek demektir. Komünizmi bertaraf edecek ve siyonizmi toprağa gömecek tek kuvvet budur;
öbür
adı
milliyetçiliktir.
Zira
toplumun malı olmayan milliyetçilik olmaz.
değiştirecektir. İslâm’da
sosyalizm
yoktur
diyenler
yanılmaktadır. İslâm’da, materyalist temele dayanan
Marksizm
yoktur. Sosyalizmin
şuurlu tatbikatçıları peygamberler ve onların takipçisi büyükler olmuştur. İsmi ne olursa olsun! İnsanlığın vicdanından doğan bu sistemi materyalist marksizmin lekesinden
110
Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul, birey yayıncılık, Sayfa:266, Aralık 1999
111
Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, sayfa:61, Ankara 2006
47
Fel-SEFER Dergisi temize
çıkarmak
bunu
terennümleriyle şarkıcı sanatkâr ve mevlidci
yapıyoruz ve böyle yapmakla da Allah’ın
hoca, Allah kelamını da aynı emel dairesinde
“âdil ve merhametli olunuz” emrine itaat
kazanç sermayesi yapan hafız, duygusuz
ediyoruz.112
ruhsuz ve Allahsız haykırışlarıyla halkı
Nurettin
Topçu,
lâzımdır.
Hareket
Biz
dergisindeki
Bahtiyar Belde adlı yazısında ülkemizde
soymakta hürdürler. Bu da sanat ve din hürriyetidir.115
sözde ‘hürriyet’ adıyla milletin benliğini
Nurettin Topçu, Hareket dergisinin ‘Vatan
kaybetmesini, kültüründen uzaklaşmasını ve
İhaneti’ adlı yazısında ise ekonominin,
yapılan usulsüzlükleri dile getiriyor.
servet düşkünlüğünün vatana olan ihanetini
Gazeteler, hâbis kazanç emelleriyle milleti her gün rezil etmek, fertleri ve zümreleri birbirlerine saldırtıcı fesatlar tertiplemek, vatanıma düşman davaları hançer gibi onun bağrına sokmak ve sindirmek, insanlığı hayvanlaştırma
yolunda
birbirleriyle
yarışmak hususunda hürdürler. Buna basın hürriyeti derler.113
ve din kullanılarak vatandaşın zihninin zehirlenmesi, milletin maddi ve manevi olarak soyulmasını şöyle anlatıyor: ‘Şimdi insanlık
gözünde
büyüklük,
devletten
servete intikal etmiş bulunuyor. Vaktiyle devlet, servetin de sürükleyicisi idi. Şimdi devlet ikinci plânda kalıyor.’116 Daha dün “Amentü”yü ağızlarına alamayanlar, şimdi Nurcu, Kursçu, Süleymancı gibi kafilelere,
Halkımızı yer yer hayvanlar gibi süründürüp
mukabeleci, mevlitçi, duacı gibi taifelere
cinayetlerin ve çeşitli faciaların yaptırıcısı
ayrılmış bulunuyorlar. Şüphe yok ki hepsinin
alkol, sınırdaki köylerden büyük merkezlere
derdi cehaletin örterek gizlediği kibirdir.117
kadar bir yangındır bugün. Öyleyken o da serbesttir. Bu da içki serbestliğidir.114 İlim
mâbedi
olan
mektep,
Hayata henüz yeni atılacak gence, eski devrin ‘Adam olma’ ideali yerine, ‘Zengin
bugün
olma’ ihtirası aşılanıyor.118 Millet çocuklarının
öğretmenler için bir çile yeridir, öğrenciler
evinde
içinse bir isyan ve fesat yuvası. Bu mabetteki
ısınacakları yokken her türlü imkân ve
genç ruh, hayvanî hürriyetlerin hepsini elde
araçları kullanarak bol para karşılığında
etmek
diploma dağıtan orta ve yüksek özel okullar
için
besteleyen
çırpınmaktadır. ve
iradeleri
Zevkleri
okulunda
yiyecekleri
ile
uyuşturan 115
112
ve
Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Haziran 1970, sayı:54 113 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, sayfa:5, sayı:54, Haziran 1970 114 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5
Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, sayfa:5, sayı:54, Haziran 1970 116 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Vatan İhaneti, sayfa:5, sayı: 49, Ocak 1970 117 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5 118 Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5
48
Fel-SEFER Dergisi vatana ihanet yuvaları değildir de nedir?
