Hasbelkader Fanzin Sayı: 4

Page 1

Sayı:4 | Temmuz - Ağustos 2017 | ₺2

HASBELKADER “Vakayı hangi devre koysanız yakışık kalır.”

“Yufka mıdır bizim bakışımız dünyaya?” * HASBELKADER FANZIN


HASBELKADER, iki ayda bir yayın yapan bir edebiyat, kültür, sanat ve şiir fanzinidir.

Şeyh Galip | İhsan Oktay Anar | R.D. Laing | Yusuf Karakurt Taha Furkan Şahin | Kübra Seydioğlu | Remzi Köpüklü Şevval Şirin | Osman Çevik | Zeynep Babayiğit | Serap Fidancı Sema Nur İriş | Hilal Polat | Deniz İrfan | JFrancois Moriceau Mehmed Admış

• Beşinci sayımızda bize şiir, öykü, çizim, anı, gezi yazısı, kitap incelemesi vb. yazılar göndermek için,

Editör Yusuf Karakurt

Bize ulaşın hasbelkaderfanzin@gmail.com

Bizi takip edin @hasbelkader_f (twitter) @hasbelkaderfanzin (instagram)

• Önerileriniz, istekleriniz, şikayetleriniz için, • hasbelkaderfanzin@gmail.com hesabımıza bekliyoruz.

HASBELKADER FANZIN

2


Tüm şehitlerimize rahmetle… “15 Temmuzu unutma”

HASBELKADER FANZIN


Bir İki Üç Kübra Seydioğlu

Sokaklarda buluyorum mamalı önlükleri olan küçük çakıl taşlarının izlerini Mideme vuruyor şavkı ellerde aranan gizemlerin Neden ben hayatı bayat bir modelleme dışında askıya alamıyorum Enselerde görüyorum bir iki üç gözlerinin asfaltlarını Şakalara gelemem çoğu ansızın gelen pişmanlıkları affedecek gücüm pazarda kalır Belirsizlikte buluyorum bana koşacak cinsin muhabbetini Derinlere gidemem unvanım eksik kalır bu şiiri tamamlamaya veya ağlayıp söküp atmaya katreli deyişleri Soğuklara değiyorum yaz aylarında Paltolarımı silkeliyorum Kendimi üstün görmüyorum yaz aylarının sıcaklığından Ve soğuyorum bütün yazılan vecizelerden Bir deli kızın şarkısına müptelayım, salgınım ve vebayım kendime. Sokaklara mektuplar bırakan bir kargocunun şapkasında, akan teri arıyorum bazı emeklerde Emekleri şiir yapan elleri sualsiz bırakmanın ağırlığında Ve bastonunu yere düşüren yaşlı teyzenin omuzunda kuş olarak hayali romanlar kuruyorum Biliyorum bir iki üç şakası hayatın ve gözlerinin önünden geçen film şeridini koparıyorum Elbet bitmeye gelen bir mektup içeriğini onarıyorum kalbinden alarak geçmişi Seni , sahi bir değişim ortasında sağ bırakmanın haklı gururunu yaşıyorum Telaş koymak içimden gelmiyor azığımın içine Gülüşlerimi kurt kulaklarının içine bırakıyorum. Bir deli kızın şarkısına müptelayım, salgınım ve vebayım kendime. HASBELKADER FANZIN

4


Ayrılığı yok etmenin zulmü olurmuş öyle diyor geçen haftalar ve zaman O bizi yerle yeksan eden zaman Ve zaman zaman zaman Bir iki üç adımın pençesine dolanıyoruz Bir iki üç kişinin yanından geçmemek uğruna büyük savaşlar çıkarıyoruz elbet yeneceğiz bu harbi Ve harbi söylüyorum; gelecek günlerin en faziletlisi. Bir iki üç Bir deli kızın şarkısına müptelayım, salgınım ve kızamığım kendime Bir iki üç

5

Çizim: JFrancois Moriceau

HASBELKADER FANZIN


Tanrım Yusuf Nasıl Öldü? Şevval Şirin

E

llerinden tuttuğum, salıncak uçurduğum çocuk gün geliyor inceden yâr oluyor bana. Avuçlarına gök alıp tek nefeste içiyor, toprak karasını çalıp yüzüne sürüyor. Yerim, yurdum, toprağım acıyor. Gökyüzümden vuruldum, denizlerim kan ağlıyor. Anlat bana Tanrı’m, Yusuf nasıl öldü? İmkânım olsa ağaç olmak isterdim; tam evinin önünde, dallarını pencerene tıklatan rüzgârda ve yaşadığına şahit olan yıllarca. Hiç nefes almamış ama ona çok nefes aldırmış olmayı isterdim. Yanmayacak kadar yaz, donmayacak kadar kış ve eğer imkân verilirse mahşer günü ona sarılmak isterim. Benim odamda ışık yanar da onunkinde yanmazsa üzülürüm. Daha sert sigaralar içerim. Denerim yaşamayı ve belki alışırım. Bir haziran gecesi balkon serinliğinde iki bardak çaydan demli olanı soğuyup kalıyorsa öylece; bir şarkının notalarını siler gibi ölmek ayıp olur mu? Ruhuna erişemediklerimin gözleri kuytumda, kederimde, ufkumda batıyor bir güneş misali. Varlığı kat çıkmaktı kalbime ama ben beceremedim bu binayı ayakta tutmayı.

