1
HARİCİYE DÜŞÜNCE DERGİSİ
DPUİT YÖNETİM KURULU BAŞKANI CEREN ÇEVİK
4 2017: Özerklikten Bağımsızlık Referandumlarına Giden Sancılı Süreç Muzaffer Ege Seçgin
DPUİT ADINA İMTİYAZ SAHİBİ CEREN ÇEVİK
7 Avrupa Neyi Oyluyor? Oğuzhan Sabuncu 9 Türkiye’nin Amerikan Rüyası: Yerli Oto Ahmet Duhan Kol
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ VE EDİTÖR ŞEVVAL USLU YARDIMCI EDİTÖR EKİN SU YILMAZ
11 Sosyal Bilimlerde Kavramsal Açıklığa Ulaşmak: Empirisist Epistemolojinin Kısa Bir Savunusu Ali Berk İdil
GÖRSEL TASARIM IŞILAY MERVE GÜZBEY
13 Türkiye– Avrupa Birliği İlişkileri ve Geleceği Çağatay Pehlivan
YAZARLAR MUZAFFER EGE SEÇGİN OĞUZHAN SABUNCU AHMET DUHAN KOL ALİ BERK İDİL ÇAĞATAY PEHLİVAN ALMİLA BAŞAK YALIM AYDIN NAZ ÖZTÜRK NAZIM ÇINAR DUVARYAPAR NAZ GÜLTAN IŞILAY MERVE GÜZBEY MURAT MİMARBAŞI GÜL DENİZ KORKUSUZ DİLEK DEMİRHAN NARTAN KOŞUCU ONUR SAYAR EKİN SU YILMAZ NİLAY GENÇER MUSTAFA ATLI TAYANÇ GÜNGÖR
19 Görünmeyenleri Görünür Kılmak Almila Başak
İLETİŞİM ODTÜ İİBF B BİNASI DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER TOPLULUK ODASI 06531 ANKARA/TÜRKİYE TEL: 312 210 30 56 www.hariciyedergisi.com hariciyedergisi@gmail.com issuu.com/hariciye
22 Birleşmiş Milletler Çevresinde Gelişen Kadın Çalışmaları ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Yalım Aydın 24 Angela Merkel, Kadın Kimliği ve Dünya Arenasında Yükselişi Naz Öztürk 26 Erkeklerin Dünyasına Hükmeden Kadınlar Nazım Çınar Duvaryapar 28 Dünya Burnumuzun Ucunda Naz Gültan 31 Mehriban Aliyeva Örneği Üzerinden Azerbaycan’da Kadın Erkek Eşitliği Işılay Merve Güzbey 35 Hukuki Anlamda Pozitif Ayrımcılık Murat Mimarbaşı 42 Uluslararası Uyuşturucu Kaçakçılığında Kadınların Artan Rolü Gül Deniz Korkusuz 44 Küresel Politikada Kadın Dilek Demirhan 47 Müslüman Ülkelerde Trans Kadın Olmak: İran ve Türkiye Nartan Koşucu 49 Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulunun 1325 Sayılı Kararı ve Etkileri Onur Sayar 51 Toplumun İlgi Odağı, Devletin Sahibeleri: First Lady’ler Ekin Su Yılmaz
Kapak Fotoğrafı: TOBIAS SCHWARZ, AFP/File
53 Bir Seçmen Olarak Kadın Nilay Gençer
BASKI GÜNDEM OFSET MATBAACILIK YAYINCILIK SANAYİ TİCARET LTD. ŞTİ. Zübeyde Hanım Mahallesi, Kazım Karabekir Cad. Efeler İş Merkezi No:89 D:12 - 13, 06070 Altındağ/ Ankara Telefon: +90 312 341 11 46 – 48 Fax: +90 312 341 11 47 Gsm: +90 533 582 02 84
55 Hayata Siyah Peçelerin Arkasından Bakmak Mustafa Atlı 58 Erasmus’tan Mektup Var Tayanç Güngör
2
editör’den konuşur insan, çizer ,dans eder, türküsünü söyler içindekini dışa vurmak, haykırmak için. ben hep yazanlardan oldum hayatım boyunca ,bir kalem ve kağıt yetti kendimi anlatmaya. etrafımdaki her şey devinip değişirken bende değişmeyen tek şey olarak kaldı yazma arzusu. bu yüzden sevgili okur, elinde tuttuğun bu dergi bir kendini gerçekleştirme olarak da algılanabilir veya bir çocukluk hayalidir yüreğimde senelerdir yaşayan. hariciye uzun bir aradan sonra sizlerin karşısında yeniden. dosya konusu da yukarıda bahsedilen ve yürekte senelerdir yatan hayalle yoğrularak seçildi, benim için bir başlangıç olan hariciye yine benim içinde bulunduğum mücadeleden, kavgadan var olmalıydı yoksa eksik kalırdım. bu konu –özellikle bu konu- yazılacak ,çizilecek ve söylenecek ki gerçekten bu mücadele amacına kavuşabilsin, kazanabilelim. politikada kadın dosya konusuyla bu sayıda hariciye’de, sizlere uluslararası arenada kadının var olma şekli, niteliği ve niceliği mercek altına alınarak siz okurlarımıza sunuluyor. güzel işler çıkarmanın ve başarmanın güzel insanlarla beraber olmakla birlikte gerçekleştiğini hariciye vasıtasıyla bir kez daha öğrendim. bu sebeptendir ki teşekkür etmem gereken birkaç isim bulunuyor. yolun başından beri benimle olan ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen canım dostum Ekin Su Yılmaz’a, kriz anlarında bana manevi desteğini sunan Ege Seçgin’e, hayatımda diğer her şeyde destek olduğu gibi burada da hep destek olan kardeşim Işılay Merve Güzbey’e ve yazar olan bütün arkadaşlarıma teker teker teşekkür ederim. geçip giden bir senenin ardından 2018’den eşitliğin ve barışın hakim olabileceği günler diliyorum. gelecek, bize bu dergiye dosya konusu olan konunun konuşulma gereksiniminin olmayacağı günler de getirecek biliyorum. katledilen bütün kadınların anısına ve en çok da ufuk açma umudu ile, Şevval Uslu uslusevval96@gmail.com “aydınlığım,deliyim,rüzgarlıyım”
3
2017: Özerklikten Bağımsızlık Referandumlarına Giden Sancılı Süreç 2017 yılı bizler için hiç şüphesiz Katalonya Özerk Bölgesi’nin ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu kararı almasıyla şaşırtıcı ve ilgi çekici bir hale geldi ve iki ayrı özerk bölgenin bağımsızlık referandumu kararı alması birbirlerine çok yakın bir tarihte gerçekleşti. Durum böyle olunca bir taraftan bu gelişmeler heyecan vericiydi fakat diğer taraftan ise ulus devleti kavramının 2017 yılı itibariyle yavaş yavaş çözülmeye başladığının bir habercisiydi. Ayrıca bu iki özerk
Muzaffer Ege Seçgin secginege@gmail.com
bölgenin çok kısa bir süre içerisinde peş peşe referandum kararı alması dünyadaki diğer özerk bölgeleri de bağımsızlık konusunda
cesaretlendirdi
denilmesi
yanlış
lanmıştır. Aslında İspanya İç Savaşı’na neden olan etkenler-
olmaz.
den biri de Barselona’nın 1930’lu yıllarda daha fazla siyasi bağımsızlık istemesidir. Yani Franco’nun diktatörlüğünde
İşte bu iki ayrı özerk bölgenin bağımsızlık referandumu kararı
neden bu anma törenlerinin yasaklandığı açık ve ortadadır.
alması özellikle çok uluslu devletleri endişelendiren bir geliş-
1975’te Franco’nun ölümünün ardından, 1978 yılında hazırla-
me oldu çünkü çok uluslu devletlerde farklı uluslardan gelen
nan yeni İspanya anayasası ile birlikte İspanya’yı oluşturan 17
özerklik ya da bağımsızlık taleplerinin sesleri yükselmeye
etnik grubun ve bölgenin özerkliği ve hakları teminat altına
başladı. Bu iki referandum bünyesinde birçok farklı ulusu
alınmıştır. Ve bu bölgeler anayasa hazırlanmadan önce de
barındıran ülkeleri tedirgin etmesinden dolayı bir anda refe-
özerklik statüsü elde etmiş olduklarından bu bölgelere
randum kararına tepkiler yükselmeye başladı. Bunların yanı
“tarihsel özyönetimler” denmiştir. Ayrıca İspanya’nın toprak
sıra Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası
bütünlüğünü bozmaya yönelik girişimleri engellemek amacıy-
ilişkilerde önemli rol oynayan organizasyonlar da devreye
la bu özerk bölgelerin federasyon oluşturmaları anayasada
girince bu referandum kararları bir anda Avrupa ve Ortadoğu merkezli
dünyanın
gündemine
yasaklanmıştır. 2006 yılına geldiğimiz zaman yapılan referan-
yerleşti.
dum ile birlikte özerkliğin çapı genişletilmiş fakat 2010 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından 2006’da Katalonya’nın
Katalonya Özerk Bölgesi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin
kazandığı bazı hakları geri alınmıştır. Özellikle burada belirtil-
bağımsızlık referandumu kararı almasının arkasında yatan
mesi gereken husus 2008’de dünyayı etkisi altına alan ekono-
nedenleri ortaya çıkarmak için ilk önce bu iki bölgenin tarih-
mik krizin İspanya’yı da vurmuş olmasıdır. İspanya’nın eko-
sel olarak özerk bölge olma süreçlerini ve bu bölgeleri bu
nomik anlamda güçlü olan bölgelerinden olan Katalonya’da
kararı almaya götüren parametreleri incelememiz gerekmekte-
bu ekonomik kriz bağımsızlık taleplerinin yükselmesine neden
dir.
oldu. Fakat Katalonya’nın ekonomik anlamda İspanya’yı sırtladığıyla ilgili çeşitli veriler vardır ve bunların zaman içinde
Katalonya Özerk Bölgesi
salınım yapmasından dolayı aslında Katalonya’nın İspanya
Öncelikle bu bölge için önemli olan olaylara baktığımız za-
ekonomisini sırtladığı yönündeki iddialar pek de gerçeği yan-
man bunların başında 11 Eylül 1714 tarihinde Katalonya ordu-
sıtmamaktadır. Gerçek referandum tarihine gelmeden önce
larının V. Felipe tarafından yenilgiye uğratılması gelir. Yakla-
2014 yılında yapılan resmi olmayan referanduma göre oy
şık bir yıl kadar süren Barselona Kuşatması kırılmış ve şehir
kullanan seçmenlerin %80’i bağımsızlıktan yana tavır almış-
ele geçirilmiştir. Ayrıca bu yenilgiyle birlikte Katalanlar elde
tır. Durum böyle olunca Katalan parlamentosu bağımsızlık
ettiği önemli hakları kaybetmiş ve anayasaları bu yenilginin
referandumu düzenleme konusundaki süreçleri hızlandırmış
sonucunda ortadan kaldırılmıştır. Her yıl 11 Eylül tarihinde
ve 2015 yılında düzenlenen yerel seçimlerde ise Katalan par-
Katalanlar İspanya Veraset Savaşı’nda yenilen Katalonya
lamentosuna ağırlığını koyan ayrılıktan yana partiler, 18 ay
ordularını anmak için anma törenleri ve etkinlikleri düzenler-
içinde referandum düzenleneceğini açıkladı. Referandum
ler. Bu törenlerde savaş sırasında Barselona savunmasının
kararını biraz daha hukuki bir boyuttan inceleyecek olursak
başında bulunan liderler için anma törenleri yapılır ve törenler
İspanya anayasasının ikinci maddesi İspanyol milletinin ayrıl-
ilk 11 Eylül 1886 tarihinde kutlanmaya başlanmıştır. Fakat
maz birliğini ve ülkenin bölünemez olduğunu ortaya koyar.
yaklaşık 350 bin kişinin öldüğü İspanya İç Savaşı’ndan sonra
Bu sebepten ötürü İspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un refe-
1939 yılında Franco’nun diktatörlüğünde bu törenler yasak-
randum kararına karşı çıkması üzerine İspanya Anayasa Mah-
4
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
kemesi bu referandum kararını askıya almıştır. Bu karardan sonra İspanya hükümeti ile Katalan yönetim arasındakigergin-
Irak’ın kuzeyinde yer alan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin
likler tırmanmış ve İspanya hükümeti ayrılık yanlısı Katalan
kuruluşu 11 Mart 1970’te Saddam Hüseyin ve Mustafa Barza-
yurttaşlara ve Katalan yönetime yönelik birtakım baskıcı ön-
ni arasında yapılan anlaşmaya dayanmaktadır. Bu anlaşmaya
lemler almıştır. Bunların başında merkez hükümet tarafından
göre Irak’ın kuzeyinde yer alan üç il Erbil’de kurulacak bir
Katalan yönetimin finansal kaynaklarına referanduma bütçe
parlamento tarafından yönetilecek şekilde karar verilmiştir.
ayrılmaması için el koyması ve bölgeye altı bine yakın polis
Ayrıca bunların dışında Kürtçe ülke genelinde Arapçanın
gücü yollaması başta gelir. Aslında düşünüldüğünde İspanya
yanında ikinci bir resmi dil olarak kabul edilmiştir. Fakat İran
merkezi hükümetinin bu referandum kararını ve sonucunu
ile Irak arasındaki savaştan hemen önce Saddam Hüseyin
altın tepside bağımsızlık sunar gibi Katalanlara sunması elbet-
antlaşmayı kaldırmış ve 1974’te Kürt bakanları meclisten
te günümüzün güçlü ulus devleti anlayışıyla ve uluslararası
çıkarmıştır. Daha sonra İran ile Irak arasındaki savaşta bu
ilişkilerde yer alan farklı aktörlerin farklı talepleriyle çok bağ-
bölgenin kontrolü merkezi Irak hükümetinin kontrolünden
daşmaz. Fakat burada üstünde düşünülmesi gereken nokta
çıkmış ve Saddam Hüseyin’e karşı bu bölge İran saflarında
neden Katalanların bağımsızlık talep ettikleri ve İspanya mer-
yer almış ve Barzaniler isyan edip İran ile ittifak içerisine
kezi hükümetinin bu isteğe neden şiddetle karşı çıktığıdır.
girmişlerdir.
Katalanların neden bağımsızlık talep ettiklerini tarihsel ve
Kuzey Irak için yakın tarihteki en önemli dönüm noktaların-
günümüz şartları içinde yukarıda açıklamaya çalıştım. Aslında
dan biri şüphesiz ki 1992 yılında yaşanan gelişmelerdir. Kör-
burada sorulması gereken soru İspanya’nın diğer özerk bölge-
fez Savaşı’nın hemen ardından ayaklanmalar yaşanmış ve
lerinden böyle bir bağımsızlık talebi gelmemişken neden Ka-
bastırma harekâtı sonrasında milyonlarca Kürt Türkiye’ye ve
talanların bağımsızlık istediğiyle ilgilidir. Bunu açıklamak
İran’a göç etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca en önemli geliş-
için elbette çok detaylı bir tarihsel ve kültürel analiz yapılma-
melerden biri 36. paralelin kuzeyi, uluslararası koruma altına
lıdır ve bu analizler yapılırken Katalan toplumunun sosyal ve
alındıktan sonra bölgenin güçlü Kürt partileri fiilen hiçbir yere
siyasal dinamikleri göz ardı edilmemelidir. Diğer bir taraftan
bağlı olmaksızın 2003 yılında Irak’ın Amerika güçleri ve müt-
olaya İspanya hükümeti için bakılacak olursa, elbette İspanya
tefikleri tarafından işgaline kadar bölgeyi yönettiler. Günü-
hükümetinin bağımsızlık referandumu kararına ve bundan
müzde bu bölgeyi düşünecek olursak Irak siyasetinde 1970’le-
çıkan bağımsızlık sonucuna olumlu yaklaşılması beklenemez.
re kıyaslanamayacak ve hatta bağımsızlık referandumu kararı
Zaten referandumdan önceki süreçte de böyle bir yaklaşımları
alabilecek derecede güçlendiğini görebiliriz.Irak Kürt Bölge-
ve beklentileri olduğu görülmemektedir. Ayrıca diğer aktörler
sel Yönetimi’nin neden bağımsızlık referandumu kararı aldığı-
de göz önünde bulundurulduğunda, Avrupa Birliği için de bu
na gelinecek olursa başta Mesud Barzani ve Barzani’yi des-
süreç karşısında elbette İspanya hükümetinin yanında olması
tekleyen bağımsızlık yanlısı Kürtlerin, uzun yıllardır Irak
beklentileri yanıltmaz çünkü Avrupa Birliği hali hazırda İngil-
merkezi hükümeti tarafından devam eden kötü muameleler
tere gibi güçlü bir devletin Avrupa Birliğinden ayrılması gibi
karşısında artık kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri
sancılı bir sürecin içerisinde bulunmaktadır. Bunun üstüne
zamanının geldiği inancında olmaları bağımsızlık referandu-
elbette Katalonya Özerk Bölgesi’nin bağımsızlık yanlısı talep-
mu kararındaki ana etkenlerden biridir. Ayrıca Erbil’deki
lerine karşı hoşgörüyle yaklaşılması beklenemez. Fakat diğer
yönetim, Irak merkezi hükümetinin sistematik bir şekilde
bir taraftan düşünülmesi gereken nokta uzun bir süreden beri
petrol gelirlerinin eşit paylaşımını engellediğini de iddia edi-
verilen bu bağımsızlık mücadelesinin burada sona ermeyeceği
yor. Irak merkezi hükümeti açısından bu referandum yasadışı
ve Katalanların bu isteklerinden vazgeçmeyeceğidir. Tahmin
ve anayasaya aykırı olduğu ifade ediliyor ayrıca Irak parla-
edilebileceği gibi aslında bağımsızlık yanlısı talepler ileriki
mentosu referandumun düzenlenmesini reddeden bir karar da
yıllarda daha şiddetli ve hatta yeniden bir iç savaş yaşatabile-
çıkarmıştır. Iraklı Kürtler açısından bu referandum kararını ve
cek bir hâl alabilir çünkü Katalanların bu yöndeki talepleri
içeriği düşünüldüğünde medyada yansıtılanın aksine Iraklı
şiddet ve baskı kullanılarak geçiştirilmiş hatta halının altına
Kürtlerin hepsi bağımsızlığı destekler nitelikte değildir.Bu
süpürülmüştür. Bu sebepten ötürü İspanya merkezi hükümeti
referandum kararına karşı çıkanlar aslında tamamen bu refe-
ile Katalan yönetimi arasında bir orta yol bulunmalı ve diya-
randuma karşı oldukları için değil sadece siyasi iklim, ekono-
log geliştirilmelidir. Bu görevi üstlenmekle yükümlü olanların
mik koşullar ve güvenlik koşulları gibi nedenleri göz önünde
başında İspanya’nın kendi iç dinamiklerini yansıtan çeşitli
bulundurup “şimdilik hayır” diyen bazı Iraklı Kürt siyasetçi ve
yayın kuruluşları, toplumun ileri gelen insanları gibi faktörler
iş adamlarıdır. Fakat bu referandum kararının mevcut koşullar
gelebilir. Aksi takdirde yükselen bu gerilim şimdilik yatışmış
iyileştikten sonra yapılması halinde destek vereceklerinin
gibi gözükse bile daha sonra bu gerilimin daha ciddi ve önle-
söylenmesi yanlış olmaz. Ayrıca başka bir kesim ise referan-
nemez sonuçlara yol açması uzak bir ihtimal değildir.
5
dumdan “evet” kararı çıkması durumunda bölgede şiddetin
Sonuç olarak, 2017 yılı bu iki özerk bölgenin bağımsızlık için
artmasından ve ekonomik koşulların kötüye gitmesinden endi-
vermiş oldukları referandum kararlarına ve yaşanan gelişmele-
şe etmektedir. Aslında referandumdan çıkan “evet” kararının
re sahne olmuştur. Bağımsızlık referandumu için alınan karar-
ardından bazı insanların ekonomik ve siyasi anlamda Kuzey
ların altında toplumsal, tarihsel ve siyasi nedenlerin yatmış
Irak’ın kötüye gideceğine yönelik endişelerinin artmasının
olmasının yanı sıra ekonomik dinamiklerin de bu sürece götü-
birçok haklı sebebi sayılabilir. Bunların başında Kuzey Irak’ın
ren ana faktörlerden biri olduğunun söylenmesi yanlış olmaz.
iki komşu ülkesi olan Türkiye ve İran bu referandum kararına
Her ulusun kendi kaderini tayin hakkı günümüzde yüz yıl
şiddetle karşı çıkmış ve bu kararın sadece bölgesel değil aynı
öncesine oranla artık daha zor elde edilen ve iddia edilen bir
zamanda küresel birtakım krizlere neden olabileceği konusun-
hak olmuştur. Sebeplerinin başında ise elbette küreselleşen
da Kuzey Irak yönetimine uyarılarda bulunmuşlardır. Burada
dünya, ekonomik ve siyasi anlamda ülkelerin birbirlerine bağlı
Türkiye’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi için önemini vurgu-
hale gelmesi gibi ana faktörler gelir. Ama burada belirtlmesi
lamamız gerekir çünkü Kuzey Irak’ta çıkan petrollerin tamamı
gereken temel bir unsur, bu iki farklı bölgenin bağımsızlık
Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırılır. Bu neden-
taleplerinin 2017 yılı itibariyle sona ermediğidir. 2017 yılı bu
den ötürü Türkiye’nin karşı çıkmasını ve referandumdan sonra
iki bölge açısından hüsranla sonuçlansa da bağımsızlık talep-
uygulayacağı yaptırımları Kuzey Irak yönetimi göz ardı ede-
leri ve her ulusun kendi kaderini tayin hakkı arayışları son
mez ve etmemelidir çünkü petrol ticareti Kuzey Irak ekonomi-
bulmamış gibi görünmektedir. Zaman ne gösterecek bilinmez
sinin ana damarlarından biridir. Aslında sadece Kuzey Irak’ın
ama gelecekte ortaya (BBC, tarih yok)çıkabilecek herhangi bir
komşu ülkeleri değil uluslararası alandaki diğer devletler ve
çatışma ya da savaş ortamından uzak ilişkilerin yürütülmesi
aktörler de bu referandum kararına karşı yer almışlardır. Bura-
gerekmektedir. Çünkü günümüz itibariyle ülkeler diğer ülke-
da şaşırtıcı olan ise Orta Doğu’da Kürtlerin güçlü bir müttefiki
lerle olan ilişkilerinde diyalog kurma ortamından uzaklaşmış-
olan Amerika Birleşik Devletleri’nin bile bu referandum kara-
tır ve asıl olan bu diyalog ortamının yeniden yeşertilmesinde
rının ertelenmesini istemesidir. Bunun yanı sıra Birleşmiş
saklıdır. Eğer bu diyalog ortamı yeniden inşa edilirse bu iki
Milletler ’in Irak temsilciliği referandumda herhangi bir rol
bölgenin bağımsızlık yanlısı taleplerinin barış ve anlayış için-
üstlenmeyeceklerini belirtmiştir. Görüldüğü üzere Kuzey Irak
de çözülebileceği beklenebilir fakat ülkelerin sosyal, siyasi ve
yönetimi uluslararası alanda yalnız kalmış ve özellikle komşu
ekonomik dinamikleri de göz ardı edilmemelidir.
ülke ilişkileri bakımından bu referandum kararı ilişkileri zedelemiştir.
KAYNAKÇA: (2009, Eylül 3). BBC: http://www.bbc.com/turkce/ozeldosyalar/2009/09/090903_spain_war.shtml adresinden alındı (2017, Eylül 25). BBC: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41363443#orb-banner adresinden alındı (2017, Kasım 7). Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Katalonya_Ulusal_Günü adresinden alındı Özdemir, Ö. (2017, Eylül 29). BBC: http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41437383 adresinden alındı
6
Avrupa Neyi Oyluyor?
1945 yılında sona eren İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, Avrupa’nın çeşitli yerlerinde aşırı sağ/faşist/Nazi söylemler iktidardaydı ve oldukça büyük bir halk kitlesi tarafından neredeyse sınırsız destek görüyordu. Bu durum, Aydınlanma Çağı ile başlayıp günümüz Avrupa’sını tanımlayan ve Avrupa’nın öncüsü olduğu değerlerle, yani demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü ve benzeri birçok değerle tamamen ters düşmekteydi. Bu tersliği açıklamak, Dünya’nın o zamana kadar gördüğü
Oğuzhan Sabuncu sabuncuoguzhan@gmail.com
en büyük savaşı, neredeyse hiç kimseyi tatmin etmeyecek sonuçları ve 1922-1939 arası aşırı ulusal söylemler kullanarak büyük kitlelerin bir siyasi hareketin ardında nispeten kolayca
başkanlığı seçimlerinin ikinci turunda büyük bir farkla kaybet-
mobilize edilebilmesi göz önüne alınırsa, nispeten kolay bir
miş olsa da, seçimin ilk turunda yüzde 21,70 oy alarak daha
hâl alıyordu. Fakat günümüzde devamlı tartışılan bu “aşırı
sonra seçimi kazanacak Emmanuel Macron’un sadece 2,20
sağın yükselişi” nerelerde ve neden yaşanıyor ve belki de
puan gerisinde yer almıştı. Aynı zamanda Ulusal Cephe, 2014
hepsinden önce sorulması gereken şey, nedir bu “aşırı sağ”?
yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde en fazla
Aşırı sağ dediğimiz bu siyasî kavram, sözlük anlamıyla sağ
oyu alan parti oldu. Macaristan, diğer ülkelere kıyasla çok
siyasetin en uç noktasını betimler. Devlet otoritesi mutlaktır,
daha somut bir kanıt olarak önümüzde yer alıyor, çünkü 2010
toplumsal yapıyı hiyerarşi ile tanımlar, ya kültürel/ırksal an-
yılından beri oldukça güçlü bir aşırı sağ parti tarafından yöne-
lamda bir üstünlük ve aşağılık argümanı taşır, ya da bu argü-
tiliyor. Başbakan Viktor Orban, 7 yıldır tek başına iktidarda
manı dinî anlamda devam ettirir. 1933-1945 arası sadece Av-
bulunuyor ve Avrupa için eğer gerekli önlemler alınmazsa
rupa değil tüm dünyayı kasıp kavurmuş Nazi Almanya’sı, bu
Avrupa’da neler olacağına dair örnekler teşkil ediyor, zira
kavramı anlamak için çok önemli ve oldukça temel bir örnek-
Macaristan’da 7 yıldır basın özgürlüğü, insan hakları ve mül-
tir; çünkü içinde ırksal bir üstünlük argümanı taşır, devlet
teciler konusunda büyük bir gerileme var. Avrupa Birliği bu
otoritesinin üzerinde bir güç yoktur ve toplumsal yapı hiyerar-
konuya yoğun tepki gösterse de Macaristan bu eleştirileri pek
şi üzerine kurulmuştur. Fakat bizi ilgilendiren konu Nazi Al-
umursamıyor ve aşırı sağın AB karşıtı tutumuna dair çok sağ-
manya’sı ve benzeri geçmiş olaylar değil. Günümüz aşırı sağı-
lam bir örnek teşkil ediyor. Hollanda’da Geert Wilders’in
nı anlamak için 2010 yılından bu zamana kadar Avrupa ülke-
Özgürlük Partisi (PVV) 11 yıldır Hollanda Parlamentosu’nda
lerine ve bu ülkelerde yaşananlara bakmamız gerekir.
bulunuyor. Bu yılın Mart ayında yapılan seçimlerde PVV her ne kadar tahmin edilen yüksek oy oranlarına ulaşamamış olsa
Aşırı sağ, son üç yıldır Avusturya, Almanya, Fransa, Macaris-
da, parlamentodaki sandalye sayısını arttırarak aşırı sağın
tan, Hollanda, Polonya ve İngiltere gibi oldukça önemli Avru-
Hollanda’da ve Avrupa’da nasıl yükselişte olduğuna dair bir
pa ülkelerinde boy gösterir oldu. Sırayla inceleyecek olursak,
örnek sunuyor. Polonya, 2015 yılından beri Hak ve Adalet
Avusturya’da 2016 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimle-
Partisi’nin (PiS) tek başına iktidarıyla yönetiliyor ve Avru-
rinde sağ popülist Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) ada-
pa’nın geri kalanı için oldukça önemli bir gözlem alanı görevi
yı Norbert Hofer çok küçük bir farkla seçimi kaybettiğini
görüyor. Başbakan Beata Szydlo liderliğindeki PiS, oldukça
görüyoruz. 2017 yılında yapılan genel seçimlerde ise yine
katı göçmen ve AB karşıtlığı ile Macaristan ile birlikte Avru-
FPÖ oylarını yüzde 26’ya yükselterek meclise girdi ve yeni
pa için aşırı sağın en yoğun gözlemlendiği ülke konumunda.
hükümeti oluşturmak için kurulması gereken koalisyonda
Son olarak geçmişte Nazi Almanya’sına karşı en sağlam dire-
Avusturya Halk Partisi’nin ortağı olmak için en güçlü aday
niş gösteren ülke olan İngiltere’ye bakacak olursak, bu ülkede
haline geldi. Almanya’da 24 Eylül’de düzenlenen genel se-
de durumun çok farklı olmadığını görüyoruz. Birleşik Krallık
çimlerde Almanya için Alternatif (AfD), İkinci Dünya Sava-
Bağımsızlık Partisi (UKIP) hakkında İngiltere için hayatî
şı’nın sonundan bu yana ilk kez Bundestag’a girmeyi başaran
önem taşıyan Brexit oylamasından AB’den ayrılma kararının
aşırı sağ parti oldu ve Alman Şansölyesi Angela Merkel’in
çıkmasında en büyük rolü oynayan partilerden biri olduğu
koalisyon alternatifleri arasında bulunuyor. Fransa’da ise Ulu-
iddiasının yanlış olduğu söylenemez. Göçmen karşıtlığı,
sal Cephe lideri Marine Le Pen, 2016 yılında yapılan cumhur
AB’ye verilen parayla başka ülkelerin desteklenmesinden
7
ziyade o kaynakların İngiltere’ye ayrılması, “eski ihtişamlı
den edeceği endişesiyle bir göçmen karşıtlığına sürüklendiğini
günler” gibi söylemlerle UKIP bu kritik oylamanın yönünü
söylemek yanlış olmaz. Düzgit üçüncü bir sebep olarak deği-
değiştirip İngiltere gibi demokrasinin oldukça güçlü köklere
şen değer yargılarından bahsediyor. Daha özgürlükçü bir hare-
sahip olduğu bir ülkede bile aşırı sağı canlandırmayı başardı.
ketin, Avrupa’da kök salmış ve nispeten daha muhafazakâr bir
Bütün bu örnekleri göz önüne alarak sormamız gereken asıl
değerler bütününe karşı çıkmasının Avrupa muhafazakârların-
soru şu: toplumu bu denli bölen, devleti bu kadar mutlak kılan
da aşırı sağa kayış yarattığından bahsedebiliriz. Tabii bütün bu
bir ideoloji; demokrasiyi kendisine siyasetin mutlak aracı
sebepler çok önemli bir noktayı görmezden gelmemize neden
biçmiş, toplumsal eşitliği her alanda savunan, geçmişin ideo-
olmamalı: toplumsal hafızanın zayıflaması. İkinci Dünya Sa-
lojilerinin “aşırı” yanlarını kendisinden uzak tuttuğunu iddia
vaşı’nda durdurulan Nazi dalgasının hemen ardından benzer
eden –ve bunu yaklaşık 70 yıldır neredeyse kesintisiz yapabi-
görüşleri engellemek için Avrupa Birliği gibi bir örgütün ku-
len- bir siyasî iklimin içinde kendisine nasıl yer bulabiliyor?
rulması ve bu örgütün görevini oldukça iyi bir şekilde yerine
Sabancı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim
getirmesi, toplumların o korku dolu geçmiş günlerin hatıraları-
üyesi Senem Aydın-Düzgit’e göre bu yükselişin üç sebebi var.
nı geçmiş nesillere aktarmasını sekteye uğratmış olabilir.
Düzgit, ilk sebep olarak kimlik tartışmasını öne sürüyor ve
AB’nin bu noktada ne kadar önemli bir yer edindiğini fark
ABD’de Donald J. Trump’ın baş atı olduğu popülist aşırı sağ
eden aşırı sağ partiler de AB’yi elitler tarafından kontrol edi-
diskurun yükselişini buna bağlıyor; ancak bu sebep günümüz
len, üye ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını ortaya kaldırmaya
siyasî, ekonomik ve sosyal koşullarını da göz önünde bulun-
çalışan, işlevini yitirmiş köhne bir yapı olarak göstermeye
durursak, yaşananları açıklamak için oldukça eksik kalıyor.
çalışıyor ve başarıya bir miktar ulaştıklarını söylemek çok da
İkinci bir sebep olarak ise –özellikle Avrupa bağlamında-
yanlış olmaz.
kimlikten ziyade ekonominin gidişatının yarattığı tepkiyi öne sürüyor. 2000lerin başından bu yana Avrupa’da ekonominin
Peki bütün bu bilgilerin ve yaşananların ışığında Avrupa halk-
durumuna bakacak olursak, bu gerekçe yaşananları açıklamak
larının aşırı sağa komple bir kayma gerçekleştirdiğini söyle-
için daha sağlam bir iddia taşıyor. Düzgit, bu sebebi açıklar-
mek doğru olur mu? Bu sorunun cevabını şu anda kesin bir
ken 2008 finansal krizi ve krizin Avrupa’ya yansırken kıtada
şekilde vermek yanlış olur, fakat tahmin yürütüp “hayır” deme
yarattığı ekonomik yavaşlamayı örnek gösteriyor. Tabii bu
imkânımız var. Her ne kadar aşırı sağ Avrupa halkları için çok
durumu açıklamak için sadece 2008 krizi de yeterli gelmiyor.
güçlü bir alternatif olarak gözükse ve toplumsal bilinç geçmiş
Dünya ekonomisinin gittikçe küreselleşmesi esnasında kaza-
hakkında körelmiş olsa da, sonuç olarak elimizde yüzyıllardır
nan bir taraf olduğu gibi kaybeden bir taraf da ortaya çıkıyor:
ilerleme ve gelişmeyle oluşmuş, demokrasi, eşitlik, özgürlük
düşük gelirli işçi sınıfı. Düzgit bu kitleyi şöyle tanımlıyor:
gibi kavramlarla yoğrulmuş bir Avrupa kültürü ve bu toplum-
“Uluslararası ağı olmayan, pasaportu bile olmayan, ülkesinden
lar içinde yetişmiş olan toplumlar var. Bu yüzden Avrupa’nın
çıkmamış, daha mavi yaka işler yapan, az eğitimli, kendisini
yakın gelecekte aşırı sağa teslim olması gibi bir durumdan söz
bir şekilde ekonomik olarak geride kalmış, küreselleşme ne-
etmek çok güç. Fakat emin olabileceğimiz tek bir şey var; son
deniyle kaybettiğini düşünen bir grup”. Bu kitlenin, hâlihazır-
dönemde arkasına çok güçlü bir rüzgâr almış olan aşırı sağ
da zorlu bir ekonomik ortam içinde bir de yoğun bir göçmen
siyaset, daha uzun süre Avrupa siyasî arenasında ana aktörler-
kitlesiyle karşılaşınca bu göçmenlerin kendilerini mesleklerin
den biri olacak gibi duruyor.
KAYNAKÇA: Deutsche Welle Türkye. (2016, Nisan 4). Avrupa’nın aşırı sağ haritası. http://www.dw.com/tr/avrupan%C4%B1n-a%C5%9F%C4%B1r%C4%B1-sa%C4%9F-haritas% C4%B1/a-19215638 adresinden erişildi. Foster, R. (2017, 28 Mart). Populism Marches On. E-International Relations. http://www.e-ir.info/2017/03/28/populism-marches-on/ adresinden erişildi. Galpin, C. (2017, Ekim 4). The German Election – What Does It Mean For Europe?. E-International Relations. http://www.e-ir.info/2017/10/04/the-german-electionwhat-does-it-mean-for-europe/ adresinden erişildi. Karabat, A. (2017, 19 Mart). Avrupa’da aşırı sağ nasıl yükseldi?. Aljazeera Türk. http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/avrupada-asiri-sag-nasil-yukseldi adresinden erişildi.
8
Türkiye’nin Amerikan Rüyası: Yerli Oto Merhaba sevgili okurlar sizlere vatani görevimi yapıyorken yazmanın gurur ve telaşı içerisindeyim. Bu yazımda sizlere ülkemizin özlem ve hasretle beklenen ancak gerçeğe dönüşmesi kan davası haline gelmiş yerli otomobil meselesini ele almaya
çalışacağım.
Bildiğiniz üzere son birkaç yıldır, ülkemizde yerli otomobil üretme gayreti mevcuttur. Gerek hükümet yetkilileri gerekse
Ahmet Duhan Kol ahmetduhankol@gmail.com
yerli yatırımcılar ellerindeki tüm kozları ortaya koyarak bu girişime destek olmak ve üretilecek araç veya araçlarda stratejik ortak olmak için yarışıyorlar. Dışardan bakıldığında millet-
ları olmuş ve yedek parça bakım ve garanti gibi mevzularda
çe ortak bir irade ile bu yatırımı istiyor gibi gözüküyoruz.
devletimiz çoğu zaman müşkül duruma düşmüştür. Bu da
Aslında bu tez 4.Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel zamanında
demek oluyor ki, en azından acilen askeri ihtiyaçlarımızın
denenmiş ve başarılı olmasına rağmen çeşitli mazeretler üreti-
karşılanması için yerli araç üretilmelidir. Unutulmamalıdır ki
lerek tavan arasına sıkıştırılmış “Devrim Arabası” ndan beri
tüm dünyada büyük sanayi atakları ordu ihtiyaçlarını karşıla-
ülkece çok arzuladığımız sanayi hamlesidir. Her ne kadar geç
mak
için
doğmuş
sonrasında
halka
arz
edilmiştir.
kalınmış olsa da zararın neresinden dönersek kârdır diyerek bu ağır sanayi hamlesinin ülkemizi bir adım daha ileriye götür-
Öncelikle tarihten ders çıkartarak geçmişte diğer sanayi ham-
mesini
lelerimizde düştüğümüz hatalara düşmeden bu işe başlanılma-
hep
birlikte
temenni
ediyoruz.
sı gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki dünya taşıt üretme Peki, bu hamle ne kadar yapılabilir gözüküyor? Türkiye’nin
işinde Türkiye’den 150 yıl öndedir. İlle de tamamen özgün bir
böyle bir hamleye ihtiyacı var mı veya alt ve üst sanayi eko-
tasarım kusursuz bir mimari konusunda inatlaşmadan bu sek-
nomik yapısı buna elverişli midir? Birçok Avrupalı ve Uzak-
töre giriş başlatılmalıdır. Esinlenme bu aşamada başlangıç
doğulu otomotiv firmaları ülkemizde hem birleştirme hem
sürecini körükleyecek ve gelişme için ön ayak olacak nitelikte
yedek parça hem de sıfırdan son aşamaya kadar otomobil ve
bir
atılım
olabilir.
