“Grup Yorum Halktır” Yazan: Ali Osman Köse BORAN YAYINLARI
ANADOLU EFSANESİ GRUP YORUM Yazan: Ali Osman Köse
ANADOLU EFSANESİ GRUP YORUM
Yazan: Ali Osman Köse
Boran Yayınları Yayın Tarihi: Eylül 2019
İÇİNDEKİLER Önsöz.................................................................................8 1. BÖLÜM… GRUP YORUM ANADOLU HALKLARININ YAŞAYAN TARİHİDİR - 34 Yıllık Grup Yorum Serüveni Nasıl Başladı?...............13 - Faşizm ve Sanatın Gücü................................................16 - Yorum Konserlerindeki Milyonlar Halka Gitmenin ve Örgütlü Emeğin Ürünüdür! ..........................................17 - Grup Yorum’un Sanat Ve Müzik Anlayışı Hiçbir Kalıba Sokulamaz. ......................................................................20 - Grup Yorum’u Ne Amerikan Emperyalizmi, Ne Akp Faşizmi Susturamaz ...........................................23 - Grup Yorum Hangi Koşullarda Doğdu?..........................25 - 12 Eylül 1980 Amerikancı Askeri Cunta Darbe Yaptı.....33 - 12 Eylül Cuntası Sivil Uzantılarıyla Devam Etti .............36 - 12 Eylül Cuntası Ve Sol…..............................................38 - Zafer Kanla Canla Yazıldı Tarihe ...................................43 - 1985; Bir Anadolu Efsanesi Grup Yorum Anadolu’nun Bağrında Doğar. ..............................................................46 - Grup Yorum’un Yayınladığı Albümler Ve Yayınlandıkları Süreçlerde Türkiye .........................................................53 - 29 Nisan 2018’den 1985’e... Tarihe Bakış....................470 - Listelerinize Bestelerimizle Cevap Veriyoruz!...............551 - 2017-2019 Yayınlanan Kitaplar ...................................594 - Tutsak Grup Yorum Emekçilerinden Mektuplar ...........603
- Röportajlar .................................................................. 645 2. BÖLÜM… GRUP YORUM DEYİNCE - Grup Yorum Dünyayı Değiştirmenin Kavgasını Sanatı İle Veren Bir Topluluktur .................................................... 709 - Grup Yorum Halkın Öfkesini Umuda Dönüştürmüştür..710 - Grup Yorum Halkların Susmayan Sesidir!....................710 - Grup Yorum Halkın Acısını Paylaşandır....................... 711 - Grup Yorum Halkların Dileğidir..................................... 711 - Grup Yorum Emekçilerin Sıkılı Yumruğudur................. 711 - Yorum Halkın Sorunlarına Umut Olandır...................... 711 - Grup Yorum Ajitasyon-Propagandadır..........................712 - Grup Yorum Halkların Kardeşliğini Büyütür..................712 - Grup Yorum Hiç Bir Engele Teslim Olmaz, Yeni Direniş Gelenekleri Yaratır..........................................................713 - Grup Yorum Halkın Eli, Dili Ve Aynası Olmuştur..........714 - Grup Yorum’un Gücü Halktan Geliyor..........................716 - Grup Yorum Cürettir, Cesarettir....................................716 - Grup Yorum Umuttur.....................................................717 - Grup Yorum Halk Sevgisidir..........................................717 - Grup Yorum İnançtır.....................................................718 - Grup Yorum Alternatiftir................................................719 - Grup Yorum Nasıl Çalışır?............................................719 - Grup Yorum’un Kuruluşundan Beri Hep Bir Üyesi Cezaevindeydi Diyebilir Miyiz?.......................................720 - Starlık Müessesesinin Grup Yorum Bünyesinde Tutmamasının Nedeni Nedir?.........................................720 - Grup Yorum’u Mahalle Konserlerinden, Okul Önü Konserlerinden Milyonluk Konserlere Taşıyan Neydi?...720
- Grup Yorum Dillerde Slogandır, Sesi Her Yere Ve Herkese Ulaşır................................................................722 - Grup Yorum Halka Umut Taşıyandır.............................722 - Grup Yorum İdeolojik Güçtür........................................724 - Grup Yorum Halkın Önünde Faşizme Karşı Yolları Açan Bir Kar Makinasıdır.........................................................725 - Grup Yorum Birleştiricidir, Kucaklayıcıdır.....................726 - Grup Yorum Yenileştiricidir............................................726 - Grup Yorum Halka Çağrı Yapandır...............................727 - Grup Yorum Mücadeledir..............................................727 - Grup Yorum Bağımsız Türkiye’yi İfade Eder................727 - Grup Yorum Faşizme Karşı Direniştir...........................727 - Grup Yorum Ülkemizin Aydınlarına, Sanatçılarına Sahip Çıkandır................................................................728 - Grup Yorum Halaylarla Halkları Birleştirendir...............728 - Grup Yorum Enternasyonalisttir....................................729 - Grup Yorum Halkı Örgütleyendir..................................729 3. BÖLÜM… BASKILAR YASAKLAR TARİHİNDEN “KISA” BİR BÖLÜM - Faşizm, Grup Yorum’a Neden Saldırıyor?....................736 - Grup Yorum Konserini Yasaklayanlara Şu Cevabı Vermiştir........................................................739 - 1985’ten 2018’e Kadar Baskılar Tarihinden “Kısa” Bir Bölüm.............................................................740 - Fotograflar....................................................................759
Önsöz Grup Yorum’un 34 yıllık tarihi direnmenin, zulme baş eğmemenin, devrimci sanatın ve devrimci sanatçılığın tarihidir. Hiçbir dönem Grup Yorum üzerindeki baskılar azalmamıştır. Konser yasakları, albüm yasakları, gözaltılar, tutuklamalar, baskılar Grup Yorum’un kuruluşundan beri eksik olmamıştır. Grup Yorum bu kuşatmaya rağmen 34 yıldır halka umut oldu, halkın umuduna yürek çağrısı oldu. Hiçbir baskı engel olamadı Grup Yorum’un halkın mücadelesinde ses olmasını. “Önceleri bir müzik grubu kurma düşüncesi bile yoktu. Depolitizasyon ortamının yoz ilişkileri olanca çarpıklığıyla üniversite yaşamına da yansımıştı. Çıkar ilişkilerinden rahatsız olan öğrenci gençlik sıcak, dürüst, insanca ilişkiler arıyordu. Aynı kuşaktan birkaç arkadaş, aradığımız ortamı birlikte oluşturabileceğimizi düşünüyorduk. Bir süre sonra ortak noktamızın müzik olduğunu saptadık ve ilişkilerimizi müzik ekseninde geliştirdik. Grubumuz, farklı okullardan öğrencileri bir araya getirmiş olsa bile dernekleşme sürecinin parçası gibi algılandı” diyerek başladı serüvene Grup Yorum. Grup Yorum gücünü Anadolu halklarından, Anadolu tarihinden aldı ve Anadolu halkının bağrından çıkardığı halkın sanatçıları Grup Yorum’un yolunu aydınlattı. Ne dev sponsorlar, ne de büyük olanaklar vardı Grup Yorum’un elinde. Çalışma yapacak alanları sınırlı, enstrümanları sınırlı, imkanlar yok denilecek kadar azdı. Ancak Grup Yorum
koşullara teslim olmayarak üretti ve halkın susturulamayan sesi oldu. Grup Yorum tarihi ülkemiz devrim mücadelesinde yeni bir soluk olmuştur. Okul kantininde başlayan bu serüven, okul önü konserlerinden stadyumlara, ve milyonları meydanlara doldurulması ile devam etti. “Anadolu Efsanesi Grup Yorum” kitabında Grup Yorum’un bu onurlu tarihini okuyacağız. Grup Yorum hangi koşullarda ortaya çıkmıştır ve nasıl gelişmiştir. Grup Yorum 34 yıl boyunca hangi şartlar altında sanatın geliştirmiştir, devrimci sanatçılığı nasıl büyütmüştür? Bu sorulara cevap vereceğiz kitabımızda. Grup Yorum’un 34 yıl boyunca çıkardığı albümler ve bu albümlerin çıktığı dönemlerde ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeleri anlatacağız. Grup Yorum’un ürettiği parçalar halkımızın ve dünya halklarının hayatlarından ayrı düşünülemez. Emperyalizmin her politikasına karşı her alanda politika üreten bir gücüz. Sanat alanında da Grup Yorum halkın sesi olmuştur. Grup Yorum üyeleri her dönem tutsaklar vermiştir. Yine bu kitabımız hazırlanırken Grup Yorum üyeleri tutsaktır ve Grup Yorum üyeleri açlık grevi ile direnmektedir. Tutsak Grup Yorum üyelerinin mektuplarını okuyacağız, Grup Yorum üyeleri ile yapılan röportajları okuyacağız. Boran Yayınları olarak “Anadolu Efsanesi Grup Yorum” kitabını okuyucularımıza sunuyoruz. Bu kitabı okuyalım. Halkın susturulamayan sesi Grup Yorum’u tanıyalım. Hangi koşullarda doğmuş nasıl gelişmiş ve bugün süren kavgamızı okuyalım. Boran Yayınları
10
Anadolu Efsanesi
1. BÖLÜM GRUP YORUM ANADOLU HALKLARININ YAŞAYAN TARİHİDİR “Ey her şey bitti diyenler korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. ne kırlarda direnen çiçekler ne kentlerde devleşen öfkeler henüz elveda demediler. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
“Bir Halkın Türkülerini Yapanlar Yasalarını Yapanlardan Daha Güçlüdür” Grup YORUM hiç durmadan akan bir nehirdir. O nehir kaynağını halktan alır. Her sözü, her ezgisi halkımıza tarifsiz acılar yaşatan egemenlerin zorba düzenlerine vurur. 34 yıldır sazıyla, sözüyle, eylemleriyle, direnişleriyle halkımızın susturulamayan sesi olmayı başarmıştır. Şarkıları emekçi halkımızla, dilden dile, kulaktan kulağa milyonlara ulaşır. Büyük çoğunluğun sesini çıkarmaya cesaret edemediği en karanlık yıllarda “Sıyrılıp Gelmiştir.” Grup YORUM. Kurulduğundan bu güne kadar başına gelmeyen kalmamıştır. Emekçi halkımız hangi zorlukları yaşadıysa, Grup YORUM da Grup Yorum
11
yaşamıştır. Çünkü YORUM halkımızın içinde yaşar, halkımızın ekmek ve adalet kavgasında omuz omuza yanında yer alır. Bu yanıyla hem ülkemizde hem de dünyada eşi benzeri olmayan bir gruptur. Ülkemizin yaşadığı ekonomik zorluklar, siyasi baskılar, yasaklar, Anadolu halkının isyan tarihi ve “Ferman padişahın dağlar bizimdir” diyen ozanlarının tarihi, YORUM’un ortaya çıkmasının ve yaptığı müzik türünün kaynağını oluşturur. Sadece şarkı söylemek, güzel ezgileri çalıp söylemekle halkın sanatçısı olunmayacağı Anadolu halkımızın tarihinde vardır. Halk sanatçısının hedefi vardır, halkın duygularını, düşüncelerini en doğru biçimde ifade etmelidir. Marks “Filozoflar bu güne kadar dünyayı yorumladılar oysa yapmaları gereken dünyayı değiştirmektir.” demişti. YORUM da müziği ile var olan acıları, yoksulluğu, baskıları dile getirmekle yetinmiyor. Hem ülkemizi hem de dünyayı değiştirebilmenin kavgasında yer alarak, halk sanatçılığının gereğini yerine getiriyor. Bağımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm kavgasının mütevazı bir emekçisi olmuştur her bir YORUM üyesi. Grup YORUM asırlardır süregelen sınıflar kavgasının dışında yer almamıştır. Ezilenden, horlanandan, haksızlığa, adaletsizliğe uğrayan yoksul halkın içinden çıkıp gelmiştir. Bu nedenle ülkemizde iktidarlar değişse de sömürücü iktidarların YORUM’a olan kini hiç değişmemiştir. Kurulduğundan bugüne kadar yüzlerce konseri yasaklanmış, haklarında yüzlerce dava açılmış, üyeleri gözaltına alınmış, işkence görmüştür. Ancak YORUM hiç değişmemiştir. Düzene ayak uyduran değil, düzeni cepheden vuran bir müzik grubu olarak kalmayı başarmıştır. Bu kalıcı istikrarı sağlayan güç ise YORUM’un halkla bütünleşmesi, örgütlü olması ve halka mal olmasıdır. Grup YORUM’un 34 yıllık tarihine damgasını vuran anlayış şudur: “Kişisel ihtiyaçlar hiçbir zaman önde tutulmadı. Kuruluş günlerinden günümüze kadar konserler için ihtiyacımızdan fazla ücret talep etmedik. Dayanışmayı görev bildik. Gecekondu direnişlerinde, fabrika işgallerinde, memur grevlerinde, yürüyüşlerde, 12
Anadolu Efsanesi
mitinglerde ve üniversite amfilerinde... Halkımızın direnişinin olduğu her yerde yer almayı bir görev, sorumluluk bildik.”
34 Yıllık Grup Yorum Serüveni Nasıl Başladı? 12 Eylül 1980’de başında Amerikancı General Kenan Evren’in olduğu askerler darbe yaptılar. Grup YORUM’un kurulduğu yıllar, 12 Eylül faşizminin, üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen ülkenin üzerinde faşizmin kara bir bulut gibi dolaştığı yıllardır. Halkın üzerine adeta ölü toprağı serpilmiştir. Solun faşizme karşı tekrar ayağa kalkması, devrime ve sosyalizme olan inancın tekrar harlanması için bir kıvılcıma ihtiyaç vardır. Cuntacıların ve devamında sivil uzantısı olan ANAP iktidarının, sesini çıkaran herkesi içeri attığı bir dönemde bu kıvılcımı Grup YORUM çaktı. İşkencenin olağan hale getirildiği bu yıllarda halk ihtiyacı olan cesareti ve inancı kendisine aşılayacak sesi 1985 yılında buldu. Grup YORUM adeta herkesin onu sabırsızlıkla beklediği bir dönemde meydana çıktı. 1985 yılının eylül ayında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde okuyan dört üniversite öğrencisi tarafından kuruldu. Grup Yorum
13
İlk kaseti Sıyrılıp Gelen sadece 12 Eylül’e bir tepki değildi. Aynı zamanda Anadolu halklarının başeğmezliğinin sesiydi. Şarkılarını, marşlarını dile getirip kısa zamanda geniş bir dinleyici kitlesine sahip oldular. Halkın faşist düzene karşı öfkesi Grup YORUM’un şarkılarında dile geldi. O şarkılarda marşlarda halk kendisini ifade eden duyguları düşünceleri bulup bütünleşti. Grup YORUM halktan yana sanat yaptığı için, kuruluşundan itibaren hedef haline geldi. 12 Eylül Cuntası, binlerce insanı işkenceden geçirerek, idam sehpaları kurarak, gözaltında kaybederek halkımızı susturmak istemişti. Halkın öfkesi, isyanı çağlayarak halkın kavga türküsü oluyor; yüreklere, o soldurulmak istenen inancın tohumları Grup YORUM ile atılıyordu. Grup YORUM tarih sahnesine çıkarak düzenin sahiplerine halkın mücadelesinin bitirilemeyeceğini ezgileriyle en gür biçimde haykırıp halkı kavgaya çağırıyor, her gün mücadelenin ve direnişin içinde damla damla büyüyordu. 12 Eylül faşizminin halkın önüne kurduğu set TAYAD’lı ailelerin mücadelesiyle, hapishanelerde devrimci tutsakların verdiği ölüm orucuyla parçalanmaya başlamış. 1985 yılında sanat cephesinde Grup YORUM ile halkın devrime olan inancı gürleyerek akan bir nehir gibi tekrar akmaya başlamıştı. Sokak konserlerinden milyonlarla buluşmaya uzanan bu serüven bir efsaneyi ortaya çıkardı. Ve o günden bugüne yasaklar, sansürler, tutuklamalar ve baskıları üzerlerinden hiç eksik olmadı. Ama efsane büyümeye devam ediyor. Grup YORUM; Bugüne kadar her mevsimde açan çiçekler gibi, kavganın içinde üretmeye devam ediyor. Grup YORUM; Ülkemizde albümleri en fazla ve sürekli satılan gruptur. Grup YORUM; Halkımızın sanatçısıdır. Grup YORUM; Bağımsızlık Demokrasi ve Sosyalizm mücadelesinde, devrimci kültür ve sanatın neferleridir. 14
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM; Kurulduğu 1985’ten bugüne, önündeki bütün engelleri parçaladı, çağlayanlar olup, coşkularla halkımızın yüreğinde, bilincinde büyüdü, sarsılmaz bir dağ ve sarsılmaz bir güç oldu. Grup YORUM; Hiç durmadan, nehirler gibi akan ve türkülerle büyüyen bir sevda. Grup YORUM; Karamsarlığı ve karanlığı sanatıyla dağıtıp en karanlık günlerde sıyrılıp gelen! 34 yıldır Grup YORUM’u var eden örgütlü emeğidir! Faşizm Sanat ve Örgütlü Emek Faşizmin sürekli olduğu ülkemizde sanata ve sanatçıya yönelik saldırılar da sürekli olmuştur… Grup YORUM’un 34 yıllık tarihi bunun en somut örneğidir… Demokrasicilik oyununun gereği dönem dönem bu saldırıların biçimi değişse de, kesintisiz sürmüştür... İnönü Stadyumu’ndaki 25. yıl konserinde bu da tartışılmıştı… Yorum baskı ve saldırıların sürekli olduğunu söylerken; bazı gazeteler, aydınlar, yazarlar “hiç mi değişiklik yok? Ama bakın artık stadyumda konser veriyorsunuz” diyorlardı... Oysa aynı dönemde Yorum “bir solistinin tutuklu birinin de sürgün” olduğunu söylüyordu onlara… Resmi olarak izinli konserleri, polis tehditleriyle kapatan salonlardan söz ediyorlardı. Resmi bir belgeyle yasaklama yoktu, ama resmi-sivil polisler konseri yaptırmamak için salon salon dolaşıp tehdit ediyorlardı. O dönem AKP’nin anayasa referandumu ve Ergenekon üzerinden süren oligarşi içi çatışma nedeniyle demokrasicilik oyununa ihtiyacı vardır… Yorum faşizm gerçeğinin değişmeyeceğini söylerken reformizm, oportünizm, Kürt milliyetçileri ‘açılım’ politikalarıyla AKP’ye yedeklenmiş “yetmez ama evet” diyerek demokrasicilik hayalleri kuruyorlardı… Bugün Grup YORUM’a meydanlar yine yasaklandı… Stadyumlarda konser yapılmasına izin verilmiyor. Yine Yorum üyeleri Grup Yorum
15
tutuklu… Çok sayıda Yorum üyesinin yurt dışına çıkma yasağı var. Başlarına ödül konuldu. Kısacası Yorum’un sesinin kesilmesi, halka ulaşmasının engellenmesi için faşizm elinden gelen her şeyi yapıyor… Yasaklar Grup YORUM’un Halka Ulaşmasını Engelleyemiyor! Yasaklarla, halkı Yorum’dan tecrit edemediler. Yorum halktır. AKP Yorum’a meydanları yasaklarken, Yorum halkın yaşadığı mahallelerde izin almaya gerek duymadan meşru hakkını kullanarak halk konserlerini veriyor. İnternet konserleri yapıyor. Yeni üyeleriyle çok daha güçlü çıkıyor sahnelere. Faşizm baskı, terör ve yasaklarla Yorum ile halkın buluşmasını engellemeye çalışıyor ancak Yorum halkın içinden hiç çıkmıyor.
Faşizm ve Sanatın Gücü Faşizm var mı, yok mu tartışması gereksiz bir tartışmadır. 80 milyon halkımız faşizmi iliklerine kadar yaşıyor... Faşizm koşullarında dünyanın her yerinde en büyük saldırılara uğrayan kesimlerden birisi de aydınlar, sanatçılar, yazarlar olmuştur. Faşist iktidarlar, kendi düşüncelerinden başka hiçbir düşüncenin halkla buluşmasını istemezler... Sanatın ise her dalı halkı etkilemek, gerçekleri anlatmak için çok güçlü bir araçtır. Sanatın hemen her dalına konulan sansürü, özellikle de Yorum’a yönelik saldırıları bu temelde ele almak gerekir. Yorum’un 2014 Bağımsızlık Konseri’nde 1 milyon kişi vardı... 30. yıl konserlerinde, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana’da ise milyonları aşmıştı. Yasaklar, Yorum’un milyonlara ulaşmasını engellemek içindir... AKP, Yorum dışında da kendi iktidarını desteklemeyen sanatçılara, tiyatroculara, oyunculara saldırıyor. Burjuva gazetelerde, AKP aleyhinde yazan köşe yazarlarını işten kovduruyor... Bugün yazarlar düşüncelerini yazacak gazete bulamıyorlar… En küçük bir muhalefete bile tahammülü yok… Yüzlerce gazeteci işinden 16
Anadolu Efsanesi
kovuldu… Can Dündar; AKP’nin Suriye’nin işbirlikçilerine gönderdiği silahların haberini yaptığı için linç edilmekle karşı karşıya… Davalar açıldı, en son yurtdışına çıktı. Haziran Ayaklanması’nı örgütledikleri bahanesiyle haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor. Tiyatrocular oynayacak salon bulamıyorlar, muhalif sanatçılara, oyunculara televizyon ekranları kapatılıyor… Bugüne kadar sanatçılar büyük oranda bu saldırılar karşısında boyun eğdiler, eğiyorlar… Tek tük karşı çıkanlar ise kişisel tepkilerin ötesine geçemiyor. Çünkü sanatçıların bir örgütlülüğü yok.
Yorum Konserlerindeki milyonlar Halka Gitmenin ve Örgütlü Emeğin Ürünüdür! Bugün temel sorun budur… Aydınlar, sanatçılar, yazarlar Grup YORUM’un 34 yıllık tarihinden öğrenmelidir. Faşizm koşullarında halka ulaşmanın, faşizme karşı mücadelenin en etkili araçlarından birisi sanattır. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar eserlerini halk için yapmalıdır. Halka gitmelidir. Faşizmin baskısına, terörüne, her türlü saldırılarına karşı koyabilmek için; Grup Yorum
17
1- Devrimci olunmadan, faşizme karşı cepheden tavır alınmadan; faşizme karşı koyulamaz, sanat yapılamaz… Bugün sanatçıların, aydınların en büyük sorunu örgütsüzlükleridir... Aydınlar, sanatçılar örgütlü olmayı hep küçümsemişler ve yadsımışlardır. Örgütlü olmanın üretimi engellediğini savunmuşlardır... Bunlar burjuvazinin düşüncesidir. Dünyanın her yerinde sanatçılar ancak örgütlü olduklarında en güçlü eserlerini üretebilmişlerdir. Hele ki, faşizm koşullarında örgütlü olmadan ayakta kalmak, halk için sanat üretmek, faşizme karşı çıkmak mümkün değildir. 2- Devrimci sanatçılık örgütlü olmaktır… Örgütlü olunmadan faşizme karşı mücadele edilemez. 3- Halkın sanatını yapmak, halka gitmek, halkın içinde olmak… Bugün aydınlar, sanatçılar halktan kopmuşlardır. Halk ne düşünür, nasıl yaşar, bunları bilmezler. Halkla ilişkileri taksi şoförleriyle yaptıkları sohbetten ibarettir. Ve bunun sonucu olarak da halktan beslenmek yerine iktidarlardan beslenmektedirler... AKP tiyatro salonu vermedi mi, “ekmek parası” diyerek AKP’ye yanaşmaktalar ya da suya sabuna dokunmadan toplumsal gerçeklikten koparak aydın, sanatçı olma özelliklerini yitirmektedirler... İktidarların kulu kölesi durumuna düşmektedirler... Çözüm halka gitmektir. Her türlü sorunun ilacı halkta vardır. 4 - Örgütlü emek… Eskiden mahallelerde birkaç bin kişilik açık hava sinemaları vardı… Ve hepsi de dolardı… Bugün 10 kişilik cep sinemaları icat edildi… Onlarda çoğu zaman boş geçiyor… Çünkü bugün sinemalar, tiyatrolar artık halk için değil… Sanatçımızın, aydınımızın sinemacımızın, tiyatrocumuzun gündeminde halk yok… Halk nerde yaşar, nasıl yaşar bunlar yok… Yorum’a meydanlar, stadyumlar yasaklandı. Grup YORUM’un bir kaç yüz kişilik salon konserlerinden binlerin, on binlerin, yüz binlerin, milyonların katıldığı konserlere kadar hepsi yoğun bir emeğin ürünüdür. Bu emek kolektif örgütlü bir emektir… Hem faşizm deyip hem de kitlelerin bizim etkinliklerimize kendiliğinden gelmesini beklemek, faşizmi ve halkı hiç ta18
Anadolu Efsanesi
nımamaktır... Bizim etkinliklerimizin reklamını yapacak televizyon kanalları, gazeteler, sponsorlar olmayacak… Hep engellerle, yasaklarla karşılaşacağız… Onun için kolektif, örgütlü ve çok yoğun bir emek olmaksızın halkla buluşmak, kitleleri toplamak mümkün değildir… Faşizmin; aydınlar, sanatçılar üzerindeki baskısı, terörü de her geçen gün daha fazla pervasızlaşıyor… Bugün herkes Yorum’un 34 yıllık tarihine bakmalı ve bunca saldırıya karşı nasıl direndiğini, nasıl ayakta kaldığını, nasıl milyonlara ulaştığını öğrenmelidir… Yorum, konserimiz yasaklandı diye durmuyor. Meydanlar bizimdir, halkındır... Çatışa çatışa da olsa meydanlarda konserlerini veriyor... Yasaklanan Bakırköy konseri örnektir. Grup YORUM faşizmin yasaklarını tanımayarak yasaklanan Bakırköy konserini her sokakta çatışma altında vermiştir... AKP’nin yasaklarını tanımayarak yoksul gecekondu mahallelerinde, on binlerce kişiyle konserlerini vermeye devam ediyor. Meydanlar yasaksa çatılara çıkılır, gaz bombaları altında kamyonet kasalarında konser verilir. Grup YORUM’u Yorum yapan nedenlerden önemli nedenlerinden birisi de budur. Yorum devrimci sanatın gücüdür… Yorum bu güçle diyor ki; “Meydanlar Bizimdir, Meydanlar Halkındır YASAKLAYAMAZSINIZ! Meydanlar bizimdir, meydanlar halkındır. Grup YORUM’a ve halka yasaklayamazlar. Örgütlü sanatın, örgütlü sanatçılığın gücünü dosta düşmana bir kez daha gösterdik. Sanatçı halkın içinde olursa özgürdür. Sanatçı halkın kavgasında yer alırsa özgürdür. Ve Grup YORUM konser yapma özgürlüğünü, halkımızla birlikte söke söke almıştır. El pençe divan durarak değil, egemenlerin önünde eğilerek, sadaka isteyerek değil. rı.”
Emeğinin hakkıyla, bileğinin hakkıyla kazanmıştır meydanla-
Grup Yorum
19
Grup Yorum’un Sanat Ve Müzik Anlayışı Hiçbir Kalıba Sokulamaz. Grup Yorum Müzikte Devrimci Sosyalist Çizginin Adıdır Grup YORUM devrimci sanat yapar, çünkü türküleriyle halkı her türlü baskı ve sömürüye karşı mücadeleye seferber eder. Halktan kopuk yapılan ve halkın faydasını görmediği sağlığın, eğitimin, sanatın hiçbir anlamı değeri yoktur. İnsan, tarihe adım attığından itibaren yollar, barajlar yapmış, kanallar açmış, tapınaklar, depolar inşaa etmiş, uzaya çıkmış, binalar, hastaneler, köprüler, şehirler kurmuş ve böylece doğayı, kendisi için en işlevsel biçimde dönüştürmüştür. Ama bütün bunların üreticisi kendisi olmasına rağmen sahibi kendisi olmamıştır. Üreten ve inşa edenlerin, kendi yaptıkları işler konusunda söz sahibi olmaları mümkün olmamıştır. Sovyetler Birliği’nde halklar “Bu benim için, bunu ben yaptım, ben ürettim, sahibi benim” diyebilmiştir. Bunlardan en önemlilerinden biri de sanattır. Sanatın insanlığın gelişiminde çok önemli bir yeri vardır. Sovyetler Birliği’ndeki her halk, kendi kültürlerinin tarihsel birikimlerini açığa çıkarabilecek kurumlara, kendi dillerinde bir alfabeye kavuşma imkânına bu dönemde kavuştu. Sovyetler’de, Shakespeare’den Cervantes’e, Balzac’dan, Stendhal’e kadar birçok yazarın eseri hem Rusça’ya hem de SSCB’de yaşayan halkların çoğunun diline çevrildi. Tiyatro ve sergi salonları, yalnızca Rusya’nın büyük şehirlerinde değil, Sibirya’ya kadar ülkenin en uzak bölgelerindeki kentlerde de açıldı. Kültür ve sanat için ayrılan devlet bütçesi her yıl artırıldı ve beş yıllık planlar kapsamında ulaşılacak hedefler saptandı. Sovyetler Birliği’ne bağlı bütün ülkelerin köylerine kadar sanat götürülmüştür. Çünkü sosyalizm yeni insana inanır. Çünkü devrimin sadece 20
Anadolu Efsanesi
iktisadi alanda zaferler kazanarak ayakta kalması mümkün değildir. Kültürel alanda da zaferler kazanmak ve halkı dönüştürmek zorundadır. Halkın ruhunu da zenginleştirmek sosyalistlerin, devrimcilerin görevidir. Ülkemizde devrimci sanatın öncülüğünü yapar Grup YORUM. Halkımıza gerçekleri anlatmanın öncülüğünü yapar. Halkımızın aklında ve kalbinde yok olmayacak sanatçılar sadece halk için sanat yapanlardır. Çünkü zaten kendileri de o halktan biridirler. Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Ruhi Su, Mahsuni Şerif, Hacivat-Karagöz, Neşet Ertaş, daha niceleri. Onlar kuşaklar boyu halkın hafızalarından yok olmayacaklardır. Çünkü sanatı halkın içinde yapmışlardır. Ve halkın acılarını, sevinçlerini, sevgilerini, adalet özlemlerini dile getirdikleri için, halkın gören gözü, işiten kulağı oldukları için de halkın beynine ve yüreğine kazınmışlardır. Grup YORUM da ülkemizde Anadolu halklarının asırlar boyunca zulme karşı direnişlerinden başlayıp halkın acılarını, özlemlerini, direnişlerini, bağımsızlık için ve devrimci halk iktidarı için verdiği mücadeleyi ezgileriyle dile getiren devrimci müzik anlayışının kendisine özgü çizgisini oluşturmuştur. Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan’dan Grup YORUM ile dile gelmiş, faşizme karşı Anadolu’nun dağlarında şehirlerinde savaşan halk savaşçılarının haklı çağrısını müziği ile dile getirmiştir. Şu Dersim’in Dağları ile halkın gerillasının savaşını gerillanın dilinden anlatırken 16 yaşında direnişçi 18 yaşında halkın kahramanı olan Sibel Yalçın’ın destanıyla halkımız bilincine yer etmiştir. Grup YORUM halktan yana sanat yapar, çünkü her koşulda ezilen halkların sesi olmuştur, ezilen halkların sorunlarının çözümü sosyalizmdedir demiştir. Yarattığı özgünlük sonucu ülkemizde Grup YORUM’u örnek alan birçok müzik grubu ortaya çıkmıştır. Grup YORUM müziği devrimcidir. Kendini sürekli yenileyen ve Latin ezgilerinden tutalım da dünya halklarının devrimci mücadelesini en batıdan en doğuya varana dek halkların kavga şarkıları Grup YORUM ile Anadolu halkının kavgasına can verir. DünGrup Yorum
21
ya halklarının yarattığı değerler Grup YORUM ile yaşar. Komutan Che “Hasta Siempre” ile gençliği etrafında toplar. Eller havada zafer işaretiyle hep bir ağızdan söylenen Çav Bella olur. Artık sadece nostaljik müzik yapan geçmişin devrimci grubu İnti İllimani’yi bile ayağa kaldıran, Venceremos olup kavgaya can verir. Stadyumlarda Victor Jara “ölümsüz şarkıyı” söyler Grup YORUM ile… Faşizmin başkenti Berlin’e Kızılbayrağı dikerken “Katyuşa”yı söyler milyonlarca Sovyet halkı ile. Bu nedenle sadece Anadolu’ya seslenen değil dünya halklarının evrensel sesi olmuştur. YORUM kurulduğu günden bu yana sınırları aşıp halkların sömürüye, yağmaya, talana, katliamlara karşı mücadelesini seslendirip sosyalizmin örgütlü mücadeleye çağıran en coşkulu sesi olmuştur. Grup YORUM’un müziği halk içindir. Hangi süreç, hangi dönem olursa olsun Yorum “şu” “bu” demeden doğrudan ezilen halkların yanında olmuştur. Amerikan emperyalizminin tüm dünyaya kan kusturduğu yıllarda Yorum “Defol Amerika” demiştir. “Bütün Dünya Halkları Kardeştir” diyerek mutlak zaferini ilan eden kapitalizme karşı halkların geleceğinin sosyalizmde olduğunu ve yenilginin geçici halkların zaferinin mutlak olacağını en gür biçimde dile getirmiştir. Daha 12 Eylül’ün ağırlığı tüm ülkenin üzerinde dururken Yorum “Dağlara Gel Dağlara” diyerek halkı kavgaya çağıran olmuştur. Grup YORUM halkın isyanıdır. Nerede birinin yanağına haksız bir tokat atılsa acısını yüreğinde hissedip mazlumun yanı başında yerini almıştır. Patronların sponsorluğunu reddedip emekçileri grevde halaya durduran, onlara moral aşılayan olup “Hakkın ara sor da gel” diyen olmuştur. Grup YORUM halkımızın susturulamayan dilidir. “Bir halkın türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.” Yorum da gücünü müziğinden alır. O müzik ise gücünü ezilen halklardan, sömürülen emekçilerden alır. EZENLER – EGEMENLER kanunlar yapıp yasaklar koyabilirler. Ancak hiçbiri halkın türkülerini yapanlardan daha güçlü değildir. Onlar partiler kurarlar, el22
Anadolu Efsanesi
lerinin altındaki devletin tüm imkânlarını olanaklarını sonuna kadar kullanırlar. Buna rağmen mitinglerine milyonlar gelmez. Tüm masraflarını kendileri ödediği halde halkı yanlarına çekemezler. Oysa Yorum dinlemek için insanlar pek çok fedakârlıkta bulunurlar. Öyle ki Yorum konserine gitmek dahi cüret ister. Yasaklarlar, ama halk yine gider. Gaz yer, coplanır, gözaltına alınır, fişlenir... Yorumu o yasaları yapanlardan daha güçlü kılan şey halkın bu sahiplenmesidir. Ve halk Cemo’yu söylemek için onca bedeli göze alarak gelir, Yorum Cemo diyerek dağları yasaklayanlardan daha güçlü olur...
Grup Yorum’u Ne Amerikan Emperyalizmi, Ne AKP Faşizmi Susturamaz 12 Eylül’ün o kapkara dumanının tüttüğü, yoksul halkımızın nefes almakta dahi zorlandığı bir süreçte, geleceğe dair umudu kararmayan cevahir yürekler taşımak herkese nasip olmaz. Bu bir talih değil tercihtir. Kimileri düzenin sakin sularında kulaç atmayı tercih etti, kimileri de devrimin dalgalı sularında yol almayı tercih etti. Aradan geçen onlarca yıl arada bir yol olmadığını gösterdi. Grup Yorum
23
Bugün yaşanılan zorluklar, adaletsizlikler, halkımızı hayal dahi kuramaz hale getiriyor. Bütün baskılara, katliamlara rağmen daha adaletli, daha insanca bir düzen hayali ise hiç bir zaman yok edilemedi Anadolu topraklarında. Elbette sadece hayal kurmak yetmez. O hayalleri gerçeğe dönüştürecek irade, inanç, emek ve cürete de sahip olmak gerek. Anadolu toprakları bu bakımdan bereketlidir. Anadolu insanı haksızlığı içine sindiremez. Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytan olmaktansa Kerbela’da kanının son damlasına kadar dövüşenlerden olmayı tercih etmiştir. Bin yıldır Anadolu isyanlar tarihi bunun kanıtıdır. Sanat da bu savaşın bir cephesidir. Grup YORUM var oluş nedenini, sanata bakışını şu sözlerle açıklıyor: “Halkımız her şeyin daha adaletlisinin, daha güzelinin hayalini kurar. O hayaller umut olur. İnsanı harekete geçiren de umuttur. Halkların mücadele tarihi böyledir. Daha adaletli, daha özgür bir dünyanın kavgasını vermeye önce umut etmekle başlanır… Burjuvazi insanları bu sömürü çarkının içine hapsedip çürütmeye çalışır. Ağır çalışma koşullarında emeğinin karşılığını vermeden çalıştırır. Burjuvazi de bilir ki beyinleri teslim alınmış bir halkın kendine ait düşüncesi, inancı olamaz. Burjuvazi halkın bu sömürüye karşı örgütlenip, harekete geçmemesi için her cepheden saldırısını aralıksız sürdürür. En çok da bizi harekete geçiren hayallerimizden, umutlarımızdan korkar. Geleceğe dair bir beklentisi olmayan, hayal kurmayan, umut etmeyen karamsar kişiler yaratmaya çalışır. Bu umutsuzluğu farklı biçimlerde halkın her kesimine taşırlar. En çok da sömürüyü en derin biçimde yaşayan, çelişkileri çok keskin olan yoksullar arasında yaygınlaştırmaya çalışırlar. Arabesk kültürünü yaygınlaştırıp sanat adı altında umutsuzluğu ve karamsarlığı aşılarlar. Fabrikalarda, atölyelerde arabesk müzik dinletilir. İsyan edilecekse, ancak kadere isyan edilebilir. Çünkü “yoksulsak, eziliyorsak” bunun sorumlusu kaderdir. “Bana kaderimin bir oyunu”dur bu. Kaderine razı gelip acılar çekmekten başka bir yolu yoktur. Bu sömürünün içinde bizim ideolojimiz ve onun devamı olarak sanatımız halklara umut olur. Bizim sanatımız çekilen tüm acıla24
Anadolu Efsanesi
rın, sömürünün, zulmün, adaletsizliklerin halkın dilinden ifadesidir. Evet, halkın acılarını, sorunlarını anlatır ama karamsarlık yoktur. Geleceğe olan umut vardır. Sosyalizme olan güven vardır. Bu adaletsizliklerin, zulmün, katliamların kader olmadığını; bunların sorumlusunun burjuvazi olduğunu anlatır. Hayalini kurduğumuz sömürünün olmadığı bir dünyanın, ancak onun için savaşarak mümkün olacağını halka ulaştırır. Ve bu umudu notalarıyla, dizeleriyle, oyunlarıyla, filmleriyle sunar. Bizim sanatımız alanlarda halkı bir araya toplayan sıcacık bir ezgi olur.”
Grup Yorum Hangi Koşullarda Doğdu? Grup YORUM hayatın ve kavganın içinde doğdu, gelişti. Kısaca ülkemiz ve dünya tarihinden örneklerle Yorum’u ortaya çıkaran tarihsel sürece bir göz atalım... Ülkemizde, aşık ve halk müziği geleneği içinde, yeniden biçimlenen devrimci müziğin öncüsü ve yaratıcısı RUHİ SU olmuştur. Sazı silaha, sözü mermiye dönüştüren ve hiçbir baskıya, şiddete, tutuklamalara, işkencelere ve katliamlara sesiz kalmayan, devrimci müzik geleneğinin öncüsüdür Ruhi SU. Grup Yorum
25
1970’li, 80’li yıllarda başta Ruhi Su olmak üzere, “Defol git benim yurdumdan”, “Amerika katil katil” diyen Aşık Mahzuni... Devrimci ozan geleneği içinde öne çıkan Aşık İHSANİ ve birçok halk sanatçısı işkence gördü, tutuklandı. Susturmak için Mahsuni ŞERİF’in tırnakları söküldü, evi yakıldı. Ruhi SU’nun yurtdışına çıkışı askeri cunta tarafından yasaklandı, tedavisi engellendiği için hayatını kaybetti. Ancak bütün baskılara karşı ustalarımız yolundan sapmadılar. Devrimci şairlerimiz, yazarlarımız ve sinema sanatçılarımız... Sabahattin ALİ, Nazım HİKMET, Enver GÖKÇE, Ahmet ARİF, Yaşar KEMAL, Orhan KEMAL ve Yılmaz GÜNEY, kendi sanat dallarında, Devrimci Sanatçı, Halkın Sanatçıları olarak halkımıza öncülük ettiler. Devrimci sanatçılar, burjuva kültürüne karşı, devrimin kültür savaşçılarıdır! Her koşulda üretmenin yolunu bulmuşlardır! Grup YORUM’un tarihi Bin yıllık Anadolu tarihinin köklerinden gelir. Anadolu’nun bin yıllık tarihinde, nice zalimler gelmiş geçmiş. Zulme ve sömürüye karşı halk hareketleri, isyanlar bitmemiştir. Halkın ozanları halkımıza önderlik etmiş, halk önderlerinin direnişlerini dilden dile ozanlar taşımıştır. Baba İshak, Şeyh Bedreddin, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal ve daha niceleri... Halkın ozanları kavgada Dadal, sevdada Karaca olmuş, halkın dili, kavada yumruğu olmuştur. Zalimler, saltanatlar gelmiş geçmiştir. İsyanlarıyla Anadolu ise dimdik ayaktadır, tüm heybetiyle yeni zalimlere korku salarak yaşamaktadır. Her dönemde, zulme karşı başkaldıran halkımızın ozanları olmuşlar, kavgada en önde yer almışlar, en büyük bedelleri ödemişlerdir. Ancak hiçbir zaman zulme boyun eğmemişler. Osmanlı iktidarı bütün yasaklarına rağmen halkın ozanlarını halkın kalbinden silememiştir. Ne o saraylar kalmış, ne o debdebeli sultanlar kalmış, ne idam kararları verenler kalmış. Osmanlı İmparatorluğu’ndan eser kalmamıştır, ama Anadolu halkı ve ozanları hala bu topraklardadır. 1923’de Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet tarihinde de ozanla26
Anadolu Efsanesi
rın işi kolay olmadı. Çünkü yeni iktidar batı özentiliydi. Batı müziğini, tiyatrosunu geliştirmek için özel hocalar getirttiler. Devlet konservatuarları kurdular. Halkımıza ait türküler, köy seyirlik oyunları hep küçümsendi. Bağlama yıllarca yasak kaldı. 1923’ten, 1946 tarihine kadar Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, tek partili bir yönetim biçimi devam etti. 1945 tarihinde, anayasada değişiklik yapılarak, çok partili sisteme geçildi. TRT’ye alınacak türküler bin bir sansürden geçirilerek alındı. Türkü tanımına kısıtlama getirildi. Söyleyeni belli olmayan, anonim türküler alındı. Böylece Pir Sultan’ın ve birçok ozanın hiçbir sözü TRT’nin kapısından içeri giremedi. Örneğin Neşet Ertaş’ın türküleri, onun bestesi olarak değil, “Kırşehir türküsü, kaynak kişi Neşet Ertaş” şeklinde alındı. Bunların temel nedeni, batı özentili bir iktidar olmasıdır. Ve çok daha önemlisi Pir Sultan, Dadaloğlu gibi halkımızın savaşçı ozanlarının türkülerini yasaklamaktır. 7 Ocak 1946 tarihinde, Adnan Menderes önderliğinde Demokrat Parti kuruldu. 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimlerde, Demokrat Parti tek başına iktidar oldu. Adanan Menderes, bu tarihlerde, ABD emperyalizmiyle bağımlılık ilişkilerini geliştirdi. DP iktidarı, ABD emperyalizminden, göstermelik olarak borç para aldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına son veren kararı imzaladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ABD emperyalizmine bağımlılığını tescil eden bu kararlar bir milattır. Halk düşmanı, işbirlikçi Menderes ve Demokrat Parti, ABD emperyalizminin Türkiye halklarını sömürmesine ve yer altı, yer üstü zenginliklerimizin yağmalanmasına, talan edilmesine açıktan onay vermiştir. Bu süreçte tarihe utanç belgesi olarak geçecek kararlar alınır. 1- Türk Silahlı Kuvvetlerinde, kurmay subay unvanı almak için, Amerika’da staj (askeri eğitim) alma zorunluluğu getirilir. Kurmay subay olmak için, Amerika’yı koruyacağına dair yemin edenler, kurmay ünvanı alabilirler. Yemin etmeyenler, asla general ve amiral olamazlardı. 2- Türkiye topraklarında, ABD’nin askeri üsler kurması (AdaGrup Yorum
27
na’da incirlik ve ülkemizin her tarafında onlarca ABD-NATO askeri üssü) karar altına alınır. 3- “Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri, Amerikan Ordusudur.” içerikli bir metin imzalanır. (1950’lerde - SSCB’nin varlığı, dünya emperyalistlerinin korkulu rüyasıydı.) Subaylar 27 Mayıs 1960’ta askeri darbeyle, Demokrat Parti İktidarına son verirler. 1961 Yılında, memurların sendika kurma, öğrencilerin dernek kurma, işçi sendikaların özgür toplu sözleşme yapma haklarına sahip olma temelinde, kısmi demokratik haklar içeren bir anayasa ilan ederler. Ülkemizde işçi sınıfının haklar ve özgürlükler mücadelesi, 1967 - 68’lerde boy verirken, anti-emperyalist mücadele üniversitelerde de filizlenip gelişti. DEV-GENÇ 10 Ekim 1968 yılında kuruldu. Hemen ardından 1970 yılının aralık ayında Mahir ÇAYAN, Hüseyin CEVAHİR ve Ulaş BARDAKÇI Önderliğinde THKP-C, İbrahim Kaypakkaya önderliğinde TİKKO ve Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN önderliğinde THKO Kurulur. Onlarca yıllık TKP revizyonizmine, silahlı mücadeleyi savunan devrimci örgütler tarafından son verilir. TKP’yi savunanlar çıksa da artık Türkiye devrim tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. 1970 yılında, işçi sınıfı 15 - 16 Haziran direnişlerini yaratmış ve ülkemiz genelinde sınıf örgütlenmesi, fabrikalarda olduğu kadar da, üniversitelerde ve devrimci öğrenci gençlik içerisinde boy vermiştir. Ülkemizin dört yanında, Bağımsızlık Demokrasi Ve Sosyalizm mücadelesi dalga dalga yayılırken bu süreçte ABD, devrimci örgütlere karşı adeta bir can korkusuyla, çok hızlı bir refleksle, kendi bünyesinde kontrgerilla eğitimi verdiği, subayları harekete geçirir. Sömürü programlarını hayata geçirmek ve devrimci örgütleri tasfiye etmek için askeri darbe yaparlar. 12 Mart 1971’de, Amerikancı askerler, faşist askeri darbe yaparak, ülke yönetimine el koyarlar. Nihat Erim’i Başbakanlığa getirirler. Askeri cunta, devrimcilere, ilericilere, demokratlara, aydınlara, yazarlara, sendikacılara ve anti-emperyalist bütün kurum ve kuruluşlara saldırdılar. DEV-GENÇ’liler, faşist askeri cuntaya 28
Anadolu Efsanesi
karşı, her koşulda savaşma kararı alırlar. İsrail’in, Filistin halkını katletmesini protesto etmek amacıyla, Mahir ÇAYAN, Hüseyin CEVAHİR ve Ulaş BARDAKÇI, 17 Mayıs 1971 tarihinde, İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırırlar ve 22 Mayıs 1971’de cezalandırırlar. 1 Haziran 1971’de İstanbul Maltepe’de, Mahir ÇAYAN ve Hüseyin CEVAHİR, faşist cuntacı askerler ve polisler tarafından, kuşatma altına alınırlar. Teslim olun çağrılarına karşı, Mahir ve Hüseyin silahla cevap verirler. Çatışmada Hüseyin CEVAHİR Şehit Düşer, Mahir ÇAYAN yaralı olarak tutsak düşer. İstanbul Selimiye Askeri Hapishanesine, oradan da Kartal Maltepe Askeri Hapishanesine götürülür. 29 Kasım 1971’de, Mahir ÇAYAN, Ulaş BARDAKÇI, Ziya YILMAZ, Cihan ALPTEKİN ve Ömer AYNA, Kartal Maltepe Askeri Hapishanesinde tünel kazarak özgürlük eylemi gerçekleştirirler. Ulaş BARDAKÇI, 19 Şubat 1972 günü İstanbul Arnavutköy’de kaldığı evde teslim ol çağrılarına silahıyla cevap verir. Devrimci inançlarıyla çatışarak şehit düşer. “Ulaşın elinde mavzer Mavzeri türküye benzer Bizimkiler böyle ölür Böyle ölür bizimkiler” THKO Önderleri Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN, 16 Mart 1971’de Sivas Şarkışla, Gemerek İlçesinde yakalanırlar ve Ankara Ulucanlar Hapishanesinde tutsak kalırlar. 10 Mart 1972 yılında Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN ve Yusuf ASLAN’ın idam kararı TBMM tarafından onaylanır. Mahir ÇAYAN, “Denizlerin idamına sesiz kalamayız.” diyerek, yoldaşlarıyla birlikte derin bir araştırmaya girerler. Yapılan keşifler Grup Yorum
29
sonucunda, Deniz GEZMİŞ, Yusuf ASLAN ve Hüseyin İNAN’ın idam kararını durdurmak için, Ordu Ünye İlçesinde, NATO Radar Üssünde görevli üç İngiliz ajanını kaçırma kararı alırlar. Mahirler gereken bütün hazırlıklarını yaparlar ve kamyonlarla, kapalı sandıklar içinde İstanbul’dan Ünye’ye hareket ederler. İngiliz ajanlarını evlerinden kaçırırlar ve Tokat, Niksar İlçesi Kızıldere Köyüne giderler. Kızıldere muhtarının evine geçerler. Bir gün sonra, sabaha karşı saat 04:00 civarında bulundukları ev, bölük bölük askerler tarafından kuşatılır. 30 Mart 1972 Yılında, Kızıldere’ de, faşist ordunun teslim olun çağrılarına, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi önderi Mahir ÇAYAN cevabı kesindir; “Üç İngiliz ajanının hayatına karşılık, Deniz GEZMİŞ, Hüseyin İNAN ve Yusuf ASLAN’nın infazları durdurulacak, 48 saat içinde Türkiye radyolarından infazların durduğu hakkında açıklamalar yapılacak, bu şartlar yerine getirilmezse İngilizler kurşuna dizilecek.” Faşist askerler, yapılan taleplere hiçbir cevap vermeden, tekrar teslim olun çağrılarında bulunurlar. Mahir ÇAYAN, faşizmin çağrılarına; “Bu oligarşinin zülmüne, hainliğine, gaddarlığına, kan emiciliğine karşı bizlerin ihtarıdır. Bu ihtilalci misilleme sadece NATO ajanlarının yok edilmesiyle bitmeyecektir. Bu sadece başlangıç ve ilk ihtardır.” der. Uzun bir sessizlikten sonra, tekrar teslim olun çağrılarına MAHİR ÇAYAN tek cümleyle cevap verir; “Biz Buraya Dönmeye Değil Ölmeye Geldik!” Ardından Gün Doğdu marşını söylerler. “Gün doğdu hep uyandık Siperlere dayandık Bağımsızlık uğruna Alkanlara boyandık İşçi köylü hep beraber 30
Anadolu Efsanesi
Faşist düzene karşı Halk savaşı veriyoruz Emperyalizme karşı Yolumuz devrim yolu Gelin kardaşlar gelin Yurdumuza faşist dolmuş Vurun kardaşlar vurun.” Çatışma sonucunda, Mahir Çayan, Cihan ALTEKİN, Ertan SARUHAN, Nihat YILMAZ, Ahmet ATASOY, Hüdai ARIKAN, Saffet ALP, Ömer AYNA, Sinan Kazım ÖZDOĞRU, Sabahattin KURT Şehit düştüler. Ertuğrul Kürkçü ise, samanlığa saklanarak yoldaşlarına ihanet etti. Hepimiz Birer Mahiriz “Birde çoğuz çokta biriz Ne evveliz ne ahiriz Hepimiz birer Mahir’iz Canımıza can isteriz Enişte emmi dayımız Artar eksilmez sayımız Gülsün diye Hüdayimiz Canımıza can isteriz Köyün evleri tezekten Cellatlar çıksın tuzaktan Kurşun sıkar Alp uzaktan Grup Yorum
31
Canımıza can isteriz Kurşun sığmaz kemerime Kan damlıyor ciğerime Dokunmayın Ömer’ime Canımıza can isteriz Yasla dolu dağım taşım Devrim yolundadır başım Vuruldu Kazım yoldaşım Canımıza can isteriz Kızıldere doymaz kana Kan yaraşır mert olana Faşistler kıydı Cihanıma Canımıza can isteriz. “ Mahir ÇAYAN’ın önderliğinde kurulan THKP-C, direniş içinde adını tarihe kazıyarak, çok kısa süreli bir geçmişi de olsa ideolojik tartışmalarıyla, stratejiyle, yürütülen silahlı savaşla, Kızıldere direnişiyle, Maltepe direnişiyle, Türkiye Devrim Yolu’nu çizmiştir. İşçiler, köylüler ve genç nüfus içinde büyük bir potansiyel yarattılar. Ozanlar türkülerinde halkın savaşçılarını anlatıyordu artık. THKP-C’nin yarattığı potansiyelin çeşitli sol çevreler tarafından, içinin boşaltılmasına karşı çıkan Dursun KARATAŞ THKP-C’nin yarattığı değerlerle, Devrimci Sol Hareketini kurdu. Devrimci Sol; Faşist Teröre Karşı Mücadele Ekipleriyle İstanbul’da ve birçok şehirde faşizme ciddi darbeler vurmuştur. Maraş’ta Çorum’da Alevi halkının katledilmesini örgütleyen ve bu katliamlara önderlik eden faşist şef Gümrük Ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ı ve 12 Mart faşist askeri cuntanın Başbakan’ı Nihat Erim’i 32
Anadolu Efsanesi
cezalandırarak, Türkiye halklarına, hiçbir halk düşmanının cezasız kalmayacağını ilan etmiştir. 1977 1 Mayıs’ında daha fazla kan dökülmesini engelleyen Dev-Genç olmuş. 1978 yılında Yolumuz Çayanların Yolu’dur pankartı arkasında on binlerle yürüyerek Mahir’lerin kavgasının sürdüğünü dosta düşmana göstermişlerdir.
12 Eylül 1980 … Amerikancı Askeri Cunta Darbe Yaptı 12 Eylül cuntasıyla birlikte ülke ABD emperyalizminin istediği biçimde şekillenmiştir. Sosyal, ekonomik ve kültürel olarak köklü bir değişimi getirmiştir. Faşizm devletin en alt kademesinden en üst noktasına kadar örgütlenmiş, sol ezilirken gerici ve faşist örgütlenmelerin önü alabildiğine açılmıştır. 12 Eylül 1980 sabahı TRT radyolarından yayınlanan İstiklal Marşı ve Harbiye Marşı eşliğinde cuntanın darbe bildirisi okunarak yönetime el konulmuştur. Bu andan itibaren var olan tüm temel hak ve özgürlükler yok sayılmıştır. Sol, devrimci, demokratlar kitleler halinde tutuklanmıştır. 650.000 kişi gözaltına alınmış, 1.683.000 kişi fişlenmiş, 7.000 kişi hakkında idam cezası istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş ve 50 kişi asılmıştır. “Asmayalım da besleyelim mi?” diyen cuntacılar on binlerce insan Grup Yorum
33
işkenceye tabi tutulmuş ve bunlardan ancak 171’inin işkence ile öldürüldüğü belgelenebilmiş ve yaklaşık 300 kişinin ise “kuşkulu” bir şekilde öldüğü ortaya çıkarılabilmiştir. 12 Eylül faşizmi bunlarla da yetinmemiş, 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl ceza istenmiş ve toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir. 300 gazeteci saldırıya uğrarken 3 gazeteci öldürülmüştür. 12 Eylülden itibaren 300 gün boyunca gazeteler yayın yapamamış, 39 ton gazete ve dergi imha edilmiştir. 13 gazete için toplam 303 dava açılmıştır. Bunun yanı sıra toplanan yüzbinlerce kitap tıpkı Hitlerin yaptığı gibi yakılmış, aralarında Yılmaz Güney’inde bulunduğu sanatçıların filmleri de yakılmaktan kurtulamamıştır. Eğitim alanını da boş bırakmayan cunta 3 bin 854 öğretmen, üniversite de görevli olan akademisyeni işten atmıştır. 120 öğretim görevlisinin işine son verilirken YÖK kurularak üniversitelerin özgürlüğü yok edilmiştir. YÖK kurulur kurulmaz sol görüşe sahip öğretim görevlilerinin işine son vermek ve onların atamalarını engellemek gibi bir görev üstlenirken onların boşluğunu gerici faşistlerle doldurmuştur. Aynı zamanda öğrenciler üzerinde baskı oluşturarak üniversiteleri polisin ve jandarmanın üssü haline getirmiştir. Elbette 12 Eylül tek başına ordunun aldığı bir karar ile gerçekleşmemiştir. Mehmet Ali Birand’ın “12 Eylül 04.00” (1984) adlı kitabında ortaya koyduğu gibi ABD bizzat bu işin organizasyonunu gerçekleştirmiştir. Darbe olduğu gün ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Hanze’in askeri darbeyi haber alır almaz “your boys have it” yani “senin çocuklar işi bitirdi” anlamındaki konuşması ABD’nin darbedeki konumunu en açık biçimde ortaya koymuştur. Amerikan emperyalizmi daha fazla bağımlılık istiyordu, daha fazla sömürmek istiyordu. Mevcut hükümetler ekonomi politikalarını hayata geçirmeye yeterli değildi. Aynı süreçte ülkemizde, Devrimci güçlerin yarattığı halk hareketlerinden korkan, ABD emperyalizmi ve onun işbirlikçileri, mevcut olan düzen partilerinden bekledikleri sonucu alamayın34
Anadolu Efsanesi
ca, “sağ sol çatışmalarını durdurma” bahanesiyle darbe yaptı. 12 eylül 1980’de faşist askeri cunta yönetime el koydu. Türkiye, Amerika’nın “bizim çocuklar başardı” diyerek, tayin ettiği 5 faşist general tarafından yönetilmeye başlandı. Türkiye 6 Kasım 1983’e kadar kendisine Türkiye Milli Güvenlik Konseyi adını veren cuntacılar tarafından yönetilir. Yapılan seçimleri kazanan ANAP’ın iktidara gelmesi ile ABD’nin istediği ekonomik adımlar da hızla atılmaya başlanır. İktidarı devralan Turgut Özal IMF’den aldığı talimatlarla 1980 yılında Süleyman Demirel tarafından alınan 24 Ocak kararlarını hayata geçirir. Özelleştirme adı altında devlete ait KİT’ler satılır. Liberal ekonomi adı altında ülkenin yeni sömürgecilik ilişkileri daha da derinleştirilir. 1982 yılında kabul edilen 12 Eylül anayasası ile birlikte daha önce var olan temel haklar ve özgürlükler yok edilmiştir. Türkiye’de solun üzerinde ciddi bir devlet terörü vardır. Sendikalar, dernekler yasaklanmış, kapatılmıştır. Neredeyse sola ait tüm örgütlenmeler dağıtılmış ve düzen ciddi biçimde halka karşı saldırıya geçmiştir. Umutsuzluk, inançsızlık ülkenin üzerine karabasan gibi çökmüştür. Halk ise bu duruma içten içe isyan etse de duygularını dile getirememektedir. Grup YORUM bu karanlık günlerin içinden Sıyrılıp Gelmiştir. Sıyrılıp Gelen kaseti ile birlikte halkın üzerindeki kara bulutları dağıtmış, halkın söylemek istediklerini dile getirmiş ve bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin asla bitmeyeceğini haykırmıştır. Kısa zamanda geniş bir dinleyici kitlesine ulaşmasındaki en önemli etken de budur. Halk Sıyrılıp Gelen ile kendi duygu ve düşüncelerini bulmuştur. Sıyrılıp Gelen 12 Eylül’ün baskıları, zulmüne rağmen halkı teslim alamayacağının en gür haykırışı olmuştur. Hapishanelerden Kırlara kadar hayata ve mücadeleye dair en direngen sözler Yorum ile dile getirilmiştir.
Grup Yorum
35
12 Eylül Cuntası Sivil Uzantılarıyla Devam Etti İşkence ve katliamla yetinmeyen cuntacılar 12 Eylül’ün bir daha halkın üzerinden hiç kalkmaması için tüm anti demokratik uygulamalarını, emperyalizmin istediği tüm yasaları 1982 yılında yaptıkları Anayasa ile yasal hale getirmişlerdir. Devamında 1983 yılında sivil döneme geçiyoruz denilerek seçimler yapılır. Adalet Partisi iktidarı sırasında alınan ve 12 Eylül döneminde de uygulaması sürdürülen 24 Ocak 1980 ekonomik önlemler paketini hazırlayan, 12 Eylül döneminde bir süre ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olan Turgut Özal tarafından kurulan ANAP iktidara gelir. Ancak halk açısından değişen hiç bir şey yoktur. ANAP iktidarı sivil görünümlü olsa da asıl olarak cuntanın devamı niteliğindedir. Sadece vitrin değişmiştir. 12 Eylülde ekonomi bakanı olarak emperyalizmin istediği 24 Ocak kararlarını uygulamaya koyan Turgut Özal bu sefer başbakan olarak emperyalizme hizmete devam etmiştir. 12 Eylül’de Her Şey Emperyalist Politikaları Daha Rahat Uygulayabilmek İçindir. “20 yıl boyunca onlar güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde…” Bu sözün sahibi Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Halit Narin’e aittir. Bu sözlerin söylendiği tarih 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ertesi günleridir. Bu sözler adeta 12 Eylül’ün özeti gibidir. 12 Eylül Amerikancı faşist darbesi uygulamalarıyla patronları, işbirlikçi tekelleri ve emperyalist tekelleri güldürmüş, halkı ise ağlatmıştır. 12 Eylül faşist darbesinin hayata geçirdiği kararların başında 24 Ocak Kararları gelir. “24 Ocak Kararları, gerçekte, ülkenin emperyalizmin açık pazarı haline getirilmesi planından başka bir şey değildi. Bu ekonomik plana göre dış borçların ödenmesi, emperyalist şirketlerin ve oligarşinin sermayesinin daha da arttırılması amacıyla, ülkenin bütün zenginliklerinin ve emeğin eskisine oranla daha da çok sömürülmesi gerekiyordu. Bunun için de her şeyden önce sınıf mücadelesinin durdurulması, ‘politik istikrar’ın sağlanması şarttı. 36
Anadolu Efsanesi
“24 Ocak Kararları ücretlerin dondurulması, ve giderek daha da düşürülmesi, grevlerin yasaklanması; yatırımların azaltılması ve işsizliğin artması, kamu harcamalarının kısılması yani maaşların dondurulması, eğitim, sağlık gibi hizmetlere ayrılan paraların azaltılması, kamu yatırımlarının durdurulması, aşırı zamların yapılması; sürekli devalüasyon ile ülke üretiminin ucuza dışarıya satılması; yüksek faiz oranlarıyla halkın elindeki son kuruşun da elinden alınması anlamına geliyordu. 24 Ocak Kararları, sömürü ve soygun kararlarıdır ve bu kararları, ülkeyi tamamen emperyalizmin açık pazarı haline getirmeyi amaçladığı için; örneğin 1970 kararlarından ve Ecevit’in uyguladığı ekonomik politikalardan çok daha kapsamlıydı.” (Haklıyız Kazanacağız, syf: 186) Sonrasında herkesin kabul edeceği gibi 24 Ocak Kararları ancak, halkın tümden susturulup yıldırıldığı, grevlerin yasaklandığı, devrimci hareketlerin ezildiği bir ortamda uygulanabilirdi. Bunun anlamı ise 12 Eylül Faşist Cuntası’dır. 24 Ocak Kararları, 12 Eylül askeri faşist cuntasının temel nedenlerinden biridir. Tekellerin lehine bir düzenleme olan 24 Ocak Kararları, askeri faşist cuntanın da Amerikancı karakterini ortaya koyar. Dönemin iktidarı olan Demirel’in AP iktidarı, ’80 öncesi koşullarda 24 Ocak Kararlarını uygulayabilmek için başlıca şu düzenlemelere ihtiyaç duyuyordu: 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası. Bu yasayla polisin yetkileri genişletildi. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Yasası. Böylece polislerin dernek kurmaları yasaklanıyordu. 5442 sayılı İl İdare Yasası. Bu yasayla vali ve kaymakamların, istedikleri zaman askeri kuvvetleri kullanmalarına olanak tanınıyordu. 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Hürriyeti Yasası. Bu yasayla gösteriler denetim altına alınıyor, izinsiz gösteri yapanların cezaları arttırılıyordu. Grup Yorum
37
1630 sayılı Dernekler Yasası da, dernek çalışmalarını denetim altına alıyor, devrimci derneklerin kapatılmasını sağlıyordu. Demirel’in AP iktidarı bu düzenlemeleri de 24 Ocak Kararlarını oligarşi içi dengeler ve devrimci muhalefetin varlığı nedeniyle uygulayamadı. Bunun sonucudur ki emperyalizm ve oligarşi faşist darbeyi gündeme getirdi. Demirel’in gündeme getirdiği düzenlemeler ve 12 Eylül faşist darbesinin uygulamaları OHAL ile karşılaştırıldığında benzerlikler görülecektir. Bu ekonomik kararlar ancak dizginsiz faşist terör koşullarında hayata geçirilebilirdi. Ve böyle de oldu. ANAP iktidarı cuntacılardan aldığı halkı teslim alma görevini yerine getirmek için dağlarda, şehirlerde, sokaklarda katliamlara devam etmiş, ülkenin tüm karakollarında halk çocukları işkencelerden geçirilmeye devam ederken hapishanelerde tutsaklara yönelik saldırılar işkenceler hiç hız kesmeden sürmüştür.
12 Eylül Cuntası Ve Sol… “12 Eylül geldiğinde, Devrimci Sol dışında, solun faşizme ve mücadeleye bakışı, gerek düşünsel gerekse de pratik olarak, savaş gerçeğinden çok uzaktı. Savaş gerçeğini düşünmemiş, buna uygun gelenekler, ilkeler ve kurallar yaratarak savaşçı ruh haliyle donanmamış bir örgüt “halk savaşı, faşizme karşı savaş” çığırt38
Anadolu Efsanesi
kanlığı yaparken, bunun gereklerini hiçbir zaman yerine getirmeyerek, esas olarak oportünist bir hat izleyip, düzen sınırları içerisinde mücadeleyi temel alan bir mücadele tarzını seçmişlerdir.” Dursun KARATAŞ, Önderliğinde Devrimci Sol “Cunta 45 Milyon Halkı Teslim Alamaz” şiarıyla, faşist askeri cuntaya karşı savaş açmıştır. 12 Eylül Cuntasına karşı savaş içinde olan Devrimci Sol önderi Dursun KARATAŞ ile birlikte önder kadroların büyük bölümü tutsak düşerler. PKK, Devrimci Yol ve birçok sol örgütün liderleri cuntanın ayak sesleri duyulduğunda ülkeyi terk etmişler, Avrupa’da mülteciliği tercih etmişlerdir. Ülke içinde büyük sol potansiyel bir anda örgütsüz bırakılmıştır. Sol örgütlerin liderlerinin bu kaçışı ülkemizde cuntanın hızla başarı elde etmesine yol açmıştır. Ancak daha büyük yıkım halkımızın üzerinde yaşanmış, büyük bir yenilgi duygusu uzun yıllar atılamamıştır. Emperyalizm ülkemizi daha rahat sömürebilmek için Kenan Evren komutasındaki orduya darbe yaptırarak halkın üzerinden silindir gibi geçmişti. 12 Eylül Faşist Askeri Cunta, TÜRK-İŞ dışında bütün sendikalar kapattı ve yöneticilerini tutukladı. Sendikaları kapatılan işçilerin toplu sözleşme hakları ellerinden alındı. İşçilerin, memurların, öğrencilerin ve anti-faşist mücadelede yer alan bütün dernekler ve demokratik kurumların hepsi kapatıldı. Haklar ve özgürlüklerden yana, bütün devrimci ve demokratik kurumlar kapatıldı ve yöneticileri tutuklandı. Amerikancı faşist askeri cunta, ABD emperyalizmine karşı yükselen halk muhalefetini bastırmak, halka gözdağı vermek ve halkın korkularını büyütmek için, bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde yer alan, onlarca devrimci kadroyu idam ettiler. 650 bin kişi gözaltına alınırken 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 Devrimci, 8 faşist, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı). İdam edilenlerden birisi de Erdal Eren’dir. 17 yaşında olmasına rağmen yaşı büyütülerek idam edilmiştir. HeGrup Yorum
39
nüz 17 Yaşındaki, Erdal EREN’i de idam ederek, 650 bin insanı işkenceden geçirerek emekçi halkımızın bilincinde ve yüreğinde büyük korku dağları yaratmayı başardılar. İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi “kuşkulu” bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi için “kaçarken” vuruldu denildi. Sonra ki yıllarda bu kişilerin polis tarafından katledildiği ortaya çıkmıştır. 95 kişi “çatışmada” öldü denilerek katledildi. 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi. İşkenceyle katletmenin adı intihar olarak belgelere geçiyordu. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. 300 kişi “kuşkulu” bir şekilde öldü. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Tıpkı Hitler’in yaptığı gibi yüzbinlerce kitap toplatılıp yakıldı. Darbe yapanlar salt işkenceyle, katliamla yetinmemiş aynı zamanda kitap, dergi ve filmler başta olmak üzere ne kadar ilerici yayın varsa, halkı bilinçlendiren ne varsa büyük bir düşmanlıkla hepsini yok etmek için elinden geleni ardına koymamıştır. “Birbirimizin saçından bok kaçırıyorduk! ‘Tepemize kadar bok çukurunun içine sokuyorlardı. Yıkanmak yasaktı, boklar üzerimizde kururdu. Göz çukurlarımıza kadar bit doluyordu. Karavanaya kanımızı akıtıp yemeği öyle yediriyorlardı. Arkadaşının ağzına işeyeceksin! 1,5 yıl hiç banyo yapmadık. İşkenceyle yazdırılan söz: Yurtta sulh, cihanda sulh! Cop sokup, al bunu yala, diyorlardı. Köpeğe ‘Emret komutanım’ diye tekmil verirdik. Akşam yeme40
Anadolu Efsanesi
ğinden hemen sonra beş-altı tane subay gelirdi, yine o meşhur Co’nun (köpek) eşliğinde; iki, dört, altı şeklinde sayım yapardık... Co’yu görür görmez hemen tekmil verirdik; “Emret komutanım.” Bazen gece 12’ye kadar böyle esas duruşta sayım düzeninde beklediğimiz olurdu; hiç kimsenin konuşmaması ve hareket etmemesi, esas duruşunu bozmaması gerekiyordu... Başparmağın hafif oynaması yine büyük işkencelere sebep oluyordu. Uykuda kıpırdamanın cezası bir ton dayaktı. Ermeni arkadaşımızı Maşallah’ı elbise giydirip sünnet ettiler. İçindeki lağım faresini çıkardık, fasulyeyi yedik.” Bu anlatımlar Diyarbakır hapishanesinden bir tutsağa aittir. Ve bu anlatımdan çok daha fazlası cuntacılar ve onların devamcısı olan ANAP iktidarı döneminde ülkenin tüm hapishanelerinde devrimci tutsaklara karşı uygulanmıştır. Ancak ne kadar işkence yaparsa yapsınlar Devrimci Sol tutsaklarını teslim alamamışlar ve özgür tutsaklık kimliğini yaratan Devrimci Sol tutsakları başta Metris olmak üzere bulundukları tüm hapishaneleri bir direniş kalesi haline getirmiştir. Hapishaneler devrimciliğin varlık yokluk savaşı verildiği yerler haline gelmiştir. Hapishanelerde direniş safında yer alan Devrimci Sol tutsakları yeni gelenekler yaratarak Metris’i, Sağmalcılar’ı ve bulundukları bütün hapishaneleri direniş odağına çevirmişti. Devrimci Yol tutsaklarının bulunduğu Mamak ise tam tersine yılgınlığın, teslimiyetin merkezi haline gelmiştir, çünkü herhangi bir direniş sergilenmemiştir. Faşist askeri cunta, 1984 yılında, devrimci tutsaklara, bütün hapishanelerde İstiklal Marşı okunmasını ve Tek Tip Elbise giyilmesini dayatır. Devrimci Sol ve TİKB dışında bütün sol hareketler Tek Tip Elbise giymeyi kabullenerek, faşist askeri cuntaya teslim olurlar. “Dayan kitap ile Dayan iş ile Tırnak ile diş ile Umut ile sevda ile düş ile Dayan rüsva etme beni!” Grup Yorum
41
1984 yılına gelindiğinde tutsaklara tek tip elbise dayatması başlamıştır. Buna karşı siyasi düşüncelerinden ödün vermeyen Devrimci Sol ve TİKB davası tutsakları ölüm orucu ve süresiz açlık grevi eylemine başlar. “Biz Devrimciler olarak emperyalizme ve faşizme karşı halkımızın yanında onunla omuz omuza silahımızın son mermisine kanımızın son damlasına kadar savaşacağımıza ant içeriz ve bu uğurda ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin hoş geldi sefa geldi.” Kışın dondurucu soğuğa karşı, Tek Tip Elbise giymeyerek, iç çamaşırlarıyla direnen bu irade, zaferin iradesidir. Baş eğmemenin teslim olmamanın iradesidir. Bu irade ölümü yenen bir iradedir. 75 gün süren ölüm orucu direnişinde Abdullah MERAL, Haydar BAŞBAĞ, Hasan TELCİ ve TİKB Önderi Fatih ÖKTÜLMÜŞ şehit düşerler. 75 gün süren ölüm orucu direnişi sonucunda Siya42
Anadolu Efsanesi
si Tutsaklık statüsü cuntaya kabul ettirilir. Faşist askeri cunta İstiklal Marşı ve Tek Tip Elbise kararından geri adım atmaya başlar.
Zafer Kanla Canla Yazıldı Tarihe “Günler ağır Günler ölüm haberler geliyor Ölüyor çarpışarak insanlarımız Ne kadar da çok Hâlbuki ne kadar da hak etmişlerdi yaşamayı Ellerinde şarkılar ve bayraklarıyla Sanki bir bayram nümayişe çıktılar Öyle genç ve fütursuz. Ve zafer Artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar Tırnakla sökülüp koparılacaktır.” Şehitlerimiz, ülkemizde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin bayraklarıdır. Birçok örgüt direnişe katılmayıp ölüm orucunu intihar olarak adlandırmış hatta zaferden sonra bile “Tek Tip Elbiseyi Vermeme Direnişi” gibi mizah konusu olacak tavırlar sergilemişlerdir. Dursun Karataş’ın önderliğinde Devrimci Sol tutsakları, zorla giydirilen Tek Tip elbiseleri, elleri kelepçeli olmasına rağmen parçalamanın onlarca yolunu bulmuşlardır. 1984 Ölüm Orucu direnişi ve mahkemelere giderken üzerlerindeki tek tipleri yırtmaları sonucu adım adım haklarını kazandılar. Önce eşofmanları verilmiş ardından bu uygulama da son bularak direnişler sonucunda kendi kıyafetleriyle ile mahkemelere çıkmayı kazanmışlardır. Tutsaklar yıllar boyunca mahkemelere gidip gelirken işkence görmüş Devrimci Sol davası tutsakları tek tip elbiseyi giymedikleri Grup Yorum
43
için iki yıl boyunca duruşmalara çıkarılmamışlardır. 12 Eylül cuntası halkın üzerinden adeta buldozer gibi geçmiştir. Yükselen devrim dalgası kırılmış, Anadolu derin bir sessizliğe bürünmüş kitlelerin umudu kırılmıştır. Faşizmin karşında derin bir yılgınlık havası esmektedir. Düzen bir yandan bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini bastırmak için her türlü faşist terörü uygularken bir yanda da halkın bir daha ayağa kalkmasını engellemek için bilinçleri karartma politikasını tam hız sürdürmektedir. “Ne sağcıyım ne solcu futbolcuyum futbolcu, gemisini kurtaran kaptan, her koyun kendi bacağından asılır” vb. söylemleri halkın diline yerleştirmeye çalışırken, sanat alanında da hızla bir yozlaşma başlatmışlardır. Bu ortamda halkın yüreğine kara bir bulut gibi çöken umutsuzluk, adeta halkımızı nefessiz bırakmaktadır. Sol’a en büyük küfürleri dönekler, yılgınlar etmişti. Küfür romanları, yılgın şarkılar arka arkaya yayınlandı. 84 yılında yapılan seçimlerle ANAP iktidara gelmiş, sözde, askeri cunta dönemi bitmiştir. Ancak pratikte faşizmin baskısı alabildiğine sürmektedir. Gözaltında kayıplar, işkenceler devam etmekte hapishanelerde tutsaklara yönelik saldırılar hız kesmeden sürmektedir. ANAP iktidarı emperyalist tekellere peşkeş çekmek için hızla özelleştirme adı altında devlete ait olan kurumları satmaktadır. İslamcıları devlet içerisinde kadrolaştırılarak ABD’nin yeşil kuşak projesi kapsamında, Türkiye’de SSCB’yi kuşatan ülkelerden biri haline getirmektedir. Bu dönemde Turgut Özal George Bush’a bir telefonda ulaşabildiğiyle övünmekteyken yargısız infazlar sürmektedir. Tüm bunlar olurken toplumu yozlaştırma çalışmaları da hız kesmeden sürmekte, Turgut Özal “Benim memurum işini bilir” diyerek memurların rüşvet almasını meşrulaştırmakta, rüşvet almayanlar enayi yerine konulmakta asıl olarak ise toplumsal yozlaşma yaygınlaştırılmaktadır. Böyle bir ortamda bireycilik öne çıkmakta ve bu da sanatın hemen her dalında kendisini göstermektedir. Artık toplumsal konuları ele alan şarkılar, filmler, kitaplar yerine ‘BEN’i, kişinin iç dünyasını anlatan, halkın yaşamına yabancılaşmış bir sanat öne çıkmaktadır. Hüzün, yenilgi, yılgınlık sanatı yaygınlaştırılır. Özellikle kendi sol geçmişle44
Anadolu Efsanesi
rine küfür eden müzisyenler, edebiyatçılar türemiştir. Egemenler bunlara her türlü imkanı sağlayarak, sol adı altında, sola ve halka düşmanlık moda haline getirilir. Her zulüm devrinde halkın kurtuluşuna inanmış insanlar meydana çıkmıştır. Anadolu tarihi bu açıdan eşsizdir. Kimi zaman Bolu Beyine karşı savaşan Köroğlu olmuş kimi zaman “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diyen Dadaloğlu olmuş. Kimi zaman “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyen” Pir Sultan olmuştur. İllaki halkın acılarına son vermek, egemenlerine karşı halkın iktidarını kurmak için savaşan ve halkın acılarını türküleştirip onlara kurtuluşun yolunun gösteren halkın sanatçıları hep olagelmiştir. Bir yerde bir avuç asalağın kendi bencil dünyalarının bekası için halka karşı zulmü söz konusuysa orada halk çocukları elbette sahneye çıkıp halkın yüreğinden geçenleri sazın tellerine vuracak, dilden dile yaygınlaştıranlar çıkacaktır. İşte 12 Eylül ile birlikte halkın üzerine adeta karabasan gibi çöken faşizme karşı halk çocukları halk adına söz alacaktı. Bin yıldır isyan eden Anadolu’nun ozanları dile gelecekti. Sosyalizmin sanatını kuşananlar çıkacaktı. Ve bu 1985 yılından itibaren Grup YORUM oldu. Hapishanelerde, Tek Tip Elbiseye karşı kazanılan zaferle, ülkemizin her yerinde, başta demokratik kurumlarda ve devrimci sanatta, faşist askeri cuntaya karşı bir hareketlilik, gözle görülür bir biçimde oluşmaya başladı. Bütün olumlu gelişmelere rağmen, 1980, 12 Eylül faşist askeri cuntanın yarattığı korku, kendine demokratım devrimciyim diyen birçok devrimci sanatçının da içine kapandığı, karamsarlığa düştüğü, ideolojik ve müzikal anlamda yönlerini değiştirdikleri, liberalleştikleri ve de kimilerinin, karşı devrimci oldukları bir dönemdir. 12 Eylül faşist askeri cuntaya karşı direnmek, düzene karşı savaşmak ve hesap sormak, küçük burjuva sanatçılarının aklına hayaline gelebilecek bir şey değildir. Düzenle uzlaşanların, şarkılarını, şiirlerini halkın yozlaşması için kullananların düzen tarafından ödüllere boğulduğu bir dönemde, Grup YORUM, hayatın ve kavganın içinde boy vermeye başlar. Grup Yorum
45
Grup YORUM; 1980 12 Eylül askeri faşist cuntasının, tüm halkımız üzerinde yarattığı baskı ve depolitizasyon saldırısına karşı, devrimci değerlerin yaşatılmasında ve devrimci dinamiklerin serpilip, ülkemizin dört yanında gelişmesinde, faşizme karşı kavganın ön saflarında yer alır.
1985; Bir Anadolu Efsanesi Grup Yorum Anadolu’nun Bağrında Doğar. Grup YORUM, bu karanlık günlerin içinde doğmuştur. İradi bir çaba sonucunda ve faşizme karşı dişe diş bir mücadele içinde, Sıyrılıp Gelen Bir Anadolu Efsanesidir. Birden bire, öylesine ortaya çıkan bir grup değildir. Anadolu bu güne kadar nice destanlar yaratmıştır, nice ozanlar çıkarmıştır. Anadolu bağrında nice efsaneler yaratmıştır. Grup YORUM, Şaman dualarından, Yunus Emre’den, Pir Sultan Abdal’a, Karacaoğlan’a, Dadaloğlu’na, ondan ona, ondan ona süzülüp geldi. Kürt isyanlarından, dengbejlerin ağıtıyla süzülüp geldi. Grup YORUM, isyanlar tarihiyle dolu Anadolu’nun bağrında doğan BİR ANADOLU EFSANESİ’dir. 46
Anadolu Efsanesi
Ülkemiz emperyalizme bağımlı ve faşizmle yönetilen bir ülkedir. Egemen sınıf burjuvazi, emperyalizmin teknolojisinin bütün olanaklarıyla kendi yoz kültürünün propagandasını yapıyor. Kendi kültürünü yayarak, kimliksiz, kişilik bunalımı yaşayan, üretmeyen, düşünmeyen bir kuşak yaratmaya çalışıyor. Bu kültürel propaganda bir uyuşturucu gibi, beyinlere enjekte ediliyor, baskı altında tutulan, işkence gören, korkutulan, apolitikleştirilen insanlar, emperyalizmin bu yozlaşmış, bu ahlaksız kültürüne yönelmek zorunda kalıyorlar. Emperyalist propaganda, bunlarla sınırlı kalmıyor, kimi zaman dinsel ideolojiyi etkin kılarak, kitleleri pasifize ediyor. Kimi zamanda, ırkçı şoven duyguları körükleyerek, emekçi halkımızın içinde çatışmalar yaratıyor. Grup YORUM, emperyalizme, faşizme ve yozlaşmaya karşı halkın en güzel değerlerinin, isyanının, direnişinin, devrimci kültürünün şahanlarıdırlar. Grup YORUM, Anadolu halklarının binlerce yıllık kültüründen beslenir. Binlerce yıllık isyan geleneğinin ozanlarının değerleriyle örülmüş mirasa sahiptir. Grup YORUM, işçi grevlerinde, işçilerin sesi olur. Grup YORUM, yaşamın her alanında, halkın direnişinde, halkın sesi olur. Grup YORUM, Orta Doğuda ve dünyada, emperyalist savaşa hayır diyen, enternasyonalizmin sesi olur. Grup YORUM, emperyalizmin ve faşizmin bütün baskı, şiddet, asimilasyon, yozlaştırma ve yok etme politikalarına karşı, işçi sınıfının kavgasının sesidir. Düzen kendi varlığını sürdürmek için halka karşı amansız bir savaş vermektedir. Bu savaş sadece askeri güçlerle sürmüyordu elbette. Bu savaşın bir ayağını da sanat alanı oluşturmaktadır. 12 Eylül cuntasının şefleri bir taraftan halka karşı tüm askeri, polisi, MİT’i itiyle saldırırken bir taraftan da sanat adı altında halkın bilincine saldırıyordu. Sadece baskı yöntemiyle halkı sindirmekle Grup Yorum
47
yetinmek istemediler. Halkın bilincinde bir daha devrim, sosyalizm düşüncesinin kırıntısı dahi kalmaması sanatın her alanını kullandılar. Düzen her şeyi halkın bağrına saplanan silah olarak kullanmakta ustaydı. Ve emperyalistlerden öğrendiklerini halka karşı kullanmakta son derece fütursuzdu. Bu bir sınıflar savaşıydı ve Türkiye oligarşisinin eli halka karşı saldırıda hiç de titremiyor ve ellerini ovuşturuyorlardı. 12 Eylül faşist cuntası ülkemizde tekelci burjuvazinin iktidarının yerleşmesi için ekonomik kararlar alıp bunları yasallaştırırken kültürel alanda da saldırısını sistemli hale getirmek için planını uygulamaya koydu. Politik olarak halkı kendi iktidarını sorgulayamayacak hale getirmeyi amaçlayan bu politika sanatın her dalında kendisini açıkça göstermiştir. Evrensel bir dili olan müzik ise baktığımızda politika ile doğrudan ilişkisi olduğunu görürüz. Bu nedenle askeri cunta bu duruma daha bir öncelik vererek kendi yoz ideolojisini halkın beynine enjekte etmekte en önemsediği araçlardan birisi müzik olmuştur. O dönemde tek televizyon kanalı olan TRT devrimci demokrat sanatçılara ekranını kapatırken Orhan Gencebay, Barış Manço ve Sezen Aksu gibi arabesk veya pop tarzında halkı düzen içi bir yaşama sevk eden şarkıcılara ekranlar sonuna kadar açılıyordu. Almanya’da Hitler toplu katliamlarını gerçekleştirirken yüksek sesle klasik müzik çalarken Türkiye’de ise 12 Eylül cuntacıları arabesk ve pop müziğin sesini olabildiğince açarak hapishanelerde, sokaklarda, meydanlarda katledilen devrimcilerin, yurtseverlerin, aydınların sesini bastırıyor ve halkın kulağını yoz müzikle doldurarak kendisine aykırı bir ses duyulmasını engellemeye çalışıyordu. Aynı zamanda kültürel erozyon yaratarak halka ait değerleri emperyalist kültürün seli altında boğuyordu. Düzen bu durumu alabildiğine kullanmakta ve halkın kulağını yoz müzikle doldurarak tıkarken bir yandan da düzeni sorgulamasını engelliyordu. Çünkü 24 Ocak kararları hayata geçirilmiş, serbest piyasa ekonomisi devri başlamış ve emperyalizmin ülkemizi dikensiz gül bahçesi haline getirerek rahatça sömürmesinin önüne açacak her türlü ekonomik yasa işler hale getirilmiştir. 48
Anadolu Efsanesi
Bir taraftan arabesk müzik fırtınası estirilirken diğer yandan pop müzik dalgası yayılıyordu. Arabesk sadece bir müzik olarak değil “arabesk” yaşam biçimi de yoksul halkın üzerine bilinçli olarak giydiriliyordu. Bu kendiliğinden gelişen veya yoksul halkın bilinçaltından ortaya serpilen bir kültür değil direk olarak en tepeden 12 Eylül cuntacıları tarafından emekçilere dikte edilen bir yaşam biçimiydi. Arabesk müzik yapanların halkın içinden çıkmış yoksul kişiler olması, onların dilinden konuşması, söylemesi ile kısa sürede yaygınlaşmış ve etkisinin günümüzde dahi sürdüğü geniş bir çapa ulaşarak yerleşmiş bir kültür halini almıştır. Egemenler yaratmak istedikleri insan tipini arabeskle cisimleştirmiş ve bunda da başarılı olmuştur. Ancak bu kültür halkın kültürü olmamasına rağmen o dönemin özgül koşulları içinde kendisine geniş bir hareket alanı bulup Anadolu’nun dört bir yanına yayılmıştır. Bunda arabesk müziğin acıları içermesi ve yoksul emekçi insanların kendi yaşamlarından, yoksulluklarından, bitmeyen özlemlerinden, barınma hakkından, eğitimden sağlığa birçok temel hakkının gasp edilmesi etkili olmuştur. Sistem içerisinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüp horlanmasının, düzenin sürekli artan baskı ve yasaklarından ve her gün bir yenisi eklenen sorunlar cenderesi içinde kendi acılarını, duygularını dile getirilmesi olarak görmesi de bu müziğin kısa sürede yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Cunta yönetimi ve sonrasında gelen ANAP iktidarı döneminde önü alabildiğine açılmıştır. Bu dönem sadece arabeskin değil Sezen Aksu gibi popçuların önünün alabildiğine açıldığı bir dönemdi. Bu tür müziklerle halk acılarını arabeskte buluyor ya da pop müzikle kendisine ait olmayan şarkılarla kendi öz kültürüne yabancılaşıyordu. Ve fakat düzenin istediği de tam da buydu. Bir yandan emperyalizmin politikaları sonuna kadar uygulanırken diğer yandan halkı hareket edemez hale getiriyordu. Halk bir taraftan eğlendiğini sanırken aslında düzenle olan çelişkilerini unutuyor, onun etkisi altında kalarak kendi gerçek sınıfsal durumunu unutuyordu. Arabeskin etkisi altında kalan bilinçler her şeyi kadere yoruyordu. Ya da Sezen Aksu dinleyerek yoksulluk içindeki yaşamını sorgulama yetisinin Grup Yorum
49
farkında olmadan yitiyor ve düzenin açtığı yolda yine düzenin istediği biçimde yaşamını sürdürüyordu. Sorma ve sorgulama yoktu. Zaten soranlar, faşist düzeni sorgulayanlar devletin kanlı ellerinde linç ediliyordu. Mizansen duruşmalar, karikatürize edilmiş hukuk ve adalet, kapısında “Burada Allah yok peygamber izne çıktı!” yazan polis karakolları, hemen terörist ilan etmeye hazır basın tarafından daha baştan suçlu ilan ediliyordu. 12 Eylül ülkemiz devrimci solunda ve genel olarak halkın büyük kesiminde ağır yaralara yol açtı. Bu durum kültür ve sanat üzerinde de etkisini kısa sürede göstermiştir. Sola yönelik bu kitlesel yıkım hareketinin kültür ve sanatta da olumsuz yansımaları olmamasını beklemek kaçınılmazdı. Çünkü solu hapishanelere tıkarak, gözaltında işkencede kaybederek halk ile solun bağını koparan cuntacılar bu emellerine ulaşarak halkla baş başa kamışlardır. Geriye kalan liberaller ise Kenan Evren’in karşısında hazırolda beklemekte ve düzenin emir eri görevini icra etmekteydiler. Kültürel ve sanatsal boşluğu düzen arabeskle ve popla dolduruyordu. ‘80 Askeri Cuntası öncesinin anlı şanlı sol örgütleri yenilgi teorileri yapıp, ileri kadroları yurtdışına kapağı atıp mülteci olurken halkı faşizmle yüz yüze bırakmışlardır. Ancak tarih cayanları değil Çayanları yazıyordu. Tıpkı Mamak teslimiyetinin değil Devrimci Sol tutsaklarının âdeta bir direniş kalesi haline getirdikleri Metris direnişini yazması gibi… Böylesi günlerde İstanbul Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulunda okuyan bir Grup öğrenci bir araya gelerek yeni bir müzik grubu kurmaya karar verirler. Ve kısa sürede yaptıkları müziğin etkisi kitlelerde yansımasını bulur. Grup YORUM halkın yüreğine sinen umutsuzluk bulutlarını dağıtan rüzgâr gibi şarkılarıyla tarih sahnesindedir artık. Grup YORUM 1985 yılında düzenin halka dayattığı arabesk kültüre, pop müziğe karşı devrimci sanatçılar olarak sahnedeki yerini almıştır. Kırılan umutlar yeniden yeşermeye başlamış umutsuzluğa sürüklenenler Grup YORUM’un şarkılarıyla yeniden toparlanmaya başlamıştır. YORUM bir anda ortaya çıkmamıştır. Yüzyıllardır Anadolu’da boy veren halkın sanatçılarının bir deva50
Anadolu Efsanesi
mı olarak ve 12 Eylül faşizminin kanlı izlerinin sürdüğü günlerde tarih sahnesine çıkarak halkın teslim alınamayacağının gür sesi olmuştur. Aynı zamanda düzenin yaratmak istediği bencil, kendi küçük dünyasının sınırları içerisine sıkışmış insan tipine karşı ‘BİZ’i savunan ve söyleyen olarak düzene karşı alternatif olduğunu ortaya koymuştur. Her zaman direnen halkın yanında olması nedeniyle hızla büyümüştür. YORUM’un müziğinin, şarkı sözlerinin hızla halkın diline yerleşmesi egemenleri rahatsız etmiştir. Daha kurulduğu ilk yıllarda konser yasakları, haklarında açılan davalar, tutuklamaların ardı arkası kesilmemiştir. Bu da YORUM’un halk için ve halktan yana sanatının gücünün göstergesidir. Ki sanat tarih boyunca hiçbir zaman sınıfsız veya sınıflar üstü olmamıştır. Her sanat bir sınıfın dilini taşır. Her roman, her şarkı, şiirin her dizesi, her resim, her heykel… Mutlaka bir sınıfa hizmet eder. Düzenin onca gücüne karşı Grup YORUM, baskıların, yasaklamaların arasında halkla hızla bütünleşmiştir. Çünkü YORUM sadece albüm çıkarıp konser vermekle yetinen bir grup değildir. Halkın çocuğudur, halkın kavgasının sanatının temsilcisidir. Bu halktan yana halk için sanat yapma görevidir ve Pir Sultan gibi Köroğlu gibi zulme karşı mücadele etme amacı taşır. Grup YORUM sadece kişilerden ibaret olmamış, halk içinde hızla örgütlenerek ve amacına uygun olarak halkı örgütleme görevini yüklenerek adımlarını hep ileriye doğru atmıştır. Ayrılanların yerini hemen doldurmuş ve bireyciliğin değil kolektivizmin işlediği bir grup olarak düzenin bencilleştirme, yozlaştırma, bireycileştirme politikasına karşı devrimci sanatın gücüyle bir tavır alış olarak yerini almıştır. 1985 yılında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencileri içinde, sol bir duyarlılığı temsil eden dört genç, müzik alanındaki karamsarlığa ve korkulara karşı, devrimci sanat ruhuyla, direnci ve başkaldırıyı yükseltip, 1970 yılındaki devrimci sanatçıların türkülerini söylediler, devrimci şairlerin şiirlerini bestelediler. Kemal Sahir Gürel, Metin Kahraman, Orhan Emek ve Ali Dağlar grubun kurucuları ve çekirdek kadrosudur. İlk olarak TAYAD’ın Grup Yorum
51
hazırladığı tiyatroya müzik yaparak başlarlar. 1987 yılında Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği ( TAYAD) bünyesinde çalışan Efkan Şeşen de gruba katılır. Kurulduğundan itibaren demokratik kitle örgütlerinin eylemlerine katılırlar. 1987 Ağustos’unda Sağmalcılar Hapishanesi önünde, Özgür Tutsaklara yapılan saldırılara ve Tek Tip Elbise dayatmalarına karşı, protesto eylemlerinde, saldırıya uğrarlar. TAYAD’lı Ailelerle birlikte Efkan Şeşen de tutuklanır. Grup YORUM direniş şarkılarına dört elle sarılarak, TAYAD’lı Ailelerle birlikte, faşizme karış yoğun mücadelelerin içinde yer alır. Üniversitelerde, liselerde gençlik hareketlerinin arttığı yıllardır. 27 Aralık 1987’de Eminönü MİGROS işçilerinin grevini ziyaret ederler. Sazlarıyla, türküleriyle direnişin sesi olurlar. Grup YORUM, İETT işçilerinin “Birlik Dayanışma Ve Mücadele” konserlerine, mart ayı içinde, Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart’ta, 21 Mart Newroz ve 23 Nisan 1988 günü TAYAD’ın düzenlediği “Yargılanması Gereken Çocuklarımız Değil, 12 Eylül Hukukudur” direnişlerine katılarak devrimci sanatçılık geleneğine yeni halkalar eklerler.
52
Anadolu Efsanesi
Grup Yorum’un Yayınladığı Albümler Ve Yayınlandıkları Süreçlerde Türkiye GRUP YORUM ALBÜMLERİ 1 1987 Sıyrılıp Gelen 2 1988 Haziranda Ölmek Zor / Berivan 3 1989 Türkülerle 4 1989 Cemo / Gün Gelir 5 1990 Gel ki Şafaklar Tutuşsun 6 1991 Yürek Çağrısı 7 1992 Cesaret 8 1993 Hiç Durmadan 9 1995 İleri 10 1996 Geliyoruz 11 1997 Marşlarımız 12 1998 Boran Fırtınası 13 1999 Kucaklaşma 14 2000 15. Yıl Seçmeler 15 2001 Eylül1 16 2001 Feda 17 2003 Biz Varız 18 2004 Yürüyüş 19 2006 Yıldızlar Kuşandık 20 2008 Başeğmeden 21 2010 25. Yıl Konseri DVD 22 2013 Halkın Elleri 23 2015 Ruhi Su 24 2017 İlle Kavga 25 2017-2019 Listelerinize Cevabımızdır! 30 beste ve düzenleme internetten yayınlandı Grup Yorum
53
1987 - İLK ALBÜM Grup YORUM - SIYRILIP GELEN 01- Büyü 02- Gülebilmez 03- Kuşatma 04- Güleycan 05- Hüznün İsyan Olur 06- Entel Karşılaması 07- Sıyrılıp Gelen 08- Hayat (Beyaz Gelinlik) 09- Munzur Dağı 10- Sen Özgürlüksün 11- Mapushane Çeşmesi 12- Hüzün İsyan Olur Grup YORUM Üyeleri; Metin Kahraman: Bağlama, Vokal Erkan Sevil: Klasik Gitar, Vokal Tuncay Akdoğan: Cura, Vokal Kemal Sahir Gürel: Kaval, Orkestra Flütü, Mandolin, Koltuk Davulu Taci Uslu: Org, DSS 1 Gülbahar Uluer: Vokal Ayşegül Yordam: Vokal Efkan Şeşen: Vokal Sıyrılıp Gelen; 12 Eylül 1980 Türkiye tarihinin en keskin dönemeçlerinin ardından yayınlanmış bir albümdür. “Büyü” şarkısıyla cuntanın idamlarını teşhir etmiştir. Güleycan, isimli şarkıyla 54
Anadolu Efsanesi
faşizmin hücrelerine karşı devrimci tutsakların direnişinin gücünü halkımıza taşımıştır. Albümün yayınlandığı 1987 faşizme karşı mücadelenin yükseldiği bir yıldır.
1987 Nisan Direnişleri İlk kıvılcım Ankara’dan ODTÜ’den geldi. 10 Nisan 1987’de ODTÜ’lü öğrenciler, “Tek Tip Yasa Tasarısı”nı protesto etmek için yemek boykotuna gittiler. Ankara’nın diğer üniversitelerinde ve fakültelerinde de değişik biçimde hayata geçirilen eylemliliklerle kitleler harekete geçti. Ege Üniversitesinde yemek boykotu ve protesto bildirileriyle eylemlere katıldı. Çukurova ve Uludağ üniversiteleri’nde de yemek boykotu yapıldı. Ve İstanbul Üniversiteleri, geniş katılımlarla yemek boykotu yaparak ve TBMM’ye çektikleri telgraflarla tasarıyı protesto ettiler. 13 Nisan günü de çeşitli üniversitelerde yapılan yemek boykotlarıyla geçirildi. DEV-GENÇ’liler kitlesel gösterilerle faşizme geri adım attırmak için mücadele ettiler. 14 Nisan günü Devrimci Gençlik önderliğinde 2 bin öğrenci Aksaray’daydı. Sokaklar uzun süreden beri ilk kez devrimcilerin sloganları, marşları ve adımlarıyla sarsıldı. Halkın sevgi gösterileri arasında “Tek tip yasaya hayır”, “Öğrenci Dernekleri Kapatılamaz”, “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz” sloganlarıyla Beyazıt’a doğru yürüyüşe geçildi. Yürüyüşe polis saldırdı, onlarca öğrenci yaralandı, gözaltına alınan 63 kişiden 31’i tutuklandı. Devrimci Gençliğin yürüyüş eylemi kısa sürede etkisini gösterecekti... Ertesi gün basın ürkek cümlelerle mücadelenin başarısını yazıyordu. Aynı gün Ankara’da, Kızılay’dan telgraf çekmek için çeşitli üniversitelerden Kızılay’a doğru yürüyüşe geçildi. Gazililer Maltepe yönünden, ODTÜ’lüler Tunus Caddesinden, Hacettepe, DTCF, SBF’liler Sıhhiye’den yürüyüşe geçmek için toplanmış durumdayken revizyonistler yasa tasarısının Meclis’ten geri çekildiGrup Yorum
55
ğini konuşmaya başladı. Polislerin de revizyonistlerle aynı şeyleri söylemesi kitlede biran karamsarlık yarattı. Bu karamsarlığın üzerine polis öğrencilere saldırdı. Yaşanan çatışmanın ardından 300 civarında öğrenci dövülerek gözaltına alındı. Devrimci Gençliğin önderliğinde yürüyen Gazililer ise yasa tasarısının geri çekildiği söylentilerine rağmen yürüyüşlerini planladıkları gibi sürdürdüler. Polisin bu kitleye de saldırması kitleyi dağıtmaya yetmedi. Kitlenin büyük bir bölümü yürüyüşü tamamlayarak Kızılay Postanesi’ne ulaşıp telgraflarını çektiler. İstanbul’a yürüyüşten hemen sonra Dernekler Platformu toplanarak eylemin kitlesel bir Açlık Grevi ile devam ettirilmesini kararlaştırdı. Ve 16 Nisan günü çoğunluğunu Devrimci Gençlik kitlesinin oluşturduğu 100’ün üzerinde öğrenci Beyazıt Meydanı’nda açlık grevine başladı. Kısa sürede sayıları 500’ü aşan açlık grevi direnişçisi öğrenciler üç gün süren eylemi, şarkılar, türküler ve halaylarla adeta zafer kutlamasına dönüştürdü. 87’lerden itibaren gençliğin akademik-demokratik mücadelesinde hızlı ve kararlı adımlar atabilmesi için yapılması gereken, bir yandan eylemlerin çizdiği sınırları diğer yanda buna destek veren revizyonist çemberi kırmak olmuştur. Nisan direnişleri işte bu hesaplaşmanın ve kabuğu parçalamanın eylemleridir. Öğrenci gençlik Nisan eylemlilikleriyle kendi gündemlerini, ülke gündemi yapmayı başardılar ve iktidara yenilgi yaşattılar. ANAP iktidarına geri adım attırdılar. Bu da siyasi bir zaferdir. Nisan Direnişleriyle öğrenci gençliğin kendine güven kazanması, gücüne inanması anlamında önemli mesafeler alınmıştır. Cuntanın emekçi halklar üzerinde yarattığı pasifikasyon ve depolitizasyonun kırılmasına önemli bir halka eklenmiştir. 1987 Hapishanelerde Oligarşinin saldırıları ve devrimci tutsakların direnişi Adalet bakanı Oltan Sungurlu’dur ve hapishanelerde baskılar 56
Anadolu Efsanesi
devam etmektedir. Dışarıda TAYAD’lı aileler evlatlarını sahiplenmeye devam ederler. Açlık grevleri yapılmaktadır. Sağmalcılar Cezaevi’nde “tek tip elbisenin ve sevk zincirinin kaldırılması” için devrimcilerin öncülüğünde başlayan fiili direniş, bir süre sonra süresiz açlık grevine dönüşecek ve 50 gün sürecekti. Sağmalcılar direnişi diğer cezaevlerinde direnişlerin başlaması için bir kıvılcım olmuştu. Nitekim direnişin ardından Türkiye’nin dört bir yanında direnişler direnişleri izledi. İşçiler ülkemizin her tarafında grevler yapmaktadır. MİGROS, Devlet Malzeme Ofisi, Belediyeler ve birçok yerde işçiler greve çıkmışlardır. Meclis seçimleri 1987 yılında yapılır. Askeri cuntanın ardından “sivil” iktidara devretme oyunlarının şarkısıdır. Oysa askeri cunta tüm kurumlarıyla iktidardadır. Meclis yok hükmündedir, bütün kritik kararlar MGK’da alınıyor. Bütün önemli kurumlar cuntanın kurduğu yapı ile yönetiliyor. İktidar partisi ANAP ne kadar düzen partisi ise DYP, SHP ve DSP de o kadar düzen partileridir. Hiç biri emekten ve emekçiden yana değildirler. Ne seçim programları, ne taktikleri ve ne de pratik faaliyetleri emekçi kesimlerin çıkarları doğrultusunda değildir. Böyle bir süreçte, İnsan Hakları Derneği genel af çağrısı yapar. Devrimci Tutsaklar buna karşı açık mektup yayınlarlar. “Ayrımsız Genel Af” diyorsunuz. Kim için af istiyorsunuz? -Yüz binlerce devrimci, yurtsever ve ilericiye işkence yapan işkencecilere mi? - Binlerce insanımızı katleden eli kanlı faşistlere mi? Yoksa insanlığa ve ülkesine karşı hiçbir suç işlememiş devrimci, yurtsever ve ilericilere mi? Devrimci ve yurtseverlerin “af” isteyecek bir suç işlemediklerini belirtmek zorundayız. Ve bu anlamda onlar için “af” değil, ancak özgürlük istenir ve bunun için mücadele edilir... Ayrıca işkenceci faşistlerin affını istemek geçmişe sünger Grup Yorum
57
çekmek anlamına gelir ki, bu görüş ilerici devrimci demokratların değil, burjuvazinin talebi olur. Bugün görev, işkencecilerden ve halkı katledenlerden hesap sorma olmalıdır. Tutuklu Ve Hükümlülere Özgürlük!.. İşkencecilerden Hesap Sorulsun.’.. Faşistler Cezalandırılsın!..
1988 Seçim Oyunları ve direnişler Cennetçeşme direnişi; “Seçim oyunlarıyla 12 eylül cuntasının sivil uzantıları yönetmeye devam ediyor. Gecekondu direnişleri burjuva medyada yer almasa da sürüyor. “Hak verilmez alınır” sözü en güzel anlamını Cennetçeşme’nin emekçi insanlarının verdiği direnişte buldu. Cennetçeşme halkı, örgütlü olunursa, mücadele edilirse, halkın nasıl bir güç olabileceğini gördü, yaşadı. Olayın bir başka boyutunu burjuva basını oluşturuyor, Halkın haklı ve meşru direnişini karalamak, çarpıtmak için olmadık haberler üretmekten geri kalmadılar.” “Özcesi, Cennetçeşme halkının direnişinden çıkarılacak birçok ders var. Tabii, isteyene... Kuşkusuz devrimci önderlik altında gelişmelerden spontane çıkışlarla elde edilecek başarılar geçici niteliktedir. Devrimci önderlik sürece müdahale ettiği ölçüde gelişme daha sağlıklı bir temel üzerinde yürüyecektir. Cennet Çeşme’nin Direnişçi Halkını Selamlıyoruz!..” Müjdat YANAT (1988 yılnda bu açıklamayı yapan Müjdat Yanat devrimciydi. Tutsak düştü, 1996 yılında ölüm orucunda şehit düştü.)
Devrimci Gençliğin Mücadelesi Yükseliyor! İü’de Yemek Zammına Karşı Direniş Yapıldı Devrimci Gençlik akademik-demokratik ve toplumsal-siyasal 58
Anadolu Efsanesi
tüm sorunlara karşı duyarlılıkla mücadelesini sürdürüyor. 15 Şubat’ta İ.Ü’de yemek fiyatına % 100’e varan zam yapılıyordu. Bu zam, yemekhane ve yemeklerin sağlık ve nitelik koşullan ile de birleşerek tepkiye yol açtı. 1 Mayıs 1988’de, l Mayıs devrimci içeriğine uygun olarak yaşatıldı. 1 Mayıs 1988’de, tam 10 yıl sonra yani 1 Mayıs 1978’de İstanbul 1 Mayıs alanında yapılan son kitlesel 1 Mayıs’tan sonra, l Mayıs devrimci içeriğine uygun olarak; kitlesel olarak, kararlı ve militan bir özde yaşatıldı. 5 Bin’e yakın devrimci-demokrat güçler, tüm yasaklara, engellemelere “Hayır” diyerek, “Haydi 1 Mayıs alanına” haykırışıyla, 1 Mayıs alanına yürüdü. Evet, belki 1 Mayıs alanına girilemedi. Ama alana girişte kurulan polis barikatları zorlandı. Direnildi. Haykırıldı: “Yaşasın 1 Mayıs”, “1 Mayıs Engellenemez”, “Kahrolsun Faşizm!”
1988 Hapishaneler Temmuz ayında Adalet Bakanı Mehmet Topaç imzasıyla tüm cezaevlerini kapsayan bir genelge yayınlandı. 1 Ağustos 1988’den itibaren derhal uygulamaya geçilmesi istenen genelge ile siyasi tutuklu ve hükümlülere yönelik yeni bir saldırı dalgası başlatıldı. Uygulamaya sokulması istenen genelgede neler yoktu ki? Yeni yaptırım ve dayatmalar... Yeni baskılar... Yeni hak gaspları... Ve en önemlisi siyasi tutukluların büyük özverilerle geri püskürttüğü Tek Tip Elbise uygulamasına yeniden dönmek istiyorlardı... Kısaca oligarşi, eskiden yapamadıklarını yeniden yapma isteğini ortaya koyuyordu. Siyasi tutukluluk hakkına yönelik doğrudan bir saldırı niteliği taşıyan “1 Ağustos genelgesi” kazanılmış hakları gasp etmeyi amaçlıyordu.
Grup Yorum
59
1988 - 2. ALBÜM Grup YORUM - HAZİRANDA ÖLMEK ZOK / BERİVAN 01- Berivan 02- Diriliş 03- Soluk Soluğa 04- Doğacak Güneş Gibi 05- Asker Kaçakları 06- Hoşçakalın Dostlarım 07- Haziranda Ölmek Zor 08- Bir Dağ Türküsü 09- Venceremos 10- Filistin Günlüğü 11- Özgürlük Türküsü 12- Çav Bella Grup YORUM Üyeleri; İlkay Akkaya: Solo, Vokal Efkan Şeşen: Solo, Vokal Kemal Sahir Gürel: Kaval, Flüt, Akustik Gitar, Klasik Gitar, Klavyeli Çalgılar, Vokal Taci Uslu: Klavyeli Çalgılar Metin Kahraman: Bağlama, Vokal Tuncay Akdoğan: Cura, Vokal Ejder Akdeniz: Klasik Gitar, Vokal Serdar Keskin: Akustik Gitar, Vokal 12 Eylül sivil hali olan ANAP ile tüm hızıyla sürmektedir. Ve Grup YORUM, Pablo Neruda’nın Diriliş şiirini besteleyerek halkımız seslenir; 60
Anadolu Efsanesi
“Tankların önünden bir dağ düşse toprağa Çoğalır toprakta bahara gülen yürek Dağlarda sokakta fabrikada tarlada Halkız biz yeniden doğarız ölümlerde” 1988 yılı zammın, zulmün, baskının, işkencenin dur durak bilmeden devam ettiği bir yıldır. Cunta koşullarında, 1983 yılında yeniden açılan TBMM’nin meşruluğu, artık onun mimarları tarafından dahi savunulamaz duruma gelmişti. Böylesi bir mecliste, iktidar partisi, milletvekili pazarından ne kadar milletvekili satın alırsa alsın, derinleşen bunalımı aşabilmenin olanağı yoktu. Emekçi yığınları sahte umut ve hayallerle daha fazla kandırabilmek, halkın demokratik taleplerini ilkel manevralarla ve kaba-çıplak zor ile yok etmek, Kürt yurtsever hareketini boğmak, kendini toparlayan ve adım adım mevziler kazanan M-L hareketi engellemek öyle kolay değildi artık. Ve Grup YORUM devrimin sarp yamaçlı yollarına düşenlere şöyle sesleniyordu; Soluk Soluğa “Büyük aşklar yolculuklarla başlar Ve serüvenciler düşer yollara Onlar ki dünyanın son umudu Soyları tükenmeyen birer şahindirler Ne bir adresleri vardır onların Ne de aşktan başka bir sığınakları Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında Ölümle alay ederler sanki Neydi onları oradan oraya Savurup duran şey” Grup Yorum
61
Oligarşinin “istikrar”a ekmek ve su gibi ihtiyacı vardı, işte bu noktada Evren-Özal iktidarı karşı atak geliştirdi. “Seçim dönemi politikası” ile bir yandan abanın altında sopayı beklettiğini yüksek sesle ilan etti, diğer yandan da halkın ağzına bir parmak bal çaldı. Devletin tüm olanaklarını, hazineyi, darphaneyi, fonları, altyapı çalışmalarını, TV’yi seferber ederek kısa vadeli de olsa kamuoyunu kendi lehine çevirmeyi başardı. Kendisi için uygun olan bu ortamda önce, referandum ile halka 12 Eylül Anayasası’nı bir kez daha onaylattı; ardı sıra havayı dağıtmadan erken seçim kararı aldı. ANAP, hükümeti iktidarını tam bir keyfilikle uygulayabilecek parlamentoya sahip olmalıydı ki, artık askeri generallerin doğrudan yönetim kademelerini işgal etmesine gerek duyulmasın, “sivil” generaller, emperyalizm ve tekeller adına bunalımları aşacak mekanizmalar yaratılabilsin. ANAP iktidarı bir yandan iktidarını sağlama alırken bir yandan halka karşı saldırılarına dur durak bilmeden devam etmektedir. Ancak 12 Eylül’ün halkta yarattığı yılgınlık yavaş yavaş kalkmaktadır. MİGROS direnişi, gecekondularda yıkımlara karşı yaratılan direnişler, okullarda YÖK’e karşı yükselen öğrenci gençliğin mücadelesi ile Grup YORUM’un şarkıları meydanlarda, alanlarda yükselmeye başlar. Hapishanelerde 12 Eylül yılları ve ANAP iktidarı dönemi boyunca süren saldırılar 84 Ölüm Orucu ile durdurulmuştur. ‘87 yılına gelindiğinde zaferin maddi kazanımları da başlar. Bir yandan da hapishanelere yönelik ‘88 yılında çıkarılan genelge ile iktidar saldırılarını sürdürmenin yolunu yapmaya çalışmaktadır. Grup YORUM Kürt halkına yönelik baskılara karşı da sesini yükseltir. Pek çok sanatçının Kürtçeyi ağzına alamadığı bir dönemdir. İlk olarak İstanbul’da ki konserinde beş bin kişilik dinleyici kitlesine Kürtçe bir şarkı seslendirir. Ülkemizde bir ilk olarak tarihe geçecektir bu konser. Grup YORUM ilkleri yaratmaya devam eder. Berivan şarkısı ile Kürt halkının direnişini dillendirir.