Bir mana vardır gökte, bilirim. Anlaşılmayan, anlaşılmaya dahi çabal-anmayan. Gökyüzüne bakıp “Lütfen!” diyordum, “İzin ver yan yana yürümemize, birlikte deniz kıyısına gitmemize.” Eşiğinden içeri bir adım atmadığı bu evin duvarları onu çok iyi tanıyor. Kâğıtların insanları üzen yanını, yol uzatılarak varılan evlerdeki kederi, canımın acıdığı yeri, kuşların ölünce yere düştüğünü… Bunları en iyi Yusuf bilir. Benim yerin üstünde, onun yerin altında; ikimizin de bu acının içinde olması… Tıpkı kimse görmesin diye kuytuda saklanan fotoğraf gibi… Ruhun dışavurumu olsa gerek; kaskatıyım. Bu kırmızı kiremitli çatının altında parmaklarım buruş buruş. Beyaz bulutlu kara çatı altında her yer kuru, sert, sivri, acımasız. Söylemek her zaman kelimelerle olmuyor. Hiç kimsenin söylediği onunkine benzemiyor. Kendimi suçlu hissediyorum. Başka ne yapılır bilmiyorum. Etraf gözlerim gibi sırılsıklam olana dek, yağmur damlalarının arasından o gelene dek dışarı çıkmayacağım. Ben onun tüm arka bahçelerinden geçtim. Benim evimin tek güneş almayan yanı da o. Bensiz dünya daha mı güzel bilmiyorum. Öylece geçtim bu yüzyıldan, kimseye görünmeden.

HASBELKADER FANZIN

6


Gürültüye Çıkanlar İçin Silahlanma Çağrısı Remzi Köpüklü

Ölüm yine bizi andı bu mezarlar ve bu kızaran şafak Anlayarak çık hem bak bakalım çatıdan mı sızmış bu kanlı karanlık Niyetimi Allah biliyor bırak böyle kalsın fakat yazgılar niçin radikaldir bir anlayalım Şey belki dilim de varmıyor söylenmez ya böyle şeyler sevdiğimin yazması bağlıdır Sevdiğimin yazması gelir de örter diye kırışık ve mahrem Temiz ve bereketli kalktım sofradan ölmüşlerin ruhuna değdim ince parmaklarla Başkasına tutsak kendime yabancı sustum derdimi anlatacak kadar Bırakırsan düşermiş açık yaraya ot tıkamak durdurmuyor çünkü dünyayı Çağır çünkü özgürsün bulut karartmıyor kalbi zenciler yağmurda ağlamaz Nehir uyanmış mı yüzün hâlâ güzel mi çocuklar belki devam eder kaldığın yerden Sonra savaş sonra dehşet şüpheler vardır ay göğe doğru durgun ve çıplak Seyrelt sen bilirsin iyisini sen seyrelt ışıklansın sustur nefsimi Saçlarım ıslanmadan doğur beni dünyaya Ey taze bir yarayı ezberine almak için koynuma sokulan kuşlar Kuşlar ve o mor benekli odalarda baskıları tükenmiş bir açlık asılıdır Artık doğruldumsa namus borcudur çarpışmak yüzüne doğru Sığındımsa kollasın çağrıldımsa seccadem hazır gel de varayım Türk iline Tam da şuanda reklama girer diye gözlerim kısılacak Kudüs emanet amerika katil sen uzak

HASBELKADER FANZIN

7


Nevi Şahsına Münhasır Deli Gömleğimiz ve Düğmeleri Hilal Polat Ciddi bir çabayla kendimi hayata iliklemeye çalışıyorum -oysa benim derdim yaşamakla değil benim derdim dünyaylaBu ciddiyet başımıza dert olacak. Bazı mevsimler ilikten sıyrılmış bir düğme kadar ilgisiz savruk. En nihayetinde annesinden dua isterken gözleri dolan insanlarız. Dolu gözler belirince esnemiş gibi yapan işte o güruh. Hangisine yanacağımızı bilemediğimiz dertlerin hepsine içimizden bir yangın. Modern insanın surlarında gedik açan, Derdin hangisine yanacağını bilememek. Yangının dumanıyla içimizdeki modern insancıkları imha edelim. Ciddi bir çabayla kendimi hayata iliklemeye çalışıyorum. Ama bir türlü rast getiremiyorum. Anne duası alamamış gibiyim, İlk düğmeyi yanlış iliklemişim. Vazgeçmeyi tercih edişlere böyle böyle alıştık. Çok da canımızı sıkmıyor düğmelerin hizasızlığı. Buna hayatımız da dahil. ''Hizaya sokmak insanın haddi değil.'' düşünceleriyle frenliyoruz kendimizi. Bu tartışılır... Yaşamla aramdaki ilikler çözülüyor, Gittikçe sarkıyorum dünyadan , Bu beni ürkütmüyor. Düğmelerin kopacağı günü özlüyorum. HASBELKADER FANZIN

8


Siyah Kedi Taha Furkan Şahin

"Yıldızlar gözden ırak birer çiçek oldukları için güzeldirler”

Senin kaderinin Benim kalbime düşen Derin lâkin Kaybolmasını istemeyeceğim tek iz bu. Tahrip etse de kalbimi Bir bakışın ihya ediyor gönlümün Dengesi bozulmuş endazesini 9

Sesinin kalbimi titreten ritmine Uzun uzun aşık oldum bugün Değişmedi hiç ne düşüncem ne fikrim. En güzel huyum hâlâ senin sevgin. Ve tabii bir de varlığını hatırlatan o siyah kedi.