çaşıtlı araç üretiyorlar. Bu araçlar ülkemizden tüm dünyaya ihraç ediliyor. Yani sanayi altyapısı olarak büyük bir alt yapısı
Esasen yazımın başında sık sık tekrar edilen “ağır sanayi yatı-
olarak büyük bir açık gözükmemektedir. Peki ya ekonomik
rımı” otomobil endüstrisi için tam bir karşılık olmamaktadır.
altyapı? Küçük bir örnek ile açıklanırsa, “Türk otomotiv ihra-
Günümüzde bu araçlar ağır sanayi maddelerinden çok elektro-
catı ekim ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre %19
nik devrelerden oluşmaktadırlar. Yani, bu hem ağır sanayi
artışla 2,6 milyar $ olurken, ocak-ekim dönemi 10 aylık ihra-
hem de bir teknoloji hamlesidir. Üreteceğimiz aracın omurgası
cat da %31 artarak 1 milyar 85 milyon $ oldu. Bu şu demektir
bu iki daldan oluşmaktadır. Elbette yerli otomobil girişiminin
ki ne sanayi ne de ekonomik olarak yel bir araç üretmemizde
bir de siyasi yanı mevcut bulunmaktadır. Türkiye dünya oto-
herhangi bir engel bulunmamaktadır. Türkiye’de gerekli izin
motiv pazarında önemli bir paya sahiptir. Birçok firma Türki-
ve tescil işlemlerinin ardından araç üretmek gayet mümkün
ye’deki pazarını kaybetmemek için ülkemize özel motor seçe-
gözükmektedir. En azından kâğıt üzerindeki veriler bu şekilde
nekleri sunmakta. Üretilecek yerli araç milli duyguların da
gözükmektedir.
etkisiyle birçok firmanın satışlarını etkileyecek ve pastadaki paylarının küçülmesi bu ülkeler ile olan ilişkileri de bir şekil-
Ülke olarak cumhuriyetimizin kuruluşundan berri ağır sanayi
de etkileyecektir. Yabancı sermayenin ülkemizdeki yeni yatı-
hamlelerinde hep geri kaldığımız apaçık ortada gözükmekte-
rımları bu sebeple siyasi çıkmaza girebilir. Tabi ki bu tespitler
dir. Uçak, gemi, araba, kamyon, çekici, traktör, lokomotif ve
yapılan araçların zamanla iyi satış rakamları çıkarması ile
vagon gibi günümüzün hayati ulaşım araçlarının yapımı tamiri
oluşacak bir durumdur. Bu sebeple üretilecek araçların hem iç
ve satışı konusunda ekonomimizde her zaman büyük delikler
hem de dış pazarda satışı yapılabilecek araçlar olması önemli-
oluşturacak açıklıklarla ilerledik fakat aynı zamanda bunu
dir.
askeri araçların temininde de görebiliriz. Kıymetli ordumuzun
Otomotiv sektörü içerisinde birçok segment mevcuttur. Genel-
en önemli vurucu güçleri hep yabancı devletlerin iştirak firma-
likle bu sınıflar kullanım türüne göre ayrılsa da daha çok zev-
9
ke göre tercih ediliyor. Artık insanlar ihtiyaçlarından çok gö-
yanmalı motorlara elveda demeleri tüm proje ve ülkemiz için
rünüş olarak göz zevklerine daha uygun araçları tercih ediyor
en doğrusu olacaktır.
bundan dolayı otomobil bir ihtiyacın yanında bir tarz meselesi
Biz burada üreteceğimiz yerli otomobilin motorunun elektrikli
de olmuş durumda bulunmaktadır. Yaşa, cinsiyete göre mo-
mi, fosil yakıtlı mı olmasını tartışırken dünya otomotivde
delleri olan markalar sayılarını artırmakta. Bu durum üretilme-
otonom sürüş mekanizmalarına geçmektedir. Az önce bahsi
si planlanan araçlar için en büyük rakip pozisyonunda. Sahada
geçen Tesla markası hali hazırda ülkemizde de satılmakta olan
11-12 modeli olan markaların karşısına tek bir türle çıkmak son
derece
riskli
bir
hareket
modellerinde otonom sürüş özelliği sunmaktadır. Artık araçlar
olacaktır.
dört tekerlekli hareket eden yazılım küplerine dönmüş durumdalar. Bu yürüyen yazılım mühendislik harikaları geleceğimi-
Aynı konuda başka bir nokta ise keskin bir marka yaratmak ve
zin hem de çok yakın bir geleceğimizin günlük ulaşım araçları
insanların talebini bu markaya çekmektir. Bu araçların alına-
olacaklar.
bilmesi için diğer sebepler dışında bir de marka algısı oluşturup bunun pazarlığının yapılması önemli bir husustur. Nasıl
Tüm bu verileri topladığımızda üretimi planlanan araç şu özel-
insanlar tutku ile futbol takımlarına sigaralarına ve kullandığı
liklere
telefonların markalarına bağlılarsa aynı şekilde bu marka ba-
sahip
-fosil
ğımlılığını tercih edecekleri araçlar için de görmek mümkün-
-çağa
dür. Bu bağlılık satış istatistikleri incelendiğinde en büyük
-başarılı
tetikleyici rol olarak karşımıza çıkmaktadır.
olmalıdır:
yakıt uygun
teknolojik bir
kullanmayan altyapıya
pazarlama
sahip ve
olan marka
Tam da bu noktada proje sorumlularının bariz bir risk alması
Bu yazının yazım aşamasına paralel bir şekilde dünyaca dahi
söz konusu. Radikal kararlar bizim için hep korkutucu olmuş-
olarak adlandırılan Elon Musk’ın Tesla’sı elektrikli süper spor
tur ancak istatistiklerin gösterdikleri de riskin alınması gerek-
otomobili dünyaya tanıttı. 1000 km menzili ve 1,9 saniyede
tiği yöndedir. Tüm dünya genelinde 2011 yılında 50.000 adet
0’dan 100 km’ye hızlanması ile tüm otomotiv endüstrisini
elektrikli otomobil satılırken geçtiğimiz yıl 2 milyon adet
allak bullak etti. Biz ülkece hala birileri ihtiyaçtan çok zevk,
elektrikli otomobil satışı olmuştur. Türkiye’de ise bu rakam
şan ve şöhret hem de bilim için fiziğin ve mühendisliğin sınır-
2017 yılının ilk dokuz ayında 45 ile 50 arasında değişmiştir
larını zorluyor. İşte tam da bu sebepten ötürü artık kullanımı-
fakat üretimin artması ve pazarlanma etkisiyle bu sayının
nın bitirilmesi gereken petrolden tamamen vazgeçip elimizde-
artacağına
ki tüm yatırımları elektrikli, hibrit veya hidrojen yakıtlı araçlar üzerine yapmalıyız. Daha önce de belirttiğim gibi, hem zaman
dair
görüşler
mevcut.
Sonuç olarak Türkiye 60 yıllık bir rüyadan gerçeğe geçmek
olarak geride olmamız hem de tükenecek olan bir hammadde-
üzeredir. Hem askeri alanda, hem ekonomik alanda hem de
ye bağlı araç üretmek uzun ve kısa vadede oluşacak sorunları
siyasi anlamda ülkemizin bu hamleye ihtiyacı var. Bu hamle
kabullenmek demektir. En azından bu konuda çağı yakalamak
teknoloji, yenilenebilir enerji ve iyi pazarlama teknikleriyle
için bu işin başındaki yöneticilerin hırsla veya bazı siyasi
markette kendine yer edinebilir ve hatta bu yeri dünya paza-
kaygılar ile değil akıl ve mantıkla hareket etmeleri ve içten
rıyla beraber genişletebilir.
KAYNAKÇA: 1. Posta Gazetesi – 6 Kasım 2017 tarihli sayı sayfa:13 2. Otohaber dergisi 11 Kasım 2017 syf 71
10
Sosyal Bilimlerde Kavramsal Açıklığa Ulaşmak: Empirisist Epistemolojinin Kısa Bir Savunusu Toplum bilimleri alanındaki ilk ciddi atılım, doğa bilimlerinin metotlarını toplumsal olguları incelerken de kullanıp kullanamayacağımız sorunsalı ile başladı ve bugün hala etkisini devam ettiren bu tartışma kolay kolay sönecek gibi de durmuyor. Çok uzun zamandır bilim felsefesi ve özellikle sosyal bilimler felsefesinde kendisine çokça yer bulan bir konu, toplumsal olgular ile fiziksel olguları incelemek amacıyla bir ontolojik ayrım yapılıp yapılmaması sorusuydu. Bugün hala bilim felse-
Ali Berk İdil aliberkidil@gmail.com
fesi alanında bir tartışma konusu olarak var olan bu görüşün kendisini empirisist görüş ile nasıl bağdaştırabileceğini aşağıda detaylandırmaya çalışacağım. Yine de öncelikle bu poziti-
söylemek zor görünmektedir. Şimdi empirik verinin neden
vist de sayılabilecek ama aslında epistemolojik anlamda daha
sosyal bilimlerin sağlıklı işlemesi için gerekli olduğuna ve bu
geniş bir kitleyi kapsadığı için empirisist olarak adlandırmanın
gerekliliğin aynı zamanda nasıl empirisizmi tekrar gündeme
daha doğru olacağını düşündüğüm bir görüşün özelliklerini ve
getirdiğine bakalım. Empirik veriye en başta neden güvenil-
daha sonra faydalarını göstermeye uğraşacağım. Yazının en
mediğini inceledikten sonra, bu güvensizliğin neden temelsiz
sonunda ise kanıtlamaya çalışacağım nokta, bu görüşe daha
olduğunu ve empirik veriye olan güvenin neden yeniden ku-
sonradan pek çok alternatif getirildiyse de hala en sağlam ve
rulması gerektiğine dair bir incelemede bulunmak yerinde
kuramsal olarak en kapsayıcı özelliğe sahip olacak olan görü-
olacaktır.
şün empirisist görüş olduğudur. Belirtilmesi gereken son nok-
Empirik veri pek çok sosyal bilimci tarafından hak ettiği yere
ta ise yazının akademik bir kanıt olarak işlevi olmasından çok
konmamıştır zira empirik veriye dair “gerçek” olanı ya da
benzer düşüncelere sahip insanların sosyal bilimlerin episte-
“görünenin altında” yatanı işaret etmekte, onun bilgisine ulaş-
molojisiyle ilgili düşüncelerini ifade edebilmek gibi bir amacı
makta zorlandığı gibi çok da temeli olmayan bazı görüşler
olduğudur.
sunulmuştur. Bu bağlamda empirik veriye verilecek fazla bir
Sosyal bilimlerin kendisine özgü terminolojisi olduğunu ve bu
önemin sosyal bilimlerin inceleme alanını indirgeyici bir yak-
terminolojinin birtakım ontolojik ve epistemolojik varsayımla-
laşımla küçülteceğine dair tahminler getirilmiştir. Empirik
ra referans vermek için kullanıldığını bugünden bakınca kabul
veriye olan bu güvensizliğin temelsiz olduğunu düşünsem de,
etmek oldukça kolay görünüyor. Kendisine bilimsel olma
bu nedensiz olduğu anlamına gelmemektir. Empirisizme olan
niteliği kazandırmaya çalışan her disiplin öyle ya da böyle
güven eksikliğinin başlıca iki nedeni olduğunu düşünmekte-
kendi terminolojisini oluşturmuştur. Bu çabanın önceki örnek-
yim. Birincisi, normatif değer yargıları ve bu yargılara uygun
leri siyaset biliminde, kamu yönetiminde ve özellikle de ikti-
bilim yapma isteği; ikincisiyse ontolojik ön kabullerdeki zayıf
sat alanlarında göze çarpmaktaydı. "Doğa bilimlerin gücünü
ayrışmaların yaygınlığıdır. Birinci neden olarak verilen nor-
ve başarısını takdir eden bu disiplinlerdeki başarılı metot-
matif değer yargıları hemen hemen bütün aksiyolojik ifadeleri
ların aynısını sosyal bilimlerle davranış bilimlerine uygu-
kapsayacaktır. Bunlardan ilk akla geleni ve belki de en yaygın
lama arzusunda olan kimseler, doğa bilimini başarıya
olanı bilimsel bakışta antroposantrizm hatasıdır. Antroposant-
götüren metotları analiz etme yönünde özel bir güdüye
rizm bir düşünce olarak insanı değerlendirmesinin merkezine
sahiptirler." Bunu yapar ken sosyal bilimcinin temel amaç-
alarak ona ayrıcalıklı bir yer işaret eder. Bir başka deyişle
larından biri toplumsal bir fenomeni tıpkı pozitif bilimlerin
antroposantrizm insanın içkin bir değeri olduğu iddiasındadır.
yaptığı şekilde inceleyip doğadan çıkarsadığı birtakım yasalar
Bunun hümanizm gibi pek çok etik ve politik çıktısı olmakta
aracılığı ile açıklama sunmaktır. Elbette bunun sosyal bilim
ancak bu çıktıların bu alanlardaki doğruluğu hem konu dışı
felsefesi bağlamında tek görüş olduğunu iddia etmek mümkün
hem de meselenin ciddi derecede sübjektif yargılar barındır-
görünmemekte, zira özellikle 20. yüzyıl pek çok farklı görü-
masından dolayı bu yazının konusu olmayacaktır. Yine fakat
şün ortaya çıktığı ve ayrıca bunların bilim felsefesine etkileri
bu yazıda kesin olarak dile getirilebilecek nokta, antroposant-
olduğu bilinmektedir. Özellikle post-pozitivizm gibi şemsiye
rizmin sosyal bilimleri verimsiz ve üstelik çok tehlikeli bir
bir adla anılacak olan pek çok farklı görüş, empirisizme olan
yola soktuğudur. Bunun en önemli örneğini insanın birey ve
güvensizliği ile farklı metotlar denemiş, ancak iki taraftan
toplum olarak davranışını inceleyen sosyal bilim dallarında
birisinin bilim felsefesinde kesin bir üstünlük elde ettiğini
görülen, insanı ayrıcalıklı ve özel bir noktaya koyarak bu ince-
11
lemesini gerçekleştiren araştırmalar oluşturmaktadır. İnsan
empirik veri ile doğruluğu arasında bir ilişki kurulmak zorun-
davranışını incelerken insan doğasına dair her türlü olgunu
dadır. Bu tezi açıklanırken ünlü İngiliz filozof A.J. Ayer’in
doğal bir gelişimin ve bütünsel bir düzenin parçası olarak
Language Truth and Logic kitabındaki argümanlar temel alı-
değil de insanlığın izole ve kendisine özel bir yapısı olduğu-
nacaktır. İkincisi, empirik veri ile ortaya konmamış bir tez
nun düşünülmesi bu noktadan bakıldığında oldukça büyük bir
doğası gereği düşüntülü olacağından, bir tezin ya da teorinin
metodolojik hata gibi görünmektedir. Normatif değerlerin yol
sistematik biçimde çalışılabilmesi için empirik veri ile üzerin-
açtığı bir başka sorun ise preskriptif sosyal disiplinlerdir.
de tartışılabilir olması gerektiği argümanıdır. Üçüncü argüman
Preskriptif sosyal disiplinler kavramın bu noktada, bir doğal
ise bilimsel gelişmenin ve akümülasyonun oluşabilmesi için
fenomeni açıklamaktan ziyade, bir fenomenin ne olması ya da
herkesçe anlaşılabilecek bir kavramsal açıklığa ve dolayısıyla
neye dönüşmesi gerektiğini söyleyen görüşleri genellemek
konuya ait bir ortak kavram ve bilgi birikiminin gerektiğidir.
amacıyla kullanıyorum. Bunun da ayrı bir hata olmasının
İlk argümanın kanıtı oldukça basit bir temelde şekillenmekte-
sebebi, bilimsel bir bilgi ancak bir olgunun ne olduğunu ve
dir. Bu kısmın açıklanması Alfred Jules Ayer’in “Language,
nasıl olduğunu, istisnai şartlarda da niçin olduğunu açıklaya-
Truth, and Logic” [Dil, Doğruluk ve Mantık] isimli kitabında
cak kapasiteye sahiptir. Bir olgunun ne olması gerektiğini
anlattığı biçimde yapmak kolay olacaktır. Dünya üzerindeki
söylemenin bilimsel olarak değerlendirilecek bir tarafı yoktur.
bütün bilgilerin doğruluk değerine ya totoloji aracılığıyla ya
Son dönemde sosyal bilimler alanında bu hataya sıkça düşül-
da empirik dünyada karşılığının bulunması ile ulaşabiliriz.
düğünü görmekteyiz. Burada şu notu da düşmek gerekir ki,
Totolojiler birer a priori bilgi olduklarına göre bu bilgilerden
preskriptif ya da normatif bir değerlendirme toptan gereksizdir
ancak daha fazla totoloji üretebiliriz. Sadece totolojiler aracılı-
denemez ancak bunu bilimsel bir perspektifte yapıyormuş gibi
ğıyla evrenin bütünü hakkında bir bilgiye ulaşamayacağımıza
görünmek hem bilimsel dünya görüşünün geneline hem de bu
göre herhangi bir alanda doğru bir bilgiye ulaşmak için empi-
iddiayla yola çıkan görüşü zedelemektedir. İkinci neden ise
rik veriye ihtiyaç vardır. Sosyal bilimlerin de bu konuya istis-
ontolojik ön kabullerde yapılan zayıf ayrışmalar demiştik.
na oluşturması için ortada açıkça görünen bir neden yoktur.
Zayıf ayrışmalardan kasıt, yeterli kanıt veya güçlü bir argü-
İkinci argümanda ise birinci argümanın kaynakları yeterli
mantasyon olmaksızın bir bilimsel teorinin ontolojisindeki
olacaktır. Spekülatif veya tamamen metafiziksel bir konumda
bütünlüğü ayrıştırma çabasıdır. Ontolojide ayrıştırma farklı
kalan tez, sosyal bilimlerin konusunu oluşturmak için ne ye-
nesneler ve olgulara farklı açıklamalar yapmak konusunda
terlidir ne de gereklidir. Üçüncü ve son argüman ise belki de
imkân ve rahatlık tanıdığından, bu ayrışım oldukça tercih
en önemlisidir. Bir bilimsel birikimin oluşabilmesi için bilim-
edilen ve uygulamada da sıkça karşılaşılan bir durumdur.
sel olma iddiasındaki disiplinin terminolojisi herkes tarafından
Bunun sıkça karşılaşılan bir örneği sosyal bilimler alanında
ortak kullanılmalı ve herkese aynı veya benzer anlamları ile
toplumsal olan ile fiziksel veya bir başka deyişle doğal olanın
gündeme gelmeli. Diğer bir deyişle çok anlamlılığın önüne
ayrılması gibi keyfi bir ontolojik ayrımdır. Bu ayrım başta
geçilerek bilimsel üslupta kavramsal bir bütünlük yaratılmalı-
toplumsal alanı incelerken faydacı bir amaçla yapılan stratejik
dır. Bunun sağlanmasının en önemli yolu ise bilimsel tezlerin
ve metodik bir araçken bugün artık daha geniş ve kimi zaman
ad hoc yöntemlerin kullanımından kaçarak sistematik bir bilgi
yanlış bir biçime kullanılmakta. Günümüzde bu ayrım, bazı
birikimine ulaşmasını sağlamaktır. Bütün bu argümanları
sosyal bilimler teorilerinin doğa bilimlerinin ciddi kanıtlarla
sağlamak açısından empirisizmden daha uygun bir epistemo-
ortaya koyduğu sonuçlarla çeliştiği takdirde bu çelişkiyi teori-
lojik tez göze çarpmamaktadır. Dolayısıyla sosyal bilimler
lerinde değişiklik yapmaya mecbur kalmadan açıklamak için
alanında tam anlamıyla bir bilimsellik sağlanması açısından
kullandıkları bir araca dönüştü. Böylesi ontolojik ayrımlar
empirik veriye güvenin geri gelmesi ve empirik verinin kulla-
sıkça kullanılmakta ve bana kalırsa bilimsel çabanın bütünsel-
nımın arttırılması ve sistematikleştirilmesi gerekmektedir.
liğine zarar verici niteliktedir.
Özet olarak söylenebilir ki uzun zamandır pek çok şekilde
Empirisizmin neden bugün hala en kapsayıcı ve potansiyel
gündeme gelen empirisizm bugün sosyal bilimlerin de doğa
anlamda en yüksek açıklama gücüne sahip olan epistemolojik
bilimlerinde olduğu gibi kendisini geliştirmek için en önemli
görüş olduğundan bahsetmek bu noktada yerinde olacaktır. Bu
aracı gibi görünmektedir. Gerçekten de yukarıda sayılan ne-
iddia üç temel argümanla şekillenecektir. Birincisi, empirik
denlerden ötürü bilimsel tezlerin kurulmasında ve test edilme-
veri olmaksızın herhangi bir tezin kendisini objektif anlamda
sinde empirik veri kullanımı hem uzun hem de kısa vadelerde
kanıtlamasına imkân yoktur. Tersi de geçerlidir: Bir tezin
sosyal bilimlerin pek çok metodolojik sorununun önüne geçe-
objektif anlamda kanıtlanması ve dahi anlamlı olabilmesi için
ceği kanısındayım.
KAYNAKÇA: A. Rosenberg. (2014). Bilim Felsefesi(İ Y., Trans.). (pp. 42) Ankara: Dipnot Yayınları. Boslaugh, S. E. (2016, January 11). Anthropocentrism. Retrieved December 01, 2017, from https://www.britannica.com/topic/anthropocentrism Ayer, A. (2001). Language, truth and logic. London: Penguin Books.
12
Türkiye– Avrupa Birliği İlişkileri ve Geleceği
GİRİŞ Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinin incelenmesinin önemi, gerek ekonomik gerek politik ve gerekse kültürel bağlamda yüksek bir önem taşımaktadır. Ekonomik ve teknolojik ilişkiler ve Türkiye’nin katma değeri yüksek ürün üretimine ağırlık vermesi gerekliliklerine kapsamlı şekilde ileriki
Çağatay Pehlivan Cagatay.pehlivan@metu.edu.tr
bölümlerde değineceğim ama öncelikle Avrupa Birliği’nin Türkiye açısından önemini kültürel ve politik açıdan değerlendirmek istiyorum.
Avrupa Birliği için büyük önemi vardır. Her şeyden önce Kabaca bir başlangıç noktası belirlemek gerekir ise 2. Mah-
(tıpkı NATO’da da olduğu gibi) Türkiye, Avrupa’nın son
mut döneminden itibaren Türkiye’nin Batılılaşma çabası ve
durağıdır ve onun önemli bir güvenlik ortağıdır. Aynı zaman-
kültürel anlamda halkını dönüştürme hedefi, son 200 yılı Av-
da bölgede ilişki kurabileceği tek gerçek demokrasidir. Burada
rupa-Türkiye ilişkilerinde özel bir noktaya taşımıştır. Bu za-
ülke demokrasimizdeki eksikleri göz ardı etmemekle beraber,
man kapsamında Batı ülkeleri ve değerleri modernleşmenin
bölge gerçeklerini göz önüne alarak bu değerlendirmeyi yaptı-
hedefleri ve varılması gerekilen nihai bir yol olarak algılan-
ğımı da belirtmek isterim. Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi,
mıştır. Avrupa Birliği’nin, 1951 Paris Antlaşması ile temelle-
Avrupa yaşlanan bir nüfusa sahiptir ve Türkiye, buna karşın,
rini atması ile birlikte ilişkiler başlamış, 14 Nisan 1987’de tam
hala genç bir nüfusa sahiptir, ülkemiz nüfusunun dörtte biri 0-
üyelik müzakerelerinin başlaması ve 1996’da Gümrük Birliği
14 yaş arasındadır. Ayrıca demografik olarak bir başka önemli
anlaşmasının yürürlüğe girmesi ile ilişkiler politik ve ekono-
belirleyici de Avrupa ülkelerindeki Türk nüfustur. Bugün
mik anlamda farklı boyutlar kazanmıştır. Günümüzde her ne
baktığımız zaman, Almanya’da yaşayan Türk nüfusu iki mil-
kadar Brexit ve Katalonya referandumları ile politik-siyasi,
yonun üstündedir. Keza, Fransa ve Hollanda’da da iki yüz
2008 ekonomik krizinden itibaren de iktisadi ve mali olarak
binden fazla Türk nüfusu mevcuttur. Doğru politikalar ile bu
zor duruma düşmüş ve krizler yaşamış olsalar da Avrupa Bir-
demografinin de önemli bir yumuşak güç olarak Türkiye’nin
liği, 4,381,376 kilometrekarelik yüzölçümü, (Dünya’da 7.)
hanesinde yazılı olduğunu belirtmek lazım. Birazdan daha
503.492.041’lik nüfusu (Dünya’da 3.) ve 31.607 Dolarlık kişi
derinlemesine inceleyeceğimiz bir diğer önemli konu da eko-
başı yıllık gayri safi yurt içi hasılası ile Dünya’da önemli bir
nomik alandır. Bu kapsamda klasik ekonomik verilerin değer-
demografik ve ekonomik bir güç olarak yanı başımızda dur-
lendirilmesi dışında, (ithalat-ihracat vs.) Avrupa Birliği’ni bir
maktadır. Bir bakış açısı ile, Avrupa Birliği’nin referandum-
ekonomik ve teknolojik yol gösterici ve standart belirleyici
lar, yükselen sağ ideolojiler, yaşlanan nüfus, ekonomik dur-
olarak değerlendirip inceleyeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’nin
gunluk ve Dünyanın gerek politik gerekse ekonomik olarak
enerji hatlarını korumadaki kritik rolünü de değerlendirmeye
ekseninin Asya-Pasifik hattına kayması gibi sebeplerle (bu
çalışacağım. Son olarak bir de güncel konular üzerine bir de-
sebepler kuşkusuz arttırılabilir) önemini kaybettiğini ve Türki-
ğerlendirme yapmaya çalışacağım.
ye açısından daha az önemli (bazılarına göre önemsiz) bir EKONOMİK İLİŞKİLER ve SANAYİ 4.0
aktör haline geldiği söylenebilir. Ancak bana soracak olursanız, Avrupa Birliği’nin önemi ekonomik veya politik alanlarla
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ekonomik ilişkilerini ince-
sınırlı kalamayacak kadar büyüktür. Avrupa Birliği bir stan-
lemeye, birkaç ekonomik veriden bahsederek başlayabiliriz.
darttır ve gerek ekonomide gerekse sosyal ve siyasal alanlarda
Bu bağlamda 2015 yılında Türkiye, ihracatının yüzde 44,5’ini
Türkiye için makul bir rehber ve boy aynasıdır. Burada Türki-
(57,6 milyar Euro) ve ithalatının yüzde 38’ini (70,9 milyar
ye için önemli olan Avrupa Birliğini bir kutsal yol gösterici
Euro) Avrupa Birliği ile yapmıştır. Son 2-3 yıldaki ekonomik
veya bir çeşit ebedi Batılı düşmanlar birliği olarak görmeden,
ve siyasi gelişmeler gerek Türkiye’nin gerekse Avrupa’nın
ticari ve siyasi ilişkileri, değişen Dünya ve teknolojinin gerek-
ekonomi politikasında değişikliklere yol açmakla beraber,
lerini yerine getirerek yeniden inşa etmek çabası olmalıdır.
birbirleri için önemini azaltmamıştır. Buna bir örnek olarak,
Avrupa Birliği’nin, Türkiye için birçok alanda büyük önemi
2017 verilerini verebiliriz. 2017 yılında Türkiye’nin ihracatı
olduğu kuşkusuz. Ancak unutmamak lazım ki, Türkiye’nin de
2016 yılına göre yüzde 12 artarak, 5 milyar 302 milyon Dolar
13
olmuştur (toplam ihracattaki payı yüzde 47’dir). İhracattaki
ilişki ağları oluşturması bu anlaşmayı yetersiz ve ilkel bir hale
bir başka önemli veri ise, Almanya’nın Türkiye’nin ihracattaki
sokmuştur. Bu açıdan Gümrük Birliği anlaşmasının revize
en büyük ortağı olmasıdır (1 milyar 122 milyon Dolar). İtha-
edilmesi önemli bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Ancak
latta ise, Çin ve Rusya’nın ardından Almanya 3. sıradadır (1
geçtiğimiz aylarda Angela Merkel’in, Türkiye ile Gümrük
milyar 187 milyon Dolar). Bu veriler ışığında söylememiz
Birliği anlaşmasının güncellenmeyeceğini açıklaması maale-
gereken Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne (ekonomik anlamda)
sef üzüntü vericidir. Tabi bu durum sadece ekonomik gelişme-
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye olduğundan daha çok bağımlı
lerin değil, sonradan değineceğim politik gelişmelerin de bir
olduğu gerçeğidir. Bunun en önemli sebebi ise Türkiye’nin
sonucudur.
üretiminde yüksek teknolojili ve/veya katma değeri yüksek
Klasik ekonomik verileri inceledikten ve Gümrük Birliğine
ürünlerin pazar payının son derece düşük olmasıdır. Bu duru-
değindikten sonra, kısaca sanayi 4.0’ın önemine ve genç işsiz-
mun ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek için hemen şu
lik probleminin ülkemiz için çözümünde bu sanayi devriminin
verilerden bahsedelim: imalat sanayi ürünlerinin, toplam ihra-
ve Avrupa Birliği’nin katkı ve payını anlatmak istiyorum.
cattaki yeri yüzde 92,9’dur. Bu bağlamda bu yüzde 92,9’un
Sanayi 4.0’ın en önemli yeniliği artık sadece üretici ve üreti-
sadece yüzde 2,7’sini yüksek teknoloji ürünleri oluşturmakta-
len ürünün iletişime geçtiği bir bağlamdan, üretilen iki tekno-
dır. İşin ithalat tarafına baktığımızda ise imalat sanayi ürünle-
lojik ürünün iletişime geçebildiği ve maddelerin de akla sahip
rinin toplam ithalattaki yeri yüzde 77,5’tir. Ve bu yüzde
olduğu bir bağlama geçilmiş olmasıdır. Artık bir göz odada
77,5’in içinde yüksek teknoloji ürünlerinin payı, yüzde
üretilen bir fikir veya parmak boyutunda üretilen bir ufak
15,8’dir. Bu veriler ışığında çıkan sonuç şudur, Türkiye orta/
ürünün (ve tabi bu ürünü üreten şirketin) geliri, ülkelerin yıllık
uzun vadede mutlaka eğitime yatırım yapıp Avrupa Birliği’nin
gayri safi yurt içi hasılatlarını geçmektedir. İçinde bulunduğu-
gerek ekonomik gerek teknolojik seviyesine yetişip bu seviye-
muz bu dönemde, fikir en önemli değerdir. Bu sebepten dola-
yi geçmelidir. Bugün (OECD)verilerine baktığımızda ülke
yı, insana yatırım kavramı önümüzdeki dönemde eğilmemiz
eğitiminin bulunduğu nokta, maalesef şu an için çok yetersiz
gereken en önemli konudur. İşte bu noktada ülkemizdeki genç
bir boyuttadır ve acilen revize edilmelidir. Ancak bu yolla
işsiz oranını azaltmanın da en makul ve gerçekçi yolunun,
verimlilik ve üretim arıttırılabilir. Bu yolla kurulabilecek güç-
yüksek teknoloji üretimine eğilerek ve markalaşmaya önem
lü bir ekonomi ve sağlıklı/adil bir ticaret sistemi ekonomideki dalgalanmaları
durdurup
çok
daha
iyi
vererek bu sanayi döneminin gereklerini yerine getirmek oldu-
örgütlenmiş/
ğunu düşünüyorum. Ayrıca ülkemiz kesinlikle tarımsal üreti-
kurumsallaşmış bir ekonomiye sahip olabiliriz. Bu noktada
me teknolojiyi dahil etmeli ve coğrafi işaretli ürünlerin üreti-
Gümrük Birliği anlaşmasının da gözden geçirilmesi çok
mine ve yerel üreticiye özellikle önem göstermelidir. Ancak
önemli bir husustur.
bu yolla bir çeşit tersine göç sağlayabilip şehirleşmemizi dü-
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, hiç kuşkusuz Gümrük
zeltebiliriz. Ayrıca bu durumda bölgelerimiz arasındaki üretim
Birliği’nin ülkemize katkıları da olmuştur. 1996 yılından beri
ve gelişmişlik farkı ad azalma yönünde bir gelişim gösterir.
uygulanmakta olan Gümrük Birliği, yürürlükte bulunduğu 20
Bu amaç kapsamında, Türkiye, Avrupa Birliğini örnek alabi-
yıllık dönemde ekonomimize hatırı sayılır bir katkıda bulun-
lir, ayrıca Avrupa Birliği’nden fon desteği de alabilir ve alma-
muştur. Verilere baktığımızda dış ticaret hacmimiz, yıllık 140
lıdır. Zira, ülkemiz için, Avrupa Birliği hala çok büyük bir
milyar Euro’ya ulaşmıştır. Bu dönem zarfında, Avrupa Birliği
pazar ve gerek insan gücümüzle gerekse tarımsal ve endüstri-
ile dış ticaret 7 kat artmıştır. Avrupa Birliği, toplam ticaret
yel üretim potansiyelimizle bu pazarı çok daha fazla ve çok
hacmimizin yüzde 41’ini oluşturmaktadır (Bu oranla beraber,
daha verimli bir şekilde kullanabiliriz. Ekonomik alanda geliş-
Avrupa Birliği hem ihracat hem de ithalatta ilk sıradadır). Bu
me kaydedilmeden, siyasi hiçbir hedefe ulaşılamayacağını da
veriler arasında en önemlisi ise ülkemize gelen dış yatırımın
belirtmek sanırım burada yerinde olur.
3’te 2’si Avrupa Birliği kaynaklıdır. Ayrıca, son bir veri ola-
Bu yeni sanayi dönemini kaçırmamak için yapılması gereken
rak, Türkiye Avrupa Birliğinin 5. büyük ticaret ortağıdır. Bu
en önemli hamle eğitim üzerine olmalı. Bu açıdan karşımıza
verilerle birlikte, Gümrük Birliğinin son tahlilde adil bir anlaş-
yine Avrupa Birliği çıkıyor. Tabi ki Amerika Birleşik Devlet-
ma olmadığını ve Türkiye’nin uzun vadede bu anlaşmadan
leri, Avustralya veya bazı Asya ülkelerinde de çok ileri bir
dolayı zarar ettiğini de söylemek lazım. Bunun en önemli
üniversite eğitimi olduğunu kabul etmekle beraber gerek coğ-
sebeplerinden biri, Gümrük Birliği’nin tasarlandığı zamanda,
rafi yakınlık gerekse kültürel ve tarihsel yakınlıktan dolayı en
Türkiye’nin kısa zaman içinde Avrupa Birliği’ne gireceği
çok faydalanabileceğimiz kaynak yine Avrupa’dır. Bu açıdan
inancıydı. Ancak bu beklenti gerçekleşmeyince, bu zaman
okul öncesi eğitimden doktora düzeyine kadar tüm eğitim
zarfında Türk ekonomisinin kayda değer miktarda büyümesi
sisteminin revize edilip genç nüfusumuza düzgün bir dil eğiti-
ve Avrupa Birliğinin genişleyip 3. Ülkelerle yeni ekonomik
mi vermeliyiz. Bununla beraber, ders programlarına yazılım,
14
kodlama gibi yeni ve dönemin ihtiyaçlarına cevap verebilecek
yorum. Bu açıdan Kıbrıs politikamızı çok ince bir hesapla
dersler eklenmeli. Bunları yaparken de öncelikle eğitimcileri-
tasarlamamız gerektiği bir gerçektir.
mizi eğitmeli ve pedagoji bilgisi üst düzey olan, geçim sıkıntı-
Bu konu hakkında bir toparlama yapmamız gerekir ise, kısa ve
sı olmayan, entelektüel amaçları olan ve bu amaçların peşin-
orta vadede Türkiye’nin Batı karşısında elinde bulunan en
den koşabilen idealist bir öğretmenler sınıfı oluşturmalıyız. Bu
büyük kozun enerji yolları ve bunların güvenliği olduğu bir
amaçları gerçekleştirmek adına genel anlamda Avrupa Birliği
gerçektir. Türkiye’nin bu durumda yapması gereken en önemli
ülkelerini daha özelinde de İskandinav ülkelerini (özellikle
hamle bölgedeki siyasi istikrarsızlığın içine düşmeden enerji-
Finlandiya’yı) incelemenin ve kendi gerekliliklerimize uygun
ye olan bağımlılığımızı azaltmalı ve alternatif enerji kaynakla-
olarak örnek alıp uygulamamızın çok faydalı olacağını düşü-
rına yönelmeliyiz. Bu şekilde jeopolitik gücü ve ekonomik
nüyorum. Bu konu ile ilgili söyleyebileceğim son husus, Tür-
bağımsızlığı, dış politikadaki istikrarlı politikalarla destekle-
kiye’nin pazar ekonomisine entegre oldukça sosyal devlet
yerek hem Orta Doğu üzerinde hem de Avrupa Birliği karşı-
anlayışı ve uygulamalarını daha da kaliteli bir seviyeye çıkar-
sında bir avantaj ve manevra aracı elde edebiliriz.
ması gerekliliğidir. Kanımca bu en önemli husustur ve bu anlamda nevi şahsına münhasır bir devlet anlayışı ve ekono-
GÜNCEL KONULAR
mik sistem inşa etmenin bir zorunluluk olduğunu düşünüyo-
Bu alanda kısaca güncel konulara değinmek istiyorum. Aslın-
rum.
da, bir diğer ifadeyle; mülteci krizi ve Türkiye ile Almanya
ENERJİ YOLLARININ GÜVENLİĞİ ve TÜRKİYE
arasındaki siyasi gerginlik üzerine bazı değerlendirmeler yapma ihtiyacı hissettim. Öncelikle mülteci krizinin güncel bir
Şu ana kadar genel olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olan
yanı kalmamış gibi görünebilir. Ama şahsi düşüncem, mülteci
ihtiyaçlarından ve Avrupa Birliği’nden faydalanma yolların-
krizinin sonuçlarını gerek Türkiye gerekse Avrupa Birliği 15-
dan bahsettik. Ancak şimdi bahsedeceğimiz konu, tüm Avrupa
20 yıllık süreç içinde çok daha iyi gözlemleyebileceğiz. Bu
adına hayati bir önem taşımaktadır ve bu konuda Türkiye’nin
açıdan, ülkemizin bu durumdan avantajlı çıkabilmesi adına
ciddi bir jeopolitik avantajı vardır ki bu konu da enerji yolları
gelen mültecilerin ülkemize entegrasyonunun sağlıklı bir şe-
ve bunların güvenliğidir. Orta Doğu’nun siyasi belirsizlikleri
kilde sağlanabilmesi ve bu insanlar içindeki özel yetenekli
ve Batı için doğurduğu güvenlik problemleri, İran’ın Batı
insanların tespiti ve eğitimi adına özel birimlerin kurulması
Dünyası ile devamlı bir gerilim içinde olması ve Rusya’nın
gereklidir. Aynı şekilde uzun vadede, yükselen sağ ideolojileri
devamlı enerji kaynaklarına olan hakimiyeti sebebi ile Batı’yı
de düşünecek olursak, bu mülteci nüfusun (her ne kadar Avru-
tehdit etmesi Türkiye’yi Avrupa için vazgeçilmez ve çok
palı ülkeler çok daha az ve nitelikli bir mülteci nüfusu almış
önemli bir aktör haline getirmiştir. Gerçi son dönemde Türki-
olsa bile) Avrupa Birliği’nin sosyal yapısı üzerinde olumsuz
ye’nin üstünden geçmesi planlanan boru hatlarının Orta Do-
sonuçlar doğuracağını öngörmek zor değildir.
