Genç Öncülerin "YÜZÜ"

Page 1

00

9 771307 007016

AYI LS ÖZE

ISSN 1307-007X



EDİTÖR'DEN

Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Sahibi PINAR YAYINLARI A.Ş. Adına Şemsittin ÖZDEMİR Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Furkan Gençoğlu Yayın Sorumlusu Mehmet Semih Özdemir Yayın Kurulu Furkan Gençoğlu Mehmet Semih Özdemir Fatih Yavuz Furkan Kahraman Asım Ebrar Yıldız Uğur Demirel Sümeyye Akgül Zozan Demirci Ayşenur Özdemir Senanur Yaşaroğlu Gülsüm Cemile Damar Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Abdulvahap Yaman, Ömer M. Yaman Zafer Özdemir, İsmail Memiş Abdurrahman Babacan Alperen Gençosmanoğlu Burak Savaş, Burak Yakupoğlu A. Sabit Tuna, Abdurrahim Boynukalın Mehmet Babacan, Zeynep Aksu Güzel Yunus Babacan, Abdulvahid Sipahioğlu Emir Timur Kafkas, Fatma Büşra Özkan M. Semih Özdemir, Nihal Açıkel İsa Yılmaz, Elif Yaman Yılmaz Ömer Temel, Uğur Demirel Hüseyin Buladı, Fatih Razi Furkan Gençoğlu, Şeymanur Ekren Tan Saliha Can Üstün, Fatih Yavuz Yusuf Mahitapoğlu, Yusuf Talha Avcı Asım Ebrar Yıldız, Furkan Kahraman Adres İskenderpaşa Mah. Yeşiltekke Sok. No:4/1 Fatih / İSTANBUL genconculereyaziyorum@gmail.com Görsel Yönetmen Tekin Öztürk Grafik Tasarım Projesanat Tan. Org. Tel: 0212 640 20 90 www.projesanat.com.tr

Baskı Sanatkar Ofset Son. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mh. Litros Yolu 2. Matbaacılar Sit. 4NF/4-5 Topkapı / İST. Tel: (212) 567 39 40-41

Sevgili arkadaşlar; enç Öncüler Dergisi yayın ekibi olarak bu ay 100. Sayımıza erişmenin onurunu yaşıyoruz. Genç Öncüler Dergisi bir grup genç tarafından salih niyetlerle 2003 yılında kuruldu. Yıllar içinde hakikat yolunda Allah tarafından kardeş kılınmış farklı gençlerin çalışmalarının meyvesi olarak olgunlaştı. Düne, bugüne, geleceğe dair her daim söyleyecek bir sözü vardı bu gençlerin. Yeni bin yılın başında, postmodernizmin “fikirsizliği” bir alternatif olarak sunduğu bir devirde fikirsel mücadelenin önemine inanmak her yiğidin harcı değildi. Dayatılmış yaşamlara inat Allah’ın hoşnut olacağı yeni yaşamlar inşa etmek, herkesin hukukunun korunacağı bir düzen hayali kurmak, kara düzenin çarklarının başında duran sömürgecileri rahatsız edegelmişti şimdiye kadar. İşte bu yüzden Genç Öncüler Dergisi çevresinde toplanan gençler tıpkı doktor Şeriati’nin dediği gibi kara düzenin sahiplerini rahatsız etmeye gelmişti. Hayatı insanlığa dar eden bozgunculuktan, fitneden rahatsız olmuşlardı. Genç Öncüler Dergisinin yol arkadaşları hiçbir etnik,mezhebi,dinsel ayrım gözetmeksizin her türlü zulme tepki gösterdiler yüz sayılık serüven boyunca. Bazen başörtüsü mücadelesinin bayrağını taşıdılar. Bazen Mavi Marmara gemisinin ruhunu taşıdılar. Taşeron sistemine, kent yağmasına, asgari ücret haksızlığına, sokakta yaşayan evsizlerin mağduriyetine ve daha onlarca haksızlığa dikkat çektiler sayfalarında. “Safını belirle” dediler! “Sen yoksan kimse yok” dediler. Kardeşliği, komşuluğu, yardımlaşmayı, saf saf olarak dayanışmayı hatırlattılar. Her mümine farz kılınan “emri bil maruf nehyi anil münker” görevini en iyi biçimde yerine getirmek için çabaladılar. Ve bir kez daha hatırlatıyoruz; Genç Öncülerin genç yazarları olarak temel gayemiz, toplumsal yaşamımızda karşılaştığımız iyilikler i,kötülükleri,kolaylıkları, sıkıntıları siz değerli okurlarımıza en anlaşılabilir şekilde aktarmaktır. Kadromuz adaletle şahitlik vazifesini unutmayarak, bu bilinçle yazılarını kaleme almaktadır. Çünkü bu bize inandığımız rabbimizin vahiyle sabit kıldığı bir görevdir. Çıkarttığımız bütün sayıları bu görev bilinci ile çıkartıyoruz. Bu çalışmamızın hayırlara vesile olmasını diliyor, keyifle okumanızı temenni ediyoruz. Allah’a emanet olun. Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide-8)

G

Kasım’15 • 1


Kasım 2015 • Sayı 100 • Yıl 12

07

“Üniversiteyi bitirmek üzereydik ama liseli arkadaşlarla beraber dergiyi çıkartıyorduk ve bütün süreçlerinde liseli arkadaşlar görev alıyorlardı. Yazım sürecinde, mizanpaj sürecinde, hatta baskı sürecinde. Sonrasında dağıtımında, satımında, abone yapmasında ve devamında genç arkadaşlar görev alıyorlardı. Dolayısıyla arkadaşlık anlamında birçok kazanımın yanına dergicilik tecrübesi de eklenmiş oluyordu.”

Neil Armstrong’un bir sözü var. “benim için küçük, insanlık için büyük bir adım” diyor ya? Bunu tersinden söylemek lazım benim kendi hayatımdaki en önemli adımdır Genç Öncüler. Bunun insanlık açısından, ümmet açısından, toplum açısından atılan büyük adımların yanında, bizim için hayatımızdaki en büyük adımdır. Bir gencin herhalde hayatında yaşayabileceği en büyük şeylerden biridir. Bazen içinde olduğunuz şeylerin kıymetini bilemezsiniz. “Ol mahiler ki deryâ içredir. Deryâyı bilmezler” denir ya? Onun gibi. Belki biz o günlerde bunun farkında değildik ama şimdi artık 35’li yaşlarımıza geldik. Hayatımızda atılan en büyük adım oydu.

Ömer Miraç Yaman Zafer Özdemir “Ben gözümü bu harekette açtığım için hayal ettiğim şeylere çoktan ulaşmış oldum. Ama bu amaca Türkiye’nin gençlik problemi olarak baktığımızda, daha almamız gereken çok fazla yol var. Ama Genç Öncüleri ele aldığımızda hareketin büyük bir çığır aştığını ve büyük bir öncülük misyonunu yüklendiğini düşünüyorum. Ve konuda hayli başarılı olduğunu da görüyorum.“

Aşkın Özcan 18 “Coğrafyamız gençliğinin kafası ziyadesi ile karışık iken, kendini tanımlayıp iradesinin ve değerlerinin farkında olan bir avuç güzel insanın zifiri karanlığa inat kendi ışığını etrafa saçan ateş böcekleri misali ışık saçtığını görmek, umutsuzluk ortamında umut olmaktı benim için.”

20 2 • Kasım’15

10

İsmail Memiş


04

Gelin Hep Birlikte Yol Almaya Vahap YAMAN

Gelin Hep Birlikte Yol Almaya / Vahap YAMAN............................................... 4 Yrd. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman...................................................................... 7 Zafer Özdemir.............................................................................................. 10 Tekin Öztürk................................................................................................ 15 Mehmet Babacan......................................................................................... 16

İsmail Memiş............................................................................................... 18 Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi / Cemil Meriç.................................................... 19 Aşkın Özcan................................................................................................ 20 Abdurrahman Babacan................................................................................. 24 Abdullah Sabit Tuna..................................................................................... 28 Abdurrahim Boynukalın................................................................................ 30 Burak Savaş................................................................................................ 31 Ömer Temel................................................................................................. 32 Emir Timur Kafkas....................................................................................... 34 Nihal Açıkel................................................................................................. 36 Burak Yakupoğlu......................................................................................... 37 Yunus Babacan............................................................................................ 38 Genç Öncülerin Serencâmı............................................................................. 39 Alperen Gençosmanoğlu................................................................................ 40 Furkan Gençoğlu.......................................................................................... 42 Abdülvahid Sipahioğlu.................................................................................. 44

İsa Yılmaz................................................................................................... 45 Uzm. Psk. Saliha Can Üstün........................................................................... 46 Şeymanur Ekren Tan.................................................................................... 48 Fatih Razi................................................................................................... 50 Mehmet Semih Özdemir................................................................................ 52 Hüseyin Buladı............................................................................................ 53 Uğur Demirel............................................................................................... 54 Elif Yaman Yılmaz........................................................................................ 56 M. Yusuf Mahitapoğlu.................................................................................. 58 Zeynep Aksu Güzel....................................................................................... 59 Fatma Büşra Özkan Çanak............................................................................. 60 Yusuf Talha Avcı.......................................................................................... 61 Mustafa Fatih Yavuz.................................................................................... 64

Kasım’15 • 3


Karantina

Gelin Hep Birlikte Yol Almaya Vahap YAMAN

U

mran Kültür ve Medeniyet Hareketi, gençlik çalışmalarını, bir yayın içerisinde gençlere ulaştırmak ve gençler arasından, düşünen, yazan, anlatan gençler oluşturmak maksadıyla, Genç öncüler dergisi adı altında bir derginin yayınlanması kararını verdiği yıl 2003 idi. Genç öncüler dergisi niçin yayın hayatına atıldığını dergini çıkartıldığı ilk günlerde şöyle özetliyordu. ” Müfredatın kendisi tek başına netice elde etmeye yetmez. Kur’an’ı yaşayan O’nu uygulayan, O’nun emrettiği şekilde mücadele yürüten, Kur’an nesillerine kesinlikle ihtiyaç vardır”. Genç Öncüler Dergisi, Kur’an’ı gereği gibi okumak, öğrenmek, anlamak, Kur’an’a göre iman etmek, Kur’an’a göre yaşamak, Kur’an’ı insanlara tebliğ edip öğretmek, açıklamak, Kur’an’a uygun bir hayatı yaşanılır kılmak için üretilen ve formüle edilen tarzı, gençler arasında yaygınlaştırmayı ilke edindiğini bu amaçla dergiyinin yayın hayatına atıldığını okuyucularına duyurmuştur. Gençlik, çocukluk ile erişkinlik arasında bir köprüdür. Yön ve hedefin arandığı, meslek ve ailevi rollerin üstlenilmesi için gerekli kişilik özelliklerinin kazanılmaya çalışıldığı, bireysel hareket etmeye başlanıldığı, bir dönemidir. Genç bu geçiş döneminde hayallerin, tutkuların, idealizmin ve yaş gruplarının, değerler sisteminin etkisindedir. Genç, özgürlük ve özgür davranma arayışı içindedir. Topluma kendini ispatlamak durumundadır. Yaptığı atılım ve girişimlerin engellenmemesini ister.

4 • Kasım’15

Gençlik, enerji dolu ve hareketli bir dönemdir. Genç sahip olduğu enerjiyi harcayabilmek için daha çok harekete ihtiyaç duyar. Birçok meseleyi çözebilecek heyecan, dinamizm ve fiziksel beceriye de sahiptir; kendisine fırsat verildiğinde çok önemli başarılara imza atabilecek yeteneğe sahip bulunmaktadır. Bu dönem gencin enerjik, atak, hislerle davranma çağı olduğu için, isyankar, duyguları, otorite kabul edilme istekleri ön plandadır. Gencin dinamizminden faydalanmayı bilmeyi, çalışkanlığının, fedakarlığının, cömert ve iyi ahlak sahibi olmasını öncelemelerini tavsiyeyle beraber, bu özelliklerin, dine hizmet etmede, davette ve tebliğde önemli rollerinin olduğu vurgusu daima dergimiz sayfalarında sıklıkla yer bulmuştur. Geleceğin inşa çalışmaları, gençlerin eğitilmesi projeleri ile hayat bulur prensibinden hareketle, dergide toplumun en dinamik unsuru, geleceğin sorumlu ve yöneticileri olacak gençlerin İslam’la donanımlı hale getirilmesi çalışmalarını öncelenmiştir. Gençler arasında toplumsal bilinç uyandırma amaçlı fikir ve düşünceler, mücadele süzgecinden geçmiş, bilgi ve birikim sahibi, bilgiyi disipline etmiş tecrübenin, genç nesillere aktarılarak, onların bir misyon etrafında kenetlenmelerini sağlamak amacı taşımalıdır. İslami dönüşüme öncülük ve önderlik edecek genç kadrolar yetiştirmek, bayrağı onlara teslim etme çalışmalarını disipline etmek, yaratılış kanununa uygun projeler üretmek ve politikalar


Karantina takip etmek, projesini bizzat Allah’ın çizdiği dosdoğru yolda yürümeleri için, disipline edilmiş bilgiyi gençlere ulaştırmak, genç neslin eline verilebilecek altın anahtarlardır. İşte; Genç Öncüler Dergisi, kendisine rehber edindiği vahyi, düşünce ve hayat tarzlarının merkezine alan ve vahiy ve sünnetten beslenen fikirlerin, düşüncelerin, birikim sahibi olanların tecrübelerinin, yarınlara aktarılması ve İslami kimliği kuşanmış toplumların inşasının, kendi yaş grubunda geç kalınmadan donanımlı hale getirilmiş, birlikte mücadele etmeyi ilke olarak benimsemiş, sorumluluk sahibi gençlerin yetiştirilmesi ile mümkün olabileceğini, toplumsal dönüşüm projelerinin gençler arasında yer edinmesi yazılı basın çalışmalarında öncülük yapmayı ilke olarak benimsemiştir. Genç öncüler dergisi, bir taraftan gençlere İslami kimlik kazandırma çalışmalarına yön vermeye çalışırken, diğer taraftan da batıdan gelen modern ve seküler hayatın gençleri hedefleyen ve modern ilahlar olarak adlandırılan, sanal yaşam, internet bağımlılığı, dizi çılgınlığı, şiddet taraftarlığı, ahlaki yozlaşma, madde bağımlılığı, çılgın müzik festivallerini dikkat çekici başlıklarla gençlerin önüne koymuştur. Hep umut vaad eden, görev ve sorumluluk bilincine sahip olunması gerektiğini hatırlatan, asil bir duruş sergilemeyi öne çıkarmış, toplumsal değişimin ancak direnen ve toplumu değiştirmeye aday gençler eliyle sağlanabileceği fikrini sayfalarında sürekli işlemiştir. Modern ve seküler düşüncenin hedefleri arasında birincil olarak seçilen gençlerin kendilerine sunulan, bencil, bireysel, nemelazımcı, ilgisiz, duyarsız, hız ve haz tarzında özetlenebilecek hayat tarzlarına karşı, İslami duyarlılıkların arttırılarak, gençlerin İslami kimliği kuşanmalarına yardımcı olmak, toplumun ve yeryüzünün inşasında öncü ve önderler olmalarını sağlamak için

onları genç öncüler adıyla bir araya gelmeleri fikrini sürekli işlemektedir. Dergi geleceğin yazar, çizer, düşünürlerini yetiştirmenin yanında, gençlere takım ruhunu aşılamak, değişimin bilgi birikimi ve mücadele azmi olanlarla olabileceğini aktarmak için sayfalarında değer eksenli yazılara yer vermektedir. Yaş grubunun bilgi ve ilgilerine göre yazılmış, bizden, İslami ve yerli yazılara yer vererek, gençlerin İslami kimliğe ulaşmalarını ve bu kimliğin başkaları tarafından da kazanılması çalışmalarının yapılması gerekliliğini aşılamak üzere hazırlanan özel eğitim dosyalarına yer vermektedir. Gençlere, mücadelenin sadece gençlik ve talebelik günlerinin işi gibi algılanmaması ve hayat boyu sürdürülmesi gereken bir gereklilik olduğu, hayatları boyunca temiz ol, temiz kal bilinci aşılamaya özen göstermektedir. Ülkemizde ve dünyada meydana gelen kültürel ve siyasal olaylar da derginin sayfalarında kendine yer bulmuştur. İsrail’in Gazze saldırılarını, Mavi Marmara baskınını, Türkiye’deki baş örtü baskısını, tüketim çılgınlığını, moda takipçiliğini, ülkelerinden ve evlerinden çıkartılan mültecileri, toplumsal şiddeti, madde bağımlılığını, taşeron işçilerin problemlerini, yirmi yıldır hapishanelerde tutsak olan müslüman tutsakların özgürlüklerine kavuşmalarını öne çıkarmıştır. “Hz. Peygamberin yirmi dört saati, Hz. Peygamberi örnek almak, Yaşayan Sünnet” gibi kapaklarla rasulullah’ın günümüze de ışık tutan önderliğine vurgu yapmıştır. “Edep ya hu, Evine dön, Komşum benim yanı başımdır, Evsizler nerede yaşar, Ahlaki devrim, Adalet, arkadaşlık öldü mü?” gibi başlıklarla toplumsal yaraları öne çıkartmış ve bu yaralara çözümler üretmiştir. “Kim demiş umutlar tükendi diye? Yürüme koş idealine sahip çık, Bu yola çıkanlar asla Kasım’15 • 5


Karantina kaybetmez, Siper et gövdeni, Ezberler bozuluyor, Ümmet diriliyor” başlıkları ile de gençlerin umutlarını diri tutmaları gerektiğini ve sahaya inerek, birlikte mücadele etme ruhuna sahip olmalarını daima hatırlatmıştır. Dergimiz; benimsenen İslami düşüncenin, müntesipleri tarafından yaşanıp hayat tarzı haline dönüştürülmeden, başkalarına aktarmanın mümkün olamayacağını genç insanlara aktarmayı hedeflemiş ve ilk sayısında yüzüncü sayısına kadar aynı çizgiyi tutturmaya gayret etmiştir. Yaratıcımızın son kez insanları şekillendirmek ve biçimlendirmek maksadıyla sunduğu ilahi mesajı aktaran Hz. Peygamberin kurucu tecrübesini iyi özümseyip takip ettiği yolun izlerini sürerek, toplumun İslamlaştırılmasındaki örnekliği, genç öncülere aktarmayı öncelemektedir. Seküler hayatın, boy hedefi haline gelmiş, toplumları yozlaştırmada öncü kuvvet olarak görülen gençlere, var olma gayesi üzerine inşa edilmiş kimliğe ve kişiliğe sahip; işittiklerinin ve yaşadıklarının ne anlama geldiğini anlayan, gördüğünü değerlendirebilen ve akl eden kalplere sahip örnek şahsiyetler olmalarını her sayısında tavsiye etmiştir. Dini bilgiyi öğrenmenin kendi başına yeterli olmadığını, bunun sadece dinden haberdar olmak olduğunu, istenilen şeyin ise dinden haberdar olmak değil dindar olunması, dini ritüellerin gencin hayatında yer edinmesi, hayat tarzının dindarlaştırılması gerektiğini, dini eğitimin bilgi eğitimi olduğu kadar, duygu eğitimi olduğunu bütün sayılarında sayfalarına aksettirmiştir. Özellikle Hakk’ı tanıma hak üzere olma, adalet, haram, helal, paylaşma, sevgi, acıma, hürmet, saygı, gibi hoş ve güzel kavramların yanında, yasak alanlarda gezinmeme, şeytanlarla arkadaş olmama, onlarla dans etmemeye dikkat çekmiştir. Daima yerli olmaya, topraklarında özgürce yaşabilecek donanıma sahip olmaya ve özgürlük mücadelesinden geri kalmamaya, kendi bilgi ve birikiminden istifade etmek isteyen yaşıtlarının olduğunu ve onları asla unutmaması gerektiğini daima hatırlatmıştır. Yakın ve uzak çevresinde hissedilen, acı ve sevincin paylaşılması her daim önerilen değerlerden olmuştur. Dergimiz gençleri dini değerlerle donanmış, onları hayat tarzına dönüştürmüş, azim ve ka6 • Kasım’15

rarlılıkla topluma hizmet etmeyi seven, dürüst, dinamik, çalışkan, girişimci, gelişime açık, söz ve iddia sahibi, dünyayı ve ahreti iyi algılamış önder ve öncüler olmasına yönelik tavsiye makalelere sıkça yer vermektedir. İlahi mesajın, toplumda yer edinebilmesi, ancak dini, hayat tarzı olarak benimsemiş gençlerin iş ve el birliğiyle onu tebliğ etmeleri sayesinde olacağı prensibini kavratmayı yazılarında ilke edinmiştir. Dini yaymadaki engellerin ve zorlukların ise ancak ilkeli, inatçı ve kararlı bir karşı duruşla aşılabileceği, bunu yaparken de imha dili değil, inşa edici bir dil kullanma bilincini aktaran yazıları öncelemiştir. İmha edici, sürekli kaba protest tavrı kendisine tarz edinmiş dil sahiplerinin husumet, yıkıcılık ve kötülüğün doğmasına destek verdiklerini daima hatırlatmıştır. Hatta inşa edici dil sahiplerine, devamlı donanımlı, mücadeleci, sürekli hareket halinde olan insanların çevresine iyilikler ve güzellikler yaydığı örneğini vermiş, üstelik iyilik ve güzelliklerini bekleyen pek çok insanın kendilerini beklediğini unutmamalarını aktarmıştır.. Gençlere, ferdin ve toplumun problemlerini tanıma ve onlara uygun çözüm üretme alışkanlığı kazandırma, çözüm üretmede geç kalınmaması, geç kalındığı zaman başkalarının çözümlerinin devreye gireceği hatırlatılmıştır. Dergimiz herkesi ve özellikle yaşıtları olan gençleri, kişileri ve toplumu Allah’a yaklaşmaya ve yakınlaşmaya engel olan her şeyle mücadele etmeyi tüm sayılarında tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeleri de okuyucuları olan sizler gibi genç arkadaşlarınız yapmaktadır. Yazar kadrosunun hemen hemen % 90 ı gençlerden oluşan bir dergiyi takip ettiğinizi de mutlulukla belirtmek istiyorum. Yüzüncü sayısıyla da sizlere ulaşmak için çaba gösteren Genç Öncüler Dergisi çıktığı günkü çizgisi ile karşınıza gelmektedir. Sizden ricamız var. Eleştirlerinizi uyarıcı bir dille bizlere ulaştırınız ki dosdoğru yolda beraber ilerleyelim. Dergimizi ve düşüncelerimizi de lütfen çevrenizle paylaşalım. Çabalarımız ve çabalarınız cennete ulaşmada köşe taşları olsun.


Karantina

ama liseli arkaik d ey zer ü ek m tir n “Üniversiteyi bi artıyorduk ve bütü k çı i iy g er d ber a daşlarla ber alıyorlardı. ev ör g ar şl a d a k ar süreçlerinde liseli hatta baskı e, d n ci re sü j a p n a iz Yazım sürecinde, m da, satımında, ın ım ıt ğ a d a d n sı sürecinde. Sonra a genç arkadaşd ın m a ev d ve a d n abone yapması ısıyla arkadaşlık y a ol D ı. d lar or y lı lar görev a a dergicilik ın n a y ın ım n za a k anlamında birçok iş oluyordu.” tecrübesi de eklenm

* n a m a Y ç a ir er M Yrd. Doç. Dr. Öm

A

slında Genç Öncüler’le hikâyeniz nasıl başladı diye soruyoruz ama size Genç Öncüler hikayesi nasıl başladı diye sorarak başlıyoruz. Çünkü hikayeyi başlatanlardansınız. Eyvallah, yani bir grup arkadaş diyelim. Aslında Genç Öncüler bir dergi çıkarmak amacıyla yola çıkan bir çalışma değildi, yaklaşık on üç sene önce. Bir dergimiz olsun, dergi kurulsun değildi hikayemiz. Zira o dönemde AKV çatısı altında yapılan gençlik çalışmaları-ortaokul, lise ve üniversite çalışmaları- belli bir noktaya ulaşmıştı ve ulaşılan noktada arkadaşlarla doğallığında gelişen bir faaliyet çerçevesi olarak çıkmıştı Genç Öncüler. Bunun içerisinde bir dergi çıkarmak, arkadaşların duygularını ve düşüncelerini dergi üzerinden ifade etmeleri için de bir kanal açma anlamında, doğallığında çıkmış bir çabaydı Genç Öncüler. Zaten derginin ilk yazılarından birinde “dergi” değil “kardeşler” çıkartıyoruz diye yazmıştık. Amacımız dergi çıkarmak değildi, genç Müslümanların birlikte iş yapması, yol yürümesi, hayırlı faali* İstanbul Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümü Öğretim Üyesi

yetler içinde yer almaları ve bunu yaparken de organize olmaları çabasıydı. Dergide yüzlerce arkadaş yazdı, çizdi, yardımda bulundu ve sonuçta ortaya bir kardeşlik çıktı. Önemli olan da buydu zaten. Gençken böyle işlerde bulunmak size neler kazandırdı? Dergi çıktığında ben gençtim ama dergiyi çıkartan arkadaşlar daha gençti. Genç Öncülerin hikâyesini şöyle toparlayalım: gençler için gençlerin yazdığı bir dergiydi. O dönemde gençlerin dilinden gençlerin yazdığı bir dergi çalışması yoktu çok fazla. Bu anlama farklıydı. Üniversiteyi bitirmek üzereydik ama liseli arkadaşlarla beraber dergiyi çıkartıyorduk ve bütün süreçlerinde liseli arkadaşlar görev alıyorlardı. Yazım sürecinde, mizanpaj sürecinde, hatta baskı sürecinde. Sonrasında dağıtımında, satımında, abone yapmasında ve devamında genç arkadaşlar görev alıyorlardı. Dolayısıyla arkadaşlık anlamında birçok kazaKasım’15 • 7


Karantina nımın yanına dergicilik tecrübesi de eklenmiş oluyordu. Bir örnek vereyim mesela yılda bir düzenlenen yazı yarışmalarında on bin, bir keresinde yirmi bin dergi basılıp dağıtılmıştı. Dağıtım sürecinde, arkadaşların motivasyon ve heyecanı, yüzlerce arkadaşın dergi paketlemede görev alması bunlar çok özel vakitlerdi. Özellikle rahmetli Mustafa Sarıboğa’nın heyecanı ve aktif olarak aldığı rollerle özel bir yeri vardır bu süreçte. O dönemde müslümanların, cemaatlerin, vakıfların derneklerin 28 şubat gibi bir süreci geçirip bundan sonraki gençlik çalışmalarının bırakılmaya yüz tuttuğu bir dönemde Genç Öncüler Allah’ın yardım ve takdiriyle farklı bir soluk olmaya çalıştı İstanbul merkezli olarak. Ve hamdolsun bir miktar da oldu herhalde. Bize derginin birçok katkısı var ama asıl katkısı o dönemde görev alan ve şu anda akademide, siyasette, ticarette kendisine başarı hikâyesi yazmaya çalışan arkadaşların yetişmesine sebep olması belki de en iyi kazançtı diyebiliriz. İçerik oluştururken genel kaygınız neydi? İçerikle ilgili bir sıkıntı yaşamıyorduk çünkü sürekli temas halinde olunan geniş bir gençlik kesimi vardı. Sadece İstanbul’da 1000 üzerinde liseli gençle her hafta görüşüyorduk. Haftalık sohbetlerde konuşulan bir konu ya da yirmi otuz gencin dile getirdiği bir problem rahatlıkla o sayının kapak konusu olabiliyordu. Aslında şu an Türkiye’de gerek STK’ların, gerek siyasetin, gerek cemaat ve vakıfların yakalayamadığı söylenen dilin altında yatan sıkıntılı nokta da burası. Çünkü o dili yakalayabilmek için o gençle hemhal olmak gerekiyor. Masa başında, uzaktan bu dil yakalanamıyor. Sürekli konuşmak, görüşmek, dert çekmek, süreçleri yürütmek ve bu konuda bedel ödemek gerekiyor ki Allahuteala bunun neticesinde size gençlerin dilinden anlayabileceğiniz bir iklimi de nasip etsin. Bu sayıda ne yapalım diye hiç düşündüğümüz olmadı çünkü onlarca sorun vardı 8 • Kasım’15

ve onların arasından seçiyorduk. Aslında aynı sorunlar devam ediyor. Şu anda böyle bir derginin danışmanlığını yapıyor olsam bir çırpıda sayacağım kırk elli tane konu var. Sorunların içeriği değişiyor ama boyutu ve kapsamı değişmiyor aslında. Eğer gençlerle sağlam ve sürekli bir ilişki varsa üzerinde konuşulacak çok söz var demektir. Zaman zaman yazılarımızdan veya kapaklardan dolayı ideolojik anlamda eleştiriler alabiliyoruz. O dönemde karşılaştığınız eleştiriler nelerdi bu eleştiriler dergiye neler kazandırdı? Eleştiri dergi için iyi bir şeydir. Sonuçta ortaya bir fikir koyuyorsunuz ve birileri sizi eleştiriyorsa bu güzel bir durum. Eğer eleştiri her sayıda sürekli halde ve gençlikten geliyorsa buna dikkat etmek gerekiyor. O zaman konularda bir sapma var, gençlerin nabzı yakalanmıyor demektir. Eğer eleştiriler yetişkinlerden geliyorsa bunu parantez içinde almak lazım çünkü devir değişti. Bundan on sene önceki mücadele, hikâye şimdi yok. Şimdi başka hikâyeler yazılıyor ve bu hikâyeleri yazarken de şimdinin dilini konuşmak gerekiyor. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Yapılan bir işin tanımlanması noktasında şu anda Türkiye’deki Müslümanlar arasında ciddi bir sıkıntı var. Yani biz rıza-i İlahiye için bir iş yapıyorsak; bu, dergi çıkarmak olabilir, bir sohbet yapmak, bir gezi programı organize etmek ya da birkaç dostla birlikte bir fakirin kapısına kumanya koymak, çay içip iki-üç ayeti kerime okumak olabilir. Bu yaptığımız her neyse; eğer böyle bir derdimiz var ise öncelikle bu işleri yaparken neye niyetlendiğimizin tekrar tekrar sorgulanması gerekiyor. Maalesef şuan yaşadığımız kriz, bir şeyler yapılıyor, yapılmaya çalışılıyor. Fakat niyetler konusunda sıkıntı var. Yani ben bu işi niçin yapıyorum. Dergi çıkarmak için mi dergi çıkarıyorum yoksa Allah’ın