62
Anadolu Efsanesi
BERİVAN Döşümüze ölüm basmış kardeşler Karanlık da yağar canlar üstüne Zincir sesleriyle sızlar bilekler Gülerken bildiğim ağlar üstüne Kucakta kucakta kalmış ölüler Doğmadan gidenler haykıran gözler Karanlıkta kana bulanan yüzler Gözler göçtü parelendi yürekler Dağlara çıkam dedim Dosta ulaşam dedim Dost ben senin derdinden Dağlara mekan dedim Filistin Ve İntifada “İntifada” Filistin halkının başkaldırısı, işgal edilmiş Filistin’de bir halk ayaklanmasına verilen isimdir. 7 Aralık 1987’de İsrail’in saldırısıyla 4 Filistinli’nin öldürülüp 7’sinin yaralanması sonrasında 9 Aralık 1987’de çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek Filistin’in İsrail’e karşı 1. İntifadası başladı. İsrail’in katliamı Türkiye’de de devrimciler tarafından eylemlerle protesto edildi. Ve bu protesto gösterilerinde onlarca devrimci, ilerici gözaltına alındı, İsrail’in işkencelerini aratmayan bir saldırıya maruz kaldı. Türkiye’de devrimcilerin öncülüğünde halkımız büyük bir direniş göstererek Filistin halkına yapılan katliamlara karşı sesini yükseltti. Grup YORUM, Filistin halkının işgalci İsrail’e karşı direnişini Grup Yorum
63
Anadolu’ya taşıyanlardandır. Grup YORUM direnen Filistin halkının sesidir. Filistin’in çocuk generallerinin tanklara karşı savaşı, tel örgülerle kamplara sıkıştırılmış halkın mücadelesi, kavgasının ezgileri Grup YORUM ile ulaşır halka. Uzaklarda kanayan Filistin’in acısını hissedip kavgasına el uzatan halkımıza taşır çocuk generallerin umutlarını, sevinçlerini… FİLİSTİN GÜNLÜĞÜ Bana ılık rüzgârları gönderin Tel örgüler ardına Sevgilinin gözlerinde benim olsun Yağmur damlaları mavisi Yeşile mahkum edin bozkırı Boy atsın sevdam Bana bir türkü söyleyin Yarınlarıma uzansın Tel örgüler ebem olsun Doğurtsun hasretimi Ağlamasın çocuklar Çocuklar kanamasın çocuklar ağlamasın Sözüm var Beyrut sokaklarında öldürün beni Her sabah saat beşte öldürün beni Sözüm var Beyrut sokaklarında Yaşatın beni Çav Bella şarkısını da Türkçe olarak ilk söyleyen ve halkımıza taşıyan da Grup YORUM’dur.
64
Anadolu Efsanesi
ÇAV BELLA İşte bir sabah Uyandığımda çav bella.... Elleri bağlanmış buldum yurdumu Her yanı işgal altında Sen ey partizan Beni de götür çav bella... Beni de götür dağlarınıza dayanamam tutsaklığa Eğer ölürsem Ben partizanca çav bella... Sen gömmelisin ellerinle beni Ellerinle toprağına Güneş doğacak Açacak çiçek çav bella... Gelip geçenler diyecek “merhaba” “Merhaba ey güzel çiçek” 1989 Emperyalist Saldırganlık Yükseliyor Dönemin en önemli olaylarından birisi, Romanya’da hatalarına rağmen sosyalizmi savunan devrimci lider Çavuşesku’nun ABD komplosuyla katledilmesidir. Emperyalizm ve oligarşi yalanlarıyla tüm dünyayı aldatıyordu. Bu yalanlara inanların başında kendisini Marksist Leninist diye adlandıran birçok örgüt vardı. Devrimci Hareket, başından itibaren bu komploya karşı mücadele yürütmüştür. Ki yıllar sonra da bunun bir komplo olduğu açığa çıkmış, ancak döneminde yalanlara aldananlar, aldandıklarına dair tek kelime etmemiş, özeleştiri vermemişlerdir. Romanya’da Grup Yorum
65
emekçi iktidarı yıkarak sosyalistleri katledenler tarihin yargısından kurtulamayacaklardır. Romanya’da sosyalist lider Nikolay Çavuşesku ve eşi Elena Çavuşesku’nun idam edilmeleri ve karşı-devrimcilerin iktidara gelişi devrimci hareket tarafından yapılan kitlesel gösterilerle protesto edildi. Çavuşeskuların emekçi iktidarım korumak için gösterdikleri onurlu direniş selamlandı. Ancak aynı dönemde birçok sol-sosyalist grup emperyalizmin aldatmalarına aldanıp, Romanya’daki karşı devrimi destekledi. Dev-Genç 27 Aralık’ta-İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi önünde bir forum düzenledi. Forumda Romanya’da karşı-devrimcileri ‘özgürlük savaşçıları gibi gösteren emperyalist komplo teşhir edildi. Çavuşeskuların sosyalizme sahip çıkan yiğit tutumları desteklendi. Asılan pankartta, devrimcilerin tavrı şu mesajla özetleniyordu: “Çavuşeskuları Katleden Eller Kırılacak. Kahrolsun Karşı-Devrimci Güçler. Yaşasın Sosyalizm. DEV- GENÇ” Emperyalizmin ortaya attığı yalanlar ve sol-sosyalist geçinenlerin inandığı yalanları döneminde Devrimci Hareket şöyle açıklamıştı; * Nerede Çavuşesku’nun yurt dışındaki bankalarda olduğu söylenen hesapları? * Nerede katledilen 2000 öğrenci? * Katledilen 60-70 bin insan nerede? * Basında, TV’de gördüğümüz ölüler kimler? Tanklar, makinalılar kimleri katletti? * Çavuşeskuları sözüm ona yargılayanlar neden yüzlerini göstermekten çekiniyorlar? Alelacele idam etmelerine rağmen ölülerinden bile neden bu kadar korkuyorlar, cesetlerinin yerlerini bile açıklayamıyorlar? * Esir edilen direnişçilere ve cesetlerine iğrençce saldıracak kadar vahşilikleri çığırtkanlığını yaptıkları papazca ‘özgürlüğü’ ele vermiyor mu? 66
Anadolu Efsanesi
* Karsı-devrimi ve parti düşmanlarını tasfiye etti diye Stalin ve “Stalin Yargılamaları” kötülemesini dillerinden düşürmeyen Gorbaçov ve yandaşları bu komplo, provokasyon ve katliamları hangi yüzle gerçekleştirebilecekler? * Ayaklanma neden Macar azınlığın yaşadığı Temeşvar’dan başladı? * Direnenlerin polis değil, halk milisleri ve partizanlar olduğu neden gizleniyor? 1989 - Abd Panama’yı İşgal Etti ABD emperyalizmi, 20 Aralık’ta Panama’yı işgal etti. Panama Devlet Başkanı Noriega’yı tutuklayıp yargı önüne çıkartacağını bahane ettiler. “Özgürlük” savaşçısı yalanıyla Panama’yı işgal eden ABD, gerçekte ise Panama halkına karşı tam bir katliam gerçekleştiriyordu. Devrimci Hareket, enternasyonalist bir bilinçle, ABD saldırısına karşı Panama halkının yanında oldu. DEMKAD’lı kadınlar ve TAYAD’lı aileler 22 Aralık 1989’da Beyazıt’ta Panama işgalini protesto etti. Bir gün sonrasında ise ABD Başkonsolosluğu önüne kadar “Kahrolsun ABD Emperyalizmi, Devrimci Sol Güçler” pankartıyla, 500 kişilik kitle yürüyüş yaptı. Dünyanın neresinde olursa olsun emperyalizmin saldırganlığına karşı direnmenin onurunu yaşıyor Devrimci Hareket. Dünya halklarına Anadolu’dan yükselen sesi ulaştırıyor. 1989 – Nikaragua, Devrimci İktidarını Seçimle Burjuvaziye Teslim Etti Nikaragua, devrimci iktidarını seçimle burjuvaziye kaptırdı. Nikaragua Devrimi, ABD’nin arka bahçesinde Küba’dan sonra ikinci silahlı devrimdi. 1979 yılında Silahla iktidarı almış SanGrup Yorum
67
dinistler, devrimler tarihinde rastlanmamış şeyler söylüyorlardı. Burjuvaziyle seçim yarışına giriyor, kazanıyorlardı. Silahla iktidara gelmiş, sosyalist olduklarını söyleyen Sandinistler, silahla iktidarı almamış gibi burjuvazinin, emperyalist işbirlikçilerinin ve her türlü muhalifin özgürce yer aldığı seçimlerle iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlardı. FSLN’nin durumu öğretici olmalıdır. “sosyalist iktidar da çok parti olmalı, burjuvaziye dahi oy hakkı verilmeli” diyerek proletarya diktatörlüğünü reddedenler için öğretici olmalıdır. FSLN, sözüm ona, sosyalist dünyaya yeni bir örnek sunacaktı. Bu örnek burjuva hümanizması, burjuva demokrasisinden etkilenmiş, proletarya diktatörlüğünü yadsıyan bir örnekti. Uyguladılar ve yenildiler. Yüzlerce yıllık yönetme deneyimi olan burjuvazi, silahla kaybettiği iktidarını seçimle kazandı. Nikaragua halkı kaybetti, asalak burjuvazi kazandı.
1989 - 3. ALBÜM Grup YORUM - TÜRKÜLERLE 1- Başına Döndüğüm 2- İnce Memed 3- Nenni 4- Omuzdan Tutun Beni 5- Naz Barı 6- Le Hanım 7- Seni Men Yaman Sevirem 8- Dünyanın Üzerinde 9- Çatal Çama 10- Karadır Kaşların
68
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM Üyeleri; Efkan Şeşen: Solo, Vokal İlkay Akkaya: Solo, Vokal Ejder Akdeniz: Klasik Gitar, Vokal Serdar Keskin: Akustik Gitar, Vokal Metin Kahraman: Bağlama, Vokal
1989 - 4. ALBÜM Grup YORUM - CEMO / GÜN GELİR 01- Mehmet 02- İsyan Olsun 03- Gün Ola 04- Düşenlere 05- Stien I Bjerget 06- İnsan Pazarı 07- Borçlusun 08- Gün Gelir 09- Oğul’a Ağıt 10- Bir Oğul Büyütmelisin 11- Çağrı Grup YORUM Üyeleri; Aylin Şeşen: Solo, koro vokal Selma Çiçek: Koro vokal Hilmi Yarayıcı: Solo, koro vokal Taner Tanrıverdi: Koro vokal E. Akın Çapın: Koro vokal Grup Yorum
69
Efkan Şeşen: Solo, koro vokal Elif Sumru Göker: Klasik gitar, koro vokal Metin Kahraman: Bağlama, koro vokal Serdar Keskin: Akustik gitar, solo, koro vokal Ejder Akdeniz: M-1, blok flüt, bas, perküsyon, klasik gitar, koro vokal Kemal Sahir Gürel: M-1, blok flüt, bas, orkestra flütü, kaval, koro vokal 1989 yılı Türkiye devrim mücadelesinde 12 Eylül faşizminin kırılıp atıldığı bir yıl olur. Hapishanelerden gerçekleşen özgürlük eylemleriyle birlikte Türkiye devrimci hareketi atılım sürecini de başlatır. Halk önderliğiyle buluşmuştur. Grup YORUM üzerinde ki baskıların da arttığı bir dönem olur. Mersin konseri öncesi tüm üyeleri gözaltına alınıp tutuklanır. Ancak Grup YORUM tarih yazmaya devam eder. Onlar tüm Yorum üyelerini tutukladıklarını sanırken Mersin’de tüm baskılara karşı Yorum üyeleri sahnedeki yerini alıp binlerce dinleyicisine seslenmekten geri durmaz. Cemo kasetine adını veren Cemo şarkısı da Mersin’de tutsaklık koşullarında üretilir. 1989 1 Mayısında şehit düşen Mehmet Akif Dalcı için yaptığı şarkıyı albümüne koyar. 1989 1 Mayıs’ı 12 Eylül’ün ardından ülkemizde halkımızın silkinmesinin önemli dönemeçlerinden birisidir. 1 Mayıs Yasaktır! Taksim Yasaktır! Ama hapishanelerde tek tek hücrelerde süren direniş, yeniden bir güç verir dışarıya. Kardeş kardeş, kapı kapı örgütlenen 1 Mayıs eylemi iktidarın tüm engellemelerine, polisin tüm saldırganlığına karşı 5 Bin Mehmet’le kutlanır. Sokak sokak çatışılır. Türkiye gündeminin ilk sıralarında yerini alır. Genç bir işçi trafik polisi tarafından herkesin gözleri önünde katledilir. Gazetelerin birinci sayfalarında ateş eden polis ve yerde kanlar içinde yatan Mehmet Akif Dalcı’nın fotoğrafları vardır. Üzerinden çok fazla bir zaman geçmeden Mehmet Akif Dalcı’yı katleden polis, Devrimci Sol tarafından cezalandırılır. 70
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM bu katliama karşı Mehmet şarkısını yapar. Ve yıllar içerisinde Mehmet, Haklıyız Kazanacağız marşı ile milyonların direniş marşı haline gelir. Haklıyız Kazanacağız sloganı on milyonların direniş sloganı haline gelir. O gün yüreğimizde mavzer Güneş alnımızı yakıyor Beş bin kardeş yürüyor güneşe Mehmet kavgayı öğretiyor” (…) Kuşandık Genç Öfkeni Taşların kucaklarımızda Bizlere öğrettiğin kavga kavgamız Büyüyor omuzlarımızda (…) Gecekondu direnişleri, yoksulluk, zabıtaların pazar tezgahlarını parçalamaları ve halkımızın isyanı Hasan Hüseyin’in dizelerinden Grup YORUM’un şarkısına dönüşür. İNSAN PAZARI Kondulardan gelmişik lo Açlık yoksulluk çekmişik Her sabahın seherinde Güven park’ta birikmişik Açlığın dini olmaz Yoksulluğun vatanı Körolasın kahpe devran (…) Grup Yorum
71
Cemo kaseti çıkar çıkmaz sansüre ve engellemelere uğrar. Oligarşi kasetin satışını fiilen engellemeye çalışır. Ancak Grup YORUM halktır ve yasaklar engellemeler halkın dinlemesini Yoruma ulaşmasını engelleyemez. Kasetçilerde yasaktır, ancak elden ele ulaşır. Cemo artık dillere pelesenk olmuştur. Anadolu’nun dört bir yanında zulme karşı isyan duyguları yaşayanlar Grup YORUM şarkılarını dinleyip söylemektedir. Yorum ise tüm yasaklara ve engellemelere karşın halkın içinde olmaya devam eder. Gecekondu yıkımlarına karşı yoksul emekçi halkla birlikte barikat ateşlerinin başında söyler türkülerini, işçilerin grevlerinde, öğrencilerle birlikte… Yasaklar… Sansürler… Tutuklamalar… Hiçbiri Grup YORUM’u durdurmaya yetmez. 1990 … Ocak 1990’da İstanbul Kumkapı’da 16 emekçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan katliamın üzerinden daha bir ay geçmemişti ki bu defa Merzifon Yeniçeltek Kömür İşletmesi’nde 68 emekçinin ölümüyle sonuçlanan yeni bir katliam gerçekleşti. Yeniçeltek’de 8 Şubat 1990 günü maden işçisine sunulan ikilem şuydu: “Ya her an patlamaya hazır kömür galerilerine inersin ya da işten atılırsın.” Evet, Yeniçeltek’de 68 maden emekçisi adım adım ölüme gönderildi. Madenin “değerli” malzemeleri işçilerin hayatına tercih edilip dışarı çıkarılırken, galerinin ağzı betonla kapatılarak içerideki işçiler ölümle baş başa bırakıldılar. Burjuvazinin emeğe ve emekçiye değer vermeyen düzeni 68 maden işçisinin katledilmesine neden oldu. Yeniçeltek’de yaşananlar bir “iş kazası” değil, açık bir katliamdır. Grup YORUM albümünde “Madenciye Ağıt” olur işçilerin sesi. 72
Anadolu Efsanesi
İktidar Kriz İçindedir Oligarşi açısından bakıldığında Türkiye tablosu hiç de iç açıcı görülmemektedir. Ülke gittikçe derinleşen bir krizi yaşamaktadır. Sömürü ve zulüm çarkını döndürmek için arzulanan “sükun”’ ve “huzur” belli bir dönem belki sağlanmıştır ama halk kitlelerinin kendilerine zorla dayatılan reçetelere tahammülü kalmamıştır artık. Hemen her kesim işçisiyle, memuruyla, gecekondulusuyla, gençliğiyle hareket halindedir. Örgütsüz, geri düzeyde hak arama eylemleri olsa da büyük ölçüde kendiliğinden gelişse de toplumda genel bir bilinçlenmenin güçlü işaretleri vardır. Önemli olan oligarşinin baskı ve şiddetine, alınan tüm önlemlere rağmen bu bilinç sıçramasının engellenememesidir. Ulusal hareketin bastırılması hedefinin yanında, genel olarak oligarşiyi korkutan ülke tablosu, düşmanı ardı ardına kararnameler çıkarmaya, baskı yöntemleri geliştirmeye yöneltmektedir. Açıkçası baskı ve terörden başka bir çözümü de yoktur düşmanın. Her şeye rağmen, iktidar büyük bir aymazlık içerisindedir. Halkla alay edercesine, her akşam televizyonda milyonların gözlerinin içine baka baka yalana, aldatmaya devam edilir. Aynı durum burjuva muhalefeti için de geçerlidir. Güçsüz, etkisiz ve çaresizdirler... Sahip oldukları misyonun gereklerinin bilincinde, ANAP iktidarının açık destekçisi durumundadırlar. Halk kitleleri nezdinde bir inandırıcılıkları, umut olma özellikleri kalmamıştır. İktidarın dümen suyunda gitmeye devam ederler. Bu döneme ilişkin rahatlıkla, ülke adeta ilan edilmemiş bir sıkıyönetimle yönetilmektedir denilebilir. Muhalefetin güçsüzlüğünden de hareketle cüretli adımlar atan, atak üstüne atak yapan ANAP iktidarı ardı ardına kararnameler çıkarmakta, yaptığı siyasal manevralarla rejimin o gününe ve geleceğine ilişkin önemli kararlar alıp uygulamaktadır. “Gel ki şafaklar tutuşsun” halkımıza Grup YORUM’un çağrısıdır.
Grup Yorum
73
1 Mayıs 1990 İstanbul, 1 Mayıs’a yaklaşılan günlerde adeta bir düşman işgali altındadır. Ve İstanbul, belki de tarihinin gördüğü en büyük gözaltılardan birini yaşamaktadır. Yaklaşık 4 bin insan toplanır sokaktan. Kar etmez... Binlerce insan, işgal altındaki İstanbul sokaklarından 1 Mayıs Alanı’na doğru akmakta tereddüt dahi etmedi. Barikatları aşan yüzlerce insana ateş açacak denli çaresiz ve zavallıdır düşman. Bir gencecik kızı, hem de arkadan kurşunlayacak denli aciz... Katil ve korkak yüzleri tüm dünyanın gözleri önündedir şimdi. 1 Mayıs 1990’da yaşananlar bir devrimci kararlılık gösterisidir ve devrimci iradenin zaferidir. 1 Mayıs’ın 1 Mayıs Alanı’nda kutlanması gerektiği bilinçlere kazınmıştır. İflas eden oligarşinin sindirme politikasıdır. Kazanan ise, onca engele, önleme, yasağa, baskı ve gözdağına, işgale rağmen halk olmuştur. Üzerlerine doğrultulup ateşlenmiş silahlara rağmen kararlılığını yitirmemiştir kitle. Polis barikatlarını aşarak kortej oluşturacak yere ulaşamamasına rağmen, Unkapanı’nda, Kasımpaşa’da pankartlar açmıştır. Demirel’den İnönü’ye, İnönü’den Koç’a kadar 74
Anadolu Efsanesi
burjuvazinin sözcülerine “1 Mayıs yasallaşmalıdır” dedirtmiştir bu kitle. Kazanan 1 Mayıs’ı 1 Mayıs Alanı’nda kutlama kararı ve binlerce insanın bu kararı uygulamadaki kararlılığıdır. Oportünizmin bir kesimi, olayın politik yanını kavrayamamanın sığlığı ve kendi beklentilerinin gerçekleşmemesinin sıkıntısıyla, “1 Mayıs’ta bir şey yapamadık”, “1 Mayıs’ta 1 Mayıs Alanı diyenler bir şey yapamadı” diyorlardı. İstanbul dışında da 1 Mayıs, başta Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Kocaeli olmak üzere birçok şehirde kutlandı. Bazı yerlerde Devrimci Hareket tek başına gösteriler düzenledi. Bazı şehirlerde ise diğer devrimci-demokrat güçlerle ortak gösteriler düzenlendi. 1 Mayıs, sadece İstanbul’da değil, Anadolu’nun pek çok yerinde coşkulu gösterilerle kutlandı. Polis saldırılarıyla da karşılaşılan bazı yerlerde, saldırıya karşı direnişe geçildi. 1 Mayıs, yıllar sonra, Devrimci Hareket’in kararlı tutumu ve iradesi sayesinde sokaklara taşınıyordu. Binlerce işçinin ve emekçinin 1 Mayıs Alanı’na çıkma kararlılığı ve politik kazanımlarıyla birlikte Devrimci Hareket için, içi boş tartışmalarla geçirecek zaman değildir. Gündem, onun için, yeni direnişler örgütlemek, halkın mücadelesini daha da radikalleştirmektir. Çok değil bir yıl sonra emperyalist savaş ve Zonguldak maden işçilerinin grevleri dönemi başlamıştır, 1 Mayıs’ın baş gündemi Genel Grevdir. Devrimci Hareket’in demagojilerle, spekülatif haberlerle, ne idüğü belirsiz, teorik tartışmalarla ve sözde süreç tahlili, sözde politika ve taktiklerle enerji harcama lüksü de yoktur. Emekçi halkın tüm kesimlerinin hak arama, hakkını mücadele ederek kazanma bilincini geliştirmek, örgütlü, güçlü bir devrimci hareket haline gelmek, hızlı koşu ile parti hedefine ulaşmak görevi vardır önünde. Tüm kadrolarına seslenir Devrimci Hareket; “Halkların Umudu Olmak Ellerimizdedir.” Grup Yorum
75
Emperyalizm Irak’a Saldırı Hazırlığı Yapıyor. Ortadoğuda İmparatorluk Kurma Savaşı Veriyor “Emperyalist Savaşa Hayır” Kampanyası... Tarih 29 Temmuz 1990’ı gösterirken, tüm dünya yeni bir haberle sarsılmaktaydı. Tarihe, Ortadoğu’da “Körfez Krizi” diye geçen, Irak halkının katledildiği, tüm zenginliklerinin yok edilmesine ve Arap halkının ulusal haklarının, onurunun ayaklar altına alındığı emperyalistlerin komplo ve saldırısına neden olacak gelişmelerin adımı atılmıştır. Yıl 1990, tarih 26 Temmuz’u gösterirken, Irak askerleri Kuveyt sınırına yığınak yapıyordu. Şimdi tüm dünyanın gözleri bir kez daha Ortadoğu’dadır. Daha sonra gündeme gelecek gelişmelerin, emperyalistler tarafından tezgahlanan komplo ve savaşın sözde nedeni olacak soru, tüm dev emperyalist medya kuruluşlarınca altı çizilerek duyurulmaktadır... “Acaba Irak, Kuveyt’i işgal eder mi?” Irak’ın Kuveyt’i ilhakının tarihsel olarak haklılığı ya da haksızlığının tartışılırlığı bir yana, dünyanın bu haber ve gelişmelerle çalkalandığı andan itibaren emperyalizmin “barış” çığırtkanlıkları da almış yürümüş durumdadır. Demagojik, yalana, spekülasyona dayalı haberlerin, yayınların, özel demeçlerin ardı arkası kesilmemektedir. Birçok ülkenin, bağımsızlığını hiçe sayarak çekinmeden çiğneyen, bu konuda pervasızlığı tescilli, başta ABD ve diğer emperyalistler, gelişmeler karşısında kendilerine uygun rolü bulmuşlardır. Kendi tezgahlarını, komplolarını, Ortadoğu’da hangi çıkarlar, hangi hesaplar peşinde olduklarını sözde perdeleyecek keskin “barış havariliği” rolüdür bu. Aslında emperyalistlerin Kuveyt’i, Kuveyt’in bağımsızlığını ve ulusal haklarını düşündüğü yoktur. Böyle olması, emperyalizmin doğasına da aykırı olurdu. Kendi çıkarları söz konusu olduğunda, ulusların egemenlik haklarını hiçe sayan emperyalistlerin “barış havariliği”nin kimseyi aldatamayacağı ortadadır. Gerçi süreç, emperyalizmin Ortadoğu özelinde ne tür hesaplar peşinde koştuğunu anlayamayan bir kısım sol tarafından karmaşık bir seyir izliyor 76
Anadolu Efsanesi
görünse de, Devrimci Hareket için emperyalizmin bu tavırlarının nedeni nettir... ABD emperyalizmi Irak’ın Kuveyt’e müdahalesiyle Ortadoğu’da sarsılan hegemonyasının derdindedir... ABD emperyalizmi, Ortadoğu üzerine kurduğu planlarına aykırı bu davranışın hezeyanı içindedir... ABD emperyalizmi, sosyalizmin gerilediği, sosyalist sistemin yıkıldığı, “yeni dünya düzeni”nin kurulmaya çalışıldığı günlerde, emperyalizme başkaldıran bu tavrın tahammülsüzlüğünü yaşamaktadır. Kısacası, ABD emperyalizmi Ortadoğu’da ve dünyada tam bir hakimiyet kurmak ve tartışmasız bir güç olmak için Kuveyt’in bağımsızlığını gerekçe göstermektedir. Nasıl olmuştur da Irak, emperyalizmin çıkarlarını sarsan böylesi bir davranışa yeltenmiştir... Ancak bu bir bahaneydi, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tüm dünyaya egemenliğini ilan etme amacı güdüyordu. Amerika kendisini dünyanın tek hakimi ilan ediyordu. Grev İzlenimleri - Grup Yorum (Tavır Dergisi Ocak 1991) Grup Yorum Direnişteki Madencileri Ziyaret Etti Maden işçileri yıllardır omuzlarında taşıdıkları yükü alarak yürüyorlar yeryüzüne. “Gemileri yaktık, dönüş yok” diyorlar, kazma kürek ellerinde. Yabancıların eğitilmiş köpeklerini bile sokmaya kıyamadığı kör kuyularda adeta elleriyle kazıyorlardı yerin dibini. Kendi çocukları titrerken soğuktan, “yürekleriyle ısıtıyorlardı başka evleri.” En ağır işi yapıyorlar ama en düşük ücreti alıyorlardı. Yoksuldular. Açtılar. Buna rağmen kadınlar her vardiyada yeniden ölüme gönderiyordu kocalarını. İşte bu yüzden yürüyorlar, bu yüzden öfkeli, kararlı bakışları Maden işçileri ayakta, her gün doğal mitingler yapılıyor. “İşGrup Yorum
77
çiyiz, haklıyız, kazanacağız” diyen ses genel grevin habercisidir. “Ocaklarda üretim yarıya düştü, jeolojik yapı, ileri teknoloji getirmeye uygun değil. Ocakları kapatabiliriz. İstiyorsanız size devredelim” diyorlar. Maden ocaklarından Zonguldak sokaklarına yayılan o müthiş uğultu “elbette ocakları yönetebiliriz. Üreten biziz. yöneten de biz olacağız” diyenlerin kıpırtısıdır. Bundan korktukları için tehdit ediyorlar. OHS, FOSEM, Grup YORUM ve Tavır emekçileri maden işçilerine destek vermek amacıyla Zonguldak’a gittiler. Oyunlarla, türkülerle, gösterilerle grevcilerle birlikte oldular. Zonguldak’ta birlikte yürüdüler. 3 Aralık Pazartesi Sabahın erken saatleri... Her köşe başında bir panzer olmasa normal yaşam sürüyor sanılır. Dükkanların camında grevi destekleyen dövizler asılı. Zonguldak bir bütün, işçi, esnaf, madenci aileleri kararlı bir dayanışma içinde. Sabah. Maden İş sendikası başkanı Şemsi Denizer ile görüştük. Maden işçilerini desteklemek amacıyla geldiğimizi söyledik. Ancak sendika ilgisizdi. İşçilerin desteğe ihtiyacı yok. dışardan gelen destek her zaman provokasyona yol açabilir diye düşünüyorlar. “Al silahını, öfkeni kuşan da gel, Kavga seni çağırıyor (Çağrı/ Grup YORUM) deyişimizden olsa gerek. Her sözün arasında “siyaset yapmıyoruz” diyenler kendilerini güvenceye aldıklarını düşünüyorlar belki de. “Gel ki şafaklar tutuşsun. Gel ki geceler çatlasın, bizim olsun alın terimiz” diyenler potansiyel suçlu olarak kabul edilmiyor mu zaten. Sendika başkanı kürsüdeki konuşmasını bitiriyor. Grup YORUM türküler söylüyor kitlelerin içinde. Gruplara ayrılıyoruz, grevcilerin evlerine konuk oluyoruz. 4 Aralık Salı – 5 Aralık Çarşamba 78
Anadolu Efsanesi
Miting yeri bir gün önceden belli. Biz de Kozlu bölgesinde ocaklar önündeki alanda toplanan işçilerle birlikteyiz. Kadınlar eşlerinin yanında. Çocuklarının ellerini tutmuşlar, kucaklarında çocukları... Kadınlar da hınçlı, kararlı. Toplanma alanında türküler söylüyoruz. Grev ateşinin türkülerini, coşkunun türkülerini... Kozlu’dan Zonguldak’a kadar kadınlar önde yürüyor. Biz işçi kortejinin içindeyiz. Mitinge katılmayanlar pencerelerden alkışlıyorlar. Sendika binası önünde toplanıyoruz. Türküler söylüyoruz, işçiler halaya duruyor, ‘işçi sanatçı omuz omuza’ diye sloganlar atıyorlar. Zonguldak barosu da işçilerle birlikte. Bu dayanışmaya pencerelerden boş tencerelerini çınlatan kadınlar da katılıyorlar. Yaşlı bir kadın pazar torbalarını bir çantaya bağlamış, boş bir cüzdan asmış ucuna ‘çantalar boş. çantalar boş’ diye haykırıyor. Küçücük çocukların boynuna ‘savaş değil. ekmek istiyoruz” yazılı yaftalar asılmış. Emperyalist savaş karşıtı sloganlar inletiyor meydanları. Bir yel esiyor, filizlenen bir fırtına “güçlüyüz. haklıyız, kazanacağız.” Çarşamba gecesi Karadon bölgesindeyiz. FOSEM bir kahvede grevcilere dialar gösteriyor Grup YORUM’un müziği eşliğinde. Üzülmez bölgesi şubesine gidiyoruz. 6 Aralık Perşembe – 7 Aralık Cuma Karadon bölgesinde toplanıyoruz. Yoldan geçen otobüslerden inen işçiler akın akın katılıyor korteje, trenden inen yaşlı bir kadın öpücüklerle selamlıyor işçileri. Cuma, sabah bir işçi madenci kıyafetleri ile çalışma biçimi ve koşullarım anlatan bir gösteri sunuyor. OHS ‘Savaşa Hayır’ ve ‘Grev’ adlı oyunlarıyla katılıyor bu gösteriye. 8 Aralık Cumartesi Kozlu’dan yürüyoruz Zonguldak’a doğru Kadınlar yürüyor, çocuklar yürüyor. Kadınlar boş tencereleri vura vura yürüyor ÇoGrup Yorum
79
cuklar yürüyor, kitap için, defter için, çocuklar yürüyor ekmek için. Babaları ocaklara gömülen çocuklar... 9 Aralık Pazar Maden işçileri, iş kıyafetleri İle baretleriyle gelmişler, yanlarında eşleri. Biz de sazımız, gitarımız... Türkülerle yola çıkıyoruz. İzmit’e mitinge gidiyoruz. Devrimci Gençlik. Devrimci Kadınlar... İzmit sokaklarında haklılığımızı gösteriyoruz, inancımızı haykırıyoruz. Mitingin sonunda ayrılıyoruz madencilerden, kavgalarını yüreğimizde taşıyarak, kavgamızı bilincimizde işleyerek’ tekrar gelin’ diyorlar. (Grup YORUM 18 Aralıktan sonra yine Zonguldak’a gidiyor.)
1990 – 5. ALBÜM Grup YORUM GEL Kİ ŞAFAKLAR TUTUŞSUN 01- Gel ki Şafaklar Tutuşsun 02- Ferhat 03- Koçaklama 04- Direnişçilerin Cevabı 05- Umut (enstrümantal) 06- Halay 07- Üçleme 08- Dağlara Doğru 09- Madenciye Ağıt 10- 16 Mart 11- Sasa Horonu (enstrümantal) 80
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM Üyeleri; Hilmi Yarayıcı: Solo, koro vokal Selma Çiçek: Solo, koro vokal Efkan Şeşen: Solo, koro vokal Metin Kahraman: Bağlama Elif Sumru Gürel: Klasik gitar, koro vokal Ejder Akdeniz: Soprano flüt, bas, akustik gitar, klasik gitar Kemal Sahir Gürel: Kaval, alto flüt, vurmalılar-bateri 1990’lı yıllar sosyalist bloğun dağıldığı, kapitalizmin tüm dünyada egemenliğini ilan ettiği yıllardır. Sovyetler Birliği Stalin sonrası başlayan revizyonizme yenik düşer. Gorbaçov tüm eksikleri görmesine rağmen düzeltmeye gitmek yerine ihaneti tercih eder. Yapılan referandumda halkın %75’i sosyalist sistemin devam etmesinden yana oy kullanmasına rağmen SSCB dağıtılır. Dünyada sosyalist hareketler üzerinde büyük bir moral bozukluğu yaşanırken kapitalizmin paralı askeri “tarihin sonu” demagojilerine girip kapitalizmin mutlak zaferini erkenden ilan ederler. Ülkemizde ise durum hiç de öyle değildir. Tüm dünyada sosyalist hareketler bayraklarından orak çekici çıkarma, emperyalizm ve oligarşilerle barış adı altında teslimiyet hesapları yaparken devrimci hareket Dayı’nın önderliğinde atılım sürecini başlatmıştır. Arka arkaya gelen cezalandırma eylemleri karşısında oligarşi çaresiz kalır. Halk kurtuluş savaşçıları adeta efsaneleşirler. İşte böylesi günlerde Grup YORUM yıkılanın sosyalizm değil revizyonizm olduğunu, yoksul emekçi halkın tek kurtuluşunun sosyalizm olduğunu inançla haykıran olur. Halka Gel ki Şafaklar Tutuşsun diye seslenir.
Grup Yorum
81
GEL Kİ ŞAFAKLAR TUTUŞSUN Karanlıklar içinden Şafakla gel günle gel Kan ve barut içinden Dirençle gel kinle gel, gel gülüm gel (…) Yeni Çeltek maden ocağında 68 maden işçisi hayatını kaybeder. Yaşanan bir kaza değil katliamdır. Yorum madencilerin bir gün ayaklanacaklarını ve bu katliamların ne kader ne de yazgı olduğunu dile getirir. MADENCİYE AĞIT Yeni çeltek ocağı’ndan yükselir yükselir çığlıkları Yanar bedenler yitip gider yitip gider umutları (…) Bir gün gelir ocaklardan kazma kürek ellerinde hey Yürüyünce yeryüzüne Değişecek yazgıları hey... hey gülüm... Yine Direnişçilerin Cevabı, Koçaklama, Dağlara Doğru ve Ferhat şarkıları halkı direnişe ve devrim mücadelesine çağrı niteliğindedir. Türkiye tarihi katliamlar tarihidir. 16 Mart katliamını da unutmaz Yorum. “Çitler kesilir birer birer Cop ve bomba alt edilirler Biz ki gürleyen birer volkanız Beyazıt patlayan krater 82
Anadolu Efsanesi
Mart’ın on altısında yedi can Düştük gün ortasında yedi can Bin dallı yasemen olup yeşerdik Faşizmin karşısında yedi can”
Grup YORUM Gel ki Şafaklar Tutuşsun deyip halkı mücadele çağırırken oligarşi de baskılarını daha arttırır. Yorum’un yurtdışına çıkışını engeller. Aylarca pasaport verilmez. Ancak bunlar Yorumu yolundan döndürmeye yetmez. Yorum’dan ayrılanların da olduğu bu dönemde yeni üyeler alarak yoluna devam eder. Bireylerin değil kolektif çalışmanın önemli olduğunu ve temel ilkenin örgütlü sanatçılık olduğunu bilerek yoluna devam eder.
Grup Yorum
83
“GEL Ki ŞAFAKLAR TUTUŞSUN” GRUP YORUM (Tavır Dergisi Kasım 1990) Artık devrimci mücadele hızla yayılıyor. Devrimci eylemler yaygınlaşıyor, süreklileşiyor. Yeni direniş mevzileri kazanılıyor. Toplumsal çelişkilerin yoğun olarak yaşandığı gecekondu bölgelerinde hak arama bilinci gelişiyor. Şehirler kırlar sokağa dökülmeye hazır. ‘Dağları delmenin zamanıdır artık, ‘gecenin son yıldızına karışmanın” zamanı. Sıkıca kavradığımız bayrağı elden ele şafağa doğru koşturmanın, ‘şafakları tutuşturmanın” zamanı. Bu nedenle alınteri için, emeği için zincirleri kıranların, kan ve barut içinde sevdalara, kavgalara girenlerin öyküleri var türkülerimizde. Boyunlarına geçirilmeye çalışılan ilmeklere, alınlarına sıkılmaya çalışılan kurşunlara rağmen inançlarından soyunmayanların öyküleri var. Kazma kürek ellerinde yeryüzüne yürüyenler için, sesleriyle rüzgârları alevlendiren, sevdalarıyla ormanları halaya durduranlar için söylüyoruz ağıtlarımızı, marşlarımızı. Mücadelenin şarkısı olmayı, gelişeni, dahası halkların insanca yaşam özlemini ifade etmeyi olmazsa olmaz biçimde hedefleyen Çağdaş Halk Müziği’ni perspektif edindik. Ekmeğinden aşkına kadar halkımızı anlatmayı hedeflediğimiz beşinci kasetimizi geçtiğimiz günlerde çıkardık. Bir ilke olarak benimsediğimiz Türkülerimizi kolektif bir şekilde üretme ve kitlelerle tartışarak biçimlendirme’ geleneğini bu kasetimizde de sürdürdük. Bu amaçla ‘Gel ki Şafaklar Tutuşsun” kasetimizin deneme kaydını gerçekleştirip, geniş bir kitleye ulaştırarak eleştiri ve önerileri öğrendik. Demokratik kitle örgütlerinde ve gidebildiğimiz her yerde şarkılarımızı canlı olarak dinletme olanağı bulduk. Söyleşilerde içten eleştiri ve öneriler aldık. İkinci bir deneme kaydından sonra bu 84
Anadolu Efsanesi
değerlendirmelerin de ışığında hazırlıklarımızı tamamlayarak asıl stüdyo kaydını gerçekleştirdik. Kasetimizde şu şarkılar yer alıyor; Gel ki Şalaklar Tutuşsun / Ferhat / Koçaklama / Direnişçilerin Cevabı / Umut (Enstrümantal) / Halay / Haydar’ın Türküsü / Apo’nun Türküsü / Hasan’ın Türküsü / Dağlara Doğru / Madenciye Ağıt / 16 Mart / Sasa Horonu (Enstrümantal). ‘Madenciye Ağıt’ta geçen sene toprağa diri diri gömülen 70 madenciyi sembolleştirerek, madencilerin çalışma koşullarını, yaşama güçlüklerini aktarırken, kömür gibi yazgılarını değiştirme bilincini vurguladık. ‘Dağlara Doğru’da dağların filizlenen coşkusunu, alevlenen çağrışım türküleştirdik. “Umut”u Yılmaz Güney için besteledik. “Sasa Horonu” adlı geleneksel ezgiyi işleyerek. Karadeniz insanının günün ilk ışığıyla başlayan yaşam kavgasını aktarmaya çalıştık. ‘Direnişçilerin Cevabı’nda ‘sosyalizm bitti” diyenlere inat, “iflas eden sosyalizm değil revizyonizmdir” diyen direnişçilerin seslenişi yer alıyor. “Ferhat”, “Gel ki Şafaklar Tutuşsun”, Koçaklama” ve “Halay” şarkıları genel olarak mücadeleyi anlatırken, emekçi yığınları tüm güçleriyle bu mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor “16 Mart I978’de Beyazıt’da faşistler tarafından katledilen 7 anti-faşist öğrencinin kararlı sesini türküleştirdik. ‘80 sonrası cezaevleri direnişin kalesiydi. 1984 yılında Metris Cezaevi’nde tek tip elbiseye ve baskılara karşı direnen 4 devrimci, onurlarını ve siyasi kimliklerini korumanın mücadelesiyle ölüme yattılar, ve mücadelede bayraklaştılar. Onları “Bir Türküdür Direniş’te destanlaştırdık. ‘Haydar’ın Türküsü”, “Apo’nun Türküsü” ve “Hasan’ın Türküsü” kasetimizde “üçleme” olarak yer aldı. 11 şarkıdan oluşan son kasetimizde “Gel ki Şafaklar TutuşGrup Yorum
85
sun”un sözleri Adnan Yücel’e. “Halay’ın sözleri Nihat Behram’a. ‘Ferhat” Arkadaş Z. Özger’e, “Koçaklama”nın sözleri ise İsmail Uyaroğlu”na ait. Diğer şarkıların sözleriyle bütün müzikler kolektif çalışmalarımızın ürünüdür. ‘Gel ki Şafaklar Tutuşsun” diğer kasetlerimize oranla, ulusal çalgıların kullanımı, form, içerik ve yorumlama açısından kendimizi daha da iyi ifade edebildiğimiz bir kaset oldu. Şarkılarımızda zengin anlatımlara giderken türkü tadını kaybettirmemeye, halkımızın rahatça eşlik edeceği ezgiler yaratmaya çalıştık. Kasetimizde sadece iki marş olmasına rağmen, “kaset marşlarla yüklü” şeklinde bir eleştiriyi “üslubumuzdan kaynaklı” bir değerlendirme olarak görüyoruz. şarkılarımızı marş olmasalar dahi coşkulu ve dinamik bir söyleyişle yorumluyoruz. Fakat bu üslubu matematiksel hesaplar yapmadan, kendi halinde ve kendi doğalığı içinde yakaladık. Müziğimizin içeriğini dinamik ve coşkulu bir söylemle ifade etmenin gereğinden doğan bu üslup ‘marşla türkü” arası bir yerde. Mücadeleyi, direnişi başka formlarla anlatmak mümkün değil. Yaşama sevinci, direnme ve mücadele bilinci ağlamaklı, hüzünlü bir söyleyişle anlatılamaz. Bu noktada bir çok sanatçıdan farklıyız. “Devrimci sanat” yaptığını söyleyip de popülist kaygılar taşıyan sanatçıların ağlamaklı söyleyiş tarzıyla, halk için üretimde bulunmayan sanatçıların elitist söyleyiş tarzı (batıyı hareket noktası alarak) bizim üslubumuz olamaz. Türküler ya da şarkılar bir duygu ve düşüncenin müzik diliyle örgütlenmiş biçimi olduğuna göre, anlatılmak istenen düşünceye söyleyişte ters düşmemiz mümkün olabilir mi? Giderek halk müziği aletlerini dışladığımız noktasında aldığımız eleştiriyi ise, özellikle bu kasetimizde yanıtladığımızı düşünüyoruz. Bu kasette. Hiçbir çalışmamızda olmadığı kadar (hatta ‘Tür86
Anadolu Efsanesi
küler kasetimizde bile), hak müziği aletlerine kucak açtık. Halk müziği aletlerini dışlamak gibi bir kaygımız da hiçbir zaman olmadı. Aksine müziğimizin her zaman kendi aletlerimizle anlatılması gereğini benimsedik. Zurnadan kemençeye, meyden flüte kadar birçok enstrümana yer verdik. Fakat bu konuda bağnazlığa da düşmemek gerekiyor. Biraz önce bahsettiğimiz gibi, sorun içeriği ifade edebilme sorunudur. Düzenlemelerde ne ulusal sazlarımızı dışlamak, ne de çok abartılı kullanmak gerekiyor. Örneğin Gel ki Şafaklar Tutuşsun şarkımızın giriş partisyonunu öncelikle meye çaldırmak istedik. Fakat bu rengin, şarkının o bölümünü İfade etmediğini gördük. Buradaki partisyonu meyden obuaya kaydırmakta tereddüt etmedik. Batı aletlerine de sadece altyapıda yer veriyoruz. Örneğin yaylıları 4 şarkıda, sadece eşlik aletler olarak kullandık Obuayı yine 4 şarkıda. Bateri ve bas gitarı ise yine altyapıda birçok şarkıda kullandık. Fakat ezgilerin ulusal aletlerimizle, özelikle bağlamayla çalınmasına dikkat ettik. Bu kasette en büyük eksiklik olarak. (...) dilinde söyleyememeyi görüyoruz. Olağanüstü hal kapsamında, her türlü baskı ve terörün meşru sayıldığı, bir savaş alanı haline getirilen (...)’da gelişen mücadeleyi bastırmak için, egemen güçler her türlü yolu deniyor. Üstüste çıkarılan kararnamelerle bu bölgede sansür ve sürgünü yasallaştıran iktidar, insan haklarını da askıya aldı. İki ulusun ortak sesi Grup YORUM (...) şarkılar söylemeli. (...) dili üzerinde baskılar artarken (...) söylemek gündemimizin ilk maddesidir. (...) bestelerimiz, düzenlemelerimiz var. Her konserimizde (...) şarkılar söylemeye devam eriyoruz. Şarkılarımızdaki anlatım tarzını geliştirmeyi de düşünüyoruz. Bugüne kadar şiirlerimizde farklı anlatım tarzlarına yer versek de ‘mizahi’, hikaye ve içten anlatım’ (yani olayın içinden anlatan birinin diliyle) şekliyle şarkılarımızı daha da zenginleştireceğiz.
Grup Yorum
87
Gelişen mücadelenin zengin anlatım tarzlarından biri de halaylardır. Halk müziğinin içerisinde geleneksel içerikle yer alan halayları bugüne uyarlayarak, daha doğrusu ‘Çağdaş Halayları yaratarak söylemek gerekiyor. Bizce halaylar bu şekilde yeniden ele alınıp, yaratılan yeni kültürün dinamik yönlerini sunmada, hak müziğinin içindeki ayrı bir cevher olarak görülmeli. Bu kasetimizde sözleri Nihat Behram’a ait olan halay şarkımızı böyle bir deneme çabasıyla ele aldık. Süreç ‘90’lar süreci. Artık ‘80’ler zincirleri kırıldı. Mücadele kendini yeniden var etti. Faşizm tüm kurum ve araçlarıyla halka saldırmasına karşın, halk yakaladığı her noktadan egemen güçleri sarsmaya, ekonomik demokratik haklarını almaya ve örgütlü gücünü yükseltmeye devam ediyor. Bu nedenle “Gel ki Şafaklar Tutuşsun” oturduğu bu zeminle ne ‘80’lerin “Sıyrılıp Geleni, ne de her biri farklı bir siyasi yoğunluğu ifade eden diğer kasetlerimize benziyor. Zaten böyle olması mümkün değildi. Çünkü sanat güncel olabildiği ve yaşanan her gerçeği yakalayabildiği ve bunu kitlelere mal edebildiği oranda amacına ulaşır. Dolayısıyla önceki kasetlerimizin, o döneme has havasının bu kasette beklenmemesi, bu kasetteki içeriğin ve anlatımların bugünün içerisinde değerlendirilmesi gerekiyor. Grup YORUM’un üzerinde bunca baskılar varken, Grup YORUM’un kardeş grubu Grup Ekin sahneye çıkar. 1988 yılında Ankara’da kuruldu. İlk albümlerini 1990 yılında yayınladı. Grup YORUM’la aynı ideolojik kökenden beslenen Grup Ekin üç albüm çıkartabilecektir. Tüm üyeleri tutuklanır. Ancak Ekin üyeleri, hapishanendeyken de uzun yıllar Grup YORUM’un önemli üyeleri olarak çalışmaya, beste üretmeye devam ederler.
88
Anadolu Efsanesi
1990 Grup EKİN KAVGAYI SEÇTİM 1- Ferhat 2- Kavgayı Seçtim 3- Direniş Ölüm Yaşam 4- Nesini Söyleyim 5- Zafer Türküsü 6- Seninle Biz 7- Dayan Yüreğim 8- Kızıl Karanfiller 9- Oğulları Ölen Analara Türkü 10- Hızır Paşa 11- Çerkez Ezgisi 1991… 3 Ocak’ta Özal iktidarının karşısına halkın birleşik gücü, genel direnişiyle çıkıldı. Oligarşinin ceza ve işten atma tehditleri, yasaklamaları, her türlü polisiye önlemleri, terörü ve baskıları direniş barikatlarına çarptı. Oligarşi esnafa silah zoruyla kepenk açtırmaya, otobüsleri ve minibüsleri zorla sefere çıkarmaya, kaptanları tehdit ederek, vapurları çalıştırmaya kalktı. Şehirlerin merkezi yerlerini, fabrikaları, işyerlerini, polis ve asker gücüyle kuşattı. Yollara polis ve asker yığdı. Aramaları sıklaştırdı... İşçiler ve memurlar üretimden ve hizmetten gelen güçlerini kullandılar. İşi durdurdular. Esnaflar kepenk indirdiler, şoförler kontak kapattılar. Otobüsler minibüsler çalışmadı, çöpler toplanmadı, uçak seferleri aksadı, pazarcılar, işportacılar tezgah açmadı, öğrenciler, öğretmenler derslere girmedi, kadınlar boş tencerelerle sokaklara döküldüler. Direnişler, gösteriler, yürüyüşler, boykotlar, grevler 3 Ocak’ta tüm halkın birleşik eylemliliğinin Grup Yorum
89
ifadesi oldu. Faşizme boyun eğilmeyeceği, her koşul altında direnileceği bir kez daha gösterildi. Hayatı yaratanlar ve yaşatanlar güçlerini hayatı durdurarak gösterdiler. 3 Ocak emekçi halkın katıldığı genel direniş günü olarak sınıf mücadelesi tarihine kaydedildi. Emperyalizm ve işbirlikçileri savaş çığlıkları atıp, halklarımızı haksız bir savaşın eşiğine getirdikleri bu süreçte, 3 Ocak “Savaşa Hayır” sesinin gürleştiği gündü. Emekçi halk, 3 Ocak direnişiyle 12 Eylül’ün çaldıklarını geri almaya, hakları için mücadele etmeye hazır olduğunu gösterdi. 3 Ocak Türk-İş’i aştı, Özal iktidarına halkın gücünün ne demek olduğunu gösterdi. 1991 Kürt Halkımıza Yönelik Katliamlar Sürüyor Yakın zamanda yaşanan katliamlar Grup YORUM’un şarkılarında yankılanıyor “Göç Destanı”yla ağıttan isyana dönüşüyor. FOSEM’in göç yollarında çektiği fotoğraflar belgesel haline getirilip tüm Anadolu’yu dolaşıyor. Grup YORUM halkın sanatçısı olarak meydana çıktığı ilk günden itibaren Kürt Halkımız’ın sesini tüm Anadolu’ya duyurmuştur. Halepçe Katliamı; Operasyonun adı “Enfal Harekâtı”ydı: Enfal, Arapça’da “savaş ganimetleri” anlamına gelir. Bu harekât, Kürt halkına ve onların köyleri, tarımı, altyapısı, yolları vs. dâhil yaşam alanlarına yönelik bir dizi sistematik saldırıyla gerçekleştirilen soykırım harekâtıdır. Harekât, 1986’nın başından 1989’a kadar sürdü ve hedef aldığı alanda siviller yaşadığı için çoğu kadın, çocuk ve yaşlı 2.150.000 insanı katletti. 4000 köy yerle bir edildi ve en az 1 milyon insan göç etmek zorunda kaldı. 860 kadın dul kaldı, daha fazla çocuk ise yetim. Ardından, 1988 yılında, aynı anda fakat ayrı bir operasyon 90
Anadolu Efsanesi
kapsamında, Halepçe ve çevresine yönelik yeni bir saldırı başlatıldı. Bu saldırı, Irak Kürdistanı ve Enfal trajedilerinin sembolü oldu. Halepçe ve çevresi; hardal gazı, sinir gazları sarin, tabun, VX, kan zehiri hidrojen siyanür gibi kimyasal gazlarla, ya da daha yaygın bilinen ismiyle, kitle imha silahlarıyla bombardımana tutuldu. Bombalama sürdükçe, insanlar havada “hoş bir koku, tatlı elma, portakal ve sarımsak kokusu” alıyor ve dakikalar geçtikçe, nefes almakta güçlük çekmeye başlıyorlardı. Birkaç dakika sonra, “bazı insanlar hemen orada ölüverdi. Bazıları ise gülerek can verdi, diğerlerinin ölümü biraz daha uzun sürdü; önce yanarak, vücutları su toplayarak ya da ağızlarından yeşil kusmuklar gelerek öldüler.” Halepçe katliamında, yaklaşık 5000 Kürt katledildi. 1991 Yılına geldiğimizde “Temizlik Operasyonu” adı altında Kürtlere ve Şiilere yönelik bir saldırı daha başlatılır. Kürt Halkı yine göç yollarına düşmüştür. Kürt Milliyetçiliğin Çözümsüzlüğü! Kürt halkımız yeni bir trajedi yaşıyor. Kürt ayaklanmasını bastırmaya yönelen Saddam gericiliği, Kürt halkını topraklarından sürüp çıkarıyor. Yüz binlerce Kürt insanı katliamdan kurtulmak için Türkiye’ye ve İran sınırına yığılmış bekliyor. TV ekranlarından yansıyan görüntüler, yeminli Kürt düşmanlarının bile yüreğini burkuyor artık. Bu trajedi kimin eseri? Bu tablonun yaratıcısı sadece Saddam mı? Kürtleri kullanma siyaseti güden emperyalist devletler ve bölge gericiliği, en az Saddam kadar suçlu değil mi? Ya tarihten hiç ders almayan Kürt burjuva ulusal önderliğinin taşıdığı sorumluluk? Milliyetçiliğin yarattığı pragmatizmin Kürt halkının trajedisinde hiç mi rolü yok? Kürtler bir kez daha, kendi güçlerine dayanma yerine emperyalizmden medet ummanın faturasını ödüyorlar. Daha Kürt ayaklanması başlamadan önce, Kürt liderlerin emperyalist başkentlerde destek aradığı dönemde; “Geçmişte de benzer örnekler yaşandı. Kürtler emperyalistlere ve İran Şahı’na yaslanmanın Grup Yorum
91
bedelini ağır ödediler (... ) Tarihten ders alınmadığı ve pragmatizm politika olmaktan çıkmadığı sürece, aynı trajedilerin yeniden yaşanması kaçınılmazdır.” 12-14 Temmuz 1991 Katliamı Faşist iktidar bir çıkmaz içindeydi ve darbeler alıyordu. Devrimci Hareket’in eylemleri karşısında çaresizlerdi. Ortadoğu’yu kana bulayan ABD Başkanı Bush’un Türkiye’ye gezisi böyle bir dönemde gündeme gelmişti. Bush’un ülkeye gelişinin arifesinde 12-14 Temmuz günlerinde İstanbul ve Ankara’da büyük bir operasyon yapıldı. Aralarında Devrimci Sol önder kadrolarının da bulunduğu 12 devrimci şehit düştü. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa tüm halkın gözleri önünde devletin ölüm mangaları şehirlerde operasyon düzenledikleri üç işyeri ve bir evde bulunan herkesi katlediyorlardı. Verilen mesaj açıktı; iktidar kendi yasalarını hukuk kurallarını dahi bir kenara iterek bundan böyle terörün tek geçerli “yasa” olacağını ilan ediyordu. Dev-Genç’li Seher Şahin Katledildi. 8 Eylül 1991’de polis tarafından okuduğu Mimar Sinan Üniversitesi’nin 5. katından atılarak Dev-Gençli Seher Şahin katledilir. “Hiçbir şey yapamasam da sizin kültürel çalışmalarınıza katılır, tiyatro kostümü dikerim” diyordu Seher. Giderek daha çok, daha güç görevler üstlendi. Mütevazı kişiliğiyle ve inançlı yapısıyla kostüm dikmekten okulunun sorumluluğuna kadar yükseldi. Devrimciliğin kendini geliştirmek, yenilemek demek olduğunun farkındaydı. Öğrenci gençliğin içinde dayanışma ve direncin, paylaşmanın sembolü oldu. Yüreği insan sevgisiyle dolu bir devrimciydi. Seher, Mimar Sinan Üniversitesi, Moda Bölümü öğrencisiydi. Üniversite kayıtlarının başladığı ve yeni öğrencilerin 92
Anadolu Efsanesi
kayıt yaptırdığı sırada kendi okulunda da rehberlik ve dayanışma masası açarak öğrencilerle tanışmak ve onlara yardımcı olmak istiyordu. “Bu yıl yeni öğretim yılına daha hazırlıklı girmeliyiz. Masalarımızda kayıtlar için üniversiteye gelmiş yeni öğrencileri kayıtlarda karşılaştıkları zorluklarda yardımcı olurken, ülkemiz ve üniversite gençliğini çok iyi anlatmalıyız. Daha çok insana ulaşıp, konuşmalı, onları İYÖ-DER, TÖDEF çatısı altında mücadeleye çağırmalıyız.” diyordu. Polis 3 Eylül 1991’de rehberlik masasını basarak Seher ve arkadaşlarını gözaltına almak istedi. Seher’in direnmesi karşısına onu okulunun üçüncü katından aşağı attı. 5 gün komada kalan Seher 8 Eylül 1991 günü şehit düştü. 1991 Seçimler… Seçim Çare Değil Devrim 1991 Ekim’ine gelindiğinde, Türkiye oligarşisi politik tıkanıklığını aşmak ve yeni sömürü ve baskı politikalarını hayata geçirmek için, vitrin değişikliğine ihtiyaç duyuyordu. Halkın tüm kesimlerinin gözünde teşhir olup, yönetemez duruma gelen ve hükümetten kaçmanın yolunu arayan ANAP iktidarının, yeni oyuncularla değiştirilmesi gerekiyordu. Bu durum aynı zamanda halklarımız üzerinde bilinç yanılgısını hedefleyen “demokrasicilik oyununun” da bir şarkısıydı. Düzen her bakımdan tıkanmış ve işlemez durumdaydı. Ekonominin çarkları durmuş, burjuva siyasal sistem kilitlenmişti. Emekçi kitlelere dayatılan koşullar nedeniyle sosyal huzursuzluk büyüyor, toplumsal muhalefet her geçen gün daha da gelişiyordu. Oligarşi tüm bunlardan dolayı yeni bir erken seçime gitmek zorunda kalıyordu. Seçim öncesi, yılların kaşarlanmış politikacısı ve tescilli halk düşmanı Demirel’in DYP’si başta olmak üzere “demokrat”, “milliyetçi”, “islamcı” etiketli tüm düzen partileri; pahalılığı, işsizliği, yokluğu, yoksulluğu kendilerinin ortadan kaldıracağını, halkın bütün dertlerine kendilerinin “çare” olacağını iddia ederek, vaat yarışına girmişlerdi. Amerikanvari reklam kampanyalarına dönüşen seçim hazırlıklarıyla halkın gözü boyanmaya Grup Yorum
93
çalışılıyordu. Bu seçimlerin halkımıza hiçbir şey vermeyeceği, aksine baskının, terörün, katliamların, yoksullukların daha da artacağı ise açıktı. Düzen partilerinin yalanlarının aksine, 21 Ekim’de sandıklar yeni bir Türkiye’ye açılmayacaktı. Bu seçimin sonucunda halkı bekleyen, IMF’nin uygulanmasını dayatacağı “Kemer Sıkma” politikalarıydı. İşkence ve baskılar, IMF’nin ekonomik kararlarıyla birlikte, katlanarak sürecekti halkın üzerinde. Bugüne kadar olduğu gibi 21 Ekim seçimlerinde de halkımız vereceği oyların karşılığını hak ve özgürlük olarak geri alamayacaktı. Bu seçimlerde, halka, ABD’ye daha fazla teslimiyet, yeni saldırı üsleri kurulması ve bu üsleri Ortadoğu halklarına karşı, ABD’nin istediği zaman kullanması onaylatılmaya çalışılıyordu. Bu seçimlerde halka, kontrgerilla faaliyetleri ve baskı politikalarının pervasızca sürdürülebilmesi onaylatılmak isteniyordu. 1991 - Grup EKİN BİZE ÖLÜM YOK / DÖĞÜŞ HALAYI 1- Bize Ölüm Yok 2- Gecekondu Sokakları 3- Direnç Çiçeği 4- Ateşliyor Direnişi 5- Evin (Sevda) 6- De Be Aslan Karam 7- Grev Ateşi | Grup Ekin 8- İshakça | Grup Ekin 9- Dövüş Halayı
94
Anadolu Efsanesi
(Tavır Dergisi Ağustos 1991) Bu kasetimizde, yeni bir dünya kurabilmek için ölümü hiçe sayanların, şarabı bir dikişte içer gibi ölüme gidenlerin coşkusunu anlatmaya çalıştığımız “Bize ölüm Yok”la başladık. Kavganın alevli rüzgarının dağların başakların üzerinde yayılıp gidişini, buğday bereketi gibi beklenen günlerin, düğünlerin muştucusu olduğunu ve düşenlerin, savaşçıların yüreklerinden yükselen o coşkulu ritmle yaşayacağını anlatmaya çalıştık. Ölenlerin, şehit düşenlerin ardından artık ağıt yakmayacağız, ama yaşamımızı, mücadelemizi, coşkumuzu, türkümüzü onlara yakışır kılacağız. Daha özverili mücadele edeceğiz. Yaşama daha çok sarılıp daha fazla savunacağız. Coşkumuzu, sevincimizi hiç yitirmeyeceğiz, gün bu gün taptaze ruhlarla atılacağız yollara. Evet, belki de bizler erken öleceğiz, şafaktan önce güneşi karşılayamadan. Assalar da. kurşuna da dizseler, gözaltında kaybetseler de ölmeyeceğiz. Çünkü “BİZE ÖLÜM YOK”. Hem erken öleceğiz deyip, hem de böyle ölümsüzleşmektir, “bizi baskınlar götürür gerillanın şahdamarı halkımıza” ‘bize ölüm yok” diyebilecek kadar kararlı olmayı anlatmaya çalıştık. Kimileri ‘bitti artık bu iş, dünya değişiyor, devrimcilik öldü” vs... türü sözler söylerken, birileri de ‘dünyalar var kurulacak, özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin dünyası” diye mücadele ediyor, savaşıyor. Bu uğurda ölüyor, sırasını ötekilere bırakıyor. Ölümü sıradanlaştırmıyoruz. Bir devrimcinin ölümü, sıradan bir olay olarak düşünülemez. Ama halkı uğruna ölümü göze almayı, hayata böyle bağlı olmayı yüceltiyoruz. Güle oynaya bize ölüm yok diyebilmenin keyfi belki de günümüzdeki baskıların, dayatmaların, katliamların hedefini boşa çıkarabilecektir. Yaşamın her alanında “Haklıyız Kazanacağız” şiarıyla bütünleşmesi sonucunda da “Bize Ölüm Yok” gerçek anlamını bulacaktır. Grup Yorum
95
Çünkü mücadeleyi omuzlayan İnsanlar coşku dolu olmalı, her nokta koyuşlarında gözlerinin içi gülmeli. O parıltılarla aydınlanan yaşamı sarabilmenin müziğini yaptığımıza inanıyoruz. Gecekondu halkının yaşadıklarını, umutlarını, sevdasını, direnişini anlatmaya çalıştık. “Gecekondu Sokakları” adlı şarkımızda. Onlar da vardı o parıltılarla aydınlanan yaşamın içerisinde. Gecekondusunu yıktırmamanın gücüyle haykırıyorlardı; “Biter bir gün acılar / ve son bulur kaygılar/ Yalvarmaz direniriz/ellerimizde taşlar” diyerek yaşamı inançla savunmanın türküsünü söylüyorlardı. Küçük Armutlu halkının örnek direnişini hatırlayıp, gecekondu yıkımlarına, zamlara, anti terör yasaları ve benzeri diğer baskılara karşı tek yürek olmanın gerekliliğini vurguluyordu. Gecekonduların kabaran ülkesini sokaklardan meydanlara taşımalıyız. “Direnç Çiçeği” ve “Ateşliyor Direnişi” adlı şarkılarımız yoğun baskılar altında tutulduğumuz dönemlerde bestelendi. Bu iki şarkı, işkenceye karşı direnişi, birlikteliği, paylaşımı anlatıyor. Ölüm oruçlarında, işkencelerde yitirdiğimiz yoldaşlara yönelik, o yüce değerlerin insanlık tarihindeki görkemli yerlerini almalarının verdiği hüznü anlatıyor. “Direnç Çiçeği” adlı şiir, Adnan Yücel tarafından, ölüm orucuna katılan. Aysel Zehir için yazılmıştı. Bu şarkımızda anlatmaya çalıştığımız duyguların içine, günümüzün direnç çiçeklerini de katabildiğimizi düşünüyoruz. “Ateşliyor Direnişi” adlı şarkımızı Ankara Emniyeti işkencehanesi olan “DAL”da gözaltındayken yaptık. Tek kişilik hücrelerde soğuk, ıslak beton zemin, beton duvarlar, işkence sesleri arasında ve işkenceler alandayken şekillendi, şarkımız. O koşullar İçinde bile üretebilmenin, işkencede direnişin, hücre hücre halaya durmanın düşsel de olsa coşkusunu Yüreklerimizde akıtabilmenin güzelliğini yaşıyoruz bu şarkımızda... 96
Anadolu Efsanesi
Kasetimizin ikinci yüzü buram buram sevda koksun istedik ve adı yasaklanmaya çalışılan bir ülkenin ve halkının sevdasını anlatmaya yönelik Kürtçe bir şarkıyla başladık “Evin” (Sevda) “Sen sevda / Sen umut / Sen hasret / Sen inancım ve güvenim / Ve yaşam / Seni kucaklamaya geliyorum / Seviyorum seni / Seviyorum seni ülkem.” Giderek artık saflarını belirlemeye ve ulusal benliğin farkına varmaya başlayan. Ülkesi, halkı için savaşanların duygularına yöneldik. Kürt halkına ve diline yönelik baskı ve engellemelere karşı çıkarak Kürtçe söylediğimiz “Evin”le Kürt halkının öz değerlerini koruyup onlara sahip çıkmanın gerektiğini, halkların kardeşliği ilkesinin günümüz koşullarında daha da önem kazandığını anlatmak istedik. Sevilecek böylesi daha nice ortak defterlerimizin olduğunu ve paylaşılacak daha nice değerler yaratacağımızın mesajlarını taşımaya çalıştık müziğimize. “De Be Aslan Karam”, geçenler de yitirdiğimiz ilerici ozan Ahmed Arif’in bir şiiriydi. Günlük yaşamdan bir kesiti, bir insanın sevdasını, sevgilisini, yaşadıklarını ve sonuçta uğradığı ihaneti anlatan bir çalışma. Yaşamın çok boyutluluğu, koşulların acımasızlığı içinde bile kavgadan başka anlatılabilecek, tüküleştirilecek gerçeklerin de olduğu ve çağdaş halk müziğimizin konusunun salt kavgayla sınırlı olmayıp, “ekmekten, aşka kadar” her şeyi işleyebileceğinin güzel bir örneği. Daha önce de yorumlanan bu şiiri özüne uygun ve başarılı olduğuna inandığımız bir müzikle anlatmaya çalıştık. Böylesi türkülerle ilerici, demokrat aydınlara ve ürünlerine sahip çıkmak gerektiğini de somutladığımızı düşünüyoruz. “Grev Ateşi” adlı şarkının, coşkusu, dinamizmiyle işçi sınıfının gelişen mücadelesine denk düştüğüne inanıyoruz. Devrimci gelişimle bütünleşmeye başlayan işçi sınıfı, kendisini gümbür gümbür bir ortamda hissettiği an ve ülkeyi genel grevlere taşıdığı zaman, “Grev Ateşi” de onlarla birlikte, davulların vurulduğu haGrup Yorum
97
layların ortasında, hiç sönmeyecek bir ateş olarak yanacaktır. Anadolu’da yaşanan ve sınıfsal temellere dayanan bir isyan. “İshakça”. Baba İshak ayaklanması olarak tarihe geçen, egemenlere karşı “toprakta tohumca hakça” olarak somutlanan bu isyan ateşini, bu başkaldırı ruhunu günümüze taşımanın güzel bir örneğini sergilemiş Ozan Telli. Tarihimizdeki böylesi olayları, direnişleri günümüze ışık tutabilecek yanlarıyla işlemenin önemini vurgulamak istedik. Tıpkı Pir Sultan Abdal gibi. Serdari, Şeyh Bedrettin ve müritleri gibi dönemlerinin sorunlarına, halkına karşı duyarlı olan ve sorumluluk hisseden, bu uğurda asılmaktan hiç çekinmeyen böylesi ruhlara, düşüncelere bu günlerde oldukça fazla ihtiyacımızın olduğu da bir gerçek... Kasetimizi, iyiden, doğrudan, güzelden yana olanların, mücadelenin içinde, yanında, yakınında, kıyısında ya da köşesinde olanların “artık yeter” diyenlerin, etrafındaki duvarları yıkıp dövüşmeye koşanların, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla omuz omuza yürek yüreğe dövüşenlerin oluşturduğu “Dövüş Halayı” ile kapatıyoruz. Dövüşmeyi yar eyleyenlerle, dövüşmeyi huy eyleyenlerle aşıyoruz aşacağız dağları, ovaları, denizleri. Ceketimizi omuzumuza atıp, halay başı çeker gibi mendil sallayarak, zılgıtlarımızla ve tüm sıcak ve içten duygularımızla insanlarımızı “Dövüş Halayı”mıza çağırıyoruz. Çünkü hep birlikte haykıracağız “başaramayacaksınız” diye. Çünkü biz varız, çünkü biz halkız, çünkü biz “Haklıyız Kazanacağız”
98
Anadolu Efsanesi
1991 - 6. ALBÜM Grup YORUM YÜREK ÇAĞRISI 1- Madenciden 2- Evindar 3- Çerkes 4- Büyü Bebeğim 5- Sevda Türküsü 6- Düşman Çizmesi Altında Yurdum 7- Çay Berbena 8- Yürek Çağrısı 9- Ay Doğar (Gerillanın Türküsü) 10- Ulaşır Sana 11- Analara 12- Cane Grup YORUM Üyeleri; Hilmi Yarayıcı, Solo, koro vokal Selma Çiçek: Solo, koro vokal Efkan Şeşen: Solo, koro vokal Taner Tanrıverdi, bağlama, vokal Gülsema Dalgıç, vokal Elif Sumru Gürel: Klasik gitar, koro vokal Kemal Sahir Gürel: Kaval, alto flüt, vurmalı çalgılar
Grup Yorum
99
Yürek Çağrısı - Ey Hevalo Grup Yorum (Tavır Dergisi Haziran-Temmuz 1991) “Gel ki Şalaklar Tutuşsun” adlı kasetimizden sonraki süreçte, mücadelenin emekçi kesimleri sarmaladığı, emekçi halkımızın ısrarla hak arama mücadelesini yükselttikleri, siyasi eylem ve altüst olmaların toplumda derinlemesine hissedildiği bir durum yaşanıyordu. Devrimci mücadele yeni mevziler kazanıyordu, işkence de devam ediyordu, haksız gözaltılar ve “gözaltında kaybolmalarıyla” birlikte. Ayrıca asimilasyon politikaları katmerleşirken, geniş yığınlar örgütlü çabalarıyla düşmana karşı barikatlar oluşturuyorlardı. Biz tüm bunlar yaşarken, emperyalist saldırganlar çıkarları uğruna Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler. Maden işçileri en büyük direnişlerini gerçekleştirdiler. Gündem o kadar hızlı gelişiyor, değişimler o denli hızlı yaşanıyor ki, bir sanatçı için gelişen süreci sanat üretimi haline getirip kitlelere maledebilmek de artık kaçınılmaz sorumluluklara dönüşüyor. Sanatçılar da “Savaşa Hayır” diyor. Sanatçılar da “(......)’daki Baskılara Son”, insanlık onuru işkenceyi Yenecek” diyor. Sanatçılar da örgütlü davranabildikleri ölçüde mücadeleye katılabiliyor. Devrimci mücadelenin omuzlayanları arasında yer alıyor. Biz de bu sorumluluktan hareketle yaşanan sürecin, mücadelenin sesi olmaya çalıştık. Zonguldak direnişçilerinin yanında en ön saflarda iki ay boyunca omuz omuza yürüdük. Maden ağızlarında hak alma mücadelesinin coşkusunu halaylara dönüştürdük. Devrimci bir önderlikle yazgıları değişecek olan Zonguldak maden emekçileri yeryüzüne yürüdüler. Tüm Türkiye Zonguldak’tır” şiarını beyinlere kazıdılar. Zonguldak’ta kaldığımız süre içinde gördüklerimizi, yaşadıklarımızı “Madenciden” adlı şarkımızda anlattık. Ezilen halkların sesi olmaya, onların asimle edilmeye çalışılan kültürünü, radikalliği törpülenmeye çalışılan mücadelelerini 100
Anadolu Efsanesi
türkülerimizde yücelttik, öteden beri olduğu gibi, bu konuda ilkeli yaklaşımlar sunmaya çalıştık. Tüm yasaklamaları da bir kenara iterek kalıcı bir çalışma biçimine; kasetlere döktük Kürt halkımızın haykıran çığlığını. ‘Dağlar yüksek olur Dünya gökkuşağı olur. Yaşamın bu iki göz kamaştırıcılığı Sevda sazının sesi olur”. Diyorlardı türkülerinde. Geldiğimiz aşamada bir zorunluluktu, tüm olası engellemelere rağmen kasetlerimizde Kürtçe türküler söylemek. “Kürtçe serbestliği” aldatmacası ortaya çıkmadan çok daha önce başlamıştık Kürtçe türkü çalışmalarımıza. Bu konudaki kazanımların da egemen güçlerin vermeye çalıştığı kısmi serbestliklerle değil, gerçek anlamda mücadele edilerek kazanılacağını tarih bize somut örnekleriyle göstermişti. Sayısız soruşturma ve mahkemeler engelleyememişti iki halkın ortak sesi olma konusundaki çabalarımızı. Değindiğimiz gibi, son süreci özellikle savaş ve savaş hali uygulamalarının günlük yaşantımızı etkileyen yönleri oluşturuyordu. Demokratik kazanımlara el konulmaya çalışılıyordu. 12 Eylül karanlığını yırtıp, direnişin tarihini yazan halkın örgütlü sesi TAYAD’ın kapısına kilit vurulmuştu. Üstelik burjuvazinin sözde insan haklan (!) gününde. Mücadelede oğulları ve kızlarıyla omuz omuza olan, cezaevi kapılarında coplanan, dipçiklenen, açlık grevlerinde, idamlara karşı gösterilerde, sömürü ve baskının karşısında “Haklıyız Kazanacağız” şiarını yükselten ana babalar. “Derneğimizi kapasanız bile bizi susturamayacaksınız. çünkü: “Tutsaklık zinciri kırılıncaya dek / Omuz omuzayız yürek yüreğe / Onurumuz karanfillerimizle / Yürüyoruz meydanları inleterek” diyorlardı Tayad Türküsü”nde. 12 Eylül sonrası kazanılan haklar savaş bahanesiyle geri alınmaya çalışıldığı gibi, karakol ve şubelerde insanlar öldürülüp halka gözdağı verilmeye çalışılırken, halkın adaleti: “Söz eylemini bitirmiş / Silahın eylemidir şimdi / Göğsümüzde umudun çapraz fişekliği” diyordu, “Düşman Çizmesi Altında Yurdum” adı şarkımızda. Ülkemiz bir halklar mozaiğinden oluştuğu için Kürtçe şarGrup Yorum
101
kılarla birlikte Çerkesce bir ezgiyi de seslendirdik. Bu kaset son bir yıllık süreçte olup bitenleri, mücadele edenlerin diliyle aktarıyor. Madenciden, Yürek Çağrısı, Ey Hevalo, Tayad Türküsü ve bütün şarkılarımız halkımızın duygu ve düşüncelerini ifade ettikleri şarkılar. Mücadele içinde var ettikleri kendilerini anlatıyorlar türkülerimizde. Artık yaratılan devrimci değerleri ve gelenekleri emekçi kesimlere daha da ulaştırabilmek gerekiyor. Mücadele emekçileri kavradıkça ortaya çıkan yeni duyguları anlatabilen şarkılar üretmek gerekiyor. Bunları, sadece dar bir kesimin değil, herkesin anlayabilecek, tanıyabilecek olduğu yeni formlarla başarmak gerekiyor. Sloganlarımızı, şiarlarımızı, coşkumuzu daha geniş kesimlerle de paylaşabilmenin araçlarını yaratmak gerekiyor. Süreç onların beğenilerini daha da dikkate almamızı zorluyor. Bizim son kasetimizde gözettiğimiz kaygı buydu, önceki beş kasetten sonra, böylesi bir sorumluluğa dönüşüyordu çalışmalarımız. 3 Ocak 1991 direnişini Zonguldak direnişi izler. Zonguldak direnişi tüm halkın desteğini alarak, Zonguldak cadde ve meydanlarını her gün miting alanına dönüştürerek bir aydan fazla sürdü ve 4 Ocak günü Ankara’ya yürüyüşe dönüştü. Grup YORUM da yürüyüşe katılarak madencilere destek verdi. Özal iktidarı tüm geleceğini savaşa bağlamışken, onlar “Madencinin Savaşı Özal’la Olacak” diye döküldüler yollara. 5 gün boyunca tüm Türkiye halkları onlarla birlikte oldu, birlikte direndi, kalbi onlarla birlikte attı. Zonguldak yürüyüşü. Türkiye işçi ve emekçileri için gerçek bir okul olmuştur. Grup YORUM da iki ay boyunca Zonguldak’ta grev önlüklerini giyerek maden işçileriyle birlikte direnişe katılır. Ve bu direnişi Madenciden şarkısıyla ölümsüzleştirip halka yeni bir ülkenin kurulacağının muştusunu taşır. Binlerce maden işçisi, eşi çocuğuyla birlikte “Madenciden” şarkısı bu yürüyüşte bestelenmiştir. Tüm Türkiye’deki madencilerin ortak sesi olmuştur. 102
Anadolu Efsanesi
MADENCİDEN (…) Bugün maden ocağına Kara elmas diyarına İnmedik selam olsun sana dost Ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere Grev grev güneş doğmuş dost Artık kaybedecek bir şey yok Yeraltında ezilenler Yeryüzüne seslenirler Madenler bizim derler Gerekirse ölüm derler Günü geldi grev derler dost Artık kaybedecek bir şey yok 1991 yılı Özal’ın Türkiye’yi ABD güdümünde bir savaşa sokmak istediği yıl olur. “Türkiye’nin geleceği savaşta” diyen Özal iktidarına karşı Grup YORUM ABD öncülüğündeki emperyalistlerin Irak’a karşı açtığı haksız savaşa karşı sanatçılar birliğini kurmaya çalışır. Grup YORUM’un çalışmalarını yürüttüğü Ortaköy Kültür Merkezi’nde yapılır. Deniz Türkali, Demirtaş Ceyhun, Musa Anter, Şükran Kurdakul, İsmail Demircioğlu, Mehmet Aksoy, Bilgesu Erenus, Grup Yorum ve 25 sanatçı katılır. Birliğe katılan sanatçılarla “Emperyalist savaşa hayır” pankartı arkasında eylem yaparlar. Savaşa hazırlanan iktidar, Kürdistan’da köy yakmalar, boşaltmalar ve katliamlar birbirini izlerken Grup YORUM Evindar ve Çaye Berbena şarkılarıyla Kürt halkımızın sesini ulaştırmaya devam eder.
Grup Yorum
103
EVİNDAR Ey hevalo evindar Tu ji wek mın birındar Hene gelek weki me Belki zedetir ji me Çiya bilind dibin jor Cihan dibe keska sor Her du rewşa ve ji ne Denge saz’a evine Ulaşır Sana, Gerillanın Türküsü, Düşman Çizmesi şarkıları ile mücadeleye çağrı yaparken 12 Eylül karanlığında Taksim’de eylem yapıp pankart açan TAYAD’lı Aileler için Sevda Türküsü TAYAD şarkısını söyler. 1992 … Sovyetler Birliği Dağıldı Halkları Bir Arada Tutan Bağlar Yok Oldu Pazar ekonomisini bütün kurallarıyla uygulamaya koyan Rusya ve Ukrayna’da halklar, kapitalizmin yarattığı şok dalgasını yaşıyor. Özgürlük ve bağımsızlık adı altında sosyalizmin yarattıklarını yıkarak, kapitalizme adım atan Sovyet halkları yokluğun, yoksulluğun, sefaletin pençesi altındalar. 2 Ocak 1992 tarihinde 74 yıllık sosyalist uygulamaların bütün kalıntılarına son vererek, kapitalizmin ticaret özgürlüğüne geçişle birlikte, artık dağılmış olan SSCB’de fiyatlar arz ve talebe göre piyasa kuralları içerisinde belirlenmeye başladı ve devletin halkı korumak için verdiği desteklerin hepsi kaldırıldı. Bugün Rusya ve Ukrayna’da başlayan uygulamayla halkın durumu içler acısı bir noktaya gelip dayanmıştır, özgürlük ve demokrasi arayışı kapitalizme varınca, 104
Anadolu Efsanesi
Sovyet halklarını büyük bir kaosa ve anarşiye sürükledi. Fiyatların serbest bırakılmasıyla birlikte, tüm tüketim maddelerinin fiyatları astronomik rakamlara ulaşırken, işçilerin, memurların ve emekçi halkın ortalama ücretleri bunların çok gerisinde kaldı. 1992 yılında ortalama bir işçi ya da memur maaşının 350-500 ruble olduğu ülkede bir kilo tavuk 80 rubleden, bir kilo sosis 150 rubleden, bir erkek ayakkabısı 1500 rubleden satılıyor. Bu zorlukların yanı sıra kapitalizmin getireceği diğer yüklerle birlikte halklar ezilecektir. İktidar Krizi Bitmiyor… Başları Demirel’in kucağında ayakları boşlukta sallanan sosyal demokratlar, bu cümbüşün tam orta yerinde bir o yana bir bu yana dönmenin sarhoşluğunu yaşıyorlar. Her geçenden bir tokat yemeleri onları iyice sersemletiyor. Devletin başı olduğu belirtilen Cumhurbaşkanı, ana muhalefet partisinin taşra il başkanı gibi o kulisten bu kulise delege avına çıkmış durumda. İktidarın baba partisi ökselerini yerleştirip erketelerini etrafa salmış beklerken, MÇP’nin yavru kurtları ihtiyar analarından ayrılmış MHP “fırınının” duvarlarını zorluyor. CHP: “Ya Tutarsa” Sosyal demokrasi eriyip gidiyor. Tarihinin en berbat dönemlerini yaşıyorlar, üstelik iktidar partisi oldukları bir dönemde. DSP ve SHP şeklinde bölünmüş bu kesimin ana kanadı SHP, koalisyon hükümetinde erimelerine çözüm bulacakları umuduyla iktidar koltuğuna oturdu. Ancak koltuk umdukları gibi rahat çıkmadı. Demirel, MGK ve kontrgerilla iktidarının ülkede estirdiği terör, katliam ve işkence politikalarının seyircisi, destekçisi, aklayıcısı olmaktan öteye gidemeyince zaten hizipler koalisyonu olan SHP’de çatlaklar iyice arttı. Yeni umut kapısı CHP’ydi artık. İnönü’sü, Baykal’ı, Ecevit’i CHP’yi kullanarak sosyal demokrat tabanı toplama ve öne geçme hesapları içindeler. Üçünü de ve diğerlerini de bu yola sürükleyen onların çaresizliğidir. Gerçekte bir siyasi mevta olan Ecevit, DSP ile yeniden dirilemeyeceği kanaatine varmış ki, şimdilerde İnönü’yü ekarte edip Deniz Baykal’ın omuzlarına basarak CHP’nin başına geçmenin hazırlıklarıGrup Yorum
105
nı yapıyor. Ancak herkes kendine göre eski kurt. Baykal, Ecevit kartını kullanarak SHP’nin muhalif kanatlarının başında görmek istiyor kendini. İnönü ise CHP’yi SHP’ye dahil ederek yönetimini sağlamlaştırma peşinde. Gerçekte hiçbir şey olacağı yok. CHP açık bulunduğu dönemde halka ne verdi ki, şimdi onun için bir çözüm kapısı olsun. Şimdiye kadar birbirlerinin boğazına sarılan o kadar yerden bitme lider nasıl bir araya gelir? CHP’nin kuru pastası hangi birine yetecek? Kimin karnını doyuracak? Hiçbirinin. Çıkar kavgaları için yeni bir kapı açılıyor. Buna karşın SHP’nin iktidardaki koltuğu dahi tehlikeye giriyor. Krizini çözemeyen iktidar Türkiye halklarına karşı “özle savaş” uyguluyor. Katliam ve işkencelerine hız veriyor. Gözaltında kaybetme politikası uyguluyor. 16-17 Nisan 1992 Çiftehavuzlar Katliamı 1992 Newroz’unda yüzlerce kişi katledildi. Kürt halkının yükselttiği mücadele karşısında acizleşen devlet, terör, işkence ve katliamlarla Kürt halkının mücadelesini bastırmak istiyordu. Kürdistan’daki terör ve katliamlara karşı ülkenin birçok yerinde Devrimci Hareket tarafından cevap verilmişti. 16 Nisan’ı 17 Nisan’a bağlayan gece Çiftehavuzlar’da Devrimci Sol önder kadrolarına yönelik yapılan katliamda Sabahat Karataş, Taşkın Usta ve Eda Yüksel şehit düştü. Çiftehavuzlar’da direniş saat saat, an an tüm ayrıntılarıyla kaydedilmişti. Sabahat Karataş, Tayad başkanı’nı arayarak an an operasyonu anlatmış, tarihe bir direniş destanı bırakmıştı. 11 Devrimci Sol’cunun şehit düştüğü direnişte hiçbir devrimci teslim olmadı, son mermisine kadar çatıştı. Bu direniş pencerelerine orak çekiçli bayrak asarak, “bayrağımız ülkenin her tarafında dalgalanacak” diyen fotoğrafla Türkiye halklarının beynine kazındı. Türkiye ve dünyanın önemli bir dönemeçten geçtiği yıllardı. Sovyetler Birliği dağılmış ve tüm dün106
Anadolu Efsanesi
yada sosyalizme saldırıların arttığı yıllardı. Ülkemizde ise PKK bayrağından orak çekici çıkarmış, ve Avrupa Birliği’nden medet uman bir sol türemişti. Ki geçmişlerinde halkın iktidarı için silahlı mücadeleyi savunan örgütlerdi bunu yapan. Çiftehavuzlar’da ise orak çekiçli bayraklarıyla son mermilerine kadar direniş destanı yazan Sabahat Karataş’ları yazdı tarih. Grup YORUM Albümü Diyarbakır’da Kurşunlandı! 10 Temmuz günü, Sur firmasına ait otobüs Diyarbakır girişinde jandarma ve özel tim tarafından durdurularak arandı. Diyarbakır’daki Ataman Plakçılık’ın siparişi olan kolide Grup YORUM’un kasetlerinin bulunduğu anlaşılınca, kasetlere ateş açıldı. Halklarımızın mücadele türkülerini, marşlarını “öldürmek” istediler. Halka düşman olanlardan başka bir şey de beklenemezdi zaten. Oligarşi İç Savaşa Hazırlanıyor Ordu Komandolaşıyor Piyade”den “Rambo” ya... Kurtuluş savaşının bağımsızlıkçı ordusundan Ortadoğu’nun jandarmalığına... Ordu değişiyor! Yenileniyor! “Ordunun modernleştirilmesi” uzun zamandır güncel bir tartışma konusu olma özelliğini koruyor. En başta ordunun personel sayısı bir milyondan 350 bine düşürülüyor, ya da düşürülmesi öngörülüyor. “Modernleşme” kimilerince Sovyet tehdidinin azalması, kimilerince ekonominin gereğiyle ilişkilendiriliyor. Bir yandan ordudaki personel sayısı azaltılırken, diğer yandan devletin diğer “güvenlik güçleri”, “korucuları”, “özel güvenlik görevlileri” durmadan artırılıyor. Gazetelerden “İstanbul’a 20 bin polis”, “Holdinglere özel koruma”, “10 bin korucu daha” başlıkları hiç eksik olmuyor. Ordu, polis, Olağanüstü Hal Valiliği ilanlar veriyor, “Gelin, bol para karşılığı bize katılın.” diye. Özcesi, baskı aygıtında, oligarşinin kendini korumak için halktan topladığı paralardan ayırdığı payda bir küçülme yok. O halde “modernleşmeden”, Grup Yorum
107
“ordunun küçültülmesi”nden kastedilen başka bir şey olmalı. Personel sayısındaki azaltmanın yanı sıra, yine Genelkurmay açıklamalarına göre orduda tümenler kaldırılarak, bölük tabur tugay temelinde bir örgütlenmeye gidiliyor. Komandolaşmış ve daha da komandolaşacak bir ordu hazırlanıyor demektir. Yani, sayı düşüyor ama “savaş” niteliği artıyor. Hazırlanılan bu savaş kime karşı? Yeni-sömürge bir ülke olan Türkiye’nin ordusunun işlevi “düşman” saldırısına karşı “vatanı savunmak” değil, halkın devrimci mücadelesine karşı sermayeyi korumaktır. Kısacası, oligarşinin bir iç savaş ordusudur. 1992 Ağustos Devlet Şırnak’ı yakıp yıkıp harabeye çevirdi. Kürt halkı göçe mahkum edildi. Devlet, 18 Ağustos 1992 tarihinden itibaren Şırnak’ı ablukaya alıp Kürt halkına saldırdı. Neredeyse Şırnak’ın tamamı tahrip edildi. Bu katliamdan kurtulan yüzlercesi gözaltına alındı. Şehir boşaldı, büyük bir göç başladı Devrimci Hareket, Anadolu’nun dört bir yanından ve İstanbul’dan Kürt halkımızın yalnız olmadığını göstermek için heyetler gönderdi. HEP kongresinde yumuşama ve masaya oturma çağrıları yapılıyor, beklenti içine giriliyor. Kürt halkına cevabı yine katliam oluyor. Kontrgerilla Diyarbakır’da Musa Anter’i katletti. Devlet “uzlaşma yok” cevabı veriyor. Tayad’lı Aileler Gözaltında Kayıplara Karşı İktidar Partisi Dyp Binasını İşgal Ediyor Demirel, görüşme taleplerini sürekli reddetti. Aileler buna güçlerini ortaya koyarak yanıt verdiler. 6 Kasım’da 30 kişiyle DYP 108
Anadolu Efsanesi
il binasını işgal ettiler. Sonuçta Başbakan Demirel’le görüşme talepleri kabul edildi. Ne var ki, Başbakanlığa gittiklerinde karşılarında Demirel değil, Devlet Bakanı Kilercioğlu vardı. Tayad’lı Aileler Süleyman Demirel’den Hesap Sordu Güniz Sokakta “Anayız, Haklıyız Kazanacağız” Sloganları Atıldı İktidarın sözcüleri görüşmekten kaçıyorlardı. Aileler bu kez kayıp evlatlarının fotoğrafları ve sloganlarıyla 7 Kasım’da Demirel’in evinin önünü işgal ettiler. Kavaklıdere’nin sakin sokakları bir anda hareketlendi. Sivil polisler, çevik kuvvet otobüsleri ve dinmeyen sloganlar: “Kayıplar Bulunsun, Demirel Hesap versin”, “Çocuklarımızı Biz Doğurduk Faşizme Öldürtmeyeceğiz”. Demirel görüşmek için söz veriyor. Başbakanlık’ta beklediği haberini gönderiyor. Demirel: Niye evime gittiniz? Ben buradayım, yerim burası. Aileler: Seçim zamanı kapım herkese açık demiştiniz. Oya Gökmen: Yargısız infazlarda katledilenlerin, gözaltında kaybedilenlerin ana, baba ve yakınlarıyız. Çocuklarımızın kimler tarafından öldürüldüklerini biliyoruz, bunu siz de biliyorsunuz. Demirel: Biz devletiz. Bunun yasaları var, hukuk var. Ali Rıza Eroğlu: Hak varsa, hukuk varsa mahkemelerde çocuklarımızla birlikte bizi niye dövdünüz? Demirel: Tamam, tamam. Aileler: Yargı olsa biz burada olmayız. Adalet istiyoruz. Şaziye Aksu: Kızım daha iki gün önce evde Mücadele Gazetesi var diye gözaltına alındı ve şimdi DAL’da. Ben de okuyorum Mücadele gazetesini. Hani hukuk devleti? Demirel: Sen Mücadele’yi okumaya devam et. Cennet Güngörmez: Kürsülerden ‘ben de işkence gördüm’ Grup Yorum
109
diyordunuz. Elektrik mi gördünüz? Kum torbalan, falaka mı gördünüz? Demirel: Tamam, tamam. Aileler: Evlatlarımızın ne olduğunun açıklanmasını istiyoruz. Demirel: Ne yapayım cebimde mi ki çıkarıp vereyim. Hukuk devletinde hiç kimse durduk yerde kaybedilmez, öldürülmez. Araştıracağız. Gerekeni yapacağız, adreslerinizi verin, size haber vereceğiz.