ğu’da kurulacak bir Kürt Devleti aracılığı ile veya Bulgaristan -Yunanistan üzerinden oluşturulacak bir yoldan geçirilmesi
Türk-Alman ilişkilerindeki krizlerin asıl sebebi iki ülkenin de
planlanıyor. Bundaki asıl amaç da Türkiye’yi bu jeopolitik
iç politika malzemesi olarak birbirini kullanması ve gerek
denklemde etkisizleştirme olarak düşünülebilir. Türkiye bu
Almanya’nın Avrupa Birliği’nin gerekse de Türkiye’nin Av-
denklemde uzun vadede yenilenebilir ve alternatif enerji kay-
rupa Birliği politikalarının muhalefetinin başı olarak görülme-
naklarına yatırım yaparak enerji bağımlılığını azaltmalı, ikili
si iki ana sebeptir. Ayrıca iki ülkenin medyası da kamuoyunu
anlaşmalarla enerji pazarlarını çeşitlendirmeli ve kaynak de-
bu konuda popülist yazılarıyla yanlış yönlendirmesi buna
polama hacmini/kapasitesini arttırmalıdır. Bu şekilde, Türkiye
sebep olarak gösterebilir. Bu gerginliğin kötü bir sonucu da
enerji bağımlılığını makul ölçüde azaltarak jeopolitik gücünü
Almanya toplumu ile bütünleşmesini tamamlayamamış Türk
arttıracaktır. Bunlarla beraber son zamanlarda biten ve günde-
nüfusunun muhalifleşme ve huzursuzluk kaynağı olma tehli-
mimizi de meşgul eden İpek Yolu projesi gibi projeler ile
kesidir. Bu açıdan Türkiye’nin Almanya ile izlediği politika-
beraber bölgede hem ekonomik hem de siyasi etkinliğimizi
larda hesaba katması gereken bir olgu olarak orada yaşayan
arttırmamız kabul edilebilir bir politika olarak düşünülebilir.
Türk nüfusunu düzenli olarak incelemesi ve desteklemesi
Türkiye’nin Akdeniz’de etkinliğini arttırması ve Kıbrıs hak-
gereklidir.
kında çok daha akılcı ve uzun vadeli politikalar üretilmesi de
SONUÇ
bir zaruret olarak karşımıza çıkıyor. Şahsen, uzun vadede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası alandaki
Tüm bunların sonucu olarak, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile
meşruluk durumunun Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haki-
ilişkilerini istikrarlı ve çok yönlü olarak geliştirmesi gerektiği
miyet seviyesini ve politikalarını belirleyebileceğini düşünü-
düşüncesindeyim. Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler kurmanın Batılılaşmayı beraberinde getirmeyeceği her ne kadar geçerli
15
bir tez ise AB ile siyasi olarak aramıza mesafe koymak da bizi
lerimiz revize etmeliyiz. Amaç, Avrupa Birliği ülkeleriyle
Doğulu bir ülke yapmayacaktır. Bunlara ek olarak Batılı veya
aramızdaki günlük yüzeysel çıkar ve güç çatışması tahsisinden
Doğulu bir ülke olmak tek başına bir gelişmişlik göstergesi
ziyade, Avrupa Birliği’ni var eden genel değer ve hedeflerin
olarak da algılanmamalıdır. Bugün Dünya’ya baktığımızda
ülkemize en uygun şekilde uyarlanması olmalıdır. Sınırların
Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler gerek ekonomik olarak
artık sadece harita üzerinde kaldığı bir Dünya’da Türkiye,
gerekse toplumsal ve kültürel bazda tam anlamıyla öncü ülke-
Doğu-Batı arasında bir tercih yapmak yerine tüm dünyayı
lerdir ve birçok Batı ülkesinden çok daha gelişmiştir. Ama bu
kucaklayan bir eko-politik düzlemde yol haritasını şekillendir-
ülkeler ne coğrafi ne de kültürel olarak tarihin herhangi bir
melidir. Bu şekillendirme sürecinde Avrupa Birliği karşımıza
döneminde Batılı olarak sınıflandıramayacağımız ülkeler ol-
hem bu şekli çizmemizde kullanabileceğimiz bir kaynak, hem
muşlardır. Ülke olarak rasyonel, planlı, uzun vadeli ve top-
bu şekli çizme araçlarımızdan biri, hem de yol haritasını üze-
lumsal faydalarımızı gözeterek Avrupa Birliği’yle olan ilişki-
rinde uygulayacağımız bir siyasi aktör olarak durmalıdır.
KAYNAKÇA: AB Bakanlığı-T.C. Avrupa Birliği Bakanlığı. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://www.ab.gov.tr/ Manco, U. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://www.cie.ugent.be/umanco/umanco5.htm Ertuğral, Y. (n.d.). AB Üyesi Ülkelerin Türkiye Dış Ticaretindeki Yeri. Retrieved December 29, 2017, from http://www.europolitika.com/?p=473 Dış Ticaret . (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://www.invest.gov.tr/tr-TR/investmentguide/investorsguide/Pages/InternationalTrade.aspx T.C. Dışişleri Bakanlığı'ndan. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerine-genel-bakis.tr.mfa S. (2017, August 16). Merkel: Türkiye ile Gümrük Birliği anlaşması güncellenmeyecek. Retrieved December 29, 2017, from https://tr.sputniknews.com/ avrupa/201708161029725839-merkel-turkiye-gumruk-birligi/ (TÜİK), T. %. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24822 HOME. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from https://www.ab.gov.tr/1_en.html
16
17
18
Görünmeyenleri Görünür Kılmak Tarihsel süreçte özel alana sıkıştırılmış olan kadınların kamusal alanda varlık gösterebilmeleri için uzun bir mücadele vermeleri gerekecekti. Siyaset bir erkek işiydi, erkek normlarıyla düzenlenmişti. Eril siyasette kadınlardan çocuk büyütmeleri ve aile odaklı geleneksel cinsiyet rollerini yerine getirmeleri beklenmekte, yaşam alanları evin sınırlarıyla çizilmekteydi. Onlar
görülmeyen
görülmek
istenmeyenlerdi,
Virginia
Almila Başak basakalmila@gmail.com
Woolf’un deyimiyle onlar kendilerine oy hakkı verilmeyen, seçilme imkânı tanınmayan, vatan toprağının ve zenginliğinin çok az bir kısmını mülk edinebilen ülkelerinin “vatanevlatları” değil üvey kızlarıydılar. Kıvılcım Fransız devrimiy-
kadının hukuki olarak erkeklerle her yönüyle eşit siyasal katı-
le çakılmıştı fakat ateş nihayet 19. Yüzyılın ikinci yarısıyla
lım haklarına sahip olması yarışa erkeklerle aynı çizgide baş-
birlikte yanmaya başladı. Amerika ve Avrupa’da ortaya çıkan
lamasını sağlayamamıştı. Hal böyleyken bu yarışta kadınlarla
kadın hareketleri- süfrajetler ve Oy Hakkı Militanları- oy kul-
erkekleri aynı kurallara tâbi tutmak yetmeyecek, kadınların
lanma hakkını 20. yüzyılın başlarında elde etti. Bu adımla
önündeki engellerin çeşitli uğraşlarla kaldırılması gerekecekti.
kadınların siyasal alanda varlık göstermelerinin önü açılmıştı
Siyasal karar alma mekanizmalarında kadın kotası uygulaması
oldu (Öztürk, 2011). Görülmeyen, göz ardı edilen kadınların
tam da bu dönemde böyle bir arayışın sonucu olacak uygulan-
kimi zaman kanla sulanan mücadelesi zaferle birlikte beklenti-
maya başlanmıştır.
leri de beraberinde getirdi. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların elde ettikleri bu hak onların siyasal ve toplum-
Kadınların siyasal temsil olanağı sorunu günümüzde bile ev-
sal alanda hızla erkeklerin düzeyine çıkacakları beklentisini
rensel ölçekli bir sorundur. Dünya kadınlarının parlamentolar-
yarattı. Fakat aradan geçen zamanda bu beklenti karşılanama-
da yer alma oranı zaman içinde göreceli olarak artmış olsa bile
dı ve kadınlar neredeyse tam anlamıyla seçme seçilme hakkı
hala çok düşük düzeylerde seyretmekte ve kadınlar ulusal
elde etmelerine rağmen siyasetteki ve dolayısıyla toplumdaki
parlamentolarda olduğu gibi hükümetlerde de kendilerine
ikincil pozisyonlarını sürdürmeye devam ettirildiler. 20. Yüz-
yeterli düzeyde yer bulamamaktadır. Parlamentolar-arası Bir-
yılın sonlarına doğru yaşanan gelişmeler ise toplumsal cinsi-
liğin (IPU) Ekim 2017 itibarıyla yayımladığı verilere göre
yet eşitliği bağlamında yeni bir kapı araladı. İkinci Dalga Ka-
kadınların bütün dünya parlamentolarındaki temsil ortalaması sadece yüzde 23. Bu oranının 1995’te %11.3 olduğu göz önü-
dın Hareketinin etkisi ve Uluslararası örgütlerin çalışmaları bu kapıdan aralanan ışığın birçok ülkede yayılmasına büyük katkı
ne alınırsa çok yüksek bir artıştan söz edemeyiz. Amerika
sağladı. Özellikle 1975 yılında “BM kadın On Yılı”nın ilan
Birleşik Devletlerinde bu oran %28.1, Avrupa’da %27.0 ve
edilmesi ve yine 1981’de yürürlüğe giren ve üye devletleri
Asya’da %19.3. Dünya genelinde 38 ülkenin parlamentosunda
kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak için önlemler alma yü-
kadınların oranı %10’un altında ve bunlardan 4 ülkenin parla-
kümlülüğü altına sokması bağlamında temel belgelerden biri
mentosunda hiç kadın üye bulunmamaktadır.
sayılan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Kadın temsilini hızlandırmanın, bütün dünyanın bildiği, en
Sözleşmesi (CEDAW)” nin bu gelişmelere etkisi yadsınamaz
etkili yolu kotadır. Kota kadınların kendilerini sistematik ola-
(Öztan, 2004). BM ile birlikte Avrupa Birliği ve Avrupa Kon-
rak dışlayan bir mekanizmaya girebilmelerini mümkün kılar,
seyi de toplumsal cinsiyet eşitliğine “fırsat önceliği ve olumlu
böylece daha fazla sayıda kadının siyasette var olmasını sağlar
ayrımcılık” politikalarıyla katkı sağlayarak özellikle çalışma
(Dahlerup, 2005b, s. 141; Sancar, Acuner, Üstün, Bora ve
ve sosyal politika alanlarında temsillerinin artmasına ve sesle-
Romaniuc, 2006, s. 25). Kadın kotası seçimlerde kadınlara
rinin duyulmasına ortam hazırlamıştır. Yine bu dönemde ka-
tahsis edilen pay ve oranı ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle,
dın örgütlenmelerinin yükselen sesi hem devlet düzeyinde
eğer kota yüzde 35 ise kadınlar bundan daha az pay elde ede-
hem de uluslararası düzeyde kadının zaten hakkı olanı alması-
meyecek demektir. BM ve AB’nin bilimsel standartlara göre
na yardımcı oldu. Özellikle 70li yılların ortalarında birçok
saptadığı ve uyguladığı “kritik eşik” yüzde 33’tür. Sallan’a
ulusal mekanizma ortaya çıkmış ve toplumsal cinsiyet eşitliği-
(2007) göre gerçek temsil bu eşiği talep etmekle başlar zira bu
ne yönelik olumlu ayrımcılık politikaları anayasalarda yer
oran kadınların siyasetin vitrininde değil mutfağında olması
almaya başlamıştır. Fakat bütün bu çalışmaların getirisi olan
için gerekli olan “en az temsil oranı” olarak tanımlanmıştır.
19
Siyasal temsil amaçlı kota çeşitli biçimlerde gündeme gelebil-
olumlu ayrımcılık mekanizmalarıyla desteklemek elzemdir.
mektedir. Kota uygulamasının ilk biçimi partilerin kendi iç
Örneğin tek başına kadın ver erkeğin birbirini takip eden fer-
düzenlemeleri yoluyla, ulusal bir yasaya gerek duymadan bu
muar biçiminde sıralanması yöntemi, yani fermuar liste politi-
uygulamaya başvurmalarıdır. Bu uygulama biçimi dünya ge-
kası, bile tek başına kotanın kendisi kadar önemli bir pozitif
nelinde oldukça yaygındır. Bu türün kadınların sayısal siyasi
ayrımcılık türüdür (Öztan, 2004). Temsilde adalet için bütün
temsilini arttırmakta başarıya ulaşmasındaki en önemli unsur
ülkelere uygulanabilecek bir ve aynı derecede etkili bir formül
uygulamayı başlatan partilerin siyasal sistemde bu yönde bir
yoktur. Avrupa Konseyi yayımladığı raporlarda devletlerin bu
eğilim yaratarak diğer partileri özendirmesidir (Öztan,2004).
alanda zorlayıcı önlemler almasının gereğine işaret etse de
Özellikle eğer iktidar partisi tarafından başlatılmışsa diğer
esas mühim olan bu uygulamaların salt popülist kaygılar içer-
partilerin de yalnızca seçim propagandası için olsa dahi kota
memesi ve kadının siyaset sahnesinde var olma talebine karşı
uygulaması başlatmaları deneyimlenmiştir. Bu tür kota uygu-
samimiyet göstermesidir.
lamalarının en başarılı örneklerinde biri İsveç’tedir. Siyasi
Global bir eğilim haline gelmiş kota uygulamaları kadınların
partilerin gönüllü kota uygulamaları sayesinde parlamentodaki
kamu hayatındaki tarihsel dışlanmışlığına verilmiş bir cevaptır
349 sandalyeden 152’si kadın parlamenterlere aittir. Yani
(Çağlar, 2011). Kadınların ancak kamusal alana girebildiği
2014’te yapılan son seçimlerde yüzde 44 gibi bir orana ulaşıl-
ölçüde görülür hale geleceği açıktır. Fakat bunun yegâne yolu-
mıştır. Almanya’da Yeşiller Partisi kendi iç düzenlemesi gere-
nun kadın kotası olduğunu düşünmek ya da kadın kotasının
ği zorunlu kota uygulamasına geçmiş ve ardı sıra gelen yıllar-
kadın sorularını ve eşitsiz temsilden kaynaklanan demokratik
da Sosyal Demokrat Parti başta olmak üzere diğer partiler de
meşruiyet sorununu tümüyle çözmesini beklemek naifliktir.
kademeli olarak bu sistemi uygulamışlardır. 2013 seçimleri
Her ne kadar bugün kota uygulamaları 98 ülkede uygulanıyor
baz alındığında Almanya’da parlamentoda kadın temsil oranı
olsa da “kadınlar erkeklerin belirlediği siyasete ancak eklem-
yüzde 36’tır ve bu oran Avrupa ortalamasının üstündedir.
lenebilmekte, siyasetin kurucu öznesi olmaktan çok birer nes-
Fakat elbette ulusal düzenlemeye gerek duyulmayan ülkelerin
nesi olma özelliklerini koruyarak siyasette ancak kısmen var
hepsinde sayısal temsil başarıya ulaşmaz. Örneğin Türkiye’de
olabilmektedirler” ( Sallan Gül,2003, s 140-141). Dolayısıyla
parlamentoda kadın oranı yüzde 15’tir ve gönüllü kadın kotası
bu durum kadın hareketinin siyasal alandaki etkisini azaltmak-
bütün partilerde yaygınlık göstermemiştir. Siyasal partilerin
ta, cinsiyete dayalı kamusal politikaların ve toplumsal ilişki-
gönüllü kota uygulaması bu ülkeler dışında İspanya, İngiltere,
lerde talep edilen dönüşümün gerçekleşmesini geciktirmekte-
Danimarka vb. ülkelerde de kullanılmaktadır.
Kotanın bir
dir. Örneğin seçim dönemlerinde partilerin kadın kollarındaki
başka uygulanma biçimiyse anayasa yoluyla ya da salt yasalar
kadınlar erkeklerin belirlediği rolde erkekler için mücadele
yoluyla siyasal partilerinin aday belirleme sürecinde cinsiyet
vermekte ama bu yarışta kendilerine propaganda afişleri dışın-
kotalarının zorunlu tutulmasıdır (Özten, 2004). Bir başka de-
da yer bulamamaktadır çünkü ya listeye girememişlerdir ya da
yişle bu sistemde kadının parlamentodaki sayısal temsili hu-
seçilemeyecekleri sıralarda ancak yer alabilmişlerdir. Dolayı-
kuki mekanizmalarla ulusal düzeyde koruma altına alınmıştır.
sıyla kadınlara oyunun kurallarını değiştirmek ya da yeni bir
Belçika bu türe ilgi çekici bir örnek olarak verilebilir. Belçika
oyun kurmak için imkân sağlanmalıdır. Elbette kotalar yoluyla
seçim yasasına göre aday listeleri içinde aynı cinsten adayların
kadının sayısal temsilinin arttırılması bu imkânın sağlanması
oranı 2/3 ü geçemez (IPU, 2015). Ayrıca, yeterli sayıda kadın
için yeterli değildir; toplumsal düzende kadına bakış dönüştü-
aday olmaması gibi gerekçelerle söz konusu sandalyeler boş
rülmeli, ataerkillikle ve ekonomik, sosyal, psikolojik eşitsiz-
bırakılabilir, buna boş koltuk kotası denir. Bütün bu yasal
likle mücadele edilmelidir. Fakat paradoksal olarak yine bun-
zorunluluklara rağmen Belçika’da son seçimlerde parlamento-
lar için önce kadınların siyasal karar alma mekanizmalarında
daki kadın sandalyesi oranı yüzde 39’dur, dolayısıyla tam
yer almaları gerekir. . “Erkek demokrasiden gerçek demokra-
olarak bir temsil adaleti sağlanmış diyemeyiz. Bunun sebebi
siye” geçilmesi ancak bu yolla mümkün olabilir. Kadınların
yalnızca sabit kota uygulanması yani başka pozitif ayrımcılık
toplumun yarısını oluşturan kesim olarak parlamentolarda
mekanizmalarının devreye sokulmamasıdır. Yasal düzenleme-
aynı oranda yer alamıyorlarsa burada bir temsil krizi var de-
lerle kota uygulayan ülkelere Fransa, İtalya ve birçok Latin
mektir ve bu da zaten kotaların meşruiyetini oluşturur. .
Amerika ülkesi örnek gösterilebilir. Anlaşılacağı üzere siyasi
“Erkek demokrasiden gerçek demokrasiye” geçilmesi ancak
partiler eliyle gönüllü olarak uygulanmaya konan kotaların da
bu yolla mümkün olabilir (KA.DER,2005). Erkek demokrasi-
yasalarla uygulanmaya konan kotaların da elbette sadece gös-
de erkek gözüyle görül(e)meyen ve duyarlılık oluşturul(a)
termelik düzeyde kalan örnekleri de vardır. Dolayısıyla sadece
mayan kadın sorunları da ancak gerçek demokraside kadınla-
yüzde şartı konmasının ötesinde seçilecek sandalyelerden
rın eşit ve haklı katılımıyla çözüme kavuşabilir. Dolayısıyla,
aday göstermek, seçim sisteminde kadınların temsilini arttıra-
kota uygulamalarıyla kadınların siyasette sayısal olarak varlık-
cak düzenlemeler yapmak, bir başka deyişle, bunu çeşitli
larının artması bu nicelik ötesinde onların siyasal ve toplumsal
20
yaşamlarının dönüştürülmesi bağlamında okunmalıdır (Öztan,
sal cinsiyet ilişkisini pekiştirici değil dönüştürücü süreç ve
2004). Tek başına daha çok kadın bu dönüşümü garanti etme-
dinamiklerle yer almaları beklenir. Kaldı ki kota uygulaması-
se de toplumsal cinsiyet ilişkilerinin toplumsal yaşama sinmiş
nın da bir olumlu ayrımcılık aracı olarak ancak dezavantajlı
derin köklerinin sorgulanmasına zemin hazırlayabilir. Zaten
durum ortadan kalkıncaya kadar uygulanması amaçlanmıştır.
temsil bir amaç değil araçtır ve kadınların bu aracı kullanabil-
Yani kotanın amacına ulaşması kendini imha etmesi demektir.
meleri için kadın adına politika üretebilecek çoğunluğa ulaş-
Dolayısıyla bu temsil fırsatı kota ihtiyacını ortadan kaldırma-
mış olması gerekir. Kadın sorunları eril siyasette ancak bu
ya yönelik olmalıdır.
yolla ve kadın gözüyle çözüme kavuşabilir.
Sonuç olarak her ne kadar bu katılımın aracı kadınlara erkek-
Bütün bu tartışma kadın kotasıyla artan temsilcilerin kadına
ler tarafında sunulmuş ve sunuluyor olsa da bu niceliksek
karşı cinsiyet uygulamalarının önüne geçecek; eşitliği sağlaya-
katılımı niteliksel hale getirmek kadınların kendi ellerindedir
cak politikalar üreteceği varsayımı üzerine kurulmuştur. Bu
ve dünyanın her yerinde kadınların toplumsal alandaki görün-
yüzden erkek kıyafetleriyle cam tavanın içinden süzülen, oyu-
mezlik pelerinlerini yırtacak eller yine kendi elleridir. Dünya
nu erkeklerin kurallarıyla oynayarak erkek demokrasiye katkı
sahnesi elbet bir gün o pelerinlerin yakılma merasimine de
sağlayacak kadın figürlerin kadın kotasının esas amacına hiz-
tanıklık edecektir.
met etmeyeceği açıktır. Kadın temsilcilerden mevcut toplumKAYNAKÇA: Beauregard, K. (2017). Quotas and Gender Gaps in Political Participation Among Establishes European Countries. Political Research Quarterly, 1-3. Çağlar, N. (2011). KADININ SİYASAL YAŞAMA KATILIMI VE KOTA UYGULAMALARI. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 7276. Demir, Z. (2017). Kadınların Siyasete Katılımı ve Katılımı Artırmaya Yönelik Stratejiler. KADEM Kadın Arşatırmaları Dergisi. Gül, S. S. (2007). 22 Temmuz Seçmiminin Galibi Kim? Bıyıklı Kadınlar mı Yoksa Eril Siyaset mi? Toplum ve Demokrasi, 1-26. Öztan, E. (2004). Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Olumlu ayrımcılık. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi(59-1), 204-231. Öztürk, Z. A. (2011). Uluslararası Siyasette ve Karar Alma Mekanizmalrında Kadın. 9-17. Sitembölükbaşı, Ş. (2007). Quota practices in elections as an instrument for women's active participation in political life. 25-33. UN Women. (2017). UN Women: http://www.unwomen.org/en/what-we-do/leadership-and-political-participation/facts-and-figures adresinden alındı Women in National Parliaments. (2017, Ekim). İnter-parliamentary union archieve: http://archive.ipu.org/wmn-e/world.htm adresinden alındı
21
Birleşmiş Milletler Çevresinde Gelişen Kadın Çalışmaları ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Kadınların başta sosyal yaşam ve iş yaşamı olmak üzere birçok konuda haklarının geçerlileştirilmesi kapsamında birtakım çalışmalar da Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılmıştır. Bu çalışmaların bahsi geçtiğinde akla ilk gelenlerden birinin CEDAW, yani Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi olmasına şaşırmamak gerekir. CEDAW, 16 temel maddeden oluşur ve kadınların sosyal, ekonomik, siyasal ve aile hayatında maruz kaldığı ayrımcılığı ortadan
Yalım Aydın yalmaydn35@gmail.com
kaldırmayı hedefler. Katılımcı olan devletlerin en önemli görevi eğer ülkelerinde eril anlayışı yıkmak ve cinsiyet eşitliğini ülkenin sistemine başarıyla adapte etmektir. Sözleşmenin
hinde imzalamıştır. Ülkemizin bu sözleşmeye tek katkısı im-
uygulanabilirliği veya uygulamadaki yerini kontrol amacıyla
zalamak da olmamıştır üstelik. Şimdilerde Orta Doğu Teknik
bir mekanizma oluşturulmamış 1979 yılında ilk öne atıldığın-
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başka-
da. Daha sonra bunun eksikliği hissedilerek 1999 yılında bir
nı olan Feride Acar, 2003 yılında CEDAW başkanlığına seçil-
kontrol mekanizması oluşturulmuş. Kasım 2007 itibariyle 90
miştir. Ayrıca CEDAW ekibinde halen 2018 yılına kadar üye-
devletin onayladığı bu protokolü, ülkemiz 2003 yılında onay-
liği bulunmaktadır. Türkiye bu sözleşmeyi imzalarken başta
lamıştır. Ayrıca ülkemiz kadınlarının CEDAW ile bazı kaza-
çekinceli bir tutum sergilemesine rağmen 2000 yılında tüm
nımları olmuştur. Bu kazanımlardan birkaçını şöyle sıralaya-
çekincelerini kaldırmış olduğunu söylememiz gerek.
biliriz: 1.
1997 yılında “evli kadına kocasının soyadı ile birlik-
Birleşmiş Milletler ile bağlantılı olarak uygulanan bir diğer
te, önceki soyadını da taşıma hakkı” verilmiştir.
kadın programı ise Kadının Güçlenmesi Prensipleri yani kısa-
2.
2004 yılında Anayasa’nın 10. maddesine “Kadın
ca WEP’tir. Bu girişimi, UN Women Avrupa ve Orta Asya
erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçiril-
Bölge Direktörü ve Türkiye Temsilcisi Ingibjörg Sólrún
mesini sağlamakla yükümlüdür” kuralı eklenmiştir.
Gísladóttir şöyle tanımlıyor:
3.
‘’Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Birleş-
2001’de Anayasa’nın 41. maddesinin 1. fıkrasına
“eşler arası eşitlik” ilkesi eklenmiştir.
miş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Com-
4.
19.11.1997 tarihinde Kadın Statüsü ve Sorunları
pact) ortak girişimi olan Kadının Güçlenmesi Prensipleri,
Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığınca
özel sektörün toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları için
nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında “evli/bekâr/dul/
tasarlanmış bir araçtır. Kadının Güçlenmesi Prensipleri,
boşanmış” gibi ifadelerin yerine sadece “evli” veya “bekâr”
kadının işyerinde, piyasalarda ve toplum içinde güçlenme-
ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlanmış-
si için yedi temele dayanan bir çerçeve sunmaktadır. Kadı-
tır.
nın Güçlenmesi Prensipleri, sektör veya şirket büyüklüğü
5.
fark etmeksizin, kadının iş yerlerinde güçlenmesini sağla-
1991 yılında kurulan 49. Hükümette Devlet Bakan-
mak için tasarlanmıştır.’’
lıklarından biri Kadın ve Aileden sorumlu olarak görevlendirilmiştir. Kadın çalışmaları hususunda akla ilk gelenlerden birinin
2010 yılında Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ve
CEDAW olmasının nedeni CEDAW’ın kadın hakları konu-
Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının
sunda yapılan en kapsamlı işlerden biri olmasıdır aslında. En
Güçlenmesi Birimi ortaklığında oluşan WEP, Gísladóttir’in de
kapsamlı iş olsa da bu sözleşmenin de birkaç istisnası vardır.
belirttiği üzere 7 ilkeye taahhüt verilmesini istemektir. Bu
Vatikan, Somali ve Sudan gibi ülkeler bu sözleşmeyi imzala-
ilkeler ağırlıkla iş hayatındaki kadın – erkek eşitliğine yöne-
mayan ülkeler olmakla beraber, İran’da ise işler her zamanki
liktir. Aralarında Kadınların Eğitim, Kurs ve Profesyonel
gibi karışıktır bu konuda da. 2003 yılında parlamento kabul
Gelişim İmkânlarıyla Desteklenmesi ile Kadınları Güçlendi-
etse de, Anayasa Koruma Konseyi tarafından veto edilmiştir.
ren Girişimci Gelişimi, Tedarik Zinciri ve Pazarlama Yöntem-
Dolayısıyla İran’da sözleşmeyi imzalamamış diyebiliriz. 1979
lerinin Uygulanması gibi sadece kadınlara yönelik olan mad-
yılında imzalanan bu sözleşmeyi Türkiye 20 Aralık 1985 tari
deler de bulunmaktadır. 2015 yılı sonunda dünya çapından
22
1200’ü aşkın destekçi bulmuş bu program kendine. Ülkemizde
Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
ilk olarak Güner Sabancı ve Ümit Boyner olmak üzere, Garan-
Bölüm Başkanı Feride Acar ise, kadına şiddet sorununun çö-
ti Bankası, Roketsan gibi firmalar da bu programa dâhildirler.
zümüne ilişkin bir röportajında şu cümleleri kullanıyor:
İsteyen her şirketin de istenen taahhüdü verdiği takdirde bu programa katılabileceklerini belirtelim. Ayrıca Global Com-
‘’En başta bakış açısı değişikliği gerekiyor. Toplumda yaygın
pact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin’in
şekilde kampanyalar yürütülmesi, farkındalık yaratılması ve
WEP Uygulama Rehberi’ndeki önsözünü kaynak göstererek,
bu farkındalığın, özellikle ve özellikle, belli meslek grupların-
2016 yılı itibariyle Türkiye’nin dünya çapında WEP’e en çok
da daha da çok vurgulanması gerekiyor. Bu meslek grupları-
destek sağlayan ikinci ülke konumunda olduğunu da belirtme-
nın başında kolluk kuvvetleri ile savcılar ve hâkimler dâhil
miz gerekir.
olmak üzere yargı mekanizması içerisinde yer alanlar geliyor.
Şüphesiz yukarıda bahsi geçen yöntemlerin yanı sıra kadın ve
Bu grupların bakış açısı değişikliğine yönelik bir farkındalık
erkek eşitliğini sağlamak için en uzun vadeli çözüm eğitimden
eğitiminden geçmeleri gerekiyor. Farkındalık yaratmanın
geçmektedir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Kadın Birimi
önemli olan boyutu, uluslararası normlardan bu yargı mensup-
bünyesinde atılmış somut adımlar mevcuttur. World Associa-
larının, uygulayıcılarının, yargı mekanizması içinde yer alan-
tion of Girl Guides and Girl Scouts yani kısaca WAGGGS,
ların haberdar olması ve bu normları benimsemeleri.‘’
hazırladığı müfredatta eğitime dayalı bir çerçeve çiziyor. Bu
Aile Danışmanı Efkan Yeşildağ ise geçtiğimiz günlerde Cum-
müfredat erkeklerin yanında yetişkinleri, genç kızları, orta
huriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
yaşlı kadınları da kendine hedef kitle olarak seçerek hedefe
kadına şiddet konusuna eğitimin iki cinsiyet için de uygulan-
yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca WAGGGS’ın
ması gerektiğini belirterek şu cümleleri kullanmıştır:
öngörüsüne göre bu müfredat 2020 yılının sonuna kadar 5
"Bugün yaşanan problemin arkasında, bu şiddeti uygulayan
milyon kişiye yardım edilmiş olunacak. Kendi düşünceme
erkeğin maruz kaldığı duygusal şiddeti görmezsek problemin
göre bu müfredat yetersiz durumdadır fakat herhangi bir dev-
önüne geçme şansımız yok. Erkeklere de öfke kontro-
let desteği olmadığı sürece sistematikleşemeyecek bir şeyi
lü eğitimi vermemiz gerekiyor. ‘’
konu edindiğimiz için, yine de umut verici bir adım olmakta-
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, 1999 yılında, 25
dır. Bunu sanırım en iyi Thomas Hardy’nin ‘’Erkeklerin kendi
Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin
hislerini anlatmak için oluşturduğu bir dilde, kadınların kendi-
Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilmiştir. Gün olarak 25
ni ifade etmesi çok zordur.’’ sözüyle açıklayabiliriz. Kadınla-
Kasım’ın seçilmesi ise Dominik Cumhuriyeti’nde tecavüze
rın kendini daha iyi anlatması veya toplumdaki yerinin daha
uğrayıp katledilen Mirabal Kardeşleri yaşatmak amacıyla
da belirginleşmesi için kendilerini anlatmaya elverişli bir dile
gerçekleşmiştir. Bu yazı da katledilen bütün kadınlara ithafen
ihtiyaçları vardır. Bir dönem CEDAW Başkanlığı yapan Orta
yazılmıştır. Güzel günler elbet gelecektir!
KAYNAKÇA: Kadının Güçlenmesi Prensipleri (Women’s Empowerment Principles – WEPs). (n.d.). Retrieved December 30, 2017, from http://www.globalcompactturkiye.org/ global-compact-turkiye/kadinin-guclenmesi/weps-nedir/ Learn. (n.d.). Retrieved December 30, 2017, from https://www.wagggs.org/en/what-we-do/stop-the-violence/get-involved/learn/ (n.d.). Retrieved from http://www.ohchr.org/EN/HRBodies/CEDAW/Pages/CEDAWIndex.aspx Myuniversities, Y. (2014, January 22). Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlemesi Sözleşmesi (CEDAW)'nin Genel Çerçevesi ve Sözleşmenin Birinci Maddesinin Kapsamı ile Türk Hukukundaki Yeri. Retrieved December 30, 2017, from https://myuniversities.wordpress.com/2012/11/26/161/ Türkiye, U. (n.d.). Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi. Retrieved December 30, 2017, from https://www.unicef.org/ turkey/cedaw/_gi18.html Feride Acar ile İstanbul Sözleşmesi ve GREVIO üzerine. (n.d.). Retrieved December 30, 2017, from http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/tr/blog/feride-acar-ileistanbul-sozlesmesi-ve-grevio-uzer/ Violence against women, sexual violence, women, abuse, discrimination, Elimination of Violence against Women. (n.d.). Retrieved December 30, 2017, from http://www.un.org/en/events/endviolenceday/ E. (n.d.). Kadına şiddet nasıl önlenir? Psikoloji Sağlık haberleri. Retrieved December 30, 2017, from https://www.elele.com.tr/saglik/psikoloji/kadina-siddet-nasilonlenir Rohter, L. (1997, February 14). The Three Sisters, Avenged: A Dominican Drama. Retrieved December 30, 2017, from http://www.nytimes.com/1997/02/15/ world/the-three-sisters-avenged-a-dominican-drama.html
23
Angela Merkel, Kadın Kimliği ve Dünya Arenasında Yükselişi Merkel’in dünya arenasındaki yerini ve dünyanın en güçlü kadın figürlerinden biri olarak karşımıza çıkışını anlamak için, öncelikle kişilik tahlilini ve geçmişini anlayabilmek oldukça önemlidir. 2005 yılından itibaren seçimlerde elde ettiği başarının tesadüf mü yoksa barındırdığı kadın kimliğiyle ilgili olup olmadığı, geçmişiyle ve güncel verdiği karalarla bağlantılı olarak değerlendirilecektir. Hristiyan Demokrat Parti’nin başına geçtiği dönemden itibaren genel seçimlerde büyük başarı
Naz Öztürk ozturknaz7@gmail.com
elde etmesi, bu başarının ne yönlerden elde edildiği ve güncel kararlarının bu başarıyı ne yönde gölgelediği ya da desteklediğinden bahsedilecektir. Alman hükümetinin ilk kadın başkanı-
şekilde yönlendirdiği ve medya tarafından ne şekilde yansıtıl-
nın olması yanı sıra, bir G8 ülkesini temsil eden tek kadın
dığı Alman siyasetinde tartışmalıdır. Başkanlığının ilk yılla-
lider olması, Avrupa birliğinin siyasi konjonktürünü önemli
rında, elde ettiği başarısını cinsiyetine bağlayanlar, fiziksel
ölçüde belirleyecek istikrarı nasıl yakaladığı konusunu önemli
görünüşünün maskülen oluşunun kasıtlı bir fayda sağladığını
kılmaktadır.
iddia eden bir çoğunluk mevcuttur. Ne var ki Merkel’in 4 dönemdir süren başkanlığı ve elde ettiği siyasi başarının yü-
Merkel’in Geçmişi: Hr istiyan Demokr at Par ti’nin başına
rüttüğü eşit ve yancı olmayan duruşundan
geçmeden önce, Merkel’in yürüttüğü siyasetle ve güncel başa-
söylenilebilir. Bu denli güçlü bir kadın figürünün kendisine
kaynaklandığı
rısıyla ilgili çocukluğunun ve gençliğinin etkisi büyüktür.
feminist dememesi bu söyleme örnek verilebilir. Her hangi bir
Merkel’in politikalarının ve motivasyonunun anlaşılmasında
feminist harekete, pozitif ayrımcılık söylemine veya kadın
büyüdüğü ve gençliğini geçirdiği komünist Doğu Almanya’sı-
haklarına yönelik sert bir duruşunun olmadığı görülmektedir.
nın şartlarını anlamak önemlidir. Templin’de çocukluğunu ve
Her zaman bir görüşü veya olayı sert bir biçimde savunmak-
gençliğini geçiren Merkel’in, üniversite eğitimi de dahil ol-
tan kaçınan Merkel’in, başarısının altında hiçbir tarafı tam
mak üzere kişisel özgürlüklerden mahrum, baskıcı bir ortamda
anlamıyla desteklemeyen, soğukkanlı ve tarafsız yaklaşımı
büyüdüğü görülmektedir. 1989 yılında Berlin duvarının yıkıl-
yatmaktadır. Dünyanın en güçlü liderlerinden biri olarak gös-
masına kadar bu ortamın devam ettiği hesaba katıldığında,
terilmesine rağmen bu pozisyonun, kadınlara yönelik söylem-
Merkel’in izlediği çoğu politika ve kararda bu kişisel özgür-
lerle güçlendirilmemiş olması, büyük eleştiri konusu olmuştur.
lüklere ne denli önem verdiği görülmektedir. Trump’ın seçil-
Ne var ki, Merkel’in 4 dönemlik liderliği sürecinde, kadınların
mesinden sonra “Trump’a batı değerlerine, 'etnik kökenine,
devlet rütbelerinde %38 oranında yer edindiği görülmektedir
cinsiyetine, cinsel tercihine ya da siyasi inancına bağlı olmak-
ve bu oran diğer başkanlık dönemleriyle kıyaslandığında ol-
sızın demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve insan
dukça yüksek bir orandır.
onuruna' bağlı kalması gerektiğini hatırlatmıştı.” Güncel Konjonktürün Etkileri: Mer kel’in Trump ve Brexit İç Politikada Merkel ve Kadın Kimliği: Mer kel’in kariyeri
gibi olayların güncel siyasette ve dünya çapında sağladığı
nasıl başlamıştır? Hristiyan Demokrat Parti’nin üyesi olduktan
istikrarsızlıklarda başlı başına bir istikrar ve güvence olarak
sonra 1991 yılında Kadın ve Gençlik Bakanı olmuştur. Daha
görüldüğünü söylemek mümkündür. Dünya sahnesinde Mer-
sonra 1994 yılında Çevre Bakanlığı yapmıştır. 1998 yılına
kel’in başarısını Wolfgang Boshbash şu sözlerle anlatıyor
gelindiğinde, Merkel’in seçilmesinde önemli bir faktör olarak
“Diğerleri geldi ve gittiler ama Merkel orada kaldı. Güçlü
gösterilen, dönemin şansölyesi Helmut Kohl’un ve HDP’nin
sinirlerine ve poker suratına güvendiği bir gerçek. Onun yüz
bir çok üyesinin illegal para aklama skandalına karışmasıdır.
ifadelerine bakarak hangi yönde karar vereceğini anlamak
Merkel’in bu skandala karışmayan bir kaç üyeden biri olması
güç. Dışa dönük biri değil, Donald Trump gibi sürekli tweet
ve temiz sicili 2000 yılında parti başkanı seçilmesinde büyük
atmıyor olabilir ama bu politik hedeflerine kitlenmediği anla-
bir etkendir. Daha sonra 2005 seçimlerini kazanmasında da bu
mına da gelmemeli.” Merkel’in çok eleştiri toplayan ve en
yaşanan olayın etkisi sürecektir. Merkel’in iç politikayı ne
son genel seçimde oyları kaybetmesine sebep olan bir başka
24
önemli olay ise mülteci sorunu. Mülteci sorunu her ne kadar tüm dünyada etkisi fazlasıyla sürüyor olsa da, Merkel’in 2015 yılında mültecilere Almanya’nın kapısını açma kararı büyük
Sonuç:
tartışmalara sebep oldu. Mültecilerin yeni hayatlarına entegre
Merkel’in güncel sebepler ve kadın kimliği ile ilişkilendirildi-
olması, sosyo-kültürel açıdan ne türlü sorunlar teşkil edip
ğinde söylenilebilir ki, Merkel’in dünya lideri olmasındaki
edemeyeceği endişe konusuydu. Kararın verildiği yılbaşı gü-
öncül sebeplerin arasında cinsiyet faktörü, sanıldığı kadar
nünde kadın Alman vatandaşlarının mülteciler tarafından taci-
büyük bir etken değildir. Merkel’in istikrarlı başarısının altın-
ze uğraması, Alman medyasına fazla yer etmemişti. Buna
da uzlaşmacı ve tarafsız yaklaşımları ve iç siyasetteki gruplaş-
karşıt olarak, mültecilerin ülkeye alınmasına karar verilmesi
maları olabildiğince dengeleyebilmesi yatar. Mantıklı olduğu
ve bu tür olayların üstünün kapatılmasının ülkedeki istikrar ve
kadar vicdani öğelerle karar verebilmesi ve toplumda cinsiyet
Merkel’in seçim sonuçlarını doğrudan etkileyen bir sonuç
faktöründen bağımsız olarak toplumda güven yaratabilmesi, 4.
doğurdu. 3 seçim sonrasında ilk defa Merkel’in oyları büyük
dönem de seçimleri kazanmasının sırrıdır.
oranda düşüş yaşadı ve ilk kez aşırı sağcı afD oylarının bu kadar yükseldiği gözlemlendi. KAYNAKÇA: Karen Beckwith. (2015) Before Prime Minister: Margaret Thatcher, Angela Merkel, and Gendered Party Leadership Contests. Politics & Gender 11:04, pages 718745. Crossref Hill, Jenny. “Angela Merkel'in Sakin Gücü - BBC Türkçe.” BBC News, BBC, www.bbc.com/turkce/resources/idt-sh/angela_merkel_turkish. Şuay Nilhan Açıkalın. 2016. Foreign Policy Decision Making as a Chaotic Phenomenon: Angela Merkel’s Foreign Policy Between 2005–2009. Women Leaders in Chaotic Environments, pages 21-34. Dahlerup, Drude, and Monique Leijenaar. Breaking Male Dominance in Old Democracies. Oxford University Press, 2013. s.(212-216) Hill, Jenny. “Angela Merkel'in Sakin Gücü - BBC Türkçe.” BBC News, BBC, www.bbc.com/turkce/resources/idt-sh/angela_merkel_turkish.