Karantina rızası için bir sözü çoğaltmak için mi dergi çıkarıyorum. Ben dergi kapanmasın diye mi yazıyorum yoksa söz yaygınlaşsın diye mi? Ben yazıyı niye yazıyorum? İsmim orda bulunsun, yayılsın diye mi yazıyorum yoksa bir derdim var isim önemli değil, “isim Abdullah konsa da Allah’ın kulu olarak ben bu yazıyı yazayım” diye mi yazıyorum. Bunlar aslında bir dergiyi çıkarırken de diğer tüm işlerimizde de bizim üzerine düşünmemiz gereken noktalar. Maalesef yaptığımız birçok işte Rabbimiz Teala’nın buyurduğu o ihlas ve samimiyet noktasındaki kritik noktayı yakalamakta zorlanıyoruz. Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Ameller niyetlere göredir”. Bu anlamda eğer bizim gerçekten iş yapma biçimimiz, niyetimizle doğru orantılı bir şekilde cereyan etmiyorsa bu konuyu müzakere etmeli, bu halimizi sorgulamak zorundayız. Bazen bir dergi bir konuyu gündeme getirmek, müzakere etmek ister ama nasıl şekillendireceğini bulamaz. Ve Türkiye’deki islami mücadele yürüten dergicilik çalışmalarında dergilerin dili ve üslubu genellikle bu toplumla uymayan bir şekilde çıkıyor maalesef. Toplumun gerçekliği ile bir türlü temas etmiyor. Ya çok sert kalıyor ya da çok alakasız kalıyor. İkisinden birine handikap olarak düşülüyor maalesef. Burada da niyet çok önemli, ben dergini kapağından çok sert bir eleştiri mi yapmak istiyorum, canını mı yakmak istiyorum muhatabın yoksa nasihat mı etmek istiyorum. Dergi nasihat yeridir. Nasihat iklimidir. Attığımız başlıklar nasihatı aşıyorsa, insanlar silkelensin diye üslubumuzu sertleştirdiğimiz zaman toplum ile yaptığımız işler arasındaki ayrışma artıyor. Binlerce kişinin okuyacağı bir dergi sadece yüz iki yüz kişinin takip ettiği bir kulüp çalışmasına dönüşüyor. Sıkıntımız bu toplumun dilini yakalamak noktasında yaşadığımız problem ile doğrudan alakalı. Bu anlamda niyetimiz kadar onu hayata geçirirken ki usul ve yöntemimizi de sürekli sorgulamamız gerekiyor. Müzakerelerde bulunmamız ve Rabbimiz Teala’dan yardım talep etmemiz gerekiyor. Şuandaki gençliğin hikayeleri ile hemhal olarak bir çaba içerisinde olmamız lazım. Tüm bunlar için önce ön yargılarımızı aşmamız lazım. Hayatını fark-

lı bir şekilde kurmuş bir gençle, liberal, solcu, ateist, madde bağımlısı ya da dindar bir genç ile bunların tamamı ile ilişkimiz çok sıkı olursa eğer; işte o zaman bu toplumda genç dendiğinde ne demek istendiğini anlamış oluruz. Ve o zaman yaptığımız şey çok farklı insanların hayatlarında değişikliğe sebep olacak bir çalışmaya dönüşmüş olabilir. Bu anlamda çabaları yoğunlaştırırken, dergideki söylemimizi, başlıklarımızı, kapaklarımızı bu minval üzere kurmamız gerekiyor. O da şu: dergiler yaşamak için çıkmaz, dönemsel olarak da çıkar. Türkiye dergi geleneğinde var bu, yani bir dergi çıkıyor. O dergiyi yaşatmak için hayatlarını ortaya koyuyor dergiyi çıkaranlar. Yani ilişki sürmüyorsa, sürdürmeye çalışmak olmuyor. İlişki kopmuş olabilir. Yani falan dergi misyonunu tamamlamış -ki bizim tarihimizde örneği var-; Büyük Doğu bir daha çıkmaz mesela bunun hayalini kurmak ham hayaldir. Büyük Doğu çok anlamlıydı, döneminde çok iyi işler gördü. Ama bitti şimdi başka şeyler yapmak lazım. Dolayısıyla bazen sadece kurumları devam ettirme, işin yoran kısmı olabiliyor. Bunu söylerken Genç Öncüler misyonunu tamamladı, demiyorum. Ama şu, Genç Öncüler’in şuandaki dili ve üslubunu kontrol etmek istiyorsak, çok farklı arkadaşlara dergiyi verip değerlendirmesini istemeliyiz. Eğer “evet ya, bu dergi iyiymiş” diyorlarsa tamam. Ama “bunda anlamadığım yerler var” deniyorsa yazıları tekrar gözden geçireceğiz demektir. Bu çok önemli bir şey bence umut bunda saklı. Tekraren çalışmalarınızda hayırlar talep ediyorum Rabbimiz Teala’dan... Kasım’15 • 9


Karantina

k bir adım” diyor ü y bü in iç k lı n sa in , . “benim için küçük dımdır Genç a var li zü em sö ön bir en i n k u a g’ d Neil Armstron im kendi hayatım n be m zı la atılan büyük n ek a m d n le y sı çı sö a en m d n lu si top , ya? Bunu ter , ümmet açısından n a d n sı encin herhalde çı g a ir k B lı n . ır sa d in ım n d u a n u k B ü Öncüler. atımızdaki en büy y a h in iç olduğunuz şeylem e zi d bi in , iç a d n ın ze n a a B y . ir ın adımlar yük şeylerden birid bü en i ğ lmezler” denir ya? bi ce ı le y bi â a y y er şa D a . y ir a d d re n hayatı ’li yaşlarımahiler ki deryâ iç 5 l 3 k “O tı . iz ar n i d si m ez şi m a le m bi rin kıymetini farkında değildik a n u n bu e d ler n ü g o z Onun gibi. Belki bi büyük adım oydu. en n la tı a a d ız m tı mıza geldik. Haya * ir m e d z Ö Zafer

Genç öncüler hikayesi nasıl başladı? Benim İstanbul’a gelişim 1998 yılı edebiyat bölümünü kazanmıştım o vesileyle geldik ve Genç Öncülerin nüvesini, özünü oluşturan arkadaş grubuyla tanıştık. Tabi üniversite öğrencisi olmak Anadolu’dan üniversite okumak için İstanbul’a gelmek. Birçok hayalle birlikte geliyorsunuz, birçok şeyi yapmak için geliyorsunuz, birçok şey içinizde büyüyor büyüyor, zorluklarıyla beraber büyüyor. Genç Öncülerin nüvesini oluşturan, özünü oluşturan arkadaş grubu benim hayatımda da bu zorlukları aşmamda yardımcı olan en büyük etken oldu. Daha önceden bu iletişimin çok yaygınlaşmadığı gurbet hayatı daha zordu. Şimdi artık akıllı telefonlar, internet, diğer görüşme aygıtlarıyla gurbet zorluğu azaldı gibi. Ama İstanbul’da bir arkadaş çevresinde bulunmak, hele genç öncüler gibi bir arkadaş çevresinde bulunmak çok çok önemli bir şeydi. Bunu yaşımız ilerleyince daha iyi anlıyoruz. Dolayısıyla üniversiteyi kazanmamızla birlikte bu arkadaş grubuyla tanışmış olduk. Ve onun da aslında Genç Öncüler dergisini çıkartacak noktaya gelmesinde, bizim de sadece arkadaş grubunda yer almamız gibi 10 • Kasım’15

bir etkimiz oldu yani olaylara şahit olarak. Yoksa kendimizi farklı bir konumda konumlandırmıyoruz. Genç öncülerin dergi olarak çıkması, genç öncüler bir liseli dergisi olarak çıktı bunu başta belirtmek lazım. Daha sonra bir gençlik dergisi oldu. Salıncak Çocuk dergimiz vardı ilk önce o çıkmıştı 2002 yılında. Genç Öncüler 2003’ün mart ayında çıktı diye hatırlıyorum. Sonra bir de Mecra dergimiz vardı. O da üniversiteli arkadaşlarla çıkardığımız bir dergiydi. Görev paylaşımı yaptık. Dergilerin sorumlularından biri bendim. Liseli arkadaşların yazdığı eserleri yayınlayalım, liseli arkadaşlarımızın sesi, görüntüsü olsun ve bu aracılıkla da arkadaşlar birbirini tanısın. İstanbul’da bile Genç Öncüler dergisinde, bünyesinde yer alan birbirini tanımayan arkadaşlar vardı. Onlara birbirlerini tanımaları için bir vesile olsun. Hikayenin başlangıcı budur. Gençlik yıllarınızda böyle bir hareketin, önce hareket sonra dergiyle devam eden bu grubun içinde olmak size nasıl şeyler kazandırdı? * Dil ve Edebiyat Dergisi Editörü


Karantina

Neil Armstrong’un bir sözü var. “benim için küçük, insanlık için büyük bir adım” diyor ya? Bunu tersinden söylemek lazım benim kendi hayatımdaki en önemli adımdır Genç Öncüler. Bunun insanlık açısından, ümmet açısından, toplum açısından atılan büyük adımların yanında, bizim için hayatımızdaki en büyük adımdır. Bir gencin herhalde hayatında yaşayabileceği en büyük şeylerden biridir. Bazen içinde olduğunuz şeylerin kıymetini bilemezsiniz. “Ol mahiler ki deryâ içredir. Deryâyı bilmezler” denir ya? Onun gibi. Belki biz o günlerde bunun farkında değildik ama şimdi artık 35’li yaşlarımıza geldik. Hayatımızda atılan en büyük adım oydu. O adımın niteliğine ilişkin bir şeyler söylemek gerekir belki. Nasıl bir adımdı bu? Bu adım Anadolu’dan müslüman bir aileden çıkıp gelen bir gencin, müslüman olma yolunda önü karanlık ve karamsarlıkla dolu iken umuda doğru atılan bir adımdır. Bunu bütün açık yürekliliğimle söylemek istiyorum, bu böyle bir adımdır. Malum 1997 yılında 28 şubat darbesi olmuştu. 98 yılında biz İstanbul’a geldik. Genç Öncüleri oluşturan arkadaşların bir çoğu 98, 99, 2000’li yıllarda İstanbul’da bulunan arka-

daşlardır. Ve o yıllarda biz imam hatipleri gezerdik. İmam hatip öğrencileriyle tanışalım, onlara çeşitli konularda destek olalım, bilgi ve birikimlerimizi paylaşalım diye giderdik. Biz o günlerde çoğu imam hatip okuluna giremedik. Giremememizin nedeni tamamen siyasi ve askeri baskılardı. Türkiye’de belki demokratik sistem işliyor gibi görünüyordu ama kesinlikle imam hatiplerin yanına yaklaşamıyorduk. Birçok imam hatipten kovulduğumuzu biliyorum. O insanlarla zaman zaman karşılaşıyoruz ama o psikolojiden kurtulması güzel, sevindirici bir şey. Birçok imam hatip hatırlıyorum. Maltepe imam hatip olabilir yanılıyor da olabilirim. Ana binası resmî milli eğitim tarafından alınmış ve normal bir liseye veya başka bir meslek lisesine verilmişti. O da yıkılmakta olan bir binayı tadilat yaparak kullanıyorlardı. 23-24 imam hatip vardı o zaman sonradan bir kaç tane daha imam hatip açılmıştı 25 falan olmuştu sayı, Bir binayı yine bir hacı amca yıkılmakta olan bir binasını kullanılmak üzere imam hatiplere vermişti. İmam hatip öğrencileri bizim dönemimizde, çok başarılı öğrencilerdi. Çok zeki öğrenciler imam hatiplere giderdi. Artık Kasım’15 • 11


Karantina imam hatipler öğrenci kabul edilmediği için yani öğrenciler başvurmadığı için kapanacak noktaya gelmişti. Bu hemen 28 şubat darbesinin sonrasında dağılmayan bulutları gösteriyor bize. Yani karamsarlıktan kastettiğim böyle bir karamsarlık. Ülkenin üzerinde böyle bir karamsarlık vardı. Sonraki yıllar, yani 2000’li yıllarla birlikte artık o karamsarlık, o kara bulutlar dağıldı dağıldı ve günümüzün daha aydınlık, daha müreffeh, gökyüzünün daha açık olduğunu söyleyebiliriz. İşte o dönem o atılan adım böyle bir umuda atılan bir adımdı. Çünkü yalnız olmadığımız hissiyatını bize vermişti. Bugün de genç arkadaşlar aynı duygu ve düşüncelerle müslümanca bir hayatı yaşamak için yalnız olmadıklarını hissedebilecekleri bir ortamdır diye düşünüyorum Genç Öncülerin ortamını. Bir başka boyutu şöyle söyleyeyim, biz bu ülkenin 2000’li yıllara kadar çok zor şartlarda geldiğini biliyorduk. Siyasi açıdan, sosyal açıdan, ekonomik açıdan tarihimizi hatırlayın, çok zorluklar içerisinde geldiğini biliyorduk. Ama garip bir psikoloji, bu ülkeyi sahiplenme konusunda üzerimizde bir baskı vardı. Bu topraklar bizim, bu ülke bizim hatta bu dünya bizim, bu dünyanın sahibi biziz diye bir hareket duygusu yerine bir mülteci psikolojisi, bir yabancı psikolojisi, bir göçmen psikolojisi hakimdi üzerimizde. Bunu zannediyorum o dönemde müslümanlık hassasiyeti olan, dindarlık hassasiyeti olan, dindarlık niteliği olan birçok arkadaşın hissettiği bir şeydir bu. Ülkeyi sahiplenme, dünyayı sahiplenme ve ümmetin bir parçası olduğunu 12 • Kasım’15

hissedip onun için hareket etme duygusu o yıllardan, yani 2000’li yıllardan günümüze gelince artık daha güçlendik biz de, güven kazandık. Şahsen bu güveni kazanmamın en büyük etkenlerinden bir tanesi Genç Öncülerdir. Yani o arkadaş grubuyla bir arada olmam ve böyle bir dergiyi çıkarmış olmam. Şimdi bir adım, bir gençlik dergisi, bir liseli gençlik dergisi, içeriği çokça tartışılır, niteliği çokça tartışılır bir dergi. Fakat ben, benim gibi ve sizin gibi arkadaşlar için gerçekten büyük bir adım olduğunu söylememiz lazım. Dediğim gibi, benim için büyük bir adım ama ümmet için karşılığını bilmiyoruz. Dergide içerik oluştururken ne gibi şeylere dikkat ettiniz, önceliğiniz nelerdi, gençlerin en çok neye ihtiyacı olduğunu düşünerek oluşturuyordunuz? Biz o günlerde, yani imam hatip öğrencilerinin psikolojisini bir önceki konuşmadan çıkarabilirsiniz. O günlerde imam hatip öğrencisi olmak demek bu ülkede ikinci sınıf vatandaş olmak demekti. Genç öncüler sadece imam hatiplilerin dergisi değildi onun altını çizeyim. Belki o dönemde imam hatip öğrencilerinden çok diğer okullardan öğrenciler vardı. O dönemde bir gençlik dergisi çıkarıyor olmak, ben müslüman bir insanım, ben dindar bir insanım, ben bir suçlu değilim ben insanlar arasında birinci sınıf ikinci sınıf ayrımı yapmayan bir insanım, ve bunu özgüven duyarak söyleyebilirim demekti. Dolayısıyla biz derginin içeriğini oluştururken orada arkadaşların herhangi birinin şiirin yayınlanması birinin denemesinin yayınlanması birinin bir gezi yazısının yayınlanması içeriği ne olursa olsun ayırt etmeksizin bunu yayınlayabilecek bir perspektifle hareket ettik. Bu şöyle bir şey değildi yazılarınızı gönderin ve yayınlayalım değildi, farklı okullardan farklı çevrelerden adının orada yer alıyor olması o güveni tazeleyen o güveni pekiştiren aramızdaki ilişkileri güçlendiren bir hava yaratıyordu. Biz de bu havayı besleyecek bir içerik oluşturmaya çalıştık. Bizim oradaki o dönemdeki en


Karantina büyük ihtiyacımız derginin adından anlaşılacağı üzere öncü şahsiyetleri tanıma ve tanıtma konusunda bir içerik belirleyebilir miyiz diye hareket ettik. Herhalde o kısa süre içerisinde hem erkek kardeşlerimize hem hanım kardeşlerimize örnek olabilecek şahsiyetleri tanıyacak ve tanıtacak bir şey oluşturduk diye düşünüyorum. Seyyid Kutup, Hasan el Benna, Aliya İzzetbegoviç, Ahmet Yasin gibi müslüman örnek şahsiyetlerin tanınması konusunda arkadaşların çok ciddi çabalarının olduğunu hatırlıyorum o dönemde. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sorunları ikiye ayırmak lazım bir tanesi kendi yaşadığı sorunlar(kendi içerisindeki sorunlar) biri de derginin dışındaki sorunlar. Derginin kendi içindeki sorunlar, temel sorunumuz şu; özellikle müslümanca bir hassasiyet geliştirmek isteyen bizler için bir altyapı sorunu. Yaşadığımız, karşılaştığımız hadiseleri yorumlayacak ve dolaşıma sokacak bir dil ihtiyacı, Genç Öncüler olarak en büyük derdimiz buydu ve belli konularda mesafe kat ettiğimizi düşünüyorum. Şöyle; Türkiye 150 yıllık bir batılılaşma tecrübesi yaşayan bir coğrafya, müslüman bir toplum fakat müslüman olmakla birlikte müslümanlığıyla arasına sürekli setler çekilmiş bağlar koparılmış, çarpıtılmış böyle bir kitleye hitap ediyorsunuz. Dolayısıyla oradaki iletişimini, akışı doğru bir şekilde doğruyu ulaştırmak zorundasınız okurlarınıza. Ama bunu yaparken de okurlarınızın seviyesine hitap etmeniz gerekiyor, bu başlı başına bir dil sorununu çözmenizle alakalı bir şeydir. Hangi terminolojiyi kullanacaksınız hangi kavramlarla ifade edeceksiniz derdinizi bazen kullandığınız bir görsel bazen bir kavram sorun olabiliyor bu sorun şunlardan kaynaklanabilir. Sizin çok önem verdiğiniz bir kavram muhatabınız tarafından bilinmiyorsa anlaşılamazsınız veya çok yaygın bir görseli kullanmanın sizin düşüncelerini anlatmak açısından kolaylık sağ-

ladığını düşünürsünüz ama yine karşı tarafta, algı dünyasında farklı bir dünyanın parçası olarak bulunuyor olabilir. Ki bu özellikle bugün çok daha siyasal bir ortamdayız o zaman biraz daha çok popüler kültürün hakim olduğu bir ortamdı. Popüler kültürün bir parçası haline gelebilir. Gençlik dergileri o dönemde müzik dergileri gibi moda dergileri gibi yayın yapan dergilerdi. Zaten bir onlar vardı bir de ideolojik yayın yapan dergiler vardı. Genç Öncüleri bu anlamda ideolojik bir dergi kabul edebiliriz ama ideoloji dediğimiz o soğuk kendi dar kalıpları içinde konuşan bir yayıncılığı yoktu. Kapaklarına bile bakılacak olursa ilgi uyandıran soru soran gençliğin dilini yakaladığını düşünen, yakalamaya çalışan bir gayreti görürsünüz, bu birinci şey. Karşılaşılabilecek sorunlar açısından ikinci bir boyut Türkiye’de kültürel hegemonyanın varlığı çok tartışmalı bir konudur ve bu konu üzerine gitmemiz gerekiyor. Türkiye’de o dönemde siyaseten müslüman halkın kendisini rahatça ifade edebilmesi için siyasi bir ortam yoktu. Halkın ideolojik görüşleri olamaz mı? Gençlerin ideolojik görüşleri olamaz mı? Fakat bunları ifade edebilecek bir siyasi ortamdan mahrumduk, kültürel ortamdan mahrumduk, çünkü kültürel ortamda özellikle sol çevrelerin hakim olduğu belli bir dil, belli bir ifade biçimi Kasım’15 • 13


Karantina algılama biçimi hakimdi ve bunun dışındaki bir şeyi siz kültürel hayatın içine sokamıyorsunuz. Bu, dışardan sizi kendi içinize kapanmaya sebep olacak sonuçları doğurtuyordu, Türkiye’de bir kültürel hegemonyadan söz edebiliriz. Bugün tamamen kırılmış değil bu. O dönemde daha yoğundu ve bunu siyasi ve askeri birçok argümanla birlikte bu kültürel hegemonya karşımızda duruyordu. Bununla mücadele etmek sanıldığı kadar kolay değildir. Gençlerin var olan kimlik sorunu nasıl aşılır? Kimlik sorunu çok geniş bir kavram bunu şöyle ifade etmek lazım kimlik sorunu bir anda ve gençlik döneminde çözülebilecek bir sorun değil. Belki sorunu çözdük demek de doğru değil ama bir arayış içinde olduğunu ifade etmek lazım, bu arayışın yöntemleri de tartışılabilir. Bu arayış bitmez bugün gençlerin kimlik sorunu dünkünden daha az ya da daha çok demek doğru değil. Her zaman kimlik sorunu vardır bunun niteliği değişebilir bugün bununla ilgili karşımıza çıkacak sorular farklı olabilir ama Genç Öncülerin çıktığı dönemde farklıydı. Belki burada yapılması gereken, onu tetikleyecek o arayışının farkına vardırmak. Yani bu ülkede o arayışın içine o insanları özellikle gençleri bir arayış bir merak içine, ben kimim?, nereden geliyorum?, nereye gidiyorum?, bu topraklarda ne olmuş? gibi merak uyandırıcı şeylere yöneltilebilse tarihte benzeri görülmemiş bir kültürel, zihinsel devrim yaşanır. Gençlere biz o soruları soruyor muyuz yani burada ben, 14 • Kasım’15

dergicileri eğer suçlayacak bir şey varsa kimlik konusunda işin kendisini özne gören kısmında sorun olduğunu düşünüyorum. Yani kimlik sorunu her zaman vardır hiçbir zaman azalmaz, öyle bir şeyi kabul etmiyorum. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Tavsiye kelimesi ile vasiyet kelimesi aynı kökten gelir. Bir şeyi vasiyet edebilmeniz için sahip olmanız gerekir. Dolayısıyla tavsiye etmek kolay bir şey değil. Şunu söyleyebilirim; başıma gelenler, onların da başına gelmesin diye belirli şeyler söyleyebilirim. Tecrübe ettikleriniz diyelim o zaman. Evet, onları söyleyebiliriz. Türkiye’de kedilerin farelere boğdurulması durumu söz konusudur. Özellikle müslüman dindar insanlar açısından. Kedi fareye boğdurulabilir mi? Nasıl boğdurulur? Kedi güçlü bir hayvan. Kedi kovalayan, fare kaçandır. Peki Türkiye’de durum böyle mi? Türkiye’de özünde güçlü olan, özünde güçlü olmayı gerektirecek özelliklere sahip olan müslüman dindar insanlar özünde zayıf olan insanlar tarafından bir baskı altındadır. Bu baskıdan kurtulmanın iki yolu var. Birincisi, o kimlik dediğin şey ile de ilgili belki, kendinin kedi olduğunu fark etmesi ve kediye fare olduğunu hatırlatması. Sen kendini kedi olarak tanımlıyorsan farenin boyunduruğu altına girmezsin. Fareyi de elinin tersi ile itebilirsin. Belki ikinci boyutu da var bu meselenin, bu kedi fare metaforunu bir üçüncü şahıs düzenliyor. Bu daha ziyade Türkiye’de siyasal sistem üzerinden oluyor. Yani kültürel sistem de bunu dayatıyor ama siyasal sistem de bunu dayatıyor. Siyasal ve kültürel sistem diyor ki; fareler kedilere göz açtırmayacak. Türkiye’deki sistem bunun üzerine kurulmuştur. Aslında büyük oranda dünyadaki sistem de bunun üzerine kurulmuştur. Tavsiye edebileceğim değil ama benim gördüğüm o. Gençler kendilerini farelere boğdurmasınlar. Herkes kedinin kedi olduğunu, farenin fare olduğunu bilsin. Çok güzel bir metafor oldu. Allah razı olsun.


Karantina

le olan, ilgilendiğisi ve a n sı a m k çı a y “Bu hayrın orta “Dur!” dersin . a d ın sl a i d iy ler ji er miz öğrencilerin en yaparlar...” i” g er “d n si er d !” p durmazlar. “Ya

Tekin Öztürk

*

B

en bu hikâyeyi Genç Öncüler’den daha öncesiyle başlatmak isterim... Ortaokul ve ilkokul öğrenci gruplarına eğitim verdiğimiz zamanlarla... Bu hayrın ortaya çıkmasına vesile olan, ilgilendiğimiz öğrencilerin enerjileriydi aslında. “Dur!” dersin durmazlar. “Yap!” dersin “dergi” yaparlar... Genç Öncüler’den önce, bu eğitim gruplarındaki “genç”lerin getirdiği yazılar ile bir çocuk dergisi olan “salıncak” dergisini çıkarmaya başladık. Bu “genç”lerin enerjisi; kendinizi, bir anda bilgisayarda sayfa düzenlerken ve bir de bakmışsınız fotokopi makinası başında dergiyi çoğaltırken bulmanıza sebep oluyordu. Daha sonrasında güzel insanların “Genç Öncüler” dergisini çıkartmaya karar vermeleri ve bu hayırlı işe Allahu Teala’nın da yardım etmesiyle büyüdü bu iş. Tabi o dönem sonrası bir alt okul niteliğinde olan salıncak dergisinden gelen “genç” arkadaşların emekleri de bu dergiye ivme kazandırdı... Bir çok fedakar ve enerjik genç arkadaşla beraber çalışmak ve onların enerjilerinden faydalanmak, yeni şeyler üretebilmek ve daha iyisini yapmaya çalışmak, kendimizi geliştirmemize vesile oldu. Burası en az, yazar genç arkadaşlar

kadar bizim için de bir okuldur. Burada, kirlendiğinde birbirini yıkayan iki el misali, -inşallah iki cihanda devam edecek- dostluklar kurduk. Bizi bu ortamlarda bulunduran Allah’a şükürler olsun. Ayrıca, buralarda atmış olduğum adımların bana bir tasarımcı olmamda katmış olduğu faydalar da yadırganamaz büyüklüktedir. Amacımız, bugünde olduğu gibi, derdi olmayanı “dert”lendirmekti. Gençlerin gündeminde olacak, toplumsal kirlenmeye dur diyebilecek ve bu konularla ilgili farkındalık oluşturabilecek, gençleri “dert”lendirebilecek meseleler ana gündemimizdi... Dergi tarihe not bırakmaktır, derler. Geriye doğru bir bakıp 100 sayılık bir seri gördüğünde bunu daha iyi anlıyor insan... 100 sayıdır kapağıyla içeriğiyle, elimizden geldiğince, tarihe not düşmeye çalıştık. Bu çabaları ve emeklerimizi, Rabbimin salih amellerden sayması duası ile... Mevlâ gayretimizi artırsın... “Asra and olsun ki, insanlık hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna...” (Asr Suresi)

* Projesanat, Sanat Yönetmeni

Kasım’15 • 15


Karantina

eslimdeki kardeşn im n be ve n be i is g al“Genç Öncüler der ik tasavvurunun y çl en g bir lü k lü n lerimiz için bütü ak arkadan ar ol il es n zi bi k ca dı; an nızca bir parçasıy ümüzden giden ön e is n a d ın ım k n ba takip eden, heyeca nü söyleyebilirim.” ü ğ ü d ör g si fe zi va bir gençlik ile köprü

Mehmet Babacan

*

Genç Öncüler ile hikâyeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile olan hikâyem derginin ortaya çıkışından epeyce önce başladı. Yanılmıyorsam 1997 yılında Uğur Altun, Metin Çığrıkçı, İlhan Gündoğdu ve diğer ağabeylerimiz ile birlikte çıktığımız uzun soluklu bir yolculukta, benim için ara duraklardan biriydi Genç Öncüler. Derginin basım kararı verildiğinde lisansüstü eğitimim için ABD’de bulunuyordum. Genç Öncüler ile birlikte onun üniversite ve lisansüstü düzey-

16 • Kasım’15

deki devamı olan Mecra dergilerine doktora çalışmalarımdan arta kalan zamanda elimden geldiğince vakit ayırmaya gayret ediyordum. Bilhassa merak ve ilgimin olduğu alanlar ve dosya konuları mevzu bahis olduğunda gerek gerçek gerekse de müstear isimler ile çeşitli yazılar göndermişimdir. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Genç Öncüler dergisi ben ve benim neslimdeki kardeşlerimiz için bütünlüklü bir gençlik tasavvurunun yalnızca bir parçasıydı; ancak bizi nesil olarak arkadan takip eden, heyecan bakımından ise önümüzden giden bir gençlik ile köprü vazifesi gördüğünü söyleyebilirim. Dahası, yazma deneyimimde Umran ve Mecra * Başbakanlık Müşaviri, Merkez Bankası Denetleme Kurulu Üyesi


Karantina dergilerine ilave olarak farklı bir pencere açtığını da teslim edeyim. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Hemen her kardeşimizde olduğu gibi bendeki temel motivasyon da genç dostlarımız ile derdimizi paylaşmak, onları da bu büyük ‘davayı’ bir yük gibi değil kutsal bir emanet olarak görme şuuruna eriştirmek idi sanırım. Halen de öyledir; atılan her adım çizilen her çizgi ve yazılan her satır bu amaca matuf olmalıdır, en azından ben bu şekilde düşünüyorum. Her kim ki bu türlü gayretleri kendisi için yazı ve çizi ameliyesini geliştirmek, edebiyat ve sair çevrelerde kendisine yer edinmek şeklinde hayal ediyorsa derhal unutsun derim. Zira halis niyetlerle çıkılan bu gibi yolların sonunda sarp kayalıklar ve uçurumlardan yuvarlanma ihtimaliniz yüksektir. Allah’ın rahmet, bereket ve hikmet gibi bahşettiği yol azıklarınızı az bir değere değişmeyin, derim. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu soruya gerçekten cevabımı merak ediyorsanız vermeyeceğim zira yayınlama ihtimaliniz ortadan kalkar. Kendimde tuttuğum bir takım öz ve çevre eleştirilerimi yine çoğunlukla kendime saklayarak şunları ifade edeyim: Böylesi dergilerin bir defa her dö-

nemde müşterisinin az olduğunu akılda tutacaksınız ve adımlarınızı atarken kitleselleşme hayali yerine derinleşmeyi esas alacaksınız. Ufkun ötesinde var olan bir başka dünyayı müjdelemek veyahut bir tehlikeden haberdar etmek ne kadar deli saçması gibi görünüyorsa, emin olun siz de çevrenizden ve dışarıdan bu şekilde görünüyorsunuz. İkinci bir sorun olaraksa finansmanı zikredebilirim ki bu bir avuç inanmışın gayretlerine eklenmediği takdirde yaya kalan bir girişimden söz ediyoruz demektir. Nihayet, devamlılık/süreklilik ile değişim arasındaki gerilimlerin iyi yönetilmesinden bahsedebiliriz. Bu ise maalesef ideolojik ve kültürel yayın organlarının ekseriyetinin aşamadığı bir fasit dairedir deyip burada keseyim müsaadenizle. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Hiçbir işi yarım bırakmasınlar ve iyisinden daha iyisinin her daim var olabileceğini hatırda tutsunlar. Dahası, öz eleştiri mekanizmalarının verdiği yaratıcı yıkım hissini, güzel söz ve davranışları aralarında yaygınlaştırarak asgariye indirsinler. Dinamizm her zaman iyi değildir. Ara sıra durup düşünsünler ve geleceğe bıraktıkları mirası gözlerinin önüne getirsinler. Ellerimizin ahirette önümüze getirdiklerinin yanı sıra dillerimiz ve zihinlerimizin tasarladığını, yaptığını ve yıktığını da hesaptan eksiltmesinler. Kasım’15 • 17


Karantina

ziyadesi ile karışık sı fa a k in in iğ çl “Coğrafyamız gen eğerlerinin d ve in in es d a ir layıp iken, kendini tanım i karanlığa fir zi ın n sa in l ze ü g avuç farkında olan bir kleri misali ışık ce bö ş te a n ça sa fa a inat kendi ışığını etr da umut olmaktı ın m ta or k u zl u ts u m saçtığını görmek, u benim için.” * iş m e M İsmail

Genç Öncülerle hikayeniz nasıl başladı? 2003 yılında AKV’de Uğur Altun abimizi ziyaret ile başladı. Kendisiyle sohbet ettik, sohbet sonrası üniversite öğrencileri için olan Çarşamba Sohbetleri’ne davet aldım. Davet için gittiğim Sultanahmet Sıbyan Mektebi’nde kapıyı şüpheli bakışlarla dostum Aşkın Özcan açtı. Kısa bir sorgunun ardından beni kavi dostlarım Ömer Miraç Yaman, Zafer Özdemir, Yetkin Özcan, Tekin Öztürk ve diğerlerinin olduğu sohbetin yapıldığı mekana aldı. Uğur Abi’mizin ilk sohbetinden aldığımız lezzet ile Genç Öncüler sayfası bizde açılmış oldu. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi’nde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Genç Öncüler sadece dergi olarak değil, bir iyilik hareketi olarak görüldüğü takdirde 18 • Kasım’15

dergi de anlamlı bir yere oturuyor. Özellikle okul olarak tasarlanmış Salıncak, Genç Öncüler ve Mecra dergilerinde umudun yeşermesine şahit oldum. Coğrafyamız gençliğinin kafası ziyadesi ile karışık iken, kendini tanımlayıp iradesinin ve değerlerinin farkında olan bir avuç güzel insanın zifiri karanlığa inat kendi ışığını etrafa saçan ateş böcekleri misali ışık saçtığını görmek, umutsuzluk ortamında umut olmaktı benim için.