hayat
Bunca yabancı canavar kuvvetlerin batıdan
lazımdır.120
birer sel gibi gelip yurdumuzu köylere
Bir
varıncaya kadar kapladığı günde, karısını
ekonomisini, kültürünü ve dilini koruduğu
Hac ziyaretine yolladığı ve camiye de beş
sürece varlığını sürdürebilir. Batı bizden
yüzlük bir mukabele minderi oturttuğu
daha ileri seviyede olabilir lâkin tarih
halde,
vererek
göstermiştir ki bizim de onlardan ileri
ruhunda kalan son İslâm mayasını da orada
olduğumuz dönemler var olmuştur. Bu
çürüten zenginin bu yaptığı iş vatana ihanet
nedenle sürekli Batı fikriyatı zihnimizde bir
kelimesinden
ile
dogma gibi bulunmamalıdır. Kendi milli
adlandırılabilir?119 Nurettin Topçu, milletin
fikriyatımızı ve ilmimizi geliştirdiğimiz sürece
içinde bulunduğu bu yozlaşmayı, çöküşü,
tekrar Batı milletlerinden ileri seviyeye
değişimi ve özünü kaybetmeyi kitaplarında,
ulaşabilecek kudrete sahibiz. Yapmamız
çeşitli dergilerde ve konuşmalarında millete
gereken sadece buna inanmaktır. Mustafa
haykırmış
Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Dünyanın
evlâdını
yabancı
başka
ve
onlara
okula
hangi
kelime
çözüm
yollarını
sunmuştur.
inkılâp,
memleketin
müstahsil
zümresini, Anadolu köylüsünü bir sınıf yapmak, onu
ahlaki bir hayat içinde
canlandırmak,
onu
cemiyetin
başına
geçirmektir. Bir taraftan bir memleket tarihini kurmuş olan maddi, iktisadi varlığı, öbür taraftan ona ruh ve ruhi kuvvetler vermiş olan; Alpaslan’ları, Yunus Emre’leri yaratmış
ülke
milli
sonra,
işe
benliğini,
başlamak
eğitimini,
bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ
Şu halde; bizim işimiz, bizim kurtarışımız, kurtarıcı
verdikten
olan
manevi
kuvveti,
bu
kuvvetlerin menbalarına inmek suretiyle yeniden canlandırmak ve ahlak kuvvetini temsil eden sınıfa aşılayarak, onun ruhuna
bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki millî benliğini
bulmayan
milletler
başka
milletlerin avıdır.” KAYNAKÇA: Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Kasım 1968, Sayı:35 Fikir ve San’atta Hareket, Başyazı, Haziran 1970, Sayı:54 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Bahtiyar Belde, Sayfa:5, Sayı:54, Haziran 1970 Fikir ve San’atta Hareket, Topçu, Nurettin, Vatan İhaneti, Sayı: 49, Ocak 1970 Gül, Ali, Nurettin Topçu’da Anadoluculuk Düşüncesi, Ankara2006 Kaçmazoğlu, H.Bayram, Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar, Birey Yayıncılık, Sayfa:266, İstanbul, Aralık 1999 Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, Ankara 2006
120 119
Topçu, Nurettin, a.g.m, sayfa:5
Vahapoğlu, Sedat, Hareket Dergisi’nin Türk Fikir Hayatındaki Etkileri, sayfa:62-63, Ankara 2006
49
Fel-SEFER Dergisi Franz Kafka
Macaristan boyunduruğu altında Prag’da Emine YENİKAYA121
gözlerini açması Kafka’daki yabancılaşmayı yeşertti. Çocukluğu “uyuz ırk” diye dışlanan bir çevre içerisinde büyüdü. Bu yüzdendir ki yabancılığı kökleşti. Yazmak onun için bu dünyadan sıyrılmanın tek yoluydu ki kendisi bu zorunluluğu şu sözlerle ifade ediyor. “Yazmak.. ölümden bile derin bir uyku.. insan bir cesedi mezardan nasıl çekip çıkaramazsa, geceleri beni de masamdan 123
koparıp ayıramaz.”