25
Erkeklerin Dünyasına Hükmeden Kadınlar Son yıllarda özellikle dönemi konu alan dizilerin etkisiyle Osmanlı tarihine yönelik gözle görülür bir ilgi artışı mevcuttur. Ancak üzülerek söylemek gerekir ki, bu ilgi şanlı zaferler ve ecdat güzellemelerinden öteye gitmeyen yüzeysel kalmış bir ilgidir. İlber Ortaylı’nın da dediği gibi Avrupa tarihi bir evlilikler tarihiyken Türklerin tarihiyse savaşlar tarihidir. Osmanlı tarihi incelenirken merkeze fetihleri almak doğru bir karardır ancak bu merkezi kuşatan ve Binbir Gece
Nazım Çınar Duvaryapar c.duvarpar@gmail.com
Masalları kadar renkli bir dünya sunan birçok farklı alanda bilgi sahibi olmak tarih yapmakla övünen bir millet için çok önemlidir.
işaret etmektedir. Bu yanlış algıyı düzelttikten sonra şimdi
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi tarihte Avrupa siyasetine
sırayla bu dönemin en göze çarpan kadınlarından bazılarını
kadınların
daha yakından tanıyacağız.
etkisini
daha
çok
evlilikler
yoluyla
gözlemleyebiliyoruz. Her ne kadar Kraliçe I. Elizabeth ve Çariçe II. Katerina gibi
HÜRREM SULTAN veya tam ismiyle Devletlu İsmetlu
doğrudan hükmetmiş kadınlar olsa da bunların sayısı oldukça
Hürrem Haseki Sultan Aliyyetü'ş-Şân Hazretleri; Sultan I.
azdır. En kuvvetli döneminde Avrupa egemenliği için
Süleyman’ın nikahlı eşi ve Sultan II. Selim’in validesi, Avru-
Osmanlıların karşısına çıkmış Habsburg hanedanının ünlü
pa’da Roxalena adıyla bilinen ve kadınlar saltanatını başlatan
sözü doğu ve batı arasındaki bu farkı özetlemeye yetiyor:
sultandır. Osmanlı tarihinin en güçlü ve en etkili kadın
“Bellum gerant alieni, tu felix Austria nube / Savaşı başkaları
sultanlarından birisi olarak görülür. Orhan Bey’in Rum kızı
yapsınlar, sen ise ey mesud Avusturya, evlen”. Küçük Viyana
Nilüfer Hatun’u nikâhına almasından sonra bir Osmanlı
dukalığı gerçekten de evlilikler yoluyla bugünün zengin
hükümdarıyla evlenen ilk kadın ünvanının da sahibidir.
Belçika ve Hollanda topraklarına, İspanya’ya ve İspanya’nın
Bilinen üzere, oğullarının hayatını kurtarmak için girdiği bu
Amerika’daki zengin sömürgelerine sahip oluvermişti[1].
yolda Şehzade Mustafa’yı ve Sadrazam Maktul İbrahim
Sultan Süleyman’ın hükmettiği devletse o güne gelene kadar
Paşa’yı da bertaraf etmeyi başaran Hürrem Sultan ve kızı
218 yıl boyunca türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar yaşamış
Mihrimah Sultan’ın tahta yeni çıkan Lehistan Kralı II.
ve hepsinden galip ayrılmayı başarmıştır. 16.Yüzyıl Habsburg
Zygmunt’a gönderdikleri tebrik mektupları hala Polonya
Osmanlı çekişmesi ne yazık ki bu yazının konusu değildir.
devlet arşivlerinde bulunmaktadır. Bu durumun Müslüman bir
Kadınlar saltanatı Osmanlı İmparatorluğu’nda Haseki
doğu devleti için alışılmamış bir durum olduğu da belir-
Sultanların veya Valide Sultanların (hatta Mihrimah Sultan
tilmelidir. Kadın sultanların arasında en medyatik olanı olsa
örneğinde görüldüğü gibi, bir padişah kızının veya Kösem ve
da ardıllarına kıyasla oldukça güçsüz olduğunu belirtmek
Safiye Sultan örneklerindeki gibi Büyük Valide Sultanların)
isabetli olacaktır.
devlet yönetimine müdahale ettikleri, hatta zaman zaman bizzat devleti yönettikleri döneme verilen isimdir[2]. Bu
SAFİYE SULTAN veya tam ismiyle Haseki Safiye Valide
dönem büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama
Sultan yaşadığı döneme mührünü vuran, vurduğu yerden ses
dönemine denk gelir. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaşlılık
çıkaran, çıkardığı ses hâlâ kulaklarda çınlayan, sarayın en
döneminde 1540 civarı başlamış, 1656 yılında Hatice Turhan
kudretli sultanlarından biridir.
Sultan’ın mühr-i hümayunu Köprülü Mehmet Paşa’ya
birlikte kimi iddialara göre Venedikli asil bir ailenin kızıdır.
vermesiyle son bulmuştur. Daha o zamanlarda kadınların
Akdeniz’de Osmanlı leventlerinin bir akında esir aldığı Safiye
devlet işlerine karışmasının fayda getirmeyeceği toplumda
Sultan gelecekte Sultan III. Murad olacak Şehzade Murad’ı
yaygın bir kanıydı. Dönemin bazı tarihçileri de duraklama ve
etkilemeyi
gerilemeye kadınların devlet işlerine karışmasının neden
kayınvalidesi Nurbanu Sultan ve kızları Esmehan Sultan ve
olduğu görüşünü öne sürmüş ve kadınlar saltanatı bugüne
Gevherhan Sultan ile iktidar mücadelesine girişse de 1583’da
kadar olumsuz bir şekilde algılanmıştır. Ancak kadınlar
Nurbanu Sultan’ın ölümünden sonra eşi üzerinde tam bir etki
saltanatının sona ermesine rağmen kötü gidişin belirli
oluşturmayı başarmıştır. Kökeni yüzünden Venedik yanlısı bir
periyotlar dışında engellenememesi bu görüşün yanlışlığına
politika izledi ve döneminde Osmanlı Venedik ilişkileri
26
başardı.
Eşinin
Kökeni kesin olmamakla
saltanatının
ilk
yıllarında
oldukça iyi ve barışçıl seyretti[3]. Dış politikaya ilgisi bununla
Mehmed döneminin başlarında mutlak suretle hüküm süren
sınırlı kalmayan Safiye Sultan, dönemdaşı ünlü İngiltere
Kösem oynadığı son taht oyununda yenildi. Gelini Hatice
Kraliçesi I. Elizabeth’le mektuplaşıp birbirlerine hediye
Turhan Sultan tarafından yenilgiye uğratılan Kösem, 62
göndermişlerdir. Hatta Elizabeth’in hediyesi olan atlı arabayla
yaşında Topkapı Sarayı’nda harem ağalarının elinde can verdi.
o güne kadar alışılmamış şekilde İstanbul sokaklarında gezin-
Neticede taht oyunlarının iki neticesi olabilir: ölüm veya
tilere çıkmıştır. İç politikada ise iktidarını tehdit eden herkese
zafer.
karşı oldukça acımasız davrandı.İmparatorluğun kudretli sadrazamı
Sokollu
gitmesinin
ve
Mehmet
dönemin
Paşa’nın
suikaste
şehzadelerinden
NEDEN SONA ERDİ?
kurban
Kadın
Mahmut’un
Sultanların
bu
çabaları
aslında
bir
iktidar
mücadelesinden çok bir can mücadelesi sayılmalıdır. Fatih
boğdurulmasının arkasında Safiye Sultan vardır.
Kanunnamesi’nde yer alan kardeş katli yasasına göre- ki genel MAHPEYKER KÖSEM SULTAN veya tam ismiyle
kanını aksine bize göre oldukça isabetli bir karardır- iktidar
Devletlü İsmetlü Haseki Mahpeyker Kösem Büyük Valide
mücadelesini
Sultan Aliyyetü'ş-Şân Hazretleri, 130 yıllık dönemin bu en
kaybediyordu.Yani bu iktidar mücadeleleri basitçe bir kadının
kudretli karakteri Osmanlı İmparatorluğunda başka hiç bir
oğlunun canını kurtarma çabası olarak görülmelidir. Nitekim
kadının ulaşamadığı güce ve yetkiye ulaşmış 62 yıllık yaşamı
I. Ahmed döneminde kardeş katli yasasının kaldırılmasından
boyunca
kaybedenler
aynı
zamanda
canlarını
da
oynamaktan
sonra kadınlar saltanatı bir süre boyunca Kösem Sultan’la
vazgeçmemiş kadın sultan 14 yaşında kudretli Handan Valide
devam edip son bulmuştur. Ayrıca Köprülü Mehmed Paşa’nın
Sultan tarafından kendisinden bir yaş küçük Sultan I.
geniş yetkilerle sadaret makamına getirilmesiyle başlayan ve
Ahmed’e sunuldu. Zamanla Sultan’ın gözdesi olan Kösem,
arka arkaya göreve gelen Köprülü ailesinden sadrazamların
haseki sultanlığı sırasında siyasetle çok ilgilenmedi. Bunun
başlattığı
sebebiyse Handan Valide Sultan’ın mutlak gücü ve çok genç
Topkapı’dan Bab-ı Ali’ye kaydırması, gücün padişahtan ve
yaştaki Sultan Ahmed’in kendini kanıtlama çabalarıdır.
dolayısıyla harem kadınlarından bürokrasiye kaymasına neden
Venedik arşivlerindeki en son bulgulara göre aynı zamanda
olmuştur.
her
nefesinde
‘’taht
oyunları’’
Köprülü
devrinin,
payitahtın
güç
ağırlığını
Sultan Ahmed’in nikahlı eşiydi[4]. I. Ahmed’in vefatının ardından sırasıyla I. Mustafa ve II. Osman ve tekrar I.
SONUÇ
Mustafa’nın kısa saltanatlarının ardından -ne yazık ki bu kısa
Bağrından dünyanın ilk kadın hükümdarı Saka ecesi Tomris
ama oldukça olaylı dönemi bu sayfalara sığdırmak mümkün
Katun (hatun), eşi Selçuklu hükümdarı Tuğrul beyi çok güç
değil- Kösem Sultan, oğulları ve torunu dönemlerinde ise,
durumlardan kurtaran Altuncan Katun ve Terken Katun gibi
toplamda otuz yıla yakın bir süre boyunca devletin fiili ve
tarihe adını kazımış kadınları çıkarmış Türkler maalesef Os-
idari gücünü doğrudan veya dolaylı olarak bizzat elinde
manlı İmparatorluğu döneminde bu özelliği önemli ölçüde
bulundurmuş ve oynadığı siyasi oyunlarla imparatorluk
kaybetti. Kadınların daha çok evlerde vakit geçirdiği, top-
üzerinde iktidar sahibi olmak isteyen bütün aktörleri birer
lumsal hayatta kayda değer bir etki bırakamadığı bu erkekler
birer bertaraf etmiştir. Benzeri görülmemiş bir şekilde,
dünyasında, kadınlar 130 yıl boyunca imparatorluğa doğrudan
aralıklarla yaklaşık 20 yıl boyunca saltanat naibesi olarak
veya dolaylı olarak hükmetmeyi başardılar. Daha önce de
erkekler dünyasına bir kadın olarak doğrudan hükmetti.
belirttiğimiz gibi dönemin başlamasının başlıca sebebi bir
İmparatorluğun isyanlarla çalkalandığı, ekonomik ve sosyal
annenin evlatlarının canını kurtarma içgüdüsü olsa da, zaman
olarak çok sıkıntılı bir dönemde başarılı sayılabilecek bir
geçtikçe kadın sultanlar Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan
yönetim gösterdi.
padişahların üzerine gölge düşürmeyi başardı. İlgili okur-
Oldukça zalim ve sert karakterli oğlu IV. Murad gençliğinden
larımıza Esperanza Malchi başta olmak üzere Yahudi kira
itibaren validesini devlet işlerinden uzak tuttuysa da oğlunun
kadınları ve bu topraklardaki ilk feminist isyan olarak nite-
genç yaştaki ölümünden sonra ipleri tekrar eline almayı
leyebileceğimiz 1802 Bursa İsyanı’nı araştırmalarını tavsiye
başardı. Oğlu I. İbrahim döneminin tamamında ve torunu IV.
ederiz.
KAYNAKÇA: [1] Ortaylı, İlber: Tarihimiz ve Biz, Timaş sf.119 [2] Altınay Ahmet Refik: Kadınlar Saltanatı; Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000(ilk basım 1916-1923 arasında dört cilt), [3]Venice and the Islamic world, 828-1797, Issue 6921, By Stefano Carboni, Institut du monde arabe (Fransa), Yale University Press, 2007. [4] Kumrular, Özlem: Kösem Sultan (İktidar Hırs ve Entrika) Doğan Kitap,2015
27
Dünya Burnumuzun Ucunda Kim istemez bir memleket olsun; ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; kış günü herkesin evi barkı olsun; yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun. Cahit Sıtkı Tarancı, ‘Memleket İsterim’ adlı şiirinin dizelerinde bir millet özelinde değil, özünde tüm insanların tercümanı olmuştur. Doğası gereği insan bir yuva ister, memleketi yuvası olsun ister; kimisi de göçmen kuşlar misali yuva
Naz Gultan nazgultan@hotmail.com
arayışındadır. Günümüz dünyasında küresel boyutta etkisini gösteren sorunlardan biri mülteciler krizidir. Terminoloji gereği ‘kriz’ başlığı verilmiş ve yer yer problem olarak addedilen
Otorite sahibi kişiler tarafından cinsel saldırı
bu durumun aslında kadrajı daha geniş bir perspektife oturtul-
Ailelerinden ayrı düşmüş kız çocuklara, bakıcı aile ya-
ması gereken bir tablo olduğunu farz edebiliriz. Bu geniş kap-
nındayken cinsel taciz
samlı gözlem ve fikre sahip olmak için öncelikle konuya sağ-
Aile içi şiddet
bunun yolu da anahtar kavramlara hâkim olmaktan geçer.
Yakacak toplarken, su almaya giderken cinsel saldırı
Konumuzla ilişkili kritik kavramların başında ‘mülteci’ gel-
Hayatta kalabilmek için cinsel ilişkiye zorlanmak/ zorla
lıklı ve güvenilir bir bilgi alt yapısıyla yaklaşmak gerekir,
fuhuş
mektedir ve resmi tanımı şöyledir: vatandaşı olduğu ülke dı-
şında olan ve "ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğraya-
Sığınma ülkesinde yasal bir statü beklerken ya da yardım ve kaynaklara erişmeyi beklerken cinsel taciz
cağından haklı sebeplerle korktuğu" için vatandaşı olduğu
Anlaşılacağı üzere şiddeti alevlendiren, kadının erkekten daha
ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişiler. Bu tanımı
aciz bir varlık olarak görülmesi ve bu durumun her türlü istis-
göz önünde bulundurduğumuzda ve ülkeler arası kültürel,
marı haklı çıkaracağı algısıdır. Bu algı sorgulanması ve değiş-
siyasi, dini çeşitliliklerden doğan refah seviyesi farklılıklarının
tirilmesi gereken sağlıksız bir düşünce yapısıdır. Herhangi bir
varlığını akıllarda meşru kıldığımızda; insanların iltica etme
bireyin bir başkası üzerinde fiziksel veya manevi üstünlük
eğilimi göstermesini belli bir mantığa oturtabiliriz. Bu kurdu-
kurması mazur görülmemeli ve bir kılıf uydurma arayışına da
ğumuz empati temelli mantık doğrultusunda da mülteci kadın-
girilmemelidir. Öyle ki, yine BM Mülteci Örgütü’nün saptadı-
lar alt başlığı spesifiğine inerek onları anlamaya ve durumları-
ğı üzere bazı kadın mültecilerin diğer hemcinslerinden daha
nı analiz etmeye yaklaşabiliriz.
fazla korunmaya ihtiyaçları vardır. Bu kadın mülteciler; refakatsiz ve tecrit edilmiş tek kadınlar, yalnız aile reisi kadın-
Kadın mültecileri gözlemlemek için bir hedef zaman dilimi
lar, cinsel şiddet kurbanı kadınlar, eşcinsel kadınlar, ruh sağlı-
seçmek kaotik çıkarımlar yapmamıza engel olacaktır. Bu sı-
ğı bozuk ve travmatik olaylar yaşamış kadın mülteci-
nıflandırmayı iltica öncesi, iltica esnası ve iltica sonrası olarak
ler, refakatsiz kız çocuklar, koruyucu aile bakımına verilmiş
üç ana başlığa ayıracak olursak, bu yazıda odak nokta iltica
çocuklar ve gözaltındaki veya benzeri durumdaki kadınlardır.
sonrası süreç olarak seçilmiştir. Genel bir girizgâh yapıp, baş-
Kadınların ve kız çocuklarının bir erkek himayesi, varlığı
langıç noktamızı kadın mültecilerin iltica sonrası maruz kal-
veya koruması olmaksızın hayatlarını sürdürme çabası, olaya
dıkları maddi ve manevi istismarlar olarak belirleyelim. Ulus-
karşı çıkarcı yaklaşımlar dolayısı ile oldukça zorlu bir hal
lararası Af Örgütü’nün (UAÖ) verilerine göre, 15-40 yaş arası
almıştır. Ahlaki değerlerimiz ve muhakeme kabiliyetimiz bizi
birçok kadın cinsiyete dayalı şiddet dolayısıyla ölmekte veya
diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerimizdendir. Bu
yaralanmaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin yoğun olması ve
özelliklerimizi kuvvetlendirmek ve bilinçlenmek, hayatta
bazı devletlerin kadınların insan haklarını korumada isteksiz
kendine bir şans daha yaratmak için bir sürü şeye göğüs ger-
olması, korumaması, savaş ve şiddet olayları dünyadaki kadın
miş mülteci kadınların böylesine insanlıktan uzak muamelele-
mülteci sayısının fazla olmasına neden olmuştur. Dünyadaki
re maruz kalmasına engel olur.
mülteci nüfusunun %70’ini kadınlar ve çocuklar oluşturmak-
İltica sonucu terk edilen ülkelerin birtakım ortak kültürel özel-
tadır. Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü de sığınma ülkesinde
likleri ve kadınların genel mizacı gereği, kadınlar daha domes-
kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsiyet/ toplumsal cinsiyete
tik yani eve bağlı bireylerdir. Alışılmış düzenlerinin dışına
dayalı şiddeti aşağıdaki gibi kategorize etmiştir:
çıkarak kendilerine en baştan hayat kurmaları; bu yeni ortam-
28
da kültüre, günlük yaşantıya, dile ve benzeri birçok konsepte
müz dünyasında bir yerden bir yere gitmek, bir yerde otur-
adaptasyon sağlamaları göreceli olarak erkekler için olduğun-
mak, sıradan bir günü yaşamak tüketime dayalı bir dünyanın
dan daha problematik olabilir. Herkesçe malum olan genel
çark gibi işleyişinin parçalarıdır. En basit ihtiyaçlarımızı bile
geçer bir bilgi, mültecilerin çoğunlukla ataerkil toplum köken-
karşılamak için onlarca insanla iletişim kurarız, onlar da çark-
li olduklarıdır. Bu öznitelikte toplumlarda kadının yeri evdir
la dönen ruhlardır. Şimdi düşünmek gerek, yeni dünyada ka-
ve mesuliyeti tamamen ailesi odaklı ve evine bağlı gereklilik-
dınlar çalışmazlarsa çarkın dişleri arasında nasıl ezilmeden
lerdir. Nazım Hikmet ‘Kadınlarımız’ şiirinde ‘ve sofradaki
kurtulacaklar? Yaşamak için tüketmek gerek, tüketmek için
yeri öküzümüzden sonra gelen…’ sözleriyle traji-komik bir
üretmek gerek. Kadın mülteciler bir meslek icra ederek hayat-
dil yakalayarak kadının yerini resmeder. Durum böyle iken
larını kazanacak hem de sosyal bağlarını kuvvetlendirip ileti-
akıllarda devletlerin ve/veya sivil toplum kuruluşlarının kadın
şim ihtiyaçlarını giderecekler. Çeşitlilikten zenginlik doğar,
mültecilerin iltica sonrası o ülkelere adaptasyonu ile alakalı
bir çalışma ortamında fikir ve bilgi zenginliği yaratmak demek
herhangi bir sorumluluk alıp almadığı, mülteci kadınlara ne
ilerici adımlar atmak demektir yani anlayacağımız kadın mül-
tür yarar ve katkı sağladıkları soruları doğuyor. Sesini en çok
tecilere iş imkânı sağlamak çift taraflı bir kazanç işidir aslın-
duyuran ve görece en geniş kitlelere ulaşan sivil toplum kuru-
da. Peki herhangi bir şekilde mültecilerin ekonomik olarak
luşu Mülteci Kadınlar Komisyonu olmuştur. Bu kuruluşun
kendi kendilerine yeterliliklerini sağlamaları ile ilgili hak ve
amacı -benzeri diğer kuruluşlar gibi (örneğin; Women Refu-
sorumluluklar hukuksal bir düzenlemeye sokulmuş mudur ve
gee Route)- kadın mültecilerin haklarını korumak, ihtiyaçları-
gerekli uygulamalar yapılıyor mudur bunu inceleyelim. Ulus-
nı ve sıkıntılarını araştırıp saptadıktan sonra çözüm önerileriy-
lararası mülteci hukukunun temel belgesi olan 1951 tarihli
le yetkili mercilere başvurmak, mukavemetlerini güçlendiren
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin
program ve politikaları destekleyici eylemlerde bulunmak ve
17, 18 ve 19. maddeleri mültecilerin gelir getirici işlere ve
insani yardım hareketlerine yenilikçi değişimler uygulamaktır;
geçim kaynaklarına erişimlerini düzenlemektedir. Bu bağlam-
bu hedefler uğruna reel ve sanal platformlarda çeşitli dergi,
da, Sözleşme ’ye taraflar devletlerin iç hukuklarında mülteci-
blog, makale vb. yayınları, bağış toplama ve saha çalışmaları
lerin çalışma hakkına erişimlerini sağlamak yükümlülükleri
sürdürmek gibi birçok koldan faaliyet göstermektedirler. Her
mevcuttur. Temel insan hakları belgeleri ve ulusal mevzuatlar-
ne kadar mülteciler konusunda uzman başka köklü kurum ve
da yer alan çalışma hakkına ilişkin düzenlemelerin ötesinde
kuruluşlar ve hatta devlet birimleri de faaliyet gösterse kalıcı
mülteci kadınların ekonomik olarak güçlenmelerini ve kendi
çözümler için odak gruba hitap etmek, iç dünyalarına nüfuz
kendilerine yeterliliklerini etkin bir biçimde sağlamalarının
etmek lazım gelir. Bütün bu yardımlara ihtiyaç duyan mülteci
esas yolu sosyal ve ekonomik alanda işverenlerin ve devlet
kadınlar aslında annesinin ilgisi ve kılavuzluğu için eteklerini
kurumlarının bu grupların dahlini teşvik etmesi ve artırması-
çekiştiren bir çocuk, biz dünyanın geri kalanı ise bakışlarını
dır.
aşağı çevirmesi, el uzatması beklenen anneyiz. Onlar için
Yine temel haklar arasında yer alan özel hayata ve aile hayatı-
destek kapıdan çıkınca sokak aralarında, nefes alınca ciğerleri-
na saygı hakkı gereği devletlerin aile bütünlüğünü gözetmesi
ne dolan havada yani ulaşabilecekleri yerlerde olmalıdır. Fran-
ve aile birleşimine imkan tanıyan hukuki düzenlemeleri yap-
sa, Amerika, Türkiye ve Ürdün’de örnek sayılabilecek birta-
maları ve tedbirleri almaları gerekmektedir. Ne yazık ki dev-
kım yurt/barınak, okul, dil kursları, destek grubu buluşmaları
letlerin günümüzde uyguladıkları katı göç politikaları nede-
ve profesyonel danışmanlık benzeri fasiliteler ilgili ve yetkili
niyle aile birleşimi fiiliyatta oldukça zorlaşmıştır. Aile üyele-
birimlerce lokal olarak sağlanmaktadır. Ancak ne yazık ki bu
rinden ayrı düşen kadınların; yasal yollarla aileleriyle yeniden
olanaklar bahsi geçen örnek ülkeler de dahi yaygınlık sağlaya-
birleşimlerini sağlayamamaları yasadışı yollarla, hayatlarını
bilmiş ve yüksek etkinlik gösterebilmiş değiller. İstatistiklerin
tehlikeye atarak ikincil göç hareketleri içinde yer almalarına
bize çizdiği tablo, mültecilerin büyük bir kısmının çok büyük
sebep olmaktadır. Bu tehlikelerin ve ayrı düşmelerin sonuçları
kent merkezlerini değil; civar yerleşkeleri (küçük şehir, köy,
aile yapıları ve hayat standartlarının bozulmasına sebep ol-
kasaba) tercih ettiğidir. Dolayısı ile bu tarz olanakları, tabiri
maktadır, halbuki aile bütünlüğünü koruyucu adımlar atarak
caizse, küçük ölçekteki yerleşkelere de taşımak gerekir. Ka-
bizim tahminimiz ötesinde mültecilere psikolojik ve sosyal
dınlara dil öğretelim ki sokaklar ninnilerle dolsun, ellerinden
artılar sağlayabiliriz.
tutalım ki dans etmeyi öğretsinler; işleri olsun, çalışabilsinler
Doğal ortamı dışında yetişme çırpınışı içinde olan çiçekler
böylece ayakları üzerinde durup bizleri de yukarı çıkarabilsin-
gibi inatçı ve bir o kadar da narin… özene, inanca ve yardıma
ler. Destek çıkalım var olsunlar… Var olsunlar ki, onlar ki
ihtiyaç duyarlar mülteci kadınlar. Yalnızca mülteciler değil
anne olurlar, güzel insanlar yetiştirip mutlu bir dünya var et-
dünya genelinde kadının önemi ve aktifliği artırılması gereki-
sinler!
yorken mağdur kalmış bu insanlara sahip çıkmalıyız. Hem
Evin kapısından çıktığımız anda tüketim canlısı oluruz: Günü-
bizler (belli bir refah seviyesinde yaşamını idame ettirebilen
29
ve dünyanın geri kalanı, diğer kültürler konusunda meraklı,
lar mı? İki taraf da aslında dip dibe körlük içinde yaşıyor,
kimimiz çeşitlilik peşinde gezgin insanlar) mültecileri
dünya burnumuzun ucunda ve bizler bunun farkında değiliz.
(bambaşka yerlerde huzur ve yaşama imkanları arayan farklı
Mutlak bir empati, merhamet ve hoşgörü içerisinde yaşamalı
insanları) hor görüyoruz ki? Tablomuza eklemek istediğimiz
hayatı. ‘YAŞAMAK BİR AĞAÇ GİBİ TEK VE HÜR VE
eksik renkleri barındıranlar onlar olamaz mı? Onlar arayışı
BİR ORMAN GİBİ KARDEŞCESİNE…’ BU DÜNYA Bİ-
içinde oldukları huzuru ve ‘yuvayı’ bizlerin arasında bulamaz-
ZİM!
KAYNAKÇA: Anonim (2015), Tüm mültecilerin yaşadığı korunma sorunları kadınlar tarafından da paylaşılır., erişilme adresi; http://www.unhcr.org/tr/tum-multecilerin -yasadigi-koruma-sorunlari-kadinlar-tarafindan-da-paylasilir Anonim (2016), New York Declaration, erişilme adresi; http://refugeesmigrants.un.org/declaration Anonim (2017), About the Women’s Refugee Commission, erişilme adresi; https://www.womensrefugeecommission.org/about Anonim (2017), A humanitarian center for refugee women and families, erişilme adresi; https://www.paris.fr/actualites/a-humanitarian-center-forrefugee-women-and-families-4481 Anonim (2010), Kadın Mültecilerin Yaşadıkları Sorunlar, erişilme adresi; http://multeci.net/?p=24
30
Mehriban Aliyeva Örneği Üzerinden Azerbaycan’da Kadın Erkek Eşitliği
Azerbaycan, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın her yıl hazırladığı İnsani Gelişme Endeksi’ne göre 2016 yılında 188 ülke arasında 78. sırada olup, Yüksek İnsani Gelişme yaşanan ülkeler içindedir. Aynı listede Türkiye 71. sıradadır. Bu sıralamalar belirli kategorilerdeki gelişmeler temel alınarak hazırlanmaktadır. Örneğin; eşitsizliğe uyarlanmış İGE, toplumsal cinsiyete dayalı gelişme endeksi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksi ve çok boyutlu yoksulluk endeksi. İlk ba-
Işılay Merve Güzbey iguzbey@gmail.com
kışta Azerbaycan’ın bu sırası düşük gözükmektedir fakat diğer kategorilerdeki değerler incelendiğinde yüksek gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. UNDP raporuna göre Azerbaycan son
modern toplumlarda kadınlar, feminist hareketlerin temel
on yılda en hızlı büyüyen ekonomilerden biri olmuştur. Bu-
aldığı eşitlik, farklılık ve kamusal özerklik gibi söylemler ile
nun yanı sıra, 22 Nisan 2016’da Paris İklim Anlaşmasını im-
kamusal alanda yer almaya başlamıştır. Feminist hareketlerin
zalamış ve sera gazı salınımını azaltmak için çalışmalara baş-
sivil toplum kuruluşları çatısı altında kurumsallaşmaya başla-
lamıştır.
ması kadınların en temel vatandaşlık haklarını sorgulamalarına ve talep etmelerine yol açmış, sivil toplum kuruluşları ara-
Azerbaycan’ın tarihi incelendiğinde Türk ve İran kültürlerinin
cılığıyla kolektif bir güç oluşturan kadınlar mevcut sosyal,
izlerinin yoğun olduğunu görmek mümkündür. Buna ek ola-
siyasal ve ekonomik yapıyı lehlerine döndürmek için hak
rak, bir dönem Sovyetlere bağlı olduğundan toplumsal ve
mücadelesini örgütlü bir biçimde artırmışlardır. Demokrasinin
siyasi hayata Sovyetler ’in de kültürleri yerleşmiştir. Günlük
işlerliğinin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının gündemde
hayat ve kadının toplumdaki yeri konusunda da dış etkenler-
tutmaya çalıştıkları kadınlarla ilgili temel sorunlar ve bu so-
den bağımsız bir Azerbaycan kültürü görmek mümkün değil-
runlara sundukları çözüm önerileri toplumsal cinsiyet eşitsiz-
dir. Çevresindeki ülkelerin ve halkının mensup olduğu dinle-
liklerinin azaltılmasına katkı sağlamaktadır. Seçme ve seçilme
rin etkileri toplumu şekillendirmiştir. Toplumun yaklaşık %
hakkına sahip olmalarına rağmen yerel yönetimlerde ve mec-
90’ı Müslüman olduğundan İslam’ın etkileri daha yoğundur.
liste yeterince temsil edilemeyen kadınların durumları sivil
Üstelik Azerbaycan halkının çoğunluğu Türk kimliklerine
toplum kuruluşları ve bazı kurumlar tarafından sorgulanmaya
önem verdiğinden kendilerini İran’dan ziyade Türkiye’ye
açılarak siyasi alandaki kadın sayısının artırılması sürekli dile
daha yakın hissetmektedir ve bunun sonucu olarak Türk kültü-
getirilmektedir. Bir önceki cumhurbaşkanı Heydar Aliyev de
rüne ve Türklerdeki kadın kimliğine yakın bir politika izle-
bu konunun üstünde durmuş ve geliştirilmesi için bir takım
mektedirler. Bunun yanı sıra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
çalışmalar yapmıştır. Bunların arasında 1998 yılında Heydar
Birliği’nden kalan laik miras nedeniyle halkın dini serbest
Aliyev’in verdiği kararname ile kurulan Kadın Sorunları Dev-
yaşama ve ifade etme özgürlüğü vardır (Yılmaz & Sayın,
let Komitesi (QPDK) sayılabilir. Bu ve benzeri kurum ve sivil
2013). Özellikle İslami, dini öğelerin toplumsal-siyasi hayatta-
toplum kuruluşlarıyla, kadınların yaşadığı sorunların çözümü-
ki etkisinin artması, kadına erkekten daha az değer verilmesi-
ne yönelik politikalar ve yenilikler üretilmeye çalışılmaktadır.
ne sebep olmaktadır. Bu etki düşünüldüğünde, laiklik anlayışı
Bu politikaların sonucu olarak Azerbaycan’da kadınların siya-
ile birlikte kadın erkek eşitsizliği azalmış ve Azerbaycan
sete katılımı ve liderlik özellikleri artmakta ve kadın erkek
Cumhuriyeti’nin modernleşmesi hızlanmıştır.
eşitsizliği azalmaktadır.
Dini etkenlerden farklı olarak toplumu şekillendiren ve eşit-
Azerbaycan kendi içinde çeşitli dönemler geçirmiş ve bu dö-
sizliğe sebep olabilen başka etkenler sayılabilir. Örneğin,
nemlerde farklı politikalar uygulamıştır. Bunlar da doğal ola-
toplum içinde kadın hareketlerinin ve eğitiminin eksikliği,
rak toplumu etkilemiştir. Reha Yılmaz ve Fatih Mehmet Sayın
kadınların belli durumlarda haklarını arama olasılığını düşü-
(2013)’a göre Azerbaycan’ın dış ve iç politikası birkaç döne-
rür. Maide Gök (2015)’ün yaptığı araştırmalara göre kadını
me bölünerek anlatılabilir. İlk dönemi Rusya’ya bağımlılıkla
kamusal alanın dışında bırakan geleneksel toplumların aksine,
karakterize edilebilir. İkinci dönem, dış politika programının
31
aykırılaştığı, Türkiye eğilimli bir siyasetin başladığı, Rusya ve
yılında gerileyerek 99. sırada yer almıştır. Değişik meslek
İran’la ilişkilerin zora girdiği, Batılı ülkelerle yürütülen ilişki-
kollarında da kadınların oranları erkeklere göre düşüktür.
lerde strateji eksikliğinin yaşandığı bir dönem olmuştur.