yıp aklını inşa edeceği ve buradan doğan kuvvenin fiiliyata döneceği arzusu bizi tetikledi. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Zor bir saha. Popüler olanın aksine bir gidişiniz var. Var olabilmek için diğer yarışçıların üstünde güç sarf etmeniz gerekiyor. Gençlere tavsiyeleriniz ne-

Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız ne idi? Biz bir bayrağı devralmıştık. Devraldığımız bayrak, gençlerin bakıp yön bulacağı nitelikteydi. Sadece bilgi yüklemek veya kîl u kâl bir kaç tartışma ile günü kurtarmak asla bu derginin misyonu olmadı. Okuyucunun, kendisini vahyin ve sünnetin ışığında tanımla-

lerdir? Hep birlikte kendi hızıyla yarışan bir süreci yaşıyoruz. Bu hız ortamı çok cazip. Aldanan neye uğradığını fark etmeden bir girdabın içerisinde bulabiliyor kendini. Yapmamız gereken bir an durup düşünmek; “nereye gidiyoruz?” Sonra cevaplar kendiliğinden gelecektir inşallah. * Genç Yeşilay Başkanı


Karantina

Dergi, Hür Tefekkürün Kalesi Ş

öhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu. Kimi yarı yolda kalacak, kimi yol değiştirecektir bu akıncıların. Belki hiçbiri varamayacaktır hedefe. Genç düşünce, dergilerde kanat çırpar. Yasak bölge tanımayan bir tecessüs; tanımayan, daha doğrusu tanımak istemeyen. En çatık kaşlılarda bile insanı gülümseten bir “itimât-ı nefs”, dünyanın kendisiyle başladığını vehmeden bir saffet var.Tomurcukların vaitkâr gururu. Bir şehrin iç sokakları gibi mahrem ve samimidirler. Devrin çehresini makyajsız olarak onlarda bulursunuz. Müzeden çok antikacı dükkânı, mühmel ve derbeder. Kitap, istikbale yollanan mektup… smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap ve gazete… biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber büyür. Gazete, okununca biter. Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar. Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık. Anahtarı kaybolmuş bir çekmece. Sayfalarına hangi hatıralar sin-

miş, hangi ümitler, hangi heyecanlar gizlenmiş, merak eden yok. “Mecmua-i Fünûn” (1863-1865) tam bir mektepti, diyor Tanpınar. “Bu mecmua bizde, Büyük Fransız Ansiklopedisi’nin on sekizinci asırdaki rolünü oynar.” Ne garip mukayese ! Fransız Ansiklopedisi, yükselen bir sınıfın kavga silâhıydı. Nassları devirmekti amaç; nassları, yani kiliseyi. “Mecmua-i Fünûn”, bir avuç bürokratın nâşir-i efkârıdır; daha doğrusu Batı’dan ithal edilen posa fikirlerin sergilendiği bir meydan. Ne milleti temsil eder, ne içtimâi bir sınıfı. Bununla beraber, düşünce tarihimizin bir sayfasıdır; bedbaht veya bahtiyar bir sayfası. Hangimizde kolleksiyonu var? Dergiler, İkinci Meşrutiyet’te bir hitâbet kürsüsüydü, hitâbet kürsüsü veya bayrak. Altın çağları yeni harflerin kabulü ile sona erdi. Eski okuyucularını kaybettiler, yeni okuyucu nesilleri yetişinceye kadar devletten yardım beklemek zorunda kaldılar. Cumhuriyet intelijansiyasının en âcil vazifesi, maziyi tasfiye ve hâli takviyeydi. Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan 1940’lara kadar, dergilerimiz hiçbir “aşırı düşünce”ye daha doğrusu düşünceye yer vermezler. Sonra, zaman zaman çığlıklar duyulur, tek parti devrinin kesif ve kasvetli havasını dağıtmaya çalışan çığlıklar. Nihayet politika, haftalık kavga dergilerine görülmemiş bir alâka sağlar. Ve bu hayhuy içinde, sesi büsbütün kısılan edebiyat, birkaç zavallı derginin soluk sayfaları arasında nebatî bir hayat yaşar. Cemil Meriç Kaynak: “Bu Ülke”- Cemil Meriç İletişim Yayınları, 7.baskı, 1992, s.100-101

Kasım’15 • 19


Karantina

iğim şeylere ett l a y a h in iç ım arekette açtığ in gençlik probe’n “Ben gözümü bu h iy rk Tü ca a m a um. Ama bu en çok fazla yol ek çoktan ulaşmış old er g ız m a lm a a h ımızda, da eketin büyük bir ar lemi olarak baktığ h a d ız ım ığ ld a e cüleri el ndiğini düle k ü y u var. Ama Genç Ön n u on y is m yük bir öncülük görüyorum.“ a d u n çığır aştığını ve bü u ğ u d ol ı ıl uda hayli başar şünüyorum. Ve kon

Aşkın Özcan

*

Genç Öncüler ile hikayeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile daha doğrusu bu hareketin o zaman ki çatı kurumu olan Araştırma ve Kültür vakfı ile tanışmam üniversite yıllarıma dayanır. 1999 yılında Samsun’da lise hayatımı bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesini kazanmak nasip oldu. İstanbul ile ilgili çok büyük bir şehir olduğundan bazı kaygılarım vardı. Acaba bu şehirde okulumu sağlıklı bir şekilde bitirebilecek miyim? nasıl bir ortam beni bekliyor? bu kaygıları taşıyarak geldim İstanbul’a ama önemli bir avantajım vardı. Amcaoğlum olan Yetkin Özcan vakıftan, öğrenci evlerinden bahsediyordu bana öncesinde. İstanbul’a geldiğimde Yetkin Özcan ve hemşerimiz olması münasebetiyle Cevat Özkaya’nın öncülüğünde evlere yerleşmiş olduk. Elhamdülillah çok güzel bir ortama girdiğimi ilk günlerden beri anlamıştım ve kaygılarım büyük ölçüde azalmaya başlamıştı, arayış içerisinde olduğum şeylerin cevabını da orada bulacağımı hissetmiştim. Böylelikle vakıfla ilk tanışıklığımız öğrenci evlerinde kalmamla ile başladı. 20 • Kasım’15

O dönemde gurbetlik beni zorladı tabi, ilk defa ailemden bu kadar uzakta ve bu kadar büyük bir şehirde yaşıyordum. Neyin içerisinde olduğumuzu anlamak adına bir takım sorular sordum sürekli kendime. Vakıf bu sorularıma büyük ölçüde cevap vermişti çok şükür güvenim gittikçe tazeleniyor ve aidiyetim artıyordu zamanla. Sağ olsunlar birçok arkadaşımız da bize sahip çıktı, dertlerimiz ile ilgilendi, okuldaki sıkıntılarımız gibi birçok problemimizde bize yardımcı oldular. Öncülük ettiler. Bu hareketin size en büyük kazanımı neydi? Kendime “bu vakfın veya hareketin bana en büyük kazanımı neydi?” diye sorduğumda, bana bir kimlik kazandırdığını düşünüyorum. Çünkü hakikaten ben Kuran-ı Kerim’i okumaya ve anlamaya üniversite yıllarımda başladım. Yani Kur’an la burada tanıştım. Onun öncesinde bir tanışıklığım yoktu. Ama bu hareket bana Kuran-ı Kerim’in ne kadar anlaşılır olduğunu, okumanın ve anlamanın üzerimize farz olduğunu fark ettirdi. Ve ilk * Araştırma ve Kültür Vakfı Genel Müdürü


Karantina okuduğum kitap “Kuran’ı Anlamak Farzdır” kitabıydı. Ve diğer arkadaşlarımızın tavsiyeleri ile birçok kitap okuyarak da zihin inşa sürecim devam etti. Dediğim gibi bu hareketin bana kazandırdığı en büyük şey bir kimlik sahibi olmaktı. Şuan günümüzde yaşadığımız en büyük problem de bu, bir kimliksizlik problemi yaşıyoruz. İlk geldiğimiz yıllarda vakıfta gençlik faaliyetleri vardı ama Genç Öncüler gençlik hareketi yoktu. İlk yıllarda arkadaşlarımız ile çok büyük programlara imza attık, iyi bir sinerjimiz vardı. Haftalık sohbet halkaları, kitle faaliyetleri, seminerler gibi birçok etkinlik bu alanda kendimize güven kazanmamızı sağladı. Kendimizi geliştirmemize ışık tuttu. Programları organize ederken çok ciddi efor sarfettik, büyük özverilerle iyi işlere imza attığımızı da düşünüyorum. Ardından hareket yeni bir isimle yola devam etme kararı aldı ve Genç Öncüler Gençlik Hareketi adını kazandı. Bu hareketin ilk meyvesi dergi olarak ortaya çıktı. Bu alanda yetenekli birçok kardeşimizin emekleriyle dergi yayın hayatına girmiş oldu. Başlangıçta, fikri düşünlerimizi, istediğimiz mesajı dergiye yansıtabilecek miyiz, gençlik üzerinde bir etkisi olacak mı diye büyük kaygılar yaşadık. Ama bu işte tecrübeli olan abilerimizin ufku, vizyonu ve tutarlı bir çizgi, elhamdülillah dergiyi bu noktalara getirdi. Tabi dönem dönem dergide bazı aksamalar olmuştur. Ama bu her fikri ve ideolojik derginin problemidir. Bunu bir olumsuzluk olarak değil, bir olgunlaşma süreç olarak görmek lazım. Genç Öncüler böylelikle dergi hayatına girmiş oldu. Bu Hareket girerken hayal ettiğiniz şeylere ulaştınız mı? Ben gözümü bu harekette açtığım için hayal ettiğim şeylere çoktan ulaşmış oldum. Ama bu amaca Türkiye’nin gençlik problemi olarak baktığımızda, daha almamız gereken çok fazla yol var. Ama Genç Öncüleri ele al-

dığımızda hareketin büyük bir çığır aştığını ve büyük bir öncülük misyonunu yüklendiğini düşünüyorum. Ve konuda hayli başarılı olduğunu da görüyorum. Böyle ideolojik dergilerin yola çıkarken hem ekonomik hem kitlesel anlamda teveccüh görmesi ciddi bir güç demektir. Amatör bir ruhla ortaya çıkılıp tamamen samimi ve has niyetle gönül vermiş insanlarla bu işe girildiği için Rabbim bizi bereketli kıldı. Ve bu fikir, dik duruş ve Kuran ahlakı çizgisini aktardığını ve aktarmaya devam ettiğini düşünüyorum. Şu anda bulunduğu yerde de bu çizgisinden hiçbir şekilde ödün verdiğini düşünmüyorum. Ve toplum nezdinde teveccühleri gördüğümde de hakikaten Genç Öncüler Gençlik Hareketi bir kimlik inşa etme gayretiyle, ahlaklı, Kuran’ı iyi anlayan, iyi okuyan, toplumsal olayları iyi sentezleyebilen, İslam Coğrafyasını, dünyayı iyi tanımlayabilen bir zihin inşa etmede. Çok büyük bir rol üstlendiğini düşünüyorum. Dergide ele aldığınız konuları belirlerken nelere dikkat ettiniz? Dergide konuları belirlemek benim çok asli bir işim olmadı. Biz daha çok işin eylemsel boyutunda yer aldık. Elimizden geldiği kadar gençlerin bu dergide yazı yazmalarını teşvik ettik. Çünkü hakikaten insanlar bu konudaki yeteneklerini zorlamayınca göremiyorlar. Birçok arkadaşımız var olan yazma, fikir üretme yeteneğini bu dergi sayesinde ön plana çıkartmıştır. Zaten Kasım’15 • 21


Karantina bu tür gençlik hareketi dergileri bu nedenle önemlidir. Sadece bir yayın organı olarak bir yazıyı alıp yaygınlaştırmaktan ziyade, gençlerin dergi zemininde fikirlerini rahatça ortaya çıkarabileceği, yeteneklerini keşfedebileceği bir zemin teşkil ediyor dergi. Ben bu nedenle dergileri çok önemsiyorum. Ve bir çok harekette böyledir. Dergilerin maddi anlamda bir getirisi olmadığı halde fikri hayatını devam ettirmektedir. Çünkü bir dava ile ortaya çıkmışsanız bunun yaygınlaştırılasındaki en büyük kalıcı etken dergidir. Geçmişten hangi noktaya geldiğinizi görebilmek açısından da önemli bir kaynaktır. Bu nedenle Genç Öncülerin ilk çıkışından bu noktaya kadar Kuran ahlakını kuşanmak üzere çıktığı bu mücadeleden geri adım atmadan ilerlediğini görmek de bizleri mutlu ediyor. İlkeli duruşundan hiç taviz vermedi Elhamdülillah, bu bizim için büyük bir başarıdır bence. İnşaallah Rabbimizin katına çıktığımızda da “Rabbimin rızasını kazanmak için bu işi yaptık” diyebileceğimiz bir üründür Genç Öncüler. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı zorluklarla alakalı ne düşünüyorsunuz? Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin başlıca karşılaştığı sorunlar şunlar; Ekonomik anlamda hiçbir zaman pirim yapmadılar. Ekonomik kaygıları da olmadı zaten. Bu dergiler her zaman finans sorunları yaşadılar. Diğer önemli sorunları bu tür dergilerde sahip 22 • Kasım’15

olduğunuz fikir ve ideolojiyi tam anlamıyla dergiye yansıtmakta dönem dönem problemler yaşayabilirsiniz. Bu şu anlama geliyor dergiyi bir tek yazıdan oluşmuyor. Yazıların harmanlanmasıyla oluşuyor. Her fikri bir ortaklıkta birleştirebilmek mümkün olsa da birçok ayrışan noktaları da oluyor. Dolayısıyla fikri bütünlüğü yakalayabilmek çok da kolay değil. Belki birkaç ana yazı bu fikri bütünlüğü söylüyor. Ama birçok yazıda eleştiri alabiliyorsunuz. Birçok yazı lüzumsuz görülebiliyor amacın dışındaymış gibi algılanabiliyor. Bence fikri ve ideolojik dergilerin en büyük sıkıntılarından biri de bu. Çok ciddi bir eleştiri konusu oluyor bu. Tek örnekleme mümkün mü bilmiyorum. Siz de bunun içindesiniz görüyorsunuz dergi kapağına taşıdığınız bir başlık dönem dönem bazı kitleler tarafından yanlış anlaşılabiliyor veya farklı anlaşılabiliyor. Ve hedef konumuna gelebiliyorsunuz. Bu sizi dönem dönem bir ümitsizliğe sürükleyebiliyor. Bu tür yayın yapan dergiler bunları görüp, olabildiği kadar ortak bir dil tutturmaya çalışmalıdır. Toplumu ayrıştırmadan, her kesimin anlayabileceği bir dil tutturmaya çalışılmalıdır. Ve başarılıyor da bence. Bu anlamda çok başarılı dergiler de var. Ben bu anlamda Genç Öncülerin de bu çizgiyi tutturduğunu düşünüyorum. Gençlerde var olan kimlik sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz?


Karantina Aslında bir kimliksizlik sorunudur bu. Bu duruma etki eden bir çok faktör vardır. Genç Öncüler Gençlik Hareketi’nin mensubu olduğu, Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi ukdesinde var olan SEKAM’ın (Sosyal Ekonomik ve Araştırmalar Merkezi) yayımlamış olduğu bir Gençlik Raporu var. Bu rapor birçok platformda konuşuldu ve üzerine tartışmalar yapıldı. Yapılan anket çalışmalarında gençlikte özellikle bir kimlik erozyonunun olduğu görüldü. Özellikle gençliğin sahip olduklarını düşündükleri kimliklerin ne anlama geldiğini bilmediği ortaya çıktı. Bu erozyonun sebeplerine ilişkin çok şeyler söylenebilir ama asıl problem kendi kültür medeniyet kodlarımızdan uzaklaşmamızla alakalıdır. Batı kültür medeniyet kodlarının dayatılmasıyla oluşan bir kimliksizlik halidir. Bizim için çok değerli olan ahlak kriterlerin dizilerle, çizgi filmlerle, reklamlarla ve sosyal ağlarla içleri boşaltılmıştır. Bu da bizim kimliğimizi ve ideolojimizi kaybetmemizdeki en önemli noktadır diye düşünüyorum. Gençler maalesef bu anlamda çok zor koşullardalar ve çok kötü bir atmosfer içerisindeler. Televizyon, bilgisayar oyunları, sosyal medya vs. bu anlamda çok ciddi bir bombardımana tabi tutuyor gençleri. Çok hızlı ve şiddetli bir bilgi enformasyonuna tabiler ama bu bilgileri ayıklayacak, iyiyi ve kötüyü ayırt edecek bir zihni alt yapıya sahip değiller maalesef. Bu yüzden bulundukları zemin çok kaygan, buda bir dezavantaj. Sosyologlar ın tanımıyla “şizofrenik kimlik” diyebileceğimiz bu durumu çok sıkıntılı görüyorum. Bir an önce gençleri özlerine döndürerek, Kur’an merkezli düşünme noktasına çekerek,

özellikle batı kültür medeniyetinden arındırılmış bir medeniyet algısı inşa etmeliyiz. Ancak böyle bir dava şuuru kazandırabiliriz. Bu anlamda da alternatifler üretmeliyiz. Mesela alternatif bir çizgi film, alternatif bir bilgisayar oyunu ve kontrollü bir internet nasıl olabilir bunun üzerine kafa yormamız lazım. Son olarak gençlere söylemek istediğiniz bir şey var mı? Ben gençlerin özellikle bir dertle dertlenmeleri gerektiğini düşünüyorum. İslam dertsiz, davasız olmaz. Bir diğer husus da, olayları iyi okuyup tahlil etmeleri, sağlam ve verimli kaynaklardan beslenmeleri gerektiğidir. Birlik içerisinde olmalarını tavsiye ederim. İdeolojik faaliyet yürüten ve kimlik inşa etme gayreti içerisinde olan hareketlerin içinde bulunmalarını, bu hareketlerden mümkün olduğunca çok verin almalarını öneririm. Çünkü şeytan insana tek başınayken musallat olur. Tek başına olan gencin özellikle bu koşullar altında temiz kalabilmesi çok zor. Dolayısıyla gençler olarak birbirimize kardeşçe sarılmanın ve teşvik etmenin bu anlamda önemli olduğunu düşünüyorum. Var olan yeteneklerinin üzerine yoğunlaşmaları ve bu yetenekleri geliştirmek için her türlü yolu denemeleri gerektiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki her insanın çok verimli olduğu bir yönü vardır. O yön ümmet için her zaman kullanılacak bir argümandır. Bunun için de mesleğindeki en iyi adam olmalıdır. Özellikle üniversite okuyan gençler ve diğer meslek gruplarındaki gençlerin de okudukları bölümün hakkını vererek okumalarını, yaptıkları işin hakkını vererek yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Kasım’15 • 23


Karantina

yeyim. Birincisi le y sö en d in zer ü ı “Ben gezi olaylar nmasınlar. Postsa y şe bir h ta a m k post-modernizmi ço a bir nokşk ba m ba i in er il d n iyle ke modern olmak suret odern olmak m tos P . ler in es m n düşü taya getirdiklerini çar. Omurgaa ı p a k a ığ zl sı a g mur kötü bir şeydir. O saatten sonra.” bir ız n sı ar şl ba a y sızlığı da kutsama *

an c a b a B n a m h a urr d Ab

Genç öncülerle hikayeniz nasıl başladı? Üniversite hazırlığın son yıllarıydı. AKV bünyesindeki gençlik teşkilatlarının daha henüz teşkil edilmesi aşamasında, bir gençlik hareketi olarak düşünülen, gençlerin bir arada bulunacakları, toparlanacakları, belirli konularda görüşecekleri, fikri alışverişlerde veya sosyal etkileşimlerde bulunacakları, beraberinde tabi en temel noktada kendilerine bir dünya görüşü bir perspektif kazandıracak yapı olarak tasarlanmış gençlik hareketiydi Genç Öncüler. Genç Öncüler Dergisi aslında doğal, olması gereken, onun doğasına içkin bir yayın organıydı. Düşünülmesi ise şu şekilde gelişti; işte bu gençlik teşkilatının ilk çekirdeği, ilk nüvesi, inşa edildi, sekiz kişilik bir kuruldu. Bu kurul, ilköğretim, lise ve üniversiteden arkadaşların bulunabilecekleri, bunların tabir-i caizse bir okul bir ekol gibi tasarlanacakları bir çerçeve düşünülmüştü. İlköğretim ayağı Salıncak ayağı idi. Yani ilköğretim çağında olan çocuklarımızın, buraya gelen çocukların, kendi faaliyetlerini, kendi çabalarını, kendi emeklerinin bir ürünü olarak hasılaya dönüştürebilecekleri şeklinde tasarlanmış olan yayın organı olarak Salıncak dergisi kuralım dedik. Ve Salıncak dergisi kuruldu. Ondan sonra, tabii olayın sadece ilköğretim boyutu yoktu Genç Öncüler’de. Çekirdek ana gövde lise yapılanmasıydı. İstanbul’un çeşitli liselerinde kız-erkek teşkilatlıydık. Buralardaki arkadaşlardan, yazı yazma becerisi olan, araştırma yapma becerisi olan, dünyaya dair , kendilerine dair bir şey söyleyebilme derdi ve becerisi olan arkadaşları Genç Öncüler dergisi çatısı 24 • Kasım’15

altında toplayıp, bu yazı yazma becerilerini değerlendirmek mümkünse geliştirmek, onları eğitmek, onlara yapabilecek kadar yol göstermek çabasının fikirsel dünyaya ve yazın dünyasına karşılığı olarak kuruldu Genç Öncüler dergisi. Bunu bir sonraki ayağı da üniversite ayağı idi. Ün ili arkadasları acısından, dozaj haliyle gittikçe, fikri dozj gittikçe artar. Üniversite dergisinde bunun karşılığı da, dergi olarak mecra dergisiydi. Biz şöyle bir şey tasarlamıştık; bir zincir olarak düşündüğünde, salıncak dergisi, başlangıç zemin, çocukların hakikatten güzel emeklerinin hasılaya dönüştüğü bir ortam olsun, sonrasında g.ö dergisine oradan yetişen çocuklar büyüyecekler ve gö dergisnde yazı yazmaya üretmeye tartışmaya konuşmaya kendilerini ifade etmeye özgüvenlerini inşa etmeye, geliştirmeye devam edecekler, genç öncülerde bu fikri, duygusal ve zihni olgunluk, olgunlaşma seviyesine, demlenme seviyesine doğru giderken, üni çağında mecraya o arkadaşlar aktarılacak. Yani, tabir-i caizse bir okul. Salıncak ile başlayan ve sürekle yetişmeye devam eden mecra ile beraber en son olgunlaşmaya, demlenme halini alan fikri olgunluk düzeyine erişmiş, bir çabanın adıdır. Böyle bir zincirden bahsedebiliriz ve buna biz ‘’ümran okulu’’ diyorduk. Ümran dergisini tabir-i caizse, Pınar, Genç Öncüler, Salıncak alt zeminde ve nihayetinde bu arkadaşların, mecra’dan yetişen arkadaşların, bu mecrada, tam bir yetiştirme merkezi, yetiştirme atolyesi idi. Kitap okumak, okuduğunu anlamak, anladığını aktarmak, yazı yazmayı öğrenmek, araştırma yapmayı öğren-

* Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstütüsü Öğretim Üyesi


Karantina mek, önde gelen simalarla gidip birebir röportajlar yapmak, bu meydan okumayı karşılayabilmek, dünyada geçiştiği olaylarda söz sahibi olabilmek, üniversiteki olaylara dair söz sahibi olabilmek ve buradan yetişen arkadaşlarında, Ümran dergisinin yazar kadrosunun ana çekirdeğini oluşturmaları. Sadece Ümran için yapılmadı tabii bu. Sadece ümran hareketi ve ümran grubu için, ümran okulu için yapılmadı, bu ümmete, fikir adamı, ümmete düşünür, ümmete yazı yazan, söz söyleyen, insan olarak ümmetin hizmetine sunulacak bir okul olarak tasarlandı. Genç Öncüler’de bunun liseli dediğimiz, lise ayağına düşen, işin içerisinde fikri yazısı olan da vardı, espiri konusu olabilecek türden içeriklerde vardı, kültür sanatta vardı, çeşitli alanlarda arkadaşlar, lise düzeyinde arkadaşlar ama kural oydu, mecra dergisinde üniversite düzeyindeki, genç öncülerde lise, salıncakta ilkokul düzeyindeki arkadaşların yazacakları yazılardan oluşan tabir-i caizse amatör bir ruh ile bir heyecan ile tasarlanmış bir çalışmaydı genç öncüler Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler dergisinde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Mustafa Özel vakti zamanında şöyle diyordu bana, biz Boğaziçi üniversitesinde okurken, notlarımız belki çok daha iyi notları olan arkadaşlara göre biraz daha ortalarda seyrederdi fakat çeşitli yazın faaliyetlerinde, çeşitli edebiyat kültür düşünce aktivitelerinde bulunmak suretiyle artı organizasyonel faaliyetlerde bulunmak suretiyle insanlarla kurduğumuz diyalog, olaylara bakış açımızın zenginleşmesi ve çeşitlenmesi, beraberinde insan tanımak, insanlara derdini izah edebilmek ve onların derdini dinleyebilmek buradan bir karşılıklı etkileşim geliştirmek, dünyaya dair dert sahibi olabilmek ve o derdi düzgün bir şekilde ifade edebilmenin adını aslında biz genç öncüler koymustuk. Mustafa Özel’in söylediği de, Boğaziçi üniversitesinde kendilerinin bu işle iştigal eden arkadaşların vakti zamanında daha ziyade bu faaliyetlerle ilgilendiği için birileri veya hocaları veya arkadaşları ya da kendi aileleri tarafından çeşitli eleştirilere maruz kaldıklarını, ama gün geldi ve ülkenin kendi gidişatının, dünyanın gidişatına dair önemli bazı köşe taşlarını oluşturan arkadaşların o yüksek nota sahip olupta hiçbir iş yapmayan, artı bir değer katmayan, dünya ufkunu geliştirmeyen, fikre, sanata, kültüre, düşünceye, edebiyata dair herhangi bir ufku ve entelektüel çeşitliliği olmayan arkadaşlara nazaran, tamda aslında kilit anahtar işlevlere kendi gibi arkadaşlarının, üniversite çağında ve lise çağında bu işlere önem vermiş ve bununla alakalı yoğrulmuş olan arkadaşların sahip olduğunu söylüyordu Mustafa Özel. Bu bakımdan,

bence bu zaviyeden bakıldığı zaman bir liseli genç arkadaşın, bir üniversiteli genç arkadaşın, dünyasını anlamlı kılan bazı seyler vardır. O şeyler onun aslında perspektifini ve düşünce ufkunu belirler. O düşünce ufku tabiri caizse o arkadaşın kalibresidir. O kalibresi kadar vardır o arkadaş. İşte o kalibreyi belirleyen çalışmalar genç öncüler gibi çalışmalardır. Bunu bu yüzden genç arkadaşların önemsemsi, bizim o dönemler bu tarz işleri önemseyip, bu işlerin merkezinde olmaya çalışmamız bize, şu anda bunu ne kadar temsil edebiliriz bunlar ayrı şeyler olabilir ama bize çok yönlü kazanımlar olarak döndü. Hayata bakış açınız farklılaşır… Hayata, kendinize, insana olaya, siyasete, kültüre, sosyolojiye, bakış açınızda çok ciddi farklı pencereler açıyor. Bu farklı pencereler olmasa şöyle olur, ben siyaset bilimini üniversitede okuduysam, saf bir siyaset bilimci olarak kalırım oradan da tabiri caizse çok robotvari, statik bir insan tipi ortaya çıkar. Sahada bir karşılığı olmaz… Hiçbir karşılığı olmaz… Yani, insana değmekle alakalı bir şey bu. İnsan dediğin çok canlı ve hareketli bir organizma… O hareketli organizmanın içerisinde, hüznü ve sevinci bir arada yaşıyor. Bir dakika önce hüznü, bir dakika sonra sevinci yaşayan bir komplike varlıktan bahsediyoruz. Şimdi bu komplike varlıkla, sahada, zeminde, bu komplike varlığın yaşadıkları üzerinden kendi yaşadıklarını içselleştirmemek veya kendi yaşadıklarını onun üzerinden görerek, bu etkileşimi, duygusal, zihni, fikri etkileşimi yaşamayan, yaşayamayan, herhangi bir insandan bu dünyaya dair, ben bir şey çıkacağını düşünmüyorum. Bu dünyaya dair hiçbir sözü, hiçbir eylemi, faaliyeti, aktivitesi, bir hacim kaplıyordur ama o hacim onun fiziki hacmi kadardır. Bir başka özgül ağırlık inşa edemez. Bu çalışmaların anlamı bizim açımızdan da, böyle çalışmalar içerisinde bulunan diğer arkadaşlarda, ki Türkiye’de ki İslami camia, İslami hareket diye adlandırdıkları, İslamcılık diye adlandırdıkları yapıda, özellikle 1980 sonrası çok ciddi manada çeşitli fikir düşünce edebiyat dergileri üzerinden tamda dergiler üzerinden şekillenen böylesi bir çaba böylesi bir total çaba var. Yani, Nurettin topçuyu, ismet özeli, Cahit zarifoğlunu, edebiyatta atıyorum 2. Yeni akımını, Sezai karakocu bilmeyen, bunlarla yoğrulmamış, ama notları çok yüksek olan, ama çok iyi okullarda okuyan bir arkadaşın, yarın dünyanın ve ülkenin ve kendi gidişatının, söz sahibi olması bahsi geçtiğinde o arkadaşın güdük kaldığını görürüz. Hikaye budur. Ama, bu şu demek değil, kendi içinde bulunduğumuz profesyonel alan, özel uzmanlık alanının içeriğini doldurmak ve bu ikisini eş güdümleyerek götürmek kaydıyla, bu 80 ve 90’larda Kasım’15 • 25