İktidar Küçük Armutlu’yu Yıkmak İstiyor! Büyükşehir Belediyesi zabıtalar eşliğinde Armutluya yıkım saldırısı başlattı. Armutlu halkı direnişle karşılık verdi. Polisler, panzerlerin karşısında direnen Armutlu halkı yıkıma izin vermedi. İktidarın Küçük Armutlu’ya ilişkin kopardığı yaygaranın ardındaki gerçek kısa sürede ortaya çıktı. “Bölgede huzuru sağladık.”, “Halkı teröristlerin elinden kurtardık.” diyenlerin gerçek niyetinin emekçi halkı buradan çıkarmak olduğu, Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) Sarıyer Belediyesi’ne gönderdiği yazıyla somutlandı. 20 Haziran 1992’de yapılan baskının hemen ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen’in imzaladığı protokolle Küçük Armutlu MSB’ye devredildi. MSB, Küçük Armutlu’nun 110
Anadolu Efsanesi
yıkılması için Sarıyer Belediyesi’nden gerekli işlemlerin yapılmasını istemişti. MSB’nin Küçük Armutlu’ya uçaksavar üssü yapma isteği, her nedense buraya emekçi halkın yerleşmeye başlamasıyla kabardı. Küçük Armutlu halkı yıkım bekliyor. Emniyet Müdürü Menzir 300 polisiyle, panzerleriyle, otomatik silahlarıyla Küçük Armutlu’ya yıkıma değil “huzuru sağlamaya” gelmişti. Görünen o ki, Menzir’in “huzuru” Küçük Armutlu yıkılıp yerle bir edildikten sonra sağlanacak. Menzir Küçük Armutlu’ya gelirken polislerine söylemeleri gerekenleri tam olarak öğretmemiş olacak ki, onlar huzurdan bahsetmiyor, gözaltına aldıkları kişilere, “Belediye yıkmazsa, evlerinizi biz yıkacağız. Milyarlık arsaları size yedirtmeyiz.” diyorlar. Menzir’e Küçük Armutlu’ya girmesi için mesajı Milli savunma Bakanı 5 ay önce verdi. Valiliğe ve belediyelere gönderdiği genelgelerde gecekondu bölgelerinin yıkılmasını, buralara su, elektrik verilmemesini, yol yapılmamasını söylemişti. Gerekçe olarak da, Küçük Armutlu’nun bulunduğu bölgeye uçaksavar füzelerin yerleştirileceği gösterildi. Bu uçaksavar oyunu, kırk yıl önce de gecekondu emekçilerine oynanmıştı. Bugün uçaksavar olarak adlandırılan bölgedeki gecekondu halkı, 1950 yılında buralara füze yerleştirileceği gerekçesiyle evleri başlarına yıkılarak, oradan sürülmüştü. Ancak bu bölgede bugün uçaksavar füzeleri değil, zenginlerin oturdukları siteler bulunuyor. Küçük Armutlu’yu da yıkıldıktan sonra böyle bir gelecek bekliyor. “Boğaz’a nazır milyarlık arsaları size yedirtmeyiz” diyenler, ‘89’dan bu yana emekçi halkın buraya yerleşmesiyle birlikte, saldırılarını eksik etmediler. ‘90’da faşist mafya, ‘91’de uçaksavar yapma ve “terörist” yaşıyor bahanesiyle operasyonlar düzenlendi. Bu operasyonlar sırasında ‘90 yılında Hüsnü İşeri şehit olurken, çeşitli operasyonlarda yüzlerce kişi gözaltına alındı, işkencelerden geçirildi, onlarcası yaralandı. Burada yaşayan halk, yıllardır dişiyle tırnağıyla yaptığı gecekondularını direnerek, bir avuç sömürücüye teslim etmedi. 17 Kasım 1992 Küçük Armutlu’da polis panzeri altı yaşındaki öğrenciyi ezerek öldürdü. Yoksullara kan ve ölümden, gözyaşından başka bir şey vermiyorlar. Küçük Armutlu’yu işgal ettiklerinGrup Yorum
111
de “Huzuru sağlamak” için geldiklerini söylüyorlardı. Önce “yıkım yok” dediler. Sonra hizmet yasakları, yıkım kararları çıkardılar. Gece yarısı baskınlarıyla, gözaltı operasyonlarıyla ilan edilmemiş bir sıkıyönetim uyguladılar. Ayak dire-yeni, önlerinde eğilmeyeni “terörist” ilan ettiler. Çocukların payına düşen, okullarının karakol haline getirilmesi oldu. Ve sonunda 6 yaşında küçücük bir kız çocuğunun kanını akıttılar, ona kendi okulunu mezar ettiler. Daha 5 harf bile öğrenemeyen Sevcan Yavuz’a ‘ölüm’ü öğrettiler. 1992 - Grup EKİN GÜN BİZİM 01- Aman Dostlar 02- Avanti Popolo (İtalyan Halk Sarkısı) 03- Bebeğe Türkü 04- Davransana 05- Geleceğim 06- Gün Bizim 07- Halkız Biz (Nedendir) 08- Her şey Bitti 09- İstanbul Şafakları 10- Kavga Dostlarına 11- Sevdalınız Hapistir 12- Varsa Cesaretiniz Gelin 13- Vurulup Düşmüşsün GÜN BİZİM (Tavır Dergisi Aralık 1992) Ülkenin her karış toprağında zulüm hükmünü sürerken, “sözcüklerin kan pıhtısı” olduğu zindanlarda bedenlerini ölüme yatıra112
Anadolu Efsanesi
rak karanlığı yırtan bir şimşek gibi çaktılar. Tutuştu kavga, alevlendi yeniden. Gün kavgayı seçme günüydü. Kavgayı Seçtim’le türküleştirdik... Anaların yüreklerinden koparılan şarkıların acısıyla, bin yıllık cehalet, kölelik uykusundan uyanışları türküleştirildi. Pir Sultan’ın kavgasıyla, Serdari’nin “kısa çöp uzundan hakkını alacak” deyişiyle bütünleşti. Kavganın haklı soluğu sardıkça gün gün sokak sokak emekçiyi, gecekonduluyu, öğrenciyi, Kürt halkını... zulmün hükmü kırılmaya yüz tuttu. Bedeller ödenmişti, ödenecekti. Zulüm ölümü dayattı, sorgusuz sualsiz, ölüm aşılacaktı, aşıldı destanlarda direnişlerde. Toprağa karışan her beden, kavgada çoğalan soluk oldu, düştü yollara. Onlara ölüm yoktu. “Bize Ölüm Yok” diye seslendik, ikinci kasetimizde... İşkencede direnişi, gecekondulu çocukları. Baba İshak’ın tarihsel haklılığıyla buluşturarak. Karanlığın bekçileri çaresiz, soyundular ‘İnsan” elbiselerini, inançsızdılar, ahlaksızdılar, haksızdılar... Çirkeflik, namussuzluk batağında çırpınarak daha çok battılar. Ne yaslanacak bir duvar, ne tutunacak bir dal vardı... sıktıkları el değil, içtikleri su, yedikleri ekmek değildi artık. “Onlar İçin Her şey Bitti”. Gün Malatya dağlarından yankılanan gerillanın sesiyle sarmalandı, kopup geldi Çiftehavuzlar’a, Sabahatlar’a Edalar’a “Varsa Cesaretiniz Gelin” ile marş oldu dillere. Gün halaylandı halaybaşı çekenlerin coşkusuyla. “Gün Bizim. Çekilecek Halayımız Var” adını verdiğimiz yeni kasetimizle yürüyen işçiyi, direnen gecekonduluyu, sokakları sahiplenen memuru, uyanan Kürt Halkını... halaybaşını çekenlerin seslenişiyle halaya güç katan tüm ezilenleri türküleştirmek istedik. Türküleştirmek istedik, çünkü Çağdaş Halk Müziği, halkı her şeye rağmen yaşattığı özgürlükçü demokratik kültürel değerlerini bugünkü mücadeleye. Halk Müziğini temel almalıydık. Çünkü halkların en güzel, en dirençli, en onurlu, en acılı gerçeğini anlattığı, yüz yılar içinde şekillenerek bugüne gelen müzik buydu ve bu topraklarda yaşayan insanlara gerçeği en iyi, en güzel anlatmak, bir de bu insanları dünya haklarına anlatmak ancak böyle Grup Yorum
113
mümkündü. Yaşam temel olarak iki tarafın savaşımından ibarettir ama bu savaş öyle çok yönlü ve öyle karmaşık sürüyor ki. Artık ülkenin en ücra köşesinde bile on kanaldan beyinlerine saldırılan insanlarımız bir yanda elleriyle tarlada çalışırken öte yandan bilimkurgu filmlerini izliyorlar. Saldırı çok boyutlu direniş de çok boyutlu, öyleyse müzik de çok sesli. Ama yine de nasıl? ‘İstanbul Şafakları’ silah sesleriyle kızıllandı bir sabah. Halkının en yiğit evlatları zulme direncin doruklarını yaşattılar silah elde çarpışarak. Haklarına seslenirken huzur dolu, özlem dolu, kaygısız, tertemiz ve duyguluydular. Gümbürdeyen silah ve bomba sesleri arasında bir kemanın, bir viyolanın, bir viyolonselin süzülüp giden ezgisi gibi... Düşmana karşı kanatlanmış zeybek heybeti öfkeleri, o en coşkun kararlılıklarıyla kucakladılar ölümü. Zeybek türküsü gibi dirençli, inatçı ve duygulu... Ve Sabahatlar, Edalar’dı tarihi yazanlar. Yepyeni bir değer kazıdılar kavganın mihenk taşına. Artık yalnızca korunmak değildi dert. Yalnızca susmak da değildi işkenceye acıya karşın. Artık haykırmak zamanıdır zulme. “Silahınız bombanızla gelin. Varsa cesaretiniz gelin.” diyebilmek zamanıdır. Umudu perçinlediler, zaferi, inancı... Şahlanan kızıl yeleli kavga atlarına binerek süzülerek düşman mevzilerine kurşun kurşun. Böylece marş olmalıydı yaşanan tarih. Senfoni gibiydiler bükülmez kararlılıkta savaşırlarken. Savaşırlarken ülkenin kırlarında, çiçek olup açanlar, Malatya dağlarında düşen gerillalar muştuladılar gündönümünü gecekonduludan, emekçiden, ezilen halklardan yana. Halayladılar günü “Gün Bizim” diye, mendil salladılar, halay başı oldular. Halkının halayıyla coşkulamalıydı onları. Halay oldu ‘Gün Bizim” Yani, değil mi ki kırdılar bu fidanları, değil mi ki ağlattılar bu anaları, onlar için her şey bitti. Kaşlar çatıldı öfkeyle, kuşandı kini, haykırdı insanlık dışı olanların iğrençliğini, halklarına, dostlarına... Bu seste analar vardı, gençler vardı, milyon ayaklı emekçiler vardı. Ve milyonların ortaklaşa ezgisiydi marşları. 114
Anadolu Efsanesi
Analar o çok sevdikleri evlatlarına seslendiler. “Zulüm sarmış dört yanını. Durmasana bre oğul.” dediler ana şefkatiyle gülen bir halk ezgisiyle. Ayrılığa karşı duvar germiş, zulme karşı bileylenmiş yürekleriyle sevdalı. Anadolu anasıydı, Latin ülkesinin anasıydı, aynı acıların, aynı özlemlerin insanı. Kurulacak yeni bir dünya özleminin insanı çağırdı kavgaya dostları. Önümüz kış ise, bahara varmak için gidilecek yollar, yapılacak işler, yorulacak insanlar vardı. Gerçek dostluğu kavga dostluğunu, sıcak bir türkü gibi yaşamak geldi coşkuyla içimizden. Davul çalarak çağırdık kavgaya, dostluğa. Hemen yanı başımızda, içimizde, kardeş kardeş yürek atışlarımız olan bir halk ve onun ezilmişliğine başkaldıran yiğit kadınları, Berivanlar... Kavranın yaktığı özgürlük ateşini bugüne taşıyarak Newrozları yaratan gerillaları... Öyle sıcak öyle bizden ki, öylece yetti türküleştirmeye yüreklerimizi ortak coşkuyla, ortak kavga sıcağıyla. Ve en yerel olandan en evrensele uzanır bu kaygılar, bu özlemler, bu coşkulu günler. İtalya’da sanayi işçilerinin kavga türküsü. Kürt halkının diline uzanıp gelir işçiye İstanbul’da. Adana’da... İleri işçiler zafere doğru adım adım, umut umut... Geldi Anadolu’ya İtalya’dan bağlama oldu gitar, daha bir bizim kıldık. Yargılandı düşünceler ve onun eylemleri. Ölüm-darağacı dediler. Yavuklular beklemede... Çünkü gelinecek bazen, bakılacak yüzlere, doyasıya sarmalanacak kollar kavga gerçeğinde hasretle. Ölümler bizi ayıramıyor, ayıramayacak. En olanaksız koşullarda, en kuşatılmış yerlerde yaşamı devrim gibi seven insanların üretkenliğini, azmini ve coşkusunu kişileştirmişti Nazım. Mapusluk yılları yaşamı sevmenin sınandığı yıllardı. Kendisini anlattı. Devrime inanmışlığını yaşatanlara miras oldu, gelenekler yaratıldı cezaevlerinde. Bursa Kalesi’nde yüreğinde coşku ve hasretle her gün yeniden kök saldı memleket toprağına. Cennetini kaybetmeden yaşadı. Analar sarıldı bebeklerine, kavga için emzirdi onları. Gün gelecek bebek dillenecek kavgalara yollanacaktı. Kavganın ortasınGrup Yorum
115
da doğmaya başladı bebekler, kavgayla dillenmeye o küçücük ellerini yumruk yapıp haykırmaya başladılar. Bu bir tarihtir, kanla yazılan bir tarih. Bu toprakların insanlarının yarattığı tüm bir insanlık tarihine katkıdır. Salt yerel olanla anlatılamaz. Batı müziğinin geliştirdiği teknolojinin ürettiklerini ellerimizde ezilen halklar için kullanmak zorunlu. Kendi sesini kaybetmeden tüm ezilen insanların sesine katılmanın zorunluluğu. Böyle düşündük Gün Bizim’de, böylece ürettik, türkülerimizi, marşlarımızı. Kolektif üretime eleştiri ve önerileriyle katılanlarla ve katılacaklarla sevincimizi, sevdamızı, coşkumuzu paylaşıyoruz. 7. ALBÜM – 1992 Grup YORUM - CESARET 1- Dağlara Gel 2- Mısri kız 3- Karadeniz 4- Em Ne Bınketi Ne 5- Neslime Armağanımdır 6- Cesaret 7- Kucaklaşma 8- Dı Beri 9- Seher Yeli Kız 10- Sevda Türküsü 11- Benim Adım Şirvan - Berivan 12- Seni Seviyorum 13- Reşo 14- Keçe Kurdan
116
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM üyeleri; Elif Sumru Gürel Kemal Sahir Gürel Taner Tanrıverdi Grup YORUM 1992 senesinde Cesaret albümünü çıkarır. Cemo’nun türküsüne zindanda destansı direnişiyle düşmanı direnç şaşkınına döndüren Mısri Kız’ın türküsü karışıyor. Mısri düşmana direniyor, satmıyor aşkını. Ve bayraklar dolaşıyor elden ele. İstanbul’dan İzmir’e, Adana’dan Ankara’ya... doruklara ulaşıyor. Ve daha güçlü, daha hırçın dalgalanıyor. Ve 12-14 Temmuzlardan 16-17 Nisanlara uzanan katliamlar karşısında dahi doğru bildiği yoldan bir milim dahi geri adım atmamanın adı olur Cesaret… Kayıplar, katliamlar, işkenceler… Sansür… Hem de en koyu biçimde sürerken Grup YORUM katıldığı televizyon programında dahi kendi belirlediği şarkıları söylemeye devam eder. Cemo der Cesaret der. Halkı kavgaya çağırır. CESARET Atıldık kavgaya yürüyoruz en önde Devrim bayrağı ellerimizde Coşkun sel gibi yıkıyoruz setleri Akıyor akıyor akıyoruz biz Cesaret cesaret daha fazla cesaret Kurtuluş mutlaka ellerimizde Kır zincirleri kopar geleceği Kurtuluş mutlaka ellerimizde Kır zincirleri son ver sömürüye Özgürlük mutlaka ellerimizde Grup Yorum
117
(Kır zincirleri son ver sömürüye Kurtuluş bayrağı ellerimizde) Yükselen devrimci öfkemizin seliyle Dövüyoruz düşmanın kalelerini Halkın adaleti güç veriyor bizlere Titriyor titriyor halk düşmanları Gevheri’nin asırlar öncesinden halkı zulme karşı dağlara çağırdığı türküsü Grup YORUM ile kısa sürede halkın en sevdiği ve en çok dinlediği şarkılardan biri haline gelir. DAĞLARA GEL Başına bir hal gelirse canım Dağlara gel dağlara Seni saklar vermez ele canım Dağlara gel dağlara Bu canım aşka düşeli canım Aşk odu ile pişeli Yeşil dağlar menekşeli canım Dağlara gel dağlara Gevheri düştüm dillere canım Diyar-ı gurbet illere Billahi vermem ellere canım Dağlara gel dağlara
118
Anadolu Efsanesi
NESLİME ARMAĞANDIR Neslim şimdi ben şerefimle ölmenin doruğundayım Unutmadan geçmişi, unutmayın sözlerimi Bekliyorum seyrederken gökyüzünün kanlı şafağını Bekliyorum sizi... Bekliyorum” Genç ömrünü halkı ve vatanı için feda eden Kahraman Altun’un; sözleri ile devrim kahramanlarının halka çağrısını ulaştırır. Karadeniz ve Reşo türküleriyle Anadolu’nun tüm halklarına seslenir Yorum. Halkların kardeşliğini türkülerle dile getirir Yorum. Lazca, Çerkesce, Arapça, Kürtçe ve Türkçe şarkılarıyla Anadolu’da yaşayan tüm halkımıza kendi dilinden seslenir ve sınıflar kavgasına çağırır. Kürdistan’daki katliamlara karşı en güçlü cevaplardan biridir Cesaret albümü. Grup YORUM şarkılar Anadolu’nun dört bir yanında kardeşliğin, dayanışmanın sembolü haline gelmiştir. Kürt halkını sahiplenmek tek başına “Kürtçe söylemek” değildir. Berivan, Reşo, Dağlara Gel şarkıları Kürt halkımızın dilinde, kavga halaylarında en çok söylenen şarkıların başında gelmektedir. Aynı zamanda, Türkiye’de bütün halkları dayanışmaya çağıran şarkılardır. Kürtçe ve Türkçe şarkılarla Kürdistan’daki katliama karşı tüm Anadolu halklarını birleşmeye ve hesap sormaya çağırıyor Grup YORUM. Ve hiçbir “Kürt şarkıcı” bu kadar cüretli bir meydan okuma yapmamıştır. Yıllar sonra TRT Kürtçe kanal açınca, Kürtçe şarkı söylemek daha “serbest” olunca birçok müzik grubu şarkıcı ortaya çıkmıştır. Ancak yaptıkları Kürt müziğini yozlaştırmaktan öteye gitmemiştir. İbrahim Tatlıses’in kasetinin tüm reklam bombardımanına rağmen bir milyon satarken Cesaret kaseti sansüre, yasaklanmalar rağmen kısa sürede iki milyon satış rakamına ulaşır. Ancak düzenin sahipleri bir yandan ülkemize demokrasi gelecek, herkese düşünce ve ifade özgürlüğü vereceğiz derken Grup YORUM’a Grup Yorum
119
Mersin tutukluluğundan sonra bir dava daha açılıp haklarında gıyabi tutuklama kararı çıkarılır. Grup YORUM bu durumu yaptığı açıklama ile halka duyurur. Susmamak Onurdur Onurumuza Sahip Çıkalım Grup Yorum Yıllardan beri Türkiye halklarının yaşamını, özlemlerini, sevdalarını, öfkelerini, coşkularını ezgilerle, türkülerle anlatmaya çalıştık. Bugün çabalarımızın halkların kardeş türküleriyle dillendiğini, kulaktan kulağa yayılarak mücadeleye güç verdiğini görüyoruz. Milyonların çileli yaşamından süzülüp gelen kültür mirasını yurtiçi ve yurtdışı şenliklerinde, mitinglerde, grev yerlerinde, gecekondu sokaklarında, direniş mevzilerinde halkın geleceği için bir kumaş gibi dokumaktan onur duyuyoruz. İŞTE BUNA TAHAMMÜL EDEMİYORLAR. Kurulduğumuz günden bu yana emekçi yığınlarla kucaklaşmamızı engellemeye çalışan siyasi İktidarlar 16 gözaltı ve tutuklama kararlan vererek, sayısız konserimizi yasaklayarak bizi susturmaya çalışıyorlar. İŞTE BUNA DİRENİYORUZ. 1989 yılında Mersin’de ve İstanbul’da 95 gün tutuklu kaldıktan sonra mahkeme tarafından aklandık. 95 günlük bu haksız özgürlük gaspına yeni günler eklemek istiyorlar. İŞTE BUNUN İÇİN TESLİM OLMUYORUZ. Suçumuz 19.6.1992 tarihinde Eskişehir’de düzenlenen “Bu Yaşam Bizim- Sevgi ve Dostluk Şenliği”nde türkü söylemek. Bir sanat etkinliğine 13’ü sanatçı ve diğerleri tertip komitesi olmak üzere 20 tutuklama kararı vermek utanç vericidir. İnsan yaratıcılığına tahammül edemeyen bu çağdışı uygulama karşısında susmaksa onursuzluktur. 120
Anadolu Efsanesi
Eskişehir’e gelmediği, şenliğe katılmadığı halde arkadaşımız Hüseyin Akbulut hakkında da tutuklama karan çıkarmaları onların adaletinin göstergesi değil mi? Sanat etkinliğine katılmayan arkadaşımızı bile tutuklamaya kalkışmaları önyargılı ve saldırganca davranıldığının açık kanıtı değil mi? İŞTE BUNUN İÇİN ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE SAHİP ÇIKIYORUZ Tutuklama kararında, arama tutanaklarında, mahkeme zabıtlarında adımızın geçmesinden utanmıyoruz. Çünkü haklıyız ve haksızlığa karşı mücadele etmeyi erdem sayıyoruz. Egemen sınıfların kendi yasalarını bile hiçe sayan bu haksız kararlarının bedelini niye özgürlüğümüzle ödeyelim. İŞTE BUNUN İÇİN MAHKEME TARİHİNE KADAR TESLİM OLMUYORUZ Her gün televizyondan ve basından Kültür Bakanı’nın ve yetkililerin “yasaklar yasaklanacak”, “hiç kimse düşündüğünü söylemekten çekinmeyecek”, “sanatsal etkinlikler üzerindeki baskılar kalkacak” benzeri açıklamalarını izliyoruz. Acaba hangi özgürlükten, hangi haktan, hangi yasakların kalkacağından bahsediyorlar. Halktan yana kültür ve sanat etkinlikleri üzerinde uygulanan baskı ve yasaklamalara karşı olan tüm aydınlar, sanatçılar; Kitapları toplatılan, yasaklanan, para cezasına çarptırılan YAZARLAR; Kasetleri toplatılan, konserleri yasaklanan, gözaltına alınan, hapse atılan MÜZİSYENLER; Sergileri basılan, yasaklanan, sabote edilen RESSAMLAR; Fotoğraf çekerken tartaklanan, makinaları kırılan, filmleri yakılan, gözaltına alınan FOTOĞRAF SANATÇILARI; Film setlerinden alınıp işkenceli sorgulardan geçirilen, filmleri yakılan, yargılanan SİNEMA YAPIMCILARI, YÖNETMENLER, OYUNCULAR; Yapıları parçalanan HEYKELTRAŞLAR; Oyunları yasaklanan, sabote edilen, yargılanan, tutuklanan TİYATROCULAR; Haber yazma ve toplama özgürlükleri kısıtlanan, fotoğraf makinaları kırılan, dövüGrup Yorum
121
len, yargılanan KÖŞE YAZARLARI, GAZETECİLER; Yargı hukukunu eleştirdiği, mahkemelerde insan hak ve özgürlüklerini savunduğu için duruşmalardan atılan, soruşturmalara uğrayan, yargılanan HUKUK ADAMLARI, AVUKATLAR; “Yasakları yasaklayacağız” diyen KÜLTÜR BAKANI; Halkın temsilcisi olduğunu iddia eden MİLLETVEKİLLERİ... TÜM Grup YORUM SEVENLER! 12 Ağustos 1992’de Grup YORUM Konya Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yapılacak duruşmaya katılacaktır. 12 Ağustos 1992’de mahkeme kürsülerinde emekten ve halktan yana kültür ve sanat temsilcileriyle yüzyılların örümcek kafalı kültür sanat düşmanlarının hesaplaşması var. 12 Ağustos 1992’de Konya Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde hayatı, halkı ve halktan yana sanatı savunacağız. İnsani değerleri onuru, erdemi savunan haksızlığa karşı mücadele eden devrimci, demokrat, ilerici, yurtsever herkesi KONYA’YA Grup YORUM’LA DAYANIŞMAYA ÇAĞIRIYORUZ. Grup YORUM Tutuklamalar, Grup YORUM’un çalışmalarını yürüttüğü OKM’ye yönelik polis baskınları birbirini takip eder. Ancak düzenin sahipleri ne yaparlarsa yapsınlar Cesaret diyen Yorum’u susturamazlar. Halkın türkülerini yapanların yasaları yapanlardan daha güçlü olduğunu bir kez daha dost düşman herkese gösterir Grup YORUM. Konya’da çıkarıldıkları duruşmada ise yargılanan değil yargılayan olurlar…
122
Anadolu Efsanesi
Konya Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlıgı’na; Sorgumuzdur: Bu Ses Hiç Susmayacak Bu Mahkemede Sanık Sandalyesindeyiz Grup YORUM üyeleri bugün Konya’da, Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki bu duruşmada sadece Eskişehir’deki bir sanat etkinliğinin değil, halktan yana bütün kültür ve sanat faaliyetlerinin ve Devrimci sanatçıların yargılanmakta olduğunu biliyoruz Bu salonda mücadelenin sanatı ve sanatsal faaliyetleri yargılanmaktadır. Bugün bu duruşmaya insanlık tarihine önemli kazanımlar olarak yazılmış bir tavrı sürdürmeye geldik. Roma arenalarında, ortaçağın engizisyon mahkemelerinde, Osmanlı zindanlarında, Nazi toplama kamplarında ve Antikomünist Soruşturma Komiteleri’nin karşısında yargılanan Phrynichus’un, Pir Sultan’ın, Paul Robeson’un, Nazım Hikmet’in, Victor Jara’nın ve daha binlerce sanatçının oturduğu sandalyede oturuyor, çıkarıldığı kürsüden konuşuyoruz. İnsani değerleri, erdemi, onuru yücelten bu mirasa sahip çıkmaya çalışacağız. Bu ülkede sanatçıların da çaldığı karanlıklara ve yasakçı yasalara karşı direnme geleneği yaratabileceğini kanıtlayacağız Bunun için buradayız. Tutuklama kararları, zindanlar, baskı ve işkence bizi yıldıramaz. Sanatımız büyük insanlık davasına sahip çıkmaya devam edecek. Emekçi yığınların özgür, eşit ve kardeşçe bir dünya kurma mücadelesine; bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine katılmaya devam edecek türkülerimiz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü baskıya ve sömürüye karşı boyun eğmezliğin, başkaldırının türkülerini söylüyoruz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü sevgiden ve umuttan, emekçi terinin suladığı umuttan dillenen türkülerimiz meydanları saran uğultuya, dorukları sarsan rüzgârlara karışıyor. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü gecekondu mahallelerinin, yoksul ve acılı halkın türküsünü söylüyoruz. Grup Yorum
123
Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü her gün hayatı yeniden yaratanların, şalterlerin karşısında, tribünlerin akışında yük katarlarına çile taşıyanların; limanlarda, şantiyelerde bekleşenlerin yürüyüş kolundan yükselen uğultuyla yüklü türkülerimiz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü türkülerimiz üniversite koridorlarında savrulan yumruklara kıvam, gerici kuvvetlere karşı kurulan etten ve kandan setlere dayanma gücü oluyor. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz! Çünkü ezilen, horlanan, soykırıma uğratılan Kürt halkını, insansızlaştırılan dağ köylerinde, tank ve top ateşi altındaki kasabalarda kentlerde yankılanan türkülerimizle savunuyoruz. Ve bir kere daha tekrar ediyoruz ki: Türkülerimiz ölüm pahasına savunulan her mevzide dalgalanan bayraklarla kucaklaşmaya devam edecek; overlokçu kızların, el arabalarının arkasından sürüklenen işportacıların, asfaltın erittiği yol işçilerinin, temizlik işçilerinin, tozlu dosyaların, uzun yazışmaların arasında yoksulluktan usanan memurların, öğretmenlerin, aydınların sanatçıların içinde büyüyen özlemle yükleyecek barikatları. Türkülerimiz cesaretle, düşmanın kalelerini sarsan cesaretle bütünleşecek. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz. Tıpkı bundan 2486 yıl önceki gibi. Yazılı tarihin bugüne değin bulunabilmiş ilk cezası bir sanatçıya verilmiştir. Bundan 2486 yıl önce; yani İsa’nın doğumundan 494 yıl önce, tıpkı Grup YORUM gibi bir sanatçı ve sanatçı topluluğu ellerinde sazlarla eski Yunan kentlerinde dolaşıyor, oluşturdukları 50 kişilik koroyla hem dans ediyorlar, hem oyunlar oynuyorlar hem de lirik şarkılar söylüyorlardı. İlk epik tiyatronun kurucusu diyebileceğimiz Phrynichus 494 yılında Atina’da “Pereler” adlı bir oyun oynadı. Konusu Millet kentinin Pereler tarafından nasıl alındığı. Bu tarih Millet kentinin Pereler tarafından acımasızca ele geçirilişi, kentin yağmalanması, insanların öldürülmesi ve tutsak edilerek Persapolis’e götürülmesinin birinci yıldönümü. Phrynichus 124
Anadolu Efsanesi
ve topluluğu, Atinalı yöneticileri Millet kentinin ezilen, öldürülen halkına yardıma koşmamakla suçluyor, onların bencil vurdumduymazlıklarını eleştiriyordu. “Atinalılar Asya Goniularını kendi başlarına koskoca Pere ordusu karşısında yalnız bırakmakla suçluydular” Atinalı yöneticiler koskoca bir kent halkının öldürülmesi karşısında suçluluklarını sergileyen bir sanatçıya tarihin yazılı ilk cezasını vererek cezalandırmışlar; sazlarıyla, korolarıyla kent kent dolaşan topluluğun bundan 2486 yıl önce tıpkı Grup YORUM’a yapıldığı gibi oyunları, türkü söylemeleri yasaklanmış ve o zamana değin görülmemiş bir para cezası ile 1000 drahmi ile Phrynichus’u cezalandırmışlardır. Bu neyi gösterir? Apaçık şu gerçeği: Sanat doğuşuyla birlikte cezalarla karşılaşmıştır. Çünkü sanat, sömürülen, ezilen, öldürülen insanların yanında olmayla birlikte doğmuştur. Özgür düşüncenin, insan haykırışının ilk çığlığı sanatta, sanatçıda kendini biçimlendirmiştir. Ve tüm cezalara, yıldırmalara karşın insanın direnişi sanatçıda kendini belirleyerek tüm aşamalardan geçe geçe günümüze değin gelmiştir. Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yargıçları şunu bilmek zorundadırlar: Sömürünün, haksızlıkların, işkencenin, zulmün olduğu bir dünya da sanatçıların direnişi kırılamayacaktır. Sanat direnişle doğdu, onunla sürüyor. Tıpkı Phrynichus’un öğrencisi Aiskhulos’da olduğu gibi. Aiskhulos “zincire vurulu Prometheus” adlı oyunuyla ilk çağın ilk diyalektik haykırışını bugüne değin ulaştırabilmiştir. “Bütün tanrılardan nefret ediyorum. Acımı değişmeyeceğim... Tüm bu zorlamaların hiç biri iktidardan kimin kendisini (Zeus’u) yerle bir edeceğini söyletemeyecektir bana (...) Acı çekmeye zorunlu olanla birlikte paylaşacağım, onun yanında ben de o acıyı” diyen ilk çağın bu ilk trajedi ustası Aiskhulos kentinden uzaklaştırıldı, ülkesinin dışında ölmek zorunda bırakıldı. Ama sanatçı en az üç bin yıldan bu yana “acı çekmeye zorunlu olanla birlikte”, onun yanında, onunla birlikte o acıyı paylaşmayı sürdürdü. 21. yüzyılın eşiğinde sanatçıları hapse koydurtmak isteyenler kendilerini şu iki kimliğin içinde kaskatı bulacaklardır: Grup Yorum
125
1) Onlar engizisyon mahkemelerinin yargıçlarıdır. 2) Demokrasi sözcüklerinin ardına gizlenme gücünü bulamayacak kadar anti-demokrat ve despotturlar. Sanatımızın Kaynağı Halktır İnsanın doğaya hükmetmeye yönelik en önemli, en kapsamlı eyleminin, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin içinde yer alıyoruz. Sanatsal faaliyetlerimizle yeni bir dünya kurma mücadelesine katılırken toplumsal yaşamın düzenlenmesinde politik mücadelenin belirleyici rolünün bilincindeyiz. İnsan ruhunun mimarları olan sanatçılar, eserleri ve sanatsal faaliyetleriyle yaşamı yeniden düzenleyen politikanın hizmetindedir. 17. yüzyılın sonlarında tarih sahnesine ilerici bir sınıf olarak çıkan burjuvazi, feodalizme karşı yürütülen iktidar mücadelesinde emekçi halkı da yanına alırken sanatın insan ruhu üzerindeki etki gücünden sonuna kadar yararlanmıştı. İleri üretim ilişkisini temsil eden burjuvazinin sanatı da ilerici bir misyona sahipti. “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik” sloganlarını sanatsal üretime yansıtarak sanatı sınıf çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanmaktan çekinmemişlerdi. Ancak emperyalizm çağında üretici güçlerin gelişmesini engelleyen “emperyalist” üretim biçimiyle çürümeye başlayan burjuva sistemi siyasi olarak da, bilim ve sanat alanında da gericileşmiştir. Ülkemiz emperyalizme bağlı bir yeni sömürgedir. Emperyalistler ve yerli işbirlikçileri egemenliklerini kalıcı kılabilmek için kültürel yaşamı yönlendirmek ister. Eğitim kurumlarıyla, kitle iletişim araçlarıyla hayatın her alanına müdahale ederek halkın değerlerini, hayatı kavrayış biçimini değiştirerek kültürel kimliği politik ve ekonomik egemenliklerinin sürdürülmesine uyum sağlayacak şekilde biçimlendirmeye çalışıyorlar. İşte buna karşı çıktığımız için sanık sandalyesindeyiz. Ruhsal ve düşünsel kontrolü sağlamak için dinsel ideolojinin etkinlik alanını genişletiyor; ırkçı, şoven, milliyetçi duyguları körükleyerek faşizme kitle tabanı yaratmaya çalışıyorlar. İşte buna 126
Anadolu Efsanesi
karşı çıktığımız için sanık sandalyesindeyiz. Emperyalizmin kültür politikalarını ve faşizmin demagojilerini teşhir ediyoruz. Siyasi gerçeklerin açıklanmasına, kitlelerin bilinçlenmesine yardımcı oluyoruz. Ezilen halkların çıkarlarını savunuyor, kurtuluş yollarını sergileyerek emekçi yığınların birliği doğrultusunda mücadele ediyoruz. İşte bunun için sanık sandalyesindeyiz. Türkülerimizde yaşam sevinci, daha güzel bir dünyaya olan inanç var, hak alma bilinci var. Halkın kültürel mirasını sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesinin duyarlılıkları ile yoğurup bu mücadeleye moral değerler, coşku ve direnme gücü aşılayan türküler söylüyoruz. Bizim yaptığımız müzik bu topraklar üzerinde yaşayan halkların, Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların, Ermenilerin, Arapların müziğidir. Yoksul halkların müziğini yapmak, onu geliştirmek, evrensele ulaştırmakla sorumlu sayıyoruz kendimizi. Ulusal kimliği, dili, kültürü yok sayılan Kürt halkının türkülerini inatla ve ısrarla söylemekten, konserlerde ve gecelerde bunun öncülüğünü yapmaktan gurur duyuyoruz. İşte bunun için sanık sandalyesindeyiz. Kürt halkının özgürlük mücadelesini savunduğumuz için bizi zindana atmak isteyenlerin Galileo’ya dünya dönmüyor dedirtmeye çalışan ortaçağ engizisyoncularından farkı yoktur. Dünyanın döndüğü nasıl bir gerçeklikse Kürt halkının varlığı, dili, kültürü ve türküleri de böyle bir gerçekliktir. Kürt halkının türkülerini söylemeye devam edeceğiz. Sanatımızın kaynağı halktır. Halkın içinde, omuz başında, gözünde, kulağında, dilinde, sıkılı yumruğunda, umudunda, sevdasında, ekmeğinde, aşkındadır türkülerimiz. Halkımız aydınlığa doğru giden atılımıyla esin kaynağımızdır. Eserlerimizi kabul edecek ya da reddedecek olan halktır. Sadece halkımız yargılayabilir bizi. Sadece halkın değer ölçülerine ve yargılarına önem verdiğimiz için gerici kurumlarla ve yasalarla mücadeleyi erdem saydığımız için sanık sandalyesindeyiz.
Grup Yorum
127
Grup YORUM inat ve cesaretle doğru bildiği yolda ilerleyen yasaklara ve tutuklamalara rağmen türkülerini söylemekten vazgeçmeyen, tutarlı ve ilkeli tavrını sürdüren bir Gruptur. Grup YORUM küçük burjuva sanatçıların yaşam tarzlarıyla, ahlaklarıyla, halka yabancılaşmış kendini beğenen, popülist bencil tavırlarıyla arasına kalın çizgiler çekmiştir. Grup YORUM’un zenginliği kolektivizmidir. Mücadelenin soluk alıp verdiği her alan, mücadeleyi yüreğinde duyan her insan şiirleriyle, ezgileriyle, eleştirileriyle ve önerileriyle bu kolektivizmin içindedir. Grup YORUM hayatın aktığı bir potadır. Siz burada sadece bizi yargılamıyorsunuz. Burada, kasetlerimizi dinleyen, konserlerimizde coşkulu halaylar çeken on binleri de yargılıyorsunuz. Bu davada türkülerini yaptığımız yoksul gecekondu halkı da, her yıl grizu patlamalarına göçüklere yüzlerce ölüveren maden işçileri; aç ve açıktaki emekliler; pamuk, tütün ve çay işçileri, topraksız köylüler; üniversite öğrencileri ve namuslu aydınlar da yargılanmaktadır. Bizi yargılayan iktidarı samimi olmaya davet ediyoruz. Siyasi iktidar imza koyduğu uluslararası anlaşmalara uymuyor. Paris Şartı’nı, Helsinki Senedi’ni, AGGK Anlaşmaları’nı hiçe sayan, baskıyı, yasağı ve işkenceyi engellemeyen iktidar samimi davranıp bu anlaşmalardan imzasını çekmelidir. Sömürünün, Haksızlıkların, İşkencenin, Zulmün Olduğu Bir Dünyada Sanatçıların Direniş Sürecektir İnsanlık tarihi boyunca egemenler sömürüyü sürdürebilmek için bilim ve düşün adamlarına ve sanatçılara baskı uygulamışlardır. Tarih “tek bir nefesim ve kuvvetim kaldığı sürece felsefeyle uğraşmaya, rastladıklarımı bu yönde yüreklendirmeye ve onlara her zamanki yöntemlerle ders vermeye devam edeceğim” diyerek egemenlerin zehrini kendi elleriyle içen Sokrates’e tanıklık etmiştir. Tarih “dünyanın yuvarlak olabileceğini” ileri süren ve bunu engizisyon mahkemelerinde tekrarladığı için yakılarak katledilen Bruno’ya da; “yar’in yanağından gayri her yerde, her şeyde hep 128
Anadolu Efsanesi
beraber” diyebilmek için atını saraylara süren şeyh Bedrettin’e ve “işte kement işte boynum / dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultan’a da tanıklık etmiştir. Nazım Hikmet “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine” yaşamak istediği için çeşitli davalarda 61 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edilmişti. “Ben yanmasam/sen yanmasan/ biz yanmasak/nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyen ozan iyi ve güzel günler göreceğimiz inancını yitirmeden toplam 18 yıl yattı cezaevinde Nazi propaganda bakanı Göbels “ben ne zaman kültür sözcüğünü duysam silahıma sarılırım” demekten çekinmemiştir. Tarihin en büyük vahşetinin yaratıcısı Alman faşistleri tonlarca kitabı ve sanat eserini yakmışlardır. 2. Paylaşım Savaş’ından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde acımasız bir sanat düşmanlığı sergilenmiştir. Mc Carty döneminde “Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi”nce sendikalarda, üniversitelerde, sinema ve tiyatro alanında komünistleri ortaya çıkarmak için geniş çaplı soruşturmalar yürütüldü. Bu soruşturma komisyonları aydınları, sanatçıları kara listeye aldı işsiz bıraktı, yoksulluk çekmeye mahkum etti. Tanıklık etmemekte direnenler komiteyi aşağılamak suçuyla hapse atıldılar. Alger Hiss idam cezasına çarptırıldı. Rosenbergler bu cadı kazanında öldürüldüler. Ancak Mc Carty dönemi tarihe ilericiler, devrimciler açısından direniş mirası da armağan etmiştir. Şarkıcı Paul Robeson “Asıl Amerika’ya karşı çalışanlar sizlersiniz. Ben kendi halkımın bu ülkede haklarına kavuşmasını istediğim için buradayım. Yurt dışı konserlerinde yaptığım konuşmalardan dolayı buradayım...” diyordu. Baş eğmeden oturduğunu sanık sandalyesinde. Senarist John Howard Lasson “düşüncelere sınır çizmek ve haberleşmeye sansür koymak amacını güden, bu amacını tutanaklarda da belirten kimselerin saldırısına uğramaktan onur duyduğunu” söylüyordu. Tarihin her sayfasında yasak ve zulüm varsa direniş de vardır. 1973 yılında Şili’de CIA ve Emperyalist tekellerin desteğiyle askeri darbe gerçekleşmiş, Amerikan kuklası generaller yönetimi devralmıştı. Victor Jara 12 Eylül Çarşamba günü Teknik ÜniverGrup Yorum
129
site öğrencileri ve işçilerle birlikte “Şili” stadyumuna getirilir. Üniversite hava akınlarına uğramış ve bombalanmıştır. Subaylardan biri onu tanıyarak üzerine atılır. Ünlü halk şarkıcısı ve tiyatro yönetmenine yapılan işkenceler böyle başlar. Dipçiklerle rastgele karnına, başına neresine gelirse vururlar. Victor Jara yalnız kollarıyla korunur, kesinlikle bağırmaz. İşkencecilerin komutanı “kesin ellerini” diye emreder. Havacı subaylar ve askerler salonun bir kenarına sürükleyip ellerini tel örgülere geçirirler ve hep birlikte parmaklarını parçalarlar. O gün beş bin den fazla insan vardır stadyumda, hepsi de bu olaya tanık olur. 15 Eylül Cumartesi sabahı onu tribünden alıp yoldaşlarının arasına kattıklarında yeni şiirini “Stadyum Şili”yi yazmaya başlamıştır bile Victor Jara’yı uzun işkencelerden sonra kırk işçiyle birlikte kurşuna dizerler. Ama bir başka direnişçinin şarkısında “varsın güç olsun yolum/ dönmeyeceğim/ bili-yorum ve inanıyorum/ amaca ereceğim” demeyi sürdürür Jara gibi direnenler. Devrimci sanatçılar mahkeme kürsülerinde ve zindanlarda Victor Jara’nın elindeki direniş bayrağını taşımayı sürdürecekler işte bu inancı savunduğumuz için sanık sandalyesindeyiz. Yunanistan’da Albaylar Cuntası bir sıkıyönetim bildirisiyle “Karar verdik ve emrediyoruz. Bu yasak bütün ülke için geçerlidir. Theodorakis’in müziğini ve şarkılarını söylemek ve dağıtmak yasaktır. Bu emre uymayacak vatandaşlar derhal askeri mahkemeye sevk edilecek ve olağanüstü askeri durum şartlarınca yargılanacaktır” diye duyurmuşlardı. İstanbul Valiliği ise 14.2.1990 tarihli (1990/23 esas no.lu) İstanbul 1 No.lu idare Mahkemesi Başkanlığına gönderdiği yazıda Grup YORUM için şöyle diyor: “... Söz konusu müzik topluluğu mensuplarının bugüne kadar çeşitli eylemlere katıldıkları tespit edilmiş ve konserlerde aşırı solu simgeleyen ya da bölücü mahiyette sloganlar attırmak suretiyle çoğunluğu gençlerden oluşan izleyici topluluğunu galeyana getirerek bir suçun işlenmesi için aleni olarak tahrik ettikleri THKP/C - DEV-SOL örgütünün militanı ve sempatizanları olduğu (...) ve bu tür konserlerden elde edilen paranın büyük bir bölümünü bu örgüte aktararak maddi ve mane130
Anadolu Efsanesi
vi destek sağladıkları anlaşılmakta olup, söz konusu konserlere (...) izin verilmesi uygun görülmemiştir.” Albaylar Cuntası’nın sıkıyönetim bildirisiyle İstanbul Valiliği’nin mahkemeye gönderdiği yazı arasında hiçbir fark yoktur. Soruyoruz: Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin yargıçları cuntacıların bildirilerindeki engizisyon mantığıyla ve polis kaynaklı valilik fezlekelerine uyarak mı karar verecek? Halka ve halkın sanatçılarına uygulanan amansız baskılar egemen sınıfların gerici düzenini korumaya yetmeyecek. Tarih köhnemiş sistemlerin ve örümcek kafalı yöneticilerinin yok olup gidişinin örnekleriyle doludur. Onuru ve erdemi savunarak direnen sanatçıların, ilerici, devrimci sanatçıların halkın gönlünde ve bilincinde yaşadığına tanığız. Pir Sultan Abdal’ın direniş ruhu yok edilebildi mi? Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ruhi Su halkımızın mücadelesine güç katmaya devam etmiyor mu? Düşüncelerini Şiirlere, öykülere, romanlara, resimlere yansıttığı için komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanan, zincire vurulan Rıfat Ilgaz’ın, katledilen Sabahattin Ali’nin, işkencelerden geçirilen, sürgüne gönderilen H. İzzettin Dinamo’nun, Orhan Kemal’in, A.Kadir’in, Ahmet Arif’in, Enver Gökçe’nin, Aziz Nesin’in, Avni Memedoğlu’nun, Balaban’ın ve isimlerini sayamadığımız yüzlerce sanatçının yasaklanan eserleri bugün halkların kültürel yaşamında nasıl yaşayan değerler oluşturuyorsa bizim de türkülerimiz baskılara ve yasaklamalara rağmen halkların bilincinde ve sesinde dillenecek. Ateşli silahların saldırısına uğraması, basılmasının, yayılmasının hatta adından bile söz edilmesinin yasaklanması Kürt kültürünü yok edebildi mi? Kürt kültürü üzerindeki bütün baskıları bu kürsüde mahkum ediyoruz. Bu mahkemede sanık sandalyesindeyiz. Bizi tutuklamak isteyen anlayış Ruhi Su’yu bile bile hastalığıyla baş başa bırakıp ölüme terk eden, Yılmaz Güney’i yıllar boyu halkına yasaklayan, İsmail Beşikçi’ye tutuklama kararları, hapis cezaları veren anlayışın devamıdır. Yazdığı bir hikayede askerin ayağını tökezlettiği için Sait Faik’i sıkıyönetim komutanlığına çağıran; bir şiirindeki “bu çürük Grup Yorum
131
yapı yıkıldı, yıkılacak” dizelerinden dolayı 1966 yılında öğretmen şair Talip Apaydın’ı savunma hakkı bile tanımadan bakanlık emrine alan; “varmak için o güzel yarınlara/ bizim de dağlarımız vardır Che Guevara” dediği için 1967 yılında Metin Demirtaş hakkında soruşturma açan; Haldun Taner’in yazdığı ve 1965 yılında İstanbul Belediyesi Yeni Komedi Tiyatrosu’nda oynanan “Eşeğin Gölgesi” adlı oyunda suç unsuru bulunduğu için oyunun senaryosuna, dekoruna, afiş ve ilanlarına el koyan; filmlerin oynanacağı salonlara mahalli polis göndererek denetleten, sansür yasasıyla birlikte, örneğin 1960 yılında “şoförün Karısı” adlı filmdeki “kazancımızı ortaya koyar birlikte harcarız” sözünü “bir çeşit komünizm düşüncesi aşıladığı” gerekçesiyle senaryodan çıkartan anlayışı ve bu anlayışın benzer diğer uygulamalarını yargılıyoruz bu kürsüde. 1963 yılında açtığı resim sergisini inceleme gereği bile duymadan komünizm propagandası yaptığı savıyla ressam Avni Memedoğlu hakkında dava açan, onu tutuklatan anlayışla, 19 Haziran 1992 tarihinde Eskişehir’deki “Bu Yaşam Bizim-Sevgi Ve Dostluk Şenliği”ndeki sergilediğimiz oyunlardan, slayt gösterilerinden, türkülerden dolayı bizleri gözaltına alan, tutuklayan, dia makinasına suç unsuru diye el koyan yasakçı, baskıcı, sansürcü anlayışı bu kürsüde mahkum ediyoruz. Biz halkın sanatçısıyız ve halkımıza reva görülen her şeyin tanığıyız. Onlara yöneltilen namluların önüne şiirlerimizle, türkülerimizle, oyunlarımızla, resimlerimizle çıkıyoruz. Haksızlığın, işkencenin, katliamların olduğu her yerde güzelliklere, mutluluklara doğru açan üretimlerimiz de olacak. Bizler göz alıcı vaatlerle iktidara gelen hükümetlerin ikiyüzlü politikalarına bağlı, onların kurallarıyla yaşayan, onlara tabi sanatçılar değiliz. Grup YORUM ulaştığı yere düzenin bütün yozlaştırıcı olanaklarına sırt çevirerek geldi. “Politikadan vazgeçin, televizyon ve diğer medya olanaklarına kavuşun, köşe dönün” tekliflerini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Türkülerimiz alınıp satılan bir mal değildir. Üretimlerimizi onların icazeti ve yardımları şekillendirmiyor. Halkımız on yıllardır anlamsız vaatlerle, nutuklarla oyalandı, kandırıldı. 132
Anadolu Efsanesi
12 Eylül’ün ürünü ve faşist yasaların uygulayıcısı ANAP hükümeti halkların gözünde deşifre olunca DYP-SHP koalisyon hükümeti gündeme geldi. Öyle parlak vaatler, göz alıcı programlar ortaya sürüldü ki geçmiş dönemlerde her türlü baskıya uğrayan, işkencelerden geçirilen ilerici demokrat sanatçı-aydınlar bile daha 80 öncesi döktüğü kanlar kurumamış, prim verdiği katliamlar unutulmamış olan sahte umutların peşine düştüler. Karakollar şeffaf olacak, gözaltında kayıplar, emniyet penceresinden atmalar, kafasını duvarlara vurup intihar etmeler ve işkence sona erecekti; yargısız, sorgusuz infazlar son bulacaktı. İktidar “işkence yapanın ellerini kırarım, bana bir kayıp gösterin bunu yapanların anasından emdiği sütü burnundan getireyim” diyordu. Enflasyon düşürülecek, borçlar ertelenecek, ücretler artacak, düşünen, sorgulayan, konuşan bir Türkiye, örgütlü bir topluluk kurulacaktı. Kürt realitesi tanınıyordu. DYP, düzene yedeklenerek tekelci burjuvazinin ve ABD emperyalizminin çıkarlarını korumanın şampiyonluğuna soyunan, hak alma mücadelesini, protesto eylemlerini şiddet eylemi olarak niteleyen SHP ile birlikte iktidara geldi. Reformlar için halktan süre talep ettiler. Ama bu sürenin ne anlama geldiği ortadadır. Seçimlerde vaatlerle yaratılan pembe bulutlar dağıtıldı. Demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemleri artık inanılırlığını yitirdi. Seçimlerde kan tazeleyen iktidarın demokrasi maskesi düştü, katliamcı, sömürücü yüzü açığa çıktı. Tüm gücüyle devrimcilere, demokratik muhalefet odaklarına ve halka saldırıyorlar. Ancak karşılarında teslimiyeti değil direniş ve atılganlığı buluyorlar. Ekonomik gücü gün geçtikçe gerileyen halklar, yürüyüşleri ve sendikal hak istemleri copla karşılanan memurlar; dişleriyle, tırnaklarıyla kurdukları ve şehitler pahasına korudukları kondulardan binlerce polisin operasyonuyla kovulmaya çalışılan gecekondu emekçileri, doğuda ve güneydoğuda kurumlaştırılan kontrgerilla operasyonları ve infazlar, işkenceler, gözaltında kayıplar ve baskınlar sonucu Kasım 1991’den bu yana 200’ün üzerinde ölü var. Ama demokrasicilik oyunu tüm ikiyüzlülüğüyle devam ediyor. Tabii ki kültür ve sanat alanında da bitmeyen nutuklar, her fırsatta Grup Yorum
133
tekrarlanan şovlar ve peşi sıra gelen baskılar, engellemeler gözaltılar, tutuklamalar, katliamlar. Artık Türkiye’de susturulamayan devrimci sanatçılar katlediliyor. Ayşe Gülen tiyatrocuydu. Halkının özgür yarınlara olan umudunu, coşkuyla sahneye taşıyordu. Sanatın yaşamı belirleyen politikadan ayrılamayacağına, onunla iç içe yeşermesi gerektiğine inanıyordu. Bunun bedelini yaşamıyla ödedi. Ölümüyle baskılara, haksızlıklara nasıl karşı konulacağını gösterdi. İktidar namlusunu devrimci bir sanatçıya yöneltmişken bu savaşın bir başka yöntemi olarak da demokrasi şovları devam ediyordu. “Yasaklar yasaklanacak”... “Hiçbir sanatçı ürünlerinden dolayı tutuklanmayacak” derken hemen yanı başlarında gerçekleşenleri görmezden geliyorlar. İŞTE ŞİMDİ KARŞINIZDAYIZ Grup YORUM kurulduğu 1985 yılından bu yana konser yasaklarıyla, gözaltılarla, soruşturmalarla davalarla ve tutuklama kararlarıyla karşılaştı. Adlarımızın polis zabıtlarında, mahkeme tutanaklarında, arama tezkerelerinde yer almasından utanmıyoruz. Grup YORUM’un 20 konserinin yasaklanması, 8 kez ve 16 gün gözaltında tutulması, 12 soruşturma ve davada sanık sandalyesine oturtulup iki kez ve 95 gün cezaevine konulması, yasal kasetlerinin bazı illere sokulmaması, bazı illerde toplatılması, kasetlerini dinleyen öğrencilerin DGM’nde yargılanması, kimi üyelerine hiçbir yasal dayanak yokken pasaport verilmemesi bu ülkede ortaçağ karanlığını sürdürmek isteyenlerin varlığıyla açıklanabilir. Bu ülkede faşizmin kültür ve sanat düşmanlığı hüküm sürüyor. Çalışmalarımızı yürüttüğümüz Ortaköy Kültür Merkezi’ne ve OKM’deki diğer sanatsal faaliyetlere yönelik baskılar hiçbir yasal ölçü ve sınıra sığmıyor 19 Haziran 1992’de Eskişehir’de gerçekleşen “Bu Yaşam Bizim-Sevgi Ve Dostluk şenliği” için Grup YORUM’un da içlerinde olduğu 13 sanatçı ve 7 tertip komitesi üyesi hakkında tutuklama kararı verildi. Bir sanat etkinliğine 20 tutuklama kararı veren hukuk çağ dışıdır. Eskişehir Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaya ve mahkeme üyeleri, Grup Özgürlük Türküsü’nden sanatçı Hüseyin Akbulut’un şenliğe katılıp katılmadığını araştırmaya gerek bile duymadan hakkında tutuk134
Anadolu Efsanesi
lama kararı verdiler. Hüseyin, Eskişehir’deki konsere katılamamıştı. Avukatlarının Hüseyin için verdikleri itiraz dilekçelerinin de reddedilmesi ön yargılı ve saldırgan bir davranışla karşı karşıya olduğumuzu göstermiyor mu? İşte bunun için teslim olmadık. Denetimden geçerek kasetimizde yer alan Em Ne Bınketi Ne adlı Kürtçe şarkının bu kaset yüzbinler satmışken savcılıkça suç unsuru olarak gösterilmesi bizi potansiyel suçlu olarak görüp kural tanımaz bir biçimde suç yaratılmaya çalışıldığını kanıtlamıyor mu? İşte bunun için teslim olmadık. Bizi günlerce gözaltında tutanlar, tutuklayanlar hakkımızda açılan bütün davaların beraatla sonuçlanmasını dikkate almayarak Eskişehir kararlarıyla yeni bir haksızlığa uğramamızı istediler. Hukuk diye diye hukuk’u katledenleri teşhir etmek için teslim olmama hakkımızı kullandık. Bugün mahkemeye gelişimiz de teşhir anlayışımızın sonucudur. Eskişehir’de verilen kararların sorumluları tarihin sayfalarında benzersiz bir yer edindiler. Çağımızın utanç belgeleri insanlığın kara lekesi olarak aktarılacak gelecek kuşaklara. İşte şimdi karşınızdayız! Kuruluşu çağdaş hukuk kurallarıyla bağdaşmayan bu mahkemenin yargıçları kuşkusuz vereceğiniz kararın insanlık tarihindeki yerinizi etkileyeceğini biliyorsunuz. Sanatçıları zindanlara atarak utanç payelerine ulaşmak da elinizde, insan haklarına saygı duymak da. Kararınızın nesiller boyu tartışılacağını, gelecek kuşakların sizi kararlarınızla anacaklarını biliyorsunuz. İşte şimdi karşınızdayız! Emirlerin, yasaların, zincirlerin, demir parmaklıkların, darağaçlarının halktan yana sanatı yok edebileceğini mi sanıyorsunuz? 1973 darbesinden sonra Şili Cuntası Quena, Zampona, Cherango adlı halk müziği çalgılarını yasaklamıştı. Bu müzik aletlerinin kitlelere gösterilmesi, kitle önünde çalınması politik ayaklanmanın propaganda araçları olarak görüldüğünden, bu aletleri çalanlar siyasi faaliyet sürdürüyor gerekçesiyle tutuklanıyordu. Yasaklar ve katliamlarla korunan Şili cuntası yıkıldı. Ama onca yasağa rağmen bu aletler bugün Şili’nin varoşlarında Victor Jara’nın türküleriyle özgürlüğün, eşitliğin, ayaklanmanın sembolü Grup Yorum
135
olarak yaşıyorlar. İşte şimdi karşınızdayız. Ve soruyoruz: Yunan cuntası Theodorakis’i toplama kamplarına kapatarak susturabildi mi? Theodorakis en güzel şarkılarını hücrelerde bestelemiştir. Kalın duvarlar, paslı demirler kâr etmemiş, direniş şarkıları Yunan halkına ulaşmıştır. Bir kere daha hatırlatmak istiyoruz: Mersin tutuklaması Grup YORUM’u susturabildi mi? İşte şimdi karşınızdayız! Çürüyen düzene uyum sağlamayı düşünmedik, icazet kabul etmedik. Başkaları gibi bavullarımızı toplayıp teslim olmak yerine direnmeyi yeğledik. Güzel bir dünya kurma, kardeşçe yaşama özlemi için bedeller ödedik, yenilerini ödemeye hazırız. Ekmeğine ve türkülerine saldırılan acılı, kahırlı ama umutlu ve mücadeleci bir halkın bağrında saklanıyorduk. İşte şimdi karşınızdayız. Ama hapishaneleriniz bizi yıldıramaz. Konya ovasından bahtsız tarlalara, ter yumağı tezgahlara, kondulara, üniversitelere emekçi selinin yığıldığı meydanlara ve alev alev yanan doruklara ulaşacak türkülerimiz. Emekçi Halkın Söylenecek Sözü Oldukça, Mücadele Sürdükçe Grup Yorum Susmayacak. Hiçbir karar Grup YORUM’u yolundan döndüremez. Toplumsal ve siyasal gerçekliği yorumlayışı, ülkesini ve dünyayı değiştirme mücadelesinde duyduğu sorumluluk, devrimci sanatçı tavrı Grup YORUM’un hiç susmayacağını gösteriyor. Halkın hak arama ve alma mücadelesi eyleme dönüşürken, Grup YORUM bu mücadeleyi omuzlayan kolektif yapının içinde mücadelenin acılarını, sevinçlerini, umutlarını ve öfkelerini iliklerinde duyarak yaşamaya ve türküleştirmeye devam edecek. Hiçbir karar Grup YORUM’u yolundan döndüremez. Hayat yürüdükçe, geniş meydanlara açılan bir yol seriyor önümüze. Yürüdükçe çiçeklenen dağları, kırları getiriyor bize. Adım attıkça yıkılan her köhnemiş duvarın yerinde, tuğlaları kavganın alevinde pişirilmiş harcına halkın öfkesi, coşkusu ve alın terinin katıldığı bir yapı yükseliyor. Hiçbir karar Grup YORUM’u yolundan döndüremez. “Dünyanın kırlarında, varoşlarında, sokaklarında fabrikalarında, okullarında özgürlük güneşine 136
Anadolu Efsanesi
koşanlara selam olsun” Özgürlük mücadelesinin sesi Grup YORUM’un sesi hiç susmayacak. Gelecek bizimdir, gelecek işçilerin ve ezilen halklarındır. Türkülerimiz bir gün zafer türküleri olarak söylenecek. Buna inanıyoruz. Bu inanç için mücadele etmekten onur duyuyoruz. 1993… İktidar “nikâh tazeliyor” DYP-SHP ortaklığı “nikâh tazeliyor”. Başbakanlığa çıkarılan Çiller, tekelci sermaye adına Özal’ın bıraktığı yerden devam etmeye hazırlanıyor. Bunun için halktan yine “fedakârlık” istiyor. Oligarşi, en azından bu süreçte, SHP olmadan acı reçeteyi emekçilerin önüne aynı rahatlıkla koyamayacağını bilmektedir. Ama SHP’nin ne pahasına olursa olsun iktidarda yer almak istemesi, Çiller’in SHP’ye dayanma zorunluluğundan daha da ağır basıyor. 13 Ocak 1993 Ocak’ta Kamu Emekçileri Eylemdeydi. Grevli-Toplu Sözleşmeli Sendika Hakkı için yaptıkları eylemde, iş bırakma, vizite eylemi, yemek boykotları yaptılar. Ankara’da polise saldırı emri verilmişti, 60’a yakın kamu emekçisi gözaltına alındı. Malatya’da 50’ye yakın gözaltı oldu. SHP binası gözaltına alınanların serbest bırakılması talebiyle işgal edildi. 2 Yıllık koalisyon iktidarı halkın her kesimine yönelik saldırılarını sürdürüyor. 28 Nisan 1993 Ümraniye çöplüğünde biriken metan gazı patladı. Çöp dağı kayarak on üç gecekondunun üzerine yığıldı. 39 kişi öldü. 2 Temmuz 1993 33 Aydın, sanatçı Sivas’ta yakılarak katledildi! 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Grup Yorum
137
Kültür ve Sanat Şenliği sürerken şenliğe katılan aydın ve sanatçılardan 33’ü gerici faşistler tarafından katledildiler. Kontrgerillanın günlerce önceden başlayan kışkırtmaları sonucu Cuma namazı sonrası tescilli faşistlerden oluşan bir grubun başını çektiği gerici-faşist güruh, polislerin denetiminde ve gözleri önünde şenliğe katılan halka saldırdılar, daha sonra da aydın ve sanatçıların kaldığı Madımak Oteli’ni ateşe vererek 33 kişiyi katlettiler. Sivas katliamını gerici faşistler, polisler ve kontrgerilla birlikte organize etmişlerdir. Katliam sonrası Devrimci Hareket cenaze törenlerine kitlesel bir şekilde katılarak “Katliamın Sorumlusu Devlettir”, “Sivas Katliamının Hesabı Sorulacak” sloganlarını haykırdılar. Katliamı protesto etmek amacıyla 10-11 Temmuz günleri İstanbul, Ankara ve birçok yerde kitlesel militan eylemler yapıldı, kepenkler kapatıldı. İşçi Memur Direnişleriyle İktidarı Zorladılar… 1993’ün ekonomi politikası tam bir fiyaskoydu. Enflasyon yüzde 80, kamu açıkları yüzde 18, KİT açıkları resmi rakamlara göre 30 trilyon lira. İç borçlar 360 trilyon lira, dış borçlar 64 milyar dolar, 814 trilyonluk bütçede 189 trilyon bütçe açığı var. Çiller Washington’dan “acı ilaç”la gelmişti. IMF VE Dünya Bankası ile yaptığı görüşmelerin sonucunda, kredi hayalleri suya düşen Çiller, Amerika gezisinde emperyalist kuruluşlardan bir şey koparamadı. Türkiye’nin ekonomik durumunu yakından bilen emperyalist finans kuruluşları, “yapılması gerekenlerin yapılmadığını” söyleyerek işlerin daha da kötüye gideceği mesajı verdiler. ‘93 Yılı Tarım Sektörü İçin Kara Bir Yıl Oldu İktidar uyguladığı politikalarla tarım emekçilerinin belini her geçen yıl biraz daha fazla büküyor. Bugünlerde ürünlerini satmak zorunda olan kuru üzüm üreticilerinin başına gelenler bunun tipik bir örneği. Üzüm üreticileri bu politikadan dolayı yaklaşık 4 milyar 800 milyon TL zarar etti. İktidar, işbaşına geldiğinden bu yana, 138
Anadolu Efsanesi
halka verdiği hiçbir sözü tutmadı. Tarım sektörü ve tarım emekçileri de bundan nasibini aldı. 30 milyona yakın insanın geçimini topraktan ve hayvancılıktan sağladığı ülkemizde, iktidarların uyguladığı tarım politikası neredeyse ülke nüfusunun yarıya yakınını doğrudan ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu rakam göz önüne alındığında, tarıma ilişkin uygulanan politikaların önemi daha net bir biçimde ortaya çıkıyor. Çiller’in “acı ilaç”ının tadını yıllardır çok iyi bilen emekçi halk her yerde eylemler yaptı. Temmuz Ayında, yüzbinlerce işçi eylem yaptı. Türk-İş artık işçileri daha fazla oyalayamadı. Açığa çıkan tepki Türk-İş ve iktidara uzlaşma yolları arattı. Kamu emekçileri, maliyeciler, sağlıkçılar, belediyeciler, PTT’ciler birbiri peşi sıra üretimden güçlerini kullanarak taleplerini iktidara dayattılar. Sayısız işçi direnişi, sayısız memur direnişi aynı dönemde yaşandı. Devrimci önderlikten yoksun olması nedeniyle bu direnişlerin etkisi olması gerekenin gerisinde kaldı. Çiller’in Kürdistan Çözümü; Katliamlar İçni Profesyonel Ordu Kurmak Çiller Hükümeti, Demirel’in yolunu izleyerek yeni bir “şefkat” paketiyle Hakkâri’ye gitti. “Şefkat Paketi’nden çıkansa Kürdistan’daki katliamların baş faili olan özel timin sayısının 30 bine yükseltilmesiydi… Tek başına bu tercih bile Kürdistan politikasını ortaya koyuyor. İktidar katliam politikasını ve çözümsüzlüğünü tırmandırarak devam ettirmektedir. Kürt Halkına Yapılan Katliamlar Devam Ediyor... Devletin sürdürdüğü kirli savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Baskıların yoğun olarak yaşandığı yerlerden biri olan Lice’de 28 Haziran günü 9 köy yakıldı. İşkenceciliği, kurduğu komploları ve halkın üzerine estirdiği terörüyle tanınan Binbaşı Nevzat Arık, Lice’de Grup Yorum
139
yine işbaşındaydı. 1993 Ekim ayında Lice’de daha büyük bir katliam yapıldı. Yüzlerce ölü, yaralı, yakılmış bir kent… Devlet “intikam” saldırısı gerçekleştirdi. Varlığını, otoritesini ancak katliamlarla “kanıtlayabilen” bir iktidarın, bir devletin hiçbir meşruluğu kalmamış demektir. 30 Ekim günü Vali ve Kolordu Komutanının da katıldığı gösteride parti binaları taşlandı, 3 bin kişilik kalabalık Kürtlerin yaşadığı mahallelere yönelerek ev ve dükkanları tahrip etti. MHP’li sivil faşistlerin başını çektiği olayların ardından Genelkurmay’ın Erzurum’a bin adet Kalaşnikof gönderdiği açıklandı. Erzurumluları özel tim için kayıt yaptırmaya çağıran Vali silah dağıtımına başlarken, burjuva basın-yayın “halkın galeyana geldiğini” duyurarak Erzurum’u bütün Türkiye’ye örnek gösterdiler. Devlet, Kürdistan’da tükenişini gördükçe katliamlara ve bu katliamlarla at başı giden kontrgerilla operasyonlarına başvuruyor. Hedef Türk şovenizmini tırmandırarak katliamların önündeki engelleri temizlemek. “Lice Artık Ölü Bir Şehir” Sanat Cephesi ve TAYAD’lılar ve Dev-Genç’lilerin de içinde olduğu heyet Lice’yi ziyaret etti. “Zulme uğrayanların yalnız olmadığını göstermek için; zulmü ve katliamı yerinde görerek tüm dünyaya anlatmak için oradaydık” 228 Dükkan, içindeki eşyalarla birlikte yakılmış, ölü sayısı 60’tan fazla. Yaralı sayısı 300 kadar. Lice neredeyse boşaldığı için sağlıklı bilgi almak mümkün değil. Ölenlerden bir kısmı dozerlerle açılan bir çukura gömülmüş. Askerlerin ellerindeki tuza benzer beyaz torbaları evlere, dükkanlara atıp ardından ateşe verdikleri ve ateş alan bu maddenin patlamalarla alevleri büyüterek her yana yaydığını anlatıyor halk. 140
Anadolu Efsanesi
“Kürtçe Söyletmem Bu Dili Anlamıyorum” Grup YORUM 11 Eylül günü Aksaray iline konser vermek için gittiğinde, karşısında 10 gün önce Elazığ’dan tayin olmuş “kahraman” bir Güvenlik Şube Müdürü buldu. Ve müdür çok “değerli” (!) düşüncelere sahipti. Bunlardan birkaçı şöyle: “Burada devlet var, ben devleti Grup YORUM’a ezdirtmem… Slogan attırırsanız dağıtırım konseri, sizi de alıp yollarım Konya DGM’ye… Kesinlikle Kürtçe söyletmem… Ben bu dili anlamıyorum kardeşim, anlamadığım dilde türkü söyletmem.” Tek albüm çıkarabilen Özgürlük Türküsü, Grup YORUM’un çalışmalarını yaptığı Ortaköy Kültür Merkezi’nin öğrencilerinden oluşan bir gruptu. 1993 - Grup Özgürlük Türküsü Gününü Umuda Ayarla 01- Arıx - Koye Dersim - Gowend Renabe 02- Kata seri 03- Sevcan 04- Harman Yeri 05- Sevdalı Kız 06- Sivas Dağları 07- Gününü Umuda Ayarla 08- Kurbanım Amman 09- Sabah Türküsü 10 - Oralıyam Men
Grup Yorum
141
“Dört bir yanı sarsa da zulüm Nice pusularda yenildi ölüm Esir düşmek değil mesele gülüm Kanla yazmaktır umudu Umudun umudumuzdur sevdalı” İşte bu dizelerle yansıdı Ankara ve Adana direnişleri türkülerine. Duvarlara kanla yazılan umut bağlamanın, kavalın gitarın sesi oldu. Böyle şekillendi müzikleri. Grup YORUM’un kardeş grubu olan, çalışmalarını Ortaköy Kültür Merkezi’nde sürdüren Özgürlük Türküsü mücadeleyi türküleştirdi. Grup YORUM’un yarattığı geleneği sürdürmek, yaygınlaştırmak hedefiyle albüm çıkardılar. Tek bir albüm çıkarabilen Özgürlük Türküsü, dillere dolanan şarkılarıyla Grup YORUM geleneğine bir halka daha ekledi. 17 Kasım 1992’de Küçük Armutlu’da polis panzeri yedi yaşındaki öğrenciyi ezerek öldürmüştü. Çocukların payına düşen, okullarının karakol haline getirilmesi oldu. Daha 5 harf bile öğrenemeyen Sevcan’a ‘ölüm’ü öğrettiler. Halkın sanatçıları, Küçük Armutlu’da okulu karakola çeviren polisten hesap sordu. Panzerle ezerek katlettikleri Sevcan için, Sevcan isimli şarkıyla, hesap sordu. SEVCAN Armutlu’nun karakolmuş okulları Bahçesinde bir panzer yatarmış Panzerin gölgesinde büyürmüş çocuklar Panzer çocuğun topunu çalmış Çocuk koşmuş topunu almaya Panzer yürümüş çocuk yedi yaşında kalmış 142
Anadolu Efsanesi
Yaprakta ki yeşil benim Okulda ki bahçe benim Direnişte doğdum da ben Adım ondan eylem benim Armutlu’da doğdum da ben Adım ondan eylem benim Yedi yaşında dillerim Yedi yaşında düşlerim Panzer ezdi yüreğimi Donup kalan gözler benim Dağ benim, deniz benim Ördüğümüz kondu benim Yıkımlarda doğdum da ben Adım ondan umut benim Armutlu’da doğdum da ben Adım ondan umut benim Boğazda ki martı benim Karıncanın yükü benim Paylaşmayı öğrendim de Adım ondan SEVCAN benim
Grup Yorum
143
1993- 8. ALBÜM Grup YORUM - HİÇ DURMADAN 01- Dağlar Sözümüz Var 02- Onurumsun 03- Hiç Durmadan 04- Ölümden Öte Ne Var 05- Reber 06- Hiç Durmadan 07- Yürüyüş (Enstrümantal) 08- Sivas (Gün Tutuşur) 09- Derviş 10- Çiya Ez Im-Hey Gökler 11- Herdu Çawe Mın (İki Gözüm) Grup YORUM üyeleri; Nuray Erdem: Solo, koro vokal Taner Tanrıverdi: Solo, bağlama, koro vokal Elif Sumru Gürel: Akustik gitar, klasik gitar, koro vokal Kemal Sahir Gürel: Kaval, flüt, perküsyon, buzuki ‘93 yılı ülkemizde kanın oluk oluk aktığı bir yıl oldu. Gözaltında kayıplar, katliamlar yaşanırken devlet tarafından Sivas’ta Pir Sultan’ı anmaya giden 33 aydın ve sanatçı, devlet tarafından örgütlenen gerici faşistler tarafından Madımak Otelinde katledilir. Aziz Nesin’i bahane eden güruh önce oteli kuşatır, o gün Sivas’ta asker ve polis yoktur. Olanlar da güruhu kolayca dağıtabileceklerken hiçbir şey yapmazlar. Otel benzinle yakılır ve ülkemizin aydınları katledilir. Tansu Çiller ise pervasız açıklamalar yaparak katliamı savunmuştur. Katledilenler yüzbinlerce kişilik kitleyle son yolculuklarına uğurlanır. 144
Anadolu Efsanesi
93 yılı devrim mücadelesinin ihanete uğradığı bir yıl olur. Türkiye devriminin bayrağını Mahir’den devralan Dayı darbeci ihanet çetesi tarafından alıkonur. Devrimci hareketin insanları bu çete tarafından kaçırılır, işkence görür ve katledilirler. Ancak devrimci hareket Dayı’nın önderliğinde küllerinden yeniden doğacaktır. Halkımıza ve devrime karşı işlenen bu büyük suç Grup YORUM tarafından Hiç Durmadan kasetinde ele alınır. Sınıflar mücadelesinde ihanette olacaktır. Ancak bilimsel ve tarihsel olarak haklı olanlar bu yoldan yürümeye devam edecektir. Yorum Devrim Yürüyüşü adlı enstrümantal parçasıyla bunu dile getirirken HİÇ DURMADAN diyerek devrim yürüyüşünün durdurulamayacağını ezgileriyle dile getirir. Grup YORUM bu kaseti ve hazırlık aşamasını şöyle açıklar; Hiç Durmadan Sosyalizmi sahiplenmenin, sosyalist değerlerin mücadele içinde yaratılmasıyla anlam kazandığı açıktır. Bizi çepeçevre saran olayları yorumlarken (infazlar, Kürdistan’da yaşananlar, emekçilerin hak alma mücadelesi vs), bunları sosyalizmin değer ve yöntemleriyle ele almanın tarihsel gerçekliği düşünülürse, üretimlerimizde neden genel geçer konulara sapmayarak hayatın öne çıkardığı olgulara vurgu yaptığımız anlaşılacaktır. Üzerimizdeki sorumluluğun önemi ortadadır ve her devrimci sanatçı bunu hissetmelidir. Politik olarak, kendi yaşamımızın da içinde bulunduğu sosyalizmin tüm değerleri, ancak devrimci sanatçıların müziklerinde yer alıyor, gerçekte sadece onların çalışmalarında anlamını buluyor. Bu temelde “Hiç Durmadan” kaseti, sürecin kendine has sorunlarını, kazanımlarını, yarattığımız yeni değerleri ifade ettiğimiz; toplumsal gelişmelere duyarsız ve sınırlı değil, rengini ve derinliğini mücadelenin zenginliğinden alan duyarlı bir çalışmadır. Bu kasette, yaşadığı olumsuz gelişmelere karşın hayatın her alanında alternatif bir güç, doğru-tutarlı politika ve etkinlikleriyle Grup Yorum
145
yığınların umudu haline gelen bir anlayışın dağlarda, sokaklarda ve fabrikalarda yoğurup biçimlendirdiği yeni insanın sesini tanıyoruz. “Hiç Durmadan”, kayıplar ve “darbelere” rağmen soluklanıp her seferinde daha da ilerisini yaratan bir anlayışın kesintisizliğinin adıdır. Bu aynı zamanda tüm baskı ve engellere karşın nefesi açılarak koşan, ilkeli ve tutarlılığıyla kitlelere ulaşmadaki esnekliği bir arada yakalayan “Kar Makinasını”; Grup YORUM’u da ifade etmektedir. Diğer kasetlerimizde olduğu gibi, kolektif anlayışla üretmemiz, zenginleşmemizin temel kaynağıdır. “Hiç Durmadan” sözlerin hazırlanmasından stüdyo kayıtlarına kadar, “Devrimci Mücadelede Sanatçıların” yoğun emekleriyle oluşturuldu. TAVIR dergisini yayına hazırlayan kalemler de Yorum için yazıyorlardı. Çevremizdeki tüm insanlar, kolektivizme az ya da çok öneri, eleştiri ve ürünleriyle katıldılar. Yorum herkesin sesiydi. Mükemmel bir kaset yapmak, herkesin Yorum adına hissedebileceği anlamlı bir duyguydu. Ve kaset maratonu, stüdyo dışındaki hazırlık sürecini saymazsak tam 250 saatte tamamlandı. Bu şimdiye kadarki kaset çalışmalarımızın en uzun süreli olanıydı. “Hiç Durmadan”ı güzelleştiren bu kolektif üretim; bedeller ödeyen ve direniş destanları yaratan şehit ve savaşçılarımızın, bize güç veren anlayışımızın ve önderliğimizin ve ayrıca bu yapıya küçücük bir katkıda dahi bulunmayı başarabilenlerin, sesimize güç katan tüm dostlarımızın başarısıdır. Tüm kasetlerimiz, ailemizin zenginliğidir. Bu anlamda kasete yönelik basında yer alan “siyasi bir anlayışa angaje olduğu için yaratıcılığı sınırlanan Grup YORUM” şeklindeki tartışmalar, her açıdan pratikte anlamını yitiren bir eleştiri olarak kalıyor. Aksine bu başarı bireylerin değil, kolektivizmin ürünüdür. Kasetimizde üçü Kürtçe, biri enstrümantal olmak üzere on bir parça yer alıyor. Denetim engeline takılan, yasaklanan “Selam Olsun” kasette yer alamadı. Halkların sesini boğmaya çalı146
Anadolu Efsanesi
şan emperyalist efendilerinden aldıkları derslerle sansürü sürekli gündemde tutan egemen tavrı, sudan gerekçelerle türkülerimizi yasaklamaları, emekçilere ulaşmamızı engelleyemeyecektir. Kürdistan’daki savaş gerçeğini, mücadele politikalarının gerçekliğine dayandıran ve her geçen gün Kürt halkına doğru bir anlayışı sunanlara seslenen “Reber”, kasette isim tartışması yaratan türkülerimizdendi. Fakat “Hiç Durmadan’da karar kıldık. Çünkü bu isim her ikisini de kapsıyordu. Toplumsal muhalefetin ivme kazanması, yol gösteren öncüye bağlıdır. “Reber’de öncünün, önderliğin mücadeledeki etkin rolü yansıtılmakta. Hayatın her alanında mücadele veren “Reber”, nasıl ki rüzgarlara kapılmadan ve doğru bildiğini hayata geçiren bir güç olarak mücadelesini bu noktaya taşımışsa, olmaz denileni yaratmışsa, aynı kararlılık ve inançla dağları adımlıyor; yeni türküler yaratıyor: “Çîya Ez ım” ve “ Her Du Çawe Mın” onların “Cemo”ya karışan lirik sesidir. Geleneksel Kürt halk ezgilerinin dışına çıkarak yaptığımız Kürtçe yeni üretimler de birikimlerimizi artırıyor. Kürt Halk Müziğinin gelişip şekillenmesi çabasının da ifadesi bu. Bu anlamda ilk kez bir kasette okuduğumuz Kürtçe parçaların tamamının müzikleri bize ait. Kasetimizde her zaman olduğu gibi, Türkiye halklarının sesi olmayı hedefledik. Önceki kasetlerimizde kullanmadığımız E. Gitar, klasik kemençe gibi enstrümanları ilk kez kullandık. “Hiç Durmadan” tamamına yakınının akustik olarak kullanıldığı, daha zengin orkestra tarzıyla gerçekleştirilen bir çalışma oldu. Kasetimizin genelde beğenildiğini söyleyebiliriz. Bunun yanında, bu kasetimizi Yorum tarzının dışında bulanlar da oldu. Ancak bu temelde yöneltilen eleştiriler karakteristik değil ve geneli yansıtmıyor. Tıpkı “Cesaret” kasetinde olduğu gibi sokaktaki insanın yakalanması çabasında önemli bir çaba gösterdiğimizi sanıyoruz. Fakat sürecin özgünlüğünden dolayı daha çok gündemi belirleyen politik konuların anlatıldığı şarkılara aşırılık verdik.
Grup Yorum
147
Örneğin “Hiç Durmadan” türkümüz yakın bir süreçte, özelde Türkiye halklarına, en genelde ise sosyalist değerlere yönelik bir ihanet ve saldırıyı anlatıyor. Şehitlerimizin kanıyla yazılan tarihimiz kirletilmek istenmişti. Can evimizden hançerlenmiştik. Bu parçada ihaneti lanetledik. “Onurumsun”u oğullarının ve kızlarının yanında “devrime kadar düşmeyeceğim” diye and içen kayıp anaları için söyledik. Bu şarkımızda, son birkaç yıl içinde ülkemizde önemli bir gündem oluşturan gözaltı ve kayıplarda oğullarını, kızlarını yitiren anaların yüreklerini aktarıyoruz. “Gün Tutuşur”u, halkın yükselmeye başlayan öfkesini kırmak için egemen güçlerin planladıkları çirkin oyunda yitirdiğimiz aydın ve sanatçılar için yaptık: “Pir Sultan’lar ölmez binler yetişir, /Akar gelir canlar, tarih tutuşur”: “Derviş “, yeni bir dünya kurma mücadelesinde uzun, sabırlı bir yolculuğu adımlayan, adımlarken kavgasını, sevdasını can yoldaşlarıyla bölüşen ‘yeni insan’ı anlatıyor. Yeni çağın dervişleri... “Ölümden Öte’de, daha güzel bir dünya için ölümü göze almadaki kararlılık vurgulanıyor. “Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor”da devrimci hareketin destansı devrim yürüyüşünü senfonik bir tarzda, enstrümantal olarak anlatıyoruz. “Hey Gökler” Ezilen, sömürülen emekçilerin hak alma mücadelesindeki kararlılıklarını; sömürüye karşı başkaldırılarını anlatıyor. Parça geleneksel niteliği ile biliniyor olmasının yanında, dinamik yorumumuzla da kasetin en sevilen türkülerinden birisi haline geldi. Türkülerimizde şiir okumaya ilk kez “16 Mart” sonra “Madenciden” ve “Düşman Çizmesinde yer vermiştik. “Gün Tutuşur”da ve “Çiya Ez ım” ile “Hey Gökler” türküsünü birleştiren bölümde yer verdiğimiz şiirler, en beğenilen bölümlerdendi. 148
Anadolu Efsanesi
Dinamizmiyle kitlelerin özellikle konserlerde çok sevdiği bir parça haline gelen “Dağlar Sözümüz Var” olumlu olduğu kadar olumsuz eleştiriler de aldı. Gelen eleştirilere göre “Bu parça poplaşmış ve Yorum tarzının dışına çıkmıştı.” Bugünden dönüp baktığımızda parçanın içerik anlatımındaki kimi yetersizliklerden ve müzikal yapısındaki yabancılaşmalardan biz de söz edebiliriz. Ancak parçayı tümüyle “poplaşmış” ya da “Yorum tarzının dışına çıkmış” olarak da görmüyoruz. 1994… Hapishanelerde Zafer Direnen Özgür Tutsakların Oldu Özgür Tutsaklar tüm ülkede hapishanelerde direniş yaptılar. 9 Eylül Genelgesi’ni iptal ettirerek tüm hapishanelerde haklarını elde ederek zafer kazandılar. Açlık grevleri 11 Ocakta bitirildi. Ailelerin ve halkın desteği direnişin önemli bir gücü olmuştu. Ankara’da, İstanbul’da, Gebze’de, Afyon’da, İzmir’e ve Avrupa’daki açlık grevleri ve yoğun gösterilerin zaferi kazanmada önemli etkisi oldu. 20 Temmuz 1994 Milyonlarca İşçi Ve Memur İş Bırakıyor. Haziran ayı içerisinde yoğunlaşan işçi kıyımları ve bunun hemen ardı sıra gelişen direnişlerde yükseltilen “Genel Direniş” şiarı yansımasını bulmuş, tabanın dayatmaları üzerine Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısında 20 Temmuz’da “Genel Eylem” yapılması kararı alınmıştır. Oligarşinin gelişmelerden korkmak için pek çok nedeni vardır. Emekçi halk için hava ne denli umut kokuyorsa, düşman için de o denli umutsuzluk, çaresizlik, çözümsüzlük kokmaktadır. Yapabilecekleri çok şey de yoktur. Ve sarılırlar terör silahına... “sarı” işbirlikçi sendika silahına... tehdit, gözdağı, baskı ve saldırı silahına... medya silahına... Ayakçı, uşak ruhlu, namussuz, iktidar dalkavuğu takımı şimdi iş başındadır. Başta hükümet olmak üzere, TİSK, gerici faşist belediyeler işçilere tehditler yağdırdı. “Sarı” Grup Yorum
149
TÜRK-İŞ, pek çok iş kolunu, “Direniş” diyemedi, “Genel Eylem”in dışında bıraktı. Ama nafiledir: O gün, 20 Temmuz’da milyonlarca işçi, memur iş bırakır ve gücünü gösterdi düşmana. Eylem günü, polis hemen her bölgede emekçilere azgınca saldırır. İstanbul Kartal’da, Gülensu’da, Zonguldak’ta direnen işçiler de bu saldırıdan paylarına düşeni alırlar. Ve 100 kişi gözaltına alınır. Saldırılara rağmen İstanbul’da hayatın durmasını engelleyemez düşman. Sadece İstanbul’da değil Ankara’da da işçiler, kamu emekçileri durdurur hayatı ve Başkent caddelerini adeta zapt ederler. 20 Temmuz’da eylemler İzmir’den Diyarbakır’a Antalya’dan Trabzon’a uzanır. Ve Batman, Tunceli, Urfa, Siirt, Mardin, Elazığ, Şırnak, Ağrı ve Kars’ta iş bırakma eylemine katılım yüzde yüz olur. Evet, sömürü ve zulüm katmerleşmiş, bıçak emekçiler nezdinde, kemiğe dayanmıştır artık, süreç kitle hareketlerine gebedir... Devrimci Hareket’in önderinin ifadeleriyle “yöresel ayaklanmalar” gündemdedir... Hava umut kokmaktadır, evet... devrim kokmaktadır. Ve bu anlamda sorun umut olabilmekte, sürece hazır, sürecin pratik olarak örgütleyeni, yaratıcısı olabilmektir. Devrimci Hareket, bu noktada sürecin ve dayattığı görevlerin bilinciyle devam eder zafer yürüyüşüne... Devlet Katliamlarla Kürt Halkını Göçe Zorluyor. “Kürt realitesini tanıyoruz” sözleriyle iktidara gelen hükümet, Kürt sorununda inisiyatifi tamamıyla MGK’ya bıraktı. Devletin Kürdistan politikası... Şovenist Kışkırtıcılık Yaygınlaştırıldı. Bir “düşman” yaratarak buna karşı “milli birlik ve beraberlik” sözleri ile halkın desteğini yanına almaya çalışmak TC hükümetlerinin eski bir taktiğidir. Düne kadar “bölücülük” karşısında “ulusal birlik” aranmış, Türk halkının siyasal desteğini alarak Kürt ulusal hareketi üzerine daha güçlü gidilebileceği düşünülmüştü. 150
Anadolu Efsanesi
1993 yılında bununla yetinmeyen devlet gerilla karşısında çaresiz kalmasının bir sonucu olarak, Türk halkını aktif olarak savaşın içine sokmak için şovenizme sarıldı. Bu amaçla, asker cenazeleri özel olarak kullanıldı. Resmi ve sivil faşistlerin öncülüğünde şovenizm körüklendi. Bunun en tipik örneği 29 Ekim’de Erzurum’da görüldü. Erzurum Valisi, MHP’liler ve militarist güçler tarafından düzenlenen gösteride, şovenizm devletin açık desteği ve katılımıyla biçimlendi. Korucular ve itirafçılar daha etkin hale getirildi. Gerilla karşısında çaresiz kalan düzenli orduların başvurdukları taktiklerinin en önemlilerinden biri de kırların insansızlaştırılmasıdır. Örneğin Vietnam işgali sırasında ABD, bu taktiği köylüleri “stratejik büyük köyler”de toplama biçiminde uygulamıştır. ABD’lilerin eğittiği Türkiye’li kontrgerilla kurmayları da aynı şeyi yapıyor, Kürt köylerini zorla yakıp yıkarak, boşaltarak gerillanın güç aldığı halkı, yani “balığın suyunu” yok etmeye çalışıyordu. Bu politika özellikle Şırnak’ta 18 Ağustos 1992’de gerçekleştirilen katliamdan sonra giderek yoğunlaştı. Devlet, öncelikle yurtsever olarak bildiği köyleri hedef aldı. Bu köylerde halka “ya korucu olacaksınız ya da köyü terk edeceksiniz” dayatmasını getirdi. Hem korucu olmayan, hem de göç etmek istemeyenlere karşı her türlü baskıyı uygulamaya başladı. 1994 yılının yaz aylarına gelindiğinde boşaltılan köy sayısı 1500’lere ulaşmış durumdaydı. Köylerini terk edenler, topraklarını bırakıp geldikleri şehirlerin gecekondularında tam bir sefalet içine düştüler. İşsizlik ve açlıkla yüz yüze kaldılar. 1990 nüfus sayımında 400 bine yakın olan Diyarbakır il merkezi nüfusu 3 yıl içinde 1.5 milyona yaklaşmıştı. Diyarbakır’la birlikte Adana, Antep, Mersin ve batıdaki büyük şehirler de Kürdistan’dan göç eden halkın akınına uğradı. Özellikle Hakkari’nin sınır köylerindeki halk ise Irak Kürdistanı’na göç etti. Bu bölgeye göç edenlerin sayısı 1994 yazında 30 binin üzerine çıkmıştı.
Grup Yorum
151
4 Ağustos 1994, Bağcılar’da Üç Karanfil Bağcılar’da üç devrimci katledildi. Bine yakın polisin kuşatmasına rağmen, teslim olmayarak “Siz teslim olun, suçlu olan sizsiniz” sloganlarıyla direndiler. İstanbul’da şehir sularından dolayı 20’den fazla insanımız öldü. İktidar ve belediye inkâr ederek sorumluluktan kurtulmaya çalıştı. Kolera ya da bağırsak enfeksiyonu denilerek 20’den fazla insanın ölümünü gizlemeye çalıştılar. Hiçbir sağlık koşuluna uymadan kimyasal madde tankerleriyle taşıdıkları suları halka dağıtan su tüccarlarını gönderen siyasi sorumlular hakkında hiçbir soruşturma açılmadı. Sağlıksız sulara temiz raporu veren devlet kuruluşları soruşturulmadı. 1995… 1995 Yılı İşçi Sınıfı Açısından Grevler Ve Direnişlerle Geçen Bir Yıl Oldu Özelleştirmeler, taşeronlaştırmalar ve işçi kıyımlarıyla kendisini gösteren sermayenin saldırılarına karşı topyekûn bir karşı çıkışın örgütlenememesi nedeniyle tek tek işyerleri ile sınırlı kalan direnişlerle karşı koymaya çalıştı işçi sınıfı. 1995 yılının ilk günü başlayan kamu işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri, sarı sendikacıların sözleşmeleri el altından bitirme gayretleri, siyasi iktidarın sıfır zam dayatmasıyla suya düşmüş ve Türk-İş yöneticileri istemeyerek de olsa bir dizi eylem kararı almak zorunda kalmışlardı. 5 Nisan ekonomik istikrar -terör paketinin sonucu olarak işçilere sıfır zammını dayatmaya kalkan DYP-CHP iktidarına karşı işçilerin ilk tepkileri 24 Ocak’ta Ankara’da toplanan işçilerin tepkilerini yatıştıramayan Türk-İş ağalarının meydanı bırakarak kaçmalarına rağmen beş saat boyunca işçiler hükümetiyle kendilerini bırakarak kaçan sarı sendikacıları protesto eden sloganlarla Ankara’yı sarstılar. 152
Anadolu Efsanesi
Hükümetin “Halkın parasını işçiye yedirmem” diyerek dayatmaya çalıştığı sıfır zam önerisinden taviz vererek yüzde 5.4’e çıkmasına karşı işçilerin tepkisinden korkan Türk-İş ağaları sözleşmeleri imzalamaya cesaret edemedi. 20 Eylül’de tarım işçilerinin greve çıkmasıyla birlikte Türkiye tarihinin en büyük işçi grevi başladı. Tarım işçilerinin peşinden diğer işkollarının da peş peşe greve çıkmasıyla bir haftada grevci işçi sayısı 60 bini buldu. 12 Mart 2015 Gazi Ayaklanması Gecekondulardan Geliyor Halk… 12 Mart gecesi İstanbul Gazi Mahallesi’nde 3 kahvehane otomatik silahlarla tarandı Alevi dedesi Halil Kaya öldü, 20 kişinin yaralandı. Saldırganlar olay yerinden uzaklaştıktan sonra gasp ettikleri taksinin şoförünü boğazını keserek öldürdüler ve taksiyi ateşe vererek kaçtılar. Gazi halkı olayları protesto etmek için geceyi sokakta geçirdi, “Hedef Karakol!” diyerek asıl suçluların, Gazi Polis Karakolunun üzerine yürüdü. Halkın üzerine hedef gözeterek ateş açıldı. Onlarca mahalleli, devrimci katledildi. Ama halk geri adım atmadı. Barikat kurarak karşılık verdi. 12 Mart 1995 akşamında kontrgerilla saldırısının ardından Türkiye, Gazi’yi konuşmaya başladı. Kahvehanelerin taranması, Halil Dede’nin öldürülmesi, saldırganların “kurt” işareti yapmaları, polisin katillerle iş birliği konuşuluyordu. Aynı akşam konuşmaların seyri değişmeye başladı. Artık konuşulan saldırı değil, Gazi halkının bu saldırıya verdiği karşılıktı. Gazi’nin yoksul emekçi halkı ayaklanarak cevap verdi bu saldırıya. Ve Gazi Ayaklanması, o günden itibaren “Gazi’den Sonra” diye başladığı bir dönüm noktası oldu. Gazi Mahallesi’nin ardından Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nin, Çayan Mahallesi’nin, Okmeydanı’nın, Alibeyköy, Armutlu emekçilerinin, devletin polisi, askeri, panzeri üzerine onlarca şehit pahaGrup Yorum
153
sına, dindirilemeyen bir öfke ile yürümesi, halkın faşizme nefretinin, özgürlük tutkusunun ve savaşma ruhunun çarpıcı göstergesi oldu. Faşizmin oyunu bozuldu. 16 Mart 1995; Yozgat’ın Sorgun ilçesinde, Matsan Maden ocağında meydana gelen göçükte, 38 işçi hayatını kaybetti. 20 Mart 1995; Türk Silahlı Kuvvetleri 35.000 askerle Kuzey Irak’a en kapsamlı sınır ötesi operasyon başlattı 1995 Hapishaneler; Yozgat, Aydın, Diyarbakır, Erzurum, Konya, Çankaya, Çanakkale, Buca, Elazığ, Bursa ve Ankara hapishanelerinde devrimci tutsaklara saldırılar yapıldı. “kontrolü ele geçirmek” adı altında yapılan saldırılar yapıldı. 1995 1 Mayıs kutlamaları başta İstanbul olmak üzere İzmir, Mersin, Adana, Ankara ve diğer illerde büyük bir coşkuyla kutlandı. İstanbul’daki kutlamalarda 100 bini aşkın işçi ve emekçi Kadıköy meydanını adeta bayrak ve pankartlarıyla kızıla boyadılar. Polis bazı grupları ararken, devrimci işçilerin ve emekçi halkın kortejine dokunmaya cesaret edemedi. Eminönü işçileri, düzen sendikacılığı, devlet, işveren barikatını aştı. Eminönü Belediyesi’nden işten atılan 265 işçi direniş yaptı, ölüm orucu ve destek açlık grevleri yapıldı. 101 günlük direniş 80 işçinin işe geri dönmesiyle kazanıldı. 1995 Temmuz; Kaybedilen 300 insanımız Nerede kampanyası yapıldı. İktidarın kaybetme politikasına karşı ülkenin her tarafında pankartlar asıldı, devrimci hareketin silahlı eylemleri oldu. 4 Ağustos 1995; Konserleri yasaklanan, gözaltına alınan, son olarak kapatılan kültür merkezi OKM için Grup YORUM CHP İs154
Anadolu Efsanesi
tanbul il binasını işgal etti. 8 Ağustos 1995; Türk-İş hükümetle toplu pazarlıkta anlaşamadı. Türk-İş üyesi 600.000 kamu işçisi 1 günlük iş bırakma eylemi yaptı. Türk-İş oturmaktan, işçiler yürümekten yanaydı. İşçiler, Bu iş burada bitmez dediler. İktidarın işçi-emekçi düşmanı politikalarına karşı 5 Ağustos’ta Ankara’yı sarsan 200 bin emekçi 8 Ağustosta da bir gün iş bıraktı. Yaygın katılıma rağmen Türk-iş yönetiminin işçileri işyerlerine hapsetme politikası nedeniyle yeterli etkiye ulaşamadı. 21 Eylül 1995; Devlet Buca Hapishanesi’ne saldırı düzenledi, yüzlerce jandarma, polis, silah ve bombalarla özgür tutsakların kaldığı koğuşa saldır yapıldı. “Siz direnirseniz, siz firar ederseniz, siz teslim olmazsanız cezaevlerini teslim alamayız..” diyorlardı. Üç devrimci katledildi. 25 Eylül 1995; Ülke genelinde 23 hapishanede yaklaşık 1200 devrimci tutsak açlık grevi yaptı. Açlık grevinin amacı; Devrimci tutsak kimliğine yönelik saldırılara karşı set oluşturmak, Buca katliamını gerçekleştirenlerden hesap sormak. Ümraniye tabutluğunu kapattırmak. Devrimci tutsaklara yönelik sürgün sevk politikalarına son vermek için süresiz açlık grevi yaptı. Tayad’lı aileler hapishanelerdeki açlık grevlerine destek vermek için İstanbul Boğaziçi Köprüsünü yarım saat trafiğe kapatarak pankartlarla kestiler. Direniş zaferle sonuçlandı. İlk zafer adımı Ümraniye Hapishanesinin tutuklu hapishanesi statüsüne son verilmesi için çıkarılan genelge iptal edildi. Ardından tek tek hapishanelerde tutsakların talepleri birer birer, Adalet Bakanlığı tarafından kabul edildi. Son olarak şehitler verilerek direnişi sürdüren Buca hapishanesinde talepler 7 kasım Grup Yorum
155
1995 günü kabul edildi. Ve devrimci tutsaklar birlikte başlattıkları genel direnişe yine birlikte son verdiler.
21 Ekim 1995; Devrimci tekstil işçisi Düzgün Tekin gözaltına alındı ve bir daha kendisinden haber alınamadı. 21 Ekim günü sivil polislerce kaçırıldı. Güneşli Evren Mahallesinde akrabalarının evinden işyerine gitmek için yola çıkmıştı. Üç haftadır polis tarafından takip edildiğini ailesine söylemiş. Kaybedilmeden bir gün önce de akrabaları işe gitmemesini istemiş. O günden sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Gözaltında kaybedildi. 16 Aralık 1995; Manisalı Liseli Öğrenciler gözaltına alındı, işkence yapıldı. 15-16 yaşındaki liseli gençler DHKP-C’li oldukları iddiasıyla gözaltına alındılar ve işkence gördüler. DLMK’lı öğrencilere yapılan işkencelere CHP milletvekili Sabri Ergül tanık olmuştu. Milletvekili, Manisa Emniyet Müdürlüğünün ve TBMM’nin kapısına “Türkiye’de işkence vardır” yazılı dövizler asarak sorunu halka duyurdu. Manisa Emniyet Müdürü tanıkların anlatımı ve doktor raporlarıyla da kanıtlanan işkenceyi umursamaz bir tavırla “polisi yıpratmak istiyorlar” diyerek gizlemeye çalıştı. 156
Anadolu Efsanesi
9. Albüm - 1995 GRUP YORUM - İLERİ 01- Haydi Kolkola 02- Ölümsüz 03- Ya Arıse’l Cenubi 04- Özgürlük Tutkusu 05- Ayşe Gülen’e Ağıt 06- Herne Peş 07- Göç Destanı 08- Dersim’de Doğan Güneş 09- Anacan Yiğitlemesi 10- Dünya Halkları Kardeştir 11- Bağcılar’da Üç Karanfil 12- Yangınlar İçinde Vatanım 13- Gowenda Gelan 14- Selam Olsun Grup YORUM Üyeleri; Nuray Erdem: Solo, Vokal Özcan Şenver: Solo, Vokal Efkan Şeşen: Solo İrşad Aydın: Bağlama, Vokal Hakan Alak: Klasik Gitar, Akustik Gitar, Vokal Ufuk Lüker: Klavyeli Çalgılar, Vokal Elif Sumru Gürel: Klasik Gitar, Akustik Gitar, Vokal Kemal Sahir Gürel: Klavyeli Çalgılar, Vokal Grup YORUM kuruluşundan itibaren düzen güçlerinin saldırılarına maruz kalır. Bu düzenin sahipleri, polisi, savcısı ve haGrup Yorum
157
kimleri eliyle Yorum’u bitirebilmek için sürekli bir saldırı halinde oldular. İleri albümü yine bu yoğun saldırılar altında çıkar. Üyeleri tutuklanan, haklarında tutuklama kararı çıkarılan Yorum tüm bu zor şartlara rağmen albümü çıkarmayı başarır. Çünkü Yorum sadece birkaç üyeden ibaret olmayan, kolektif bir yapıdır. Bu nedenle kuruluşundan itibaren kişilere bağlı kalmadan, sürekli üreterek kendini yenileyebilmeyi başarmıştır. Kimileri Yorum için olumsuz eleştirilerini hiç eksik etmese de şarkıları, marşları ve eylemleri ile bu düzene göre sıradışı olmayı başarıp halkın güvenini ve sevgisini kazanabilmeyi başarmıştır. İleri albümünün çıktığı 1995 yılı ülkemiz de saldırıların en yoğun yaşandığı dönemlerden birisi olmuştur. Düzen tavan yapan ekonomik ve siyasi krizlerle çalkalanırken halka karşı savaşını tam gaz sürdürmektedir. 12 Mart günü kontrgerilla Gazi mahallesinde bir kahveyi tarayarak halktan insanları katleder. HEDEF KARAKOL şiarıyla devrimcilerin önderliğinde başlayan ayaklanma kısa sürede tüm İstanbul’a yayılır. Gazi katliamı adıyla değil, Gazi Ayaklanması adıyla tarihte anılacak oligarşiyi sarsan ayaklanma başlamıştır. Nurtepe’de, Okmeydanı’ndan saldırıyı duyan binlerce insan Gazi’ye akar. Gazi’yi duyan 1 Mayıs mahallesi halkı da ayaklanır. Süren ayaklanmada halkın üzerine hedef gözeterek ateş açan polisler onlarca insanı katleder, yaralar ve gözaltına aldıkları kişilere yoğun işkenceler yapar. Ancak bu süreçte devrimci mücadelede yükselir. Eski adalet bakanı Mehmet Topaç’ın cezalandırılmasıyla birlikte devrimci hareket mücadeleyi ileri taşır. 95 1 Mayıs’ı en kitlesel 1 Mayıslardan birisi olurken düzenin tüm saldırıları boşa çıkarılır. Grup YORUM da İleri albümü ile kitlelerin coşkusuna coşku katar. Selam Olsun şarkısı ile bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm için savaşanları selamlar. Dersim’de Doğan Güneş ile dağlarda savaşan halkın gerillalarını ölümsüzleştirir. 158
Anadolu Efsanesi
16 Nisanda katledilen Ayşe Gülen’i bir ağıt ile anarken Dünya Halkları Kardeştir diyerek halklara seslenir. Dünyanın tüm emekçileri kardeştir ve ortak düşman emperyalizm ve oligarşilerdir. Grup YORUM tüm şarkılarında sınıfsal bir bakış açısına sahiptir. Hiçbir şeyin sınıfsal mücadeleden bağımsız gelişmediği bir dünyada yaşıyoruz. Tüm insanların kardeşçe, birlikte üretip birlikte paylaşması ve dünyanın yoksul halklar için cennete dönüşmesinin kavgasını verir. Yorum sadece şarkı söylemekle kalmaz. Aynı zamanda söylediği şarkılara uygun olarak sıcak mücadelenin ortasında yer alır. Örneğin 95 yılında Okmeydanı Sibel Yalçın parkında düzenlediği konsere polis saldırısı olduğunda Yorumcular da halkla birlikte barikatın arkasında yer alır. Polisin tüm saldırılarına karşı halk Yorumu sahiplenir. Okmeydanı konserine saldıran polis yüzlerce insanı gözaltına alır tutuklar. İnsanların kolunu bacağını kırarlar. Ancak bu saldırı da Yorum’u halktan koparmalarına yetmez. 1995 yılında Grup YORUM’un çalışmalarını yürüttüğü Ortaköy Kültür Merkezi kapatıldı. Gerekçesi; “Amacına uygun faaliyet gösterilmediği, yasadışı örgüt mensuplarının buluşma yeri olarak kullanıldığı ve devletin bölünmez bütünlüğünü hedef aldığı” gerekçesiyle polis tarafından kapatıldı. Bunu protesto etmek için Yorum üyeleri İstanbul CHP İl Binası’nı işgal ederler. Bir yandan demokrasi sözlerini dillerinden düşürmezken öte yandan Yorum’a konser dahi düzenletmemek için halka saldırıp tutuklarlar. Ancak bu ve benzeri saldırılar Yorumu daha da güçlendirmiştir. İLERİ Grup YORUM Tavır Dergisi Nisan 1995 Emekçi halkın açlığa ve yoksulluğa mahkum edildiği, işkence katliam zulüme ezildiği bir ülkede yaşıyoruz. İnsanca yaşamak için direnenlerin, mücadele edenlerin, savaşanların türkülerini Grup Yorum
159
söylüyoruz. Tank ve top ateşi altındaki köylerin, çarklar arasında, tarlalarda ezilen emekçilerin türkülerini söylüyoruz. Eşitlik ve özgürlük hasreti, sokaklarda, dağlarda, özgürleştirilmiş vatan mevzilerinde bağımsızlık ve sosyalizm için dövüşenlerin inancı, azmi ve cesareti var türkülerimizde. Türkülerimizde halkların kardeşlik isteği var. Bunun için yasaklar, işkencehaneler, zindanlar dikiliyor türkülerimizin önüne. Yıldırabilirler mi türkülerimizi, sığdırabilirler mi zindanlara? Ayaklarımızı vatan topraklarına bastık. Sırtımızı halkımızın onuru, namusu ve direncine dayadık. Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Laz, tüm milliyetlerden Türkiye halklarının yüzlerce yılda yarattığı zengin kültürel mirası ve direnme geleneği bizim için en büyük esin kaynağı oldu. Kaderimizi halkımızın kaderiyle bir kıldık. Ve dokuz yıllık onurlu bir tarih yazdık. ‘92’de Denizli konseri sonrası açılan dava DGM’lerden, Yargıtaylardan hızla geçti. Kürt halkının umudunu seslendirdiğimiz için “bölücü” olmuştuk. Kemal ve Sumru 20 şer ay hapis. 42 şer milyon lira para cezası aldılar. Kemal tutsak edildi. Sumru ise ceza aldığı için aramızda olamadı. Sonuç bizim için şaşırtıcı değildi. Yine susturmak, yine sindirmek istemişlerdi. Yine başaramadılar, engel olamadılar. Kemal’in Sumru’nun kasetimize omuz vermelerini engelleyemediler. Milyonların gözü üzerimizdeydi, milyonlarla kolkolyadık. Onulmaz sandıkları yaramızdan taze bir filiz sürgün verdi. Kemal, Sumru ve diğer Yorumcular arasındaki kolektivizm hayatın içinde şekillendi. Güçlü, özgün bir deneyim olarak yazıldı hanemize. “Dersim’de Doğan Güneş”le Şahanlarımız eleştiri ve önerileriyle katkı sağladılar. Devrimci tutsaklar ve kopmaz bağlarla bağlandığımız ailemiz de soluk verdi çalışmamıza. Genişledi yaygınlaştı kolektivizmimiz. Baskılardan bir kez daha alnımız ak çıktık. Güven kazandık, güven verdik. Yüzyıllardır özgürlük hasretini koynunda büyüten Türkiye halklarına sözümüzdür. Bu güveni boşa çıkarmayacağız, mücadelenin her cephesinde türkülerimizle var olacağız. Vatan ve dünya; onurun, namusun ve adaletin oluncaya dek... Türkülerimiz Kazanacak... Hiç Durmadan kasetinden yaklaşık 17 ay sonra “İleri” adını 160
Anadolu Efsanesi
verdiğimiz yeni kasetimizle selamlıyoruz halklarımızı. Bu geçen süre içine, Kemal ve Sumru’ya verilen cezadan sonra daha kararlı bir şekil sınadık türkülerimizi alanlarda, direnişlerde, emekçilerle omuz omuza... Zulmün saltanatını devirmek için “İleri” diyordu yeni dünyanın mühendisleri. Biz de katılıp onların çağrısına, sesleniyoruz “İleri” diyerek, çağırıyoruz yaşamı savunmaya. Ekim, Kasım ve Aralık aylarını kapsayan, yaklaşık 550 saatlik bir çalışmanın ürünü olan “İleri” isimli kasetimizde, iki Kürtçe bir Arapça ve bir enstrümantal olmak üzere on dört şarkı bulunuyor. Stüdyo çalışmamızın böyle uzun bir sürece yayılmasında kullandığımız enstrümanların akustik olmasının yanı sıra, geniş bir repertuarla çalışmamız da etkili oldu. Mekanik seslerden özellikte kaçınmaya çalıştığımız İleri’de halk müziğinin motiflerini ve enstrümanlarını diğer çalışmalarımıza oranla daha yoğun kullanmaya çalıştık, olumlu sonuçlar aldığımıza da inanıyoruz. Halk müziğinin, zengin birikimi doğru bir bakış açısıyla ele alındığında müziğimizin zenginleşmesinde belirleyici bir role sahip olduğunu düşünüyoruz. Çalışmalarımızı da bu yönde şekillendiriyoruz. Kasetimizde yer alan “Haydi Kolkola” “Göç Destanı” “Dersim’de Doğan Güneş” “Bağcılarda Üç Karanfil “Yangınlar İçinde Vatanım” ve “Gowenda Gelan” isimli şarkılar halk müziği motifiyle şekillendirdiğimiz şarkılardır. Söz ve müziği Marcel Khalifa’ya ait olan “Ya Arisel Cenubi” isimli şarkıyı da çağdaş Arap müziği tarzında düzenledik. “Ayşe Gülen’e Ağıt” 1992’de Eskişehir konserinde açılan davadan dolayı hakkımızda çıkan gıyabı tutuklama kararı ve Konya mahkemesine kadar olan özgün süreçte ürettiğimiz bir şarkıydı. Dünyayı, memleketimizi ve halkımızı, uğruna ölebilecek denli seven Ayşe Gülen’in adı emekçilerin hünerli elleriyle kuracakları dünyaya onurla taşınacak. “Özgürlük Tutkusu” en coşkulu türkülerimizi en zorlu koşullarda ürettiğimizin adıdır. Bu şarkımız Ocak 1994’te gözaltına alınan grup üyemiz Kemal tarafından Edirne Terörle Mücadele Şubesi’nde bestelendi. Bu türkümüzü, halklarımızın kurtuluş mücadeGrup Yorum
161
lesinde zindanları dahi bir mevzi haline getiren devrimci tutsaklara armağan ediyoruz. Kürdistan boydan boya bir yangın yeri; Dağlar, ekinler, köyler, insanlar yakılıyor. Her katliamla ayaklar altına alınıyor insanlık onuru. Dersim’i, Kulp’u, Şırnak’ı yakan aleve her gün bir yenisi ekleniyor. Ve Lice... Yakılıp yıkılan Kürt kölelerinin içinde ne ilk ne de son. Kürdistan’ın her karış toprağı gibi acılı, kahırlı. Kısa bir süre öncesinin on beş bin nüfuslu ilçesinde bugün bin kişi ya yaşıyor ya yaşamıyor. Bunun için Lice bir simgedir. Kürdistan’daki yangını anlatan “Yangınlar İçinde Vatanım” Lice’nin küllerinden çıktı. “Çiçeğimi Ateşe Attılar” diyen bir ağıtla girdik türkümüze. Ses verdik Lice’nin acısına. Acılı olduğu kadar dirençlidir de türkülerimiz. Analarımız yiğit savaşçılardan umutlu. Çünkü yangınların içinde sertleşmiş bilekleri. Yangınlara kavuşuyor Dicle’nin hırçın suyu, dağlara Dersim e, Munzur’a, Cudi’ye, köpük köpük, dalga dalga... Türk, Kürt, Laz, Çerkez bütün milliyetlerden halklarımızın kurtuluşunun, sömürüye karşı ortak mücadeleden geçtiğini bilerek. Arap halkı da bu savaşta yerini alıyor, şehitler veriyor. Arap halkının yiğit evladı, feda kuşağının temsilcisi Bedii Cengiz ve ulusunun onur sancağını elden düşürmeyenler haykırıyorlar hep bir ağızdan “Nıhna Afi na mevt” (Bize Ölüm Yok) Bir zılgıt yayıldı karanlığa karşı, Bağcılar’daki özgürleştirilmiş vatan üssünden. İstanbul’un yoksul konduları aldı önce selamı. Vardiyalarda büyüyen öfkeye, dokuma tezgahına akan tere ulaştı sonra. Oradan ovalara ve dağ başlarına, dolaştı bütün ülkeyi baştan başa üç kızıl karanfil. O gece yüzyılların acısını ve hasretini alıp koynuna, bir halaya girer gibi girdiler savaşa. Mermilerin, bombaların ateşi altında halay çektiler, türkü söylediler, marş söylediler. Devrimi, devrime olan inancı bitirdiklerini zannedenlerin yüzüne bir tokat gibi patladı Bağcılar direnişi. Bu direniş Kızıldere’de yaratılan teslim olmama geleneğinin, Ölüm Orucunda, 12 Temmuz’da, 16-17 Nisan’da, Adana ve Ankara direnişlerinde zenginleşerek bilgeleşmesidir. Kararlılık, güven ve sahiplenme gibi bir 162
Anadolu Efsanesi
çok erdemi içinde taşıyan Bağcılar direnişini, inancı kazanma azmiyle bütünleştiren bir zafer ağıtıyla anlattık. “Başarmadan Ölmek Yoktur” diyenlerin bayrağını “Cesaretiniz Varsa Gelin” diyen Sabolar. “Asıl Sız Bizim Adaletimize Teslim Olun” diyen Bağcılar şehitlerini geleceğe taşıyor Hüseyin. Güner, Özlem tüm devrim şehitleri adına taçlanıyorlar kasetimizde. Yüzyılımız devrimler çağı olarak başladı. Önce Rusya’dan sarstı dünyayı emekçiler. Ardından dünyanın dört bir yanında yakıldı özgürlük ateşleri. Ancak SSCB’de 1955’lerden sonra başlayan revizyonist sapmalar, 1980’lere gelindiğinde kapitalizmin inşa süreci halını aldı. Doğu Avrupa’nın birçok ülkesini de bu rüzgar etkilemişti. Buna karşın, emekçilerin mücadelesiyle, emperyalizmin “Yeni dünya düzeni” iflas etmiştir. Zalimce baskı ve sömürü sürdükçe, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi de sürecek. “Dünya Halkları Kardeştir” isimli şarkımızda ezilen halkların, mücadelenin sıcaklığıyla yolladıkları selam var. Teslimiyete ve ihanete karşın bayraklarını düşürmeyen Filistin’den, teslim olmaktansa, adayı batırırız diyen Küba’ya dek Dünya halklarına selam var. Bu şarkıda Latin Amerika gitar ve flütüyle; Ortadoğu ud, darbuka, hollol (bir tür davul) ve ziliyle, İrlanda folk gitarıyla; Sovyetler Birliği akordeonuyla, Afrika davullarıyla; Uzakdoğu belisiyle yer aldı. Türkiye ve Kürdistan’ı anlattığımız bölümde ise ortaklaşmış enstrümanlarımız, bağlama ve askı davulunu kullandık Dünyayı bir kez de Türkiye ve Kürdistan’dan sarsacak olmanın inancıyla selamlıyoruz dünya haklarını. Yaşama merhaba dediği gün umudun sesi, yazılmaya başladı “Selam Olsun”un sözleri. Şeyh Bedreddinler, On beşler can verdi toprağına; Mahirler Kızıldere’de yeni dizeler kattılar “Selam Olsun”a. Ölüm Orucu’nda, gecekondu direnişinde, kırlarda büyüdü umut, kök saldı toprağın bağrına ve kopmaz bağlarla bağlandı yaşama hayatın her anı. Her direniş, her zafer, vatan toprağını sulayan her damla kan, can verdi “Selam Olsun”a. Kısaca yaşam içinde şekillendi ‘Selam Olsun”. Her dizesini tarih sınadı, bunun için de bir sembol oldu. Grup Yorum
163
Ülke topraklarını bir ana sıcaklığıyla kucaklayan bir ailenin türkülerini söylüyoruz. Böylesi büyük bir alenin türkülerini söylemek onur veriyor bize. Bir önceki kasetimiz “Hiç Durmadan’da yer olacak olan “Selam Olsun” denetim engeline takılmış ve kasetimizde yer alamamıştı. “Selam Olsun”u engellerken hesaba katmadıkları bir şey vardı, irademiz. Sesimizi boğmaya çalışanlara en iyi yanıtı “Selam Olsun’u bu kasetimizde seslendirerek veriyoruz. Ilık bir dağ yeliyle bir kasete kaydedilerek geldi ezgimiz. Bir sabah kapıyı açtığımızda kucağında bir avuç ot ve toprak kokusu, kuş cıvıltısı, böcek sesi, rüzgar uğultusu ve kan rengi karanfillerle beklerken bulduk onu. Dersim de Doğan Güneş’in bestecisi şehit komutan Nazım Karaca, seslendiren şehit gerilla Erkan Akçalı. Kayıt elimize geçtikten yaklaşık 15 ay sonra stüdyoda bu şarkıyı kaydetme aşamasındaydık. Bu sırada, bize ulaşan kayıtta türküyü okuyan Erkan Akçalı’nın sekiz yoldaşıyla birlikte savaşarak şehit düştüğünü öğrendik. Şarkıyı Erkan’ın sesiyle açtık. Böcek sesiyle kırı, köpek sesleriyle de gerillaların dolaştığı köyleri anlatmaya çalıştık. Çatışma efektleriyle ise savaşı anlatmaktı amacımız. Kürdistan’da cenazelerde çekilen ve zafer sembolü olmuş zılgıtlarını da şarkının sonunda kullandık. Türkü söyler gibi direnenler, direnişin türküsünü de yaratıyorlar. Bazen öfkeli, bazen dingin... Ama sımsıcak. Ateş denince Newroz gelir aklımıza. Özgürlüğe gülüşümüzde Newroz. Bir sabah uyandığımızda, ateşin öteki yüzünü gördük. Yakılan evler, köyler, bizimdi. Bizimdi ülke. Düştük göç yollarına. Yollar bizimdi. Oğullarımız, kızlarımız vardır dağlarda, koyaklarda, çadırlarımızda. Kolkola yürüdük. Diz dize oturduk. Şimdi oradalar, karşıda, şurada, yanımızda, her yerde. Birlikte dönüyoruz etrafında küçük çoban ateşlerinin. Ateş içimizde, yüreğimizde tüten acılarımız, yoksulluğumuz. Bir gün kazanacağız. Göç yolları biterken, yakacağız en büyüğünü Newroz ateşlerinin. Kasetimizde yer alan “Göç Destanı” isimli enstrümantal ezgide yerinden, yurdundan sürgün edilen Kürt köylüsünü müziğin diliyle anlatmaya çalıştık. 164
Anadolu Efsanesi
Bu şarkıda Flütle; sabahın ilk ışıklarıyla ovaları, dağları adımlayan, yurdundan koparılmış Kürt göçerlerini, meyle; konaklanan yerlerdeki çadırları, açlığı, yoksulluğu, kavalla; bir gerillanın bu insanların içine karışmasını, aşını, ateşini paylaşmasını, sohbetini, hızlanan bölümde; davullarla dağlarda çekilen halayları, yakılan özgürlük ateşlerini, final bölümünde ise; göçerlerin gerillaya duyulan güvenle ayrılışını betimlemeye çalıştık. “Göç Destanı”yla yıllardır ezilen, horlanan, katliamlarla yok edilmeye çalışılan Kürk halkının çektiği acılarla biriktirdiği, büyüttüğü umudu da lirik bir ezgiyle anlattık. Kürt halkının yükselen özgürlük çığlığına nefes olsun ezgimiz. Ve Parti-Cehe Kürt halkına doğru önderliği gösterdi. Her gün daha ağırlaşan sömürü cenderesinin altında ezilen halklarımızın olduğu gibi Kürt halkının da kurtuluşunu temsil ediyor. “Gowenda Gelan” kadın-erkek, yaşlı-genç tüm halka özgürlük çağrısını yineliyor. Kuruluşumuzun 10. yılında “İleri” diyor ve bir kez daha ateş hattından türkülerle geliyoruz. 1996… 4 Ocak 1996’da Faşizm, Ümraniye Hapishanesi’nde katliam yaptı. 3 devrimci katledildi. Buca Hapishanesi’nden sonra Ümraniye Hapishanesi’nde planlı ve katliam amaçlı bir saldırı yapıldı. Adalet Bakanlığı’nın talimatı ile Cumhuriyet Savcısı, Cezaevi Müdürü ve jandarma subaylarının yönetiminde ellerinde demir çubuklar ve kalaslar olan yüzlerce asker, devrimci tutsaklara saldırarak 40’a yakın tutsağı yaralayıp 3 tutsağı da katlettiler. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Zeki Güngör, durumun Cumhuriyet Başsavcısı yetkisi dahilinde olduğunu ve Adalet Bakanlığı’nın olaydan bilgisi olduğunu ve operasyon bittikten sonra Bakanlığa bilgi verileceğini söyleyerek katliamcılara talimatın nereden geldiğini açıklamış oldu. Katliamı fiilen yönetenlerden Cumhuriyet Savcısı Yusuf Yanık, raporunda cezaevinde henüz fiili bir durum olmamasına rağGrup Yorum
165
men tutsaklardan “isyancılar” diye söz ediyor ve üç koğuşun işgal edilmiş olduğunu, sayım alamadıklarını, toplu firar olabileceğini söylüyordu. Tüm bunlar yalandı. Saldırı olduğu gün cezaevi idaresi sayım almış ve arama yapmak için geldiğinde de bir engelleme ile karşılaşmamıştı. Bu nedenle arama bahanesi ile gelen askerlerin tutsaklara aniden saldırabilmesi mümkün olabilmişti. 9 Ocak 1996 Sabancı Holding Merkezi, Sabancı Center DHKP-C’liler tarafından basıldı. Sabancı Holding’in yönetim kurulu üyesi ve önemli adamlarından Özdemir Sabancı, yine holdingin en büyük kuruluşlarından Toyota-SA Genel Müdürü Haluk Görgün ve Sakıp Sabancı’nın sekreteri Nilgün Hasefe öldürüldü. Bu eylemi katliamların, kayıpların tüm zulmün ve sömürünün hesabını sorma amacıyla yaptıklarını açıkladılar. Mehmet Ağar Adalet Bakanı Oldu 1996 Yılında, uzun süre yaşanan hükümet krizinin ardından ANAYOL hükümeti kuruldu. Tansu Çiller’in Başbakan olduğu hükümet, halka saldırı hükümeti gibi çalıştı. Ağar’ın ismi katliam, işkence ahlaksızlık mafya ile işbirliği, entrika, şantaj ile özdeşleşmiştir. İstanbul 1. ve 2. şubede polis teşkilatında işkencecilerin şefiydi. 12 Eylül sonrası İstanbul siyasi şubede devrimcilere yaptıkları işkence ve gerçekleştirdikleri katliam ve zindanlara doldurdukları devrimci, demokratlardan dolayı başarılı bulunup Cunta şefi Kenan Evren tarafından altın kol saati hediye edilen işkenceci polisler arasında Mehmet Ağar da vardı. Gayrı meşru ilişkileriyle onlarca eve sahip olmuştur. Adalet Bakanlığı’na Ağar’ın oturtulması, halka karşı yeni saldırıların başlangıcı oldu. Devrimci Hareket, Mehmet Ağar’ın Adalet Bakanı olmasına karşı kampanya başlattı, ülkenin her tarafından afişler asıldı, teşhir edildi.
166
Anadolu Efsanesi
1996 1 Mayıs Devrimci Hareket 30 Bin kişilik Kortejiyle, tüm basının, televizyonların birinci haberi oldu. Nasıl oluyor da illegal bir örgüt 1 Mayıs’ta sendikalardan çok daha büyük bir kitleyi toparlayabiliyor? Bu kadar büyük bir kitlenin 1 Mayıs için toplanmasına tahammül edemeyen iktidar katliam yaptı. Katılan kitlenin üzerine ateş açıldı. Barikatlar ve marşlarla karşılık verildi. 3 kişi katledildi.
