“şiir tadı yok” girdap zack unthatow
bir zamanlar, güzel bir işim vardı. hoş, bana kalırsa, üzerine para almak için yerine getirmek zorunda kaldığın hiçbir işin iyisi olmaz ama, yine de iyiydi havaalanında olmak. bir zamanlar, yükleme boşaltma ve temizlik elemanı olarak, o uçaktan o uçağa koşarken, tonlarca ağırlıkta yükü indirip kaldırırken, uçak tuvaletlerinde ki pisliği parlatırken, düşünmezdim bitişe kaç saat kaldı diye, saate bakmadım bir kez olsun dokuz ay süren iş boyunca, mesailerde.. uçakları sayardım daha çok, bitişe kaç uçak kaldığını.. ama vardiya bitimini bekleyen bir işçi gibi de değildi ruh halim.. ki o ruh halini de iyi bilirim, şimdilerde fabrikada, dakikaların nasıl eritilebileceği üzerine master yapıyorum nasılsa.. burada okuyacağınız zırvaların çoğu, işte o yorucu havaalanı günlerinden kalma.. kolunu, hatta parmağını bile kıpırdatamayacak kadar yorgun bir şekilde eve gelirdin, ve yine de seni tuşlara basmaya zorlayacak kadar dinç bir zihin kalırdı geriye, bir şeyler zırvalama meselesi hafta sonlarına ya da işten kaytardığın tatlı anlara gebe kalmazdı.. şimdilerde, o günlere göre, pek fazla konuşmuyorsam, nedeni, işyerinde beynimi kemiren tiktaklardır.. saatin tiktakları.. her bir saniye.. adım adım.. bekleme hali.. bitecek mi. biter mi. bitiyor mu.. bitti.. yeniden başlayacak.. başladı.. git. gel.. git.. gel.. bir tuşa bas bir kolu çek.. fabrikanın loş ortamı ve makina gürültüsü ve kafanın içinden geçip giden yüzlerce olasılık.. şiir nedir, ya da bunlar şiirin içinde barındırabileceği şeylere benziyor mu hiç düşünmedim, ki şiir de sevmem işin aslı. o yüzden ne olarak tanımlanabileceğinin umrumda olmayışı biraz da, bazı insanları, öfkelendirdi, o sokak edebiyatının site olarak şaşalı dönemlerinde, ve onlarca insanın “şiir değil bunlar” “böyle şiir olmaz” “yazma sen” ve çok daha kötü iltifatlarına layık görülünce, bunların şiir olmadığına karar verip, onların söylediklerini kabul ederek, “şiir değil bu türünde yazıyorum” dediğimde, kavga daha da büyümüştü.. şimdi nerdelerdir bilmiyorum.. uzun zamandır ortalık sessiz.. biz eskiye göre daha hareketli olsak da.. her neyse, yedinci kitabın ne zaman yayınlanacağını bilemesek de, yine bandrolsüz olarak basacağımızdan eminiz.. ansiklopedi yazsaydık, onu da bu şekilde basacaktık.. böylesi daha iyi.. sonuç olarak, hâlâ buralardayız.. g.z.u
“şiir tadı yok” güneşe karşı işedim bugün sonra gidip köpek kokoreci yedim bulutların üzerinde ölmeden önce dedim kendi kendime ölmeden önce hiç kimsenin bir bok anlamadığı ama çok beğenip alkışladığı şiir tadında bir şeyler yazmalısın artık gerçek bir şiir ağdalı dizeler olmalı üzerinde üç gün düşünülmüş cümleler her saat başı sırasını değiştirmelisin kelimelerin ve aynada kendine baktığın gözle bakmalısın işin bittiğinde biraz jöle sürmelisin mesela başlığa ve birine gidip danışmalısın “siyah kazağımın üzerine yeni aldığım mavi eteğim uyuyor mu” diye hayır derlerse yeniden dizilmeli mısralar akıcı olmalı derin olmalı kafiyeli olmalı yüksek bir sanat barındırmalı kimse hiçbir şey anlamamalı bunu denedim bugün ve güneşe karşı işedim hafif melankolik bir gün batımı vardı aşıklar sırt sırta vermiş duruyorlardı nefrete karşı gözden ırak bir köşede şezlong kurmuştu bira şişesine ihtiyarın teki güldüm sonra imgelemlerime ve yemin ettim kendi kendime ayarını tutturana kadar bir daha size sunmayacağım diye bu basit ve yeterince pişmemiş satırları
not: 45 dakika kısık ateşte bekletip öyle servis ediniz 29.eylül.2008
kabullenmek zor “şiir mi o?” “bilmiyorum bayım buradan öyle görünüyor” “daha çok üstünkörü bir karalama gibi” “karalama da olabilir” “bir karar ver şiir mi değil mi?” “şiirin ne olduğu konusunda şüphelerim var” “şiirin tanımını yapamaz mısın yani?” “hiç bir şeyin bayım” “hiçbir şey ne?” “hiç bir şeyi tanımlayamam hiç bir şeyi tanımıyorum hiç bir şeyden emin değilim bir tek şey dışında” “ama şiir yazıyorsun” “şiir olup olmadığını bilmiyorum demiştim” “şiire benziyor” “buradan bakınca da öyle göründü bana demiştim” “buradan bakınca derken?” “benim açımdan bayım bakış açısı farkı” “bakış açısı diye bir şey yoktur
doğru tekdir” “görecelik kavramını seviyorum” “göreceli olan tek şey zamandır” “bu dediğiniz de göreceli olabilir” “seninle anlaşamayacağız” “anlaşamıyor olmamız ikimizden birinin doğru olduğu anlamına gelmez bayım her ikimiz de kendimizce haklı olabiliriz ve bunu kabul edersek anlaşamıyor olmamız sorun yaratmaz otorite göreceliği dışlar ve insani duyguların değişkenliğini de otorite kesinliktir karşı gelinememezlik limit sınır oysa dünya üzerinde herkes için geçerli kesin bir doğru yoktur” “kesin olan bir şeyler yok mu hayatında” “bir hayatım olduğuna inanmıyorum bayım” “bir hayatın olduğuna inanmıyor musun?” “bir hayatın olduğuna inanıyorum otoriter toplumlarda tek bir hayat söz konusudur ama o sunulan hayatın benim hayatım olduğuna inanmıyorum ben bir kukuleta olmak isterdim”
“yine de ben bunun bir şiir olduğuna inanmıyorum” “inanıp inanmamakta özgürsünüz bayım” “bana kalırsa sen de buna şiir diyemezsin” “şiir demedim bayım ama nedense gelip ‘şiir değil bu dediler” “değil ama” “olabilir ve önemli değil tanımların keskinliği yok edilirse zihinler özgür kalabilir” “zararlı düşüncelere izin veremeyiz” “izin istediğimi sanmıyorum bayım ben kafama göre takılıyorum hoşunuza gitmiyorsam kafesinize tıkabilirsiniz hiç sorun değil zihnimin içini işgal eden farelerimden sıkılmam asla ama sizden sıkıldım gidiyorum söyleyecek bir şeyiniz var mı?” “bu kafayla gidersen senden bi bok olmaz” “bir hiç olmayı kabullenebilmek en harikulade şeydir ama hiçbir şey olabilmek imkansız gerçekten” “benim gözümde sen bir hiçsin” “benim gözümde de ben benim için bir hiçim anlaştık galiba ha?”
“hayır anlaşmadık daha” “e ebesinin...” 19-kasım-2008
görünen köyün faresi görünen köy görünür kılınıldığı için gidilebilirdir umut bir safsatadır umutsuzluk da öyledir kierkegaard eksik anlatmıştır ölümcüldür anın dışına taşması zihnin kelimeler hiçbir şeydir zihinsel kodların şifresi kırılabilir ve herkes her şeyi her zaman yanlış anlayabilir hatta hiç anlamayadabilir sorun yoktur sorun benimdir sigara kutsaldır ve allah vardır o benim arkadaşımdır tüm sırlarımı bilir eğer istersen, seni meşhur edebilir hep “ben” dersen, yere batıradabilir ben yaptım demek, nankörlük etmektir narsisizm her koşulda ve durumda tehlikelidir o yüzden anarşist aynı zamanda a-narsistir yasak olan elma, yerleşik yaşama geçiştir şeytan sevcilleştirilen ilk narsisttir kibirle gelen zeka, çift akorlu bir harabedir tek sesli benlik, her koşulda kendinden emindir kafası karışık insan, yardım edilmeye teşnedir kendini kapatırsan, enerjin eksiye düşebilir yağmur yağarken, çıkan ses bir müziktir yeteri kadar şarkın varsa, devrim de olabilir ve 36 saat sonra baş ağrısı belirir 48’de ise her şey, rüya gibi gelebilir 68’de psikoz, gerçekle baş gösterir 20. yüzyılın kısa özeti, tam olarak bu şekildedir 1991’de hasta kaybedilmiştir okuduğum bilinç altın, senin eserindir bilinç altındır gerçekten üstü sende kalabilir eleştiri çoğu zaman, zaman kaybından ibarettir değişmeyen tek şey, elmanın kendisidir allah çok karakterli, sanatçı bir şeydir benim dostumdur bazen düşman kesilmişimdir tanısanız çok severdiniz yine de uzak dururdunuz o sizi severse, şarap ısmarlayabilir bir dua ile hayatınız altüst olabilir doğru seçenek bazen yanlış görünebilir
bilgi boktur ve bilgelik öğrenilir bir şey değildir hiçliğe sabitlenmek anarşist bir eylemdir yok oluşla her şey yeniden doğabilir hata bendedir ve bende kalacaktır kimseye kızılamayacaktır kızgınlık içi boş bir levha olabilir ama sadece bazen, bu levha boş olabilir levha bir vicdandır ve benimkisi fosforludur gece iki ile dört arası ölü bölgedir iki ila dört altı etmektedir matematik dünyanın yanlış toplanma nedenidir her ilaç herkesin aynı şefkatini görmeyebilir her bir durum için geçmiş veri önemlidir anıları biriktirmek, saflığı kaybetmektir bilinçaltım yaşamaya elverişli değildir korkularım vardır ya da yoktur, allah benden iyi bilir her bir ses, anlamdan önemlidir anlam mantık taşır ses histir kapı ve pencere rüzgarla dans edebilir harflerin yerini notalar belirlemelidir güneşle yağmur aslen evlidir gökkuşağı o yüzden her rengi ele verir şiirlerim hiçtir ve öyle kalacaktır allah benden anarşi istemiştir demiştir bir keresinde ayağa kalk diye bana önümde eğileceğine kapitalizmi dürtükle aslında dua, kendine yazılan bir dilekçedir ama ardından yerinde saymamak gerekir teksen teksindir ve lütfen öyle kalmalısındır girdap, zack değildir ve hiç olmamıştır ve bunu bence yaşarken düşünmemelidir korku, ece’ye faydalı bir şeydir ama azrail üç öğün, kendi ile övünmezdir yine de a vitamini bende eksik kalabilir ama endorfin vücuduma hiç yetmeyecektir kardiyak arrest olağan şüphelidir söylenen her sözün bir de arkası vardır orada durmak için sırt sırta verilebilemezdir her koyun kendi dilinden sebeplenir ama tekrar söylüyorum sanatı, sanatçı için hiçbir şeydir hiçliğe akışın sonsuz döngüsünde
doğru gibi allah da tekdir seni bildiği gibi yapsındır canımı acıtma, uykum kaçıyor gelecek denklemime dahil değildir olasılığımın hiç bilinmeyeni değişken kök-kikaredir bir, birdir ve mutlak değilken de öyle kalmalı allah mutlaktır ve ben sıfırımdır ama mutfak da olabilir allah ve ben sıfırı hiç geçemedim allah’ım bir çay demle yanına geliyorum bana anlatman lazım nasıldır dünya hali sence beni o yaptı arkadaşlarımı da hey adamım, burnun çok yakışmış yüzüne kaça alınılmışdırsın mı? eklerle oynamak sessizlik gerektirir uyku vardır ve rüyalarımı sevmem saat dönerse köşeyi zengin olduk bebeğim algısal karmaşa uykusuzluğun iksiridir vücut içi salgılarım aslında çok şirindir tek olmak tek olmaktır ve herkes kendi başına kendine karar vermelidir evet yanlış anladınız düzeltelim herkes, kendi BAŞ’INA, kendi karar vermelidir aşkın içinden bazen yastık geçmez kastık mı yoksa anlamların ikincil çağrışımlarına sessiz kalma hakkı milletimindir istihdam kazalara gelesin devlet, işim gücüm senle fırtınada ağlamak kahvaltı etmeye benzemez ve bence uyku uyanmasındır kendinden böylece rüyalar gerçeğe eşitsindir bir tur tekrara daha beni gebe bırakmamak için susunuz 2002, 2002’dir ve 2009, 2009’dur başka açıklaması olmayacaktır hiçbir alim denklemimizi çözemeyecektir dengem bozuluyor benim kızım bazen halı düşüyor üzerime hissediyorum gidip biraz da kendimize mi başkalaşsak ben beklerim kendimi hep geç kalmışımdır sanrısal re-aktivite kontrol edilebilirdir sigaraysa asla sigara değildir ve kutsal da olsa ateş hiçbir canlıya edilmemelidir
ev sahibimiz de ama çok iyi niyetlidir hem ben uyurum tek başıma hem de şiir yazarım yak konuştuklarımızı tekrarımızı etmeyelim ben birledim içimdeki çoklukları kendimden öteye hiç geçemedim hey kırmızı ışığı yakan kim yeşile göz kırparken ben 5 haziran 2014
alıntı değil, kendi cümlen düşüncelerini sürekli olarak bir alıntıyla dile getiren insanlar aslında hiçbir şey anlatmıyorlardır çünkü öğrenilen bilgi yeni bir fikir oluşturmak yerine tekrarları geçerli kılmıştır ve bu durum annenizin anlattığı tarife göre yemek pişiremeyip misafirlerinize hazır çorba ikram etmenize benzer 16.nisan.2009
“konuşacak bir hamam böceği bile bulamıyorum” - buk. olayların işleyiş tarzını veya içinde bulunduğun durumu bir alıntıyla dile getirmek kolaydır daima ve alıntılardan başka şansının kalmadığı durumlar gelir konuşmak için kelimelerin tükenmiştir çünkü bir başkasının kelimelerine ihtiyacın vardır konuşmaya bile değil hatta dinlemeye sadece çoğu zaman iyi bir vokalisti alırsın karşına -bu bir bant kaydıdöner durur iyi bir şiir de yola getirebilir insanı bir süre için... aynı aptal gecelerin yüzlercesi kapıdadır oysa peş peşe gelir günler ve başa çıkamamaya başlarsın en sonunda pes edersin alkolle övünen tiplere bakar bir köşede tek başına sakin ve sessizce şişeni yudumlarsın sonra yağmur başlar herkes dağılır bir yere evlere ya da barlara ya da cennette bir köşke gidecek bir yerin yoktur bakkala gider şişeni alır yerine dönüp ıslak çimenlere oturursun bira da ıslaktır zaten içini ıslatmış olur en azından ya da ruhunu ve bu sıkıcı kasvetli dizeler zihnini parçalayan şeye karşılık gelmez aslında yine de hemen hemen herkes "seni anlıyorum" der
anlatmadığını biliyorsundur oysa yeteneğin yoktur durumunu kelimelerle açıklamak için doğru düzgün konuşmayı bile beceremiyorsundur yazmayı nasıl becerebilirsin sonra eve gelir halının üzerindeki kitapların birini alır ve okumaya başlarsın ve gerçekten sen de konuşacak bir hamam böceği bile bulamıyorsundur ve çevrendeki durmadan konuşan insanlarla arandaki perdeyi indirir yazarsın belki okuyacak bir hamam böceği çıkar bunun sana yararı olmaz ama eline bir çakmak alır cehenneme hazırlık yaparsın parmaklarını yakarak ve beyaz masa örtüsüne sigaranla "allah belanı versin girdo ağzına sıçayım" yazdıktan sonra örtüyü kendi üzerine örter ve sızarsın halının üzerinde ve gecenin bir yarısı odandaki yakarcaların ya da hamam böceklerinin ya da görünmez insanların ısırıkları ile uyanır ayağını kaşıyıp yara yaparsın ki işin aslı ruhunu kaşındıran her şey mevcuttur ve onlarla konuşmak zorundasındır küfür etmek hatta ağzına geleni söylemek yapmazsın ama bir fare kapanı bile kuramazsın sen
bir tuzak kursan bile gidip kendin yakalanırsın ona da zeki olmak yeterli olmaz hiçbir zaman önemli olan insanları aptal yerine koyma yeteneğine sahip olmaktır ve böyle bir durumda karşındaki insan her ne kadar senden daha zeki ve her şeyin farkında da olsa aptallaşır ve aptallığına öfkelenip intikamını evdeki masa örtüsünden alır 20eylül2008
mary come alive uzanıp yatağa duvarları izlemek telaşsız yerine getirmek zorunda bırakıldığın hiçbir şey olmadan sorumluluksuz sorumsuz değil ama sorumluluksuz sadece üzerine yığılan herhangi bir şeyin yaratabileceği baskıdan azade ve işsiz ve parasız belki ama boş bir dolabı açmaya ihtiyaç bile duymayacak kadar isteksiz bir mide ve boş bir beyinle beraber bunların derdinde olmadan ezan okununca müziği kapatma zorunluluğundan mesela ya da işyerinde sana her allahın günü ölümün de var olduğunu ve dirilmenin de hatırlatan arkadaşların varlığından habersiz ve sana artık saat geçince biraz biri uyuman gerektiğini çünkü ertesi gün işe gideceğini söylemeyen bir anneyle babayla ve kardeşlerle yaşadığın o sonsuz saçma tartışmaların henüz başlamadığı ölümüne umursamaz boş zaman dilimlerin zamanın berisinde kaldı moruk
zaman makinesi icat edilmiş olsaydı bile ve isteseydin çekip gitmeyi eski kötü daha kötü bir ruh haline sahip olduğun eski kötü ama güzel günlere gidemezdin burada varlığına çalışmana ya da konuşmana ya da arada sırada sıkıcı ve aptal ve senin dışında herkesin güldüğü espriler yapmana ihtiyaç duyan bir takım zincirleri çözerek karışık her şey fazlasıyla karışık ve yanmış bir pizzadan ve böyle ebleh bir alegori-tmadan tırlatmadan ya da daha kötü de olabilirdi eğer sen on iki saatlik vardiyanın yarısında çıkılan yarım saatlik tek molanda gelen pizzayı yiyebilseydin sevebilseydin yani hemen hemen her şeyi kötü de olsa bir şeyler ya da kötü gitse de genelde isyan etme gücünden mahrum olduğuna inandırılmış olsaydın güçsüz olduğuna yani bir şeyleri belki bencilce sadece kendin için değiştirmeye uğraşabilecek kadar aptal bir azme sahip olmasaydın her şey
evet, daha kötü olabilirdi kötü olduğunun farkına varmayacak bile olsan da o an tıpkı onlar gibi tıpkı diğerleri gibi tıpkı dünyanın yaşanabilecek kadar güzel bir yer olduğuna aldanan dünyanın bütün o insanları gibi her şey çok daha kötü olabilirdi değil ama onlar için değil sen sadece var olanı göremeyen imkanları değerlendirmeyen haline şükretmeyen ve bir yerlerde yanlış giden bir şeyler olduğunu iddia edebilen pis bir nankörsün “işin var ailen var nefes alıp veriyorsun sakat değilsin özürlü değilsin üstelik başka bir çok insanın da yerinde olsa soluksuz kayabileceği askıntılara sahipsin yaşamın tadını çıkar” aynen böyle bu şekilde kurulabiliyorsa bir cümle senin için karşındaki o ultra eksantrik prion tarafından filmi yanlış çekmişler demektir yanlış izletmişler ya da yanlış bir rol vermişler sana
ya da sen yanlış oynamışsın bilader fasulyedendin çünkü bir zamanlar gerçekten fasulyeden olmuştun belki leylekler getirmişti seni oyunlarına alınmaz ve buna da aldırmazdın elindeki kirli çubukla toprağı eşelerdin durmadan solucan çıkarmak için sonra bir gün ruhundan bir solucan çıkmasın diye hem de priapulida türünde bir tanesi çıkmasın diye hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini ve böyle gelmiş olanın böyle de gideceğini söylediler sana uzanıp yatağa duvarları izledin yine telaşsız ve yerine getirmek zorunda bırakıldığın şeylerin duyarsızlığı ile sikmişim işi parayı ve geleceği ve ayakları yere sağlam basan bir adam olabilmeyi diyerek bir masal kahramanıyım ben sihirli aletini otuzbir kez okşayınca içinden çıkan periye arzın merkezinden geçen büyük bir fay hattı olmayı dileyen ama masallar gerçek değildir ve gerçek olarak öne sürülen tüm o kötü olasılıklar yaşamı askıya alan betonarme bir duvar örmekten öteye geçmez
o yüzden olabilecek en kötü şeye kulaklarını tıkayıp yatağa uzanabiliyorsun hâlâ işe gitmek yerine çalan telefonu açmadan anneyi duymazdan gelip duvardaki örümceği göstererek ondan olur mu diyorsun adam benden olmaz tamam da ondan olduğuna inandırmıştın çocukken gülümsüyor istemsiz bir şekilde gülüyorsun çevrendeki tüm o vızıldayan benzodiazepin türevi insanlara yüksek dozda flumazenil bastığını hayal ederek hâlâ gülebiliyor olmanın * başlık marisse nadler’in bir şarkısının adıdır 8mayıs2013
görsel katalizör hiç kimsenin okumadığı aptal bir yazar olarak ya da kendimi yazar sanarak onca yılı geçirmiş olsam da şimdi daha iyi anlıyorum okunması gereken hiçbir şey yazamamama karşılık aslında yazılması gereken çoğu şeyi okumadığımı da bu durum aynen urfada oxfordun olmayışına benzememekte olsaydı da gitmezlerdi yani ya da gidemezlerdi veya akıllarına gelse de yazmazlardı okunulması gerekli olan asıl meseleyi yayınlatamazlardı da yazmış olanları çünkü okuyabilecek kimsenin olmadığını söyleyecekti yayınevleri basamayacaklardı satılamazdı ve satılamayacak şeyler basılamazdı
ve işin doğrusu ufak fanzinleri silik harfli siyah beyaz ürünleri hiç kimse gerçek anlamda dikkate değer bulmazdı ve o fanzinlerdeki çoğu harf aynı sırayla daha alımlı ve güzel kapaklı bir kitapta isim yapmış bir yazarın adı altında çok satanların ikamet ettiği bir rafta vizyona girmiş olsaydı emin olun herkes hakkında hiçbir şey bilmeden ve kütüphanelerine girdikten sonra da öğrenmeden ilk baskısını harcardı 22.kasım.2012
plastik enjeksiyon kalemi bu gece yeni bir şeyler yazmaya başlamanın zamanını aştım çünkü yarın olan iş erken kalkmayı gerekli kıldığı için onbirden sonra başlanılan heceleme çabaları ertesi günün telaşıyla yarım bırakılabilir oysa, “önemli olan yazmaktır” diyebilir şu an biri “çalışmaktan ya da paradan daha önemlidir de” diye ekleyebilir hatta başka biri her şeye tercih edilebilir zannederler yazmanın yani bir şeyler yazabiliyor olmanın yarattığı sahte çekiciliği oysa bu gece ben bedeli hayatım boyunca hiçbir şey yazmamak olan bir anlaşmaya imza atıp sonucunda hiç çalışmamayı tercih edebilirim sadece bu gece değil hayatımın herhangi bir evresinde yazmaya tercih edebileceğim bir çok şey olabilir moruk o kadar da önemli değil bu mesela şu an yani az sonra yazının başından kalkıp işeyeceğim ah evet geçmişte yazdığım bir saçmalığı
farklı bir düzeyde tekrar ettim bir dakika geliyorum geldim ne diyordum? işedim… mesela abi hayatımdaki tüm sıkıntıların bertaraf edildiği vakit sadece karnımı doyurma telaşından mustarip olmayacağım gün değil bu yüzden hiçbir canlının fiziki veya ruhani bir katliama maruz bırakılmayacağı an da yazmaya karşı bir gereksinim hissetmeyebilirim herhangi bir ağaçtaki meyveyi koparma özgürlüğüne sahip olsak yani onu aşılamak ya da tohumunu satmak için kafa yormak zorunda bırakılmazsak neden bahsedelim ki yazıyla bu buhranî meselelerin getirdiği angarya sıkıntılardan gerçekten angarya ama çektiğimiz çoğu sıkıntı sıkıntının bizzat kendisi burada, angarya olan mantıksız çalışmak bizim gibi çalışanların ürettiği materyallere ve masallara geçici ya da kalıcı sahiplik belgesini hak etmek için hak etmek mi, dedim?