Karantina ki İslamcı neslin yaptığı ve düştüğü bir yanlıştı aynı zamanda. Kendi işini doğru düzgün yapmayan, tabiri caizse tamamen bu tarz organizasyonel ve fikirse, düşünsel edebi vesair akımlara kendisini kaptıran, çünkü hareketlilik her zaman daha hoş gelir genç arkadaşlara, bizlere, hepimize, herkes için böyledir, ama kendi işini yapmıyorsa bir defa işin ABC si eksiktir. İşin ABC’sini tamamlayıp, alfabenin geri kalanını o ABC üzerinden şekillendirebilen, eşgüdümlü mekanizma işletmek zorundayız. Eğer bu eşgüdümlü mekanizmayı işletirsek, ortaya, hakikatten çok boyutlu, oturduğu zaman konuştuğu zaman analiz ettiği zaman yorum yaptığı zaman insanlarla ilişki geliştirdiği zaman bambaşka hakikatten bambaşka bir soluk veren bambaşka bir ruh veren tabiri caizse atmosfer veren bir insan tipi ortaya çıkar. Zannediyorum, bizim yetişmesini beklediğimiz, tabi bu yetişmesini beklediğimiz lafı da böyle çok insan mühendisliği gibi algılanmasın, yani kendisini yetiştirmesini beklediğimiz herhangi bir arkadaşımızın tam da böylesi bir prototipe sahip olması lazım. Amaç için şöyle bir şey diyebiliriz, bu varoluşsal bir soru, bizim açımızdan genç öncüler hiçbir zmaan bir kült olarak değerlendirebileceğimiz genç öncülerin bir ismi var, veyahut bir durduğu bir yer var, temsil ettiği bir şey var. O şeyin içeriği bizim varoluşumuz ile ilgili. Yani, bir lüks değil… Hadi bir araya gelelim bir hobi üretelim değil. Bu zaten varoluşsal pozisyonunun, yapısına içkin olan bir şey. Yani ekstra bir şey değil, o anlamda söylüyorum… Yani ne senin varoluşsal amacın? Sana sen olma bilincini veren, değerler sisteminin kişi üzerindeki yansıması o. İşte o genç öncüler, bugün adı genç öncüler olur, yarın başka bir şey olur, başka bir öncüler, öbür gün bambaşka öncüler olarak tezahür eder, kurumlar da böyledir. Dergilerde böyledir. Aktörlerde böyledir. Liderlerde böyledir. İnsanlarda böyledir. Orada varolan temel hikayenin, varoluşsal mahiyeti bizi ilgilendirir. Varoluşsal mahiyetimizle ilgilidir bu. Nedir bu mesela? Biz genç öncülerde öncü Kur’an nesli dedik… Öncü Kur’an nesli bizim yola çıkış mottomuz. İşte şimdi senin varoluşun bu. Ekstradan ben profesyonel bir tabiri caizse dergici olayım veyahut profesyonel bir ‘’tebliğci’’ olayım diye yola çıkmazsın. Sen zaten müslümansan böylesindir zaten. He bazen dergiyi buna araç kılarsın, bazen bir vakfı, bir derneği buna araç kılarsın, bazen bir üniversiteyi buna araç kılarsın, bazen paranı buna araç kılarsın… Bunların hepsi araçtır. Dolayısı ile genç öncüler bir yandan bu sembole oturduğu ka26 • Kasım’15

dar varoluşsal önem arzeder bir yandan da genç öncüler ismi kadar araçsallıktır. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kültür ve ideolojik dergiler, ya bunlar ben bu şeyleri işin doğrusu yavaş yavaş aşabileceğimizi düşünüyorum. Aşıyoruz… Yani ideoloji anlamında şu manada kullanmıyorum, artık ideolojisiz bir devre geldik, ideolojimiz olmasın… Hayır! Bunlar ekstra kategoriler değil... Bu bir bütüncül hayata sahip, bütüncül hayat tasavvuruna sahip, bir insan açısından, kültürün ideolojinin, siyasal olanın, sosyolojik olanın, vesair olanın hepsi o tevhide birleştiriyor kişiyi. Kültür ve ideoloji, dünyanın her tarafında öyledir, sıkıntılı kavramlar… Özel kategorize edildiği zaman daha sıkıntılı oluyor… Oysa bunu çok fazla büyütmeye gerek yok… Ben bir tasavvura sahibim. Çünkü ben, benim… Beni ben yapan o söylediğim varoluşsal sıvamdaki şeylerdir… Bana varoluşsal mahiyetime anlam katan şeylerdir… E bunun içersinde kültür de olur, ideoloji de olur. Ama başka şeylerde vardır… Yani Genç Öncüleri yahut başka kültür ve ideoloji üzerinden kendisini tanımlayan dergileri, yayınları veya oluşumları, bu yönüyle çok merkeze alarak, bunları tabiri caizse fetişleştirerek, bunlara İngilizlerin ‘’ultimate goal’’ nihai hedef, amaç olarak bir anlam ve amaç biçersek burada yanılırız. Yani, belki Türkiye’de ki, sadece Türkiye değil, dünyada İslamcılık dediğimiz ideolojinin bugünlerde çok fazla konuşulduğu üzere karşılaştığı ve karşılaşmaya da yapısal olarak mahkum olacağı açmaz bu… Kültür ve ideoloji, senin o siyasanın, yani tasavvurunun, alt cüzleridir. Bu alt cüzleri de pek tabii yola çıkarken hesap edersin. Ama bunlar üzerinden merkezi bir kurgu kurmazsın. Bunlar üzerinden merkezi kurgu kurduğun zaman, şöyle olur, senin kültürüne ve ideolojine sadece bakan kişiler açısından sen anlamlısındır ama diğerlerine teğet bile geçmezsin. Hiç değmezsin… Bir dergi bunun için çıkmaz… Bir dergi, senin varoluşsal mahiyetin bütün insanlığa açılmıştır. Bunun için çıkar dergi… He bu bütün insanlığa çıkardığın şeyde kendi kültürünün kendi ideolojik duruşunun ve siyasal pozisyonunun daha yakınında olan merkezinde olan, periferisnde, komşusunda olan vesairinde olan, buralarda ki insan gruplarına, insan topluluklarına, gençlere, yaşlılara, kim dersek diyelim, kadınlara, erkeklere... Bunlara da bir şey demiş olursun. Ama, kültürün ve ideolojinin merkeze alınması, bizi bu yönüyle çoğu zaman, toplumsal olana yabancı kılıyor.


Karantina Burada dil sorunu ortaya çıkıyor… Çok net bir üslup sorunu ortaya çıkıyor. Çok doğru… Üslubu ayarlayamıyoruz. Şimdi bak bir örnek vereyim. Ben Genç Öncülerdeki, bizim dönemden sonraki genç arkadaşlara her zaman şunu söylüyordum. Diyordum ki bakın, üslubunuzu ve dilinizi kurarken kendinizi dışsallaştırarak bir üslup geliştirmeyin. Kendinizde o bağlamda ve havuzdasınız. Ona göre hesap edin. Çünkü aksi halde; 1. Senin kültürünü, ideolojini, siyasal pozisyonunu, hayat tarzının dışında olan insanlara, otomatik, yapısal olarak başlangıç noktası itibari ile zaten bir şey söylememe noktasına kendini mahkum edersin. 2. Bunun bir alt tarafında kendi içersinden kendi kültürel, ideolojik, siyasal pozisyonuna yakın olan insanlar arasında bile şöyle bir şey geliştirmeye başlarsın bir noktadan sonra; bir ideolojik kaygın varya, ideolojik saiğin varya, bunu şuna dönüştürmeye başlarsın, gençler sakın ha facebooktan uzak durun aman! Abi sen de gençsin! Bu nasıl bir dildir? Bu inandırıcı anlamlı ikna edeci ve reel bir dil değildir. Sonuç ufku üretmez bu dil. Bu dil ancak, kendini dışsallaştıran, tabiri caizse yukarı bir konumdan ahkam kesen bir siyasal veya toplumsal gençlik mühendisliği kurgulayan bir şeye dönüştürür seni. İster istemez buna dönüşürsün. Velevki sen, tam da o söylediğin gençler, aman ha gençler dediğin gençlerin arkadaşısın… Bu çocukların sen arkadaşısın. Sen de böylesin çünkü. Kendine nasıl bakıyorsan dergiye dilini o şekilde yansıtacaksın. O zaman, doğal bir şey çıkar ortaya. Yapay bir şey çıkmaz… Yapay bir şeyi, her zaman beş duyu organımızın beşiyle de anlarız… Doğal bir şeyi de anlarız. Dolayısı ile dergilerinin üslubunu belirlemeye girişmemiz de aslında bu Saiklerle alakalı bir durum. ‘’Abi ben kültür ve ideoloji odaklı bir dergiyim!’’ Böyle bir şey yok… Böyle yapay bir kategori üretme. Sen bir insansın. Gençsin. Seni tanımlayan, senin kimliğinin alt parametrelerini tanımlayan çeşitli şeyler var. Sen busun. O kadar doğalsın ve o kadar doğal olmalısın. Dergiyi yaparken, düşünürken, yanı başındaki her hangi bir suni alevi, türk kürt Çerkez… O partili bu partili… Bunların tamamı ile alakalı nasıl bir ufkunun olduğu ile ilgili çıkarabiliyor musun dergiyi? Mesele tam olarak bu. O zaman şöyle söyleyeyim sana. Bu şu demek değildir. Pozisyonun olmasın, perspektifin olmasın demek değildir bu. Tam da net bir merkezi pozisyona koyman demektir. Merkezi pozisyonda, kendi perspektifinin merkezinde ama ufkun 360 derece acıktır. Bunu sergileyebilecek dergicilik, dil, lisan, üslup, yaklaşım geliştirebilmemiz lazım dergilerde. Kültür ve ideolojik dergilerde bunu sağlayan dergilerimiz vardı. Hala da belki çeşitli konularda sağlayan

dergiler var, benim şu anda başarılı gördüğüm bazı çalışmalar da hali hazırda devam eden çalışmalar da var ama tarihsel, şöyle bir geçmiş 30 yıla, İslamcılığın tarihsel serüveninin 30 yılına baktığın zaman, maalesef bir çoğu dergiler çöplüğüdür. Niye dergiler çöplüğü ve bu dergiler çöplüğünün abartmayayım ama mutlaka katkıları vardır saygı duyalım, fakat varolması beklenen katkılar mıdır, bence devede kulak gibi bir şey. Dolayısı ile biraz bu zavieyeden ufku, perspektifi ve projeksiyonları biraz genişletelim ve dünyaya bakalım. Dünya gidiyor, dünya senin sadece dar, şu kadarcık Genç Öncüler grubunun içerisinde şu kadarız bu kadar adamız, bunların da sosyolojik manada sosyo-ekonomik manada, ideolojik manada, durdukları sınıfsal değersel bağlam belli, bu bağlam içersinde takılalım sen ben bizim oğlan… Böyle bir şey olmaz! Dergicilik bunun için yapılmaz. Misal, bir dergi bir sayı içerisinde kendisini eleştirebiliyor mu? Dalga geçebiliyor mu?... Tabii… Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Ben gezi olayları üzerinden söyleyeyim. Birincisi post-modernizmi çok matah bir şey sanmasınlar. Post-modern olmak suretiyle kendilerini bambaşka bir noktaya getirdiklerini düşünmesinler. Post-modern olmak kötü bir şeydir. Omurgasızlığa kapı açar. Omurgasızlığı da kutsamaya başlarsınız bir saatten sonra. İkincisi Reel olanı ıskalayıp, sürreal olanın peşine takılmak suretiyle romantik hülyalara kapılmamak lazım. Romantizm iyi bir şeydir. İnsanın hayal dünyasını zenginleştirir. Ufkunu genişletir. İç derinliğe doğru adamı taşır. Fakat bu romantizm bir saatten sonra kişiyi hapseder. Kişi o romantizm içerisinde reelle yüzleşme korkusu duyar. O arkadaşımız bir gün gelecek mutlaka o reelle yüzleşecek. Erken yüzleşsin. Buna olgunlaşmak diyoruz biz. Fikirsel, duygusal olgunluklarını, arkadaşlar hızlandırsınlar. Yani, eskiden bundan 20 sene evvelki bir genç arkadaş için kullandığımızı, maalesef bugün 26-27 yaşına gelen arkadaş için kullanabiliyoruz. Arada böyle bir farkın oluşması, elbette ki konjontürün etksinin olduğu kadar, genç arkadaşlarının da vebalinin olduğu bir duruma işaret eder. Kasım’15 • 27


Karantina

nzer misGenç Öncüler ve be aslında yona sahip dergiler diyebilibirer ocak dergidir ergah da riz. Mektep, okul, d ak daha denilebilir ama oc zi geliyor samimi ve müteva k, yani bana açıkçası. Oca reten, iniş, yol-yordam öğ ortam... sanı geliştiren bir

a Abdullah Sabit Tun

*

Hikaye nasıl başladı? Liseyi Ankara’da okudum ben. Son sınıfta, bir yandan üniversiteye hazırlanıyorken bir yandan da başka işlerle uğraştım. O günlerde okul çıkışları eve gittiğim pek vaki değil. Bazı günler dershane, bazı günler vakıf, dernek işleri... Üniversiteye gidilecekse -babamın da teşviki ile- aklımda tek bir il vardı: İstanbul... Hem İstanbul’da hayırlı-iyi bir bölümü kazanayım diye hem de güzel arkadaşlıklar, dostluklar nasip olsun diye hep dua ettim... Allah’a şükür, dualarım kabul oldu, üniversiteyi İstanbul’da okudum ve güzel arkadaşlıklar, dostluklar, kazandım. Hala İstanbul’daysam ve başka yerlere gidemiyorsam, bunda onların etkisi büyüktür. İşte İstanbul’a üniversiteyi okumak için geldiğimde tanıştım Genç Öncüler’le. Aslında sadece onunla tanışmadım. Araştırma Kültür Vakfı ile Umran’la, Mecra’yla, Salıncak’la... Büyük bir iştiyakla ve sanki yıllardır birbirini tanıyan ama uzun zamandır görüşmeyen iki arkadaş gibi uzun süre yol aldık abilerimizle, arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle... Çok şey yaptık, çok şey öğrendik... “Üniversite ve öğrencilik bahane, İslam kardeşliği ve güzel yol arkadaşları şahane!” dedik tabiri caizse... Tabiki hikaye bir vesile ile başladı. 2004 yılıydı, Allah razı olsun, bir gün üniversiteden arkadaşım Enes Eryılmaz girdi koluma, gel seninle bir yere gidiyoruz dedi ve Fatih’teki Araştırma ve Kültür Vakfı’na götürdü beni. Gidiş o gidiş... Önce 28 • Kasım’15

Uğur Abi, Ömer Abi ve Zafer Abi ile tanıştık. Sonra vakıftaki diğer abilerle ve hocalarla... Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere neler kazandırdı? Genç Öncüler ve benzer misyona sahip dergiler aslında birer ocak dergidir diyebiliriz. Mektep, okul, dergah da denilebilir ama ocak daha samimi ve mütevazi geliyor bana açıkçası. Ocak, yani iş, yol-yordam öğreten, insanı geliştiren bir ortam... Birçok kardeşimizin ilk göz ağrısı; dergi çıkarmanın, yazı yazmanın sancısını, heyecanını tecrübe ettiği bir yer. Bu bile çok önemli bir misyon olarak Genç Öncüler’e yeter... Bu ocakların en büyük farkı, iş ve görev tanımı profesyonel olmadığından siz ne kadar fazla inisiyatif alırsanız o kadar iş yapar, bir o kadar da tecrübe kazanırsınız. Yani yazı yazmaktan, dizgiye, tashihten, mizanpaja, yazılara uygun görsel bulmaktan kapak sloganı bulmaya, tasarım ve baskı sürecinin takip etmekten baskı sonrası dergilerin elden ya da posta/kargo yoluyla dağıtılmasını sağlamaya kadar belki de onlarca kalem iş vardır ve sizin ne kadar görev alacağınızı belirleyen tek şey sizin enerji ve isteğinizdir. Sadece ocak dergilere mahsus bir durumdur bu. Oturmuş/ profesyonelleşmiş dergilerde isteseniz de o sınırlandırılmış alanların dışında görev almanız pek mümkün değildir. Yazarı, çizeri, tasarımcısı, dağıtımcısı, sekretaryası ile görev tanımı bellidir. Ama ocak dergilerde her zaman bir amatörlük * Kırklareli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi


Karantina

vardır ve her ocak derginin mutlaka isimsiz kahramanları ya da çok isimli/müstearlı kahramanları vardır, olacaktır. Bunun yanında Genç Öncüler’in aynı zamanda bir gençlik çalışması olduğunu hatırdan çıkarmadığımızda, sosyal çalışmalar, geziler, kamplar, yarışma ve organizasyonlarla sadece bir dergi bağlamında değil çok çeşitli alanlarda iş yapmaya ve tecrübe kazanmaya imkan sağladığını görebiliriz. Kişisel bir kazanım olarak ise, birçok güzel işin yanında 2006 yılındaki “Sen öğretmen olsaydın” konulu yarışma için yaklaşık yirmi arkadaşımızla yaptığımız seferberliği, bazı günler sabah namazı sonrası buluşmaları, erkenden işe başlamaları, hep birlikte bir şeyler yapmanın lezzetini ve Allah’ın izniyle başarılı bir şekilde atlattığımız bir çalışmanın, organizasyonun ardından yaşadığımız tatlı yorgunlukları ve abilerimizin “şükür namazı” kılmamızı hatırlatmalarını heybemde tuttuğumu söyleyebilirim. Genç kardeşlerimize tavsiyeleriniz nelerdir? Bir on-on beş sene öncesine göre bizi ziyadesiyle umutlandıracak, heyecanlandıracak belirgin değişimler, güzellikler var hamd olsun. Örneğin sadece bir- iki dergi varken, şimdi Genç, Genç Öncüler, Genç Doku, Genç Okur, Genç İstikbal, Genç Düşünce gibi gençlik dergileri, bunun yanı sıra edebiyat, kültür sanat, fikir ve ilmi ağırlıklı dergiler, fanzinler, kitaplar, çeşitli gençlik çalışmaları var, ne güzel. Eksiklikler, hatalar, asıl yapılması gerekenler bunları bahsi diğer olarak kabul ediyorum. Genç dostu Asım Gültekin Ağabeyin, Dünya Bizim internet sitesini kurarlarken söylediği gibi müslümanlara ait güzellikleri artırmak için çalışmamız ve hep güzellikleri, hayırları anlatmamız, paylaşmamız lazım...

Bir yetişkin genç olarak, gençlere şunu tavsiye edebilirim. Gençler olarak, bir dergide, vakıfta, dernekte, mahallede, okulda, camide, hastanede gönüllü, meccanen, fi sebilillah görev alalım, bir işin ucundan tutalım. Algılarımız, zihinlerimiz ve vicdanlarımız “7/24 açık” olduğu müddetçe başımıza çok iş açacağımızı unutmayalım! Yani birilerinin yapacak iş bulamadığı, can sıkıntısından, bunalımdan patladığı, dahası konuşma ve eleştiri israfı yaptığı bir yerde, uyanık bir genç olarak kendimize o kadar hayırlı işler bulabiliriz ki! Çalışmak, görev almak, bir derdi paylaşmak- omuzlamak isteyen, salih amel biriktirmeye niyetlenen kardeşlerimize iş hakikaten çok. Yeter ki iş yaparken kendimizi tanımayı, okumayı, ibadetleri ve sıla-i rahmi ihmal etmeyelim. Bunları yaparken hızımızı alamayıp işkolik olmaktan, aşırı misyon zehirlenmesinden uzak duralım, ara sıra bizi hizaya çekebilecek, marufu- vasatı hatırlatacak dostlarımız, abilerimiz olsun. Bazı zamanlar ufak tefek kazalar, daralmalar/darlanmalar olacaktır, panik yapmadan, dua, sabır ve gayretle yol ehli olmaya ısrarla devam edelim. Ne kadar yetenekli, birikimli, okumuş da olsak, tek başımıza yol yürümenin sıkıcı olduğunu bilelim. Birlikte yol yürüdüğümüz, birbirimizi anladığımız, idare ettiğimiz, iş yaptığımız kardeşlerimiz olsun. Birlikte iş yapmanın en güzel tarafı kendimizi ve arkadaşlarımızı tanımamızdır. Nerede, ne zaman hangi güzel yol arkadaşları ile tanışacağımızı, birlikte yol alacağımızı biz bilemeyiz. Güzel dostluklar için güzel bir dost olmaya çalışmak, güzel dostları/ refikleri Rabbimizden istemek, heybemizde güzellikler ve hayırlar biriktirmek en makbul formül olsa gerek. Sureti Allah’ı hatırlatan, ilmiyle yanı başındakilerin bilgisini artıran ve onları cennete yaklaştıran bir genç olabilirsek ne mutlu bize! Kasım’15 • 29


Karantina

şündüklerini ü D r. tı k a m ış n ta kendinle Yazmak; aslında lerini yazmadan k ü d n şü ü d a d a y sun ları görebiln bu ifade edebiliyor mu u m or y lı a k k yler eksi içerik için daha ifade ettiğinde bir şe i iy a h a d , sı ba ça aşma i paylaşma in er mek. Sonra çıtayı il lg bi ça k u d u a fazla ok i bir aracı kılıp fazla okumak. Dah y şe er h ız ım ğ tı p a de y isteği. En nihayetin zanmaya çalışıyoruz. O dönemde ı ka Rabbimizin rızasın açtı. ar de yazmak böyle bir * n lı a k u n Abdurrahim Boy

Genç Öncüler ile hikayeniz nasıl başladı? Lise çağlarındayım. Alabildiğine protestim, öfkeliyim, neşeliyim, deli doluyum ve sürekli hata yapıyorum. Üstüne bir de kimseyi beğenmiyorum. Klasik ergenlik çağı gelgitleri. Sonra bir gün Ömer Miraç Yaman diye hoşsohbet bir adamdan bahsediyorlar. Yanına gidiyorum, beni tam damarımdan yakalıyor ve konuşmanın sonunda dergiyle tanışıyorum. :) Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Lise yılları motivasyon, üniversite yılları beraber çalışma kültürü. Hayatımda ailemden sonra ilk adamakıllı eğitim aldığım okul burasıydı. Yıllar sonra ülkenin en önemli gazetelerinden birinde yazarken de, teşkilatçılık yaparken de burada öğrendiğim şeylerin zemini üzerine hareket ettim. O kadar etkiliydi yani. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? 30 • Kasım’15

Yazmak; aslında kendinle tanışmaktır. Düşündüklerini ifade edebiliyor musun ya da düşündüklerini yazmadan ifade ettiğinde bir şeyler eksik kalıyor mu bunları görebilmek. Sonra çıtayı aşma çabası, daha iyi içerik için daha fazla okumak. Daha fazla okudukça bilgilerini paylaşma isteği. En nihayetinde yaptığımız her şeyi bir aracı kılıp Rabbimizin rızasını kazanmaya çalışıyoruz. O dönemde de yazmak böyle bir araçtı. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Uzun bir cevabı var. Kısaca; Türkiye’de kültürel iktidar seküler kesim tarafından hegemonize ediliyor. Baskı altındaki bir alanda Müslümanca bir dergi çıkartmak zaten başlı başına riskli. Tutmadığı zamanlarda eleştirdiğin şeye dönüşme ihtimalin var. Yahut ideolojik olduğun için körleşebilme ve her doğruyu kendinde bilme hastalığı riski. Genç Öncüler o anlamda iyi bir sınav verdi bence. Kurulduğu andan itibaren aynı çizgide devam ediyor. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Daha o kadar yaşlanmadım. * Ak Parti Gençlik Kolları Genel Başkanı


Karantina

tik anlamda kenra p ve ik or te in iç Dergilerimiz bizler pabildikleria y ve ız ım lar k lı lı sınır dimizi sınadığımız, bilmediklerimizi ve i iz im ler ik ld bi , mizi fark ettiğimiz ci bir mekteb ti re öğ e ec er d son yna, gördüğümüz bir a okuma grupları, p a it k , er tl be h so bizleri belli oldu. Katıldığımız li a h a m ol a d a ar ice bir kamplar ve daha n azmaya teşvik etti. ay düşünceler etrafınd * ş a v a S Burak

Genç Öncüler hikâyeniz nasıl başladı? Uzun zamandır bir takım sosyal aktiviteler içerisinde olarak artık biriken bunca deneyimi yazınsal olarak paylaşmak istediğimizin farkında vardık. Hedef kitlemiz hali hazırda mevcuttu ve sunmak istediğimiz bu dergi çalışmamız için mecra oldukça uygundu. Ekip olarak hızlı ve verimli istişarelerden sonra ismini “Genç Öncüler” olarak nitelendirdiğimiz dergimizin kemik kadrosu ve yol haritası belirlendi. Güncel konular, kültür, edebiyat, şiir, eleştiri gibi birçok ana başlıkta tam bir “Gençlik” dergisi olacaktı. (Nitekim bunu başardığımızı düşünüyorum.) Gençlik alanında bu konuda büyük bir gediği kapatacağımızın farkındaydık. Hız kesmeden yola koyulduk ve büyük bir heyecanla ilk dergimiz için çalışmalara başladık. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler dergisinde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Genç Öncüler dergisinin ilk yazar kadrosunda olmaktan her zaman gurur duydum. İlkyazı deneyimlerimizi ustalarımız nezdinde oldukça titiz bir şekilde hazırlayıp dergimizin her sayısına yetiştiriyorduk. Dolayısıyla yazılarımız hızla evrildi ve hayatımızın her aşamasında katkıları fazla oldu. Genç Öncüler dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Daha önce de belirttiğim gibi dergi çıkarma kararı aldığımız zaman tek derdimiz bu alanda *İşadamı

gördüğümüz bütün gedikleri kapatmaktı. Dergimiz içerisindeki başlıkları ele alırken hedef kitlemiz olan genç nesle İslami bakış açısından taşmadan verebileceğimiz bütün değerleri aktarabilmekti. Sunabildiğimiz başlıklar altında kendinden bir parça veya kendine hedef çizebileceği modelleri aktarmaktı. Nitekim bu çizgiyi Genç Öncüler dergisinin her sayısında çok net bir şekilde görebilirsiniz. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sıkı bir dergi okuru olarak bu tür yayınlar yapan dergilerin tek sorununun çok fazla ideolojik konularda boğulması ve asıl vermesi gereken mesajın derginin içince kaybolması olduğunu düşünüyorum. Yoğun gündem yazıları derginin dümenini ele alırsa ne yazık ki hedef kitlesi gençler olan dergilerin bir süre sonra farklı alanlara kaydığını gözlemleyebilirsiniz. Genç Öncüler bu konuda çizgisini kaybetmeden yola devam eden ender dergilerdendir. İslami perspektifini tüm sayılarında titiz bir şekilde genç okuruna aktarmayı başarmıştır. Kasım’15 • 31


Karantina

yarışmalar, z u m u ğ u d ol iş m le unca düzen “Birlikteliğimiz boy ar salt yazı yazmanın dışında çok atrol maz derler, ol ta a h sahnelediğimiz tiy te ih şb Te ı. kanı sağlad ise tuğlaydık. Bu yönlü bir katkı im lar zar a y z bi , var isi du gün 100. sabu r kü Genç Öncüler Derg şü k ço i k ş u a vesile olm aberinde gelişen öyle güzel bir hayr ber ve i is g er d ik çl bir gen yısını yayımlayan durabiliyoruz.” m la se e in et ek ar h bir gençlik * l e m e T er m Ö

Genç Öncüler ile hikayeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile tanışmam aslında Genç Öncüler isminin ortaya çıkmasından öncesine dayanıyor. 2002 haziranının son günlerinde Bursa’da gerçekleştirilen yaz kampında AKV ile tanışmış oldum. Sonrasında gelişen süreçte tanışıklık dostluğa ve dostluğun çok ötesinde bir kardeşliğe döndü. Bu güzel dönüşüm beraberinde bir başka hayra vesile oldu ve o birlikteliğimiz 2003 ilkbaharında Genç Öncüler Dergisi adında bir gençlik dergisinin oluşumuna şahitlik etti. Bu dergiyi o zaman için çok değerli kılan şey şüphesiz Türkiye’de çıkarılan dergiler arasında ağırlıklı olarak lise dengi arkadaşlara hitap eden ilk dergi olmasıydı. Zaman ilerledikçe bu dergi ile tohumu atılan ve büyüyerek çınar ağacı misali kökleri derin ve sağlam olan bir gençlik hareketi kurulmuş oldu. Bu birlikteliğe ilk elden şahit olmak da bizim nasibimiz olarak lutfedilmiş oldu. Hikayenin başlangıcında beni heyecanlandıran en önemli gelişmelerden biri de derginin ilk sayısında lise iki öğrencisi olarak benim bir yazımın yayınlanmış olmasıydı. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi’nde çalışmak size ne gibi katkılar sağladı? Öncelikle Genç Öncüler Dergisi gerçek anlamda bir eğitim yuvası işlevi gördü. Bu eğitim yuvası hem eğitici hem de öğretici bir misyon taşıyordu. Henüz lise öğrencisiyken bir dergide yazı yazma imkânının bana sunulması, belki de şuan mesleğim olan akademisyenliğe yönelmemde etkili oldu. Birlikteliğimiz boyunca düzenlemiş olduğumuz yarışmalar, sahnelediğimiz tiyatrolar salt yazı yazmanın dışında çok yönlü bir katkı imkanı sağladı. Teşbihte hata olmaz derler, Genç Öncüler Der32 • Kasım’15

gisi duvar, biz yazarlar ise tuğlaydık. Bu öyle güzel bir hayra vesile olmuş ki çok şükür bugün 100. sayısını yayımlayan bir gençlik dergisi ve beraberinde gelişen bir gençlik hareketine selam durabiliyoruz. Genç bir birey olarak bir gençlik dergisinde özne olarak yer alabilmek insanı oldukça geliştiren bir husus. Derginin ulaştığı her lisedeki öğrencilerden, özellikle Anadolu’nun çeşitli ilçelerinde ulaştığımız kimselerden gelen olumlu dönüşlerin kişinin manevi dünyasında yarattığı tat bambaşkadır. Bu aynı zamanda sizde gelişimin sınırlarını zorlama ihtiyacı oluşturur. Üniversite öğrencilik hayatımda ve sonrasında hep o dönemki çabalarımın neticesinde oluşan temele bütün sonramı bina etmiş oldum aslında. Genç Öncüler Dergisi’nde içerik üretirken amacınız ne idi? Genç Öncüler Dergisi’nin tek bir derdi vardı o da gençlik. Gençlerin derdi neyse, gençlerin ihtiyaçları neyse hep ona yönelik içerik üretmek gayemiz oldu. Kimi zaman entelektüel birikimleri bu amaç ile dergimizde işledik. Kimi zaman sosyal hayatta var olan sorunları birer mesele olarak derledik. Kimi zaman ise sadece gençlik ve İslam temalı yazılar yazdık, zaman zaman güldük eğlendik, zaman zaman ise coğrafyamızda ve ülkemizde yaşananlara üzüldük, dua ettik… Kısacası kendi toplumundan ve coğrafyasından soyutlanmamış bir gençlik ne hissederse onu hissettirmeye gayret ettik. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? * İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi


Karantina Evvela şunu belirtmek gerekiyor ki dergi çıkarmak başlı başına pek çok sıkıntıyı beraberinde göğüslemeyi peşinen kabul etmektir. Ki çıkarmış olduğunuz dergiye kültürel veya ideolojik bir misyon yüklüyorsanız, göğüslemeyi kabul ettiğiniz zorluk bir o kadar daha artmaktadır. Dergi çıkarmak salt hobi faaliyeti olarak gündeme alınacak ve kazanç sağlanacak bir deneyim olarak tasarlanmamalıdır. Derginin yükü, fikriyatı, sahip olduğu birikimleri, derginin çıkarıldığı çevresi, arka planı bir derginin var olabilmesi adına oldukça önemli parametrelerdir. Maalesef dergilerin okunma oranı günümüzde meraklısı hariç yüksek seviyelerde değil. Belki burada yüksek seviye ifadesi bile iddialı olabilir. Üzerinde düşünüldüğü zaman elbet pek çok sonuca varabiliriz. Ancak soru eksenine dönecek olursak zaten belirli bir kültürün veya ideolojinin anlatımını kendine misyon olarak belirleyen dergiler aynı zamanda dertli dergilerdir. Bu dertli dergilerin derdi ancak o dertlerle dertlenebilen kimseleri ilgilendirir. Bu durum bir dergi açısından görünüşte kısıtlayıcı bir sebep olarak görülse de ben olması gerekenin aslında bu olduğunu düşünüyorum. İdeolojik bir yükleme ile yola çıkan ve derdi bir şeyler anlatmak veya en azından farkındalık yaratmak olan bir derginin genele hitap etmesi elbette arzulanandır. Ancak her dergi kendine göre bir ihtiyaca binaen ortaya çıkar, dolayısıyla genele hitap etmeyeceğini aslında bu kaide ile bile ortaya koymuş olur. Genç Öncüler örneğinden biraz konuşacak olursak, biz 2003 yılında yayın hayatına başladığımızda 15-25 yaş arasına hitap eden ve derdi olan bir gençlik dergisinin olmadığını gördük. Bu bizim için tetikleyici bir sebepti. Neydi bizim derdimiz? “Kendi değerler sistemini iyi bilen, bulunduğu coğrafyayı ve dünyayı iyi tanıyan, olayları ve gelişmeleri derinlemesine tahlil edebilen, tarihinin ve misyonunun farkında, kalbinde merhamet ve saygı eksik olmayan bir nesil yetiştirmek!” Bu gaye ile dergi zamanla bir gençlik hareketine döndü ve yoluna bu şekilde hem yazılı hem de fiili olarak, yani söylemlerinin pratik karşılığı olan bir dergi olarak devam edebilme imkânına kavuştu. Bu durum kültürel ve ideolojik yayın yapan dergiler için yukarıda bahsettiğim gibi dar bir çevreye hapsolma riskinin aslında farklı bir yolla aşılabileceğinin de bir örneği. Zira dergi ile oluşan iklim neticesinde ortaya çıkan bu hareket birlikteliği tiyatrodan sinemaya, spor turnuvalarından yaz kamplarına, yıl içerisinde gerçekleştirilen toplantılara ve diğer pek çok etkinliğe kadar gençlik derdi olan her kesime hitap edecek faaliyetler oluşturabilecek zemine de kavuşmuş oldu. Velhasıl kelam, konu belki biraz genişledi ancak ideolojik dergilerin salt dergisel yazımcılık olarak var olmaları belki de onların karşılaşacakları en büyük sorun

olabilir. Bunun mutlaka aşılması ve düşünsel dertlerin pratik hayattaki tezahürlerinin ortaya konması gerekir ki o zaman gerçeklik algısı artabilsin. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Kanaatimce bu çok zor bir soru. Bu konu hakkında belki maddeler halinde pek çok şey söylemek mümkün olabilir. Bol bol kitap okumak, olabildiğince güler yüzlü olmak hatta insanlara tebessüm etmenin sadaka olduğu bilincinde olmak, geleceğin inşasında kendisinin mutlaka bir rolünün olduğunu bilmek ve bu rol gereğince donanımını kuşanmak, tevekkülü iyi anlayıp bu doğrultuda gayret göstermek, bol bol şükretmek genç bir birey için hayati öneme sahiptir. Tüm bunların yanında, içeriği net olan ve bütün gençlerin mutlaka uyması gereken en temel hüküm ise Ali İmran suresinin 104. ayetidir: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” Allah’ın bu hükmü üzerine tavsiye vermek doğrusu zor. “Emr-i Maruf Ve Nehy-i Münker” ( İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırmak) ilkesinin pek çok ayette görünüm biçimi var elbet ama Ali İmran 104. ayette yer alan müjde herkes için kuşatıcı ve önemlidir. Kasım’15 • 33


Karantina

m arkadaştü i k a d n lu u kur ın y ya “O dönem benim ve çilmez bir eğitim dönemiydi. Bir larım için paha biersite okuyor gibiydik. Bir derdinevi ikinci bir üniverdimizi anlatacak bir mecramız miz vardı ve bu d ergiciliği sadece sosyal bir faada bulunuyordu. D bize verilmiş kutsi bir vazifenin liyet olarak değil, düğümüzden, bunu icra ediyor ifası olarak da görnu yaşıyorduk.” olmanın mutluluğu * s a k f a K Emir Timur

G

enç Öncüler dergisinin yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren derginin önce okuyucu, sonra yazar, daha sonra yayın kurulu üyesi ve en sonunda editörü kademelerinde bulunan biri olarak Genç Öncüler dergisinin üniversite yıllarımıza damga vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Üniversiteye ilk başladığımız 2005-2006 yılları, Türkiye’de İslami hareketin güçlü olduğu bir dönemdi. 28 Şubat etkilerini iyice yitirmeye başlamış, toplumsal hayatta İslam daha belirgin bir hal almıştı. Bu durum birçok güzelliğin yaşanmasını sağladığı gibi, bazı eksiklikleri de beraberinde getiriyordu. Güzelliklerin, eksikliklerin giderilmesiyle daha da anlam kazanacağı inancıyla öncelikle kendi zihin ve manevi dünyamızı sağlam bir şekilde inşa etmemiz ve bu yeni döneme hazırlıklı olmamız gerektiği kanaatindeydik. İlmimizi artırma adına büyük bir azimle kitap tahlilleri, sohbetler yapıyor, konferansları takip ediyor, ilim meclislerinde zamanımızı değerlendirerek vaktimizin bir anını bile boşa geçirmemeye çalışıyorduk.