1996 Hapishaneler Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın başında olduğu Bakanlık, 6 Mayıs 1996 günü bir genelge yayınladı. Genelgenin hemen ardından Eskişehir başta olmak üzere, yedi tane hücre tipi (tabutluk diye nitelendirilen) cezaevi açılarak, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce siyasi gerekçelerle tutuklananlar bu cezaevlerine gönderilmeye başlandı. Bu saldırı politikasına karşı Sağmalcılar, Ümraniye, Bursa ve toplam 35 hapishanede tutsaklar bedenlerini açlığa yatırarak Genel Direniş’le cevap verdiler. 1500 Tutsak 20 Mayıs günü Süresiz Açlık grevine başladılar. Talepleri şunlardı; 6 Mayıs Genelgesi’nin iptal edilmesi Eskişehir ve diğer hücre tipi cezaevlerinin kapatılması Grup Yorum
167
Tutsak ailelerine yönelik saldırıların durması Tutsakların tedavilerinin ve duruşmalara çıkarılmasının önündeki engellerin kaldırılması… Açlık grevini Ölüm Orucu’na dönüştüren devrimci tutsaklar 69 gün süren ölüm orucunda 12 şehit vererek Din tüccarı mafyacı katil REFAHYOL hükümetini dize getirdi ve tüm taleplerini kabul ettirdi. 69 Günlük direniş, tutsakların gün gün eriyen bedenlerinde, tutsak yakınlarının ve her meslekten halkımızın binlercesinin, on binlercesinin sokaklardaki eylemlerinde, şehirlerin gecekondu mahallelerindeki barikatlarda süren bir savaştı. Yüzlerce tutsak yakını istisnasız her gün sokaklarda vahşice dövüldüler. Polis merkezleri gözaltına alınan insanlarla dolup taştı. Cezaevleri dışında da Ölüm Oruçları başladı, 60 yaşındaki anneler ve babalar ölüm orucuna yattılar. Ölüm Orucu direnişi’nde, Tavır Dergisi çalışanı olan, Tiyatro ve müzisyen olan Ayçe İdil Erkmen’de Çanakkale hapishanesinde 26 Temmuz günü şehit düştü. Dünyanın ilk kadın ölüm orucu şehidi bir sanatçıydı ve halkımız ona Mitralyöz dedi. Ölüm Orucu direnişi Grup YORUM’un Boran Fırtına albümüyle destansı bir dille anlatıldı. 16 Temmuz 1996 Mehmet Ağar Bizzat İşkence Yapıyor Vatan Caddesi siyasi şube işkencehanesinde Sema Türkdoğan’a İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu sorgu yaparak işkenceye katıldılar. “TV’ye çıkıp konuşursan, talimatları cezaevinden aldığını söylersen, seni eşinle birlikte yurtdışına göndeririz, sana ev, araba, iş veririz.” Diyerek komplo kurmaya çalıştılar. 3-4 Eylül 1996 ABD Kuzey Irak’taki gelişmeleri bahane ederek, Irak’ın güneyine füze saldırısı gerçekleştirdi. Irak’ın bombalanması üzerine toplanan BM Güvenlik Konse168
Anadolu Efsanesi
yi’nde kapalı kapalı ardındaki çetin pazarlık günlerce sürdü. Çünkü ortada iki öneri vardı İngiltere ve ABD “Irak’ın kınanmasını” öngören bir karar tasarısı hazırlayarak konseye sunmuş, ancak aynı anda Rusya’da Konseye “Irak’a yönelik askeri saldırının” kınanmasını öneren bir öneri getirmişti. BM sadece diplomatik bir demeçle yetindi. 24 Eylül 1996 Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinde yapılan saldırı sonucu 10 yurtsever devrimci tutsak katledildi, onlarca tutsak yaralandı. 24 Eylül sabahı aile görüşüne çıkan tutsaklara itirafçıların sataşmaları üzerine başlayan saldırı, daha sonra itirafçıların isim vererek yurtsever tutsakları cezaevi idaresine şikayet etmesiyle başladı. Aynı gün öğlene kadar bizzat Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın talimatıyla 30 yurtsever tutsağın Antep Cezaevine sürgün edilmesi kararı çıkarıldı. 3-4 saate sığmayan bu hızlı gelişmelerin ardından özel tim, sivil polis, jandarma ve gardiyanların saldırısı başladı. 5 Ekim 1996 Gazi Halk Meclisi Kuruldu 12 Mart 1995 yılında Gazi Ayaklanması’nın ardından Gazi Halkı örgütlendi. Yaşadıkları Gazi halkına örgütlü olma, savaşma gerekliliğini göstermişti. Bu bilinçle 12 Mart’ta sokaklara akmıştı. Devlet terör estirmeye devam etmişti. 1996 Yılından itibaren örgütlülüğünü sürdüren Gazi Halk Meclisi halkın bir çok sorunu tartıştığı, karar aldığı ve çözüm ürettiği halkın örgütü olarak çalıştı. 3 Kasım 1996 Susurluk Kazası Gösterdi Ki Kontrgerilla Devlettir. Kırmızı Bültenle aranan faşist katil Abdullah Çatlı, emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Halk düşmanı Bucak aşireti lideri Sedat Bucak aynı araç içinde yolculuk yaparken Susurluk’ta bir Grup Yorum
169
kamyona çarparak kaza yaptı. Abdullah Çatlı ve Hüseyin Kocadağ öldü. Bucak yaralı kurtuldu. Bu kaza devletin kontrgerilla yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya sermişti. Bu kazanın ardından ülkenin her tarafında ışık söndürme eylemleri yapıldı. 21.00 de yapılan Işık söndürme eylemlerine milyonlar katıldı. Halkın tepkisini yumuşatmak için televizyonlar hatta holding binaları dahi ışıkların açıp kapatmak zorunda kaldılar. Ancak en büyük gösteriler, başta Gazi Mahallesi olmak üzere, devrimci mahallelerde günlerce sürdü. On binler meydanlarda, mahallelerde 21.00 de meşaleli yürüyüşler, ışık söndürme ve tencere tava çalma eylemleri yaptılar. Grup YORUM da halkın yürüyüşlerine katılarak birçok mahallede konserler verdi. 10. Albüm - 1996 GRUP YORUM - GELİYORUZ 01- Şahan Kanatlılar 02- Yarın Bizimdir 03- Uğurlama 04- Ey Şahin Bakışlım 05- Avlaskani Cuneli 06- Mayıs 07- Gazi Marşı 08- Hevidarım 09- Sibel Yalçın Destanı 10- Mehmet Sait’in Türküsü 11- Haydi Tenruh 12- Gidene 13- Grev Halayı Grup YORUM üyeleri; Fikriye Kılınç: Solo, Özcan Şenver: Solo, vokal 170
Anadolu Efsanesi
İrşad Aydın: Bağlama, vokal Hakan Alak: Klasik gitar, akustik gitar, vokal Ufuk Lüker: Klavyeli çalgılar, vokal Elif Sumru Gürel: Klasik gitar, akustik gitar, vokal Kemal Sahir Gürel: Klavyeli çalgılar, kaval, cura, vurmalı Çalgılar, elektrik gitar, flüt, buzuki, bas, vokal Kavga amansızdır. Bu dünya, er ya da geç halkın olacak. Ve bu dünya zulüm uygulayanlara kalmayacaktır. Yorum bunu söylediği için üyeleri Kemal ve Ufuk’un üzerine ateş açarak gözaltına alırlar. Gözaltılar ve tutuklamalar albüm çalışmalarını zora soksa da Yorum halk ile bütünleşmiş büyük bir ailedir. Ve her türlü zorluk, engel aşılarak yola devam edilir. Grup YORUM hapishanelerden hiç uzak kalmamıştır! Yorumdan korkanların Yorumu tutuklamalarla korkutarak susturma çabaları tüm Yorum tarihi boyunca süregelmiştir. ‘96 yılında tutuklu üyeleri serbest bırakılır ve kapatılan OKM mahkeme kararı ile tekrar açılır. 96 yılında Grup YORUM Geliyoruz albümü ile sahne alır. Bu kasette de sürecin coşkusuna denk düşen şarkılara yer verilir. 16’sında direnişçi 18’inde kahraman olan Sibel Yalçın Destanı söylenir. Gazi ayaklanmasının coşkusunu Gazi Marşı ile dillendirir. Haydi, Tenruh isimli Arapça ve Avlaskani Cuneli isimli Lazca şarkı da bu albümde yerlerini alır. Katliamlara, köy yakmalara, yargısız infazlara rağmen mücadelesini büyük bedelleri ödeyerek sürdüren Kürt halkı için ise Hevidarım şarkısını armağan eder. Yarın Bizimdir der Yorum. Dadaloğlu’nun sesini asırlar öncesinden alıp günümüze taşır. Anadolu asırlardır zalimlerin zulmü altındadır. Ancak zalimin zulmü ne kadar keskin ise halkın kahramanları da bir o kadar yiğittir.
Grup Yorum
171
“Dadaloğlu’m bir gün kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölene ağlama hey dost yarın bizimdir” Yorum halkın safındadır, işçi sınıfının safındadır. Ki ait olduğu işçi sınıfına direnişlerde, grevlerde söyleyebileceği bir şarkı armağan eder. GREV HALAYI Hakkın ara sor da gel Çadırları kur da gel Düğün olsun grevler Davullara vur da gel Dalga dalga büyü gel Grev grev yürü gel Kavgadan kaçmak olmaz Yüreğini al da gel Anadolu’nun destan dili, Grup YORUM’la yeniden hayat buluyor. Bugünün destanını anlatıyor… SİBEL YALÇIN DESTANI 1. Bölüm: Biz hiç teslim olmadık ki! Daha on sekizinde, ömrünün baharında. Ölüm daha çok uzak yaşına. Umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. Yükselsin diye erdemin bayrağı semalarımızda, on sekizinde, ömrünün baharında, yüreğine doldurup umudu, düştü hasretinin ardına... erken büyüyor çocuklarımız. On altı yaşında direnişçi, on sekizinde bir kahraman. Öyle bilge, öyle insan. Gözlerinde gökyüzünün yedi rengi... 172
Anadolu Efsanesi
Uyanıyor bir haziran sabahında İstanbul. Uyanıyor Gazi, uyanıyor Armutlu. Okmeydanı uyanıyor. Gün dönüyor, varoşlardan akıyor hayat. Taze bir bahar havası sokaklarda. Uyanıyor İstanbul, gencecik bir kızın, Sibel’in zafer sloganlarıyla. Bu haykırış, bu slogan, bu ses... Tanıyor bu sesi insanlık. Binlerce yıl öncesinden, Anadolu köylerinden tanıyor. Baba İshak’tan, Demirci Kawa’dan, Köroğlu’ndan, Bedrettin’den tanıyor. Pir Sultan’ın sesi bu, yüzyıllar öncesinden bu güne uzanan... Bir ana nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpınırsa yavruları için; öyle koruyor yoldaşlarını. Onun mayasında vefa var, özveri var. Tereddütsüz kendini feda etmek var yolunu gözleyenlere. O, feda kuşağının evladı. Kaç gez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlarına. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa, gecekondular sıralanmış yolu boyunca. Çiçekleniyor sokaklar, o vuruştukça. Gözler aralamış perdeleri. “Gir içeri” diyor gözler, “Burası siper, burası vatan sana.” Sırtından sıvazlıyorlar Sibel’i, gözlerimizden bir damla yaş olup akanlar. Dört mevsime, yedi iklime sorduklarımız. Canımızdan çok sevdiklerimiz. Kulağına eğiliyorlar ve “Sor bunların hesabını” diyorlar. “Bir vakit orman kuytuluklarına atılmanın, dipsiz kuyulara salınmanın, ahlaksızlıkların, namussuzlukların... sor bunların hesabını... makineye kaptırılan kol için sor, üzerine kurşun yağan bedenler için sor”. Güç veriyorlar, damarlarına taze kan oluyorlar akacaklarını bile bile... “asıl siz teslim olun” Biz hiç teslim olmadık ki! Pir Sultan, teslim olmadı ki Hızır Paşa’ya!.. Mahir, teslim olmadı ki!.. Bedreddin bir kez bile el pençe divan durmadı ki!.. Seyit Rıza darağacında kendi çekti ya ipini!.. Çiftehavuzlar’da, Bağcılar’da nazlı nazlı dalgalanan bayrağımız, Sabo’larımız, Sinan’larımız, Niyazi’lerimiz hiç teslim olmadı ki! Yazmaz tarih kitapları baş eğdiğimizi zulmün önünde. Ölüme; yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp öylece ölürüz de baş eğmeyiz yine de zulmün önünde... Ey evladını yitirmiş analar! Ey şafak söktüğünde yola dizilip, gecekondu sokaklarında çamura, toza bulananlar. Alnından akan terle toprağı işleyenler. Bir dilim ekmek için, gün doğumuyla gün batımını kör, karanlık mahzenlerde yitirenler. Ey işçiler! Gökkuşağının renkleriymişçesine tamamlayanlar birbirlerini. Anadolu’ya can katanlar, halklarımız... Öpün, koklayın hasretle. Vatan diye kucaklayın şimdi o gülen fotoğrafı... Sibel’i... Grup Yorum
173
2. Bölüm: Selam Yoldaş Selam sana yoldaş selam, selam silah elde düşenlere Düşen yoldaş der ki yola devam, ne güzel gülüyorsun Alnında parlayan güneş, yolumuzu aydınlatıyor Selam sana yoldaş selam, devam, kavgaya devam Dinleyin kardeşlerim, yoldaşım türkü söylüyor Mutlaka kazanacağız, zafer bizimdir diyor Selam sana yoldaş selam, ne güzel gülüyorsun Selam sana yoldaş selam, devam kavgaya devam 3. Bölüm: Haykır Acını Ey Halk! Haykır acını ey halk! Baş eğme haykır! Bir yol kavşağındasın ve ancak Yaraların haykırışlarla onarılır Bir yol kavşağındasın ve senin Değişmek için çırpınıyor kaderin Kuşan alnında biriken o kara teri Sırtında şakıyan kırbacı kopar Soluk al ışıldat o mazlum yüreğini Bak korlaştı acıların, kozalandı Ey halk! Parçala şu nankör suskunluğunu başkaldır artık Sevginin ve öfkenin uğultusunu Bağrına vura vura taşırken sana Karşılık gözetmiyor bu gencecik insanlar Ne barbarın tehdidi ne dişleri kıran elektrik Dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir Bu direniş senin için ey halk Bu çığlık senin kollarınla yıkılsın şu köhne dünya Ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı 174
Anadolu Efsanesi
Bir yol kavşağındasın fakat mutlaka değişecek kaderin Bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda üşüyen çocuk Bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar Bunu bekliyor zincirin oyduğu bilek Bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan Bunun için en genç yerimizi ölümle tanıştırdık Kuşan kendini artık biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla Ey halk! haykır acını! bu kara dumanı dağıt Namluların gölgesinde, binlerce yürek sahip çıktı Sibel’e. Komutan, binlerce el üzerinde, sarı bir yıldızın ışığıyla uğurlandı. Halk, evladını bağrına bastı. Şimdi sokakları yakıp kavuran, gökyüzüne asılı duran güneşin sıcağı değil. Bir halkın öfkesi yakıyor şimdi zulmün bağrını. Delikanlılarımız, genç kızlarımız, üzerine dünyanın en güzel türküsünün adı işlenmiş kıpkırmızı fularlarını yüzlerine takıp, savurdukları ateş toplarıyla aydınlatıyorlar gecenin karanlığını. Şimdi cenk mevsimidir. Dağların heybetini alıp ardına yürüyenler, zından karanlığına direnenler, Buca’da, Ümraniye’de destan yazanlar ve yeni destanlara bilenenler, Anadolu’nun her köşesinde zulmedenlerin düşlerini karabasanlara çevirenler binlerce Sibel olup haykırıyorlar: “Asıl siz teslim olun!” 4. Bölüm: Zafer yakında Örse çekiç vuruyoruz, kızgın demir tavındadır Dalga dalga geliyoruz, barikatın ardı vatandır Bilek var vuruşmaya, soluk var harcanmaya Cephe var savaşmaya, zafer yakında Can var verilecek, kardeş var ayakta Halkımıza can feda, zafer yakında Karanlığı deliyoruz, zulmü yere çalıyoruz Devrim için yürüyoruz, barikatın ardı vatandır Bilek var vuruşmaya, soluk var harcanmaya Cephe var savaşmaya, zafer yakında Grup Yorum
175
Can var verilecek, kardeş var ayakta Halkımıza can feda, zafer yakında! Tut bayrağı çık sokağa, yüreğini koy barikata Sar şehirleri, haykır öfkeni Düşman yenilecek, zafer yakında
Gazi Marşı Gazi’nin yoksul kondularından Aktık öfkeyle sokaklara Kurtuluşumuzun bayrakları Dalgalandı barikatlarda Taş sopa benzin elde silahtır Gücümüz vatana sevdamızdandır Onurlu özgür bir vatan için Savaşmak namus borcumuzdur Omuz verirsen kavga benimdir dersen Bu kıvılcım yangın olur Adımlarımız yeri göğü sarsıyor İhtilalimiz büyüyor Tankları topları tüfekleri olsa da Zalimler korkuyor Kadın erkek emekçilerin Halkın öfkesi büyüyor Uğruna kanlar dökülen toprak Düşmana verilmiyor 176
Anadolu Efsanesi
Haydi omuz ver Kurtuluş Cephesi’ne Zafer bizi bekliyor İhtilalimiz büyüyor Zafer bizi bekliyor 11. Albüm - 1997 Grup YORUM - MARŞLARIMIZ 01- Bir Mayıs 02- Beyaz Gelinlik 03- Gençlik Marşı 04- Neşid El Tahrir 05- Partizan 06- Özgür Tutsak 07- Haklıyız Kazanacağız 08- Avusturya İşçi Marşı 09- Reber 10- Vur Ulan Köpek Dölü 11- Ulaş’a Ağıt 12- Gün Doğdu 13- Şarkışla 14- Kızıldere 15- Nurhak 16- Hürriyet Marşı 17- Şişli Meydanı’nda Üç Kız 18- Bize Ölüm Yok 19- Cesaret 20- Enternasyonal
Grup Yorum
177
Grup YORUM Üyeleri; Fikriye Kılınç: Solo, vokal Özcan Şenver: Solo, vokal Emrah Fidan: Viyola Suat Kaya: Cura, vokal Vefa Saygın Öğütle: Klasik gitar İrşad Aydın: Bağlama, vokal Hakan Alak: Akustik gitar, vokal Ufuk Lüker: Klavyeli çalgılar, vokal Elif Sumru Gürel: Akustik gitar, vokal Kemal Sahir Gürel: Klavyeli çalgılar, kaval, vurmalı çalgılar, flüt, buzuki, vokal Grup YORUM bir yandan Marşlarımız albümüne hazırlarken öte yandan gözaltılar ve tutuklamalarla daralan kadrosuyla albüm hazırlıklarını sürdürür. Ancak tutuklamalar Yorumu durdurmaya yetmediği gibi dinleyicileriyle sağladığı bütünlüğü bir kez daha gözler önüne serer. Dinleyicileri Yorum üyelerinin serbest bırakılması için gazetelere ilan verirler. Kaldı ki Yorumun her bir dinleyicisi aynı zamanda bu büyük koronun da bir şarkısıdır. Ve Yorum üzerine yapılan baskılar dinleyicileri üzerinden de hiç eksik olmamış ve pek çok konserinde dinleyicileri de gözaltına alınmışlardır. Yorumu gözaltına almakla susturamayan işkencecileri en çok kızdıran ise Star, Show TV gibi kanalların ana haber bültenlerinde Yorum üyelerinin haksız biçimde gözaltına alınması, işkence görmesi konu edilip halka Yoruma yapılan baskılar anlatılıyordu. Fatih Altaylı, Savaş Ay ve Ahmet Altan gibi yazarlar köşelerinde Yorum üzerindeki baskılara son verilmesini isteyen yazılar yazıyorlardı. İşkenceciler o kadar hazımsızlaşırlar ki Star TV spikeri Gülgün Feyman’ı dahi örgüt üyesi ilan edip gözaltına alacaklarını söylemekten geri durmazlar. 178
Anadolu Efsanesi
Onlara göre Yorum üyeleri militandır ve katli vaciptir. Gidenlerin yerini yeni üyeleriyle dolduran Yorum Marşlarımız albümünü “97 yılında çıkarır. 1997 … Ocak 1997, patronların örgütü TÜSİAD “Demokratikleşme perspektifleri” adı altında bir rapor yayınladı. Egemen sınıflar içindeki çelişkili politika ve tartışmaları bir kez daha gündeme getirirken, Kürt ulusalcıları ve reformist solda memnuniyetle karşılanan bu raporla tekellerin “ilericiliği” keşfedilmişti. Raporda insan haklarından, Kürt sorununa, MGK’dan, işkence sorununa kadar pek çok konuda demokratikleşme önerileri yapılıyordu. TÜSİAD, raporunda, demokrasi derken serbest piyasa ekonomisi için bir demokrasi istediğini de oldukça açık ifade etmişti. Yaptığı bütün bu manevralar da halkın muhalefetini, devrimci mücadelenin gelişimini engelleyip kendi istikrarını sağlamak içindi. 24 Ocak 1997, Arnavutluk’ta Ayaklanmalar Başladı Paraları bankerler tarafından batırılan halk isyan etti ve 24 Ocak akşamı ilk kıvılcım yakıldı. Vlore kentinde gösterilerle, açlık grevleriyle başlayan muhalefet kısa sürede bir ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanma özellikle Güney Arnavutluk kesiminde yaygınlaştı. Halk devlet kurumlarını bankerlik binalarını yakmaya başladı. Olağan üstü hal ilan edildi, halk devletin kışlalarını basarak silahlara el koydu. Ayaklanma, sistemi değiştirmeye yönelik değildi, politik bir önderliği de yoktu. Bu nedenle iktidardaki Berişa’ın istifasından sonra sosyalist olduğunu iddia eden parti seçimleri kazandı. Emperyalistlerin planı başarıya ulaştı, ayaklanma sona erdi.
Grup Yorum
179
1997 Şubat Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemleri Devletin tüm katliamcılığının, pisliğinin açığa çıktığı Susurluk kazasının ardından, halk tepkisini çeşitli gösterilerle, eylemlerle dile getirmeye başladı. Ardından 1 Şubat’ta “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemine başlandı. Başlangıçta sadece ışık söndürmeyle başlayan eylem yavaş yavaş devrimcilerin öncülüğünde sokaklara, meydanlara taşmaya başladı. Her gece, saat 21.00’de yüz binlerce insan pankartlarıyla, dövizleriyle, sloganlarıyla kontrgerilla devletinden hesap sordu. Eyleme en geniş katılımın sağlandığı Okmeydanı adeta eylemin merkezi haline geldi. Eylem ilk haftalarında burjuva medya ve küçük burjuva aydın ve sanatçıların hatta tekelci burjuvaların da desteğini aldı. Her kesimin kendi hesapları vardı. Fakat ne zaman ki alanlara, meydanlara çıkıldı, bu kesimler desteğini geri çekti. İktidardaki REFAHYOL koalisyonu ise halkın bu tepkisini dikkate almamaya çalıştı. Çeşitli demeçleriyle eylemi karalamaya çalıştılar. Ancak aynı ölçüde halkın tepkisiyle karşılaştılar. Işık söndürme eylemleri Nisan başında sona erdi. Işık söndürme eylemlerinin ikincisi 6 Nisan’da başladı. Halk, 1000 operasyonu gerçekleştirdiklerini açıklayan Ağarlar’dan hesap sormak için tekrar meydanlara çıktı. Ağar, 1000 operasyon gerçekleştirdiklerini açıklamıştı, katliamlar, kayıplar, işkencelerden hesap sormak için bu defa daha kararlı, hedef çok daha netti. Bu kez eylemin odağında gecekondular yani yoksul halk vardı, önderlik eden Cephe vardı. Işık söndürme eylemlerinin ikincisi 23 Nisan’da sona erdi. 1 Mart 1997 Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri’nin kararıyla Türkiye’nin dört bir yanından sürgünlere, özelleştirmelere karşı grevli toplu sözleşmeli sendika istemiyle Ankara’ya yürüyüş yapıldı 5 bin kişinin katıldığı bir miting düzenlendi. 12 Mart 1997 Gazi Katliamının 2. Yıldönümü Gazi halkı günlerce Susurluk’taki devletten hesap sormak 180
Anadolu Efsanesi
için sokaklardaydı. 12 Mart 1997‘de yine alanlara çıktı. Gazi Halk Meclisi ve Gazi Şehit ailelerinin öncülüğünde 20 Bin kişi sloganlarla pankartlarla yürüdü. Mart 1997 Türkiye’de bir ilk; Halk Anayasası Taslağı yayınlandı Haklar ve Özgürlükler Platformu, halkın tüm talep ve özlemlerine cevap verebilecek bir Anayasa Taslağı hazırladı. Susurluk’ta artık tüm pisliği ortaya saçılan devletten ve anayasasından halkımıza bir fayda gelmeyeceği açıklanıyordu. Halk İktidarı için son derece somut, kapsamı ve çerçevesi son derece açık olan bir alternatif ortaya kondu. 200 Bin adet basılan “Bağımsız demokratik bir ülke için Halk Anayasası” bir taslak olarak tüm halk kesimlerine, sola ve aydınlara sunuldu. Anketler yapıldı, tartışmaya sunuldu. 12 Nisan 1997 Okmeydanı Halk Meclisi Kuruldu Okmeydanı Halk Meclisi 12 Nisan’da yaptığı bir şenlikle kuruluşunu ilan etti. Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemlerinde örgütlenen Halk Meclisi halkın kendi örgütü oldu. Örnek oluşturacak kampanyalar yaptılar. Okmeydanı’nda bar, pavyon türü pislik yuvalarına karşı mücadelesiyle öne çıktı. On binlerce kişinin yaptığı eylemlerle, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve halkın tüm kesimi polisin koruduğu barlara karşı sürekli eylem yaptılar. Ahlaksız pislik yuvaları devletin tüm korumasına karşı Okmeydanı’nı terk etmek zorunda kaldılar. Nisan 1997, Bergama halkı için 1997 yılı oldukça hareketli geçti. Topraklarında zehir saçarak altın arayan Eurogold adlı emperyalist şirketi kovmak için birçok eylem yaptılar. Seslerini tüm Türkiye’ye duyurmayı başardılar. 21 Nisan’da 17 köyden toplanan 4 Bin Bergamalı köylü EuroGrup Yorum
181
gold bölgesini işgal etti. Halk şirketin güvenlik elemanlarının silahlarına ve aletlerine el koydu. İş makinalarını ve araçları tahrip etti. Eylemden sonra 19 köylü gözaltına alındı. Temmuz 1997 Yeni hükümet ANASOL-D Kuruldu ANASOL-D hükümeti iktidar koltuğuna oturur oturmaz halka ve devrimcilere yönelik yeni saldırılara başladı. Bunlardan biri de faşist Adalet Bakanı Oltan Sungurlu’nun devrimci tutsakları tecrit etme ve teslim almaya yönelik gündeme getirdiği Hücre Tipi Cezaevi uygulaması oldu. Faşist Adalet Bakanı 14 Temmuz’da bir genelge yayınlayarak hapishanelerin hücre tipine dönüştürülmesi için startı verdi. Bu genelgeyle birlikte bir çok hapishanede tutsakların hücrelere kapatılması için hazırlık başladı. Ekim 1997, CHE’nin Mezarı Bulundu Küba’ya Götürüldü Uzun yıllar Che’nin mezarının nerede olduğunu halktan gizlemişlerdi. Halkın onu sahiplenmesini engelleyemediler. İki yıllık bir arama sonunda, yoldaşları her metreyi arayarak Che ve üç yoldaşının mezarını buldular. Küba’da Castro’nun da hazır bulunduğu askeri bir törenle karşılandı Che’nin naaşı. Dünya halkları geçen onca yıla rağmen Che’yi büyük bir sevgi ve coşkuyla sahiplendi. 1 Kasım 1997 Halk Meclisleri Büyük Ankara Yürüyüşü Yaptı 3 Kasım Susurluk Kazasının birinci yıldönümüydü. “Susurluk Ankara, Hesap Soralım” sloganıyla yola çıkan Halk Meclisleri’nin 1 Kasım’da İstanbul’dan başlattıkları yürüyüş dört gün sürdü. Yol güzergahı boyunca Kartal, Gebze, Orhangazi, Bursa’da yürüyüşler yapıldı. Geçtikleri her şehirde polis baskısıyla karşı karşıya kaldılar. Eskişehir’de polis genç yaşlı gözetmeden insanları döverek gözaltına aldı. Buna rağmen yürüyüş devam etti. Halk Meclisleri adına bir heyet hazırlanan dosyaları TBMM’ye verdi. 182
Anadolu Efsanesi
1998… 1998 yılı gençliğe yönelik faşist saldırılarla başladı. Ümit Cihan Tarho ve Kenan Mak katledildi. Faşist saldırılar yıl boyunca hemen tüm üniversitelerde yaşandı. Faşist saldırılar, Dev-Genç ve devrimci demokrat öğrenciler tarafından protesto edildi, faşistler cezalandırılarak bazı okullardan atıldı. YÖK yasal düzenlemelerle “kılık kıyafet” genelgesi yayınlayarak denetimini arttırmayı amaçladı. Herhangi bir demokratik eyleme katılan öğrencilerin akademik ünvanının elinden alınmasına olanak sağlandı. Tüm bu saldırılar karşısında 6 Kasım YÖK’ün kuruluşunu protesto gösterileri bir çok ilde yapıldı. 15 Ocak 1998 Uşak hapishanesinde devrimci tutsaklara yönelik saldırı yapıldı. 40 tutsak çeşitli yerlerinden yaralandı. 2 Şubat 1998 Devlet, Halk Meclislerine Yönelik Saldırılarını Arttırdı Gazi Mahallesi, Birlik Mahallesi, Esenler, Bağcılar, Beykoz, Ümraniye, 1 Mayıs mahallesi, Kartal ve Gülsuyu mahallelerinde Halk Meclislerine yönelik operasyon yapıldı, onlarca kişi gözaltına alındı. ‘98 Yılı boyunca Okmeydanı halkının mahalledeki pislik yuvalarına karşı başlattığı kampanya, tüm gecekondu semtlerine örnek oldu. Batakhaneler halkın kitlesel şiddetle dağıtıldı. Batakhaneleri halkın eylemlerine kaşı korumaya alan polis oldu. 9 Şubat 1998 MGK sendikacılarının üstleneceği görev Mesut Yılmaz’ın DİSK Genel Başkanı Budak’ı ziyaretiyle daha da belirginleşti. ANASOL-D hükümetinin kurulmasına destek verdiği için Mesut Yılmaz’ın “teşekkür” ziyaretiydi bu. 1998 MGK sendikacılığının işçi sınıfına ihanetinin tarihi olmuştur. Bugüne kadar bu derece pervasızca gerçek yüzlerini ortaya sermemişlerdi. Bu Grup Yorum
183
kadar açık oynamalarının nedeni, Susurluk Devleti’nin içinde bulunduğu krizdir. 31 Mart 1998 İzmir’de Dört Devrimci Kaybedildi Susurluk devleti gözaltında kayıp politikasında bu defa toplu kaybetmelere başvurdu. 31 Mart 1998’de dört devrimci kaybedildi. Daha sonra bir kontrgerilla itiraf etti, dört devrimciye işkence yapıldığı, Seferihisar açıklarında bir teknede batırılarak katledildiklerini açıkladı. 1998 Ekonomik Krizlerin Tırmandığı Bir Yıl Oldu İşsizlik görülmemiş boyutlara ulaştı. Devlet gırtlağına kadar borçlandı. ‘97 yılında 84.6 milyar dolar olan dış borç, ‘98’de 100 milyar dolara dayandı. İç borç 34 milyar doları buldu. Her zamanki gibi yanana krizin faturası emekçi halka çıkarıldı. Yoksulluk ve sefalet içinde ölen insanların ölme nedeni Adli Tıp Kurumu’nun resmi raporunda da “açlık” olarak geçti. Eylül 1998; Hapishanelerdeki tüm devrimci yurtsever örgütlerin aldığı ortak bir kararla, devrimci tutsaklar, 5 Eylül’de (Devlet Güvenlik Mahkemeleri) DGM’leri boykot eylemine başladılar. DGM’lerin kapatılması ve verdiği tüm cezaların sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması talebiyle başlatılan eylemi devrimci demokrat avukatlar da destekleyeceklerini açıkladılar.
184
Anadolu Efsanesi
12. Albüm - 1998 Grup YORUM - Ölüm Orucu Destanı - Boran Fırtınası 01- Voltada Söylenen Türkü 02- Dünyayı Sarsacak Karar 03- Açlığın Yürüyüşü Başlıyor 04- Buca’daydı Berdan 05- Vatan Buca Olmuştu 06- Ümraniye’deydi İlginç 07- Nurhak’a Özlem 08- Tören Başlıyor 09- Halkın Adaleti 10- İlk Boran Kalkıyor Göğe 11- Aygün’ün Vasiyeti 12- Bir Ömür de 13- Berdan Çayı’ndan Ege Dağları’na 14- Tutsak Anaları 15- Bir Görüş Kabininde 16- Halkımızın Gelini 17- İlginç de Düştü 18- Yeniden Doğuyorsun 19- Sokaklar Yürüyordu Düşman Üstüne 20- Tedariğini Hazırla 21- Vatan Yeni Şehitlerle Sarsılıyordu 22- Umudun Zeybeği 23- Sahnedeydi İdil ve Ölüme Açılıyordu Perde 24- Güneşe Gidiyorlardı 25- Düğüne Gider Gibi 26- Yemliha ile Doğrulduk Zafere Grup Yorum
185
27- Ya Kazanacaklardı 28- Ve Zafer Grup YORUM Üyeleri; Fikriye Kılınç: Solo, Vokal Özcan Şenver: Solo, Vokal Vefa Saygın Öğütle; Klasik Gitar ve Akustik Gitar İrşad Aydın; Bağlama, Cura, Vokal Hakan Alak; Akustik Gitar, Vokal Ufuk Lüker; Klavyeli Çalgılar, Vokal Boran bir yaban kuştur. Gökyüzünün mavisine bata çıka bir maviş kuş. Konmaz hiçbir yere. Yuvasından bozkırlara koşan sulardan yuvasına. Çok zor yakalanır. Şahin bile tutamaz onu kanadından. Yabandır. Asidir ha, rengi kadar güzeldir. Güvercin sahipleri sevmez Boranı. Girer evcil sürüsüne. Peşine mutlaka takılan olur. Bazen sürü bile düşer ardına. Ya vurulur ya da yaralıyken yakalanır. Diğer kuşlarla aynı kafese kapatılır. Hiçbir evcil kuşu yaklaştırmaz kendine. Hele bir de güvercin besleyenler evcilleştirmek için kanadının tüylerini çekti mi, vay vay yemez artık yemini. Ya açlıktan ölür ya da kafesin demirine kendini vura vura öldürür. Sesi çığlıktır artık, turna indirir. Ya gökyüzüdür ya ölümdür Boran. Boranlar kalktı mapushanelerden. Şehre sokulmamış evlerden. Dökerek renklerini şehirlerin ufkuna, gittiler dağların doruklarına. Boran albümü 1998 yılında yayınlanır. Yayınlanmadan iki yıl önce ülkemizde ve dünyada büyük etki yaratmış 1996 Ölüm Orucu’nu destanlaştırmıştır Grup YORUM. ‘96 1 Mayısı’nın ardından Mayıs ayında çıkarılan genelge ile tutsaklara karşı yeni bir saldırı dalgası başlatılır. Tutsaklar ailelerinden ve davalarının görüldüğü illerden uzak hapishanelere sürgün edilirler. Egemenler bilir ki 186
Anadolu Efsanesi
halka karşı bir savaş veriliyorsa önce onun öncüleri teslim alınmalıdır. Devrimci tutsakları teslim almak, halka “işte güvendiğiniz devrimciler teslim oldu” deyip halkı umutsuzluğa düşürmek için tutsaklara karşı saldırıya geçerek, Eskişehir tabutluğunu devreye sokarlar. Tutsaklar bulundukları tüm hapishanelerde direnişe geçerler. Önce uyarı açlık grevi başlatırlar. Ardından büyük ölüm orucu direnişi başlar. OKM çalışanı Ayşe İdil Erkmen de bu büyük direnişte yer alır. İdil “Türkülerimizle, onurumuzla yürüyorum ölümün üstüne” mesajını paylaşır. Mehmet Ağar’ın yerine Adalet Bakanı Şevket Kazan olur. Onun ilk icraatı da 9 Temmuz genelgesini çıkarmak ve “içeride gizli gizli yiyorlar” demek olur. Yorum bu sürecin başından sonuna kadar yer alır. Pazarlarda türküler söyleyip halkı direnişe karşı duyarlı olmaya çağırır. Evlatlarıyla birlikte ölüm orucuna başlayan TAYAD’lı ailelerin yanında, eylemlerde yer alır… Ve Boran Fırtınası İdil’i hapishaneye ziyarete gittiklerinde yazılmaya başlanır. Notalar ziyaret çıkışı kâğıtlara dökülmeye başlar. 69 gün boyunca kahramanlık kitleselleşir. Türkiye devrimci hareketlerini birleştiren bu 69 gün boyunca devrime olan inanç, halk ve vatan sevgisi defalarca sınanır. 12 şehit verilir, 1996 Ölüm Orucu Şehitleri halkımıza zaferi armağan ederken Grup YORUM bu büyük destanı “Boran Fırtınası” albümüyle anlattı. “AKSM’de, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Gözler birbirine bakıyor. Acı... Öfke... Duygular, gözlerde toplanıyor. Sesi, kulaklarında İdil’in... Küçük bir fotoğrafını asıyorlar panoya. Ziyaretçiler çoğalıyor... Gözleri fotoğrafta... Çanakkale’de, Belediye Hoparlöründen, tüm çarşıya, İdil’in şehit düştüğü anonsu yapılıyor. Anonsu yapan, isten atılacağını, tutuklanacağını bilerek yapıyor bunu. Bu olay üzerine, anonsu yapan Aynil Oktar tutuklanıyor. İHD Çanakkale Şubesi Başkanı, eşi Rasim Oktar’la birlikte tahliyesinden Grup Yorum
187
bir süre sonra, bir trafik kazası sonucu hayatını kaybediyor...” (Bir Kar Makinası 2. Cilt sf. 103) Sordu refakatçısı kimsin sen? Mitralyözüm! dedi İdil! AYÇE İDİL ERKMEN – HALKIMIZIN GELİNİ Halkımızın gelini kınalamış elini Haydi halay çekelim zılgıtlar sarsın bizi Mitralyöz mitralyöz halay başı mitralyöz Zafer bizim olacak can yoldaşım sana söz Halkımız kazanacak can yoldaşım sana söz Vur ha vur ha vur ha vur mitralyözle vur ha vur Sevdamız kurşun olsun zulmün üstüne yağdır İdil can çiçek olmuş toprak ona tutunmuş Hasreti vatan olmuş kavgasına tutunmuş Mitralyöz mitralyöz halay başı mitralyöz Zafer bizim olacak can yoldaşım sana söz Halkımız kazanacak can yoldaşım sana söz Vur ha vur ha vur ha vur mitralyözle vur ha vur Sevdamız kurşun olsun zulmün üstüne yağdır… 1999 … MGK’nın istediği 57. Hükümet kuruldu. DSP-MHP-ANAP’tan oluşan başında Bülent Ecevit’in olduğu, Amerikancı hükümet iş başı yaptı. “Uzlaşma ve Atılım” hükümeti deniyor. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin çıkarlarını korumakta uzlaşmışlardı. “Atılım” dedikleri efendilerinin taleplerini yerine getirmek için halka daha çok saldıracak olmalarıdır. Türkiye’nin en kanlı hapishane katliamını 188
Anadolu Efsanesi
yapan hükümet oldu. 1999 Ulucanlar hapishanesi katliamı ve 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamını yapan hükümet oldu. 1999 Yılı boyunca ABD’lilerin biri gidiyor biri geliyordu. ABD tam anlamıyla kuşatma altına almıştı. ABD Enerji Bakanı Bill Richardson gelmişti. ABD hükümeti gece gündüz çalışarak bağımlılık anlaşması olan Tahkim Yasasını çıkardı. Bundan en büyük memnuniyeti ABD’liler yaşadı. Ardından ABD Genelkurmay başkanı Henri Shelten geldi. Ve ardından ABD başkanı Bill Clinton geldi. 17 Ağustos Depremi, Ulucanlar katliamı, bağımlılık anlaşmalarının ardından Bill Clinton muzaffer komutan edasında TBMM’ye girdi. Bütün milletvekilleri ayakta avuçları patlarcasına alkışladılar. Bağımsızlık savaşı vermiş olan bir meclisin utanç tablosunu yaşattılar. Tek bir yurtsever, onurluca davranabilecek cürette milletvekili çıkmadı. Bill Clinton “Türkiye’de işkence, insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda yenilenmiş ve çok açık bir kararlılık gördüm” dedi. Oysa bu sözleri söylerken, on binlerce insanımız hala deprem enkazının altındaydı, Ulucanlar katliamının izleri taptazeydi, kontrgerilla tarafından 5 Ekim’de katledilen Ahmet Taner Kışlalı’nın katilleri ellerini kollarını sallayarak geziyordu. 5 Ağustos 1999 Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer Zonguldak’ta evinin önünde katledildi. Devlet yetkilileri sürekli çelişkili açıklama yaptılar. 17 Ağustos 1999 Deprem’de 40 Binin üzerinde insanımız öldü. Deprem, İzmit, Adapazarı, Yalova, Gebze, İstanbul, Bolu başta olmak üzere Marmara’nın orta bölgesinde büyük hasara can kaybına yol açtı Deprem’in ardından halk kendi kaderiyle baş başa bırakıldı. Gece 03.02 de meydana gelmişti. Ancak hiç bir yetkili, ilgili kurum ortalıkta yoktu. Depremin üzerinden saatler geçmesine rağmen halk tırnaklarıyla kazıyarak enkaz altında kalanları kurtarmaya çalıştı. Grup Yorum
189
Süleyman Demirel, “Tabii Allah’ın takdiridir..” diyerek suçu kadere bağlıyor. Kayıplarımızın Allah’ın takdiri olduğunu söylemek, kendi sorumluluklarını gizlemek içindi. Ölen on binlerce insanımız için sadece bir müteahhit tutuklandı. Ne büyük müteahhitler, ne izin veren belediye başkanları, ne de ihaleler açan bakanlar, hiç kimse hakkında soruşturma dahi açılmadı. Bütün binalar bunların onayı ile, bunların gözleri önünde olmuş elleriyle yapılmıştı. Depremin üzerinden aylar geçmesine rağmen halk hala aç ve açıktaydı. Devlet göstermelik yardımlar dışında hiçbir adım atmadı. Halk yağmurun soğuğun insafına terk edildi. Binlerce insan çadırlara mahkum edildi. Halk kendi yarasını kendisi sarıyordu, tüm ülkeden yardımlar yağdı, enkaz kaldırmaya gönüllü giden Halk Cepheli’lerin kurduğu çadır en organiza çalışan çadırdı. Doktorları, enkaz kurtarma ekipleri, gıda dağıtımı gibi birçok komite kurulmuştu. Ama iktidarın derdi yaraların sarılması değildi, birkaç gün geçmeden Dev-Gençliler, Halk Cepheliler gözaltına alındı. İktidarın depremin ardından attığı en büyük adım, Deprem Vergisi çıkarmak oldu, soygunun adı Deprem Vergisi oldu, çünkü en çok depremzedeyi vurdu. Yasada, deprem vergisi depremden yüzde 10’a kadar zarar görenlere ve depremde birinci dereceden akrabalarını kaybedenlere uygulanmayacak deniyordu. Ama bu depremzedelerin deprem vergisinden etkilenmeyecekleri anlamına gelmiyordu. Artan fiyatlar deprem bölgesinde sabit kalmayacaktır. Ve yıllar sonra gördük ki, deprem vergileri AKP iktidarı tarafından “duble yollar” inşaa etmek için kullanıldı. Deprem riski altındaki ülkemizde deprem riski için tek bir çivi dahi çakılmadı. Üstelik deprem zamanında halkın toplanabileceği tüm yeşil alanlar imara açılarak binalar yapıldı. 26 Eylül 1999 Devlet Ulucanlar Hapishanesi’nde Katliam Yaptı 190
Anadolu Efsanesi
Ankara Ulucanlar Merkez Kapalı Hapishanesi’nde devrimci tutsakların bulunduğu koğuşlara düzenlenen saldırıda 10 Devrimci tutsak katledilirken 28’i de ağır yaralandı. Tutsaklardan ağır yaralı olanlar hastaneye sevk edilirken diğer tüm tutsaklar farklı hapishanelere sürgün edildi. Türkiye’nin dört bir yanındaki hapishanelerdeki direniş, rehin, barikat, sayım vermeme vb. Eylemleri ile cevap verildi. Başbakan Ecevit, “Bazı cezaevlerinin mimari yapısı teröristlerin orada başıboş şekilde etkinliklerini sürdürmesine olanak veriyor…” diyerek katliam için hedef gösterdi. Ulucanlar katliamının yapıldığı günlerde Ecevit’in Amerikan Başkanı Bill Clinton’un karşısında el pençe divan durarak verdiği poz, uşaklığın göstergesiydi. Yine Ecevit’in şu sözü akıllardan çıkmayacaktı “Ben İçişleri Bakanı’yla sürekli temastayım. Devletin gücü cezaevlerinde gösterilecektir.” Ve dört yanı duvarlarla çevrili hapishanede, kendilerini savunma olanağı olmayan 10 devrimci tutsağı katlederek “gücünü” göstermişti. Aralık 1999 Türkiye 13. “Aday Ülke” Olarak Ab’ye Kabul Edildi Uzun pazarlıkların ardından Türkiye’nin 13. Sırada aday ülke olması kabul edildi. İmza günü, Avrupa ülkeleri biraz zorlanır gibi yaptılar. Türkiye’de biraz nazlanır gibi yaptı. Oysa pazarlıklar bitmiş, neyin ne olacağı belli olmuştu. Ancak halkımıza aydınlatıcı bilgiler verilmedi. Türkiye’de aydınlar, sol bu haberlerin ardından büyük bir umuda kapıldılar. Oysa AB emperyalizmi daha uzun yıllar Türkiye iktidarlarını kapısında süründürmeye devam edecektir.
Grup Yorum
191
13. Albüm - 1999 Grup YORUM - KUCAKLAŞMA 01- Cemo 02- Gün Karanfil Kokuyor 03- Devrim Yürüyüşü 04- Hasret 05- Tutsak Anaları 06- Boran Fırtınası 07- Göç Destanı 08- Seni Men Yaman Sevirem 09- Nehir Kenarında Yürüyen Gerillalar 10- Bir Ömür De 11- Haklıyız Kazanacağız 12- Emek 13- Halkın Adaleti 14- Sasa Horonu 15- Biz Hiç Teslim Olmadık ki 16- Sahnedeydi İdil Ve Ölüme Açılıyordu Perde 17- Kucaklaşma 18- İlginç De Düştü 19- Naz Barı 20- Voltada Söylenen Türkü 21- Yemliha İle Doğrulduk Zafere 22- Ya Kazanacaklardı 23- Gün Tutuşur 24- Ve Zafer Grup YORUM Üyeleri; 192
Anadolu Efsanesi
Fikriye Kılınç; Solo, Vokal Özcan Şenver; Solo, Vokal Özgür Tekin; Vokal İrşad Aydın; Bağlama, Cura, Vokal Cihan Keşkek; Bağlama, Vokal Vefa Saygın Öğütle; Klasik Gitar Serdar Güven; Akustik Gitar, Vokal Hakan Alak; Akustik Gitar, Klasik Gitar, Vokal Ufuk Lüker; Klavyeli Çalgılar, Bass, Vurmalı Çalgılar, Vokal Yeni bir çalışmamızla daha karşınızdayız. 14. Yılımızda “Kucaklaşma” ile Merhaba diyoruz size. Kucaklaşma enstrümantal. Müzik tarihinde eskiden beri olagelen bu tarz, Anadolu’ya yabancı değil. Anadolu’da sözsüz ve oyunsuz pek çok halk türküsü olduğunu biliyoruz. Tek anlatım aracımız enstrümanlar olduğundan bir çok değişik duyguyu aktaracak birçok enstrüman kullanmamız gerekiyordu. Bu zenginliği, gerek Anadolu, gerek batıdan kullandığımız pek çok enstrümanla sağladığımızı düşünüyoruz. “Kucaklaşma”da “Göç Destanı”, “Naz Barı” gibi daha önceki albümlerimizde yayınlanan şarkıların yanı sıra, “Gün Tutuşur” gibi şarkılarımızın giriş ve bazı bölümleri var. Ayrıca şiir ya da metinde kullandığımız çalışmalarımız tekrar düzenlendi. 2000 … 23 Mart 2000, Hakkında çete oluşturmaktan açılan soruşturma nedeniyle TBMM Soruşturma Komisyonu’na verdiği ifadede sonuç sıfır oldu. Kontrgerilla şefi Mehmet Ağar her zamanki gibi “Ne yaptıysam devlet için yaptım, müsterihim” deyip bütün suçlamaları reddetti. 17 Mayıs 2000 IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli’nin Grup Yorum
193
adı 2000’li yıllarda Başbakandan bile çok duyuldu. Her ay gelip, hükümetin IMF programlarını iyi uygulayıp uygulamadığını denetledi. Yanında koruma ordusu ve peşindeki basınla birlikte ilgili tüm devlet kurulularını dolaşıp emirler yağdırdı. İşçilere verilecek maaşlara kadar müdahale ediyordu. Köylü sefalete sürüklendi. IMF talimatı dışında tek bir kuruş dahi köylüye verilmedi.
19 Aralık 2000 20 Hapishanede Birden Devlet Katliam Yaptı, 6 Kadın Diri Diri Yakıldı. 26 Eylül 1999 Yılında Ulucanlar’da yapılan katliamın ardından hapishaneler ülkenin en temel gündemlerinden biri oldu. 2000’li yılların sonuna doğru artık tüm ülkenin tek gündemi hapishaneler haline gelmişti. F Tipi Hapishanelerin açılacağı, Tecrit ve İzolasyonu temel alan Avrupa hapishanelerinin örnek alınacağı söyleniyordu. F Tipi hapishanelerin inşaatına başlanmış, hapishanelerin parası Avrupa’dan karşılanıyordu. İMF politikalarının hayata geçirilebilmesinin önündeki en büyük engel örgütlü devrimci tutsaklardı. Çünkü halkın en örgütlü kesimi devrimci tutsaklardır. 2000’li yılların başından itibaren devrimci tutsaklar ve aileleri direnişin en ön safında yer aldılar. İktidar kanadı ise MGK’nın ka194
Anadolu Efsanesi
rarları ABD ve Avrupa Birliği’nin desteğini arkasına alarak halkın tepkisine karşı dik durmaya çalışıyorlardı. İktidarın tüm gücüne rağmen halkı ikna edemiyorlardı. Aydınlar, basın, televizyonlar herkesin gündemi hapishaneler ve F tipi tecrit hücreleriydi. Ceza ve Tevkif Evleri Genel müdürü Ali Suat Ertosun, “Açlık grevleri dahil her türlü tepki ve protestoyu göze aldı. Ne kadar tepki gösterirlerse göstersinler fayda etmez. F Tipi’ne mutlaka geçilecek ve bu sorun bitecek” diyerek halkı ve devrimci tutsakları tehdit ediyordu. 5 Temmuz 2000’de Burdur hapishanesine operasyon yapıldı, bir tutsağın kolu koptu, daha sonra kesik kol, bir köpeğin ağzında bulundu. Devlet adım adım katliama hazırlanıyordu. Burdur’da öne sürülen uydurma gerekçelere karşı hapishanelerdeki birçok siyasi yapının oluşturduğu Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu 18 Temmuzda, DGM’lere çıkmayacaklarını açıkladı. Yalanlar; “9 yıldır giremediğimiz hapishaneler vardı…” (Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk) “Cezaevinden alınarak hastanelere getirilen mahkumların çoğunun ölüm orucunda olmadıkları yapılan muayenelerden anlaşıldı.” (Sadettin Tantan) “Kendisini yaktıkları söylenen mahkumlar da, cezaevlerinde örgüt liderleri tarafından verilen emirle arkadaşlarınca yakıldı” (Saddettin Tantan) “Oruçları sahte çıktı… Eylemciler turp gibi…” (20 Aralık Milliyet) Gerçek; “DİRİ DİRİ YAKTILAR” Grup Yorum
195
19 Aralık günü tüm televizyonlardan duyuldu bu söz. Bayrampaşa’ya alev silahlarıyla, bombalarla saldıran devletin vahşetini anlatıyordu bu söz. Bu operasyona devlet, Hayata Dönüş dedi. 20 Hapishaneye birden operasyon yapıldı. 28 Devrimci tutsak katledildi. 6 kadın diri diri yakıldı. Yüzlerce tutsak işkencelerden geçirildi. Kıbrıs Harekatından daha büyük bir askeri operasyon yaptılar. En büyük hapishaneler katliamı olarak tarihe geçti. F Tipi Hapishaneler bu kanlı katliamın ardından açıldı. Henüz inşaatı bile bitmeden yüzlerce devrimci tutsak F Tipi Hapishanelere kondu. 14. Albüm 2000 Grup YORUM - 15. YIL SEÇMELER 01- Güleycan 02- Gel ki Şafaklar Tutuşsun 03- Seher Yeli Kız 04- İnsanların İçindeyim 05- Doğacak Güneş Gibi 06- Mısri Kız 07- İnsan Pazarı 08- Dağlara Gel 09- Bir Ömür De 10- Berivan 11- Düşenlere 12- Soluk Soluğa 13- Ölümden Öte Ne Var 14- Direnişçilerin Cevabı 15- Dersim’de Doğan Güneş 196
Anadolu Efsanesi
16- Şahan Kanatlılar 17- İsyan Olsun 18- Madenciden 19- Koçaklama 20- Özgür Tutsak 21- Mehmet Sait’in Türküsü 22- Derviş 23- Uğurlama 24- Halkımızın Gelini 25- Yürek Çağrısı 26- Cemo Grup YORUM Üyeleri Fikriye Kılınç: Solo, Vokal Özcan Şenver: Solo, Vokal Özgür Tekin: Vokal Cihan Keşkek: Bağlama, Cura, Vokal Serdar Güven: Akustik Gitar, Klasik Gitar, Vokal Hakan Alak: Bass, Vokal Ali Aracı: Flüt Grup YORUM 1999 yılında enstrümantal şarkılardan oluşan Kucaklaşma albümü ve 2000 yılında en sevilen şarkılarından oluşan Grup YORUM 15 yıl. Seçme Eserler albümünü çıkarır. ‘99 yılında yaşanan depremde on binlerce insan yaşamını yitirir. Binlerce kişi yaralanır, evsiz kalır. Depremin ardından Grup YORUM da depremzede halkımızla dayanışmaya gider. Ancak halka yardım etmeyen devlet, yardımları dahi engeller. Birkaç günlük aramaların ardından yıkılan binaların üzerine beton dökülerek kapatılır. Yorum halk ile dayanışma içindeyken depreme Grup Yorum
197
maruz kalan halkımız için beste yapmaya başlar. Grup Yorum, 15. Yılını “Seçmeler” Albümüyle Kutluyor Vatan Dergisi 2000 Bundan 15 yıl önce, 12 Eylül karanlığına karşı sıyrılıp geldiler. Güneşin bile yasak olduğu yılların üzerinden anaların, tutsakların sesine gençliğin sesi ekleniyordu üniversitelerden. Onlar da güneşimizin türkülerini özgürce söyleyebilmek için biz de varız dediler. Kök saldılar halkın bağrına, türküleriyle beraber büyüdüler büyüdüler... Kuruldukları günden bu yana, yollarına çıkan her türlü zorluğa, engele rağmen yılmadan, yorulmadan söylediler türkülerini. Bugün tam 15 yaşındalar. Zorlu, uzun, her bir gününe yılların deneyimi sığacak kadar dolu dolu yaşanan 15 yılı geride bıraktılar. Yola çıkarken ilk değillerdi ama bugün alanlarında “tek” olarak anılmayı hak edecek kadar değerlere bağlı; yeni değerlere imza atacak kadar da özgün bir deneyimin sahibi oldular. Geçtiğimiz hafta 15. Yıllarını kutlamak, bunu da dinleyenleriyle paylaşmak için yeni albümlerini yine “15.yıl Seçmeler” adıyla dinleyicilerine sundular. Grup YORUM, 15.yıl-Seçmeler albümüyle dinleyicileriyle kucaklaştı. Çift CD-kaset olarak sunulan albüm, Grup YORUM’un 1987’de yayınlanan “Sıyrılıp Gelen”den “Boran Fırtınası”na dek tüm albümlerinden seçilen şarkılardan oluşuyor. CD’de 30, kasette ise 26 şarkıdan oluşan albümde Yorumcular, bazı şarkılarını yeni düzenlemelerle ulaştırıyorlar dinleyenlerine. “Güleycan, Gel ki Şafaklar Tutuşsun, Seher Yeli Kız, İnsanların İçindeyim, Doğacak Güneş Gibi, Mısri Kız, İnsan Pazarı, Dağlara Gel” isimli şarkılar albümün yeniden düzenlenen şarkıları. Bunun dışındaki şarkıların ise bildiğimiz düzenlemelerine dokunulmamış. Grup YORUM’cular, albümü hazırlarken sadece şarkılar üzerinden düşünmemişler tarihlerini. CD ve kaset kartonetlerinde de 198
Anadolu Efsanesi
genişçe bir tarih yolculuğu yaptırıyorlar bizlere. Kendi imzalarını taşıyan giriş yazısında, bu 15 yılın kendi açılarından yorumu yer alırken, Kültür Sanatta Tavır Dergisi ile Kalan Müzik’in Grup YORUM için yazdıkları yazılara yer verilmiş. Bunun dışında 1992 Eskişehir konseri sonrası haklarında verilen gıyabi tutuklama kararı sonrası teslim olmamalarını ve çeşitli çevrelere yaptıkları çağrıyı içeren bildirinin metni, yine bu davanın Konya’daki duruşmasında okudukları savunma metnini bir bölümü albüm kartonetinde yer buluyor. 1985’ten bugüne grubun fotoğrafları, gazetelerde haklarında yazılan yazıların kupürleri, basında Grup YORUM hakkında çıkan yazılardan kesitler Grup YORUM sevenlerini doyuracak bir arşiv çalışması niteliğinde. Bunun yanı sıra tüm bu belgeler Grup YORUM hakkında doyurucu bir bilgi içeriyor. Yorumcular, bir buçuk yıl aradan sonra böyle bir seçmeler albümüyle gelişlerini şöyle açıklıyorlar. “Elinizdeki bu albüm, bizim için ne bir nostalji albümüdür, ne de sadece Grup YORUM tarihinin seçme şarkılarını bir araya toplama düşüncesiyle, çalakalem oluşturulmuş bir albüm. Bu albüm, bizim için bir yanıyla belge niteliği taşımaktadır. Zorlu süreçlerden, fırtınalardan dimdik çıkabilmenin belgesidir. Önümüzde uzanan uzun yıllara, geçmişimizin ışığını taşıyan bir albümdür. 15 yıldır, haksızlıklara, sömürüye karşı halkın yanında saf tutan; bu taraflılığının bedelini tereddütsüz ödeyen grubumuzun, Grup YORUM’un geçmişten bugüne uzanan Grup YORUM’un birikimini gözden geçirmesi ve bunu sizlerle paylaşmasıdır.” Böyle diyor Yorumcular. Ve geçen 15 yıl gösteriyor ki söylediklerinden zerrece taviz vermediler. Ve yine görünen o ki, albümün yayınlandığı hafta gözaltına alınan, işkencelerden geçen Yorumcular önlerinde uzanan yıllarda da baskılarla karşı karşıya kalacaklar. Ta ki sömürüsüz bir dünyanın türkülerini, özgür bir vatanda söyleyene dek. Ama onlar var olacak, türküleri susmayacak ve bizler onların türküleriyle halaylarımızı çekeceğiz. Nice yıllara Grup YORUM! Grup Yorum
199
2001… Türkiye gerçeğinin 2001’de de değişmeyen yüzü; infaz, işkence, kayıp katliam… Aralık 1999’da yollara dökülen, yürüyüş yapan işkenceci, katliamcı polisler, ellerindeki silahları havaya kaldırıp “bunları ne zaman kullanacağız?” diye soruyorlardı. İktidar 19 Aralık katliamıyla artık daha serbest kullanabileceklerini gösterdi. Silopi’de iki Hadep’li gözaltında kaybedldi, Doğu Beyazıt’ta infazlar, devrimci Yunus Güzel’in işkencede katledilmesi birbirini izledi. 10 Ağustos 2001; Akkise’de asker uğurlama için bir araya toplanan köylüler, jandarma tarafından tarandılar, bir kişi öldü. Jandarmanın “katliamcı” mantığı içinde bile ortada bir “gerekçe” yoktu. Bu sıradan olayda 5 bin kurşun sıkmıştı jandarma. 21 Şubat 2001; MGK toplantısında Sezer’in, Ecevit’e Anayasa kitapçığını atmasıyla başlayan bir kriz dalgası yaşandı. Kemal Derviş adlı bir İMF memurunun ekonominin başına getirilmesiyle sonuçlandı. Artık İMF’nin dedikleri, gün bile sektirmeden yerine getiriliyordu. Krizin ilk somut yansıması esnaflarda görüldü. Türkiye’de ilk defa esnaflar meydanlara döküldü. İktidar esnafın karşısına panzerlerini çıkarttı. 5 Kasım 2001; Küçük Armutlu’da 4 devrimci katledildi. İktidarın hiçbir direnişe tahammülü olmadığının açık ilanıydı. Ölüm orucunu Küçük Armutlu’da sürdüren Tayad’lı ailelere saldırdı, dört kişi katledildi. Ardından Küçük Armutlu’yu işgal etmeye devam etti polis. Bir kadının evini işgal ederek karakol yaptı. Sabah Gazetesi katliamdan bir gün önce açık çağrı yapmıştı, “Burası Filistin değil İstanbul” başlığıyla haber yaptı.
200
Anadolu Efsanesi
F Tipi Hapishaneler … 365 Gün Süren Tecrit, 365 Gün Süren Direniş! 19 Aralık 2000 katliamından sonra, tutsakları birbirinden tecrit edince, istedikleri sonucu hemen alacaklarını umuyorlardı. İktidarın ve yardakçısı basın “lüks oda” “beş yıldızlı otel” propagandalarıyla halka tanıttığı F tipi hapishanelerin adı baştan belli olmuştu; Nazi toplama kampları. F Tiplerini dolaşan, 242 tutsakla görüşen Türk Tabipler Birliği hazırladığı raporda şöyle diyordu; “19 Aralık sonrası fiili olarak açılan F tipi cezaevleri, TTB’nin önceden raporunda açıkladığı gibi izolasyon koşulları ve bunun sağlığa olumsuz etkilerini taşımaktadır.” Ölüm orucu sürüyordu, Bir Newroz günü 21 Mart’ta ölüm orucu ilk şehidin verdi. Direnişin kırılmadığı, artık tüm dünyaya ilan edilmişti. Cengiz Soydaş’ın şehitliğinden sonra hapishanelerde sayımlarda zorlamalar, dayaklar, sık sık hücrelerin yerlerini değiştirme gibi baskılar arttırıldı. 3 Mayıs günü Sincan F Tipi hapishanesinde arama bahanesiyle hücrelere giren jandarma tutsaklara saldırdı. Tutsakların giysilerine, kitaplarına, paralarına el konuldu. 11 Eylül 2001 Ezilenlerin Öfkesi, Emperyalizmin Finans Merkezini Yerle Bir Etti Tüm dünyanın gündemi değişti, Amerika’da uçaklarla finans merkezine saldırıldı, uçakların gökdelenlere çarptığı görüntüler, binanın yerle bir olduğu görüntüler günlerce gündemin ilk sıralarında yer aldı.
Grup Yorum
201
15. Albüm - 2001 Grup YORUM - Eylül 01- Eylül 02- Eylül 03- Sesleniş 04- Analar Grup YORUM Üyeleri Fikriye Kılınç: Solo, Vokal Özcan Şenver: Solo, Vokal Özgür Tekin: Vokal Cihan Keşkek: Bağlama, Cura, Vokal Serdar Güven: Akustik Gitar, Klasik Gitar, Vokal Hakan Alak: Bass, Vokal Ali Aracı: Flüt Eylül Grup YORUM’un 2001 yılında çıkardığı 15 albüm olur. Ulucanlar hapishanesinde yaşanan katliam ve özgür tutsakların destansı direnişi konu alınır. Bu albümde Nejat Yavaşoğulları Eylül şarkısına eşlik etmiştir. EYLÜL Mapusun içinde sabahın üçünde Gözlerinde yangınlar vardı Üç duvar bir kapıya sığmayan umutlardı Ankara’nın kalbinde patlayacak volkandı Geldiler can almaya tükendiler vurdukça 202
Anadolu Efsanesi
Korktular kıydıkça çoğalan hayatlardan Gecenin içinde sabahın üçünde Ankara’yı ateşler sardı (yüreğime kurşunlar yağdı) Toprağın uykudan uyandığı bir andı Gidenlerin ardından soluksuz bir sabahtı Sesleri soluğuydu doruğuydu kavganın Yaşamın onuruydu muştusuydu yarının Düştüler birer birer dillerinde yeminler Direnerek ölümü yeneceğiz dediler 2001 - 16. Albüm Grup YORUM - FEDA 01- Kızılcık Şerbeti 02- Yağmur Olsun 03- Emekçi Halayı 04- Bir Mevsim 05- Bu Memleket Bizim 06- Sesimi Duyan Var mı? 07- Sürmenelim 08- Feda 09- Diri Diri Yaktılar 10- Yoldaşım Vurulmuş 11- Kozanoğlu 12- Meryem 13- Direniş Marşı 14- Ne War u Yar Grup Yorum
203
Grup YORUM Üyeleri Beril Güzel: Vokal Özcan Şenver: Solo, vokal Cihan Keşkek: Bağlama, cura, vokal Serdar Güven: Akustik gitar, klasik gitar, vokal Ali Aracı: Flüt, kaval, vokal Hakan Alak: Bass, vokal İnan Altın: Klavyeli çalgılar, vurmalı çalgılar, vokal Ufuk Lüker: Klavyeli çalgılar 2000 yılı Türkiye hapishanelerinin kanla yıkandığı bir yıl olur. F tipi hapishanelere karşı özgür tutsaklar bulundukları tüm hapishanelerde ölüm orucu direnişini başlatır. Günlerce süren görüşmelerde devlet ikiyüzlüdür. Arabulucuları kullanıp zaman kazanır. Oysa bir yıl önceden maketler üzerinde tatbikatlara başlamışlardır. 19 Aralık günü 20 hapishanede birden operasyon başlar. 28 devrimci tutsak katledilir ki bunların 6’sı Bayrampaşa hapishanesinde diri diri yakılan 6 kadın tutsaktır. Saldırı varsa ondan daha büyük direniş vardır. Ellerinde silahları olmayan özgür tutsaklar yüreklerini fırlatırlar ortaya. Feda eylemleri için yarışan ölüm orucu savaşçıları bedenlerini alev topuna çevirir. Ölecekler ama asla teslim olmayacaklardır. Emperyalizme ülkemizi dikensiz gül bahçesi gibi sunmak isteyenler devrimcilerin nezdinde tüm halkımızı teslim almak ister. Ancak hem hapishanelerde hem dışarıda tüm saldırılara feda ile karşılık verilir. Önce Gültekin Koç emniyet müdürlüğüne yönelik feda eylemi gerçekleştirir. Ardından Yunus Bülbül… Küçük Armutlu ise direnişin dışarı boyutunu oluşturur. Burada Canan, Zehra, Şenay, Gülsüman… ve daha nice direnişçi şehit düşerken 5 Kasım günü ikinci bir katliam yaşanır. Bu kez hedef Armutlu’dur. Sabah gazetesi burası Filistin değil Armutlu 204
Anadolu Efsanesi
diye manşet yaparak hedef gösterir ve polis katliam gerçekleştirir. 4 devrimci katledilir. Ölüm… yaşam… direniş… ve kitleselleşen kahramanlık… Grup YORUM tüm bunlara kayıtsız kalmaz. Ülkemizde yaşanan bu büyük direnişi Feda albümü ile halka anlatır. Karlı dağlar gibi dik tut başını gösterme yaranı çat kaşlarını kızılcık şerbeti içtim söyle kan kussan bile diren zalime... FEDA’YI DİNLEYİN! Vatan Dergisi Aralık 2001 Keyfi, hukuksuz bir yasak! Grup YORUM’u susturamayacak bir yasak! Grup YORUM dinleyicilerini yıldıramayacak bir yasak! Bağımsızlık ve demokrasi, ekmek ve adalet için kendini feda edenler oldukça, fedanın türküleri söylenip dinlenecek! 5 Eylül 2001’de yayınlanan “Feda” albümü, yayınlandıktan bir ay sonra “Kamu düzenini, milli güvenliği ve genel asayişi tehdit ettiği” gerekçesiyle Kültür Bakanlığı Denetleme Üst Kurulu tarafından yasaklandı. Feda, kamu düzenini, milli güvenliği, genel asayişi yerle bir etmişti! Öyle bir düzen ki; “Kamu düzeni”, bir kasete dayanamayacak kadar düzensiz. “Milli Güvenliği”, bir kaset karşısında allak bullak olacak kadar güvensiz. Ya şu “genel asayiş”... Feda kaseti çıktığından bu yana asayiş olayları yüzde kaç yüz arttı acaba? Bu yasaklamanın gerekçesi, önceki yasaklamalardan biraz daha farklı. Türkülerde geçen bir dize, veya bir türkü, veya üç-dört türkü değil yasaklama gerekçesi; ALBÜMÜN TÜMÜ! Arapça bir aşkın Grup Yorum
205
hikayesini anlatan “Meryem” türküsü, Nazım Hikmet’in “Bu Memleket Bizim” diye haykıran şiiri, Dadaloğlu’nun “Kozanoğlu” türküsü, 17 Ağustos, 12 Kasım depremlerini bize yeniden hatırlatan “Sesimi Duyan Var Mı?” diye seslenen şarkı... HEPSİ YASAK! Hepsi, ama özellikle de ölüm orucuna ilişkin olanlar kamu düzenini, milli güvenliği, genel asayişi tehdit ediyor! Düzen, ölüm orucu direnişi çerçevesinde, bir yılı aşkın süredir tüm kurumlara yönelttiği baskı ve zulmü, müzik gruplarından esirgeyecek değildi tabi(!) FEDA’YI DİNLEYELİM! Şu demagojilerini rezil rüsva etmek için, yasaklarını yere çalmak için. Feda dinleyelim! Kültür Bakanlığı Denetleme Kurulu POLİS’e mi Bağlı? Kültür dediğiniz nedir ki zaten, en iyisini, en yararlısını, en zararlısını en iyi polis bilir. Ha işkence, ha kültür, ne fark var sanki arada? İstanbul polisinin talimatıyla toplanan Kültür Bakanlığı Denetleme Üst Kurulu, konuyu kendi arasında görüşüp, tartışmaz. Çünkü polisin talimatı bellidir zaten. Talimat doğrultusunda karar alınır. (Bir üye karara katılmaz.) Albümün toplatılmasına karar verir ve karar gerekçesiyle birlikte şöyle açıklanır: “Feda adlı albümün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün isteğiyle yeniden değerlendirmeye alındığı, milli güvenlik, genel asayiş ve kamu yararına uygun olmaması nedeniyle, gösterim ve icrasına oy çokluğu ile izin verilmediği”...Kararı bir de “mahkeme kararı” haline getirmek isterler. İstanbul Sulh Hukuk Ceza Mahkemesi, bu kararın keyfi olduğunu, albümün çözüm metni bulunmadığını belirterek böyle bir karar vermeyi reddeder. Burası Türkiye; polisin dediğini yapacak mahkemeden bol ne var. Cumhuriyet Savcılığı hemen Sulh Ceza mahkemesinin bu kararına itiraz eder ve İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi tarafından Sulh Ceza Mahkemesinin kararı kaldırılarak kasetin toplatılması kararı mahkeme mercilerine de onaylatılmış olur. 206
Anadolu Efsanesi
Mekanizmayı görüyor musunuz? Bir işkenceci polis şefi istiyor, Kültür kurumu, yargı kurumu onun emrine amade, istenen karar çıkıyor. “Polis devleti” böyle oluyor. FEDA’YI DİNLEYELİM! Onların polis denetimindeki “kültür”üne karşı, halkın kültürünü savunmak için. Feda dinleyelim! Kaset yayınlanalı bir ay olmuş. Ama işkenceci polis, işkencelerden bulduğu ilk fırsatta kaseti dinleyip bir de ne görsün? Direnişi anlatmıyor mu bu kaset? İstanbul polisi, derhal Kültür Bakanlığı’nın ilgili kuruluna başvurup kasetin yasaklanmasını ister. Diyeceksiniz ki, Kültür Bakanlığı Denetleme Üst Kurulu gibi anlı şanlı bir adı da olan bu kurum, polise mi bağlıdır? Evet, çünkü burası Türkiye’dir. Grup YORUM’un kavgası kiminle? Albümü toplatma kararının hiç bir haklı, meşru, yasal gerekçesi yok. Bugüne kadarki baskıların, yasakların hangisinin haklı bir gerekçesi vardı ki? Ama haksız, hukuksuz bir gerekçeleri var. Halkı susturmak. Türküsüyle, örgütüyle, eylemiyle halkın mücadelesini bitirmek. Grup YORUM cephesinde, 16 yıldır sürüyor bu kavga. 16 yıldır türkülerle, sazlarla, gitarlarla sürdürülen bir kavga bu. 16 yıldır hapislikler, işkenceler altında sürdürülen bir kavga. Gözaltılar ve tutuklamalar, gurubun kuruluşu kadar eskidir. Çünkü daha ilk andan kavganın türküsünü yapar onlar. İlk andan nerede bir direniş varsa, orada türküleriyle ses olurlar. İşte böyle olduğu içindir ki, bir yetkilenin sözleriyle “Grup YORUM Love Story’i söylese bile televizyona çıkamaz.” Ama televizyon sayesinde “ünlenen” bir grup değil Yorum. Kavganın içinde var oldu, kavganın içinde yaşıyor. Çalışmalarını sürdürdükleri kültür merkezleri defalarca polis tarafından basılıp talan edildi, sazları, gitarları, bilgisayarları çalındı. Türküler yok olmadı yine. Ocak 2001’de 19-22 Aralık hapishaneler katliamının ardından İçişleri Bakanlığı’nın düzenlediği brifingte, onlarca demokratik, yasal kurumla birlikte Grup YORUM da “örgüt üyesi” olarak basına tanıtıldı. Ama onlar yıllar önce, çıkartıldıkları bir mahkeme kürsüsünde Grup Yorum
207
cevaplarını vermişlerdi zaten: “Gelecek bizimdir, gelecek işçilerin ve ezilen halklarındır. Türkülerimiz bir gün zafer türküleri olarak söylenecek, buna inanıyoruz, bu inanç için mücadele etmekten onur duyuyoruz.” (Grup YORUM’un “savunmasından) FEDA’Yİ DİNLEYELİM! Ezilenden yana olduğumuzu, haktan, hukuktan yana olduğumuzu göstermek için, Feda’yı dinleyelim! Feda elden ele, dilden dile dolaşıyor; hiç bir yasa, yasak gem vuramaz buna! Kaset hala elden ele dolaşıyor. Tezgah altlarında hatta üstlerinde satılıyor. Yorum’u sevenler, Yorum’u ve düşüncelerini sahiplenenler, savunanlar, Feda’yı elden ele, dilden dile dolaştırıyor. Grup YORUM, 12 Eylül sonrası ilk Kürtçe türküyü söylemek, hakkını aramak için parti binası işgal etmek, bir çok üyesi tutuklandığında dışarıda konserler vermeye devam etmek gibi bir çok ilk’e imza attı. İlk olmak, ilkler ve gelenekler yaratmak, direnme çizgisinde ısrarlı, kararlı olmak, hiç bir zaman bedeller ödemeden mümkün olmamıştır... Grup YORUM da bu bedelleri fazlasıyla ödedi. Yorum’un ilk’leri kendisiyle de sınırlı değildir. Grup YORUM çaldığı için kapatılan radyolar, işten atılan DJ’ler, Grup YORUM kaseti dinlediği için okuldan atılan öğrenciler...Listeyi uzatmak mümkün. Kalan Müzik şirketinin kapatılması için Türkiye’de ilk defa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı dava açmıştı. Bu da bir “ilk”ti. “F tipleriyle ilgili tavrından dolayı “siyaset yapıyor” gerekçesi ileri sürülmüştü bu hukuk ucubesi dava için de. Yani sadece Grup YORUM üyelerine baskı yapmakla kalmadı oligarşi. Grup YORUM’u yok edemeyeceğini anlayınca, onun çevresini kuşatmaya çalıştı. TV yasakları, Yorum kasetini çıkaran şirkete ceza, dinleyicilerini konserlerden 50’şer, 100’er gözaltına almakla, tabiri caizse Grup YORUM’un “etrafını boşaltmaya” çalıştı. Ama olmadı. Grup YORUM, her geçen yıl, daha büyük bir dinleyici kitlesiyle kuşatıldı. Türküler susmadı, halaylar sürüyor.
208
Anadolu Efsanesi
2002 … 29 Ocak 2002 Kalan Müzik’e Dava Açıldı! Grup YORUM’un kasetlerinin de aralarında bulunduğu Anadolu türkülerini, ezgilerini yayınlayan Kalan Müzik susturulmak isteniyor. Daha öncesinde de Grup YORUM’un kasetlerini yaptığı için çeşitli baskılarla karşılaşan Kalan Müzik’i susturmanın aracı bu kez Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın açtığı davayla şirketi tasfiye etme girişimi. Davanın konusu ise tam keyfilik: Grup YORUM’un 1989’da yayınlanmış, yüzbinlerce satmış kasetlerinden biri olan “Cemo” kasetinde yer alan Cemo isimli türkünün Adana’da yayın yapan yerel Arkadaş Radyo’da yayınlanması. Evet şaşırmayın! Sansürcülüğün bile tarihine geçecek bu davanın hikayesi ise şöyle: Cemo türküsü Arkadaş Radyo’nun bir programında dinleyiciler tarafından isteniyor ve ölüm orucundakilere ithaf ediliyor. Bunun üzerine radyonun sadık dinleyicileri olduğu anlaşılan Adana polisi hemen, hızla harekete geçiyor. Nasıl ölüm oruççularına türkü ithaf olunur? Durumu DGM savcılığına bildiriyor. “Devletin güvenliği” büyük tehlikede olsa gerek ki, DGM savcısı hem Radyo Arkadaş’a, hem Grup YORUM’a hem de Kalan Müzik sahibi Hasan Saltık’a dava açıyor. Radyo Arkadaş dışındaki davalar İstanbul DGM’ye gönderiliyor. İstanbul DGM savcısı Hasan Ülgünar hem Yorum hem de Hasan Saltık hakkında, “halkı yayın yoluyla kin ve düşmanlığa tahrik etmek”ten yaptığı soruşturmada, Kültür Bakanlığı’nın söz konusu kasete 1989 yılında izin verdiği gerekçesiyle takipsizlik kararı veriyor. Türküler DGM’den kurtuluyor ama Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kurtulamıyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı adına Kalan Müzik şirketi hakkında, Örgüt mensuplarına yardım niteliği, halkı ırk ve bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa yönelik Grup Yorum
209
tahrikte bulunmak, siyasi ve ideolojik terör örgütlerinin propagandasını yapmak faaliyetiyle” şirketin kuruluş sözleşmesine aykırı davrandığı gerekçesiyle İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde şirketin feshi ve tasfiyesini isteyerek dava açtı. Dava 29 Ocak’ta yapılacak. Bu aşamaya gelene kadar sergilenen hukuk, kural ihlalleri bir yana, davanın kendisi tam bir komedi. Kalan Müzik, saklı, gizli, bilinmeyen ne kadar Anadolu türküleri, ezgileri varsa, Anadolu’da yaşayan halkların acılarını, sevinçlerini anlattığı türküler varsa araştıran, bulan, yayınlayan bir kuruluş. On yıllardır Grup YORUM’un da türkülerini halka ulaştırıyor. Devletin engellemek istediği de bunlardır. Çünkü Kalan Müzik türkülerle muhalif, halk kültürüyle muhaliftir. Korku türkülerimizdendir. F Tipi Hapishanelerde direniş sürüyor; Şubat 2002’de Hikmet Sami Türk, “Eğer basın ilgi göstermezse, F tiplerindeki var olan uygulamalar devam ederse, ölüm oruçlar 6 ay, en geç bir yıl içinde biter” dedi. Mart 2002’de Beş ölüm orucu direnişçisi şehit düştü. Nisan’da TAYAD’lı ailelerin öncülüğünde Ankara’da miting yapıldı. TAYAD’lıların aylardır sürdürdüğü imza kampanyasında toplanan 110 Bin imza Ankara’ya götürüldü. Meclis, Bakanlık, AB temsilciliği gibi kurumlara ilettiler. 2003 … Dünyada, işgalle gelecek özgürlük, ülkemizde AKP’yle gelecek demokrasi masallarının çöktüğü yıl oldu. 2003’ün özellikle ilk yarısı, dünyada ve ülkemizde yoğun bir anti-emperyalist mücadeleye tanık oldu. ABD’nin Irak’a saldırısına karşı sürdürülen mücadele, ülkemizde hem en geniş kesimleri bir araya getiren, hem de sol içinde ayrışmayı açığa çıkaran bir rol oynadı. Birçok eylem, Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu tarafından 210
Anadolu Efsanesi
örgütlendi. Grup YORUM’un da dahil olduğu koordinasyon, bu zamana kadar ülkemizde gerçekleştirilmiş en geniş sol birlik olmuştu. 18 Ocak’ta 32 ülkede birden ABD’ye karşı gösteriler gerçekleştirildi. Bu eylemlerin devamı olarak Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu tarafından 26 Ocak’ta İstanbul Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen mitinge 10 bini aşkın kişi katıldı. Aynı gün birçok büyük şehirde de büyük mitingler yürüyüşler yapıldı. TBMM’de 6 Şubat’ta oligarşi yine halklara karşı ihanet etti. ABD saldırısına destek kararı aldı. Anti-emperyalist mücadele daha da güçlendi. 15 Şubat’ta dünya halkları her yerde ayaktaydı. Burjuva basın eylemleri “Tarihin en büyük gösterisi… Milyonlar ayakta.. Rekor katılım… “ başlıklarıyla yansıttılar. 1 Mart’ta ise TBMM’de savaşı destekleyen tezkere oylandı. Tarihe “1 Mart Tezkeresi” olarak geçen oylamada, saldırıya red kararı çıktı meclisten. Oligarşi içinde farklı hesaplar nedeniyle tezkere çıkmadı. Ancak kısa süre sonra, 9 Nisan’da Irak’ın işgal edilmesiyle birlikte Irak’a asker gönderme kararı aldı. F Tipi Hapishanelerle somutlanan ancak temelde hayatın her alanına uzanan tecrit ve tecrite karşı direniş, 2003 boyunca da gündemin ilk sıralarındaydı. “Gündemimiz değil” diyenlerin bu tespitinin yanlış olduğu, pratik içinde görüldü. Tayad’ın yıllar sürecek olan Abdi İpekçi Parkı oturma eylemi başladı. TAYAD eylemlerini sürdürüyordu, en akılda kalan eylemlerden birisi, ana caddeyi keserek yapılan eylem oldu, TAYAD’lı bir ana demir parmaklığın içinde evlatlarına sahip çıkıyordu.
Grup Yorum
211
2003 - 17. Albüm Grup YORUM - BİZ VARIZ 01- Biz Varız 02- Geçit Yok Grup YORUM Üyeleri Beril Güzel: Koro vokal Cihan Keşkek: Bağlama Özcan Şenver: Solo, koro vokal Hakan Alak: Bas, koro vokal Ali Aracı: Orkestra flütü, kaval Ufuk Lüker: Akustik gitar, klasik gitar İnan Altın: Tuşlu çalgılar, perküsyon, koro vokal 2003 yılına gelindiğinde ABD BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında Ortadoğu halklarına yönelik saldırılarına başlar. İlk hedef Körfez Savaşında bombalayıp yerle bir ettiği ve on yıl boyunca ambargo ile tükettiği Irak olur. Sadece ilaç ambargosu yüzünden 500 binden fazla çocuğun yaşamını yitirdiği Irak’a karşı kimyasal silah yalanlarıyla yürütülen savaşa karşı Grup YORUM dünyanın dört bir yanından gönüllülerle birlikte canlı kalkan olarak Irak’a gider. Bağdat’ta 69 gün boyunca Irak halkı ile birlikte işgalci Amerika’ya karşı direnir ve Geçit Yok der… GEÇİT YOK bağdatlı’yız, bağdat’tayız, bağdat’lıyız bağdat’ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır adımız meçhul yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz 212
Anadolu Efsanesi
yanar kavrulur külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur sözümüz kalır bir de öfkemiz, birde öfkemiz, birde öfkemiz öfkeliyiz kül savrulur, söz kalır, öfke büyür büyüyor bağdat’lıyız, bağdat’tayız, dünyanın her yanındayız bu kan denizinin dalgalarıyla yankileri boğacağız bağdat’lıyız, bağdat’tayız, bağdat’tayız, her yandayız geçit yok, isyan var emperyalizme karşı katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti geçit yok, isyan var emperyalizme karşı söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti yetmez artık bombaların durduramaz bu seli sorulacak bir hesap var yetti artık yetti atılan bombanın bir hesabı olacak olmalı yetti artık, yetti bu hesap vakti geldi bombalanan topraklarda yakılan hayatların söyleyecekleri bitmedi daha bitmeyecek Grup Yorum
213
bombalanan insanlarımız adına da haykırıyoruz bir kez daha katil amerika önce gürleyen sesimiz kovar yankileri sonra biz bombalanan topraklarda yakılan halkların soracakları hesap bitmedi daha bitmeyecek geçit yok amerika’ya buralarda biz varız hey türküz, kürdüz, arabız biz sömürü, işgal, istila varsa ya istiklal ya ölüm diyenler de vardı varlar, varolacaklar hey biz varken, geçit yok amerika’ya buralarda biz varız halkız biz sömürü işgal istila varsa kurtuluş kavgası olacaktır biz halkız bağdat yanan çocuk çığlık çığlığa çığlık dicle’ye, nehir denize denizler dalgalı mahir’ce meydanlarda vurun dalgalar made in USA kıyılara yükselin denizler meydanları sel alsın boğulup gitsin bu yankiler coni’siyle toni’siyle 214
Anadolu Efsanesi
bağdat’lı çocuğun çığlığı meydanlarda öfke dolu bir haykırış, bir taş, bir ateş ki hıncımız yanan çocukların acısı kadar büyük kim yaktı bağdat’lı bebeleri böyle hangi alçak çıkarlar için yüksek teknolojiyle yaktılar, yıktılar, bombaladılar biliyoruz biliyoruz suç kesin suçlu malum emperyalizm gereği düşünüldü “iyi halsiz” katillere adil olmaktır en büyük ceza bağdat’ta yanan çocukların acısı kadar acımasız olacağız kovboylara bağdat’ta yananların ahı kadar adaletli olacağız. Şiir: Grup YORUM / Ümit İlter – Müzik: Grup YORUM (Bu Memleket Bizim) Yine Amerika’nın ve işbirlikçilerinin bu savaşı kazanamayacağını, dünya halklarının emperyalizmi yeneceğini, ölüm oruçlarını, vatana ihanetleri anlatmaya devam eden Yorum Biz Varız der… BİZ VARIZ Bombaları uçakları var Bankaları IMF’si var Amerika yakar yıkar Katleder işgal eder Karşımda kimse duramaz Dünya benim olacak der Grup Yorum
215
Biz varız bütün dünyada biz varız Biz varız biz altı milyarız Emekçiler yoksullar Siyah beyaz sarılar Bütün dünyada biz varız Biz altı milyarız Kadın erkek genç yaşlı Her dilden dinden renkten Bütün dünyada biz varız Biz altı milyarız Yeniden doğar ölümlerden Yeni bir dünya kurarız Dünyayı Amerika’ya Uşaklara bırakmayız Yıkılacak imparatorlar Halklar özgür olacak Söz – Müzik: Grup YORUM 2004 … 2001’in sonunda Afganistan’ın, 2003’te de Irak’ın işgal edilmesi üzerine 2004 yılında konuşulan daha çok “ABD’nin Ortadoğu’yu değiştirme planının önünde durulamayacağı”ydı. Oligarşi planlarını bunun üzerine yaparken, başta Kürt Milliyetçileri olmak üzere solun kimi kesimleri de bunun teorisini yapıyordu. 2004, emperyalizmin kelimenin tam anlamıyla halkların direniş duvarına tosladığı yıl oldu. Özellikle Irak direnişinin ABD karşısında uzun süreli olamayacağına dair öngörüler iflas etti. 216
Anadolu Efsanesi
Benzer bir iflas ülkemizde F tiplerine karşı direniş konusunda da yaşandı. İktidarın ve solun çeşitli kesimlerinin paylaştığı direnişin biteceği, eriyeceği, kırılacağı beklentileri gerçekleşmedi. 5. Yılında direniş yeni eylem biçimleriyle sürdü. Faşizmin yüzüne, AB’ye uyum maskesi takılmaya çalışıldı. Ülkemizde en çok konuşulan konu AB üyeliğiydi. TBMM, AB’nin ve IMF’nin dikte ettirdiği yasaları çıkarmakla yılı geçirdi. Yeni ceza yasaları çıkarıldı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerini, Ağır Ceza Mahkemelerine bıraktı. Ancak içerikte değişen bir şey olmamıştı. Faşizmin değişmediğini 1 Nisan 2004’te gördü halkımız. 1 Nisan’da dergi bürolarına, kültür merkezlerine derneklere baskın yaparak onlarca devrimciyi tutukladı. Diskette adın çıktı diyerek onlarca kişi hakkında arama kararları çıkarıldı. Komplo davalarının başlangıcı sayılacak bir yargılama süreci oldu. Bu komplo sonucunda tutuklananlar en çok 2 yıl tutuklu kalabildi, çünkü ortada ne disket vardı, ne başka deliller. F Tiplerinde tecrit işkencesi sürdü, 2004 yılı içinde Büyük Ölüm Orucu direnişinde 10 şehit verildi. TAYAD’lılar neredeyse yılın her gününe yayılan eylemleriyle “Duydunuz mu?” sorusuyla direnişi gündemde tuttular. Irak direnişi Felluce’de büyük bir sınav verdi. 8 Kasım’da işgalci Amerikan kuvvetleri, Felluce’deki direnişçilere yönelik operasyon başlattı. Günlerce süren çatışmalarda binlerce Iraklı katledildi. Felluce direnişi Grup YORUM’un albümünde yer aldı. 14 Aralık’ta IMF ile yeni bir 3 yıllık program imzalandı. IMF yetkilileri AKP’nin programı uygulamadaki “kararlılığını” “çok iyi değil mükemmel” sözleriyle değerlendirdiler.
Grup Yorum
217
2004 - 18. Albüm Grup YORUM - YÜRÜYÜŞ 01- Bu Ülkeyi Yangın Sarar 02- Özlem 03- İşte Buradayız 04- Zafere Kadar 05- Dağlar Koynunda 06- Yara mina Bedewe 07- Kahramanlar Ölmez 08- Kuşatma Altında (enstrümantal) 09- Bu Vatana Nasıl Kıydılar 10- Keskin Bıçak Yarası 11- Önce Analar Düşer 12- Kalbu Falestini (Kalbi Filistinli) 13- Yastadır Ey Deli Gönül 14- Atışma (enstrümantal) 15- Biz Varız Grup YORUM Üyeleri; Özcan Şenver: Solo, koro vokal İhsan Cibelik: Bağlama, kaval, solo, koro vokal Beril Güzel: Koro vokal Cihan Keşkek: Bağlama, koro vokal Ali Aracı: Orkestrü flütü, kaval Muharrem Cengiz: Klasik gitar, akustik gitar Hakan Alak: Bas, koro vokal İnan Altın: Tuşlu çalgılar, vurmalı çalgılar, koro vokal Ufuk Lüker: Tuşlu çalgılar, koro vokal 218
Anadolu Efsanesi
lime lime edildik ölmedik işte buradayız şimdi burada sıkılı yumrukta saflardayız biz işte buradayız şimdi burada... ... der Yorum. Evet, hapishanelerde ölüm oruçları sürmektedir. Direnişçilerin zorla müdahaleye karşı bedenelerini alev topuna çevirmelerine rağmen basında sansürün en koyu hali uygulanır. Katlederek bitiremedikleri direniş için Hikmet Sami TÜRK “basın bunları yazmazsa direniş kendiliğinden biter” diye zavallılığını ortaya koyuyordu. Katlederek bitiremediği direnişi sansür ile bitirebileceğini düşünüyordu. Ama hayat onu bir kez daha boşa çıkardı. Yalanları ölüm orucu direnişçilerinin alev topuna çevirdikleri bedenlerinde kül oldu. Bu ülkeyi bu yangın sarmıştı bir kez; BU ÜLKEYİ YANGINLAR SARAR Ateş düştüğü yeri yakar Yanıyor yüreğim Kurşun girdiği yeri deler Kanıyor yüreğim Bu ülkeyi yangın sarar Seller sürükler şimdi Bu ülkeyi yangınlar sarar Yangın büyür yanar orman Alevler yakar yakanı Kan birikir taşar bir an Grup Yorum
219
Sel olur boğar cellâdını Bu ateşi yakanlar Sanıyor sönecek Anaların yüreğinde Öfkeyi görecek Bu ah kıyamete kalmaz Gelir o günler gelir Bu ülkeyi yangınlar sarar O ah kıyamet kalmayacaktı. Ve kahramanlar… Onları da unutmadı Yorum. KAHRAMANLAR ÖLMEZ Kahramanlar kuşandı alın bandını Kınayla işlediler avuçlarını Damla damla içtiler hayatlarını Kahramanlar ölmez halk yenilmez Avuçlardan nakış nakış kına silinmez Kızıl bantlarının ışığı sönmez Beyinlere işleyen umut silinmez Kahramanlar ölmez halk yenilmez Özgürlük tutkusudur tutsak edilmez Büyük halk sevgisidir eşi bulunmaz Hoş gelir, sefa gelir ölüm korkutmaz Kahramanlar ölmez halk yenilmez
220
Anadolu Efsanesi
Ve Nazın Hikmet ile sesleniyordu vatanı satanlara “Beyler Bu Vatana Nasıl Kıydınız” Filistin halkının direnişinde Anadolu halklarının direnişiyle birleştiren Yorum Filistin halkının da zafere kadar direneceğini dile getiriyordu. ZAFERE KADAR İşgal altında filistin Filistin, benim vatanım Eğilmem, işgale direnirim Yiğitler var umutlu Yiğitler var öfkeli İşgalciyi korkutuyor intifada Fedailer korkusuz Fedailer pimi çekilmiş Patlıyor beyinlerde şehitlerimiz Her evimiz bir kale Her evimiz bir okuldur Dilimizde “ zafere kadar devrim” Önce Analar Düşer, Keskin Bıçak Yarası, Özlem isimli şarkılarıyla direnenlere hem umut taşıyor hem de direnenlerinin umudunu halkla birleştiriyordu.
Grup Yorum
221
Grup YORUM YÜRÜYÜŞ’üne DEVAM EDİYOR Ekmek ve ADALET Dergisi On dokuzuncu yılına girerken, ‘Yürüyüş’ albümüyle yürüyüşünü sürdürüyor Grup YORUM. Yürüyüş albümünün çalışmaları yaklaşık bir yıl sürdü. Bir yıllık bir çalışma sonucunda 15 şarkıdan oluşan bir albüm çıkardılar. Grup YORUM, kurulduğu günden bugüne, devrimci mücadele içinde yer alıyor. Yaptıkları albümler ve konserleri, ülkede ve dünyadaki politik gündemi yansıtan, ona karşı bir tepki örgütleyen bir işlev üstleniyor. Yürüyüş’ün albüm kapağında şöyle diyor Grup YORUM: “Kalabalıkların yürüyüşü, bizim yürüyüşümüz. Konaklamaları, bir taze soluğa hasretliklerinden değil; konakladıkları yerler, savaş alanları. Konakladıkları yerlerin mazlumlarını katıyorlar saflarına. Eğer, bir yerden ezilenlerin iniltisi yükseliyorsa ve oradan hala dumanlar yükselmiyorsa; bu daha savaşmaya başlamadıklarındandır. Ezilenlerin olduğu her yerden, savaş çığlıkları yükselir. Ezilenlerin sömürüldüğü her yeri yangın sarar. İşgal altındaki toprakları, bir uçtan bir uca katediyorlar. Coşkuyla sesleniyorlar. İşte buradayız, şimdi burada! Pimi çekilmiş fedailer büyütüyor kalabalığı. Düşenleri eksilmiyorlar aralarından. Onlar yaşadılar ve öldüler. Ölüm, sadece yaşayanları yakalar. Kucaklayıp ölülerini, gidecekleri yere taşıyorlar. Varılacak yere, düşenlerle varılacak. Onlarla birlikte adımlanacak yollar, zafere kadar. Açlığın ve adaletsizliğin biriktirdiği bu öfkenin yürüyüşü bu. Ekmeğe ve adalete doyulacak bir zamana yürüyüş...” 2003 yılının bu son günlerinde yayınlanan Yürüyüş’te, üç halk türküsüyle birlikte, 12 Yorum bestesi bulunuyor. Ölüm Orucu Şehidi Gürsel Akmaz’ın yazdığı, “Dağlar Koynunda”, F tipi hapishanede tecritte tutulan Ümit İlter’in yazdığı “Bu ülkeyi Yangın Sarar”, “Kahramanlar Ölmez” isimli marş, Nazım Hikmet’in şiiri, “Bu Vatana Nasıl Kıydılar” albümdeki şarkılardan birkaçı. Daha önce yayınlanan tek şarkılık albümden, “Biz Varız” isimli marş, grubun 222
Anadolu Efsanesi
bu albümünde de yer alıyor. Kürtçe ve Arapça halk türkülerinin de yer aldığı bu albümde, Erzincan Halk Türküsü “Yastadır Ey Deli Gönül” de yer alıyor. Türküyü Konuk Sanatçı Nazlı Öksüz seslendiriyor. Kürtçe türküyü de, Feda albümünden tanıdığımız Aynur Doğan seslendiriyor... Yürüyüş türkülerle, marşlarla sürüyor. 2005 … 2005 Yılında iki olgu öne çıktı, emperyalizmin ekonomik, fiili, ideolojik saldırıları ve bu saldırılara karşı dünyanın dört bir yanında sergilenen direniş. 1990’lardaki karşı devrimci dalganın baskılanması altında kalan halk hareketlerinin bugün yeniden emperyalizmin önündeki en büyük engel olarak durması. Başka bir deyişle artık dünya “tek kutuplu” değildir. BM’ye bağlı Dünya Gıda Örgütü, bir milyardan fazla insanı etkileyen açlığa dikkat çekti. Her gün 24.000 kişinin açlıktan öldüğünü açıkladı. 2005 emperyalizmin zulüm ve baskı politikalarını aralıksız sürdüğü bir yıl oldu. Irak ve Afganistan işgalleri açık katliamlarla sürdürüldü. Filistin halkı katliamlarla, tecrit duvarlarıyla teslim alınmak istendi. Avrupa’da en temel insan hakları bir kenara itildi, sokak infazları görüldü. Avrupa başkentlerinin sokaklarında (Londra gibi) “çok sayıda sivil giyimli keskin nişancının görev yapacağı” bizzat polis şeflerince açıklandı. “özel yaşamın dokunulmazlığı” gibi burjuva demokrasisinin vitrinini oluşturan ilkeler ayaklar altına alındı. İngiltere Başbakanı Blair’in deyişiyle “oyununun kuralları değişmişti.” “Özgürlükler Ülkesi” yalanıyla yutturulan Hollanda’da vatandaşlık hakkı elde edebilmek için tıpkı ABD’de olduğu gibi, Hollanda devletine bağlılık yemini etme dönemi başladı. 2005 yılında da emperyalizm, karşısında direnen halkları buldu. Irak direnişi, en öne çıkan direniş oldu, direnişin yenilmezliği ABD tarafından da kabul edildi. Grup Yorum
223
2005’te de yalanla uyutulan, açlıkla terbiye edilmek istenen, evlatları direnen Anadolu vardı… Susurluk’un yıldönümünde, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde bombalar patladı ancak bu defa halk kontrgerilla elamanlarını suçüstü yakaladı. Susurluk sürüyordu. Genelkurmay başkanı, en üst düzeyde sahiplenerek “iyi çocuklar”ını korudu. F Tipi hapishaneler, sistemin zulmüne ayna tutmaya devam etti. AKP tecrit katliamında iki kişiyi daha katletti, ölenlerin sayısı 120’ye çıktı. Yeni TCK ile, tutsakları teslim almak için “ince elenip sık dokunan” maddeler yürürlüğe sokuldu, ölüm orucunu cezalarla bitirmeye çalıştılar. Dünya Bankası raporuna göre, 2005 yılında ülkemizin her 100 çocuğundan 49’u yoksul. Başbakanın bulduğu tek çözüm ise, “açız” diyeni azarlamak, susturmak oldu. 2005 Susurluk’tan Şemdinli’ye, F Tipi Hapishanelerden AB’ye, faşizm ve demokrasicilik oyunu. Son birkaç yıl AB’ye üyelik ve demokratikleşme yalanlarıyla geçirildi. “Demokratikleşme yolunda büyük adımların atıldığı” yalanları ortalığı kaplamıştı. Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde bombalar patladı. Halk kontrgerilla elemanlarını suçüstü yakaladı. Susurluk sürüyordu. Genel Kurmay Başkanı, kontrgerilla elemanları için, tanırım iyi çocuklardır diyerek sahiplendi. Sonraki aylarda Şemdinli gündeme geldiyse de en üst düzeyde korundu. Polis Meclis araştırma komisyonunu ciddiye almadı. Tutuklanan kontrgerilla üyeleri kısa sürede tahliye edildiler. Birkaç ay sonra da 6 Şemdinlili tutuklandı. “ülke bütünlüğünü” tehdit etmekten tutuklandılar. Asıl olarak kontrgerillayı açığa çıkardıkları için cezalandırıldılar. F Tipi Hapishaneler, sistemin zulme ayna tutan yerleri olmaya devam etti. AKP 2005 yılında iki insanı daha katlederek, tecrit katliamında ölenlerin sayısını 120’ye çıkardı. Yeni TCK, tutsakları teslim almak için “ince elenip sık dokunan” maddelerin yer aldığı Adalet Bakanlığı genelgeleri yayınlandı. Türkiye’ nüfusunun yüzde 30’dan fazlası yoksulluğa 1 mil224
Anadolu Efsanesi
yondan fazlası ise resmen açlığa mahkum edildi. Dünya Bankası 2005 raporuna göre ülkemizin 100 çocuğundan 49’u yoksul. 2006 … 30 Aralık 2006’da Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ABD emperyalizmi tarafından idam edildi. Saddam’ın idamı emperyalizmin zaferi değil, yenilgisinin göstergesiydi. Bu idam, aynı zamanda halklara emperyalizmde savaşın nasıl zorlu bir savaş olduğunu da gösteriyordu. Kimse bu savaşta şu veya bu emperyalistten medet umamaz. Kimse, uzlaşmalardan medet umamaz… Bağımsızlık ve demokrasi, hukuk ve adalet, onur ve ahlak, emperyalizmle dişe diş savaşılarak kazanılacak. Bir ülke, kendi sınırlarından binlerce kilometre ötedeki bir ülkeyi askeri gücüyle işgal ettikten sonra, işgal ettiği o ülkenin meşru devlet başkanını da meşru olmayan bir mahkeme tiyatrosundan sonra idam ediyor. 30 Aralık sabahı, tüm dünyanın tanık olduğu olay budur. Soruna sınıfsal temelde bakmayanlar, sonuçta spekülasyonların girdaplarında boğulmaktan kaçınamazlar. Bu idam, her şeyden önce, emperyalizmin tüm dünya halklarına ve yüzlerce ülkenin yöneticilerine karşı emperyalist bir tehdit ve gözdağıdır. Amerikan emperyalizminin, tüm halkları ve ülkeleri ve örgütleri, “imparatorluğu” önünde boyun eğmeye zorlayan bir imparatorluk politikasıdır. Olaylara ve olgulara emperyalizm ve halklar arasındaki mücadele açısından baktığımızda –ki böyle bakılmalıdır, çünkü doğrusu budur– görülmesi gereken ilk yan budur. Bunu görmek veya görmemek, Saddam’ın idamı karşısında nasıl bir tavır takınılacağını da belirler. Amerikan emperyalizminin, dünya halklarına imparatorluğu önünde boyun eğdirmek için gerçekleştirdiği hiçbir eylem, halklar ve halktan yana olanlar tarafından desteklenemez, meşru görülemez. Hangi gerekçeyle ve hangi biçimde olursa olsun, Saddam’ın ABD emperyalizmi taraGrup Yorum
225
fından idamını onaylamak, emperyalizmin emellerine hizmet etmeye varır. Saddam’ın idamı, halklara ve tüm ülkelere dayatılan işgal hukuku’nun (daha doğrusu hukuksuzluğunun) bir biçimidir. Tüm dünya emperyalizmin nasıl bir hukuk, nasıl bir adalet anlayışına, nasıl bir demokrasi kriterlerine sahip olduğunu görmüştür. Başka bir biçimde söylersek, ABD, ulusal ve uluslararası hukuku, adaleti ayaklar altına aldığı bu idamla, halkları sindirmek için her şeyi göze aldığını, işgal hukukunu tüm dünyaya hakim kılmak ve dayatmakta ısrarlı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Irak petrolünün yağma yasası hazır; petrol gelirlerinin yüzde 75’i emperyalist tekellere akıtılacak! Independent, önümüzdeki günlerde Irak Parlamentosu’nda gündeme gelecek olan ‘Hidrokarbon Yasası Taslağı’, bilinen adıyla petrol yasasını ele geçirdi. Gazete haberinde, taslağın hazırlanmasında ABD yönetiminin müdahil olduğunu belirtti. Uzmanların görüşlerini aktaran gazeteye göre, bu yasayla birlikte; BP, Shell ve Exxon gibi petrol tekellerine 30 yıllık sözleşmeyle Irak’a girme olanağı veriliyor. (Bu olanak işgalle yaratıldı) Yasa, Irak petrollerinden kazanılan paranın yüzde 75’inin Batı’ya akmasını sağlayacak. 2006 Şubat ayında Diyarbakır Kulp ilçesinde Toplu mezar ortaya çıktı. Adli Tıp Raporu’na göre Toplu Mezar, 11 köylüye ait. Ancak katillerin peşine düşen hiçbir yargı organ çıkmadı. Nisan 2006, Avukat Behiç Aşçı ölüm orucuna başladı. F Tipi Tecrit Hapishanelerine karşı devrimci tutsakların ve dışarıda TAYAD’lıların ölüm orucu 6 yıldır sürüyordu. F tipi hapishanelerde tecritin kaldırılması için müvekkilleri ölmesin diye ölüme yattı. 2006’da Linç Saldırıları... AKP iktidarı döneminde Linç saldırıları örgütlendi. Trabzon’da organize linç girişimleri yapıldı. 226
Anadolu Efsanesi
25 Haziran 2006 tarihinde Trabzon’da bir linç saldırısı daha gerçekleşti. Polis saldıranları seyretti, Tayad’lılara gaz sıktı. 6 Nisan 2005’te organize linç girişimi yapıldı, sorumlular cezasız kaldı.10 Nisan 2005’te cesaretlendirilen linççiler ikinci kez saldırdı. 25 Nisan 2006’da iktidarından valisine, polisinden medyasına kadar aleni teşvik ve destek gören linççiler, yine cezalandırılmayacaklarından emin olarak saldırdılar. Yine sorumlular cezasız kaldı. Polis yine Tayad’lılara saldırdı. Trabzon Valisi Hüseyin Yavuzdemir linç girişimini şu açıklamayla sahiplendi; “Halkımızın huzurunu bozan cezasını çeker. Onlar da genç çocuklar. Tavsiyem, bu yaşamdan zevk almaya baksınlar. TAYAD’lıların amaçlarını ve neyi amaçladıklarını çok iyi biliyorum. Birkaç kişiye pabuç bırakmayız. Gerekeni yapar, adalete teslim ederiz. Trabzon’un huzurunu bozmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz. Biz yargısıyla, askeriyle, mülki erkanıyla bir devletiz.” Bu linç saldırısının ardından günler geçtikten sonra TAYAD’lılar esnafı dolaştı. Esnaf ise aldatıldıklarını söyleyerek Tayad’lılardan özür diledi. Linç saldırısına katılanlardan bazıları TAYAD saflarında mücadele etmeye başladı. 2006 Yılı boyunca Linç saldırıları sürdü. Manavgat’ta gazetecilere yönelik linç saldırısı yapıldı. Vize İlçesi’nde Halk Cepheliler’e yönelik linç girişimi örgütlendi. Polis, jandarma, faşist işbirliğiyle linç yapıldı. Fındık işçisine yönelik linç saldırısı yapıldı. 30 Ağustos törenleri sırasında “İsrail’e asker olmayacağız” pankartı açan dört öğrenci, çevik kuvvet polisleri tarafından linç edildi. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “vatandaşım gereken tepkisini göstermiştir, güzel bir tepki” dedi. 3 Eylül’de İstanbul Fatih’te İsmailağa Camiisi’nin emekli imamı Bayram Ali Öztürk, cami içinde Mustafa Erdal adlı kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. İmam Öztürk’ü öldüren Erdal’da, hemen orada, caminin içinde cemaat tarafından linç edilerek ölGrup Yorum
227
dürüldü. Hiçbir linççi gözaltına alınmadı. Polis “Saldırgan, başını mihraba vurarak kendisini öldürdü” şeklinde rapor düzenledi. 2 Eylül’de Konak’ta eylem yapan öğrencilere önce çevik kuvvet polisleri saldırdı. Saldırı sürerken sivil giyimli bazı sivil kişiler de öğrencilere saldırarak linç girişiminde bulundu. Devlet, linç politikasıyla halkın, düzenin siyasi, ekonomik, politikalarından duyduğu memnuniyetsizliği bu gericilik kanalına akıtarak, sömürü sistemini güvence almayı amaçlamıştır. Böylece sistem kendi krizini, yine kitlelerin geri duyguları üzerinden aşmayı hedeflemiştir. 2006 - 19. Albüm Grup YORUM - YILDIZLAR KUŞANDIK 01- Ateşin Çocukları 02- Kayıpların Ardından 03- Vasiyet 04- Sıra Neferi 05- Hasretim Dağ Oldu 06- Gel Yine w 07- Yıldızlar Kuşandık 08- Kavuşma 09- Biz Olmasak 10- Adiloş Bebe 11- Yaşamak 12- Were Berxe Min (Gel Yavrum) 13- Siz Öğrettiniz 14- Felluce 15- Davet
228
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM Üyeleri Ufuk Lüker: Akustik Gitar, Bas Gitar, Solo Vokal Eren Olcay; Solo Vokal Öznur Turan; Solo Vokal Selma Kıl; Solo Vokal İnan Altın; Tuşlu Çalgılar, Vurmalı Çalgılar, Koro Vokal Ali Aracı; Orkestra flütü, Kaval, Koro Vokal Cihan Keşkek; Bağlama, Koro Vokal İbrahim Gökçek; Bas Gitar Muharrem Cengiz; Klasik Gitar İhsan Cibelik; Bağlama YILDIZLAR KUŞADIK albümü hapishanelerde tecrite karşı direnişin, sömürüye, zulme karşı duruşun fedalarla yürüdüğü, feda eylemlerinin, kahramanlaşmanın en kitlesel yaşandığı bir süreçte ortaya çıkar. Devrimcilik, devrimci mücadelede feda olmadan yürünemeyeceğini anlatır. Ölüm Orucu direnişi hapishanelerde 6. Yılına girerken bu büyük feda eylemi insanın, sosyalizm ideolojisinin yenilmezliğini, gücünü ortaya koyuyordu. Emperyalizm ve oligarşinin tecritle yok etmek istediği devrimci mücadelede tutsaklar adına haykırıyordu Yorum, ben bir sıra neferiyim sosyalizm yolunda halklarımın umudu var umudu var kavgamda...