diyerek hayatında
yazmanın vazgeçilmezliğine işaret ediyordu. Yazarak
kendine belki de hiç sahip
olamayacağı
hayatı
kurgulama
fırsatını
sağlıyordu. Yazdıklarına güvenmiyor ya da sessizce hiç yaşamamış gibi terk etme Varoluşçuluğun
gördüğü
insan
isteğinden olsa gerek
yakın dostu olan
tanımlanamaz, çünkü insan kendini ne
yazar – eleştirmen Max Brod’a ölünce
yapmışsa odur. İnsan yalnızca olmak istediği
yazdıklarının tümünü yakmasını vasiyet etti.
şey olduğu zaman varlık kazanacaktır.122
Kafka’nın etkisi
en azından iki
Akıllı bir varlık olan insanın, kendi dışında
açısından
olmuştur.
olan
görünüşte esrarengiz, iskelet benzeri dünya
dünya
varoluşçuluk; edilgenliğinin
ile
çelişkisini
doğadaki
iradî
alan
varoluş
yazıları
modern,
olarak,
endüstriyel
toplumda sürülen yaşamdaki bir sinir ucuna
savaşımına dikkat çeker. Bu savaşımı bütün
dokundu. Tanrısız bir toplumun nihilizmi,
hayatı boyunca yaşamış ve eserlerinde
bürokratik egemenliğin ağlarıyla masumları
görmemizi isteyen Franz Kafka özgür bir
boğan aşırı akılcılığı ve – belki de bütün ilk
hayal gücüne sahipti. Günlüklerinde yaşamın
ilkelerle birlikte
anlamını sorgularken, kendisini farklı şekilde
sonu da dahil olmak üzere – bütün
ortaya koymuştur. Yahudi ailenin bir ferdi
idealizmlerin sonu çizilir bu yazılarda. İşte
olarak
Kafka’nın yaratısı, belirli bir amacı olmayan
122
dünyaya
bilinciyle
yaratan-
İlk
olan
121
insan
konu
derin
bakış
gelmesi,
Avusturya-
Gazi Üniversitesi, Felsefe Grubu Öğretmenliği Alev Alatlı, Batıya Yön Veren Metinler, s:1553.
123
nedensellik kavramının
David Zane Mairowitz ve Robert Crumb ,Kafka. Milliyet Yayınları, İstanbul, 1996 , s:73.
50
Fel-SEFER Dergisi ama mutlaka maddi anlamda bir sona
sabah gündelikçi kadın buldu onu ve
ulaşmaya
toplumun
kurtulmuştu. “o şey” den kurtulmak aileye
alegorisidir.124 Kafka’nın yaşadığı dünya
yeni bir soluk getirmişti. Samsa eve para
yabancılaşmanın, ikiye bölünmüş insanın
getirdiği zamanlarda ailesi için bir değerken,
dünyasıydı. Bu dünya aynı zamanda sözünü
işe yaramaz bir böceğe dönüşmesinde
ettiğimiz
bilincinden
ondan kurtulmaya çalışmaları, bugünün
yoksun, kendini uykuya bırakmaya hazır bir
insanın kapitalizm karşısında yenilgisini,
dünyadır. Kafka’nın iç dünyası ise hem bu
onun nasıl maddeye indirgendiği gösteriyor.
yabancılaşmış bulunduğunun bilincindedir,
Böcek metaforunu seçmesi değersizliğin ve
hem de uyuyanları uyandırma isteğiyle
belki de Samsa açısından çaresizliği temsil
doludur.
ediyordu.
yazgılı
ikiye
olan
bir
bölünmenin
Dönüşüm isimli eserinde bir gezginci olan Samsa, ailesinin geçimini sağlıyordu. babası bu
yüzden
emekliye
Modern
çıkmazları,
yaşadığı
konservatuvarda
keman dersleri alıyordu. Bu
yüzden
Kafka’nınki.