34 • Kasım’15

Bu iştiyakımızı okuduğumuz kitapların yanı sıra takip ettiğimiz çeşitli dergilerle de güçlendirme gayreti içerisindeydik. Üniversitenin ilk yıllarında takip ettiğimiz Genç Öncüler’in öncü dergisi olarak nitelendirilebilecek Mecra Dergisi, entelektüel açıdan Müslüman gençlik üzerinde önemli bir ağırlığa sahipti. Mecra Dergisi, yayın hayatı kısa sürse de, gençlik dergileri içerisinde kalitesiyle her zaman adından söz ettirecek bir dergi olarak hatırlanacaktır. Mecra Dergisi’nin formatının Genç Öncüler’e kaydırılması ve hedef kitlesinin salt üniversite gençliği değil, tüm gençler olması kararıyla birlikte bizler de zaman zaman çeşitli yazılarla katkı sunduğumuz Genç Öncüler dergisinin Yayın Kurulu’ndaki yerimizi almıştık. Amatör ruhla çok profesyonel işler çıkartıyorduk. Sadece gençliğin gündemini takip etmeyle yetinmiyor, onların gündemini de belirlemeye çalışıyorduk. Editörümüz, sevgili ağabeyimiz Zafer Özdemir’di. Kendisinden dergiciliği, samimiyeti, çalışma azmini ve takım ha-

*Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı Dış İlişkiler Uzmanı


Karantina

linde çalışmalar gerçekleştirmeyi yaşayarak öğreniyorduk. O dönem benim ve yayın kurulundaki tüm arkadaşlarım için paha biçilmez bir eğitim dönemiydi. Bir nevi ikinci bir üniversite okuyor gibiydik. Bir derdimiz vardı ve bu derdimizi anlatacak bir mecramız da bulunuyordu. Dergiciliği sadece sosyal bir faaliyet olarak değil, bize verilmiş kutsi bir vazifenin ifası olarak da gördüğümüzden, bunu icra ediyor olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Dergide yazmanın ağırlığını sonuna kadar hissediyor; Saff Suresi, ikinci ayette geçen “Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?” ihtarına maruz kalmamak için eylemlerimizi de söylemlerimize uygun hale getirmeye çalışıyorduk. Bu şekilde geçirdiğimiz bir yayın döneminin ardından, Zafer Özdemir ağabeyimiz görevini bizlere devretti. Genç Öncüler dergisinin editörü olarak belki de hayatım boyunca üstlenebileceğim en şerefli görevi o yıllarda üstlenmiştim. Yayın Kurulu’ndaki arkadaşlarımızla birlikte yeni projeler üzerinde çalışmalara

başlamıştık. Her sayımızda çok önemli konularda, sözünün ağırlığı olan isimlerle

röportajlar

gerçekleştiriyorduk.

Tarihi kişiliklerle yapmış olduğumuz röportajlar belki de o dönemin akıllarda kalan en heyecan verici çalışmasıydı. Genç Öncüler dergisinin her döneminde olduğu gibi, editörlüğünü yapmış olduğumuz dönemde de güzel işler çıkardığımız kanaatindeyim. Ümmetin, ülkenin ve gençliğin sorunlarına duyarlı yayınlar gerçekleştiriyorduk. Bizden sonra dergiyi devralan Abdullah Muhsin kardeşim de, sonraki arkadaşlar da hiçbir zaman heyecanlarını kaybetmeden dergiyi yüzüncü sayısına kadar getirdiler. Bu vesileyle dergimizin yüzüncü sayısının hayırlı olmasını dilerim. Rabbim daha nice yüzüncü sayılarda kardeşlerimizle buluşmayı bizlere nasip etsin... Bu dergide emeği geçen çok insan oldu. Allah, hepsinden razı olsun. Genç Öncüler bir aşktır. Ne mutlu bu aşkı yaşayanlara... Kasım’15 • 35


Karantina

e gayreti içerisinrm sü m şa a y bir î m lerde bulunan yı tercih etmek; İsla a et y m li ol a e fa ’l in ler iç cü n ek Ö m ç “Gen bu minvalde geliştir ı n sı a y güzel bir biçimde n ü en d i ir in k in fi d em H . tir de olan ve ek a dâhil olmak dem de olan Genç Öncüler bunun için n sı a lk a h k li eş d ar bir k ek gayreti içerisin m et iğ bl te Öncüler Dergisi ise e ç d en G em . h ir d te ek tm yaşamak şitli faaliyetler yürü ir.” çe n a d ar ll a n a k lı fark klularından birid u sol n zu u en ın ar bu kanall

Nihal Açıkel

B

*

ugünümüzü 10 yıl önceki halimizle karşılaştırdığımızda düşünce ve duygu dünyamızın büyük değişimler geçirdiğini rahatlıkla görebiliriz. Çevremizin bu değişimler üzerindeki etkisini göz ardı etmek mümkün değil. Bu nedenle kişi bulunacağı ortamı seçerken kendini bu etkilere maruz bırakacak çevreyi ve bir nevi gitmek istediği yönü seçiyor. Bu bağlamda Genç Öncüler’le olmayı tercih etmek; İslamî bir yaşam sürme gayreti içerisinde olan ve fikir dünyasını bu minvalde geliştirmek için faaliyetlerde bulunan bir kardeşlik halkasına dâhil olmak demektir. Hem dinini en güzel bir biçimde yaşamak hem de tebliğ etmek gayreti içerisinde olan Genç Öncüler bunun için farklı kanallardan çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Genç Öncüler Dergisi ise bu kanalların en uzun soluklularından biridir. Genç Öncüler’in iletişim kanallarından biri olan derginin amacının, yazara ve okuyucuya dair olacak şekilde en genel hatlarıyla iki boyutlu incelenmesi mümkün. İlk boyutu; yazarı bir konuda derinleşmesi için yönlendirmek, kalemini güçlendirmek ve yazdıklarını yayımlama konusunda cesaret kazandırmak için bir zemin oluşturmak. İkinci boyutu ise ele aldığı konularla okuyucunun gündemini belirlemek, yazmak gibi bir zihinsel üretim faaliyetiyle okuyucunun kendini sorgulama sürecini veya davranışsal bir değişikliğini tetiklemek. Bu noktada derginin amacının ilk boyutuna yoğunlaşarak yazarlarına katkıları bölümüne odaklandığımızda,

36 • Kasım’15

yayın ekibinde yer almanın kişilere nasıl farklı beceriler kazandırdığını görebiliriz. Yazmak, belli bir birikim sahibi olmayı ve bir iddia ortaya koymayı gerektiriyor. Aksi takdirde okuyucunun yazıdan etkilenme derecesi düşük kalabiliyor. Bu nedenle hakkında kimsenin derinlemesine bilgi sahibi olmadığı bir konuyu dergide incelemek istediğimizde, aslında bu durum aramızdan birilerinin kendini o konuda geliştirmesi için bir fırsata dönüşmüş oluyor. Çalışma yöntemi olarak ise derginin bir sonraki sayısı için gündem belirleme ve bu başlıkları paylaştırma yolunu izliyoruz; böylece bir çalışma takvimi çerçevesinde bir ekiple çalışmanın öğrenildiğini ve koordinasyon becerisinin geliştiğini söyleyebiliriz. Diğer yandan, derginin hem yazar hem okuyucu kitlesinin çoğunu 15-25 yaş arası gençlerin oluşturması, yazarlara hareket etme serbestisi kazandırıyor ve düşüncelerini daha rahat ifade etmelerinin önünü açıyor. Dergideki yazı türlerinin araştırma yazısı, şiir, hikaye, deneme gibi geniş bir yelpazede çeşitlilik göstermesi de yazarların kendini en rahat hissettiği alanda ifade edebilmelerine imkân veriyor. Dergiciliğin yayın ekibi açısından faydalarından bir diğeri, dergide tashih görevini üstlenen kişilerin yazım kuralları konusundaki duyarlılıklarının kısa bir süre içerisinde gelişmesi ve gündelik hayatlarında okudukları metinlerde dâhi bu hassasiyetin gözlenmesi. Söyleyecek sözü olan, sözlerini söyleyecek mecralar arayan yazar adayları için Genç Öncüler Dergisi yola çıkılacak en iyi noktalardan biri. Selam ve dua ile... *Endüstri Mühendisi


Karantina

Dergi bir vasıtadır. Dergi güzel de bir vasıtadır. Kalemi olan kalemine sahip çıksın ve onu elinden bırakmasın. Henüz bitmedi, söylenecek çok sözümüz var. Dinlemeye hasret insanların çok olduğu gibi...

Burak Yakupoğlu * Genç Öncülerle hikayeniz nasıl başladı? Lise yıllarında, amiyane tabirle avare gezinirken bir akşam okul çıkışı beni elimden tutup Genç Öncüler’in de olduğu bir buluşmaya götüren bir arkadaşım vasıtası ile gerçekleşen ilk buluşma... Ve ardından, muhabbetin kaynaştırdığı gönüllerin samimiyetle yoğrulması ve birlikteliğin bir yol arkadaşlığında karar kılınışı... Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi’nde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Gayretlerinin meyvesini toplamak, insana bu dünyada (ve aslında ahirette) verilmiş güzel nimetlerden yalnızca biri. Bir aylık koşuşturmanın sonunda dergiyi elinize aldığınızda insanlık namına faydalı bir şey yapmış olmanın huzuru ile başınızı yastığa rahat koyabiliyorsunuz. En büyük kazanım, üzerinden yıllar geçse de bu hissiyatın varlığını koruması. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız ne idi? Fikrimizi paylaşıp duruşumuzu sergileyebilmek; inandığımız doğruları başıboşluğa, atalete, umarsızlığa sürüklenen, oyun/eğlence girdabında boğulmak istenen genç kardeşlerimize sabırla ve inatla duyurma çabasını sürdürmekti temel gayemiz. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? *Ekonomist

“Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir” ifadesi bu durumu en güzel şekilde özetliyor olsa gerek. Bu tür dergilerin kıymeti maalesef yeterince bilinmiyor. Bilinmediği için gerekli takdiri de görmüyor. Gelişimi tetikleyecek en önemli unsur bence bu. Bir başka mesele ise ülkemizde “okur-yazar” oranı, alfabeyi öğrenen ve harfleri kağıda dökebilen kişi sayısı ile tespit edildiğinden rakam %95’in üzerinde olsa da maalesef «okur-düşünür» oranı bu derece iç açıcı rakamlara ulaşmıyor. Bu sebeple hedef kitle bulabilmek bu tür dergilerin başlıca sorunlarından biri. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Eskiden bazı evlerin ve camilerin duvarlarının üzerinde “Bugün Allah için ne yaptın?” yazılı tabelalar bulunurdu. Şimdi yoklar belki ama bu soru başımızı yastığa koyduğumuzda rahatsız etmeli bizi. Dergi bir vasıtadır. Dergi güzel de bir vasıtadır. Kalemi olan kalemine sahip çıksın ve onu elinden bırakmasın. Henüz bitmedi, söylenecek çok sözümüz var. Dinlemeye hasret insanların çok olduğu gibi...

Kasım’15 • 37


Karantina mekti. Dergi’nin sadece kendi nesnel varlığıyla sınırlı olmayan ve onu aşan bir ruhu vardı bizler için; bu hissiyat bizleri sürekli bir eylemlilik azmi içerisinde tutuyordu. Dergi ve cemaat aidiyetimiz bir temsiliyet pozisyonu içerisinde hareket ederek klas durmayı, bazen bireysel olarak çekineceğin veya düşünmeyeceğin eylemlerin altına girmeyi, hareket etmeyi, hesapsızlığı ve hasbiliği yaşattı diyebilirim.

Yunus Babacan* Genç Öncüler’le hikayeniz nasıl başladı? Esasen bizim dergicilik hikayemiz ilk olarak 2001 yılında faaliyete geçen ve ilk sayısı siyah-beyaz fotokopi şeklinde basılan Salıncak çocuk dergisi ile başladı. O tarihte ben ilkokul beşinci sınıftaydım. Salıncak’ın ilk sayısını ve bir dergi çıkarma olayını hiç unutmadığım ilginç bir mutluluk duygusuyla anımsarım. Yüzlerde tebessüm oluşturan ‘bir şey yaptık’ hissiyle. Daha sonra lise yıllarına doğru Genç Öncüler dergisinin ilk sayısı çıktı. O zaman daha tecrübeli bir heyecanla, belki bizim için fazlaca abartılı olacak ama şairin ‘acemi ustalık’ dediği bir heyecanla Genç Öncüler’i çıkarmaya başlamıştık. Benim açımdan, çocuk sohbetleriyle başlayan dergi süreçleri meyvelerini üniversitenin son yıllarına kadar verdi. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler dergisinde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Dergilerimiz bizler için teorik ve pratik anlamda kendimizi sınadığımız, sınırlılıklarımız ve yapabildiklerimizi fark ettiğimiz, bildiklerimizi ve bilmediklerimizi gördüğümüz bir ayna, son derece öğretici bir mekteb oldu. Katıldığımız sohbetler, kitap okuma grupları, kamplar ve daha nice birarada olma hali bizleri belli düşünceler etrafında yazmaya teşvik etti. Derginin daha dışa dönük misyonu ise matbuat yoluyla her kesimden insana ama özellikle gençlere ulaşmak ve onlara kendimizce İslam’ın tüm insanlar için bir vadi olduğu fikrini dile getir38 • Kasım’15

Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız ne idi? Bizler kısaca dergileri ve yaptığımız tüm faaliyetleri “emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker” fehvasınca yerine getirdik, bu niyeti esas aldık. Ne ölçüde muvaffak olduk bilemiyorum ama amacımız tam olarak buydu. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kültür ve İdeoloji kavramları kendilerine ait köklü tarihsel angajmanlara sahipler, bu jargon üzerinden konuşmak istemem. Bu anlamda Kültür Savaşları diye birşey olabilir ama bu basitçe x ve y dergilerini kıyaslayarak anlaşılamaz. Şahsi kanaatim, ideolojilerin ayartıcı dünyasına kapılmadan ideolojik bir duruş sergileyerek iş yapma kabiliyetine sahip olmak zordur. Biz de çok fazla dergi bidayet ve nihayet bulur. Bu sonuç, insanların 5 ayda veya 2 yılda kültürel veya ideolojik dünyalarını değiştirdikleri için olmaz, dergiciliğin daha derin problemleri var özellikle İslamcılar olarak bizler için, mesela hafızasızlık. Bir başka sıkıntı; İsmet Özel’in meşhur “insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” dizesinde söylediği hususa düz anlamıyla dikkat etmek gerek. Eğer kendilerini İslam’a refere eden gençler bir iş yapıyorlarsa karşılarındaki kim olursa olsun onunla karşılaşabilme cesaretini gösterebilmeliler, bilmediklerini öğrenmeli ve heybelerinde hamasete yer vermemeliler diye düşünüyorum. Bir de sanat ve edebiyatla artık daha derinlikli, içerikli ilişkiler kurmamız gerek. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Tavsiye makamında değilim. Sadece merhum Cahit Zarifoğlu’nun Mavera’ya hikayeler yazan bir gence mektubunda yaptığı öğütleri paylaşmak isterim: “Müslümanları yüreklendirecek şeyleri, yüreğin güzeliklerini, sevgi ve şefkati, merhameti, yiğitliği, şerefi, umut ve gururu, inanmış kalbin gururunu, bunları, hem de zıtlarıyla anlatma kolaylığını tercih etmeden, doğrudan doğruya kendilerini anlatmaya çalışarak anlatmaya çalışın. Teşhir etmeyin, aksine örtün, ayıpları ortaya dökmeyin.” *Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi


Genç Öncülerin Serencâmı

Karantina

Kasım’15 • 39


Karantina

l ve sosyal bir sa a y si ta k lı cı ın y a “Y , soru nasıl lir bi la u kur l sı a n çizgi l seçilir, içerik sı a n u on k , lur u sor ın cevaplalar u sor bu , lir ti re ü nasıl umuz ürünlerle ğ u d oy k a y ta or ı n rı öğrendik. “ *

noğlu

Alperen Gençosma

Genç öncülerle hikayeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile ilk karşılaşmam üniversiteyi kazanmadan önceki Trabzon’da lise okuduğum günlere dayanıyor. O zamanlar hayal meyal hatırladığım dergiyle ilişkimin yeni bir boyut kazanması 2006 yılında İstanbul’da üniversite okumaya başlamam ile gerçekleşti. İstanbul’a geldiğimde Araştırma ve Kültür Vakfı’ndaki gençlik faaliyetlerine dahil oldum, yine vakfın organizasyonundaki FatihAksaray mahallesindeki bir öğrenci evine yerleştim. Vakfın gençlik faaliyetlerinin önemli bir ayağı da çalışmaların içinde bulunan gençlerin çıkardığı dergilerdi. Bu yıllarda çıkan en az Genç Öncüler kadar kıymetli bir diğer yayın Mecra dergisiydi. Mecra dergisi üniversitelilere hitap ederken, Genç Öncüler de liselilere dönük bir yayın çizgisi izliyordu. O dönem Genç Öncüler’in başında Zafer Özdemir Ağabeyimiz, Mecra’nın başında da Abdurrahman Babacan Ağabeyimiz bulunmaktaydı. Tabii ki iki dergide kolektif çabaların emeği olarak çıkıyordu. Benim ilk dergicilik ve yazı tecrübelerim Mecra dergisinde başladı. 2006-2007 gibi dahil olduğum Mecra dergisi yayın kurulunun bana çok ciddi katkıları oldu. Tashih, editlemek, transkripsiyon, mülakat bunların, daha pek çok şeyin ne olduğunu ilk burada öğrendim. Mecra dergisinin hikayesini ayrı bir bahis olarak anmak gerekir. Sanıyorum 2009 yılında, çeşitli sebepler ve yanlış kararlar sonucunda Mecra dergisi kapanmak durumunda kaldığında, ben Genç Öncüler dergisinin yayın kuruluna geçtim. Orada bir dönem Zafer abiyle beraber çalışma imkanı buldum, gerçekten çok kıymetli bir deneyimdi. Mecra dergisinin kapanmasıyla be-

40 • Kasım’15

raber Genç Öncüler hem liselilere hem de üniversitelilere yönelik çıkan bir dergi halini aldı. Zafer abiyle bir dönem birlikte çalışmamızın ardından, bizlere bir diğer önemli imkan tanındı. Derginin yayın kurulu o dönem hali hazırda üniversite okuyan bizlere geçti. Bu süreçte de ben 3 yıl boyunca bulundum, sırasıyla; Emir Timur Kafkas, Hüseyin Buladı, Abdullah Muhsin Yıldız’ın birer yıllık editörlük sürecinde yoğun emeklerle işin hakkını vermek için uğraştık. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler dergisinde çalışmak size ne gibi katkılar sundu? Çok ciddi katkıları olduğunu söyleyebilirim. Yukarıda da söylediğim üzere editörlüğün, grup çalışmasının, yazı yazmanın ne demek olduğunu ve nasıl yapıldığını burada öğrendim. Yayıncılıkta siyasal ve sosyal bir çizgi nasıl kurulabilir, soru nasıl sorulur, konu nasıl seçilir, içerik nasıl üretilir, bu soruların cevaplarını ortaya koyduğumuz ürünlerle öğrendik. Genç Öncüler dergisinde içerik üretirken amacınız ne idi? Bu sorunun cevabı aslında en doğru şekilde derginin içinde bulunduğum dönemde çıkardığımız sayılara bakılarak verilebilir diye düşünüyorum. Yayın kurulundaki arkadaşlar olarak hepimiz farklı kampüslerde okuyorduk ve hepimiz bulunduğumuz kampüsün gündemiyle ilişkin haldeydik. Üniversitelerde ne tartışılıyor, ne tür toplantılar yapılıyor, afişlerde nelere yer veriliyor bu süreçlerin bizzat şahidiydik. Makro boyutta ise Türkiye si* Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


Karantina yasetinde olan biteni takip ediyorduk. Tabi burada kastım parlamento siyasetinden ziyade parlamento dışındaki ve sokaklardaki siyaseti merkeze alan bir çizgiydi. Bu anlamda yıllarca benim oluşturduğum bir sayfa olarak, dergide sürekli bir yere sahip olan “Okullardan Haberler” bölümünü anabilirim. Bu sayfada çok büyük oranda ana akım medyaya yansımayan, yansısa da sığ ve yanlı bir söyleme hapsedilen kampüslerdeki siyasal, sosyal meseleleri dışarıdan bir göz olarak değil, içinden müdahil bir parçası olarak yansıtmaya, tartışmaya çalıştık. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Farklı problemlerden bahsedilebilir. Birincisi popüler söylemlere ve tarzlara meyletmeyen dergilerin maalesef geniş bir kitleye ulaşamaması ve ciddi manada tiraj sıkıntısı çekmesidir. Bu derginin yaratacağı etkiye ve ne kadar insana ulaştığına ilişkin bir problemdir. Bence özellikle dergileri çıkartanlar açısından daha önemli ve dikkat edilmesi gereken bir sorun ise körleşme ve sorgulama niteliğinin kaybolmasıdır. Cemil Meriç’in katılmadığım bir sözü çokça dillendirilir; “ideolojiler toplumlara giydirilmiş deli gömlekleridir.” İdealde bu söze katılmasam da maalesef Meriç toplumsal duruma ilişkin gerçekliği olan bir tespit yapmış. İdeolojiler deyince aklımıza sadece –izm’ler gelmesin, muhafazakar-solcu, Türk-Kürt, Sünni-alevi gibi pek çok ikilik ve bugünün Türkiye’sinde siyasal partilerin gittikçe artan hegemonyası sonucu neredeyse hiçbir grubun dışarıda kalmayacağı şekilde partiler üzerinden oluşan toplumsal kamplaşmaları da bu bağlamda düşünmek gerekir. Burada düşünce üreten, siyasal hattı olan yayınların en ciddi handikabı makro plandaki belli bir siyasal kompartımana eklenerek oranın sözcüsü haline dönüşmektir. Büyük çatışmalarda belli bir tarafa eklenmeden yaşanan olay üzerinden her seferinde mazlum-zalim pozisyonlarını tekrar sorgulayarak kendi söylemini üretme meselesi zor ama gerekli olandır.

Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Burada üstenci bir dille gençlere tavsiye vermek haddim değil, diğer yandan ben kendim de henüz 26 yaşındayım. Ancak özellikle Genç Öncüler ile ilgilenenlere söylemek isteyeceğim, kendi ilgilendiğim dönemden bir tecrübe paylaşımı olacak. Bir önceki soruya verdiğim cevapla bağlantılı düşünülürse, Genç Öncüler’in belli bir siyasal partinin destekçisi, takipçisi pozisyona düşmemesi gerekir. Bunun yerine olaylar üzerinden belli tavırlar sergilemeyi tercih etmelidir. Takip edilebilecek bir siyasal parti olamaz mı diye sorulursa, bu ilkesel duruşumuzu, ideallerimizi sürdüremeyeceğimiz bir durumdur diye düşünüyorum. Partilerden öte onların içinde bulunduğu parlamento ve demokrasi denilen modern kurumların nakısaları bile ciddi bir problem olarak önümüzde durmaktadır. Önemsediğim bu meseleye somut bir örnek vermek gerekirse; biz Genç Öncüler’de Türkiye’de Öğrenci Hareketleri’nin tarihine yönelik bir dosya hazırladığımızda soldan Ertuğrul Kürkçü’yle, sağdan ise Metin Alparslan ile mülakat yapmıştık. Türkiye’de bizim baktığımız zaviyeden solun nakısaları var diye kendimizi kısıtlı bir bakışa hapsedip öğrenci hareketleri bağlamında solu görmezden gelmek çok ciddi bir sıkıntı olurdu. Eğer sözün en doğrusunun bizim yanımızda olduğuna inancımız tam ise, hiçbir farklı görüşü dinlemekten çekinmemeliyiz. Bu anlamda Genç Öncüler’de geçtiğimiz birkaç sayı önce parlamentodaki genç milletvekilleri adında mülakatlar yapıldığında, burada sadece bir partinin vekilleriyle görüşülmüş olmasını bir nakısa olarak anmak isterim. Bu eleştiriler ve tavsiyeler dostluğumuzun bir nişanesidir. Yıllar sonra derginin 100. sayısına ulaştığını görmek gerçekten mutluluk verici, dünden bugüne Hakk’ı ve hakikati dillendirme çabasında dergiye emek veren herkesten Allah razı olsun.

Kasım’15 • 41


Karantina

gisidir. Hiçer d in er çl en g i is g “Genç Öncüler Der yer vermeden amatör bir ruhbir profesyonelliğe li gençlerin çabalarının bir la liseli, üniversitencüler dergisinde bir liseli röürünüdür. Genç Ö üniversiteli yazı işleri müdüportaj yapabilir, birmda belki kendi kulvarının tek rü olabilir. Bu anla larının ve idarecilerinin yaş temsilcisidir. Yazarolan ve her ay 64 sayfa bazı ortalaması 20-23 sayfa dolu dolu çıkan başka aylar 80-100-120 bilmiyorum.” bir dergi var mıdır

Furkan Gençoğlu

*

“Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.” (Bu Ülke- Cemil Meriç İletişim Yayınları, 7.baskı, 1992, s.100-101) Her kapanan dergiyi hezimete ve hatta intihara benzetmiş Cemil Meriç. Tarihe tanıklık eden bir çınarın devrilmesi gibi düşünün. Dergiler Türkiye’de yaşayan ve aynı zamanda okuyan, düşünen, üreten insanlar için çok şey ifade ediyor. Çünkü nice siyasal, sosyal, ekonomik hareket dergiler ile neşvünema buldu. Dergiler yoluyla ağını yırttı, fanusundan çıktı, sözünü haykırdı yıllarca insanlar. Putları reddettiler, idealleri korudular. Düşüncelerin seyrini ve gelişimini dergilerin sayfalarını arşınlayarak gözlemleyebiliriz. Dergilerde fontları, satırları, manşetleri okumayız sadece. Dertleri, sancıları, ümitleri, sevinçleri, hüzünleri hissederiz. Hakikate ulaşma ve hakikati ulaştırma mücadelesinde öncü kuvvetlerdir dergilerimiz. Tarihe tanıklığımız, çağa isyanımız, özgürlüğe kaçışımızdır. Aynı zamanda şahitlik sorumluluğumuzu yerine getirip ge42 • Kasım’15

tirmediğimize dair yazılı bir belge niteliği taşır dergilerimiz. Her meftanın arkasından şehadet ettiğimiz gibi, her dönemin göbeğinden şahit olma sorumluluğumuzu da dergiler aracılığı ile topluma iletiriz. Dergilerimiz okullarımızdır. Öyle içinde mekanik robotların yetiştirildiği modern teknolojiler ile donatılmış, öğrencilerin gönlünde açık ceza infaz kurumundan farkı kalmamış beton yığını okulları kastetmiyorum. Düşüncenin okullaştığı, ekolleştiği, yeni bir nizamı düşleyen insanların örgütlendiği bir yuva. İnsanları iyiye ve doğruya çağırmak için kullanılan bir üs. İnsanların Emr-i maruf ve nehy-i münker emrine itaat etmek için altına sığındığı bir çatıdır. Genç Öncüler Dergisi işte bu güzel iyi niyet dilekleri ve salih niyetlerle 2003 yılında yola çıkmış, hakikat yolunda Allah tarafından kardeş kılınmış bir grup gencin çalışmalarının meyvesi olarak olgunlaştı. Düne, bugüne, geleceğe dair her daim söyleyecek bir sözü vardı bu gençlerin. Yeni bin yılın başında, postmodernizmin “fikirsizliği” bir alternatif olarak sunduğu bir devirde fikirsel mücadelenin önemine inanmak her yiğidin harcı değildi. Dayatılmış yaşamlara inat Allah’ın hoşnut olacağı yeni yaşamlar inşa etmek, herkesin hukukunun korunacağı bir düzen hayali kurmak kara düzenin çarklarının başında

*İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci- Genç Öncüler Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü


Karantina duran sömürgecileri rahatsız edegelmiş şimdiye kadar. İşte bu yüzden Genç Öncüler Dergisi çevresinde toplanan gençler tıpkı doktor Şeriati’nin dediği gibi birilerini “rahatsız etmeye gelmiştir.” Bozgunculuktan, fitneden rahatsız olmuştur. Genç Öncülerin dert sahibi gençleri geride bıraktığımız yüz sayıda televizyon dünyasından, tüketim çılgınlığından, tesettürün yozlaşmasından, sosyal medya çılgınlığından, madde bağımlılığından, kafelerde çürüyen hayatlardan, sokakta yaşayan evsizlerden ve daha birçok konudan rahatsız olmuştur. En güzel arazilerimizi yağmalayan, sokaklarımızı elimizden alan, komşusu açken tok yatmayan müslümanları aşırı güvenlikli izole sitelere hapseden rantiyeci kent katillerini, işçileri iliklerine kadar sömüren, taşeron zulmünün vahşi dünyasının bekçisi olan tekasür krizine girmiş patronları rahatsız etmiştir. Mültecilerin yaşadıklarına, sosyal medya çılgınlığına, mescidi aksaya yönelik baskılara dikkat çekmiştir. Sultan Abdulhamid’in mirasını, geleneğimizi, imam hatip sevdamızı, Mavi Marmara davamızı, başörtüsü mücadelemizi, Müslüman tutsakları hatırlatmıştır. Genç Öncüler Dergisi gençlerin dergisidir. Hiçbir profesyonelliğe yer vermeden amatör bir ruhla liseli, üniversiteli gençlerin çabalarının bir ürünüdür. Genç Öncüler dergisinde bir liseli röportaj yapabilir, bir üniversiteli yazı işleri müdürü olabilir. Bu anlamda belki kendi kulvarının tek temsilcisidir. Yazarlarının ve idarecilerinin yaş ortalaması 20-23 olan ve her ay 64 sayfa bazı aylar 80-100-120 sayfa dolu dolu çıkan başka bir dergi var mıdır bilmiyorum. Her sayısında bir dosya konusu irdelenmiştir. Dosya dergisi çıkarmanın meşakkatini ancak dosya dergisi çıkaranlar bilir.