Grup Yorum
229
Grup YORUM Yıldızlar Kuşandık albümünün önsözünde şöyle diyordu, “Bilindik bir benzetmeyle söylenecek olursa, hayat, üzerine her gün bir fırça darbesi vurduğumuz bir tablodur. Sonunda ortaya çıkan resim ise hayata dair biriktirdiklerimiz... 85yılında bu tabloya ilk fırçayı vurmamızın üzerinden yirmi yılı aşkın bir zaman geçti. Yirmi yıllık birikimimizin, müzik ve mücadele tarihimizin mütevazı bir ürünüdür elinizde tuttuğunuz albüm. İlk günden beri büyük bir mutlulukla hayata baktığımız, mücadelemize ve müziğimize yön vermemizi sağlayan sonsuz ufka açılan bağımsızlık ve sosyalizm penceresini, bir an olsun kapatmadık. Sesimiz, bu ufuklara yüreğini adamış insanların, gökyüzüne gönderdikleri ortak çığlığın rüzgârıdır. Albümümüzde yine aynı sesi duyacaksınız. Örgütlü mücadelenin, kolektivizmde ısrarın, özgürlüğün, bağımsızlığın, umudun, inancın, yarının sesini... Yani bildiğiniz yorum sesini... Değişik sesler, tınılar da duyacaksınız bunun yanında. Bunları, ısrarla savunduğumuz, kıskançlıkla koruduğumuz çizgimize renk ve soluk katacak yeni açılımlar olarak değerlendiriyoruz. Yaşadığımız dünyaya sırtımızı dönmedik hiçbir zaman. Sömürüye, katliama ve haksızlığa gözümüzü yummadık. Emperyalizm, dünya halklarının üzerine ölüm yağdırmaya devam ediyor. Dünya halkları da bu vahşete karşı direnmeye... Irak direniyor, Felluce direniyor. İşgalciye dünyayı dar ediyor. Ses olduk Iraklılara, Ortadoğu halklarına, yoksulluk ve açlık içindeki milyarlara... Onca baskıya, işkenceye rağmen tüketilemeyen, yok edilemeyen sosyalizm haykırışlarına yine eşlik ettik notalarımızla, ezgilerimizle, seslerimizle... Hayatın ve ülkemiz gerçeğinin aynası oldu şarkılarımız. Geçmişin mirasını yüklenip yarına ulaşma yolunda, bugüne tanıklık etmeyi ve sosyalizm bayrağını taşımayı hep görev bildik. Yoksuluz, işsiziz, evsiziz, açız... Ve ölümüne bir tecrit altındayız. Albümdeki şarkılarımız bu acıları yenecek olan umudun destanıdır. Ezilenlerin ve haklı olanların kurtuluş umudunun destanı... 230
Anadolu Efsanesi
Yorum, dünyada eşi benzeri olmayan; onlarca, yüzlerce insanın yazarak, çizerek, besteleyerek güç kattığı bir üretim mekanizmasıdır. Bu güçle başlarız her albüm çalışmasına. Onlarca yeni beste vardır elimizde, hepsi halkımıza ait olan mutfağımız, yurdumuzdur... Mutfağımız, inancımız ve düşüncelerimiz... Mutfağımız halkımız... Üretimsizliğe yapay çareler aramak yorumun hiçbir zaman gündeminde olmadı bu yüzden. Öyle büyük bir kolektivizmin, öyle büyük bir ailenin şarkısıyız ki, bunu hiç düşünmedik, düşünmeyiz de Yepyeni bestelerle girdik yine uzun soluklu bir sürece. F Tipi hücrelerden ülkemizin kırlarına, kentlerine yayılan bir kolektivizmin ürünü olan onlarca şarkı-türkü arasından belirledik albüm repertuarımızı. Düzenlemeleri yine aynı kolektivizmle oluşturduk. Dünden bugüne, bugünden yarına... Geçmişten devraldıklarımızı geleceğe taşıma... Bütün çabamız bu amaç üzeredir. Örgütlü hareket etmenin, devrimci sanatçılığın, bedeli ne olursa olsun sürdürücüsü olmaktan onur duyduk her daim. Bu onuru hep duyacağız. Bugüne kadar yaptıklarımızla, bugünden sonra yapacaklarımızla kuşanıyoruz yıldızları. Yarına güvenle ve umutla bakmak için her şeye sahibiz.” Grup YORUM Grup YORUM, albümü çıkardığı 2006 yılı aynı zamanda 20. kuruluş yılıdır. Harbiye Açık Hava Tiyatrosunda yaklaşık 8 bin kişiye seslenir Yorum. Artık bir gelenek halini alan Açık Hava Konserlerinde dinleyicileri ile birlikte o büyük korosuyla söyler türkülerini. Ayrılanlar, kopanlar vardır yine. Ama Yorum bitmeyen bir nehirdir. Boşlukları doldurmada ustalaşmıştır. Halkın içinde halktan aldığı güçle yoluna devam eder.
Grup Yorum
231
Grup YORUM’la yeni kaseti üzerine... Yıldızlar Kuşanmaya Çağırıyoruz Grup YORUM’un beklenen kaseti, “Yıldızlar Kuşandık” çıktı. Biz de Yorumcularda kasetleri üzerine görüştük. Yürüyüş Dergisi 2006 sayı 50 Albümümüz çağının tanığı Yeni albümünüzde nelere yer verdiniz, neyi anlattınız? İnan ALTIN: Albüm 15 şarkıdan oluşuyor. Büyük bir kısmının sözleri bize ait. Ama çeşitli şairlerin şiirlerini de besteledik. Örneğin, Nazım Hikmet’ten iki şiir var. ‘Yaşamak’ isimli şarkı ve ‘Siz Öğrettiniz’ isimli şarkının girişinde kullandığımız şiirler. ‘Biz Olmasak’ isimli şarkının sözleri Enver Gökçe’ye ait. Yine ‘Felluce’nin girişinde Irak’tan Arapça bir marş kullandık. Yine Felluce’deki şiir Tuğrul Asi Balkar’a ait. İbrahim Karaca’ya ait birkaç şarkı sözü kullandık. Ahmet Ariften ‘Adiloş Bebe’ var. Eyüp Beyaz’a, Kahraman Altun’a ve Ümit İlter’e ait kimi şiirleri de besteleyerek albümde yer verdik. Farklı konuları ele alan, yaklaşık iki yıl önce çıkmıştı diğer albüm, bu süre içerisindeki yaşanan temel meseleleri işlemiş olan ve bir şekilde çağına tanıklık etme hedefiyle oluşturulmuş bir albüm. Farklı olarak şunları söyleyebiliriz. Bu albümün çalışması uzun sürdü. Her şarkının her ayrıntısını çok ayrıntılı bir şekilde ele aldığımız bir çalışma süreci yaşadık. Üzerinde titizlikle ve uzun soluklu çalıştığımız bir albüm oldu diyebiliriz, Yıldızlar Kuşandık için. Tecrit ve direnişi görmezden gelemezdik Peki bu albümü hazırlama evrelerini, mesela şarkıların seçimi, bestelerin yapılması vs. belirlerken neler etken oldu? İnan ALTIN: En başta girecek şarkıları belirledik, ondan sonra stüdyoya girdik kaydettik gibi bir durum olmadı. Çok sayıda 232
Anadolu Efsanesi
şarkı içerisinden bir eleme süreci, birkaç aşamalı eleme sürecini geçerek bu sayıya düşürebildik. Normalde 15 şarkı bir albüm için fazla. Ama bizim aslında düşürebildiğimiz en alt sayı oldu bu. Yani onlarca şarkı vardı, onlarca şarkı içerisinden seçtik her birini. Elbetteki seçerken belli başlı kriterlerimiz var. Bu kriterlerin bir boyutu güçlü bir müzikal değerinin, bestenin, melodisinin güçlü olması ve düzenlemeye çok açık olabilmesi var. Ama bir yanı var ki, Yorum açısından asla olmazsa olmaz bir yanı, içeriği, hangi konuyu anlattığı, gerçekten bir güncellik taşıyıp taşımadığı meselesi oldukça önemli bizim açımızdan. Bu şekilde bir eleme dönemi oluyor. Yani bir şarkı oluyor gerçekten güçlü bir anlatımı olduğunu düşünüyoruz. Ona da yer verdiğimiz oluyor. Temel kıstasımız bir şekilde bugünden kopmamak. Bugünü anlatabilmiş olmanın dışında çeşitli renkleri, zenginlikleri de kullanabiliriz diye düşünüyoruz albümde. Bu albümde de böyle oldu. Hem sürecine tanıklık etmiş hem de bunun dışında çok da acil olmayan ama bir şekilde Yorum’un zenginliği olarak değerlendirilebilecek içeriklere de yer vermiş olduk. Somutlarsak albüm üzerinden... Yani örneğin, “Vasiyet” çok somut bir şarkı. Sürecin, karşımıza koyduğu, hatta bir görev olarak koyduğu bir şarkı. Tecrit meselesi bu ülkede hala en temel en yakıcı gerçeklerden biri. İnsanlar ölmeye, direnişlerine devam ediyorlar. Böyle bir gerçekliği görmezden gelmek gibi bir durumumuz olamaz. Öte yandan “Gel Yine” isimli bir şarkımız da var. Bir çağrı, içeriğe baktığımızda, beş sene sonra da kullanılabilir, on sene sonra da. Ama genel olarak bir zenginlik olarak duran bir şarkı. Mesela “Hasretim Dağ Oldu”, özel olarak tasarlanmış, yine bu şekilde. “Kayıpların Ardından” şarkısı, belki yıllar önce yayınlamak gerekirdi. Ama onu da yine hem anlattıklarıyla, hem de melodik olarak değerlendirip yer verdik. ‘Yıldızlar Kuşandık’ Bir Çağrıdır, Direniştir Grup Yorum
233
Neden Yıldızlar Kuşandık? Muharrem CENGİZ: Süreç itibariyle baktığımızda, gerçekten zor bir süreçten geçiyoruz. Altı yıldır süren bir hapishaneler direnişi var. Türkiye halkı çok zor koşullardan geçiyorlar. Yani mücadelenin daha keskinleştiği daha ağırlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Bizim için de Yıldızlar Kuşandık ismi çok anlamlı bir isim diye söyleyebilirim ben. Öznur TURAN: Hem bizim için hem dinleyicilerimiz için çok çok farklı kişiler için farklı anlamlar içeriyor olabilir, öyle de olacak. Kimisi için Ölüm Orucu Direnişi’ni simgeleyecek, kimisi için işçinin direnişini simgeleyecek, kimisi için ülkesinin bağımsızlığını savunan bir insanın direnişini simgeleyecek. Bu anlamda Yıldızlar Kuşanmak genel bir kavram. Asıl olarak semboldür. Bir direnişin sembolüdür genel anlamda. Ölüm Orucu, grevler, Irak’ta ve Filistin direnişi, bağımsızlık için verdiğimiz direniş, bunların hepsini kapsayabilir. Selma KIL: Yıldızlar Kuşandık, sanki biraz, insanlara görevini ve sorumluluğunu hatırlatma içeren bir cümle gibi. Çok iddialı belki ama bu zor süreç dediğimiz şey sadece bizim ülkemiz için geçerli değil. Evet bizim ülkemizde açlık var, yoksulluk var, süren bir direniş var. Bu zor bir süreç ama tüm dünyaya baktığımızda da birçok halk zor bir süreç yaşıyor. Ve bu noktada da ne derseniz deyin, açlığa, yoksulluğa, emperyalizme karşı Yıldızlar Kuşanmanın sorumluluğunu ifade eden bir şey. Yıldızlar Kuşanmaya çağırmak gibi. Cihan KEŞKEK: Yıldızlar Kuşandık ismini koyarken biz de her albümde olduğu gibi, uzun süreli bir tartışma yaşadık. Bestelerin hepsini, bu albümün bütününü en iyi ne ifade edebilir düşüncesinden yola çıkarak karar kıldığımız isim bu oldu. Arkadaşların da bahsettiği gibi değişik çevreler, değişik insanlar, Yorum dinleyicileri buradan kendilerine göre anlamlar da çıkarabilir tabi ki. Ama sonuç itibariyle bence Yıldızlar Kuşanmak deyimi, bir gücü bir iddiayı da simgeliyor. Dünya’nın her tarafında süren bir direniş var. Halklar katlediliyor, insanlar direniyorlar buna 234
Anadolu Efsanesi
karşı, kendini feda ediyor. Yıldızlar Kuşandık, yaratılan bütün bu direniş geleneğinin, bugüne miras kalan direniş geleneğinin sahiplenilmesini ve üzerine yenilerinin eklenmesini, büyütülmesini aynı zamanda ifade ediyor. Yani çok daha geniş bir çerçeveyi simgeleyebileceğini söyleyebiliriz. Ali ARACI: Yıldızlar Kuşandık bir sembol bence ve herkesin kendi duygularına, düşüncelerine hitap eden ve herkes kendince kendisine buradan bir pay çıkaracaktır. Kimisi Ölüm Orucu, Irak’ta ve dünyanın birçok yerinde feda savaşçıları için de söylenilebilir, ama elbette sadece feda savaşçısı ve Ölüm Orucu değil, bütün direniş sürecinin ifadesi. Ezilenlerin kendine çıkarabileceği bir anlamı var. Bundan dolayı sembol. Geniş bir kolektivizmle yaptık bu kaseti Dinleyiciler merak ettiler, beklediler bu kadar süre. Niye iki yıl sürdü çıkması? Cihan KEŞKEK: Yorum her sene bir albüm çıkarmalı gibi bir anlayışımız yok. Önemli olan yaşadığımız dönemi, yaşanılanları anlatabilmek. Bu ne zaman hazır olursa, o zaman çıkıyor. Biz albümlerimizde halkın, mücadelenin sürecini anlatıyor, çözümler getirmeye, çağrı olmaya çalışıyoruz. İnsanları örgütlenmeye çağırıyoruz, örgütlenerek birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Şimdiye kadar hep umut yüklü oldu şarkılarımız. Albümümüzün iki sene sonra çıkmasının çok özel bir sebebi yok. Son bir yılı kasete yoğunlaştık. Bazı şarkıları en ince ayrıntısına kadar tartıştığımız oldu. Yorum dinleyicilerine, dostlarına kadar yayılan bir tartışma... Yurtdışında yaşamak zorunda kalan üyelerimiz var, hapishanede üyelerimiz var bunlar hep tartışma, üretim süreçlerine katıldılar. Ki direnişler, işgaller ve biz hep bu sürecin pratik olarak da içindeyiz... İnan ALTIN: Cihan genel olarak anlattı aslında. Biz bu albümde çok geniş bir kolektivizmi işlettik. Zenginleştirmek için, güçlendirmek için. Buradan elbette kolektivizmin yavaşlattığı sonucu Grup Yorum
235
çıkmamalı. Söylendiği gibi sürgünde, değişik hapishanelerde insanlarımızın olması vb. birçok etken kolektivizmin doğal işlerliğini yavaşlatan unsurlar... Örneğin bir hapishaneye yazıyoruz, bir aya yakın zaman geçiyor. Bunun gibi. Bir an önce çıksın değil, hak ettiği gibi şarkılarda süreci işleyelim düşüncesiyle hazırlandık, bunun için bir zaman kaygımız olmadı. Bu toprakların marşı. Marşlarda farklı bir teknik farklı bir yorum kendini hissettiriyor. Mesela Sıra Neferi gibi... İnan ALTIN: Bu yeni bir tarz değil, müzikal bir renkliliktir bizim açımızdan. Zenginliğimiz olarak görüyoruz bunu. Bu şekilde seslendirmenin şarkının da duygusuyla örtüştüğünü düşünüyoruz. Anlatımdaki duyguyla, o öfkeyle bütünlediğini ve anlamını daha güçlü ortaya çıkardığını düşünüyoruz. O şarkıya özgü düzenlemedir. Marşları bağlama eşliğinde söylemişsiniz... İnan ALTIN: Evet ağırlıklı kullandık. Sıra Neferi’nde var. Bizim topraklarımıza özgü bir marş yapma düşüncesiyle hareket ettik. İçerik böyleydi, melodi de böyle olsun istedik. 5/8’lik, aksak ritimli bir marş bu. Bu topraklara özgü ritimlerle yürüyen bir marş örneği. Bir marşı trombonlarla trompetlerle de kurgulayabilirsiniz, bateri de kullanabilirsiniz. Gitar yerine bağlamayı, bateri yerine perküsyonları denedik. Tanıtım konseri 28 Mayıs’ta Albümde konuk sanatçı var mı? Yeni sesler, yeni solistlerinizi görüyoruz. Yorum dinleyicileri nasıl bir albümle karşılaşacak? Ali ARACI: Konuk sanatçı olarak değerlendirebileceğimiz 3 arkadaşımız var. Hilmi Yarayıcı 2 solo türkü seslendirdi, Sumru Ağıryürüyen, “Yıldızlar Kuşandık” şarkısının girişine vokal yaptı ve İsmail Yıldız “Felluce” şarkısının şiirini ve “Biz Olmazsak” şarkısının girişindeki şiiri okudu. Dayanışma için bizimle olan arkadaşlar bunlar. Öznur ve Selma 1.5 yıldan fazladır Yorum üyeleri. Solo olarak ilk defa bu albümde okudular. Zaten Yorum konser236
Anadolu Efsanesi
lerine gelen dinleyicilerimizin yabancılık çekmeyecekleri sesler. Eren yeni bir arkadaşımız ve bu kasetle birlikte Yorum’a dahil oldu. Güçlü ve farklı farklı solistlerin bir araya geldiği bir albüm oldu. 28 Mayıs’ta My Showland’da konseriniz olacak. Kasetin tanıtım konseri mi olacak? Muharrem CENGİZ: Evet, yeni çıkarttığımız kasetin tanıtım konseri olacak. Bunun için de hazırlıklara başladık. Önümüzde başka konserlerimiz de olacak. Cihan KEŞKEK: Tabii ki kasetimiz yarın müzik marketlerde yerini alacak ve 28 Mayıs’a kadar yani My Showland’da vereceğimiz konsere kadar dinleyicilerimizin bir çoğu albümü dinlemiş olacak. Konser onların tepkilerini bize yansıtacak. İnan ALTIN: Bu albümü hazırlarken, işlettiğimiz büyük kolektivizmden bahsetmiştik. Bu kolektivizmi sadece hazırlık aşamasıyla sınırlı tutmak istemiyoruz. Çıktıktan sonra da dinleyicilerimizden alacağımız eleştiri ve öneriler bu kolektivizmin genişlemesini sağlıyor. Söyleyecekleri bizim için önemli. Mektuplarla, maillerle, ya da kültür merkezimizi ziyaretlerle görüş ve önerilerini bekliyoruz dinleyicilerimizin. 2007 … “21. Yüzyılın Köleleri” Mevsimlik İşçiler Yine Yollarda Can Verdi. 4 Ocak günü Hatay’ın Dörtyol İlçesi’nden Adana istikametine giden tren, Özerli Beldesi’nde 35 mevsimlik işçiyi taşıyan kamyona çarptı. 7 mevsimlik işçi yaşamını yitirdi, 25 işçi ağır yaralandı. Kamyonda bulunan işçiler, Kahramanmaraş’tan narenciye toplamak için Dörtyol’a gelen mevsimlik tarım işçileriydi. Kazanın ardından yaklaşık bin beş yüz mevsimlik işçi “hayat güvencemiz yok” diyerek üç günlük yas ilan etti ve iş bıraktı.
Grup Yorum
237
19 Ocak 2007 AGOS Gazetesi yazarı Hrant Dink Katledildi. On yıllardır, siyasi, psikolojik, sosyal baskı altında susmak zorunda bırakıldı Ermeni halkı. Ermeni olduklarını söylemekten dahi korkar hale getirilen Ermeniler’in ülkemizdeki sesi olan, Gazeteci Hrant Dink 19 Ocak’ta Agos Gazetesi önünde vurularak katledildi. Cinayetle ilgili, ilk olarak Ogün Samast isimli 17 yaşında Trabzonlu faşist katil yakalandı. Ardından, azmettirdiği belirtilen Yasin Hayal, daha sonra da Erhan Tuncel isimli faşistler gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürü “örgüt bağı yok, siyasi değil, milliyetçi duygularla yapmış” diyordu. Başbakan, “Ermeni soykırımı iddialarının gündemde olduğu günlerde bu cinayetin işlenmiş olmasını manidar buluyoruz” diyerek, olayı Ermeni soykırımı önergesinin önünü açma teşebbüsü şeklinde ima etti. Ogün Samast, Yusuf Hayal ve diğerleri; hiçbirisi görmek isteyenler için “yabancı” değildir, “yeni” de ortaya çıkmış değildirler. Dünden bugüne polisin infazlarında “alkışçı koro” olarak boy gösteren, “yaşasın Türk polisi” sloganları attırılanlar bunlar. Arkasında “örgüt” var mı yok mu diye tartışılıyor. Evet var! BBP’yi ya da başka faşist, gerici, “milliyetçi mukaddesatçı” örgütlenmeleri bir yana bırakın; bunların hiçbiri devletin koruması olmadan, en azından hoşgörüsü bulunmadan var olamazlar. Evet “örgüt”, devletin kendisidir; MİT, jandarma, polis, faşistler, bir bütündür. Hedef durumunda olan Hrant korunmalıydı deniliyor. Zaten kendisi tehdit eden, açtığı davalarla hedef haline getiren, fiili ve yayın yoluyla linç edilmesini teşvik edip izleyen aynı devlet değil mi; şimdi de “koruma istemedi ki” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyor. O övünülen “güvenlik devleti”, sadece kendini korumak içindir, halkı, aydınları değil. Yıllar sonra bu cinayeti, jandarmaların da izlediği ortaya çıktı. Devletin son yıllarda işlediği tüm cinayetler gibi Hrant Dink cina238
Anadolu Efsanesi
yetini de “FETÖ”nün üzerine yıkarak, aklanmaya çalışıyorlar. Büyük Ölüm Orucu Direnişi 7. Yılında Zaferle Sonuçlandı 2000 Yılından itibaren 7 yıldır sürüyordu Büyük Ölüm Orucu Direnişi. 122 şehit verildi. Direnişin içinde sayısız destanlar yaratıldı. Emperyalizm ve oligarşinin teslim alma politikasını püskürten önemli bir direniş oldu. 20 Ekim 2000’de başlayan ölüm orucu direnişi, 22 Ocak 2007, Saat 19.00 itibarıyla ölüm orucu direnişçilerinin iradi kararıyla sona erdirilmiştir. Ölüm orucu direnişi ve ölüm orucu direnişçileri, görevini yerine getirmiştir! Bu 7 yıllık direniş, tüm mücadele biçimlerinin kullanılmasıyla sürdürülmüştür. En küçüğünden en karmaşık eylem biçimlerine, dilekçelerden yolları kesmeye, basın açıklamalarından işgallere kadar tüm yöntemlere başvuruldu. Mücadele öylesine bir zenginlik ve çok yönlülük içinde sürdürüldü ki, “başka biçimlerde mücadele edilmelidir” diyenlerin önerebilecekleri, başvurulmamış, yapılmamış tek bir biçim bile kalmamıştı. 7 yıl, dişe diş, göğüs göğüse süren bir çatışmadır. Çatışma alanı hiçbir zaman terkedilmedi, direniş mevzisi hiç boş bırakılmadı. Müvekkilleri için Ölüm Orucu yapan Av. Behiç Aşçı direnişine son verdi. F Tipi Hapishanelerde Tecrit gerçeği kabul edilmiş oldu. Tutsaklar haftada 10 kişiyle 10 saat sohbet hakkı kazandılar. Dünya ve ülkemiz tarihi benzeri bir direnişe tanık olmamıştı daha önce. Tutsaklar ve dışarıda tutsak yakınları, 20 ekim 2000’de açlık grevine başladıklarında kuşkusuz hiç kimse 7 yıl sürecek böyle bir süreci tahmin edemezdi. Fakat içerisi ve dışarısıyla bir şeyden eminlerdi. Düşüncelerinden ve ideallerinden vazgeçmeyi, tecrite boyun eğmeyi dayatan politikalara asla ve asla teslim olmayacaklardı. Ve nihayetinde Zaferi kazandılar.
Grup Yorum
239
On binlerce Emekçi Haykırdı: BU YASA GEÇMEYECEK! IMF talimatı ile çıkarılmaya çalışılan ve emekçilerin haklarını gasp eden SSGSS yasa tasarısının geri çekilmesi için binlerce emekçi 14 Mart Cuma günü 10.00 ile 12.00 saatleri arasında iş bırakma eylemi yaptı. 1 Mayıs 2007 Taksim işgal zincirinin parçalanmaya başladığı yıl oldu. Yıllarca Taksim’i yasaklayan iktidarlar ve işbirlikçi sendikalara karşı, devrimcilerin öncülüğünde bir zafer kazanıldı. Taksim’in tamamen açılmasının önündeki barikatlar parçalanmaya başladı. Dolmabahçe’de, İstiklal Caddesi’nde, Gecekondu mahallelerinden halk, Taksim’e doğru aktı. İstanbul’un her yeri direniş alanına dönüştürüldü. Bütün İstanbul’u yasaklayarak halkın Taksim’e akmasını engellemeye çalıştılar ancak engel olamadılar. Türk-İş ise Kadıköy’de miting yaptı, EMEP’de arkasına takıldı. 2007... Türkiye Genel Seçimleri Gerçekleşti 22 Temmuz 2007’de yapılan seçimler sonucunda AKP oyların %46,58’ini alarak kazandı. AKP’nin başarısı gerçekte kimin başarısıdır? Ne ülkemiz yeryüzünde “bağımsız” durabilen bir ülke, ne de AKP kendi özgücüyle, kendi ayakları üzerinde duran bir partidir. Ülkemiz emperyalizme bağımlı, AKP de emperyalizmin ve işbirlikçilerinin partisidir. Seçim sonuçlarına bu gerçeğin ışığında bakıldığında, seçimin kazananını söylemek zor değildir. Amerikan ve Avrupa emperyalizmi seçim sonuçlarından çok memnundurlar. Kârlarımıza kâr katmaya devam edeceğiz diye TÜSİAD’ın ağzının suyu akıyor. Memnuniyetlerini “demokrasinin zaferi”, “demokrasi kazandı” gibi sözlerle ifade etmeyi tercih ediyorlar. “Demokrasinin zaferi” diye ambalajlanan, emperyalizmin zaferidir. 240
Anadolu Efsanesi
İşbirlikçi tekellerin zaferidir. Halk düşmanlarının zaferidir. Sabancılar’ın yüzlerine bakmak, bunu görmek için yeterlidir zaten. Yürüyüş Dergisi Dağıtan Ferhat Gerçek Polis Tarafından Sırtından Vuruldu, Felç Bırakıldı 7 Ekim 2007 saat 14.00 sularında Yenibosna’da dergi dağıtımı yapanlara polis ateş açtı. Açılan ateş sonucunda 16 yaşındaki Ferhat Gerçek sırtından vuruldu. Bir süre polis tarafından sağlık için müdahalesi engellenen Ferhat Gerçek daha sonra hastaneye kaldırıldı. Omuriliğine saplanan kurşun nedeniyle artık yürüyemeyecek olan Ferhat Gerçek bir hafta sonra taburcu oldu. 2007 Dünyadan... Danimarka; Otonom grupların ‘Gençlik Evi’ olarak kullandığı binanın bir tarikata satılmasının ardından boşaltılmak istenmesi, Danimarka’da son 15 yılın en büyük direnişini yarattı. Daha önce de polisin müdahalesine direnişle karşılık veren gençlik, bu kez dört gün boyunca sokaklarda çatıştı. Olaylar, 1 Mart sabahı özel timlerin Gençlik Evi’ne operasyon düzenlemesiyle başladı. Operasyona direnişle karşılık veren gençler, barikatlar kurdular ve molotoflarla çatıştılar. Zaten günlerdir böyle bir saldırıya karşı hazırlıklı olan ve kamuoyu desteğini büyük oranda arkasına almış bulunan gençler, direnişi kentin çeşitli yerlerine yayarak 12 ayrı yerde trafiği barikatlarla kapattılar ve molotoflarla çatıştılar. 3 Mart günü düzenlenen ve gençlerin dışında halkın değişik kesimlerinden insanların ve sol grupların katıldığı 20 bin kişilik gösteri, gençlere verilen desteği somutladı. Üç gün süren direnişin ardından, ‘Gençlik Evi’ 5 Mart günü yıkılırken, yıkımı yapan görevlilerin kar maskeli olması, gençliğin gücünden duyulan korkunun bir ifadesi oldu. Yıkıma karşın gençler gösterdikleri direnişle, Danimarka iktidarına istediği gibi at oynatamayacaklarını Grup Yorum
241
gösterdiler. Fransa; Fransa’da 2007’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, sağcı Halk Hareketi Birliği lideri Nicolas Sarkozy oyların yüzde 53’ünü alarak seçildi. Rakibi, Sosyalist Parti adayı Segolene Royal ise yüzde 47’de kaldı. Fransa’da milliyetçilik yükseldi. Kolombiya; FARC Sözcüsü Raul Reyes Katledildi. Kolombiya’nın Amerikan işbirlikçisi iktidarı, 1 Mart’ta Ekvador sınırları içinde düzenlediği saldırıda Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’nin (FARC) Sözcüsü Raul Reyes ve 16 FARC üyesini katletti. Myanmar; Myanmar’da Kasırga Nedeniyle Yüz binlerce İnsan Öldü. Kasırga’da ölenlerin sayısı her gün on binler halinde artıyor. Son açıklanan rakam, ölü sayısının yüz bini aşmış olabileceğini gösteriyordu. Güneydoğu Asya’nın yoksul ülkelerinden biri olan Myanmar’da Kasırga en az 1 milyon kişiyi de evsiz bırakmış durumda. En büyük bedeli yine en yoksulllar ödedi. 2008 … Baskılar direnişler içinde, uğurladıklarımız ve kavgaya yeni katılanlarla geçen bir yıl… 27 Ocak 2008 Dünya halkları bir önderini kaybetti. FHKC önderi George Habbaş uzun süredir sürgün olarak yaşadığı Ürdün’ün başkenti Amman’da geçirdiği kalp krizi sonrası hayatını kaybetti. 27 Şubat 2008 Filistin’de 60 yıldır süren katliam 2008’de de devam etti. Katliamlar bitmedi. İsrail 100’ü aşkın Filistinli’yi katletti. 242
Anadolu Efsanesi
26 Mart 2008 FARC kurucu önderi, Marulanda Velez şehit oldu. Halkların Mücadelesinde Yaşayacak! Dünya halklarının emperyalizme ve işbirlikçilere karşı sınıfsal ve ulusal temelde sürdürdüğü halk kurtuluş savaşlarının önderlerinden biriydi Manuel Marulanda Velez. Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’nin (FARC) kurucusu, önderiydi. 60 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde silahlı mücadeleyi sürdüren ender önderlerden biridir yeryüzünde. Marulanda Velez, 78 yaşındaydı. Kelimenin tam anlamıyla devrime adanmış bir ömürdü onunki. FARC komutanlarından Timoleon Jimenez tarafından yapılan açıklamada, Marulanda Velez’in 26 Mart’ta kalp krizi nedeniyle, yoldaşlarının kollarında öldüğü belirtildi. 1 Mayıs 2008 Devrimcilerin ısrarı, kararlılığı, sendikalardan reformist partilere kadar, Türkiye solunun hemen tamamına yakınına 1 Mayıs Alanı’na çıkma kararı aldırdı. O gün Taksim işgal edilmişti. Taksim’e çıkan tüm yollarda direnildi. Reformizm, alana yürüme kararlılığı gösteremese de, Taksim kazanılmıştı artık. 9 Kasım 2008, 50 bin Alevi Ankara Sıhhiye Meydanı’nda, yıllar sonra kendi talepleri için alanlara çıktı. Türkiye’nin her yanından gelen Aleviler, AKP’nin Aleviler’i yedekleme politikasına alet olmayacaklarını gösterdiler.
Grup Yorum
243
2008 - 20.Albüm Grup YORUM - BAŞEĞMEDEN 01- Uzatın Ellerinizi 02- Başeğmeden 03- Sen Olacağız 04- Biz Sevdik 05- Abir’e Ağıt 06- Defol Amerika 07- Sevdanıza Ant Olsun 08- Çocuklarımıza 09- Anamız Birdir 10- Güle Sevdalı 11- Fırat 12- Dediler ve Dedim Ki 13- Gecekondu ile Gökdelen 14- Hasta Siempre 15- Sor Beni Grup YORUM Üyeleri; Öznur Turan: Solo, koro vokal Selma Altın: Solo, koro vokal Eren Olcay: Solo, koro vokal Mesut Eröksüz: Solo, koro vokal Ali Aracı: Orkestra flütü, kaval, koro vokal Ali Papur: Koro Vokal Cihan Keşkek: Bağlama, koro vokal İbrahim Gökçek: Bass Muharrem Cengiz: Akustik gitar 244
Anadolu Efsanesi
İnan Altın: Vurmalı çalgılar, tuşlu çalgılar, solo, koro vokal İhsan Cibelik: Bağlama, kaval, solo, koro vokal Başeğmeyenlerin Sesi Grup YORUM’un Yeni Albümü Çıktı! Yürüyüş Dergisi 2008 sayı 167 Grup YORUM iki buçuk yıllık bir aradan sonra “Başeğmeden”le çıkıyor karşımıza. Elbette, geçen iki buçuk yılda bir “ara” verilmiş değil; çünkü bu iki buçuk yıl içerisinde ne dünya dönmeyi bıraktı, ne de Yorum üretimini! Yıldızlar Kuşandık’ı elimize aldığımız 2006 Nisan ayından itibaren “Başeğmeden” de yazılmaya başlamıştı bile. Gün gün, yıl yıl, konser konser, direniş direniş yazıldı Başeğmeden albümü de, Grup YORUM’un her albümünde olduğu gibi... Öyle de olmalıydı; çünkü notalara dökülmeyi bekleyen çok şey vardı hayatın ve kavganın içinde. Ülkemizde ve dünyada ezilenler ezilmeye devam ediyor, egemenler sömürdükçe sömürüyor hala. Ve direnenler başeğmeden yollarına devam ediyorlar. Acılar yaşanmaya devam ediyor fakat onursuzca yaşamayı kabul etmeyenler, başlarını daha da dik tutuyor... Yıldızlar Kuşandık’tan bu yana -ki iki buçuk yılda sınıflar mücadelesinin tüm cephelerinde mücadeleye dair hemen her şey tekrar tekrar yaşanmaya devam etti... Bir yanda işgalciler katliamlarına yenilerini eklerken, burunlarının dibinden ve dünyanın dört bir yanından direniş destanları yazılıyor... Gecekondulular, evlerinin başlarına yıkılmasına karşı direniyorlar. Hapishanelerde özgür tutsaklar tecrit zulmüne karşı direniyorlar... Adaletsizliklerin karşısında, adalet aramaktan vazgeçmeyenler, sokaklarda haykırmaya devam ediyor... İşçilerin ellerindeki nasırlar günden güne artıyor ve çocuklara yine kuru ekmek düşüyor, ve okul kapıları yüzlerine kapanıyor. Geçen iki buçuk yılda yaşananlardır “Başeğmeden”in içindeGrup Yorum
245
kiler. Elbette yaşananların hepsini, tüm acıları, tüm direnişleri, bir albüme sığdırmak mümkün değildi. Bununla birlikte; Grup YORUM, tüm albüm boyunca, her şarkıda, her notasında başeğmemeyi ve hayalini kurduğumuz güzel günlerin bir gün mutlaka geleceğine dair inancımızı tazeliyor. Mücadeleyi sonuna kadar götürme gücünü taşıyor sözleri ve notalarıyla. Kâh “yıkılır zulmün kaleleri” diyerek inancımızı sunarken ortaya, kâh “tertemiz sabahları sizlere sunacağız” diyerek 122 karanfile verdiğimiz sözleri vurguluyor bir kez daha. Bir şarkıda “sevdayı kara günde terk edip gitmeme” vefasını gösterirken bizlere, diğerinde “sen olacağız” diyerek daha da ileriye atılmak için bir söz veriyor. “Çekin ellerinizi vatandan”diye meydan okuyor emperyalistlere. Dilimizde “Defol Amerika”, dilimizde “Dumandan Che Guevara”. Şimdi bizleri yıkılan kondulardan, yakılan ağıtlardan sorun, şimdi bizleri dövüşerek gelenlere sorun. Ülkemizde ve dünyada, aydın olmanın bir kat daha zorlaştığı ve fakat aydın olmanın öneminin de bir kat daha arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Çözümü Avrupa Birliği’nde, ABD’de görenlerin; aydın olmayı iktidarın çizdiği sınırlar içerisine hapsedenlerin revaçta olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Sanatı kendi küçük dünyalarından ibaret bir alana sıkıştıranların aksine Grup YORUM; devrimci sanatçı olmanın getirdiği sorumluluğun bilinciyle, hayatı ve kavgayı taşıyor albümüne. Şiirlerini, şarkılarını halkımızın gerçek gündemlerinden seçiyor... Ve o gündemleri devrimin notalarıyla yoğuruyor. Ülkemizin sorunlarına dair söylenecekleri söylemekten geri durmuyor.. Çünkü o, Grup YORUM! Ve böyle olduğu için, başka türlüsü düşünülemez bile. Özde ve biçimde cüretli ve üretken bir albüm! İlk albümleri Sıyrılıp Gelen’den bu yana yaptıkları şarkılarla Alevisi’nden Sünni’sine Türk’ünden Kürt’üne, işçisinden öğrenci246
Anadolu Efsanesi
sine kadar değişik sınıf ve tabakalardan insanlara hitap etmesini başaran Grup YORUM, Başeğmeden’de yine halkın çeşitli kesimlerine sesleniyor. İçerikteki kapsayıcılık ve zenginlik, biçimde de kendini gösteriyor. Cüretle değişik müzikal tınılar, değişik enstrümanlar kullanmaya devam ediyor Grup YORUM. Ayaklarını kendi topraklarına basmaktan asla vazgeçmeden, topraklarımızın kültürünü ezip geçmeden ve kendi müzikal tarzını da ortaya koyarak, Yorum’un ruhunu, coşkusunu her şarkıya katarak ve bu tarza yenilikler ekleyerek biçimlendiriyor her bir şarkısını. İnsanı insan yapan emektir. Bir şeyin değerini onun içerdiği emek belirler. Bu tarihsel ve bilimsel bir doğrudur. Yorum da bunu bilerek emek veriyor müziğine. Yorum’u yaratan kolektivizmdeki herkes, 1985 yılında doğan bu grubu, emekle, sabırla, özveriyle ve devrimcilikleriyle büyütüyorlar. Yorumcuların kendi deyimleriyle “eskiyi unutmadan, bugünü kavrayarak” sürdürüyorlar üretimlerini. Bir kavgası var Yorum’un. İşte bunun için, Yorum açısından önemli olan, anlatmak istediğini daha etkili, daha güçlü anlatabilmektir. Değişik tınılara kapılarını yine bunun için açıyorlar zaten. Denemeler yapıyorlar. Başeğmeden’de olduğu gibi. Bunların hiçbiri gelişigüzel, kendiliğinden değil, özellikle seçilmiş ve bilinçli bir şekilde albüme konulmuş denemeler. Rock, en azından çıkış noktasında “kapitalizme isyanın ve değişim isteğinin dili”dir diye tanımlanır. Ondaki dinamizmi kullanma düşüncesiyle Yorumcular kimi şarkılarında rock tınılarını artırıyor ve isyanın sözlerini katıyorlar içine. Sonra, farklı bir müzik tarzı olarak yayılmakta olan hip-hop’a eğiliyorlar; “Eğer müziğimizi geliştirecek, anlatacaklarımıza güç katacaksa, kullanabiliriz” düşüncesiyle sıvıyorlar kollarını. Amaç Başeğmeden’de söyleneni daha etkili, daha güçlü kılmak. Her geçen gün daha da yozlaşan, her geçen gün muhalif özünü yitirerek sadece ve sadece küfürlerin kol gezdiği bir tarza dönüşen hip-hop, olması gereken biçimiyle kullanılıyor Başeğmeden’de. Grup Yorum
247
‘İlk’ler Ve Devrime Kadar Sürecek ‘Tekrar’lar 23 yıllık müzik hayatında bir ilki daha gerçekleştiriyor Grup YORUM. Yaklaşık 70 kişilik bir sanatçı korosu ile “Defol Amerika” diyor. Marş geleneğini ısrarla sürdürerek bu kez anti-emperyalist güçlü bir koro oluşturuluyor Başeğmeden’de. Şimdi bu koronun her bir üyesi, düzenlemesinden, enstrümanlarını çalanına kadar herkes hep birlikte Amerika’ya “defol!” demenin gururunu yaşıyor. Sanatçılar, Başeğmeden’de yüz milyonların öfkesine, yüz milyonların arzusuna tercüman oluyorlar; Amerika Defol! Ülkemizde Kürtçe’nin tek bir kelimesinin bile yasaklandığı bir dönemde “Bir dil demek, bir halk demektir” diyerek konserlerinde ilk Kürtçe şarkı söylediğinde de belirttikleri gibi, “Bizler hangi milliyetten olursak olalım kurtuluşumuz aynı yoldan geçer” diyerek, Anamız Birdir’i söylüyor Yorum bu kez. Sözleri Enver Gökçe’ye ait olan bu şarkıda kulağımıza gelen şey, Kürt ve Türk halklarının, ve bütün Türkiye halklarının kardeşliğidir. Kilometrelerce ötelerden yüreğimizin en derin yerine işleyen bir çığlık yükseliyor Başeğmeden’de. Grup YORUM, Amerikan askerleri tarafından tecavüze uğrayan ve ailesiyle birlikte öldürüldükten sonra yakılan, daha 14 yaşındaki Abir’in çığlığını katıyor kendi sesine. Irak’taki Abir’in çığlığı şimdi bizim ülkemizde, bizim topraklarımızda yankılanıyor. Acısı bizim acımızdır. Vatanının toprakları kadar temizdir Abir kız. Bir gün, doğup büyüdüğü topraklardan binlerce kilometre ötede, devrimin ve sosyalizmin kavgasını vermek üzere Sierra Maestra’lara çıkan ve sonra Sosyalist Küba’nın yaratılması için emeğini ortaya koyan Komutan Che’ye selam durmak, yüreği devrim ateşiyle yananlar için coşkulu bir görevdir. Grup YORUM, “Hasta Siempre” diyerek yapıyor bunu, komutan Che’ye Türkiye’den “Sonsuza kadar komutan” sözüyle yolundan yürüdüklerini haykırıyor. F Tipi hapishanelerde tecrit zulmüne karşı bedenini açlığa ya248
Anadolu Efsanesi
tıranlar yine yerini alıyor bir Grup YORUM albümünde daha. Bu zamana kadar onlarca türkü yaktı Yorum, onlara dair. Ama onların destanı anlatmakla bitmez, dinlemekle bitmez. Yüz yirmi iki kez yanıp kavrulan yüreğimizi and içerek korlaştırıyoruz bu kez Başeğmeden’de. Sizlere tertemiz sabahları, özgür bir vatanı sunacağız; and olsun ki. Yaşadığı tüm baskılara rağmen, tavrından, düşüncelerinden, notalarından taviz vermeyen Grup YORUM, yepyeni şarkılarla, ezilenin, yoksulun ve haklının yanında olmaya devam ediyor. Klasikleriyle yenilikleriyle Yorum, üretmeye devam ediyor. Ve elbette notalarına, ezgilerine ve sözlerine asla başeğdirmeden. İşte Başeğmeden’de ‘Defol Amerika!’ şarkısını okuyan BÜYÜK KORO Murat Kekilli, Cengiz Özkan, Feryal Öney, Hakan Yeşilyurt, Nurettin Güleç, Vedat Sakman, Rojin, Yasemin Göksu, Leman Sam, Şevval Sam, Avni Sağlam, Erdal Bayrakoğlu, Kemal Kaplan, Ercan Aydın, İlkay Akkaya, Ali Ekber Eren, Enver Çelik, Erdal Güney, Hasan Sağlam, Metin Karataş, Burhan Berken, Nilüfer Sarıtaş, Bayar Şahin, Hüseyin Turan, Seyfi Yerlikaya, Gülcihan Koç, Kıvırcık Ali, Emre Saltık, Ali Mahsuni, Birol Topaloğlu, Mehmet Gümüş, Atilla Meriç, Abidin Biter, Pınar Sağ, Tolga Sağ, Arzu, Suavi, Metin Yılmaz, Vedat Baran, Cafer Arat, Cem Çelebi, Nurettin Rençber, Erensoy Akkaya, Erdal Erzincan, Muharrem Temiz, Mercan Erzincan, Aynur Güneş, Deste Günaydın, Sevcan Orhan, Ümit Yılmaz, Servet Sarak, Gökhan Birben, Özlem Taner, Ergün Efe, Zeynel Aba, Ümmüşen, Derya Köroğlu, Sumru Ağıryürüyen, Hüseyin Karakuş, Leyla, Haluk Çetin, Kibar Arslan, Murat Kaya, Nevzat Karakış, Şevin, Aytekin Ataş, Servet Kocakaya, Ulaş Özdemir...
Grup Yorum
249
Başeğmeden Şarkı Sözleri Ve Tarihçesi 2008 yılına girildiğinde başeğmezliğin, dik duruşun ne olduğunu anlatıyordu Yorum. Tam yedi yıl boyunca F Tiplerinde tecrite karşı mücadele zaferle sonuçlandırılmış ve Türkiye devrimci hareketi dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir direniş destanı yazarak halkların tarihine Anadolu topraklarından onurlu bir sayfa daha ekliyordu. Örgütlülüğün yenilmez bir güç olduğunu, halkın birleşip mücadele etmesi gerektiğini anlatıyordu. 2008 yılı aynı zamanda Türkiye devriminin Mahir Çayan’dan sonraki önderi Dursun Karataş’ın şehit düşmesi ve onun ömrünü adadığı mücadelenin bitimsizliğini onun nezdinde dile getiriyordu. Yorum yoksul halkın acılarını bilir, onların mücadelesini anlatır. Ki kurulduğu günden bu güne kadar tüm gecekondu direnişlerinde her daim en ön saflarda yer almış, barikat başlarında söylemiştir türkülerini. Bu albümde de gecekondu ile gökdelenin, yoksul halk ile sömürücü asalakların çatışmasını kendi bilindik tarzının dışına çıkarak Hip-Hop tarzı anlatmıştır. Bu durum ilk başta garipsenmiş olsa da Yorum halkın her kesimine hitap etmektedir. Ve şarkı ile yine mücadeleyi anlatmaktadır. Önemli olan halka doğruları anlatabilmektir. Yorum bunun için dar kalıplara sığan değildir. “Çocuklarımıza” isimli şarkısı ile çocukluğunu yaşayamayan çocuklarımızı anlatır. Öyle ağlasam, öyle ağlasam ki çocuklar Size hiç gözyaşı kalmasa Aziz Nesin’in dizeleriyle seslenir çocuklara. Ki ülkemizde AKP iktidarının demokrasicilik oyununu perdelediği yıllarda dahi çocukları katletmekten, çocuklarımızı katledenleri korumaktan asla 250
Anadolu Efsanesi
geri durmadığı yıllardır. Ülkemizde ne yazık ki çalışırken ölen, polis, asker kurşunuyla ölen ve ağır çalışma koşulları altında yaşamak zorunda kalan çocuklarımızı unutmayalım der Yorum… Grup YORUM, yaklaşık 2,5 yıl süren titiz, ayrıntılı ve yoğun bir çalışmanın ardından,15 yeni şarkı ile bu süre içinde yaşadıklarını ve hissettiklerini ezgilere, notalara dökmüştür. 23 yıllık müzik yaşamlarında 20. albümlerine imza atarak, dünyada eşine zor rastlanan bir başarı yakalayan Grup YORUM, Başeğmeden’de ayrıca, halkların kardeşliğinden F tipi hapishanelerde yaşanan tecrite, gecekondu yıkımlarından Irak’taki işgale birçok konuyu içeren şarkılar söylüyor. Enver Gökçe, Aziz Nesin, Ümit İlter ve İbrahim Karaca’nın şiirlerini de besteleyen, “Komutan Che”yi anlatan “Hasta Siempre”yi orijinal dilinde İspanyolca seslendiren Yorumcular, bu albümde de yine çoğunlukla kendi söz ve bestelerini kullanıyorlar. Grup YORUM, yeni bir marşla da çıkıyor dinleyicilerinin karşısına, “Defol Amerika!” diyerek... Bu marşta 70 kişilik bir sanatçı korosu da eşlik ediyor Yorum’a. Sadece Yorum albümlerinde değil, Türkiye’de de ilk kez oluşturulan böyle bir koro ile anti-emperyalist ve çok güçlü bir ses yer alıyor Başeğmeden’de. Albüme ismini veren BAŞEĞMEDEN şarkısı; BAŞEĞMEDEN Yüreğim çarpar şimdi Öyle büyük bir aşkla Geçmişim pusulardan Korkusuz bir telaşla Ben yaşarım onurumla Grup Yorum
251
Başımı hiç eğmeden Sevdamı kara günde Terkedip de gitmeden Soğumaz yüreğim harda Aşk ile düştüm derde Bu yolda serden geçtim Kul olmadım namerde 2000-2007 yılları arasında Hapishanelerdeki tecrit ve hak ihlallerine ve F tiplerine karşı başlatılan ölüm orucu direnişi zaferle sonuçlandı. 122 cana bedel olan bu direnişin sürdüğü süreçte ve kazanıldıktan sonrası için yapılan şarkılar; UZATIN ELLERİNİZİ Uzatın ellerinizi, çoğalsın ayak seslerimiz Uzatın ellerinizi, çoğalsın soluğumuz Yeşeren bir tohum gibi, özgürlüğe Adım gibi Uzatın ellerinizi Yıkılır zulmün kaleleri İnanırsak, bir olursak Hasret biter, yıkılır karanlık Uzatın ellerinizi, acılarımız son bulsun Uzatın ellerinizi, düşlerimiz gerçek olsun Ekmeği paylaşır gibi, bir sevdayı taşır gibi Uzatın ellerinizi 252
Anadolu Efsanesi
SEVDANIZA AND OLSUN Toprağın ve şafağın O şafakların ışığı bize kimden armağan Gülümseyen gözlerle O gözlerle yüreğimizi harmanlayan Kahraman 122 can yürüyor en önde Telaşsız, kaygısız, yar elinden tutar gibi Sevdanıza ant olsun, sizlere sunacağız Tertemiz sabahları, özgür bir vatanı Hani suskun geceleri O geceleri, karanlıkları dağıtan var ya O en güzel türküleri O türküleri ant içer gibi haykıran var ya Kahraman 122 can yürüyor en önde Telaşsız, kaygısız, yar elinden tutar gibi Sevdanıza ant olsun, sizlere sunacağız Tertemiz sabahları, özgür bir vatanı Bağdat’ta DİRENİŞ Var! ABD başkanı Bush’un yeni planına göre, 21 bin 500 askerin 17 bini Bağdat’a yerleştirilecek... Aslında askeri açıdan bakıldığında Bush’un açıklamasına bir ‘Bağdat Planı’ da denilebilir. Bağdat teslim alınmadan Irak teslim alınamayacaktı. Emperyalist işgalin başından bu yana görünen buydu. Bu nedenle Bush’un yeni planının açıklanmasından bu yana Bağdat’a saldırı bekleniyordu. Saldırı için, işgalcilerin Bağdat’a gönderdiği askerlerin yanı sıra, Kürt peşmergelerden de Bağdat’a birlikler kaydırılmıştı. Grup Yorum
253
8 Şubat tarihli gazeteler, “Bağdat’ta Beklenen Operasyon Başladı” diye yazdılar. Bağdat’ın birçok mahallesine hava saldırıları düzenlenmişti o gece. Ölü sayısı kimine göre 8, kimine göre 18’di, gerçeği aslında kimse bilmiyordu belki de. İşgalciler, havadan bombalayıp gidiyorlardı, kaç kişiyi öldürdüklerini bilmeleri mümkün değildi. Hava saldırıları izleyen günlerde de sürdü. Pazar yerleri, evler, meydanlar bombalanıyor ve arkasından işgal güçleri “direnişçilerin olduğu yerlere saldırı düzenlendiği”ni iddia ediyorlardı. Bağdat saldırısı, açık ki, tüm Bağdat halkını yıldırmayı, sindirmeyi amaçlıyordu. Bağdat’ı boşaltmaya zorlamayı amaçlayan bir saldırıdır. Irak’taki Amerikan ordusu sözcüsü Tümgeneral William Caldwell, operasyonun “Bağdat’taki direnişi bitirmeyi hedeflediğini” belirtti. Amerika bu seferde de Bağdat’ta direnişi bitiremeyecek... Bağdat, Felluce gibi, Umm Kasr gibi direnecek. Cengiz Han’ın torunu Hülagu’nun Bağdat’ı yağmalayan 200 bin kişilik ordusuna direndiği gibi direnecek. Irak’ta Êzîdî katliamı Irak’ta Musul Kenti’ne bağlı Şengal’de 14 Ağustos günü Êzîdî Kürtler’e (Yezidiler) yönelik düzenlenen saldırılarda, kadın, çocuk dahil 500’ü aşkın insan öldü, yüzlercesi yaralandı. 2003’ten bu yana emperyalist ABD’nin Irak’ta sürdürdüğü işgalin getirdiği katliamlar üzerine Bağdat’ta öldürülen çocuklara ithafen Grup YORUM’un bestelediği şarkı; ABİR’E AĞIT Kuşatılmış kentin kara gözlü kızı Abir Öldürüldü bir bahar günü Katili işgalci yankee Iraklı kız kardeşim benim Kara gözlü kardeşim benim 254
Anadolu Efsanesi
Abir, Bağdat’ın yaralı kalbindesin Bağdat’ın yaralı kalbinde İşgalciler vurdu seni Canımda can sol yanımda sızısın şimdi Dayanamam aç Aç gözlerini Düşlerin nerde Boylu boyunca yatıyorsun on dördünde Saçların yanmış Bedenin çıplak her yanın kan içinde Al ellerimi şimdi, sar ülkenin bağrına Bir acıyı dindirsin diye Bağdat’ın esmer yüzü senin yüzüne benzer Necef’in kara kıvırcık saçı seninkine Felluce’nin onuru Onuru senindir Kapama yüzünü ellerinle Petrol yasası, Amerikan ve İngiliz emperyalizminin Saddam iktidarını neden yıktığının ve 650 bin insanı neden katlettiklerinin de cevabıdır. Ortadoğu’da, Afrika’da ve tüm Dünyada yaşanan katliamların ve işgallerin, sömürünün sorumlusu emperyalizmin başı ABD’dir. ABD ve ülkemizdeki işbirlikçilerine karşı 70 kişilik bir sanatçı korosuyla albümde seslendirilen Grup YORUM bestesi Defol Amerika marşı; DEFOL AMERİKA Amerika katil Amerika katil defol Önünde hiç eğilmedik onurlu başımız dik Duruyoruz karşınızda Grup Yorum
255
Biz bu halkın evlatları bu vatanın sahibiyiz Kork bizden Amerika! Be hey zulmün tanrısı İnsanlığın baş belası Defol defol Amerika! Çek elini ekmeğimden Onurumdan namusumdan Defol Amerika! Bağımsızlık ateşiyle büyüyor çığlığımız Bizim bizim bu vatan Tankınızı, topunuzu, soyunuzu, sopunuzu Atacağız yurdumuzdan Be hey zulmün tanrısı İnsanlığın baş belası Defol defol Amerika! Çek elini ekmeğimden Onurumdan namusumdan Defol Amerika! Küçük Armutlu Halkı Yıkıma Karşı Direndi Binlerce polisle mahalleyi kuşattılar, bombalar, panzerlerle saldırdılar, attıkları gaz bombası ile bir evi yaktılar, gün boyunca mahalleyi gaza boğdular... Ancak barikat başlarında, sokaklarda direnen halk, yıkımı ve polis terörünü püskürttü. Armutlu halkı, Tekno Kent Projesi kapsamında evlerinin yıkılmak istenmesine karşı bir kez daha direndi. Zenginlerin göz diktiği, üzerinde oyunların hiç bitmediği Küçük Armutlu bir kez daha yıkım ekiplerini geri püskürtmüştü. Birli256
Anadolu Efsanesi
ğinden, örgütlülüğünden güç alan halk, bundan sonra yaşanabilecek yıkım saldırıları karşısında tavrının ne olacağını da yeniden göstermiş oldu. Gecekonduların Bitmeyen Savaşı: Yıkım Ve Direniş Biri İstanbul’da diğeri Ankara’da olmak üzere iki gecekondu mahallemizde yıkım ve direniş vardı... Her iki mahallede de yıkım ekipleri geri çekilmek zorunda kaldılar. Ülkenin büyük kentlerinin bitmeyen bir savaşıdır bu. Sosyal, siyasal nedenlerle, nihai olarak da tekellerin çıkarları için uygulanan politikalar sonucunda topraklarından koparılarak kentlerin kıyılarına sürüldü yoksul halk. Devletin yok saydığı barınma hakkını kendi elleriyle ve mücadelesi ile kurduğu ilk günden itibaren yaşanıyor bu savaş. Hatta, Çayan Mahallesi, 1 Mayıs Mahallesi, Küçük Armutlu gibi, mahallelerin kuruluşları da direniş içinde şekillenmiştir. “Yasal değil” derler gecekondular için, ama ne halkın barınma sorununa bir çareleri vardır, ne de zenginlerin yasadışı villalarını yıkmayı düşünürler. İşte bu yüzden yaşanan her direniş meşrudur, haklıdır. AKP’nin Gecekondu Halkına Saldırı ve Rant Projesi: KENTSEL DÖNÜŞÜM Gecekondu semtlerine yönelik saldırılar, “Kentsel Dönüşüm Projesi” adı altında gerçekleştiriliyor. Kentsel dönüşüm, rant ve yağmalamanın, yoksulları etkisizleştirmenin adıdır. Tam anlamıyla bir “talan ve yağma”yı gerçekleştirmeyi hedefleyen halk düşmanı bir projedir. Ülkemizin gecekondularında yıkım saldırıları hemen hiçbir dönem eksik olmamıştır. Oligarşi her yıkımda düşman bir ülkeye girer gibi kuşatıp işgal eder gecekonduları. Burjuvazinin gecekonduları “düşman bir ülke” gibi görmesi, oralarda burjuvaziye rağmen, burjuvazinin yasallığının dışında bir yaşam kurulmuş olGrup Yorum
257
masındandır. Oligarşinin düzeninin ürettiği bir sorundur gecekondulaşma. Bir yandan köylerdeki yaşamı ve üretimi tahrip ederek, halk kitlelerini şehirlere işsiz aç kitleler olarak yığmakta, aynı zamanda şehirlere yığılmış milyonlarca işsiz sayesinde işçi ücretlerini, dolayısıyla üretimin maliyetini düşürmektedir. Bunun sonucudur ki, halk sağlıksız yapılarda barınma sorununu “çözmek” zorunda kalmaktadır. Oligarşinin gecekondulara “çözüm”ü halkı evsiz bırakmaktır. Ama burjuvazi çözemez bu sorunları. İstanbul’un yüzde 70-80’i imarsız veya imar planlarına uygun değildir zaten. Burjuvazi, Dünya Bankası’ndan IMF’den kredi alacak da çözecek! Çözemez. Bu kadar devasa bir sorunun çözümü, ancak halkın gücünü, iradesini kattığınızda kolaylaşır, ki bunu da bugünkü iktidarların yapmayacağı, yapamayacağı açıktır. Bu bir mücadele zeminidir. Halkın talepleri, ihtiyaçları vardır, oligarşinin de çıkarları halkın istekleriyle çelişir. Çatışma bu noktada gündeme gelir. Yoksulların “barınma hakkını” her koşulda savunmak, tartışılmazdır. Halkın barınma sorununa çözüm bulmak yerine tekellere para kaynağı olacak gökdelenleri dikme projesi ürettiler. Halkın emeği, barınma hakkı hiçe sayıldı, yaşam alanları gecekondular rant alanı haline dönüştürüldü. Bu projelere karşı halkın direnişini mizahi bir dille ele aldı Yorum; GECEKONDU İLE GÖKDELEN Gökdelen: Yayılmışsın bütün şehre Kollarını gere gere Gecekondu gecekondu Dön git geldiğin yere Yıkık dökük duvarların 258
Anadolu Efsanesi
Görüntümü bozuyorsun Balçık çamur sokakların Bu şehri kirletiyorsun Gecekondu: Duvarlarını biz ördük Senin harcını biz kardık Beton yığını gökdelen Sen yok idin biz buradaydık Kıpırdamam hiç yerimden Çekil benim güneşimden Gölge etme başka birşey İstemem senden gökdelen Gökdelen: Ben yok iken sen gelmişsin Aman çok bir halt etmişsin El koyup boş araziye Geceyarısı konmuşsun Bunlar kanundışı işler Kapına dayanır dozer Topla pılını pırtını Bunca zaman kaldın yeter Gecekondu: Kurtlar bile uğramazdı Bomboş yerlerdi buralar Biz konunca üşüştüler Jandarmalar zabıtalar Grup Yorum
259
Göğü işgal ederken sen Hangi kanun izin verdi Yaşam hakkıdır benimki Sen hangi hakla dikildin Gökdelen: Hepinizi yıkacaklar Yerinize konacağım Alışveriş merkezleri Rezidanslar olacağım Modanın kalbi burada Finans merkezi şurada Işıl ışıl limuzinler İstiyorum gecekondu Gecekondu: Yere batsın pis kar hırsın Senin olsun paran pulun Mahallenin her tuğlası Namusudur kondulunun Sömürünün abidesi Şatafatın sembolüsün İhtirasın anıtısın Nasıl mahluksun gökdelen Gökdelen: Globalleşirken dünya Sen kalmışsın taş devrinden Kentsel dönüşüm dedik 260
Anadolu Efsanesi
Yıkılacaksınız tümden Gecekondu: Yalınayak çocukların Kucaklarındaki taşlar Seni ters çevirip yere sokar Hayatı yeniden kurar Devrimci Hereketin Önderi Dursun Karataş Kanser Nedeniyle 11 Ağustos 2008’de Hayatını Kaybetti. 38 Yıldır halkı ve vatanı için çarpan yürek 11 Ağustos sabahı 05.00’te durdu. DHKP Genel Sekreteri Dursun Karataş şehit düştü. 38 yıllık devrimci yaşamıyla önderliği ve öngörüsü ile Türkiye devriminin ön açıcısı olmayı başardı. Önderliği boyunca halklarımıza birçok zaferler kazandırdı. Türkiye devrimi onun önderliği altında en zor süreçlerde yoluna devam etti. Naaşı 13 Ağustos’ta ülkesine getirildi ve 14 Ağustos’ta 15 bin kişinin katıldığı cenaze töreniyle Gazi Mezarlığına defnedildi. SEN OLACAĞIZ Kızıldere’den bugünlere “kavgamızın mahiri”sin Bu halkın adaleti sonsuz cüretin Açtığın yolda fırtınalar yaratacağız Sen bizsin biz de sen olacağız Senin adın andımızı, ebedi mirasımız Hayatın kitabımız başucumuzda Sevgili vatanında, halkının kucağında Sen rahat uyu yoldaş “işte burada!” Ne mutlu bize her anımız senin sesinle dolu Yüreğinde özgürleşti tutsak Anadolu Grup Yorum
261
Biz neredeysek oradasın, içimizdesin Sen halksın, yine halkın önündesin Polis Dövdü Hapishane Öldürdü! Yürüyüş Dergisini Dağıttığı için Tutuklanan ENGİN ÇEBER, Hapishanede Katledildi. 28 Eylül’de İstanbul Sarıyer’de Yürüyüş dergisinin tanıtımını yaparken gözaltına alınıp tutuklanan Engin Çeber, tutuklu bulunduğu Metris Hapishanesi’nde dövülerek KATLEDİLDİ. Engin Ceber, Metris’te önce tek kişilik bir hücreye konuldu. Sabah akşam su dökülüp ıslatıldı. Tahta sopalarla dövüldü. Bayram günleri boyunca devam etti bu zulüm. AKP iktidarı, bayram gezmelerinde “Ramazan bayramını” kutlarken, AKP’nin polisi, gardiyanı, ellerindeki tutuklulara işkence yapıyordu. Engin Çeber, işkenceler sonucunda beyin kanaması geçirerek, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Halkın Hukuk Bürosu büyük bir hukuk savaşı başlatarak, Türkiye’de ilk defa işkencecilere en ağır cezaların verilmesini sağladılar. Çağdaş Gemik’i Polis Katletti! 27 Ekim günü Antalya Yeşildere Mahallesi’nde polisler tarafından durdurulan Çağdaş Gemik, polisin “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle başından vurularak katledildi. ABD ‘de başkanlık seçimleri yapıldı 5 Kasım 2008 tarihinde gerçekleşen ABD başkanlık seçimlerini Barack Obama kazandı. Barack Obama ABD başkanlığına seçilen ilk siyahi oldu. Grup YORUM bu albümünde Küba Devriminin lideri Che Guevara için “Hasta Siempre” şarkısını İspanyolca dilinde seslendirdi. 262
Anadolu Efsanesi
HASTA SİEMPRE Aprendimos a quererte Desde la historica altura Donde el sol de tu bravura Le puso cerca la muerte Vienes quemando la brisa Con soles de primavera Para plantar la bandera Con la luz de tu sonrisa Aqui se queda la clara La entranable tranparencia De tu querida presencia Comandante Che Guevara Tu amor revolucionario Te conduce a nueva empresa Donde esperan la firmeza De tu brazo libertario Seguiremos adelante Como junto a ti seguimos Y con Fidel te decimos “Hasta Siempre Comandante”
Grup Yorum
263
Evrensel gazetesinde Başeğmeden albümü üzerine yapılan röportaj: Başeğmeden albümü yeni çıktı. Albümün hazırlık sürecinden bahsedelim biraz. Kimlerle çalıştınız? Nasıl bir süreçten geçti son albüm? Grup YORUM: Öncelikle bu albüm bizim için gerçekten çok uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bir albüm oldu. Daha önce, her yıl bir albüm çıkarırken, bu albümde 2.5 yıl gibi bir süre araya girdi. Tabii, bunun özel nedenleri vardı. Bu albümde şu ana kadar hiç denemediğimiz bazı müzik tarzlarını denedik. Şiirdeki yazımdan tutalım da müziğe kadar. Bir sürü yeniliği içinde barındıran bir albüm Başeğmeden bizim için. Grup YORUM: Bu albüm için çok fazla bestelenmiş şarkımız vardı. Bunlar içerisinde yeni bestelenen, bir önceki albümde bestelenip daha sonra albümde yer olmadığı için koyamadığımız şarkılar da vardı. 40-50 tane şarkıdan 15’e düşürebildik. Birçok konuya ait, 2.5 sene içinde yaşadığımız her olaya değinmeye çalıştık sonuçta. Dönemin bizce önemli olduğunu düşündüğümüz politik meselesi, yaşamın içerisinden kareler, bunların hepsi bizi ilgilendiriyor. Gecekondu Gökdelen şarkısı var mesela. Gecekondu ile gökdelende yeni bir teknikle ilk defa albümümüzde denediğimiz mizahi tarzda biraz müzikali andıran bir biçimde çalıştık. Gecekondu ve gökdelen atışması biçiminde yaptık. Bu albümün en önemli yanlarından birisi de ilk defa kendi stüdyomuzda İdil Kültür Merkezi Stüdyosunda kayıtları yapmamızdır. Daha önce stüdyomuz yoktu. Şimdi Okmeydanı’nda kendi yerimizde kendi stüdyomuzda çalışmanın verdiği bir rahatlık içerisindeyiz. Doğalında da daha uzun süre çalışma olanağı sağladı bu bize. 3 yıllık bir hayali de gerçekleştirmiş bulunduk. Zor bir şey stüdyo kurmak. Albümde Hip-hop tarzını da görüyoruz. Sizin müziğinize çok uzak bir tarz değil mi? 264
Anadolu Efsanesi
Grup YORUM: Aslında müzik tarzlarının kökenine inmek gerekiyor. Grup YORUM’u şu ana kadar dinlemiş olanlar, Grup YORUM’un az çok müzik tarzını, kimlere hitap ettiğini, hangi konuları ele aldığını, sanata bakış açısını elbette ki biliyor ama bizim şöyle bir derdimiz var: Biz ezilen halkların sesi olmak istiyoruz. Sesi olmaya çalışıyoruz. Ve yıllardır da bu şekilde müzik anlayışımızı sürdürüyoruz. Şimdi Hip-hop müziğinin çıkış noktasına baktığımızda, ABD’de siyahların ırkçı saldırılara karşı başkaldırı amaçlı yaptıkları bir müzik tarzı. Aslında kökünde bir ajitasyon var. Bir isyan var. Bir karşı duruş var. Söyleyişteki ajitasyon şekli, bizim tarzımızla örtüştü. Bu anlamda bir Hip-hop denemesi yaptık. Yorum zaten sadece Hip-hop ya da Rock değil bunun dışında da her albümünde yeni denemeler yapan bir Gruptur. Grup YORUM üyesi olabilmek için sadece müzikal yetenek yetmiyor mu? Grup YORUM: Önemli bir soru aslında. Grup YORUM’da olmak, kolektif bir yaşamın içinde olmak anlamına gelir. Grup YORUM örgütlü bir yaşamı, örgütlü bir mücadeleyi savunur. Sokakta bir sanatçının, bir aydının çıkıp -mücadele edin ve hak kazanındemesi güzel bir şeydir. Ama kendisi öyle yaşamıyorsa ve onun mücadelesini vermiyorsa o çok yerli yerine oturmaz ve bir önemi yoktur. Ve sadece çok iyi bir müzisyen olduğu için Yorum üyesi olsun diyeceğimiz kimse olmaz. Tabi ki iyi müzisyenlik çok önemlidir, ama buna ek olarak ve olmazsa olmaz şeylerden birisi bu mücadeleyi yaşayabilmesi ve savunabilmesidir. Albümde Aziz Nesin ile Enver Gökçe’ye ait eserler var. Bunların albüme giriş serüveni nasıl oldu? Grup YORUM: Albüm hazırlığı yaparken ki kıstasımız, elbette ki bu ülkenin ve dünyanın politik gündemine denk düşmesi ve o politik gündemi bir şekilde yorumlamaktır. Enver Gökçe ve Aziz Nesin’in şiirlerine yer verdik bu albümde. Albümün hazırlık sürecinde, neyi anlatmalıyız? Bizim ülkemizde ve dünyada neler yaşanıyor? Örneğin Irak’ta neler yaşanıyor? Gecekondu mahalleleGrup Yorum
265
rinde neler yaşanıyor? Örneğin çok fazla çocuk şarkısı yok. Bizim Anadolu geleneğinin ürünüdür ninniler. Ama günümüzde modern anlamda çocuklara hem ninni hem şarkılar çok fazla yapılamıyor, yapılmamış. Bunun eksikliğini uzun süredir hissediyoruz. Bundan önceki albümde de yine Adiloş Bebe’yi bestelemiştik. Bu albümde de Çocuklarımıza diye bir şarkı besteledik. Aslında bu şiirin ismi Ülküser ve Aziz Nesin’e ait. Bu düşünceyle ortaya çıktı bu şiiri bestelemek. Yine Enver Gökçe’nin Köylülerime isimli şiirini de, Kürt ve Türk halklarının birbirine düşürülmesi, düşmanlaştırılmaya çalışmasına karşı besteledik. Kürt halkı üzerindeki baskıların giderek artması, Kuzey Irak’a gerçekleştirilen operasyonlar sonucu ve sonrası özellikle devletin ağzından bu linç politikalarının daha da arttırılmasına karşı bir tepkiydi. Aziz Nesin’in şiirlerini ilk kez besteledik. Böyle de bir yanı var. Grup YORUM konserleri çoğu zaman yasaklamalarla engelleniyordu. Yasaklar olmadığı zamanlarda da konserler Grup YORUM üyelerinin veya konser izleyicilerinin gözaltına alınmalarıyla bitiyordu. Şuan nasıl, konserlerinizde sorun çıkıyor mu? Grup YORUM: Eskisi kadar olmasa da sorunlar yaşanıyor elbette. Çünkü artık demokrasi, Avrupa Birliği diye bir kılıf var. Eskiden direkt konser salonunu basıp konseri veren kişileri ve dinleyicileri gözaltına alıyorken şimdi bunu yasalarla hayata geçirmeye çalışıyorlar. Ama eskisi gibi değil elbette ki. Artık teşhir olmuş o baskıcı, faşizan yönü biraz gizlemeye dönük bir şey var. Örneğin; 2004 yılında genel olarak Karadeniz bölgesinde gerçekleştirmek istediğimiz bir turne olacaktı. Ama bu turnenin Trabzon ve Zonguldak ayağını gerçekleştiremedik. Konseri gerçekleştirecek olan arkadaşlar gidip salon sahipleriyle görüşüyorlar ve salon ayarlanıyor. Konser çalışmalarına başlıyorlar. Afişlerini asıyorlar, biletlerini bastırıyorlar vb. Biz de kendi dinleyicilerimize internet sitesinden, gazetelerden ulaşıp böyle bir konserin olacağını duyuruyoruz. Ama konsere çok kısa bir süre kala şöyle bir sorunla karşılaştık. Salon sahibi salonu vermekten vazgeçti. Salon sahiplerine baskı yapılıyor, salonlarında konser vermememiz için. Açıktan olamayan ama bir şekilde alttan alta yasakçı bir zihni266
Anadolu Efsanesi
yet var. Bir başka örnek Edirne... Edirne’de tamamen bir polis ablukası vardı. Konser salonunda, konser salonunun dışında ve genel olarak o mekânda ve şehrin çevresinde. Konseri izlemeye gelen dinleyicilerimiz tek tek kimlik kontrolünden geçirilmeye çalışıldı. Onun dışında yasal bir gerekçe olmadan konserin yapıldığı sırada kamera çekimi yapılmak istendi. Ona tepki gösteren avukat arkadaşımız tartaklandı. Bunun gibi şeyler yaşanıyor elbette ki, bitmiş değil. Bunlar el altından yapılıyor sadece. Grup YORUM’un müzikte korsan üretime bakışını öğrenebilir miyiz? Grup YORUM: Grup YORUM’un bir dinleyici kitlesi var. İnternetten de dinlese bir şekilde albüme ulaşıp albümü almak isterler ki birçok internet formunda MP3’ünü koysalar bile “arkadaşlar Yorum albümü alalım” gibi şeyler söylüyorlar kendi aralarında. Dinleyicilerimiz genelde parası olmayan yoksul kesim ve öğrenciler. Zaten barınacak, yemek yiyecek para bulamıyor. Üç kuruş para biriktirmeye çalışıyor. İnternetten de tabii ki dinleyecekler. Biz zaten onlar için yapıyoruz bunları. Bu şarkılar onların şarkıları. Halkımızın şarkıları. Ama albümlerin bir daha çıkabilmesi için de albümlerin satılması gerekiyor. Her halükarda bizim dinleyicimiz Yorum’u sevenler tabii ki de albümü alıyorlar. Bugün birçok kişi albüm çıkaramazken Grup YORUM albüm çıkarıyor. Türkiye ortalamasının üzerinde albüm satışı yapılıyor. Bu da açık açık gösteriyor ki dinleyicilerimiz albümü sahipleniyor. Albümde 70 kişilik bir koroyla Defol Amerika adlı bir çalışma var. Grup YORUM: Evet 70 kişilik bir kadroyla okuduk. Bu şarkıyı bestelerken bir şarkı yapalım da 70 kişiyle okuyalım diye bir hedefimiz yoktu. Ama sözler biraz ortaya çıktıktan sonra böyle bir fikir gelişti. Amerika bütün dünyada lanetle anılırken bu ülkenin aydınlarını da bu işe katmak istedik. Sanatçı dostlarımızı davet ettik. Ve bir şekilde 70 kişilik bir koroya ulaştık. Belki bugün çok daha anlamlı. Çünkü Amerika’da bir değişim rüzgârı hikayesi Grup Yorum
267
ortalıkta dolaşıyor. Obama geldi dünya değişecek. Ama tam bu noktada bu ülkenin aydınları ve bu ülkenin halkı çok güçlü bir şekilde Defol Amerika diyor. Diğer taraftan kayıtlarını İdil Kültür Merkezinde yaptık bu çalışmanın. Çok sanatçı arkadaşımız geldi. şarkı şarkı kayıtlarını yaptık. Belki müzikal tarz anlamında bir araya hiç gelmeyecek isimleri bir araya getirdik. Grup YORUM: Politik yanının da dışında kendi arkadaşlarımızla olan ilişkilerimize ya da kapitalizmin insan ilişkileri üzerindeki etkilerine baktığımızda gerçekten ciddi bir kopukluk var. Ciddi bir yabancılaşma var. Bu sorun sanatçılar için de, sanat camiası için de geçerli. İlk kez bir araya geldi bu kadar müzisyen. Ülkemizde ya da dünyanın birçok yerinde bunun çeşitli örnekleri oldu 70’lerde 80’lerde. Ama yine bunlar sınırlı örneklerdi. Ülkemizde ilk kez hem de faşizmin tırmandırıldığı, kapitalizmin insan ilişkilerini bu kadar yok ettiği bir dönemde böyle bir politik çıkış gerçekten ilk ve önemli. Müzisyen arkadaşlarımızı, sanatçı arkadaşlarımızı da bir araya getirmiş olduk. Biz de onlarla birlikte olduk ve hep birlikte Defol Amerika dedik. Amerika’ya karşı hıncımızı, öfkemizi haykırdık. 2009 ... 21 Ocak 2009 Engin Çeber’in Katillerinin Yargılandığı Davanın İlk Duruşması Görüldü. 21 Ocak 2009’da Bakırköy Adliyesinde görülen davaya 60 sanıktan tutuklu yargılananlardan birkaçı katılırken 100 avukat mahkeme salonunda savunma için hazırdı. Katılımın yüksek olduğu ve adalet talebinin sık sık dile getirildiği dava dava 4 Mart’a ertelendi. 5 Nisan 2009 ABD Başkanı Barack Obama, ülkemize geldi. Oligarşinin temsilcileri TBMM’de avuçlarını patlatırcasına Obama’yı ayakta alkışladı, devrimciler ise lanetleri. 1 Mayıs 2009 31 Yıl sonra Dev-Genç pankartı yine Taksim 268
Anadolu Efsanesi
Anıtına Asıldı… Oligarşinin 27 bin polisinin işgaline, terörüne, barikatlarına rağmen binlerce devrimci emekçi dövüşe dövüşe çıktı 1 Mayıs Alanına. 400’e yakın gözaltı, atılan binlerce gaz bombası, kitlelerin üzerine sürülen panzerler, pompalı tüfekli sivil faşist saldırılar, kayıtsız gözaltılar ve işkenceler… Hiçbir şey 1 Mayıs alanına devrimcilerin çıkmasını engelleyemedi. 25 Mayıs 2009 Sri Lanka’da katliam yapıldı. Sri Lanka ordusunun Ocak ayından itibaren başlattığı Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları (LTTE)’na yönelik katliamda 15 bini aşkın Tamilli katledildi. Bu saldırılarda Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları lideri Velupilai Pirapaharan da katledildi. Tamil Kaplanları bu saldırıların ardından onlarca yıllık mücadelelerine son verdiler. Silah bıraktılar. Kanser Hastası Tutsak Güler Zere’nin Serbest Bırakılması İçin Mücadele Kanser hastası olmasına rağmen tedavisi uygun koşullarda yapılmayan ve serbest bırakılması gerekmesine rağmen halen hastanede tutulan Güler Zere’nin serbest bırakılması talebiyle başta İstanbul olmak üzere birçok ilde eylemler yapılıyor, devrimci tutsak Güler Zere’ye destek veriliyor. Basın açıklamaları, suç duyuruları yapılıyor, imzalar toplanıyor, radyo programlarında AKP iktidarının Zere’yi bilinçli bir şekilde katletmek istemesine tepki gösteriliyor. Honduras’da ilerici Yönetime Faşist Darbe! 28 Haziran’da Honduras’ta, ilerici devlet başkanı Manuel Zelaya’ya karşı askerler tarafından darbe gerçekleştirildi. Darbeciler Zelaya’yı zorla Kosta Rika’ya sınırdışı etti ve 8 bakanı da tutukladı. Başta başkent Tegucigalpa olmak üzere, ülkenin çeşitli yerlerinde halk darbeyi protesto eden gösteriler düzenledi. Grup Yorum
269
31 Ağustos 2009 AKP’nin Kürt Açılımı”nda itiraflar. Beşir Atalay, “Bu işin başı silahların bırakılması ve tasfiyedir” derken Genelkurmay; “bu mücadele son terörist ortadan kaldırılıncaya kadar sürdürülecektir” açıklaması yaptı. 6 Kasım 2009 Güler Zere Özgürlüğüne Kavuştu. ‘Hepimiz Birimiz İçin’ 148 günlük mücadele sonuç verdi. Güler Zere tahliye oldu. Güler Zere, Adli Tıp Kurumu’nun hastalığının tedavisi için tahliyesini öngören raporunun “hızla” bürokratik çarkları aşması sonucunda, 6 Kasım 2009 Cuma günü Cumhurbaşkanı’nın 104. madde kapsamında yetkisini kullanmasıyla tahliye edildi. Güler Zere’yi zulmün elinden çekip aldık. ‘Hepimiz Birimiz için’ Direndik ve Kazandık! Güler Zere artık aramızda. Bu sonucun alınmasında, “Güler Zere’ye özgürlük” sloganıyla yürüyüşlerimize bir kez katılanın, bir gösteride yer alanın, bir imza atanın da payı var. Haziran ayının 12’sinde açtık ilk “Güler Zere’ye Özgürlük” pankartını. Temmuz ayının başından itibaren her yeri “Güler Zere’nin Tahliye Edilmesini istiyorum! Çağrıma Sen De Katıl!” afişleriyle donattık. Güler Zere’nin tahliyesi, büyük direnişin zaferidir. Hasta tutsakların tahliye edilmesi, 7 yıllık büyük direnişin en önemli taleplerinden biriydi. Güler Zere’nin tahliyesiyle 7 yıllık büyük direnişimiz kazanmıştır 17 Aralık 2009 Ülkenin değişik yerlerinde çalışan 6 bin Tekel işçisi işsiz ve aç kalmamak için Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda toplanarak direniş başlattı. 17 Aralık’ta AKP Genel Merkezi önüne yürümek isteyen Tekel işçilerine polis cop ve gaz bombalarıyla saldırdı. İşçilerin direnişi Türk-İş Genel Merkezi’nde devam etti. 27 Aralık 2009 Edirne’de Gençlik Derneği Üyelerine Linç saldırısı yapıldı.
270
Anadolu Efsanesi
18 Aralıkta “Amerika Defol, Bu vatan Bizim” kampanyası çerçevesinde imza toplayan Dev-Gençliler tutuklandı. Ardından tutuklamalara karşı da imza kampanyası başlatan Edine Gençilk Derneği üyelerine karşı polisin yönlendirmesiyle linç saldırısı gerçekleşti. Linç saldırısına karşı günlerce süren bir direniş gerçekleşti. 2010 ... Haiti’de Deprem: 200 Bin Civarında Ölü... Haiti’de 12 Ocak 2010’da yaşanan depremde 50 bin kişi göçük altından çıkartıldı. Toplu mezarlar kazılıp gömüldüler. 200 binin üzerinde ölünün olduğu söyleniyor. Yıkıntıların altı, sokaklar, caddeler yollar... her yer ceset dolu. 9 milyon nüfusu olan ülkede 3 milyon insan depremden etkilendi. BM’ye ait binalar, hükümet binası, devlet daireleri hepsi yıkıldı. 7 Mayıs 2010 Güler Zere Şehit Düştü Türkiye halkı onu, “kanser hastası devrimci tutsak” olarak tanıdı. Oligarşi, onu tahliye etmemek için her yönteme başvurdu. Uzun, sabırlı ve kararlı bir mücadele sonucunda zulmün elinden çekip aldık onu. Tahliye olmasının ardından onun vücudunu teslim almaya çalışan kansere karşı amansız bir mücadele başlatıldı. Tıpkı onun tahliyesi için mücadele verildiği günlerdeki gibi, tüm yoldaşları seferber oldu. Oligarşinin neredeyse ölüm eşiğinde teslim ettiği Güler Zere, yoldaşlarının desteği ve teşvikiyle dışarıda aylarca sürdürdü hastalığa karşı savaşını. Güler Zere, 7 Mayıs günü saat 16.50’de şehit düştü
Grup Yorum
271
12 HAZİRAN 2010 Grup YORUM 25. yıl İnönü Konseri 55 bin Kişinin Katılımıyla Gerçekleşti
Grup YORUM 25. yılını tüm halkımızla kutlama hazırlığında. İnönü Stadyumu büyük bir iddia, kendine, halka büyük bir güven. İnönü Stadyumu hem maddi olarak büyük bir iddiaydı hem de kitle gücü olarak... Cüret, özgüven, ciddi bir emek, büyük bir sahiplenme, halkı katma gerektirir. Katıldıkları televizyon kanallarında, gazetelerde “40 bin kişilik bir koroyla türkülerimizi seslendireceğiz” diyordu Yorum... 40 bin kişiyi hedeflediklerini anlatıyorlardı. 40 bin kişi olacak mı, İnönü Stadyumu dolacak mı heyecanı hemen hemen herkeste vardı... Konser çalışmalarını yapanlardan bilet alanlara kadar bu heyecan hakimdi. 12 Haziran gecesi İnönü Stadyumu’nda tarihi bir konsere imza atan Grup YORUM, onu var eden büyük ailesiyle, ideolojisiyle, halkla bir ilki daha başardı. 40 bin kişilik koroyla söylemeyi hedefleyen Grup YORUM’un umudun türkülerini söyleyelim çağrısına 55 bin kişi kulak verdi. 272
Anadolu Efsanesi
12 Haziran’da her rengimizle, her inancımızla, her duygumuzla halktık. En güzel görsellik de halkın kitleselliği, coşkusuydu. Konser bitiminde 55 bin yürekte aynı dilek vardı nice nice 25 yıllara... 25. yılında 55 bin kişilik halk korosuyla bir ilke daha imza attı. “Peki nedir bunun sırrı?” Grup YORUM’u 25 yıl boyunca eleştirenler de hiç eksik olmadı. Yorum’un örgütlülüğünü eleştirdiler. Küçük burjuva aydınlar-sanatçılar örgütlü olmanın “sanatı kısırlaştırdığını, Öldürdüğünü savundular. “Slogancı” dediler. “ideolojik müzik” yapmakla eleştirdiler. Grup YORUM’un 25 yılı bütün bu düşüncelerin iflasıdır. İnönüdeki 55 bin kişi bu düşüncelerin ifasıdır. 25 yıl boyunca halkın bir gün bile Yorum’u yalnız bırakmaması bu düşüncelerin iflasıdır. “Sanatın kimin için yapıldığı” tartışmalarının ne kadar boş bir tartışma olduğunun kanıtıdır 25 yıllık Grup YORUM tarihi. 25 yıl, 55 bin kişi; kolektif üretimin, Örgütlülüğün gücüdür. 55 bin kişilik halk korosu; örgütlülüğün kendisidir. Faşizmin Türkiye’sinde zulüm neredeyse orada Yorum sanatıyla da, fiziken de karşısına dikildi. Nerede hak alma mücadelesi var, Yorum orada oldu. 25 yıl boyunca bu hiç değişmedi. Yorum’un eserleri de Türkiye’nin bu gerçekliği içinde üretildi. 55 bin kişilik büyük halk korosu Yorum’u sahiplenmiştir, kendi tarihine sahip çıkmıştır. Grup YORUM HALKTIR. 55 bin kişinin sırrı budur. Sıyrılıp Gelen - Orhan Kahyaoğlu - KİTAP Ödün Vermeden Yirmi Beş Yıl 27-11-2010 Radikal kitap eki “Kahyaoğlu’nun ‘Grup YORUM’ kitabı, grubun sadece albümlerinin, dolayısıyla sadece müziklerinin incelenmesini içermiyor, aynı zamanda her türlü polisiye baskı ve engellemelere rağmen, gerek siyasal muhalifliğinden ve gerekse sanatlarından ödün vermeden yirmi beş yılını tamamlayan grubun başına gelenlerin taGrup Yorum
273
rihini de inceliyor. Kahyaoğlu’nun kitabı, belgesel ve tarihsel bir niteliğe sahip. Grup YORUM, bilindiği gibi, devletin huzurunu en çok bozan bir Gruptur. Ancak Kahyaoğlu’na göre, devletin huzurunu bozan, gurubun kendisinden çok, türkülerine gösterilen büyük ilgi ve sevgidir. Bu ilgi ve sevgi, grubun sadece müziklerine yönelik değil, aynı zamanda siyasal tavırlarına da yöneliktir. Dahası, Grup YORUM, Kahyaoğlu’na göre, radikal bir tavrın yanında bir de idealizmi de simgelemektedir. İdealizm derken Kahyaoğlu’nun kastettiği, Yorum’un, parasal sorunları hep ikinci planda tutmuş olduğudur. Yorum’un birçok konseri, parasal niteliği değil, ‘gönüllü’ niteliği taşır. Kahyaoğluna göre, Grup YORUM’u, ‘örgütlü sanatçı’ kimliklerinden vazgeçmeden, devrimci mücadeleden kopmayan, inançlı bir müzisyenler grubu olarak tanımlamak mümkündür. Dolayısıyla Grup YORUM, Selda’dan Sadık Gürbüz’e, Zülfü Livaneli’den Ahmet Kaya’ya, devrimci demokrat sanatçıların, konserleri ve albümleri nedeniyle suçlanmakla yüz yüze geldikleri durumu, inançlarını inkâr etmeden yıkmış, aşmış, geçmiş tek Gruptur. Son olarak: Grup YORUM, hiçbir albümünün kapağına hiçbir müzisyenini taşımamıştır. ‘Grup Yorum’ kitabı Can Yayınları’nın gençlik dizi içinden yayınlanmış; Grup YORUM hakkında yazılan bir kitap, belki de benim kuşağım için gençliğimize yazılmış bir kitaptır aynı zamanda.” 13 Haziran 2010 Umut Alphan - Milliyet Gazetesi “En çok, Türkiye’den bir grubun stadyum konseri nasıl olur merakıyla gittim Grup YORUM’un İnönü konserine. Şu 40 bin kişiyi bir de ben göreyim dedim. Cem Dizdar’la kendimizi trafikten kurtarıp da İnönü Stadı’nın sınırlarına duhul ettiğimizde, açıkçası bir hayal kırıklığı yaşadık. Tamam, biraz geciktik ama etraf bomboş, ne elde bilet gezen birileri, ne bir güvenlik noktası, ne de 274
Anadolu Efsanesi
içeri hangi kapıdan girmemiz gerektiği gösteren bir yazı. Çıldırtıcı trafiğiyle sanki olağan, sıradan bir cumartesi gününde Dolmabahçe. Ne zaman ki içeri adımımızı attık, durumun öyle olmadığını anladık. Tribünler, saha, kıyı- köşe her yer insana kesmiş. 40 bin bekliyorlardı, 55 bin gelmiş. Sanki iki hafta sonra aynı arenaya çıkacak Metallica’ya ‘sol’dan çakıyor 25’inci yılındaki Grup YORUM. Üç yaşında babasının omzunda kızlar da var, 70’ine merdiveni dayamış abiler de. Mahşeri kalabalık, her şarkıya eşlik ediyor, bulduğu her arada sloganları patlatıyor. Sahnenin yanındaki dev ekranlardan akan görüntüler, kitlenin heyecanına tavan yaptırıyor. Enstrümanlardan yükselen tempo arttıkça, sahanın içinde halaylar çekiliyor. Saf bir kardeşlik manzarası. Çok başka bir hava, başka bir ruh hali var Boğaz’ın kıyısında.” 2010 - 21. ALBÜM Grup YORUM - 25.YIL İNÖNÜ KONSERİ DVD DVD/1 1.BÖLÜM 01- Devrim Yürüyüşümüz Sürüyor 02- Uğurlama 03- Madenciden 04- Güleycan 05- Bir Görüş Kabininde 06- Şişli Meydanında Üç Kız 07- Çeşmi Siyahım 08- Balta 09- Munzur 10- El-Aparecido-Hasta Siempre 11- Reşo-Keçe Kurdan-Dağlara Gel 12- Geçit Yok- Bu Memleket Bizim Grup Yorum
275
13- Defol Amerika 14- Çav Bella 2.BÖLÜM 16- Düşenlere 17- 1 Mayıs 18- Umudun Zeybeği 19- Büyü 20- Ulaş’a Ağıt-Gündoğdu-Kızıldere 21- Gecekondu ile Gökdelen 22- Potpuri 23- Cemo 24- Haklıyız Kazanacağız DVD /2 - Konser Hazırlıkları ve Sahne Arkası - Video Klipler: Kayıpların Ardından, Sen Olacağız 2011 … 19 Mart 2011 Emperyalistler Libya’ya saldırdı bomba yağdırdı. Emperyalizmin bombalarından hiçbir ülkeye özgürlük gelmemiştir. 19 Mart’tan başlayarak havadan ve denizden Libya’yı bombalamaya başladılar. Saldırı öncesi, emperyalistler Akdeniz’e yığınak yapmış, İngiliz emperyalistleri Kıbrıs’taki üslerini takviye etmiş, Amerikan emperyalistleri Akdeniz’e savaş gemileri göndermişlerdi. Saldırı kararının gerekçesi “sivilleri korumak olarak açıklanmıştı. Kaddafi bu saldırıların ardından, Hillary Clinton’un canlı yayında izlediği bir saldırıda linç edilerek katledildi.
276
Anadolu Efsanesi
17 Nisan 2011 Bağımsız Türkiye Konser’inin ilki gerçekleştirildi. Grup YORUM 150 bin kişiye konser verdi. Milyonlara ulaşacak konserler hayal değil gerçek diyerek başlayan Bağımsız Türkiye konserleri, 4 sene sonra hedefine ulaştı. 30. Yıl konserlerinde milyonları aşan konserleri Türkiye’nin en büyük meydanlarında verdi Grup YORUM. 1 Mayıs 2011 Alanı siz vermediniz, biz aldık! SİZ YENİLDİNİZ! “Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar” diyordu 2008’deki 1 Mayıs öncesinde Tayyip Erdoğan. Emekçileri aşağılayan açıklamaları ile Taksim’i 1 Mayıs Alanı olarak vermeyeceklerini açıklıyor, emekçileri sindirmeye çalışıyordu. Tayyip Erdoğan’ın aşağıladığı “ayaklar” tehditlere, saldırılara pabuç bırakmayarak, 2011’de Taksim’i 1 Mayıs alanı olarak ilan etti. AKP’lilere bakılacak olursa, Taksim’i işçilere armağan etmiş havasındalar. Taksim’i kanımızla kazandık. Siz vermediniz! Kafamız, gözümüz yarıla yarıla, copların ateşlerin altında yürüyerek aldık. Siz vermediniz, siz halkın gücü, devrimcilerin meşruluğu karşısında YENİLDİNİZ. Alanı biz söke söke aldık. Grup YORUM Ana Sahnede Yüzbinlere seslendi. Grup Yorum
277
Yorum kalabalık bir ekiple çıktı yüz binlerin önüne, yüz binler ve Yorum hayallerine kavuşmuş olmanın coşkusuyla adeta sarıldılar birbirlerine. Yorumun türkülerine eşlik etti emekçiler, ki o türküler, 26 yıldır hiç durmadan onların mücadelesine yakılmıştı. ‘Dağlara Gel’ derken omuzlar kenetlendi birbirine, ‘Cemo’da sol yumruklar havalandı ve ‘Çav Bella’ ile alkışlandı gök kubbenin altında yaşayan ve savaşan tüm partizanlar... her şarkıda dağlar, her ezgide kavga vardı ve 1 Mayıs Alanı’nı dolduranlar güzel günlere onlarla varılacağını haykırıyorlardı. Temmuz 2011 Yeni AKP hükümeti kuruldu. AKP’nin ustalık kabinesi olduğunu ilan ettiler. Zulüm, soygunda usta olduklarını tüm dünyaya gösterdiler. Yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, katliamcılık, sömürü, zulüm, işbirlikçilik, it dalaşı, yalan, dolan, asalaklık, hık deyicilik, göz boyamacılık… AKP’nin ustalıkları olarak tarihe geçti. Ağustos 2011 Oligarşinin komutanları, emperyalizmin baskısı karşısında ‘emekliliklerini’ istediler. Bunlar kendi silah arkadaşlarını satıyor! Vatanımızı da, halkımızı da savunamazlar! Oligarşinin ordusu milli değil Amerikancıdır! Amerika, Ortadoğu politikaları doğrultusunda işbirlikçi orduyu yeniden düzenliyor! Eylül 2011 Türkiye siyasi hükümlü sayısında dünya birincisi oldu. 10 yılda 12 bin 897 kişiye “terörist” denilerek ceza verildi. 12 Eylül işkenceleriyle mahkemeleriyle, hapishaneleriyle sürüyor. AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılından 2010 yılına kadar olan 8 yılda; 87 bin 840 kişi “Terörist” denilerek gözaltına alındı. 278
Anadolu Efsanesi
12 bin 508 kişi “Terörist” denilerek tutuklandı. 9 bin 989 kişi “Terörist” denilerek polis, jandarma ve güvenlik görevlilerinden sistemli olarak işkece gördü. 2 bin 20 kişi “Terörist” denilerek faili meçhul, infaz ve çatışmalarda katledildi. 9 kişi “Terörist” denilerek gözaltına alınıp kaybedildi. 51 kişi “Terörist” denilerek polis ve jandarma karakolunda işkenceyle katledildi. Amerika’nın Taşeronu Akp Ülkemizi Amerika’nın Silah Deposu Yapıyor. İzmir Çiğli NATO üssü emperyalistlerin karargahı oldu. Irak’tan çekilen Amerikan Predator Filosu İncirlik Üssü’ne yerleştirildi. Füze kalkanı Malatya Kürecik’e yerleştirildi. Amerika istedi, AKP, Suriye’ye yaptırım kararı aldı. 23 Ekim 2011 Van Depremi Depremle Katleden Devlet, Dayanışma İle Yaşatan Halk “Van hayalet şehire döndü” deniyor. Halk Van’ı terk ediyor. 23 Ekim’deki birinci depremde Van ve Erciş’te toplam 604 kişi yaşamını yitirdi. 4 bin 500 yaralı var. Hastaneler de kullanılamaz halde. Yaralılar çadırlarda tedavi görüyor. Bu tedavinin nasıl olduğu malum. 80 bina şehir merkezlerinde, 2226 ev köylerde yıkıldı. İkinci depremle birlikte toplam 2779 bina yıkıldı. 21 bin 674 bina kullanılmayacak derecede hasar gördü. Halkın yüzde 90’ı dışarıda yaşıyor. Hava sıcaklığı -14 dereceye kadar düştü. Bir insanın donarak ölmesi için -1 derece soğuk yetiyor. Dayanışma ölümü göze almak, gerektiğinde ölmektir. Hasan Beyaz; tek varlığı canıdır, dayanışma için canını verdi! Halk CepGrup Yorum
279
hesi üyesi TAYAD’lı Hasan Beyaz 9 Kasım 2011’de Van’daki ikinci depremde yıkılan otellerden birin altında bulunan şehirler arası otobüs işletmesinde AKP iktidarı tarafından katledildi. Hasan Beyaz, 23 Ekim’de Van-Erciş depreminde göçük altında kalan Van halkıyla dayanışma kampanyası başlatan TAYAD’ın Dersim’deki çalışmalarını yürüttü. Kapı kapı dolaşıp Dersim halkının yardım elini Van halkıyla buluşturmak istedi. Topladıkları yardımları kendi elleriyle Van halkına götürdü. Çadır çadır, köy köy dolaştı. Halkın yaşadığı sorunları, acıları paylaştı. 9 Kasım 2011’de 5.6 büyüklüğündeki depremde AKP’nin sağlam raporu verdiği otelin yıkılması sonucunda katledildi. TAYAD’lı Hasan Beyaz, Cephenin dayanışma şehididir.
Grup YORUM ve Sanat Meclisi’yle birlikte beste yaptı, klip yayınladı. VAN ÜŞÜYOR; “Donuyor kanım, gör beni öte yanım. Sen düşün, ben üşüyorum” Sanat Meclisi, 2011 yılında Van depreminde evini kaybeden insanların barınma sorununa dikkat çekmek için bir klipte buluştu. Müjde Ar’dan Zuhal Olcay’a, Grup YORUM’dan, Bülent Emrah Parlak’a kadar kırka yakın sanatçı “Van Üşüyor” adlı şarkının klibinde de yer aldı. Klipte, Vanlı depremzedelerin konteyner kentlerde verdiği yaşam mücadelesinin görüntülerine de yer verildi.
te!
Arzum Onan’dan Fırat Tanış’a 40’A Yakın Sanatçı Bu Klip-
Sanat Meclisi’nin “Van Üşüyor” klibine destek veren sanatçılar; Müjde Ar, Arzum Onan, İrem Sak, Zuhal Olcay, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Hüseyin Turan, Barış Güney, Grup YORUM, Ezel Akay, Bülent Emrah Parlak, Ayla Yılmaz, Okan Çabalar, Fırat Tanış, Hilmi Yarayıcı, Efkan Şeşen, Adile Yadırgı, 280
Anadolu Efsanesi
Yağmur Yılmaz, Hakan Yeşilyurt, Orhan Şallıel, Erdal Bayrakoğlu, Niyazi Koyuncu, İbrahim Karaca, Ogün Sanlısoy ve birçok sanatçı yer aldı. Kasım 2011 Amerika, Suriye’yi yeni-sömürgeleştirmek için işbirlikçi AKP iktidarını ve Arap devletlerini maşa olarak kullanıyor! AKP, Suriye’de iç savaş çıkartmak ve halkı katletmek için Suriyeli işbirlikçileri topraklarımızda örgütlüyor, silahlandırıyor ve eğitiyor! Aralık 2011 Amerika’nın katliam itirafı: “Kayıplarımıza değdi, Irak’a demokrasi geldi” Irak’tan Asker Çeken Amerika Tekellerle Yağmayı Sürdürüyor 1 milyon 300 bin Iraklı katledildi. 30 bin Iraklı’ya tecavüz edildi. Irak’ın şehirleri bombardımanlarda yıkıldı. 5 milyon Iraklı göç etti. 2 milyon Iraklı evsiz, 4 milyon çocuk yetim kaldı. 3 bin akademisyen ve aydın öldürüldü. Irak’ın petrol kuyuları Amerikan tekelleri tarafından yağmalanıyor. Malatya Kürecik’e Kurulan Nato Füze Kalkanına Karşı Eylemler Yapıldı. Vatanı Sevmenin Ustası Dev-Genç’liler “Amerikan Füze Kalkanına Hayır” Diyor! Amerikan Uşaklığının Ustası AKP Dev-Genç’lilere Saldırıyor! İçişleri Bakanlığı’nın kesin talimatı: “Füze kalkanına karşı hiçGrup Yorum
281
bir eyleme izin verilmeyecek...” Ekim ayından itibaren Halk Cephesi/Liseli Dev-Genç tarafından yürütülen Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruz kampanyası, halkımızın sahiplenmesi ve büyük bir coşkuyla sürdürüldü. 28 Aralık 2011 Şırnak’a bağlı Uludere’deki Roboski Köyü’nün Güney Kürdistan’la olan sınır noktasında kaçakçılık yapan 35 yoksul Kürt köylüsünü oligarşinin savaş uçakları 47 dakika bombalayarak katletti. Katledilen 35 kişiden sadece üçünün yaşı 30’un üzerindeydi. Geri kalanları 12 ile20 yaş arasındaki çocuk ve gençlerdi. Katliam 28 Aralık akşamı yapıldı. Holding medyasının televizyonları başka zaman olsa “son dakika” haberleri diye dakika başı haber yaparlar. Ancak bu sefer öyle yapmadılar. Haberleri mi olmadı? Haberlerinin olmaması mümkün değil. Polis daha baskın yapacağı eve gitmeden onlar ‘basıldı’ diye haber yapar. Ancak bu sefer Uludere katliamını tam 12 saat halktan sakladılar. 29 Aralık tarihli gazetelerin hiçbirinde katliamın haberi yer almadı. Televizyonlar 12 saat, yazılı basın 24 saat sonra haber yaptı. İstisnalar hariç yapılan haberler ise Uludere katliamına “kaza süsü” vermekten ibaret oldu. 2012 … 13-15 Ocak 2012 Kamu Emekçileri Cephesi AKP’nin Kanun Hükmünde Kararnamelerle halka saldırmasına karşılık İstanbul Taksim Galatasaray Lisesi önünde çadır kurarak eylem yaptı. 25 Şubat 2012, DHKC gerillası şehit Ali Yıldız’ın abisi Hüsnü Yıldız 66 gün süren ölüm orucuyla mezar hakkını kazandı. Direnişi sonucunda toplu mezardan çıkartılan, Ali Yıldız’ın cenazesi Gazi Mezarlığı’nda toprağa verildi.
282
Anadolu Efsanesi
15 Nisan 2. Bağımsız Türkiye Konseri: Grup YORUM’un Bakırköy Halk Pazarı’nda 2.sini yaptığı “Bağımsız Türkiye ON’ların Türküsü” konserine 350 bin kişi katıldı. Bu konser Grup YORUM için yeni bir rekor oldu. Bu konser düşmanın sansür, engelleme gibi saldırılarını da boşa çıkarttı. Bağımsız Türkiye isteyen milyonların olduğunu gösterdi. 15 Nisan günü Bağımsızlık Meydanı’nda yaşanan; yüz binlerin türküleri beraber dinleyip, hep bir ağızdan coşkuyla söylediği bir konser değildir sadece. Bağımsızlık düşünün gerçek olacağının habercisidir. Bağımsızlık hedefinin yüz binler tarafından sahiplenilmesidir. Gücünü, inancından, tarihsel haklılığından alan Grup YORUM’un 26 yıllık mücadelesinin ürünüdür bu tablo. Halkın ve mücadelenin türkülerini yapanların emekleriyle yarattığı sonuçtur. Bağımsız Türkiye Konseri, biz istersek milyonları örgütleyebileceğimizin kanıtıdır, geleceğimizi, devrimi kazanacağımızın müjGrup Yorum
283
desidir. Düzenin bencil, yoz, düşünmeyen, üretmeyen, ahlaksız bir nesil yaratma saldırısına bir cevaptır. Bağımsız Türkiye Konseri, bağımsızlığın, emperyalizme karşı olmadan ve emperyalizme karşı savaşılmadan kazanılamayacağının çağrısıdır. Bu çağrıya yüz binlerle cevap veren halkımız büyük bir devrimci potansiyel taşıdığını göstermiştir. Bağımsız Türkiye Konseri’ndeki yüzbinleri örgütlü güce çevirmeliyiz. Örgütlü emeğin ve çabanın karşılıksız kalmadığının kanıtıdır Bağımsız Türkiye Konseri. Buz Dağının Altını Yeryüzüne Çıkaracağız! Bu tablo, halkın gücüdür! Bu tablo örgütlülüğün, kolektif emeğin gücüdür! 30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma ve Umudun Kuruluşunu Kutlama Günleri’nde bu tabloyu, umudu yaratan şehitlerimize armağan ediyoruz. Şehitlerimize devrim sözümüz var. Umudu büyütüyoruz! Bugün 17 Nisan’dı. 17 Nisan’ın tarihimizde özel bir anlamı vardı zaten. Bugün Çiftehavuzlar’ın, Çiftehavuzlar’da yazılan direniş destanının yıldönümüydü. 30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma ve Umudun Kuruluşunu Kutlama Günleri’nde bu tabloyu, umudu yaratan şehitlerimize armağan ediyoruz. Şehitlerimize devrim sözümüz var. Umudu büyütüyoruz! Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadelede düşenlere Bağımsız Türkiye sözü verdik. 30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma ve Umudun Kuruluşu’nu Kutlama Günleri’nin sonuncusu. Bugün burada “Yaşasın Bağımsız Türkiye” derken, “Yaşasın Sosyalizm” sloganını atarken bir kez daha şehitlerimizi selamlamış ve anmış olduk. Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde düşenlere Bağımsız Türkiye sözü verildi.
284
Anadolu Efsanesi
1 Mayıs 2012 1 Mayıs’ı her yanıyla tarihe geçmeyi hak etti. Bugüne kadar yapılan ülkemizdeki en kitlesel 1 Mayıs idi. 1 milyona yakın kişi 1 Mayıs alanına sığmadı. Örgütlü-örgütsüz halkın hemen her kesimi 1 Mayıs alanındaydı. 36 bin kişilik Halk Cephesi korteji alanın en kitlesel ve en görkemli kitlesini oluşturuyordu. 2 Haziran 2012: Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek Konseri
Almanya’nın Duesseldorf kentinde daha sonra gelenekselleşecek “Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek” Grup YORUM konserinin 1.si düzenlendi, konsere 12 bini aşkın dinleyici katıldı. 25 Ağustos 2012 DİH öncülüğünde, direnişleri zaferle sonuçlandırmak ve umudu büyütmek için HEY TESTİL, ROSETEKS, BEDAŞ İŞÇİLERİ ve CANSEL MALATYALI “İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ” şiarıyla bir araya gelerek İstanbul Taksim’de yaptıkları eylemde direnişlerini birleştirdiklerini ve zafere kadar her hafta eylem yapacaklarını duyurdular. 10 Ekim 2012 Halk komiteleri Yıkımlara izin vermemek için 680 kişiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde eylem yaptı. Alibeyköy, Gazi, 1 Mayıs mahallesi, Okmeydanı ve birçok yoksul mahalleden halkımız eyleme katıldı. Grup Yorum
285
19 Ekim 2012: Cansel Malatyalı’nın DİH önderliğinde, 8 ay boyunca İMO önünde sürdürdüğü direnişi, açlık grevinin 36. gününde zaferle sonuçlandı. 19 Aralık 2012de F Tipi Film’in Galası Yapıldı Çekimleri 2 yıldır devam eden, Grup YORUM’un projelendirdiği ve sekiz yönetmenle birlikte tamamladığı F Tipi Film’in galası yaklaşık bin kişinin katılımıyla Atlas Sineması’nda gerçekleşti. F Tipi Film ülkemizin dört bir yanında 72 sinemada ve Avrupa devletlerinde gösterime girdi. Hedefi tecrit gerçeğini milyonlara ulaştırmak. 2013 … 18 Ocak 2013 Grup YORUM üyeleri, Halkın Hukuk Bürosu avukatları ve birçok kurum polis tarafından basıldı. 86 Kişi gözaltına alındı 55 kişi tutuklandı. AKP ya bendensin ya da düşmanımsın diyerek tüm halka saldırıyor. 18 Şubat tarihinde de Kamu emekçileri Cephesi’ne yönelik operasyonlar yapıldı, 184 kişi gözaltına alındı 72 kişi tutukladı. Operasyonlar tutuklamalar yıl boyu sürdü. Ankara’da sendikaya helikopterle operasyon yapan emniyet müdürü en çok konuşulan konulardan oldu. 2013 Kürt Milliyetçi Hareket’in tasfiyesinde yeni bir dönem başladı. Çözüm Süreci adı altında, demokratikleşme yalanları öne çıktı. Kürt halkının gelecek umudu yok ediliyordu. Kürt Milliyetçi Hareket “Çözüm Süreci” diye diye ABD ve AKP’ye mahkûm olmuştur. KESK başkanı Lami Özgen dahil birçok “solcu” iktidar partisi faşist AKP’den maaş alarak “Akil Adam” oldular. Sözde Kürt Sorunu’nun çözümü için halkımızı ikna etmeye çabalıyorlardı. Gerçekte ise AKP’nin borazanlığını yaptılar. 1 Şubat 2013 tarihinde Alişan Şanlı Ankara’daki ABD konsolosluğuna feda eylemi gerçekleştirdi. Kapıda görevli bir polis öldü. 286
Anadolu Efsanesi
Amerika’da ve dünyada etkisi büyük oldu. Bu eylemin ardından ABD 3 devrimcinin başına ödül koydu. 14 Nisan 2013 Bağımsız Türkiye Konseri’ne 550 bin kişilik dev halk korosu katıldı. 550 bin kişi AKP’nin zulmüne karşı çıktı. Yüz binler gösterdi ki bağımsızlık talebiyle savaşanlar asla bitirilemez.
14 Nisan 2013 550 Bin Kişilik Bağımsız Türkiye Konseri Faşist Akp; Operasyonlarla, Baskınlarla, Tutuklamalarla Bizi Bitiremezsiniz! 550 bin kişilik Bağımsız Türkiye Konseri’ni yurdun dört bir yanında emeğimizle örgütledik! Milyonları da örgütleyeceğiz! Zulmün Kalelerini Yıkacağız! GRUP YORUM’un, 28. Yılında, 14 Nisan tarihinde gelenekselleşen “Bağımsız Türkiye” Konserleri Daha da Büyüyerek Devam Ediyor. Tüm baskılara ve karalama çalışmalarına rağmen 550 bin kişi Grup YORUM’un şarkı ve marşları eşliğinde bağımsız Türkiye özlemini dile getiriyor ve emperyalizme “Defol Amerika!” diyerek meydan okuyor. İktidarın özellikle son dönemde devrimcilere yönelik saldırılarını artırmasına, devrimcileri terör demagojileriyle karalamaya çalışmasına rağmen 550 bin insan Grup Yorum
287
14 Nisan günü yapılan “3. Bağımsız Türkiye Konseri”nde, devrimcilerin yanında oldular. Yüz binler iktidarın saldırılarına, yalanlarına en büyük cevabı, Grup YORUM öncülüğünde oluşturdukları dev halk korosu ile verdiler. Türkiye’nin dört bir yanından Bağımsız Türkiye şiarını haykırmak için gelen kitle Bakırköy Pazar Alanı’nda toplandılar. Karadeniz’den, Kürdistan’dan, Akdeniz’den; Türk, Kürt, Laz, Çerkes... Her milliyetten insan kendi renklerini taşıdılar konser alanına. Hatay’dan gelen Arap milliyetinden Grup YORUM dinleyicileri “Bil Ruh Bil Dem mnıfdik Ya Yorum” (Ruhumuz, Kanımız Grup YORUM’a Feda Olsun) sloganlarıyla alana girdiler. Grup YORUM, Genco Erkal’ın, Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” şiirini okumasının ardından “Feda” şarkısıyla konserine başladı. Konser başladığında alana giriş halen yoğun bir şekilde devam ediyordu. “Yüz binlerce yürek bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm diye haykıracağız. Kararlılığımız, halk sevgimiz sınandı. Emeğimizin onuruyla buluştuk. Bağımsız ülke düşümüzdür bizi bir araya getiren” denilen konserde ayrıca konuk sanatçılar da Grup YORUM şarkılarını seslendirdiler. Niyazi Koyuncu, Erdal Bayrakoğlu, Selçuk Balcı, Cahit Berkay, Derya Petek, Nejat Yavaşoğulları, Hakan Yeşilyurt, Marsis, Yasemin Göksu, Yaşar Kurt, Abdal, Suavi ve Eşber Yağmurdereli Grup YORUM’a destek için konserde yer aldılar. Konserde ayrıca “Eyüp Baş Emperyalist Saldırganlığa Karşı Halkların Birliği” sempozyumuna katılmak için çeşitli ülkelerden gelen konuşmacılarla birlikte “Enternasyonal” marşı söylendi. Baştan sona coşkunun hakim olduğu konserde, bütün saldırılara rağmen devrimcilerin bitirilemeyeceği ve milyonları örgütleme hedefinden saptırılamayacağı dosta, düşmana gösterildi.