İsaxan’ın “Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Devlet Kadın Politi-
Üçüncü dönemde, dış politikanın yeniden yapılandırıldığı ve
kası” isimli makalesinde bahsettiği üzere; devlet hizmetinde
uluslararası politikada etkin bir devlete dönüşme çabaları
çalışan kadınların oranı %28’dir. Hakemlerin %14’ü kadındır.
görülmektedir. Dördüncü dönemde ise, bölgedeki etkin aktör-
Azerbaycan'da kadınların karar vermeye katılımı (yerel istatis-
ler arasında denge politikası yürütülmüştür. Bu dönem politi-
tiklere göre) şöyledir: Azerbaycan'da Parlamento Başkanının 3
kası Denge Politikası olarak betimlenmiş ve bu politika Azer-
yardımcısından 1'i kadındır. Parlamento’nun 125 milletvekili-
baycan’ın toprak bütünlüğü probleminin çözülmesi, diğer
nin 19'u (15,2%); Aile, Kadın ve Çocuk Problemlerinden
ülkelerle politik, ekonomik ve askeri işbirliği için uygun şart-
Sorumlu Devlet Komitesi Başkanı; Öğrenci Kabulü Devlet
ların oluşturulması, bölgesel ve uluslararası kurumlarla işbirli-
Komisyonu Başkanı; 3 Bakan Yardımcısı; Azerbaycan Cum-
ğinin sağlanması hedeflenmiştir. Bu politikaların uygulanması
huriyeti 85 İlçe üzerinden 35 İcra Hâkimiyeti Başkan Yardım-
tabi ki ülke içindeki politikaları da etkilemiş ve değiştirmiştir.
cısı, 45 şube müdürü; Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Bakanlar
Rusya’ya bağımlı olunan dönemde kadın politikaları konusun-
Kurulu Başkan Yardımcısı; İnsan Hakları Müvekkili; Nahçı-
da da Rusya örnek alınmıştır veya aynı şekilde Türkiye’ye
van Özerk Cumhuriyeti İnsan Hakları Müvekkili; Anayasa
yakın politikalar uygulandığı dönemde Türkiye’nin kadın
Mahkemesi'nin Başkanvekili ve 1 hakem kadındır. İç İşleri
politikalarından etkilenilmiştir. Fakat bunların da ötesinde
Bakanlığı'nın kurumlarında 1122 kadın, onlardan orta ve bü-
Azerbaycan’da kadın politikalarını, kadınların eğitim ve mes-
yük reis kurulu görevlerinde 287, sıradan ve küçük reis kurulu
lek hayatını daha çok şekillendiren etkenler vardır. Örnek
görevlerinde 835 kadın hizmet ediyor. Bu sayılar ise hâkimi-
olarak ekonomik, etnik, tarihi ve dini öğeler sayılabilir. Bunun
yet yöneticiliği ilişkileri sisteminde kadınların rolü ve yerini
yanı sıra Azerbaycan daha evrensel, daha küresel politikalar
belirliyor. Kadınların politik yaşama katılımı onun sosyal
uygulayabilmiş ve uluslararası bütünleşmeyi sağlayarak bu
statüsü, sosyal çıkarları ve politik davranışını dikkate alan
sayede kadın politikalarını da modernleştirmiştir.
özel sosyal grubun yükselen siyasi faaliyeti olarak görülüyor (İsaxan, 2015). Bu oranların düşük olmasının sebepleri arasın-
Azerbaycan’da kadınların ülkenin toplumsal-siyasi hayatına
da kadın liderlik eğitimi için iyi gelişmiş eğitim sisteminin
katılımı Batı ülkelerinden daha sonra başladı ve bunun sebebi
olmaması, cinsiyet eşitliği düzenleyici mekanizmaların zayıf
Azerbaycan’ın tarihi gelişim özellikleridir. İbrahimova Gülzar
olması ve kadın siyasetçiler ve kadın örgütleri arasında işbirli-
İsaxan’a göre yirminci yüzyılın başında Azerbaycan kadınları-
ği faaliyetlerinin zayıf olması sayılabilir. Sonuç olarak, teoride
nın büyük çoğunluğunun eğitim, kültürel değerler, toplumsal
kadınların akademik ve meslek hayatlarında yükselememeleri
ve sosyal yaşamla ilişki imkânı yok derecesinde idi ve aslında
için hiçbir engel bulunmamakta aksine teşvik ve yardımlar
aile istismarı içinde yaşıyordu. Bu yüzden geçen yüzyılın ilk
mevcut; fakat pratikte sonuçlar farklı oluyor ve kadınların
yıllarında kadın hareketlerinin temel amacı kadının politik
akademik ve meslek hayatında yükselme oranları erkeklere
haklarından ziyade kadının toplumsal yaşamı ve eğitimiydi
göre daha düşük oluyor. Üstelik kadınların başkanlık görevle-
(İsaxan, 2015). 1991 yılında Sovyetlerin dağılması ile birlikte
rinde pek olmadığı, çoğunun ancak başkan yardımcılığı sevi-
Azerbaycan bağımsızlığını kazandı ve bununla birlikte cinsi-
yesine kadar yükselebildiği görülmektedir. Bunun sebebi tam
yet ve siyasi haklar konusunda yeni bir dönem başladı. “1994
olarak bilinemez, fakat eşitsizlik veya kadınların yetersiz eği-
yılından başlayarak ülkede oluşan sosyal ve ekonomik alanda-
tim alması gibi nedenler düşünülebilir. Bunun araştırılması
ki istikrar kadınların gelişimine de ivme kazandırdı” (İsaxan,
aşamasında Azerbaycan’daki eğitim durumlarına bakılabilir.
2015). Bu yıldan itibaren gelişmeler hızlandı ve kadın milletvekillerinin sayısındaki artışla birlikte daha fark edilir duruma
Azerbaycan nüfusunun eğitim durumu özellikle Sovyet döne-
geldi. Bir önceki cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in oluşturdu-
minden günümüze kadar geçen sürede büyük değişime uğra-
ğu komite ile çözüme yönelik kadın politikaları uygulanmaya
mıştır. Örneğin, 1926 yılında ülke nüfusunun yaklaşık %30’u
başlandı.
okur-yazarken, 1970 yılında bu oran kadın erkek fark etmeksizin %99’a ulaşmıştır. Bu sonuçlarda Sovyetler Birliği’nin
1 puanın kadınlarla erkeklerin eşitliğini, 0 puanın ise tam eşit-
eğitim politikaları çok etkili olmuştur. Azerbaycan’da son
sizliği gösterdiği rapora göre Azerbaycan cinsiyet eşitsizliğin-
olarak yapılan nüfus sayımına göre okuma-yazma bilenlerin
de 2011 yılında 0,6558; 2012’de 0,6555, 2013’te 0,6558 puan
oranı %98,2 (erkeklerin % 98,6’sı, kadınların ise %97,7’si)
aldı. Bu demektir ki, kadınlar erkeklere kıyasla imkânlarının
gibi oldukça yüksek bir değer oluşturmaktadır (Seferov&
%65ini gerçekleştirebiliyorlar ve yine bu alanda 2011 yılında
Akkuş, 2005). Bu ülkenin 11. yüzyıldan itibaren takip ettiği
Azerbaycan 135 ülke arasında 91. sırada yer alıyorken 2013
eğitim sistemi, Türk- İslam âleminin klasik okul ve medrese
32
sistemi şeklinde idi. Ve Azerbaycan’ın siyasi gelişmelerle
Tıp Enstitüsüne başlamıştır. Daha sonra Moskova Tıp Enstitü-
dolu bir ülke olması, eğitimde çok fazla değişimlere gitmesine
sünü birincilikle bitirmiştir. 1988- 1992 yılları arasında Mos-
ve hatta dört defa alfabe değiştirmesine sebep olmuştur. İlerle-
kova’da Göz Hastalıkları Araştırma Merkezinde çalışmıştır.
yen yılların istatistiklerine bakıldığında kadın erkek arasındaki
Daha sonra 1995 yılında Mehriban Aliyeva’nın teşebbüsü ile
okur-yazarlık farkı azalmış, ikisi de %100’e yaklaşmıştır.
hâlihazırda onun rehberlik ettiği Azerbaycan Kültür Fonu
Fakat bu benzerlik eğitim seviyesindeki oranlara bakıldığında
kurulmuştur. Ayrıca Aliyeva, Heydar Aliyev’in zengin mirası-
yok olmakta ve fark açılmaktadır. Ülkede zorunlu eğitim 1995
nın öğrenilmesi ve onun yarattığı milli devletçilik fikirlerinin
yılında kabul edilen anayasa ile 9 yıldır, ilkokulun 1. sınıfla-
yeni nesillere aşılanması için kurulan Heydar Aliyev Fo-
rından başlar, ortaokulun 9. sınıfını bitirince sona erer; yani
nu’nun rehberliğini yapmaktadır. Bunun yanı sıra Aliyeva,
lise seviyesine kadardır. Eğitimde kadın erkek ayrımı yoktur,
Azerbaycan’ın edebiyatının ve ulusal müziğinin korunması ve
isteyen herkes akademik olarak yükselebilir; fakat yine de
geliştirilmesi için çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmaları
yüksekokul ve üniversite seviyelerinde kadınların oranı erkek-
sayesinde 2004 yılında UNESCO İyi Niyet Elçisi seçilmiştir.
lerden düşüktür. Örneğin ilkokulu bitirenlerin %46,9’unu
2004 yılından beri Yeni Azerbaycan Partisinin Siyasi Şurası-
erkek, %53,1’ini kadın nüfus, ortaokulu bitirenlerin %44,5’ini
nın bir üyesidir. Bu partinin kurucusu İlham Aliyev’in babası
erkek, %55,5’ini kadın, liseyi bitirenlerin %46,5’ini erkek, %
Heydar Aliyev’dir. Ayrıca tıp alanında da birçok çalışma yap-
53,5’ini kadın, yüksekokulu bitirenlerin %49,3’ünü erkek, %
mış, geliştirilmesi için destek olmuştur. Ülkesinin gelişmesi
50,7’sini kadın, üniversiteyi bitirenlerin ise %58,1’ini erkek,
ve diğer ülkelerle dostça ilişkiler kurması için çok çalışmış;
%41,9’unu kadın nüfus oluşturmaktadır (Seferov& Akkuş,
özellikle Polonya, Rusya ve Türkiye ile dostluk bağlarını güç-
2005). Yüksekokul ve üniversite seviyesinde kadın oranlarının
lendirmek için çalışmalar yapmış ve çeşitli ödüllere layık
düşmesinin sebebi Azeri toplumunun geleneksel yapısıdır.
görülmüştür. 21 Şubat 2017 yılında Cumhurbaşkanı İlham
Erkeklerin aile reisi olarak ev geçindireceği düşüncesinin
Aliyev tarafından Cumhurbaşkanı Başyardımcısı yapılmıştır.
yaygın olması gibi nedenlerle, erkeklerin okutulmasına önce-
Eşi İlham Aliyev’in de başarılı bir eğitim hayatı olmuştur.
lik tanınmaktadır. Böylece lise mezunu erkeklerin yüksekokul
1977 yılında Moskova Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişki-
ve üniversite bitirmeleri için aileler tarafından bütün imkânlar
ler bölümüne girmiştir. 1985 yılında ise araştırmalarını ta-
zorlanmaktadır. Ancak son yıllarda değişen ekonomik koşul-
mamlayıp tarih bölümünden doktorasını almıştır. 1985- 1990
lar aile yapılarında da bir değişim meydana getirmiştir. Artık
yılları arasında mezun olduğu üniversitede uluslararası ilişki-
aileler çocuklarını cinsiyet ayrımı yapmaksızın okutmaya
ler alanında dersler vermiştir. 1991-1994 yılları arasında giri-
çalışmaktadır. Sonuç olarak, üniversite düzeyinde eğitim alma
şimcilik üzerine çalışmalar yaptıktan sonra 1994 yılında cum-
oranlarının ilerleyen yıllarda artacağı ve kadın erkek arasında-
hurbaşkanı olan babasının yardımcısı olmuştur. Daha sonraki
ki farkın kaybolacağını düşündürmektedir.
yıllarda siyaset bilimi alanında da doktorasını tamamlamıştır. 2003 yılında cumhurbaşkanı olmuştur. Çok iyi derecede Rus-
İş hayatındaki kadın erkek oranlarının farklılığının sebebinin
ça, Fransızca, İngilizce ve Türkçe bilmektedir.
bulunması için yapılabilecek çalışmalar şu soru ile başlayabilir: Aynı sosyo-ekonomik yapıda bulunan aileler içinde yeti-
İlham Aliyev’in de başarılı bir akademik hayatı olduğu söyle-
şen, aynı okullarda aynı eğitimi alıp, aynı iş tecrübeleri kaza-
nebilir. Fakat görüldüğü üzere Mehriban Aliyeva’nın da çok
nan iki insan (bir kadın ve bir erkek); meslek hayatlarında da
başarılı bir eğitim hayatının olduğu, birçok okulunu üstün
benzer şekilde yükselebilir mi?
başarıyla bitirdiği söylenebilir. Fakat Mehriban Aliyeva genelde tıp alanında çalışmış ve yine bu alanda ihtisas yapmıştır.
Mehriban Aliyeva, bu sorunun araştırılması için güzel bir örnek olabilir. Mehriban Aliyeva Azerbaycan’ın şu anki Birin-
Mehriban Aliyeva’nın akademik çalışma alanı ve şu anki mes-
ci Hanımı ve Cumhurbaşkanı Başyardımcısıdır. Bu dereceye
leği göz önüne alındığında akılda bazı soru işaretleri oluşmak-
ulaşmasında ailesi ve başarılı eğitim hayatı etkili olmuştur.
tadır. Bazı yorumcular Mehriban Aliyeva’nın cumhurbaşkanı
Mehriban Aliyeva 26 Ağustos 1964’te aydın bir ailenin kızı
yardımcısı olabilecek kadar başarılı olmadığını, eşi sayesinde
olarak doğdu. Profesör olan babası, Arif Paşayev, başarılı bir
bu makama geldiğini söylemektedirler. Bu görüşün birçok
bilim insanıdır. Annesi, Aida Imanguliyeva, ise Azerbay-
takipçisi bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz ki, Azerbaycan’da
can’da Arap Edebiyatı konusunda doktor ve profesör unvanla-
cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevini başarıyla yerine geti-
rını alan ilk insandır. Sadece Arap Edebiyatı değil, doğubilimi
rebilecek daha birçok isim bulunmaktadır. Mehriban Aliye-
konusunda da önemli çalışmalar yapmıştır. Mehriban Aliyeva,
va’nın yerine getirilebilecek kadın ve erkek birçok isim ara-
aydın, eğitimli ve varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya
sından, onun bu görev almış olmasında eşinin payının büyük
gelmiştir. Orta öğretimi dereceyle bitirip Azerbaycan Devlet
olduğu yadsınamaz. Bu göreve gelirken pek çok soru ve eleş-
33
tiri de onu takip etmiştir. Buna karşı olarak savunucuları ve
kek çocuklarda yüzde 85. Bu da gelişmiş ülkelere kıyasla
destekleyicileri de fazladır. Bazı yorumcular, aslında Mehri-
düşüktür (İsaxan, 2015).
ban Aliyeva’nın daha da yükselmesi gerektiğini fakat eşinin gölgesinde kalarak ve toplumdaki eşitsizlik yüzünden yüksele-
Sonuç olarak, gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Azer-
mediğini düşünmektedirler. Belki de Mehriban Aliyeva örne-
baycan, tarihi boyunca bağlı olduğu her ülkenin kültüründen
ğinde sorun oluşturabilecek hiçbir durum yok, ikisi de olması
etkilenmiş ve kendi toplumunu buna göre şekillendirmiştir.
gereken ve olabilecekleri başarı seviyelerindedir.
Rusya, İran ve Türkiye’nin kültürleri ve toplumsal yapılarıyla kendi toplumunu ve politikalarını oluşturmuştur. Halkın bü-
Aynı şartlarda yetişmiş iki insan hakkındaki soruya cevap
yük kesiminin bağlı olduğu İslam dininin etkisiyle ve diğer
niteliğinde olabilecek bir bilimsel araştırma bulunmaktadır.
toplumsal etkilerle, kadın erkek eşitsizliği oluşmuştur. Fakat
Bu araştırma sonucunda oluşturulan cinsiyet eşitsizliği rapo-
Azerbaycan çeşitli politikalar uygulayarak bu sorunu düzelt-
runda yer alan bilgiye göre; kadınlarla erkeklerin maaş farkına
mektedir ve eşitsizliği yok etmeye çalışmaktadır. Azerbay-
göre Azerbaycan 2011 yılında 54. sırada, 2012’de ise 41. sıra-
can’da cumhurbaşkanı başyardımcısı olan Mehriban Aliyeva
dadır. Erkeğin geliri kadının gelirinin iki katıdır. Azerbaycan
ve onun akademik ve siyasi hayatı, yukarıda bahsedilmiş olan
bu alanda 2012 yılında 88. (2011’de 85) sıradadır. Profesyonel
soru için bir örnek olabilir. Aynı toplumda yetişen, aynı eğiti-
ve teknik elemanlar arasında kadınların payı ise yüksektir.
mi alan ve aynı iş tecrübelerini kazanan iki insan (bir kadın ve
Azerbaycan dünyada 33. yerde bulunmaktadır. (54 kadın, 46
bir erkek); benim görüşüme göre meslek hayatında aynı başa-
erkek). İlköğretime erişimde 2011 yılında Azerbaycan 101,
rıya ulaşabilirler, fakat cinsiyet eşitsizliği raporunun da göster-
2012 yılında 103. sıradadır. Orta öğretimde 100, tam orta
diği gibi maaş farklarında ve belki de iş hayatında yaşadıkları
öğretimde ise 93. sıradadır. Burada kızların ve oğlanların il-
sorunlar düşünüldüğünde belirgin bir fark bulunmaktadır.
köğretime erişimleri yaklaşık aynıdır, kızlarda yüzde 84, er-
KAYNAKÇA: Goluboff, S. L. (2003, Autumn). Azeri Women in Transition: Women in Soviet and Post-Soviet Azerbaijan by Farideh Heyat. Retrieved from http:// www.jstor.org/stable/3185837 Gök, M. (2015). Kadın hareketlerinin kurumsallaşması ve bu kurumsallaşmanın kadının siyasi yaşama katılımına etkileri. Women and Politics in a Global World, 148-168. Retrieved from http://acikarsiv.aydin.edu.tr/xmlui/handle/11547/166 İlham Aliyev’in biyografisi: http://az.president.az/president/biography İnsani Gelişme Raporu: http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/library/human_development /human-development-report-20161.html Isaxan, I. G. (2015). Azerbaycan Kadını Siyasal Hayatta. Women and Politics in a Global World, 127-146. Retrieved from http://acikarsiv.aydin.edu.tr/xmlui/ handle/11547/166 Mehriban Aliyeva’nın biyografisi: http://www.mehriban-aliyeva.az/en/site/biography Najafizadeh, M. (2003, April). Women's Empowering Carework in Post-Soviet Azerbaijan. Retrieved from http://www.jstor.org/stable/3594693 Seferov, R., & Akkuş, A. (2005). Azeraycan Nüfusunun Eğitim Açısından Analizi. Selçuk
Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (13), 357-376. Swietochowski, T. (2004). Russian Azerbaijan, 1905-1920 The Shaping of National Identity in a Muslim Community. Cambridge, UK: Cambridge University Press. Yılmaz, R., & Sayın, F. M. (2013). Azerbaycan Dış Politikasını Belirleyen Öğeler ve Denge Politikasına Yansımaları. Journal of the Institute of Social Sciences Cankiri Karatekin University/Cankiri Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 4(1).
34
Hukuki Anlamda Pozitif Ayrımcılık
Giriş Eşitlik mücadeleleri tarih süreci içerisinde sürekli değişim gösteren bir yapıya sahip olmuştur . Aradaki ‘’eşitlik’’ sürekli olarak kalmış ancak denklemin tarafları zamanın anlayışına göre değişmiştir. Eşitliği savunan Aristo bile kimi insanları doğaları gereği köle olarak nitelendirmiştir. Siyasi , ekonomik ve felsefi anlayışlar da tarih süreci içerisinde aynı şekilde
Murat Mimarbaşı muratmimarbasi@gmail.com
eşitliğe kendilerince anlamlar yüklemişlerdir. Ve ne yazık ki kadınlar yakın bir zamana kadar bu eşitlik mücadelesine konu
birkaçı şunlardır;
olamamış ve tarihte pasif olarak konumlandırılmışlardır. Hatta modern eşitlik anlayışının doğduğu sayılan Fransız ihtilali bile kadınlara eşitlik getiremedi. Günümüzdeyse eşitlik ilkesi tartışmasız bir biçimde ‘’ İNSAN
Geçmişten gelen eşitsizliği ortadan kaldırmayı amaçlar.
Uygulandığı grubu, uygulanmayan diğer fertlerle eşit konuma getirmeye değil (uygulandığı konuda) daha üst
HAKLARININ’’ temelini oluşturur . Günümüzdeki ‘’eşitlik’’
(ayrıcalıklı) bir konuma getirmeyi amaçlar.
anlayışını incelediğimiz zaman karşımıza 2 temel anlayış çıkar. Bunlardan birincisi herkese koşulsuz bir biçimde aynı
olarak uygulanan ‘’mutlak eşitlik’’ anlayışıdır ; ikincisi ise
Geçmişten gelen geçmişten gelen eşitsizlikleri ortadan
aynı durumda olanlara aynı farklı durumda olanlar farklı yak-
kaldırmayı amaçladığı için geçici nitelik taşır; dolayısıyla
laşım sergilenmesi gerektiğini savunan ‘’nisbi eşitlik’’ anlayı-
eşitsizlik sona erdiğinde uygulanan ayrımcılık ortadan
şıdır. Buradan hareketle eşitliği ‘’ eşitlik denklemi içerisinde
kalkmalıdır.
yer alanların aynı hak ve ödevlere tabii olmasıdır’’ şeklinde
tanımlamak yanlış olmayacaktır. Peki salt bir eşitlik gerçekten adaleti sağlayabilir mi ? İşte bu
Pozitif ayrımcılık uygulandığı alanda bir tavsiye veya teşvik niteliği taşımaz , zorunluluk niteliği vardır.
soru aynı zamanda pozitif ayrımcılığı gündeme getirmiştir. Pozitif Eylem ve Pozitif Ayrımcılık Daha önce belirttiğimiz gibi uygulamada pozitif ayrımcılıkla
Pozitif Ayrımcılık
karıştırılan araçlardan birisi pozitif ayrımcılık pozitif eylem ve
“Eşit sonucun ortaya çıkması eşit olmayan araçları gerekti-
pozitif eylemdir. Pozitif eyleme kısaca değinmek gerekirse
rir.”
pozitif eylem ‘’zorunluluk içermeyen tavsiye , destek ve teş-
Sartori
vik niteliği taşıyan eylemler ‘’olarak görülebilir. Ancak bu
Pozitif ayrımcılık mutlak eşitliğin olması halinde bile adaletin
ikisinin arasındaki fark pozitif ayrımcılık dar olarak yorum-
sağlanamadığı durumlarda eşitliği adaletli kılan araç olarak
landığı zaman ortaya çıkar. Öte yandan pozitif ayrımcılığı
görülebilir . Nitekim geçtiğimiz yüzyıla kadar seçme ve seçil-
geniş olarak yorumlarsak pozitif eylemi , pozitif ayrımcılığın
me hakkına sahip olmayan kadınların bir anda kanunlarda eşit
bir alt kolu veya daha yumuşak bir hali olarak görebiliriz.
olarak belirtilmesi kadınları ancak kağıt üzerinde eşit hale
Mesela kadınların iş hayatına katılmaları için devletin kadın-
getirir. Çünkü ortada kurulmuş bir sistem vardır ve yüzyıllarca
lara verdiği ücretsiz meslek edinme kursları örnek olarak gös-
özgürlük dışında tutulan kadınların hemencecik kendi kendile-
terilebilir. Pozitif ayrımcılık içinse somut bir noktaya değin-
rine bir yerlere gelmesini beklemenin pekte adaletli olmayaca-
mek gerekirse kota uygulamalarından (örneğin bir iş yerinde
ğı aşikardır.
çalışanların en az %50’sinin kadınlardan seçilmesi zorunlulu-
Pozitif ayrımcılık üzerine şu an bile tam anlamıyla kesin bir
ğu gibi) bahsedilebilir.
tanıma ve ortak noktaya varıldığını söylemek güçtür. Çünkü pozitif ayrımcılık farklı ideolojilerin farklı eşitlik anlayışına göre farklı yerler edinmektedir. Bu yüzden pozitif ayrımcılık
Makul Uyumlaştırma ve Pozitif Ayrımcılık
hala sosyal devlet , pozitif eylem ve makul uyumlaştırma gibi
Pozitif ayrımcılıkla karıştırılan bir diğer kavramsa makul
eylemlerle karıştırılmaktadır.
uyumlaştırmadır. Makul uyumlaştırma , belirli sebeplerden
Pozitif ayrımcılığı diğer faktörlerden ayıran esaslı unsurlardan
ötürü haklar bakımından geride kalan kişilerin, bazı
35
‘’uyumlaştırıcı’’ veya ‘’denkleştirici’’ fiillerle eşitliğini sağ-
Tabi bu açıklamalarımızdan pozitif ayrımcılığın sadece kadın-
lamaya çalışır. Mesela , köyde yaşayan öğrencilerin zorlu
lar için olduğu gibi bir sonuç çıkmasın. Pozitif ayrımcılık
mevsimsel koşulları ve uzaklığı nedeniyle okula zamanında
geçmişte haksızlığa uğramış ve gelecekte sıkıntı çekebilecek
yetişememeleri dolayısıyla köyde yaşayan öğrencilere diğer
bütün gruplara uygulanabilmelidir. Ancak günümüzde pozitif
öğrencilerden farklı saatlerde ders programı yapılması, buna
ayrımcılık (normatif düzenlemelerde direkt pozitif ayrımcılık
örnek verilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta uygu-
olarak geçmez) çıkış noktasını ve tarihçesini kadın hakların-
lanılan eylemle olmasın gereken eşitliğin sağlanmasıdır; hal-
daki problemlerde bulmuştur. Dolayısıyla uygulamada en
buki pozitifi ayrımcılık salt eşitlikten bir adım öne çıkarak bir
bariz olanı kadınlar lehine olan pozitif ayrımcılıktır.
‘’ayrımcılıktır’’. Normatif Olarak Pozitif Ayrımcılık Pozitif Ayrımcılığın Yeri ve Tartışmaları
Uluslararası Düzenlemeler Açısından
Pozitif ayrımcılık coğrafyadan coğrafyaya ,anlayıştan anlayışa
20. yüzyıla kadar kadınların seçme ve seçilme hakkı bile yok-
farklılıklar göstermektedir. Örneğin liberal düşünceye sahip
tu. Kadın hakları üzerine düzenlemeler II. Dünya Savaşı’nın
olan devletler pozitif ayrımcılığı geniş olarak yorumlayarak
ertesinde hız kazanmış ve sırasıyla ücret eşitliği , eşit muame-
pozitif eylemlerle yetinmişlerdir lakin sosyal devlet anlayışı-
le , pozitif eylem ve pozitif ayrımcılık şeklinde gelişim göster-
nın daha yaygın olduğu Kuzey Avrupa ülkeleriyse konuya
miştir . 1948 yılında BM tarafından ‘’Evrensel İnsan Hakları
hassasiyet göstermiş ve pozitif eylemleri zaten sosyal devlet
Beyannamesi’nde ‘’ ilan edilen kadın-erkek eşitliği Kadınlara
ilkesinin gerekleri içerisinde görmüş ve pozitif ayrımcılığı dar
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’yle
ve etkili olacak biçimde uygulamışlardır. Nitekim iş hayatı ve
(CEDAW) güçlendirilmiştir
siyasal süreçte de bunun meyvelerini almışlardır. İlerleyen BM EVRENSEL İNSAN HAKLARI BEYANNAMESİ
bölümlerde Sonuçlar kısmında değineceğimiz üzere kadınların katılımının en yüksek olduğu ülkeler yine bu ülkelerdir. Hatta bu ülkelerden . Hatta bu ülkelerden bazıları artık bu işin sonu-
“Birleşmiş Milletler halkları, temel insan haklarına, insanlık
na gelmiş pozitif ayrımcılığı bazı konularda uygulamadan
onuruna ve değerine, erkek ve kadınların eşit haklara sahip
kaldırmaya başlamışlardır.
olduklarına olan inançlarını Birleşmiş Milletler Şartında teyit
“Peki ya pozitif ayrımcılık ayrımcılığa dönüşürse?”
ederek, daha geniş özgürlükler düzeni içinde toplumsal ilerle-
Değinilmesi gereken bir diğer nokta ise pozitif ayrımcılığın
meye ve yüksek standartlara ulaşmaya karar verdiklerinden
tartışmalarıdır. Pozitif ayrımcılığa karşı çıkanların öncelikle
(…)”
öne sürdükleri şey , mevkii ve makama getirilecek kişilerin sırf bu ayrımcılık yüzünden o mevkileri daha çok hak eden
Madde 2
daha nitelikli kişilerin önünü tıkaması, eleştirisidir. Daha doğ-
“Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir
ru bir ifadeyle ‘’yanlış insanlara fayda sağladığı‘’ savıdır.
görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhan-
Fikrimce gözden kaçırdıkları nokta , bu davranışın ancak kısa
gi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan
süreli fayda sağlayacağıdır ; çünkü ileride ortaya çıkabilecek
bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ay-
yeni fikirler engellenecek ve bu da kısır döngüye girmiş bir
rıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk
eşitsizlik yaratacaktır. Bunun dışında unutulmaması gereken
olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke
bir diğer husus şudur; pozitif ayrımcılık eşit eğitim ve seviye-
yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu
de iki aday varsa kadına öncelik verilmesi anlamına gelir.
devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü
Dolayısıyla aynı seviyedeki erkek ve kadın arasında uygulan-
bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.”
ması bu problemi çözecektir. Bunun dışında pozitif ayrımcılığa karşı çıkanlar geçmişte olan hataların yeni nesle ödetilme-
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi
sine karşıdır. Pozitif ayrımcılık uygulamalarına ilginç bir tepki de feminist-
Madde 2 f.1
lerden gelmiştir . Feministler kendi içlerinde bu konu hakkın-
“Bu sözleşmeye taraf devletler, bu sözleşmede yer alan bütün
da fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Liberal feministler tarafından
kişisel ve siyasal hakların kullanılmasında eşit haklar sağla-
ılımlı olarak karşılanan pozitif ayrımcılık radikal feministler
mayı taahhüt eder.”
tarafından şiddetle reddedilmiştir; reformist feministler ise sosyolojik dönüşüm projeleriyle uyumlu olduğu için pozitif ayrımcılığı uygulanabilir bulmuşlardır.
36
CEDAW
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler,
Madde 4
harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler
“Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için Taraf Devlet-
için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
lerce alınacak geçici ve özel önlemler, işbu Sözleşmede belirHiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
tilen türden bir ayrım olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların korunması sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
zaman bu önlemlere son verilecektir.”
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
“Anneliğin korunması amacıyla işbu Sözleşme’de belirtilenler dahil, Taraf Devletlerce alınacak özel önlemler, ayrımcı ola-
2004 yılında eklenen fıkrada dikkat edilirse devlet ‘’eşitliğin
rak nitelendirilmeyecektir.”
yaşama geçmesiyle YÜKÜMLÜDÜR ‘’ denilmiş ve çekingen
Yukarıda da görüldüğü üzere sözleşmelerde mutlak eşitlikten
davranılmıştır. 2004’te eklenen bu fıkranın gerekçesinde
pozitif ayrımcılığın yasaklanmadığı somut bir eşitliğe doğru
‘’bunun evrensel uluslararası anlaşmalara ve AB’ye uyum
bir gelişim göstermektedir. Devletler tarafı olduğu uluslararası
sağlama yolunda atılan bir adım’’ olduğu belirtilmiştir. Bura-
sözleşmelere uymak zorundadır. Dolayısıyla devletler iç hu-
da şu soruyu sormak gerekmektedir ; başkaları , kadınlara
kuklarında, en az sözleşmelerde taahhüt ettikleri kadarını iç
veya herhangi bir gruba evrensel ölçüde özgürlük tanımadan
hukuklarında uygulamak zorundadır.
kendimiz özgürlük tanıyamayacak mıyız?
CEDAW m. 4 f. 1’e dikkat edilirse ‘’taraflarca alınacak geçici ve özel önlemler’’ denmiştir. Burada ‘’özel önlemlerle ‘’
Buna ek olarak şunu belirtmek gerekir, 2004 değişikliğindeki
kast edilen pozitif ayrımcılıktır, aynı zamanda devamında
10, madde her ne kadar eksik olsa da Anayasa m.90 f.4’ te
bulunan ‘’geçici’’ olma özelliği bunların amacını yerine getir-
belirtilen ‘’Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
diğinde yürürlükten kaldırılması gerektiğinden bahseder.
andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek
Türk Hukukundaki Düzenlemeler
cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konul-
Cumhuriyet Türk kadınlarına 1930’da yerel ,1934’te genel
muş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşma-
seçimlere katılma hakkını dünyadaki birçok ülkeden daha
larla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nede-
önce tanımış ancak sonrasında bunu devam ettirememiş (daha
niyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
önce de dediğimiz gibi kadınlara kağıt üzerinde bir eşitlik
hükümleri esas alınır.‘’ hükmü uluslararası anlaşmalarda im-
verilmiştir.) ve kadın haklarını uluslararası anlaşmalardaki bir
zaladığımız pozitif ayrımcılık hükümlerinin uygulanması için
zorunluluk olarak görmekten ileri gidememiştir.
açık bir kapı bırakmıştır
Anayasamız pozitif ayrımcılığı ilk olarak 2004 yılındaki tartışmalı bir değişiklikle Türk hukukuna sokmuştur. Bunu da
2010 yılında Anayasa değişikliğiyle 10, maddeye eklenen ek
tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler sebebiyle yapmıştır.
tümce 2004 değişikliğiyle yarım bırakılan eksiklikleri büyük
Zaten daha sonraki vakitlerde bu maddenin yetersiz olduğu
ölçüde kapatır niteliktedir. Eklenen ‘’ bu maksatla alınacak
anlaşılmış ve 2010 yılındaki değişikle güçlendirilmiştir.
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamaz. ‘’ denilerek Anayasada nisbi eşitlikten bahsedilmiş ve (bu anlamda) pozi-
X. Kanun önünde eşitlik
tif ayrımcılığa yol açmıştır.
MADDE 10-
2010 değişikliği pozitif ayrımcılığı devlete yükümlülük olarak bırakmış bunu sadece cinsiyet eşitliği için değil ,aynı zamanda
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
‘’ çocuklar, yaşlılar, özürlüler , harp ve vazife şehitlerinin dul
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
ve yetimleri ile malul ve gaziler ‘’ için de öngörmüş-
kanun önünde eşittir.
tür .Burada şunu belirtmeliyiz ki bu sayılanlar ‘’ numerus clausus ‘’ niteliği taşır ; yani bu sayılanlar dışında kimseye
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit
pozitif ayrımcılık yapılamaz.
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 12/9/2010-5982/1 md.) Bu
Ulusal düzenlemeler için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlı-
maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yo-
ğı’nın (ASPB) Nisan 2017’de çıkan ‘’Türkiye’de Kadın’’
rumlanamaz.
raporuna bakıldığında Başbakanlık ve TBMM’nin birçok
37
düzenlemesinin olduğu görülmekte fakat bunların çoğunun
te bağlı tercihli uygulamaların temelde eşitlik ilkesine aykırı
sosyal devlet ilkesi , eşit muamele ve pozitif eylem şeklinde
olmadığı belirtilmiş ama Norveç’teki programın katılığının
olduğu görülmektedir. Bu anlamda tartışmalı bir örnek ver-
erkek başvurucuları adı geçen iş için tamamen devre dışı bı-
mek gerekirse kimilerine göre ‘’ doğum izni pozitif ayrımcılık
rakmasının kabul edilemez olduğu kararına varılmıştır. EFTA
olarak görülmekte kimilerine göreyse bu zaten sosyal devlet
Mahkemesi bu kota uygulamalarına olan karşıt tutumu ile kota
ilkesinin gereğidir. Pozitif ayrımcılık dar anlamda gözetilerek
uygulamalarını eşitlik ilkesine aykırı bulan Amerikan Yüksek
yapılan bir diğer uygulamaya ; Sermaye Piyasasının, Kurum-
Mahkemesi’nin kararları ile benzerlik göstermektedir.
sal Yönetim İlkelerin Belirlenmesine ve Uygulanmasına iliş-
Buna ek olarak AB’de yapılan bir öneride halka açık şirketle-
kin 30 Kasım 2011 tarihli 57 Numaralı Tebliğinde halka açık
rin 2020 yılına kadar (bütün AB ülkelerinde) yönetim kurulla-
şirketlerin yönetim kurullarında en az 1 kadın üye bulunması
rında en az %40 kadın bulundurma zorunluluğu ve buna uy-
zorunluluğu ör nek olar ak göster ilebilir .
mayanlara cezai yaptırım uygulama önerisi getirilmiş , ancak
Öte yandan yukarıda söylediklerimize ek olarak Türkiye’de
bir grup ülke buna karşı çıkmıştır.
kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla son dönemde
Dünyanın en demokratik ülkelerinden biri olarak nitelendiri-
aşağıda sayacağımız şu adımlar atılmıştır:
len ve siyasal yaşamın belirli bir kültürde olduğu İngiltere’nin
TMK değişmiş ve kocanın lehine olan bütün ayrıcalıklar kal-
pozitif eylem aşamasından ileri gitmemiştir ve bunun sebebi
dırılmıştır.
düşündürücüdür. Acaba demokrasi mi kadın haklarını ortaya
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Ka-
çıkarır yoksa kadın haklarımı demokrasiyi?
nunu çıkartılmıştır. Türk Yargısının Tutumu
İş Kanunu temel insan hakları ve cinsiyet konusunda ayrım yapılmayacağı biçiminde düzenlenmiştir. TCK Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda geniş-
Türk hukukunda eşitlik nisbi (maddi) ve mutlak (şekli) olarak
letilmiştir.
ikiye ayrılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarından anla-
TBMM’de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK)
şılacağı üzere Anayasa Mahkemesini nisbi eşitliği benimse-
kurulmuştur.
miştir. Ancak doktrinde Anayasanın hangisini benimsediği
‘’Kadın İstihdamının Arttırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlan-
tartışmalıdır. Fikrimce 1982 Anayasası (zaman içindeki deği-
ması’’ konu başlıklı Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır.