o ne ki? kim uydurdu? çok güzel sayaçlarım var plastikten plastikten düğmelerim fırınlarda kullanılanlarından ve plastikten her ne varsa basıp verebileceğim makineleri kullanma bilgim var yani o yüzden gerekiyor sabahın sikinde hatta sabahın ereksiyonundan da önce uyanıp bir yere gitmem bu bir yer, iş abi fabrika paprika adında bir film var bu arada 15 yaşındaydım onu izlediğimde onaltı yaşından sonra girebileceğiniz bir salonda görmüştüm içeri girmeden önce bakılan kimliğimde bir oynama yapılmadığı halde üstelik gişedeki elemana iki yerine dört vermeyi teklif edince liseden bir arkadaşım lisedeydim yani film, erotikti ben değildim hiç olmadım bizim iş yeri çok erotik ama hatta pornografik abi hatta tüm işyerleri öyle hatta işin içinden grafiği atabiliriz direk porno bir şey, çalışmak patronla orgy yapıyoruz hepimize karşı tekler nerden nereye öyle değil mi? demiştim ama daha en başında demiştim bir şeyler yazmak için saat bir hayli geç
ertesi günün telaşı işin içine karışıp bir yılan gibi tıslayabilir oysa moruk bildiğim bu plastik enjeksiyon kamışı size her şeyini bedelsiz sunabilecek bir adamın hiçbir şeyi, para hesabını yapmadan alamamasına yol açar hatta çağrıldığın hiçbir yere saat ve gün hesabı yapmadan gidememene ve zamanla beleşe verdiğin harf kırıntılarını satsam, para eder mi düşünc… dur dur, bi dakika… hayır! asla! gerçekten asla! hiç öyle düşünmemiştim miydim? yarın iş var gideceğim muhtemelen ve bu kelimeleri yazmak için uykumdan çaldığım dakikalardan daha ucuz olsaydı sekiz ile dört arasını kapsayan yarın ki saatlerim sizin için oturup sabaha kadar bu sikik modernizmin ve post’unun ve pre’sinin çok ötesinde ve berisinde bir zamanı anlatan hikayeler yazabilirdim “gerçek mi?” diye şüphe duyabileceğiniz ama dediğim gibi dostlar yarın iş var ve artık uyku vakti geldi
ve çalışmak yerine yazmayı tercih etme lüksüne sahip olan ve bu edebi bokları bir takıntı haline getirip amaçsallaştıran hıyarlara dileyebileceğim hiçbir iyi gece olmayacak gündüzlerinin sona ermemesi için güneşlerimizi kapatanlara karşı bizimle beraber olup kalemlerinin de kırılmasından endişe duymadıkları sürece 5.şubat.14 – 23:45
where are they now geçmişten gelen bazı sesler duyuyorum yıllar öncesinden gelen hayır sanrı değil hayır düş görmüyorum hayır delirmedim geçmişten geliyor sesler yetmişli yıllardan seksenli yıllardan doksanlı yıllardan kulaklığımda var olan gezegen uydusu olduğum gezegen neşeli hüzünlü coşkulu aşk dolu acı dolu heyecanlı ağlamaklı ve dahası dahası dahası hissedilebilecek ne varsa hepsini kaydetmişler notalara ve ölümsüz vokalistler hiçbir zaman susmayacaklar asla susmayacaklar her an dünyanın bir yerinde herhangi biri onları dinliyor ve hissediyor olacak kimileri çoktan ölmüş kimileri kesmiş sesini kimisi de hâlâ müziğin peşinde eskilerin daha iyi olduğunu onlar da biliyor şimdi ölmüş olsa da bir çoğu bir zamanlar hiç yaşamamış olsalardı eğer
hayat daha sıkıcı olacaktı eminim bundan * başlık cock sparrer’in bir şarkısının adıdır 3.eylül.2008
kayıp edebiyat ölen şiirler ölen öyküler zihinde yaşamına son veren kelimeler vardiya saatleri arasında otobüste serviste yani demek istediğim en olmadık yerlerde kapımı çalan orospu ilham perileri önemi yok diyorum bazen tıpkı odamdaki bazen kaybolan yırtılan ya da yanan ya da üzerine kül döküp sonra çöpe attığım kağıt parçaları gibi çıkması gerekiyor sadece o an kağıt üzerine olmasa da olur zihnimden akıp geçmesi yeterli kelimeler, cümleler ve öyle bir anda öyle güçlü bir peri fısıldıyor ki kulağına yazacağı en güçlü cümle bu gibi geliyor insana ve öyle bir anda v.i.p bagajları gelir gider götürürsün araçlarına ve adamlar -bir çoğuellerini bile sürmez onların çantalarını onların yanı başına güzelce yerleştirir hiç konuşmadan geri dönersin ki ter kokuyorsundur ve iğrendikleri bellidir yüzlerinden hatta bir şoförü "ter kokuyor bu adam" diyerek araçtan indirdikleri kayda geçilmiştir böyledir bu işler kimileri çalışarak
sadece para kazanmazlar benim gibi piçler ise şiir kazanırlar daha çok ya da öykü ve kayda geçseler bile kaybederler o kağıdı da unutup odanın bir köşesinde zihninin bir köşesinde dünyanın bir köşesinde rafların en gerisinde ucuz siyah beyaz ve satın almaya değmeyecek kadar da beleş görünür gözüne yazı da baskı da ruh da kimse el sürmez ve ertesi ay kitapevine hiç satmayan bir yayın için rafta durma bedeli öder götünde patlayan kopyaları alır sokağa çıkar önüne geçene dağıtırsın senin yerine onlar olur karşılarına çıkan ilk çöpe atan 29.ağustos.2008
takır tukur ne yazıyorsun gene? klavye seslerini düşünüyorum şu an yazarken çıkan sesleri ayak seslerine benzetiyorum, zaman zaman bu sesi birçok şey sırayla yürüyormuşçasına yani sıraya girmiş bir şekilde değil yani aynı anda değil sırayla adım atan birçok şey her tuşta farklı bir ses duyuyorum her harfte farklı bir nota ve yürüyormuşçasına işte birçok şey bir arada yürüyormuşçasına engel olmadan birbirine didişmeden kendi içinde sıra halinde ve düzen içinde ama aynı zamanda belirli bir düzensizlikte siz bunu anlayabiliyor musunuz bilmiyorum ama anlatmaya çalışıyorum yazarken duyduğum sesleri anlatmaya gördüğüm görüntüleri içimde olan biteni zihnimin akış halini önce sert bir tak geliyor ardından yumuşak bir tık sonra daha farklı bir tıkırdama zaman zaman hızlanan zaman zaman yavaşlayan bazen duran ama hiç mola vermeyen geri gitmeyen asla hedefinden şaşmayan karşısına çıkacak olan düşmanlardan korkmayan ve arasına katılmak isteyenlere kapısını açan büyük bir ‘şeyler’ bütünü “şey” diyorum ben bunlara tanımlamıyorum
sınırlamıyorum yazıyorum sadece tak tuk tık tın geçip gidiyor zaman geçip gidiyor harfler gözümün önünden geçip gidiyor kelimeler cümleler oluşuyor anlamlar oluşuyor fikir oluşuyor tuk tak tık tın geriye dönüp bakmıyorum asla ne yazmışım lan ben diye düşünmüyorum çünkü ne yazdığımı biliyorum ne yapmaya çalıştığımı biliyorum kendinden emin tutarlı özgür ve saydam bir stil dolaylı anlatımlar yok art niyetli düşünceler yok çıkar ilişkisi yok kaygı yok korku yok kazanç yok kayıp yok yazı var sadece inşaata da benziyor yazmak tuğlalar ve çimento ve demirler ve kiremitler boya badana sonra dönüp bakıyorum oluşan yapıya birkaç hatasını düzeltiyorum sonra dayalı döşeli bir eve daha sahip oluyor isteyen herkesin gelip dolaşması için kapısını sonuna dek açıyorum yazmaktan bahsediyorum sadece klavye tuşlarına basmaktan ve çıkan seslerden
ve şişen işaret parmağımdan evet şişen işaret parmağımdan üç gündür acıyor bir parmağım nedeni klavye düşünsenize bi ne kadar komik değil mi? 10.nisan.2009 *başlık, annemin bana serzenişinden çalınmıştır
telepatik alarm ufak umutlarla yaşıyoruz ufak umutların, büyük yankısı ile birde uyanıyorum ve babam “bak bakalım” diyor “yakalamış mıyız” neyi diye sormuyorum ben ama siz okurken içinizden sormuşsunuzdur belki kendinize neyi olduğunu “babayı almak” diye bir deyim vardır bilir misiniz? “bakalım” diyorum babama “şans topu muydu adı” “hayır” diyor “süper loto” süper bir de süper süper süper star olamadık ama kendi düşlerimizde kediler gibi dört ayak üstüne düşeriz bazen yılmadan veririz mücadelemizi zaman zaman yılsak da genel anlamda yılmayız budur bizi intihardan alıkoyan gerçekte ne olacağını önceden biliyor olmak değil olmayacak düşlere tövbe diyememek istemli bir şekilde oysa hayal dünyamızda evhama kapılıp gidişimizdir çoğu zaman her şeyden vazgeçişimizin nedenleri birde uyanıyorum birden telefon çalmadı annem seslenmedi kediler ciyaklamadı
uyandım ve içeri geçtiğimde babam o malum periyodik sorularından biri ile karşıladı beni günlerini bir türlü ezberleyememiştim şu bizi bir düşten kurtaracak olan rakamların çekildiği masalların şans topu süper loto arada iddaa at yarışı kasatura banka soygunu kiralık katil olmak emekli ikramiyesi işten atılma tazminatı zengin bir hatunu kafalamak yeni bir iş yeni bir roman ya da çoğu zaman boş bir cüzdan eşlik eder devinimsiz biteviyeliğimize birde uyandım ve rüyamda sevgilimi gördüğümü anımsadım bi an pardon eski sev gi limi eski sevgili mi? böyle de yazılabilir tabii gerçekte olup bitenin henüz bitmemiş olan algısına yapılan yolculuk uyandım ve rüyamda eski sevgilimi gördüm siz nasıl okuyorsunuz bilmiyorum şu an bu harfleri ama ben bazen
bir çırpıda bazen hecelerle dilimleyerek ya da dilimler halinde kekeleyerek servis ettiğimi hayal ediyorum parçalara bölemediğim bi linç altımı “sabah da görmüştün” dedi annem rüyamda ne gördüğümü ona anlatınca hı hı, dedim sabah da sabahta ya da numaralara baktım hayır lotonun süperinin numaraları değil telefonuma gelen mesajın numaraları bazı şeyler numaradan olmak zorunda bu arada telefonuma gelen mesajın numaraları istemdışı bir şekilde ya da tam o an o dakika sesi kısıkken intihar metotlarımdan birinin nasıl olur da uyandığım dakikada beni dürtmüş olabilir diye sofistik bir felsefeye sizi gebe bırakmak istemem ama bir sigara yakacaksanız eğer ateşiniz benden olsun isterim asla başaramasam da ateşimi çıkartan sayıklamalarımdan bir iş göremez raporu almayı çalışamıyorum abi bulaşık bile yıkayamıyorum bu aralar bu arada trt geldi bizi çekip gittiler çekilir dert değilim oysa ve konturum yok ve param var keşmekeş değil bu
telefon çalınca vakitli vakitsiz açamayayım diye ya da geri dönemeyeyim diye bozdu bazı tuşlarını her ihtiyacımı anında karşılayan fanzin tanrısı var öyle bir tanrı ve peygamberleri son bulmuyor bir türlü gerçekten bizi bizim bilmediğimiz anlarda birbirimize yaklaştırıyor var öyle bir tanrı inanıyorsam vardır yani düş değil bu serap sadece telefon çaldı ve ben uyuyordum ben uyanmışım ve telefon çalmış sesi kısık daima benim çünkü benim olan her şeyin sesi kısıktır bu arada namütemadiyen açarım eski sevgililerimin ağzındaki bandı sonra işte efendim her iki numarasal fiyaskodan da büyük bir piyango düşü ile sağ çıkamayan babam ve ben ayrı odalarda gerçeği aradık interneti açtım fanzin tanrısı bu yalnız gecede imdadıma başka bir peygamberini gönderdi radyodan aşkın gevelerken
kayda alınması gereken -kayıt değilanekdoktrinlerini telefonu duvarla öpüştürmekten vazgeçip -radyomuzun sesi sayesindekelimeleri şiir haline sokamayan bilincimi size naklettim hepsi bu şimdi süper lotodan daha süper bir ikramiye için bir hafta daha düşteyiz, ailecek devretmiş gene
başkalarına devreden bir şeyler de olacaktır daima bu hayatta eski sevgililer ya da …lili lili lililer kayda değer şeyleri kaybetmeme uğraşındaki bizlerse ucuz silik kağıt parçalarındaki mürekkeplerden yansıyan güneşin ışıltısını merceğimize tutup yakmaya çalışırız üstümüzde can çekişen kara parçasını aşağıda bir hayat var yaşam mücadelesi vermiyoruz sistemde nefes almaya da çalışmıyoruz herhangi bir şeyin protestosunun ya da eylemsel didaktiratların çığırtkanlığı peşinde de değiliz bir şeylerin değişeceği günlerin hayalini değil ölene dek değişmeyeceğimizin hayalini kuruyoruz halinden memnun yön duygusundan azade
sistemde ufak bir delik açıp oradan nefes almayı ya da ses çıkarmayı sağlayan bir fırsat gibi görünüyorsa gözünüze fotokopik zilzuratlar lütfen acilen elinizdeki telsizin akortlarını tamir edin çünkü fanzin denilen yanıcı madde bizim nefes alabilmemizi değil başkalarının da suni teneffüse gereksinimi olmadığını anlatmaya yarar ve bunu sessizlik içinde yaparız limon satar gibi değil ve isteseydik bandrol de alırdık ama o zaman bin yıllardır teneffüste olduğumuzun bilincini çalmaya devam edemezdik derslerine gireceğimiz için bizi özgürleştirmeye çalışan tutsakların bu arada baba, doğru harfleri hâlâ bulamadım -şiir içinde şiirsevgili gargamel bu şirinin maliyeti 12 sigara ve bir kahvedir kadeve olarak üç sigara verebilirim ama pardon siz sigarayı bıraktırmayı dert edinmiştiniz iyi kazanıyor olmalısınız bu savaşın
bedelinden kaçaklar dahil yoksa bakkal yerine torbacıdan alırdık bu bizi öldüreceği söylenen yaşam destek ünitesini not: “şiir değil bu” türünde bestelenmiştir 9kasım2012
boşluğa akışın sonsuz döngüsünde dolanan aptal ben aptal mıyım? söyle bana, ben aptal mıyım? yaşanan her şeyi biliyorsun! şimdi söyle bana, ben aptal mıyım? odanın halini gördün! söyler misin, ben aptal mıyım? çöpten bir dünya yarattım sence hâlâ aptal mıyım? odamdaki çöpleri bir koliye yığdım şimdi sence ben bir aptal mıyım? hey bak, bu şiir nasıl akıcak bilmiyorum sence aptal olmak için mi yaratıldım? bir sonraki dizeyi bile kestiremiyor zihnim sence ben bir aptal olabilir miyim? yatağımın üstü kâğıt parçası dolu ve 27 yıldır kustuğumu topluyorum son üç gecedir sence ben aptal mıyım? 27 yılımı gözden geçirmeye başladım sence aptallığım bulaşıcı mıdır? tüm fanzinlerimi az önce rafa kaldırdım sence aptal olan ben miyim? raflarım hâlâ koliden çünkü param yok sence aptallığın ilacı kaç paradır? iki şiiri iç içe sarıyorum bu arada sence aptallık kalıtsal mıdır? zack'i öldürdü bir hatun beş gece önce sence ben aptal mıyım? plüton oğlaktaymış 13 sene sence ben ne kadar aptalım? hep aynı şarkıları dinliyorum sabahlayıp son üç gece sence ben katatonik bir aptal mıyım? çünkü ipodumda empty flow var sadece sence ben düzelme ihtimali olan bir aptal mıyım? çünkü bilgisayarım bozuldu bir kaç gün önce sence ben artık aptal olmamalı mıyım? kötü bir işi ret ettim üç gün önce sence ben hâlâ aptal mıyım? temizlik işçisi olmak istemiyorum gene sence ben kaybeden bir aptal mıyım? yazarlık emek gerektiren bir uğraş bence sence aptalların kazanan olma şansı var mıdır? yazar oldum bile ben bence
sence aptallığım üzerine artık yazmamalı mıyım? Bazı yazarlar kutsaldır ama kitaplar kutsal olamaz bence sence ben gerçekten mi aptalım? oturup 27 yılımı temize çektim son üç gecede sence ben temize çıkamayacak olan bir aptal mıyım? hâlâ dolmadı ama zihnimdeki sayısız çekmece sence aptallığın kitabı var mıdır? dizeler ölümcül olabilir ama zorlayarak çıkmaz kafiye sence zihin akışım aptallığa mı programlanmıştır hey bak burada oyun oynamıyorum ben bence sence ben gerçekten aptal mıyım? ben burada kazanmaya da çalışmıyorum bence sence ben tükenmiş bir aptal mıyım? bir şeyi ispat etmeye çalışmıyorum bence sence sen aptal mısın? sadece sırnaşıyorum kendime sence aptallar aynaya bakmalı mıdır? kendi kendimin kedisiyim kendimce sence sen bir aptal mısın? kendi 'kendi'mi korumaya çalışıyorum sadece sence sen bana aptal demekte haklı mıydın? kendi 'kendi'min varlığından sıkılmam bence sence sen artık aynaya bakmaz mısın? her şeyi kendi üzerine yazmak çok zor bence sence sen benden daha mı az aptalsın? çünkü mesela sırtını kaşıyamazsın bence sence ben artık susmalı mıyım? bir de sırtına yazı yazamazsın kendi kendine sence bir sonraki aptal dizem ne? ve her şeyini kendi üzerine yazmak doğru bir şey bence sence ben bir gün akıllanır mıyım? şiirin mezesi müzik ve sigaradır bence sence hâlâ ben mi aptalım? bir sonraki dizeyi düşünmedim bir kez bile sence aptallar kaygısız mıdır? ama bir sonraki günü düşünüyorum yine de sence aptallar aç mı kalmalıdır? şiir sarpa sarabilir her an her şekilde sence ben gerçekten yüzde kaç aptalımdır? şiir akışı kaybedebilir müzik kesilirse sence ben hâlâ mı aptalım? ve hayat akmalı bence bu gece de sence ben yine de mi aptalım? çünkü odamı toplayamadım son üç gecede
sence ben her saniye daha da mı aptallaşırım şiir bitecek ama bir kaç dize içinde sence ben sigara içerek mi aptallaştım? ve şu an saçmalıyorum aslında kendi kendime sence tanrının aptal olma olasılığı var mıdır? ve hâlâ iyi bir son bulamadım şiire
ben sana anlatayım durumunu, bence sen gerçekten aptalsın ve galiba kalemim bitmek üzere ve bana kalırsa benden daha aptalsın ve galiba ben daha fazla yazamayacağım ve bence ben de en az senin kadar aptalım ve galiba boşlukta sıkışıp kaldı zihnim bu gece de ve bu hayatta herkes biraz aptal olmalı bence ve o boşluktan kurtulunca şiir kesilecek bence sence anlamsız bir hayatta aptallık mantıklı mıdır? ve her şey boşlukta hareket ediyor geçen her saniye sence anlam aramak gerçekten aptallık mıdır? ve boşlukta hissetmek anlamlı geliyor bana nedense sence anlamsızlık aptallık mıdır? ve boşluk çok anlamlı bir şey bence sence içi boş bir kelime mi aptallık? bu boşluğun anlamı değerli bence sence zihni boşaltılmış mıdır aptalların? boşlukta akmak gerçek özgürlüktür bence sence aptal olmak boş ve anlamsız mıdır? yazarak boşlukta akıyorum bence sence boşluk aptallığın kaçta kaçıdır boşlukta akmak da özgürleşmektir bence sence aptallığın kaynağı boşlukta hissetmek olabilir mi? bu boşlukta var olabiliyorum ben bence sence boşluk anlamsız ve aptalca mıdır? bu boşluk beni özgür kıldı bence sence anlamsızlık boş ve aptalca mıdır? bu özgürlük yazarak boşaltılamaz bence sence aptallık boş ve anlamsız mıdır? ama boş bir kâğıda akmak zihni özgürleştirir bence sence ben bir aptal olarak boşuna mı yazdım onca sene? zihnin özgürlüğü kutsal bir şey bence sence boşuna yazdığını bilip devam etmek aptallık mıdır? sadece özgür bir zihin boşluğu yazıya akıtabilir bence