288
Anadolu Efsanesi
1 Mayıs 2013, Oligarşi 1 Mayıs Alanı’nı halklarımıza, emekçilere yasaklamaya kalktı. Açıktan yasaklayamadıkları 1 Mayıs alanını, alandaki inşaatı bahane ederek engellemeye çalıştı. Ancak halkımızın 1 Mayıs alanına sahip çıkmasını engelleyemedi. Adeta tüm İstanbul’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Hasta taşıyan ambulanslara dahi gaz bombası atıldı. Polis nişan alarak gaz attı, 4 kişi başından aldığı gaz bombası fişeği darbesiyle hastanelere kaldırıldı. 72 kişi gözaltına alındı, yüzlerce kişi yaralandı. AKP 60 bin polisle İstanbul’u kuşattı. 1 Mayıs sonrasında da yasaklar artarak devam etti, İstiklal caddesinde yürüyüşleri, protestoları yasakladı. İstiklal Caddesi’ne yapılan bütün yürüyüşlere gaz bombalarıyla, coplarıyla saldırdı. Taksim, Beyoğlu, Beşiktaş, Adliye önleri, ve diğer tüm meydanlar AKP karşıtı tüm eylemlere yasaklandı. Dernekler, sendikalar basıldı. İşçilere, memurlara, avukatlara, gazetecilere, futbol taraftarlarına kadar her kesime gaz bombalarıyla saldırdı. Küçükler ligi futbol takımları arasında oynanan maçta, 13-14 yaşındaki çocukların bile gözlerine gaz sıkıldı. 31 Mayıs – 16 Haziran 2013 Haziran Ayaklanması AKP’nin Taksim’deki Gezi Parkını yıkıp AVM yapmak istemesi bardağı taşıran son damla oldu. Gezi Parkı’nı korumak üzere başlayan eylemler bir anda Halk Ayaklanmasına dönüştü. 31 Mayıs sabaha karşı, insanlar uykudayken, sivil polisler ve zabıtalar çadırları ateşe verdiler. Ardından parktaki kitleye karşı saldırıya geçtiler. İnsanların kafalarına kısa mesafeden nişan alarak gaz fişeği attılar. Bu saldırının ardından Gazi Parkı’nı boşalttılar ve bariyerlerle çevirdiler. Bu andan itibaren on binler Taksim’e akmaya başladı. Genci, yaşlısı, öğrencisi, kadını, erkeği, işçisi… Herkes Taksim’e geliyordu. Halk savaşmayı barikat başında öğreniyordu… Vurularak, yaralanarak.. Organize oluyor, çatışıyor hata yapa yapa öğreGrup Yorum
289
niyordu. Bütün Taksim çevresi bir savaş alanıydı. Tüm yoksul gecekondu mahalleleri ayaktaydı. Her gün halk sokaklara dökülüyordu. Tenceresini tavasını alan herkes meydanlara akıyordu. Ayaklanma tüm İstanbul’u ve Anadolu’yu sardı. 80 ilde 3 milyon 200 bin kişi eylemlere katıldı. Halk feda ruhuyla savaşıyor korku duvarını aşıyordu. Yıllardır devrimci hareketin uzlaşmayan, asla direnmekten vazgeçmeyen çizgisi halka umut olmuş, nasıl direnileceğini göstermişti… Şimdi söz sırası halkımızdaydı. “Gaz bombası kimyasal silahtır yasaklansın”, “Taksim halkındır, halka yasaklanan tüm alanlar açılsın”, “Saldırı emrini veren bütün sorumlular yargılansın” talepleri halk tarafından sahiplenildi. “Polis simit sat onurlu yaşa” sloganı tüm Anadolu’ya yayıldı. “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” “Hırsız! Katil! AKP!” milyonların dilindeydi. Ayaklanma’da 8 şehit verildi, Berkin Elvan başından gaz fişeğiyle vuruldu 269 gün komada kaldıktan sonra şehit düştü. 19 kişi gözünü kaybetti, 1 kişinin dalağı alındı, 8 bin kişi yaralandı.
29 Eylül 2013 Yozlaşmaya karşı Gülsuyu’na Halk Cephesi tarafından yapılan yürüyüşe çeteler saldırdı. Hasan Ferit Gedik şehit düştü. Hasan Ferit’in gömleği kaybedilmek istendi. 30 Eylül günü cenaze Armutlu’ya getirildi. 1 Ekim günü Gülsuyu Mahallesi’nde de tören yapıldıktan sonra Gazi Mezarlığı’na defnedi290
Anadolu Efsanesi
lecekti. Ancak polis cenaze törenini engellemek için Armutlu’yu ablukaya aldı. Ardından direniş başladı. Cephelilerin ve ailesinin kararlılığı karşısında iktidar geri adım attı 3 Ekim’de polis barikatları kaldırdı. Hasan Ferit’in cenazesi önce Gülsuyu’na şehit düştüğü yere götürüldü, anması yapıldı. Daha sonra Gazi Mezarlığı’nda toprağa verildi. Kazova direnişi; 31 Ocak 2013 tarihinde işten çıkarıldılar. 4 aylık maaşları, ikramiyeleri, mesai ücretleri, kıdem ve ihbar tazminatları verilmemişti. Her hafta Bomonti’den Şişli Meydanına kadar yürüdüler. Patronlarının evinin önünde eylem yaptılar sonuç alamadılar. 28 Haziran’da Kazova işçileri fabrikayı işgal ettiler. Kazova işçileri “asalak patronlara ihtiyacımız yok” diyerek makinaları tamir ettikten sonra üretime başladılar. Bu Türkiye işçi sınıfı tarihinde bir ilk oldu. Devrimci İşçi Hareketi öncülüğünde Kazova işçileri hem üretmeye hem de yönetmeye başladılar. 26-27 ekim tarihlerinde makinaları başka bir yere taşıyarak el koydular. Bu makinalarla patronsuz üretim yapacakları yeni bir sürece girdiler. Diren Kazova işçileri kazandı. 24-26 Aralık 2013, Halkın Avukatları Faşizmi Yargıladı 18 Ocak’ta komployla tutuklanan HHB avukatları 11 ay sonra çıktıkları mahkemede AKP faşizminin komplolarını boşa çıkardılar. Silivri’de 3 gün süren mahkemede faşizmi yargıladı. Avukatları savunmak için 3 bin avukat vekalet verdi. 17-25 Aralık 2013 AKP cemaat çatışması ayyuka çıktı, Fethullahçı cemaat AKP’ye gözaltı operasyonları yaptı. AKP’nin pislikleri ortaya döküldü. AKP’nin 4 Bakanı’nın hırsızlıkları, ses kayıtları yayınlandı. 4 Bakan görevden alındı. AKP’ye yönelik cemaatin operasyonları yapıldı. Ayakkabı kutularına dizilmiş paralar bulundu. Tayyip Erdoğan’ın ses kaydı yayınlandı, oğlu Bilal Erdoğan’a “Paraları sıfırla” talimatı veriyordu.
Grup Yorum
291
2013 - 22. Albüm Grup YORUM - HALKIN ELLERİ 01- Senin İçin 02- Yeni Baştan 03- Halkın Elleri 04- Lanet 05- Vur 06- Hakikat Savaşçısı 07- Sür Gerilla 08- Bırayemê 09- Umudun Turnası 10- Agıre Cengiza (Newroz) 11- Weyn El Malain 12- Greve Çağrı 13- Gerisi Hayat 14- Halk Yemini Grup YORUM Üyeleri; Selma Altın; solo koro vokal Eren Olcay, solo koro vokal Sultan Gökçek; kaval, solo, koro, vokal Ali Aracı; orkestra flütü, kaval, solo, koro vokal İbrahim Gökçek; Bass Gitar Ayfer Rüzgar; Bağlama, solo, koro vokal Ezgi Dilan Balcı; solo vokal İhsan Cibelik; Bağlama, kaval, solo, koro vokal İnan Altın; Akustik bateri, vurmalı çalgılar, tuşlu çalgılar, solo, koro vokal 292
Anadolu Efsanesi
Yeryüzünde Gördüğümüz Her Şey Bizim Ellerimizle, Bizim Emeğimizle Var Oldu Halkın Elleri’yle Dünyayı Yeni Baştan Kuracağız. Yürüyüş Dergisi 5 yıl gibi uzun bir aradan sonra Halkın Elleri ile halkın karşısındasınız. Albüm çıkar çıkmaz aldığınız tepkiler nasıl oldu? Albüme ilgi nasıl? Grup YORUM: Uzun bir ara. Hiç beş yıl beklettiğimiz olmamış. Ama bu beş yıl hem bizim açımızdan, hem de dinleyicilerimiz açısından zorlu geçti. Ha çıktı, ha çıkacak derken ellerimize düştü albüm. Biz de fabrikadan yola çıkıp elimize geldiği ana kadar heyecanla, sabırsızlıkla bekledik. Kültür merkezimize defalarca gelip hadi gelmedi, saat kaçta gelecek diye soranlar oldu, çıkacağını duyurduğumuz gün. İlk tepkiler beklediğimizden daha iyiydi. Çok olumlu değerlendirmeler aldık ve almaya devam ediyoruz. Güzel değerlendirmeler, doğru değerlendirmeler bizim de ufkumuzu açıyor. Duygular bizim için önemli. Hangi şarkıyı hangi duygu ve düşüncelerle yapmışız ve en önemlisi bu karşı tarafa geçiyor mu? Aldığımız değerlendirmelerde bunların cevaplarını arıyoruz. Sadece güzel kelimesini duymak yeterli olmuyor. Neden, neresi güzel? Sorular arka arkaya geliyor bizden. Dinleyicilerimiz son derece dikkatliler. Ve hem Yorum tarihini, hem ülkemizdeki gelişmeleri takip edenler tüm düşüncelerini gelip anlatıyorlar bizlere. Genel olarak bu ay çok güzel tepkiler aldık. Bunların hepsi bizim için çok değerli. Anlatmak istediğimizin anlaşılması çok iyi. Tabi henüz çok erken genel ilgiyi değerlendirmek için, ilk anların heyecanı çok büyük, hem bizde hem de dinleyicilerde. Konserlerde dinleyicilerle buluştukça daha iyi anlaşılacak. Şimdilik albüme ilgi çok iyi. Yürüyüş: 5 yıl uzun bir ara. Bu albüm neden bu kadar gecikti? Albümün oluşum sürecinde karşılaştığınız engelleri anlatır mısınız? Grup YORUM: 5 yıldır bir albüm çıkmadı evet. Bunun hem Grup Yorum
293
bizden kaynaklanan hem de faşizmin hüküm sürdüğü bir ülkede yaşıyor olmaktan kaynaklanan yanları var. Öncelikle şunu söyleyelim ki, 5 yıldır albüm çıkmamış olması Yorum’un üretimsiz geçirdiği yıllar anlamına gelmiyor kesinlikle. Bu beş yıl içerisinde Yorum tarihi ve ülkemiz tarihi açısından önemli konserler düzenlendi. Amerika Defol ve Ortak Düşman Amerika’dır turneleriyle tüm Türkiye’de konserler verdik. 25. yılımızda İnönü Stadyumu’nda gerçekleşen ve 55.000 kişinin katıldığı konser. Bunu hemen ertesi yıl 150 bin kişilik Bakırköy konseri izledi. Arkasından 350 bin ve en son geçen sene 550 bin kişilik konserle Yorum tarihinde ilkleri yaşadık. Yine kendi çapında bir ilke imza atarak 10 yönetmenli F Tipi Film’i çektik. Ve şimdi bu filmin DVD çalışması başlamış durumda. Yakın zamanda filmin DVD’si ile yüz binlerce eve girmeyi hedefliyoruz. Aynı zamanda Avrupa’daki konserlerimiz de kitlesellik anlamında ciddi bir artış gösterdi. Ve “Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek” isimli bir konser düzenledik. Tabii tüm bunlar sürerken AKP hükümeti de boş durmadı. Baskınlarla, gözaltılarla engellemeye çalıştı. Kurumumuz basıldı. Arşivimize, albüm kayıtlarımıza ve hatta stüdyo bilgisayarlarımıza bile el konuldu. Neredeyse tamamlanmış olan kayıtlarımızı tamamen keyfî ve hukuksuz bir şekilde geri vermediler. Hukuken yanlış bile denmez bu duruma. Resmen hırsızlık bunun adı. Ve bu zamana kadar da iade edilmiş değil. Bizim açımızdan zaman kaybına sebep olan bir durumdu elbette. Tüm kayıtları tekrar yaptık. Faşizmin karşısında şaşırıp kalmak, çaresiz hissetmek, oturup ağlamak devrimcilere yakışmaz. Biz de bize yakışanı yaptık, daha büyük bir azimle ve inançla yaptık albümümüzü. Baskın esnasında duvardaki İdil resminin gözlerini oyanların, enstrümanlarımızdan parmak izi alanların alacağı bir cevap olmalı. Oyulan resmin altından, alınan parmak izinden bu çıktı işte; “Halkın Elleri” Üyelerimiz tutsaktı biz bu albüm çalışmasını yaparken. Bir Yorum gerçeği tutsaklık. Devrimci sanatçılığın bedeli. Bu bedeli 294
Anadolu Efsanesi
Ayfer ödüyor şimdi. Hastane önünde bir basın açıklamasına katıldığı ve işkenceye karşı çıktığı için tutsak edildi. Tutsak ama sesi Halkın Elleri ile milyonların evine ulaşıyor. Tüm bu engellere rağmen çıkarmayı başardık albümümüzü. Eksikleri yok mudur? Elbette vardır, biz de sayarız pek çoğunu. Ama hayat devam ediyor. Daha iyilerini yapmaya, daha güçlülerini yapmaya devam edeceğiz. Hayat halkın safından destanlar yazmaya devam ediyor, hayat zulmün safından “destanlar” yazmaya devam ediyor. Biz de bu destanları koyacağız şarkılarımıza. Anlatacağız bir bir. Albümün beğenildiğini düşünüyoruz. Duyan insanların da hemen albümü aldıklarını, merak ettiklerini yaptığmıız sohbetlerden ve anlatılanlardan duyuyoruz. Bunun bir nedeni sizin de söylediğiniz gibi 5 yıl gibi uzun bir sürenin geçmesi herkeste, hepimizde olduğu gibi bir Grup YORUM albümü özlemi. Hem de bu 5 senelik süre içinde ülkemizde yaşananlar. En son Halk Ayaklanması ile şahlanan bir beş sene ve tabii ki yaşanan her katliam yaşanan her zafer yani halkın nazarında değerli olan her şey için Grup YORUM’un söyleyecek bir sözü var. Bunun bekleyişi vardı insanlarda. Bu bekleyiş de hüsranla bitmedi diye düşünüyoruz. Bu albüm bir şekilde beklentileri karşıladı. Yürüyüş: Bütün albümlerinizin kolektif bir üretimin sonucu olduğunu biliyoruz. Bu albüm çalışmaları nasıl geçti? Albümün oluşum sürecini anlatır mısınız? Grup YORUM: Önceki Yorum albümlerinde olduğu gibi sayısız aklın değerlendirmesini aldı şarkılarımız. Her bir şarkı gerek sözlerinin düzenlenmesi, gerek ezgiler ve gerekse düzenleme aşamasında kolektif emekle örüldü. Halkın Elleri ismi gibi kalabalık, milyonlarca. Ustalar “İlham, biriktirdiklerimizdir” demiş. Bu yanıyla baktığımızda biriktirdiklerimizde emeği çoktur halkımızın. Biz de kolektif mücadelenin, barikatlar arkasında, Gezi Parkı’nda, sokaklarda, meydanlarda, evlerinde iş yerlerinde bir arada olanların biriktirdiklerini koyduk albüme. Grup Yorum
295
Hapishanelerde yoldaşlarımızı kattık, mektupla ya da kısacık telefon görüşmelerinde. Yanımıza gelenleri soktuk stüdyoya, açtık şarkımızı ve sorduk: “Nasıl olmuş” diye. Küçük-büyük demeden, işçi memur demeden halkımıza sorduk. Sanatçı dostlarımıza dinlettik, değerlendirmelerini aldık. Bu kolektivizmin bir şarkısı oldu insanlarımız. Yine albümün korosunda yer aldı dostlarımız. Seslerinde yankılandı ezgilerimiz, sözlerimiz. Bize güç kattılar. Yorum ailesinin kopmaz şarkısı olan kültür merkezimizin çalışanları da vardı albüm çalışmasının içerisinde. Fikirleri ve önerileriyle hiç yalnız bırakmadılar bizleri. Şair dostlarımızla birlikte baktık şarkı sözlerine. Gittik Küçük Armutlu’da bir anamızın evinde çalıştık, onun da fikirlerini aldık. Yani burjuva sanatçıları gibi yalılara çekilip ilham gelmesini beklemedik. Biz bizzat ilhama, yani halkımıza gittik. Halktan kopan bir sanatçı hayattan ve kendinden de kopar. Şah damarını keser, beslendiği damarlarını keser. Bugün burjuva sanatçıları da bu bunalım içerisinde çırpınıyorlar. Çare, o uzakta gördükleri, beğenmedikleri halkta ama bunu görmüyorlar. Çoğu zaman yaşama kaygıları ağır basıyor. Devletin hışmına uğramaktan çekiniyorlar. Ama yaşama kaygısı duyan bir insan çevresinde olup bitene gözünü kapatmaz, kapatamaz. Yaşamak düşünmektir, her türlü haksızlığa başkaldırmaktır. Bunun tersi ölümdür, hele de kendine aydınım diyen birisi için çok kötü bir ölümdür. Yani susmak aslında taraf olmaktır. Güçlünün güçsüzü ezdiğini izlemek, güçlünün işine gelir. İlle de devlet taraftarı olmak gerekmez, susmakta ihanettir. En başta kendine ihanettir. Yürüyüş; Albümün adı nasıl oluştu? Neden Halkın Elleri? Grup YORUM: Çünkü hayatı var eden, tarih sayfasını onurluca yazanlar bu eller. Şarkılarımız halkın içinden. Bu eller kuracak bizim hayalini kurduğumuz; eşit, özgür ve sosyalist bir ülkeyi. Bu dünyayı var eden halkın elleridir. Şu yeryüzünde gördüğümüz her şey bizim ellerimizle, bizim emeğimizle var oldu. Ne kadar farkındayız bu gücün? Biz türkülerimizle bu gücü anlatıyoruz. O eller öyle ellerdir ki, yeri geldi mi en olmaz denileni olur kılar. 296
Anadolu Efsanesi
Yapılamaz denileni yapar. Bir avuç asalak sömürgende bunun farkında olduğu için bu ellerden korkuyor. 18 saat çalışan minibüsçü abiden, inşaatlarda ömrünü tüketen inşaat işçisine, tekstil atölyelerinde emeğinin karşılığını alamayan genç kızlardan tutalım da Van’da hala konteynırlarda yaşayan insanlardan bu düzen korkuyor. Onların öfkesinden korkuyor. İnsanları karanlığa hapsediyorlar, beyinlerini uyuşturuyorlar yoksa bu mantık dışı düzenin sürmesi mümkün değil; üreten biz var eden biz ama yiyen onlar. İnsanların artık kaybedecek bir şeyi kalmamış, açlık gelmiş kapıya dayanmış bu öfkenin karşısında kimse duramaz. Çocuğunu kaybeden bir ananın karşısında hiç bir güç duramaz. Bu öfkeyle sokağa çıktık ve gerçekten ellerimizin kenetlendiğini hissettik. Bu gücü hissettik. En çok korkulanı yaptık. Yeni bedeller ödedik belki ama hepsini göze almıştık. Bir gün bunun olacağını, olabileceğini biliyorduk. İşte dimdik durduk faşizmin karşısında daha büyük direnişleri de örgütleyeceğiz. Bunu halkın elleri başaracak. Bizim kenetli ellerimiz başaracak. Yürüyüş: Albümü tanıtır mısınız? Şarkılar hakkında kısa kısa da olsa bilgi verir misiniz? Grup YORUM: Albüm 14 şarkıdan oluşuyor. “Yeni Baştan” isimli şarkı Halk Ayaklanması sırasında duyurduğumuz bir şarkı. O zaman ilk elden duygularımızı ifade eden ve yaşamı halkımıza zindan eden AKP iktidarına karşı halkın kendi elleri ile kurduğu bir düzenin özlemini ifade ediyordu. Yine Halk Ayaklanması’na ilişkin yaptığımız “Lanet” isimli şarkımız var. Çok şarkı yapıldı o dönem. Adeta direnişle beraber sanat da hayat buldu. Üretimler zenginleşti. Bu da bizden, Yorum’dan halkımıza armağan, bizim duygularımızı ve halkımızın dilinin en görkemli sövgülerini edebileceği bir şarkımız. Bildiğiniz gibi, Güler Zere binlerce insanı bir araya getiren bir hasta tutsaktı. Ve onun serbest bırakılması için verilen mücadelede; kenetlenildiğinde, mücadele edildiğinde zaferler elde edebileceğimizi görmüştük. Binlerce, milyonlarca el uzandı Güler Zere’yi dört duvar arasından almak için. Ve aldık. “Halkın Elleri” isimli Grup Yorum
297
şarkımızın konusu buradan. Engin Çeber’in hapishanede işkence ile öldürülmesi bizi derinden etkiledi. Engin bir devrimciydi ve tutsakken bile, gözaltındayken, işkenceler altındayken bile düşüncelerinden vazgeçmeyen, dayatmaları kabul etmeyen bir kahraman. Onun yaşamı da, devrimciliği tercih edişi de, devrimci olmadan önceki yaşamı da çok öğretici. Engin’in yaşamı bir bütün. Bir halk çocuğunun kahramanlaşmasının öyküsü Engin’in yaşamı. Öncesiyle ve sonrasıyla ve işkence gördüğü anla birlikte anlatmak istedik Engin’i. Suriye’nin emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından işgalinin söz konusu olduğu bir dönemde Weyn El Malain’le milyonlarca Arap halkımızı birlikteliğe çağıran şarkıyla çıktık dinleyicilerimizin karşısına. Ve bunu da şimdi tutsak olan arkadaşımız Ayfer’in sesinden, konser kaydından orjinal sesle koyduk. Yürüyüş: Yeni bir çalışmanız var mı? Grup YORUM: Elbette. Pek çok projemiz var. Kimi fikir aşamasında, kimisinde küçük adımlar atılmış. Bu albüme sığdıramadığımız ya da yetiştiremediğimiz şarkılarımız bizi bekliyor mesela. Bir an evvel işlenip bir sonraki albümde yerini almaya aday şarkılarımız var. Aynı zamanda işlemek istediğimiz konular da var. Hayatın kendisi bir derya deniz. Hepimiz görüyoruz, ülkemizin her yerinde direnişler boy gösteriyor. Bu zamana kadar kafasına vurulup hakları ellerinden alınan kesimler şimdi direnişi seçtiler. Öğrenciler, işçiler, memurlar, anneler-babalar, öğretmenler, işsizler, köylüler, depremzedeler... herkes direniyor. Buraları kim anlatacak, sanat buralara hizmet etmeyecek de ne yapacak. Hayat bizi bekliyor. İnsana dair her duygu anlatılmaya aday. Biz de yetişebildiğimiz oranda her duygunun şarkısını yapmak istiyoruz. Ama bu süreçte meşruluk ve direniş duyguları ayaklanmış durumda. Tüm bunların dışında Ruhi Su ustamızı anmak ve onun sesini, sözünü bugüne taşımak istiyoruz. Köklerimizin elimizden alın298
Anadolu Efsanesi
masına izin vermeyeceğiz. Düzenin popülerlik anlayışında böyle ustalara yer yok ama bizim baş tacı ettiğimiz değerler bunlar. O nedenle Ruhi Su şarkılarından oluşan bir çalışma yapmayı çok istiyoruz. İlk ele almak istediğimiz de bu proje olacak. Gençlerimize tüm değerlerimizi hatırlatmak ve tanıtmak istiyoruz. Geçmişini bilmeyen geleceği de göremez. Biz bu ülkenin gençlerine güveniyoruz. Bizi güçlü kılan değerlerimizi ve sosyalist sanatı yaratılanları unutmayacağız. Sadece bir vefa borcunu ödemekten öte onları bugünün mücadelesinde de yaşatmak istiyoruz. F Tipi Film ile yaptığımız sinema çalışmalarına devam etmek istiyoruz. Yeni öğrendiğimiz bir alan. Ama ülkemiz sosyalist sanatının ihtiyaçlarından birisi. Sinema kapitalizmin kıskacında. Biz bu kıskacın, düzenin dayatmalarının dışındayız. Sanatımız, sosyalist sanat bu konuda özgürlükler sunuyor bize. Biz de üretmek istiyoruz. Yeni yeni film projelerimiz var. Senaryolar yazılıyor. Belki teknik olarak eksiklerimiz var ama hapishanelerden Anadolu’nun değişik illerine kadar milyonlarca gözümüz elimiz var. Bu kolektivizmi bu zamana kadar müzikte işler hale getirmeyi başardık. Bunu sinema alanında da yapmak istiyoruz. Kitlesel konserlerimiz yine olacak. Bu sene Bağımsız Türkiye konserinin 4.’sü olacak. Şimdiden çalışmaya, üzerine düşünmeye başladık. Yine yüz binlerce dinleyicimizle bir araya gelip türkülerimizi söyleyeceğiz ve şehitlerimizi anacağız. 30. yılımıza az kaldı. Bu yıl içinde ayrıca özel konserlerimiz olacak. Halkın Elleri Büyüktür halkın elleri sımsıcak elleri Uzanır kör hücreye sarar yaralı bedeni. Yazılsın bir kez daha Grup Yorum
299
Tarihin ak sayfasına Kavga derde deva için Birimiz hepimiz için Hepimiz birimiz için Büyüktür halkın elleri kenetli elleri Alır duvarın ardından yalnız koymaz Güler’ini Yazılsın bir kez daha Tarihin ak sayfasına Kavga derde deva için Birimiz hepimiz için Hepimiz birimiz için Büyüktür halkın elleri öfkeli elleri Vurur gecesini namerdin adı olur adaletin Yazılsın bir kez daha Tarihin ak sayfasına Kavga derde deva için Birimiz hepimiz için Hepimiz birimiz için Grup YORUM halkın büyüklüğüne vurgu yapar. Birleştiğinde halkın elleri varılamayacak nokta aşılamayacak geçit olmadığını dile getirir. Özgür Tutsak Güler Zere kansere yakalandıktan sonra tutsak edildiği hapishanede tedavi edilmez. Ancak halkın elleri büyüktür. Birleştiğinde eller korku salar oligarşiye. Açılır halkın elleriyle Güler Zere’ye özgürlüğün kapıları. Gerisi HAYAT diyerek Dayı’yı bir kez daha anar ve onun yo300
Anadolu Efsanesi
lundan yürümekten vazgeçilmeyeceğini haykırır. Direniş, mücadele ve savaş… gerisi hayattır… İşkencede katledilen Engin Çeber için söyler Hakikat Savaşçısı şarkısını. Umudun Turnası, Sür Gerilla ve tüm şarkılar halkı kavgaya ve mücadeleye çağırır. Ki albümün çıktığı günlerde Gezi Ayaklanması yaşanmıştır. Milyonlarca insanımız dört ay boyunca Anadolu’nun dört bir yanında faşizme karşı ayağa kalkmıştır. AKP faşizmini ve oligarşiyi titreten bu dört ay boyunca şehitler, gaziler verilir. Ancak milyonlar oligarşiyi bir kez titretmiştir. Ve Yorum Halkın Elleri derken ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir. 2014 … 2014 yılına, AKP’nin açığa çıkan hırsızlıklarına yolsuzluklarına karşı yapılan eylemlerle girildi. 23-24-27 Ocak 2014; 19 Şubat 2013’de 28 ilde 184 devrimci memurun gözaltına alınıp 72’sinin tutuklandığı Kamu Emekçileri Cepheli memurların mahkemesi görüldü. 11 aydır İstanbul’da tutuklu olan 32 kişiden 24’ü tahliye oldu. Böylece AKP’nin komplosu çökmüş oldu. 2 Şubat 2014; Bayrampaşa Hapishanesi davasının 13. Duruşmasında Jandarma Genel Komutanlığı’nın Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği iki yeni belge ile Hayata Dönüş Operasyonu’nun Ana harekat planı ortaya çıktı. Bu plana göre Bayrampaşa Hapishanesindeki Katliam saldırısının adı “Tufan”, Ümraniye hapishanesindeki katliam saldırısının adı da “Boran” ve “Atmaca” olarak belirlendiği öğrenildi. 14 Şubat 2014 Grup YORUM, üyelerine yönelik yurtdışı yasağının kaldırılması için; AKP’nin sanata saldırılarının son bulması Grup Yorum
301
için, 14 Şubat’tan itibaren Diren Kazova Kazak ve Kültür evinde 1 ay sürecek açlık grevine başladı. Açlık grevi 32 gün sürdü. 20 Şubat 2014 Dev-Gençliler hapishanelerdeki tutuklu 2 bin 785 öğrencinin serbest bırakılması talebiyle İstanbul’da Cevahir AVM önünde açlık grevi çadırı açtı. AKP’nin polisi 30 kez saldırdı. Dev-Genç’liler 30 kez çadırı yeniden kurdu. 11 Mart 2014; 269 Gündür Komada Olun Umudun Çocuğu Berkin Elvan Şehit Düştü Haziran Ayaklanması sürerken, Okmeydanı’nda 14 yaşındaki Berkin Elvan kafasından gaz fişeğiyle vuruldu. Polis gaz bombası silahıyla nişan alarak ateş açmıştı. 269 gündür “uyan berkin” dedik. Tüm Türkiye Berkin’in uyanmasını bekledi. 269 gün boyunca Berkin için adalet eylemleri yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanında yoldaşları yüzlerce eylem yaptı. Yüzlerce Cepheli gözaltına alındı, tutuklandı. 12 Mart 2014 Berkin Uyudu Tüm Türkiye Uyandı Türkiye halkları onurlu bir evladını daha toprağa verdi. Berkin Elvan, tüm Türkiye ve dünya halklarının adalet simgesi oldu. Sadece İstanbul’da cenaze törenine 3 milyonu aşkın insan katıldı. Türkiye’nin 6 ilinde ve birçok ilçede Berkin’in resimleri ve ekmekleriyle milyonlarca insan sokaklara aktı, adalet istedi. AKP’den hesap sordu. 6 Nisan 2014 Dünya halklarının baş düşmanı terörist ABD 3 devrimcinin başına 3’er milyon dolarlık ödül koyduğunu açıkladı.
302
Anadolu Efsanesi
13 Nisan 2014 İstanbul Bakırköy’de Grup YORUM Bağımsız Türkiye konseri Ülkenin dört bir yanından ve Avrupa ülkelerinden çok sayıda katılan oldu. 1 milyondan fazla insan katıldı. 4. Bağımsız Türkiye konserindeki 1 milyonun kararlılığıyla Taksim’e şiarlarıyla, devrimci sanatın, sınıflar mücadelesinde, işçi sınıfının ve bütün ezilen sömürülen halkların sesi olduğunu gösterdi. Grup YORUM 4. kez Bakırköy’de 1 Milyon İnsanla Buluştu. Bakırköy’de yüz binlerin hep beraber söylediği marşlarla ve çektiği halaylarla Halk Ayaklanması’nda şehit düşenler anıldı, mücadeleye devam sözü verildi. Grup YORUM’un düzenlediği 4. Bağımsız Türkiye Konseri, Haziran Ayaklanması’nın coşkusuyla başladı. Geceden başlayan hazırlıkların ardından 13 Nisan sabahı konser alanı yeniden düzenlendi. Bu yıl önceki yıllardan farklı olarak alanda yer alan direklere ayaklanma şehitlerinin isimleri verildi. Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik ve Umudun Çocuğu Berkin Elvan da yüz binleri meydanın en yüksek, en kızıl noktalarından selamladı. Grup Yorum
303
Konserde Grup YORUM’a Bülent Emrah Parlak, Fırat Tanış, Rıza Kocaoğlu, Ezel Akay, Niyazi Koyuncu, Barış Atay, Ogün Sanlısoy, Erdal Bayrakoğlu, Hilmi Yarayıcı, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Adile Yadırgı, Ayla Yılmaz, Tolga Sağ, Yılmaz Çelik, Menderes Samancılar, Eşber Yağmurdereli, Tayfun Talipoğlu, Selçuk Balcı, Taj Kurdistani, Huseyni Omeri ve Beşik Dans Topluluğu’nun olduğu birçok sanatçı ve dans grubu eşlik etti. Hummalı çalışmalarla alan adeta kızıla boyandı. Daha kapılar açılmadan bine yakın kişi kapıda bekliyor, alkışlar ve sloganlarla konser alanına girmek için sabırsızlanıyordu. Alan hem bir eylem hem de festival alanı gibi canlıydı. Halk Cephesi pankartları ve stantlarıyla alanda yer aldı. TAYAD’lı Aileler tutsak ürünlerini, Dev-Genç’liler yarattıkları direnişlerle, tutsak öğrencileri anlatan pankartlarıyla ve tutsak arkadaşlarının tecrite karşı üretimleriyle donattılar masalarını. Halkın Mühendis Mimarları ise karavanlarını, adım adım Ankara yürüyüşlerinin, Şenay, Gülsüman Halk Bahçeleri’nin tanıtımını yaparken Yürüyüş Dergisi standında ve genel olarak alanda da dergi dağıtımı yapıldı. Ayrıca neredeyse her stantta artık Bağımsız Türkiye konserleriyle özdeşleşen yıldızlı berelerle Grup YORUM fularlarının ve son albümü “Halkın Elleri”nin satışı yapıldı. “30 Mart 17 Nisan Umuttur” denilerek Bağımsız Türkiye düşlerimizin mimarları olan şehitlerimiz için 1 dakikalık saygı duruşuna geçildi. Yüz binlerce el havada, sol yumrukla selamlandı şehitler... 1 Milyon, Bağımsız Türkiye düşleriyle 4. Kez Bakırköy’de Buluştu! 1 Milyon, 4. Kez Bakırköy’de “Kahrolsun Amerika, Yaşasın Bağımsız Türkiye” Dedi! 1 Milyon, AKP Faşizmine Karşı Demokrasi için, Ekmek, Adalet, Özgürlük için Bağımsız Türkiye Dediler! 1 Milyon Kişilik Dev Bir Koro... 1 Milyon, ON’lar İçin Grup YO304
Anadolu Efsanesi
RUM’la Birlikte Umudun Türkülerini Söylediler! And Olsun Şehitlerimize... Dünyayı Bir Kez de Türkiye’den Sarsacağız! And Olsun Şehitlerimize... Onlara Bağımsız, Demokratik Bir Türkiye Armağan Edeceğiz! 1 Mayıs 2014 39 bin polis 50 Toma… AKP, faşist terörle halkı teslim alamadı. Her sokakta binlerce Mehmet, binlerce Berkin direndi. 1 Mayıs sabahı Cepheliler Okmeydanı’na hapsedilmeye çalışıldı fakat başaramadılar. Barikatlar aşılarak Taksim’e yönelindi. Onlarca yaralı, onlarca gözaltına rağmen 21.00’e kadar 1 Mayıs eylemleri devam etti. 13 Mayıs 2014 Soma Kömür İşletmeleri’nde Resmi rakamlara göre 301 maden işçisi yeraltında katledildi. 14 Mayıs günü Soma halkı bütün gün sokaklarda AKP’ye karşı eylemler yürüyüşler düzenledi. Başbakan Erdoğan’ın belediyeden çıkışı sırasında halk, başbakanın konvoyuna taş ve şişelerle saldırdı. Konvoydaki araçları parçaladı. Başbakan meydandaki bir markete sığındı Başbakan danışmanlarından Yusuf Yerkel’in bir maden işçisi yakınına tekme attığı fotoğraf hafızalardan silinmedi. 13 Temmuz 2014 Gazi Mahallesi’nde Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Savaş ve Kurtuluş Merkezi açıldı. Yüzlerce uyuşturucu bağımlısı tedavi edildi. Üzerinden iki yıl geçmeden polis binayı işgal etti, özel harekat karakoluna çevirdi. 17 Ağustos 2014 Filistin Halkı için Canlı Kalkan olmaya gidildi. Aralarında Grup YORUM üyelerinin de olduğu grup 17 Ağustos günü yola çıktı. 20 Ağustos’ta Lübnan’a ulaşan Halk Cepheliler, Mısır tarafından oyalandı, vize verilmeyerek Filistin’e girmeleri engellendi. Grup Yorum
305
22 Ekim 2014 300 Bin mezun atamayı bekliyor. AKP öğretmen değil polis atıyor. Ataması yapılmayan öğretmenler, Hatay’da 22 Ekim günü eyleme başladılar. “Öğrencilerimize kavuşana kadar direneceğiz!” diyerek her gün açtıkları stantta ancak birlikte direnilirse Hakların kazanılacağını anlatıp imza topladılar. Eylemler Türkiye geneline yayıldı. 16 Kasım’da Hatay’da ataması yapılmayan öğretmenler Ankara’ya yürüdü. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen 3 bin öğretmen Milli Eğitim Bakanlığı’na kadar yürüyüş yaptı. 27-28 Aralık 2014 Roboski’de savaş uçaklarıyla katledilen 34 Kürt köylüsünün katledilmesini protesto eylemleri ülkenin her tarafında yapıldı. 2015 … 2015 Akp’nin Saldırganlığını Arttırdığı Bir Yıl Oldu 15 Mart 2015 Van’da Grup YORUM Konseri, Kürt Milliyetçilerinin tüm engellemelerine rağmen yapıldı. Grup YORUM bir söyleşisinde, “Kobane’de yaşanan Devrim değildir” demişti. Bunu bahane ederek Kürt Milliyetçilerinin linç saldırılarına uğradılar. 31 Mart 2015 Çağlayan Adliyesi’nde Berkin Elvan dosyasına bakan savcı Mehmet Selim Kiraz, Berkin’in katillerinin açıklanmasını isteyen iki Devrimci tarafından cezalandırıldı. 12 Nisan 2015 Grup YORUM Bağımsız Türkiye Konseri valilikçe yasaklandı. Konser alanında toplanan kitleye polis saldırdı. 2015 Yılının ilk 5 ayında 648 devrimci gözaltına alındı. Saldırılar artarak devam etti. 1 Mayıs 2015’te 479 kişi gözaltına alındı 20 kişi tutuklandı. “İç 306
Anadolu Efsanesi
güvenlik paketleri”, faşist baskı ve yasaklar… AKP’nin faşist terörü Taksim’e çıkılmasını engelleyemedi. Halkı teslim alamadılar. 5 Mayıs 2015, Grup YORUM gönüllüleri Grup YORUM’u her sokağa, meydana taşıdılar. 555 GY’nin anlamını bilmeyen kalmadı. “Beşinci ayın (mayıs) beşinci gününde, saat 5’te her yerde Grup YORUM şarkıları çalalım, söyleyelim.” çağrısını halka ilettiler. Grup Yorum 30. Yıl Konserleri 13 Haziran 2015 30. Konserlerinin ilki Adana’da yapıldı, 70 bin kişiye konser verdi. 20 Haziran 2015 İzmir Gündoğdu Meydanı’nda 30. yıl konserinde 700 Bin kişiye konser verdi. 28 Haziran 2015 İstanbul Bakırköy Halk Pazarı’da 30. yıl konserinde 1 Milyon kişiye konser verdi. 5 Temmuz 2015 Ankara 30. yıl konserinde 200 bin kişiye konser verdi. 20 Temmuz 2015 Urfa’nın Suruç İlçesi’nde SGDF üyelerine yönelik katliam saldırısında 32 kişi katledildi. Çayan Mahalesi, Küçük Armutlu Mahallesi, Gazi Mahallesi, Okmeydanı ve birçok yerde katliam protesto edildi. 24 Temmuz 2015 Devrimci Günay Özarslan Bağcılarda kaldığı evde katledildi. Bu katliamın ardından cenazeye izin vermek istemeyen polise karşı halk direndi. 80 Saatlik direniş sonunda Günay Özarslan’ın cenazesi Gazi Mahallesi’nde geleneklerine uygun biçimde defnedildi. Grup Yorum
307
10 Ağustos 2015, Amerika’nın İstanbul Konsolosluğu’na yönelik silahlı eylem gerçekleştirildi. Eylemi gerçekleştiren Hatice Aşık son mermisine kadar çatıştı. Mermisi bitince taşlarla direnişini sürdürdü, ağır yaralı olarak tutsak düştü. 10 Ekim 2015 Ankara’da miting yapan demokratik kitle örgütlerine yönelik katliam saldırısı gerçekleştirildi. Ankara Tren Garı önünde toplanan kitlenin içinde iki ayrı bomba patlatıldı. Yüzün üzerinde insan hayatını kaybetti. Kürt Milliyetçi Hareket ilk “özyönetim” ilanını Şırnak’ta yaptı. Ardından 21 yerde hendekler açtı, barikatlar kurdu. Sur, Silvan, Lice, Hani, Hazro, Bismil, Dicle, Bağlar, Kayapınar, Yenişehir, Kocaköy, Nusaybin, Dargeçit, Derik, Silopi, Cizre, Şırnak, Varto, Sason, Kozluk, Arıcak… Hendekler PKK’nın merkezi politikasıydı. Oligarşi hendeklerin kurulduğu 21 yere yaklaşık 10 ay saldırdı. Ağır silahlar, helikopterler, tanklarla saldırdı. Katledilenlerin sayısı 5 bini buldu. 18 Ekim 2015 Küçük Armutlu’da Dilek Doğan, evlerini basan polis tarafından katledildi. Polise “Ayağına galoş giy.” dediği için vuruldu. Dilek Doğan 25 Ekimde yaşam mücadelesini kaybetti. Dilek Doğan’ı kendi evinde katleden polis ise hala görev başında. 15 Aralık 2015; AKP Faşizmi, DİSK Önünde Yapılan direnen Oya Baydak’la Dayanışma Programına Saldırdı Asıl Hedefin Grup YORUM Olduğu Katil Polisin Tehditlerinde Açıkça Ortaya Çıktı! “Grup YORUM Çıkmayacak! Başka Kim Çıkarsa Çıksın!” AKP faşizmi DİSK önünde, 160 gündür direnen Oya Baydak ile dayanışma için yapılan Kültür Sanat Günleri programına saldırdı. Polis şefinin “Grup YORUM Çıkmayacak! Başka Kim Çıkarsa Çıksın!” tehditleri, asıl hedefin Grup YORUM’un olduğunu 308
Anadolu Efsanesi
gösteriyordu. Grup YORUM sahneye çıkar çıkmaz 100’ü aşkın polis, doğrudan sahneye saldırdı. Saldırı sonucunda 3 Grup YORUM emekçisi ve 2 DİH’li işçi gözaltına alındı. Grup YORUM saldırıyla ilgili 13 Aralık’ta yaptığı açıklamada şunları söyledi; “Siz Saldırdıkça Bizler Daha Fazla Büyüyeceğiz! Türkülerimiz Mazlumun Yanında Yer Alacak! 2015 - 23. Albüm Ruhi Su – Grup Yorum - Dünden Yarına Ustalarımız 01- Ezgili Yürek 02- Ay Dost (Avşar Elleri) 03- Baladız Ağıdı 04- Ellerinde Pankartlar 05- Hasan Dağı 06- Mahsus Mahal 07- El Kapıları 08- Almanya Acı Vatan 09- Dinleyin Arkadaşlar 10- Gelin Canlar Bir olalım 11- Bu Nasıl İstanbul 12- Uyur İdik Uyardılar 13- Zeybek ile yörük 14- On beşlere Ağıt 15- Zahit Bizi Tan Eyleme 16- Mert Dayanır 17- Drama Köprüsü 18- Annem Beni Yetiştirdi 19- Sonsöz Grup Yorum
309
Grup YORUM Üyeleri; Selma Altın; solo koro vokal Eren Olcay, solo koro vokal Sultan Gökçek; kaval, solo, koro, vokal Ali Aracı; orkestra flütü, kaval, solo, koro vokal İbrahim Gökçek; Bass Gitar Ayfer Rüzgar; Bağlama, solo, koro vokal Ezgi Dilan Balcı; solo vokal İhsan Cibelik; Bağlama, kaval, solo, koro vokal İnan Altın; Akustik bateri, vurmalı çalgılar, tuşlu çalgılar, solo, koro vokal Grup YORUM, Ruhi Su Türküleriyle Mücadeleye Çağırıyor! Grup YORUM Yürüyüş 2016 sayı 473 “Dünden Yarına Ustalarımız - Ruhi Su” Albümümüzle, mücadeleye çağırıyoruz. Halk için iyi ve güzel olan, ileri olan her şeyi sahipleneceğiz! Halk için müzik geleneğini sürdürdüğümüz ustalarımızı, mücadelemizde yaşatacağız... 30. yılımızda, Anadolu’nun yetiştirdiği ustalarımızdan, ölümleri ile ömürlerini türküleştiren şehitlerimizden güç alarak yeni kültürü yaratmaya devam ediyoruz. Dört bir yandan kuşatılsak da, sağa sola savrulmadan emin adımlarla yürüyoruz devrim yolunu. Devrimci müzik geleneğini sürdürdüğümüz ustalarımızın, ozanlarımızın şarkılarından oluşan “Dünden Yarına” adını verdiğimiz albümlerimizle de, halkımızı, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine çağırmaya devam ediyoruz. İlk olarak Ruhi Su ile başladık. Öğretmenimiz, ustamız Ruhi Su’nun şarkılarını yeniden yorumladık. 30. yılımızın ilk üretimi olan Ruhi Su türküleriyle karşınızdayız. 310
Anadolu Efsanesi
Neden Ruhi Su ile başladık? Çünkü; Anadolu türkülerine sesiyle hayat veren ustamız, “Benim işim sanat yapmak” deyip, mücadelenin seyircisi olmadı. Hayatı, kavgayı ve sanatı kopmaz bağlarla ele aldı. Küçük burjuva sanatçıların dayattığı “tarafsızlık”, “bireycilik”, “örgütsüz-lük” anlayışlarına karşı “örgütlü mücadeleyi” savundu. “Toplumsal dönüşümleri gerçekleştirebilecek olan örgütlülüklere sanatın önemli derecede katkısı olacağını ve böyle bir örgütlülük içinde yer almak gerektiğine” inandı... Sadece türküleri yorumlamakla kalmadı Ruhi Su; kendi sözleri ve besteleriyle zengin bir hazine bıraktı bize. Büyük bir halk ve vatan sevgisiyle ömrünün sonuna kadar mücadeleye devam etti. “Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak / Yoksuldan halktan yana bir dünya kurulacak” diyerek tarafını kesin çizgilerle halktan yana seçti... 30. yılımızda, Ruhi Su ustamızın albümünü yapmanın, onun nezdinde bütün devrimci ozanlarımıza karşı görev ve sorumluluğumuzu yerine getirmenin onur ve gururunu yaşıyoruz... 30 yıllık tarihimizde bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine bağlı kalacağımızı haykırdık. Emperyalizmin yoz kültürünün karşısında barikat oluşturduk. Emperyalizme karşı olan, ezilen, sömürülen halkların sesi olduk. “Dünden Yarına - Ustalarımız / Ruhi Su” albümümüz emperyalizmin yoz kültürüne karşı bir barikat olacaktır...
Grup Yorum
311
2015 Yılında Basında Grup YORUM RUHİ SU Yavuz Hakan TOK Milliyet Sanat Dergisi Grup YORUM beslendiği kaynağı asla unutmaz. Ustalara saygı gereği ilk albümünü Ruhi Su adına yapar. Hayatı mücadele ve kavga ile geçen, 12 Eylül sonrası cuntacılar tarafından yurtdışında tedavisi engellendiği için Yorum’un kurulduğu 1985 yılında yaşamını yitiren müziğin büyük ustasını türküleriyle anar. Ruhi Su Yorum ile yaşamaya devam etmiştir. “Bugüne dek çok sayıda müzisyenin gelip geçtiği Grup YORUM her şeye rağmen ayakta durmayı başardı ve günümüzde de devam eden baskılara rağmen müziğini geniş kitlelerle bir şekilde buluşturuyor hâlâ. Grubun 20. Albümü “Halkın Elleri”, 2013 yılında piyasaya çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde Kalan Müzik etiketiyle piyasaya sürülen yeni albüm ise “Ruhi Su” adını taşıyor. Kartonet yazısından da anlaşıldığı üzere “Dünden Yarına Ustalarımız” alt başlığıyla dinleyiciye sunulan bu albüm, Grup YORUM’un önümüzdeki dönemde hazırlayacağı “ustalara saygı” albüm serisinin ilki olma özelliğini taşıyor. Bu serinin ilk albümü için, Grup YORUM ve daha onlarca müzisyene/gruba öncü, yol gösterici olmuş Ruhi Su’nun seçilmesi boşuna değil. Anadolu müziğini, türküleri, deyişleri, semahları, zeybekleri, bu müziği “ilkel ve çağdışı” bulan kitlelere dahi sevdirmekle kalmamış, araştırmış, bulmuş, derlemiş, notaya almış, icra etmiş ve gelecek nesillere aktarmış, bununla birlikte siyasi duruş ve tavrından, hayatı boyunca ona tüm yaşatılanlara rağmen vazgeçmemiş, onurlu bir müzik adamının mirası, Grup YORUM’un sazında, dilinde, elinde emanet durmuyor; tersine yüceliyor. Albümde Ruhi Su türküleri sadece bir malzeme olarak kalmamış. Grup YORUM, Ruhi Su’yu kâh kendi sesi, kâh şiiri, kâh derlediği, kâh bestelediği şarkılar, türkülerle başköşeye oturtmuş, 312
Anadolu Efsanesi
hatta Grup olarak tıpkı kapak tasarımında olduğu gibi, gölgede, geride kalmayı tercih etmiş. Albüm Ruhi Su’nun kendi sesinden “Ezgili Yürek” şiiriyle başlayıp, “Sonsöz”le noktalanıyor. Bu iki şiirin arasına ise bu toprakların binlerce yıllık yaşanmışlıklarından başka, yakın tarihimizden gelip geçmiş hikâyeler, acılar, katliamlar, öfkeler, isyanlar ve zaman zaman da Ruhi Su’nun kişisel tarihinden öyküler sığıyor. Su’nun Dadaloğlu’ndan bestelediği “Aydost (Avşar Elleri)”, Pir Sultan Abdal’dan bestelediği “Gelin Canlar Bir Olalım” ve “Uyur İdik Uyardılar”, Muhyi’den bestelediği “Zahit Bizi Tan Eyleme”, Karacaoğlan’dan bestelediği “Mert Dayanır Namert Kaçar” onun halk ozanlarına dair yaptığı çalışmaların ürünleri. Erkan Ocaklı’nın sözlerinden bestelediği “Almanya Acı Vatan”, Almanya’ya işçi göçü günlerinin acılarından dem vuruyor. Su’nun İstanbul’a tutuklanıp Sansaryan Han’da hücreye atıldığı ve işkence gördüğü günlerde yazdığı “Bu Nasıl İstanbul”, cezaevinde iken hayatını birleştirdiği Sıdıka Su için yazdığı “Mahsus Mahal” ve Adana Cezaevine nakli sırasında yazdığı “Hasan Dağı”, onun kişisel tarihindeki acıların ve ülkenin içinden geçtiği dönemlerin izlerini taşıyor. “Dinleyin Arkadaşlar”, “Annem Beni Yetiştirdi”, “Ellerinde Pankartlar” ve “El Kapıları” yakın tarihi yaşayan ya da bilenlerin yabancısı olmadığı günlerin portrelerini çiziyor. Ruhi Su’nun şiirini yazdığı, Alaattin Us tarafından bestelenmiş “Baladız Ağıdı” ve Ruhi Su’nun, Nazım Hikmet’in “28 Kânunusani” adlı şiirinden yola çıkarak yazıp bestelediği “On Beşler’e Ağıt”, bu toplumun vicdanında derin izler bırakmış hikâyeleri anlatıyor. Anonim türküler “Drama Köprüsü” ve “Zeybek İle Yörük” de öyle. Albümdeki her bir şarkı, türkü, şiir, Grup YORUM tarafından son derece usta işi bir biçimde işlenmiş, çalınmış ve söylenmiş. Ruhi Su tarafından kurulan ve bugün de varlığını devam ettiren Dostlar Korosu’nun, bir dönem Grup YORUM’da çalmış söylemiş Efkan Şeşen’in, Hilmi Yarayıcı’nın ve Tuğrul Karataş başta olmak üzere, Eylem Pelit, Ediz Hafızoğlu, Özer Arkun gibi ehil müzisGrup Yorum
313
yenlerin katkıları da cabası. Hem müzikal anlamda çok nitelikli, hem de belgesel niteliğiyle arşiv değeri yüksek, önemli bir albüm bu. Bunlar bir yana, içinde yaşadığımız günlerin boğucu ve karanlık atmosferinden biraz olsun sıyrılıp umut yeşertmek için bile dinlenebilir. Nice hükümdarlara, hükümranlara, padişahlara, zorbalara karşın fikrin, düşüncenin ve duygunun ve bunları şiirle, müzikle, sanatla ifade edebilme gücünün nasıl eninde sonunda galip geldiğini hatırlamak için. Albüm kitapçığında Ruhi Su’dan alıntılanan cümleler tam da bunu anlatıyor zaten: “Bir düzen, türkülerinden korkmaya başladı mı, artık o düzeni kimse ayakta tutamaz. Nesimi’nin derisi yüzülmüş, Pir Sultan Abdal asılmış; fakat bütün bu asmalara kesmelere rağmen ne o düzen kalmış, ne de o debdebeli sultanlardan kimse kalmış.” Meydanlarda Meydan Okuyacaklar 12 Haziran 2015 Cumhuriyet Gazetesi Grup YORUM, 30. yılında Ruhi Su türkülerini yorumladıkları bir albümle ve 30. yıl konserleriyle meydanlara çıkacak. Grup YORUM, 30. yılında, Ruhi Su türkülerini yorumladıkları bir albüm ve 30. yıl konserleriyle dinleyicilerinin karşısına çıkıyor. Su’nun ölümünün, topluluğun ise kuruluşunun 30. yılı. Onlar bu nedenle, “Dünden Yarına - Ustalarımız” başlıklı albüm serisine, ustaları Ruhi Su’yla başladılar. Yorum, ayrıca, on ilde yeni korolar oluşturmaya başladı. Anlayacağınız, tüm baskılara ve yasaklamalara karşı Grup YORUM çoğalıyor, büyüyor... Belki de bu nedenle “Milyonlara ulaştık, hedefimiz on milyonlara ulaşmak,” diyorlar. Yorum üyeleri ile Okmeydanı’ndaki İdil Kültür Merkezi’nde buluştuk. Yorumcular, Ruhi Su albümünü şöyle yorumladılar: “Ruhi Su, devrimci, sosyalist, halk için iktidar hayalini kuran bir sanatçıydı. Halkımızın kültürünü daima ileri taşıma çabasındaydı. Ülkemizin devrimci ozanlık geleneğini başlattı. Bunun da 314
Anadolu Efsanesi
bedelini tutuklamalar ve yasaklarla ağır ödedi. Türküleri, ezik halden çıkarıp gümbür gümbür ve güçlü okudu. Bu nedenlerle “Dünden Yarına - Ustalarımız” projesine Ruhi Su ile başladık. Mahsun-i Şerif, Neşet Ertaş, Cem Karaca ile devam edeceğiz.” 5 Kentte 5 Meydan Konseri Yorum, 5 kentte 5 meydan konseri verecek. Konserlerin ilki, yarın saat 20.00’de Adana Uğur Mumcu Meydanı’nda yapılacak. 20 Haziran’da İzmir’de, 27 Haziran’da İstanbul’da, 5 Temmuz’da da Ankara’da dinleyicileriyle buluşacaklar. Stadyum konserleri engellenen, yasaklanan Yorum üyeleri, asıl suçun 30 yıldır müzik yapan Grup YORUM konserlerinin yasaklanması olduğunu söylüyorlar. Yorumcular “Stadyumlar onların olsun, meydanlar bizim” diyerek halkın meydanlarının yasaklanamayacağını söylüyor: “Halkın türküleri yasaklanamaz. 30. yılımızı stadyumlarda görkemli şekilde kutlamak istiyorduk ancak yasaklayıp engellediler. Bu ülkede faşizm var. Yorum faşizme karşı birleşiyor, birleştiriyor. Bu kez meydanlarda aynı görkemle 30. yılımızı kutlayacağız. Halk önünde sonunda o meydanlara çıkacak. Meydanlar halkındır, Grup YORUM da halktır.” ‘Sanatçılar Örgütlenmeli’ Peki, iktidarlar Grup YORUM konserlerinden neden korkuyorlar? Şöyle yanıtlıyorlar: “Grup YORUM yüz binlerce, milyonlarca halkı Bağımsız Türkiye için örgütlüyor. Şarkılarımız buna dair. Seyircimiz; konserlerimizden, umutlanmış, coşmuş olarak ‘Geleceği biz kurabiliriz’ iddiasıyla ayrılıyor. Bunu örgütlüyor şarkılarımız. Halkı adalet istemeye çağırıyoruz. Hiçbir devlet organı halk için iyi şeyler yapmıyor, halka bunu anlatıyoruz.” Yorum üyeleri, seçim sonuçlarını ise şöyle yorumluyorlar: “Seçimlerde halkımız kazanamadı. Meclise giren bütün partiler mevcut krizi çözme ifadesini kullanıyor; açlık, yoksulluk, adaleti sağlama iddiaları yok. İktidar, sadece bir avuç zengin egemenin sunduğu demokrasi alanının içerisinde hareket edebiliyor. BasGrup Yorum
315
kılar artacak, çünkü AKP’nin halka karşı işlediği o kadar çok suç var ki.” ‘Ben Yok, Biz Var’ Halkın hesap sormaması için faşizmini artıracak, çeşitli kaos ortamları yaratacak. Faşizmle yönetimlerini sürdürmeye çalışacak. Unutmayalım, egemenler geçici halk kalıcıdır.” Yorum üyeleri, bu dönemde sanatçıların hedef gösterildiğini bu nedenle sanatçıların örgütlenmesi gerektiğini söylüyorlar: “AKP; sanatçılara beni destekleyeceksiniz diye baskı kuruyor. Dik duran sanatçılar da var, çekinenler de. Korkunun ecele faydası yok. Sanat Meclisi adlı bir örgütlülüğümüz var, ama bunu arttırmalıyız. Sanatın değiştirme gücü var. Bugünkü diziler, şarkılar halka bencillik aşılıyor. Halkın sanatçısı halkın değerlerini hatırlatmalı. ‘Ben yok, biz var’ demeli. İKİ EFSANE BİR ARADA 25 Haziran 2015 Doğan Hızlan - Hürriyet DÜNÜN efsane adı büyük usta Ruhi Su idi, bugünün efsane grubu da Grup YORUM. Grup YORUM’un yeni CD’si Ruhi Su/Dünden Yarına Büyük Ustalarımız. Bu iki efsaneyi bir araya getiren bir çalışma olmuş. Kadir bilenleri, ustalarını unutmayanları, unutturmayanları, eski kuşaklardan yeni kuşaklara ses götürenleri hem kutlarım hem de kutsarım. Acılı Kuşak’ın müzikteki temsilcisiydi Ruhi Su. Tanıdığım, konuştuğum, dinlediğim bir usta. Sanatçının sorumluluğunu, halkın, ezilenlerin sesini duyurduğu için ezdiler. Konser verecek yer bulamadığı için kulüplerde sesini duyurabildi. Tabii yakın tarihin yarı karanlık dönemlerinden söz ediyorum gibi görünse de Ruhi Su ve Grup YORUM benzer 316
Anadolu Efsanesi
talih çizgisiyle de aynı kaderi paylaşıyorlar. Grup YORUM yıllardır konserleri yasaklanan, üyeleri sorgulanan veya tutuklanan, kasetleri “suç unsuru” delil olarak değerlendirilen bir müzik grubu! Grup YORUM’u geçtiğimiz günlerde düzenledikleri konserde, İzmir’de yüz binler dinledi. Halkın sesini, gerçeği seslendirenlerin sesini kısarlar demiştik. Onların Ankara ve İstanbul’daki konserleri yasaklandı. Geçmişten değil 2015’ten söz ediyoruz... Şimdi hukuk savaşını sürdürüyorlar. Görüyoruz ki, meydan demokratları, meydan konserlerine tahammül edemiyorlar. Grup YORUM tarzında müzik yapan grup veya sanatçıların, Ruhi Su gibi ustalara ödenmez borçları vardır, bugün kalabalıklar onları dinliyorsa, Ruhi Su’nun emeği daima anımsanmalıdır. Ustaların sesleri daha ilk ezgide tanınır, Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında beni zaferi kutlamaya çağıran, onun söylediği “Çanakkale içinde bir uzun selvi” türküsüydü. İyi bir bariton olduğu için de çok sesli türkü çalışmalarının da başlatıcısı sayarım ben onu. ALBÜMÜN kitapçığında Dünden Yarına Ruhi Su yazısında, neden bu albüm sorusunun yanıtını okuyacaksınız: “Ruhi Su türküleriyle karşınızdayız. Yeni projeler, yeni hedefler bizim için hiç bitmedi. Dünden bugüne, bugünden yarına uzanan ve Grup YORUM’un, bugünkü devrimci müzik geleneğinin kökünü oluşturan ustalarımızı, ozanlarımızı anlatacağız albüm albüm. ‘Geçmişini bilmeyen, geleceğini kuramaz’ demiş ustalarımız. Anadolu ozanları eserlerini sadece kendi dönemleri için üretmediler. Yüzlerce yıl öncesinden bugüne ışık tuttular ve yarınlara dair söylemeye devam ediyorlar. Biz ilk olarak Ruhi Su ile başladık. Öğretmenimiz dediğimiz, devrimci müzik geleneğini sürdürdüğümüz, hep saygıyla andığımız Ruhi Su’nun şarkılarını yeniden yorumladık. Bir yandan yeni Yorum şarkıları, albümleri için çalışmalarımız devam ederken, bir yandan böylesi projelerle karşınıza çıkmaya devam edeceğiz.” Grup Yorum
317
Ruhi Su’nun sözlerini yazdığı, bestelediği şarkıları modern bir anlayışla bugün yeniden söylemenin çok daha geniş kitlelerin ilgisini çekeceğini düşünüyorum. O şarkıları, onun sesinden dinleyenler, elinde sazıyla Ruhi Su’yu zihinlerinde yeniden görüntüleyecekler. O şarkıları, Grup YORUM’un yeni yorumuyla dinlerken, anılarımı tazelediler. CD’deki on sekiz ürünün hepsini büyük keyifle dinleyeceksiniz ama tekrar tekrar dinlemenizi istediklerimi yazayım: El Kapıları, Almanya Acı Vatan, Gelin Canlar, On beşlilere Ağıt, Zahit Bizi Tan Eyleme, Drama Köprüsü. Kitapçığın sonunda, ‘Ruhi Su’nun sözlerinden bir seçme’nin ilk cümlesi şöyle: “Bu mütevazı saz, şimdiye kadar Türk müziğine diğer arkadaşlarından fazla hizmet etmiştir, diğerlerinden daha demokrat ve vatanperverdir.” EN kısa sürede, meydanlarda Grup YORUM’u dinlemek arzusuyla. Grup YORUM Dava Açmalı 26 Haziran 2015, Ali SİRMEN Cumhuriyet Gazetesi Seçimler geçip, gitti, mitingler bitti, ama büyük kentlerde yine meydanlar insan almıyor. Geçenlerde Adana’da Uğur Mumcu Meydanı’nda 70 bin kişi toplanmıştı, ardından İzmir’de Gündoğdu’da bir araya gelenler 400 bine ulaştı. Siyasi parti liderlerini kıskandıran bu kalabalık meydanlar, otuzuncu yılını kutlayan Grup YORUM’un eseri. Bu böyle devam edecek ve konserler zincirinin üçüncü halkası Ankara Sıhhiye Meydanı’nda olacaktı. Olacaktı ama Ankara Valiliği izin vermedi. Valiliğin nedeni ise “konserin bazı kesimlerin tepkisini çekmesi olasılığı”. Aslında Ankara Valiliği’nin varlık nedeni böyle bir ola318
Anadolu Efsanesi
sılığın gerçeğe dönüşmesinin önüne geçmek. Başka bir deyişle bazı kesimlerin tepkilerinin özgürlüğü kısıtlamasını engellemek. Valilik devletin o ildeki temsilcisidir ve devletin işlevinin orada yürütülmesini sağlar. Devletin görevi, vatandaşın ifade özgürlüğünü kullanmasının önündeki engelleri kaldırmak, yani olayımızda Sıhhiye Meydanı’nda konserin yapılmasını sağlamaktır. Ne zaman bir özgürlüğün kullanılması söz konusu olursa, onun alanını temizlemek, devletin, asli görevidir. Valilik onu yapacağı yerde, “Kusura bakmayın devlet asli görevini yerine getiremiyor, sizden de, özgürlüklerinizin çiğnenmesine boyun eğmenizi istiyor” diyor. Yüz Binlerce İnsana Konser Yasaklayan Ülke 27 Haziran 2015 Melis ALPHAN Hürriyet Gazetesi Bir ülkede gerçekten özgürlük olup olmadığı pek çok şeyden anlaşılabilir. Ama sanat illa ki üst sıralarda gelir. Ne kadar politik, kışkırtıcı, muhalif olursa olsun - ki en çok da bu yüzden sanat sınırsız özgürlüğü hak eder. Çünkü sanatsal özgürlük sadece sanatçıların kendilerini özgürce ifade etmeleri değildir. Sanat aynı zamanda, insanların buna erişimi ve kültürel hayatta yer almalarıyla da ilgilidir. Kendini şu ya da bu nedenle ifade edemeyen milyonlarca insan bir şarkıya eşlik ederek iletişim kurabilir. Bu nedenle, sanatsal özgürlüğün olmadığı bir ülkede “demokrasi vardır” demek açıkça yalan söylemektir. Birleşmiş Milletler’in 2013’te yayımladığı Sanatsal İfade Hakkı Raporu’na göre dünyanın dört bir yanında sanatçılar politik, dini, kültürel ve ekonomik çıkarların arasında sıkışıp kalmış durumda. Sanatçılar öldürülüyor, saldırıya uğruyor, hapse atılıyor. Sansür gırla. Bu konuda Türkiye’nin sicili de hayli kabarık. Grup Yorum
319
Sanatçıların pek çoğu bu durumdan etkilense de, özellikle Grup YORUM büyük ölçüde sıkıntı çekenlerden. 2015’te 30’uncu yılını kutlayan Grup YORUM üyelerine ilerihaber.org, “Bu 30 yıl nasıl geçti?” diye sormuş. Cevapları: “Türkiye gibi geçti. Memleketimizin tüm acılarıyla, sevinçleriyle, coşkusuyla donandık bu 30 yıl içinde.” Üyelerinin tutuklu olmadığı bir dönem yok. Bir müzik grubu için acı olduğu kadar, yaşadığımız ülkenin yönetim anlayışını da ortaya koyan bir veri bu. “Bu ses hiç susmayacak” sloganı da buradan çıkma, haliyle. Grup YORUM 25’inci yılını 2010’da İnönü Stadyumu’nda 55 bin kişiyle kutladı. Sonra 150 bin, 350 bin, 550 bin derken, en son Bağımsız Türkiye konserlerinde 1 milyon oldular. Evet, sözünü ettiğimiz epey politik bir Grup. Ama sanat da dahil olmak üzere, hayatta politik olmayan bir şey var mı? Theresa Bayer’in dediği gibi, “Sanatçılar politik olmaktan kaçamazlar. Onlar kömür madenindeki kanaryalardır. Bizim şarkı söylemeyi bırakmamız, baskıcı zamanların yakın olduğunun işaretidir.” Grup YORUM, ‘halkı olabildiğince egemenlerin politikalarından az etkilenebilir hale getirme’ çabasında olan bir müzik grubu. “Tarihsel ayrım gereği, ezilenlerin safında olanı korumak, onun yanında olmak bir görev” diyorlar. “Sanatı, sanatçıyı burjuvazi etkileyeceğine biz etkileyelim” diyorlar. Milyonlar onların sesiyle coşkuyu yakalıyor, umut doluyor, meydanlarda öfkesine yandaş buluyor. Bu güne kadar farklı tarza sahip birçok sanatçı Grup YORUM’un sahnesine çıktı. ‘Yavuz Bingöl’ler oluşacağına, halkın sanatçıları oluşsun’ düşüncesindeler. Yeni bir nesil kayıp başka yere gidiyorken, onlara “Durun, size de bir şeyler söyleyeceğiz” demek için yollar aramanın devrimci sanatçıların en doğal çabası olması gerektiği kanaatindeler. Yeniyi denerken ustalarını da sahipleniyor, Cem Karaca’larla, Mahsuni’lerle yürüyorlar. Beğenin beğenmeyin, dinleyin dinlemeyin, görüşlerine katılın 320
Anadolu Efsanesi
katılmayın, Grup YORUM bu ülkenin 30 yıllık değerlerinden. Ne olursa olsun her duyarlı ve ilerici yurttaş bu sese sahip çıkmalı, onun yaşamasını istemeli. 30’uncu yaşlarını büyük stadyumlarda, on binlerce dinleyiciyle birlikte kutlamak istediler. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Elazığ’da stadyumlara başvurular yaptılar. Oyalandılar önce; Gençlik ve Spor İl Müdürlükleriyle, spor kulüpleriyle yazışmalar, görüşmeler oldu. Sonuçta, hepsinden red cevabı aldılar. Tüm stadyumların kapısı onlara kapatıldı. Sonra mecburen konserleri meydanlara çektiler. Ancak Valilikler Ankara ve İstanbul’da meydanlardaki konseri de yasakladı. Neyse ki mahkeme İstanbul’daki konser için Valilik’in kararını iptal etti. Pazar günü konser gerçekleşecek. Mesele Grup YORUM olduğunda insan hep aynı şeyi düşünüyor... Bu nasıl bir acizliktir ki... Birileri türkülerden korkuyor. YILLAR SONRA RUHİ SU’YU HATIRLAMAK… 27 Haziran 2015 Hıncal Uluç - Sabah Gazetesi Ruhi Ağabey biz Mekteb-i Mülkiye devrimci gençliğinin ilahlarındandı, 60’lı yıllarda. Devlet Operası’nın en müthiş seslerinden biriyken, “Komünist” diye kovulmuş, hapislere atılmış, sürüm sürüm sürünmüştü. 1961 Anayasası ile temel hak ve özgürlükler yerleşince, hapislerde sürünen komünistler, başta o yılların bir başka ilahı Çetin Altan (88’inci yaş günüydü, perşembe. Milliyet’teki yazıları uzun süredir kesilmişti. Yazamıyor muydu, yazdırmıyorlar mıydı, rivayet muhtelif. Ama 88’inci yaş günü için kaleme aldığı yazıyı Milliyet değil, Cumhuriyet yayınladı. Demek ki? Hastaymış da. Dualarım onunla.) Grup Yorum
321
Türkiye İşçi Partisi adı altında hatta Meclis’e girip gurup kurunca, Ruhi Ağabey de elindeki sazı ile yaşam hakkını elde etmişti. Hayranları, konserlerini ve çalıştığı gece kulüplerini dolduruyorlardı. Akrabamız olur, Erkan Özerman. Zamanın hızlı meneceri. Ruhi Ağabey’i de yüklenmiş. Çok sevdiğimi bildiği için tanıştırdı da beni. Çok sohbetimiz oldu. Harika bir insan tanıdım. İşte o 60’lı yıllar. Kız kardeşim Serpil’i nişanlıyoruz. Ankara’nın en seçkin yeri Bulvar Palas o zaman. Hem oteli gözde. Hem de pastanesi. Yeni Meclis yeni açılmış. Milletvekilleri artık Ankara Palas’a değil, oraya geliyorlar. O zaman kafeler yok. Pastaneler var. Bulvar gece kulübü de rakipsiz. Bulvar’ın patronu Cengiz yakın arkadaşım. Bulvar Kulübün danışmanı da Erkan olunca, nişanı orda yaptık tabii. Babam Mardin Milletvekili ve CKMP Genel Sekreteri. Aslan Amca (Türkeş) Genel Başkan. Mustafa Amca (Kepir) partinin tepe yöneticilerinden. Kulüpte tam sahnenin karşısında, duvar dibinde bir seki var, zeminden yarım metre kadar yüksek. Faça masayı oraya koyduk. Babam, Türkeş, Kepir ve de öteki CKMP ileri gelenleri, yani ülkenin en ünlü sağcıları orda. Erkan harika ayarlamış her şeyi. Ankara’da çalışan ne kadar sanatçı varsa, birbiri ardına sahne alıyorlar. Yani, Fahrettin Aslan’ın Maksim’i halt etmiş. Öyle bir kadro var, bizim nişanda. Saatler 12’yi geçti. Hava harika. Ortam harika. Herkeste keyif bin. Erkan yanıma geldi. Kulağıma eğildi. “Ruhi Ağbiyi çıkaracağım” dedi. “Sen manyak mısın” dedim. “Şu masaya baksana. Babam. Türkeş. Ötekiler. Karşılarında Ruhi Su.” “Sen karışma” dedi. “Ortam harika. Düşünsene Ruhi Su, Türkeş’e türkü söylüyor. Nasıl bir dostluk ve barış mesajı olur?” Ya aksi olursa? Ya bir rezillik patlak verirse? Erkan çekti gitti. 322
Anadolu Efsanesi
Hiç unutmam. Yuvarlak bir sahne. Önünde siyah bir perde, ortadan açılıyor. Işıklar karardı. Simsiyah perdeler yavaş yavaş aralanmaya başladı. Önce pek bir şey göremedik. Sonra bir saz ışıldadı. Sandalyede oturan ve sazı tutan simsiyah bir gömlek ve simsiyah bir pantolonla, simsiyah sahnede oturduğu için pek belli değil. Işıklar hafif yükseldi. Ruhi Su!. Erkan yapmış yapacağını. O ana dek neşe içinde eğlenen, keyiflenen salonda bir anda bir ölüm sessizliği oldu. Gözler sahneden, tam karşısında duran sete ve o sette oturanlara döndü. Ben de heyecanla oraya bakıyordum ki, Ruhi Ağabey türküsüne girdi. “Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı, kimimiz evli Of!. Gençliğim eyvah!” Çanakkale Türküsü. Bu türküyü sevmeyen var mı bu ülkede. Hele de sağcılar!. Ruhi Ağabey de nasıl muhteşem söylüyor. Ardından Drama Köprüsü. Ardından Anadolu ve Rumeli’nin en seçme, en güzel türküleri. Bizim faça masada yüzler önce yumuşadı. Sonra havaya girildi. Sonra baktım, Aslan Amca dahil, türkülere eşlik etmeler başlamış. Az ilerde Erkan’ı gördüm. Bana dönmüş, kıs kıs gülüyor. Sanatın, güzelliğin, estetiğin mucizesi bu işte. O geceyi hiç ama hiç unutmadığımı ve unutmayacağımı Yasemin Grup YORUM’un üzerinde “Dünden Bugüne Ustalarımız Ruhi Su” yazan CD’sini önüme koyunca anladım. O geceyi de, o gecenin mesajını da. Fikirler ne kadar ayrı olursa olsun, bu cennet vatanın insanlarıysak eğer, bizi birleştiren bir güzellik mutlak vardır. Olacaktır. Grup Yorum
323
CD’de 19 Ruhi Su ezgisi var. Ezgili Yürek, Avşar Elleri ve Hasan Dağı türkülerinde solist Ruhi Su. Grup YORUM enfes düzenleme ile alt yapı oluşturmuş ve vokal yapıp üzerine ustayı döşemiş. Öteki türküler, Grup YORUM solistlerince seslendirilmiş. Başka bir üslup, başka bir renk. Ama güzel. CD baştan sona güzel. Bayıldım. Mesela Ruhi Ağabeyin imza şarkısı Drama Köprüsü’nde düzenleme de, solist Ayfer de birinci sınıf. Bugünün gençleri bayılacaklar. Bizim kuşağın benim gibi Ruhi Su hayranları arasında yadırgayanlar çıkabilir. Çıkmasın. Hangi yenilik yadırganmadı ki? Albümün 19 numarası Son Söz adını taşıyan ezgiyi, gene Grup YORUM’un döşediği alt yapı üzerine Ruhi Usta söylüyor. İyi kulak vermek lazım. “Dedi, Köroğlu hikayesi burada bitti. İşte böylece, Şaman dualarından Dedem Korkut’a. Dedem Korkut’tan Köroğlu’na. Yunus Emre’ye, Pir Sultan Abdal’a, Karacaoğlan’a, Dadaloğlu’na, ondan ona, ondan ona, ondan da çağımızın büyük ozanlarına sürüp geldi bu güzel dil. Hep doğru gördü, doğru söyledi bu telli Kur’an. Onlar yalnız bize bu dünyayı sevdirmekle kalmadılar, daha mutlu ve daha adil bir dünyanın geleceğini de söylediler. Belki o dünyayı görmediler ama, görmüşçesine söylediler.” “Türküler Susmaz, Halaylar Sürer” 28 Haziran 2015 Gökçer Tahincioğlu - Milliyet 30. yılını kutlayan Grup YORUM; Adana, İzmir, Ankara ve İstanbul’da yasaklandı. Tamamında aynı gerekçe: “Toplumun bazı kesimleri tarafından konserin tepki toplayabileceği, infiale yol açabileceği…” İstanbul’da konser yasağı kalktı ama diğer kentlerde yasak halen sürüyor. 324
Anadolu Efsanesi
Türkiye’de, “terörist” ilan edilmenizle aranızda kısa bir mesafe vardır. Bazen bir yazı, bazen okuduğunuz bir kitap, bazen izlediğiniz bir film, bazen dinlediğiniz bir şarkı o mesafeyi kapatır. Grup YORUM şarkısı mırıldanıyorsanız sokakta misal, telsiz sesleri de pek yakınınızdadır. Grup YORUM 30. yılını kutluyor. Politik hattını doğru bulun ya da bulmayın 30 yıldır, madenlerden fabrikalara, tarlalardan katliamlara, açlık grevlerinden üniversite forumlarına dara düşülen her yer çınlıyor Yorum şarkılarıyla. Grup YORUM da 30. yaşında, konserlerde buluşmak istiyordu halkla. İlk yasaklar Adana ve İzmir’den geldi. Sonra Ankara, ardından İstanbul. Tamamında aynı gerekçe: “Toplumun bazı kesimleri tarafından konserin tepki toplayabileceği, infiale yol açabileceği…” İstanbul yasağı kalktı mahkeme kararıyla, ama diğer kentlerde sürüyor yasak hâlâ. “Ermeni avına” çıkacağını söyleyenleri, inşaat basıp işçileri linç edenleri, çocukları yok edenleri, bir halkı yok etmeye ant içenlerin “barışçıl” konserlerini olağan bulan valiliklere göre konser yasağı aslında “suçu önleme,” türküler suç, halaylar örgütsel eylem ezberlerinde. Yeni değil bu ezber, “bu hikâye eski hikâye.” 12 Eylül’ün memleketin bütün hücrelerinde hissedildiği yıllarda doğdu Grup YORUM, 1985 sonlarında. Sarıyer Halk Eğitim Merkezi’nde, Ortaköy Kültür Merkezi’ndeki oyunların müzikleri. Genç ve inatçı dillerde, Ahmet Telli’nin, Gülten Akın’ın, Ha-san Hüseyin’in dizeleriyle. “Sıyrılıp Gelen”, “Büyü”, “Hüznün İsyan Olur” “Munzur”, “Güleycan” ve diğerleri. Cihangir’in arka sokaklarında, dik kaldırımı çıktığında karşına gelen bodrum katta ilk albüm kaydı; “Sıyrılıp Gelen”. “Soluk bir ay dolanıyor, kentin üstünde her gece…” Albüm yok satarken, bir üyesi öğrencilerle açlık grevinGrup Yorum
325
de. Bir üyesi yıkımdaki gecekondu mahallesinde. Biri, mahkûm yakınlarıyla birlikte Sağmalcılar Cezaevi’nin önündeki akşam serininde. Tutuklanıyorlar, gözaltına alınıyorlar. Kalanlar, basın açıklamaları yapıyor, protesto ediyorlar türküleriyle. Her baskıda büyüyor destek. Halepçe Katliamı’ndan hemen sonra çıktığı ilk konserde Kürtçe şarkı söylüyor Grup. İstanbul’da o dönem Kürtçe şarkı nedeniyle açılan ilk dava. Şaşırıyor savcı, biri dışında doğuda doğmuş grup üyesi bulamayınca. Kimliğinde “Tunceli” yazan Grup üyesini tutuklamak düşüyor tarihteki payına. O sanatçının savunması kampanyaya dönüşüyor. Beraat alıyor o kampanyayla Kürtçe şarkılar da. Türkülerini söylemek için inatlaştıkça, dört yandaki cezaevlerinden, mahpusta bestelenmiş türküler yağıyor Grup YORUM’a. Albümler izliyor birbirini. “Cemo”, “Gel ki Şafaklar Tutuşsun”, “Yürek Çağrısı”, “Cesaret”. Zaman geçiyor. 90’larda Yorum, Milli Güvenlik Kurulu’nun “yasaklanması gerekliler” listelerinde. Bir Mersin konseri daha yasaklandığında, Güleycan’ı söylemeye başlıyorlar oldukları yerde. “Güneş bile yasak” Çevik kuvvet gözaltına alıyor sanatçıları, sorumlularını soruyor polis. Grubun sorumlusu olmadığını anlatan en eski üye alınıyor önce işkenceye. Müzisyen kulağı nasıl olsa, bütün ayrıntıları duyup da ürkerler diye arkadaşlarına dinletiliyor sesleri. “Münferit” diye üzerinden geçilen işkencelerden geçiyor sırayla bütün üyeleri. Yorum’un neredeyse tamamı için cezaevi günleri. Kadın üyeler cezaevi idaresinin her kadın mahkuma yaptığı bekaret testine direniyor. Önce garipseyen kadınlar da arkalarından direnişe başlıyor. “Bozguncu” ya işte bunlar. Anlamıyor, bekâret testi direnişini cezaevi idaresi. Eskiler, desteğe koşan sanatçılar “Yeni Yorum” adıyla veriyor Mersin’de konseri. Denizli konserinden sonra vali326
Anadolu Efsanesi
lik incelemeye alıyor türküleri. “Çav Bella”, “Çal Meryem” olarak geçiyor zapta, “Senin de sesin olmalı”, “Senin de bebeğin olmalı” diye not düşülüyor tutanağa. Ve savcılık, “Çal Meryem”i de sakıncalı bularak açıyor bir dava daha. 30 yıldır zaten valiliklerden “alın şunları” emri geliyor polislere. Bu hikâye, eski hikâye. Kültür merkezleri basılıyor defalarca, albümleri yasaklanıyor, üyeleri tutuklanıyor. “Örgütsel bağlar” diye yazılan soyut metinler, operasyonlarla taçlanıyor. Biri tutuklandığında diğeri türkü söylüyor, birinin kulak zarı patlatıldığında diğeri. Küsenler oluyor, ağır eleştirenler, Grup YORUM’un ağır eleştirdikleri. Ama sonra bir Gülten Akın şiiri, ardından Ahmet Telli. Hasan Hüseyin kıvrılıyor bir taraftan, ardından Nâzım, hemen arkalarında Ruhi Su. Yorum’la yaşlananlar, büyüyenler, çocukları söylüyor. Hiçbir infialin yaşanmadığı İnönü Stadyumu konserine giden binlerce “sakıncalı” halay çekiyor. Sevin ya da sevmeyin değişmiyor. Grup YORUM yaşıyor. Ve ne yaparsanız yapın türküler susmuyor, halaylar sürüyor. Zira hiçbir zabıt, hiçbir şarkıyı engellemeye yetmiyor. 2016 … 12 Ocak 2016 Sultanahmet’te IŞID katliam yaptı. Sultanahmet Meydanı’nda IŞİD tarafından düzenlenen turistlere yönelik saldırıda 11 Alman turist yaşamını yitirdi. 14 Ocak 2016, Berkin Elvan davasının bir türlü başlamaması üzerine, Halkın Hukuk Bürosu avukatları, Berkin Elvan’ın vurulduğu sokakta açlık grevine başladılar. 21 Şubat 2016 Küçük Armutlu’da, AKP’nin katil polislerinin hedef alarak ateş açması sonucu, 20 yaşındaki Yılmaz Öztürk boynundan vurularak katledildi. Polis, karakola yönelik bir eylem yaptığını iddia ettiyse de, kısa sürede bu yalanları ortaya çıktı. Grup Yorum
327
Ancak katiller yargılanmadı bile. 24 Şubat 2016, Gazi Mahallesi’nde Grup YORUM üyeleri Ali Aracı ve İbrahim Gökçek kaçırılarak gözaltına alındı. Ali Aracı’nın kolu kırıldı, İbrahim Gökçek tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi ise 11 Mart’ta Berkin için şarkı söyledin oldu. İbrahim bu davadan beraat etti. Tutuklanmayan Ali Aracı’ya ise, İbrahim’in beraat ettiği, aynı davadan bir yıl hapis cezası verildi. 11 Mayıs 2016 İzmir Kınık’ta işini geri isteyen Madenciler Polyak Madencilik Önünde direnişe başladı. Soma Katliamı’nın ardından işsiz kalan binlerce işçi oldu. Kınık’lı işçiler direniş yaparak günlerce çadır açtılar, İzmir’de eylem yaptılar. İş haklarını elde ettiler. 25 Haziran 2016 AKP faşizminin konser yasakları devam etti. Gazi Mahallesi’nde Grup YORUM konseri, “faşizme boyun eğmedik sanatımızla direniyoruz” Bağımsız Türkiye Konseri yasaklanan Grup YORUM, mahallelerde büyük konserler vermeye hazırlandı. Gazi Mahallesi Büyük Park’ta büyük sahne kuruldu, ancak konser başlamadan polis saldırdı. Saldırılar tüm mahalleye yayıldı, direniş de yayıldı. Katil polisler cemevi önünde Yorum türküleriyle halay çeken halkımıza saldırdı. Tüm bu saldırılara rağmen Grup YORUM üyeleri kamyon kasasında konserlerini yapmayı başardılar. 27 Haziran 2016, Polis Gazi Mahallesi’nde Yürüyüş Dergisi Muhabiri Ebru Yeşilırmak’ı vurarak katletmek istedi. Ebru yaralı haldeyken ters kelepçe yaparak ambulansa götürdüler. Polisler yargılanmadı. 15 Temmuz 2016 AKP iktidarına karşı darbe girişimi yapıldı. 15 Temmuz gecesi yapılan başarısız darbe girişiminin ardından 328
Anadolu Efsanesi
AKP faşizmi tarafından, teslim alamadıkları mahallelere yönelik saldırı girişimleri düzenlendi. Saldırı girişimleri halkın direnişiyle püskürtüldü. 31 Temmuz 2016 Tüm Özgür Tutsaklar Sürekli Faşizme Karşı Sürekli Direnişe Başladı AKP’nin tutsaklar üzerindeki baskılarını arttırmasıyla birlikte Türkiye hapishanelerinde kalan Özgür Tutsaklar genel direnişe başladılar. Direnişin talepleri şöyle; Büyük Ölüm Orucu direnişinin kazanımı olan 45-1 genelgesiyle tutsaklara tanınan 10 saat 10 kişiyle sohbet hakkının uygulanması, hasta tutsakların serbest bırakılması, kitap ve yayın kısıtlamasının kaldırılması, tedavi hakkının uygulanması, sürgün sevklere son verilmesi, hücrelere uygulanan eşya sınırlamasının kaldırılması. 2016’da başlayan Direniş kesintisiz sürerek, 2019 yılında da devam ediyor. 31 Ağustos 2016 Polis, Gazi HFG uyuşturucu merkezini bastı Karakol yapacağız diyerek işgal etti. Gece saatlerinde Gazi Mahalesi’ne yoğun biçimde saldıran polisler, Gazi Halk Meclisi’ni, halkın kurduğu taksi durağını, çay bahçesini yıkarak Hasan Ferit Gedik Uyuşturucuyla Savaş ve Kurtuluş Merkezini bastı “Karakol kuracağız” diyerek tamamen işgal etti. İçeride bulunan tedavi gören tüm hastaları işkenceyle gözaltına aldı, günlerce gözaltında tuttu. 21 Ekim-18 Kasım 2016 İdil Kültür Merkezi iki defa basıldı, enstrümanlar kullanılamaz hale getirildi. Grup YORUM üyeleri tutuklandı. Albüm çalışması sürecinde olan Yorum üyelerinin büyük çoğunluğu bu baskında tutuklandı. Yorumcular Mart 2017’de ilk mahkemede tahliye edildiler. Tek “suç delili” bir çekiç ve bir tiyatro kostümüydü.
Grup Yorum
329
25 Kasım 2016 Küba halkının başkomutanı Dünya devrim önderlerinden Fidel Castro 90 Yaşında Şehit Düştü. Fidel Castro, devrimci kimliği ve savaştaki uzlaşmazlığı, savaşı zafere kadar sürdürmesiyle tüm dünya halklarına umut olmuştur. Onu tüm dünya halklarının sevgilisi haline getiren, imkânsızlıklar içinde savaşmaktan ve ileri yaşına rağmen sosyalizmden asla vazgeçmemesi olmuştur. 2017 … 2017’ye girerken, bombalanmış, yakılmış sığınaktan, 11 gerillanın bedenleri toprağa yeni karışmıştı. Kemal Gün çocukları için açlık grevi yaptı 90 gün açlık grevi sonunda çocuklarının ve 11 gerillanın cenazesini aldı, cenazeler Hozat’ta toprağa verildi. 2017 Yılı AKP Faşizminin işkenceciliği, komploculuğuyla öne çıktı. Gözaltından hapishaneye kadar her yerde kesintisiz işkence yapıldı. Yedi yemeği veren halka cemevinde işkence yapıldı. Tutuklama sonrası hapishaneye götürürken işkence yapıldı, hapishanede işkence yapıldı. Devrimci düşünce ve inançları teslim alabilmek için Kızılay Meydanında kameraların gözü önünde bir TAYAD’lının kolu kırıldı. Artık meydanlarda açık açık işkence dönemi başladı. Nuriye-Semih; Tek bir kişi ve tek bir direniş faşizmin tüm saldırılarını, yasalaştırdığı tüm halk düşmanlığını gün yüzüne çıkardı! Tek bir kişi ve tek bir direniş dünyayı ayağa kaldırdı! Direnmek halkın en doğal ve tarihsel hakkıdır! Nerede direniş varsa Devrimci Hareket var. Nuriye-Semih ihraç edildi susmadılar. Gözaltına alındılar, işkence gördüler, tutuklandılar, yılmadılar, bilendiler, direndiler. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu buna “siyasete Cephe baskısı” diyor. Marksist Leninist politikaların gücü siyasete etkisini gösteriyordu. OHAL koşulları altında direnen Nuriye-Semih tek başına faşizme karşı mücadelenin bayraktarlığını yaptılar. 400 Bin kişilik polis gücü, 850 bin kişilik ordu gücü açlık grevi yapan iki direniş330
Anadolu Efsanesi
çinin güvenliğini alamadığını açıklamak zorunda kaldı. Bu halkın ve direnişin gücünden duydukları korudur. İktidar şu açıklamaları yapmak zorunda kaldı; “Ülkemizde birileri terör örgütüyle ilişkisi olan öğretmenler için dünyayı ayağa kaldırıyor” AKP bu dünyanın ayağa kalkmasını engelleyemediği gibi yerine oturtmasını da sağlayamadı. Kopkoyu sansüre rağmen, Onlar dünyayı ayağa kaldırdılar. Eylül ayı sonunda, Avrupa’da devrimciler tutuklandı. Türkiye’de 100’ü aşkın avukat, sanatçı, genç, mahalleli, memur, işçi, halkın her kesiminden devrimci tutuklandı. Sanatçı albümünü tanıtırken, avukat davasına hazırlanırken kurumları basıldı, gözaltına alındı. Halkın sanatçıları ve halkın avukatları türkü söyler gibi direndiler, savunma yapar gibi sloganlarını haykırdılar. Faşizm sanatı ve adaleti teslim alamadı. İtirafçılık faşizmin devrimcilere suç atmasıdır. Bu komplo da çökecekti. Grup Yorum Yasaklara Karşı, Avrupa’da Yeni Mevziler Açarak Cevap Verdi. Grup Yorum’a tüm Avrupa’ya giriş yasağı kondu. Tüm Avrupa ülkelerine giriş vizesi olan Schengen vizeleri Almanya tarafından engellendi. Schengen vize yasaklarıyla birlikte Grup Yorum üyeleri yurt dışına çıkamaz duruma getirildi. Böylelikle Grup Yorum Avrupa’da artık konser veremeyecekti. Bu vize yasağının nedeni ise Almanya’nın ve diğer emperyalistlerin, ülkemizi sömürmeleridir. Bu sömürülerini de sorunsuz şekilde sürdürmek istiyorlar. Sadece Almanya’nın 7200 tane şirketi var Türkiye’de. Bu yüzden devrimci mücadelenin ilerlemesi emperyalizm için ciddi bir tehlike oluşturuyor. Grup Yorum türküleriyle bu mücadeleyi körüklüyor. Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da tarihi konserlere imza atarken, emperyalistler Grup Yorum’u yok etmenin planlarını yaptılar. Almanya’daki 15 bin kişilik konserde, 15 bin kişi aynı anda ırkçılığa karşı sloganlar attı. Anayasa koruma örgütü “bu bir tehdittir” diye açıklama yaptı. Hemen ardından da Schengen vize yasakları verildi. 2015 yılında Grup Yorum üyeleri Almanya’da havaaGrup Yorum
331
lanında tutuldu, geri gönderildi. Bunun üzerine halktan oluşan bir ekip hemen sahnede yerini aldı. Cesur haklı ve umutlu şarkılarını söylemeye devam ettiler. Halk koroları çalışmalarıyla bunun zeminini hazırlamışlardı. Emperyalizmin Yorum’u susturma politikalarını boşa çıkardılar. Daha güçlü cevap verdiler. Ülkemizde Halk Korolarıyla sahnelerini hiç boş bırakmadılar. Grup Yorum’un Avrupa’da çalışmalarını da büyüttüler. AKP faşizmi ve Avrupa emperyalizmi yoğun bir saldırı politikası başlatmışlardı. Grup YORUM’da politika üretmeliydi. Ne demektir politika üretmek, BİZ ŞİMDİ NASIL ÇÖZÜM BULACAĞIZ!.. demektir. Politikasızlık Yenilgidir, Politika Ürettiler; Dam Konserleri,
332
Anadolu Efsanesi
Kamyon Kasalarında Konser!
Türkiye’de dam konserleri yapıldı. Kamyon kasalarında konserler verildi. Avrupa’da anti-emperyalist, anti-faşist her sahnede olmaya devam ettiler. Avrupa’daki konser yasaklarına karşı direndiler. Açlık grevi yaptılar. Avrupa’da meydanlarda oturma eylemleri yaptılar. Tüm konserlerini de hayata geçirdiler. Ülkemizde OHAL’le birlikte İdil Kültür Merkezi’ne sürekli baskınlar başlatıldı. Grup Yorum üyeleri işkencelerle gözaltına alındı ve defalarca tutsaklık yaşadılar. Tutuklamaları, gözaltıları, baskıları ve işkenceleri 34 yıldır sürüyor. Bu bu bedelleri göze almışlardı. Asla kanıksamadılar. Faşizme ve emperyalizme teslim olmadılar. Tutuklamalara karşı hemen bir albümle cevap vermek için çalışmalara başladılar. Ülkedeki tüm Yorumcular tutsaktı. Bu çalışmalar Avrupadaki Grup Yorum üyeleriyle yürütüldü. Tutsak Yorumculara bir hediye olacaktı. Bu çalışmaları Avrupa’da İhsan Cibelik, Nuri Eryüksel ve Mesut Eröksüz’le yürüttüler. Albüm son aşamasına gelmeden ülkedeki Grup Yorum üyeleri tahliye oldular. Albüm ortak bir çalışmayla sonlandırıldı. AKP’nin faşizmi yasallaştırmaya çalıştığı bir süreçte, baskıların ve tehditlerin arttığı bir süreçte albüme “İLLE KAVGA” ismini verdiler. “sürekli faşizme Grup Yorum
333
karşı sürekli direniş” sloganlarıyla cevap verdiler bu saldırılara. Bu süreçte Avrupa’da yeni bir sürece girildi. Albüm’de de iki türkü okuyan Umut Gültekin, Grup Yorum’un Avrupa’da yetişen ilk üyesi oldu. Umut Gültekin’le başlayan bu yeni süreç, Grup Yorum’un Avrupa’da yeni bir mevzisiydi. Nefes nefese geçecek yılların İLK ADIMI VE ÇAĞRISIYDI. Birken iki olma politikasıyla hemen yeni bir isim daha kendisini göstermeye başlamıştı. “BİZ VARIZ” DİYEN İKİ GENÇ TARİHSEL SÜRECİ OMUZLADI. UMUT GÜLTEKİN VE EGE YILMAZ. Bu iki Yorum üyesi tüm deneyimsizliklerine rağmen inançlı ve coşkuluydular. İnançlarının ve coşkularının kaynağı 34 yıllık tarihti ve baskıların arttığı bir süreçte beklemediler. Çünkü beklemek ölümdür. Sanatı halkın sahnesinde öğrendiler. Politika Ürettiler; Grup Yorum Yoldaş Konservatuvarı! Sahneyi Sahnede Öğrendiler! Tıpkı savaşı savaşın içinde öğrenmek gibi. Sahnede şarkı söylemeyi, sahnede öğrendiler. Her konserde kendilerini yenilediler, geliştirdiler ve öğrendiler. Bunları Grup Yorum’u daha ileriye taşıma iddiasıyla yaptılar. “Yoldaş konservatuvarında” iki aylık bir eğitim aldılar. Deneyimli Yorum üyeleri 2 aylık eğitim verdi. Üniversite konservatuarlarında 4 yılda erişilemeyecek en temel bilgileri, bu yoğunlaştırılmış 2 aylık eğitimle aldılar. 34 yıllık tarih Umut Gültekin’e ve Ege Yılmaz’a aktarıldı. Politika Ürettiler; “Listelerinize Bestelerimizle Cevap Veriyoruz!” “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Türkülerimiz” TÜRKÜLER YASAKLANAMAZ kampanyasında bir buçuk yılda toplamda 24 konser verildi ve 27 beste yapıldı. Grup YORUM tarihi boyunca hiç olmadığı kadar üretken oldu. Grup YORUM kuşatmayı yardı ve devrim yürüyüşü devam etti. Avrupa’da üretimleriyle ve konserleriyle en güçlü cevabı verdi. Öfkeyi umut ey334
Anadolu Efsanesi
lediler. Çürüyen dünyaya baharı getirme şiarıyla önlerine çıkan tüm engelleri aştılar. Üretiler... Umudun türkülerini dalga dalga yaymaya devam ettiler. Meşruluğu siyasal ve tarihsel haklılıklarından alıyorlardı. “Halkız biz!” dediler. Halk kadar haklıdır Grup YORUM. Halk 8 milyar ve Yorum da 8 milyar kez haklıdır. Çünkü Grup YORUM halktır susturulamaz! YÜRÜMEYE DEVAM ETTİ Grup YORUM, ADIMLARI GÖK GÜRÜLTÜSÜ, TÜRKÜLERİ ATEŞTEN. Paris’te Grup Yorum Konseri Yapıldı 21 Ocak günü Fransa’nın Paris şehrinde Grup Yorum konseri gerçekleştirildi. 700 kişiye aşkın bir kitlenin olduğu Dock Eiffel konser salonunda Grup Yorum’a özgürlük talebimizi haykırdık. Konsere Grup Yorum’u anlatarak başlandı. Grup Yorum’un ezilenlerin sesi olduğu, umudun türkülerini söylediği ve halkın onurunun adaletin, direnişlerin sesi olduğu vurgulandı. Konserin devamında Zeynel Aba sahne aldı. Halkın türkülerini seslendirdi, “Amerika katil” ve “Ciao Bella” gibi eserleri seslendirdi. Daha sonra sahneden ayrılmadan önce Grup Yorum’u desteklediğini, Grup Yorum’un bir suç işlemediğini, devrimciliğin bir suç olmadığını anlattı. Zeynel Aba’dan sonra sahneye Fransa’nın gençliğinin hazırladığı tiyatro ile konserde sahne aldı. Fransa’daki Özgür Tutsaklara karşı uygulanan baskıları ve devrimci tutsakların direnişini anlatan bir tiyatro oyunu sahnelendi. Tiyatro’nun konusu bir tutsağın Fransa’da OHAL’in açıklanmasıyla beraber ona uygulanmak istenen sistematik çıplak aramaya karşı yürüttüğü açlık grevi ve direnişi. Konser esnasında büyük bir coşkuyla söylenen türkülerin yanı sıra aynı coşkuyla halaylar çekildi kol kola. Son olarak “Cemo”nun ardından “Haklıyız Kazanacağız” marşıyla konser bitirildi.