HASBELKADER FANZIN


Düğümler R. D. Laing

insan önce içinde sonra dışındadır içinde olduğu şeyin boş hisseder kendini çünkü hiçbir şey yoktur içinde insan dışında olduğu şeyin içine sokmaya çalışınca kendini bir kez kendi içine almaya çalışır bir zamanlar içinde olduğu o dışarının içini: yemek ve yenmek dışı içeri almak ve içinde olmak dışın ama bu yetmez. içindeyken dışında olduğu şeyin içini almaya, ve dışın içine girmeye çalışır insan. ama dışı içeri alarak dışın içine giremez çünkü; dışın içiyle dopdolu olsa da insanın içi kendi içinin dışındadır insan ve dışın içine girerek boş kalmaya devam eder çünkü içerideyken insan dışın içi bile dışarıdadır ve hâlâ hiçbir şey yoktur insanın kendi içinde zaten asla bir şey olmamıştır ve asla olmayacaktır.

HASBELKADER FANZIN

10


Bana Çocukluğumu Geri Getirin Sema Nur İriş Bana çocukluğumu geri verin. Toz pembe hayallerimi, Oyuncaklardan ve oyunlardan ibaret olan dünyamı Peterpan'ın bulutlara sere serpe oturduğunu görünce Bulutların pamuklar gibi yumuşacık olduğuna inanan o kızı Okula giderken yokuş inen, gelirken yokuş çıkan kızı Çantasını eve atıp, mavi önlüğünü bir kenara fırlatıp Sokağa koşan o kızı getirin Bana çocukluğumu geri getirin. O yokuşlarda Ve bilhassa inişlerde ne bisikletler sürerdim ben Çamurdan neler neler yapardım, çamurun içinden hiç çıkmazdım Saçıma tarak sürmez, erkek çocuğu gibi dolaşırdım ortalıkta Yıldızlarla uzun uzun konuşur, dertlerimi tasalarımı onlara emanet ederdim Çocukluğunun farklı zamanlarını farklı sokaklarda geçiren O küçük , esmer ve çelimsiz olan kızcağızı geri getirin. Masum olan o kızı Temiz , tertemiz kalbi olan Akşam oyundan evine dönerken Akşam ebesi oynamaktan başka derdi tasası olmayan kızı Bir uçak geçtiğinde gözden kaybolana dek izleyen ve el sallayan Ve uçaktakilerin onu gördüğüne inanan kızı, Tom ve Jerry izlemekten zevk alan o kızı geri getirin Alın! Alın bu kızı Yerine o kızı verin. Kalbi tertemiz , ruhu tertemiz olan Ve herkesin ruhunu tertemiz sanan o kızı Çünkü bu kız ip atlamaktan dahi zevk almıyor artık Çünkü bu kız ip atlayamıyorda Çünkü bu kız artık büyüdü Bana çocukluğumu geri getirin Çünkü ben onu çok özledim.

HASBELKADER FANZIN

11


Bazı İnsanlar Ve Ben Serap Fidancı

B

azı insanlar vardır konuşarak tastamam anlatırlar hislerini. Bazıları susarlar avaz avaz. Bazıları ağlarlar. Bense yazarım. Okunmayacağını bildiğim halde çok şey vardır yazdığım. Bir köşede ağlamaktan yazarım bazen. Bazen uçurtma uçuramamaktan. Bazen tutamadığım balıklardan yazarım. Bazen babamı yazarım. Bazen olmayışını, sözünde hiç durmayışını. Elbet, elbet yazarım.

Bir sokağın başından başlarım yazmaya. Karanlığından, rüzgarının ayazından, mevsimin kara kışından yazarım. Türlü türlü dertlerden sıyrıldıkça yazarım. Saat altıyı vurduğunda, henüz sabah olduğunda, sokak lambaları hala yanarken; tütünde duman usulca tüterken yazarım. Hangi şehrin hangi sokağıysa, hangi acının hangi son soluğuysa, hangi mevsimin en soğuğuysa yazarım. Ben, elbet yazarım. * Anlasınlar isterim okudukça. Her satırda anlasınlar. Her satır başında bana rastlasınlar isterim. Sokakları gibi olsunlar İstanbul'un. Balık ekmek olsunlar Eminönü'nde. Rakı olsunlar buğulu şişede. Arayıp bulsunlar da Kadıköy'de benimle yeniden doğsunlar isterim. Ben mi? Beklerim elbet.

Şairlerin dilini anlayalı çok oldu. Başıbozukluğu bundan sebep yazdıklarımın. Terazisi bozuk aşklar da bundandır ya hep. Ah Süreya, ah Attila. Nasıl da rastlaşmadık sizinle aklım almıyor hala.

* Sorarsan bana acıdan mı yazarsın diye hep. Önce bir duraklarım, sonra yeniden yazarım elbet. Sen anlatsana biraz mesela bana kuşlardan bahset. Hani beyaz üzerine sarı, hani kuzgun, hani martı. Açtım mı rüzgara karşı kanatları... Bak buna yazılır işte. Hani yazarım dedim ya sana. Yazarken de sustuğum olur. Kimi zaman ah der susarım. Kimi zaman iz der susarım. İzi ve ahı olan, izahı olmayanlar da. Ben mi? Susarım elbet.