“… ve ayrıca benim özüm, korkudan başka bir şey değil.”
kendisini
böceğe
fark
Metaforlarla örülü bir dil
ailesine
içinde
çelişkileri,
,anlatım,
bakması gerekliydi ve bir sabah uyandığında yatağın
düştüğü
ettirmeksizin eksilttiği değerleri söylemekti
ayrılabilmişti, kız kardeşi de
insanın
düşsel
dünyaydı.
Kafka’nın
kurgusal
dünyada
okuyucu
bir
şekilde
kendine
yer
buluyor.
Kendi üzerine düşünmenin yolunu açıyor.
dönüşmüştü. Onun değişimine tanık olan ilk
Dünyanın yeterince kötü olduğunu ve
kişi çalıştığı şirketin başkatibiydi. Gregor
insanlarında bunu perçinlediği söylüyordu
yaşamında ilk kez işe geç kaldığı için gelmişti
bize.
evlerine. Böceğe dönüşmesiyle hayatı altüst
kendini
olmuş,
kurtulma
yalnızlığından söz eder. Yalnız ve her şeyden
isteğine tanık olmuştu. Samsa artık eve para
öte korkularla örülü bir dünya içerisinde
getiremediği için aile ondan kurtulma isteği
kendisini bulur. Dava kitabının girişinde şu
duyuyordu.
sözlere yer vermiştir.
ailesinin
dahi
ondan
Ve Samsa gece üçe kadar
düşündü. Pencereden ilk giren
sabahın
ışıklarıyla, kafası yere düştü. Son soluğu burun deliklerinden çıkıp gitmişti. Ertesi 124
John Lechte , Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006, s:422
Modern dünya düzeni içerisinde dış
dünyaya
açmayan
insanın
“17. Yüzyıl, matematiğin çağıydı, 18. Yüzyıl doğa bilimlerinin, 19. Yüzyıl ise biyolojinin çağıydı.
Bizimkisi
yani
20.
Yüzyıl
ise
korkunun çağıdır. Şimdi bana yanıt olarak
51
Fel-SEFER Dergisi korkunun bir bilim olmadığı söylenecek.
gerçekleştirmesi önündeki en büyük engel
Ama bilimin yine de bununla bir ilintisi var,
olarak nitelendirilebilir. Varoluş özünü tam
çünkü bilimin son kuramsal ilerlemeleri onu
da hayatın kendiliğinden sona erdirdiği
kendisini yadsımaya sürükledi, uygulamada
yerde tamamlar. Bu tamamlanma adına
eriştiği yetkinlik düzeyleri ise bütün dünyayı
yaşamı
yıkıma götürme tehlikesiyle karşı karşıya
ütopyasının
bıraktı.
evetleme arzusuydu.