Gençlik çağlarında üretmek önemlidir. Çünkü insan varoluşunu ispatlamak üzere dünyaya gelmiştir. Bu duygu ve düşünce doğuştan fıtratımızda mevcuttur. Bu yüzden enerjimizi iyiye ve güzele yöneltmek için dergiler bizim için bir aracıdır. Şimdi sosyal medya çıktı, feystler, twitterlar, bloglar. Fakat derginin, matbuatın, kağıdın yeri her zaman ayrı olacaktır. Eline alıp kağıda temas etmek, kağıt kokusunu teneffüs etmek başkadır. Dijital dünyada ürettiklerimiz bir zaman tünelinin içinde kaybolup gidiyor hem çoğu zaman. Fakat basılan bir matbuat doğal afet vb. bir şey olmazsa otuz sene sonra bizim hayat arşivimizdir. Otuz sene sonra o meşhur günlerde nerede durduğumuzu görüp kendimizi muhasebeye çekebileceğimiz bir hesap defteridir. İşte bu yüzden gelin üretelim. Gelin Allah’ın bizleri kardeş kıldığını hatırlayalım. Zamanın tanıkları olalım. Okuyalım fakat bencil olmayalım aynı zamanda aktaralım. Çünkü öğrendiğimiz her yeni bilgi, birikim, düşünce üzerimize mesuliyettir. Onlar bir ümmettiler gelip geçtiler diyor rabbimiz kitabında. Bizde bir ümmetiz, doğup, yaşayıp ve öleceğiz. Daha sonra yaşadıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Söylediklerimizden, anlattıklarımızdan, yazdıklarımızdan öte aynı zamanda söylemediklerimizden, susuşlarımızdan da hesaba çekileceğiz. İşte bu yüzden tüm dostlarımı, kardeşlerimi tanık olmaya, şahit olmaya, öğrendiklerini, okuduklarını, dinlediklerini paylaşmaya davet ediyorum. Genç Öncüler Dergisinin kapıları tüm genç arkadaşlarımıza sonuna kadar açık. Biliyorsun kardeşim sen yoksan, kimse yok! Kasım’15 • 43


Karantina

diğer bütün İsve ler cü n Ö ç en “G yarışıdır. k a yr ba ler et ek ar lami h da bu bayrak ı ın ar y in er çl en g Biz le var olaiy es m et m a ev d ın yarışın dünyanın yarını bu e ec d a S r. tı k ca böyle saaa d ın ar y k ü y bü değil en üşecektir.” det makamına dön *

ğlu

Abdülvahid Sipahio

Genç Öncüler ile hikayeniz nasıl başladı? Genç Öncüler sadece bir dergi değil aynı zamanda arkasında önemini hiçbir çağda yadsıyamayacağımız bir amaç çerçevesinde bir araya gelmiş bir gençlik hareketinin parçasıdır. Bu gençlik hareketine; hareketin güzide bir temsilcisi ve dergimizin de yazarlarından olan Murtaza Koçak beyefendinin (Allah ondan razı olsun) inanmış sunumuyla tanıttığı bu harekete üniversite yıllarımın hemen başında dahil oldum. Değerli ağabeylerimizin rehberliğinde okumalara başladığımız, sohbet halkalarına dahil olduğumuz ilk aylardan itibaren derginin bir parçası olmak da gündemimizde idi. Heyecanlı bir hareketin doruklarında rastladığımı düşünüyorum Genç Öncülere. Günleri bereketlendiren bir birliktelikte eminim pek çok arkadaşımız insanı bir çalışma, dünyayı bir ziyaretgâh, ahreti ise ebedi durak olarak bilmiş ve vahyin; vahyî duruşun her şeyin merkezine nasıl yerleştirileceğinin derdiyle dertlenmiştir. İşte bu atmosfer içinde zamanla ağabeylerimizin de takdiriyle artan bir mesai dahilinde Genç Öncülerin satırlarına emek vermek bana nasip oldu. Muhtelif hususlarda yazdığım yazılar haricinde hayali röportajlar serisi ile de Genç Öncülerde yer aldım. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Diyebilirim ki Genç Öncüler dergisi etrafında buluşan herkes belleğine unutmamak üzere şunu kazımıştır: felsefi hata vs. teknik hata. Her yazar acemi başlar ve dergi yazmanın okuludur. Dergide mükemmeliyetçilik değil yetişen bir yazarın bütün teknik hatalarına açık bir hoşgörü hakimdir. Buna karşın Genç Öncülerin etrafında birleşen herkes İslam kültür ve medeniyetinin değerler sistemine aykırı bir görüşü Genç Öncülerin görüşü olarak yansıtamaz. Yansıtırsa olan felsefi hatadır. Bu ayrımı idrak eden herkes giriştiği her işte bu ayrımdan istifade edebilir. Bununla beraber yazma kültürünün yaygınlaşamadığı bir ortamda bir genç için yazmak ve yazdığının yayınlandığına şahit olmak çok 44 • Kasım’15

önemli bir tecrübedir. Yazmak, ifade etmek nedir bunu kavrayabilmek için bu tecrübenin her bir yazar arkadaşa çok şey kattığını düşünüyorum. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Dergi derdimizi ifade ettiğiniz önemli bir platformdu. Yayın kurulunda olan arkadaşlarımızın bu soruyu daha iyi cevaplayabileceği kanaatimi paylaşmakla birlikte içerik üretirken ya da daha doğru bir ifadeyle benden istenen yazıları hazırlarken o güne kadar bildiğim öğrendiğim her ne varsa onları doğru bir üslupla aktarmak telaşındaydım. Seçilen konular bir gencin idrakinde mutlaka yankı bulması gereken konular; içerikleri ise bunun gençlere nasıl ulaşabileceğini yine gençlerin gerçekleştirdiği mesai ile tespit ederek şekilleniyordu. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Müslüman düşüncenin ifadesi için bugün giderek karmaşıklaşan bir atmosfer söz konusudur. İslam bugün kimin omuzlarındadır, kime neye karşı çıkmak İslam’ın yanında olmaktır. Yahut en basit ifadeyle müslümanca tavır kendini nasıl ortaya koyar, koymalıdır… Müslüman gençlerin yeni bir nesil olarak öncekilerin mirasını yüklenmek, ağırlıkları atmak İslam düşüncesini daha ileri taşımak görevi omuzlarındadır. Yapılan yayınların evvel emirde bu farkındalığı oluşturmak gibi bir sorumluluğu varken hem dünyevileşmenin kuşatması altında hem de altı doldurulamayan sorgulanamayan bilgi yığınları altında bu görev daha da zorlaşmaktadır. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Genç Öncüler ve diğer bütün İslami hareketler bayrak yarışıdır. Biz gençlerin yarını da bu bayrak yarışının devam etmesiyle var olacaktır. Sadece bu dünyanın yarını değil en büyük yarın da böyle saadet makamına dönüşecektir. * Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


Karantina

sorusuna muhaki’ iğ d ir eç g l sı a n ve n önce gençli‘Gençliğini nerede ta ık ıl şl a ‘y er zl bi k olan kak muhatap olaca yız. Bu anlamda tüm gençler bir malı ğin önemini’ kavra vabını vermek durumundadırlar. n ce şekilde bu sorunu kendisine rehber i in ler er eğ d m la i İs çalıştık, ve bu e Bizler gençliğimiz ey m ir eç g e d in m a ve ze edinmiş bir ortamd ayrılmamaya gayret gösterdik. den sürede bu değerler

İsa Yılmaz

*

G

enç Öncüler Dergisi ile ilk olarak lise yıllarımda tanışma fırsatım oldu. Gayet dinamik bir yayın kurulu olan, yazı içerikleri güzel ve liseli gençlere hitap eden ve onların dilinden konuşan bir dergi olması hasebiyle oldukça ilgimi çekmişti dergi. Bu yüzden abone olup dergiyi takip etmeye başladım. Daha sonra yakın zaman içinde derginin hazırlanmasında aktif rol alıp dergi çerçevesinde ve daha genelde Araştırma ve Kültür Vakfı bünyesinde birçok etkinlik ve faaliyetlerde gönüllü oldum. Benim için Genç Öncüler dergisi öncelikli olarak bir lise öğrencisinin yazı kabiliyetini geliştirmesi ve eleştirel düşünebilmesi açısından son derece önemli bir fırsattı. Zira düşüncelerini yazı ile bir dergide aktarmak her liseli öğrenci için mümkün değildi. Üstelik, yazdıkça tavsiyeler ve düzeltmeler almak düşüncelerimin daha gelişmesine yardımcı oluyordu. Kısacası, kendinizi ve düşüncenizi ifade ettiğiniz ve bu düşünceleri paylaşabildiğiniz bir derginizin olması gerçekten güzel bir duyguydu. Dergiye içerik üretirken temel amacımız gençliğin yani bizim temel sorunlarımızı gündeme getirmekti. Kendi aramızda bir birliktelik oluşturup bu sorunların gençler arasında nasıl çözülebileceğini ve de kurumsal anlamda ne gibi çözüm önerileri olabileceğini bulmak dergiye içerik üretmekteki başlıca amaçlarımızdandı. Bu amaç doğrultusunda dergi ile sürekli haşır neşir olmak, tabi bu arada gençlik faaliyetleri ile de yakından ilgilenmek bize hem dinamizm kazandırıyor hem de çok sıkı arkadaşlıklar oluşmasını sağlıyordu. O dönemlerde edindiğim birçok arkadaşlık ve abi-kardeş, hoca-öğrenci ilişkileri şimdilerde hala devam etmekte ve ilk günkü tazeliğini korumaktadır. Bu anlamda AKV’de bulunmak ve Genç Öncüler Dergisi ile ilgilenmek Müslüman bir genç şahıs olarak yetişmek ve toplumun dilini, sorunlarını anlayabilmek ve paylaşabilmek adına bana oldukça fayda sağlıyordu. Kültürel ve ideolojik sorunlar yaşayan dergiler başlangıçta gençlik problemlerinden bihaber olma ve gençlerin dilinden anlayamama sorununu barındırırlar. * Durham Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finans Doktora Öğrencisi

Bununla birlikte, gençlere üstten bir dil kullanarak onlara direktif verme ve yönlendirme çabasında olma da ayrı bir problemdir dergiler için. Genç Öncüler olarak biz bunun üstesinden gelmek için dergiye olabildiğince gençlerin yazmasını ve dergiye farklı şekillerde katkıda bulunmasını teşvik ettik. Bu sayede, içeriğin gençler tarafından belirlendiği bir dergiyle yolumuzu sürdürdük. Bu da bizi yapay gündemle ayakta duran dergilerden ayırıyor ve severek okunan dergi kategorisine sokuyordu. Kendini Müslüman bir genç hisseden ben, dergi çalışmaları bağlamında, gençlere tavsiyem mümkün olduğunca gençlerin sorunlarıyla hemhal olmaları ve hem yazınsal olarak hem de toplumun tabanının içinde bulunarak gençliğin yozlaşmasına ve İslam fıtratından uzaklaşmasına karşı çözüm önerileri sunabilmeleridir. Bu bağlamda gençlerin var olan kimlik sorunu temel olarak onları İslam ile yeniden yakınlaştırarak aşılabilir. İslam’ın gençlere hem bu dünyada hem de ahirette vadettiklerini, ve bu vaatlerin Müslüman kaldıkça elde edilmesi gayet mümkün olduğunu anlatarak sorunlar giderilebilir. Zira, modern dünya tamamı bu dünyaya ait binlerce göz alıcı vaatlerle gençleri heveslendirmektedir. Bu vaatlerin yanıltıcı ve aldatıcı olduğunu anlatmak ve İslam’ın bütün insanlık için en mükemmel din ve yaşam biçimi olduğunu gençlere aktarmak bu anlamda oldukça önemlidir. ‘Gençliğini nerede ve nasıl geçirdiği’ sorusuna muhakkak muhatap olacak olan bizler ‘yaşlılıktan önce gençliğin önemini’ kavramalıyız. Bu anlamda tüm gençler bir şekilde bu sorunun cevabını vermek durumundadırlar. Bizler gençliğimizi İslam değerlerini kendisine rehber edinmiş bir ortamda ve zeminde geçirmeye çalıştık, ve bu sürede bu değerlerden ayrılmamaya gayret gösterdik. Şimdi bulunduğum noktadan geriye doğru baktığımda geriye çok iyi tecrübeler edindiğimi hissediyorum. Bu yüzden, her gencin özellikle gençlik dönemi ve sonrasında mutlaka bu tür çalışmalar içerisinde bulunmasını şiddetle tavsiye ediyorum. Kasım’15 • 45


Karantina

ç öncülere taven g iz im iğ tt re ev d “Bayrağı e tesliminin roj p , ış m y sı a ft a h siyem; sınav ah rızası yolunll A , ip ey d iş m iy son günler ı, faaliyetleri lar a şm lı ça i m il da yaptığınız i programlayın. iz in d n ke e ec d a S . azaltmayın im, nice azbb a R en ör g i iz in et Sizin samimiy arı mümkün kılar.” ları çok, imkansızl * n tü s Ü ha Can Uzm. Psk. Sali

“Beni anne olunca anlayacaksın” derdi rahmetli annem. “Bir annenin evladı için nelerden, niye endişelendiğini o zaman anlayacaksın.” O zaman onu çok anlayamasam da şimdi onu çok iyi anlıyorum. Tüm kalbimle annemin ve benim önüme bir alternatif olarak Genç Öncüler dergisinin faaliyetlerini sunan babama ve bu konuda her daim teşvik edici olan anneme Allah onlardan razı olsun diyorum. Bu günkü Saliha’nın bir nebze iyi hasletleri varsa, vakıf çatısı altında geçirmiş olduğum zaman diliminin etkisi çok büyüktür. Lise zamanı insan arkadaş grubuyla yapılan sosyal aktivitelere karşı oldukça heveslidir. Aslında bu onun sosyal gelişimi içinde olması gereken önemli bir ihtiyaçtır da. İşte önemli olan burada ebeveynlerin çocuklarını doğru ortamlara ve doğru arkadaş grubuna yönlendirmesidir. Rabbime hamd olsun ki annemin “bu kızın arkadaşları kim, aileleri nasıldır, nereye giderler, ne yaparlar” endişesini dindirecek, beni sosyopsikolojik ve ideolojik olarak geliştirecek bu ortamla tanışmam 2000 li yılları bulur. Bugün tebessümle andığım bir çok anı o yıllara aittir. Bizlere maddi manevi emek veren 46 • Kasım’15

amcalarımızın, ağabeylerimizin, teyzelerimizin, ablalarımızın varlığı binlerce hamd vesilesidir. 2003 yılında bir panele konuşmacı olarak katılmıştım. Panel kocaman bir konferans salonunda, benden yaşça büyük onca amca ve teyzelerin huzurunda gerçekleşmişti. Benim o panele başlarken kullandığım bir cümle vardı ki hala aklımdadır. Hatırladıkça gülerim. “15 yaşımın verdiği tecrübeye dayanarak..” aslında o salonda bulunan onca kişinin yanında söylenmiş çok cahilce bir sözdü. Sorarlar adama neyin tecrübesi diye. Ancak o salondakilerin beni tevazu ile dinlemeleri onların geleceğe dair olan geniş ufuklarının bir göstergesiydi. Onlara göre; “fırsat verilmezse insan yetişmezdi”, “tecrübeler fırsatlarla pekişirdi.” Allah onlardan razı olsun. Bana ve o dönemdeki tüm arkadaşlarıma farklı programlarda, etkinliklerde verilen görev ve sorumluluklar, yapılan yönlendirmeler, yeteneklerimizi keşfetmemize ve o alanda kendimizi geliştirmemize vesile olmuştur. Edilgenken zaman içerisinde kişiyi etkin konuma getiren sohbetler, aktiviteler de çok sağlam dostlukların kurulmasına vesile olmuştur. *İticü Uygulamalı Psikoloji Yüksek Lisans Mezunu, Uzman Psikolog


Karantina Allah rızası yolunda adım atarken kol kola girdiğin, omuz omuza verdiğin Allah için sevdiğin insanlarla kurulan arkadaşlıklar, mekansal zorunlulukların oluşturduğu arkadaşlıklardan çok daha evla çok daha dostluğa muktedirdir. Ve o dostluklar ki, iyi gün beraberliğinden öte, zor gün destekçileridir. Genç öncüler çatısı altında edinmiş olduğum bu dava kardeşliğine hayatımdan bir örnek vermeyi borç bilirim. Bundan 3 yıl önce annemi ve teyzemi tam 45 gün arayla kaybettim. Dünyadaki en büyük felaket değil belki ama benim için çok zorlu bir imtihan süreciydi. Bir çok kişinin düşünemediği, belki de yapmaya erindiği bir şeyi benim bu çatı altındaki çalışmalara gönül veren, hizmet eden kardeşlerim yaptı. 3 ay kadar bir müddet her akşam ben nerede kalıyorsam benim yanımda 1 yada 2 kişi yatılı olarak kaldı. Hiç kimse kendi sıcak yatağını, evini bırakıp benimle kalmak zorunda değildi. Ama onlar bunu sadece Allah rızası için yaptılar. Mevlam bana bu vefalarını ömrüm boyunca unutturmasın. İşte genç öncülerin dostluğu böyle bir dostluktu. Amcalarımızın ve teyzelerimizin yol göstericiliği, ablalarımızın ve ağabeylerimizin rol modelliği ve akranlarımızın samimi muhabbetleri lise ve üni hayatımın kurtarıcısı olmuştur. Ömrüm vefa ettiği sürece, böyle dostluklar kurulması için, gençlerin Allah rızası gözeterek, Allah yolunda çalışma göstermeleri için onları teşvik edebilmeyi, eğitebilmeyi Mevlam bana nasip eylesin. Genç öncülerin hayatıma bir diğer önemli katkısı da çok ilginçtir; berekettir. Üniversite zamanı Cumarte-

sileri neredeyse tüm gün, hafta içi birkaç gün belirli saatler vakıf çatısı altında bulunurdum. Akademik olarak üniversitede oldukça yoğun bir bölümüm vardı. Üniversitedeki diğer arkadaşlarımın günlerini böldüğü benim gibi düzenli bir sorumlulukları olmadığı halde onlardan daha yüksek not alır, proje ve sunumları onlarla aynı zamana teslim ederdim. Bu benim şahsi başarımdan ziyade, Allah yolunda yapılan çalışmalar sebebiyle Allah’ın bir rahmeti, bereketiydi. Zamanım bereketlenir, notlarım bereketlenirdi. O yüzden farklı alanlarda bayrağı devrettiğimiz genç öncülere tavsiyem; sınav haftasıymış, proje tesliminin son günleriymiş deyip, Allah rızası yolunda yaptığınız ilmi çalışmaları, faaliyetleri azaltmayın. Sadece kendinizi programlayın. Sizin samimiyetinizi gören Rabbim, nice azları çok, imkansızları mümkün kılar. Farz ve nafile ibadetlere istikrarla devam edin. Özellikle anne babanızın hayır duasını almaya gayret edin. Allah için gayret gösterin. Bakın o zaman Mevlam size neler neler ikram etmiş. Sizi nasıl iyi insanlarla bir araya getirmiş. 8/ENFAL 62: “… ‘Hu velleziy eyyedeke Bi nasrihi ve Bil mu’miniyn’ ” : “O dur seni yardımıyla ve imanlı insanlarla güçlendiren.” Üzerimde emeği olanlardan bu vesile ile helallik ister, hayır dualarını talep ederim. Gidenlere rahmet, kalanlara selamet olsun. Mevlam hepimizi cennetinde kavuştursun. Amin. Kasım’15 • 47


Karantina

. Bir teyzenin/ ız ın rs şı a n y a k ır ış nlarla tan ibi, “Yeni ve güzel insa yip ilminden istifade edebildiğiniz g dinle la da çok yakın y a bl a amcanın sohbetini / bi a bir k ü ltı yaş büy olabilirsiniz. a” k n a “k kendiniz den beş a e d le iy z yaş küçük bir akolabilir, sekiz doku ardeşliği vardır serde. Bu da tecrübe sını an k Ne de olsa müslüm ini daha iyi anlayan nesillerin olma bir tarımını sağlar, bir etilmesini sağlar.” ön y ru oğ d le y be ü cr sağlar. Enerjinin te

n Şeymanur Ekren Ta

*

Doksanların sonu, 2000’lerin başı… İzler taze, 28 Şubat çok da uzağa gitmiş olamaz. On iki yaşındaki bize de vurmuş, on dördümüzde her yanımızı kuşatmış. Ergenliğimizi bile yaşatmamıştı anlayacağınız :) Ortaokul İmam Hatip’ten ayrılışımız, sürekli her yerde başörtüsü veya katsayı problemiyle karşı karşıya gelişimiz… O yaşlarda okumak için alternatif arayışımız. Uzun uğraşlar sonunda Ankara’da kapısını başörtülülere açmış son kale olan, eğitimi içgüveysinden hallice bir liseye sığınışımız.Hayatın zorladığı insanın umursamaz olma lüksü olmuyor pek. Hele de çevrenizden inancınıza dair baskı görüyorsanız , televizyonlarda aşağılanıyorsanız, metroda karşınıza oturan biri, koca kız olmanıza rağmen çocukmuşsunuz gibi sizi takmayıp annenize herkesin duyacağı bir sesle “bu çocuğu niye böyle örtüyorsun zorla” diye konuşma cesareti buluyorsa, küçük bir çocuk annesinin elinden tutmuş giderken sizi gösterip “öcü” diyebiliyorsa… Komik günler anlayacağınız, tabi trajikomik… Belki olayın hayır tarafı, küçük yaşta başlıyorsunuz insanların bu kadar üstüne konuştuğu hayat tarzınızı araştırmaya, tabi bir yandan da o baskıdan kaçıp Allah’a sığınma ihtiyacınız da doğuyor. Size yöneltilen sorulara karşı bilme merakı/donanma ihtiyacı da… 48 • Kasım’15

İşte lise yıllarında haftada bir cemaat olmanın bereketiyle gerçekleştirdiğimiz bir tefsir dersiyle başladım ben de ayrıntılı olarak okumalar yapmaya. Ve o okumalarım sırasında tanıştım Mecra ve Umran dergileriyle. Söyleyebileceğim; söz ararken güzel bir kaynaktı benim için abi, ablalarımın, amcalarımın yazdıkları.Hatta hiç unutamam arkadaşlarım Umran aboneliği hediye etmişlerdi, altı aylık, çok sevinmiştim. Altı aydan sonra da dergi gelmeye devam etmişti, pınar yayınlarına kaç kez gidip “benim aboneliğim bitti” desem de yollamaya devam etmişlerdi :) Sonra üniversite yılları başladı ve biz bu kez de başörtülü okuyabileceğimiz son kalelerin peşinde İstanbul’a sürüklendik. İstanbul korkusu… Ülke hala çalkantılı derken (bir Ortadoğu ülkesindeyseniz hiç bitmiyormuş o çalkantı o ayrı bir konu) ben de takip edebileceğim sohbetler, birlikte bir şeyler yapabileceğim bir cemaat arıyordum. Derken bir dost sayesinde,Umran vesilesiyle zaten duymuş olduğum AKV ile tanıştım. Çok hızlı gelişti burayla kaynaşmam. Komisyonlar, sohbet grupları, kamplar; derken çok güzel insanlarla tanışıldı, kalıcı dostluklar kuruldu, çok şükür.Gençlere olanak sağlanması, büyüklerin tecrübelerinden faydalanılması açısından çok *Bilgisayar Mühendisi, 29 Mayıs İslami İlimler öğrencisi


Karantina pozitif bir yerdi burası.Liseli sohbet gruplarına ablalıkla başlayan sorumluluğumuz artmış, biz de bu arada özellikle insan ilişkilerinde tecrübe kazanma şansı yakalamıştık. İşte yine o yıllar lise ders gruplarına hazırladığımız metinlerden yola çıkarak Genç Öncüler Dergisi’ne dini kavramlarla alakalı yazı yazmaya başlamıştım. Bu da benim gıyaben tanıdığım dergiyle yüz yüze tanışmamdı işte. Bir şekilde fikri bir ortamdaysanız, olduğunuz gibi yaşayıp gidemiyorsunuz. Lise yıllarında başlamıştım ben de Rasim Özdenören, Mevdudi, Seyyid Kutup okumalarına. Ama geldiğim noktada sırf bu tarz okumalarla daha ileri gidemeyeceğimi anlamıştım.Temel eksiği, usulsüzlüğü bertaraf etmem gerekiyordu; sağlıklı bir düşünce hayatına sahip olmak için. Bu da İslam-i ilimler okumaya yönlendirmişti beni yıllar sonra. Bu anlamda vakfın önümüze olanaklar sağlaması bir yandan da sorumluluğumuzu artırmış, eksiklerimizi fark etmemizi de sağlamıştı.Öyle ödünç kelimelerle sağlam bir düşünce hayatını sürdürmenin zorluğunu fark etmiştik anlayacağınız.İşte bunlar hep cemaatin bereketleri… Cemaatleşmenin bereketlerine dair devam edecek olsam bu yazıya, birçok şey yazmam gerekir hiç kuşkusuz.Ama sanırım önce şunu da belirtmem gerekir, insanın olduğu yerde sıkıntı bit tabi eksik olmaz.Doğal olarak cemaat faaliyetlerinde de “hepimiz insanız, kusurluyuz”dan kaynaklı sıkıntılar olabiliyor.Her cemaatte olur. Şeytan da uğraşıyor sonuçta, bu kadar dertli insanı bir arada bulmuş, rahat bırakır mı? Müslümanların birliğinden dem vurup dururuz ya hep, Kudüs’ün, Gazze’nin, Arakan’ın böyle kurtulacağından… Geçmişte müslümanların birçok yerdeki zafiyetlerin sebebini de bu birlik olamamaya bağlarız. Işte cemaatler o büyük birlikteliğin olabilmesinin temsili denemeleridir bence.Bunun için değerlidir. Bir sıkıntıyla karşılaştığımda (üniversitede, ailem deve ya vakıf özelinde) hep şöyle düşünürdüm, ben okulumdaki müslümanlarla, ailemdeki müslümanlarla, cemaatimdeki Müslümanlarla birlik olamazsam dünya üzerinde yaşayan, birbirinden farklı milyonlarca müslümanın birlik olmasını beklemem hayal. Üstelik bu küçük topluluklarımızda dünyadaki Müslümanlara göre daha homojeniz aslında biz aslında.