HASBELKADER FANZIN

12


13

Çizim: JFrancois Moriceau

HASBELKADER FANZIN


Paydos Zeynep Babayiğit

Y

orgunum ve tek istediğim diye kurabileceğim hiçbir cümlem yok. Cümleyi kursam bile muhattabı olacak kimsem yok. Öylesine kurulmuş bir cümle değil ki, bırakayım köşede yıkılsın. Öylece kurulacak bir cümle değil ki. Bunlar kalp atışlarım. Yılmışım. Bu öylesine bir tükeniş değil. Her acıdan bin kere doğdum. Bu kadar doğmak bir cana yakışır değil. Ölümlerden ölüm beğenmek istiyorum sevgilim. Gelmediğin yolları ateşe vermek. Gezegenleri yörüngesinden etmek. Bunlar hiç söylemediklerim. Tekrara düşmenin acı yakarışındayım. Kalemimin ucunu bin kere açtım. Kırılmaktan değil, kağıdı incitmekten geliyorum. Başlamaması bitmesinden iyi değil. Bari başlasın diyor insan. Bari başlasın, bir gün biter. Bunlar hiç bilmediklerim. Odanın zeminininde ağlıyor ayak sesim. Gebe olduğum bahar, dallardan düşüyor. Gözlerim kanlı. Ellerim kim bilir hangi ülkeye kaçıyor. Dilimdeki yara, gönlümdekine tuz basmaya çalışıyor. Denizin dalgasında kaybolmak istiyorum sevgilim. O işler hiç öyle olmuyor. Bunlar hiç gitmediklerin. Hesapladığımda matematiğim yetmiyor. Kelimeler şuramda bir yerde beni zaptediyor. Zorluyorum. Yutkunamıyorum. Yutkunamamak dünyanın sekizinci harikası. Bilen biliyor, dünya cehennemin aynası. Bunlar hiç sevmediklerin. Yokuşları çıkıyorum. Nefesim değil, ben kesiliyorum. Kesilen süt gibiyim. Peynir ya da yoğurt olabilmek için çırpınıyorum. Sence başarabilir miyim? Ben ihtimal dahilinde durmuyorum. Bunlar hiç kimselerim. HASBELKADER FANZIN

14


Paydos verilmiş bir fabrika gibiyim. Öyle sessiz, öyle tekinsiz. Dün koridorlarımda bir çocuk kaçırıldı. Hırpalanmış yerlerinden tam öpecektim, uykun açıldı. Kalk gidelim dedikçe, yolların karıştı. Sence yaşayabilir miyim? Ben ayrılık çemberinde dönüyorum. Öyle bir dönüyorum ki yeni bir gezegen oluyorum. Bunlar hiç edilişlerim. Bir tren garı düşün. Kimsenin kimseden haberi yok. Perona yaklaşır yaklaşmaz koşacağız siyah bir dumanın içinde. Bir el sallayanım yok. Kendi kendimi kaçıncı yolcu edişim? Bir gece yarısı bileklerinin inceliğinde geçiyor. Feragat ettiğim haklarım dişlerini biliyor. Sence Tanrı'yı kendime güldürebilir miyim? Ben bir denklemin eşitsizliğine inanıyorum. Bunlar hiç gülmediklerin. Gözlerimin feri beni kahrediyor. Sönüp giden yalnızca ben miyim? Cümle alem biliyor. Bilmeyen yalnızca sen misin? Bunlar hepten hiçe gidişlerim. Bir tren garı düşün. Dünlerim yarınına küskün. Bir bilet kesilmiş kalbime. Ömrüm bir kelebek kanadına sürgün. Bunlar, tümden gelimlerim. Bunlar, benim. Şimdi kimi seveyim?

HASBELKADER FANZIN

15


Rüya Şımartması Yusuf Karakurt

her gece rüyama gelen yorgun, yüzlerinde bozkır izleri taşıyan kahkahalarsa, adım adım, sinsi sinsi birbirlerine sokulmuş, kaş altından sessizce anlamsız bakışıyorlar. dallı güllü elbiseleriyle hoşuma giden bir şarkıdan sonra hayallerimin kırmızı halini anımsatıyorlar bana ve gözleriyle seslenerek sürekliliğini koruyorlar rüyaların, giysi ve deri kıvrımlarının arasında göğsüme sıcak ve bezgin bozkırın serinliğini, her dokunuşta biraz daha hissettiriyorlar uçmak üç boyutlu bir kelime oluveriyor o anda derinlere uçmak, yeni canlılar bulmak hiç hayal edilmemiş yeni benler bulmak her bakışta ve akiste ve yine sonra süt kıvamında dokunuşlarla ve ılıklığıyla ve gül kokularıyla dolup taşan, kuş cıvıltılarıyla süslü güzelliklerini koruyan aynalarsa selam veriyor düşler sofrasında her şeye rağmen gene de endişeliydiler; bana bu kadar yakınlardayken ve kendileri bir düşün gürültüsünde kırmızı bir görüntüyle birlikte oradan oraya koştururlarken ya da bana bakıp bakıp iç geçirirlerken, gene de endişeliydiler. çünkü her an uyanabileceğimi biliyorlar.