Grup Yorum
335
23 Nisan 2017 Demokrat Haber “Yasak fayda etmedi: Grup YORUM damlardan seslendi. Yorum üyeleri ‘Herkes Grup YORUM, Her yer Grup YORUM’ sloganı ile İstanbul’un birçok mahallesinde ‘Grup YORUM’ konseri gerçekleştirdi. Grup YORUM’un İstanbul’da Yenikapı Meydanı’nda bugün düzenleyeceği ‘Bağımsız Türkiye’ konseri, valilik tarafından ‘güvenlik’ gerekçesiyle yasaklandı. Valiliğin iptal kararı sonrası sosyal medya hesabından açıklama yapan Grup YORUM’ Yaşasın Bağımsız Türkiye! Milyonlarca Grup YORUM’cu, haydi türkülerimizi söylemeye halaylarımızı çekmeye! 23 Nisan’da türkülerimizi en coşkulu haliyle okuyup, halaylarımız çekmeye devam edeceğiz.’ ifadelerini kullanmıştı. Bugün Grup YORUM üyeleri ‘Herkes Grup YORUM, Her yer Grup YORUM’ sloganı ile İstanbul’un birçok mahallesinde ‘Grup YORUM’ konseri gerçekleştirdi.” 24 Haziran 2017 Uyuşturucu kullanımı ve kaçakçılıkla mücadele günü dolayısıyla Meclis’e araştırma önergesi veren CHP Milletvekili Didem Engin’in verdiği bilgilere göre ; “2000’de 12, 2005’te yüzde 26, 2006’da 51 insanımız madde bağımlılığı nedeniyle yaşamını yitirdi. 2013’te 232 insanımız doğrudan, 416 insanımız dolaylı olarak madde bağlantısı nedeniyle hayatın kaybetti. Yani 2000 ve 2013 yılları arasında doğrudan madde bağımlılığına bağlı ölümler yüzde 1833 oranında artttı. Grup Yorum’dan Basın Emekçilerine, Aydınlarımıza Çağrı Sansüre Karsı Dar, Gerçekleri Anlat, Gerçekleri Yaz Yürüyüş 15 Ekim 2017 Sayı 36 Son 10 ayda, İdil Kültür Merkezimize 4 kez polis baskını gerçekleşti. Tüm baskınlarda enstrümanlarımızı kırıp parçaladılar, 336
Anadolu Efsanesi
nota ve akor defterlerimizi yırttılar, gözaltına alınan herkese işkence yaptılar. 18 Kasım 2016’da yapılan baskında, kültür merkezimizde Tavır dergisi, çekiç ve yeşil gömlek bulunmasını suç olarak göstererek 7 üyemizi tutukladılar. Tutsak Grup Yorum üyeleri, 1 Mart’taki ilk duruşmada tahliye oldular. Ama AKP faşizminin saldırılan hız kesmedi. 28 Mayıs’ta tekrar polis baskınının ardından 3 üyemiz ve 1 korocu arkadaşımız, aynı suçlamalarla tutuklandılar. Her şeye rağmen faşizme karşı halk için sanat yapma ısrarımızı sürdürdük. Üretimlerimiz, hız kesmeden devam etti. 22 Eylül günü yeni albümümüz “İlle Kavga”yı çıkardık. Albümümüzün 24 Eylül’deki imza gününde yine polis baskını ve gözaltılar yaşadık. Faşizmin saldırılarına karşı moral üstünlük bizde olmalıydı; albümümüzün adı gibi, “İlle Kavga” demeliydik. O nedenle polisler kültür merkezimizin kapısını kırarak içeri girmeye çalışırken, biz saldırıyı halaylarla karşılıyorduk. 4 arkadaşımız daha bu baskınla tutuklandı. Arkadaşlarımız gözaltındayken, üyemiz Bergün Varan tahliye oldu. Fakat tahliyesinin ertesi günü, gözaltındaki kardeşine kıyafet götürmek için Çağlayan Adliyesi’ne giderken gözaltına alındı ve tekrar tutuklandı. Şu anda 12 arkadaşımız, Grup Yorum üyeleri Sultan Gökçek, Fırat Kıl, Dilan Poyraz, Helin Bölek, Dilan Ekin, Betül Varan, Bahar Kurt, Özgür Gültekin, Bergün Varan; Grup Yorum korosundan İlyas Kazan, Fotoğraf ve Sinema Emekçileri (FOSEM) çalışanı Meral Gökoğlu ve İdil Kafe çalışanımız Taylan Gültekin tutsak. Faşizmin saldırıları arasında, kuşatma altında halkın sanatını icra etmek için canımızı dişimize takıyoruz ve işkenceleri teşhir ediyoruz. Ama ne yazık ki birçok basın kuruluşunda, haberlerde, gazetelerde Grup Yorum’a yapılan saldırılara yer verilmiyor. Soruyoruz; 1 milyon kişiye konser veren bir müzik grubunun çalışmalarını yürüttüğü İdil Kültür Merkezi’nin 10 ayda 4 kez basılması, bu süreçte tahliye olanların aynı gerekçelerle tekrar tuGrup Yorum
337
tuklanması ve şu anda 12 çalışanımızın tutsak olması haber değeri taşımıyor mu? Grubumuzun yoğun saldırılar altında albüm çıkarıyor olması, albümün tanıtımı için düzenlediği imza gününe polis baskını yapılması; haftalardır gazetelerde yer alan, öz yeğeniyle ilişkiye giren ahlaksızlardan daha mı önemsiz görülüyor? Grubumuz üyesi Bergün Varan, Türkiye’ye geldikten 3 gün sonra, 28 Mayıs’ta İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskında gözaltına alındı. Gözaltında saçları polis tarafından kökünden yolundu. 2 hafta sonra ise tutuklanması kabul edilebilir bir şey midir? Tahliye olduktan sonraki gün gözaltındaki kardeşine kıyafet götürürken tekrar gözaltına alınması, 10 gün sonra tutuklanması size doğal mı geliyor? (...) İdil Kafe çalışanı Taylan Gültekin’e yaptıkları işkenceyi “Hepimiz üzerinden geçtik” deyip övünerek birbirlerine anlattı işkenceciler. Arkadaşımızın gömleğini, çamaşırlarını baştan aşağı kan içerisinde bıraktılar. Bakın AKP bugün; adaletsiz, haksız, hukuksuz tutuklamalara, işkencelere karşı susup sessiz kalanlara da saldırıyor. Adaletsizlik onların da yakasını bırakmıyor. Ülkemiz hapishanelerinde 158 gazeteci bulunuyor. Cumhuriyet yazarları, “pide sipariş ettiğin adam FETÖ’cü”, “parke yaptırdığın adamın oğlu, FETÖ’cünün lokantasında yemek yedi”, “6 yıl önce arabanı götürdüğün oto tamircisi, 8 yıl önce FETÖ şirketinde çalışıyordu” bahanesiyle 1 yıla yakın süredir tutsak. KHK’lar ile onlarca gazeteyi, radyoyu, TV kanalını, yayınevini, dergiyi kapattı. Sadece devrimci-demokrat düşünceye sahip olanları değil; AKP’ye muhalif olan herkesi hukuksuzca tutuklayıp, tecrit işkencesine tabi tutuyorlar. İşte biz; Grup Yorum olarak bu zulme karşı sesimizi daha gür çıkardığımız için bedel ödüyoruz.“Konserlerimizi yasaklarsanız damlara çıkıp konser veririz” dediğimiz için, Nuriye ve Semih’in ismini yasaklarsanız her yerde haykırmaya devam ederiz” dediğimiz için, faşizmin saldırısının en azgın olduğu dönemde halka, 338
Anadolu Efsanesi
faşizme karşı “İlle Kavga” çağrısı yaptığımız için, bugün 12 arkadaşımız tutsak. Bu saldırıları, ancak faşizme karşı omuz omuza vererek aşabiliriz. Türlü gerekçelerle omuz omuza olmamayı, dayanışma içerisinde olmamayı tercih edenlere de AKP faşizmi saldıracaktır. Alman rahip Niemöller’in Hitler faşizmi ile ilgili sözünü o kadar çok duyduk ki artık ez-berlemişizdir. Tekrar edelim: “Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim, çünkü Yahudi değildim. (...) Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı.” Başta basın emekçileri olmak üzere tüm halkımıza çağrımızdır. Sıranın size gelmesini beklemeden dayanışmayı büyütelim. Grup Yorum’un yaşadığı adaletsizlikleri, faşizmin saldırılarım gazetelerinizde köşelerinize taşıyın. Grup Yorum’un hangi koşullarda 19 şarkılık bir albüm çıkardığını, bu albümün faşizmin saldırılarına karşı nasıl bir cevap anlamına geldiğini yazın, anlatın. İdil Kültür Merkezi’ne ziyarete gelin, çayımızı için. Neden “Grup Yorum Halktır, Susturulamaz” dediğimizi gözlerinizle görün. Grup Yorum
Grup Yorum
339
2017 - 24. Albüm Grup YORUM - İLLE KAVGA 01- Duy Beni 02- Kandan Kına Yakılmaz 03- Bir Ceza İstiyorum 04- Tanıyorum Seni Zulüm 05- Doğru Düşün ve Çöz 06- Sen Varsın Ya 07- İstemek ve Yapmak 08- İki Can Fidan 09- Bu Mahalle Bizim 10- Halay Potpori 11- İlle Kavga 12- Anadolu’m 13- Bir Kadın Geçer 14- Uyan Berkin 15- Havsel’in Hawarı 16- Soma İçin 17- Dövüşene 18- Amerika’dır Düşman 19- Serhıldan Jiyane Grup YORUM Üyeleri; Sultan Gökçek; kaval, solo, koro vokal Selma Altın; solo, koro vokal Eren Olcay; solo, koro vokal Ali Aracı; orkestra flütü, kaval, solo, koro vokal İbrahim Gökçek; Bass Gitar 340
Anadolu Efsanesi
Ekimcan Yıldırım; Akustik Gitar Ayfer Rüzgar; Bağlama, solo, koro vokal Özgür Zafer Gültekin; Bağlama, koro vokal Fırat Kıl; Elektrik gitar, koro vokal Umut Gültekin; Solo, koro vokal Helin Bölek; koro vokal Emel Yeşilırmak; koro vokal Dilan Poyraz; koro vokal Betül Varan; orkestra flütü, solo, koro vokal Bahar Kurt; orkestra flütü Bergün Varan; koro vokal Seher Adıgüzel; koro vokal Dilan Ekin; koro vokal Barış Yüksel; akustik bateri İhsan Cibelik; bağlama, kaval, solo, koro vokal İnan Altın; akustik bateri, vurmalı çalgılar, tuşlu çalgılar, solo, koro vokal Albüm Kapak Yazısı; İki yıllık bir ayrılığın ardından tekrar sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Gönül isterdi ki bu albümü “Dünden Yarına Ustalarımız” serisinin ilk albümü olan Ruhi Su’dan hemen sonra çıkaralım. Ama öyle olmadı. Neden? Çünkü şarkılarımızın enstrüman kayıtları neredeyse bitmek üzereyken, çalışmalarımızı yürüttüğümüz İdil Kültür Merkezi’nde bir ay içinde iki defa baskın oldu. İkinci baskında gözaltına alınan Grup YORUM üyeleri Selma Altın, İnan Altın, Ali Aracı, Fırat Kıl Sultan Gökçek, Helin Bölek ve Dilan Poyraz tutuklandı. Tutuklanmamıza sebep olan suç unsurları hayli bir ilginçti; Yeşil gömlek, çekiç (bildiğiniz çekiç) ve Tavır Dergisi. Mapusluk ak cefadır bizim için… Halkın türkülerini Grup Yorum
341
yapıyorsan bunun bedelleri de vardır, biz bunu biliyoruz. Bizim türkülerimiz zalimlerden hesap sorar. Yedi Yorum üyesi tutuklandı ama albüm çalışması durmadı. Nasıl oldu diyeceksiniz, açıklayalım; kolektivizmle. Dışarıda kalan Yorum üyeleri ve sanatçı dostlarımız bir araya gelerek, albümün kayıtlarını sürdürdü. Tutsak olan Yorum üyeleri ise 3.5 aylık tutsaklığın ardından mahkemeye çıkarıldı. Halkın sanatını yargılamak isteyenlere en güzel cevabı mahkeme kürsülerinde verdik. Devrimci sanatın onurunu, gücünü bir kere daha haykırdık. Burjuvazinin, halkın sanatı karşısında nasıl aciz bir duruma düştüğünü, nasıl kompleksli olduğunu anlattık. Ve bu saldırganlığının, bu kural tanımazlığının bu kompleksten kaynaklandığını söyledik. Ve bu mahkemede tüm Yorum üyeleri serbest bırakıldı. Zaten yürümekte olan kayıtlara, özgürlüğüne kavuşan Yorum üyeleri yeniden katıldı. Daha albümü tamamlayamamıştık ki 3 ay geçmeden kültür merkezimiz yeniden basıldı. Bu baskında gözaltına alınan Yorum üyeleri Sultan Gökçek, Fırat Kıl ve Dilan Poyraz yeniden tutuklandı. Ardından tutuklamaları protesto eden Yorum üyesi Bergün Varan da tutuklandı. Yani bu albüm kayıtlarını bin bir türlü saldırı altında gerçekleştirdik ve nihayet tamamladık. Bin bir türlü diyoruz, çünkü bu albüm, Yorum’a yönelik, baskıların, sansürün, tutuklamaların en yoğun olduğu dönemde hazırlandı. Vermek istediğimiz istisnasız tüm konserlerimiz yasaklanırken hazırlandı. Konserlerimizi yasaklayanlara cevabımızı, çatılara çıkıp dam konserleriyle verdiğimiz bir dönemde hazırlandı. Tüm ülkede OHAL ve KHK’larla gerçek bir terör estirirken hazırlandı. Ama bunların hiçbiri ne üretimlerimizi, ne faaliyetlerimizi, ne konserlerimizi ne de albümümüzü durdurabildi. Tersine, Yorum üyeleri olarak her zamankinden güçlü, her zamankinden fazlayız. Bestelerimizin bu dönemde azalması bir tarafa, bu saldırılara 342
Anadolu Efsanesi
adeta bir üretim patlamasıyla cevap veriyoruz. Tamamı 2 CD’ye sığabilen 19 şarkıyla çıkıyoruz karşınıza. Son yıllarda ülkemizde ve dünyada yaşadığımız, tanık olduğumuz büyük ve sarsıcı olaylara karşı duygu ve düşüncelerimizin ifadesi olan bu albümümüzde, tüm şarkılarımızda aslında çağrımız ortak. Ne yaşarsak yaşayalım, umutsuzluğa kapılmayalım. Yılgınlığa kapılmayalım. Korkuya kapılmayalım. Görmezden gelmeyelim. Uzak durmayalım. Sorunlarla baş etmenin, tek bir çözümü var; İlle Kavga… İKİ CAN FİDAN Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde mevsimlik işçileri taşıyan kamyonun dereye yuvarlanması sonucu oluşan kazada 9 kişi hayatın kaybetmişti. 7 Şubat 2007 tarihinde, Çırpı Deresi yatağı mevkiinde, çoğunluğu 12-15 yaşlarında kızlardan oluşan 43 mevsimlik işçiyi taşıyan kamyon dereye uçtu. Hayatını kaybeden 23 Yaşındaki Fidan Elma’nın 4 aylık hamile olduğu ortaya çıktı. 25 yaşındaki eşi Halil, ölen eşinin cesedinin başında uzun süre gözyaşı döktü. İki Can Fidan Fidan kadın sabahları tan atanda kalkardı Kuru azık çıkın eder, sol koluna bağlardı Kocasını uyandırır urbasına dolandırır Kasasına kamyonetin ilk önce o atlardı Yollara aşıp, sular geçer, bir çiftliğe varırdı Şiir Karnında bebesiyle iki can Çırpındı, çırpındı kayboldu fidan Sağ çıktı ya Halil azgın sulardan Grup Yorum
343
Fidansız, bebesiz, şu dünya zindan Yan Halil’im yan, sen kaderine yan Yağmura niye yağdın denir mi? Haşa Sorulur mu dereye niye taştığı Kamyonun suya niye uçtuğu Böyledir hayat Mevsimler gelir, mevsimler geçer ellerimizden Hem ayazda, hem sarı sıcaklarda dökülür terimiz Bir mevsimliktir umudumuz İlkbahar, yaz bükülür belimiz İş gelir, iş gider Mevsim gelir, mevsim gider Sonbahar, kış doğrulmaz belimiz Eteklerimiz görmez üç kuruş Mecbur hayattır bizimki Yan Halil’im yan, sen kaderine yan Hele kalk yerinden, hele bir uyan Niye susmuyor yüreğin Halil Çırpı deresi Fidan’ı gömdü, iki can Yüreğin niye gömmüyor acıyı Sessiz isyanın göğüs kafesini parçalayacak, niye Mecbur hayat öyle mi, kader öyle mi Ne kaderi Halil, ne kaderi Ne yağmur, ne sel, ne boran Ne hastalık, ne karnında taşıdığı can Yokluk beter zulümdür, açlık ölümdür Mecbur çalışacak Halil, mecburdu Fidan Yüreğin soruyor Halil, yüreğin soruyor Kimdir bizi bu hayata mecbur eden 344
Anadolu Efsanesi
Kimdir Halil kim ... Ceylan pınarda damlar, yüneşe uzanırlar Bebeleri sütsüz, etsiz doymadan boylanırlar Çırpı deresi de coşar kara bulut altında Kamyon işe insan taşır, onüç onbeş yaşında İnsan istif edilmiş o kamyon uçtu nehire Halil’im çare aradı, boşa döndü yakardı Fidan’ım çırpındı suda vermeden iki canı Kandan Kına Yakılmaz 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da miting düzenleyen demokratik kitle örgütlerine yönelik bombalı saldırı gerçekleşti. 102 kişi hayatını kaybetti. KANDAN KINA YAKILMAZ Vurma dedim vurulursun Kandan kına yakan var mı Sen yarını ne sanırsın Yakınıp da onan var mı Yarın vuran bre zalım Bu dünyada barınır mı Kandan kına bre zalım Kandan kına yakılır mı Nasıl kıydın şu sabaha Ürkmedi mi hiç ellerin Grup Yorum
345
Ellerin bre zalım Ekmekten hiç korkmadı mı Kolların bre zalım, kırılıp da sarkmadı mı Kandan kına bre zalım Kandan kına yakılır mı hey Kanlı el, kanlı ekmek Sofra değil, leş başı bu Sofra değil bre zalım Sardı dünyayı kokusu Sevmek, ağlamak, gülmek Hakkın değil bre zalım Hakkın değil bre zalım Seninki kahpe korkusu hey Bu Mahalle Bizim 2017 Yılında OHAL ile birlikte dernekler basıldı, sanatçılar tutuklandı, neredeyse bütün devrimci demokrat mahalleler polis ablukası altına alındı. Bu süre içinde bestelenen Bu Mahalle Bizim marşı, yoksul mahallelerde dilden dile dolandı. BU MAHALLE BİZİM Halkımız için atar yüreklerimiz Onun için bükülmez bileklerimiz Burası bize vatan, emek, alın teri, can Savunuruz hayatı hiç durmadan Çıkarız barikata Umudun bayrağıyla 346
Anadolu Efsanesi
Alnımızda yıldızlı bere Bu mahalle bizim And olsun ki sizlere Geçit yok katillere Vur vur devrim için Vur vur cephe için Vur vur halkım için Vur vur vur vur Vur vur katillere Vur vur cellatlara Vur vur çetelere Vur vur vur vur Hayatı örgütlüyor halk meclisleri Adaletin peşinde koç yiğitleri Örgütlenmiş halkız biz Mahallenin şahanları Faşizme dur diyen halk çocukları Çıkarız barikata Umudun bayrağıyla Alnımızda yıldızlı bere Bu mahalle bizim And olsun ki sizlere Geçit yok katillere Vur vur devrim için Vur vur cephe için Grup Yorum
347
Vur vur halkım için Vur vur vur vur Vur vur katillere Vur vur cellatlara Vur vur çetelere Vur vur vur vur Halkın Örgütlü Sanatını Engelleyemeyeceklerinin, Durduramayacaklarının Kanıtıdır; İlle Kavga Yürüyüş Dergisi 8 Ekim 2017 Sayı 35 Yürüyüş: On gün önce İlle Kavga isimli yeni bir albüm yayınladınız. Bu albüm sürekli baskı, baskın, tutuklama içinde çıkan bir albüm oldu. Bize albümün çıkma sürecini, hangi baskıları yaşadığınızı ve bunları nasıl aştığınızı anlatabilir misiniz? Grup YORUM: İlle Kavga OHAL koşulları altında hazırladığımız bir albüm oldu. Geçen yıl başlamıştık hazırlıklarına. Albümü hazırlarken, bir çok konserimiz yasaklandı. Konser yasaklarına karşı Dam konserleri örgütledik. Albüm kapağımızda buna yer vermiştik. Bir yandan yasaklara karşı mücadele ederken, bir yandan da albüm kayıtlarını yapmaya çalışıyorduk. Ki bu baskılar devam ediyor. Kayıtların sürdüğü dönem içinde kültür merkezimiz defalarca basıldı. İkinci baskın sırasında neredeyse bütün Grup YORUM üyeleri tutuklandık. Ancak kayıtlara yine devam ettik. En deneyimsiz üyelerimiz dışarıda hem kültür merkezinin işlerini yapmaya devam ettiler, hem de albüm kayıtlarını sürdürdüler. Albümün son aşamasına, çıkmaya hazır hale getirdiler. Burada çok önemli olan şey, hiç deneyimi olmayan, henüz Grup YORUM’a yeni katılmış üyelerin bu kayıtları sürdürmesi. Normalde yılların profesyonel müzisyenleri bile, stüdyoya geçince heyecanlanırlar. Ya da parayla aranjörler tutup, onlara yaptırırlar kayıt işlerini. Grup Yorum’un en büyük gücü buradan geliyor, yani en deneyimsiz, en genç üyelerimiz cüretli bir şekilde stüdyoya girdi, kayıtları 348
Anadolu Efsanesi
yaptı. Bunun en basit formülü, genç arkadaşlar öğrenmeyi biliyorlardı. Hızla öğrendiler. Ardından Yorumcular 1 Mart 2017’de tahliye oldu. Son düzeltmeleri yapıp yayınlayacaktık ki, baskınlar ve tutuklamalar devam etti. Her şeye rağmen, ve baskınlar tutuklamalar devam etmesine rağmen albümü çıkarmayı başardık. Grup YORUM’un bu sorunları aşmadaki en büyük gücü, halkın çocuğu olmamız. Halkımızın çocuklarını hızla eğitip halk sanatçısı yapabilme yeteneğimizden geliyor. En büyük baskılar da yaşansa, halkın çocukları Grup YORUM’u yeniden oluşturuyor. Ruhi Su, Nazım Hikmet ve ustalarımız tek başlarına çok büyük direnişler sergilediler ve yol açtılar. Ancak bir gelenek, bir okul yaratamamışlardı. Ustalarımızdan öğrendiklerimize biz yenilerini de ekledik, artık hiçbir baskı üretmemizi engelleyemeyecek. Halkın sanatçıları artık örgütlü. Halkın örgütlü sanatını yenemeyeceklerinin, durduramayacaklarının kanıtıdır İlle Kavga. Yürüyüş: İlle Kavga albümünü oluşturan şarkılar faşizmin hiçbir halktan yana düşünce ve kavgaya izin vermek istemediği ve azgınca saldırdığı bir dönemde halka neleri anlatıyor? Bize albüm şarkılarından bahsedebilir misiniz? Grup YORUM: Albümümüz 19 şarkıdan oluşuyor. Sorunuzda ifade ettiğiniz gibi halktan yana düşünceler var albümümüzde. Tek tek her şarkımızı anlatmak isteriz, üzerine konuşmak isteriz. Bu kısa röportajda bütün duygularımızı, düşüncelerimizi ifade etmek biraz zor olacak. Bu nedenle birkaç şarkımızdan söz edelim. Eminiz ki derginizin okurları tek tek her şarkıya gerekli emeği vererek, sözlerine bakarak dinleyecektir. Kandan Kına Yakılmaz; Hasan Hüseyin’in bir şiiri. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’ndan sonra düzenlediğimiz bir şarkı. Rock düzenlemesiyle yaptık, biraz farklı bir çalışma oldu bizim için de. İlk defa denedik, bir rock çalışması biçiminde canlı kayıt yaptık. Ankara Gar Katliamı’na dair duygularımız, düşüncelerimiz enstrümanlarımıza yansıdı. Sonrasında katliamlar devam etti. Katliamlara sessiz kalmayacağız. Yine, Hevsel’in Hawarı isimli şarkımız; Kürdistan’daki katliamlara karşı düzenledik. Şiirleriyle, canlandırma ses kayıtlarıyla, alçakça bir katliama karşı Kürt halkımızın sesi olmaya çalıştık bu şarkımızGrup Yorum
349
da. Bir Ceza İstiyorum; Pablo Neruda’nın bir şiiri. Dünyanın her yerinde geçerli söyledikleri. Halkımıza kan kusturanlara bir ceza istiyorum. Ve halk eninde sonunda hesabını soracak. Egemenler sömürenler bütün dünyada, halkları düşünemez hale getiriyorlar. Ülkemiz için de bu geçerli, eğitim sistemiyle, televizyon dizileriyle, baskı ve katliamlarıyla düşünmeyen bir halk yaratmaya çalışıyorlar. Adeta bir akıl tutulması yaratıyorlar. Doğru Düşün ve Çöz isimli şarkımızda, doğru düşünmenin formüllerini, bilimsel düşünceyi, diyalektiği ve materyalizmi anlatmaya çalıştık. Bütün halkımızın ezberlemesini isteriz. İntiharların, bunalımların sonu doğru düşünmekten gelecek. Ekmeğimiz ve adalet için hakkımızı almayı öğreneceğiz. Doğru düşünerek, öfkemizi emperyalizme ve faşizme yönlendirmeyi öğreneceğiz. İki Can Fidan, Soma için, şarkılarımızda, mevsimlik işçileri, işçi katliamlarını anlatmaya çalıştık. Mevsimler geçiyor ama işçi katliamları durmuyor. Bu kader değil. Her yıl binlerce işçi katlediliyor ve sorumluları cezasız kalıyorlar. İşçi katliamlarına da son verecek olan yine işçilerin kendileri, işçilerin örgütlü mücadelesi olacak. Bu Mahalle Bizim; bütün yoksul halkın mahalleleri bizim. Albüm kayıtlarının bitmesine yakın bestelediğimiz bu şarkı ile umudumuzu meydanlarda haykırıyoruz. Ki ilk dinleyenleri etkileyen, hemen dillere dolanan bir marş oldu. Umutsuzluğun kol gezdiği ülkemizde, dünyamızda, bu şarkılar bize umut veriyor, soluk aldırıyor. Vazgeçmemeyi, kazanacağımıza olan inancı veriyor. Hiçbir zaman söylemekten vazgeçmeyeceğiz Amerika’dır Düşman. Dünyanın neresinde olursa olsun duyacaklar bu sloganı. Ama en gür duyacakları yer Anadolu toprakları olacak. Mahir’lerin başlattığı Bağımsız Türkiye mücadelesinin bayrağı asla yere düşmeyecek. Amerikan sömürücüleri döktükleri her damla kan için hesap verecekler. Biz şarkılarımızda her dönem söylemeye devam edeceğiz. Tek bir Amerikan üssü kalmayıncaya dek mücadelemiz sürecek. Her şarkıya değinemedik, kısa kısa ifade etmeye çalıştık. Albümü dinleyen halkımız birçok duyguyu daha yaşayacaktır, eksiklerimizi tamamlayacaktır diye düşünüyoruz. Yürüyüş: Albümün kendisini ele alsak bile imhalara uğradı, tu350
Anadolu Efsanesi
tuklandı, baskınlar yedi.. Ama direndi... Şu an hala bir yanı tutsak bir albüm olarak Grup YORUM’un kavga tarihinde yerini aldı... Bizimle bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Grup YORUM: İlle Kavga albümü, şimdiye kadar ki tarihimizde özgün bir yere sahip olacak. Unutamayacağımız bir süreç sonunda çıktı albüm. Ki ilk çıktığı günlerde imza gününde bile baskın yapıldı, Yorum’dan arkadaşlarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Her albüm çocuğumuz gibi. Zor zamanlarda ortaya çıkıyor, zor zamanlarda büyüyor ve elle tutulur bir ürün haline geliyor. Bu nedenle çok daha köklü bir şekilde halkla da bağ kuruyor. Her bir şarkı, her bir kayıt bin bir emekle yerine getirildi. Şimdi elbette, tutsak olan Grup YORUMcular için bu albümü çok daha fazla, yaygın şekilde dağıtmalı, şarkıları milyonlara ezberletmeliyiz. İşte o zaman tutsak olan Yorumcular özgürlüğü milyonlarla birlikte haykıracaklar. Bizi tutsak edemezsiniz diyecekler. Bütün Grup YORUM ailesi için bir görev gibi almak gerektiğini düşünüyoruz. Büyük ailemizin her ferdi bu bilinçle, sorumlulukla yaygın bir dağıtımı yapacaktır. Yorumcuları tutsak edebilirler, ama Grup YORUM’un büyük ailesini asla tutsak edemezler. Şarkılarımız ise kafeslere, hapislere sığmaz. Bunu 32 yıldır gösterdik. Ama şimdi çok daha fazlasını yapmalıyız. Artık sadece yaşadığımızı göstermek zamanı değil. Artık burjuva sanatına karşı zaferimizi ilan etme zamanıdır. Bütün yasaklamalara karşı milyonların dilinde şarkılarımızın söylenmesini sağlayarak zaferimizi ilan edeceğiz. Her dönem yeni yeni şarkılarla, 80 milyon halkımız Grup YORUM şarkıları söyleyinceye kadar mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Yürüyüş: Yeni bir albüm çalışmanız var mı diye sormuyoruz. Bu ülkede faşizme ve emperyalizme karşı mücadele sürdükçe, Anadolu halkı direndikçe sizin de şarkılarınız hep olacak biliyoruz. Önümüzdeki süreçte hangi çalışmalara yoğunlaşacaksınız ya da şu an devam eden bir çalışmanız var mı? Bu konuda bizden, halkımızdan istediğiniz bir şey var mı? Dergimiz aracılığıyla tüm Anadolu’ya iletelim. Grup Yorum
351
Grup YORUM: Yeni albümlerimiz olacak. Baskınların olduğu süreçte, arkadaşlarımız gözaltındayken bile, yeni albüm çalışması için çalışmaya devam ettik. Son dönemde bestelediğimiz şarkılardan bir albüm yapmayı düşünüyoruz elimizde epey şarkı birikti. Hapishanedeyken ürettiğimiz şarkılar var elimizde. Bunların kaba düzenlemesini yaptık. Ustalarımızdan Mahsuni Şerif türkülerinden oluşan bir albüm çalışmasına başlamıştık. Düzenlemelerinin birçoğu bitti, bu albümü de kısa süre sonra stüdyoda kaydetmeye başlayacağız. Grup YORUM dinleyicilerinden, halkımızdan şunu istiyoruz. Grup YORUM halktır, halkımızın her ferdi Grup YORUM’un üyesidir. Albümde adı yazan 21 kişiden oluşmuyor sadece Grup YORUM üyeleri. Nasıl ki, Pir Sultan’ın ardından onlarca ozan Pir Sultan mahlasıyla şiirler yazdı. Nasıl ki, Köroğlu’nun türküleri 22 dilde söyleniyor. Ozanlar, Köroğlu adıyla türküler söylüyorlar. Bugün de, halkımızın geleceği için şiir yazan, türkü yakan, marş besteleyen bütün halkımızdan, devrimcilerden şarkılarını bize göndermelerini istiyoruz. Bizimle irtibata geçsinler, birlikte daha çok şarkılar üretelim. Yürüyüş: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Grup YORUM: Albüm yayınlandıktan sonra bir baskın yapıldı ve arkadaşlarımız gözaltına alınıp tutuklandı. 32 yıldır defalarca benzer yöntemlerle baskına uğradık, bizi susturmaya çalıştılar. Kimi zaman sahte belgelerle tutukladılar, kimi zaman diskette adın çıktı deyip tutukladılar. Şimdi de yüzlerce kişi hakkında ifade aldıkları bir kişiyi bahane ederek operasyonlar yapıyor tutukluyorlar. Bunlar boşunadır, beyhude çabalardır. Tanımadığı insanlar hakkında iftiralar atan, kendi pis canını kurtarmak için halkına ihanet edenlerden kimseye hayır gelmemiştir. Halkın mücadelesini bu tür alçaklar durduramadı, durduramayacak. Grup YORUM daha fazla albüm çıkartacak, daha fazla Grup YORUM üyesi halkın sanatçısı olarak sahnelere çıkacak. Bunu ne hainler durdurabilir, ne faşizm durdurabilir. Halkımız kazanacak, halkımızın 352
Anadolu Efsanesi
örgütlü sanatçıları kazanacak, biz kazanacağız. İlle Kavga. Grup Yorum Açıklama; Grup Yorum’un 8 Üyesi Ve Bir Koro Üyesi Tutsak. Bir Üyesi Gözaltında; Ama Grup Yorum Hala Türkülerini Söylüyor, Söylemeye Devam Edecek. AKP faşizmi bir Grup YORUM üyesini daha tutukladı! Özgür Zafer Gültekin, yeni çıkan albümümüzün imza gününde AKP’nin katil polisleri tarafından yapılan baskında Bahar Kurt ile gözaltına alınmıştı. Bahar Kurt 2 günlük gözaltı sonrası sorgusu dahi alınmadan tutuklanmış, geri kalan arkadaşlarımız 8 gün gözaltında tutulmuştu. Dün adliyeye çıkarılan arkadaşlarımızdan Özgür Zafer Gültekin de tutuklandı. Mayıs ayından bu yana 8 Grup YORUM üyesi ve bir koro üyesi arkadaşımızı tutukladılar. Daha önce de yaptıkları bu saldırılarla bizi kendilerince bitirmeye, üretemez hale getirmeye çalışsalar da biz konserlerimizi gerçekleştirdik, tecrit altında üretmeye devam ederek yeni albümümüzü çıkardık. Halkımızdan aldığımız güçle yaptığımız üretimlerimizi hazmedemeyen AKP azgınca saldırmaya devam ediyor. Biz, halk sanatını savunmaya ve halktan yana sanat yapmaya, üretmeye devam edeceğiz. Daha önce de söyledik, Grup YORUM 10 kişiden ibaret değildir. Grup YORUM halktır. Tutsak arkadaşlarımız; Fırat Kıl, Sultan Gökçek, Dilan Poyraz, Betül Varan, Helin Bölek, Bahar Kurt, Özgür Zafer Gültekin, Dilan Ekin, İlyas Kazan SERBEST BIRAKILSIN! KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN TÜRKÜLERİMİZ (Koro üyesi İlyas Kazan, tutuklanıp serbest bırakıldıktan sonra, yaşadığı bunalımın ardından intihar etmiştir)
Grup Yorum
353
Grup Yorum Üyesi Umut Gültekin’nin Konser Anlatımları; Irkcılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek Konseri Almanya Emperyalizminin Tehditlerine, Yasaklarına Rağmen Yapıldı! Grup Yorum’un Yaratıcılığı Ve Halkımızın Sahiplenmesiyle “Kuralcı Alman Devleti”Nin Yasakları Parçalandı. Umut Gültekin 2017 Haziran’da yapılan FULDA KONSERİNE yaklaşık 4000 KİŞİ KATILDI.
Birkaç yıldır Almanya Devleti konserlerimizi doğrudan yasaklıyor. Gladbeck’te de olduğu gibi yine yasaklamalarla karşı karşıyaydık. Konser “Almanya Anayasayı Koruma Örgütü” tarafından engellenmeye çalışılıyordu. Sürekli bir anti-propaganda yapılıyordu. Bizi yasadışı gibi gösterme çabaları vardı. Fulda Belediyesi de bize yer vermek istemiyordu. Sürekli farklı bir gerekçe gösteriliyordu bunun için. Biz bu konuda deneyimliydik. Hemen harekete geçtik. Hem hukuki boyutuyla, hem de Fulda halkının desteğini alabilmek için kitle çalışmasıyla cevap verdik... Her gün başka bir bölgesine giderek sokak sokak, ev ev, kapı kapı dolaştık. Elimizde bildiri ve konser biletleri. Dilimizde meşruluğumuz. Fulda halkı tarafından çok olumlu karşılandık. Sokakta tanıştığımız bir çok insandan gelme sözleri aldık. Biz bu çalış354
Anadolu Efsanesi
maları yürütürken bir yandan da halen bir belirsizlik vardı. Yer konusunda bir türlü bize yer gösterilmiyordu ve sadece bir hafta kalmıştı konsere. Biz de her gün fulda’nın merkezinde gün boyu eylem yapma kararı aldık. Her gün merkezin başka bir bölgesine gittik, elimizde enstrümanlarımız, dilimizde kavga türkülerimiz vardı. Buna ek olarak da Belediye önünde her gün aynı saat’de eylem yapıyorduk. Her gün polislerle karşı karşıyaydık ve bizim eylem yapmamızı, en temel hakkımızı tanımak istemiyorlardı. Belli ki talimatların sahipleri çok kararlıydı. Ama Fulda halkı bizi sahiplendi. Kafelerini açtılar, polislerle tartıştılar. Polisler ve üstleri geri adım atmak zorunda kaldılar. Konsere 2 gün kala halen bir belirslizlik vardı ve biz bir karar almalıydık. Aldığımız karar şöyleydi bunu Belediyeye de bildirdik; 1- Biz bütün kitlemizi bize bir yer verseniz de vermesenizde buraya getireceğiz. 2- Eğer bize yer vermezseniz, biz de kitleyle büyük bir eylem yapacağız dedik. Merkezden başlayacağız yürümeye ve konserimizi de sokakta vereceğiz. (Biz ülkemizde yaptığımız gibi damlarda konser verebileceğimiz yerleri belirlemeye başlamıştık.) Sonuç olarak buna gerek kalmadı. Biz her koşulda bu konseri yapacağımızı, kararlılığımızı göstermiştik. Belediye geri adım attı, izin vermek zorunda kaldılar. Bize son gün yeri gösterdiler ve hızla çalışmalarımıza başladık. Kararlılığımızla ve direnişlerimizle biz kazanmıştık. Bu zaferle konserimize “Zafer türküsü” ile başladık. Çok coşkulu bir kitle vardı. Benim Grup YORUM’la ilk sahnem değildi ama solist olarak bir ilk’ti. Daha önce koro’da yer alıyordum. Sonuç olarak o gün gündem “Bu mahalle bizim” türkümüzdü. Biz provalardan yayınlamıştık bu türkümüzü ve polisler bu türkü söylenmeyecek dediler. Biz tabi buna uymadık ve türkümüzü söyledik. Bu türküyü söyleme onuru da bendeydi. Bir kere söylemekle de kalmadık, iki kere söyledik. Konser coşkulu ve siyasi olarak güçlü bir cevaptı emperyalizme. Bir kez daha onlara bizim kararlılığımızı gösterdik. Grup Yorum
355
Fulda’da Israr Ve Kararlılıkla Başardık; Coşkulu Halaylarımızla Miting-Festivalimizi Gerçekleştirdik. Mutlaka Yapacağız! Dedik Ve Yaptık. Festival Komitesi Yürüyüş 25 Haziran 2017 Sayı: 20 17 Haziran’da miting alanına geceboyu uyumadan hazırlık yapanlar geldi ilkin. Ardından alanı kuracak ekip hızla malzemeleri indirdiler ve telaşlı bir çalışma başladı. Çünkü yaklaşık üç haftadır belediyenin daha önce imzaladığı ve festival komitesinin de imzasına sunduğu sözleşmeyi iptal kararına karşı hem fiili hem ideolojik mücadelemizin sonucu olarak Zaferimizi ilan etmiştik. Evet Biz “Mutlaka Yapacağız” Demiştik! Yabancısı değildik yasakların. 2016 Kasım ayında Oberhausen Konserimizde vize engellerini aşarak gelebilen dört arkadaşımızı havaalanında gözaltında tutup geri Türkiye’ye gönderen, 2017’de Gladbeck’te yapacağımız festivalimize binbir engel çıkarmalarından biliyorduk. Fulda Belediyesi Messe alanında yapmak istediğimiz Irkçılığa ve Yozlaşmaya Karşı Halklar Festivali’miz için olumlu cevap vermiş, sözleşmeyi imzalayarak göndermişti. Ve çalışmalara başladığımızdan birkaç gün sonra tek taraflı fesih kararını bildirmişti. Gerekçe malum: Grup Yorum. Hızla hukuki itirazımızı yaptık ve Fulda belediyesi önünde bir basın açıklaması ve gösteri ile ilan ettik: Halklar Festivalimiz Engellenemez! Fulda Belediyesi Şarkılarımızdan Neden Korkuyor? dedik. Ve ilan ettik, “biz haklıyız ve meşruyuz! Grup Yorum şarkılarıyla bu festival hakkımızı sonuna dek savunacağız ve mutlaka gerçekleştireceğiz!” İtiraz mahkemesi Belediye’nin iddialarını temel alarak festivalimizi ancak Grup Yorum’suz yapabileceğimizi, Grup Yorum’a dair 356
Anadolu Efsanesi
festivalde hiçbir ürünün yer alamayacağını, bunu kabul ettiğimizi ve nasıl gerçekleştireceğimizi ayrıntılı bildirmemizi belirten karar gönderdi. Bu karara da derhal itiraz ettik. “Grup Yorum Halktır Susturulamaz!” dedik. Eylemlerimizle Fulda meydanlarına indik. Bir yandan tüm Avrupa’da festival çalışmalarımızı kesintisiz sürdürdük. Belediyenin ucuz yalanlarını teşhir ettik. Söyleşilerimizi, kitle çalışmalarımızı, sanatçı dostlarımızla görüşmelerimizi aynı kararlılıkla sürdürdük. Belediye vazgeçeceğimizi düşünmüş olabilir. Tam tersine Fulda’ya ve Fulda’lılara gerçekleri daha net anlatabilmek, Belediye’nin tutumunun antidemokratik niteliğini teşhir için tüm kararlılığımızla çalıştık. Ev ev gezdik, yalanlar-gerçekler adını verdiğimiz bildirilerimizi ulaştırdık herkese. Belediye’nin festivalinin olduğu alanlarda müzikli protestolar gerçekleştirdik. Polis eylemlerimizi de engellemeye kalkıştı, hatta Fulda içinde Grup Yorum Gönüllüleri tişörtlerimizi giymeyi bile yasadışı ilan etmeye kalkıştı. Geri adım atmadık, kararlılığımızı koruduk. 17 Haziran günü için bu kez miting başvurusu yaptık. Festivalimizi engellemeyi protesto edecek ve mitingimizde sanatçı dostlarımızla, konuşmacılarla Irkçılığa ve Yozlaşmaya Karşı sesimizi yükseltecektik. Aynı zamanda Grup Yorum yasağını teşhir edecektik. Mitingimize cevap geldi, öyle ki Gladbeck’ten ders çıkarmış akıldane-leriyle Fulda Belediyesi yetkilileri bu mitingin festivalin alternatifi olmaması için özel önlemler almıştı. Yani miting asla bir festival havasına sokulamayacaktı. Bunun için zamanı daraltarak, sahne ve çadırlarımızı kurmamıza, tüm Avrupa’dan gelecek binlerce insanımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamamıza olanak bırakmayacak şekilde güdükleştirilmiş miting dayatılıyordu. Onlarca konuk sanatçı ve konuşmacı dostumuza birer kelimelik, birer şarkılık yer dahi veremez olacaktık. Misafirlerimizin açlığını gideremeyecek, çocuklarımıza oyun alanı kuramayacaktık. Hayır dedik, bu kabul edilemez... İzin verilen saate dek mitinGrup Yorum
357
gimizi yapacak ama bitiminden hemen sonra Fulda merkezinde 7 ayrı yerde protesto gösterileri gerçekleştirecektik. Bunun başvurusunu da yaptık. Ertesi gün çağırdı belediye yetkilileri. Görüşmelerde çok açık ortaya çıktı ki belediye yetkililerini yönlendiren ve belirleyici olan anayasa koruma elemanlarıdır. Miting sırasında insanlarımızın ihtiyaçlarını gidermek için hazırlayacağımız yiyecek stantlarına, onca sanatçı dostumuzun ihtiyaçlarını ve mitingin masraflarını bağış yoluyla da karşılayamayacağımız dayatılıyordu. Oysa biz herşeyi halkımızın desteği ve gücü ile gerçekleştiriyorduk. Son görüşmede görüldü ki anayasa korumacı memurun olur dediği bağış toplama konusunda Belediye yetkilisi şaşırmış ve mola talep etmişti. “Mitingin şartlarını esnetirsek bu gösterileri yine de yapacak mısınız?” İşte böyle soruldu... Mitingte Grup Yorum, diğer tüm sanatçı ve konuşmacı dostumuzla birlikte sahne alacak dedik. Çocuklarımıza bir oyun bahçesi kuracağız, paneller yapacağız, stantlar açacağız. Hepsine evet dediler. Sadece ama sadece Çocuk oyun alanı kuramayacakmışız. Miting formatına aykırıymış! Dünyaya teşhir ediyoruz ki miting alanlarına çocuklarıyla gelenler için Alman yasaları çocuklarına oyun alanı kurdurtmuyormuş! Bütün bu esnemeler ve pazarlıklar ne zaman netleşti? 16 Haziran günü yani en başından ilan ettiğimiz festivalimizden bir gün önce! O dakikaya kadar bir yandan da Grup Yorum sahnesi için müzikal hazırlıkları aksatmadan sürdürdü ekip. Hem eylemlerdeydiler, hem çalışmalarda. Gelenek sürdürüldü. İşte Meydandayız ve 4500 Yürek Grup Yorumlayız! Sahnemiz, çadırlarımız elbirliğiyle kuruldu. Elektriğin suyun var olduğu yalanını söyleyerek tahsis ettikleri alana koca bir tır kadar jeneratörü getirttik, 250 metre ötelerden suyu çektik, aldık. Yakındaki stadyumun tuvaletlerini kullanabilirsiniz dedikleri yere 30 adet tuvaleti yerleştirdik. Defalarca üzerinde dakika dakika çalışarak değiştirmek zo358
Anadolu Efsanesi
runda olduğumuz programa son şeklini sabaha karşı vermiştik. Hummalı bir çalışma ile her şeyi hazır ettik. Ve otobüslerle Almanya’dan ve Avrupa’nın her yerinden insanlarımız gelmeye başladılar. Programa festival komitesinden Alman dostumuz ve arkadaşımız, yaşananları özetleyen coşku ve kararlılık dolu konuşmalarıyla kitleyi selamlayarak başladılar. Birbiri ardısıra konuk konuşmacılarımız ve sanatçı dostlarımız sahnede yerlerini aldılar. Grup Roj Kürtçe ve Türkçe halaylarla kitleye zafer coşkusunu tekrar yaşattılar. İranlı dostumuz Bahram gitarıyla devrim şarkıları seslendirdi. Menestred Belçika’dan, otobüslerimizle, kitlemizle birlikte gelmişti. Fransızca şarkılarla şenlendirdi festivalimizi. Freidenker derneğinden Suriye Dayanışması grubu temsilcisi müzisyen dostumuz sahne aldı. Festival çalışmalarımızda üç gün bizimle birlikte kalan ve eylemlerimize de destek veren Şilili dostumuz Nicolas Miguela İspanyolca söyledi mücadele dolu şarkılarını. Erdoğan Emir, Türkiye’den selamlar getirerek Zazaca ve Kürtçe seslendi kitlemize. Zeynel Aba yasakları teşhir eden ve direnişi yücelten konuşmasıyla ve türküleriyle sergiledi dostluğunu. Zynik ve Delirium, rapçi Alman dostlarımız, bu yıl daha da şaşkındılar. Her defasında daha coşkulu ve kararlı bir kalabalığa seslendiklerini söylediler. Hem coştular hem coşturdular. Konuşmacı konuklarımız az değildi. Çalışmalarımız boyunca yanımızda olan Yabancılar Meclisi Başkanı Kerim abimiz haklılığın bilinciyle coşkuyla seslendi kitleye. Fulda halkı adına yasaklara karşı direnci haykırdı. Die Linke Federal Milletvekili Sabine Leidig, yine Die Linke, Eyalet Milletvekili Marienne Schott, DKP temsilcisi Klaus konuyu diplomatik kanallara da taşıyacaklarını söylediler ve halklar festivalimizi selamladılar. Gefangenen İnfo’dan Wolfgang dostumuz vardı, Avrupa hapishanelerinde tecrit ve direnişi anlattı. Yusuf Taş’ın direnişini ve Grup Yorum
359
zaferini selamladı. Türkiye’den, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Didem Ünsal, ülkede AKP faşizmine karşı ezilen halklarımızın umudunu büyüten direnişleri, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı, evlatlarının kemiklerini alıp mezar hakkını savunan ve 90 gün boyunca açlık grevi yapan 70 yaşındaki Kemal amcamızı anlattı. Sonra aileler vardı. Kendileri mücadele içindeyken çocuklarını büyüten ve o evlatlarıyla artık yoldaş olmuş aileler. Evlatlarıyla birlikte çıktılar kürsüye ve duygularını paylaştılar. “Bir evlat büyütmelisin kavgada yiğit olmalı! dediler. Kitlenin coşkulu alkışlarıyla karşılandılar. Hangi Yasak, Şarkılara Dur Diyebilir, Grup Yorum Nasıl Susturulabilir? Grup Yorum sahne alacaktı. Herkesin merakı bu kez kaç kişiyle ve nasıl bir Grup Yorum sahnesi olacağıydı. Anons yapıldı, Grup Yorumcular sahneye çıktılar. Korosuyla ve müzisyenleriyle tam 22 Yorumcu sahnedeydi. “Gayrı Dur Durak Yok Yoldaşlar” diyerek Zafer Türküsü ile başladılar programlarına. Ancak direnenlerin, kararlı olanların ve sonuna kadar ısrar edebilenlerin zafer kazanabileceğini anlattılar. Tüm süreç boyunca verilen mücadelede kendilerini yalnız bırakmayan tüm halka sevgilerini sundular ve “İsyan Olsun” şarkısına girdiler. Eski Grup Yorum solistlerinden Özcan Şenver’i sahneye çağırdılar. Kemal amcanın direnişini selamladılar Dersim’de Doğan Güneş türküsüyle. Nuriye ve Semih’e selam gönderdiler Kızılcık Şerbeti’yle. Yusuf Taş’a ve Avrupa hapishanelerinde tecrit koşullarında direnen Özgür Tutsakları hatırlattılar Özgürlük Tutkusu ile. Ve 18’inde vurulan Sıla’yı Selam Yoldaş şarkısıyla çağırdılar yüreklerin ortasına. Erdal Bayrakoğlu gelmişti ülkeden. Karadeniz Yine Yelin Savrulur dedi. Ve “Demokrasi havarisi kesilenleri gördük, görüyoruz, aslolanı siz söylediniz, Grup Yorum Halktır Susturu-lamaz! Ötesi yok!” diyerek çoşkulu horonlara daldırdı kitleyi. 360
Anadolu Efsanesi
Ben dağım-Çîya Ez im türküsü girdi, ardından Hey Göklere Duman Durmuş Dağlar’a geçilecekti. Nuray Erdem-Taner Tanrıverdi Grup Yo-rum’un eski solistleri, daim dostları olarak sahnede yerlerini aldılar. Umudun Çocukları sabırsızlardı. Geldiler sahneye, Dayı’larından öğrendikleri dizeleri rap yaptılar önce. Sonra Berkin abilerine seslendiler Uyan diye... Kitlenin en çok duygulandığı anlardı çocukların gösterisi. Soluk soluğa melodisi girerken Ef-kan Şeşen sahnede yerini aldı. Söyledi faşizan baskılara karşı öfkesini, Grup Yorum’un tarihsel önemini ve susturulamazlığını. Kendi şarkılarını Yorum ile birlikte söyledi. Grup Yorum yeni albüm çalışmasından şarkılara da yer verdi konserde. İlle Kavga dedi akıp gelen ezgiyle. Ve Mahallenin Şahanlarının sesini yansıttı sahneye. Akıllarda kalan “vur vur” nakaratına tüm kitle katıldı. Bir daha dediler. Bir daha çalındı söylendi. Bu şarkının provalarından çekimler yapıp yayınlandıktan sonra görüşmelerde polis yetkilileri festival komitesine “Vur Vur” adlı şarkı yer almasın, diye uyarmışlar. Ve şarkı söylendikten birkaç dakika sonra yine telefonla “size bu şarkının söylenmemesini iletmiştik, neden söylendi?” diye sormuşlar. Kime vur vur demiş şarkı? Cellatlara, Katillere, Çetelere... Kim için evet halk için. Bu türkçe bilen polislerden birini çok rahatsız etmiş olmalı. Siz ne derseniz deyin, işte Grup Yorumseverler, işte halk, ısrarla tekrar tekrar söylüyorlar birlikte. Ve halaylara duruldu binlerle. Sonra Cemo ile yine dağlar selamlandı. Ve festivalin ve konserin sonuna gelindiğinde tüm konuk sanatçılar sahneye davet edildi. Çav Bella önce Almanca, sonra Fransızca, İspanyolca, Lazca ve Türkçe söylendi. Kusurlarımız Bize Öğretmen, İnancımız Rehber Olacak! Tüm süreç boyunca bize olanaklarını seferber eden, evlerini, sofralarını, sevgilerini paylaşan güzel yürekli Fuldalılar’a yürekler dolusu şükranlarımızı sunduk. Unutulmaz dostlukları yarınlaGrup Yorum
361
ra da taşıyacak olmanın sevinci daim olacak. Engellemeler ve son günlere kadar süren mücadeleyle değişen gelişmeler nedeniyle programı sürekli değiştirmek zorunda olmamızın yarattığı kimi aksaklıklar da olmadı değil. Festivalimiz normal koşullarda olabilseydi Suavi dostumuz orkestrasıyla gelecek ve sevenleriyle buluşacaktı. Mitinge dönüşünce orkestrayla program yapabilmesi koşulları ortadan kalktı. Bu kez yeni bir düzenlemeyle Grup Yorum sahnesinde yer alacak şekilde gelebilmesi için çalışıldı. Ve düzenlemeler iletişim sorunları da eklenip son ana kalınca, destek mesajıyla katılabildi. Gençlik, bir mizansenle programa hazırlanmıştı, bu da aksadı. İngiltere’den katılacak Grup Nisan’a yine iletişim ve program düzenlemede yaşanan sıkıntılar nedeniyle yer verilemedi. Grup Yorum sahnesine davet edildi. Belçika’dan gelen dostumuz programını Namestred ile birlikte yapmak durumunda kaldı. Festival Komitesi olarak tüm aksaklıklardan dolayı önce sanatçı ve konuklarımızdan, sonra tüm katılımcılardan özür diliyoruz. Bize omuz omuza olmanın ve direnerek zafer coşkusuyla festivalimizi gerçekleştirebilme duygusunu yaşatan tüm dostlarımıza Grup Yorumseverlere, halkımıza binlerce teşekkür... Çocuklarımıza borcumuzdur, dünyayı onların özgürce oynayabilecekleri oyun bahçesine çevireceğiz! Bir kez daha bilince çıkardık ki YALNIZCA DİRENENLER ZAFER KAZANABİLİR! FESTİVAL KOMİTESİ Yasaklara Boyun Eğmedik, Direndik, Kazandık! Yürüyüş 25 Haziran 2017 Sayı: 20 Almanya devleti, geçtiğimiz yıl Gladbeck şehrinde yapılan Irkçılığa Karşı Tek Ses Tek Yürek Festivali sonrasında bir genelge yayınlıyor. “Grup Yorum, DHKP/C’nin müzik grubudur. Ona hizmet ediyor... Her sene, bu vakitler size başvuruda bulunacaklar, 362
Anadolu Efsanesi
buna göre uyanık olun, izin vermeyin...” uyarılarının yer aldığı bu genelgeyi; nüfusu 5 bin kişiyi aşan tüm şehirlere gönderiyor. Bununla yetinmiyor, faşist AKP’ye demokrasicilik dersi veren emperyalist Almanya, kendi ülkesinde halkın türkülerini yasaklamaya kalkıyor. Yetmiyor, Grup Yorum’un ambleminin bulunduğu tişörtleri yasaklıyor. Kendi iç çelişkileri nedeniyle birbirleriyle kavga ediyor görünen Türkiye oligarşisinin temsilcileri ile emperyalist Almanya’nın temsilcileri halklara, haklara ve özgürlüklere yönelik saldırılarda aynı noktada buluşabiliyor. Türkiye’nin Ankarası’nda direnen kamu emekçisi Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın resimlerinin olduğu tişörtler, Almanya’nın Fulda şehrinde ise Grup Yorum tişörtleri yasaklanıyor! Hayır, ne zulmün başkenti Ankara’da ne de emperyalist Almanya’nın Fuldası’nda baskılarınıza boyun eğmiyoruz. Yasaklarınıza Boyun Eğmeyeceğiz! 17 Haziran’da Fulda’da yapılacak Yozlaşmaya Karşı Halklar Festivali’ni yasaklayarak boyun eğeceğimizi düşündüler. Yukarıda belirttiğimiz genelge çerçevesinde, önce Halk Festivali’mizi yasakladılar. Sonra da, bu yasağa boyun eğmeyeceğimizi bildiklerinden olsa gerek; oturma eylemi, protesto gösterisi vb. her türlü etkinliği, gösteriyi yasakladılar. Para cezalarıyla yıldırmak istediler. Ne gariptir ki aynı günlerde Türkiye oligarşisi de, 70 yaşında Dersim’de direnen, DHKC gerillalarının babası Kemal amcamızı, kestiği para cezalarıyla yıldırmaya çalışıyordu. Avrupa’nın göbeğinde, Cepheli-ler’in eylemleriyle emperyalistlerin demokrasi maskeleri bir bir düşüyordu. Yusuf Taş, Almanya’nın tecrit hapishanelerinde teslim alınmak isteniyordu. Dışarıda, halkların türkülerine yasak getirerek kültürlerini, gelenekleri ve geleceklerini yok etmek istiyorlardı. Grup Yorum
363
Buna izin veremezdik, vermedik; Yusuf Taş, Özgür Tutsaklık geleneğini emperyalizmin hücrelerine taşıdı, direndi ve kazandı. Avrupa Halk Cepheliler onlarca eylem, etkinlik ve gösteriyle, işgal ve zincirlemelerle direnenleri sahiplendi. Dersim’in Seyit Rıza Parkı’ndan, Ankara’nın Yüksel Caddesi’nden, İstanbul’dan, Gebze’den... Anadolu’ya ve tüm dünyaya yayılan direniş seslerine Avrupa’da yaşayan göçmenlerin, direnen Cepheliler’in sesini kattı. Yasaklarınızı Tanımıyoruz! Alman devleti, hiçbir koşulda festivalin yapılmasına izin vermeyeceğini söylüyordu. Bu yasağı, gayrı-meşruluğu tanımadığımız için tüm çalışmalarımıza devam ettik. Panellerimizi, dinletilerimizi yaptık. Pikniklerden düğünlere kadar hemen her yerde halkımızla buluşmaya, festivalimizi ve Alman devletinin saldırılarını anlatmaya devam ettik. Biz, “yasak”lanan tişörtlerimizle, yasaklamaya çalıştıkları türkülerimizle festival çalışmalarımızı yapmaya devam ettik. Kararlılığımız karşısında miting izni vermek zorunda kaldılar. Tükürdüğünü yalayan onlar oldu. Bir kez daha biz kazandık. “Tamam, miting izni verdik ama onların bu mitingi festivale çevirmelerine izin vermeyeceğiz” diyerek saldırılarını sürdürmeye devam ettiler. Festival alanında kuracağımız satış stantlarından çocuk oyun alanlarına kadar, yapacağımız etkinlikleri engellemeye çalıştılar. Bağış kutusu koymamıza bile müdahale edip, maddi olarak çözümsüz bırakmak istediler. Elektriği, suyu keserek yasaklarla başaramadıklarını fiili engellemelerle, yaptırımlarla yapmaya çalıştılar. Başaramadılar; halkın yaratıcılığı karşısında kiralık beyinler çaresizdi. Kapitalizmin bencil, çürümüş, yoz kültürü karşısında Anadolu halklarının devrimciler öncülüğünde örgütledikleri büyük dayanışmayla aştık tüm sorunlarımızı. Ne yasakları kar etti ne de fiili engellemeleri. 364
Anadolu Efsanesi
Hayır, icazetle almadık. “İzni” direnerek kazandık, var olan haklarımıza sahip çıktık. Bir kez daha kazanan biz olduk. Binlerce kişinin oluşturduğu halklar korosuyla söyledik türkülerimizi. Omuz omuza çektik zafer halaylarımızı, coşkuyla haykırdık umut dolu sloganlarımızı... Yaşasın Direniş, Yaşasın Zafer... İstedik, inandık ve yaptık. Emek verdik, sonuç aldık; bulunduğumuz cepheden mütevazi bir zafer kazandık. Avrupa Halk Cepheliler olarak şimdi bu zaferi büyütme zamanıdır. Zaferi büyütmek, pratiği örgütlemektir. Halkın ve hayatın içinde somut bir güç haline gelmektir. Zaferi büyütmek, emperyalizmin cenderesinde ezilen, yozlaştırılan, yabancılaştırılan göçmen halklarımıza devrimci politikalarımızı götürebilmektir. Zaferi büyütmek, ideolojimize, örgütümüze, yoldaşlarımıza sahip çıkmaktır. Direnenleri sahiplenenlere adım attırmaktır. Sahiplenmeyi örgütleyelim, dayanışmayı büyütelim. Göçmen halklarımızı birleştirelim. Halk Meclislerinde örgütleyelim. Örgütlenirsek büyürüz, direnirsek umut oluruz, ayakta kalırız. Direndiğimiz ve boyun eğmediğimiz için kazandık festivalimizi. Evet, ancak direnenler kazanabilir. 70 yaşındaki Kemal babamız, direndiği için kazandı. Yusuf Taş, direnerek korudu onurunu. Şehir şehir, köy köy dolaştık. Onlarca seminer yaptık, binlerce afiş, on binlerce bildiri dağıttık. Yüzlerce Grup Yorum gönüllüsü festival çalışması yaptı. Şunu biliyoruz; başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın hemen birçok ülkesinde Grup Yorum konserleri artık bir irade savaşına dönüşmüştür. Ne bugünkü festivalimiz ne de bundan sonra yapacaklarımız asla sadece bir konser olmayacak. İki ayrı sınıfın, iki ayrı ideolojinin, iki iddianın çarpışmasına sahne olacak. Anadolu halkları ve ezilen dünya halkları adına bu meydanda biz varız. Halklara savaş açanlar, türkülerini, festivallerini yasaklayanlar ise kan emici asalaklardır. Grup Yorum
365
“Emperyalizme ve faşizme karşı direnen bir tek biz varız” söylemi öylesine söylenmiş bir söz değildir. İçini iddiamızla, inancımızla, uzlaşmazlığımızla, tarihsel ve siyasal haklılığımızla dolduruyoruz. Bu iddiayı büyütmek için bulunduğumuz her yerde daha çok örgütlenelim. Halklarımızı, çocuklarımızı emperyalizmin insafına terk etmeyelim. Binlerce insanımız gece-gündüz demeden koşturdu, emek harcadı, festival çalışmalarına katıldı. Emeği geçen tüm halkımıza teşekkür ediyoruz. “Hiçbir emek boşa gitmez” denir. Evet, doğrudur ama yetmez. Çünkü örgütsüz emek boşa kürek çekmektir. Nedir emek? Kendimizi ve çevremizi değiştirme, geliştirme çabasıdır. Bir hedef ve programla hareket edilir, emek verilirse işte o zaman emeklerimiz boşa gitmez. İnsan emek verdiği şeyi savunur. Halk hiçbir emeği göz ardı etmez. Şimdi bu emeklerimize sahip çıkma zamanıdır. Emeklerimizi birleştirelim, terimiz terimize karışsın. Bulunduğumuz şehirlerde kendi örgütlülüklerimizi kuralım. Avrupa’da, kendimizi ifade edebileceğimiz, sorunlarımıza çözüm arayacağımız yerler Halk Meclisleridir. Ne Yapacağız, Nasıl Yapacağız? Avrupa’da örgütlü olduğumuz tüm şehirlerde; dışarıya, sokaklara, meydanlara çıkalım, halkımızla buluşalım. Kendimizi anlatalım. Direnişlerimizi, zaferlerimizi, ne düşündüğümüzü, niçin mücadele ettiğimizi anlatalım. Somut adımlar atalım. Festival çalışmaları süresince yüzlerce gönüllü ile tanıştık. Çalışma yaptığımız bölgelerde ve kattığımız insanlarla komiteler kuralım; kurduğumuz her komiteyle en az bir iş örgütleyip, hedefler koyalım, programlar çıkartalım. Gerek festival çalışmalarında gerekse festivale katılan kitle 366
Anadolu Efsanesi
oranlarında, büyük bir gençlik potansiyeli olduğu görülmektedir. Emperyalizmin yoz kültürüne, Avrupa solunun çürümüşlüğüne karşı Dev-genç öncülüğünde dinamik, militan, coşkulu bir gençlik örgütlenmesi yaratmayı hedef koyalım. Sınırlı sayıda düzenlediğimiz etkinliklerle yetinmeyelim; kahvaltılarda, pikniklerde, düğünlerde, doğumlarda ve ölümlerde biraraya gelelim. Bizi en iyi biz anlarız. Emperyalist-kapitalist sistemde hiçbir hakkın garantisi yoktur. Bedel ödeyerek kazandığın bir hak, yarın pekala gasp edilip, yok sayılabilir. Bu yüzden, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmanın, korumanın, geliştirmenin tek yolu örgütlenmek ve mücadele etmektir. Bu “demokrasinin beşiği” olmakla övünen Avrupa’da da böyledir. Yönünü Anadolu’ya, yüzümüzü halka, yüreğini kavgaya, bilincini iktidara, öfkeni düşmana çevir. Halk için, hep ileri! Biz Oldukça Avrupa, Irkçılığa Karşı Halkları Birleştiren Grup Yorumu, Halktan Tecrit Edemez Yürüyüş 13 Ağustos 2017 Sayı: 27 Geçtiğimiz aylarda Almanya İçişleri Bakanlığı Grup Yorum konserlerinin yasaklanması doğrultusunda dört ayrı eyalete genelge gönderdi. Konser yasaklama gerekçesi ise Grup Yorum konserlerinden elde edilen gelirin “terör” faaliyetleri için kullanılması gibi hiçbir hukuki dayanağı olmayan bir gerekçe. Ve yine Almanya kendi yalanına inandırmak için Yorum’un şarkılarının sözlerini çevirip kendi halkını da ikna etmeye çalışıyor. Grup Yorum’u yasaklayabilmek için tek tek şarkıları dinleyip sözlerini çevirten Alman emperyalizmi, bu şarkı sözlerinde ancak dünya halklarına dostluğu ve dayanışmayı, kendi halkının adalet, özgürlük, namus, eşitlik ve hak arayışını bulacaktır. Ki çevrilen şarkıların içeriğinde de bu vardır.
Grup Yorum
367
Alman Emperyalizmi Grup Yorum’u Neden Yasaklıyor? Grup Yorum’un şarkılarında emperyalizmin zulmüne karşı her insanın doğal hakkı olan başkaldırı ve direniş vardır, direnişe çağrı vardır. Halkların acıları ve çığlıkları vardır, yaşanmış acıların şarkıya dökülmüş hali vardır. Dünyanın neresinde halklara karşı bir zulüm olmuşsa Grup Yorum’un şarkılarında bu zulmün kaynağına yönelik, yani emperyalizme yönelik başkaldırı çağrısı vardır. Emperyalizmi korkutan da emperyalizme karşı savaşma çağrısıdır. Bu nedenle, baskı ve zulme karşı isyanı örgütleyen şarkılarıyla, tarihsel olarak haklı olandan yana koyduğu sarsılmaz tavrı ve duruşuyla Grup Yorum kuruluşundan bu yana, hem ülkemizde hem de Avrupa emperyalizmi tarafından baskılara maruz kalmıştır. Yasaklar, saldırılar, işkenceli gözaltılar, tutuklamalar, yıllarca konser yasakları hiçbir engel ve yasaklama Grup Yorum’un halkların sesi, çığlığı olmasının önüne engel olamamıştır. Alman Emperyalizmi İçişleri Bakanlığı Genelgeleri ile Grup Yorum’u Engelleyemez Alman emperyalizminin çıkardığı bu yasak aslında yeni değildir. Fiilen Grup Yorum üyelerinin girişleri engellenmiş, vize yasakları konulmuş, vize alan grup üyelerini havaalanlarında gözaltına alarak ülkeyi terk etmeye zorlamış, konserleri, festivalleri yasaklayarak Yorum’un halklara eşitlik ve özgürlük çağrısı olan şarkıları engellenmeye çalışılmıştır. Kısacası Alman emperyalizmi bir acizlik içerisinde, her saldırıdan sonra delinen yasakları “delinmez” kılabilmek için saldırı halindedir. Oysa emperyalizmin iradesi devrimci irade karşısında zayıftır. Onlar, devleti tüm organları ile arkalarına alarak yasakları hayata geçirmeye çalışırken, sayıca az da olsa, emperyalizm gibi arkasında her türlü devlet desteği olmasa da devrimci iradeye yenik düşmüşlerdir. Fulda Festivali bunun en çarpıcı örneğidir. Belediyeye baskı uygulatarak çıkarılan yasak kararları, son ana kadar 368
Anadolu Efsanesi
“yaptırmayız” dedikleri festival yapılmıştır. İnsanlarımız sokağa dökülmüş, direniş çadırları açmış, sesimizin, irademizin yetiştiği her alanda çocuk, genç, yaşlı, Türkiyeli, Avrupalı tüm dostlar festival için direnmiştir. Kimi açlık grevi ile, kimi sokakta bir dövizi eline alarak oturmuş, kimi bir şarkı ile destek vermiştir. Yani herkes kendi olanağı içinde, kendi şartlarına göre festival yasağına karşı direnişe geçmiş ve “geri adım atmam” diyen Alman emperyalizmine geri adım attırmış ve festival yapılmıştır. On binler taşınamamıştır belki alana, ama gelen binler devrimci iradenin zaferinin sonucudur. Devrimci İrade Emperyalizmin Yaptırım ve Yasaklarından Daha Güçlüdür Devrimci irade her koşulda düşman iradesinden güçlüdür. Her direniş ülkemizde ya da dünyada sayıca üstün olanların kazanımı ile sonuçlanmamıştır. Direnişin zaferini belirleyen iradedir ve bizim irademiz Alman emperyalizminin iradesinden daha güçlüdür. Bunu yukarıda da belirttiğimiz gibi, festival konser yasaklarında, daha birçok baskı ve yasak karşısında Alman emperyalizmine yaşattık, halklarımıza da kanıtladık. Bugün konseri yasaklanan Grup Yorum için direnmek ve bu yasağı delip geçmek, irademizin gücünü bir daha düşmana göstermek bizim elimizdedir. Bu yanıyla önümüzdeki süreçte yapılması gerekenler, bir sonraki festival için yapacağımız hazırlıklar çok önemlidir. Emperyalizmin bugünden başlayarak uygulamaya çalıştığı yasaklar yarın için yaptığı hazırlıktır. Hesaplı ve programlı bir şekilde gelecekte yapılacak konserler, festivaller engellenerek halkın örgütlü gücünün güçlenmesinin önüne set oluşturulmak istenmektedir. Özellikle Avrupa’da yaşayan göçmenler yarın emperyalizm için ciddi bir tehdittir. Çünkü her boyutu ile yaşanan ırkçılık, yozlaşma vb. bir noktada patlayacaktır ve bu patlamada bu güce öncülük yapacak her türlü örgütlenmeler de bugünde yok edilmek istenmektedir. Grup Yorum yasağının altında yatan Grup Yorum
369
temel neden de budur. Mesele bu yanıyla sadece Türkiye devletine şirin gözükmek “aradaki buzları eritmek” adına atılan bir hamle değildir. Almanya bu genelgesiyle ırkçılığa karşı halkları birleştiren GRUP YORUM’u halktan tecrit etmeye çalışmaktadır. Bunun karşısında bizim görevimiz Grup Yorum’u daha büyük bir kitleye taşımak ve emperyalizmin bölüp ayrıştırdığını ve bizim birleştirici olduğumuzu anlatabilmektir. Bu yanıyla, yarın için hesaplar yapan Avrupa emperyalizminin yaptığı hesapların karşısında bizim de planlı ve programlı bir çalışma ile direnmemiz ve haklarımızı kazanmamız gerekir. Çünkü planlı olmak, programlı olmak, yarını hesaplayarak gelecek sorunların şimdiden önlemini almak kapitalist sisteme değil sosyalizme aittir. Bu nedenle, seneye yapacağımız festivalin hazırlıklarına bugünden başlayarak, hem Grup Yorum yasağını delecek hem de kitlesel bir festivali yaparak onların “asla”larını, “olmaz”larını ortadan kaldıracağız. Yapacağımız ön hazırlık hem emperyalizmin saldırılarına bir cevap hem de kitlesel olarak eğitimimiz olacaktır. Sonuç olarak; hem yasağı pratikte geçersiz hale getirmek hem de festival için bir ön çalışma olarak neler yapabiliriz; Örneğin, kurabildiğimiz her yerde Grup Yorum koroları kurabiliriz. Sayı olarak bu rakam 2-3 kişi olabilir, gücümüz ve olanağımız varsa elbette koro sayısı çoğalır, ya da tek kişiden de oluşabilir. Çünkü önümüze koyduğumuz asıl hedefimiz önümüzdeki festivalde büyük bir halk korosunu oluşturmaktır. Ve bu koronun elemanları bölgelerde oluşturulacak küçük, büyük, sayıca az çok insanlarımızla oluşturulacaktır. Bu koro elemanları birbirlerine yüzlerce kilometre uzaklıkta da olsa çağımızın teknik olanaklarından faydalanarak aralarında internet üzerinden bağlantı ve iletişim sağlayabiliriz. Her hafta ya da her ay belirlenen gün ve saatte, yine belirlenen bir parça üzerinden çalışma yapılabilinir, koro her ay bir parçalık konserler verebilir. 370
Anadolu Efsanesi
Şimdiden festival komiteleri kurarak bulunduğumuz bölgelerde haftalık stantlar açıp Yorum şarkıları eşiliğinde hem festivalimizin içeriğini hem de Alman devletinin yasak kararının altında yatan nedenlerin asılsız ve kendi hukuklarını bile çiğneyerek alınmış keyfi bir karar olduğunu anlatabiliriz. Festival için hazırlık amaçlı bölgelerimizde yerel konserler, dinleti ve söyleşiler düzenleyebiliriz. Bu ön hazırlık aşamasında asıl önemli olan nokta kendimizi halka anlatabilmek ve halkın sahiplenmesini sağlayabilmek olduğu için evlerde, sokakta, bulunduğumuz her alanda, derneklerde yasakların ancak direnişle ve direnenleri sahiplenmeyle aşılacağını ve bizim her şeye rağmen tüm yasaklamalara ve engellemelere rağmen festivalimizi yapacağımızı, Grup Yorum koroları ile tüm ezilen halklara mal olmuş şarkıları söyleyeceğimizi anlatmalıyız. Türküler Yasaklanamaz Kampanyası!... Umut Gültekin Kampanyanın İlk Konseri Duisburg Ekim 2017 Katılım 900 Bu kampanya’yı neden başlatmıştık? Çünkü sürekli yasaklamalarla karşı karşıyaydık ve bizi kriminalize etmeye çalışıyordu Alman emperyalizmi. Biz de hem hukuki boyutuyla bir mücadele başlatmayı, hem de bölgesel konserlerle halkımızın gündemine girmeyi hedeflemiştik. Bu kampanyanın ilk konseri de Duisburg’da gerçekleşmişti. Ben başka bir bölgede olduğum için kitle çalışmalarına katılamamıştım ama konserlerin bütününe vakıf olduğum için şunu söyleyebilirim ki halkımız Grup YORUM’u sahipleniyor. Çünkü Grup YORUM’un sahibi halkımızdır. O sahnede kendi çocuklarını izliyorlar, kendi mücadelelerini görüyorlar. Kendi tarihlerini dinliyorlar. Halkımızın mücadele tarihinin bir aynasıdır Grup YORUM. Grup Yorum
371
Grup YORUM halkımızın hayatının en estetik yanıdır. En güzel yanıdır. En saf yeridir. Bundan dolayı Duisburg’ta başlayan bu konserler benim için kendi gücümüzün somutlandığı bir süreç oldu. İnancımın büyüdüğü, coşkumun her geçen gün arttığı ve devrimciliğimin büyümesinin kaynağı oldu. Halkımızın yaratıcılığı ve sahiplenmesi bir motivasyon kaynağı oldu. Her şeyi yapabiliriz inancını, halkın içine girdiğinde anlıyor insan. Biz de bunu pratikte yaşayarak anladık. Her geçen gün geliştik ve kendimizi yeniledik. Duisburg konseri ile birlikte benim Grup YORUM’daki sorumluluklarım da artmıştı. Artık bir Grup YORUM üyesi olduğumu insanlar öğrenmeye başlamıştı. Bu bir onurdu benim için. Dünyanın en güzel ve en onurlu yerinde olmak, insanı da tabi gururlandırıyor. Tüm halk çocuklarını devrimcilere, Grup YORUM’a emanet etmelidir halkımız. Bu yozlaşmanın ve sömürünün içinde temiz kalan tek yerdir devrimcilerin yanı. Duisburg konserinde aklımda kalan en çarpıcı şey ise açılış konuşmasını yapacak olmamdı. Benim ilk konuşmam olacaktı ve çok heyecanlıydım. O kadar heyecanlıydım ki konuşma metinimi okuya okuya ezberlemiştim ve konuşmayı yaptığımda ezbere konuştum. Bir sağa bir sola yürümüşüm ama haberim sonra oldu. Bir arkadaşım “Ne kadar rahattın konuşurken, sahnede bir sağa bir sola yürüyordun.” dedi. Ben de ona haberim bile yok dedim çünkü çok heyecanlıydım tam aksine. Bu konserde bir de bana verilen sololar da artmıştı ama çok deneyimsizdim. Ege’nin ilk sahnesiydi ve birlikte “Bu Mahalle Bizim’i söylemiştik. Biz halkın sahnesinde öğrendik türkü söylemeyi. Ege’ye de bir hedef koymuştuk. 3 ay içerisinde 3 türkü ve 6 ay içinde 6 türkü söyleyebilecek hale gelecekti. Ben de şarkılarımı sürekli çalışmalıydım. Çevremizde bize şan eğitimi vesaire verebilecek kimse yoktu. 372
Anadolu Efsanesi
Bir de çok yoğun başka işlerimizin de olduğu bir süreçti. Sürekli çalışıyor ve kendimizi geliştirmeye çalışıyorduk. Duisburg konseri benim açımdan kendimi artık bir Yorumcu olarak gördüğüm zamandı. Konser bir pazar günüydü ve biz iki bölüm yaptığımız için, bizi ilk bölümde izleyen kitle, pazartesi iş günü olduğu için konserden ayrılmaya başlamıştı. Cemo’yu söylediğimizde salonda ancak 150 - 200 kişi kalmıştı. Buradan çıkardığımız sonuç şuydu; İki bölüm olacaksa çok disiplinli ve programlı olmalıyız. Hiç bir şey aksamamalı ya da tek bölümde yapıp bitireceğiz. Sonuç olarak bizim halkımıza vermek istediğimiz mesajlar var ve bu mesajları en iyi biçimde verebilmenin yolu da izleyicinin ilgisini sahneye çekebilmek. Örnek olarak pazar günleri değil de cumartesi günlerine öncelik vererek bunu yapabiliriz. Konser bütün olarak olumlu geçmişti ve gelen kitle beğendiğini söylemişti...
Grup Yorum
373
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Çünkü Faşizm Grup Yorumdan Korkuyor Yazı Dizisi 1 Yürüyüş 19 Kasım 2017 Sayı: 41 Gazi sokaklarından türküler yükseliyor. “Karanlıklar içinden şafakla gel günle gel...” Analar, babalar, çocuklar, ablalar, abiler, kızkardeşler hep birlikte sese doğru yöneliyor. “Doluşunca alanlar şehirde gel, kırda gel...” Kalabalık kalabalığa karışıyor. Uğultular yükseliyor. “Gel ki geceler çatlasın, gel ki şafaklar tutuşsun, bizim olsun emeğimiz, alınterimiz hey...” Kollar ağırdan havaya kalkıyor. Omuz hizasına geliyor. Kollar birbirine kenetleniyor. “Başına bir hal gelirse canım, Dağlara gel dağlara...” Birbirine kenetlenen kollar sımsıkı kavranıyor. Yaşlılar, gençler, konu-komşu, tanıdık, tanımadık, Sivaslı, Tokatlı, Adıyamanlı, Sinoplu... Yurdun dört bir yanından, yerini yurdunu, ekmek parası için terk etmiş insanlar aynı sırayı paylaşıyor. Omuzlar birbirine değiyor. Adımlar yeri sarsıyor. Tilililer çekiliyor. Halaya duruluyor. “Yeşil dağlar menekşeli canım, yeşil dağlar menekşeli...” Halkları Aynı Halayda Kardeşleştiren Grup Yorum’dur İşte tam da bu nedenle faşizm Grup Yorum’a dü şmandır. Kurulduğu günden bu yana defalarca kültür merkezleri basılmış, üyeleri gözaltına alınmış, haklarında yüzlerce dava açılmıştır. Türkiye’nin artık ‘demokratikleştiğinin’ söylendiği dönemlerde dahi Grup Yorum üzerindeki baskılar hiç bitmemiş, neredeyse her dönem üyeleri tutsaklıklar yaşamıştır. Konser yasaklarından albümlerinin sansürlenmesine, TV ekranlarının Yorum’a kapatılmasına varana kadar Grup Yorum’u susturmak için her yolu denemişlerdir. Ancak ne Yorum şarkılarını söylemekten vazgeçmiştir, ne de Yorum dinleyicileri Yorum’u dinlemeyi bırakmıştır. AKP iktidarı da evvelleri gibi İdil Kültür Merkezi’ni basarak, 374
Anadolu Efsanesi
konserlerini yasaklayarak, üyelerini tutuklayarak Yorum’un halkın yüreğine umut, bilincine ışık saçan sesini susturmaya çalışıyor.
Yorum Halka Umut Taşıyandır Çünkü Grup Yorum 12 Eylül cuntasının yaratmak istediği yozlaşmaya, karamsarlığa bir karşı çıkıştır. Bunu da şu sözlerle açıklıyor Yorum; “Eylül karanlığında ışık, suskunluğuna ses olmak istedik. Kendimizi ifade biçimiydi müzik. Kardeşliğin, eşitliğin, paylaşmanın düşüyle düştük bir uzun yürüyüşe. Sevgi bizimle, umut bizimleydi. Sömürüsüz ve özgür günlerin özlemi bizimle...” (Bir Kar Makinesi) Yorum Değişen Ve Değiştirendir Yorum kuruldu ğu 12 Eylül günlerinde kalmamıştır. Duran hiçbir şeyin yaşama hakkı olmadığı için akıp giden hayatın içinde kendi yolunu yaparak ilerleyen bir nehir olmuştur. O nehir ki hayatın can evinde gelişip kökleşerek, nice engelleri aşarak büyümüş ve adına halk denilen o engin deryanın sularına karışmıştır. Düzenin yoz kültürün karşısına halkın demokratik kültürünü koymuş, sosyalizmin tarihsel birikimlerinden aldığı gücü sanatı ile en güçlü biçimde ortaya çıkarmıştır.
Grup Yorum
375
Yorum Halka Mücadele Bilinci Taşıyandır Yorum, halka içinde bulunulan durum ne kadar halkın aleyhine olsa da karamsarlığa karşı dik durabilmenin yolunu gösteren olmuştur. 12 Eylül günlerinden 90’Iı yılların gözaltında kayıp, katliam dolu günlerine, 19 Aralıklardan OHAL’e kadar her süreçte sanatıyla halkın bilincine direnç aşılayan olmuştur. Faşizmin halkın tüm direnme dinamiklerini yok etmek için tüm gücünü seferber ettiği, her türlü zorbalığı alenen uyguladığı günlerde Yorum ‘ İllede Kavga’ diyendir. Yorum Halkın Öfkesini Dile Getirendir Madenlerde, depremlerde, iş cinayetlerinde, açlıktan, yoksulluktan, ilaç alamamaktan her gün ölür halkımız. Ya da kıt kanaat yaşamaya çalışır, düzenin sahipleri kendilerine saraylar yapıp şatafat içerisinde yaşarken... Yorum ise sanatını sınıfsal bir düzlem içerisinde ele alıp halkın çıkarına sunandır. Hakkını arayan işçi, memur, öğrenci Yorum’un HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ çağrısını kendisine şiar edinir. Emekçilerin hangi eylemi yoktur ki orada en gür biçimde Yorum şarkıları çalınmasın. Hangi işçi grevinde ateş başında Yorum şarkısı hep birlikte söylenip cesaret alınmasın. Yorum tarihi boyunca emekçilere inanç aşılayan, güç veren, devrim mücadelesine katılması için silkeleyen olagelmiştir. Anadolu topraklarının neresinde haksızlığa uğrayan, hakkı için direnen birisi varsa onun dilinde Yorum şarkıları vardır. Tam da bu nedenle Yorum’u susturamazlar! Şarkılarıyla, mücadelesiyle Yorum artık halkın kendisidir. Yorum Halk İçin Devrim İsteyendir Yorum sanata bakışını şu sözlerle dile getirmiştir; “Kültür ve sanat sınıfsal bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Bütün kültürel-sanatsal değerler bir sınıfın damgasını taşır, onun yararınadır. Tıpkı, ekonomi gibi, devlet, hukuk, siyaset vb. gibi rehberi siyaset olan sanat da sınıfsal şekillenme içinde yerini alır; belli bir sınıfın 376
Anadolu Efsanesi
duygu ve düşüncelerini yansıtır. Yani, ya ezen sınıfa ya da ezilen sınıfa hizmet eder. Biz zor olanı seçtik. Ezilenlerden yana olduk. Muhakkak ki sosyalist öğretiyi benimsemek, halkın çıkarlarını savunmak, sanatı devrimci bir araç olarak kullanabilmek için yeterli sayılmaz. Emekçi yığınların arasından çıkarak toplumsal gelişme dinamikleri içinde yer alabilenler devrim için sanat yapabilirler.” (Bir Kar Makinesi) Yorum halk için sınıfsal mücadele vermeyi sadece sanat ile sınırlı tutmamıştır. Yaşamda pratiği ile kavganın ön cephesinde yer almıştır. Elbette faşizm bunun bedelini Yorum’a kurulduğu günden bugüne ödetmektedir. Yorum bu noktada tercihini sınıflar mücadelesinin gerçekliğine göre vermiştir. Onun yeri bedeli he ne olursa olsun halkın saflarıdır. Yorum Dağdaki Çoban, Fabrikadaki İşçi, Okuldaki Öğretmen, Mahalledeki İşsizdir... Yorum üyeleri halkın bizzat kendisidir. Türkülerinde onların öykülerini seslendirir. Çünkü ona kan taşıyan halktır. Yaşamı ile Yorum’un sanatının baş aktörüdür. O şarkılarda halkın kendi hayatı, yaşadıkları aşkları, özlemleri, sevinçleri, isyanları, öfkeleri ve ille de kavgaları vardır. O nedenle Yorum bitmeyen bir nehirdir. Ve o nehir halk deryasına akmaya, onun çağlayan sesi olmaya devam edecektir.
Grup Yorum
377
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Grup Yorum 32 Yıldır Susturulamadı Yazı Dizisi 2 Yürüyüş 26 Kasım 2017 Sayı: 42 “Sanat konusunda önemli olan bizim görüşlerimiz değildir. Sayısı milyonlarla hesaplanan bir halkın içindeki birkaç yüz, hatta birkaç bin kişinin sanat anlayışı da önemli değildir. Sanat halkın malıdır. Sanatın kökleri, emekçi kitlelerin derinliklerine uzanmalıdır. Sanat bu kitleler tarafından anlaşılmalı ve sevilmelidir. Sanat bu kitleleri birleştirmeli, duygularını, düşüncelerini ve isteklerini yüceltmelidir. Onları harekete geçirmeli, içlerindeki sanatsal itileri uyandırıp geliştirmelidir. İşçi köylü kitleleri kara ekmeğe muhtaç durumdayken, ufak bir azınlığa pasta sunmamız doğru olur mu? Şimdi söyleyeceklerim sadece sözün gerçek anlamıyla değil, mecazi anlamı içinde de benimsenmelidir. Köylüleri ve işçileri her zaman göz önünde tutmak 2017 zorundayız.” (Lenin-Sanat ve Edebiyata Dair. Syf;250) Yıl 1985’dir. Askeri cuntanın yerini sivil cuntacı ANAP iktidarı aldığı ve 12 Eylül uygulamalarını en katı biçimde uyguladığı yıllardır. Lenin’in dediği gibi işçilerin, köylülerin, emekçi kitlelerin duygularını, düşüncelerini açığa vuracak, onların devrimci duygularını açığa çıkaracak itici bir güce ihtiyaç vardır. İşte Grup Yorum tam da faşizmin halka karşı topyekûn savaş açıp en doruğa çıktığı günlerde emekçi halkın isyanını haykıran sesi olarak tarih sahnesine çıktı. Kurulduğu günden bu yana kültür merkezleri defalarca basıldı, onlarca üyesi gözaltına alındı, işkence gördü, tutuklandı, konserleri yasaklandı, kasetleri sansürlendi. Faşizmin sopası Grup Yorum’un üzerinden hiç eksik olmadı. ANAP iktidarından AKP iktidarına kadar tüm iktidarların hedefi oldu.
378
Anadolu Efsanesi
Grup Yorum Halktır Bizim gibi ülkelerde bırakalım iktidara karşı sınıfsal mücadelede halktan yana taraf olmayı salt yurtsever aydın olmaktan kaynaklı demokrasi mücadelesi veren aydınlar, sanatçılar dahi önemli bedeller ödemişlerdir. Soruşturmalar, bitmeyen yargılamalar, sansürler, hapishaneler kaçınılmaz duraklardır. Bu nedenle sınıfsal mücadelede sınıflar üstü gibi ipe sapa gelmez anlayış, ülkemiz aydın ve sanatçılarında görülen tipik bir aydın tavrı olarak yer ederken Grup Yorum sınıflar mücadelesinde halktan yana olmayı, kendi varoluş nedeni olarak görmüş ve bu doğrultuda hareket etmiştir. Çalışma odasına kapanıp halktan uzak olan değil, halkın içinde, emekçilerin direnişinde bizzat yer alarak, halkın duygu ve düşüncelerini sadece görerek değil bizzat yaşayarak sanatıyla dile getiren olmuştur. Egemenler ise Grup Yorum’u halktan uzak tutmak için her dönem Yorumcular’ı hapishanelere yollamaktan geri durmamıştır. Grup Yorum Örgütlüdür Egemen sınıflar aydın ve sanatçılar üzerinde baskı uygulayarak büyük oranda onların bilinçlerini dumura uğratmıştır. Örgütlülüğün sanatçının yaratıcılığını öldürdüğü gibi ipe sapa gelmez değerlendirmelerle sanatçının birey olması gerektiğini savunmuşlardır. Elbette sanatçının örgütlü oluşu, yaratıcılığı öldürmediği, gibi kolektif üretim ile daha nitelikli sanatsal üretimler ortaya koyan Grup Yorum, örgütlü sanatçılığın en güzel örneğini oluşturmuştur. Tek tek birey olan aydınlar ise devletin üzerlerindeki baskısına dayanamayıp, sağa sola savrulurken ve üretimleri burjuva düzenin makul gördüğü sınırlar içerisinde kalırken, Grup Yorum 32 yıldır örgütlü sanatı ile devrim mücadelenin sesi olmayı sürdürüyor. Örgütlü duruşu Grup Yorum’u tüm saldırılardan koruyan çelik zırhı olmuştur. 32 yıldır uğradığı sayısız saldırıya, üyelerinin değişimine rağmen aynı çizgide durmasını bilmiştir.
Grup Yorum
379
Grup Yorum Yaratıcıdır Sovyetler Birliğinde Jdanov burjuva sanatını şu şekilde özetlemiştir; “Gizemciliğin ve softalığın alıp yürümesi, pornografi merakı, burjuva ve kültürünün çöküşünün ve yozlaşmasının belirleyici özellikleridir. Kalemini sermayeye satmış olan burjuva edebiyatının “ünlü kişileri” artık hırsızlar, ajanlar, orospular ve serserilerdir.” Bu satırları okuyunca ülkemizdeki burjuva sanatın tanımını da görüyoruz. Hem de daha derinleşmiş olarak. Burjuva düzenin çürümüş ve kokuşmuşluğu, kendisini en belirgin olarak sanatında gösteriyor. Sanatta yaratıcılıkları isteseler de istemeseler de sınırlanıyor. Burjuva sanatçıları özgürlük derken, kendi bağımlılıklarını maskeliyorlar. Onların görevi, emekçi halkların ya da bir başka deyişle ülkemiz egemen sınıflarının, korkulu rüyası olan üretici sınıfın dikkatini, yaşanan sorunlardan uzaklaştırmak, onları kafasını boş eğlencelerle doldurup dikkatini sınıflar mücadelesine vermesini engellemektir. Bu bataklıkta yaratılan starlar, ahlaksızlık, halkı aldatmak ve çürümüşlüğün saltanatı vardır. Burjuva sanatçıları, halkı ve emekçileri asıl hedeflerinden saptırarak boş umutlar peşinden sürükleyerek, burjuva düzeninin bataklığına düşürmek için kullanılan verimli bir araçtan öte bir şey değildir. Onlar halkı aldatma konusunda yaratmakta sınırsız özgürlüğe sahiptir. Yeter ki sanatları halkın gözünü bağlayan at gözlüğü işlevine sahip olsun, gerçeklerden koparıp tarihin tekerini geriye doğru sürsün... İşte burjuva sanatçılarının yaratıcı özgürlüğü budur. Ve Grup Yorum’u onlardan ayıran temel nedenler de bu saydığımız hususlardır. Grup Yorum yaratıcıdır, çünkü kendisini esir almak burjuvazi tarafından sınırsız olarak önüne konulan para, ün, şöhret, lüks yaşam gibi görünür görünmez zincirlerini, gönüllü takmak bir yana, onlara karşı ideolojik olarak cepheden savaşandır. Yaratıcılığının maddi koşulları da karşı duruşundan gelir. Yaratıcılığın maddi kaynağı olan, gürül gürül akıp giden yaşamın içerisinde sanatını icra eder. Grup Yorum’un sanatsal ürünleri hayatın içinde gerçek karşılığını bulur. Bu nedenle gerçekçidir ve 380
Anadolu Efsanesi
kalıcıdır. 32 yıl önce yaptığı eserler dahi sanki yeni yapılmış bir şarkı gibi coşku ile söylenir. İşte bu nedenle Grup Yorum burjuva düzeniyle sanat cephesinde en önde çarpışmaktadır. Ve halka yol gösteren olmaması için düzenin tüm kuramlarıyla susturulmaya çalışılmaktadır. Grup Yorum Susturulamaz; Çünkü Grup Yorum Devrimcidir Nasıl ki burjuvazi, halkın duygu ve düşüncelerini köreltmek için sanatı kullanıyorsa, Grup Yorum da sanatı ile halkın duygularını, düşüncelerini örgütleyen devrimci sanatı temsil ediyor. Grup Yorum devrimci sanatı ile halka ışık oluyor, gerçeği gösteren ayna olarak halkın manevi yanlarım güçlendiren, “insan ruhunun mimarı” olarak, sanatını icra ediyor. Üretimlerinde kılavuzu, halkın yaşadığı gerçeklerdir. Böyle olduğu içindir ki devrimciliği ile halkın, emekçilerin sosyalizm ile donanmasını ve onların ideolojik dönüşümlerini sağlıyor. 32 yıldır adım adım yükselttiği bilinçle, devrimci sanatın proleter sanatçının dünyadaki en güzel örneğini veriyor. Grup Yorum Anti-Emperyalisttir
Grup Yorum
381
Emperyalizmle ezilen halklar arasındaki mücadelede, sanat cephesinde yer alan Grup Yorum, proletarya ideolojisiyle donanmıştır. Sanatı ile geleceği temsil edendir. Ezgilerini dünyayı değiştirmek, yeniden kurmak, sınıfsız bir toplum yaratmak ideali için kullanır. Bunu da sanatsal estetik içerisinde, halkın bilincini geliştirerek yaptığı için egemen sınıfın nefretini üzerinde toplamıştır. Halkın yanında ve emperyalizmin karşısında yer aldığı için, yalnızca ülkemizde değil Avrupa’da başta Almanya olmak üzere emperyalist ülkelerde yasaklanması gereken, susturulmak istenen müzik grubu olarak ifşa edilmiştir. Almanya’da konserleri yasaklanmış, bu ülkeye girişleri engellenmiştir. Dünya halklarının baş çelişkisi olan emperyalizme karşı sosyalizm ideali için örgütlenen ve bedel ödeyendir. Emperyalizmin yoz sanatına karşı devrimci sanatı ile halka alternatif olandır. Burjuvazi, sanatı ile düzenin pisliklerinin üzerini örtmek, onları aklamak için çırpınıyor. Grup Yorum ise cüreti ile ortaya koyduğu devrimci sanatıyla, emperyalizmin halkları tam anlamıyla teslim almaya çalıştığı günümüz dünyasında, ortaya koyduğu duruşu ve eserleriyle depremler yaratıyor, bulanık kafaları sarsıp durul-tuyor. Grup Yorum Halkın Susturulamayan Sesidir 32 yıldır duruşundan ve sahip olduğu ideojisinden hiçbir taviz vermeden yoluna devam ettiği için hala üyeleri tutsak, hala konserleri yasak, hala kültür merkezleri sık sık polis tarafından basılıp dağıtılıyor ve hala egemenlerin korkusunu büyüttüğü için susturulmaya çalışılıyor. Yorum’u sıradan müzik gruplarından ayıran en önemli özelliği, sahip olduğu sosyalist ideolojisidir. Devrimci olduğu için safını en baştan seçmiştir. Ve uğruna her türlü bedeli ödemeye göze alarak çıktığı yolda hep burjuvazinin bir adım önünde yer aldığı için GRUP YORUM SUSTURULAMAZ...
382
Anadolu Efsanesi
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Halkın Sanatını Yapan Halkın Sanatçıları Halkın Kavgasını Sürdürmeye Devam Ediyor Yazı Dizisi 3 Yürüyüş 10 Aralık 2017 Sayı: 44 “Yalnızca devrimin var olduğu koşullar sanata yeni bir değer taşır. Bir başka deyişle, devrim onu, yarın belki de bir doğma olacak olan ama bugün için devrimci bir karşı çıkış anlatımına dönüştürür. O güne dek egemen olana bu karşı çıkış, yani sanatta devrim, devrim içinde kendini yeni bir sanatsal tekniğin keşfiyle sınırlayan bir sanat olamaz. Acıları ve burjuva aptallığını reddeden yeni bir biçimi, eski toplumu canevinden ve amansızca vurmayı hedefleyen, hem zorlarına katlanılan, hem de sevinçle taşınan bir sırt çantasına yalnızca bir yaratıcının taktir edebileceği sevecenliği, okuma yazma seferberliği ya da bir silah boyutlarında bir sevgiyi koymuş bir biçimden söz ediyoruz. O zorluklar ve sevinç ki, Che denilen ozan duyulmadık mısralarında söz etmişti.” (Devrimci Sanatın Kaynağı İnsan Sevgisidir, Thomas Borge) Thomas Borge’nin dediği gibi devrim koşulları, sanata yeni bir değer katar ve ülkemizde devrimci mücadelenin sesini yükselten, düzenin çürümüşlüğüne sanatı ile darbeler vuran Grup Yorum, eskimiş ve çürümüş olanın yıkılıp, yerine bir dünya kurmanın kavgasında, halkın sanatını ve kavgasını sanat cephesinde sürdürüyor. 32 yıllık tarihi aynı zamanda büyük bir direnişin tarihidir. Kurulduğu günden bu yana Grup Yorum üzerinde ki egemen sınıf baskısı hiçbir zaman azalmamış bilakis sürekli artmıştır. Halkın düzenden memnuniyetsizliği arttıkça, devrim bir zorunluluk halini aldıkça yeniden yana saf tutan Grup Yorum sanatı ile düzenin burçlarına saldırıp, halkın çağlayan sesi olmuştur. Grup Yorum Baskılara Karşı Direnişin Adıdır “İşgal öğlen 12.00’da gerçekleşecekti. En ufak bir tereddüdüGrup Yorum
383
müz, kararsızlığımız yoktu. Sorumluluğumuzun farkındaydık. Bu işgalde yalnızca kendimiz değil, tarih boyunca baskıcı düzenler tarafından yasaklanan, sansüre uğratılan, tutsak alınan, sürgün edilen, vatan haini ilan edilen, katledilen ama boyun eğmeyen, teslim olmayan sanatçılar, aydınları temsil ediyorduk; Socrates’tik, Bruno’yduk, Madam Cu-rie’ydik, Theodorakis, Victor Jara, Paul Robenson, Nazım Hikmet, Ruhi Su, Hasan Hüseyin, Ayşe İdil’dik. Onlar CHP’nin Taksim’e bakan balkondan boyun eğmeyen sesimize güç katacaktı. Taleplerimiz netti. OKM’mizin açılmasını, üzerimizde 6 yıldır süren konser yasağının kalkmasını, kültür-sanat kurumlarının, aydınlar ve sanatçılar üzerindeki baskıların sona ermesini istiyorduk.”
Grup Yorum halkın sanatçısıdır. Ve bundan dolayı üzerindeki baskılar, sansürler, yasaklamalar hiçbir zaman eksik olmaz. Ancak Grup Yorum üzerindeki devlet şiddetine karşı susup oturan, kabullenen değil haklarını arayan olmuştur. Halkın sanatçıları olarak yalnızca halkı mücadeleye çağıran değil kendi hakları için de direnmekten, bedel ödemekten vazgeçmeyendir. Yukarıdaki açıklamayı CHP İstanbul İl Binası işgalinin ardından yapmıştır. Grup Yorum tarihi sadece baskı ve yasaklamalardan ibaret olmamıştır. Grup Yorum’un tarihi, haklarını aramak için işgaller, açlık grevleri, basın açıklamalarıyla dolu bir tarihtir. 384
Anadolu Efsanesi
Grup Yorum Halkın Örgütlü Gücüdür Lenin partili sanatı, “Bütün proletaryanın, politik olarak bilinçli bütün öncüleri tarafından harekete geçirilen o tek ve büyük mekanizmanın küçük bir çarkı ve vidası” olarak değerlendirmiştir. Bu küçük vida mekanizmayı hayata geçiren diğer parçalardan ayrı düşünülemez. O parça ki işçiler, köylüler, memurlar, öğrenciler, işsizler ve tüm emekçilerin oluşturduğu büyük harekettir. Ve Grup Yorum’un sanatından yalnızca onlara ve onların mücadelesine yer vardır. Ülkemizde OHAL ile birlikte faşizm halkımızın üzerine tüm gücüyle saldırıyor. Çünkü halkımızın düzenle olan çelişkileri artık düzenin çözüm üretebileceği düzeyde değildir. AKP iktidarı ise halkın çelişkilerini yumuşatacak kabiliyete, bilgi ve deneyime, demokratik açılım yapabilecek bir alt yapıya sahip değildir. Yapabildiği tek şey baskısını ve zulmünü katmerlendirip halkı korku ile yıldırmaktır. Grup Yorum ise örgütlü sanatçılığı ile bu baskılara en fazla hedef olanların başında geliyor. İdil Kültür Merkezi defalarca basıldı, Grup Yorum üyeleri tutsak edildi, sazları parçalandı, çıkma aşamasındaki albümlerine el konuldu... AKP iktidarı halkın sanatını yapan halkın sanatçılarını susturmak için her yolu denedi. Ancak Grup Yorum herhangi bir müzik grubu değildir. Öyle olmadığı için, halkın örgütlü sanatçıları olarak kavganın içerisinde saldırıları göğüsleyerek yoluna devam ediyor. Tutuklanan her Grup Yorum üyesinin yerini, hemen bir başkası alırken, halkın kavgasında halkın sanatçısı olmanın onuruyla hareket eden Grup Yorum “Türküler Susmaz Halaylar Sürer” diyerek yoluna devam ediyor. Grup Yorum Sanatı Halklaştırandır Halkla iç içe yaşayan, halktan öğrenmesini ve halka bildiklerini öğretmesini hedefleyen sanat grubu olarak Grup Yorum’ un ürünleri de kişilikleri de halklaşmıştır. Burjuva sanatçılarının sığ dünyasında yaşadığı sorunları, bunalımdan, konu sıkıntılarını, açmazları halkın sanatçısı olan Grup Yorum’ a uzaktır.
Grup Yorum
385
Konu sıkıntısı değil konu çokluğu sorunu vardır. Çünkü, halkın yaşadığı sorunlar o kadar çok ve çeşitlilik arz etmektedir ki her birine, ayrı bir çözüm sunmayı kendisine görev bilen Grup Yorum için, eserleri için konu seçmek zordur. Halkın yaşamı, hüznü, sevinci, ekonomik ve demokratik talepleri Grup Yorum’un konularını oluşturur. Ki bu da bitmez tükenmez bir kaynaktır. Halkın sorunlarını sanatlaştıran Grup Yorum bunu üstenci bir dille değil, halkın anlayabileceği kadar yalınlaştırarak sunar. Öncelikle, kitlesi emekçi halk olunca, ona seslenen dil onun kendisinden bir parça bulacağı bir dil olmalıdır. Grup Yorum devrimci sanatçılığın halka karşı sorumluluğunu bu şekilde yerine getirendir. Grup Yorum Militan Ruhla Mücadele Edendir Şeyh Bedreddin halkın sanatçısını şu sözlerle tanımlıyor: “Bilinçli kişi kimsenin görmediğini gören, kimsenin bilmediğini bilendir. ... Karşınızdaki şeyleri, onların bildikleri deyimlerle ve kavramlarla açıklayın.” Grup Yorum’un felsefesi ezilenden yana olmaktır. Bu nedenle halkın içindedir, gözü kulağıdır. Duyguları halkla ortaktır. Halkın mücadelesi büyüdükçe, sınıflar çatışması keskinleştikçe doğaldır ki sanatın dili de militanlaşa-caktır. Kültür sanat alanında hem emperyalizmin yoz kültürüne karşı cepheden savaşmak hem de halkın sanatçıları olarak üzerlerine yönelik saldırılara karşı kampanyalar yürütmek, eylemlere imza atmak ancak halkın mücadelesini, devrimci kültürü özümsemekle mümkündür. Bu yanıyla Grup Yorum üzerine egemenlerin saldırıları tek tek Grup Yorum üyelerine değil direk halkın örgütlü sanatına yönelik bir saldırıdır. Böylesine ince hesaplı saldırılar ise ancak militan bir ruh ile savuşturulabilir. Grup Yorum insanların ben Kürt’üm diyemediği yıllarda Kürtçe şarkılar besteleyerek, tutsaklıkta yargılanan değil yargılayan olarak, 1991’ de Zonguldak’ ta 40 günlük eylemde işçilerle bera386
Anadolu Efsanesi
ber olarak, 1995’te Okmeydanı’nda anaların oturma eyleminde onlarla birlikte olarak, 69 gün Amerikan bombalarına karşı Bağdat halkıyla yan yana olarak, eylem alanlarında en önde yer alarak, barikatlara malzeme taşıyan olarak, militan sanatçılığın dünyadaki en güzel örneğini sunmaktadır. Bu nedenle bu güne kadar olduğu gibi AKP faşizminin tüm saldırılarını da boşa çıkarmaya devam ediyor. Grup Yorum Düzenin Halkı Yozlaştırmasına Karşı Halkın Panzehridir Ülkemizde emperyalizmin ve oligarşinin halkımıza karşı sistemli bir saldırısı var. Özellikle 12 Eylül ile birlikte kültürel anlamda süren yozlaştırma sistemli biçimde uygulanmaya devam ediyor. TV’leri, gazeteleri, dergileri, radyoları, giyim-kuşamı, saç modeline kadar her türlü yol ve yöntem uygulayarak halkın kültürel değerlerine, bilincine hükmetmeye çalışan düzen emekçi halkımızın kişiliğini ele geçirmeye, onların kültürel yapısını değiştirmeye ve kendi hazırladığı dar kalıpların içine hapsetmeye çalışan düzene karşı Grup Yorum, sanatıyla ayrı bir kültürün varlığını ortaya koyarak yozlaşmaya karşı savaşmaktadır. Sanatını halkın kültürel değişimini gerçekleştirmek, sosyalist kültürü halkın en geniş kesimlerine yaymak, yeni insanı, sosyalist insanı daha şimdiden yaratma mücadelesini verendir. Grup Yorum Devrimcidir Ve Halkı Devrimcileştirendir Grup Yorum, devrimci sanat grubu olarak yalnızca sanatsal yetenekleriyle halkı yönlendirmez. Aynı zamanda düşünceleri ve ideolojisiyle devrimcidir ve halkın dev-rimcileştirilmesi, savaştırıl-ması mücadelesi içerisinde yer almaktadır. İçinde yaşadığımız düzen adaletsizdir. Düzenin sahipleri kendilerine milyar dolarlar ayırarak saraylar yapıyor, halkın parasını babalarının malı gibi har vurup harman savuruyor, halktan çaldıkları milyonlarca doları yurtdışındaki banka hesaplarına gönderiyor. Grup Yorum
387
Halkımıza reva gördüğü ise açlık, yoksulluk, işsizlik OHAL ve KHK’lar. F tipi hücreler. Adaletsizlik. Grup Yorum ise vatan ve halk sevgisi demektir. Bu nedenle devrimcidir. Özgür bir vatan ve halkımızın insanca yaşayabileceği, gerçek bir demokrasi olan sosyalizm için mücadele eden ve halkımızı bu mücadelenin bir parçası haline getirmeye çalışandır. Bu nedenle Grup Yorum halktır. Halkın bir parçası, öncüsüdür. Grup Yorum devrimdir, devrim mücadelesinin bir parçasıdır. Halkın kavgasında bir sıra neferi olarak mücadeleye devam ediyor. Bu nedenle ne AKP’nin ne de soysuz Süleymanların gücü Grup Yorum’u susturmaya yetmez.
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Halkın Sanatçıları 32Yıldır Halkın Sanatını Yapıyor Yazı Dizisi 4 Yürüyüş 17 Aralık 2017 Sayı: 45 Tarih boyunca halkın sanatçısı olmak egemen sınıfların saldırılarına maruz kalmak demektir. Pir Sul-tan’dan, Dadaloğlu’na, Viktor Jara’dan Nazım Hikmet’e, Roma arenalarından Ortaçağ engizisyonuna, Osmanlı zindanlarından Nazi kamplarına... Halkın aydınlan, sanatçılan asılmayı, diri diri yakılmayı, zindanlarda çürütül-meyi göze almış, faşizmin cellatları tarafından parmakları kesildiği halde halkın şarkılarını söylemeye devam etmiştir. Grup Yorum halkın aydınlarının yarattığı bu onurlu tarihin izdüşümcüsü olarak 32 yıldır hiçbir baskıya, yasağa, işkenceye, gözaltına, tutuklamaya rağmen bildiği bu yoldan yürümeye, halkın sanatını icra etmeye devam ediyor. Çünkü, Grup Yorum Direnmektir. Ülkemizde, sanata ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı 388
Anadolu Efsanesi
bir direniş geleneği yaratmış, yasakçı yasalara, çağdışı karanlığa karşı direnilebileceğini göstermiştir. Ne tutuklamalar, ne hücreler, ne de baskı ve işkence karşısında yılmamış, onurlu aydın sanatçı tavrını geliştirerek tüm sanatçılara örnek olmuştur. Sanatıyla halkın kavgasına sahip çıkmış, ezilen tüm halkların, emekçilerin özgür, eşit ve kardeşçe bir dünya kurma mücadelesine; bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine sanatıyla yön veren olmaya devam ediyor. Halkımız üzerindeki baskıya, dünyada emperyalizmin halklar üzerinde estirdiği terörü, azgın sömürüye karşı başeğmeyerek türkülerini 32 yıldır söylemeye devam ediyor. Osmanlı’dan Cumhuriyete halkın sanatçıları hep susturulmak istenmiştir. Öyle ki curaları, sazları yasaklanmış, ozanların, egemen sınıfın sömürüsünü halka türküleriyle anlatması, onları kavgaya çağırması yasaklanmıştır. Ozanlar Osmanlı’nın halkı aç ve yoksul bırakan, perişan eden düzenine karşı hakça bir düzen için halkı ayaklanmaya çağırmıştır. Osmanlı o kadar korkmuştur ki ozanların cura çalmasını yasaklamıştır. Aynı yasakçı zihniyet Cumhuriyet döneminde de devam etmiş, saz çalmak yasaklanmış, sazlar kırılarak, yakılarak susturulmaya çalışılmıştır. Bugün de Yorum halk ile sömürücüler arasındaki kavgada Pir Sul-tanlar’ın izinden giderek her türlü saldırıya rağmen direnmeye, türkülerini söylemeye devam ediyor. Yorum Halkın Yüreğine Umut Tohumları Ekendir Halkın ekmeğine, aşına göz diken, emeğini, alınterini azgınca sömürerek kendilerine sefa içinde bir hayat kuran egemenler, halkın ayaklanmasını, düzenlerini yer ila yeksan etmesini engellemek için kıyımlar yapmış, yediden yetmişe halkı kılıçtan geçirmiş, gün olmuş darbeler düzenlemiş, OHAL ilan ederek sokakları yasaklamıştır. Yorum ülkemizde halka karşı en yoğun saldırıların yaşandığı 12 Eylül günlerinde “Mutlak karanlık yoktur” diyerek ezgileriyle Grup Yorum
389
halkın bilincinde aydınlık günlerin meşalesini yakmış; yüreklere umudun tohumlarını eken, sevgiden, emekçinin alınterinden damıtarak ürettiği türküleri dile getirmiştir. Şarkıları meydanları sarsan kalabalıkların dilinde tek ses olup kulelerde yaşayan asalakları titretmiş, dağların doruklarında savaşan halkın neferlerine soluk olmuştur. Her gün hayatı yeniden yaratanların, şalterlerin başında sabahlayan, sırtında onca ağırlıkla yük taşıyan çilekeşlerin, gecekondu halkının acısını taşıyan türküleriyle yerin derinliklerinden gelenlere yola çıkmış gelen güneşli günlerin sıcaklığını taşıyandır Yorum. Grup Yorum Evrenseldir... Yorum ezilen, sömürülen, dili yasaklanan tüm halkların türkülerini yapandır. Ezilen, horlanan, dili yasaklanan, köyleri yakılıp yıkılan Kürt halkının sesidir. Soykırıma uğrayan Ermeni halkının, dili unutturulan Lazların, asimilasyona tabi tutulan Arapların, vatanı Amerikan bombalarıyla yerle bir edilen İraklıların, Latin Amerika’dan, Afrika’ya, Asya’dan Küba’ya kadar halkların kurtuluş mücadelesinde yer alandır. Bu yanıyla Yorum evrenseldir. Yorum Faşizmin Mahkemelerinde Faşizmi Yargılayandır
390
Anadolu Efsanesi
Yazılı tarihin bilinen ilk cezası bir sanatçıya verilmiştir. Bundan 2486 yıl önce, yani İsa’nın doğumundan 494 yıl önce tıpkı Grup Yorum gibi bir sanatçı ve sanatçı topluluğu ellerinde sazlarla eski Yunan kentlerinde dolaşıyor, oluşturdukları 50 kişilik koroyla hem dansa ediyorlar, hem de oyunlar oynuyorlar hem de lirik şarkılar söylüyorlardı. İlk epik tiyatronun kurucusu diyebileceğimiz Phrvnichus 494 yılında Atina’da “Persler”’ adlı bir oyun oynadı. Konusu Milet kentinin Persler tarafından nasıl alındığı. Bu tarih Milet kentinin Persler tarafından ele geçirilişi, kentin yağmalanması, insanların öldürülmesi ve tutsak edilerek Persepolis’e götürülmesinin birinci yıldönümü Phrynichus ve topluluğu Atinalı yöneticilerin Millet kentinin ezilen, öldürülen halkına yardıma koşmamakla suçluyor. Onların bencil, vurdumduymazlıklarını eleştiriyordu. Atinalı yöneticiler koskoca bir kent halkının öldürülmesi karşısında suçluluklarını sergileyen bir sanatçıya tarihin yazılı ilk cezasını vererek cezalandırmışlar; sazlarıyla korolarıyla kent kent dolaşan topluluğun bundan 2486 yıl önce tıpkı Grup Yorum’a yapıldığı gibi oyunları, türkü söylemeleri yasaklanmış ve o zamana değin görülmemiş bir para cezası ile 1000 drahmi ile Phrynichus cezalandırmışlardır. Sanat muhaliftir. Sömürücülere, halk düşmanlarına, kendi çıkarları için halkı satanlara karşıdır. Bu nedenle sanat doğuşundan itibaren halk düşmanlarının cezalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Sanat ezilen, sömürülen, katledilen insanların yanında olmasıyla birlikte halk tarafından sahiplenilerek doğmuş ve bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Özgürlük düşüncesi ilk haykırışını sanat ile yapmıştır. Sanatçı özgürlük düşüncesini sanatıyla biçimlendirmiştir. Yorum da sömürünün en ağır biçimde uygulandığı, işçilerin kum torbası yerine konulduğu, slikoz işçileri gibi, maden işçileri gibi göz göre patronların karı için ölüme yollandığı, halkımızın isyan duygu ve düşüncelerinin OHAL ile ezilmeye çalışıldığı günümüzde sanatı ile zulmü vuruyor. Bu nedenle haklı ve meşru olarak çıkarıldığı Grup Yorum
391
tüm mahkemelerde yargılanan değil yargılayan olagelmiştir. Şarkılarını savunmuş, türkülerinin haklılığını mahkeme salonlarında dile getirmekten çekinmemiştir. Grup Yorum İnançları İçin Bedel Ödemekten Çekinmeyendir Phrynichus’un öğrencisi Aiskhulos “zincire vurulu Prometheus” adlı oyunuyla ilk çağın ilk diyalektik haykırışını bugüne değin ulaştırabilmiştir. “Bütün tanrılardan nefret ediyorum. Acımı değişmeyeceğim... tüm bu zorlamaların hiç biri iktidardan kimin kendisini (Zeus’u) yerle bir edeceğini söyletemeyecektir bana. Acı çekmeye zorunlu olanla birlikte paylaşacağım, onun yanında ben de o acıyı” diyen ilk çağın bu ilk trajedi ustası Aiskhulos kentinden uzaklaştırıldı, ülkesinin dışında ölmek zorunda bırakıldı. Grup Yorum Aiskhu-los’un yolundan yürümeye devam ediyor. Günümüzde de sanatçılar üzerindeki baskılar tıpkı asırlar öncesindeki gibi hiç eksilmeden, hatta artarak devam ediyor. Sanatçılar yine tutuklanıyor, sürgüne gitmek ve vatanından çok uzaklarda ölmek zorunda kalıyor. Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi... Yorum bu baskılara boyun eğen olmamıştır. 32 yıldır halkın sanatını yapan olarak bedel ödüyor. Tıpkı halka ateşi armağan eden Prometeus gibi. Grup Yorum Yasaklara Boyun Eğmeyendir Tarih boyunca yasak ve zulüm ne kadar yoğun uygulanırsa uygulansın halkın sanatçıları hiçbir şekilde yollarından dön-dürülememiş, insanlığın sömürüsüz, sınıfsız bir toplum yaratma mücadelesinde eserleriyle ve mücadeleleriyle bu kavganın içinde yer almışlardır. Nazım Hikmet 61 yıl 6 ay ceza aldığında “Ben yanmasam/Sen yanmasan/Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diyerek inancını ortaya koydu. 18 yıllık hapis hayatına rağmen inancından taviz vermedi. Pir Sultan “İşte kemend işte boynum/dönen dönsün ben dön392
Anadolu Efsanesi
mezem yolumdan” diyerek Hızır Paşalara boyun eğmedi. Cuntacılar Viktor Jara’nın parmaklarını parçaladıklarında statyumdaki beşbin insan bu olaya tanık oldu. Onu tekrar yoldaşlarını arasına kattıklarında “Stadyum Şili”yi yazmaya başlamıştı bile. Viktor Jara uzun işkencelerden sonra kırk işçiyle birlikte kurşuna dizildi. “Varsın güç olsun yolum/ dönmeyeceğim/ biliyorum ve inanıyorum/ amaca ereceğim” demeyi sürdürür Jara gibi direnenler. Yunanistan’da Albaylar Cuntası bir sıkıyönetim bildirisiyle “Karar verdik ve emrediyoruz. Bu yasak bütün ülke için geçerli. Theodorakis’in müziğini ve şarkılarını söylemek ve dağıtmak yasaktır. Bu emre uymayacak vatandaşlar derhal askeri mahkemeye sev-kedilecek ve olağanüstü askeri durum şartlarınca yargılancaktır” diye duyurmuşlardır. Bugün AKP iktidarı ve onun valileri de tıpkı engizisyon mahkemeleri, cuntacıların yasaklarını aratmayan yasaklamalarla Yorum üzerinde baskı oluşturuyor. Toplumsal hayatı yorumlayışı, ülkesini ve dünyayı yalnızca yorumlama değil değiştirip dönüştürme mücadelesi içerisinde devrimci sanatçıya yakışır biçimde sorumluluklar üstlenen Grup Yorum 32 yıldır susturulamadı. Hiçbir baskıya boyun eğmedi. Bugün Yorumcuları tutuklayanlar, haklarında davalar açan savcılar, onları yargılamaya çalışan hakimler nede her konserlerini yasaklayan OHAL dönemi valileri de Yorum’u susturamadı. “Gelecek bizimdir, gelecek işçilerin ve ezilen halklarındır. Türkülerimiz bir gün zafer türküleri olarak söylenecek. Buna inanıyoruz. Bu inanç için mücadele etmekten onur duyuyoruz” diyen Grup Yorum AKP faşizminin baskılarına, yasaklarına karşı halkın türküsünü 32 yıldır olduğu gibi bundan sonrada en gür sesiyle söylemeye devam edecektir.