Birlik olmak dediysem tek tip olmaktan bahsetmiyorum elbet. Tabi ki belli bir cemaate girerken fıtrat olarak daha yakın hissetiğimizi seçiyoruz. Ama yine de farklılığımızı koruyoruz ki cemaatleşmemiz cemaatçileşmeye dönüşmesin diye. İşte en başta birlik olmayı, bazen nefsinizi geri plana atmayı, sözü en güzel şekilde söylemeye çalışmayı öğrenirsiniz bir cemaatin içinde. İsminin ne olduğu fark etmez tabi.Mühim olan sizin İslam ümmeti içinde sağlam durmanızı sağlamasıdır. Ama benim açımdan Genç Öncüler’di bu cemaat. Bir gün sizi de bir Büşra tutar bir cemaatle tanıştırır, bir Zeynep karşılar, oraya iyice kaynaşmanızı sağlar, bir İlknur abla işlerin içerisine katar. Bir Elif veya Saliha veya Betül veya Rümeysa yol arkadaşınız olur. Sonra size ders anlatma sırası gelir. Bazen toplantı yapar bazen ders işler,bazen kitap tahlili yapar,bazen sohbet dinler,bazen de kamp yapar doyasıya eğlenirsiniz. Yeni ve güzel insanlarla tanışır kaynaşırsınız. Bir teyzenin/amcanın sohbetini dinleyip ilminden istifade edebildiğiniz gibi, kendiniz den beş altı yaş büyük bir abi /ablayla da çok yakın olabilir, sekiz dokuz yaş küçük biriyle de “kanka” olabilirsiniz. Ne de olsa müslüman kardeşliği vardır serde. Bu da tecrübe aktarımını sağlar, birbirini daha iyi anlayan nesillerin olmasını sağlar. Enerjinin tecrübeyle doğru yönetilmesini sağlar. Özetle cemaatin güzeli; sizi dışarıya kapatmadan, fıtri ihtiyaçlarınızın o sosyalleşmenin içerisinde giderilebilmesini sağlayandır. Demiştim ya cemaatin bereketini saymakla bitirmek zor, uzatmayalım öyleyse: Biz bu hareketin içerisinde devam ediyoruz Allah’ın izniyle.Temelde İslam ümmetinin içinde yer almanın esas gayemiz olduğunu da unutmadan tabi. Hayatın çalkantıları da hiç bitmeyecek, bunu da anladık.Ama biliyoruz ki yanımızda aynı dertten muzdarip, aynı yolda koşan insanlar oldukça biraz daha kolaylaşıyor her şey. Hep beraber gücümüz yettiğince, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmaya devam öyleyse… Kasım’15 • 49


Karantina

öğrencilerin e ’y Z n a d ’ A e, is ı n in en sevdiğim ya dan çıkarılıyor olmasıydı. in is g er D ler cü n Ö Genç ve ablalar tarafın ler bi a im havasını t lir şı a bi y za e a y im d zı n a ke y e a tt id a g h umama ve bu der ok i iy g er yazmak kim! Zira d zı bu a y e d n im k n be Bu be a d Doğrusu ilk başlar iye düşünürdüm. Yani yine soi. ett y a m a m ur şt u d ol erek okumak gerek a yine bir abi ve bir sohbet bu g ek lm bi in iç k a yazm hanem çoktu. Am ba in iç k a i çok başkadır. k çm il a k in n y ta şe er H . ım rumluluk du ve ilkyazımı yazd ol le si ve e em m ir g yola

Fatih Razi

*

Genç Öncüler ile hikâyeniz nasıl başladı? “BİR ABİ BİR SOHBET” Kâğıthane imam hatip lisesi, devlet parasız yatılı yurdu öğrencisi olarak dört sene boyunca hem okulum hem evim oldu. Yurt ortamı başkadır. Gündüzleri bir kat üstümüzde olan sınıfımda akşamları ise bir kat aşağıda olan yurdumda geçerdi. Okuldan yurda yurttan okula, ilk zamanlar yenisin ve alışma süreci olur, derken akşamları üst sınıflarda okuyan abilerin çeşitli sohbetlere gittiğini gördüm. Sohbetlere giderken bizleri de davet ederlerdi. O zamanlar niye davet ediyorsun ki insanın içinde olacak diye kendi kendime söylenirdim. Davet etmenin önemini ise sonralardan öğrendim bu vesileyle hayra çağıran o abilerden Allah razı olsun. Doğrusu bu davetleri benim pekte umurumda olmazdı. Hem ne gerek vardı daha gencim okulum var dersler var dahası bahane mi yok sohbete gitmemek için, derken ilk sene kendi halimde, mahalle ağızıyla yuvarlanıp gittik sınıfı ise, direkten dönercesine geçtik. Hâsılı ikinci senemden itibaren her hafta haftada bir gün olmak üzere sohbetlere katılmaya devam ettim. Bir abi bir sohbet meselesi ise, o yaşlarda kurumların adı çokta umurum da olmazdı. O vakitlerde davet üzere gittiğim ve neyle karşılaşacağını bilmediğim bir yerdi benim için Gen Öncüler. Orada beni karşılayan sakallı biri vardı, selam verdiğimde babacan tavırlarıyla selamımı alan ve samimiyetle tokalaşan bir adam. Genelde sohbet denildiğinde biri konuşur biri dinler. Bu dinlemede sen masum bir şekilde kendi dünyanda dinlersin sana pekte dokunan tarafı olmayan klasik sohbetler işte ama 50 • Kasım’15

bu abi bu sohbet başkaydı. Elimize Kur’an meallerini verip; Bakara/44, Tahrim/6 Mülk/2 gibi sure isimleri ve ayet numaralarını verip okumamızı teşvik ediyordu. Sohbet değildi bu olsa olsa dertleşmeydi hal diliydi. Benim tabirimle verdi yine ayarı madundaydı ve bu şekilde bir abi bir sohbet hayatımı değiştirmeye yetti. Ve zaman geçtikçe Genç Öncüler olduğumu “Öncü Kur’an Nesli” için bana dahi ihtiyaç olduğunu anladım. Rabbim anlayanların ve anlatanların sayısını çoğaltsın. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? “KALEM VE KLAVYE” Şuanda çokta yaşlı olmamakla beraber o yıllarda dergiler benim için resim, şiir ve etkinlik haberlerinden ibaretti. Genç Öncüler Dergisinin en sevdiğim yanı ise, A’dan Z’ye öğrencilerin hatta kendime yaşıt abiler ve ablalar tarafından çıkarılıyor olmasıydı. Bu bende bu dergiyi okumama ve bu dergide yazı yazabilirim havasını oluşturmama yetti. Doğrusu ilk başlarda ben kim yazı yazmak kim! Zira yazmak için bilmek gerek okumak gerek diye düşünürdüm. Yani yine sorumluluktan kaçmak için bahanem çoktu. Ama yine bir abi ve bir sohbet bu yola girmeme vesile oldu ve ilkyazımı yazdım. Her şeyin ilki çok başkadır. Zamanla bunu öğrendim ama öğrendiğim başka bir şey de oldu; her yeni şey benim için ilk idi her yazı sanki ilkyazımmış gibi ve gördüm ki yazmak için ne okumak nede bilmek gerek, yazmak için bir kalem bir kâğıt, yeni nesil için bir klavye bir ekran gerek. * Araştırma ve Kültür Vakfı Genel Müdür Yardımcısı


Karantina Tabi tüm bunlar için teşvik gerek vesile gerek yani bir abi bir sohbet gerek. Ey genç! yazacak illaki bir şeylerin vardır. Yeter ki eline kalemi al. kâğıt bizden… Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? “ÖNCÜ KUR’AN NESLİ” Genelde dert olarak gördüğüm ya da dertlenmemiz gerektiğini düşündüğüm konuları ele almaya çalışırdım. Kavramsal kargaşa hep odak noktam olmuştur. Zira insanlık tarihine baktığımızda tüm mücadeleler kavramlar üzerinden verilmiştir. Bende içerik olarak bu konular üzerinde durmanın gerekliliğini vurgulardım. Bunun yanında gündeme Müslümanca bakabilmek ve değerlendirmelerimizi bu minvalde yapmak olmazsa olmazlarımdandı. Genç Öncüler olarak yaptığımız özel ve genel çalışmaların yani etkinliklerimizin dergide yayınlanmasını ve böylelikle yeni kitlelere ulaşmayı hedeflerdim. Kendisine yabancılaşan, ailesinden kopan git gide dünyevileşen bu nesle söyleyecek sözümüz var! Amacımız “henüz vakit varken” bir şeyler yapabilmek. Sürü değil, öncü kadrolar yetiştirebilmek. Rabbim sahip olduğumuz tüm araçlarımızı bu amaç doğrultusunda kullanmayı nasip etsin. Böyle kendi değerlerine sahip çıkmayı amaçlayan İslam’ın yaşanılabilir bir din olduğunu dillendiren ve bu doğrultuda dergi çıkaranların elbette karşısında duran bir güç olacaktır. Şeytan ve yandaşları! Zordur ezber bozmak hayata Müslümanca bakmamız gerektiğini söylemek. Fikirleri dergileştirmek. Bu yüzden bu sektörde Müslümanlara yine yer yok diyenlere de söyleyecek sözümüz var! Hak geldi batıl zail oldu. Vesselam… 5-Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Dünyevileşme almış başını gidiyor, toplum içten içe çöküş sürecinde, kafalar karışık, zihinler boşaltılmış, hayata tutunmaya çalışan insanlar var sokaklarda… Tarihin belki de en kötü zaman dilimlerinden birini yaşıyoruz. Vurdumduymaz bir toplum haline gelmişiz. Her şeyden uzaklaşmak istiyoruz. Kaçarcasına…

Yaşama amacımızı unutmuşuz. Dünya’ ya adeta kazık çakmışçasına bağlanmışız. EY GENÇ KARDEŞİM! Zaman akıp giderken zamana ait olma! Zamana yine diyerek değil, yeniden başla! Sana dayatılan gündemleri değil, kendi gündemlerini hallet! Unutma! Sana unutturulmak istenilen doğruları. Koca bir gününü heba etme! Plan yap! Dur! Düşün biraz ve öyle yaşa hayatını. Dünyadan ahirete değil, ahiretten dünyaya bak! Allah’ın sana yüklemediği sorumluluklardan başka bir yük yükleme kendine! Ümitsiz olma! Dua et! Bir yol ara! Çabala gayret et! Üşenme! Erteleme! Asla vazgeçme! Yalnızım deme! Israrcı olma! Sorumluluk al! Ölümü düşün! İyilik yap! Oku! Konuş ama bazen de sus! Dinle biraz! Ey Genç Adam! Gençlik bir kere yaşanır. Allah’ın razı olduğu genç olarak yaşa! Ya da Sen bilirsin… Nereden bakılması gerekiyorsa oradan bakmayı unutmayın… Selametle…

Kasım’15 • 51


Karantina

zcin görev alıp omu en g lı k far rü sü bir omuzladık ve er zl Geçmişten bugüne bi e d ler n ü g bu dergiyi larında taşıdığı bu te kadar taşıyabildiğimiz kadar ilerii vak ydalı olabilmek fa Rabbimizin bileceğ a h a d e et m m ü , ak için . ye ve yükseğe taşım fazlasını yapmaya devam edeceğiz in için elimizden gelen e yerimizi başka gençlere bırakacazlerd p gidecek. rü sü i ib g Vakti geldiğinde bi ı ış ar y k a deta bir bayr ğız. Bu mücadele a * ir m e d z Ö ih Mehmet Sem

Allah’ın rahmeti ve bereketi hepimizin üzerine olsun. Şükürler olsun ki Genç Öncüler Dergisi’nin 100. sayısını hazırlayıp yayına sunmak bizlere nasip oldu. Rabbim bizleri kendi yolunda ayakları sabit olanlardan eylesin. Her geçen gün gençleri iyice saran şeytani çember gençlerin Hakk ile olan bağlantısını engellemeye daha güçlü bir şekilde devam ediyor. Özellikle teknolojinin her saniye gelişen tarafı özümüze hançer saplamaya devam ediyor. Günler geçtikçe gençlerin kendilerini haramlardan-günahlardan korumaları daha da zorlaşıyor, imtihanımız çetinleşiyor. Bundan çok değil 5-6 sene evvel genç nesil bugüne göre harama ulaşmak için çaba sarf etmek zorundaydı. Fakat artık öyle bir noktaya gedik ki gençler haramları iradeleri dışında gözlerinin önünde, avuçlarının içlerinde bulur hale geldiler. Batıl mücadelesinde yeni keşifler yaparak tabiri caizse “destanlar” yazarken, Hak safındaki bizler hala mücadelemize batıl kadar sahip çıkıp yeni keşiflerde bulunamıyoruz. Özellikle genç neslin ağırlaşan imtihanına çözüm bulmak için gereken çaba sarf edilmiyor. Tez vakitte gençlerin haramlara bulaşmasının önüne nasıl geçilebileceği, haramlardan nasıl korunulabileceği hususunda yeni yöntemler belirlenmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. İşte bizlerde bu zorlu mücadele içerisinde Genç Öncüler Dergisi olarak Hakkı dile getirerek Batılın karşısında mücadele ediyoruz. 52 • Kasım’15

Elhamdülillah bu mücadeleyi de tamamen gençlerden oluşan bir ekiple gerçekleştiriyoruz. Daha fazla genç kardeşimize ulaşmak, onları kötülüklerden engelleyip iyiliklere yöneltmek için bugüne kadar nasıl devam ettiysek bugünden sonrada aynı ciddiyet ve inançla çabalarımıza devam edeceğiz. Dergi olarak bir amacımızda gençlerin de fikir üretebildiğini, düşünebildiğini ve yazı yazabildiğini ortaya koymaktır. Bu yeni nesillerden de bir şey olmaz, bunlarda ümit yok gibi ifadeleri temelinden sarsmak ve yerle bir ederek Müslüman bir gencin nasıl olabileceğini göstermek yerine getirdiğimiz bir vazifedir. Yayın kurulu ve yazar ekibi tamamen gençlerden oluşan bir dergi olarak yukarıda ifade ettiğim amacı hayata geçirmiş olduğumuzu da ifade edebiliriz. Geçmişten bugüne bir sürü farklı gencin görev alıp omuzlarında taşıdığı bu dergiyi bugünlerde bizler omuzladık ve Rabbimizin bileceği vakte kadar taşıyabildiğimiz kadar ileriye ve yükseğe taşımak için, ümmete daha faydalı olabilmek için elimizden gelenin fazlasını yapmaya devam edeceğiz. Vakti geldiğinde bizlerde yerimizi başka gençlere bırakacağız. Bu mücadele adeta bir bayrak yarışı gibi sürüp gidecek. Hak yolda ayaklarımız sabit olarak daha fazla şevk, gayret ve samimiyetle mücadele etmeyi Allah bizlere nasip etsin. Daha nice 100’lerde buluşmak duasıyla Allah’a emanet olun.

* İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi- Sultan Fatih Koleji Tarih Öğretmeni


Karantina Genç Öncüler ile hikâyeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile hikâyem 2004 yılının Mayıs ayında Fatih Feza Sineması’nda başladı. Lise 2. sınıf öğrencisiydim. Henüz Genç Öncüler Dergisi’nin ilk sayıları çıkıyordu. 28 Mayıs 2004 akşamı Feza Sineması’nda Genç Öncüler’in düzenlediği, Televizyonun Hayatımızdaki Yeri konulu yazı ve karikatür yarışmasının ödül gecesi tertip edilmişti. Daha sonradan gelenekselleşen yarışmaların ilkiydi bu yarışma. İlkler çoğunlukla insanlara ayrı bir heyecan verir. O geceki büyük coşkuda da bu heyecanın çok büyük etkisi vardı sanırım. İstanbul’un her yerinden, hatta Türkiye’nin farklı illerinden liseli arkadaşlar gelmişti. Yanlış hatırlamıyorsam dereceye giren yarışmacılardan biri Hakkâri’den katılmıştı. 2004 yılı her ne kadar hepimize daha dün gibi gelse de internetin bu kadar yaygınlaşmadığı ve sosyal medya araçlarının olmadığı bir dönemdi. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden birçok liseli genç o yarışmaya yazı ve karikatürlerini mektupla göndermişti. Belki de bu değerli emekler sayesinde o gece yıllardır hatırlanıyor. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Lise yıllarındaki bir genç için, kâğıda döktüğü kırık dökük birkaç cümlenin bir dergide yayınlanması çok değerli bir şeydir. Genç Öncüler bize işte bu değerli hediyeyi verdi. Derginin kapaklarını yıllarca “gençlerin dilinden gençler için” sloganı süsledi. Gerçekten de böyle oldu. Şu an akademisyen olup akademik makale yazan, kitap yazan, hatırı sayılır edebi mecralarda şiirler yayınlayan birçok arkadaşımız ilk yazılarını Genç Öncüler’de yazdılar. Hem de özgürce ve en doğal şekliyle yazdılar. Bu konuda bizlere en büyük desteği verenlerden biri Zafer Özdemir ağabeydi. Niteliğinden endişe ederek yazmaya çekinen birçok genç onun desteğiyle yazdı. Belki o heyecanı teşvik için belki de gençlerin imzasını dergiye birebir yansıtmak için çoğu zaman yazdığımız yazılardaki hatalar bile düzeltilmedi. Genç Öncüler Dergisi hep elbirliğiyle çıkarıldı. Yazı yazmak isteyen, işin mutfağına girmek isteyen liseli veya üniversiteli herkes kendine bir yer bulabildi dergide. Genç Öncüler’de yazmak, yayın kurulunda yer almak hiçbir zaman ulaşılamaz olmadı. Bu yüzden tanışan herkes derginin bir kenarından tuttu ve onu sahiplendi. Bayrak yarışına katkıda bulundu. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? * Sosyal Güvenlik Kurumu Denetmen Yardımcısı

Hüseyin Buladı*

Açıkçası profesyonel dergicilik, üst düzey edebi kalite gibi amaçlarımız olmadı. En önemli amacımız gençlerin kendilerini kendi dillerinden ifade edebilecekleri, heyecanlarını birleştirip büyütecekleri, yeteneklerini geliştirebilecekleri bir mecranın oluşturulmasıydı. Bu dergicilikten, yayıncılıktan daha öte bir anlam ifade ediyor. Bu sebeple Genç Öncüler bir okul haline geldi ve içeriği de aslında bu okulun ortak kaygıları, öncelikleri, idealleri belirledi. Gençler yazmaya, düşünmeye, söz söylemeye teşvik edilirken ortaya çıkan ürünler, kendisini ve toplumunu ciddiye alan bir gençlik idealini ortaya çıkardı. Biz bunu Asım’ın Nesli ve Öncü Kur’an Nesli olarak seslendirdik. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kültürel ve ideolojik yayın yapmak fikir üretmek demektir. Fikir üretmek de kolay bir iş değildir. Çalışma gerektirir, ideal gerektirir. Maddi kaygılardan bir nebze uzaklaşmayı gerektirir. Bundan dolayı kolay olan, ucuz olan, zihni yormayan popüler ürünler her zaman daha fazla tercih edilir. Bu açıkçası sadece bugünün problemi değil. Fakat bugün daha fazla görünür halde. Değişim çok hızlı ve bu aynı zamanda tüketimin de hızlı olması demek. Ancak önemli olan şu: Popüler ürünler anın ürünleridir. Fikirsel ürünler ise geleceğe taşınırlar. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Sadece gençlere değil herkese en güzel tavsiye yine Genç Öncüler’in dilinden olsun: “Sen yoksan, kimse yoktur.” Kasım’15 • 53


Karantina

i olarak rıza-i es y a g el m te n tı a y “Ha inde boşluk ler it k va in ler n çe ilahiyi se vaşın da yaşamın sa ı, ın ğ ca a y a m n bulu te ulaştıran a ik k a h ı n sa in e d n da ölümü ceğini anlatmıştı. şe ü ön d a y ta sı va birer ve dergiler cü n Ö ç en G ı y a ol Bundan d ızda bambaşka ım zar a n m zi bi i er nin y bir yer edindi.”

Uğur Demirel

*

S

anırım 2008 yılının şubatındaydık. Karlı bir kış sabahı lise sıralarına oturmuş, dersin başlamasını bekliyorduk. Bir yanda yağar kardan serzenişte bulunan arkadaşlar, bir yanda derslerin zorluğundan yakınanlar, bir yanda hangi şarkının daha güzel olduğunu tartışanlar, diğer tarafta ojesi bozulduğu için ağlayanlar, bir diğer tarafta ise kız arkadaşlarından yeni ayrılanların dert yanışları… Bütün bu koşuşturma içinde bir grup arkadaş da bir köşeye çekilmiş, önceki gün dernekte Abdurrahman Abi’den işittikleri şiddetli ihtarlarının sancısını çekiyordu: “İnanacaksanız, adam gibi inanın!” Bu sözün, bulunduğumuz ortamda öyle bir karşılığı vardı ki adeta sınıfın her köşesinde eyleme dönüşen her bir düşünce her bir arkadaşımıza “İnanacaksan adam gibi inan!” diye feryat ediyordu. Biz bir kaç arkadaş, konuşulanlara kulak kabartıyor ve böyle bir hayatın pek kıymet-i harbiyesinin olmadığından, sonunda ölümün insanı kucaklayacağı bir 54 • Kasım’15

yaşamdan ne beklenebileceğinden konuşurken sınıfa dernekten bir dostumuz girdi ve elindeki Genç Öncüler Dergisi’nin son sayısını “Yeni sayı çıkmış hacı!” diyerek sıraya bıraktı. Dergiyi elime alıp iki sayfa çevirdim. Karşıma çıkan küçük bir yazı küpürünü görünce irkildiğimi ve kalp atışlarımın hızlandığını hatırlıyorum. Sezai Karakoç, az evvelki muhabbetimize binaen olsa gerek şu satırları mırıldanıyordu: “Boşuna savaşmadın, boşuna yaşamadın, boşuna ölmedin!” Mezkur satırlar, yeni şekillenmekte olan zihinlerimizde birçok şeyi değiştirmişti. Şikayet etmek şöyle dursun, aldığımız tek nefesin bile önem arzettiğini, aslolanın o tek nefeste insanın hangi işlerle meşgul olduğunu ve bu işten neyi umduğunu sert bir tokat gibi yüzümüze vurmuştu Karakoç. Hayatın temel gayesi olarak rıza-i ilahiyi seçenlerin vakitlerinde boşluk bulunmayacağını, savaşın da yaşamın da ölümün de insanı hakikate ulaştıran birer vasıtaya dönüşeceğini anlatmıştı. Bundan dolayı Genç Öncüler ve derginin yeri bizim nazarımızda bambaşka bir yer edindi. Sohbetlerimizde kafamızdaki soru işaretlerine cevaplar arar olduk; ulaştığımız sonuçları sohbet ortamlarında anlatıp dergi vesilesiyle çevremize, şehrimize * İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğrenci


Karantina ve dünyaya deklare ediyor olmanın verdiği heyecanı sinelerimizde hissettik. “Benim de bu dünyaya söyleyeceklerim var arkadaş!” demenin kalıplaşmış hali olmuştu dergi. Bugün dönüp baktığımda, yaşadığımız duyguların pek çok derginin ve dergicinin duygularıyla paydaş olduğu sonucuna vardım. Sebilürreşad Dergisi yayın hayatına 1908’de başlarken merhum Eşref Edip ve Mehmed Akif’in neler hissettiğini, nasıl heyecanlandıklarını ve bundan mülhem nasıl canla başla cehd ettiklerini okumuştuk. Sait Halim Paşa, Said Nursi, Babanzade Ahmet Naim gibi isimlerin ne zorluklarla makalelerini neşrettiklerini de okumuştuk. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’sunun nüshalarını görmüş, Sezai Karakoç’un Diriliş’i çıkarırken çektiği ızdırabı çeşitli vesilelerle dinlemiş ve buna şahit olmuştuk. Bizden önce dünyayı selamlayıp giden ve şu an bizimle birlikte dünyaya şahitlik eden kalemlerden derginin ve dergiciliğin neliğine dair metinler okumak ve nasihatler dinlemek, onların gayretiyle gayretlenmemize vesile oldu. Çünkü anladık ki kelimeler yan yana geldiği andan itibaren sıradan bir cümle olmaktan çıkıyor ve satırlarda hayat buluyordu. “Mektuptan söz ettim çünkü kağıdın mektuba dönüşmesi, kurşunun altına dönüşmesinden daha az hayret verici değil.” demişti Ali Ural. Bunun yanında hemen yanımızda her ay gördüğümüz Umran Dergisi bizim için okul işlevi gördü. Umran’ın ufku bize ufuk oldu, yol açtı; Genç Öncüler Dergisi’ne olan saygımızı artırdı. Konuşabildiğimiz müddetçe bir dakika bile susmayacağız diyerek dört elle dergiye sarıldık. Ve bugün, o lise sıralarında dergiyi okuyup dertlenen arkadaşları hala aynı dertle dergiye sarılırken görmek, sınırlı bir ömre sınırsız bir mücadele sığdırılabileceğine dair umutlarımı diri tutuyor. Şunun bilincindeyiz ki İslami hareket birbirinden kopuk parçalar değildir. Dün Anadolu’da Koca Akif’in maksadı neyse, Mısır’da Hasan el Benna’nın hedefi neyse,

Pakistan’da Muhammed İkbal’in gayesi neyse bugün de Türkiye’de Genç Öncüler Dergisi’nin misyonu odur. Geçmişimizden devraldığımız birikim, bugün bizim hareket alanlarımıza ışık tutmakta. Zamanın ihtiyaçlarına binaen konular belirleyip bu konuları gündeme getirmek ve üzerine tefekkür etmek maksadımızdır. Vahye uygun bir hayata gözlerimizi açmak için, geleneğin ihyasıyla geleceği inşa edecek nesillere hitap etme uğraşındayız. Genç Öncüler Dergisi’nin bir ferdi olarak şu cümleleri de ilave etmeliyim ki her zaman en doğrusunu ve en güzelini dillendirdiğimiz iddiasında kesinlikle değiliz. Olur ki konuları bizden daha iyi okuyan, daha isabetli karar alan ve gündemi belirlemede daha ehil kişiler çıkar. Bu noktada görüş ve önerilerinize, tavsiyelerine ve hatta saygı kuralları çerçevesinde ihtarlarınıza her zaman açığız. Son söz olarak derginin gündemini belirlerken başta kendi akıbetimizi, daha sonra bütün müslümanların akıbetini düşünmekten başka bir davamızın olmadığını belirtmeliyim. Her türlü olumlama da iğneleyici söz de bu eleştirel bakıştadır. “Onurlu bir gelecek, bugünden onun için hazırlananlara aittir.” demişti Malik el Şahbaz. Çağrımız odur ki, onurlu bir gelecek için onurlu bir hazırlık dönemini beraber geçirelim. Noktayı İmam Şâfiî koysun: “Ey işiten duaları! Zannımın yanında ol Ey beni kötülükten koruyan, yetiş sen bana Rızana ulaşmamda yardımcı ol Benim için seç işlerimin iyisini Şifa ver bana ve affet beni.”

Kasım’15 • 55


Karantina

Öncüler yokken ç en G z ü en h em y nce Kuran’ı ç Öncüler ile hika Ö en . G y şe im n er h be i d a d iy ın ib g sl “Evet a ru atılan tohumlar balarımla devam etti. Lioğ d e iy er il i k n a S başlamıştı. an’ı anlama ça Kur ra son , kış dinlea h ur a m d ğ a y em , m k n u ğ re so öğ e ı il y okuma duğumuz heyecan ol ış m şı lanma yerimize ta a top d n ın a ol lar ıl ta y k lı k k il za in u n se k elektrikli den yaklaşık 1 saat çü im kü i ev k i d lar n er a il m k et za o ar meden Bazen soğuk o kad ısınmak için...” . ik d er id g le k te is aynı şevk ve dar yaklaştırırdık a k e in ib d ın ız ım sobaları ayaklar * z a m ıl Y Elif Yaman

E

bu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (Rûm), 2) Bu hadisle başlamak istedim sözlerime. Çünkü bir insanın sahip olduğu ahlakın, kişiliğin, karakterin, hassasiyetlerin çok önemli bir kısmı çocukken aile tarafından şekillenir. Daha sonrasında ise bu şekillenme doğru yönlendirmelerle gençlik zamanlarında; doğru insanların yanında, doğru ortamların içerisinde yer alarak devam eder. Aslında gençlik zamanlarımdaki yapmış olduğum bütün hayırlı ve iyi işlerin arkasında çocukken beni ailemin doğru yönlendirmesinin olduğunu söylemem gerekir. Ortaokul ve lise zamanlarımda iken etrafımdaki insanlar bana “4-5 yaşlarında babanın kuyruğu gibiydin. O nerede ise muhakkak sende orada olurdun. Bazen bizim yanımızda canın sıkılır ondan bize yüzünü asardın.” diye söylerlerdi. Haliyle o zaman ki halimle sadece gülüyordum söylenenler komik geliyordu. Ama şimdi komik gelmesinin ötesinde aklıma her geldiğimde babacığıma dua ediyorum. Beni küçükken böyle ortamların içinde bulundurmuş olduğu için. Evet aslında benim Genç Öncüler ile hikayem henüz Genç Öncüler yokken başlamıştı. Sanki ileriye doğru atılan tohumlar gibiydi her şey. Önce Kuran’ı okumayı öğrenmem daha sonra Kuran’ı anlama çabalarımla devam etti. Lisenin ilk yıllarında taşımış olduğumuz heyecan ile soğuk, yağmur, kış dinlemeden o zamanlar evimden yaklaşık

56 • Kasım’15

1 saat uzaklıkta olan toplanma yerimize aynı şevk ve istekle giderdik. Bazen soğuk o kadar etkilerdi ki küçük elektrikli sobaları ayaklarımızın dibine kadar yaklaştırırdık ısınmak için.. Yıl 2005’ti ve o zaman artık biriktirdiğimiz tecrübeleri başkalarına, kendimden daha küçüklere anlatma zamanıydı. Bir zamanlar bize ablalık yapan ablalarımızı şimdi daha iyi anlama zamanı gelmişti. O anki heyecanımı hala aynı günki gibi hissedebiliyorum. Ne yapmak lazımdı ki küçücük çocuklara İslam sevdirilebilirdi? Nasıl şeyler söylemek gerekiyordu? Nasıl kalplerini kazanabilirdim? İşte bu düşünceleri her daim taşımaya gayret ettim elimden geldiğince. Yıllar hızla akıp gidiyordu. Taşıdığımız heyecan, inandığımız hedefler, sahip olduğumuz azim ve gayret her gün bir yenisi eklenerek devam ediyordu. Bu hislerle neler yapmadık ki.. Geziler, kamplar, okul ziyaretleri, tanışma çayları, eğlence programları, kahvaltılar, piknikler, çeşitli kültürel faaliyetler, makale-deneme yarışmaları, çeşitli anma toplantıları, hayır kermesleri, yardım kampanyaları, eğitim faaliyetleri.. belki de daha fazlası. Yapılan bu faaliyetlerde ki en büyük hedefimiz Allah rızasını her şeyin üstünde tutmak ve bu bilinç ile sağlam dostluklar ve din kardeşlikleri kurmaktı. Belki binlerce insanla tanıştık, kendimizi ve derdimizi anlattık. Derdimizi her zaman ümmetin derdi ile aynı tutmaya çalıştık. Bir kardeşimizin başı sıkıştığında hiçbir menfaat olmaksızın en önce koşmaya çalıştık. İnsanların derdi ile dert*İstanbul Üniversitesi Bilgi Belge Yönetimi Mezunu


Karantina lendik ve elimizden geldiğince çözümler bulmaya çalıştık. Allah’a çokça dua ettik bize hayrı göstermesi ve bizi hayra yönlendirmesi için. Bir çok arkadaşdan öte kardeşe sahip oldum. Zaman zaman fikir noktasında ayrılıklar yaşasak da her zaman aramızdaki bağlara zarar vermeden hepsini aştık. Ve ben artık çok daha iyi biliyorum ki o kurduğumuz dostlukları bir daha başka yerde ve zamanda kurabilmek çok zor. İnsan o ortamın içinde olduğu zaman sahip olduğu nimetin farkına varamıyor. Bir yerde dinlemiştim “ nimet denilen şeyin kaybedildiğinde farkına varılır.” Şimdi zaruriyetten ötürü o ortamdan ayrıyım. Ve şimdi bulunduğum yerlerde yeni insanlarla karşılaşıyorum ve tanışıyorum. Her geçen gün de eski dostlarıma olan özlemimin daha da arttığını hissediyorum. O sebeple de benim yeni genç nesillere tavsiyem şudur ki güzel kurulan dostluklardan daha değerli başka hiçbir şeye sahip olamazsınız. Zaman varken doğru ortamları ve doğru insanları arayın. Doğru insanlarla oturup kalkın. Unutmayın ki bir zaman sonra arkadaşınız nasılsa sizde öyle olup çevrenizde öyle tanınırsınız. Gençlik bir enerji birikim zamanıdır. Bu enerjinizi doğru yerde ve doğru işler için harcayın. Alah’ın dinini düzgünce öğrenmek bizlerin elinde. Zihinleriniz henüz gereğinden fazla dolmadan hayır şeylerle doldurun. Bir genç olarak Kuran’ı Kerim’i arapçasından her gün az da olsa bir miktar mutlaka okuyun. Unutmayın ki ibadetlerin en hayırlısı az da olsa sürekli olanıdır. Namazlarınızı düzenli olarak 5 vakit kılın. Göreceksiniz ki hayatınız sizin bile anlayamayacağınız şekilde bereketlenecek. Haftalık takip ettiğiniz bir sohbet grubunuz olsun. Bu sohbet grupları sayesinde güzel dostlukar kurabileceksiniz. Ve siz her hafta sadece Allah rızası gayesi ile bir araya gelmenin önemini anlamış olacaksınız. Aynı zamanda Allah kelamını anlama fırsatı yaşayacaksınız. Gençlik zamanı hayır ve iyilik kazanma zamanıdır. Bunun için ilk olarak Allah’ın rızasını gözetin ve daha sonrasında anne ve babanızın rızasını kazanmaya çalışın. Unutmayın ki onların rızası cennetin anahtarıdır. Cennetin anahtarını kazanmak istemez misiniz? Doğru sözlü olmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyin. Doğru sözlü olmanın bizleri cennete ulaştıracağını unutmayın. “Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü)

diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.) Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Kimsenin dedikodusunu ve gıybetini yapmayın ve kimseyi arkasından çekiştirmeyin. Hümeze suresinde geçen “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!” hitabından korkun ve kendinizi ilgilendirmeyen hiçbir işle meşgul olmayın. Yapmış olduğumuz hatalarımız ve kusurlarımız için durmadan tevbe ve istiğfar edelim. Uyumadan evvel birkaç dakikamızı nefsimizi muhasebeye ayıralım. “Bugün hayır olarak ne yaptım? şer olarak ne yaptım? diye kendimize soralım. Ve daha sonrasında günahlarımız ve hatalarımız için Allah’ın mağfiretine sığınalım. Ve benim son olarak gençlere en büyük tavsiyem şudur ki; Her yerde inandığımız hak davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza hâkim olun. Bu ümmete öncü olacak nesillerden olmak bizlerin elinde. Her daim aynı kararlılık, sabır ve sebat içinde kalabilmek ve ayaklarımızın da her zaman sırat-ı mustakim üzerinde kalabilmesi duasıyla.. Nice uzun senelere ve nice 100 sayılara inşaallah. Kasım’15 • 57