sence yazarak en fazla ne kadar hayatta kalınmalıdır? boşlukta akmak aptallık ve aptallık özgürlük bence sence aptalca olan yazılar uzayda bir boşluk kaplamalı mıdır? özgürlük ancak boş bir zihinle mümkün kılınabilir bence sence boşluk ve aptallık eş anlamlı mıdır? yazmak beni özgür kıldı boşa uğraşsam da sence ve sen tutun tutunabildiğin herkese ben kendiminkini tuttum sadece ve herkesin tuttuğu da kendine ve herkesin aptallığı da kendine ve bence sen beni aşağılayarak susturamayacaksın çünkü ben aşağılandım yıllarca ve yeterince ve doymuş aşağılanma oranıma tahammül edebildim aptallığım sayesinde çünkü sen ve senin gibileri takmadım asla sikime ve değer verdim önümdeki uzayıp kısalan alete onu isteyen her deliğe sokamadı hiç kimse ve beni de hiç bi kalıba sokamayacak hiç kimse evet aptalım evet boşum evet anlamsızım ve dağıttığım odamda son 27 yılımda dürülüp götüme sokulan hayatımı acı ve zevkle çıkarmaya çalışıyorum son üç gecede çıkarıp buruşukluğunu gidererek sayfalarımın aptallığımı okumaya çalışıyorum silik harfleri hatırlıyorum ve evet evet evet sizce ben hâlâ aptalım ve bir aptal olarak kalmaktan da anlamsızca akmaktan da içimdeki sınırsız boşluktan da asla feragat etmeyeceğim üzerine bir yemin ederek başladım üç gece önce ve şimdi bugün burada kısa bir şiir arası verdikten sonra yani az sonra bu şiir bittikten sonra kâğıda yazmak zorunda kaldığım bu şiir bittikten hemen sonra
devam edeceğim odamı kendimi ve zihnimi toplamaya
sence ben hâlâ aptalım bence herkes hâlâ çok aptal ve anlamsız da aslında her şey hâlâ ve her şey büyük bir boşlukta akmakta ve o boşluğu varlığımızla doldurmaya çalışmak da saçma bir hiçiz oğlum aslında hepimiz evrene baksana oğlum bir kara delik olup başka bir boyuta aktarmaya çalışıyorum seni ve kendimi sen geleceğin yıldızı olup vakti gelince sönebilirsin ve sen sönsen de ışığın sönmeyebilir bir süre ama ben bir kara deliğim moruk boşluğa akıyor dizelerim başka bir boyuttan geliyor zihnim ve sana anlamsızlığın gerçekte özgürlük olduğunu söylüyor şiirlerim hâlâ benim bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun? pekâlâ, sana itiraz etmeyeceğim ama ne var biliyor musun? az önce jori "i am nothing" dedi ve bunu o kadar içten söyledi ki bir hiç olmak istedim bir an önce bir hiç olarak her şeyi kaplamak istedim yani tao benim, tao sensin her şey tao hiçbir şey tao herşey, ayrı yazılmamalı ve hiçbir şey bitişik çünkü ne var biliyor musun? herşey ayrı çünkü ve herşeyi birleştirip kendi içinde ayıran şeydir hiçlik o yüzden susup sessizliği var edelim sonra da bulutsuz bir gecede
gökyüzünü izleyip anlama veda edelim çünkü evrenin içinde sonsuz bir döngü akıyor boşluğa doğru ve geçmişten günümüze ve geleceğe kadar var olmuş ve olacak olan her şey şu an bir yerde yaşanıyor hâlâ tek bir evren yok sonsuz bir döngü var merkezdeki bir kara delik dışa doğru genişleyip sonsuzluğu büyütüyor ve sen her öldüğünde aynı yerden tekrar doğup aynı şeyleri yaşamaya başlıyorsun ve hâlâ aptal olduğumu düşünüyorsan bunu daha önce de düşündüğün içindir ve gelecekte de düşüneceksindir gelecekte derken bir kaç yıl sonrasını değil tekrar eden hayatını kast ediyorum o yüzden nietzsche’yi seviyorum bazen ve yin yang işte böyle bir şey ve kendini kendi akışına bu boş akışını da boşluğa bırakıp wu wei'yi yaşamak öylesine eğer sence aptallıksa ben aptal boş anlamsız ezeli ve ebedi ve özgürümdür sen kendi 'kendi'ni başkalarının 'kendi'lerine beğendirebilmek için budamaya devam et ilk 27 yıl kayıp ama geriye kalanı gelicek sonuçta ve onlarda kaybedilecek nasılsa ben saydamım boşum ve akışkanım
ama marifet değil bunlar yani ve şiire elveda not: “bir şiir asla bitmez, terk edilir” - paul valery 5 mayıs 2009
abrakadabra ve yine izmir’deyim ve son zamanlarda şiir yazıyorum hoşuma gidiyor bu kısa ve düzensiz mısralar öykü gibi değil zorlamıyor adamı yazarken elin yorulmuyor sikerim deyip yarıda kesmiyorsun ve hoşuma gidiyor anlıyor musunuz? eğer beğenmiyorsanız bu sizi ilgilendirir ve eğer beğeniyorsanız bu da sizi ilgilendirir değer yargılarınız benim için hiç müzik dinleyip şiir yazıyorum hepsi bu tamam mı? 12.mayıs.2005
duvarlar bazen iyidir bazen kötü genellikle kötü ve sen genellikle genelde var olanı düşünmezsin süregelen alçalmayı mesela irtifa kaybedişini günden güne tüm yumruklarının boşa gidişini seni bağlayan sicimlerin keskinliğini akrep ve yelkovanın arasındaki sefilliğini ruhsuz gidiş gelişleri ruhsal gelgitleri her şeyi görmezden gelirsin kötü olan ne varsa kötüye doğru gitmekte olan ne varsa ve biraz daha dersin bir adım daha bir gram daha bu kez olacak geri dönüş yok ileriye gidemesen de denersin en azından on bin yüz on ikinci kez başa sarışının şerefine dikerken şişeyi ruhunu fondip yapan baykuşları es geçersin her şey karanlık ve karanlığı görmek istemiyorsun karanlıkta görülebilen tek şey bu ama ve bazen iyidir işte sadece bazen çoğu zaman kötü bazen iyi ve bu da öyle anlardan biri bir odadayım sigaramı içiyorum müzik çalıyor sonra bir sigara daha yakıyorum sigara üstüne sigara kestiğin kağıtlar kestikleri dilin sonra yapıştırdığın kağıtlar
bağladıkları ellerin sonra kopyaladığın kağıtlar salgıladıkları zehir sonra katlarsın kağıtları ve biri ışıklarını söndürür ardından zihninin ışıklarını soğuk gerçekten soğuk hiç bir şey görme hiç bir şey duyma sonra gerçekten soğuk ve başından beri var olan göz ardı etmeye çalıştığın kötücül gerçeklik gün ışığına çıkar ve neler olduğunu ya da neden tekrar iflas ettiğini sorup duran herkese “böyle iyiyim” dersin “böyle iyi iyi olmasa bile iyiye gidiyor iyiye gidecek” konuştukların ve inandıkların farklıdır oysa kapkara ve sadece karanlığa odaklanmış bir kafanın içinden çıkan tek başına kalıp saçmaladığı salak dizeleri dışında geriye kalan her şey bir şeylerin iyiye gittiğine dair havadislerden ibarettir ve gerçekten iyiye gidiyor olsa bile fanzin yüz bin milyon baloncuk satsa bile “yırttın” deseler bile ruhen yırtamayacağının bilincinde olarak göz ardı etmeye devam edersin kötü olan ve daima kötüye gidecek olan ne varsa… önemi yoktur çünkü
iyi veya kötü bazen iyi bazen kötü cennette bir köşke yeğlerim yok olup gitmeyi hiçliği yani düpedüz hiçliği ama tanrının bunu veya herhangi başka bir şeyi hak ettiğimi düşünmeyecek kadar kibirli olduğunu biliyorum şeytanın ondan farkı olmadığını tüm insanların hiçbir farkının olmadığını herhangi bir şekilde ve hiçbir koşulda bir şeylerin fark yaratmayacağını üstün insanın var olamayacağını yin-yang’a kimsenin aldırmadığını ve övünülen her şeyin utanç duyulan her şeyden hiç bir farkının olmadığını ve buradayım işte ölmüyorum köpek gibi yaşarken köpek kadar sadık olmasam da kendime dokuz canlı olarak ölümlerden dönüp yaşama yüzümü dönmeden ve hiçbir şekilde iyiyi veya kötüyü bilmeyip her şeyin ötesinde bir saniye bir saniye daha sonra bir dakika sonra bir saat hiçbir şeyi bilme hiçbir şeye inanma hayır seni tanımıyorum bayım ben buralarda kralım bu üç metrekarede kağıt parçaları dolu yatağın üzerinde elimdeki uhuyu silah gibi kullanırım ve yeterli miktarda kağıt olduğu sürece
sonsuza dek f tipinde de yatarım sorun değil pekala hiç bir şey sorun değil beyazın karanlığı ve siyahın aydınlığı pekala hiçbir şey sorun değil buradayım oyun oynuyorum her şeyi çözüp kendini çözememiş bir deli misali sadece oyun oynuyorum anlamını yitiren her şeyin canı cehenneme sıfır noktasındayım ve eksinin veya artının arasında herhangi bir fark yaratmayacak kadar kalın olan mutlak değer çizgileri var her iki yanımda kalın duvarlar kapkalın duvarlar her şey iyi de olsa kötü de olsa bir şey fark etmeyecek o duvarlar yok olmadığı sürece anlamanız gereken şey bu şimdi gidip cami duvarına işeyebilirsiniz benim için fark etmez duvar, duvar olarak kaldıktan sonra kimin yaşayıp kimin öldüğü 20aralık08
gerçekçi hayaller ve hayali gerçeklikler "gerçek sevgi" diyorum ona "hiç bir zaman nefrete dönüşmez" "benimki dönüştü" diyor "hayır değişti" diyorum ben de "çünkü" diyorum "aşık olduğun kişi değişince ya da özüne dönünce ya da maskesi düşünce ya da sana olan aşkından dolayı gizlediği yönleri deşifre edilince illüzyon bozulur evet doğru tanımlama bu illüzyon" beni anlamadığını söylüyor "sevginin farklı evreleri vardır" diyorum ona "popülerizmden kaynaklanabilir" diyorum "ya da kendini boşlukta hissetme halinden ve bunun gibi bir çok neden sayabilirim sana gerçekte sevmeyeceğin birini sevmene neden olabilecek etkenler silsilesi" hâlâ anlamadığını söylüyor "ondan nefret ediyorum" diyor bana "onu seviyordun" diyorum "ölüyordun onun için" "artık sevmiyorum" diyor "onu hâlâ istiyorsun" diyorum "hayır, istemiyorum" diyor ve aradan geçen üç hafta sonrasında el ele görüyorum onları tekrar bana doğru yaklaşıyorlar gözlerine bakıyorum hatun olanın ve çaresizliğini ve kendini kurban edişini görebiliyorum
görüyor ama umursamıyorum her koyun kendi bacağından asılmaz ama her koyun kendi bacağını astırır dahası eğer bir toplumda çoğunluk koyunsa asıl koyun olmayanlar asılır ve tekrar aşkın bir kaçış şekli olarak hissedildiği evrelere şahit oluyorum yoldan geçenleri gördükçe bir insanın başka bir insan üzerinden kendi egosunu belki şehvetini ve sadizmini ya da mazoşizmini tatmin etme çabası bu da olabilir aşk her şey aşk olabilir yaşadığımız dünya buna imkan tanıyacak düzeyde yapaylaştı ve yapay olmayan her şey çürümeye terk edildi ve insan hâlâ tek bir insanın bağımlısı geriye kalan hayatı doğayı ve dünyayı ve her şeyin bir anda patlayacağı o zamansız kıyamet zamanını unutmak ve kendi hayatını yaşanabilir kılmak için yaratılan aşk illüzyonları hayır iksir değil illüzyon
burada hareketsiz bir şekilde beklerken bir zamanlar bana da anlatılan tüm o tatlı masalların masal olarak kalmasını sağlayan anlatıcılarıma teşekkür ederim ben kendi masalımdaki kedi ruhuna sahip bir çizgi kahramanım nasılsa yani somut gerçekliğinizle hayalî bir şekilde de yüzleşebilirim ve siz hayallerinizle bile somut bir gerçeklikte yüzleşmekten uzak durmaya devam edebilirsiniz her şey hâlâ aynı kısaca o tarafta da bu tarafta da ama biz bu durumdan hâlâ şikayetçi değiliz daha önce de olmadığımız gibi 24.mayıs.2009
işe yarar bir ölüm şekli herkes her şeyi biliyor ve ben hiçbir şey bilmiyorum ne tuhaf çok şey yaşadım ama hâlâ anlatacak güzel bir hikayem yok ve toplum içinde nasıl davranılır bilmiyorum bazen deniyorum bunu ama çoğu zaman boş veriyorum komik görünüyorumdur muhtemelen ya da aptal yine de oldukça rahat biriyimdir - bazen özellikle kendi kentimde ya da kendimden biriyleysem üzerime ne giydiğim ya da saçım umurumda bile değil nasıl göründüğümü umursamam ya da sizin beni nasıl gördüğünüzü ama bazen rahatsız edebiliyor bakışlar zor gerçekten çok zor bişi insanlar arasında yasamak ve, nedenini bilmiyorum ama bazen çıldırıyorum yoldan gecen birinin kafasına kola dökmek istiyorum acaba ne tepki verir? sadece merak ya da otobüs tıklım tıklım dolu iken bir çığlık atmak ama hayır daha yeterince delirmedim biraz daha zaman belki otuzumdan sonra
-tabii o zamana kadar dayanabilirsemarka balkondan atlarım
"yeterince yüksek değil" diyorum aşağı bakıp bazı sabahlar "öldürmez" ve geçen gün istanbul’dan izmir’e bir ölüm yolculuğundayken bilete takıldı gözüm kaza halinde sakat kalırsam otuz milyar veriyordu şirket evet dedim iyi para bir kaza için dua etmeye başladım ölecek ve ailemi zengin edecektim arka balkon beş para etmezdi 12.mayıs.2005
murder murder, my mind state şimdi ben burada çeşitli şekillerde öldürülmüş olan adamların hayatlarını inceliyorum kafaya tek kurşun patlayan bomba idam işkence intihar süsü vesaire vesaire vesaire ister istemez üzerinde düşünüyorum bunların bize gösterilen olaylar diyorum kendi kendime bize gösterilen olaylar gerçekte olan bitenin kaçta kaçı? şimdi ben burada bir şekilde öldürülmüş olan ve çoktan unutulan adamların hayatlarını inceliyorum tanımıyorum bu adamları çoğunu tanımıyorum adını bile bilmiyorum çoğunun çocukları napıyor bilmiyorum düşünceleri hâlâ dolaşımda mı bilmiyorum okuyorum sadece nasıl öldürüldüklerine bakıyorum neden öldürüldüklerini tahmin edebiliyorum az çok çenesini tutmamak yani aslında cesur olmak böyle diyelim şu işe ne dersiniz? cesur olmak! silgisiz kalemle yazmak olabilir değil mi? ve inatçı olmak bir de evet evet, inatçı olmak hemen hemen hepsinin bir diğer özelliği de
bu işten pek bir şey kazanmamak tabii diğer tarafta adil bir yaşam uğruna ölenleri de kendisine boyun eğmedi diye şehit saymayacaksa tanrı-nız gerçekten pisi pisine tüm bu cinayetler pis bir şekilde korkak bir şekilde kalleş bir şekille öldürülen insanlar “e öldün işte salak” demişlerdir arkalarından “o kadar şey yazdın da noldu?” demişlerdir “ne değişti, sen öldün de bu uğurda?” demişlerdir “noldu susmadın da?” demişlerdir “ne değişti?” gazete arşivlerine bakıyorum şimdi internetten gazete arşivlerine bakıyorum gündemi takip etmeyen biri olarak on sene geriden takip ediyorum sizi ve görüyorum ki değişen hiçbir şey olmamış adamın biri “ıssız adam’ı izlemelisin” diyor ben de ona “seyirci kalmak istemiyorum olan bitene” diyorum yani anlatabiliyor muyum meseleyi? seyirci kalmaktan söz ediyorum olan biten her şeye seyirci kalmaktan ya da üç beş gün eylem yapıp mesela “hepimiz ermeniyiz” diye bağırıp sonra evlere dağılmaktan hayır efendim, hepimiz ermeni falan değiliz aslında hepimiz vicdanımızı rahatlatmak ve biraz da çoğunluk içinde güvende kalarak koro olmanın kamuflajı sayesinde bağırıp çağırmak istedik
stres attık yani slogan değil, stres! sonra da evlere dağılıp her gün ne yapıyorsak, onu yaptık patronumuz bize “geri zekalı karı” dedi biz de içimizden “orospu çocuğu” dedik böyle yürüdü yani yaşam süreci çoğumuz için böyle yürüdü sonra da eve gelip çocuğumuzu sevdik mesela onu dünyaya getirdiğimiz için gurur duyduk kendimiz ile ve “senede bir gün” şarkısına nispet yaparcasına sadece ölüm yıl dönümlerinde andık insanları “ekspres kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak ilmi araştırmalar vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30 sularında kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı” dehşet verici bir şey olmalı bu dehşet verici bir şey ama hayır bizi dehşete alıştırdılar artık her akşam bir cinayet izliyoruz televizyonda her allahın günü bir cinayet izliyoruz senaryo gereği ölüyor birileri işte ne bileyim, parada anlaşamıyor başka kanalla anlaşıyor tatile çıkmak istiyor canı diziden çekilmek istiyor ve ölüveriyor aniden biz bunu izleyip gözyaşı döküyoruz sonra gerçekten biri öldürülünce hiçbir şey hissedemiyoruz bunu da dizi-film sanıyoruz gerçekten öyle sanıyoruz ama algı düzeyimiz değiştirildi bilinç düzeyimiz yok edildi tepki mekanizmalarımız eritildi artık haberlerde “bir çocuk intihar etti” denilince rol icabı öldü diye düşünüyoruz
yani elbette direkt böyle düşünmüyoruz ama birileri bizi buna alıştırıyor çünkü tepemizdeki tepilesicelerin aldıkları yeni özel uçak haberinden sonra yaşamak istediğimiz hayatları izliyoruz gerçekleri unutup mutlu oluyoruz böylece bize sürekli yeni kahramanlar üretiyorlar yeni mutlu aşk hikayeleri yeni mahalle delikanlıları modern robin hood’lar ve ertesi gün işe giderken yanı başımızda patlayan bir bombayla kimin öldürüldüğünü merak etmekten çok hayatta kaldığımız için şükrediyoruz her şeye şükrediyoruz tanrısını satayım beterin beteri var diyoruz hiç olmazsa bir işimiz var diyoruz hiç olmazsa karnımız doyuyor diyoruz sonra günün birinde oğlumuz veya sevgilimiz bir hiç uğruna öldürülünce doğuda allah belanı versin pkk diyoruz allah belanı versin apo diyoruz kürtleri sınır dışı etmeyi falan düşünüyoruz sonra sanki tüm yaşananların nedeni tek bir adammış gibi başka nedenleri es geçiyoruz süre giden savaşın kazanç kapısı olduğunu görmüyoruz bizi kutuplara bölen kutup ayılarını görmüyoruz sürekli didişiyoruz tanrısını satayım sürekli özgürlük istiyoruz sürekli barış sürekli sağlık ama anlayamadığımız şey yaşayacak tek bir hayatımızın olduğu gerçeği ve onu ertelediğimiz sürece sizin için ölen insanlar sizin de dediğiniz gibi pisi pisine ölmüş olmakta bu bana vahşice geliyor
bu bana insanlık dışı geliyor bu bana oldukça trajik geliyor yani olayın komik bir tarafı falan yok saf olarak trajik ve gerçek ve olayların gerçek olması sizi artık rahatsız etmiyor çünkü televizyondaki veya gazetedeki dünyanın bir başka gezegende yaşandığını düşünmek hoşunuza gidiyor hayır öyle yapmıyor musunuz? yani gerçekleri görebiliyor musunuz? öyleyse neden isyan etmiyorsunuz? çünkü korkuyorsunuz galiba içeri alınmaktan korkuyorsunuz sınır dışı edilmekten korkuyorsunuz öldürülmekten korkuyorsunuz ya da ailenizin başına siz ortadan kaybettirildikten sonra sinsi felaketler silsilesinin getirileceğinden ya da size sunulan nimetlerin satın aldığınız ürünlerin elinizden alınmasından korkuyorsunuz yani bir tazminat davasından korkuyorsunuz ve gün geçtikçe sevmeye başlıyorsunuz sahip olduğunuz her şeyi arabanızı seviyorsunuz evinizi seviyorsunuz televizyonunuzu seviyorsunuz bir gün birileri koşulları değiştirirse bu rahat yaşamı da elinizden alırlar diye korkuyorsunuz hiçbir şeye sahip olmayanlar da şükrediyor zaten birilerinden hallice olanlar hallerine şükrediyor adam asgari ücret alıyor ve “hiç değilse bir işim var” diyor hiç değilse bir işim var evet haklısınız aslında hiç değilse bir işiniz var hiç değilse benim de bir işim var yoksa yazamayabilirdim mesela
yoksa fanzin çıkaramayabilirdim peki ya siz naapıyorsunuz? yani kazandığınız parayla napıyorsunuz diyorum? burada bir devrim düşü kurmuyorum öyle bir şey olamayacak zaten isyanlar ve savaşlar artacak ve sonra mad max gerçek olacak sonra tarih kaybolacak sonra tüm bu teknoloji yerle bir olacak sonra dünya kendini yenilemeye başlar belki belki de hep bu olmuştur milyonlarca yıldır belki de sürekli kendi kendine reset atıyordur insanlık sonra da işte ne bileyim tanrıyı icat ediyordur adem ve havva gibi iki ilk insanı icat ediyordur sonra işte kabil ve habil’i anlatıp bir şeyleri hak etmiş olmak için bir şeylerini feda etmen gerek diyordur doğru olabilir bu kısmen doğru olabilir ama bana tamamen yanlış gelen birileri varken tepemde hatta tepemde birinin olması yanlış gelirken siz kendi kendinize yeni yeni tepeler inşa ediyorsunuz sonra da böyle yazılar yazan adamları ilgili diye gösterilen kurumlara şikayet ediyorsunuz çünkü, ilgiliniz onlar sizin ilgiliniz ilgili kurumlarınız ama benim başımda bir ilgilim yok ne yazık ki çoğu ölen adamın başında da bir ilgilisi yoktu sonra, sahip olamadıkları insanları öldürdüler sonra düşüncelerine susturucu takamadıkları adamlar öldü pisi pisine öldü ama gerçekten pisi pisine öldü ve ben, şimdi o adamları inceliyorum burada canım sıkıldı inceliyorum size ne kardeşim elimde internet var devletin yasaklarını delecek kadar bilgim var sadece kendi ‘kendi’me ait olan bir iradem var inceliyorum