HASBELKADER FANZIN

16


17

Çizim: JFrancois Moriceau

HASBELKADER FANZIN


İstek Osman Çevik

Gurbet ellerde yaban kalırsan Uzaktır deme, sen çağır beni Olur ya benden bir dem ararsan Türkülerde bul, sen çağır beni

Cemâl-i mahına hayran olmuşum Hep sendendir bu küskünlüğüm Güne geceye anlatıp durduğum Bir kez de ne olur sen dinle beni

Seyrettim göğün sonsuz cesmini Aradım durdum, bulamadım cismimi Dileğim duymaktır senden ismimi Kimseler duymadan sen söyle beni

Der âşıkın budur gördüğüm Açılmaz bağrımdaki kördüğüm Billâh kimseden yoktur isteğim Sen çağır, sen dinle, sen söyle beni

HASBELKADER FANZIN

18


19

Çizim: Deniz İrfan

HASBELKADER FANZIN


Şeyh Gâlip

Ş

eyh Gâlib'in asıl adı Mehmet Es'ad Gâlib'dir. İstanbul'da doğan şairin babası tanınmış mevlevîlerden Mustafa Raşit Efendi'dir. İlk öğrenimini babasından gören Şeyh Gâlib, değişik hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmiş; ancak düzenli ve sürekli bir eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmiştir. Şeyh Gâlib, 1780 yılında Dîvan-ı Hümâyûn'a kâtip olarak girmiş, ama bu görevde uzun süre kalmamıştır. Bu sıralarda devrin şiir ve musiki okulu sayılan mevlevîhane sohbetlerine katılmış; şiir söyleme yeteneğini burada artırmıştır. Şeyh Gâlib'e gençlik yıllarında Hoca Neş'et yardımcı olmuştur. Bu dönemde Sebk-i Hindî üslûbunu benimsemiştir. Nedim'le birlikte bu üslûbun en usta temsilcisi sayılır.

Şeyh Gâlib, içinde doğup yetiştiği mevlevî tarikatına girerek derviş olmuş, 1791 yılında Galata Mevlevîhanesi'ne şeyh olarak atanmıştır. Sultan Selim'in takdirlerini ve dostluğunu kazanan Şeyh Gâlib, hem tarikat hem de sanat hayatının en parlak ve verimli devrini bu yıllarda yaşamıştır. Sanatçı 1799'da veremden ölmüştür. Şeyh Gâlib, Klâsik Türk (Dîvan) şiirinin son büyük ustası sayılmaktadır, ilhamını Mevlânâ'dan alan şâir, Fuzûlî gibi derin ve duygulu; Nedim gibi coşkulu ve neşeli şiirler yazmıştır. Tasavvufî düşüncenin hâkim olduğu şiirlerinde hayaller çok renkli, canlı ve güçlüdür. Söyleyeceklerini hep semboller ve benzetmelerle anlatmıştır. Şiirleri daha çok kültürlü okuyucuya hitap eder. Hind üslûbunun özelliklerini taşıyan dili, nazik ve zariftir. Ancak bu dil, mücerret (soyut) ve müşahhas (somut) kavramların birleştirildiği yabancı kelime ve tamlamaların çok kullaHASBELKADER FANZIN

nıldığı bir dildir. Zaman zaman çok sade bir Türkçe kullandığı da görülür. Eserleri Divan (Şiirler) Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) Şerh-i Cezîre-i Mesnevî Es-Sohbetü's-Sâfiyye Zübde-i alem

20


Şarkı

Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni Bend-i peyvend-i dilim ebrû-yı gaddârındadır Rişte-i cem’iyyetim zülf-i siyeh-kârındadır Hastayım ümmîd-i sıhhat çeşm-i bîmârındadır Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni Ey hilâl-ebrû dilin meyli sanadır doğrusu Sûy-i mihrâba nigâhım kec-edâdır doğrusu Râ kaşından inhirâf etsem riyâdır doğrusu Yâ savâb olmuş veya olmuş hatâ sevdim seni Bî-gubârım hasret-i hattınla hâk olsam yine Sıhhatim rûh-i lebindendir helâk olsam yine Tîğ-i gamzenden kesilmem çâk çâk olsam yine Hâsılı beyhûde cevr etme bana sevdim seni Gâlib-i dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn’a salâ Yüz çevirmem olsa dünya bir yana ben bir yana Şem’ine pervâneyim pervâ ne lâzımdır bana Anlasın bîgâne bilsin âşinâ sevdim seni

Şeyh Galib

HASBELKADER FANZIN

21


22

Çizim: JFrancois Moriceau

HASBELKADER FANZIN


Hasbelkader Ailesi Köşesi / Sizin Köşeniz …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………… Hasbelkader Ailesi Köşesi / Sizin Köşeniz HASBELKADER FANZIN