şiklikleri göze aldığımızda) mutlak eşitlikten nisbi eşitliğe doğru evrim geçirmiş ve ‘’yarı nisbi eşitlik ‘’ denilecek bir yöntem belirlemiştir. Bunu dememdeki sebep Anayasa madde
Emsal Yargı Kararları
10’da belirtilen önlemlerin ‘’ numerus clausus ‘’ (belirli sayıda) niteliği taşımasıdır.
Avrupa Mahkemelerinin Tutumu Anayasa Mahkemesi Kararı 1988 Yukarıda da bahsettiğimiz üzere sosyal devlet anlayışını benimseyen Kuzey Avrupa ülkeleri pozitif ayrımcılığı zaten
“Anayasada öngörülen eşitlik yasa önünde eşitlik olup herke-
sosyal devlet ilkesinin gereği olarak görmüşler ve bundan
sin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında değil-
dolayı açık bir yetkilendirmede bulunma gereği hissetmemiş-
dir. Eşitlik , her yönü ile aynı hukuki durumda olanlar için söz
lerdir. Ancak bu 2009’a kadar sürmüş 2009 yılında imzalanan
konusudur. Hukuk felsefesine girmiş bir deyimle “eşitlerin
AB ülkelerinin imzaladığı Lisbon Anlaşmasının 157. Maddesi
eşitliği” anlamındadır. Farklı durumda olanlara , yani eşit
pozitif ayrımcılık ölçütünü kabul etmiştir.
olmayanlara , farklı kurallar uygulanması , yani “eşit olma-
Almanya ve İsveç’te okul ve üniversitelere girişte ve kimi
yanların eşitsizliği” eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.”
devlet kadrolarına atanmada kadınlar lehine geliştirilen kota uygulamaları dava konusu olmuştur. Bu davalarda Avrupa
Yukarıda da söylediğimiz ve kararlardan da anlaşılacağı üzere
Adalet Divanı, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulama-
Anayasa Mahkemesi nisbi eşitlik ilkesini benimsemiştir. Yasa
larının “katı bir şekilde” uygulanmadığı sürece AB hukukuna
koyucu “eşitlerin eşitliğini” dikkate almak zorundadır.
uygun olduğu kararına varmış tır. Benzer bir şekilde Norveç Oslo Üniversitesi’nde bazı akademik kadroların münhasıran
Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılında vermiş olduğu bir diğer
kadınlara tahsis edilmesi, EFTA Mahkemesi önünde dava
kararında da pozitif ayrımcılık tartışma konusu olmuştur.55
konusu olmuştur. Bu davada EFTA Mahkemesi söz konusu
Mahkeme bu kararda altmış yaşının altındaki kadınlara altı ay
uygulamanın EFTA sözleşmesinin “kadın erkek eşitliği ile
veya daha az süreli hapis cezalarını konutlarında çekebilmesi-
ilgili hükmünü ihlal ettiği kararına varmıştır. Kararda cinsiye-
ne olanak sağlayan kanun hükmünü Anayasa’ya aykırı görme-
38
miştir. Bundan başka Mahkeme söz konusu yasal düzenleme-
kat ev ve bakım işi yapmaktadır. Küresel olarak emeklilik
nin Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesiyle ilgili olma-
yaşının üzerinin olup emeklilik maaşı alamayanlar içinde
dığı kararına varmıştır. Ne var ki itiraz konusu kanun hükmü,
kadınların oranı %65’tir.(200 milyon kadın 115 erkek) yine
altı aydan az hapis cezalarına mahkum olanların cezalarını
aynı rapora göre (istihdam artışının en çok gelişmiş ve geliş-
konutlarında çekebilmeleri için erkekler açısından en az altmış
mekte olan ülkelerde olduğunu unutmadan) 1995 yılından
beş yaş şartı öngörmüşken kadınlar için böyle bir sınırlama
2015’e istihdam düzeyindeki mutlak değişim kadınlarda 191
öngörmemiştir. Dolayısıyla kararda, konunun eşitlik ilkesi ve
milyon , erkekle ise 382 milyon şeklinde gerçekleşmiştir.
pozitif ayrımcılığın meşru sınırları içinde dahil olup olmadığı-
Şunu da belirtmek gerekir ki belirli sektörlerde sadece kadın-
nın tartışılması beklenmektedir. Bu nedenle, düzenlemenin
ların çalışmasını onların lehine bir durum olarak görmemek
eşitlik ilkesi ile ilgili olmadığından bahisle 10. maddedeki
gerekir.
pozitif ayrımcılık noktasında tartışılmamış olması bu konuda açıklık getirebilecek bir içtihat oluşturmak için gerekli olan
Ülkeler
Seçim (Yıl)
1. Ruanda 2. Küba 3. İsveç 4.Güney Afrika 5. Finlandiya 6. Belçika 7. İzlanda 8. İspanya 9. Norveç 10. Mozambik 11. Danimarka 12. Angola 13. Hollanda 14. Kostarika 15. Arjantin
önemli bir fırsatın kaçırılması sonucunu doğurmuş- tur. Öte yandan Fulya Kantarcıoğlu ve Celal Mümtaz Akıncı karşı oy yazılarında şu ifadelere yer vermiştir: Pozitif ayrımcılık ise kadınlara cinsiyet farklılığına karşın, erkeklerle aynı haklardan yararlanmayı talep etme hakkı vermekte, başka bir anlatımla haklardan yararlanma konusunda onları erkeklerle aynı konuma getirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, pozitif ayrımcılığın, kadınlar yönünden erkeklerle aynı haklardan yararlanmalarının sağlanmasına yönelik olduğu, onlar için bir imtiyaza dönüşmemesi gerektiği göz ardı edilerek, pozitif ayırımcılık gerekçesiyle erkeklerin kadınlarla eşit haklardan yararlanmalarının engellenmesi Anayasa’nın 10. maddesine aykırılık oluşturur. Açıklanan nedenlerle kadın hükümlülere tanınan bir hakkın aralarında suç tipi ve hukuki durumları bakımından fark bulunmayan erkek hükümlülere de tanınmaması, cinsiyete dayalı ayırımcılık yarattığından itiraz konusu ibarenin, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüsüne katılmıyoruz.
Kadın (N)
Kadı n%
2013 2013 2010 2009
Sandalye (N) 80 612 349 400
51 299 1157 179
63.8 48.9 45.0 44.8
2011
200
85
42.5
2010 2009 2011 2013 2009
150 63 350 169 250
62 25 139 67 98
41.3 39.7 39.7 39.6 39.2
2011
179
70
39.1
2012 2012 2010
220 150 57
81 58 22
38.8 38.7 38.6
2013
257
94
36.6
(2014 yılında dünyadaki parlamentolarda en yüksek kadın temsiline sahip olan ülkeler)
Buradaki karşı oy yazısı ‘’imtiyaz ‘’ noktasına değinmiş , Ulusal Raporlar Sonuçlar
suçların işlenmesinde cinsiyete dayalı bir ayrımcılık olmadığının altını çizmiştir . Bence ek olarak suçlar konusunda bu şekilde uygulanabilecek ayrımcılık kadınları suça teşvik ede-
Ulusal sonuçlar konusundaki başlangıcı özellikle parlamento-
bileceğinden ötürü pozitif ayrımcılık olarak değil , kadınların
daki kadınların temsili üzerinden başlatmak gerekir. Çünkü
aleyhine bir ayrımcılık olarak görülmelidir.
demokrasi halkın temsilidir.ve halkın ihtiyaçlarına göre seçilmemiş bir meclisin toplumdaki eksiklikleri gidermede etkisiz kalacağı aşikardır. Ne yazık ki bir çok ülkeden önce kadınların
Uluslararası Rapor ve İstatistikler
seçme , seçilme hakkını elde ettiği ülkemizde bu konuda ilerUluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 178 ülkenin verileriy-
leme kaydedilememiştir. Kadınların özel ve kamusal yaşama
le yaptığı araştırmada 1995 yılından 2015 yılına istihdamda
katılımı önündeki engeller , yine onların siyasal karar meka-
cinsiyet farkı ancak 0,6 puan azalmıştır. İstihdam/nüfus oranı
nizmalarındaki rolleriyle ortadan kaldırılabilir.
kadınlarda %46 , erkeklerde ise %72’dir. Aile işlerinde çalışan sayısı son 20 yılda kadınlarda 17 puan ve erkeklerde de 8 puan azalmıştır bunun sonucunda aile işlerine katkı amaçlı çalışanlar arasındaki cinsiyet açığı %11’e inmiştir. Kadınlar gelir düzeyi fark etmeksizin erkeklere göre en az 2,5
39
rektörlükte kadınların oranı yalnızca %9’dur. Durum bürokra-
Kadın ParlamentoToplam milletSeçim yılı daki milletiçindeki vekili vekili sayısı pay (%) sayısı
side de çok farklı değil ; üst düzey yöneticilerin %89’u erkek %11’i kadındır.
1935 1939 1943 1946 1950 1954 1957
395 400 435 455 487 535 610
18 15 16 9 3 4 7
4.6 3.8 3.7 2.0 0.6 0.7 1.1
1961 1965 1969 1973 1983 1987 1991 1995 1999
450 450 450 450 400 (1 boş) 450 450 550 550
3 8 5 6 12 6 8 13 22
0.7 1.8 1.1 1.3 3.0 1.3 1.8 2.4 4.0
2002 2007 2011 2015
550 550 550
24 50 79
4.4 9.1 14.4
Maalesef ülkemizde kadınların karar alma mekanizmalarında-
550
98
17.8
rant yapan gruplar bulunmaktadır ve acaba rantla gelen bir
550
81
14,73
Haziran
2015 Kasım
2016-2017 verilerine göre kız çocuklarının okullaşma oranı Muş’ta %46 Ağrı’da %50 Bitlis’te %53 iken Rize’de %100 , Isparta’da %98 ve Artvin’de %98’dir. Değerlendirme ve Kapanış Dünyanın her gün gelişim ve değişim süreci içerisinde olduğunu hesaba katarak söylemek gerekir ki kurulan yeni dünya düzeninde biyolojik ayrımcılığa geçit yok . Bunu aşamayan toplumlar dünyaya ayak uyduramayacak ve muhtemelen eskiyeni çatışmaları yaşayacaklardır. Pozitif ayrımcılık gerçekten de salt bir eşitlikten çok adaletli eşitlik ister. Pozitif ayrımcılık uygulamalarını en iyi uygulayan ülkeler bile bu konuya pozitif eylem vb. uygulamalarla başlamıştır. Eşitlik, adaletli olmak için pozitif ayrımcılığa nasıl ihtiyaç duyuyorsa; aynı şekilde pozitif ayrımcılık da geçiş kademeleri olan pozitif eylem vb. enstrümanlarla geçiş aşamasına ihtiyaç duyar.
ki eksikliği ağır bir biçimde halk tabanında kendini göstermektedir. Ülkemizdeki bu eksiklik dünyadaki genel olan eğilimden çok farklı değildir. Ancak bu konuları çıkarları için pozitif ayrımcılık cidden başarıya ulaşabilir mi? Bunun dışında şunu belirtmeliyiz ki pozitif ayrımcılık yapıyoruz gerekçesiyle yeniden bir eşitsizlik (imtiyaz)yaratmamak
(Bugüne kadar olan seçimlerde TBMM’de kadın temsili)
gerekir. Buradaki kilit nokta eğitimden geçmektedir. Eğitimin olmadığı bir toplumda pozitif ayrımcılık da dahil her şey yan-
Buna ek seçimlere gelirsek 30 mart 2014 yerel seçimleri 30
lış anlaşılacaktır. Nitekim ülkemizde pozitif ayrımcılık üzeri-
Büyükşehir Belediye Başkanının yalnızca 3’ü ve 1381 beledi-
ne ezberden öteye gidemeyen anlayışlar bunu kanıtlar nitelik-
ye yalnızca 40’ı kadındır. Belediye meclisleri ve il genel mec-
tedir.
lislerinde de durum aynı şekildedir. Bu problem sadece kanunlarla çözülecek biçimde değildir , Aşağıda bahsedeceklerimiz siyasi karar alma mekanizmaların-
aynı zamanda toplumsal duyarlılıkta arttırılmalıdır. Bu prob-
daki eksikliklerin tezahürü olarak da değerlendirilebilir.
lemlerin çözülmesi için öncelikle kadınların parlamentodaki temsil problemi halledilmeli ve günlük yaşamda da kadınlar
Türkiye’de üst düzey yöneticilikte , kurul ve komisyonlarda
siyasetten uzak tutulmamalıdır.
kadınların temsil düzeyinin düşük olduğunu söylemek gerekir. Buna karşın uzmanlık gerektiren meslekler ve akademide kadın oranları hayli yüksektir. Üniversitelerde kadın öğretim görevlileri oranı %43,5’tür. Akademideki bu oranın bir çok Avrupa ülkesiyle eşdeğer veya daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Ancak buna karşın yönetici kadrosu olan
40
KAYNAKÇA: 2014 Yılında Dünyadaki Parlamentolarda En Yüksek Kadın Temsiline Sahip Olan Ülkeler: http://www.ipu.org/wmn-e/arc/classif010114.htm Akbaş, Kasım ve Şen, İlker Gökhan, ‚Türkiye’de Kadına Yönelik Pozitif Ayrımcılık: Kavram, Uygulama ve Toplumsal Algılar‛, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Hukuk Fakültesi 20. Yıl Özel Sayısı, (2013): 165-189. Dinçkol, Bihterin, ‚Kadın Erkek Eşitliği için Pozitif Ayrımcılık‛, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 8, (2005): 101-107 Gözler, K. Türk Anayasa Hukuku Dersleri , Bursa: Ekin 2015. Gül İdil Işıl ve Ulaş Karan, Ayrımcılık Yasağı, Kavram, Hukuk, İzleme ve Belgeleme. Editörler: Burcu Yeşiladalı -Gökçeçiçek Ayata. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011. İba , Şeref, Anayasa ve Siyasal Kurumlar , Ankara:Turhan 2008. İba, Şeref ,Eşitlik ve Pozitif Ayrımcılık Kavramları Yönünden Dokuzuncu Anayasa Değişikliği ,Amme İdaresi Dergisi 2006. Karakuş , Yeliz , Türkiye’de ve Avrupa'da Pozitif Ayrımcılık : Karşılaştırmalı Bir Çalışma 2006. Öden,Merih. Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Ankara:Yetkin Yayınevi, 2003. Özbudun, Ergun. Türk Anayasa Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınevi, 2011. T.C. Aile ve Sosyal Politakalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. “Türkiye’de Kadın”, Nisan 2017. Teziç , Erdoğan , Anayasa Hukuku , İstanbul : Beta 2014. Ulucan , Devrim ,Eşitlik İlkesi ve Pozitif Ayrımcılık , Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.369-383.
41
Uluslararası Uyuşturucu Kaçakçılığında Kadınların Artan Rolü
"Kitabı bitirdiğimde rahat bir nefes aldım, çünkü bitirmeden öldürüleceğim diye korkuyordum. Fakat şimdi kitap çıktı, Meksika'nın bu savaşta neler çektiğine dair tanıklık kâğıda dökülmüş oldu." Bu sözler, Meksika’da uzun yıllar boyunca uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir kartelin içinde görev aldıktan sonra yazdığı "Gerçek İçin Ölmek: Meksika'nın Vahşi Uyuşturucu Savaşının İçinden” adlı kitabındaki anıları ve itirafları
Gül Deniz Korkusuz guldenizkorkusuz0805@gmail.com
sebebiyle sık sık ölüm tehdidi alan “Lucy” takma adlı kadına ait. ("Kimsenin yazamadığını yazan Meksikalı kadın- BBC Türkçe", 2013) Lucy’nin yazdığı kitap ve karşımıza çıkan her
lerden oluşan bu topluluklarda son dönemlerde kadınların
istatistik, günümüzde kadınların rolünün artmasıyla daha da
aktif roller aldığı görülüyor. Geçmişte görevleri yalnızca üzer-
ciddi boyutlara ulaşan uyuşturucu kaçakçılığı probleminin
lerinde uyuşturucu ile seyahat etmek olan kadınlar, bugün
kadınların hayatları üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne
kartelleri yönetiyor, para aklama görevini üstleniyor, kısacası
seriyor. Bu sorunun hem kadınlar üzerindeki hem de dünya
daha aktif roller oynuyor. Bunun en önemli sebebi ise sınır ve
üzerindeki etkilerini anlayabilmek içinse, son yıllarda altın
ülke içinde artan baskılar olarak gösteriliyor. Çoğalan operas-
çağını yaşayan uyuşturucu ticareti hakkında genel bir bilgi
yonlar ve önlemler, uyuşturucu taşıyıcılarının günlük hayatta
sahibi olmak şart.
şüphe çekmeyecek ve sorguya çekilme ihtimalleri erkeklere
Uyuşturucu kaçakçılığı, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve
oranla daha az olan kadınlar arasından seçilmesine sebep olu-
Suç Ofisi tarafından, “kaçakçılıkla mücadele kanunlarına
yor. (The Rise of Femicide and Women in Drug Trafficking,
aykırı olarak uyuşturucu maddelerin yetiştirilmesinin, üretimi-
2011) Kadınlar içinse işsizlik, eğitimsizlik ve ekonomik deza-
nin, dağıtımının ve satışının yapılması olarak tanımlanmıştır.
vantajlar uyuşturucu çetelerine katılmayı bir alternatif haline
Uyuşturucu ve kaçakçılığına bağlı suçların ciddiyeti giderek
getiriyor. Uyuşturucuya bağlı suçlar sebebiyle tutuklanan
artarken, aynı zamanda oldukça kapsamlı kanunlar da birçok
kadınların büyük bir çoğunluğunu, çocuklarını yalnız büyüt-
ülkede yürürlüğe konulmaktadır. Söz konusu kanunlara rağ-
meye çalışan veya ailelerine bakmakla yükümlü olanlar oluş-
men uyuşturucu kaçakçılığının azalmak yerine, şekil değiştire-
turuyor. (Giacomello, n.d.) Verdiği röportajda: “Çoğumuz
rek artmasına ise günümüzde en çok kar getiren işlerden birisi
bunu milyoner olacağımız için değil, çaresiz olduğumuz için
olduğu gerçeği sebep olmakta. Bunun en açık örneğini UNES-
yapıyoruz.” diyen uyuşturucu kuryesi bekâr bir anne ise en
CO’nun 1995’te yayınladığı veriler ortaya koymaktadır. Veri-
çarpıcı örneklerden birisi. (Seiffert, 2011) Çetelerin kaçakçılı-
lere göre, Meksika’da yaşanan kriz döneminde ülkeye petrol
ğı kolaylaştırmak için kadınları daha fazla kullanmak istemesi
ihracatı ile giren para ve uyuşturucu kaçakçılığı sonucu kaza-
ve kadınların yaşadığı ekonomik ve sosyal zorluklar birleşti-
nılan para neredeyse birbirine eşit. Bu verilerden konuyla
ğinde kadınların bu alana katılımındaki artış kaçınılmaz hale
ilgili iki çıkarım yapılabilir: kaçakçılığın bu denli artmasının
geliyor. Ortaya çıkan istatistikler durumun ciddiyetini gözler
başlıca sebebinin yüksek miktardaki para akışı olduğu ve ka-
önüne seriyor. 2010’da elde edilen verilere göre tüm Latin
dınların bu motivasyonla tüm riskleri göze alıp uyuşturucu
Amerika’da tutuklanan erkek sayısı, kadın sayısından fazla
ticaretinde de söz sahibi olmaya başlamaları.
olsa da uyuşturucuya bağlı suçlar sonucu hapse giren kadın
Kaçakçılık yalnızca Meksika gibi gelişmekte olan ülkeler için
sayısı erkeklere oranla daha fazla. (WOLA)
problem oluşturmuyor. Uyuşturucu ticaretinin getirdiği inanıl-
Röportajlar ve istatistikler genel anlamda kadınların uyuşturu-
maz kar ve uyuşturucuya karşı artan talep, gelişmiş ülkelerde
cu ticaretinde aldığı rolü ortaya koysa da arka planda
de bu sorunun giderek büyümesine neden oluyor. Dünya siya-
“madalyonun iki yüzü” denilebilecek bir durum var. Haberler,
setini ve ülkeler arası ilişkileri kimi zaman terörist organizas-
sosyal medya ve filmlerde yansıtılan ve uyuşturucu çetelerinin
yonları finanse ederek, kimi zamansa ekonomik problemler
“karizmatik liderleri” olarak yansıtılan kadınlar aslında gerçek
yaratarak etkileyen uyuşturucu ticareti, dünyanın dört bir ya-
hayatta piramidin en tepe noktasını oluşturuyor. Kadınlar her
nındaki karteller ve çeteler tarafından yönetiliyor. Eski dö-
ne kadar erkeklerle hiyerarşik yapının her basamağında eşit
nemlerde liderleri ve çalışanları birkaç istisna dışında erkek
rol paylaşmaya başlamış olsa da asıl artış gösterdikleri alan
42
taşımacılık olarak karşımıza çıkıyor. Diğer bir deyişle kadınla-
beraberinde getiriyor. Suç oranları kadınların da katılımıyla
rın en çok rol aldığı alan, en alt sınıf olan kuryelik denilebilir.
giderek yükseliyor, hapishaneler giderek doluyor ve kadına
Taşımacılık yapacak olan uyuşturucu kuryeleri genellikle genç
karşı şiddet artıyor. Kolay para kazanma ve lüks bir hayat
ve güzel kadınlar arasından seçiliyor ve bu kadınlar piramidin
yaşama hayali kadınların tutuklanmasına, senelerce hapis
tabanını oluşturuyor (Giacomello, n.d.). Temel görevleri ise
yatmasına ve öldürülmesine sebep oluyor. 1989-2008 yılları
vücutlarını kullanarak maddenin ulaşımını sağlamak. Ancak
arasında Arjantin’de uyuşturucuya bağlı suçlar nedeniyle hap-
eğer bir kurye zamanında destinasyonuna varamazsa, midesin-
se giren kadınların sayısı %271 artarken, Brezilya’da %290
deki paket çözünebiliyor ve aşırı doz sebebiyle ölümüne sebep
(2005/2013) ve Kolombiya’da %211 (2000/2014) arttı
oluyor. Bu tehlikelere rağmen, dünyanın dört bir yanında hala
(Boiteux,2015).
bu işi yapan, yakalanan, aranan binlerce kadın bulunuyor.
“uyuşturucu savaşları” olarak adlandırılan rekabetlerde yine
Kadınlar yakın zamanlarda aktif rol almaya başlasalar da as-
kadınlar hedef alınıyor. Çeteler rakiplerinin kuryelerini öldür-
lında neredeyse yüz yıldır uyuşturucu ticaretinin içindeler.
mekten çekinmiyor çünkü bunun önemli bir yaptırımı olmaya-
Lola la Chata, aynı zamanda Meksika uyuşturucu kaçakçılığı-
cağının farkındalar. Kadın kuryeler “güçsüz” ve “savunmasız”
nın büyükannesi olarak biliniyor ve bu alanın en eski örnekle-
bir konumda bulunuyor. Kadınlara uygulanan şiddetin dozu da
rinden birisi olarak gösterilebilir. 1906’da doğduğu yer olan
aynı oranda artıyor.
Mexico City, o zamanlar hırsızlıktan uyuşturucu kaçakçılığına
Tüm bu gerçekler uyuşturucu ticareti ve uluslararası düzeyde-
illegal aktivitelerin en yoğun olduğu bölgelerden birisiydi.
ki illegal organizasyonların artık yalnızca erkeklerin dünyası
Annesinin ticaret ağı uyuşturucu maddelerin dağıtımına kadar
olmadığını gösteriyor. Uyuşturucu kaçakçılığı tam tersine
genişlediğinde, Lola onun yanındaki en önemli yardımcı ko-
günümüzde gölgesi çoğunlukla kadınların üzerinde dolaşmak-
numundaydı. Meksika Devrimi dönemindeki zorlu yaşam
ta olan bir problem. Ünlü top modellerden, ülkelerinde ekono-
koşulları, ailenin illegal yöntemlerle para kazanma yollarını
mik ve sosyal zorluklar içinde yaşayan kadınlara, binlercesi-
tercih etmesine ve uyuşturucu ticaret ağından önemli bir po-
nin hayatını etkileyen uyuşturucu kaçakçılığının durdurulması
zisyona gelmesine sebep oldu. Yirmili yaşlarda ailesi ve dene-
için uluslararası iş birlikleri de yetersiz kalmakta. Latin Ame-
yimlerinden öğrendikleri sayesinde kendi kartelini kuran Lola,
rika başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanında uyuşturucu-
1956’da ölene kadar Meksika’dan Amerika’ya uyuşturucu
ya bağlı suçlara karşı alınan önlemlerin, her sene artan hapis
akışını kontrol etmeye devam etti. Bir diğer örnek ise geçmiş-
ve ölüm oranlarına bakıldığında yetersiz kaldığı aşikârdır.
te Kolombiya güzeli seçilen, model Angie Valencia. “Şüphe
Ülkelerin yakın gelecekte, uyuşturucu ticaretinde “kadın elin-
çekmeyen masum melekler” olarak adlandırdığı genç model-
den” çok daha fazlası olduğunu anlayarak, ölüm ve hapis
leri uyuşturucu kuryesi olarak kullanan Valencia, 2009’da
oranlarını durdurmak için daha sıkı önlemler almaları şart
hapse girdi. Lola ve Valencia uyuşturucu çetelerindeki yüksek
çünkü kadınların günümüzde erkeklerle her alanda eşit rol
pozisyonları sayesinde lüks bir hayata sahip olsalar da, bu
oynama ve eşit haklara sahip olma çabası artık illegal alanlar
durum kuryelik yapan genç kadınlar ve bekâr anneler için tam
için de geçerli. Bu gerçeğin göz ardı edilmesi daha yüzlerce
tersi: tehlikeli ve ölümcül.
kadının hapse girmesi, öldürülmesi ve suç işlemesi ile sonuç-
Kadınların rolünün gün geçtikçe artması ve karteller içindeki
lanacaktır.
Dahası
karteller
arasında
oluşan
ve
“glass ceiling”i (cam tavan) kırmaları, yıkıcı sonuçları da
KAYNAKÇA: Kimsenin yazamadığını yazan Meksikalı kadın- BBC Türkçe. (2013, April 04). Retrieved from http://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/04/130404_meksika_blogcu United Nations Office on Drugs and Crime. (n.d.). Retrieved from http://www.unodc.org/unodc/en/drug-trafficking/index.html Seiffert, R. (Director). (2011). Cocaine Unwrapped [Motion picture on Documentary]. UK. Perrot-Lanaud, M. (n.d.). The social and economic impact of drug trafficking. Retrieved from http://portal.unesco.org/en/ev.phpURL_ID=6906&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201.html Council on Hemisphere Affairs. (n.d.). The Rise of Femicide and Women in Drug Trafficking. Retrieved from http://www.coha.org/the-rise-of-femicide-and-women-indrug-trafficking/ Giacomello, C. (n.d.). How the Drug Trade Criminalizes Women Disproportionately. Retrieved from https://nacla.org/article/how-drug-trade-criminalizes-womendisproportionately
43
Küresel Politikada Kadın
GİRİŞ Küresel politika alanı ortaya çıkışından bu yana geleneksel çizgi içerisinde devlet merkezli gelişmiş ve devlete ait güç, egemenlik, savaş, barış, çıkar, güvenlik gibi kavramlar erkekler ve erillikle özdeşleştirilmiştir. Soğuk savaş sonrası dönemde siyasetin genel konjonktürü değişmekle birlikte ve bu alana yeni kavramlar, yeni bakış açıları ve yeni eleştiriler eklenmiş-
Dilek Demirhan ddemirhan93@gmail.com
tir. Yükselen yeni seslerden biri de feminist uluslararası ilişkiler yaklaşımı olmuş ve bu kuramın savunucuları, kadının uluslararası politikadaki yerini sorgulamaya başlayıp alana yeni
sizliğinin ortadan kalkacağını iddia etmişlerdir. İkinci dalga
bir soru yöneltmişlerdir: kadınlar uluslararası politikanın nere-
feminizm ise ilk dalgaya göre daha derin kavramsallaştırma
sinde? Bu soru çevresinde ise kuramlarını geliştirmişler.
ortaya koymuş ve temel olarak kadının özgürleşmesi üzerine yoğunlaşmıştır. “Birinci dalga feminizm eğitim, siyaset ve
FEMİNİST HAREKET VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
çalışma gibi ‘kamusal’ alanlarda reform yapılmasıyla ilgilen-
Küresel politikada kadının yerinin sorgulanmaya başlanması
mişken ikinci dalga feminizm ‘kişisel olanın siyasi nitelikle’
feminist hareketin ortaya çıkışı ve feministlerin, sosyal bilim-
olduğu görüşünden hareketle aile ve ev hayatı gibi ‘özel alan-
lerin pek çok alanında olduğu gibi, uluslararası ilişkiler ala-
ların’ yeniden yapılandırılması çabası içerisinde olmuştur. Bu
nında da kadınların yerini sorgulamaları ile başlamıştır.
şekilde ikinci dalga feminizm daha çok ‘gündelik yaşamın’
“Çünkü feminizmin ulusal sınırları aşarak çeşitli kadın hare-
politikasıyla ilgilenmiş ve aile içindeki güç yapıları ile kadın
ketleri veya örgütlenmeleri aracılığıyla yaşadığı uluslararası-
ve erkek arasındaki kişisel ve cinsiyetle ilgili ilişkiler konu-
laşma süreci, uluslararası ilişkiler disiplininin çalışma alanına
sunda sorgulamalarda bulunmuştur.” 1990’ların sonunda orta-
giren konuların daha yakından gözlemlenmesi ve sorgulanma-
ya çıkan üçüncü dalga feminizm ise ikinci dalgaya tepki ola-
sını beraberinde getirmiştir.”
rak doğmuş ve evrensel kadın anlayışını reddederek, toplum-
Feminizm en genel anlamda kadının sosyal hayattaki yerinin
sal cinsiyet, ırk, etnisite, siyaset, iktisat gibi kavramlar üzerine
iyileştirilmesi hareketidir ve kadınların sadece kadın olmaktan
yoğunlaşmıştır.
dolayı karşılaştıkları eşitsiz ilişkilere yoğunlaşır. Sadece kadın
Temelde üç dalga halinde gelişen ve pek çok alt dala ayrılan
-erkek eşitsizliğine odaklanmayan feminizm, aynı zamanda
feminizm, bütüncül bir kuram geliştirememiştir. Ancak tüm
eşitsizliğin psikolojik, ekonomik, politik ve sosyal yönlerine
yaklaşımların ortak vurgusu kadının sosyal hayatta görünür
de dikkat çeker.
kılınması ve eril hâkimiyetin sorgulanması üzerine olmuştur.
Mary Wollstonecraft‟ın 18.yy’da yazdığı Kadın Haklarının
Feminizmin uluslararası ilişkiler alanına yansıması ise 1980le-
Savunusu (Vindication of the Rights of Woman) adlı kitabı ilk
rin sonu, 1990ların başlarına denk düşmektedir. İki kutuplu
modern feminist kitap kabul edilmekle birlikte, feminizm
dünyanın sona ermesiyle birlikte, politika sahnesinde farklı
kökenlerini eski Yunan ve Çin uygarlıklarına kadar götürmek
kavramlar ve düşünceler dolaşıma girmiş ve geleneksel yakla-
mümkündür. “Örneğin Venedik doğumlu bir şair olan Christi-
şımlar sorgulanmaya başlanmıştır. Devleti başat aktör olarak
ne de Pisan (1365-1434), geçmişteki ünlü kadınların cesur
gören geleneksel yaklaşımlar, devletin içindeki aktörleri ve
eylemlerinden bahsederek ve eğitim ve siyasi etkiyle ilgili
kimlikleri kuramsal yapılarının içine almamaktaydı. Bu nok-
kadın haklarının savunuculuğunu yaparak modern feminizmin
tayı tartışmaların odak noktasına alan feminist uluslararası
görüşlerinin ilk habercisi olmuştur.”
ilişkiler teorisyenleri, uluslararası ilişkiler alanını “içinde ço-
Ortaya çıkışından bu yana feminizm, liberal feminizm, sosya-
cukların hiç doğmadığı ve kimsenin ölmediği” bir dünya ola-
list/marksist feminizm, radikal feminizm, post-modern femi-
rak tanımlamışlar ve eleştirini bu nokta üzerinden geliştirmiş-
nizm… gibi pek çok alt dala ayrılan bir kuram olmuştur. Fa-
lerdir. Nitekim, Bosna Hersek’te yaşanan olaylar, , Afrika ve
kat en genel anlamda üç dalga şeklinde ilerlemiştir. 19.yy’da
Asya’daki çatışmalarda zarar görenlerin yaklaşık %80‟inden
ortaya çıkan birinci dalga feminizm, başlıca kadınların oy
fazlasının kadınlar olması, 1975-1985 arasını BM tarafından
kullanma hakkı, eğitim ve mülkiyet hakkı üzerine yoğunlaş-
“Kadınların On Yılı” olarak ilan edilmesi gibi gelişmelerle
mış, kadınların bu hakları elde etmeleri halinde cinsiyet eşit-
birlikte kadın konusu hızla uluslararası ilişkilerin gündemine
44
girmiştir.
nin değişmesine, dönüşmesine ve kadının politik alandaki
“Feminist uluslararası ilişkilerin gelişiminde Ann Tickner,
yerinin iyileşmesine katkı sağla”ma”mıştır. Ana akım varsa-
Sandra Harding, Cynthia Enloe ve Christine Sylvester gibi
yımların cinsiyet temelinde tekrar gözden geçirilmesi, erillik-
alanın önde gelen isimlerinin yönelttikleri; “neden devlet ve
dişilik rollerinin eleştirisi gibi kavramları uluslararası ilişkilere
uluslararası örgütlerin yöneticileri, dış politika karar alıcıları
dâhil ederek alanın gelişimine katkı sağlamıştır.
veya askerler genellikle erkektir; neden dış ve askeri politika alanlarında kadınlara yeterince yetki verilmemektedir, ulusla-
KADIN POLİTİKACILAR VE KÜRESEL POLİTİKADAKİ
rarası ilişkiler disiplininin toplumsal cinsiyet sorunlarına bakı-
TEMSİLLERİ
şı tarafsız mıdır; feminist uluslararası ilişkiler yaklaşımı savaş,
Özellikle seçme ve seçilme hakkını elde etmesinden bu yana
nükleer silahlanma, çevre tahribatı, uluslararası terör, enerji
kadınlar politika sahnesinde daha görünür ve dolaylı da olsa
kıtlığı veya Ortadoğu’daki sorunların çözümü gibi dünyanın
söz sahibi olma hakkını elde etmiştir. Dünya sahnesinde Mar-
önemli problemlerine farklı çözümler üretebilir mi?” gibi
garet Thatcher, Benazir Butto, Hillary Clinton, Ellen Johnson
temel soruların ve bunlara yönelik cevap arayışlarının büyük
Sirleaf, Indira Gandhi ve Angela D. Merkel gibi güçlü siyasi
etkisi olmuştur.”
karakterleri görmemize rağmen kadınların uluslararası politi-
Alanın önemli teorisyenlerinden J. Ann Tickner’ın “Searching
kadaki konumları hala eşitsiz ve sorunludur.
for the Princess? Feminist Perspectives in International Relati-
Kadın ve erkek olma rollerinin toplum tarafından sıkı sıkıya
ons” adlı makalesindeki nitelendirmesiyle uluslararası ilişkiler
belirlendiği bir dünyada kadınlar, zor da olsa siyaset sahnesin-
‘prenslerin’ hakim olduğu, ‘prenseslerin’ ise görmezden gelin-
de kendilerine yer bulabilmektedir. Ancak bu temsil bazı so-
diği bir alan olarak gelişmiştir. Yüksek politika alanları prens-
runları ve zorluklarını da beraberinde getirmektedir.
lerle/erkeklerle özdeşleştirilirken, alçak politika alanları ise
Dış politikanın egemenlik, hegemonya ve erillik gibi tanımlar-
prenseslerle/kadınlarla özdeşleştirilmiştir. Temelde bu özdeş-
la açıklanması neticesinde maskülen değerler ön plana çık-
liği sorgulayan feminist uluslararası ilişkiler yaklaşımı bu
makta ve çoğu zaman karar alıcı aktörler de erkekler olmakta-
yanıyla geleneksel çizgiden ayrılır ve eleştirel bir yaklaşım
dır. Bu bağlamda cinsiyet kimliği dış politika kararlarının
sunar.
alınmasında ve dolayısıyla küresel politikanın şekillenmesinde
Sadece kadının uluslararası politikadaki varlığını sorgulama-
önemli rol oynamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da kimi
yan feminist uluslararası ilişkiler kuramları, aynı zamanda
zaman kadın politikacılar ‘egemen maskülenlik’ kavramının
milliyetçilik, savaş, çatışma ve güvenlik gibi alanın önemli
arkasına gizlenerek siyaset sahnesine çıkabilmiştir. Sözgelimi,
başlıklarına da değinmişlerdir. Özellikle savaş konusu üzerine
erkeklik değerlerine en çok değer veren ülkelerden olan İngil-
eğilen feminist uluslararası ilişkiler teorisyenleri, savaşı sade-
tere’de uzun süre başbakanlık yapan Thatcher’ın
ce erkeklik ve kadınlık rollerini güçlendirmesi bakımından
Lady” lakabını kullanması maskülen duruşunu pekiştiren bir
değil, aynı zamanda savaşın cinsiyetler üzerinde doğurduğu
takma ad olmuştur. Ayrıca Thatcher görev süreci boyunca
farklı sonuçlar bakımından da incelerler. Bu bağlamda sava-
feminizmi aşağılayan söylemlerde bulunmuş ve herhangi bir
şın erkekler tarafından karar verilip uygulanan bir eylem ol-
kadını bakanlık birimlerine önermemiştir.
masına ancak savaşın sonuçlarından en çok etkilen ve mağdur
Bir başka sorun ise karar alıcı aktör haline gelen kadınların
edilenlerin kadınlar olduğuna dikkat çekmişlerdir. “Örneğin
ülkesindeki siyasetin yine erkek çoğunluğundaki parlamento-
İkinci Dünya Savaşı’nda askeri faaliyetler sırasında ölenleri
lara dayanmasıdır. Sadece Almanya’nın değil tüm Avrupa’nın
sayısı 25 milyon iken ölen sivillerin sayısı 42 milyondu ve bu
en uzun süre görev yapan kadın lideri olan Merkel örneği de
sivillerin çoğu kadınlardan oluşmaktaydı.” Bunun yanı sıra
böyle bir sorunu perdelemektedir. Güçlü kimliği, maskülen
savaş tecavüzleri, cinsel şiddet, esir kampları da savaşın ka-
duruşu ile uzun yıllardır başbakanlık yapan Merkel’in ülkesin-
dınlar üzerindeki ağır psikolojik ve sosyal etkileri arasında
de aktif siyaset yapan kadınların sayısında ciddi bir düşüş
sayılmıştır. Ayrıca bütüncül bir güvenlik anlayışını reddeden
yaşanmaktadır.
feminist uluslararası ilişkiler kuramcıları, özellikle kadınların,
Müslüman ülkeler içinden ilk kadın başbakan olan Benazir
çocukların ve marjinal grupların hayatını etkileyen yapısal
Butto genç, başarılı, gösterişli ve iyi eğitim görmüş bir kadın
şiddeti de dikkate almışlardır.
olarak Pakistan siyasetinin erkek egemen siyasi kurumları ve
Feminizmin kendi içindeki ayrışma uluslararası ilişkilere dair
eski moda politikacılarına meydan okuyarak uzun yıllar baş-
getirdikleri yaklaşımları da etkilemiş ve feminist uluslararası
kanlık görevini yürütmüştür. Ancak uğradığı suikast sonucu
ilişkiler yaklaşımı da bütüncül bir kuram ortaya koyamamıştır.
hayatını kaybeden Butto’dan sonra yerine yeni bir kadın siyasi
Ancak devletleri, uluslararası siyasi organları ve aktörleri
aktör gelmediği gibi Pakistan’da kadınların siyasal yaşamında
cinsiyet eşitsizliği üzerine düşünmeye davet eden feminist
da bir iyileşme görülmemiştir.
uluslararası ilişkiler kuramları, uluslararası ilişkiler disiplini-
BM ve IPU'nun hazırladığı “Siyasette Kadın 2017” haritasına
45
“Demir
göre, dünyada parlamentolarda kadın oranı yüzde 23lerde
uluslararası feminizmin her dalı kadının politik durumunun
seyretmektedir. Bu oran
parlamentodaki erkek nüfusunun
iyileştirilmesi için farklı tezler sunmuşlar, söz konusu sorunu
çeyreğini bile oluşturamadığı gibi dünya üzerindeki dağılımı
pek çok açıdan ele alarak alanın gelişimine katkı sağlamışlar-
da orantılı değildir. Mecliste kadın oranının en yüksek olduğu
dır.
bölge yüzde 41,7’lik oranla İskandinav ülkeleri olurken, Arap
Maskülen-feminen, alçak politika-yüksek politika, kamusal
ülkeleri ve Pasifik ülkeleri en son sıralarda yer almışlardır.
alan-özel alan gibi ikilemlere dikkat çeken teorisyenler, bu
Kadınların siyaset sahnesindeki sayıca az oluşunun nedenleri
kavramlar üzerinde yeniden düşünülmesini sağlayarak alanı
toplumsal cinsiyetçi sosyalizasyon süreci, kadınlara ilişkin
zenginleştirmişlerdir.
durumsal kısıtlamalar, kadınlara yönelik yapısal engeller ve
Üzerinde durdukları zemin kaygan da olsa kadınlar uluslarara-
dış politika alanının en maskülen özellikleri sergileyen politik
sı politikanın göz ardı edilemez aktörlerindendir. Bu zeminin
alan olmasıyla açıklanmaktadır.
sorunlarının ve zorluklarının tespit edilmesi alanın gelişimine katkı sağlayacağı gibi aynı zamanda dünya nüfusunun yakla-
SONUÇ
şık yarısını oluşturan kadının politik kimliğinin iyileşmesine
1980’lerde uluslararası ilişkiler teorilere adım atan feminist
de yardımcı olacaktır.
uluslararası ilişkiler yaklaşımı geleneksel yaklaşımları sorgu-
temsil uçurumu devam etmekte olsa da kadınların politikadaki
layarak alana yeni bir soluk getirmiştir. Uluslararası ilişkilerin
konumları son yarım yüzyıl içinde önemli kazanımlar elde
‘mainstream’ (ana akım) yaklaşımlarını ‘malesteam’(erkek
etmiştir. Bu anlamda feminist uluslararası ilişkiler teorisinin
gündemi) olarak değerlendirerek var olan değerlerin yeniden
alana katkıları göz ardı edilemez boyuttadır.