sonra da dizeler inşa ediyorum şiir mi bu, bilmiyorum olmayadabilir şiir şiir olmasın hatta girdap koydum ben onların da adını var mı itirazı olan? dava kapanmıştır! krizi bahane eden patronlar ve yeni bir uçak alan kaçıklar hayatlarını yaşamaya devam edebilir ben sevmedim bana sundukları hayatı o yüzden vır vır konuşuyorum kara kutu gibi yaşıyorum ben hayatın kara kutusu duyduğu sesleri gördüğü görüntüleri ve yaşamak zorunda bırakıldığı köleliği durmadan nakleden bir kara kutu ki unutmayın ki düşen uçaktan sonra açığa çıkar hatanın kulede mi yoksa kaptanda mı olduğu ama siz, bunu bile kılıfınıza uydurabilir ve daima kazanabilirsiniz
çünkü aptal bir halk kendilerine aptal diyen insanların bunu niye söylediklerini düşünmektense “kalp krizinden öldü” der geçerler ve şükrederler daima daima şükrederler daha kötüleri de var çünkü ve daha kötüleri gelmeye devam edecek daha kötüleri daha da kötüleri kötülerin kötüleri ve siz çalışarak özgürleştiğinizi düşünüp hayatınıza kayanlara teşekkür edeceksiniz
size iş imkanı sağladıkları için ama çivileri üzerinize çakıp toprağın altına sakladıklarında sizi yaşamış olmayacaksınız öldürülen insanlar kadar Not: başlık, 2pac’ın “Outlaw” (kanun kaçağı) adlı şarkısındaki bir dizesinden alınmıştır. o dizede, “tek görebildiğim cinayet, cinayet. zihin halim” der ve 7 eylül 1996’da, içinde bulunduğu araba taranmış, bir hafta komada kaldıktan sonra, 13 eylül 1996’da, sizin deyiminizle “bir hiç uğruna” geberip gitmiştir. zihin halini anlatan yüzlerce şarkıyı bize bırakarak… öldükten sonra fikirleri tamamen çarpıtılıp ilahlaştırılarak... tüm öldürülen veya intihar eden insanlar gibi… çünkü birini ilah yapmak, onu ulaşılmaz, bizi de değersiz yapar… bu bir insan, bir heykel, veya “görünmez canavarlar” olabilir.. 16.nisan.2009
tıkanıklık öyküler geliyor öyküler gidiyor geçenlerde bir roman bile geldi çaldı kapıyı yerimden kalkamayacak kadar kötü hissediyordum kendimi çaldı çaldı çaldı zorladı, açmaya çalıştı bir kaç sayfa sonra durdu olmuyordu olmayacaktı zorlamanın anlamı yoktu hiç bir şeyin anlamı yoktu ve şiirlerim boktandı ve ben boktandım ve hayat boktandı ama boş ver bir bira aç ve yazamamaya başla hayatta kal be adam ne intiharı? 2 cümle yazıp tıkanıyordum ama önemi yoktu hiç bir şeyin öyküler geliyordu öyküler gidiyordu ve evet yazamıyordum okuyamıyordum yemek yiyemiyordum tıraş olamıyordum yürüyemiyordum hareket edemeyecek kadar sıkıştı ruhum içimde ya da bir şeyler alıp götürdü bende bir şey ve bir kez daha işimi bitirmeyi tasarlarken bir şişe şarap müzik ve bu şiir yetişiyor imdadıma 15.eylül.2006
kara delikler zihnimde bir kara delik var yoksa size tahammül edemezdim odamda bir kara delik var yoksa bu dünyaya tahammül edemezdim gözlerimde görünmez bir lens var yoksa sizi görmeye bile tahammül edemezdim kulaklarımda yankılanan ölümsüz melodiler yoksa otobüse bile binmezdim mesela ve ellerimdeki plastik poşetlerle uçaklarda tuvaletleri temizledim bir dönem ve poşetleri çıkartıp sonra ellerimden zihnimdeki kara deliği ittim kağıda filtresiz zihin parmaklarıma ‘yaz’ dedi yaz kızım madde bir yazılan her şey yaşanan ya da yaşanabilecek her şeydir internette bir kara deliğim var kitabevlerine kara delikler bırakıyorum ben bir kara deliğim deli değilim yani kara deliğim delik ‘vaow’ dedi biri buna ‘kendini beğenmiş ve küstahça’ dedi ‘evet’ dedim ben de ona evet evet evet kabul ediyorum kendimi beğendiğim doğru ve küstahlaşmam gerekirse eğer küstahlaşırım da bilader ve gocunmam ayrıca bana dair kuracağınız hiçbir silinebilir cümlenizden kendi üzerime milyonlarca harf kazımış biriyim sonuçta ve tek nedeni unutmamak
yaşamak zorunda bırakıldığım o sahte gerçekliği ruhumu korumaya çalışıyorum sadece başka bir amacım yok ve inanın ya da inanmayın ama bir kara delik var şu an vizyonumdaki cennette ve zaman zaman ona bakıp sigaramı içerken annem odaya geliyor ‘içerisi duman altı’ acaba diyorum yani acaba kimse düşünmüyor mu asıl duman altı olanın akciğerim olduğunu ve düşünüyorum da içimi havalandırmak için ağzımı açık bıraksam işe yarar mı acaba? ve dahası zihnim evet, aslında zihnim duman altı ve şu gördüğünüz şiirler öyküler yazılar harf bulamacı hepsi her şey sadece ve sadece içerisini havalandırmak için zaman zaman açtığım bir pencereden dışarı çıkan dumandan farksız ve zihnimdeki kara delik olmasaydı inanın bana şu an bir tımarhanede kafamdaki dumanları temizletmeye çalışıyor olurdum kimi resim yapar bu yüzden kimi şarkı söyler ben de yazıyorum işte
çok da önemli değil aslında kimin okuduğu veya ne düşündüğü yazıldıktan sonrası yazıya etki edemeyecek bir süreç yazarken çok saf ve yalın bir haldesin sadece işte ne bileyim bazen başka insanların beğenmesi ya da küfretmesi hoşuna gidebiliyor hepsi bu zihnimin penceresini kapayacağım şimdi içerde boğulursam tekrar yazmaya devam ederim siz de deneyin bence bunu sadece kendiniz için saf ve yalın olarak bir şeyler üretin yoksa yaşama katlanamayıp intihar edebilir ya da delirebilir ya da teslim olup beyaz bayrağı göndere dikebilirsiniz bize kazık atanları da siktir edelim bence kazık çakmalarından iyidir bu yalnız yalnız yapayalnız ve bu yüzden huzurlu ve bu yüzden huzursuz iki derede bir arada evde tek başına odada tek başına hayatta tek başına zihinde tek başına 7.mayıs.2009
iş yeri düşleri insanlar sorup duruyor neden hiç konuşmuyorsun diye neden hep susup kalıyorsun tepkisizsin her şeye karşı durgunsun ve donuk güler gibi yapıyorsun daima diyor ama ben anlıyorum aslında hiçte komik gelmediğini sana söylediklerimiz ya da olayların işleyiş tarzının ve çok ender gördüm senin içten bir şekilde gülümseyişini ve ters giden her şeye karşı nasıl da çıkmaya çalıştığını düştüğün o lanet bok çukurundan boş ver diyorum ona düşünmeyeceğiz düşünmek zorunda değiliz alışmak gerek tek zorunluluğumuz bu diyorum alışmak değişmeyecek çünkü asla değişmedi bi gram bile değişmedi ademden beri değişmedi içmek gerek ölene dek ve dolduruyoruz bardakları yeniden bira votka ve sabaha karşı o sızmışken ben içmeye devam ediyorum ve sonra hastane üç ya da dördüncü olmalı bu ama her neyse
bu kadarı yeterli işime dönmeliyim boktan işime yazarak zaman kaybediyorum 12 mayıs 2007 eski güzel günler adamın biri geliyor ve yazdıklarımı beğendiğini söylüyor eyvallah diyorum değişik bir tarzım varmış ve kendisi de yazıyormuş ona da eyvallah diyorum, herkes yazıyor, yazabilir ve esasen bir kum torbasının ne kadar tarzı varsa benim de o kadar olabilir demek geliyor içimden demiyorum susuyorum konuşmaya istekli değilim sıkılıyorum gerginim sarhoşum ve sorular devam ediyor ardı arkası kesilmeden her soruya sadece cevap verip aynı soru kipini “ya sen” diyerek geri iade etmiyorum anlamalı diye düşünüyorum konuşmak istemediğimi en azından bugün ya da sadece beleş bira için bulunduğumu burada oysa bu durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramıyor nerde oturuyorsun çalışıyor musun hangi okula gidiyorsun kimleri okursun hangi filmleri seviyorsun gerçek adın ne hebele hübele kendimi bir röportaj veriyormuş gibi hissediyorum ki vermişliğimde var daha önce
birkaç fanzin, birkaç dergi, ot ve bok ki sıkıcı ki gereksiz ki üzerinde iyice araştırılma yapılması gereken bir mesele bu ve ben üzerinde iyice araştırılması gereken bir ürün değilim ve bekliyorum ve zaman öldürmek için sorulara cevap verirken yalanlar uyduruyorum arada bir kendime önemli bir yazar süsü veriyorum şaşalı klas ve aynı anda ve aynı odada bir hatun gözlerini bana dikmiş bir dahi olduğumu sezinliyor geceyi benimle geçirmeye hazır geceyi kendimle bile geçirmeye hazır hissetmiyorum oysa bir an önce sızıp sabahın köründe baş ağrısı ile uyanınca da bu lanet yerden çıkıp gitmek istiyorum senaryo tekrar ediyor bu kez eve yeni gelen başka bir tip aynı soruları soruyor onların misafiriyim karşı koyamıyorum hiçbir şeye karşı koyamıyorum üzerime akın eden sinekler ordusu biri şifonu çekmeli diye düşünüyorum lağıma gönderilmem için ve karşımdaki hatuna arada bir bakıp bana baktığını gördükçe ilham alıyorum daha çok yalan söylüyorum böylece daha havalı ve daha çok boka sarması için her şeyin ve daima bir uyum sorunu peşimde birazdan iki tip evine gidecek diğer iki hatun bana şurada uyuyabilirsin diyecek biri gece yanıma gelecek ben gidip birkaç bira daha almamız gerek diyicem para verecekler
ruh verecekler sihir verecekler ve hayatta kalma şansımızın giderek azaldığı bir günde öksürükten boğularak, bir sigara daha alıcam onlardan derin bir müzik bilgim olduğunu düşünecekler harikulade boklar zırvalayıp hiçbir şeyi umursamayan bir süperman olduğumu düşünecekler içlerinden biri bana aşık olacak içlerinden biri ona karşı koyamayacak ve her şey sihrin bozulup ilginin azaldığı ve tüm balonların patladığı o ölüm anına kadar devam edecek hepsi bu sonrası tekrar aynı senaryo klişe baştan savma tutarsız ve şimdi o günden bu güne geçen dört koca yılı düşününce üzerine bu kadar uzun bir şiiri feda edebileceğim o kadar da önemli olmayan sıradan, kasvetli, kapalı, salak günlerimden kaç tane kaldı diye düşünüyorum yanlış atlar yanlış maçlar ve yanlış hatunlar anafikir bu nokta 14.mart.2008
her şey daha da kötüye giderken nereye kadar gidecek diye sordu bana üst üste sigara üst üste bira bilmediğimi söyledim ona sabah olacak uyanıcaz uyumamışken daha ve işe gidicez ve eve gelicez ve içicez tekrar ve gün boyu içicez bir paket iki paket üç paket beş şişe on şişe on beş şişe gitti yere kadar mı diyorsun dedi bu şekilde bir yere gidildiğini düşünmediğimi söyledim bir şeyden de geri kalınmıyor dedim sonra yaşıyoruz işte öyle ya da böyle bir şeyler daima eksik bir şeyler daima fazla ve sadece yanlış şeyler yanlış yerde duruyor orantısızlık yasası dengede birilerine yetmeyen mutluluk birilerine çok gelen elem sonra yerler değişiyor roller değişiyor ve sen yerinde durup her koşuldan şikayetçi olan insanlığa bakıyorsun ne istediklerini bilmiyor tepinip duruyorlar sen hiçbir şey istemeyip bu yüzden tepiliyorsun
sonda en geride ve daima birileri gelip ruhuna yeni sondajlar inşa etme çabasında ama yok içinde bulunası değerli bir hazine su petrol sevgi ya da nefret olan bitene dair hiç bir şey hissetmiyor heyecanlanmıyorsun bile her gün aynı şey gazeteler televizyonlar insanlar çıkan dolar düşen borsa işsizlik savaş yoksulluk cinayet tecavüz süregelen aynılık farklı fotoğraflarla tekrarlanıyor ve her seferinde ortaya çıkan yeni biri kendini kurtarıcı diğerlerini yardımcı sanıyor seçimler hükümetler ordular on yıl önce neyse on yıl sonra da o ve değişmeyecek olan bir şey için mücadele etmek anlamsız politik değilim ben apolitik de değilim sarhoşum sadece hepsi bu sarhoşluğu savunuyorum sarhoşluk ve gerçekliği
gerçek sarhoşluğu sarhoşlukla ortaya çıkan gerçek kişiliği sarhoştum hatırlamıyorum diye başlayan ve hatırlanmıyor olsa da gerçekten içerde var olan o vahşi özgürlüğü karısını döverken sarhoş olan adamın bilinçaltındaki şiddetin açığa çıkma nedenini ya da tüm ahlaksal kaygıları birkaç promil sonra hiçe sayan kadınların azgınlığını yani sadece alkolle ortaya çıkan gerçek arzuları kötü olabilir iyi olabilir ama gerçek hepsi bu o yüzden lütfen sarhoşken yapılan her şeyin ayıkken var olan kaygılardan dolayı içerde saklandığını es geçmeyin sarhoşluk gerçekliktir çıkarlar doğrultusunda şekillenen o açgözlü mantık ise beş para etmez ama kapitalizm ormanındaki erkek aslanlar bizden bunu istiyor birbirimizi yememizi yiyin o halde ben kaldığım yerden içmeyi sürdüreceğim yok başka çıkar yolum sizin varsa devam edebilirsiniz devrim nidalarına bir hiç uğruna yaşanan hayatım
bir hiç uğruna biter 2kasım2008
sasha grey dün gece işteydim evdeyim şimdi içiyorum kendi halimde bir konserin içinde tek başına zihnim gözlerim kapalı özel bir konser tek kişilik aynı özel defileler gibi zihnimin içinden geçip giden hayat gerçek değil, evet ama gerçek olamayacak her şey dahil menüme kuzeylere gidiş mesela ya da sasha grey ile bir gece seks değil, hayır sadece kokain çekip, müzik dinlemek belki ve konuşmadan beklemek öylece yanında sasha içine aldığı onlarca adamın anısı ile senin yanında dinlendiğini düşünüyor dinlendiğini -her üç anlamda daotuzunda mesela ve bir film için yaşlanmış artık bir porno yıldızı otuzunda ve emekli edilmiş yanında oturuyor az önce birkaç çizik tüketmişiz ve müzik dinliyoruz ve dönüp bana “sence en iyi sahnem hangisiydi” diye soruyor “bilmiyorum güzelim” diyorum “hiçbir filmini izlemedim senin bir röportajını okudum sadece ve birkaç fotoğraf kayık gözlerine baktım yüz ifadene hepsi bu kadar” otuzuna gelmiş sasha ben otuz altımdayım o sırada gözlerimi açıyor sigaramı tazeliyor
ve bir bira daha açıp tekrar düşe dalıyorum sabahın yedisindeyiz işten geldim az önce ve birazdan uyuyacağım 7 ağustos 2008 yaşlı ve pişman bir bok parçası bazen tam olarak kendini değil ama içinde var olan bir şeyi öldürmek ister insan bir düşünceyi belki bir anıyı bir davranışını ya da bu tip bir şeyleri aldırmayı kesip atmayı unutmayı ve başarılı olunulsa bile böyle bir durumdan sonra geriye kalan yapı da pek bir işe yaramaz * başlık palaniuk’in “günce” isimli kitabındaki bir betimlemedir 5 nisan 2009
veresiye yaşam ve bir sigaranın muhabbetini yapan adamlarla muhatap olmamayı öğrendim ve otlakçılar ile sülüklerle ve orospularla orospu ruhlularla kadın ya da erkek fark etmez hepimizin ruhunda var biraz orospuluk bir ruhumuz varsa tabi ve kimsenin göremediği kurşun yaralarımız kurşuna dizdiler boktan ruhumu hayatım boyunca kurtar beni amanda… hey, sana yaslanabilir miyim? gözümü kapatarak tamamen ve düşmeyi sorun etmeyeceğinden emin olabilir miyim? ve parasızlığı ve çok parayı da olduğu takdirde geleceğe saklamadan harcamayı aynı hayatımı harcadığım gibi ruhumu vücudumu ama biraz daha var hâlâ içimde ruh.. ruh, hüzün ve kahkaha.. hey, hadi bu gece de içelim yarın gece de ondan sonrakisinde de ve daha sonrakisinde de son on senedir yaptığım gibi yani ve bir on sene daha devam buna hatta yirmi otuz kırk burnumdan kan geldi dün kusuyorum arada bir alkol alınca burnum akıyor
ve ot alınca da sürekli bir öksürük krizi gece gündüz akciğer ağrıları mide ağrıları uykusuzluk iştahsızlık hey hey bi saniye şikayet etmiyorum rahatsız değilim bu durumdan içmeye ve yaşamaya devam edeceğimi söylemek istemiştim sadece ve ölmeyeceğimi her şey ne kadar kötüye giderse gitsin ya da iyiye ha bu arada sınırsız bonkör ve bir gram bile cimri olanlardan uzak durun benden de.. her ne kadar ben, ne cimri ne de sınırsız bonkör olmasam da sürekli gizli kalan bir şeyler var çünkü içimde olmalı yüzde doksanımı öykülerimde kemirtmiş olsam da size sınırsız bonkör değilim bir gram cimri de ve orospu da değilim ve şair de ve yazar da ve bunların ilk üçünü bana yakıştırmanıza ses çıkarmıyorum ama son ikisi epey can sıkıcı dostlar bana yakıştırmanız da kendilerini öyle zannedenler de ve çok fazla bir şey beklemiyorum bu hayattan ufak bir ev aptal bir iş ve ruhuma denk bir hatun geriye kalan her ne varsa dünya üzerinde sizin olabilir
tüm eski sevgililerim de dahil buna sikmişim iyi yaşamayı 26 kasım 2006 – ardeşen/koğuş
her şey hâlâ aynı “sanırım gözlerim bozuldu” dedi “güneşe çıplak gözlerle baktığım için” dedi “güneşe aldandım” dedi hiç batmayacağını söyledi bana hiç gri bulutların ardına saklanmayacağını söyledi bana hiç zarar vermeyeceğini söyledi gözlerim kör olmuştu gerçekten dedi gittiği zamanlarda bile onu görüyordum karşımda karanlıkta yağmurlu havalarda en kötü zamanlarda bile farkına varamıyordum gerçekten düşüşte olduğumun sonra birden aslında benim gibi herkesin onu görebildiğini ve herkese aynı şeyleri söylediğini fark ettim herkesi aldatıyordu dedi herkese yalan söylüyordu “peki ya sonra” dedim “buradayım sonrasında hiçbir şekilde kurtuluşa inanma herhangi bir şeyin herhangi bir şekilde bir gram bile değişmeyeceğine inan her şey kötü olabilir ama düş kırıklıkları yerine gerçek nedenlerden dolayı kötü hissedersin kendini hiç olmazsa dedi kendini aptal gibi hissetmezsin ve pişmanlık duymazsın böylece dedi düş kurma hiçbir şey için düş kurma buradasın böylesin ve bu durumun herhangi bir zamanda herhangi bir şekilde
değişme ihtimalini sil kafandan sigaraya aban alkole aban bir hiçin peşinden koşma bir hiç gibi yaşayıp öl nefesini boşa harcama zamanını boşa harcama ve ölmeyeceksin inan buna gerçekten ölmeyeceksin ve gerçek olmayan şeylerin farkında olduğun için kendini iyi hissedeceksin mutlu değil huzurlu değil iyi sadece iyi ve herkes kötü göründüğünü söyleyecek sana herkes kendini toplamanı söyleyecek kendine değer vermeni söyleyecek kulaklarını tıka onlara değer verilen her şey istediği değeri yükseltir bir süre sonra daha fazlasını ister her zaman herkes peşinden koşmanı ister onları sevmeni ister ilgilenmeni ister dedi sen değerlisin dedi çöldeki bir kar tanesi kadar değerlisin dedi daha dört yaşındayken arkadaşlar arasındaki her konuşmanda kekelediğin zaman başladı deliliğinin evresi güldüler hâlâ gülüyorlar sen de gülüyorsun kendi kendine bir odada tek başına otururken gülüyorsun aklına gelen bir şeye gülüyorsun başına gelen saçmalıklara gülüyorsun inandığın her şeye gülüyorsun ve artık hiçbir şeye inanmadığın için gülüyorsun hiç bir şeye inanmıyorsun artık hiç bir şeye sevinmiyorsun hiç bir şeye ağlamıyorsun “hissetmiyorum” dedim evet