23


Serküşlük Esma Nokta Aklım bir girdabın şehri kavrayışında Kelebekleri değil , çiçekleri takip ediyorum Bilemeyeceğin bir savaşın içine eşsiz bir şekilde düşüş. . Namlu , başımda Namlu yanıbaşımda Ellerin , ellerin titremeden basıyor tetiğe Adeta alev alıyor galaksiler Tütsülenmiş beyaz bir örtü gözlerimi örtüyor Sevgili ölümüme yardım et . Kurtaracaktır Rilke'nin gözleri beni Hadi sevgili ölümüme yardım et Siyah ve ruhsuz parmakların gezinsin siyah namlunun üzerinde Sevgili ölümüme yardım et Belki elin tetiğe değer , belki tetiği arayan parmakların saç tellerime değer Aşkımın gerçekliği , bu savaşın bitişi ile sonuçlanacak Savaş nasıl ve ne zaman bitecek? Kullanabileceğim tek bir kurşun kalmayana kadar ruhumun ve bedenimin zayıf ve bitkin düşmesine izin ver Hadi sevgili ölümüme yardım et Tanrı ' nın soracağı soruların cevaplarını bulamayacağız işlere kalkışmayalım Kalbimde yaptığın ihtilâlleri aklımdan uzat tut Sevgili beni daha fazla böyle yaşatmaya ve diri tutmaya çalışma Sevgili ölümüme yardım et. Tüm kuvvetini topla tek hamleyle vur beni Gözlerinin ve dilinin kepengini güç gösterisi yaparak yararak kaldır Bu serküşlüğün bir aşk hikayesi olacağını bilseydim, Ben vururdum dilimi ve seni. Bu serküşlüğün bir aşk hikayesi olacağını bilseydim, Kalbimle vururdum dilimi ve seni . Sevgili ölümüme yardım et.

HASBELKADER FANZIN

24


Rabnuma

1 Temmuz 1959'da, İran'da yayınlanan Penam gazetesi Zahedan yakınlarında kayalara oyulmuş bir tapınak bulunduğunu açıklamıştı. Tapınak, küçük bir dehlizden girilebilen geniş bir odadan ibaretti. Cesaret edip içeri girenler, Kazan Üniversitesinden arkeolog N. Brodnikov ve yardımcısına ait olduğu daha sonra anlaşılacak iki ceset bulmuşlardı. Cesetler antik bir satranç masasının iki yanındaydı. Adli tabip, arkeolog ile yardımcısının altı yıl önce öldüklerine hükmetti. Cesetlerde bir cinayeti akla getirecek hiçbir iz bulunamadığından, bu kişilerin ölümlerinin, hastalık olasılığı bir yana, açlık ve susuzluktan olabileceği Sovyetler'in elçisine duyuruldu. Gel gelelim elçi, Brodnikov'la yardımcısının yanlarında ilaç ve tüketilmemiş bol miktarda erzak olduğunu belirtip adli tıp raporunun doğruluğu konusunda şüphelerini dile getirdi. Bununla birlikte bir uzman heyeti, olay yerinde yaptığı araştırmada adli tıp raporunu doğrulayacak ipuçları buldu. Brodnikov'la yardımcısı satranç oynarken ölmüşlerdi. Daha sonra, onların satranç masası başında ölümü beklediklerini düşündü herkes.

Brodnikov'la yardımcısının ölümlerinden altı yıl sonra gizli bir tapınağın içinde satranç masası başında bulunmaları olayına, Arjantin'de yayınlanan bir satranç dergisi, "Garip ama Gerçek" köşesinde bir sütunluk yer ayırdı. Buradan, arkeologla yardımcısının oynadıkları oyunun bilinen satrançtan biraz değişik olduğunu öğreniyoruz: Tahta, "9x9" kareden oluşuyordu ve taşlar otuz altı taneydi. Sözü edilen dergide bu olayı anlatan yazar, kim bilir, belki taşların da bilinenlerden farklı hareketleri olduğunu ekliyor. Bunun yanında, İranlı yetkilileri Brodnikov'un büyük bir olasılıkla bu garip satrancın kurallarını kaydettiği not defterini dünyaya açıklamamakla suçluyor. Elimize geçen birtakım belgeler bilmece gibi görünen bu olayı çözmemize elverdi. Her şeyden önce, Brodnikov’un bulduğu tapınakta rastladığı satranca benzeyen oyunun asıl adının "Rabnuma" olduğunu biliyoruz. "Rab" ve "-numa" sözcüklerinden oluşan bir ad bu. Hicri VI. Yüzyılda yaşamış ve daha sonra mezhebinden dönen bir Yezidi olan Husrev'in, bu oyunun kuralları hakkında yazdığı ve oyunla aynı adı taşıyan kitabın elimizde yalnız "mukaddime"si bulunduğu için Rabnuma'nın nasıl oynandığını bilmiyoruz. Onun bulucusu olan Husrev'in yaşamı hakkında bazı bilgilere Tezakirü'l Mücrimin adlı eserde rastlıyoruz ancak.