Her ne kadar niteliksel ve niceliksel
sorgulanmasını sağlamıştır. Bütüncül bir yaklaşım sunamayan
KAYNAKÇA: ATAMAN Muhittin (2009). “Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine Alternatif Yaklaşımlar Demeti”, Alternatif Politika, Cilt 1, Sayı 1, sf 1-41. “Benazir: Bir Hanedanın Sonu” BBC Haberi 27.12.2007 http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2007/12/071227_butto_obit.shtml Erişim Tarihi: 24.11.2017 BUTLER Judith (2015). “Cinsiyet Siyaseti. İşkence Ve Seküler Zaman” Savaş Tertipleri, Çev. Şeyda Öztürk, YKY Yayınları, İstanbul, sf 98-126. ÇAKIR Serpil (2007). “Feminizm: Ataerkil İktidarın Eleştirisi”, H. Birsen Öz (der.), 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, sf 412-475. EKEN , Mehmet Evren. (2017). “Feminizm, Maskülinite ve Uluslararası İlişkiler Teorisi: Uluslararası Siyasetin Toplumsal Cinsiyeti.” Uluslararası İlişkiler Teorileri içinde. Ramazan Gözen (Der.). İletişim Yayınları, sf 443- 491. FAZLI Doğan, Duygu Özlük(2016). “Feminist Uluslararası İlişkiler Ve Uluslararası İlişkiler Eleştirisi: Cinsiyet, Devlet Ve Güvenlik”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Sayı 32, sf 54-70. HEYWOOD Andrew (2011). “Küresel Siyasette Toplumsal Cinsiyet”, Küresel Siyaset, Çev. Nasuh Uslu Vd, Adres Yayınları, Ankara, sf 487-510. “Kadın Politikacı Sayısı Azalıyor” Deutsche Welle Haberi, 14.08.2017 http://www.dw.com/tr/kad%C4%B1n-politikac%C4%B1-say%C4%B1s%C4%B1-azal% C4%B1yor/a-40083730 Erişim Tarihi: 30.11.2017 KOYUNCU , Çiğdem Aydın (2011). “Dış Politika Karar Verme Mekanizmalarında Kadının Yeri”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 44, Sayı 4, sf 99-120. ÖZTÜRK , Zerrin Ayşe. Uluslararası Siyasette Ve Karar Alma Mekanizmalarında Kadın, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, Sf 85-106. PINARCIOĞLU , Nihal Şirin. (2017), Eril Siyasette Kadın Temsili (Mi?), Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, Cilt 7, Sayı 1/1, sf 12-24. “Siyasette Kadınların Dünya Haritası Çıktı” Bianet Haberi, 31.03.2017 https://m.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/185021-siyasette-kadinlarin-dunya-haritasicikti Erişim Tarihi: 20.11.2017 TİCKNER J. Ann (1992). Gender İn İnternational Relations : Feminist Perspectives On Achieving Global Security , Columbia University Press, New York. Tickner, J. Ann (1999), “Searching for the Princess? Feminist Perspectives in International Relations”, Harvard International Review, Cilt. 21, Sayı: 4, sf 44-48. TICKNER J. Ann ve Laura Sjoberg (2007). “Feminism”, Tim Dunne, Milja Kurki, Steve Smith (der.), International Relations Theories: Discipline and Diversity, Oxford University Press, Oxford. TÜR Özlem, Çiğdem Aydın Koyuncu(2010)- “Feminist Uluslararası İlişkiler Yaklaşımı: Temelleri, Gelişimi, Katkı Ve Sorunları”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 7,Sayı 26, sf 3-24. “Women İn Politics 2017 Map” http://www.unwomen.org/en/digital-library/publications/2017/4/women-in-politics-2017-map Erişim Tarihi: 24.11.2017
46
Müslüman Ülkelerde Trans Kadın Olmak: İran ve Türkiye
“Politikada Kadın olarak belirlenen dosya konusunda şüphesiz bir şekilde yer verilmesi gereken bir konuyu aydınlatmak amacıyla kaleme alınmış, yürekten yazılmış bir yazıdır bu.” Yazıda iki ülkede trans kadınların hak mücadelesi ve günlük yaşam deneyimleri ele alınacaktır. Hiç de uzaklara gitmeyip Türkiye'yi seçmemin nedeni, hâlihazırda ülkemizde şiddet ve
Nartan Koşucu nartan.kosucu@metu.edu.tr
ayrımcılığın trans kadınların hayatının büyük bir parçası olması; İran'ın seçilmesinin nedeni ise Türkiye'den farklı olarak bu ülkenin açık bir şekilde şeriatla yönetilmesi ve trans kadın-
maya devam ediyor. Human Rights Watch'ın raporuna göre
ların deneyimlerinin de buna göre farklılık göstermesidir.
keyfi tutuklama ve gözaltılar, işkence ve özel hayatın ihlali
Amacım, ilk önce bu iki ülkede trans kadınların nasıl günde-
hem transların hem de eşcinsel ve biseksüellerin uğradığı hak
me geldiğini ve rejimlerin buna karşılık olarak nasıl politikalar
ihlalleri arasında yer alıyor. Dahası tutuklanan LGBT'ler adil
ürettiğini açıklamaktır. Daha sonra ise İran ve Türkiye'de trans
bir şekilde yargılanmıyor. Çünkü ülke açıkça şeriatla yönetili-
kadınların varoluş mücadelesinin kısaca tarihini anlatıp, onları
yor ve heteroseksüel edimler dışındaki tüm aktiviteler yasadı-
kamusal ve ekonomik alanlardan dışlayan mekanizmalar ta-
şı. Bu yüzden cinsiyet geçiş sürecine olan devlet desteği aslın-
nımlanmaya
da transları tanımlı kadın modeline uygun hale getirme çaba-
çalışılacaktır.
sından başka bir şey değil. Translar eğer devletin gözünde Trans kadınların görünür olma mücadelesi
cinsiyet kimliklerini 'kanıtlayamazlarsa' eşcinseller gibi hapse atılma, hatta idam cezasıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Ben-
İslam devletinin ilanından önce, İran’ın trans kadınlara yöne-
zer şekilde bazı eşcinseller ve cinsiyetsiz, cinsiyet-akışkan
lik kapsayıcı veya dışlayıcı bir politika geliştirmediğini görü-
bireyler üzerinde de zorla cinsiyet geçiş ameliyatı uygulanıyor
yoruz. Uzun zaman Türkiye'de de olduğu gibi, İran devletinin
ki yasa önünde aslında karşı cinse ilgi görüyormuş gibi gözük-
bu konuyu yok sayma, tepki göstermeme hali var. İran'da hak
sünler. Sonuç olarak devlet cinsiyet geçiş ameliyatlarını des-
mücadelesini başlatan isimlerden biri olan Maryam Hatoon
teklese de translar kamusal alandan dışlanıyor, şiddete maruz
Molkara, doğumda kendisine erkek cinsiyeti atanmış bir ka-
kalıyorlar. Eşcinsellere istenmeyen cinsiyet geçiş ameliyatları
dın. Henüz Humeyni sürgündeyken, ileride devletin başına
uygulanıyor.
geçeceğini düşündüğü için ona mektuplar yazmaya başlıyor. Hem Humeyni'ye hem de başka liderlere yazdığı mektuplarda
Diğer taraftan Türkiye'de trans kadınların 70'li ve 80'li yıllarda
kendisinin 'erkek bedeni içine hapsolmuş bir kadın' olduğunu
büyük kentlerin çeşitli yerlerinde birlikte yaşadıkları görül-
söylüyor ve cinsiyet değiştirme ameliyatı için izin istiyor.
mektedir. 1978 yılından itibaren ise polisin trans gettolarına
Rejim değişiminden sonra bir süre hapse atıldıktan sonra Hu-
yönelik baskısının arttığı ve sakinleri sürgün politikalarına
meyni ile görüşmeye gidiyor ve bu süreçte çoğu kaynağa göre
maruz kaldırılmıştır. 12 Eylül Darbesi'nden sonra askeri rejim
Humeyni'nin korumaları tarafından fiziksel şiddet görüyor.
İstanbullu trans kadınlar trenlerle beraber sürgün edilmeye
Ancak görüşmelerinden sonra Humeyni, bir kişi eğer kendisi-
çalışılınmıştır. Gerek mahalleli ahlakçılığı, gerek devletin
ni karşı cinsin bedeninde kapana kısılmış hissediyorsa, do-
kurumsallaşmış trans fobisi yüzünden keyfi mahalle baskınları
ğumda atanmış cinsiyetini değiştirmek için tıbbi ve hormonal
ve gettolardan kovulmalar halen devam etmektedir. Son ör-
müdahalelere başvurabileceğini, bunun İslam'a aykırı olmadı-
nekleri 2000'li yıllarda Ankara Eryaman'da ve İstanbul Avcı-
ğına dair bir fetva yayınlıyor.
lar'da yaşanmıştır. Türkiye LGBT kurtuluş mücadelesinin sık
Bugün İran, Tayland'dan sonra dünyada en çok cinsiyet geçiş
sık kullandığı 'gettoları değil şehrin tamamını istiyoruz' sloga-
ameliyatı yapılan ikinci ülke ve devlet kişinin maddi durumu-
nı bu olaylara gönderme yapar. Trans kadınlar aynı dönemde
na göre bu ameliyatların yüzde ellisine kadarını karşılıyor.
medyanın da dikkatini çekmiştir ancak bu mesele o dönemde
Ancak durum sadece görünüşte gelişmiş gözüküyor, gerçekte
Türk medyası için öyle yabancıydı ki gazeteciler, trans kadın-
trans kadınlar hala büyük ölçüde şiddet ve ayrımcılığa uğra-
ları tanımlarken genellikle homoseksüel kelimesini kullanmış-
47
lardır. Türk Ceza Kanunu'nda LGBT'ler ile ilgili hiçbir madde
hizmetlerine erişim, psikolojik ve fiziksel şiddet olduğu söyle-
olmamasına rağmen eşcinseller ve translar zaman zaman keyfi
nebilir.
gözaltılara maruz kalmıştır. Translar daha görünür oldukları ve eşcinseller gibi kimliklerini gizleyemedikleri için çok daha
Translara yönelik ayrımcılığın ve yaşanan mağduriyetin teme-
büyük oranda şiddetin, baskının, ayrımcılığın nesnesi olmuş-
linde ikili cinsiyet sisteminin yattığının altını çizmek önemli
lardır. Trans kadınlar halen emek piyasasından dışlanarak seks
bir noktadır. Bir insanın doğduğu anda ona atanan cinsiyeti
işçiliği yapmak durumunda bırakılmakta, Kabahatler Kanunu
reddetmesi, başka bir cinsiyetin özelliklerini benimsenmesinin
gerekçe gösterilerek keyfi olarak gözaltına alınmakta, her gün
insanlık tarihi kadar eski bir olgu olduğu bilinen bir gerçeklik-
tacize tecavüze uğramakta ve öldürülmektedirler. LGBT kur-
tir. Kapitalizme içkin ikili cinsiyet sistemi nedeniyle günü-
tuluş mücadelesinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de
müzde bu durum patolojik bir vaka olarak görülüyor. Toplu-
güç kazanmasıyla artık LGBT'lerin hak ihlali söz konusu ol-
mun önemli bir kesiminin cinsel çeşitliliği aile kurumuna karşı
duğunda başvurabilecekleri kanalların sayılarını artırdığı göz-
bir tehdit olarak görmesinin arkasında, ayrımcılığın din, ahlak
lemlenir. Medyanın muhalif kesimlerinin kısmen ayrımcı
ve burjuva ideolojisi ile meşrulaştırılması yatıyor. Coğrafya-
söylemden beslenmeyi bıraktığı görülüyor. İran'ın aksine cin-
mızdaki trans kadınlar dünyanın diğer yerlerindeki hak müca-
siyet geçiş ameliyatına devlet destek vermiyor ancak önünde
delesi deneyimlerinden yararlanarak toplum içinde hak ettikle-
herhangi bir yasal engel de bulunmamaktadır. Bugün Türki-
ri yerlere ulaşacaklardır.
ye'de transların yaşadığı en yakıcı sorunların istihdam, kamu
KAYNAKÇA: Discrimination and Violence against Sexual Minorities in Iran. (2015, October 20). Retrieved December 29, 2017, from https://www.hrw.org/report/2010/12/15/ we-are-buried-generation/discrimination-and-violence-against-sexual-minorities
Gürsü, E., & Elitemiz, S. (Eds.). (2012). 80'lerde Lubunya Olmak. Retrieved December 29, 2017, from http://www.siyahpembe.org/80lerde-Lubunya-OlmakWeb.pdf
Iran: Discrimination and Violence Against Sexual Minorities. (2015, April 17). Retrieved December 29, 2017, from https://www.hrw.org/news/2010/12/15/irandiscrimination-and-violence-against-sexual-minorities
Trans Sesler, Yüzler, Hareketler – Türkiye´de nesilden nesile trans olmak. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http://7713.berlin/tr/yazi/trans-sesleryuzler-hareketler-turkiyede-nesilden-nesile-trans-olmak/
Türkiye'de LGBT Hareketi: Daha Geniş bir Evrene Doğru Soybilim, Özgünlük ve Gömülmüşlük. (n.d.). Retrieved December 29, 2017, from http:// researchturkey.org/tr/lgbt-movement-in-turkey/
48
BM Güvenlik Kurulunun 1325 Sayılı Kararı ve Etkileri
Kararın Arka Planı Negatif haklar statüsünde yer alan siyasete katılma hak kavramına dikkatlerin çekildiği 18.yy’dan itibaren eşitsizliğin görüldüğü bir alandır. Bu süreçte görülen Fransız Devrimi sonrası yapılan yurttaşlık ve seçmenlik arasında yapılan ayrım bunun en büyük örneğidir. Bunu takriben 150 yıllık süreçte kadınlar yaşama, mülkiyet edinme gibi haklar edinmesi rağmen siyasete katılım hakkını ancak 1950lerden sona elde edebil-
Onur Sayar onursayar81@hotmail.com
mişlerdir. Hakkın elde edilmesi sorunların çözümüne kalıcı bir çözüm getirememiş, tepkilere karşı bir taviz olarak verilen bu hak yapısal reformlarla desteklenmediğinden beklenen etkiyi
sırasında kadın ve kızların özel gereksinimleri; b) Yerel kadın-
gösterememiştir. Özellikle yüksek politika olarak bilinen sa-
ların barış girişimlerini ve çatışmaları çözmeye yönelik yerel
vaş, barış ve güvenlik politikalarının oluşturulması sürecinde
süreçlerini destekleyecek ve barış anlaşmalarının bütün uygu-
öne çıkan bu dengesizlik ilk kez 2000’de BM Güvenlik Kon-
lama mekanizmalarında kadınları içerecek tedbirler; c) kadın
seyi’nin aldığı 1325 sayılı karar ile küresel bir sorun olarak
ve kızların insan haklarının sayılması ve korunmasını, özellik-
görülmeye başlanmıştır.1325 temel olarak kadınların barış
le anayasa, seçim sistemi, polis ve adalet çerçevesinde sağla-
politikalarına katılımı arttırmayı hedeflemektedir. Karar mü-
yacak tedbirler;’ olarak oluşturulan 8.madde en kapsamlı ve
zakerelerde kadın temsilcililerin gerekliliğine vurgu yapmak-
yapıcı madde olarak düşünülebililinir. Zira, bu döneme kadar
tadır. Karar bu konuda bir milat olarak değerlendirilmektedir.
kadın hakları üzerinde yapılan çalışma araştırma inceleme ve
Bu karar ile kadınların barış görüşmelerine dâhil olmasının ve
kararlarda karışıklık çözümü alanında kadın rolüne değinilme-
barışa katkıda bulunmasının gerekliliği kanıtlanmışır.
miştir. Benzer şekilde 2008 tarihli 1830 sayılı karar ile bu
2.Dünya Savaşı sonrası dönemden 1992’ye kadar yapılan 30
duruma dikkat çekilmiştir.
kritik barış müzakeresine kadınların katılımının çok düşük
Kararın Etkileri
olduğu gözlenmiştir. Karardan önceki 50 yıl bu kararın ne
2000’den sonra 2011 yılına kadar geçen sürede ne yazık ki
denli gerekli olduğunu da kanıtlamaktadır. Bu süreçte yapılan
kadınların barış görüşmelerinde arabulucu ve imzacı olarak
güvenlik politikalarında, barış kararlarında kadınların çoğun-
bulunma oranlarında önemli bir değişiklik olmadı. 2008’de
lukla yer almadığı görülmüştür. Yakın dönemde görülen istis-
Dünya Ekonomi forumu ülkelerin çeşitli toplumsal cinsiyet
nai durumlar dışında bu durumun bir sorun olarak süregeldiği-
alanlarındaki boşlukları giderme konusunda kastettikleri yolu
ni göstermiştir. Var olan az sayıdaki örnek ise 1990lardan
değerlendirdi ve bir önceki yılda 128 ülkenin 41’inde genel
itibaren dönemin koşullarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
olarak durumun kadın için daha da kötüleştiğini tespit et-
Öte yandan aynı dönemlerde BM, AB veya Avrupa Konseyi
ti.1325 sonrası süreçte 33 barış görüşmesine katılan 280 dele-
gibi örgütlenmelerde çok az sayıda da olsa kadın aktörün yer
geden yalnızca 11’ikadındı. Hükümet adına görüşmelerde
aldığı/almış olduğu görülmektedir. Ancak oransal olarak bir
bulunan kadınların oranı ise %7’de kalmıştı. Yapılan 61 barış
dengesizlik görülmekteydi. BM bu durumun farkına vararak
görüşmesinin yalnızca 2 tanesinde kadın imzacı bulunmaktay-
çıkardığı 1325 sayılı kararda üç aşamalı bir çözüm yolu buldu.
dı. Bu durumun farkına varan BM çeşitli ülkelerde kadınlar-
Bu aşamalar, cinsiyete dayalı şiddetten korunmaları, karar
dan oluşan arabuluculuk heyetleri oluşturmaya başladı ancak
alma ve barış süreçlerine kadınların katılımı ve şiddetin önlen-
bu heyetlerin hiçbirini barış görüşmelerine atamadı. Bu heyet-
mesi olarak belirlenmiştir.
ler barış müzakerelerine doğrudan katılmasalar da görüşlerini
Kararın İçeriği
bildirmekteydiler. Ancak heyetler istenildiği takdirde diğer
Kararın özellikle 8. Maddesi katılım sağlama açısından önem-
uluslararası kuruluşların isteğiyle belirli anlaşmazlık çözümle-
lidir. ‘Bütün ilgili tarafları, barış anlaşmalarının görüşülmesi
rinderol alabilmekteydiler. Afrika Birliğinin 2008 yılında
ve uygulanması sırasında, toplumsal cinsiyet bakış açısını
ülkeye davet ettiği kadın arabuluculuk heyeti Kenya’da seçim
benimsemeye davet eder. Bu kapsamda, diğerleri yanında; a)
sonrası yaşanan krizin çözümünde etkin rol aldı. 2014’te çö-
çatışma sonrası geri dönme ve geri yerleşme ve rehabilitas-
zümlere katkıda bulunan 14 arabuluculuk heyetinden 12’si
yon, yeniden bütünleşme ve çatışma sonrası yeniden inşa
kadınlardan oluşuyordu. Kadınlar öte yandan kısmen de olsa
49
müzakere gruplarının tarafları arasında yer almaya başladılar. 1992 yapılması önleyici bir çözüm olabilir. Yapılan düzenlemeler kadınların yılında yapılan incelemede 17 barış görüşmesinde kadınları delegas- bu sürece otomatik olarak katılımını sağladığı takdirde hem kadınlar yondaki ortalama oranının %9 da kaldığı görülmüştür. Bu 17 görüş- süreçlere dahil olmaya harcayacakları zamanı sürecin işeyişinde kulmede alt sınırın %0 üst sınırın ise %35 olduğu görülmüştür. En yüksek lanmış olacaklar hem de taraflar hedeflerine yoğunlaşmış olacaklardır. oran olan %35’e ise 2011 yılında Filipinler Hükümeti ile Ulusal De- Ayrıca BM, sürece dahil olan devletler ve arabulucuların kadınlara mokratik Filipinler Cephesi arasında yapılan görüşmelerde ulaşılmış- görüşmelerde yer ayırması önemlidir. Kadınların teşvik edilmesi ve tır.
eğitilmesi de barış görüşmelerinde kadın oranının arttıracak diğer bir
Öte yandan kadınların bu sürece dahil olmasının önemli sonuçları durumdur. Artan sayıda kadının masada olması ve başarılı şekilde olmuştur. Bunlardan ilki görüşmelerden nihai barış kararının çıkması- uygulanan çeşitli toplumsal cinsiyet politikaların ille de kadınların dır. Arabuluculuk heyetlerinin üzerinde çalıştığı 14 farklı çözümsüz- ‘gerçek’ dahil olma ve katılımı anlamına gelmediğini unutmamak lükten 12’si tarafların uzlaşı ile sonuçlanmıştır. Ayrıca heyetlerde gerekir. 1325 sayılı karar bütün bu girişimler için gerekli dayanağı bulunan kadınların müzakerelerdeki faaliyetleri incelendiğinde var sağlama imkanına sahiptir. İkinci olarak kadınların barış görüşlerinde olan anlaşmazlıklarla yetinmeyip olaylara geniş bir çerçeveden baka- sadece temsilci olarak bulunmaların yanı sıra, görüşmenin öncesindeki rak cinsiyet eşitsizliği ve kadı haklarının yetersizliğini de gündeme incelemelerde ve barışa giden süreçte bulunmaları kadınların aktif rol getirdikleri görülmüştür. Luz Méndez Guatemala Barış Görüşmelerin- almalarını sağlayacaktır. Diğer bir çözüm ise sürece dahil olan yetkilide Guatemala Ulusal Devrimci partinin delegesi olmasına rağmen, lere barış görüşmelerindeki kadın-erkek eşitsizliğine vurgu yapılmasıpartinin önceliklerinden ziyade toplumsal alandaki kadın sorunlarına dır. 2011’den bu yana BM Kadın Birimi, BM Politik İşler birimiyle önem vermesi ve bu sorunların çözümüne giden yolun başlatıcı olması birlikte bu konuda faaliyet yürütmeye başlamıştır. Ancak yaratacağı bunun bir örneğidir.
olumlu etkiler henüz ortaya çıkmamıştır. Ancak kadınlara katılımını
Konuya farklı bir yönden bakıp kadınların barış görüşmelerindeki ve entegrasyonunu sağlayacak faaliyetler yapılmamaktadır. Bu alanda istekleri sosyal ve siyasal anlamda değişikliklere yol açmıştır. Bu is- kadınların barış görüşmelerine katılmasının sürece zarar vereceği yötekler genel olarak güvenlik ve korunma ile şiddetin önlenmesi ile nündeki düşüncenin aşılamamış olması da olayın temelinde yatan asıl ilgilidir. Bunlara ek olarak bu anlaşmalara katılmak neticede doğrudan nedendir. Bu konuda BM barış görüşmeleri başlamadan önce bu sivil olmasa da yerel ve ülkesel ölçekte kadınların siyasete katılma isteğini toplum kuruluşlarına yer vermesi, görüşmeleri olumlu yönde etkileyansıtmaktadır. Bunun yanı sıra ekonomik yaşantıya katılmak ve eği- mekle kalmayıp kadınların katılımını da arttıracaktır. Çünkü sürece tim hakkından etkili bir şekilde yararlanmak da görüşmelerde günde- başlangıçta dahil olunması halinde yapılan tartışmalara ve çözüm öneme gelen taleplerden olup diğer hakların kazanılmasında önemli pay rilerine katılmak kolaylaşacaktır. Bu görüşmelere kadınların ve kadın sahibi olmuştur. Örneğin 2006 yılında Uganda’da imzalanan Juba sivil tolum örgütlerinin katılımını sağlamak amacıyla BM ‘nin bütçe Barış Anlaşması’nda kadınlara eğitime erişim kolaylığı sağlanmıştır. sağlaması da destekleyici bir çözüm olabilir. Bu durum çözümün uyEğitim sürecinde kadınlara yasal haklarının öğretilmesi, temel güven- gulanabilirliğini arttırmaktadır. lik becerilerinin kazandırılması da hedeflenmiştir. Eğitim yalnızca bir Bu olumsuzluklara rağmen 1325’in yarattığı olumlu değişiklikler de alanla sınırlı kalmamıştır. Ayrıca mesleki eğitiminin desteklenmesi de göz ardı edilmemelidir. Barış anlaşmalarına bakıldığında 1325’in bakararlaştırılmıştır. Bu kadınların sosyal ve ekonomik hayata katılımı- şarısı daha açık bir şekilde görülmektedir. Devam eden bir araştırmanın önünü açmıştır. Ancak Kadınların katıldığı barış görüşmeleri sü- da, Christine Bell ve Catherine O’Rourke Şubat 1990’den Şubat reçler açısından da farklılık göstermektedir. Bu anlaşmalar BM anlaş- 2010’a kadar imzalanan 585 anlaşmayı incelemiş ve bu dönemdeki malarına göre cinsiyet ayrımcılığı ve kadına şiddet gibi konularda tüm anlaşmaların sadece yüzde 16’sı kadınlardan bahsederken, 1325 daha kapsamlı, çözümleyici maddeler içermektedir. Ayrıca bu anlaş- öncesi dönemdeki anlaşmalarda bu oranın yüzde 11, 1325 sonrası malarda BM Güvenlik Kurulu’nun 1525 sayılı kararına yapılan vurgu- dönemdekilerde ise bu oranın yüzde 27’ye çıktığını tespit etmişlerdir. lar, anlaşmaların meşruiyetini de arttırmaktadır.
Ayrıca BM’nin üçüncü taraf olarak katıldığı anlaşmalarda bu oran yüzde 4’ten yüzde 12’ye çıkmış ve BM’nin üçün taraf olmadığı anlaş-
SONUÇ
malarda bu oran yüzde 7’den yüzde 14’e çıkmıştır.
Alınan 1325 sayılı kararın kayda değer bir başarı gösterememesi eleş- En nihayetinde siyasi ve sosyal eşitsizliklere karşı çözüm yolu olarak tirileri de beraberinde getirmiştir. Bu duruma kararın izleme kurulları karşımıza çıktı. Karar, toplumsal cinsiyet temelli barış inşa süreçleri gibi bir uygulama mekanizmasının ve süre hedefinin bulunmaması ile tüm karar alma süreçlerinin her kademesinde kadınları dahil etme nedeniyle değişimi gerçekleştirebilecek düzenlemeler içermemesi ve katılımlarını sağlama yollarını yaratmak için bir şablon sundu. En neden olmuştur. BM’ye burada önemli görev düşmektedir. İlk olarak, önemlisi ise sorunun çözümüne katkı sağlamasa dahi çözüme giden Barış görüşmelerindeki süreçlere katılımcılara ilişkin bir düzenleme
yolu açtı.
KAYNAKÇA: (tarih yok). http://www.sivilsayfalar.org/kadin-baris-guvenlik-1325/ adresinden alındı (tarih yok). http://www.unwomen.org/-/media/headquarters/attachments/sections/library/publications/2012/10/wpssourcebook-03a-womenpeacenegotiations-en.pdf?la=en&vs=1159 adresinden alındı Council, U. S. (2000). Women and Peace and Security. http://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/1325(2000)&referer=http://www.un.org/en/sc/documents/ resolutions/2000.shtml&Lang=E adresinden alındı Koyuncu, Ç. A. (2011). Dış Politika Karar Verme Mekanizmalarında. Amme Đdaresi Dergisi, 99-120. Sönmez, G. (2017). Kadınlar Radikalleşme ve Şiddet İçreren Aşırılığın Neresinde. Ortadoğu Analiz, 18-20.
50
Toplumun ilgi odağı, devletin sahibeleri: First Lady’ler
26 Mayıs 2017 tarihine geldiğimizde günün gazete manşetlerinde bir isim öne çıkmaktaydı: Gauthier Destenay. Bir önceki gün Brüksel’de gerçekleştirilmiş olan NATO liderler zirvesine damga vurmuş bu isim karşımıza partneri aracılığıyla çıkmakta ve dünya liderlerinin eşlerinin - başka bir deyişle “first lady”lerin geleneksel fotoğraf çekiminin arasına girerek kameralara gülümsemekteydi. 2015 yılından beri Lüksemburg Baş-
Ekin Su Yılmaz ekinsuyilmaz@gmail.com
bakanı Xavier Bettel ile evli olan Destenay, tarihte bir ilke imza atarak gurur ve sevinç ile partneri Bettel’e liderler zirvesinde eşlik ediyor ve sevginin sınır tanımadığı bu çağda “First
cenazesinde eşi üzerinden tanımlanan ama yıllar için de çok
Gentleman” olarak öncül bir unvan taşıyordu.
da anlam kazanan bu unvana layık görülmüştür.
Böylelikle Türk Dil Kurumu’nun başbayan olarak tanımlama-
Amerikan Anayasasında ve ya resmi bir dokümanda yeri ol-
ya uygun gördüğü ama hâlâ dilimize bu hali ile oturtamadığı-
mamasına rağmen yıllar içinde bu unvan, Amerikan başkan-
mız bu gayri resmi unvan, cinsiyetler üstü bir şekilde yeniden
larının etki unsuru oluşturan eşlerini yüceltmek ve bir politik
üretilmiş oluyordu. Bu yeniden üretim, haliyle makam teşkil
figür haline getirmek uğruna yeniden tanımlanmaya ve kulla-
etmese de çeşitli beklentiler ile donatılmış bu unvanın incelen-
nılmaya başlanmıştır. Kısa bir süre içinde First Lady de Baş-
mesinin ve anlamlandırılmasının gereğini kuvvetlendirmiş
kanın kendisi gibi ayrı bir proje haline gelmiş ve sosyal yaşa-
olacak ki geçtiğimiz yıllar bu konu için zengin bir tartışma
mın her alanında emsal teşkil etmeye başlamıştır. Seçim kam-
alanı doğurdu. 2016’nın sonu, 2017’ninse başına geldiğimizde
panyalarına katılmak, sosyal etkinliklerde Başkan’a vekillik
Atlantik’in bir ucu hayran kaldığı ve artık siyasi bir figür hali-
etmek ve çeşitli sosyal sorumluluk projelerini yürütmek gibi
ne gelmiş olan First Lady Michelle Obama’yı uğurlarken,
gayri resmi birçok sorumluluğu olan Amerikan Başkan Eşleri
Donald Trump’ın eşi Melania Trump’ı bu unvana layık gör-
zaman içinde tarzları ve yaşam stilleri ile de öne çıkmışlardır.
mekte zorlanıyor; diğer ucu ise yeni seçilmiş Fransız Başkan
Tarih içinde Jacqueline Kennedy gibi kimileri giyim-kuşam
Emmanuel Macron’un First Lady’sini yakın mercek altında
ve trajik yaşam öyküleri ile karşımıza çıksa da, Hillary Clin-
tutuyordu. Bize daha yakın bir coğrafyada, Azerbaycan’da ise
ton gibi örnekler ise bu unvanlarının ötesine gidip kendi siyasi
bir First Lady, Mihriban Aliyeva Cumhurbaşkanı Birinci Yar-
kariyerlerini sürdürmeye ve bu alanda öncül isimlerden olma-
dımcısı görevine getiriliyordu. Günümüze gelindiğinde ise
ya karar vermişlerdir.
kamuoyu tepkisinin yoğun ve çoğunlukla çelişkili olduğu bu
Amerikan etkisi bu alanda da kısa sürede tüm dünyaya yayıl-
hassas unvan hakkında herkesin hemfikir olduğu tek bir ger-
mış, başbayanlık artık sadece bir ülkeye has olmaktan çıkmış
çek vardı: 21. Yüzyıl, Devlet başkanlarının eşlerine onların
ve genel geçer bir görev haline gelmiştir. Günümüzde sadece
isteği ve iradesi dışında siyasi, sosyal ve ahlaki rol ve yüküm-
devlet başkanları değil çoğu siyasi lider ve diplomat eşlerini
lülükler yüklüyor ve bu rol ve yükümlülüklerin kontrolünü,
kariyerlerinin önemli bir parçası haline getirmiş ve partnerleri-
tepkisi ve medya aracılığıyla, çoğunlukla da irrasyonel bir
nin kariyerlerindeki temsil önemini güçlendirmişlerdir. Tak-
tutumla gerçekleştiriyordu.
dim edilebilirliği yüksek bir eş seçmek siyasi güç kazanmada
Günümüzde her ne kadar evrensel bir anlam taşısa da “First
neredeyse vazgeçilmez bir koşul olmuş ve aksinin yaşandığı
Lady”liğin de kökleri modern bir çok fenomen gibi Batıda
durumlarda tarih bize kamuoyunun ne kadar da etkili olabile-
bulunmaktadır. İlk olarak bu unvan 1849 yılında, eski Ameri-
ceğini göstermiştir. First Lady’leri konusunda belki de en
kan Başkanı James Madison’ın eşi Dolley Madison’ın cenaze-
ilginç manzaralara tanıklık etmiş Fransız halkı tabiri caizse
sinde dönemin Amerikan Başkanı Zachary Taylor tarafından
First Ladylerine en zor anları da yaşatan halkın ta kendisidir.
Madison’ı anarken sarf edilmiştir. Eşinin başkanlık yaptığı
Eski Başkan Sarkozy’nin sansasyonel eşi Carla Bruni’yi ülke-
dönemde nezaketi ile ön plana çıkmış olan Madison, Başkanın
nin en antipatiği ilan etmekle kalmamışlar, yeni First Lady’le-
eşinin rolünü tanımlama arayışı içinde olmuş ve İngilizlerin
ri Brigitte Macron’un da resmi olarak bu unvanı elde etmeme-
yakmış olduğu Beyaz Saray’ı yenilemek başta olmak üzere
si için ellerinden geleni yapmışlardır. Başka bir coğrafyada
birçok zorlu görevi üstlenmiştir. Eşinin başkan olarak popüla-
kamuoyunun tam tersi pozitif bir etkisi ise eski Arjantin Baş-
ritesinin artmasına da bu yoldan katkı sağlayan Madison ise
kanı Néstor Kirchner’in eşi Cristina Fernández de Kirchner’in
51
eşinin ardından 2 dönem art arda ülkeye başkanlık yapması ile
ten şaşmamış ve eşi Tansu Çiller’in yanında ama her zaman
kendini göstermiştir. Kirchner Arjanti’nin unutulmaz First
geri planda kalmayı tercih etmiştir.