hiç bir şey hissetmiyorum ruhumu dondurdular dedim böylesi daha iyi dedi böylesi daha iyi dedim düş yok gelecek yok inanç yok buradayız ve çıkmak istemiyoruz içimizden içimize girmenizi de istemiyoruz ben ve kendim sessizce bir köşede saatlerce oturup tek laf etmeyen kendim gülmeyen ağlamayan tepki vermeyen ama tepki alan hepsi bu en çok neyi seversin diyor en çok kendi kendime konuşmayı severim diyorum kendi kendime gülmeyi severim diyorum kendi kendime ağlamayı severim iyiyim kendimle iyi geçiniyorum ve dışarıdan gelecek her türlü itkiye karşı paranoyakça yaklaşıyorum ciddiye almıyorum hiçbirinizi kendimi de ciddiye almıyorum hiç bir şeyi ciddiye almıyorum sigaramı içip bekliyorum sadece birileri konuşurken bekliyorum birileri ölürken bekliyorum birileri yardıma ihtiyacı olduğunu söylerken bekliyorum ve yardım istemiyorum kimseden bir yardıma ihtiyacım yok düzelmeye ihtiyacım yok psikolojik bir tedaviye bir kadına cennete paraya sekse veya aşka
tanrıya hiç bir şeye ihtiyacım yok yeni bir film izlemek istemiyorum yeni bir kitap okumak istemiyorum yeni bir insan tanımak istemiyorum hayatımın sonuna kadar bedenimi felç eden işlerde çalışıp fotokopi kağıtları katlıcam dağıtmak bile gelmiyor içimden onları röportaj yapmak içimden gelmiyor beğenilerinizi dinlemek içimden gelmiyor burada böylece oturup mesai sonraları jori’ye kulak vericem bana ben bir hiçim diyecek jori sonra fikir değiştirip ben her şeyim diyecek hiçliği gör diyecek işe yaramaz ve boş şarkılar söyleyecek bana işe yaramaz ve boş şiirler yazmaya devam edicem ben de işe yaramaz ve boş bir adam olmaya işe yaramaz ve boş fanzinler çıkarmaya her şey hâlâ aynı kısaca ve şikayetçi değilim bundan hiçbir şey için şikayetçi değilim ve şikayetlerinizi dinlemiyorum artık evet bu bir şiir değil evet ben bir gerizekalıyım ve her ne söylerseniz söyleyin en baştan onayladım tepkisiz heyecansız hiçbir şey beklemeden ve hiçbir şeyin peşinden koşmadan günleri geçirmeye devam edicem çünkü güneş yok güneşe ulaşma şansımız yok hayatta kalma şansımız yok huzurlu olma şansımız yok tüm kapılar üzerimize kapandı ve içerde mahsur kaldık çıkış yolunu bilmiyoruz ama bilmek de istemiyoruz bağırıp çağırmıyoruz da burada
imdat çığlıkları atmıyoruz kendi kendimize iyi hissediyoruz kendimizi yalnızken kendimizle inanmıyoruz bir çıkışa mutlu olmaya da inanmıyoruz hiçbir şeye inanmıyoruz ve arayış içinde yaşamıyoruz bir tekrarın tekrarının tekrarını yaşıyoruz her gün ezberledik başımıza gelebilecek her şeyi şaşırmıyoruz da bu yüzden olan biten hiçbir şeye ama ölmüyoruz da bekliyoruz sadece hepsi bu bekliyoruz ve neyi beklediğimizi soranlara bilmediğimizi söylüyoruz “madem her şey bu kadar karanlık o halde neden intihar etmiyorsun” diyenlere mesela bekliyorum diyoruz ve “bir şeylerin değişmesini mi” diye soruyorlar “o zaman hala umut ediyorsundur” diyorlar hayır diyoruz hayır umutlu değiliz umutsuz değiliz bekliyoruz sadece bu şekilde yaşamayı seviyoruz belki de sigara içmeyi seviyoruz votka ile birayı harmanlamayı seviyoruz gazetelerden kolaj kesmeyi seviyoruz this empty flow’u seviyoruz yazmayı seviyoruz ve inan bana bir karamsarlık gütmüyoruz hiçbir konuda beklentin olmazsa diyoruz karamsar sayılmazsın depresyonda da değiliz diyoruz ben ve kendim söylüyor bunları kendi kendine konuşmayı seviyor kendi kendine yazmayı da her şey hâlâ aynı kısaca bizim tarafımızda da
sizin tarafınızda da ama biz bu durumdan rahatsız değiliz siz de bizim adımıza rahatsız olmayı bırakın lütfen 2 eylül 2009
yatak sakallarımı kesmem gerekiyor kesmek zorundayım kızıyor annem herkes kızıyor uzun sakallarıma çok da uzun değil aslında sadece biraz uzadı işte ve ben ah! bi saniye saçlar evet saçlarımı da kestirmeliyim uzun ve bir de şey var tırnaklarım onların da uzadığı söylendi sonrasında bir de şey okula yeni dönem için kayıt yaptırmam gerekiyormuş ve hmm az önce telefonum çaldı ve bir mesaj geldi ekranı görebiliyordum oturduğum yerden ve "4 mesaj alındı" yazıyordu ekranda önceki üç tane ne zaman geldi bilmiyorum telefonu duymadım ve mesajları da bir gün okurum elbet şu an olmasa bile ve kapı çalıyor açmıyorum kim geldi acaba? ben ne bileyim buraya yapıştım sanırım yatağımdan çıkmak öyle zor geliyor ki bu aralar yemek yemeye bile üşeniyorum ama söz sakallarımı keseceğim bir ara şu an değil 12.eylül.2004
son dakika golüne kadar dindar sabahtan akşama kadar beth’in o hüzünlü sesini dinleyip oynadığım kuponun ters gelmemesini umut ettim hayır tanrım lütfen bu kez olmaz paraya ihtiyacım var bir ara annem geldi “bugün kadir gecesi” “evet” dedim, “duydum, öyleymiş” “5 saat var iftara ve nasıl olsa hiç bir şey yemiyorsun bare bir niyet et de oruç tut bugün” “ederim” dedim ve niyet ettim kabul ederse ki etmese de onun bileceği iş bu ve ezan okundu ve bir kupon daha hazırladım ben iyi gidiyordu son dakika golüne kadar hey tanrım dedim senin için oruç tutuyorum cennet umurumda bile değil benim yak beni öldür mahvet bak diğerlerine onların tek istediği cennet sen siklerinde bile değilsin nasıl kanabilirsin buna? ve bir kupon daha hazırladım çarçabuk
ve üçüncü kez son dakikada kaybettim yirmialtı milyon çünkü bahisçiler sürekli kazanacakları takdirde alacakları ikramiyeyi kaybettiklerini düşünürler işte bu yüzden ben her gün milyarlar kaybediyorum bir bira açtım sonra oysa tek istediğim doğru tahminlerdi cennet değil 31mayıs2005
kum saati seçimi kazanan partilerden bahsediyorlar televizyonda “hepsi kazanmadı mı aslında?” demek istiyorum sistem kazanmadı mı yani aslında? insanlar yine gidip oy verdiler yani! ve yine verdikleri oyun bir işe yaramadığını gördüler sonucun değişmediğini üstün zekalı bir grup adamın bize bir süre daha hükmedeceğini insanlar oylarını verdiler evlerine geldiler ve televizyonlarındaki rakamlar onları aslında sinir etti yani birazını sinir etti demek istiyorum o insanları anlatıyorum ben şiirimde ve evet lan şiir bu, var mı itirazı olan? düelloya tutuşabiliriz kim daha hızlı bir dize yazabiliyor ölçebiliriz ama şiir kişiseldir ve ne kadar çok kişiye hitap ettiğin ile ölçülmez kalitesi hiç bir şeyin kalitesi ölçülmez aslında bu şekilde çünkü karşımızda üstün zekalı bir halk var şanlı bir tarihi olan düşmanı denizden atan bir halk ve sen de anormal olarak her an vatan haini ilan edilebileceğin bir konumda denize yakın oturuyorken hiç mırın gırın etme girdap geliyorlar yavaş yavaş yavaş yavaş geliyorlar az kaldı sıfırlanmanıza ve biraz da pis bir kumar var işin içinde sen hayatında hiç oy vermemişsin ve aptal bir korkuya kapılıp diğerlerinden hiçbir farkı olmayan ama hani yine de daha az korkunç olan bir filme zorunlu bir figüran olabilmek adına
seneti imzalayanlar sarmış çevreni katılmışlar yani demokrasi savaşına ve senin gibi insanları düşman ilan ettikten sonra kafalarını kesmeseler bile denize döker gibi ülkeden gitmeye zorlayacaklar hayır “git” demeyecekler sana asla resmi bir işlem gerçekleştirmeyecekler sadece ve sadece boktan bir inat uğruna hâlâ vatan demediğin sürece gideceksin bu ülkeden kendini gitmek zorunda hissedeceksin gitmek zorunda hissettirecekler yaşanmaz hale gelecek çünkü içine doğduğun sınırlar yaşanmaz hale gelecek dünya ama sen yine de en azından ölene dek hâlâ yaşanabilir bir kara parçası kaldı mı diye merak edenlerle birlikte kendini tıktığın kafeste esir alınmamak için… için ne amına koyim? niye yazıyorum ki? her şey boşa akıyor nasılsa bu bir kum saati ve tersine çevrilmesi için aşağı düşmesi gereken tane biz ölene dek sona ermeyecek 30.mart.2009
aptallara karşı bir aptal şimdi ben burada oturmuş hiç bir şey yapmadan bekliyorum insanlar gereksiz işlerde çalışmaya devam ederken ben sıramı savdım oturdum ve bekliyorum sıranın tekrar bana gelmesini uyumayı uyanmayı ve işe gitmeyi ve eve gelmeyi ve sıranın tekrar bana gelmesini böylece devam ediyor bu oyun kimine göre yaşamın şu anki formuna göre sürebilmesi için herkes çalışmak zorunda çünkü ihtiyaçlarımızı üretmek zorundayız çünkü paraya ihtiyacımız var çünkü o parayla bizim gibi paraya ihtiyacı olanların ürettiği giysiler yiyecekler canavarlar satın almamız gerekiyor çünkü o parayla faturalarımızı ödemek zorundayız çünkü bizim gibi çalışan insanların bizim satın aldığımız şeylerden gelecek olan paraya ihtiyacı var yani olay tamamı ile bir ihtiyaç meselesi karşılıklı yardım ve dayanışma hep beraber üreticez hep beraber tüketicez olay bu kadar basit yani yaşamaya ihtiyacımız yok nefes almaya ihtiyacımız yok şöyle keyfimizce oturup “evet lan karşımdaki duvarda sonsuzluğu gördüm” diyemeyiz çünkü sürekli hareket halinde olmamız gerekiyor bir yere gitmemiz - bir yerden gelmemiz telefonumuzun çalması ve çalınan hayatlarımızı umursamamamız gerekiyor çünkü bir çıkış yolu kalmadığında içine sokulduğun kafesi görmezden gelirsin kendini aptal yerine koymak için ve ben kendimi aptal yerine koymadan nefes alamıyorum
ama bu aptallık rolünden de hiç hazzetmiyorum yani her şey normal aslında normal olmayan benim her şey aslında sadece bana ters geliyormuş diye düşünüyorum aslında ben de sizler gibi “aa evet adam haklı personel eksikliği var” demeliyim aslında ben de sizler gibi “ekonomik kriz var adamlar haklı” demeliyim sonra gözlerimi kapatıp bana sunulan yaşam şeklini gayet doğalmış gibi kabul etmeliyim başka bir yaşam şekli olamazmış gibi yani sonra işe gidip eve gelmeli hatta iyice kafeslenmek için evlenip bir çocuk dünyaya getirmeliyim pardon 3 çocuk istemiştiniz öyle değil mi? sonra ne vardı? emekli olucam da nolucak ki ben dünyaya çalışmak için geldim üretmeliyiz ki tüketebilelim herkesin bir işe ihtiyacı var herkesin paraya ihtiyacı var yani olay sadece yaşamın sürmesi için günde birkaç saatini satmak hafta içini satarak hafta sonunu kazanmak ben işe gitmeliyim ki misal siz yolculuk yapabilesiniz yoksa bagajlarınızı kim taşırdı mesela bir başkası da son derece moderen bir restoranda “buyurun ne alırdınız” demeli sonra bir başkası girdiğiniz bir sinemada siz yer göstermeli birileri bir film çekmeli biz de işte ne bileyim zaman geçsin ya da kız arkadaşımızı götürelim diye onu sinemaya götürmeliyiz sonra birileri bu işten para kazanmalı o kazandıkları para ile uçağa binmeli ki biz de para kazanalım
yani olay karşılıklı alışveriş her şey olabilecek en normal halinde yani giderek de olağanlaşıyor her şey yani kabul edilir bir şekle falan giriyor ve birileri bundan hiç hoşlanmasa da onların da paraya ihtiyacı var onlar da çalışmak zorunda ama emin olun ki kafaları çok ani atar ve geleceği düşünmezler ve siz onlara böyle ukalaca “geleceksin işe, izin yok” derseniz bir de bakmışsınız ki yeni bir işe yerleşmiş sonra başka yeni bir işe sonra başka yeni bir iş yani aslında o da çalışıyor ama sürekli çalışmaktan kaçıyor oradan oraya oradan oraya orta oyunu geldi aklıma birde orta dünya birde ortalık orospusu bunlar öyle rastgele bir anlık çıkıveren çağrışımlar sadece bir anlamı yoksa bile hoş bir akış sağlıyor ve açıkçası hepiniz aptalsınız ve açık olan şu ki ben de aptalım ve biz bu dünyanın en aptal türü olarak zeki falan olduğumuzu zannediyoruz dünyanın tek zeki varlığı biziz ve zannediyorum ki örneğin kuşlar bizden nefret ediyor sonra balinalar onlar da bizden nefret etmekte ayılar bize gülüyor mesela ve sonra biri böyle işte ne bileyim abuk sabuk dizeler yazıp onları boşluğa fırlatıyor ve sadece sadece sadece
şöyle bir on sekizinci dünya savaşından sonra geriye kalan on sekiz bin insanın çok daha güzel bir dünyada fazla üremeden yaşayabileceğini düşünüyor ama bir insanı öldürmek suç olduğu için şimdilik kalabildiği kadar dışında kalmaya çalışıyor aptallık dehanızın bu abuk sabuk yaşam anlayışınızın evden dışarı çıkmak istemiyor mesela ve eğer bir gün başarırsa hiç evden çıkmadan sadece yazarak ve sizi aptal yerine koyarak ama harikulade olduğunuzu sandırarak yazmaya devam edecek ve gülecek insanlara ve her ne kadar huzurlu olmasa da biraz nefes alacak dört duvar arasında kendiyle baş başa ve çok küstahça bu evet evet çok küstahça 22.mart.2009
atlar ilk kez at yarışı oynadığımda henüz dört yaşındaydım ve okuma yazma bilmiyordum babam her gün önüme bir bülten koyar her yarıştan birkaç at işaretlememi isterdi defalarca denenip asla işe yaramayan çocuk şansı ilk başlarda zorlandığımı itiraf etmeliyim henüz yarışları ayırt edecek kadar harfleri seçemiyorken babam anlatır, ben de işaretlerdim kaybederdik daima benim bilinçsiz kuponum da o’nun saatlerini vererek hazırladığı kuponu da zaman ilerlerdi ve okuma yazma öğrendim artık atların isimlerine göre oynuyordum oyunu hoşuma giden güzel isimler: şahbatur, kasırga, rüzgâr, middle earth zaman ilerlerdi istatistik bilgilerini kavramıştım artık son yarışlar son dereceler kumda mı iyi, yoksa çimde mi? antrenör jokey mesafe hava şartları handikap hipodrom farkı orijin kilo yaş ama sonuç değişmiyordu şansına güvensen de zekânı denesen de daima kaybediyordun ve babam bu şekilde zengin olamayacağımızı biliyordu ben de biliyordum bunu
kazanılanlar ve kaybedilenler üzerine hiç konuşmuyorduk ama o mucizevî bir dakika 24 saniye başbakanlık kupası koşusu iyi hatırlıyorum 94 veya 95 yılı bire otuz dört veren bir kısrak “olmaz” dedi babam “olur” dedim ben de “olmaz” “olur” ve o gün anladım babamla yollarımızın ayrılmadığını her ikimiz de farklı atı seçip her ikimiz de kazanmıştık at başı olmuştu atlar ikramiyeler değişse de sonuç aynıydı kazanmıştık kimi için değersiz bizim için mucizevî bir kazanç para değildi söz konusu heyecanın sebebi atı bilmiş olmaktı iki dakika sürmeyen bir koşuda nefesini tutmaktı ve şimdi, aradan geçen on üç senede değişen bir şey olmadığını görüyorum getirisi götürüsüne eşit bir oyunda yedi saatini harcayabiliyorsun dün gece mesela amerika santa anita hipodromu breeders cup ilk koşu da 25 kâğıt gelir ikinci koşuda beş kâğıt gider
üçüncü koşuda otuz kâğıt gelir dördüncü koşuda yirmi kâğıt gider beşinci koşuda beş kâğıt gider altıncı koşuda 80 kâğıt gelir yedinci koşuda yirmi kâğıt gider ve gecenin sonunda artıları götüren eksileri hesaplar kazandığını görürsün ki yine de düşününce, koca bir entelektüel ile kıyaslanırsan sen “kaybetmeye mahkûm bir ahmak olarak” değerlendirilirsin o hayatın gerçek heyecanlarından ve riskten azade zirveye doğru koşmaktadır sen bulunduğun yerden hoşnut devam edersin atlara, maçlara, yazmaya, çalışmaya, ve bir kazanıp bir kaybetmeye 25.ekim.2008
stabil olana zıt yönde stabil ruhlar içimde bir boşluk var ben sığamıyorum ama onun içine çok klişe biliyorum ben de çok klişe yazıyorum derine diyorum sadece daha derine kaçıp saklanma ihtiyacı hiç bir şeye saplanıp kalmadan aptalca olduğunu biliyorum ama iyi değilken sen komik olan her şey aptalca gelir sana güldüğün her şey aptalcadır aslında ve bunun farkına varıp hâlâ izlemeyi sürdürürsen kendinden nefret edebilirsin ben ederim en azından ve en azından her şeye “bence” diyebilirim sizin fikirleriniz veya değer yargılarınız benim için “hiç” bunu söylemiş olmam gerekiyor her şeyi anlatmış olmam gerekiyor size o halde sorulan tüm bu sorular daha önce gözden geçirilmemiş yanıtlar bütününün bir tekrarını gerekli kılabilir ve ben artık tekrarlardan sıkılmış biriyim konuşmak bile istemiyorum çoğu zaman kendimi zorluyorum yine de buna ihtiyacım olduğunu düşünüyorum yo hayır! buna ihtiyacım olduğunu biliyorum ertesi günü getirmek için sadece bazen kendini itekler insan itekler çünkü her geçen gün birbirinin aynı olsa da araya sıkışan ufak tefek farklar
sürprizler ve gülümsemeler veya hıçkırıklar bir anlam taşıyabilir boşluğu genişletebilir ve bu genişleyen boşlukta sen de genişlersin büyürsün bir anlamda büyürsün büyürsün büyürsün ölene dek büyürsün yani ölene kadar sürebilir bu bu durum sen ölene kadar sürebilir hiçbir şey değişmez aslında sen de değişmezsin hayatta kalma olasılığın gittikçe azalırken zihnindeki derinliğin içindeki boşluğun ve övünmeden sevebildiğin geçmiş hanesinin kendi geçmiş hanenin giderek doldurulduğunu bilirsin doldurduğunu ya da senin ve başkalarının sen dahil herkesin sana ve her şeye bir anlam yüklediğini bilirsin ve algı sistemin tüm bu anlamlar bütününü taşıyamayacak duruma geldiğinde tamam dersin yeni bir şeye ihtiyacım yok yeni bir sürprize mesela değişikliğe ani virajlara geriye dönüşlere sağa ve sola sapmalara gerek yok dersin yolum yola benzemiyor sizce ama ben yolumdayım yine de rota yok istikamet yok uzay boşluğuna bırakılmış bir kuş tüyünün
her şeye rağmen aşağı düşmeme çabası gibi aynen yaşama devam etme süreci ve birde yaşama devam ettirme süreci var aslında başkalarının başka başka insanların varlıkların şeylerin hep birlikte kol kola verip kol kola girip hatta önüne çıkmaları “burası çıkmaz sokak beyefendi” demeleri hayır, dersin görmüş olduğunuz duvarları ben göremiyorum ikaz ve uyarı sistemleriniz de fayda etmiyor o yüzden bırakın geçeyim geçersin de biliyor musun? yani engel olamazlar sana isteseler bile bunu başaramazlar ve sürdürürsün yürümeyi yarı aç yarı yok belki yarı aç yarı yok! belki gerçekten sefil denilebilecek bir halde sefilleşmiş bir ruh hali ile zihnindeki yolculuğa ve her şeye karşı yabancılaştığın evrenine derinlemesine inmeyi seversin kimse seni anlamaz kurulan cümleler ve karşılıklı konuşmalar boş beyaz bir kağıt parçasına dönüşür rüzgar çıkar uçar o sözcükler hatırlamazsın kimle neyi ne zaman konuştuğunu çünkü tüm bu süreç senin sıkıldığın sürekli “hı hı” demekten yorulup bir süre sonra sadece kafanı salladığın bir süre sonra sadece gözlerini kapatıp açtığın bir hale dönüşür