HASBELKADER FANZIN

25


Önceleri bir Yezidi olan Husrev, peygamberliğini ilan etmiş; fakat karşılaştığı sert tepki öldürme girişimlerine dek vardığı için mezhebinden çıkıp yaşadığı yeri, yani Irak’ı terk etmiş. İran'ın Zamehan kentine yerleşen Husrev, sırları halka açıklamanın yol açacağı tehlikeler konusunda acı tecrübelere sahip olduğundan, burada kapalı bir tarikat kurmuş. Adı geçen eser, (daha sonra Brodnikov’un bulacağı) tapınağı da Husrev'in yaptırdığını anlatıyor. Husrev'in, bulduğu oyunla aynı adı taşıyan Rabnuma adlı eserinde tanrısal vahyi almak için bir anahtar peşinde olduğunu görüyoruz. Husrev, seksen bir haneli bir tahtada otuz altı taşla oynanan ve satranca çok benzeyen bu oyunu tasarlamış. Gel gelelim, bu satrançta tek akıllıca açılış, yine bulucusunun tasarladığı, doksan dokuz hamlelik bir kombinezon. Eğer bu açılış yapılırsa, ilk taşın alınması için dokuz bin dokuz yük doksan dokuzuncu hamleyi beklemek gerekiyor. Açılışın yalnızca ilk hamlesini biliyoruz: E2e4!! Bulduğumuz diğer bir şey, e2 piyonunun siyah ve beyaz şah ile oyunun sonunda kalacak üç taştan biri olduğu. Esere göre e2 piyonu (Husrev "e" yerine Farsça’da beşinci harf olan "t"yi kullanmış) oyunun sonunda vezir olup siyahların mat olmasına neden olacak. Bununla birlikte Rabnuma adlı oyunun dünya

tarihinde ancak bir kez oynanabileceğini ileri sürüyor eser. Eğer oyunculardan biri kasıtlı olarak yenilme yoluna gitmezse (ki, Rabnuma'ya göre bu olanaksız bir şey) oyun sonsuza kadar sürer. Bu oyunun açılışındaki doksan dokuz hamle, ister istemez Allah’ın sıfatlarının sayısı olan "doksan dokuz"u akla getiriyor. İkinci bir ilginç nokta, evrenin, Tanrı'nın bir tezahürü olduğu yollu Sufi düşüncesine koşut olarak Husrev'in şu iddiası: Tanrı, sonsuza kadar sürecek bu oyunda kendini açımlar... Buna göre, her hamleye karşı bir hamle, sav ve karşı sav, matı ya da sentezi biraz daha yaklaştırıyor. E2 piyonunun vezir olması, "kurtuluş" temasını, tektanrıcı dinlerdeki "ruhun kurtuluşu" temasını çağrıştırıyor. Mat ya da sentez anında, yani siyahların ya da şeytan'ın yenildiği anda Tanrı'nın kendini açımlamış olacağını söylüyor eser. Burada, oyunun adının neden Rabnuma olduğunu anlıyoruz. Arapça’da "Rab" sözcüğünün anlamı "Tanrı"dır; "-numa" ise Farsça bir son takıdır ve "...yi gösteren" anlamına gelir. Elimizdeki bir diğer belge, Husrev için onun müritlerinden biri tarafından yazılan bir methiye; Husrevname adını taşıyor. Husrev'in bol bol övüldüğü sayfaları atlıyoruz. Ama kitabın son bölümü konumuz açısından önemli bazı bilgileri içeriyor. "Rabnuma oynayan"

HASBELKADER FANZIN

26


müritlerle ilgili bölüm bu. Anladığımız kadarıyla, bu oyuna başlayan, ya da aşağıda göreceğimiz nedenle bu oyunu bırakanlardan devralan müritler, oynadıkları ikinci hamleden sonra altı hamle sonraya, dördüncü hamlenin ardındansa yirmi dört hamle sonraya kadar vb... mevcut pozisyondan hareketle gerçekleştirilebilecek bütün kombinezonları kestirebiliyorlarmış. Zaman geçtikçe, gerek kendileri ve gerekse dış dünya hakkındaki herşeyi düşüncelerinden soyutlayıp kafalarını bir kombinezonlar sonsuzluğuyla dolduruyorlar ve hatta, yemeyi içmeyi bile akıllarına getiremiyorlarmış. Husrevname’de bu konuda şöyle bir öykü anlatılıyor. "Müritlerden biri daha oyunun başlarındayken Rabnuma'yı bırakarak zevk ve eğlence içinde yaşamak istediğini söyleyip tarikattan ayrılmış. Ne var ki, oyunu bırakışının daha ikinci gününde "vezir desteğinde kale"yle ilgili bir kombinezon kurmaya başlamış. Uzadıkça uzuyormuş kombinezon; öyle bir an gelmiş ki, onu yemez içmez bir durumda bulmuşlar. Üç gün sonra da ölmüş. Husrevname’de, oyuna başladıktan sonra vazgeçmenin, bir koşul dışında, olanaksız olduğu yazıyor: Bu koşulsa, oyuncunun bir güzele aşık olması. İşte o zaman oyuncu, bir kombinezonlar dizisini değil de aşık olduğu güzeli temaşa edermiş. Husrevname’den, tarikat

içinde bu durumların hoş görüldüğü anlaşılıyor: Sufi geleneğine koşut olarak bu tarikat, "akl"a olduğu kadar "aşk"a da değer veriyor. Zaten eserde Rabnuma, "Aşkın mantığı " olarak da tanımlanıyor. Rabnuma'nın oynanmasına Hicri 509 yılı Recep ayının ikinci cumasında başlandığını yine aynı eserden öğreniyoruz. Husrevname’nin yazıldığı Hicri 539 yılına kadar altı bin hamle yapılıp altı ayrı deftere düzenli olarak kaydedilmiş. Bu kayıtların tarikat üyeleri için Tanrı'nın vahyi değerini taşıdığını belirtmemize bilmem gerek var mı? Rabnuma'nın H.539 yılından sonraki bilinmedik bir tarihte yarım bırakıldığı anlaşılıyor. Büyük bir olasılıkla Brodnikov'la yardımcısı, tapınakta buldukları bu yarım bırakılmış oyunu sürdürmeye kalkışmışlar. Arkeologla yardımcısının trajik sonları da böylece belli oluyor... İhsan Oktay Anar Morköpük Dergisi Sayısı, 1985