Lady’lerinin arasına girmekle kalmamış, desteğini mobilize
Evlilik her ne kadar hususi bir bir araya gelme durumu olsa
ederek sandığa da taşımıştır.
da, siyasi figürler ve devlet başkanları seviyesinde evlilik,
Türkiye’ye gelindiğinde ise henüz 12 Devlet Başkanı olmuş
görevin kendisi kadar kamulaşmış bir alan olmuştur. Bu ne-
ülkemizin başbayanları ile geçmişi Batıdakinden oranla daha
denledir ki toplumun yansımalarının arandığı liderlerde, iyi bir
az politik olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçtiğimiz 94 yıl
eş çoğu iyi özelliğin önünde bir koşul olarak karşımıza çık-
içinde köşkün sahibelik yapmış Cumhurbaşkanları eşleri,
maktadır. Bu koşulun varlığı o kadar önemlidir ki tarih içinde
resmi seremonilerde ve çeşitli siyasi etkinliklerde eşlerini
kendini bir unvan olarak üretmiş ve projelendirmiştir. Batının
yalnız bırakmamaya özen göstermişlerdir. Fakat unvanlarının
“First Lady” olarak adlandırmayı uygun gördüğü, bizim de
üstü bir görevlendirmeden ya da öne çıkmadan uzak kalan
kabullendiğimiz bu gayri resmi ama bir o kadar da önemli
yerli First Ladylerimiz, Türk siyasetinin hafızasına genelde
unvan yer yer bir sempati unsuru yer yer de bir eleştiri sebebi
eşlerinin yanında, eşlerini insanileştiren ılımlı ve bir o kadar
olarak karşımıza çıkmıştır. Kadın ve erkek ilişkilerinin yeni-
da pasif figürler olarak kazınmışlardır. Biz de zaman içinde
den üretildiği ve kadının artık erkek üzerinden tanımlanması-
onların ağızlarından eşlerinin öykülerini ya da mazilerini din-
nın sonuna gelindiği bu dönemde, “First Lady”lerin hala bir
lemeye alışmış ve onlardan ilave bir görev beklememeye alış-
magazin ve denetim unsuru olarak kullanılması fazlasıyla
mışızdır. Türk siyasi tarihinde sadece Cumhurbaşkanlarının
endişe vericidir. Yapılan siyasete her ne kadar temsili bir bo-
değil Başbakanların da eşlerinden öne çıkan birçok figür ol-
yutta katkı sağlasa da günümüz devlet başkanlarının eşlerine
muştur. Mevhibe İnönü ve Rahşan Ecevit gibi Cumhuriyet
olan bu ilgi, siyasetin odağını çoğunlukla şaşırtmakta ve kadı-
kadınları çoğu zaman eşlerine destek olmakla kalmamış, ülke-
nı istemediği bir boyunduruk altına da sokmaktadır. Kamuoyu
nin fedakâr ve merhametli anneleri olarak da benimsenmişler-
ve medyanın asıl odağı sadece eşleri aracılığıyla hayatımıza
dir. Eşinin soyadını taşıyan Özer Uçuran Çiller ise ülkemizin
yer etmiş figürler olmaktan çıkmalı ve siyasette seslerini du-
ilk ve tek “First Gentleman”ı unvanına sahip olarak gelenek-
yurmaya çalışan kadın politikacılar olmalıdır.
KAYNAKÇA:
George W. Bush Presidential Library and Museum. (n.d.). https://www.georgewbushlibrary.smu.edu/The-President-and-Family/Laura-W-Bush/The-First-Lady-andHer-Role.aspx Kurtbay, Y. (1985). Protokol dersleri. Ankara: Dışişleri Eğitim Merkezi. Pruitt, S. (2017, August 09). Why the French Despise the Concept of First Ladies. http://www.history.com/news/why-the-french-despise-the-concept-of-first-ladies Vallely, P. (2008, March 27). The Big Question: What is the role of a First Lady, and can she have political significance? http://www.independent.co.uk/news/world/ politics/the-big-question-what-is-the-role-of-a-first-lady-and-can-she-have-political-significance-801716.html
52
Bir Seçmen Olarak Kadın
Siyasi katılımda cinsiyet bazında bir farklılığın olup olmadığı ve kadınların, erkeklere kıyasla siyasi katılımının düşük olduğuna dair uzun yıllardır çalışmalara yapılmaktadır. Batılı sanayileşmiş demokrasiler üzerinde yapılan araştırmalara göre, kadınların erkeklere nazaran siyasal katılımının daha az olduğu görülmektedir. Burada önemli olan nokta “siyasal hayata katılım” ile ne anlaşıldığıdır. Akla gelen ilk olgu genel ve yerel seçimlerde oy kullanmaktır. Demokratik yönetimlerde
Nilay Gençer nilaygencerr@gmail.com
vatandaşların en meşru hakkı ve aynı zamanda bir vatandaşlık görevi olarak karşımıza çıkan oy kullanma, bireylerin siyasal arenada karar alma süreçlerine katılımı ve iktidarı belirlemele-
Bu çalışmada 2004 ISSP( Türkçesi: Uluslararası Sosyal Anket
ri açısından oldukça önemli olsa da göz ardı edilen birçok
Programı) modülünü kullanarak oy kullanma ve siyasi parti
siyasi katılım biçimi mevcuttur. Eğer siyasal katılımda cinsi-
üyeliğini kurumsallaşmış katılım olarak alırken, daha başka
yet farkı söz konusuysa öncelikle oy kullanmanın ötesinde bu
siyasal davranışları daha az kurumsallaşmış olarak tanımlar-
katılımın nasıl ve hangi biçimlerde olacağını göz önünde bu-
lar. Bu çerçevede, siyasi aktivizm/militanlık davranışını ince-
lundurmak gerekiyor.
lerler ve gösteri yürüyüşlerine katılım, dilekçe imzalama,
Oy kullanma, parti üyeliği, dernek üyeliği, kamu görevlileriy-
ürünleri çeşitli sebeplerle boykot etme ve siyasal aktörlerle
le ya da siyasal parti liderleriyle temasta bulunmak, militanlık,
iletişime geçme gibi örnekleri bu davranışa dahil ederler. Her
siyasal bir kampanyada aktif olarak görev almak, bir mitinge
ne kadar oy kullanmada eşitlik söz konusu olsa da, kadınların
ya da toplantıya katılmak vb. örnekler siyasal katılım çerçeve-
siyasal partiye üye olma potansiyeli erkeklere oranla daha az
sinde değerlendirilebilir. Gelişen ve küreselleşen dünyada, her
olduğu yine bu araştırmadan elde edilmiştir. Fakat, ilginç olan
bir ülkede vatandaşların siyasal hayata bakışı ve dolayısıyla
nokta ise bu araştırmanın önemli bir konuya aydınlık getirme-
katılımı değişmektedir. Günümüzde, Batı demokrasilerinde
sidir. Özel aktivizm denilen özel eylem türlerinde bir cinsiyet
görülen katılım, vatandaş tarafından başlatılan ve politika
farkı söz konusu; fakat, bu sefer cinsiyet farkı kadınlardan
odaklı siyasal aktiviteleri içermektedir. Bu yaklaşım, aktivizm
yana! Peki nedir bu özel aktivizm? Bu alanda çoğunluğu ka-
ya da eylemcilik olarak Türkçe karşılığını buluyor. Siyasal
dınların oluşturması ne gibi bir anlam ifade ediyor? Bu demek
hayata katılımı inceleyen modernleşme yaklaşımının içinde
oluyor ki, kadınların dilekçe yazması ve imzalaması, ürünleri
yer alan Yeni Politika Tez’inin başlangıç noktası tam da bu-
politik sebeplerle boykot etmesi veya tam tersi satın alması,
dur. Bu teoriye göre, eski ve geleneksel formlar olarak adlan-
sosyal ve siyasi gruplara para bağışı yapması olasılığı erkekle-
dırabileceğimiz; oy kullanma, siyasal parti üyeliği ve dernek
re oranlara çok daha yüksek. Bu tarz özel/ bireysel eylemler
üyeliği yerine protesto ve resmi olmayan kanallar yoluyla
en az kaynak bağımlığı içeren ve günlük yaşama en kolay
bireyler seslerini duyurmayı tercih ediyor. Daha kolay bir
adapte edilebilen tarzda siyasi katılım eylemleridir. Bu sebep-
tabirle; vatandaşlar, politikadan elini ayağını çekip inzivaya
le, cinsiyet farkından söz ederken aslında birçok faktör bu
çekilmediler. Ne de olsa, Aristo’nun da dediği gibi “ Zoon
konuya dahil oluyor. Örneğin, çeşitli toplumlarda erkeğin
Politikon” (Türkçesi: insan doğası itibariyle politik bir hay-
daha çok liderliğe doğru, kadınların ise daha çok pasif bir role
vandır.)
doğru sosyalleştiği birçok araştırmanın konusu olmuştur. Bu-
Kadın ve erkek cinsiyet uçurumu, farkı veya açığı olarak lite-
nun dışında, sosyo-ekonomik durum, sahip olunan statü, aile
ratüre yerleşen; İngilizce ’de “gender gaps” olarak karşımıza
içinde kadına yüklenen “anne” sorumluluğu ve bu aileye ba-
çıkan kavram, siyasal hayata katılımda kadın ve erkeğin hangi
kan, ilgi gösteren kadın, erkeğe oranla daha az zamanı ve
siyasal kanallarda daha pasif ve aktif olduğunu belirtiyor.
kaynağı/ gücü olduğu için siyasal sistemde daha pasif olarak
Kadınların, oy verme eylemini en az erkekler kadar yerine
karşımıza çıkıyor. “Genel olarak ataerkil toplumlarda özne,
getirdikleri bilinmektedir. İki önemli kadın araştırmacı, Hilde
kültür, akıl, bilim ve kamu ile özdeşleştirilen erkek cinsiyeti-
Coffe ve Catherine Bolzendahl, 2010 yılında yayımlanan ma-
nin karşısında; nesne, doğa, duygu, bilim dışı ve özel alan ile
kalelerinde 18 gelişmiş batı ülkelerine bakarak kadın ve erke-
eşleştirilen kadın cinsiyeti arasında daima karşıt bir durum
ğin oy kullanmada tamamen eşit olduğu sonucuna ulaşırlar.
oluşturulmuştur. Ancak burada önemle vurgulanması gereken
53
konu, belirtilen özelliklerin ilkinin ikincisine negatif anlam
kadın milletvekili, 1 Mart 1935’te Parlamento’nun ilk toplan-
yükleyerek kendisini yükseltmesidir. Böylece ataerkil denetim
tısında yerlerini almışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın-
mekanizmaları tarafından toplumda geçerli olan ve bugün de
lar, dünyadaki pek çok ülkeden önce bu hakkı elde etmiş olsa
geçerliğini koruyan erkek egemen yapı içerisinde erkek cinsi-
da siyasal katılım seviyesi günümüzde hala düşüktür. (Çağlar,
yeti olumlulukla özdeşleştirilirken, kadınlara ise pasif ve edil-
2011). Örneğin, seçme ve seçilme hakkından bu yana, hükü-
genliklerini
yüklenilmekte-
mette yer alan kadın sayısı sınırlıdır. Kadınların ilk kez bulun-
dir.” (Altındal, 2009)Özetle, yukarıda bahsedilen araştırma
duğu hükümet 1971-73 olağanüstü dönemin partiler üstü hü-
bulgusunun ana fikri, kadınların katılımının sadece seçimlerde
kümetleridir. Parlamento içinde bir kadın milletvekili ancak
oy kullanma ve örgütlere üyelik gibi geleneksel siyasal ku-
1987 seçimlerinden sonra hükümette yer alabilmiştir. 1993
rumlara dayandırılarak ölçmenin yanıltıcı olabileceği. Grevler,
yılında ilk kez bir kadın başbakan olarak iş başına gelmiştir.
gösteriler; kısacası perde arkası faaliyetler de siyasal davranış-
(Tansu Çiller) Siyasal katılım seviyesine ilişkin örnekler ço-
ları anlamada ve cinsiyet/yaş/statü ile alakalandırılarak karşı-
ğaltılabilse de, irdelenmesi gereken konu Türkiye’deki kadı-
laştırmalar yapmada en az oy kullanma kadar gerekliler. Siya-
nın aktif katılımını engelleyen toplumsal, kültürel, ekonomik
sal katılımda kadınların özel aktivizmde(eylemcilik)daha ak-
ve siyasal nedenlerdir. İlk akla gelen geleneksel ataerkil aile
tif, siyasal partiye üyelikte daha pasif ve oy kullanmada erkek-
ilişkilerinin modern toplumda hala baskın olarak varlığını
ler ile eşit olduğunu söyledikten sonra, çeşitli faktörlerin siya-
sürdürmesidir. Örneğin, kırsal kesimde, düşük öğrenim düze-
sal katılımı nasıl etkilediğini incelemek bu bağlamı anlamamı-
yinde olan kadınlar üzerinde eşlerinin, babalarının ve diğer
za yardımcı olacaktır. Coffe ve Bolzendahl, araştırmalarında
erkek aile üyelerinin politik baskıları devam etmektedir.
kişilerin evlilik, boşanma, eğitim ve iş durumlarına bakarak
( Doğramacı, 1997, s.141) Unutulmamalıdır ki, kadın kamusal
bunların her birinin siyasi katılımı nasıl etkilediğini inceledi-
alana girebildiği ölçüde özgürleşir ve kendi potansiyelini ger-
ler. Buldukları sonuçlar ise ilgi çekici! Örneğin; evli olma
çekleştirebilir. Evde temizlik yapan, yemek pişiren, aileye
durumu, erkeklerin siyasal katılımını etkilemezken; evli ka-
hizmet eden, çocuk doğuran, cinsel rolleriyle var olmayı sür-
dınlar bekar kadınlara kıyasla özel ve kolektif aktivizm tiple-
dürdüğü sürece siyasal katılımda da ikinci olacaktır. Sallan
rinde daha az aktif. Boşanma durumu, kadınların siyasi temas
Gül’e göre, Türkiye’nin erkek merkezli siyasal kültürü kadın-
içerisindeki katılımını arttırırken erkekleri etkilemiyor. Tam
ların erkeklerin belirlediği siyasette ancak eklemlenebilmekte
zamanlı çalışan erkeklerin herhangi bir siyasi parti üyesi olma
ve siyasetin kurucu öznesi olmaktan ziyade birer nesnesi ola-
olasılığı %10 iken, tam zamanlı çalışan kadınlarda bu olasılık
rak siyasette kısmen var olabilmektedirler. Bunların sonuçları
%6 olarak tespit ediliyor. Ayrıca, üniversite mezunu olmak
ise, kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik kadın hareketinin
kadınların bir siyasi partiye üye olması ihtimalini arttırırken,
siyasal boyutta etkisinin azalması ve cinsiyete dayalı kamusal
erkekler için bu faktör önemsiz. Oy kullanmada kadın ve er-
politikaların dönüştürülmesinin gecikmesidir. ( Sallan Gül,
keklerin eşit oranda katılımından bahsetmiştik. Bu da demek
2003)
pekiştirecek
nitelikler
oluyor ki, üniversite eğitimi kadınların bu eşitliği bozmalarında; daha doğrusu ileri götürmelerinde başrol oynayabilir. Dik-
Atatürk, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi
kat çekilmesi gereken başka önemli bir kavram ise; siyasal ilgi
kararı hakkında kendi el yazısıyla şöyle demektedir;
ve etkililik. Siyasal ilgi özellikle kadınlar için önemli bir de-
“Bu karar Türk kadınına sosyal ve siyasal hayatta bütün mil-
ğişken. Yüksek siyasal ilgi, bir kadının oy verme tahmini
letlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve
olasılığını (predicted probability) erkekten daha fazla arttırı-
kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım
yor. Genel olarak, tüm siyasal davranış tiplerinde sürekli tek-
gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni konumunu yetki ile
rarlanan bir cinsiyet ayrımından bahsetmek söz konusu değil.
işgal etmiş, iş hayatının her aşamasında başarılar göstermiştir.
Ayrıca, katılımı belirleyen ayırt edici özellikler kadınlar ve
Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk
erkekler için farklı önem taşıyorlar.
kadını bu sefer de milletvekili seçme seçilme suretiyle hakları-
Peki, bizim ülkemizde durum ne? Atatürk devrimlerinin en
nın en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin
önemlilerinden olan seçme ve seçilme hakkını Türk kadını 5
birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının
Aralık 1934’te kazanmıştır. 8 Şubat 1935 yılında yapılan mil-
elindedir ve onu yetki ve liyakatle kullanacaktır.”
letvekili genel seçimlerinde Meclis’e girmeye hak kazanan 17 KAYNAKÇA: Bolzendahl C.& Coffe H. (2010). Sex Roles: Same Game, Different Rules? Gender Differences in Political Participation, 62:318-333. DOI:10.1007/s11199-009-9729-y Caglar, N. (2011). The Journal of Visionary: Women’s Participation in Political Life and Quota Applications, 3(4) 59-67. Retrieved from : http://dergipark.gov.tr/ download/article-file/213982 Örtlek, M. (2013) Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi: Türkiye’de Siyaset ve Kadın, 5(2), 284-286. Retrieved from: http://dergipark.gov.tr/download/article-file/117409
54
Hayata Siyah Peçelerin Arkasından Bakmak “İlerlemek istiyorsanız, kızları eğitmelisiniz. Kızları eğitirseniz, tüm halkı değiştirmiş olursunuz. Tüm toplumu değiştirmiş olursunuz.” (Al Jazeera) Bu sözler Nobel ödüllü insan hakları aktivisti Malala Yusufzay’ın Birleşmiş Milletler’ in en genç barış elçisi seçilmesi onuruna ABD’de düzenlenen törende yaptığı konuşmasındandır. Pakistanlı aktivist Malala Yusufzay 2012’de küresel terör örgütü Taliban tarafından saldırıya uğradı ve hayatını kaybetti. aynı şekilde karşılık bulmuyor. Modern dünya bir taraftan
Mustafa Atlı mmustafaatli4620@gmail.com
olgusal ve eşitlikçi dünya yaratma hedefine odaklanırken,
Ortadoğu kadınları sosyal alanda, yanlarında eşleri olmadan
diğer taraftan bu hedefler üzerinden toplumların kaderine
bir özne olmaktan yoksunlar. Bu Arap kadınlarının toplumla
direkt ve dolaylı bir biçimde etki etmeye devam ediyor. Olgu-
ilişkilerini neredeyse minimum düzeyde tutmaları şartını da
sal bir biçimde, bu etkinin çerçevesi toplumların modern olana
beraberinde getiriyor. Bugün Ortadoğu’da çoğu yerde kadınlar
doğru ilerlerken hangi benzer aşamalardan geçmesi gerektiği
yanlarında erkek çocuk ya da eşleri olmadan sokağa çıkamı-
şartında farklılaşmakta. Böylelikle bu şartlar, bir taraftan top-
yorlar. Ataerkillik Ortadoğu’da kadının sosyal ve kültürel
lumların kaderini belirlerken bir taraftan da onlar arasında
alandan dışlanmasının en güçlü nedeni olarak görülebilir.
ayrımın sınırlarını da çizmiş oluyor.
Çünkü ataerkil toplum yapısına sahip Ortadoğu ülkeleri kadı-
Bu ayrımdan en fazla etkilenen toplumların başında gelişme-
nı, mahremiyet kavramıyla eşine bağımlı kılar. Kadının mah-
miş toplumlar gelmekte. Ortadoğu toplumları bu ayrımda
remiyet duygusuyla sadece eşine bağlı olması, Ortadoğu’da
keskin bir sınıra sahipler. Peki, dünya toplumları bir taraftan
kadını erkek egemenliğinin katı kurallarına uymak zorunda
daha modern olana doğru evrilirken neden Ortadoğu toplum-
olan bir köle haline getirmiştir. Ataerkil toplumlar, kendi ku-
ları daha keskin bir sınıra sahipler? Bu çalışma, bu soru teme-
rallarına boyun eğmeyen kadınları ‘’ aykırı’’ olarak nitelendi-
linde Ortadoğu'daki ayrımın öznesi olan kadın üzerine odak-
riyor ve toplumsal alandan tamamen dışlıyor. Bu konu da ağır
lanmakta.
yaptırımlar mevcuttur. Yakın zamanda Suudi Arabistan’da
Eğer Ortadoğu toplumlarını geri kalmış toplumlar olarak nite-
ekmeğini getiren iki erkekle konuştuğu için 75 yaşındaki dul
lendirirsek, Ortadoğu kadınlarını da toplumsal cinsiyetçiliğin
bir kadına 40 kırbaç ve 4 ay hapis cezası verildi.
utanç verici noktalarından biri olarak kabul etmemiz gerekir.
(Kıykaç,2012). Bu alışkanlığın çok eskilere dayandığını Çağ-
Çünkü Ortadoğu kadınları; erkekler çoğunlukla kısıtlı ekono-
daş Demren “Ataerkillik denilen olgu, İslamiyet’ten önce de
mik faaliyetlerin yerine getirilmesinde özne olurken, kadınlar
vardı’’ sözüyle açıklıyor. Ataerkillik Ortadoğu toplumların,
çadırlar ve topraktan evler içinde çocuk doğurma ve soy deva-
toplumdan topluma geçen bir genetik mirasi şeklinde ilerliyor.
mını sağlamak gibi konularda yükümlülüğe sahip ve çoğun-
Ataerkillik olgusunun bu derece kalıtsal hale gelmesi Ortado-
lukla da bir özne olmadan hayatlarını tamamlayan konumda-
ğu’da savaş ortamının sürekli hale gelmesiyle de ilişkilidir.
lar. Bugün Ortadoğu da, kadınların %34’ü 20 yaşını doldur-
Erkeğin sürekli savaşan taraf olması ve kadının savaş için
madan evleniyor ve ortalama altı çocuk dünyaya getiriyor.
gerekli nüfusu sağlamada araçsal bir yer edinmesi yükümlü-
Sadece bu oranlara bakarak bile, Ortadoğu’da kadınların top-
lükleri, savaşın ortamının kadına toplumsal alanda getirdiği
lumsal cinsiyetçilik içindeki negatif yerini görebilirsiniz. Orta-
ağır maliyetler olarak görülebilir. Özellikle 11 Eylül 2001
doğu’da kadın ve toplumsal cinsiyetçilikle ilişkisi, sadece hızlı
ABD saldırılarıyla başlayan ve daha çok Pakistan, Irak ve
nüfus artışı ve artan doğum oranlarıyla açıklanamaz. Bu ne-
Afganistan’da yüzlerce intihar saldırısıyla kendini gösteren
denlerin neler olduğu konusunda daha nesnel sonuçlara odak-
savaş ortamı, sadece dışşal nedenler üzerinden kaynaklanma-
lanmak üzere, Ortadoğu da kadın olgusu dört kategori üzerin-
makta aynı zamanda içerideki güç çekişmelerinden de beslen-
den incelenmiştir: i) Ortadoğu'da sosyo-kültürel alanda kadı-
mektedir. Yıllardır süren bu savaş ortamı kadının kısıtlı olan
nın yeri, ii) Ortadoğu'da siyasi alanda kadının yeri, iii) Ortado-
sosyal ve kültürel etkileşimini yok etmekte ve kadını arka
ğu’da inanç sisteminde kadının yeri ve iv) Ortadoğu’da eko-
planda kalmaya zorlamaktadır.
nomik faaliyetlerde kadının yeri
ii) Ortadoğu’da siyasi alanda kadının yeri
i) Ortadoğu’da sosyo-kültürel alanda kadının yeri
Demokratik sistemlerde, kadınlar dünya nüfusunun yaklaşık
Toplumsal cinsiyet kavramının var oluş şekli her toplumda
55
%50’sini oluşturduklarından dolayı karar alma mekanizmala-
dığı tespitini yapmak mümkündür. İslam inancında kadının da
rında da %50 oranında sandalyeye sahip olmaları gerektiği
erkeğinde kul olarak kabul edilmesine anlayışına karşın, Orta-
ileri sürülmektedir (Dahlerup, 2007). Öte yandan kadınlarla
doğu’da uygulanan şer-i hükümlerde aynı kulluk anlayışı
erkeklerin ilgi alanları birbirinden farklı olmasından dolayı,
geçerli değildir. Örneğin, Ortadoğu ülkelerinde yasamanın
erkeklerin kadınları temsil edemeyeceği görüşü güçlü bir ka-
kaynağı olarak belirlenen şeriat, aile kanunlarında kadına karşı
nıdır. Buna ek olarak kadınların siyasi temsili ve katılımı
ayrımcılığı gözeten pek çok hükmü barındırmış, kadının evli-
problemi tüm dünya için sorun teşkil etmekteyken, bu sorun
lik, seyahat ve yaşayacağı yer seçimi gibi tüm eylemleri erkek
Ortadoğu da çok daha belirgin bir sınır durumdadır. Örneğin;
vasiliğinde yapması öngörülmüştür. (Aşkar Karakır&Aknur,
1 Mayıs 2014 itibariyle tüm dünyadaki parlamenter seçimler
2015). Buradan hareketle söyleyebiliriz ki; kültürel alan ve
dikkate alındığında, Ortadoğu ülkeleri % 15,9’la bölgelerde en
İslam inancından bağımsızlaşan şeriat hükümleri siyasi etki ve
düşük kadınların siyasi hayata katılım oranına sahiptir. ( Wo-
denetim mekanizması içinde siyasileştirilmiş ve taraflaştırıl-
men in parliaments 2014).
mıştır. Kadının başka bir erkekle ilişkisini zina ve evliliğinin
1920’li yıllarda kurulan manda ve himaye rejimleri, çoğunluk-
değerini erkeğin iki dudağı arasına bağlayan şeriat hükümle-
la askeri destekli olmakla birlikte günümüzde varlığını zor
rinden hareketle, adaletin simgesi ve inancın temel kuralları
durumlarda sürdürmektedir. Monarşik sistemin en başta de-
olarak görüldüğü yargısına ulaşılabilir. Öyle ki, şeriat hüküm-
mokrasiyi ve kadının siyasi hayata katılımı dışladığı Ortado-
leri kadının başka bir erkekle kurduğu ilişkiyi yasaklar ve
ğu’da, siyasi istikrarsızlık bütün sorunların kaynağını temsil
recim ile cezalandırılır. Recim cezası, Ortadoğu’da kadının
etmekte. Peter Bergen, iktidar ve siyasi istikrarsızlığın ana
şeriat hükümlerine göre ağır suç olarak görülen zina cezasına
sorun kaynağı olmasıyla ilgili “ Temel sosyolojik sorun suç
karşı verilen bir cezadır. Bu cezanın acımasızlığını, Sürey-
değil kanun, boşanma değil evlilik, ırk temelli ayrımcılık değil
ya’yı taşlamak filmi ve kitabında net bir biçimde görebiliriz.
ırk temelli katmanlaşma, ihtilal değil iktidardır” diyerek dü-
İranlı bir kadın olan Süreyya, kocasının boşanma talebine
şüncesini dile getirmektedir. Ortadoğu’da monarşik rejimlerin
uymayınca, köylerdeki dini inancın denetimcisi olan molla ve
varlığı, Arap kadınlarından 2011’den itibaren ciddi tepkiler
muhtar tarafından, evli halde bir başka erkekle görüştüğü
almakta. Kadınlar, Arap Baharı gerçekleştirilirken birçok
iddiasıyla recim cezasına çarptırılır. Süreyya boğazına kadar
ülkede bu süreçte otoriter rejimlere karşı gerçekleştirilen pro-
canlı canlı toprağa gömülür ve ölene kadar taşlanır. Özellikle
testolara büyük katılım göstererek demokrasi, siyasi adalet ve
aşırı İslamcı grupların siyasi kontrolü ele geçirmesiyle birlikte
özgürlük gibi temel haklar talep etmişlerdir. Örneğin, Tu-
–her ne kadar resmi olarak reddedilse de- İran örneğinde oldu-
nus’ta kadın aktivistler, gazeteciler, sendikacılar, öğrenciler ve
ğu gibi bu tarz şeriat eksenli cezalar Ortadoğu’da sıklıkla
anneler, devlet başkanı Bin Ali’yi protesto için Burgaba cad-
görülmektedir. Dini inanç biçimlerinin yaşamla iç içe geçmesi
desinde “Git artık” pankartları taşımışlardır (Aşkar Kara-
ve toplumsal yaşamı belirleyici ana etken olması kadının, arka
kır&Aknur,2015).Mısır’da Tahrir Meydanı’nda, otoriter reji-
planda kalmasına yol açmaktadır.
min kadın kurbanı olan Esma Arap Devrimi’nin Mısır’daki
iv) Ortadoğu’da kadının ekonomik alanda yeri
sembolü olmuştur. Fakat kadınlar tüm bu çabaların kendileri-
Erkeğin çölde ekmek aradığı ve kadının evde kendi mahremi-
ne siyasi adalet getireceği konusunda yanılmışlardır. Rejim
yet alanına çekildiği Ortadoğu’da ekonomik yaşam düşük
değişiklerinin ardından, kadınlar büyük oranda siyasi alandan
gelir düzeyi ve ekonomik kaynakların yetersizliği gibi neden-
dışlanmış hatta otoriter yönetimlerin altında sahip oldukları
lerle zor koşullarda sürmektedir. Petrol kaynaklarına sahip ve
siyasi haklarını dahi kaybetmişlerdir. Örneğin, rejim değişik-
diğerlerine göre siyasi istikrara, şiddet kültürüne sahip olma-
lerinin ardından Mısır’da 1979’dan beri yürürlükte olan se-
yan Suudi Arabistan gibi ülkeler bu çıkarımın istisnasını oluş-
çimlerde, kadın milletvekili adayları için ayrılan kota kaldırıl-
turabilirler. Her ne kadar belli bir bölgede ekonomik yeterlilik
mıştır Karakır & Aknur, 2015). Demokratik mekanizmalar
sağlasalar da, bu ülkelerde ekonomik refahın adaletsizce dağı-
içindeki monarşik karakterli bu tarz uygulamalar, kadınların
tıldığı gerçeği gizlenemez. Öte yandan belirli bir kültür ve
siyasi alanda temsil sorununun gelecekte de devam edeceğini
ekonomik yetkinliği sağlamış Ortadoğu ülkelerinde, kadınla-
öngörüsüne katkı sunmakta ve kadınları siyasi alanda da geri
rın özel mülk edinmeleri ve ekonomik girişimci hakları elle-
planda bırakmaktadır.
rinden alınmıştır. Ataerkil bir yapıda olmaları ve erkeğin kadı-
iii) Ortadoğu’da inanç biçimlerinde kadının yeri
na göre daha fazla ön plana çıkması, Ortadoğu ülkelerinde
Günümüzde monarşik karakterli demokrasi sistemlerine sahip
ekonomik gücün kadının eline geçmesini önlemiştir. Kadınla-
Ortadoğu ülkelerinin çoğunluğunda inanç biçimleri, hem dev-
rın okuma yazma oranlarının çok düşük olduğu ve ekonomik
let işlerinde hem de diğer alanlarda baskın bir yaygınlığa sa-
aktivitelerin olmadığı çıkarımı yapılabilir. Parasal gücün aile-
hiptir. İslam’ın inanç biçimi, şeriatın yaşamı düzenleyen temel
de, erkeğin elinde olması bu kanıyı güçlendirmektedir.
kurallar olarak belirlendiği ve yaşamın her alanında uygulan-
56
Yukarıda Ortadoğu’da kadın olgusu ve toplumsal cinsiyetçilik
iktidara gelen aşırı İslamcı ve muhafazakâr iktidarlar tarafın-
dört ana başlıkta incelenmiş olup, Ortadoğu’da kadın olmak
dan, kadınlar siyasi alanda da geri plan atılmışlardır. Özel
geri planda olmakla eş değer olduğu görülmüştür. Sosyo-
mülkiyet kavramının kadına açık olmayışı, Ortadoğu’da kadı-
kültürel anlamda kadının, erkeğin baskısı altında ezilmesi ve
nın ekonomik alanda da kısıtlamış ve geri planda kalmaya
inanç biçiminde buna göre düzenlenmesi, bu negatif konumu
zorlamıştır. Tüm bu çıkarımlardan hareketle söylenebilir ki,
güçlendirmektedir. Siyasi olarak otoriter yönetimlere sahip
Ortadoğu'da kadın olmak toplumsal yaşama siyah peçelerin
olan Ortadoğu ülkeleri, her ne kadar tepkiler yoluyla demok-
arkasından bakmakla eş değerdir.
rasi doğrultusunda evrilseler de, geçiş dönemlerinden sonra
KAYNAKÇA: Acemoglu, D. and Robinson, J. (2014). Ulusların düşüşü. İstanbul: Doğan Kitap. Demren, Ç. (2008, December). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Ortadoğu’da Ataerkillik Ve Erkeklik İlişkileri, (32), 321-329 Dahlerup, Drude (2007), ‘’Gender Balance in Politics: Goals and Strategies in a Global Perspective’’, The Arab Quota Report: Selected Case Studies by International Institute for Democracy and Electoral Assistance, http://www.quotaproject.org/publications/arab_quota_report.pdf (23.11.2013): 19-25 El-Sayed, Shawki. ‘’ Lobbying for Increased Participaiton of Women in Egypt’’, The Arab Quota Report: Selected Case Studies by International Institute for Democracy and Electoral Assistance, (2007), http://quotaproject.org/publications/arab_quota_report.pdf (23.11.2013) : 73-76 Karakır, I. A., & Aknur, M. (2015). Devrimler Sonrası Arap Kadının Siyasi Temsili: Bir Arap Yanılgısı Mı? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi , 70(1), 131-162. Kıykaç, O. (2012, June 27). Şeriat Nedir: Cezaları Ve Uygulamarı Milliyet Gazetesi. Retrieved December,. 2016 from http:// blog.milliyet.com.tr/seriat-nedir --- cezalarıve-uygulamaları/Blog/?BlogNo-368600 Erdbrink, Thomas: “Iranian authorities step up arrests of women for ‘immodest’ dress,” Washington Post, June 2, 2010, NeOldu.com / Kader Basayoğul ‘’Women in National Parliamnets’’ (2014), Inter-Parliamentary Union (IPU), http://www.ipu.org/wnne/world.htm (10 Mayıs 2014).
57
Erasmus’tan Mektup Var Eski, sevimli, ve modern... Leiden’ı tanımla-
Tayanç Güngör gungor.tayanc@gmail.com
yabilecek ilk akla gelen üç kelime diye sorulduğu takdirde bu cevaplar verilebilir. Tarihi çok eskilere dayanan ve büyüklerin ta-
yer” duygusunu bastırıp yola devam etmeniz
biriyle
Leiden.
gerekiyor. Çünkü gelince duyacağınız “Abi
130.000’e varan bir nufüs ve her konuştuğu-
Leiden’da insandan çok bisiklet var” efsanesi
nuz üç insandan birinin öğrenci olması ile
tamamıyla doğru. Ayrıca şehir de küçük ol-
kendine Hollanda’da hatırı sayılır bir yer
duğu için çok rahatlıkla her yere bisikletle 5
edinmiş burası. En büyük övünç kaynağı ise
-10 dk’da gidebileceğiniz bir ulaşım ağı olu-
kuruluşu 1575’e kadar giden üniversitesi.
şuyor ki burayı güzel yapan nedenlerden bir
Hollanda’nın en eski üniversitesi olması ta-
tanesi de kesinlikle bu. Ayrıca eğer özellikle
bii ki tek başına övünmek için yetmeyeceğin-
benim gibi kış vakti gelecek insanlar için
den, bir de üniversiteyi dünyanın en iyi
söylemekte
üniversiteleri sıralamasında ilk 100’e koya-
bunlar soğuk, rüzgar ve yağmurun ender ola-
rak alanlarında bir kalite örneği göstermiş
rak birleştiği yerlerden birisi Leiden. Kendi
Hollandalılar. En başından söylemek gere-
soğuk direncime güvenerek geldiğim ve “ben
kirse ,ki anafikri hemen verelim, geldiğinize
dayanıklıyım ya” diyerek hava attığım Lei-
pişman olmayacağınız bir yer Leiden.
den benim için soğuğun tanımını üstüne
görmüş
geçirmiş
bir
yer
fayda
var,
muhteşem
üçlü
ki
yağmur ve rüzgar ekleyerek yeni bir boyuta Tüm Avrupa daha tatil yaparken açılan
ulaştırdı.
akademik dönemi her ne kadar “az sağı solu gezeydik” gibi bir algı oluşturuyorsa bile za-
Son nokta ise tabii ki hayat. Memleket hasre-
ten dönem içinde olan biten etkinlikler, ge-
ti çekenler için söylüyorum burada Türk nü-
ziler, sergiler vs. derken kendinizi ne oldu-
fusu hatırı sayılır düzeyde o yüzden kesin-
ğunu anlamadan dönem sonunda bulabile-
likle rahat olabileceğiniz bir yer. Üstte an-
ceğiniz, nitekim bana olan da bu, bir yer
lattığım üzere bir etkinlik cenneti olan Lei-
burası. Burda ilk tavsiye olması açısından
den’da zaten bir süre sonra kendi kendinize
söylemek lazım, oryantasyon haftasına ke-
gidecek her türlü bir yer buluyorsunuz. Sos-
sinlikle gidilmesi gerekiyor ki neyle karşı
yalleşme konusunda sizi olabilecek en üst
karşıya olduğunuzu anlayın, ayrıca her ta-
seviyelere taşıyacak olan bu yerde eğlenecek
raftan
bir şey bulmamak zaten imkansız oluyor
uluslararası
öğrenci
yağacağı
için
kendiniz için çok güzel arkadaşlıklar oluş-
çünkü herkese hitap eden bir sistemleri var.
turabilirsiniz. Benim en büyük hatam bu
Yazıyı bitirirken bir yurtdışından yazı gön-
oryantasyona gitmemek olduğu için Leiden’a
derme artistliği olan, yazdığı yerin dilinden
ilk geldiğim vakit yapayalnız bir halde ha-
“hoşçakal” demek yerine, beni ilk geldiğim
yata başlamak durumunda kalmıştım. Ama
vakit yapayalnız halden, ki Sezercik kadar
bu gelenler için umut kırıcı olmaktan ziya-
acıklı
de, kendi çabanızla bir ortam oluşturmak
“ortamlara sokan” sevgili ISN (International
hepsinden daha güzel bir duygu.
Student Network) ve onun biricik başkanı
bir
hikayedir,
alıp
bildiğin
sayın Marion Hilhorst’a da burdan selamlaİkinci en önemli kural ise tabii ki bisiklet.
rımı yolluyorum. Ha görmeyecek muhtemel
Gelmeden öğrenin, gelince tepe tepe kullanın.
ama olsun, beni bilenler bilir, söylemek la-
Hayatımda ilk defa bisiklet trafiği görünce
zım. Sonuçta bizde insanlık var.
bir köşeye çekip içinizden gelen “bu nasıl bir
58
Katkılarından dolayı Basri Şahin’e teşekkür ederiz. Basri Şahin 05355586154 GİZEM CAFE ODTÜ İİBF A Binası
European Union Simulation in Ankara 20-23 April 2018 Apply now! www.eurosima.org 59
60