sonra sonra bu süreç senin teslim olmuş bir ruh olarak algılanmana yol açar savaşı kaybetmiş bir ceset torbası ceset bile değil yani içinde capcanlı heyecanlar barındıran gülüp ağlayabilen ama bunu kimseye çaktırmamak için ruhuna giydirdiğin bir ceset torbasına dönüşür etin kelimeleri duvarların olur gözlerini kaparsın git dersin ona git, çünkü seninle konuşmak istemiyorum git çünkü, konuştuğum zaman dinlemiyorsun bile sadece git… daha sonra zihnin ayılır ve söylediğin her şeyin sadece, içinden kurduğun cümleler olduğunu anlarsın ve karşındakinin senin onu anladığını düşünüp konuşmaya devam ettiğini anlarsın anlamasına anlıyorsundur yani ama bu konuda söyleyebileceğin hiçbir şey yoktur hiçbir konuda söyleyebileceğin hiçbir şey yokmuş gibi hissedersin kendini ve her konuda söyleyebileceğin her şeyin daha önce bir başkası tarafından da söylenmiş olabileceğini ve bir film izler ben bunu biliyordum dersin bir kitap okuyup - ben bunu biliyordum ben her şeyi biliyordum aslında unutmuşum hatırlıyorum zamanla kendime geliyorum ayılıyorum
27 yıldır komadan çıkmaya çalışan bir adam gibiyim ve çıktığımı hissedebiliyorum yani üzerime geçirdiğim ceset torbasını yırttığımı hâlâ bazı plastik parçaları duruyor eriyorlar yavaş yavaş eriyip yok oluyorlar ruhumun sıcak bir lavdan farkı yok ve en başından beri şiirin en başından beri süregelen akan aşağı doğru inen bu şey bu ruh hali aslında bir anlamda kesik kesik gibi görünse de belli bir bütünlüğü taşıyor kesilip koparılmış ve sonra düzenli bir şekilde dikilmiş elbiseye benziyor yaması olmayan eski bir elbise sadece kesilmiş olan yerlerine içerden dikiş atılmış ben görüyorum o izleri sadece ve daha sonra alışıyorum ve daha sonra sıcaklık artıyor ceset torbası ergimeye devam ediyor ruhum ısınıyor ruhum yaşamayı öğreniyor konuşmayı öğreniyor dinlemeyi öğreniyor yazmayı sonra veya okumayı ve yürümeyi belki ve bir yerden bir yere gitmeyi ama sakat kalmış bir savaş gazisi gibi yıllarca çarpışmış olmanın etkisiyle birlikte ardından olan bitene öfke duyuyor “ben bunlar olsun diye savaşmadım ki” hayır ben savaşmadım ben kendimi savundum sadece
savunurken arada bazı kesikler oluştu ve sonra bunları diktim ve dikiş yerleri belli olmasın diye içeriye açılan iki kapıyı gözümü ve ağzımı kapalı tutmayı seçtim ve zaman geçti yeni kesikler ve kesikler sonrası ortaya çıkan içime doğru dönen sarmal yollar uzun çok uzun yollar o kadar uzunki sıkılıp yarıda kesebilirsin o kadar uzun ki sıkılıp geri dönebilirsin ve hatta geri dönmeye çalışıp içerden çıkamayabilirsin o yüzden devam et sonunda iyi bir son için vaat edebileceğim hiçbir şey olmasa da devam et kendini çözümlemeye başladın artık çözülmeden yapıyorsun üstelik bunu çözünmeden hatta ve aptal kelime oyunları gibi görünen her şey aslında birer anlamı olan figüran gibi görünüyor sana tek karelik bir sahne üç saniyelik bir yüz ifadesi ya da bir fotoğraf her şeyi anlamana yeter eğer anlayabilirsen ve sadece benzer duyguları kendi ceset torbanın içinde saklayabiliyorsan yapabilirsin bunu ben açıklayamam ama sen açabilirsin kendi içini kendi içine birinin yolu
sana tarif etmesini bekleme bilmediğini biliyorum ve anlamlandıramadığını da ama hissediyor olmalısın başarı yok kazanç yok umut yok zarafet var sadece ve akış ve hiçliğe gidiyor olduğunun bilincinde olarak bunu önemsemeden devam etme arzusu yapman gerekeni değil yapmak istediğini yapmak yapabildiğin kadarıyla ya da evden çıkmamak söz gelimi içindeki boşluğu tüm dünyayı yutabilecek kadar boşaltmak bir sonraki dizeyi düşünme bir sonraki notayı düşünme bir sonraki çizgiyi bir sonraki rengini boya kalemleri senin olabilir yüzünü boyamadığın sürece problem olacağını sanmıyorum bunun seni rahat bırakmaları için yazmanı söylediklerini yazmadığın sürece ruhundaki hava deliklerinden sızabileceklerini sanmıyorum rahatsız olmaya devam etmelisin rahatsız olduğun için rahatsız ediyorsun ve o yüzden anlayamıyorsun mutlu ferah ve isyan barındırmayan tüm o suratları halinden memnun yaşamlar sunulana razı edilen insanlar ortadaki her şey yanlışken tek yanlış gibi görünmekten korkma devam et devam etmelisin hiç bir şey değişmeyecek ama hiç olmazsa ben de değişmedim, diyeceksin
sonra sonra ölüp yok olduğunda insanlar methiyeler sıralayacak arkandan merhumu nasıl bilirdiniz? konuşabilsen hiç bir şey bilmiyorsunuz, diyebilirdin belki o an hiç bir şey bilmediniz dinlemediniz çünkü söylemedim odamda odamda ve tek başımayken hayır, söylememeye devam edeceğim ve bu sır perdesi bir artistik patinaj için çekilmedi çekindiğim zamanlar çekinmeyi bilselerdi ortada rahatsızlık verecek bir rüzgar esmeyecekti ama var olan ruhların oluşturduğu basınç farkları gerçekten ama gerçekten beni eve hapsetti şimdi durup düşününce dışarıdaki rüzgar bu rüzgara karşı savunması olmayan ruhuma ağır geliyor o yüzden pencereler açık olsa da perdeler çekili ışıklar sönük öğlenin birinde loş bir odada oturmuş müzik dinliyorum ne dediğini anlamadığım insanların söylediği şarkılar size anlatamayacağım kadar sihirli geliyor bana sihirli resimler sihirli fotokopi kağıtları ve sihirli insanlar dünyanın aslında, hiç de iyi bir yer olmadığını ama bi tek benim böyle düşünmediğimi anlatıyorlar beraber hareket etsek bile
kıramayacağımız kadar kalın zincirler var birbirimizin üzerine çıksak bile en üstümüzdeki aşamaz, onların duvarlarını o yüzden yazıyoruz o yüzden müzik yapıyoruz o yüzden film resim de o yüzden ve şimdi her şeyin defalarca başa sardığı bir noktada hiçbir ilerleme kaydedemeden ama gerilemeye sebep verecek bir değişim de geçirmeden bekliyorum… bekliyoruz… beklentisiz bir şekilde kendi halimizde bir şeyler yapmayı sürdürürken 1nisan2009
içime siniyorum hiçbir şeyin peşinden koşmadan geçen yıllardan sonra şimdi daha iyi anlıyorum aslında huzurlu olduğumu içsel huzurdan söz ediyorum size denge de olma halinden bir iyi ve bir kötüden ya da iki iyi bir kötü veya hep kötü önemi yok bunun işlerin yolunda gidip gitmediğinin önemi yok aşkların yolunda gidip gitmediğinin parasızlığın ve çalışmak zorunda olmanın can sıkıcı günler silsilesinin etini kemirip duran insanlar silsilesinin ruhunu sindirip giden insanlar silsilesinin dışımda olup biten her bi şeyin içinizde olup biten her bi şeyin önemi yok - önemi yok - önemi yok zaman bir şekilde gelip geçiyor dostlar iyi veya kötü günler tepelerden aşağı koşan vahşi atlar sürüsü ve durup dönüyorum sonra kendime hiçbir şey için istemediğin bir şey yapmadın diyorum hiçbir şey için bir şeylerini satmadın diyorum buradasın hâlâ ve işlerin iyiye gittiğini düşünse de herkes sen kendi ruhunun iyiye gitmediğini biliyorsun bedeninin iyiye gitmediğini hiçbir şeyin iyiye gitmediğini yolunda gitmediğini işlerin gider gibi yaptığını sadece herkesin gider yaptığını çıkarları uğruna gerçek yüzlerini as yaptıklarını ve onların kazandıklarını ancak bu şekilde kazanıldığını daima kaybediyor olma nedeninin bu olduğunu da aslında
ve kazanmaya değer bir şey de olmadığını, bu dünyada hayır, ben hiçbir şeyi gizlemiyorum moruk dedin zihnimde dönen her şey dilimin ucundadır dedin ne hissettiğimi yüzümden anlarsın hemen dedin
ve gidenler gitti sen hâlâ buradasın kendin dışında hiçbir şeyin sahibi olmayarak ayakkabın su almaya başladı ve çorapların ıslak yürüyorsun eve doğru işten dönüyorsun ve yeni bir ayakkabı almayacağım bu kış diyorsun kendi kendine ama hiç olmazsa elimi cebime atınca bir sigara daha kaldığı için şanslı hissediyorsun kendini fotokopi makinen dolu olduğu için şanslı inkar etme boşuna kendine isyan etme her şey senin seçimin isteseydin sadece isteseydin eğer çok daha iyi bir yaşam sürebilirdin ama yapmadın bunu onların istediği gibi davranmadın onların istediği gibi çalışmadın onların istediği gibi yazmadın ve şimdi burada durup bana boktan bir hayat yaşıyorum diye hayıflanma boktan olmasına boktan, evet evet ama hiç olmazsa kendine dönüp baktığında hâlâ hiç bir şeyin pişmanlığını yaşamıyorsun hâlâ hiçbir hata göremiyorsun mükemmel değilsin neysen o’sun sadece
neysen o ve her şeye rağmen huzurlusun hâlâ böyle hayata sokayım, derken bile huzurlusun bir gram çelişki yok içinde bir gram keşke yok ve sırf bu yüzden bile kendini sevmeye devam edebilirsin her şeyi sen seçtin seçtiğin yolda devam et o halde kötü evet daima kötü insanlar yüzünden kötü insanların yaşam şekli yüzünden kötü insani ilişkiler yüzünden kötü bu yüzden huzursuz bu yüzden karanlık her şey
ama içinde hâlâ kimsenin ulaşamayacağı bir güneş var ve pişman değilsin hâlâ hiçbir şey için pişman değilsin hiçbir şey için pişman olmadın ve her şey kötüye de gitse her geçen gün yaptığını yapmaktan vazgeçmeyeceksin inatçı piç hayır azim değil başarma hırsı değil kendin olarak kalmaya çalışmak sadece hemen hemen her şey sadece bununla ilgili neysen o olarak kalmak neyse ne işte şimdi bir pall mall yakıp sex pistols’ı açacağım
ve bağıracağım en umursamaz halimle no future, diye “we’re the flowers in the dustbin” “we’re the poison in your human machine” 6.mart.2009
460 bildiğin herşeyi unut kısa bir süre için gözlerini kapat ve sıkı sıkı tutun kendine emret de emredersin de ve yat yere sürün sürün sürün ayağa kalkma asla onlar kalk diyene kadar ayağa kalkma ve öl eğer ölmen söylenirse iradeni sıfırla kendini sıfırla bildiğin herşeyi sıfırla ve yeni baştan başla onlar sana artık gidebilirsin dediğinde hatırlamaya çalış sonra dinlediğin tüm şarkıları ve izlediğin tüm filmleri tanıdığın herkezi.. yeniden keşfet.. en baştan.. zor olacağını biliyorum küçük dostum.. ama başarabilirsin evet hatırlayabilirsin.. gabba gabba hey 27şubat2007
biraz kimsesiz kalabilir miyiz lütfen.. kayboldum.. boşuna arama, beni bulamazsın. düştüğüm yerde kendimi aramaktan vazgeçtim solungaçlarım çalışmıyor artık ama boğulduğumu bile hissetmiyorum bu nasıl bir şey biliyor musun? baş harfimin ne olduğunu hatırlıyor musun? kaybolduğumu söyledim sana ve boşuna arama kapsamaz kaplandım kapaklandım ya da her nasılsa işte "hey naber? nasılsın?" akış.. akıyor yani hâlâ ama ne yöne olduğunu göremiyorum artık yoldan çıktım tarif edicek kimseyi de göremiyorum bu karanlıkta burası çok karanlık beyaz bir karanlık bu hiç renk yok gece bile gündüzün farklı bir evresi değişmiyor zaman akıyor sadece kayıptayız hayır kaybetmedik kayıptayız sadece eksi hanesine çizilen bir kaç saniye olan biten bu saniyeler, dakika
ve sonra yıla dönebilir değiştirmeye çalışmıyorum hiçbir şeyi değişimden ziyade kendin olman gerekir beni arama, dedim sana bulamazsın hayır saklanmıyorum hepsi beyaz sadece her şey aynı tonda renkleri seçemiyorum duyguları hissedemiyorum nerdesin? nerde olan ne? önümü göremiyorum arkama dönemiyorum öyleyse bu bir sobe kendi kendime kendimce basit bir oyun fazlasıyla basit karmaşıklaştıran insanlar ben değilim ben hiçbirşey değilim ben hiçbirşeyim başa dönüyor önce sondan başa baştan başa daima başa başı kimin çektiği meçhul dönüp dolanıyor elime verilen ip kördüğüm edip hadi çöz diyorlar çözüyorum ve bir yenisi daha geliyor bitmeyecek bitmesi de gerekmiyor çözmeye çalışmaktansa bir çakmak alıp yakmalısın ipi ya da sözcüklerini sağır ve dilsiz
sesgeçirmez bir odada tek başıma kalmak istiyorum son dileğim bu ölmeden önce 2009kasım
değil yere düşen parçalarımı ben topluyorum daima kimse görmüyor verdiğim mücadeleyi çünkü çok karanlık etraf ve yönümü göremiyorum nereye gittiğimi veya nerden geldiğimi bazen bir ışık ya da ses oluyor yönümü değiştirmeme sebep ama yanlış taraf olduğunu gösteren levhaların fosforu tükenmiş hiçbir şey bilmiyorum ve hiçbirşey sormuyorum hiçkimseye öğrenmek isterdim ama neden bu halde olduğumu mesela beni neyin ittiğini eğittiğini mi demeliyim yoksa? hayır soru sormuyorum hayır soru sormayacağım hiçkimseye hiçbirşey sormak istemiyorum yıllar önce demiştim ben bunu herşey açık olmalı yani görülebilir kılınmalı ama bir şekilde bazen hayır bazen değil çoğu zaman görüş mesafem daralır bir sis bombası olabilir bu ya da görünmez gökkuşakları çarpıp durduğum durmadan bir çarpışan arabayım ben kendi içinde kendi kendiyle soyulmuş deniz kabuğu az pişmiş sigara bir şey var var olduğunu biliyorum
bir çok şey siz nasıl ki tanrıya görmeden inanabiliyorsunuz ki inanmak görmeden olur gerçeği yoksa şahit olarak eklenebilirsiniz tanık listesine ve ben sadece kanıt olmak istiyorum karanlıkta karanlığı avlayan tek ışık olarak ama olamayacağım çünkü gören veya bilen duyan ya da hisseden hiçkimse olmadığını biliyorum yani bu şey aslında bir bakıma şey failleri belli bir cinayetin belirsiz kurbanı olmak gibi kurban yok ortada öyle diyor herkes yani ben masumum demektense sen ölmedin diyorlar hayır ölmedin hayır acı çekmiyorsun hayır sapasağlamsın kırılmaz bir kalbin var haa diyorum ben de doğru ya kırılmaz olduğu içinmiş demekki şimdi anladım ney diyorlar sonra anlamamış yapar gibi aslında anlamıyorlar da hemen hemen hiçbir şeyi hemen hemen hiçbir şey ve şey diyorum yani kırılmaz işte ney kırılmaz kalbim diyorum
o nedenle içerdeki tuşa basıp bir can kurtaran gelmesi için alarmı çalamıyoruz o nedenle hepsi ben sizi sağır kör ve dilsiz sanmıştım üzgünüm gerçekten çok üzgünüm sonra özürler geliyor peşi sıra profosyonel dolandırıcılar karşımda dolanıyor aklım belime kadar uzattığınız mantığımı biraz daha sarkıtıyorum ve makas sonra sonra herşey aydınlanıyor benim açımdan ve kimse olan bitenin ne için olup bittiğini bilmiyor böyle iyiyim diyorum hayır iyileşmen lazım diyorsunuz iyi de be bilader ya aklımı kullanmak istemiyorsam artık bu çok akılsızca olacağı için mi seçenekler arasında yer almıyor? peki seçenekler arasında kalınca aklını yitirmek olasıysa? tüm olasılıkları ber taraf edip başka bir yöne sapınca geri çekiyorsanız yakamdan ve sonra tekrar pili bitiyorsa gözüme tuttuğunuz fenerin pili mi bitiyorsa dedim? aha bir yalanı daha yutmuşum demek pili mi bitiyor dedim hayır bunu siz dediniz bana ve ben de buna inandım ve ışığın sönmesi için düğmeye basanı göremediğim için olmadı bu
of tanrım çok aptalmışım neden beni aptal yerine koymalarına izin verdin söyler misin? söylemezsin öyle değil mi? sen de mi susacaksın yoksa neden kimse konuşmuyor benimle neden kimse gerçeği söylemiyor? sen inanmıyorsun diye gerçek gerçekliğini yitirmez mi? böyle mi diyorsunuz şimdi de? söylediklerinize inanmıyorun ve bu benim hatam öyle mi? üzerine giydiğin ten senin mi? ten değil abi o tren bu daha doğru teniniz bir trene benziyor ben öküz olmadığım için kafamı çeviriyorum çırılçıplak bedenleri görünce çünkü sevgilim olmasa da kendimi aldatmak istemiyorum ve bu yüzden herkesin yalanlarına açık kapım ardına kadar gerçek dışı her ne varsa ilk bana anlatın nolur bu dünyadan çıkarın zihnimi hayatınızdan çıkarın her şeyden çıkarın silmeden yapın bunu silinmek istemiyorum çıkarılmak istiyorum bir makas yeter başka bir yere monte olmak mı istiyorsun? hayır siz benim üzerime monte olmayın istiyorum yapışmıyor yani düşüp duruyorsunuz sürekli sürekli sürekli durmadan dönüp duran akvaryumun içindeki rüzgar gülü burada dönüp duran akvaryum mu yoksa gül mü sorun yaşayabiliriz sorun yaşayabiliriz
sadece sorun ama bir kez olsun görüp sorun sana ne yaptılar böyle oğlum diye ama bir saniye sordunuz zaten sordunuz ve ben anlattım olan biteni ve zihninize kazınmış olmalı ki tıpatıp aynısını bana yaparken izledim sizi anlamıyormuş gibi yaparak izledim aptalı oynamak kolaydır aptal yerine konmak kötü ve aptalı oynayan adamdır asıl aptal yerine konmayı hakeden ve zeka ancak yanında biraz bencillik varsa işe yarar hale gelir gerisi hikaye dostum gerçekten gerisi hikaye çok fazla düşünme gerçekten çok fazla düşünme gerçekten düşünme yalancıktan düşün düşünürmüş gibi yap ya da kafanı kaşı falan sonra biri sorunca hayırdır bir sorunun mu var diye bitlendim de o yüzden yoksa ben yani gerçekten sorunum yok abi hiçkimseyle bir sorunum yok ama neden herkes bana benimle bir sorunu varmış gibi bakıyor anlam veremiyorum gerçekten anlam veremiyorum ve bu hâl giderek kötüleşmekte yani anlam verememe hâli kötüleşmekte sonra harfler silinir bir bir
ve sen kalan harflerden yeni anlamlar üretmeye çalışırken o harfleri kulağına fısıldayan zat sana yardım etmez etmez çünkü eksik kalan taraf tamamlanınca ortaya çıkacak foya yerine füme rengi bir cila atmayı tercih eder sorulan soruların üzerine kalbin ve zihnin ve şuurun güme gider sen de hiçbirşey olmamış gibi bir şey olmaya çalışırsın bakıma muhtaç bir fareden farkın yok aslında ve bu hikaye iyice boka sarıyor biliyorum aşağı doğru indikçe dizeler sonu ne zaman gelecek diye meraklanıyor izleyici meraklanma tut çek yukarı çek en başa ve sonra sil yaşanmadı bunlar de biz yokuz aslında de birazdan uyanacak ve çalı çırpı toplamaya başlayacaksın de ormanda donmamak için de çünkü de sen bir maymunsun girdo insan olmadın insan olmaya fırsatın olmadı diğerleri iki ayağı üzerinde yürürken de seni binek olarak kullandılar sen insan olmaya fırsat bulamadın de bunu çekinme lütfen bir kez olsun bana biri
gerçeği söyleyebilmeli paranoyalarımdan sıkıldım acı çektiğimden bile emin değilim artık maymunlar çalı çırpı toplar mı oğlum? en azından bunu sorsun biri be yani en azından evrime inanmıyor olsam bile gülümseyebilirim buna sessizliğin içindeki sessizlik kadar anlamı yok bu aralar hiçbir şeyin o halde susalım hep beraber ben zaten hiç konuşmadım kendim dışında herhangi biriyle konuşmuş olsaydım duyardınız öyle değil mi?