HASBELKADER FANZIN

Oyun

Özel

27


28

Çizim: JFrancois Moriceau

HASBELKADER FANZIN


Seyyid Nesimi'nin Divanından Seçmeler / Kemal Edip Kürkçüoğlu – Kitap İnceleme Mehmed Admış

D

ivan Edebiyatı, gerçekten de çok enteresan bir şey.. Oğuz Atay'ın, Korkuyu Beklerken ve Günlük'te babasına yazdığı mektupta şöyle bir şey demişti; "... gençler artık her kelimeden tek bir anlam çıkarı-yorlar." Ben bu sözü Divan Edebiyatı okurken anlıyorum. Çünkü adamlar öyle bir beyit dizmişler ki, içine de öyle bir kelime koymuşlar ki, o kelime en az iki anlama geliyor. Ama şöyle bir şey de var ki, hangi anlamını kullanırsan kullan, ortaya anlamlı cümleler çıkıyor.. Tevriyeler, cinaslar, tecahül-i arifler... Hepsi havada uçuşuyor.. Hayran olmamak elde değil.. Kemal Edip Kürkçüoğlu da güzel bir şekilde anlam ve açıklamalarını yapınca, tadına doyum olmuyor.

ama üçü de mahlas.. Kimse gerçek isminizi bilmiyor. Nerede doğduğunuzu, nerelerde yaşadığınızı bilmiyor. Herkes kendi gerekçelendirmesine göre bir yer söylüyor, o kadar. Doğrusu hiçbir Divan Şairi hakkında kesin bilgi neredeyse yoktur. "Nesimi hakkında üzerinde birleşilen ender konular; 14. yy'ın sonları ve 15. yy'ın ilk yıllarında yaşadığı, Halepte derisi yüzülerek öldürüldüğü, Hurufilik mezhebine katıldığı ve Hurufiliği yaydığı.." bu konular dışında Nesimi tam bir muamma.. Nesimi, aslen Azerbaycan Türkmenlerinden olduğu en yaygın (ve gerçeğe en yakın) görüştür. Zaten şiirlerini okuduğunuz zaman, Türkçe'yi çok şahane kullanır. Öz Türkçe kelimeler de mevcuttur. Ama Türkçe'nin yanı sıra Farsça ve Arapça'yı da çok iyi kullanır. Bu üç dile yetkin olduğu görülmektedir. Seyyid Nesimi, en çok Kul Nesimi ile karıştırılır. Yalnız ikisinin arasındaki en bariz fark; Seyyid Nesimi 14. yyda, Kul Nesimi ise 17.yyda yaşıyor. Ayrıca Kul Nesimi, Farsça ve Arapça dillerini yetkin bir şekilde kullanamaz. Seyyid Nesimi, yukarıda da dediğim gibi Hurufilik mezhebine bağlıydı. Hocası Fazlullah Naimi öldükten sonra, Nesimi iyice kendini kaybetmiş ve kimsenin nasıl tepki vereceğini umursamadan köy köy

Seyyid İmaduddin Nesimi.. Ne tuhaf değil mi? Anıldığınız üç isminiz var, HASBELKADER FANZIN

29


dolaşıp, Hurufiliği yaymak için çok çaba sarf etmiştir. Ve emir gelmiştir! Mısır Sultanı Melikü'l-Müeyyed; "... derisi yüzüle, ölüsü Haleb'de 7 gün teşhir edile, durumu herkese duyurula, sonra uzuvları (organları) parçalana, birer parçası inançlarını bozduğu Dul Kadir oğlu Ali Beğ'le kardeşi Nasırü-'d-Din'e ve Kara Yülük Osman'a gönderile!" diye ferman etmiştir Nesimi hakkında... Sonrası malum, Nesimi yakalanır ve Halep Meydanında dar ağacına çekilir, derisi yüzülerek öldürülür. "Nesimi aşka vereli canını Hak bilir onu ki, ne sevgilidir."

"Nesimi aşkından öldü, işte dünyadan gider; Sen isteğinle dünyada kal, yaşa uzun yaşlar." "Niye dertleneyim eğer "Ben Hakkım" demekten dar ağacına asılacaksam? Bunca (Hallac-ı) Mansur'un başı dar ağacında asılmış, işte gör!" Kendisi söylemiş söyleyeceğini, daha biz ne diyelim ki… 30

HASBELKADER FANZIN


Okuyoruz – İzliyoruz – Geziyoruz Kitap: Kemal Sayar – Olmak Cesareti Dominic Pettman – Sonsuz Dikkat Dağınıklığı Pınar Kür – Sadık Bey Hasan Ali Toptaş – Uykuların Doğusu Sadettin Ökten – İçimde AVM Var Reşad Ekrem Koçu – Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş

Film: He died with a Felafel in this hand In Bruges Black Mirror*

Şehir: Konya Sinop Mardin Gaziantep

HASBELKADER FANZIN

31


32

Bu uzun bir hikaye.

HASBELKADER FANZIN


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.