Karantina

kendimizi sıa d m la n a k ti ra p için teorik ve iDergilerimiz bizler ımız ve yapabildiklerimizi fark ettiğ klar üz bir ayna, m ü ğ ü d nadığımız, sınırlılı ör g i iz im ve bilmedikler ımız sohbetler, kiığ miz, bildiklerimizi ld tı Ka . u d ol b te bir mek da olma hali a ar bir e son derece öğretici ic n a h a d ı, kamplar ve tap okuma gruplar zmaya teşvik etti. a y a d n fı a etr ler ce bizleri belli düşün

lu ğ o p a it h a M f u s u Y . M

Genç Öncüler: Genç Öncüler ile hikâyeniz nasıl başladı? Genç Öncüler ile hikâyem lise birinci sınıfta, Ankara’da başladı. Derginin yayın hayatına başlamasının üzerinden üç yıl geçtikten sonra, biz de derginin okuyucuları arasında yer aldık. Dergide ilkyazımı ise üniversite yıllarının başında yayınladım. Genç Öncüler: Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Dergi ile çalışmanın bana katkısı, yazı ile ilgili olarak tecrübe kazanmam oldu. Bununla beraber bir derginin ortaya çıkma sürecinin ne kadar zor ve emek gerektiren bir iş olduğunu da düşündürdü. Bizden yazı toplayan arkadaşlarımızın teker teker yazarlar ile beraber görüşmesi ve her ay bunun tekerrür ederek ortaya bir dergi çıkması gerçekten zahmetli ve bereketli bir iştir. Genç Öncüler: Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Dergideki bütün arkadaşlar ile beraber ortak amacımız Allah rızası için ortak kavramlar ve ortak

58 • Kasım’15

*

hedefler etrafında toplanıp, bizim gibi genç kardeşlerimize düşüncelerimizi aktarmaktır, diyebilirim. Genç Öncüler: Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? İdeolojik yayın yapan dergilerin genel olarak gündelik olaylara hızlı bir şekilde cevap verme ve anlamaya çalışmalarının doğru bir yaklaşım tarzı olmadığını düşünüyorum. Bununla beraber ideolojik yayın yapan dergiler etrafında toplanan gençlerin günden güne azalması da yakın zamanda bir sorun doğurabilir. Bunun nedeni de hedeflerin ve ideallerin zamanla kendilerinden vazgeçilecek şeyler olarak görülmesi olabilir. Genç Öncüler: Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Benim âcizane tavsiyelerim, herhangi bir konu veya olay hakkında ciddi bir bilgi sahibi olup sonrasında bir fikirlerinin olmasıdır. Bu bizim için de aynı şekilde geçerlidir. Tabiki bunun başlıca aracı kitap okumak. Kitap okuma gibi bir tavsiye de bulunmak yerine bunun asli bir iş olması herhalde daha doğru bir ifade olabilir. Bunlarla beraber son olarak kardeşlerimize tavsiyem, ibadetlerinde, okul ve hedeflerinde devamlılığı sağlamalarıdır. Sürekli yapılan işler bir meleke haline dönüşebilir ve en sonunda arzulanan hasletler kazanılır. *Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yüksek Lisans Öğrencisi


Karantina

a çalışan gençy a m p a y ler y şe vadede bir eler yazması em en d “Ümmet için uzun , lar zı a y çük de olsa sı lerin muhakkak kü k tutmak dahi olsa kalemi eline alma ünlü ynı zamanda a k a m a yahut en azından g şl ba a y a çeklikti. Yazm iş gerektiği de bir ger ımını artırmaya, vizyonunu daha gen an insani okumaya, don .” ordu tutmaya teşvik ediy

Zeynep Aksu Güzel

G

*

enç Öncülerle tanışma hikayem ortaokul arkadaşım Saliha’yla yıllar sonra bir vesileyle karşılaşmam ve onun davetiyle vakfa gelmem ile başladı. Ayni zamanlarda farklı vakıf/ STK larda bazı çalışmalar içinde bulunuyordum. Ve fakat itiraf etmeliyim ki vakıftaki karşılama, güleryüzlü samimi muhabbet ortamı devamlılığımı sağladı.Gençlik yıllarımızda dergiye minik de olsa yazılar/denemeler yazma çabası ; öncelikle heyecanını, gayretini, zaman zaman serzenişlerini dile getirmenin en güzel yollarından biriydi ve genç öncüleri bu anlamda itidalli bir çizgide buluyordum. (Hala da öyle görüyorum) Bunun yanı sıra ümmet için uzun vadede bir şeyler yapmaya çalışan gençlerin muhakkak küçük de olsa yazılar, denemeler yazması yahut en azından günlük tutmak dahi olsa kalemi eline alması gerektiği de bir gerçeklikti. Yazmaya başlamak aynı zamanda insani okumaya, donanımını artırmaya, vizyonunu daha geniş tutmaya teşvik ediyordu. Dergi çıkarırken bütün gündemlerden tam anlamıyla bilgi sahibi olunması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bahsettiğimiz dergi; kültürel ve ideolojik olmasının yansıra aynı zamanda bir ‘gençlik’ dergisi ise, gençlerin gündeminden de haberdar olmak gerekiyor. Bazı kavramların, *Diş Protez Teknikerliği ve Akabe Akilam islami ilimler mezunu.

konu ve mevzuların gençlerin zihin dünyasındaki yansımalarını bilmek de gerekiyor. Bu anlamda genç öncüler derneğinde liseli ve üniversiteli kardeşlerimizle yaptığımız faaliyetler de bize bu hususta onların gözüyle bakabilme imkânını da tanımış oldu. Bu konuda “ideolojik/kültürel dergiler “in yaşadığı sorunlardan ziyade “ ideolojik/kültürel gençlik dergileri” nin yaşadığı sıkıntılara aşinayım. Genç kardeşlerime ve bizatihi kendi nefsime de bol bol okumayı, Allah rızası için birlikte işler yapacağımız arkadaşlar edinmeyi, vakti güzel değerlendirmeyi, güzel meşguliyetlere sahip olmayı, bol bol yazmayı tavsiye ederim. Gençlik heyecanı dediğimiz heyecanı diri tutmak için bol bol dua etmeyi ve bunu sağlayacak meclislerde, bunu sağlayacak arkadaşlarla bir arada olmayı tavsiye ediyorum. Gençlik ve özellikle üniversite bitimine değin olan dönemde kendimizi bol bol şarj etmeye gayret edelim. Zira hassaten üniversite sonrası dönemde bunları değerlendirecek çok ortamlarımız olabiliyor. Kasım’15 • 59


Karantina

a bir okuldur. İçiet d a ler cü n Ö ç en in G Yazmayı sevenler iç inizden bağırmak geldiği bir sırada da iç da nizden geleni tam ı, dışardaki dünya ın ığ d ıl k çı ip h sa e iniz ürsünüz. Hata ör g yazarsınız ve emeğ i in iğ d il ed ir d onun tak ta yapmaa h a d olduğunun aksine ar şl a y bu azsınız çünkü u yaşlarda hata B yapmaktan korkm . iz in ler k ü y bü r latmıştı nın gerekliliğini an cağınızı bilirsiniz. a p a y z a a h a d e d yaptıkça iler * k a n a Ç a Büşra Özkan

Fatm

G

ençlik dergisi çıkarmak kolay iş gibi görünür. Ciddi siyasi veya bilimsel yayın yapan dergiler çok daha büyük zahmet çekiyor diye düşünürsünüz. Çünkü daha ağır ve okuması zor yazılar içerirler. Peki, kolay görünen her zaman cidden kolay mıdır? Okunabilir olmak, belli bir yaş aralığına hitap edebilmek basit bir iş midir? Gençlik dergisi çıkaranlarla konuşsanız bunun ne kadar emek isteyen bir iş olduğunu size anlatırlar. Gençler için üretilmiş bunca teknolojik, hareketli yayına, sosyal ağlara ve eğlencelere rakip bir iş yapmak, hayatının baharındaki enerji dolu gençlerin dikkatini çekebilecek yazılar üretmek için çok hassas davranmak, ince eleyip sık dokumak gerekir. Dikkatsizce kurduğunuz herhangi bir cümle birinin yanlış bir yola yönelmesine neden olabilir. Siz bu işi layıkıyla yapmadığınız için hedef kitleniz boş işlere veya gayri ahlaki yayınlara yönelebilir. Genç Öncüler her daim bunun sorumluluğunu üstünde hisseden bir dergi olmuştur. Genç Öncüler Dergisi her fani gibi doğduğundan beri çeşitli süreçlerden geçti. Krizler atlattı. Bazen yetişmedi birkaç ay mola vermek zorunda kaldı. Kimi zaman ağır eleştirilere, uyarılara maruz kaldı. Dergi şimdiye dek çok şeye değindi fakat en önemli başarısı belki de yolda kalmayı seçmesi ve asla pes etmemesidir. Tüm badirelerden sonra yine gülümseyerek kendini toparlaması ve bir sonraki sayılar için hazırlanmaya başlamasıdır. Kadrosu devir daim etse de o naif duruşunu bozmamasıdır. Genç Öncülerle çoğumuzun tanışıklığı lise yıllarına tekabül eder. Çevremizde yüzlerce fikir akımının dönüp durduğu, her kafadan çıkan onca

60 • Kasım’15

sesin arasından hangisini seçmemiz gerektiğini düşündüğümüz o heyecanlı ve bir o kadar tedirgin yıllara. Okumaya ve yazmaya meyli olan kardeşlerimiz ellerine aldıklarında kendilerinden bir parça bulmaya başlarlar. Yazmayı sevenler için Genç Öncüler adeta bir okuldur. İçinizden geleni tam da içinizden bağırmak geldiği bir sırada yazarsınız ve emeğinize sahip çıkıldığını, dışardaki dünyada olduğunun aksine onun takdir edildiğini görürsünüz. Hata yapmaktan korkmazsınız çünkü bu yaşlarda hata yapmanın gerekliliğini anlatmıştır büyükleriniz. Bu yaşlarda hata yaptıkça ilerde daha az yapacağınızı bilirsiniz. Gençlik dergisi çıkarmak, bilhassa da siyasi içerikli bir dergi çıkarmak kimi zaman ağır sorumlulukları olan bir iştir. Kaleminizin ucu bazen birilerine dokunur, sivri dilli bulunursunuz ya da abarttığınızı düşünürler. Böyle zamanlarda kritik kararlar vermeniz gerekir. Elbette üslup önemlidir. Elbette kimseye hakaret edilmemesi gerekir çünkü her şeyden önce bu bir Müslümana yakışmaz. Fakat gençlikteki fikir buhranları, üst fikirler ve en önemlisi heyecan bir daha istense de yakalanamaz. O yüzden itidali kaybetmeden ama içindeki coşkuyu da bastırmadan yazmalıdır bir Genç Öncü. Şimdi söylemezse belki bir daha söyleyemeyecekmiş gibi düşünerek yazmalıdır. Suya sabuna bir parça dokunmalı fakat söyledikleriyle yaşantısını da eş tutmalıdır. Öncü olma iddiasıyla yola çıktığı için yükü ağırdır. Güzel ahlak, temiz bir kalem ve coşku dolu bir dille yazmalıdır. Çevresi kardeşleriyle doluymuş ve onlara seslenir gibi, onları en iyiye ve en güzele çağırır gibi. Örnek aldığı genç sahabeler gibi… *Boğaziçi Fizik lisans ve Biyomedikal yüksek lisans mezunu


Karantina

ine sahip olduğunu em st si ler er eğ d “Evvela üstün bir eğerler sadece d i m la İs bu ız ln . Ya zun bilincindesiniz sanlığa bir çağrı ve in m tü n a d n sa in luca bir istibireysel değil. Bir top a m a l se ey ir “b i elk değişim aslında. B ebiliriz.” kamet bulmuş” diy

Yusuf Talha Avcı

*

Genç Öncüler ile hikayeniz nasıl başladı? 2009 yılında Isparta’da üniversiteye başladım. ÖSS’de tıp fakültesini kazandım. Fakülteye aynı liseden üç arkadaşla birlikte girdik. Onlarla birlikte bir öğrenci evinde kalıyorduk. Ama tabi yeni arkadaşlarda ediniyorsunuz. O zaman Musab Tekin isminde Konyalı bir arkadaşla tanıştım. Musab, Konya’da islami çalışmalar yapan çevrelerde bulunmuş, yetişmiş bir arkadaş. Onu Konya’dan gelirken bizim derneğe yönlendirmişler, o da işte sohbetlerine gelip gitmeye başlamış. Musab’la konuşuyoruz naptın hafta sonu diye. Diyor sohbete gittim. Ee hani haber verecektin, diyorum. Musab, unuttum filan diyor. Geçiştiriyor yani beni. Sonralarda iyice tanışınca anlatıyor, beni sohbete götürüp götürmemeye karar verememiş. Tam çözememiş yani beni. Biz tabi liseden çıktığımızda bu günümüze göre daha farklı bir yerdeydik. Hani öyle tamamen karşı uçta değildik ama şimdi daha bir bilinçlendik, kendimizin, kimliğimizin daha bir farkına vardık. İşte o günlerde anlayacağınız Musab bizden bir iş çıkar mı çıkmaz mı arada kalmış. Neyse, o bu tereddütlerini okulun ikinci döneminde gidermiş olacak ki sohbetlere gitmeye başladık birlikte. Kültürevi derneğinde Ramazan Tamer Büyükküpcü hoca Çarşamba günleri her yaş grubuna hitaben tefsir sohbeti yapıyor. Biz de ona katılıyoruz. Gidip geldikçe hukukumuz gelişti. Aramıza yeni arkadaşlar katıldı. Dedik üniversiteli gençlere has bir şeyler yapalım. * Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrenci

Aylık kitap okumaları, meal okumaları yaptık. Evlerde yoğunlaştırılmış kamplar düzenledik. Tefsir derslerinin yanına siyer, hadis ve kavram derslerini ekledik. Bu dersler benim için çok faydalı oldu. Fikir dünyamın oluşmasında buranın temel teşkil ettiğini söyleyebilirim. Bir haftanın üç dört gününü bu programlarla doldurduk. İyi bir hava yakaladık Isparta’da. Açıkçası böyle bir üniversite hayatı hayal ederek gelmemiştim Isparta’ya. Bunun için şükrediyorum da. Sonra bir yaz Genç Öncülerin Trabzon’da kampı oldu. Dernekten sağolsun Ahmet’le Trabzon’a gittik. Burada İstanbul’dan, Ankara’dan İzmit’ten, Trabzon’dan, farklı farklı illerden arkadaşlarla yaklaşık bir hafta geçirdik. Bizzat Genç Öncüler ismiyle tanışmam bu kampa denk geliyor. Orda atölye çalışmaları, yemekler, sohbetler, geziler derken birçok arkadaş tanıdık. Bir samimiyet oluştu yani. Hala da o kamptan devam eden bir muhabbetimiz var Isparta dışındaki arkadaşlarla. Gençlik yıllarınızda Genç Öncüler Dergisi ile birlikte çalışmak sizlere ne gibi katkılar sundu? Üniversitenin başında tanışmış olduğum bu çevredeki çalışmalarla Kasım’15 • 61


Karantina hayata bakış açım değişti. Önceden cahileyedeydik, ailemiz, çevremiz hep cahiliye, her yer cahiliye gibi bir söylem içine girmiyorum. Bu söylemleri duygusal ve etrafımızda bizden başka Müslüman bırakmaması açısından da açıkçası tehlikeli buluyorum. Bu kavramları gelişi güzel, sloganik bir tarzda heyecanlı bir şekilde kullanmanın bu kavramlara verdiği zararın da görülmesi gerek. Benim yaşadığım, bir kimlik taşıdığımızın ve bunun bazı sonuçları beraberinde doğurduğunun farkına varılması şeklindeydi diyebilirim. Yani yaşayanların ne için yaşadıklarını, ölenlerinde ne için öldüklerini bildiği bir bilinç hali. Bu dünyanın ve bu dünyadaki Müslümanın, bu dünyayı bile aşan bir amacının olduğunun fark edilmesi. Müslümanın taa ötelerden bir hedef belirlemesi, taa ötelerden bir hayal kurması. Bundan daha “ileri” bir şey mi var? Ve nihayetinde tüm bunların bir bedel gerektirdiği bilinciyle zamana, mekana ve sarf edilen enerjiye bir istikamet vermesi. Yani gündelik hayatımızda belirleyici bir rol üstlenmesi. Böylece taa öteler denilen şey yanı başımızda beliriveriyor. Bizim için uzak değil, hemen yanı başımızda bir yol haritası açığa çıkıyor. Dünya, ahiretin tarlası oluveriyor. Yeryüzünde adaleti ayakta tutan şahitler olmak, affedici olmak, insanların hiçbir baskı altında kalmadan tercihte bulunma haklarını ellerinden alan fitnenin karşısından durmak, insanlığın hayrı için çıkarılan bir ümmet olma misyonuna bürünmek, yetime, yoksula, yolda kalana vicdanınızda yer açmak gibi hususlar, ötelere odaklanmış bir zihnin hayatın tam içine, yani dünyaya bakış açısını ifade ediyor. İşte bu noktada Genç Öncüler Dergisi bunlar üzerinde düşünüp çalışmak için bir fırsat oldu. Bunu okuyucuyu bir deneme tahtası olarak gördüğümden söylemiyorum. Eğer ciddiyeti fark ediliyor ve okuyucuya da gerekli saygı gösteriliyorsa, yazılarınız 62 • Kasım’15

için iyi hazırlanmanız gerekiyor. Belki birileri bunu kolayca yapabiliyordur ama benim için öyle. Zihninizdekileri sistemleştirmek, delillendirmek, bir mantık örgüsü kurmak, karşı deliller toplamak, ayet ve hadis taramaları hesaba katılınca yazılarınız sizin için adeta bir okul oluyor. Fikir dünyam için temel ifade ediyor dediğim bu yıllarda Genç Öncüler Dergisinde gerek dosya konuları üzerinde yazmak gerekse serbest yazılarda hatta bir sayıya yazmasam dahi gündemimize neyi almalıyız düşüncesi benim yetişmeme katkı sağladı diyebilirim. Genç Öncüler Dergisinde içerik üretirken amacınız neydi? Evvela üstün bir değerler sistemine sahip olduğunuzun bilincindesiniz. Yalnız bu İslami değerler sadece bireysel değil. Bir insandan tüm insanlığa bir çağrı ve değişim aslında. Belki “bireysel ama topluca bir istikamet bulmuş” diyebiliriz. Böyle olunca yazılarımda önce kendime sonrada çevreme yönelik bu değerleri gündeme getirme amacı güdüyorum. Sonra, siz üstün değerler diyorsunuz ama baktığınızda bizzat İslam coğrafyasında bu değerlerin harcandığını görüyorsunuz. Dışarıdan bakan adam bunun neresi üstünlük diyor, bu soruyu sorma hakkı yok değil. Bu yüzden içeriye dönük eleştirilerde bulunuyorsunuz. Diğer bir husus da gündemi sağlıklı bir şekilde okumak. Yaşananları basiret ve feraset üzere değerlendirebilmek Kur’an’a iyice hakim olmaktan geçiyor. Ama biz öyle bir şey yapıyoruz ki, ayetleri anlamaya çalışırken, tefsir ederken hep yüz yıllar öncesinin olay ve fikirlerinin etrafında sıkışıp kalıyoruz. Vahyin ilk muhatabı olan peygamber as. ve ashabın ne anladığının önemsiz olduğunu iddia etmiyorum. Haddime de değil. Ama siz “Kuran kıyamete kadar reçete olacak bir kitaptır” deyip de, onu bugüne yönelik bir bakış açısıyla okumadığınızda, vahyin bir diğer muhatabının da bizzat siz ve sizin zamanınız, sizin toplumunuz olduğunu kabul etmediğinizde bu sözünüz bir slogandan öteye geçmiyor maalesef. O yüzden bizlerin sloganlarla tatmin olmaktan bir an evvel kurtulması gerekiyor. Bu konu önemli olduğu için birkaç örnek daha verelim. Me-


Karantina sela siz Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Suriye’de yaşananlar için istediğiniz kadar “reel-politiğinizin, dengelerinizin canı cehenneme, tanımıyoruz dengelerinizi, katil, iş birlikçi bilmem ne” deyin, slogan atın, o dengelere asla bir şey olmuyor. Görüyoruz hala o dengeler durduğu yerde duruyor, bir yere gitmediler, yıkılmadılar. Ama siz gayet rahatlıyorsunuz, sonra da gidip futbol maçlarında insanların her hafta gazları alınıyor diyorsunuz. Acaba bizim yaptıklarımızın bundan ne kadar farkı var diye sormak gerekmiyor mu? Toparlayacak olursam, fazla dağıttık. Yazanlar ve konuşanlar olarak bizler sloganların içerisini doldurarak bir alternatif sunan, sadece protesto etmiş olmak için protesto eden bir hale düşmeden, kavramları yerli yerince kullanmalıyız. Kavramların da, sloganların da içerisini doldurarak bir alternatifin mevcut olduğunu, vahyin gerçekten hayatımızın içerisinde olduğunu gösterebilmeliyiz. Kültürel ve ideolojik yayın yapan dergilerin karşılaştığı sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Şimdi burası da ayrı bir vakıa. Siz dertli bir adamsınız. Aynı zamanda bu derdin başkalarının da derdi olduğunu düşünüyorsunuz. Bu dertleri, kendi derdi olduğunu kabul etmeyen insanlara anlatmaya çalışıyorsunuz. İşin zor kısmı burası. Bu yüzden çoğu kimseye bu dergiler cazip gelmiyor. Bundan şikayet etmekle birlikte, özellikle gençlere hitap edilen dergilerde muhatabın bu özelliğinin de içerik toplanırken dikkate alınması gerek. Bir de insanlarda bir korku var. Mesela resim sergisi vb. bir program yapıyor ve orada bir hediye niyetine insanlara dergi, broşür veya gayet estetik bir çanta uzatıyorsunuz. Ama insanlar onu almıyor. Sanki siz onun eline pimi çekilmiş bir bomba uzatıyorsunuz da ondan kaçıyormuş gibi bundan kaçıyorlar. Aslında o kişi gerçekten sizin uzattığınızı bir bomba olarak görüyor, patlarsa zihin konforu bozulacak. O yüzden kimse onu eline almak istemiyor. Tabi dergilerin bir de maddi boyutu var. Böyle dergiler öyle çok satıp, abonelik ücretiyle

kendisini döndüremiyor. Ama bir maliyette var. Böyle olunca her dergi bunun altından kalkamıyor. Açıkçası ben de bu dergilerin okuyucuya bir vakıf hizmeti olarak sunulması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi işin o kısmında olmadığım için arkadaşlar sana konuşması kolay diyebilir belki. Ama yönelttiğimiz çağrının niteliği ve bugün insanların farkında olmadan maruz kaldıkları propagandaların gücü bunu gerektiriyor gibi. Ee dergiler nasıl çıkacak derseniz, bu derde sahip olan bizlerin bir şekilde sahip çıkmasıyla diyebilirim ancak. Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Şimdi böyle bir soruyla muhatap olunca insan biraz duraksıyor. Neticede hala genciz değil mi? Ama bu soruya cevap verecek kadar zaman geçmiş midir diye sorunca diyebilecek bir şeyler çıkar herhalde. Çünkü zaman geçiyor bir kere. Evet israf haramdır. Ekmek, su israf etmek hemen aklımıza gelebilir. Ama bunlardan daha tehlikesi zamanın, hayallerin, enerjinin israf edilmesidir. Biz gençler evvela zamanı israf etmemeyi öğrenmeliyiz. Elimizde sandığımız dakikalar ve yıllar tükenip gidebilir. Hayaller de israf edilmemelidir. Bizler hayalini kurduklarımız için yaşıyoruz. Neyin hayalini kurarsak ona kavuşmak için koşturuyoruz. O yüzden hayalleri de çarçur etmemek gerekiyor. Ve enerji… Bizi hayallerimize götürecek enerjiyi, zıt yönde sarf edersek bu yolculuğu asla tamamlayamayız. Ne hayal etmeliyiz diye bir şeye cevap vermiyorum. Çünkü bunu her birimiz vicdanıyla baş başa kalıp cevaplamalı. Bu yüzden işe, “Ben kimim? Ne yapmak istiyorum? Nereye varmayı amaçlıyorum? Bunu nasıl yapabilirim? Gelecek hayalim ne? Hayat amacım ne? Değerlerim ne? Niçin başkası değil de bu cevapları veriyorum?” sorularına cevap aramakla başlayabiliriz. Kasım’15 • 63


Karantina

bir bu kapıya gelmem im n be a d ya sı a ’in rastlam eçişidir. BuBana Genç Öncüler kaçışın, ‘’beraber kaçalım’’ haline g in karşıler ir duanın eseridir. B kurumsal kimliğini inşa eden değer ş, hakkal ü n i gün Genç Öncüler’ i ahlaki pratikleri aynel yakin görm . ler ayr sında olan bütün g ak, dualarımın kabulüdür Genç Öncü ar yakin bilmiş biri ol * z u v a Y h ti Mustafa Fa

Kaçış ruha gebe zaten Üfleyen üflemiş Kalu Bela’da er kalp bir kapıya gebeymiş… Bu tarz lafları edenler genelde ya bir yerden duyar ya da hakikatten yaşamıştır, ya da süslü cümleler moda olduğu için okunduğunda ‘’vay be’’ hissi versin istenilir. Bu yazıyı yazanın bu ihtimallerden hangisini seçtiğini vallahi Allah bilir. Bana Genç Öncüler’in rastlaması ya da benim bu kapıya gelmem bir duanın eseridir. Bir kaçışın, ‘’beraber kaçalım’’ haline geçişidir. Bugün Genç Öncüler’in kurumsal kimliğini inşa eden değerlerin karşısında olan bütün gayri ahlaki pratikleri aynel yakin görmüş, hakkal yakin bilmiş biri olarak, dualarımın kabulüdür Genç Öncüler. Bu hikayeyi ilk anlattığım kardeşim Recai Kara ile tanıştığım anlar bana duamın kabul olduğunu gösterdi. ‘’Allah’ım beni, senin doğru yolunda olanlarla beraber kıl’’ pişmanlığın eseri olan yakarışımı, kaderimdeki o büyük ve nurlu makası ifade eder Genç Öncüler. İçerisinde bulunan insanlar, duygu, düşünce, ruh hali ile birlikte, her insanda, manevi eksikliklerinin yanında insani eksikliklerini de tamamlaması gereken yuvalar olan cemaatler, hedefledikleri insanı kazanma adına varlık gösterirler. Tarihi bir belge niteliği taşıdığı için de bu satırlarda ismi geçen herkes benim için ayrı ayrı öneme sahip. Vakfımızın güzide ismi, Mustafa Konuk abim bana duamın gerçekleşmesi adına vesile oldu. Allah ondan razı olsun. Yukarıda da belirttiğim gibi insani eksikliklerimi giderme adına, bana aile mefhumunu zihnime sokmasının yanında, kalbime, bana kalem vererek, kazımayı öğretti Genç Öncüler. İddia sahibi olmayı, insan olmaktan bağımsız olamayacağını öğretti… Kınayıcının kınamasından korkmamaya başladım mesela… 24 yıllık hayatımın 14 yılını bana büstleri işaret eden sistemden ayrı bir sayfa açıp bundan sonrasını yaz demeyi öğretti. Büstün benden olmadığını anlattı. Ölünce güzel gömülmeyi gösterdi. Cenazenin düğün olabildiğini, Enes Uçar kardeşimin cenazesinde gördüm. Sonrasında diğer kardeşlerim kadar onunla samimi olamasamda rüyamda onunla kol kola yürürken görmüştüm kendimi. Bunu da bu satırları okuyanlara ilk defa anlatıyorum… Protestoların aslında insanın bizzat kendisi için yapıldığını da öğrendim. Yollar tabii ki de yürüyerek aşınmıyor ama kalp yürümezsen aşınıyor… Bunu da öğrendim. İşte

H

64 • Kasım’15

kim cihat ederse kendisi için eder… Fatih Razi kardeşimin o sıralarda bana söylediklerini de unutmadım. Okursa bu yazıyı ona özel olarak söyleyeceğim. Bilinç akışı olsun… Bazen Genç Öncüler içinde insanların ‘’doğar doğmaz dava sahipleri mi oldular acaba?’’ deyip yaştaşlarıma imrendiğim oldu. Hepsi bana o kadar doğru insanlar geldi ki, bazen içime büzüldükçe büzüldüm. Kendimi taşladım sürekli… Üzerimden bir türlü çıkıp gitmeyen o rezillikler vardı. Bir de kimlik sorunuydu bu bir yerde. Acaba bir yere ait olma hissi miydi? Acaba bir cemaat sığınacak liman olunca görevini tamamlıyor muydu? Ben bu limana sığınıp huzur bulmuş muydum? Bu vakfa gelen biri olarak, gelmeyenden farkım ne idi? Bence burada eleştirilecek bir şey yapacağım. Bu kadar laftan sonra, ilk eleştirimi yapıp, eleştirdiklerimden olacağım… İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? (Ankebut-2). Sanırım, bu cemaatin üyesi olarak kapımızın girişine asmamız, zihnimizin tam ortasına çivilememiz, ve gönlümüze kanırta kanırta kazımamız gereken düstur budur. Burada olup, sanırım olmayana yapabileceğimiz en büyük hata bu ayetin sınırlarından çıkmak olacak. Çünkü, bir camiaya, dini cemaate üyelik, cennet için konforlu bir araç gibi olabiliyor. Cemaatin içerisindeki sohbetler, okuma grupları, bilinç tazelemeler, bu gruptan olmayana nasıl yansıyor? Cevabı bireysel verilebilecek bir soru olmasının yanı sıra topluluğun kendisinin de sorgulaması gereken bir soru. Benden olmayana ne söylüyorum? Bir kaçış, başka kaçışları peşi sıra getirmeyince nihai hedefine ulaşmıyor. Benim kaçışım, kapımı bulunca bitmediğini, sınavı her daim başka bir boyuta taşıdığını öğretiyor bana. Genç Öncüler ile hep beraber kaçıyoruz. Kaçış ifadesi ‘’onursuz’’ bir ifadeyi içerisinde taşısa da, takvayı anlatmak için, ya da günahlardan kaçmak için kullanıldığında olumlu bir ifadeye dönüşüveriyor. Bu sebeple, kaçışın mezarda biteceğini bana öğreten bu ortamı bana sağlayanlardan Allah razı olsun. Genç Öncüler’de, gençlere kaçış ortamı sağlayan diğer cemaatler gibi sahiplendiğim bir ortamdan öte benim ailemdir. Bana iddiamı hatırlatmıştır. Öğretmekten öte hatırlatmıştır. Çünkü ‘’varlık sebebimi’’ işaret etmiştir. Gönülden, gönle konuşmuştur. * TRT WORLD Gazeteci




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.