do it killself çimlerde içiyoruz.. birkaç insan.. bekliyoruz.. ölümcül bekleyiş.. ve fanzinleri katlıyoruz ve içimizden biri hadi diyor satalım şunları tamam diyoruz satalım ve kalkıyoruz elde fanzinlerle yaklaştığımız ilk grup alıyor fanzini evet iyi bir başlangıç diyorum yola devam ikinci grup bir fanzin çıkardık, ilgilenir miydiniz? deliymişiz gözüyle bakıyor kimileri kimileri fanzin ne diyor ha ne anlamadım bazıları dalga geçercesine gülüyor bazılarıysa sevinerek.. uzatıyor elini fanzine ve diğer elini cebine atıp ne kadar bu diyorlar gönlünden ne koparsa diyoruz paran yoksa bedava bi sigara versen de olur tek yani paket değil tek.. iki milyon vereni oluyor, ki bu çok fazla ama veriyor işte.. ve yine de durum vahim çimlerde içen alternatif takıldığını farklı olduğunu düşünen gençler ilgilenebilirler belki diye görünüşlerine aldanıp sorduğumuz tipler ama ben biliyorum gerçeği bu oyunu daha önce de oynamıştım ben
üniversite kampüslerinde kitapevlerinde takı tezgahlarında butiklerde konserlerde ve mezar taşımın üzerinde anlamsız gelebilir ama var bir anlamı kendince mezar taşı mı? ölümümüzün yakın olduğunu hissedebiliyorum dostlar çünkü artık nereye kadar demeye başladım daha kaç gece sabahlanılacak makas uhu ve katlanmayı bekleyen a4’lerle fotokopi zımba zırva ve üzerime yapışan çekip gitme isteği ve her neyse iş yerinde boş boş oturup tamamen iflas etmesini şirketin ve kapanmasını ve işsiz kalmayı beklerken ben daha iyisini beklemeyin benden bu şiir veya gelecek için.. bu kadar
dokuz kere üç bu tam olarak bir şey değil bütün değil kesik kesik geliyor hibe edilmiş ilham pelerini terzim çıblak yamalarımı sökmem lazım kötü görünme çabası işe yaramaz sesin çıkabilmesi için akan ritim dumana eşlik ediyor her şey herhangi bir yerde hiçbir şeyle parçalar halinde bütünleşiyor sonuç yok bir artı sıfır 5 eylül 2009
gg ellerimi kesmek istiyorum bilekten yo hayır intihar değil yazarlığımı sakat bırakmak için
kırık sigara vardiya saatleri uzayıp giden vardiya saatleri, her yeni işin ilk günlerinde kolay geçen, ve zaman geçtikçe bir işkenceye dönüşen mesai saatleri sen hakketiğin kadar kazanmadığını düşünürken yeteri kadar çalışmadığını öne süren vardiya amirleri ve bir uçaktan diğerine koşarken sonra bir diğeri, ve bir diğeri daha, sevkiyatta olabilir bu, yükleme boşaltma, koliler, çuvallar, ne olursa işte, boşalt yükle boşalt yükle ve bir süre sonra, kollarını hissetmemeye başlarsın ve bir süre sonra yumruğunu bile sıkamazken koliler ağırlaşır gitgide en hafifi bile dünyayı sırtına aldığını yada çivili tahta üzerinde yürüdüğünü düşündürtür sana, ve şiir anlamını yitirir o an, yazmak anlamını yitirir, düşünmezsin, indirir ve kaldırırsın fırlatır sıralar dizer boşaltır ve yüklersin ordan oraya ordan oraya ordan oraya saatten daha hızlı koşar ve sonra zamanın geçmesini beklersin
kısa molalarda bir sigara yakmaya ancak vaktin vardır, yakar, ve nerdeyse fondip yaparsın dumana, sonra yine işbaşı, paydos ve işbaşı paydos ve işbaşı paydos ve işbaşı aynen demir'in dediği gibi yürür bu işler, demirkafes'in kafeslenmişsindir mesai saatlerine ve o an gerçekten dış dünya yok olur ev yok olur müzik yok olur aşk, kadın, seks, sanat, herşey değerini yitirir sürekli olarak kafanda, bir sonraki tatil vardır ve o bir sonraki tatili bir sonraki mesaiyi düşünerek harcarsın uyursun genellikle bir yere çıkamazsın çünkü ne paran kalır cebinde ne de yürüyecek gücün heryerin ağrıyordur, tüm kasların ağrır kuvvetli bir şekilde ve bu ağrıyı kesicek bir ilaç, hap yada benzeri birşey bulunmaz, işe yaramaz hiç birşey, emekli olamayacaksındır daha iyi bir iş bulamayacaksındır benzer işlerde hayatını sürdürürken hayatını harcarken, zaman gelir geçer ve cebindeki son sigara az önceki koliyi yüklerken kolların iflas ettiği için dizinden güç aldığın için kırılmıştır, üşenmez ve tamir edersin sigarayı seni tamir edicek kimse yoktur oysa, yada sana tahammül edicek biri,
evlenemezsin, biriyle birlikte yaşayamazsın, eve çıkamazsın, ailenle kalamazsın, ortadasındır, ortalık malısındır, ve yoldan geçen hiçkimse yüzüne bakmaz, senle birlikte boka batmaz kadınlar, mantıklı bir tercihdir bu, kızamazsın, kızaramazsın da, hiçbir şeyi belli edemezsin, ne hissettiğini ne istediğini ne yaptığını donarsın çünkü gittikçe daha fazla idiotlaşır ve konuşmak zaman kaybı dersin hadi bilader, şu kargoyuda atalım, uçak kalkıcak, 3,5 ton evet tam olarak 3,5 ton toplamda 3,5 ton tutan içi balık dolu koliler üzerinden geçer, istanbul uçağına yüklersin onları, oradan israile gidicektir, ve kimbilir senin durumunda olan kaç kişi aynı malı yükleyip boşaltır, yükleyip boşaltır, yükleyip boşaltır... 23 Ağustos 2008
karışık sorup durmayın artık her işi yarım yamalak ve olduğu kadar olsunculukla tamamlayışımın nedenini yarım kalanın dokusu ruhunuza siner ve yarım olan bir şeyin üzerine hiçbir zaman hiçbir şey tam olarak inşa edilemez evet işi ekiyorum evet çok para harcıyorum ve evet çok sigara içiyorum evet hiçbir şeyi tam olarak umur sayamıyorum kötü şiir yazıyorum esprilere gülemiyorum telefonlara çıkmıyor ve size sonra geri dönüyorum çünkü gün içinde bir kaç kez düşünülen boşluktan ziyade saat içinde bir kaç dakika nefes aldığımı hissettiğim anlar yaşıyorum şu hayat üzerindeki dış görünümümle ve kötü değil hiçbir şey diyorum hemen her seferinde sorduğunuzda siz bana nasılsın joe? joe iyi misin? kötü değilim.
ve duruyorum orada sonra içimden konuştuğum sözcükler bütünü asla açığa çıkmayanı ele veriyor kendime "nasıl olduğumu kıyaslamak için iyi olanın nerede olduğunu görebilmem gerekir" susuyorum ve ardından bir sigara yakıyorum boşluğun dehlizinde kanat çırpan kelebek tek bir gün sadece tek bir gün yaşadım ben ardından o anın hafızamdan silinip gitmemesi için kaldım hayatta başka bir amacım yok gemimdeki suyu dışarı atmaya çalışmayalım dostlar delik büyük batmaktan kurtulamayız ve terk edemeyiz hiçbir koşulda karaya vuracak olan cesedimizi üzerinde hiçbir şer ve koşulda altından kalkamayacağınız kadar ağır bir tabut yatmakta ve dokunmayın ona içinde dünya üzerindeki her şeyden daha canlı bir düş yatmakta yatmakta sadece saat henüz onikiyi vurmadı prensesin pamuk şeker zannettiği elmayı kurbağaya uzatması için erken
pardon masallar karıştı ama hep öyle olmaz mı zaten? düş ve gerçek arasında bir yerde kalıp düşün gerçekleşmemesinden ziyade gerçeğin düşlediğimiz şey olamayışına hayıflanırız ve benim bu kadar karışık ve anlamsız konuşuyor oluşumun nedeni beni kendime tercüme edicek olan açmazın bakılan tüm fallarda daima karşıma belirsiz olarak çıkmasıdır çıkmasıdır ama daima çıkması rüya da bir faldır öyle değil mi? içilen kahve iskambil kağıdı tarot astroloji psikoloji paleontoloji antropoloji kardiyoloji epigenetik odandaki hiç konuşmayan ama yeri sürekli değişen eşyalarına bile başvurursun çözümün nerede olduğunu biliyor olup belki konuşurlar diye ve içinden çıkamadığın bir hale dönüşen her şeyin
sonucunda olası tüm teşhisler tedaviyi mümkün kılmayan ölümcül bir hastalığı bile işaret etmezler sana didinir durursun hiç bilinmeyenli bir denklemin çözüme ulaşmayan tek algoritmasını sonucun yapmaya anjina pektoris dersin adına sonra ve sorununun herhangi bir alandaki oksijenin ciğere gitmeyişinden çok herhangi olmayan bir akciğerden salınan karbondioksitin havaya karışmadan daha dudaklarından ciğerine gidemediği için kaynaklandığını kaynağın kendisine bile tam olarak tarif edemezsin
2 kasım 2012
lunapark bazen gitmek zorundasındır bazen gitmek zorundadır ve kefelerine zorunlulukların konulduğu bir terazi hiçbir zaman dengede durmaz tahterevalliye döner hayatın mantığı sikip atarsan ama ve zorunlulukları da yanında yani içinden geleni sırf içinden geldiği gibi yapmak için biraz cesaret sahibiysen cesareti de siktiret lan hatta bunun onunla bir ilgisi yok korkuyla ya da başka herhangi sikik olan ya da sikilmene neden olabileceğini sana hissettiren bir duyguyla alakası yok sadece sikilebilme riskini sikip atarsan yani herhangi bir şekilde her şekilde en sonunda ya da devre aralarının herhangi birinde hayat kaç devre diye düşünmeden soyulma odalarına sokulacağın vakit tabelayı görmezden gelirsen oyunda olduğunu düşünürken herkes yani bir tiyatro sahnesinde söylemen gereken replikleri ezberlediğin halde başkalarından duya duya sırf içinden geldiği gibi yakarsan o sigaranı susarak susarak ve sorgulamadan anlamalarını bekleyerek en azından daha önce defalarca anlattığın birilerinin neyi neden niçin ya da hangi çıkmaz sokağa yönelerek yaptığını bir çıkar için ya da zekice planlanmış bir taktiğe göre davranmadığını
hiçbir şey anlatmadan ve herhangi bir soruya da mahruz kalmadan anlamalarını bekleyerek tahterevalliden inmişsindir moruk merdivenlerden de çıkmıyorsundur bir kaydıraktan keyifle aşağı inmek için salıncaktasındır lan tek başına sallanmayan bir salıncakta bir fırtınanın kopmasını beklersin rüzgarın seni sallaması için ve herkes içine girdiğin asansörün zincirlerini senin kestiğini söyler toprağa sürten ayakların bir ileri bir geri sallarken seni bu ninniyi dinlersin uyutulmak için sen kendini sallarken ninniyi onlar söyler uyumazsın büyürler
ölü adamın parmakları boşluk artı boşluk boşluk yutacak boşluğu arda kalan hiçbir şey yok hiçlik dışında ve son zamanlarda dostlar işe gidip eve gelmek dışında yaptığım hiçbir şey yok arda kalan zaman koca bir sıfır zihnimin içinde sessizliğin korosu son yeni hitini fısıldamakta eksi bir desibelde hâlâ ölmedin derken orospuların şahı bunu çoktan ölmem gerektiği için mi yoksa hâla ölmediğimin farkında olayım diye mi söylediğini bilmiyorum evet ölmedim ne yazık ki ya da iyki de ama ölmedim ve hayatta kalmak için yerine getirilmesi gereken fiziki şartlar dışında hemen hemen hiçbir şey yapmıyorum işe git-eve gel nefes al-nefes ver arada bir yemek ye su iç uyu ve uyan ve uyu ve uyan terle ve duş al tırnaklarını kes traş ol tamam tamam pekala son üçünü yapmadan da
yaşayabilirsiniz ama hakkınızda pek iyi şeyler söylemeyecektir yüzünüzü aileniz dışında tek görebilen iş arkadaşlarınız ki pek kötü şeyler işitmedin de sen bugüne kadar onlardan ya da şunlardan ama iyi şeyler işitmediğin de aşikar hatta gerçekleri işitip işetemediğin bile şüpheliyken kafandaki durağanlığı üç beş dizeyle anlatamazsın anlayamayacakları için değil bir anlamı olmadığı için bunun ya da herhangi bir şeyin her şekilde her çıkmaz sokağın bir girişi vardır mühim olan arkanı dönebilme cesaretini orta koyabilmek vazgeçebilmek yani çıkılamayadabileceğini kabullenebilmek ve başka bir yol aramak herhangi birisini olası ufacık bir ihtimali farklı bir yol dene votka yerine viski mesela ya da esrar yerine eroin ip yerine jilet başka bir şey am yerine göt belki ya da çalışmak yerine dilencilik yapmak herhangi başka bir şey ölmeden önce son kez gülümseyebilme çabası içten bir şekilde hayatın var olmadığı her koşula olasıyım hepsi bu
son zamanlarda 3mayÄąs2013
şirin iyi bir şiir için bir şeyler hissetmek istiyorum ama acı çekmeyi engelleyen haplarınız var pekala biraz mutlu olalım ama mutluluğu gözetleyen devriyeleriniz var o halde biraz hüzün sadece bir kaç dakika verin bana yalnız kalmam lazım ama yalnızlığı perdeleyen perdeleriniz var pekala pekala anlaşıyorum nereyi imzalamam gerekiyor? sessiz kalma hakkımı kullanıcam 27ağustos2009
bazen düş kurmak gerekir bazen kendini nedenini bilmesen de huzurlu ve her şey yolundaymış gibi hissedersin huzur pek uğramaz ama sana ve bir şeylerin yolunda gitmesinden öte ters bile gitmiyordur işler hiçbir yere gitmiyordur yerinde sayıyordur zaman akmıyordur çakılıp kalmışsındır her geçen gün bir öncekinin aynı iken tüm felâketler ardı ardına gelir otobüs için bile para bulamazken evden çıkamazken gidebileceğin en uzak nokta yürümeye gücünün yeteceği en uzak nokta iken ve dahası dostlarım fatura nedeni ile kesilen telefon su ve elektrikle oturmuş konuşurken sigara sarmaya çalışırsın -tütünün vardır hiç olmazsadaha sonra çakmağı bulur sigarayı yakar ve camdan dışarı bakarsın günlerdir günlerdir günlerdir günlerdir
süren süren süren süren
yağmur soğuk cehennem şikayetler
yaya gelen postacılar faturaları kapının altından iterken yaya gidilen iş görüşmelerinden kapı dışarı edilirsin
yine de başını kaldırmaya gücün yeter günlerdir açmayan gri gökyüzü şekil değiştirmiş güneş doğmuştur nihayet tekrar olması gerektiği yerde olması gerektiği şekilde parlıyordur sana sana parladığını düşünürsün her şeyin senin için olduğunu özel olduğunu özel bir hayat sürdüğünü yazar hayatı yazar sıkıntısı tanrı'nın bazı insanlara yazar olmaları için enjekte ettiği hüznün şırıngası kendini kandırıyorsundur oysa ama buna ihtiyacın vardır kendini kandırmaya boka battığını düşünmektense bokun içinde hazine bulacağına ki önemi yoktur hazinenin ya da başka birilerinin seni bir hazine olarak görmesinin elektriğin önemi yoktur suyun önemi yoktur telefonun önemi yoktur bakkala gider rica edip para vermeden gazeteyi kurcalamak için ilânlara bakarsın ayaküstü birkaç adres not edip gazeteyi yerine koyar ve en yakın mesafeden başlarsın dolaşmaya ertesi gün daha kötü hissedeceğini biliyorsundur
iş aramak yokuş aşağı koşmaktır iş bulmak ise 30 gün bir duvara tırmanıp her maaş günü o duvardan atlamak yere çakılmak ve baştan başlamak bıkmışsındır ama artık umursamıyorsundur çözmek istemiyorsundur hiçbir meseleyi üzerinde adresler yazan kâğıdı bakkaldan dönerken çöpe atar “sikmişim” dersin güneşe doğru “bugün tatil yapacağım” evet evet işsiz insanların kendilerine verdikleri ufak kafa tatilleri iş aramadan geçirdiğin ufak tatlı kaçamaklar ve “her şey iyileşecek zack” dersin kendine bir kadın kapıdan içeri girip odanı ve kafanı toplamana yardım edecek ve yatağa girdiğinde orada olacak daima “yazabildin mi bir şeyler” diyecek “beşinci roman da bitmek üzere” diyeceksin O’na ve mutfakta bir şeyleri deviren kedilerinizden birine bir küfür savurup uykuya dalacaksın yaş kırk beş 15 mayıs 2008
çok iyiyim bir insanın kendi reklamını kendini överek yapması kadar itici bir şey yoktur ve böyle bir durumda dünyanın en harikulade yapıtını da ortaya koymuş olsa bunu sunarken oluşturduğu kibir her şeyin önüne geçip beni geri çeker 26.nisan.2014
hangi zaman aralığında yaşıyorum sabaha karşı ve sarhoş gelirsin eve sırılsıklam, yağmurda tren yolunda eğitim fakültesinin hemen arkasında artık kullanılmayan rayların yanında artık kullanmadığın ruhunla beraber ıslak taşlara oturmuş ve içmişsindir ölümüne ve sarhoş gelirsin sabahın beşi biri sorar "noldu?" diye "bilmiyorum" dersin "hiç haberim olmuyor olan bitenden" "ıslanmışsın" der "ıslattılar" dersin delirdiğimi biliyorum ama çözüm için yeterli değil bu denklemde bilinenler ve bilinmeyenlerin de bir önemi kalmadı artık kurtarmaz birinin gelip kulağınıza cevap anahtarını fısıldaması alınan yanlışların götüreceği doğrular kalan soruları aşar nerdeydin? raylarda sonra bir ağaca işeyip eve geldim. uyuyup işe gittim uyanıp eve geldim. biyografimin geriye kalan sayfalarını boş bırakıyorum bu iki satırı kopyalayıp yapıştırın: uyuyup işe gittim. uyanıp eve geldim 19kasım08
yaşlı bir kadın faturalardan bahsediyor, ve biriken borçlardan "düzelecek" diyorum ona, "herşeyi yoluna koyacak oğlun", bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum, bahisler ters köşe geliyor son zamanlarda, ve beş kuruş param kalmadı ama, bakkalım var, herşeyimi yazan bakkalım, bir sigara, sekiz bira ve ev için yiyecek birşeyler.. defteri uzatıyorum ve beş kuruş kalmıyor geriye para Büstü dışında düzelecek diyorum ona oğlun durumu kotaracak büyük bir yazar olucak oğlun o bana inanıyor ben yazarlığa inanmıyorum içiyorum sadece ve kısmen de olsa ödüyorum borçları oğlun durumu kurtaracak odamdayım şimdi, dünyanın bana ayrılan köşkünde, lovesong'u söylüyor jessicka üstüne the hole is wide'ı marissa da ve onikinci biramla sessizlikten ölmemek için sızmaya çalışıyorum. oğlun durumu düzeltecek anne 27.08.2008 - 23:00
tek şeker.. bir hediyelik eşya toptancısında, multifonksiyonel elemandım ve bir gün içeri altmış yaşlarında iyi giyimli kalıplı ve saygın bir kişi olduğu göze çarpan bir adam girdi. ben hem muhasebe müdürü hem de ofis boy olduğumdan adama "çay içer misin?" dedim "tek şeker olsun" dedi, şekeri kendisi atacaktı çayına ben değil, ama arkamdan mutfağa gelen patronum "çayını karıştırıp öyle ver" dedi "hasiktir ordan" dedim içimden bütün isyanlarda bütün acılar gibi içimizde eriyip gidiyor ama son bulmuyordu. herneyse sonra çayları verdim ve konuşulanlara kulak misafiri oldum, "sana bir adam getiricem" dedi saygın kişilik patronuma, "üç yüz versen yeter ona" dedi, asgari ücret 400 küsür idi o gün, "karısı da çalışıyor zaten, o kadarı yeter ona". vergi kaçırılan bir şirkette çalışır ve devlete verdiğin vergi dışında işverene de vergi ödermiş gibi hissederdin kendini.. böyleydi işte, birileri bu şekilde zengin oluyordu, çalışmadan kazanarak, saygı, sevgi, hizmetçi ve aşk ediniyorlardı, sense bir kadınla hayatı sürdüremeyecek bir halde, ordan oraya koşar
kimseyi de kendinle batmaya davet edemezdin.. o gün de bugün de elimi cebime atınca, erimiş bir şekerin boşluğunu hissediyorum, "tadım yok" diyorum, "seninle sevişmek istiyorum" diyor "içine şeker atarım ben senin" diyor, "komik değilsin" diyorum ona, ve bu hikayeyi anlatıyorum, bir küfür savurup ortaya, bana da "herşey yoluna girecek" diyor, "ama ben içine girmeyeceğim" diyorum, "gider misin? defolup gider misin lütfen, git kendini başkasına becert" sonra, jori ile başbaşa kalıyor ve hiçbir işe yaramayan ve asla tutmayan matematiksel hesaplamaları ve aşkı bir yana bırakıp uyumaya çalışıyorum.. sabah işe gidicem, sessiz olur musunuz? 08.09.2008 - 06:10
Bir köşeye oturmuş Zorunlu kalmadıkça yerinden kalkmayan Ve başına bir talih kuşunun konmasını bekleyen Bir ahmaktan başka Hiçbir şey değilim Bekliyorum.. Tüm yaptığım bu Ölmek dışında Yavaş yavaş.. Ve birşeyler oluyor Ve birşeyler olmaya devam edicek Ben burda oturup Bekleyeceğim Yeni savaşlar Yeni iktidarlar doğurmaya devam ederken Kendi yaşamım üzerindeki kendi iktidarımı Korumak dışında En ufak bir özgürleştirilme çabası sarfetmeden Beklemek.. Dünya yok edilebilir 3. dünya savaşı çıkabilir Ülke elden de gidebilir Hiçbir önemi yok Ufak odamda yarattığım Ufak gezegene Burnunuzu sokmadığınız sürece Dünyanın içine etmenize izin veriyorum Tanrıymışım gibi konuştum Çünkü tanrıymışım gibi yaşıyorum Kendi hayatımın tanrısı Ve şimdiden sonrada Kontrolü yeniden Üç kuruş daha fazla kazanabilmek Sosyal sigortayı haketmek Veya düzenli bir maaşa sahip olmak için Başka bir orospu çocuguna daha kaptırmaya niyetim yok dostlar… Burada bekleyeceğim Bir ahmak olarak.. Siz ultrazekalı yaratıklar Çalışmaya devam edebilirsiniz… Ve talih kuşları kafama işemeye devam edebilir Ve bende boğulmaya..