Ayrıca
korku,
tek
başına
ele
alındığında, her ne kadar bilim sayılamaz ise de, onun bir teknik olduğundan kuşku duyulamaz. Çünkü yaşadığımız dünyada en çarpıcı nokta, insanların(…) çok büyük bölümünün bir gelecek bulunmayışıdır. Oysa geleceğe,
olgunlaşmaya
ve
ilerlemeye
yönelik bir umut olmadan anlamlı bir yaşamdan söz edilemez. Bir duvarın önünde yaşamak,
köpekler
gibi
yaşamaktan
farksızdır.”125 Ve Ayrıca Kafka Milena’ya( ikinci nişanlısı) korkunun onun hayatındaki rolüne “… ve ayrıca benim özüm, korkudan başka bir şey değil.” diyerek Kafka insanın yer yüzünde apaçık bir bilince sahip olup, kendisinde bulunan bu ikiliğin görülmesini sağlamaya çalışması bu yüzdendir. İnsan hem yaşama istencini barındıran hem de yaşadığı zaman diliminde korkular büyüten varlıktı. Rutin gidişat içerisinde insanların düşünmesi belki de çekinmesi kaçınılmazdı. Umut kavramının insan yaşamı için önemine vurgu yapıyor. Nitekim umutsuz insanın yaşamını sonlandırmaktan başka çaresi kalmaz. 125
Ve bu
son
insanın kendisini
Franz Kafka ,Dava, Can Yayınları, İstanbul, 2012, s:12 13
evetlemek ardında
gerekir.
Korku
Kafka’nın
yaşamı
Kendini yazmaya adadığı zaman, Kafka ideal çalışma
ortamını
Dünyadan
kopmuş
şöyle ,
düşlüyordu:
mühürlenmiş
bir
mahzen.. yemek, getirilip en uzak kapının arkasına bırakılacak. Onu almak için kendi kalkıp
gidecek;
yaratıcılığı
insanlar
tarafından hiç mi hiç zedelenmeyecek. İn adlı öyküsünde yaratık, kendine köstebek yuvası gibi , kesişen tünellerden oluşmuş bir in kurmuştur. Bu inde yığınla et stoku ve kale
gibi
sessizlik
vardır.
inimde
en
harikulade şey, sessizlik. Her an bozulabilir. Ama şimdilik tünellerden geçip hiçbir şey duymayabilirim. Ses çıkaran herhangi bir küçük yaratık olsa bile, onu da dişlerimi gırtlağına geçirerek susturabilirim, diye anlatır Kafka. İnde görünmeyen düşmanlar vardır oysa; Kafka’yı saran dehşet duygusu orada
da
varlığını
sürdürmektedir.
Düşmanlardan biri onun izini bulur. “Ben”, duvarlarda duyar bunu, sorunun geldiğini anlar.
Yakalanacak,
parçalanacaktır.
Direnecek gücü de yoktur artık. Öykünün sonunda , düşmanın onun varlığından haberi olup olmadığını kesin olarak öğrenemeyiz.
52
Fel-SEFER Dergisi Ölümün
hayaleti,
iç
daralması
ve
umutsuzlukla birlikte, Kafka’nın kurgusunu rahat
bırakmayan
bir
öğedir.
İnanç
dışlanabilir, ama inanç arayışı dışlanamaz Maurice Blonchot’nun dediği gibi anlam konusunda bir belirsizlik vardır, çünkü umutsuzluk ve kaygı , ölümün yaşam içindeki karşılıklarıdır. Burada umutsuzluk ortaya çıkar, çünkü varoluş bir sürgündür.; modern yaşamın kaygısından kaçabilecek gerçek bir liman yoktur. Modern olmak, bir şekliyle, eşsizliğini,
Yahudi
olmaktır.
Blanchot’nun,
Kafka’nın Kafka’nın
çalışmalarının kendisine rağmen, yani ölüm kaygısıyla
dolu
olmasına
rağmen
parıldadığını söyleyen sözlerden daha iyi özetleyen
azdır:
“(Kafka’nın
yaratısını)
ancak ona ihanet ederek anlamamızın sebebi budur; okumalarımız bir yanlış anlamanın etrafında, kaygı içinde , dönüp durur.126
KAYNAKÇA: John Lechte, Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006 David Zane Mairowitz ve Robert Crumb ,Kafka. Milliyet Yayınları, İstanbul, 1996 Franz Kafka ,Dava, Can Yayınları, İstanbul, 2012 Alev Alatlı, Batıya Yön Veren Metinler
126
John Lechte , Elli Çağdaş Düşünür, Açılım Kitap, İstanbul, 2006, s:426
53
Fel-SEFER Dergisi
54