güzel bir gün Sabahın köründe uyandım.. ve akşama kadar zamanın geçmesini bekledim işe yarar… yada bi saniye, şöyle diyelim; kayda değer hiçbir şey yapmadan bekledim bekledim bekledim… içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor dediğimde benim bunalımda olduğumu sandılar onlara, “hiçbir şeye ilgi duymuyorum” dediğimde benim dikkat çekmeye çalıştığımı sandılar yıllar yıllar önce ve hala burada oturmuş hiçbir şey yapmamak üzerine yazdığım bir kitap dolusu öyküye bir yenisini ekliyorum yazmak istediğim için değil yapıcak başka hiçbir şey olmadığı için işe yarar – kayda değer ne kayda değer ki allah aşkına? Yazdıklarımın çoğu nerde bilmiyorum bile Kağıt parçaları Lanet olası kağıt parçaları Kayıp kağıt parçaları Bir yenisini daha ekliyorum onlara Sabahın köründe uyandım Ve akşama kadar bekledim Güneşin batmasını Günün geçip gitmesini Yerimden bile kalkmadım Sigara almak ve arada bir İşemek dışında Gayet doğal öyle değil mi? Gençlere kötü örnek olmak istiyorum Herkesin beni taklit etmesini istiyorum Dünyayı içime alıp Orgazm takliti yapmak istiyorum Sabahın köründe uyandım Size yemin ederim Ve birkaç yeni şarkı keşfetmek ve Jessicka Fodera’ya aşık olmak dışında
Başka hiçbir şey yapmadım Endişe yok Kaygı yok Herşey güzel olucak deyip durdum kendime Ve olmayacaksa bile Bir asır sonra da bunu söyleyip beklerken bulabilirsiniz beni Ve inandığım herşey bir yalandan ibaretse eğer Sessiz olun lütfen Büyüyü bozmak istemiyorum Dünya içime boşalırken Kısır olduğunu düşünmek gibi bir şey bu Ve eğer şimdi dönüp bana Hiçbir şey anlamadım diyorsanız Başardım demektir Neyi olduğunu boşverin Eğer başarabilirseniz Boşvermeyi…. Bi kez olsun… ben başaramıyorum
diş ve aşk arasında sen yanında değilken kendini eksik ve mutsuz hisseden bir insanla bir ilişkiyi sürdürmek nerdeyse imkânsızdır sürekli telefon açarlar size nerede olduğunuzu sorarlar yanınızda kimlerin olduğunu "özledim seni" diyerek de bitirirler sözü her şeyleri sizsinizdir ve onu terk edememenin baskısı hayatınızı karartır giderseniz öleceğini söylerler ve yaparlar da bunu denemişlerdir daha önce ve kıskançlıklarından değil de kaybetme korkusundan meydana gelir sizi merak edişleri aşk acımaya dönüşmüş ve bir tiksinti halini almıştır bu tarz bir kadınla hiç beraber olmadım ama tanıdığım bir herifle tanıdığım bir hatun benzer durumlardan mustarip biri sürekli arayıp soran bir hatunla bir diğeri intihara hazırlanan bir adamla bana meseleyi anlatıp yardım istemediler elbette isteselerdi de edemezdim konu hakkında yazabilirim sadece ve yazıyorum da her konu hakkında yazıyorum ne görürsem ne hissedersem ben bir kara kutuyum hayatınızın kara kutusu rahatsız oluyorsanız uzak durun ne diyordum angelika? terkedilmeye mahkûm insanlar acı çekmeye mahkûm insanlar kötü değiller iyi değiller yanlış bir gözlük takıyorlar sadece
ve bu yanlış gözlük kendi varoluşlarını yalnız olduklarında görünmez adam yapıyor kendileri için görünmez herkes görüyor onlar dışında gerçeği hiç kimse kendini feda etmeye değmez hayat; yaşamaya değer bir ürün olmadığı gibi, uğrunda ölmeyi hak edecek bir ürün de içermez insanlar tanrının icat ettiği ürünlerdir hepimizin farklı bir barkodu vardır ve herkes herkes için mutlak değer içine alınmadığı sürece başkalarının hareket tarzından dolayı acı çekmeye mahkûmuz acıyı dışlamıyorum dışardan bakan insanlara komik görünen acıları dışlıyorum acı gibi görünmeyen acıları "o olmadan yaşayamam"ları mesela yaşarsınız herkes herkessiz yaşar kimsesiz kalmaktan daha kötüdür kimseyi konuşmaya değer bulamamak diş ağrısı aşk ağrısına beş basar ve yine de çözümü intihar değil alkol ya da dişçi olur ve dişimiz sevgiliden daha önemli olabilir çünkü yerine yenisi çıkmaz ne dersiniz? çocukça şeyler yazıyorsun girdo 4.nisan.2009
benim çöplüğüm "bizi öyle bir sikmişler ki" demişti o ufak dükkana sıkışıp kaldığımız ve kimsenin hiç bir şey satın almadığı zamanlardan birinde sisteme, gidişata ya da işlerin yürüyüş şekline ve bizim bir türlü yürütemeyişimize kızarken hep ters köşeye yatırılışımıza haklıydı çok pis sikmişlerdi bizi kanatlarımızı ve kuyruğumuzu kesip bir kümese kapatmışlardı ayar olmamızı bekliyorlardı ama farklıydık bir şekilde en azından ben öyleydim okumak istemiyordum çalışmak istemiyordum evlenmek istemiyordum yayınlanmak istemiyordum çok para istemiyordum parasızlığa tahammül edemiyordum ve tahammül edemiyordum aynalara aptal bir surat 3 haftalık sakal ve ne yapması gerektiğini bilmeyen ve dahası hiç bir şey yapmak istemeyen bir adam sadece müzik alkol ben ve beni diğerlerinden koruyacak dört duvarım olmalı sonra birden O geldi ben hayatımı hiç bi getirisi olmayan aptal şeylerle tüketmiştim ve hiç bir çıkış yolum kalmamıştı
giderek daha çok yaklaşıyordum bir hiç olmaya ve uzaktım işte 900 kilometre bi tek o gece kendimi tamamen bıraktım ruhumu bedenimi ve daha başka ne varsa insanda olan her şey olabilirdi ölebilirdik bile O isteseydi yapardık ya da daha ileri gidebilirdik hiç çıkmayabilirdik o odadan ve dört duvar yeterdi bana ama izin vermezlerdi baskı altındaydım karnı acıkacaktı üşüyecekti ya da faturalar bir şekilde sıçacaktı ağzımıza ve sabah bir çift gözle aynı anda uyanıp tebessüm etmek ve dudaklar ve bir daha asla hiç bir şey o derece mucizevi ve harikulade olamayacak tekrar başa döndüm burada oturmuş düşünüyorum ve evet galiba tekrar istemiyorum umut etmek bana göre değil iyi bir şeyler beklemek de burada oturup içkimi yudumlamak ve duvarlarımı izlemek dışında yapabileceğim pek bir şey yok
dışarıda diğer ne varsa sizin olabilir ama bu 9 metrekare bana ait şimdi izninizle uyuyacağım 15.09.2006
o dünyanın en saf insanıdır söylenen her şeye inanır bir kelimeyle köleniz haline getirebilirsiniz kendisini çok sevimlidir neşe saçar etrafa güldürür eğlendirir ve acıdan geberse de ses etmez kimseye hiç bir şekilde görseniz çok seversiniz kendisini ama sevmeyin artık lütfen 16.04.12 - 09:30
kadınlar genellikle fanzin isteme bahanesi ile yaklaşırlar yanıma çok azı açık açık seni merak ediyorum der tanışmak istemiştim ah evet tabii derim neden olmasın tanışalım aşk ister bazıları bazıları seks her ikisini de istemiyorumdur oysa tanışmak bile istemiyorumdur kendimi kapattığımı söylerim onlara aşk yok seks yok ısrarcı olanları vardır olmayanları da ve baştan çıkartabilirler insanı çok çabuk biraz alkol biraz vücut gösterisi bir sigara içelim umarsız davranırım çoğu zaman ve bir taktik meselesi de değildir bu ama severim kadınları ruh ve ilham verirler bana ve biraz daha yaşama şansı yine de uzak durmaya çalışırım tehlikeden tuzakları vardır onların ve siz farkına varmadan bir anda kapılır gidersiniz ve çıkamazsınız işin içinden her şeyinizi alabilirler etinizi kemiğinizi ve ruhunuzu hiç bir şey bırakmazlar geriye ve çekip giderler daima 27.şubat.2006
KAFA PATLATMAK YAŞAMA DEVAM ETMEK İÇİN YAPMAK ZORUNDA BIRAKILDIĞIMIZ ŞEYLER.. VE DÜŞLER VAR BİR TARAFTA.. OLMASI GEREKEN VE GERÇEKTE OLAN ŞEYLER ARASINDAKİ FARK.. BOŞA HARCANMIŞ 25 YIL.. (BOŞA HARCANICAK KAÇ YIL KALDI) ÖNÜNÜ GÖREMİYOR ARKASINI DÖNEMİYOR İTEKLENİYOR SÜREKLİ YÜRÜ YÜRÜ YÜRÜ DURMALI ARTIK BİR NOKTADA MAKİNE İFLAS ETMELİ İÇİ PARÇALANMIŞ OLMALIYDI ŞİMDİYE DEK AKCİĞERİ DARMADAĞIN NEFES ALMAKTA ZORLUK VE BOZUK BİR MİDE SU BİLE AĞIR GELİYOR KESİK KESİK FİKİRLER CÜMLELER YARIM YAMALAK KAFESE TIKILMIŞ morali çok bozuk ağlamak üzre köşeye sıkışmış kaçış noktası yok çıkış noktası tıkalı ne yapması gerektiğini bilmiyor ki aslında yapabileceği hiç birşey yok farkında değil çırpınıyor bu batışı hızlandırır evil 2 back filminde hissedior kendini bir porno film bu kafeste bir hatun var hatun bir melek hapsedilmiş ve gardiyan geliyor tecavüz etmek için silahı ağzına ağlıyor hatun bu esnada boşalıyor silah tek bir mermi
herşey bu kadar darmadağınık 24 eylül 2007 – 02:37
yaşam ve akciğerlerim
saçmaydı bastan sona komple bir şekilde düzülmüş gibi hissediyordum kendimi çıkamıyordum bir türlü son bulmasını istiyordum herhangi bir son ama ölmene bile izin yoktu ne saçma bir hayat diye düşündüm sigaramdan bir duman alıp yoluma devam ettim ciğerlerim üçüncü kez patlarsa ölebilirdim ama sorun değildi yaşıyor da sayılmazdım zaten bir aşağı bir yukarı bir ileri bir geri 12.mayıs.2005
ÖLÜMSÜZ.. 11/26/2006 Sigara içtikçe ilham geliyor Günde 3 paket Öksürük Akciğer ağrısı -bu arada iki akciğer ameliyatı geçirdimMide ağrısı Kusmalar Ve bir gün Sigara yüzünden erken ölen Ölümsüz bir yazar diyecekler Benim için Oysa ne ölüm umrumda Ne de öldükten sonra yaşamak.
9. bir noktada anlaşalım istiyorum küçük dostum ben hiçbir şeyim ve öyle de kalıcam en azından kendi gözümde kendi görüş mesafemde aynaya bakınca gördüğüm tek şey tıraş olmaktan nefret eden ve yine de onu zorladıkları hiçbir şeye karşı gelemeyen bir aptal oluyorken nasıl olur da bir şair olabilirim? saçmalık ve gerçekten boşa harcanmış geçmişte kalkılan tüm ataklar şimdi burada oturmuş yarınki vardiyanın derdine düşmüşken senin gözünde bir tanrı olduğumu duymak bana hiç iyi gelmiyor çünkü aldatıcı her şey tüm çaba azim gibi görünen ama can sıkıntısından başka hiç bir şey olmayan tüm bu çaba çaba bile değil hatta görülen hiçbir şey ya da sadece benim öyle gördüğüm varsa yoksa can sıkıntısı insanlar gülerken ben sigaramı aranıyorum şimdi sanki tek kurtarıcımmış gibi grunge şarkıları çalarken kulağımda senin övgülerini dinliyorum şiir yazmak bizi kurtarmaz öyküler de öyle ya da fanzinler yapılan röportajlar yazılan saçmalıklar onca kağıt parçası kağıt parçası olarak kalacak üzerindeki harfler
onları diğerlerinden farklı kılamayacak kadar silik bir ruhun ürünü sadece farklı hissediyor kendini bu yüzden batışta zaten bu yüzden soruyor kendine “tüm dünyanın nesi var böyle” diye “neden herkes her şey yolundaymış gibi davranıyor” diye ama cevabı bilmiyor ve hiç kimse de kulak vermiyor ona şimdi bana küçük dostum çok iyi gittiğimi ve bir gün başaracağımı söyleme olur mu? becerebileceğim tek şey burada oturup beklemek sadece sigara içmek müzik dinlemek ve bu arada kendim için bazı iyi bazı kötü bazı işe yaramaz cümleler kurmak ayak tırnaklarıma bakıyorum şimdi uzunlar ve kesmiyorum sakallarımı kesicem ama iş elbiselerimi de giyicem tabii botlarımı eldivenlerimi ve yüklenicem kolilere ve yüklenicem kendime daha çok yüklenicem itip debelenicem ve sen gelip bana benim bir tanrı olduğumu söyleyip benden çok daha klas bir şekilde yaşamını sürdürürken “keşke yerinde olsaydım” diyeceksin “keşke yerinde olsaydım” diyicem ben de işte o zaman belki, sana göre çok güzel bana göre çok ebleh olan şiirler yazamadığım halde
kendimi iyi hissedebilirdim senin gözünde bir tanrı olmamın bana yararı olmaz ama sen benim gözümde bir azize olarak kalmayı sürdüreceksin daima bundan şüphen olmasın ve bunun seni mutlu edeceğinden de eminim benim mutlu olmam için bir tomar kağıt uhu ve makas yeterli olur zaten geriye kalan ne varsa, dünya da olup biten onların sorunu onlar kurdular onlar yaşayıp onlar kudursunlar bir şeyleri korumak ya da değiştirmek için ki bana göre savunulması gerektiği düşünülen her şey bir saldırıya uğrar o yüzden mülkiyetle eş zamanlıdır hırsızlığın doğuşu veya savaşın, sınırlarla solun tarihi sağınki kadar eskidir ama her şeyden önce var olan ve daima hiçliğe akan tek şey hiçbir zaman yok olmaz o yüzden küçük dostum bırakalım onlar kazanıp onlar kaybetsin ve sende benim yerime kendini tanrı ilan et ben öyle yapıyorum çünkü ufak hayatlarımızın yarı tanrılarıyız bizler
mutlu olmamız için düş kurmamız gerekmiyor veya başarmış olmamız için herhangi bir şey ispatlamaya ihtiyacımız yok kazanç yok kayıp yok her şey bir gün uçup gidicek nasıl olsa şu an burada ihtiyacım olan tek şey bir sigara içmek, paket sende kalabilir ve her şey iyi de olabilir kötü de olabilir ama sonrasını sonra düşünelim olur mu? 27 aralık 2008
11. bazen bir sigarayla başım döner ve nefesim sıkışır ve “tamam” derim “üçüncü ameliyat geliyor” ve düşünmem asla en yakın hastane nerede diye ya da etrafıma bakınmam bana kim yardım edebilir diye öylece beklerim kontrol ederim ciğerlerimi tekrar mı ediyor? birkaç alveol daha mı patladı? üçüncü ameliyat yolda mı? ölecek miyim doktor? bir daha sigara içmemelisin der doktor da alkol yok ve ne yediğine dikkat etsen iyi olur evlat ağır kaldırman da yasak bronşit başlangıcı 2 pnömotoraks ameliyatı giderek yavaşlayan kan akışı kalpte ritim bozukluğu ve zaman zaman nükseden mide spazmları ve hâlâ ölümün bana çok uzak olduğunu düşünürken, zaman zaman nefesim sıkışır ve öylece beklerim ben de neler olacak diye hiçbir şey olmaz ama ve birkaç dakika içinde hiçbir şey olmadığının farkına varır ve kaldığım yerden devam ederim yaşamaya her ne yapıyorsam yapmaya ölümün üzerine sürerim arabamı o yoldan kaçar inadına bir çarpışma için erken der azrail yaşamana bak evlat yaşamın tadını çıkar 2 ocak 2009
178 geçen gün annem 14 yaşındayken karaladığım bir defteri buldu eski püsküler arasında ve şimdi ona bakıyorum da bu işin buralara nasıl geldiğini düşünüyorum ve allah bilir daha nerelere gidecek hiçbir şey yapmadan üstelik yazmak ve yayınlamak dışında hatta çoğu zaman yayınlamayı bile es geçerek odanın bir köşesine atılıp unutulan kağıt parçaları gibi ya da bilgisayarımda unutulup giden ve bir süre sonra da silinen metin dosyaları gibi ben de bir gün ama, her neyse ve düşünüyorum da şimdi birilerinin nefret edilenler listesine dahil oldum bile ve birileri de beni okuduğu yazarlar arasında sayabiliyor görüyorum ve şaşırıyorum bu işe nefret mektupları aşk mektupları tavsiye veya teşekkür için kimi zaman ve kimi zaman tehdit için yazılan ve tanışalım diyenler ya da eleştiri bekleyenler yazıları için öneri övgü tavsiye bilmiyorum diyorum onlara okudum evet ama gerçekten dostum ben bir yazar değilim iyi bir okuyucu bile sayılmam hatta okuyup bitirdiğim kitap sayısı sıkılıp yarıda bıraktıklarımın yüzde birini geçmez
ve bu iş buralara gelirken ben hâlâ aynı boktan hayatın içinde yazmaktan daha önemli sorunlarla cebelleşiyorum "hey, son şiirin çok iyiydi moruk" faturamı ödeyemiyor ama son şiirim ve çoğu son şiir mesai saatlerim arasında sıkışıp kalıyor yitiyor zihinde oluşup daha doğmadan ölüyor ve milyarlar kaybetmekten daha üzgün hissettiriyor bana kendimi bu durum güneşin altında eriyen dizeler ve güneşim o anki üstlerim oluyor patronum şefim veya amirim ben ayı ve geceyi severim oysa parasının veya mevkisinin tüm foyalarını gizlediği ve kendini güneşim sayan adamları değil 16.ağustos.2008
Güneşin kızı "güneşten gözlerimi” kapatıyorum, ve başka bir güneşin gözleri ile karşılıyorum, zihnimin içinde keny arkana için..