Grup Yorum
393
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Grup Yorum Dünümüz Bugünümüz Yarınımızdır Yazı Dizisi 5 Yürüyüş 31 Aralık 2017 Sayı: 47 Anadolu asırlardır süren büyük kavganın meydanıdır. Bu meydanda iki sınıfın çarpışması durmaksızın sürüyor. Ta ki ezilen Anadolu halklarının nihai zaferine kadar da sürecektir bu kavga. Sınıfların ortadan kaldırıldığı, Baba İshak’ın dediği gibi, “tohumda toprakta hakça” bir Bedreddin düzeni kurulana, “yarın yanağından gayrı her şeyin kardeşçe paylaşıldığı” bir Anadolu kurulana kadar da bitmeyecektir bu kavga. Halkı aç, yoksul bırakanların, ekmeği adaleti gasp eden haramilerin sarayları başlarına yıkılana kadar yakılacak isyan ateşleri. Ve o ateşlerin başında devrim türküleri en gür biçimde söylenecek. Pir Sultan, Kö-roğlu, Dadaloğlu, Kozanoğlu... onların türküsünü bugüne taşıyan Grup Yorum halkın isyanının sesi olarak asırların kavgasını bugüne taşıyor. Çünkü; Grup Yorum Halkın İsyan Eden Sesidir Anadolu’da halk ozanları hiçbir dönem sadece saz çalıp türkü söyleyen olmamıştır. Düzenin egemenleri halkı ağır vergilerle ezdiği, aç yoksul bıraktığı her dönemde ezilenlerin acılarını en derinden duyup, onların haklı isyanını dile getiren olmuşlardır. Sazları, dilleri egemenlerin sofrasına meze değil halkın yüreğine umudun ateşini sürmüştür. Hak arayan, adalet isteyen halk onların türkülerini kendilerine meşale yapmış, kurtuluşun yolunun savaşmaktan geçtiğini görmüştür. Zorbaların, zalimlerin halkın üzerine sürdüğü karanlık umutsuzluk perdesini halkın sanatçıları yakıp kül etmiştir. O nedenle kopuz çalmak yasaklanmış, Pir Sultan asılmış, Köroğlu’nun peşine Bolu beyinin askerleri düşmüş, Dadaloğlu “ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diyerek bir eline sazını, bir 394
Anadolu Efsanesi
eline kılıcını alarak halkın önüne geçmiştir. Onlar sanatı sanat için değil halk için yapmışlardır. Gerçek sanat ve sanatçı halkın dışında düşünülemez. Burjuvazi de kendi sanatını ve sanatçısını yaratmıştır çağlar boyunca. Saraylarda önüne konulan kırıntı için egemenlere methiyeler düzenlerde olagelmiştir. Ancak onlar sarayın soytarısı olarak bilinir, öyle de hatırlanırlar. Halkın nazarında hiçbir kıymetleri yoktur. Ne hatırlanır ne de anılırlar. Oysa halkın sanatçılarını unutturmak için onların isimlerini resmi tarihe almayan ya da alsa dahi onları eşkıya olarak tanıtan egemenlere karşı halkın sanatçıları asırlar boyunca dilden dile anlatılarak, türküleri söylenerek yaşatılmıştır. Halk kendi sanatçılarını unutmamış, düzenin tüm unutturma, yok sayma ya da karalama çabalarına rağmen onları gönlünün en müstesna yerinde saklayarak nesilden nesile yaşatmıştır. Sanatçı sanatını halk için yaptığı sürece halk tarafından benimsenir, unutulmaz. Sanat burjuvazinin ne olduğu anlaşılmayan eserleriyle değil halkın sorunlarına çözüm üreten, acılarını, sevinçlerini, aşkını, kavgasını dile getirdiği için var olmuştur. Sanatçı da halka karşı sorumludur. Bu sorumluluk var olan sorunlara çözüm üretme, halkı doğru biçimde aydınlatmadır. Anadolu tarihi bu yanıyla eşine benzerine az görülen bir zenginliğe sahiptir. Dünyanın hiçbir coğrafyasında halkın bilincini açan, halka öncülük eden, halk için bedel ödeyen bu kadar sanatçı yetişmemiştir. İşte Grup Yorum bu zengin tarihten beslenir. Anadolu’da süren isyanın de-vamcısı olarak dünümüz, bugünümüz ve yarınımızdır. Grup Yorum Burjuva Kültürüne Karşı Halkın Kültürünü Savunur Burjuvazinin de kendine göre bir kültür anlayışı var. Ancak onların kültürü sahiplenmeleri halkın aydınlanması için değildir. Sanata ve sanatçıya sahip çıkıyoruz görüntüsünün ardında kirli planları yatıyor. Onların sanattan ve sanatçıdan istedikleri, bekledikleri halkın gözünün bağlanmasıdır. Asırlar boyunca yaratılan Grup Yorum
395
en olumlu değerlerin erozyona uğratılması, dejenere edilip küçükten büyüğe tüm halkın yozlaştırılmasıdır. Güzel, olumlu ne kadar değer varsa içinin boşaltılarak yerine burjuvazinin yoz kültürünün konulmasıdır. Bu kültür kardeşliğin, yoldaşlığın yerine bireyciliği, paylaşımın yerine bencilliği, emekçi olmanın yerine başkasının alınterini sömürmeyi, toplumun mutluluğu yerine kendi kişisel zevkini baskın çıkarmaya çalışan bir kültürdür. Bu kültürde halka ait hiçbir değer yoktur. Tam tersine halka yabancıdır. Halkın geleneklerini, göreneklerini, değerlerini önüne katıp sürükleyen bir sel gibi halkın üzerine sürülüyor. Burjuvazi bunun için kazancından bir kısmını ayırıyor. Kendi sularında kulaç atan sözde sanatçılara imtiyazlar, olanaklar sağlıyor. TV’leri, gazeteleri onların haberleriyle dolup taşıyor. Onlara ödüller yağdırıp, bol bol reklamlarını yapıyor. Bu sözde sanatçılara sunduğu statükonun karşılığı olarak ise halkın kültür dünyasını yok etmesi isteniyor. Nazilerin cani doktoru Mengele gibi halkın yüreğine, bilincine zehir şırınga etmeleri sağlanıyor. Burjuvazi sanatı ile halkın kültür dünyasını yok etmeye çalışıyor. Bunun için sanatçı adı altında kiralık katiller gibi kendisini pazarlayan sanatçılar yaratıyor. Eski zamanlarda Orta Asya’da esirlerin saçları kazınarak başlarına deve derisi geçirilirmiş. Elleri bağlanarak tutulurmuş ki başlarındaki deriyi söküp atmasınlar. Esirlerin saçları uzadıkça her anları işkenceye döner, uzayan saç beyne girerek esiri ya öldürür ya da aklını alırmış. Bu işkenceden sağ çıkanlara “man kafa” denilirmiş. Bu insanlar artık sormayan, sorgulamayan ve efendisinin dediği her şeyi emir telakki ederek yapan makinelere dönermiş. Burjuvazinin sanatçıdan istediği de budur. Tüm halkı man kafa yapmaları isteniyor. Kafaya geçirilen deri gibi sanat eserleri üretmeleri isteniyor onlardan. Grup Yorum ise burjuva sanata doğrudan karşı çıkan, onunla savaşandır. Burjuvazinin kültürünün yerine devrimci kültürü koyandır. Halkı man kafa yapmaya çalışanlara karşı uyaran, onlara kurtuluş yolunu, yöntemini gösterendir. Halkın olumlu 396
Anadolu Efsanesi
değerlerini sahiplenen, güzel kültürü yaşatandır. Bu nedenle Grup Yorum bugünümüzdür. Sadece eskiyi yaşatarak değil yeni şarkılar, yeni şiirler, yeni ezgiler ortaya koyarak yeni filmler, şarkılar, şiirler ortaya koyan burjuva kültürüne karşı yeni zaferler elde ediyor. Burjuvazinin yaratmaya çalıştığı kuşatmayı yarıyor. Uygun olmayan koşullar, zaman ve mekana rağmen üretiyor. Devrimci sanatçılığın gereği budur. Her türlü zorluğa rağmen yeniyi üretebildiği için Grup Yorum bugünümüzdür. Var olanla yetinmeyen, sürekli üzerine koyan, günün koşullarına, sürecin muhtevasına uygun eserler yarattığı için Grup Yorum bugünümüzdür. Grup Yorum Yaratıcıdır Düzenin her türlü yozlaştırma saldırısına karşı sanat cephesi en ön safta çarpışır. Halkımızın kalbine, diline, beynine kültürel bir saldırı aracı verir. Haklıyız Kazanacağız marşıyla başı dik yürür, Berkin’e yakılan ağıtla direnir ve teslim olmaz düzenin şarkılarına. Yediden yetmişe moral bulur, yeniden ayağa kalkma gücü bulur Grup Yorum şarkılarıyla. Değişmeyi reddeden, halkın gittikçe artan ihtiyaçlarını karşılamayan sanat ve kültür emekçileri çok geçmeden halkın güvenini yitirir. Grup Yorum 32 yıldır halkın içinde, halktan beslenerek bugünün şarkılarını yapıyor. Bu nedenle halkın güvenini kazanmıştır, 7 yaşındaki çocuğumuz da, 70 yaşındaki nenemiz, dedemiz de Grup Yorum dinliyor, konserine geliyor. Halkın yarattığı değerleri yaşadığı ve yaşattığı için güveniyorlar Grup Yorum’a. Grup Yorum Yaptığı İle Yetinmeyendir Yetinmecilik sürekli üreten burjuva düzenin karşısında gerilemeyi getirir. Grup Yorum halkın acısını, öfkesini, kinini, sevgisini en içten hissedendir. Halkın içinde yaşayan halkın kendisidir. Kitlelerin moral ihtiyacını karşılar. Devrimciliği hiç bilmeyen, devrimcilerle tanışmayan pek çok insan Yorum şarkıları ile devrimGrup Yorum
397
le tanışır. Devrimciliğin ne olduğunu Grup Yorum’dan öğrenerek moral kazanır. Her günün ve koşulun kendi özgünlüğü vardır. İşte Grup Yorum bu bilinçle hareket eder. Nasıl ki yağmur yağmazsa toprak bir süre içinde biriken eski suyla idare edip sonra kuruyup çölleşirse insanda yeni sözlere, yeni ezgilere ihtiyaç duyar. Yorum şarkılarıyla halkın yüreğinde bahar açtıran olmuştur. 32 yıldır sürekli yenilenerek, sürekli üreterek burjuvazinin halkın yüreğini kurutmasına izin vermemiştir.
Grup Yorum’u Güçlü Kılan Büyük Halk Ve Vatan Sevgisidir Grup Yorum yarımmızdır. Çünkü salt üstün müzikal yetenekleriyle değil derin halk ve vatan sevgisiyle donanmıştır. Düzenin korktuğu sözleri söyleyecek cürete sahiptir. Burjuvazi halkın devrim, devrimcilik gibi söylemlere sahip olmasından korkar. Kendi azgın sömürü, yağma ve talan düzenini yok etme düşüncesine sahip olmasından dahi çekinir. Bunu engellemek için tüm gücünü seferber eder. Polisi, ordusu, hakimi, savcısı, mahkemesi, hapishanesi, basın yayını ile saldırır. İster ki tek bir aykırı ses çıkmasın. Bu düzen böyle sürgit devam etsin. Onlar kene gibi halkın kanını rahatça emsinler ama halk gözlerini onlara dikmesin. 398
Anadolu Efsanesi
Yorum düzene karşıdır. Yorum devrimcidir. Yorum bu nedenle ya-rınımızdır. Çünkü halkın teslim alınamayan sol yanıdır. Bu nedenle konserlerine milyonlar geliyor. Tüm baskı, tutuklama, yasaklama kararlarına rağmen hiç tükenmiyor. Biliyoruz ki bu çark er ya da kırılacak. Yorum sömürü ve yağma düzenin çarkını kıracak olan halkın ellerini biraraya getirip, birleştirendir. Bu nedenle bireysel, özel yaşayan değil, örgütlü olan ve örgütlü yaşamı savunandır. Halkı sanatıyla örgütleyendir. Sanatı, sözleri düşmanı vuran bir silahtır. Bu silah ideolojik güçtür. Çünkü dünyanın en ilerici sınıfının, proleteryanın devrimci ideolojisinin sanatıdır. Gücünü haklı olandan, meşru olandan ve mücadeleden alır. Grup Yorum Bir Kar Makinesidir Halkın mücadelesinin yolu kapatılıyor. Burjuvazi devrim arabasının yürümemesi için sayısız engel çıkarıyor. Cuntalar, darbeler, OHAL’ler, yasaklar, akla ziyan uygulamalar... Her şey halkın mücadeleye katılmasını engellemek, halkın umudunu tüketmek, yok olmaya tarihsel ve siyasal olarak mahkum olan burjuvazinin ömrünün biraz daha uzatmak içindir. Yorum ise kurulduğu gün kendisine bir misyon seçmiştir. Bu misyon kar makinesi olma misyonudur. Bu misyon devrimdir, devrimciliktir. Halkın önüne çıkarılan engellerin kaldırılmasıdır. Milyonların bir araya getirilmesi, halkın ellerinin birleştirilmesidir. Tüm ezilenlerin yek vücut olmasını sağlamaktır. Adına halk denilen deryanın yek pare hareket edecek örgütlü bilince ulaşmasını sağlamaktır. Bunun için kurulduğu günden bu yana halkın önüne konulan yasakları tanımamıştır. İnsanların ben Kürt’üm demesinin dahi yasak olduğu, Kürt’üm demenin suç sayıldığı, inkar ve asimilasyonun doruğa vardığı yıllarda tutuklanma pahasına Kürtçe şarkı söylemiştir. Halkın sokağa çıkamaz hale getirilmek istendiği günümüzde yasaklanan bağımsızlık konserinin yerine dam konserleri yaparak OHAL’i tanımayan olmuştur. 32 yıllık tarihi boyunca gelecek sosyalizm yolunu açan bir kar makine olmuştur Yorum. Bu nedenle Grup Yorum dünümüz, bugünümüz ve yarınımızdır... Grup Yorum
399
Grup Yorum Halktır Susturulamaz! Grup Yorum Halkın Sesi Halkın Nefesidir! Susturulamaz! Yazı Dizisi 6 Yürüyüş 7 Ocak 2018 Sayı: 48 Toplumcu sanatçılar üzerinde tarih boyunca egemen sınıfların baskısı hiçbir zaman azalmamıştır. Tam tersine daha çok demokrasi, daha çok özgürlük dedikleri her dönemde halka gerçekleri gösteren aydınlar, sanatçılar egemenlerin saldırılarına daha fazla maruz kalmıştır. Öyle ki neredeyse ülkemizde halktan yana olup da yolu mahkeme kapılarına çıkmayan, tutsaklık yaşamayan, eserleri sansüre uğramayan, polis tahkikatına uğramayan sanatçı yok gibidir. Ruhi Su, Ahmet Arif, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Enver Gökçe, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin... ve daha adını sayamayacağız pek çok halk aydını sanatçısı devletin zulmüne maruz kalmıştır. Bir bütün olarak kurulduğu günden bu yana çizgisinden sapmadan faaliyetlerine devam eden Grup Yorum da çeşitli biçimlerde susturulmaya çalışıldı. Her dönemin özgünlüğü içinde saldırıların şiddeti de farklı boyutlarda olmuştur. Bugün OHAL sürecinde ise Yorum yine en sert saldırılara uğruyor. Üyeleri yine tutuklu. Kültür merkezleri OHAL ilan edildiğinden beri defalarca basılıp talan edildi. Müzik aletleri parçalandı. Konserleri yasaklandı. Amaç Yorumu sanatı yapamaz hale getirip halkın tecrit etmektir. Ancak bugüne kadar bunu başarmaya hiçbir iktidarın gücü yetmemiştir. Çünkü: Grup Yorum Halk Deryasıdır Grup Yorum her zaman halkının yanında yer almıştır. Türkülerini yoksul halkı için söylüyor. Ezilen, horlanan ama direngen ve isyankar halkının sesi oluyor. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan ama lafızda da emekçilerin, işçilerin yanında olduğu nu söy400
Anadolu Efsanesi
leyen pek çok sanatçının ve tümden toplumun, halkın so runlarını görmezden gelen “sanatçıların” aksine Grup Yorum, türkülerini emekçi halk için söylüyor Halkın içinden, halktan bir oluyor. Gözaltılar, işkenceler, tutsaklıklar bedeli türkülerini halkın bağrından çıkartıyor. Ve yine o türkülerin esin kaynağı olan halkın içerisine katıyor türkülerini. Halkın içinde türkülerini yaratıyor, türküleriyle halka güç veriyor. Grup Yorum’culara soruyorlar; “Nerede kalıyorsunuz?” diye... Cevapları; “Gazi, Okmeydanı, Nurtepe, 1 Mayıs, Gülsuyu...” oluyor. Halk her eyleminde, hak alma mücadelesinde bağlaması ve gitarıyla Grup Yorum’cuları omuz başında görüyor. Halk Grup Yorum’u iyi tanıyor. Yeri geliyor dost sohbetlerinin ortağı, dertlerin, tasaların paylaşıldığı birer kardeş, evlat oluyor. Yeri geliyor birlikte zalime taşların savrulduğu, omuz omuza halaya durulduğu halkın sanatçısı oluyor. Türküleri, çocukların dillerinde güzelleşiyor. O türkülerle şenleniyor, coşuyorlar. Sohbetlerin en sıcağı, dostlukların en güzeli oluyor halk ve Grup Yorum yanyana olunca. Terzi kızlar, motorcu çırakları, mahallenin bakkalı, işçiler, öğrenciler hepsi görüyor Yorum’u. Onlardan bir farkları olmadığını, Yorum’cu olmanın başka sanatçılar gibi kendini halkın üzerinde görmemek olduğunu bizzat yaşayarak öğreniyorlar. Ve 32 yılda artık halk ve Yorum et ve tırnak gibi birleşmiştir. Hiçbir güç bu bağı söküp atamaz. Ne Yorumu halktan koparabilirler ne de halkın Yorumcu olmasını, Yorum’u sahiplenmesinin önüne geçebilirler. Çünkü Yorum halkın kendisidir.
Grup Yorum
401
Grup Yorum Isrardır 1980’li yılların ortalarından itibaren giderek sayıları çoğalan, kimisi belli bir siyasi çevrenin sesi olmuş, ama zamanla az da olsa varolan, devrimci duyarlılığını yitirmiş müzik grupları vardır. Grup Yorum’un kurulduğu 1985’li yıllara denk düşen dönemde, çoğunluğu üniversite gençliği içinden çıkan bu gruplar, o döneme özgü coşkularını, heyecanlarını, duyarlılıklarını, halka ve sorunlarına yönelik hassasiyetlerini zamanla yitirdiler. Kimisi bir, kimisi iki kaset yaptı, belki birkaç konser düzenledi ama ne yazık ki devamını getiremedi. “Grup Merhaba”, “Bengi Türkü”, “Günola”, “Grup Çağrı”, “Çağdaş Türkü” gibi gruplar ne varlıklarını koruyabildiler ne de kalıcı izler bırakabildiler. Yok oldular. “Grup Baran”, “Grup Merhaba”, “Çağdaş Türkü” ve bugün esamesi dahi okunmayan diğerlerinin ortak bir özelliği vardı: 12 Eylül faşist cuntasının ezip geçtiği, yılmış, yıkılmış, yenilgi psikolojisine kapılıp, halka ve devrime olan inançlarını yitirmiş “eseflerden” oluşuyordu üyeleri. Gün geçtikçe daha fazla yozlaşan, dejenere olan kültürel yapıları ve düşünme biçimleriyle, ilk çıkışta ele aldıkları konulara olan duyarlılıklarını bir süre sonra yitirdiler. 1980’li yılların ortalarında, 12 Eylül cuntasının yarattığı yoz kültüre alternatif olma arayışıyla ortaya çıkan gruplar bile, bir süre sonra ya dağılma noktasına geldiler, çalışmalarını durdurdular, ya da dağılıp yok oldular. Grup Yorum ise kurulduğu günden bugüne dört duvar arasına hapsolmadı. Halkla soluk alıp verdi. Acılarını, sevincini, coşkusunu, açlığını, yokluğunu, direnişini, kavgasını, öfkesini, kinini, hesap sorma isteğini paylaştı. Örgütlü mücadele içinde, örgütlü-militan bir sanatçı tipinin yaratıcısı oldu. Grevlerde, direnişlerde, gecekondu yıkımlarında, Zonguldak’ta, Paşabahçe’de, Gazi Ayaklanması’nda, Sibel Yalçın’ın cenazesini sahiplenmede, Nurtepe ve Okmeydanı’nda barikatlar ardında, hapishane direnişleriyle dayanışma eylemlerinde, evlatlarına sahip çıkan analarla omuz omuza oldu. Hayatın ve kavganın ortasında oldu hep. İşçilerden, kamu emekçilerine, gençlikten yoksul gecekondu hal402
Anadolu Efsanesi
kına, hapishanelerdeki devrimci tutsaklardan, ülkemizin dağlarındaki gerillalara, şehirde kırda savaşan halk kurtuluş savaşçılarına kadar hayatın her alanı hayat damarı oldu Grup Yorum için. Yorumcular her şeyden önce devrimci, sonra sanatçı oldular. Her koşulda, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan örgütlü mücadeleyi sürdürdüler. Halkın acılarını izleyen, gözlemleyen değil, bizzat halkın içinde yaşayan ve iliklerinde hisseden oldular. Bu nedenle şarkıları, türküleri, marşları hep sıcak, hep tanıdık geldi halka. Sade, yalın ve anlaşılır bir dille, lafı eveleyip gevelemeden, açıkça söylediler. Bütün baskılara, yasaklamalara, gözaltı, işkence ve tutuklamalara, cezalarla yıldırma girişimlerine rağmen inanç ve kararlılıklarından bir şey kaybetmediler. Aksine inanç ve kararlılık, savaşma azmi aşıladılar kitlelere. Sınıf kinini, öfkeyi, hesap sorma ve adalet isteğini perçinlediler. Acıyı, yoksulluğu dile getirmekle beraber onlara kurtuluş yolunu da gösterdiler. Yasaklara rağmen devrimci yaratıcılıkla, gözüpeklik ve kararlılıkla, düşmana inat yüzbinlerle buluştular. Kimi zaman bir grevde, direnişte fabrika önünde, kimi zaman bir gecekondu mahallesinde, kimi zaman bir mitingde, yürüyüşte ya da gençliğin bir forumunda, boykot eylemindeydiler. Grup Yorum en zor koşullarda dahi örgütlü mücadeleyi savunmuştur. İdeolojik olarak devrim mücadelesini içselleştirmiştir. Bu nedenle kendisiyle aynı yıllarda kurulan birçok müzik grubu dağılırken Yorum aynı çizgisini sürdürmüştür. Çünkü Yorum devrimde ısrardır. Grup Yorum Gelenektir Türküden destana, marştan ens-trümantele kadar birçok değişik formu kullanabilen Grup Yorum, kendisine has bir tarz yaratmış, kendisinden sonra gelenler için de bu anlamda somut bir örnek olmuştur. Devrimci sanatçılar olarak onlar, haklı ve meşru bir davanın Grup Yorum
403
savunucusu olduklarını da açıklıkla ortaya koymuşlardır. Silahlı mücadelenin ve devrimin meşruluğunu savunan ve bunu eserlerine konu yapan Grup Yorum, bir kez daha vurgulanmalıdır ki, devrimin müziğini yapmaktadır. “Cemo” adlı kasetinde; “Alnında yıldızlı bere / elinde mavzeriyle / çıkıp Dersim dağlarında / türkü söylemek var ya...” diyen... “Bilek var vuruşmaya / soluk var harcanmaya / cephe var savaşmaya / zafer yakında” demekte, ve bugün de “İlle Kavga” diyerek çok açık bir biçimde Anadolu halklarına kurtuluşun yolunu göstermektedir. “Ekmekten sevdaya” hayatı ve halkı ilgilendiren her konuyu ele almaktadır Grup Yorum. Ele almakta, çözümlemekte, açıkça hedef göstermektedir. Sözlerinde ağdalı, anlaşılmaz imgeler ya da belirsizlik yoktur. Yakınma, umutsuzluk, karamsarlık, sızlanma ya da bunalım yoktur. “Hakkın ara sor da gel / çadırları kur da gel / düğün olsun grevler / davullara vur da gel” der, coşku aşılar; “Sarıl yurduna / sahip çık yarına / savaşmak yenilmez kılar insanı” der, kararlılık aşılar. “Kanımızla yazıyoruz tarihi / haklıyız kazanacağız” der ve başka da bir söze gerek bırakmaz Grup Yorum. Grup Yorum Pir Sultan’ın, Dadaloğlu’nun, Köroğlu’nun yarattığı geleneğin bugünkü devamcısıdır. Bu gelenek zulme karşı halkın ve haklının yanında olma geleneğidir. Bu gelenek hiçbir zorbalık karşısında boyun eğmeme ve asla halkın kavgasını terk etmeme geleneğidir. Grup Yorum Anadolu halklarının bin yıllık isyan geleneğinin devamıdır. Nasıl ki Osmanlı’ya karşı elinde kopuz ile halkı devrime çağıran dervişler idi ise bugün de Grup Yorum elinde sazı ile Anadolu halklarını kurtuluşa çağırıyor. Grup Yorum Halka Mal Olmaktır Grup Yorum kendisini stüdyoya kapatıp sadece ortaya güzel müzikler çıkarmaya çalışan olmamıştır. Akıp giden hayatın rüzgârında sürüklenen değil tam tersine o rüzgâra karşı yürüyen 404
Anadolu Efsanesi
olmuştur. Kendisini sadece devrimci müzik yapmakla sınırlamamış, devrimciliğini halka indirmeyi başarmıştır. Yüksek konutlarda oturup aşağıdakilere akıl veren değil, bizzat ezilen halkın yanında olmuştur. Hayatın her alanında süren mücadelenin bir parçası, örgütleyicisi olagelmiştir. Bunu bir yaşam biçimi haline dönüştürmeyi başarmıştır. Madenci grevlerinde günlerce onlarla birlikte grev çadırlarında kalmış, üniversite anfi-lerinde öğrenci gençliğin anti-emperyalist duygularına birlikte ortak olmuş, gecekondu halkının evlerini yıktırmamak için kurduğu barikatlarda onlarla birlikte çatışmış, Gazi’den, Gezi’ye her ayaklanmada en önde saf tutmuştur. Hayatın hangi alanında kavga varsa Yorum orada olmuştur. Irak’ta canlı kalkan olan, Avrupa’da ırkçılığa karşı süren mücadelede halkımızın yanında yer alan olmuştur. Yer, zaman, mekan tercihinde bulunmamış, halk nerede ise, halkın kavgası hangi zeminde boy vermeye başlamışsa Yorum orada olmuştur. Bu nedenle Yorum gittiği her yerde kendisinden bir parça bırakıp halka malolmuştur. Grup Yorum Halkın Onurudur, Susmadı Susmayacak Şilili ozan Victor Jara neden müzik yaptığını şu sözlerle açıklamıştır; “Türkü söyleme aşkımdan ya da sesimi dinletmek için değil bunca türkü söylemem. Benim namuslu gitarımın sesi dünyanın yüreğinden çıkar, kutsal su gibi şefkatli, bir güvercin gibi uçar... Benim gitarım okşar öleni ve yiğidi, Violetta Parra’nın dediği gibi. O, pırıl pırıl ve bahar kokan bir işçidir! O, cellatların, paranın ve egemenliğin değil, yepyeni yarınlar için çarpışan halkımın gitarıdır... Çünkü her türkü kendi yürek atışları gücünce anlamlıdır. Ve o türkü, ancak ölürken de erkekçe türkü söyleyenindir: Ben, pohpohlanmak ya da turistler içlensin diye değil, bir uzun şerit gibi olan ülkem için söylüyorum, daracık ama sonsuza dek derin...” Grup Yorum da sanatını, ezgilerini kulağa hoş gelsin diye yapmadı, yapmıyor. Ya da bi-rileri gibi kendisine ait statüler kazanmak, bolca para kazanmak, sınıf atlamak için kullanmıyor yaGrup Yorum
405
ratıcılığını. Grup Yorum halkın sanatçısıdır. Sanatını da halkın daha iyi bir yaşam kurma mücadelesinde öne sürmüştür. Bu uğurda bedel ödemiş, her türlü zorbalığa göğüs germesini bilmiştir. Halkın kavgasında bir sıra neferi olmayı kabul etmiştir. Bu nedenle Grup Yorum halkımızın onurudur. Ve hiçbir güç haklı bir dava uğruna mücadele eden Grup Yorum’u susturmayı başaramamıştır. Grup Yorum hiçbir zaman susmadı ve bundan sonra da susmayacaktır... Halkın Sanatçıları Kartal’da Faşizme Türkülerimizle Cevap Verdi Kızıl Maskeliler Kartal Konserin’in Önemi: 26 kasım 2017 pazar günü Grup Yorum konseri yapıldı. Düşman politikalarına karşı 32 senedir olduğu gibi yine po-litikasız kalmadı Grup Yorum ve politika üreterek düşman politikalarını boşa çıkardı. Grup Yorum üyeleri: Grup Yorum üyelerinin hepsi tutuklu veya aranmaları var. Çok zorlu bir süreç, açıktan faşist baskıların ve saldırıların olduğu bir dönem. 32 yıldır bu baskı ve saldırılara boyun eğmedi Grup Yorum ve bugün de eğmiyor. Direniyor ve mücadele ediyor faşizme karşı. Ezilenlerin yanında safını belirlemiş ve halkın sanatçıları olarak yapılan bütün haksızlıkların karşısında türküleriyle barikat örmüş.. Halkın türkülerini söyleyen ve öncülüğünü yapan üyelerden oluşan Grup Yorum asla bu geleneğinden vazgeçmemiş ve yeni gelenekler yaratmış sanat alanında. 11 ayda 4 kere basıldı İdil Kültür Merkezi, her iki buçuk aya bir baskın demek bu. Son baskında ise Grup Yorum üyelerinin katil ve işkenceci polislere cevabı yeni bir gelenek daha yarattı. Grup Yorum üyeleri halay çekerek karşılık verdiler İdil baskınına, ve tıpkı 19 Aralık’ 406
Anadolu Efsanesi
ta ki gibi direndiler. Saldırının boyutu belki aynı değildi ama bu geleneği Grup Yorum üyeleri oradan biliyorlar, yani tarihimizden. Katillere asla teslim olmayacağız ve asla bu baskınları kanıksamayacağız. Biz çok meşru bir zeminde direniyoruz. Bizim irademiz dışında bizi tu-tukluyorlar, biz suçlu değil devrimciyiz ve bu yüzden de bu muameleyi kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Asıl siz teslim olun çağrıları yankılandığında da biz haklıydık ve bu sloganlar Anadolu’ nun dört bir yanında yankılanana kadar biz bu sloganları atmaya devam edeceğiz. Sizi öfkemizin, isyanımızın ve size duyduğumuz kinin haykırışları sloganları ile yok edeceğiz. Halkın Sanatçıları Kartal’da Faşizme Türkülerimizle Cevap Verdi Türkülerimizle Savaşacağız.... Kartal Konseri: Bu sefer konser yasaklanmadı. Yasaklanmadı çünkü bütün Grup Yorum üyeleri ya tutsak ya da aranmaları var. Verdikleri mesaj şuydu biz Grup Yorum’u bitirdik ama öyle olmadı. 26 kasımda Grup Yorum konser verdi. Onca saldırılara ve baskınlara karşı yine politikalarınız boşa çıktı. Engellemeyip halka “işte engellemiyoruz ama bakın çıkamadılar.” GRUP YORUM’U BİTİRDİK demeye getirmek istediniz. “Hani nerede Grup Yorum?” demek istediniz ama öyle olmadı. Grup Yorum halktır bunu unuttunuz. Grup Yorum sadece bir kaç üyeden oluşan bir grup değil bunu hesaba katamadınız ve bir kez daha yanıldınız, bir kez daha sizi yanılttık. Genç Grup Yorum üyeleri ve Grup Yorum severler bir araya geldiler ve 26 Kasım’ da “KAHROLSUN FAŞİZM YAŞASIN TÜRKÜLERİMİZ” dediler. Halkımız ve Grup Yorum birlikte 32 yıldır kavga eden türkülerimizi hep bir ağızdan söylediler. Bu mahalle bizim dediler, Alnında Yıldızlı Bere dediler, Bir Ceza İstiyorum, dediler. AKP iktidarının gücü Grup Yo-rum’a yetmez sloganını ne çabuk unuttunuz. Grup Yorum türküleri üyeleri tutuklu olsa da, Grup Yorum
407
aranmaları olsa da GÜÇSÜZE GÜÇ, MORALSİZE MORAL, UMUTSUZA UMUT olmaya devam ediyor ve edecek. Grup Yorum türküleri konserlerimizi ya-saklasanız da milyonların dilinde olmaya devam ediyor ve edecek. Grup Yorum milyonları toplamaya devam edecek ve ezilenlerin türkülerini söylemekten hiç vazgeçmeyecek. Siz bu güç karşısında, halkın karşısında bir kaç tane ezilmeye mahkum olan böceklersiniz, çünkü gün gelecek ezilenler ezecek ezenleri. Grup Yorum halkın dilinden asla düşmeyecek çünkü Grup Yorum halktır. Grup Yorum halkın öfkesi ve sesidir ve bu ses sizin korkulu rüyanız olmaya devam edecek. Grup Yorum her sahneye çıktığında korkuyorsunuz, çünkü bu konserler bizi, ezilenleri aynı çatı altında birleştiriyor ve bize gücümüzü, kendi gücümüzü göstermeye devam ediyor. Sizin üstün teknolojik silahlarınız, işkenceci ve katil polisleriniz varsa, bizim de bize bu mücadele de güç veren ve değiştirme gücü veren türkülerimiz var. İlle kavga diye mücadeleye çağıran türkülerimiz var. Siz tutuklayıp sindirmeye çalışırken Grup Yorum İlle Kavga diye cevap veriyor. Siz işkence yapıp iradelerini kırmaya çalışırken, Grup Yorum halaya duruyor. Siz arkadaşlarımızı mahalleden gözaltına almaya çalışırken, halkımız araya giriyor ve sahipleniyor. Havaya ateş açarak, iki tane savunmasız arkadaşımızı gözaltına alıyorsunuz. Bu kadar güçsüzsünüz. Bu kadar çaresizsiniz. Bu kadar korkaksınız. Korkun! Sizin korkularınızı büyütmek bizim için bir onurdur. Sizin bu çarkınızı kıracağız bunu söyleme rahatlığını siyasal ve tarihsel haklılığımızdan alıyoruz. Biz babailer’ in, bedrettinler’ in, köroğlular’ ın, pir sultanlar’ ın soyundan geliyoruz. Biz bu düzeni sizin başınıza yıkacağız ve demokrasi, sosyalizm ve bağımsızlık düşümüzü gerçekleştireceğiz diyoruz. Siz emekçierin ekmeğini çalıyorsunuz biz ekmek ve adalet ve özgürlük için döğüşüyoruz.
408
Anadolu Efsanesi
Milyonların Dilinde Grupyorum Kahrolsun Faşizm Yaşasın Türkülerimiz Halk İçin Sanat Yapmaktan Asla Vazgeçmeyeceğiz Grup Yorum Yürüyüş 3 Aralık 2017 Sayı: 43 Son konserimizi 26 Kasım 2017 tarihinde Kartal’daki Beyrut Performance’ ta gerçekleştirdik. Tutuklama, işkence ve baskınların ardından yeni bir ekiple ve işte yine halkımızın kar-şısındaydık. Heyecan, coşku, sorunları çözme çabamız ve faşizmin karşısında devrimci sanatı örgütleme sorumluluğumuzu yerine getirme irademizin iç içe geçtiği bir konser hazırlığı yaşadık. Tabi bu hazırlığın içindeyken AKP faşizmi konseri hazmedemeyerek engellemeye yönelik saldırılarını artırdı. Bu konser öyle koşullarda gerçekleşti ki; 11 arkadaşımız tutuklu, 8 arkadaşımızın da hakkında “yakalama kararı” varken örgütledik bu konseri. Ve bu süreçte kaç kere basıldı İdil Kültür Merkezi’miz ama geri adım atmadık. Ve dahası; Grup Yorum üyesi Ekimcan’ın evini bir gece basarak gözaltına almaya çalıştılar. O gün Ekimcan evde olmadığı için gözaltına alınmadı fakat evde olsaydı onun yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen işkencehanelerine götürüleceğini biliyorduk. Grup Yorum korosu üyesi Eren, üniversite öğrenimine devam ettiği Karabük’te sokak ortasında gözaltına alındı. Bir haftalık gözaltı süresinden sonra ‘Yeni Grup Yorum üyesi olmak, İdil Kültür Merkezi’ne çok gidip gelmek ve uyuşturucu çeteleri tarafından katledilen Hasan Ferit Gedik’in mahkemelerine katılmak’ ‘suçlamalarıyla’ faşizmin mahkemeleri tarafından tutuklandı. Ve Grup Yorum üyesi Seher... Konsere sayılı günler kala Okmeydanı’nda sokak ortasından zırhlı araca bindirilerek kaçırıldı ve bir haftalık gözaltı sonrası o da tutuklandı. Bu yüzden, bazı arkadaşlarımız konsere kadar gözaltına alınıp tutuklanmamak için yarı-legal çalışmak zorunda kaldı. Grup Yorum
409
Faşizm “Devrimci Sanatçılık Yapmayacaksınız” Diyor Ama Biz Halk İçin Sanat Yapmanın Mahiriyiz Faşist AKP’nin mesajı açıktı: Devrimci sanatçılık yapmayacaksınız diyorlardı bize. Sanatçı mı olacaksınız... Buyrun, Yavuz Bingöl gibi olun diyorlardı. Yani düşünce değişikliği dayatıyorlardı. Olabilecek en yüksek perdeden mesajlarını iletiyor ve “Halk için sanat yapmayacaksınız” diyorlardı. Sanatı bir saray eğlencesi haline getirerek teslim almaya çalışıyorlardı. Kimileri para karşılığında bu dayatma karşısında ruhunu satarken, kimileri de korku belasına bu dayatmaya boyun eğebiliyordu. Ama BİZ, devrimci sanatçılar olarak, halk için sanat yapmaktan asla vazgeçmeyeceğimizi tarihe defalarca yazmıştık. Aramızdan birer birer kopartılan tutsak arkadaşlarımızı düşündük. Daha dün Seher yanıbaşımızda konser ha-zırlıklarındaydı... Eren şurada bağlamasını akort ediyordu... Kültür Merkezi’ mizin her yanı onların izleri, sesleri, gülüşleri, emekleriyle dopdolu... Onlar şimdi tutsak... Konserin nasıl olacağını düşündükçe heyecanlı voltalar atmaları gözlerimizin önüne geliyor. Onlar için daha gür haykıracağız diyoruz, sinmişlik yerine büyük bir moral ve motivasyon kaynağı olarak görüyoruz sanatımızı. Tarihimiz boyunca her zorluğun üstesinden gelmişiz başımız dik şekilde. Yine öyle yapıyoruz. Çıkan zorlukları ısrarımı-mız ve azmimizle aşıyoruz. Grup Yorum halk müziğinin, halk sanatının en güçlü temsilcisidir. Halkımızın çocuklarıyız, halkımızın sanatçılarıyız. Biz emperyalizme ve faşizme karşı olduğumuz için sürekli baskı görüyoruz. Hakkımızda onlarca soruşturma açılmasının nedeni, halk düşmanlarına karşı halkın öfkesine ve adalet arayışına ses olmamızdır. Kültür merkezimizin 10 ayda 4 defa basılmasının sebebi de budur. Diyorlar ki, “halk için sanatçılık yapmayacaksınız”; BİZ de diyoruz ki, düşüncelerimizi değiştirmeyecek ve sanatımızdan asla taviz vermeyeceğiz. İşte bu yüzden İLLE KAVGA dedik son albümümüzün ismine. Tutuklayabildiği bütün Yorum elemanlarını tutukladılar. Tutuklayamadıkları için ise arama kararı çıkartarak hayata müdahale 410
Anadolu Efsanesi
edemeyen bir hale getirmeye çalıştı AKP faşizmi. Ama yenilmedik, geri çekilmedik, boyun eğmedik. Baskılar arttıkça daha da güçlendik. Yola çıkarkenki ‘İleri’ şiarımızı pusula bildik. Faşizmin susturmak için daha fazla ne yapabiliriz sorularını verdiğimiz cevaplarla hep boşa çıkardık. Nasıl yaptık? Üyelerimizin neredeyse hepsi tutukluyken İlle Kavga albümümüzün çalışmalarını tamamladık sanatçı dostalarımızla, her hafta kafemizde “AKP’nin Gücü Grup Yorum’a Yetmez” etkinlikleri düzenledik, yoksul mahallerin daracık sokaklarında, kahvelerinde halkımıza sesimizi taşıdık ve daha birçok şey... Burada asıl mesele hiçbir koşulda teslim olmama tercihimizdir. Grup Yorum, Fosem ve İdil Kültür Merkezi Çalışanı Olan Tutsak Arkadaşlarımız Konserde Sahnede Bizimle Birlikteydiler AKP’nin halk saflarına yönelik OHAL saldırısından sonra sanat alanına yapılan baskı, yasak ve sansürün haddi hesabı yok. Bireysel sanatçılardan müzik gruplarına, müzik gruplarından sanat kuramlarına bütün herkes baskı ve sansürün hedefi olmuştur. Son 2 yıldır neredeyse bütün konserlerimiz yasaklandı, sahne alacağımız yerler tehdit edilerek konserlerimiz engellendi. Tüm engellemelerine rağmen bu ablukayı kırdık ve konser hakkımızı direne direne kazandık, kazanmaya devam ediyoruz. Grup Yorum gönüllüleri her konserde olduğu gibi bu konserimizde de en fazla emek veren oldular. Bilet satımından, afiş asılmasına, prova yeri hazırlamaktan daha birçok şeye kadar konserimiz için canlarını dişlerine takarak çalıştılar. Büyük bir imece söz konusu yani. Diyebiliriz ki, bu konseri faşizme karşı direne direne gerçekleştirdik. Öyle ki asılan konser afişlerini birer birer söktüklerini öğrendik. Hazırlıklarımız tamamlanmış konser saatini bekliyoruz heyecanla. Halkımızla tekrar buluşmak, gözlerinin içine bakarak şarkılarımızı söylemek bizi daha da heyecanlandırıyor tabi ki. Ritm geliyor arkadan ve başlıyor konser ‘Güneş bile yasak Gülüm güley gülüm...’ Coşku gözle görülmeye değer. Halkımızın Grup Yorum’a olan hasretini okuyoruz gözlerden. Şarkının ruhuna katılıp Grup Yorum
411
canı gönülden bize eşlik eden halkımızla buluşmanın gururunu hissediyoruz biz de. Konser alanının biraz kenarında kalan orta yaşlı iki abiye takılıyor gözlerimiz. Haykırıyorlar; ‘Yeraltında ezilenler.. Yeryüzüne seslenirler.. Madenler bizim derler.. Gerekirse ölüm derler.. Ve son noktayı solistle birlikte koyuyorlar. Takılmadan durmadan söylemeleri ayrı bir duygu katıyor bize. ‘Yiğitlerin o dağı vay lele le vay’ zafer işaretleri yumruklar havada. 0n bir’ler için söylüyoruz. Ve bütün kitle eşlik ediyor bize. Sloganlar ardarda patlıyor. Onca baskıya rağmen halkın susturu-lamayan umutlu sesi yükseliyor. Tutsak arkadaşlarımızın resimlerini sahneye astık. Fiziki olarak bizimle olamasalar da o gün o sahnede olan tüm yoldaşlarımız bizimle birlikteydi. Helin, Dilan, Sultan, Fırat, Özgür, Betül, Bergün, Seher, Bahar, Dilan, Eren... bizimlesiniz diyoruz sizin için söylüyoruz bu şarkıyı da diyerek “Özgürlük Tutkusunu” haykırıyoruz. Ve sürecimizi kahramanları, yeni gelenekelerin halkaları Nuriye ve Semih her an aklımızda ve yüreğimiz-desiniz. Onların resimleri de sahneye asılı durumda. Sahneden duruşmaya çağrı yapıyoruz. Bir ara Yüksel Direnişçisi Mehmet Dersulu ile telefon bağlantısı kuruluyor. Kitle sloganlarla selamlıyor direnişi... Her Şeyi Göze Alarak Konsere Gelen 500 Kişi, 500 Bin Kişilik Konserlerimizin Temelini Sağlamlaştırıyor Sahneden gümbür gümbür Vur... Vur... sesi geliyor: “Bu mahalle bizim... And olsun ki sizlere... Geçit yok katillere’ Erkek solistlerimiz tutsak olduğu için kadın solistlerimizin sesinden yükseliyor bu kez Vur... Vur... deyişimiz. Bu yeni şarkımızı henüz bilmeyenler eşlik etmeye çalışırken bilenler her vur da daha bir güçlü kaldırarak kolunu halk düşmanlarına meydan okuyor. Şarkının mesajı yüreklerden hayata akıyor. Ve Haklıyız Kazanacağız yükselirken rap rap sesleri eşliğinde yürüyüşe geçiliyor sahnenin önünde. Öbek öbek halaylar kuruluyor salonda. 412
Anadolu Efsanesi
Kısacası her anı anlatılmaya değer, dolu dolu bir konser geçirdik. 500’ü aşkın insanımız bu konserde bizimle birlikteydi. Onlar bu konsere her şeyi göze alarak gelen 500 kişi olarak 500 bin kişilik konserlerimizin işaret fişeği olarak saplıyorlardı zafer işaretlerini OHAL karanlığına... Halk düşmanı Süleyman Soylu’lar kürsülerden istediği kadar höykürsün. Biz onlara en güzel cevabımızı verdik. Sahnemizin önünde cüceleştiler. Yerle bir oldu ahkam kesmeleri. Grup Yorum olduğu sürece asla kültür sanat alanında iktidar olamayacaksınız. Grup Yorum oldukça her yer dar gelecek size. Sizin katilliğinizi bizim haklılığımızı anlatmaya, devrim ve sosyalizm türküleri söylemeye devam edeceğiz. Bu sahnede halk var 80 milyon halkı teslim alamayacak bizi susturamayacaksınız... 10 Aralık 2017; Grup Yorum Stuttgart’ta Yaklaşık 1200 Kişi Konser Salonunu Doldurdu… Grup Yorum sahneye 18 kişi çıktı. Türküleriyle Halaylarıyla, kısa mesajlarıyla bir buçuk saat boyunca kitleyle bütünleşti. Verilen aranın ardından MLPD ’li dostlar Grup Yorum ’un anti-faşist ve anti-emperyalist tutumundan dolayı yasaklanmak istendiğini, her zaman omuz omuza olacaklarını enternasyonal dayanışmanın önemini dile getirdiler. Ve Ciao Bella şarkısını Almanca ve Türkçe olarak Grup Yorum ile birlikte seslendirdiler. Grup Yorum’un susturulamayacağı, şarkıların yasaklanamayacağı bir kez daha halkla bütünleşerek gösterildi... Çok Deneyimsizdim Ama Kendime Güveniyordum Çünkü Ben Bir Devrimciyim!... Umut Gültekin Grup Yorum
413
Londra Wood Green Dominion Centre Konseri 17 Aralık 2017 Katılım 1000 Londra’ya ne Mesut Eröksüz ne de İhsan Cibelik gelememişlerdi. Mesut Avustralya’ya geri dönmeliydi ve İhsan Abi’de yasal engellerden dolayı Londra’ya seyahat yapamıyordu. İş başa düşmüştü. O kadar yeni ve deneyimsiz olmama rağmen kendime güvenliydim çünkü ben bir devrimciyim. Ben her şeyi öğrenebilirim ve her sorunu çözebilirim. İdeolojimizin verdiği bu güçle kendime güvenli bir şekilde gitmiştim londra’ya. Her olasılığı hesaplayarak ve her ayrıntıyı düşünerek gruptaki arkadaşları da katarak ele almıştım Londra’yı. Benim yapmam gereken belliydi kolektivizmi işletmek. Kolektif çalışmak. Bilmediğimi arkadaşlara sormak ve ciddi bir iş bölümü yapmak. Benim önden gitmem gerekti Londra’ya. Çünkü söyleşiler ve radyo programları vardı. Bu yüzden ilk olarak benimle sıkı ilişkisi olacak iki kişiden bir komite kurup gitmiştim Londra’ya ve onlar da ekibi ayarlayıp geleceklerdi. Ses tekniğinden anlamıyordum bu konuda hemen anlayan birisiyle birlikte bu işi de örgütlemiştim. Londra’da ilk işim hemen bir prova yeri ayarlamaktı ve arkadalar geldiklerinde çalışma yapmaktı. Her neyse ben önden gittim, hemen arkamdan Ege’de geldi ve biz Londra’da esnafları, dernekleri gezdik söyleşiler için. Radyo programları yaptık ve süreci anlattık. Baskınlardan halk korolarına kadar bütün politikalarımızı anlatmaya çalıştım. İlk deneyimlerimdi bu anlamda da ama sonuç olarak hepsi olumlu geçti. Gittiğimiz her yerde söylediğimiz türkülerle etkilememiz gerekirdi. Ancak daha çok konuşmalarımızla etkiliyorduk. Çünkü konuşmalarımız sanatçılığımızdan daha güçlüydü. Yani herkese siyasi sorumluluğunu anlatarak bizi sahiplenmelerini sağlamıştık. Güzel bir etki yaratmıştık gittiğimiz her yerde. Ne gitar çalabiliyorduk ne de başka bir enstrüman. Oradan hemen bir iki kişi ayarladık, en 414
Anadolu Efsanesi
azından bir iki türkü de söylemiş olalım. Ön çalışmalarımız bu anlamda çok coşkulu geçmişti. Sonra diğer grup arkadaşları da geldikten sonra birlikte bir prova aldık. Bütün gün bütün repertuarı elden geçirdik. Burada da bir arkadaşla paylaştım çünkü teknikten anlayan birisine ihtiyacım vardı yanımda. Sonuç olarak olumlu geçti bu prova ve ben konuşma metinlerini hazırlayıp ekiple konuştum. Sonra herkese görevlerini anlatttım ve konserin son hazırlıklarını bitirdik. Konser çok coşkuluydu, gelen kitle hasret kalmış Grup Yorum’a. Biz bunu sahneden hissetmiştik. Konserin gidişatını de etkiledi tabi. Çünkü kitlenin coşkusu sahneye direk yansıyordu. Biz iyi bir konser verdik. Gündemlerimizi anlattık, sloganlar atıldı ve halaylar çekildi. Herkes yanımıza gelip tanıştıklarına çok memnun olduklarını söylediler. Bazılarının bakışları öyle derindi ki sanki bize deyseler bizi acıtacaklar kadar dikkatliydiler. Çok sevgi dolu bir kitle vardı. Halkımızın bu yozlaşmanın içinde Grup Yorum konserlerinde o temizliği ne kadar beğendiklerini bir kez daha görmüş oldum. Halkımızın güzelliğini ve sahiplenici yanını bir kez daha yaşadım. Bu anlamda çok olumlu ve coşkulu bir konser oldu Londra. DUİSBURG’DA 700, STUTTGART’DA 1200, LONDRA’DA 1200, HİLDESHEİM’DA 500, HAMBURG’DA 700, MANNHEİM’DA 1000 kişiye umudu taşıdık. Toplam 5300 kişiye yasaklara teslim olmayacağımızı, tutuklamalarla bitirilemeyeceğimizi anlattık. Yasakları, baskıları grup yorumu susturamıyor, susturamaz! Direnenleri hiçbir güç susturamaz! Avrupa’daki konserleriyle binlere ulaşıyor, onbinleri hedefliyor tek bir kişiyle oturma eyleminde emperyalizmin ve faşizmin baskılarına meydan okuyor Grup yorum her yerde direniyor emperyalizmin, faşizmin hiçbir baskısı halkın türkülerinin kulaktan kulağa ulaşmasını engelleyemez hiçbir güç tek başına direnenden daha büyük olamaz Grup Yorum
415
meydanlar da, konser salonları da, halkımızın beyni de, yüreği de bizim haydi kolaysa gelin alın beynimizden inancımızı, Gelin alın dilimizden kavgamızın türkülerini, Cesaretiniz varsa gelin! 2018 … 2018 Yılına ülkemizde OHAL’in devam ettiği bir ortamda girdik. Baskınlar ve tutuklamaların sürdüğü bir yıl oldu. Akp Faşizmi, Ohal İlan Ederek; 550 Dernek Ve Kurumu Kapattı! 31 Ağustos 2016 - 20 Şubat 2018 arasında Halk Cepheliler’in farklı illerdeki 26 derneği polis tarafından basıldı. Bu baskınların bir kısmında dernekler mühürlendi; ancak Halk Cepheliler mühürleri kırarak yeniden açtı. Yürüyüş Dergisi Baskın Tarihleri: - 26 Nisan 2017 - 2 Ağustos 2017 - 7 Mart 2018 - 24 Ekim 2018 - 1 Kasım 2018 - 25 Şubat 2019 Halkın Hukuk Bürosu Baskın Tarihleri: - 11 Kasım 2016, Ankara Halkın Hukuk Bürosu mühürlendi - 21 Kasım 2016, Ankara HHB - 1 Aralık 2016, İstanbul Adalet Okulu basıldı, mühürlendi 416
Anadolu Efsanesi
- 12 Eylül 2017, HHB’nin Ankara ve İstanbul şubeleri - 18 Aralık 2017, İstanbul HHB - 20 Nisan 2018, İstanbul HHB İdil Kültür Merkezi Baskın Tarihleri: - 21 Ekim 2016 - 18 Kasım 2016 - 30 Mayıs 2017 - 24 Eylül 2017 (Albüm tanıtım günü) - 4 Ekim 2018 - 9 Kasım 2018 - 26 Şubat 2019
Grup Yorum
417
Gençlik Federasyonu Baskın Tarihleri: - 21 Ekim 2016 - 21 Aralık 2016 - 18 Ocak 2017 - 2 Mart 2017 - 30 Mart 2017 - 1 Nisan ve 24 Nisan 2017 gecesi polis pankartları çalmıştır. - 29 Nisan 2017 - 28 Temmuz 2017 - 31 Temmuz 2017 - 16 Kasım 2017 - 12 Aralık 2017 - Gençlik Federasyonu polis tarafından ateşe verildi. - 11 Ocak 2018 - Gençlik Federasyonu’nun yeni binası -Armutlu’da- polis tarafından yıkıldı. Suriye’de ise PKK-PYD bölgesinde Amerika’nın açtığı üsler 20’yi aşmıştı. Kürt Milliyetçileri’nin tümüyle ABD’nin kara ordusu haline dönüştüğü bir yıl oldu. Yurtiçi ve yurtdışında, birçok yerde Nuriye ve Semih direnişlerle selamlandı. 2018 yılı boyunca Yüksel Direnişçileri her gün iki kez meydanlardaydı. Her gün gözaltına alındılar. Ülkede tüm direnişleri bir araya getirme iddiası taşıyan direnişçiler Direnişler Meclisi kurdu. 11 Ocak 2018; Küçük Armutlu’da açılan Gençlik Federasyonu binası, Halkın Mühendis Mimarlarının Mantar evi ve halkın evleri polis tarafından kepçelerle yıkıldı.
418
Anadolu Efsanesi
12 Ocak 2018; İsviçre’de Weil Am Rhein Alevi Kültür Derneğinde Grup Yorum İle Söyleyişi Yapıldı. Grup Yorum albümleri imzalındı ve fotoğraflar çekildi. Söyleyişe 85 kişi katıldı. 26 Ocak 2018 Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 324. Günde Açlık Grevlerini Sonlandırdı. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, OHAL komisyonunda somut bir kazanım elde ederek açlık grevlerini sona erdirdiler. 2018 Yüksel Direnişi’ne KESK yönetiminin saldırılarıyla öne çıktı. AKP’li Kenan Malkoç’la KESK yönetiminin yaptığı görüşme sonrasında. Yüksel Direnişçilerinin KESK binasındaki eşyaları dışarı atılmış. Sonrasında KESK yönetiminin direnişçileri ihbar ettiği ortaya çıkmıştı. Ülke çapında KESK, KEC’li üyelerine soruşturma açtı ve tasfiye etme saldırısı gerçekleştirdi. 27 Ocak 2018; Grup Yorum Hildesheim Konseri Alevi Derneği gençliğin ağırlıklı çalışma yaptığı konsere 500 izleyici katıldı. 28 Ocak 2018; Grup Yorum Hamburg Hit House‘da konserini gerçekleştirdi. Konuk sanatçıların da türkülerinin ardından sahne alan Grup YORUM, alkış ve sloganlar ile karşılandılar. Yaklaşık 800 kişinin katıldığı konsere, sloganlar ile son verildi. Şubat 2018; İçişleri Bakanlığı arananlar listesini güncelledi. Grup Yorum’un 6 üyesi de arananlar listesine eklenmişti. Başlarına 300’er bin lira ödül konmuştu. Dünyanın birçok yerinden örgütler bu listeye karşı eylemler yaptılar. Hindistan’daki Demokratik Hakları Koruma Derneği, Türkiye Konsolosluğu’na mektup yazdı.
Grup Yorum
419
4 Şubat 2018; Mannheim’da Grup Yorum Konseri Gerçekleşti. Mannheimda 6. Grup Yorum konseri gerçekleşti 4 Şubat pazar günü. Yaklaşık 1000 kişinin katıldığı konser salonu “Grup Yoruma Özgürlük” ve “Türküler Yasaklanamaz” sloganlarıyla yankılandı. Emel Yeşilırmak’a Ölüm Tehdidi! ‘TRT çalışanıyım’ diye arayıp Grup Yorum üyesine ölüm tehdidi: Ya teslim olacak, ya ölecek Grup Yorum üyelerine yönelik baskı ve işkenceler sürüyor. Son olarak, gri listede adı bulunan ve başına 300 bin TL “para ödülü” konarak aranan Grup Yorum üyesi Emel Yeşilırmak’ın ablası Gülçin Sönmez, kardeşinin öldürmekle tehdit edildiğini aktardı. Emel Yeşilırmak Sivas’ın Kangal ilçesinden yanık sesli bir genç kız. Sesiyle, ezgisiyle halkın acısını, özlemini, öfkesini “Yorumlamak için gittiği bir etkinlik sebebiyle İzmir Cumhuriyet Savcılığınca hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Kınık işçileri ile ilgili açıklamaya katılan herkes teker teker tutuklanırken Emel böyle bir adaletsizliği kabul etmedi ve tutuklanmayı reddetti. Fırsattan istifade ederek Berk Ercan ifadelerine adını yazdırdılar. İsmini listelere yerleştirip başına 300.000 TL ödül koydular. Tehditlere ve zorluklara aldırmadı, 3 yıl boyunca aranır durumda yaşadı. Hem işini yaptı, hem mücadelesini sürdürdü. En son İdil Kültür Merkezi’ni Emel Yeşilırmak’ı arama bahanesi ile bastılar. Grup Yorum’un gizli stüdyosunda yakalandı ve tutuklandı. İfade hürriyetini kullandı diye listelere alındı, masumiyet hakkı ihlal edilerek gazetelerde, televizyonlarda ifşa edildi. Oysa bütün bu gürültünün altında hakkında tek bir somut suçlama bulunmuyor. 420
Anadolu Efsanesi
Aranan Halkın Sanatçıları Halk İle Yaşıyor Yürüyüş 25 Şubat 2018 Sayı 55 AKPfaşizminin, ABD özentisiyle ‘Aranan Teröristler’ listesi hazırlayıp, devrimcilerin ve Grup Yorum üyelerinin başına ödül koymasına karşı yapılan açıklamalardan bölümler yayınlıyoruz: İstanbul TAYAD 16 Şubat 2018 “Grup Yorum halk için müzik üretmeye devam ediyor. Halk için sanat üretmek suçtur, faşizmin hüküm sürdüğü ülkelerde. Grup Yorum halk için müzik üretme suçu işliyor! Bilimsel-demokratik üniversite mücadelesinde öğrencilerin yanında olma suçu işliyor. Alın terinin hakkını alabilmek için direnen, greve giden işçilerin, madenlerde ve iş cinayetlerinde katledilen işçilerin yanında olma suçu işliyor. Halkın her daim yanında olma ve halk için müzik üretme suçu işliyor. Bu yüzden AKP’nin “Terör” listelerine eklenip aranıyor. Oysa gençleri, halkı yozlaştırıp, kendine, ailesine, ülkesine, yabancı hale getirip, Amerika’nın çıkarları ve işbirlikçisi AKP’nin çıkarları için sanat üretirsen halka yabancılaşırsan AKP’nin sırça saraylarında ağırlanır, milyon dolarlar kazanırsın. Aksi halde Amerika’nın ve AKP’nin “Terör” listelerine eklenip aranırsın. Dünyada her şey sınıfsal olduğu gibi sanat da sınıfsaldır. Ya burjuvazi ve çıkarları için sanat üreteceksin AKP’nin sırça saraylarında ağırlanacaksın ya da halk için sanat üreteceksin... Grup Yorum halk için sanat üretmeye devam ediyor. Bunun içindir ki 11 üyesi tutsak edildikleri hapishanelerde, AKP faşizmine karşı adalet savaşında tutsak düşen halkın evlatlarına konser veriyorlar... AKP, ağababaları Amerika gibi para ödülü koydu, “terör” listesine eklediği Grup Yorum’un 6 üyesine. Nafile bir çaba, Grup Yorum halkın içinde, halkla yaşıyor, halk için müzik üretmeye devam ediyor.” Grup Yorum
421
Gazi Halk Cephesi 18 Şubat 2018 “İt ürür, kervan yürür” atasözün deki gibi, meyveli ağacın taşlanması gibi, iyilikte yarışan kimselerle uğraşanlar çok olur. Kıskançlık bazen insanı kudurtul-. Doğru yolda olanlara çatanlar, bir yerden geçen kervana ürüyen itlere benzerler. Bu tür karşı koyma ve sataşmalar, yürüyüşü engelleyemez. Akıl ve inanç sahibi insanlar, kınayanın kınamasına rağmen hak bildikleri yolda yürürler. İçişleri Bakanlığı, halkın gönlünde taht kuran, türkülerini korkusuzca söyleyen Grup Yorum elemanlarını arananlar listesine koymuş. Be hey gafiller sürüsü, be hey alçaklar-soy-suzlar! Siz kim, Grup Yorum kim? Sizin elinizde baş düşman Amerika’nın sazı, dilinizde de onların türküsü... Sizin adınız tarihe; eli kanlı, katil, hırsız, işkenceci, işbirlikçi diye geçti. Grup Yorum ise tarihe; türküleriyle, yarattığı geleneklerle halkın gönlünde yer edinerek geçti.” İkitelli Halk Cephesi 21 Şubat 2018 “ ...Grup Yorum’a vurulan zincirleri kıracağız! Halkın sorunlarını dile getiren, yoksulluğu, direnmeyi, katledilen halk çocuklarını, devrimcileri, devrimci sanatçıları, türküleriyle haykıran bir cevherdir Grup Yorum. Grup Yorum yıllardır halkın içinde yaşamış, halkımızın evinde kalmış halk sanatçılarıdır. O yüzden Grup Yorum üyelerine işkence yapsanız da, tutsak etseniz de, ihbar da isteseniz, başlarına ödül olarak 300 bin TL koysanız da bitiremezsiniz... Grup Yorum’un sanatını, konserlerini engellemeye ne kadar çalışırsanız bizler o kadar sanatçı çıkaracağız ve bir o kadar da konser yapacağız. Bizler milyonlarız! Hadi gelin! Bizler halkız, bizler milyonlarca Grup Yo-rum’uz. Grup Yorum Bizim Evde! İkitelli başta olmak üzere diğer mahallelerde olan bütün konserlere saldırarak elinize hiçbir şey geçireme yecek ve bizleri 422
Anadolu Efsanesi
bitiremeyeksiniz...” Amed Dev-Genç 16 Şubat 2018 “ ...AKP halkı işbirlikçileştirmeye ve ‘para ödülü’ adı altında teslim almaya çalışıyor. Bu politikayı da marşlarımızla, türkülerimizle boşa çıkaracağız! Listeye baktığımızda halkın bağrından çıkıp gelen Grup Yorum elamanları, devrimciler, halkını vatanının seven insanlarımız var. Bu listeyi meşru göstermek için de büyük meblağ para ödülleri koyup insanları cezbetmeye çalışmaktadır... Yozlaşmış, kokuşmuş düzeninize alternatif olarak halkın yüreklerindeki, beyinlerindeki düşünceleri, sözlerle marşlarla dile getiren Grup Yorum’u bitirmek istiyorsunuz. Meydanlardan kondulara, stadyumlardan alanlara kadar halkın içinde olan Grup Yo-rum’a saldırmanıza şaşırmadık. Biz bu halkı-vatanı, uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz. Grup Yorum bunu somut bir şekilde bugün de göstermiştir. Çalışma yürüttükleri kültür merkezleri basılmış, enstrümanları kırılmış, kulak zarları patlatılmış, tutuklanıp tecrit edilmişlerdir. Halk var olduğu sürece ne AKP ne bu kokuşmuş iktidarınızın gücü Grup Yorum’a yetmeyecek. İsimlerimizi terör listelerinde görüp susup sinmeyeceğiz. AKP’den marşlarımızla, türkülerimizle hesap sormaya devam edeceğiz. Alanlar halkındır. Hepimiz Grup Yorum’uz, bu politikalarınızı da boşa çıkaracağız.”
Grup Yorum
423
Emperyalizm Başımıza Ödül Koydu Faşizm Halkın Sanatını Yapanları, Türkülerini Halkı İçin Söyleyenleri “İhbar” Listesine Aldı Halkın Sanatçılarının “Ölüsünü Mü Dirisini Mi?” Tartışması Yaptırıyor Ölümüz De Dirimiz De Korkunuzdur Saldırınız, Beyinlerimizi Teslim Almak İçindir Teslim Olmadık! Biz Sizi Teslim Alıyoruz Bizi Aramayın Boşuna, Biz Geliyoruz! Yürüyüş 25 Şubat 2018 Sayı: 55 Listelerinize Bestelerimizle Cevap Vereceğiz! Halkımızın Olduğu Her Yer Kültür Merkezimiz, Akarsu Sesi Orkestramız, Saçımızın Teli Sazımız, Islıklarımız Kavalımızdır! Biz Halkız! Milyonların Fısıltısından Esen Fırtınayız Listelerinizi De Zulmünüzü De Yok Edeceğiz!
AKP’nin İçişleri Bakanlığı Grup Yorum’un ve Devrimcilerin Başına Ödül Koydu! 424
Anadolu Efsanesi
AKP halkımıza, devrimcilere ve halkımızın sanatçılarına yönelik saldırılarını tırmandırıyor. AKP işlediği suçların korkusuyla yaşıyor. Saldırdıkça korkusu büyüyor. Korktukça saldırganlığı artıyor. AKP’nin korkusunu büyütmeye devam edeceğiz. AKP’ yi oburluğu bitirecek, AKP’yi doymak bilmezliği öldürecek! Yoksuldan, halktan yana bir ülke kuracağız! AKP geçtiğimiz hafta ‘arananlar’ listesi yayınladı. Fotoğraflarıyla birlikte yayınladığı listedekileri ihbar edenlere para ödülü vereceğini ilan etti. Bu liste içinde Grup Yorum üyeleri ve devrimciler de var. AKP başımıza ödül koymuş, bak hele hele. Bu tür listeleri yıllardır Amerika yayınlar. Tek tek insanları, örgütleri, hatta devletleri “terörist” ilan ederek listeler yayınlar. ABD emperyalizmi, yayınladığı bu listelerle saldırılar düzenler. Tüm dünyada katliamlar, işkenceler yapar. Amerika’ya göre, Amerikan emperyalizmini zarara uğratan ne varsa “terör”dür. Halkı ve vatanı için savaşan kim varsa “terörist”tir. Oysa dünya halkları açısından bunun hiçbir meşruluğu yoktur! Küba, Kore terörist ülkeler olarak ilan edildi. Marksist-Leninist örgütler terörist olarak ilan edildi. Tüm dünya halkları biliyor ki, dünyanın en büyük silahlı terör örgütü Amerika’dır. 186 ülkede askeri üsleriyle işgalci olan Amerika’dır. Bu nedenle yayınladıkları terör listelerinin, halklar nezdinde hiçbir hükmü yoktur! Bugün AKP iktidarı da, uşaklık yaptığı Amerika’dan örnek alarak listeler yayınladı. Bu “liste” AKP’nin faşizmini meşrulaştırmanın, halkı düşman görmesinin listesidir. “Halkın sanatçısı, halkın avukatı olmayacaksınız.” diyor faşist AKP. “Olursanız sarı, kırmızı, gri... listelere girersiniz, terörist ilan edilirsiniz.” diyerek tüm halkımızı tehdit ediyor. Tüm Türkiye’nin meydanlarında milyonlarca dinleyiciye konser veren bir grubun üyelerini terörist ilan ediyor. Grup Yorum şarkıları dinleyen on milyonlarca insanı terörist ilan ediyor. “KarşımıGrup Yorum
425
za çıkmayın, ezeriz!” diyor. İşte AKP’nin korkusu tam da burada başlıyor. Çünkü on milyonlarca halkımızı karşısına alıyor. AKP faşizmi korkuyor! Faşizmi yönlendiren ise korkusudur, iktidarını kaybetme korkusu, yaptıklarının hesabının sorulacağı korkusu... Düzenine tek bir alternatif istemiyor. O kadar çok suç biriktirdiler ki, hiçbir şekilde kurtulamayacaklarını biliyorlar. Yaptıkları bütün ihalelerde, in şaatlarda, ülkeler arası anlaşmalarda satmadık şey bırakmadılar. Bu nedenle iktidarlarını tehlikeye düşürecek her şeye büyük bir saldırganlıkla yaklaşıyorlar. Dün yolları beraber yürüdüklerini bile bir çırpıda terörist ilan ediyorlar. AKP’nin kurucularından ve Cumhurbaşkanlığı da yapmış Abdullah Gül, biraz kendini göstermeye başladı, tüm şiddetiyle saldırıya geçtiler. Başta Tayyip Erdoğan, hedef gösterdi. Koşulsuz itaat etmeyen tüm üyelerini tehditle susturuyorlar. Belediye başkanlarını görevden aldılar, ticari firmalara operasyon yapıp ele geçiriyorlar. En büyük korkuları, farklı bir grubun güçlenmesi... Bunlar, oligarşi içi çıkar çatışmalarıdır ve gün gelir hepsi uzlaşırlar. Çünkü hepsinin ortaklaştığı nokta halklarımıza düşmanlıkları, soygunlarıdır. Dün söyledikleri her şeyi anında unuturlar. Düzenin alternatifini ise esas olarak 2013 yılındaki Haziran Ayaklanması’nda yaşadılar. Halkımızın büyük bir kesimi ayaklandı, AKP günlerce kabuslar gördü. 15 Temmuz’daki darbe girişimi değil, esas olarak halkımızın ayaklanması korkutmuştur AKP’yi. Bu nedenle halkımıza önderlik edebilecek tüm güçleri tasfiye etmeyi, yok etmeyi amaçlıyorlar. İktidar; hiçbir yasa, hukuk, kural tanımadan saldırıyor. Sokaktan adam kaçırıyor, kollarını meydanlarda kırıyor. Hapishanelerde, kıyafetleri vermeyerek işkence yapıyor. Falakaya yatırıyor, hapishaneden hapishaneye sürgün sevkler düzenleyerek teslim almaya çalışıyor. Tek Tip Elbise dayatmasıyla dü şüncelerinden arındırmak istiyor. Hasta tu-tukluları tedavi etmeyerek katletmek 426
Anadolu Efsanesi
istiyor. İşbirlikçiler, iftiracılar bularak yüzlerce kişi hakkında davalar açıyor. En büyük korkusu örgütlü halktır! Bu nedenle halkımızın örgütlü tüm güçlerine saldırıyor. Esas olarak da sosyalizm iddiasından vazgeçmeyen devrimcilere saldırıyor. Çünkü tek bir Marksist-Le-ninist, burjuvaziyi alt edebilir. Grup Yorum üyelerinin başına ödül koymasının nedeni de budur. Çünkü Grup Yorum ülkemizde ve dünyada halkımızı örgütlenmeye çağırıyor. Ekmek ve adalet için kavgaya çağırıyor. Çünkü Grup Yorum milyonları biraraya getirip, tek yürek, tek yumruk yapıyor. AKP faşizmi Grup Yorum’dan korkuyor, çünkü Grup Yorum halkımızın yumruğudur. Açlık büyüyor yozlaşma büyüyor, AKP’nin işlediği suçlar dağ oldu. Zulmün, baskının büyüdüğü yer devrime en yakın yerdir. AKP’nin hiçbir zulüm politikasıyla yetinememesinin, her gün onlarca yasa çıkarmasına rağmen bir türlü durulamamasının nedeni korkusudur. Açlık öyle büyüyor ki, yozlaşma öyle artıyor ki, devrime ihtiyacı olanlar her gün o kadar çoğalıyor ki, AKP sonunun ufak bir kıvılcıma bağlı olduğunu biliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2017 Mayıs ayı rakamlarına göre işsizlik oranı yüzde 10.2. Resmi rakamlara göre 8 milyondan fazla insan işsiz. Gerçek rakamların çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, haziran ayına ilişkin kurulan-kapanan şirket rakamlarını açıkladı. Buna göre; kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre %3,35, kooperatif sayısında %5,43, gerçek kişi ticari işletme sayısında %16,28 azalış oldu. Kapanan şirket sayısı bir önceki aya göre %28,28, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı %24,82 kapanan kooperatif sayısı %39,13 oranında arttı. Grup Yorum
427
Uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığına bağlı ölümler, son 13 yılda yüzde 1833 oranında arttı. Uyuşturucu kullanım yaşı 14’e düştü. KHK’ları bahane ederek on binlerce kişiyi işten attılar. Birçok yerde yoksulluğuna isyan edip kendini yakan işsizleri görmeye başladık. Meclis kapısında dahi kendini yaktı işsiz bir insanımız. AKP’ye oy verdiğini söyleyen bir kişi olmasına rağmen artık canına tak etmiştir. Bu anlattığımız tabloyu en iyi bilen AKP iktidarının kendisidir. Çünkü tüm istatistikler ilk başta AKP’ye gidiyor. Bütün adliyeler, karakollar şikayetlerle dolu. Her gün otobüste, metroda, iş yerinde tek tek isyanların haberini iliklerine kadar hissediyor. “Bir duzen türkülerinden korkmaya başladı mı, artık o düzeni kimse ayakta tutamaz.” RUHİ SU Terör Ne Terörist Kim? Grup Yorum’a, devrimcilere “terörist” diyerek başlarına ödül koydular. Terör nedir? Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde geçen anlamıyla şöyle: “Yıldırma, cana kıyma, malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş.” Yukarıdaki tabloya bakalım, kim terörist anlarız. Uyuşturucuyu yaygınlaştırarak halkımızın canına kıyıyorlar. Madenlerde yüzer yüzer katlediyorlar işçilerimizi. Yüzbinleri bir kalemde işten atıyorlar. Kendi belediye başkanlarını dahi tehditle istifa ettiriyorlar. Halkımızın üzerine bombalar yağdırıyorlar. Her gün sokaklarda silahlı, zırhlı polisler halkımızı tehdit ediyor. Tek yasaları, AKP’yi korumak. Bunun dışında hiçbir kurala uymuyorlar. Hırsızlık, tecavüz, katliam... Tam bir çürüme içinde faşizm. Ancak ne devrimciler ne de Grup Yorum bu teröre boyun eğmiyor. AKP’yi çileden çıkaran da budur. Çünkü suçlular. Çünkü halka düşmanlar. Çünkü Nuriye ve Semih’in direnişi bütün güç gösterilerini yerle bir etti. Kitapçıklar 428
Anadolu Efsanesi
da yayınlasalar, terörist diye mahkemeye karar da aldırsalar halkımız nezdinde hiçbir hükmü yoktu o kararların. Halkımız hükmünü vermişti. Nuriye Semih İşe Geri Alınmalı! Milyonluk silahlı askeri güçlerinin hiçbir hükmü yoktur. 80 milyon halkımız ve tüm dünya Nuriye ve Semih’in direnişine sahip çıkmıştır. Grup Yorum’a terörist diyerek, başlarına ödül koymaları da yine AKP’yi vuran bir silaha dönüşecektir. Çünkü Grup Yorum baş eğmiyor. Çünkü Grup Yorum üretmeye devam ediyor. Tutuk-lasanız da hapishanede üretmeye devam ediyor. Tutuklasanız da yeni yeni Grup Yorumcular örgütlemeye devam ediyor. Devrimcileri tasfiye ederek kurtuluş düşüncesini silme gibi boş bir çaba içine giriyorlar. Bunun için bir yandan korkutarak, bir yandan anti-propaganda ile halkımızı aldatarak yapmaya çalışıyor. Ve birçok kesimi kendi cephesinden örgütlemeye, diğer yandan da zulme karşı savaşta ısrar edenleri imhaya, tasfiyeye yöneliyor. Çelişkileri derinleştiriyor AKP. ‘Ya benden yanasın ya da düşmanımsın’ diyor. AKP kongresinde Tayyip Erdoğan yaptığı konuşmada “ben olursak biteriz, biz olmalıyız” dedi. AKP’nin korkusunu en iyi gösteren ifadelerden biridir bu. Ve soruyor Tayyip Erdoğan: “En iyi kim bilir? Oranın yöneticisi kimse o bilir” diyor. Yani Tayyip Erdoğan’ın emrindekiler bilir. Yüzbinler, halk bilmez, düşünemez, söyleyemez diyor. “Biz” kavramı devrimcileri ifade eder, halkımız kullanır. Milyonların duygusunu, düşüncesini taşır. Çünkü AKP’nin dediği ‘biz’ bir avuç asalağın lüks içinde yaşamasıdır. Ve siz lüks içinde yaşayacaksınız diye, milyonlarca kişi aç kalmaya gönüllü olacak öyle mi? Hayır! Siz, “Biz” olamazsınız. Siz, hepimiz birimiz birimiz hepimiz için, olamazsınız. Siz komşunuz açken, siz de aç kalamazsınız. Siz madende işçiler yanarken yanamazsınız. Siz Grup Yorum
429
soğuktan donamazsınız... Bu nedenle siz asla “biz” olamazsınız. Her biriniz diğerinin kuyusunu kazmaya çalışıyor. Hiç kimse diğerine güvenemiyor. Ordularınız olmasına rağmen, törenlerde polislerinizin, askerlerinizin silahlarını alıp öyle törenlere sokuyorsunuz. Siz asla “BİZ” gibi, yumruk olamazsınız. Ancak devrimciler “BİZ” olabilir! Grup Yorum “BİZ” olabilir! Halkımızla etle tırnak gibi birleşen, halkımız neredeyse orada olan Grup Yorum’dur. BİZ tarihimizdir, gele-neklerimizdir, ilke ve kurallarımızdır. Milyonluk orduları karşısında bir avuç devrimciyi halktan koparırsa, zulümden kurtuluş düşüncesini Anadolu’dan sileceğini, devrimci düşünceleri bitireceğini ve kendisi için tehlike olmaktan çıkaracağını düşünüyor. Yanılıyorlar! Emperyalizmin inkar, imha ve tasfiye operasyonunu ülkemizde sürdürmeye çalışıyorlar. Devrimcileri tasfiye etmek için adım adım bir programı, bir politikayı hayata geçiriyorlar. Tek bir devrimciyi dışarıda bırakmak istemiyorlar. Ki bu politika, bu program emperyalizmin programıdır. Ya düşünce değişikliği ya ölüm ile ifade ettikleri, 30 yıldır dünyanın dört bir yanında emperyalizme ve emperyalizmin beslediği faşist iktidarlara karşı kurtuluş mücadelesi veren tüm devrimci, vatansever örgütlere yönelik kuşatma ve tasfiye politikası bizim ülkemizde de hiç kesintiye uğramadan uygulanıyor. Ülkeleri işgal ettiler, katliamlar yaptılar. Önderlerini katledip teslim aldılar. En büyük korkuları sosyalizmdir. Tekrar bir Marksist-Leninist örgütün güçlenmesine asla izin vermeyeceklerini ilan ettiler. Çünkü Sovyetler Birliği’nin 70 yıl gibi kısa bir süre içinde bütün emperyalistlerle boy ölçüşebilecek kadar güçlenmesi korkutuyor onları. Dünya tekelleri de kabuslar görüyor. Milyarlarca aç insanın, gırtlaklarına yapıştığını görüyor. Bu nedenle ada satın alıyorlar. Adalara son teknoloji silahlar yerleştiriyorlar, yiyecekler stokluyorlar. Ancak dünya halkları, bütün suçların hesabını tek 430
Anadolu Efsanesi
tek soracak. Bundan kurtulmaları mümkün değildir. Binlerce yıllık insanlık tarihi örnektir. Nice Firavunlar, padişahlar, güneş batmayan imparatorluklar, Büyük İsken-derler, Sezarlar gördü halklar. Hepsi yok oldu gitti. Belki bugün değil; ama yarın mutlaka yıkılıp gidecektir! Emperyalizm bu kaçınılmaz sonu olabildiğince uzatmaya çalışıyor. Bu nedenle işlemeyecekleri cinayet kalmamıştır. “Çocukların neşeyle şarkılarını söyleyebilecekleri tek sistem sosyalizmdir.” Victor Jara Emperyalizmin Grup Yorum’u susturma çabası yeni değildir. Grup Yorum ulusal ve uluslararası çapta büyük bir görevi üstlenmiştir. İster ülkemiz sınırları içinde olsun, ister uluslararası alanda olsun, kazandığı başarılar, sömürücüleri ciddi biçimde tedirgin etmektedir. İlk önce İngiltere vize yasağı uygulamaya başladı. Bütün girişimlere rağmen vize vermediler ve birkaç konser organizasyonu iptal edilmek zorunda kaldı. Ardından Almanya sadece kendi ülkesinde değil tüm Avrupa’da Grup Yorum’un yasaklanması için Schengen ülkelerine giriş yasağı koydu. Elbette yasağın temel nedenlerinden biri, Alman emperyalizminin ırkçılığın nasıl devlet politikası olduğunu, Nazi artıklarını yasal kılıfa büründürerek para ve silah verdiğini söylemesiydi. Tüm Avrupa’da, Almanya’nın ırkçılığını konser afişlerinde gördü milyonlarca insan. Grup Yorum şarkıları, Almanya dahil birçok ülkenin halkları tarafından söylenmeye başlandı. Emperyalizmin; sosyalizm düşüncesinin mazide kaldığı, bira partilerinde bir iki sol söylemi solculuk diye yutturmaya çalışmasına karşı büyük bir darbe vuruyor Grup Yorum. Sadece Türkiye’de değil, İngiltere’de, Avrupa’da, onbinlerce Türkiyeli ve başka halklardan dinleyiciyle sosyalizm şarkılarını gümbür gümbür söylüyor. Devasa bütçeleriyle besledikleri müzik piyasası karşısında, Yorum’un bu kadar güçlü durmasından korkuyorlar. Çünkü sadece sıradan bir müzik grubu değil Grup Yorum. Milyarlarca yoksulun, ekmek adaletinin sesidir. Marksizmin-LeGrup Yorum
431
ninizmin güçlü sesidir. Faşizmin başkentine kızıl bayrağı diken Stalin’in önderliğindeki Sovyet ordularının sesidir. Açlar ordusunun yaklaşan ayak sesinden korkuyorlar. Bu nedenle Avrupa emperyalizmi de, İngiltere de engellemeye çalışıyor. Bilmiyorlardı! Onlar da öğrendiler Grup Yorum’un engellenemeyeceğini, Grup Yorum’un halk olduğunu. Çünkü ne vize yasakları, ne salon yasakları, ne konsere gidenleri tehdit etmeleri engelleyebilir. Bugün Avrupa’da yapılan Grup Yorum turnesi Alman emperyalizminin çaresizliğidir. Türkiye halklarının umududur. Tasfiye operasyonunu ülkemizde başaramadılar, emperyalizmi çılgına çeviren de budur. Dünyada birçok örgüt silah bıraktı. FARC bayrağına gül koydu, beyaz bayrağı çekti. Latin Amerika’da eski gerilla önderleri, geçmişlerini inkar etmeye başladı. Ama ülkemizde başaramadı! Kaç kez bitirmek için saldırdı, hep yenildi. Bugün de yine bitirmek için saldırdığı dönemlerden birini yaşıyoruz. Ancak yine yolumuzdan döndüreme-yecek. Grup Yorum’u yolundan dön-düremeyecek. Bu devran böyle gitmez. Zulme isyan bitmez. Saflar netleşiyor çelişkiler derinleşiyor. AKP’nin korkusu an be an büyüyor. Tecrit, Tutuklamalar, Listeler... Zulüm Varsa, Zalim Varsa Direnen Devrimciler de Olacak! Biz Anadoluyuz! Halkız biz! Grup Yorum halkımızın örgütlü sanatıdır. Örgütlü halkın sanatını hiçbir ordu zaptedemez. Çünkü halkın yüreklerini fet-hetmiştir. Halkımızın kalbi zaptedile-meyecek kalelerimizdir. Saldırılar karşısında veya tasfiyeye yönelik girişimlerde en az zararla kurtulmak, saldırıyı savuşturmak gibi reformist, oportünist, uzlaşmacı bir tavıra girmemiştir Grup Yorum. Kenara çekilip beklememiştir. Faşizmin tüm yasaklarına karşı hızla yeni politikalar üretmiştir. Üçten, beşten, kavgadan geride kalan olmamıştır. Grup Yorum sözünün eridir; söylediğini yapar, yaptığını savunur. “Vatanımız zaten işgal altında. Ülkemizin her tarafinda Ame432
Anadolu Efsanesi
rikan ü sleri var, Amerikan bombaları, uçakları var. Düşman çizmesi altında yurdumuz. Biz de bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesi veriyoruz. Yani bu savaşın bir parçasıyız. Vatanımız onurumuz, namusumuzdur. Bu nedenle tavrımız nettir. Ülkemiz gizli işgal edilmiş durumda, açıktan işgal edilse de kavgamız devam ediyor, devam edecek. Milyonlarca dinleyicimiz bilir, biz bu kavganın en önündeyiz. Sazımız düşmez elimizden. “Gün gelirse eğer / halay çeker türkü söyler gibi yanyana / mavzer mavzere verip de / düşmana kurşun da atarız.” diyerek faşizme meydan okuyandır Grup Yorum. dir.
Halkın sanatçısı, halkının kurtuluşunu türküleriyle örgütleyen-
“Şarkı olmadan devrim de olmaz!” demiş Salvador Allende. Peki devrimi şarkılar mı yapar? Ozanımız Hasan Hüseyin cevaplasın bu soruyu; “Biliyorum / Matarada su / Torbada ekmek Ve kemerde kurşun değil şiir / Ama yine de / Matarasında su / Torbasında ekmek / Ve kemerinde kurşun kalmamışları / Ayakta tutabilir.” Elbette devrimi tek başına müzikle yapmak mümkün değildir. Devrim, örgütlenmiş halkın eseri olacaktır. Örgütlü mücadeleyle, devrimi halk gerçekleştirecektir. Müzik ise devrim öncesinde de, devrim sırasında da, sonrasında da devrimi destekleyen, ona hizmet eden bir araç olacaktır. Kavganın türkü leri, halkı bir araya getiren bir araç olarak etkilidir. Halklara moral, motivasyon verme aracıdır. Sosyalizmin, sosyalistlerin onurlu ve rü ya gibi güzel yaşamını, tüm dünya halklarına anlatır türkülerimiz. Evet tek başına müzikle devrim yapılamaz. Ama devrim mücadelesinde güçlü bir silahtır müzik. Halkın, ezilenin elinde, dilinde, yüreğinde güçlü bir silah... Müziğin gücüyle halkımızın mücadelesinde omuz omuza yer alıyor Grup Yorum. Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır! Her şeye düşman olan faşizm tabi ki sanata da düşmandır. Nâzım Grup Yorum
433
Hikmet’in Tan Matbaası’nı yıkanlara karşı “7 Aralık 1945”te dediği gibi; “Bursa’da havlucu Receb’e / Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman / fakir-köylü Hatçe kadına / ırgat Süleyman’a düşman / sana düşman / bana düşman / vatan ki bu insanların evidir / sevgilim / onlar vatana düşman” Bu düşmanlık şimdi Grup YORUM üyelerinin başına para ödülü koyan, geçmişte de Victor Jara’nın bir daha gitar çalamasın diye parmaklarını kıran ve hıncını alamayıp Jara’yı kurşuna dizen düşmanlıkla aynı düşmanlıktır. Bu düşmanlık Ahmed Arif’ i öldüresiye dövüp bir sokağa atan, Demirci Kawa’nın ve halkının çocuklarının beynini yiyen düşmanlık... Bu düşmanlık, milyonlarca insanı diri diri yakan Nazilerin düşmanlığı... Bu düşmanlık binlerce üniversiteliyi nedensizce Güney Kore’de, Sayı: 55 bu düşmanlık on milyonlarca Kızılderili’yi Amerika’da katletti. Yüzbinlerce yoksulu katletti madenlerde, sokaklarda, meydanlarda, okullarda, sığınaklarda, otellerde, evlerde, ailesinin gözleri önünde... Bu düşmanlık halk düşmanlığıdır. Halkın emeğine sahip çıkma, ekmeğini alma fikrine düşmanlıktır. Grup Yorum’un başına ödül koymalarının nedeni düşmanlıklarındandır. Fikirlerin bir bedene sığamayacak kadar büyük olduğunu bilemezler. Bedenlerini tutsak edince, yasaklayınca, katledince yok edeceklerini sanırlar ama nafile. Bedreddin, kendi ölüm fermanının altına mührünü basarken “Fikirleri için ölen bir insan ölmüş sayılmaz” demişti. Peki ya Bedreddin’in ölüm fermanına mührünü atmaya bile korkanları hatırlayan var mı? Onlar çoktan öldü. Ve Bed-reddin geleceği görmüştü, o debdebeli saraylardan, sultanlardan kimse kalmayacak demişti. Ne Osmanlı kaldı, ne sarayları, ne saltanatları. Ya şarken sadece bedenleriyle yaşayanlar, bedenleriyle birlikte çürürler. Ya şarken halkın içinde olan, eserlerini halk için halkla birlikte yapan sanatçılar ise ölümsüzdür. 434
Anadolu Efsanesi
Derileri yüzülse de, diri diri yakılsalar da yaşarlar. Halkın sanatçısı yoksulluğun ve yozlaşmanın batağında boğulmaya çalışılan halkıyla birlikte zulme boyun eğmeyen, anti-emperyalist bilinci sanatıyla bileyen, inancı ve umudu sanatıyla besleyendir. “Dost ve düşman herkes bilsin ki, kazanacağız. Mutlaka kazanacağız.” YILMAZ GÜNEY AKP faşizminin sanatçıları, sahte kahramanlar yaratmaya çalışıyor. Halktan kopuk, gerçeklikle bağı olmayan, kof eserler üretiyorlar. Grup YORUM, halkımızın kendi kurtuluş savaşında, isyanında ve direnişlerinde kazandığı değerlerin, deneylerin türkülerini yapıyor. Yaratılan kahra-manlıklann, yiğitliklerin halklaşmasının, kitleselleşmesinin türkülerini yapıyor. Bu yüzden halkın sanatçısıdır Grup YORUM. AKP faşizminin sanatçıları, “bu da gelir bu da geçer” diyerek halkımızı uyutmak için çabalıyor. Grup YORUM, halkımızı her türlü baskı ve sömürüye karşı uyandırıyor, mücadeleye seferber ediyor. Bu yüzden halkın sanatçısıdır Grup YORUM. Halkın sanatçıları dışında, hiçbir sanat ezilen ve sömürülen bütün halkımızın hayatını ve sosyalizm uğruna verdikleri mücadeleyi anlatmamıştır. AKP faşizminin sanatçılarının sevgi gösterileri sahtedir. Dillerindeki ‘ezilenler, hak, adalet, eşitlik’ sözleri yalandır. Eşitliği savunamazlar; çünkü eşitsizliklerin, hukuksuzlukların, iktidarının soytarılarıdırlar. Sosyalist sanatçılar dışında, hiçbir sanat akımı, hiçbir ülkede bütün ulusların, ezilen halkların eşit haklara sahip olmasını savunamaz. Çünkü halklara hizmet etmeyen sanatları kapitalist düzene hizmet eder.
Grup Yorum
435
Grup Yorum Öncüdür Bizim ülkemizin sanatçısı da kurtuluş düşü içinde örgütlü yer alıyor. Bizim ülkemizin sanatçısı kendi alanını bu yolda cepheleştiriyor, saflaştırıyor. Nazım Hikmet örgütlüydü. Örgütlü olmayı sonuna kadar savundu. Onlarca yıl hapis yattı, ülkemizde en uzun hapis yatanların başında gelmektedir. Ancak milim eğilmedi zalimin karşısında. “Sevdalınız Komünisttir, hapis ama zincirini kırmış da yatar / en güzel mertebeye ermiş de yatar / on yıldan beridir / yatar Bursa kalesinde” diyerek meydan okumuştur. Faşizmi rahatsız eden budur. Düzen sanatçısı, sınırda Afrin türküleri söyleyerek zalimin çanağından yemek yerken, halkın sanatçıları iktidara destek vermedikleri için arananlar listesine giriyor. OHAL koşullarında bile Grup Yorum konserler düzenlemeye, meydanlara çıkmaya devam ediyor. Hiçbir yasağı dinlemiyor. Gücünü de örgütlü olmasından alıyor. Bu nedenle başlarına ödül kondu. Grup YORUM hayatın ve kavganın her yerindedir. Halkımızın müziğini geliştirmek ve yetkinleştirmek amacı taşır. Müziğimizi ve sanatımızı yoz burjuva etkilerin sızmasına karşı korur. Sadece korumakla kalmaz, aynı zamanda yeni yeni mevziler kazandırır. AKP faşizminin sanatçıları, bunalım, depresyon yayar, yaşama isteğini tüketir. Grup YORUM müziği, ölüde bile savaşma isteği uyandırır! Grup YORUM iddialıdır. Tüm geçmiş uygarlık ve kültür tarihindeki en iyi şeyleri bağrında toplayan sosyalizmin sanatını yapar. Bu nedenle geçmişteki en güzel eserleri geride bırakan, dünyanın en ileri sanatını kültürünü yapmak için sürekli üretir. Bu nedenle başlarına ödül kondu. Grup YORUM; sağlam ve coşkulu, güçlüklerden yılmayan, sorunların üstesinden gelebilecek bir kuşak yaratmak sorumluluğuyla üretir. Bu nedenle başlarına ödül kondu. AKP faşizminin sanatçıları tarihi çarpıtır, atalarımız dedikleri Osmanlı ailesidir. Kültür dedikleri, saray içindeki bir avuç sömürü436
Anadolu Efsanesi
cü asalağın çürümesi, safahatidir. Grup YORUM, bütün halkların ve çağların binlerce yıldır biriktirdiği kültür hazinesine sahiptir. Anadolu halklarının mücadelesinin başarı kazanması için esin kaynağı olacak ne varsa, eleştirel gözle inceler ve sahiplenir. Canla başla sahiplenir. Bunu tarihsel bir görev olarak alır. Emperyalizmin, kapitalizmin yozlaştıran etkilerine karşı sürekli halk kültürüne sığınır. Büyük zenginlik ve mirası devrimci kültürle birleştirir. Faşizmin müziği sürekli sağa sola savrulur, iktidarda kim varsa ona eğilir bükülür. Bir gün söylediğini unutur, yarın bambaşka bir şey söyler. Grup YORUM ise sağlamdır, sıkı durur. Çünkü kendi ayakları üzerinde, Anadolu topraklarına sağlam basar. Çünkü halkımızın geleneklerinin yaratıcı zenginliğini özümsemiştir. Çünkü halkımızın iç dünyasının zenginliğini ortaya çıkarabilecek, kendine özgü yollar açmıştır. Bu yolları nasıl açmıştır Yorum, en derinden kökleri neyle beslenir? Grup YORUM’la Kandıra F Tipi Hapishanesi’nde özgür tutsaklar röportaj yaptı. Söyledikleri çok nettir: “ Milyonlara ulaşmamızı, 33 yıldır bütün baskılara karşı halkımızın içinde daha fazla kökleşmemizi, şarkılarımızın dilden dile yayılmasını, uretkenliğimizi ve sürekli büyümemizi sosyalist düşüncelerimize borçluyuz. Sanatımızı, en küçük detayına kadar bu sosyalist düşüncelerimiz şekillendiriyor. Sosyalizm evsiz hiç kimsenin kalmaması, kara kışta evlerinde gürül gürül sobanın yanması demek. Açlık diye bir şeyi tüm halkımızın unutması demek. Halkımızın her konu hakkında söz ve karar hakkı olması demek. “İşte bizim sanatımız yeni insanın yaratılmasında aktif rol oynamayı hedefliyor. Sömürü sisteminin kültürel saldırısı karşısında sosyalist düşüncelerimiz ve bü düşüncelerle üretilmiş sanatımızla barikat olüyorüz. Sosyalist düşüncelerimizle şekillenen sanatımızla, yozlaştırma saldırısına karşı savaşıyorüz. Bü sistem Grup Yorum
437
ne kadar çürütmeye çalışıyorsa insanlarımızı, değerlerimizi; biz o kadar kürtarmaya, temizlemeye çalışıyorüz. Ve çok daha yüce olan, insanca olan düygülarla-düşüncelerle emperyalizmin kültürünü yok edeceğiz. “Ahlaksızlığın yerine halkımızın ahlakını; hırsızlığın yerine paylaşmayı, dayanışmayı; sahte kahramanlar yerine halkımızın kahramanlarını; bencillik yerine ‘biz’ demeyi, bütün halkımızın çıkarlarını gözetmeyi; psikolojik bunalımlar yerine bilimsel düşünceyi, sahiplenmeyi, paylaşmayı; emperyalizmin işgaline karşı bağımsızlığı-vatan sevgisini, halk sevgisini koyarak emperyalizmin kültürel saldırılarını yok edeceğiz. Bizim savunduğumuz değerler çok güçlüdür. Sosyalizm halkın kültürünün, değerlerinin yaşa-tılmasıdır aynı zamanda. Sosyalist düşüncelerimiz gereği halkın değerlerini anlatıyorüz sanatımızla. “Bü sistem halkı bencilleştirmeye çalışırken biz türkülerimizle “Yârin yanağından gayrı” her şeyi paylaşmaya çağırıyomz halkımızı. Sadece ürettiklerimize yansımıyor sosyalist düşüncelerimiz. Doğal olarak tüm yaşamımızı, çalışmalarımızı şekillendiriyor. Kolektif şekilde üretiyorüz. Örneğin, ortakça yaşıyorüz. Adaletli yaşıyor, çalışıyorüz. Halkımızın mücadelesinin tam içinde yerimizi alıyorüz. Bedel ödemekten kaçmıyorüz. Çünkü biliyorüz ki zorlü yollardan geçiyor sosyalizm yürüyüşü. Örgütlü sanatı, sanatçılığı savünüyor ve büna göre yaşıyoruz.” Grüp YORUM Halkımızın Mutluluğudur, sanatı sadece halkımızın ve vatanımızın mütlülüğü, refahı ve çıkarları için üretir. Halkımızın en derin duygularının sesi oldüğü için 33 yıldır ayaktadır ve daha da yaşayacaktır. Çünkü halkımızın beğenilerini geliştirmeyi amaçlıyor, taleplerini sürekli yükseltmeyi hedefliyor. Sürekli yeni fikirlerle donatmayı amaçlıyor, halkımızın hep daha ileri gitmesini sağlıyor. Halkımızla birlikte yürüyor; bazen yol öğreniyor, bazen ise yol gösteriyor. Çünkü onlar aynı zamanda halkın önderleri. Haziran ayaklanması bünü somütlamış ve düşmanı ürkütmüştür. AKP’nin kabüsüna dönüşmüştür. Bü kabüstan kürtülmak için Grüp YORUM üyelerini tecrit hücrelerine attı. Tütsak edemediklerinin de başlarına ödül koydü. Ama nafile! Grup YO438
Anadolu Efsanesi
RUM tecrit edilemeyecek kadar büyük bir türküdür. Hapishanelere sığmayacak kadar kalabalıktır. Halkın Sanatçısı her yerdedir. Halkın sanatçısını arıyorlar, onlar her yerdedir. Halkımızın içinde... Tek bir gün bile kesintiye üğratabildi mi? Hayır! Çünkü halktır bü sanatın sahibi. Başaramayacaklar... Halk bitmiyorsa, halkın sanatçısı da bitmez. Halk yok edilemiyorsa, halkın sanatı da, sanatçısı da yok edilemez. Arayın, her yerde arayın! Her sokakta, her evde, her meydanda, her direnişte, dağda taşta onlar var. Türkülerinin söylendiği her yerde onlar var. Yeni yeni Grüp YORUM’lar çıkıyor. Faşizm tutukladıkça çoğalıyor halkın sanatçıları. AKP faşizmi her gün kabüslar görüyor. Her gün tütüklasa da çoğalıyor devrimciler. Mahir Çayanlar’ı katlettiler. Ama öldü denilebilir mi Mahir’e? Üzerinden çok üzün zaman geçmeden Mahir’ in adını taşıyan çocüklarımız büyüdü. Mahir’in bayrağını devralıp faşizme vrnmaya devam etti halkımızın çocükları. Devrimcileri tütüklayarak, halkın sanatçılarının başına ödül koyarak kor-külarına çare bülmaya çalışıyorlar. Şair Ataol Behramoğlü yıllar önce cevabını vermişti: “Ne garip bir bilmecedir / öldürdükçe çoğalıyor adamlar. Cellat üyandı yatağında bir gece / “Tanrım” dedi “Bü ne zor bilmece: Öldürdükçe çoğalıyor adamlar / Ben tükenmekteyim öldürdükçe...” Ve tarih tanıktır ki, bizi bitiremezsiniz. Grup Yorum’ü bitiremezsiniz! Sonuç olarak; meşrülüğümüz listelerinizden, ödüllerinizden güçlüdür. Halkımızı mühbirliğe, gammazlığa alıştı-ramayacaksınız. Boşüna bir çabadır. Osmanlı’dan beridir ihbarcılar, gam-mazcılarla mücadeleleri yok etmeye çalışırlar. Ancak ihanet en lanetli suçlardandır. Üç beş soysüz çıksa da asla mücadeleyi engelleyemez. Grüp Yorüm haklıdır, meşrüdür. Terör listesi yayınlayarak meşrülüğünü yok edemezsiniz. Grup Yorum
439
AKP’yi listeleriyle birlikte Anado-lümüz’ün tarihine gömecek olan Grüp Yorum’dur. Grup Youm Pir Sultan Abdal’dır, Şeyh Bedreddin’dir, Köroğlü’dür, Da-daloğlü’dür, Rühi Sü’dür, Mahsüni Şerif’tir. AKP iktidarı, Hızır Paşa’dır, Küyücü Mürat Paşa’dır. Alişer’i katleden Rayber’dir. AKP, listeleriyle birlikte tarihe gömülecektir. Grup Yorum ise yaşayacaktır. ŞARKILARIMIZ Şarkılarımız varoşlarda sokaklara çıkmalıdır Şarkılarımız evlerimizin önünde dürmalı camlara vürmalı kapıların ellerini sıkmalıdır, sıkmalıdır acıtana kadar, kapılar bağlı kollarını açana kadar... Biz anlamayız tek ağzın türkü sü nü Her matem gecesi her bayram günü, şarkılarımız bir gaz sandığını yere yıkarak sandığın üstüne çıkarak kocaman elleriyle tempo tütmalıdır Şarkılarımız çam ormanlarında rüzgar gibi bize kendini hep bir ağızdan okütmalıdır! Şarkılarımız ön safta en önde saldırmalıdır düşmana Bizden önce boyanmalıdır şarkılarımızın yüzü kana... Şarkılarımız varoşlarda sokaklara çıkmalıdır! Şarkılarımız bir tek yüreğin perdeleri inik kapısı kilitli evinde otüramaz! Şarkılarımız rüzgara çıkmalıdır... Nazım HİKMET 440
Anadolu Efsanesi
Emperyalizme De Faşizme De Cevabımız: Sanatta Ve Kavgada Ufkumuza Yürüyoruz Yürüyüş 18 Şubat 2018 Sayı: 54 Türküler bazen bir ölüyü diriltir, bazen karanlığı aydınlatır. Zaferin sadece bir adım kadar uzakta olduğunu anlatır. Bir rüzgar gibidir, görünmez ama duyulur ve hisedilir. Uzun cümleleri gereksiz kılar, kendini birkaç kelime ile kavratır. Öyle bir kavratır ki, arkasında izler bırakır. Arkasından fırtınalar kopartır. Ulaştığı yerlerde depremler olur, durgun sular dalgalanır, sönmekte olan ateşleri alevler alır. Bir sağıra kulak olur, köre göz olur, dilsize dil olur. Bir türkü ne kadar güçlüdür diye sorarsan, cevabı basittir. İsterse dağları yerinden oynatır, ölü toprağa can verir. Grup Yorum bu yüzden umudumuzdur, soframızdaki ekmeğimizdir, yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz suyu-muzdur. 33 yıldır öfkemizin gıdasıdır. Bizi her türküsüyle zafere bir adım daha yaklaştıran coşkumuzdur. Yaşadığımız acıları umuda çeviren, sosyalizme olan inancımızı besleyen, solmuş çiçekleri yeşerten, ekmek adalet ve özgürlük mücadelemizin kalesidir. Grup Yorum Halkın Kavgasıdır, Halkın Tarihidir Bundan 3 yıl önce Avrupa’da, Alman emperyalizminin öncülüğünde Grup Yorum üyelerine şengen vize yasağı getirildi, yeni bir savaş açıldı. Alman emperyalizmi Grup Yorum’dan, kavganın sesinden korkuyor. Neden? Çünkü Alman emperyalizminin Türkiye’yle çok ciddi çıkar ilişkileri var ve bu yüzden bundan 3 yıl önce faşist AKP iktidarı ile masaya oturuldu ve bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmada Türkiye’de milyonların öfkesini birleştiren Grup Yorum’la ilgili olan korkularını paylaştılar ve elle tutulacak hiçbir nedenleri olmadan şengen vize yasağı koydular. Grup Yorum o yıllarda Almanya’da her yıl sayısı yükselen, Türkiye halklarını birleştiren ve halklara birleşirsek “hiçbir güç bizi durduramaz” mesajları veren konserler gerçekleştirdi. Alman emperyalizminin temel politikalarından biri Grup Yorum
441
olan ırkçılığa karşı “IRKÇILIĞA KARŞI TEK SES TEK YÜREK” konserleri düzenleyen Grup Yorum halkları örgütlüyor ve ırkçılığa karşı mücadeleye çağırıyordu. Bununla birlikte çok ciddi bir yozlaşma içinde olan Almanya’da yaşayan Türkiyeli halklara “HALK MECLİSLERİNDE ÖRGÜTLENELİM VE SORUNLARIMIZI BİRLİKTE ÇÖZELİM” mesajlarıyla emperyalizme meydan okuyordu Grup Yorum. Bunun bilincindeydi Alman emperyalizmi ve korkuları her geçen konserde büyüyordu. O yılki merkezi konsere gelen Grup Yorum üyeleri hukuksuzca havaalanında tutulup geri gönderildi. Bu şekilde Grup Yorum Avrupa’da bitecekti. En azından umdukları buydu. Ama yanıldılar, çünkü Grup Yorum’un halk olduğunu unuttular. Yanılttık onları. Avrupa’ da biraraya gelen Grup Yorum severler hemen yeni GRUP YORUM oldular ve EMPERYALİZME Grup Yorum’un bir yaşam biçimi, bir düşünce tarzı, bir sanat anlayışı olduğunu ve bu çizginin bayrağı elden ele ilettiğini, sürekli ilerlediğini bir tokat gibi çarptılar. Grup Yorum’u Susturamadılar. Politikaları Aynı Gün Çürüdü, Çürük Yumurtadan Bir Civciv Çıkmaz Bu yaşananlardan sonra ülkemizdeki Grup Yorum üyeleri gelemese de, her sene merkezi konser günleri kavga eden türkülerimiz yankılandı emperyalizmin göbeğinde. Adeta meydan okundu her yıl emperyalistlere. Yerler verilmedi, her türlü yol denendi konserleri engellemek için ama başaramadılar. Yasağın ilk günü hemen bir ekip çıktı ve “biziz Grup Yorum” dedi. Bir yıl sonraki konserde, Glad-beck’te salonları ve alanları vermediler. Grup Yorum gönüllüleri Gladbeck meydanında çadır açtı ve açlık grevi direnişi başlattı. Kurumlar dolaşıldı ve yapılan hukuksuzluk anlatıldı. Dört bir yandan halk sahiplendi Grup Yorum’u ve izin vermedi konserin yasaklanmasına. Sonuç olarak verilmeyen yerler yerine, Grup Yorum’un tarihine uygun bir çözüm üretildi. Bir miting başvurusu yapıldı, yani bir eylem biçiminde gerçekleştirildi konser. Grup Yorum Avrupa’da da bir ilke imza attı, yasaklanan ilk grup ve buna rağmen türkülerini söyleyen 442
Anadolu Efsanesi
grup oldu. Emperyalizme boyun eğmedi, koşullara teslim olmadı, DİRENDİ ve KAZANDI. Geçen sene de aynı şekilde yine konser yeri engellendi. Bu sefer konser Fulda’da idi. Miting başvurusu da son günlere kadar netleşmedi. Sürekli bahaneler üreten emperyalistlerin karşısında yine Grup Yorum gönüllüleri vardı. Yani iradelerin savaşı vardı. Bu savaşta galip gelen yine Grup Yorum gönüllüleriydi. Her gün Fulda’nın başka bir köşesinde oturup eylemler yapan “ Fulda bizim türkülerimizden neden korkuyor” diye pankartlar açan halkımız, Grup Yorum’u susturmanın o kadar da düşündükleri kadar kolay olmayacağını gösterdiler emperyalizme. Sonuç olarak izin verilsin veya verilmesin biz halkımızı Fulda’ya getireceğiz denildi. Eğer izin verilmezse gelen insanlarla bu yasağa karşı eylem yapacağız ve bunun sorumluları da biz değiliz denildi. Gerekirse yerler belirlenecek ve damlara çıkılacaktı, tıpkı ülkemizde de olduğu gibi. Sonuç olarak yapılan direnişlerden ve kapı çalışmalarından sonra emperyalizmin sadece kağıttan bir kaplan olduğunu bir kez daha gördük ve kabul ettiler taleplerimizi. Avrupa direndi ve her seferinde zaferle sonuçlandı bu direnişler. Emperyalizmin politikaları boşa çıktı.3 yıl direndik ve türkülerimizi söyledik. Bu yıl ise biz önce davrandık. Bu adaletsizliğe karşı politika üretildi ve bir kampanya başlatıldı “TÜRKÜLER YASAKLANAMAZ” Bu kampanya ile Grup Yorum’un verdiği mesaj çok net. Siz bizim yılda bir tane konserimizi engellemeye çalıştınız, biz de buna karşı Avrupa’yı gezeceğiz ve Mart ayının sonuna kadar her yerde Grup Yorum türküleri söyleyeceğiz. Umudu taşıyacağız ve büyüteceğiz. Halkların düzene olan öfkelerini birleştirmeye devam edeceğiz. Bizi susturamazsınız.
Grup Yorum
443
DUİSBURG’DA 700, STUTTGART’DA 1200, LONDRA’DA 1200, HİLDESHEİM’DA 500, HAMBURG’DA 700, MANNHEİM’DA 1000 kişiye umudu taşıdık. Toplam 5300 kişiye yasaklara teslim olmayacağımızı, tutuklamalarla bitirilemeyeceğimizi anlattık. Mart sonuna kadar 20 bin insanımıza kampanyamızı duyurmayı hedefliyoruz. 20 bin insanımızın ayak sesleri yükselecek, yükselecek ve merkezi konserde birleşecek. Emperyalizmi sağır edecek güçte atılacak sloganlar. Emperyalizmi ürkütecek bir kinle okunacak türküler. Sazın her teli zalime öfke bileyecek. Davula her vuruş direncimizin sesi olacak. Bir konser değil, bir eylem alanı olacak meydan ve öfkemiz sığmayacak meydanlara. Yayılacak ve büyüyecek. Emperyalizm öfkemiz büyüdükçe küçülecek, “TÜRKÜLER YASAKLANAMAZ” ve “ HALKIN SANATÇILARI YOK EDİLEMEZ”, “GRUP YORUMA ÖZGÜRLÜK” şiarları taşınacak halkımıza. Biliyoruz ki biz kazanacağız, çünkü biz halkız ve haklıyız. Almanya Bielefeld’de, Yalan Ve Demagojilere Rağmen Halk, Grup Yorum’u Sahiplenme Ve Dayanışma Konserine Katıldı Yürüyüş 4 Mart 2018 Sayı 56 17 Şubat 2018 Cumartesi günü, Almanya’nın Bielefeld şehrinde Grup Yorum’un Türkiye ve Almanya’da yasaklanmasına karşı, Grup Yorum’u sahiplenme ve Yorum ile Dayanışma konseri yapıldı. Grup üyelerinden 11’inin Türkiye’de tutsak olup, 6’sının da başlarına sözde ödüller konularak aranmasına rağmen Grup Yorum, yeni 10 kişilik güçlü ses ve müzikleri ile konserler verme444
Anadolu Efsanesi
ye devam ediyor. Bielefeld konseri, Yorum dinleyi-çilerinin de aralarında bulunduğu Bielefeld Üniversitesi Öğrenci Örgütlenmesi (ASTA) tarafından düzenlendi. Konsere Rote Hilfe-Bielefeld (Siyasi Tutsaklar İçin Kızıl Yardım), Enternasyonal Birlik Bielefeld olmak üzere iki Alman kurumu da şarkıları, dayanışma mesajları, kitleleri, bilgilendirme masaları ile katıldı. Ayrıca Nedim Şahin, Levent Öz-demir, İsmet Özdil isimli Türkiyeli sanatçılar ile, Bandbreite, Roter Faden isimli Alman müzik grupları sesleri ve sözleri ile konsere destek verdi. Dayanışma etkinliğinde müziklerin yanında Grup Yorum yasağına ve emperyalist politikalara karşı konuşmalar yapıldı. Almanya Dev-Genç, Enternasyonal Birlik ile Münster Siyasi Mülteciler Derneği’nden konuşmacılar da konuşmalar yaptı. Konserin sunumunu Dev-Genç Bie-lefeld üstlenmişti. Salonda; Musa Aşoğlu, Avrupa Dev-Genç tutsakları, Nuriye ve Semih ile Grup Yorum yasağına karşı pankartlar asılıydı. Bütün katılımcılara Grup Yorum yasağına karşı Almanca ve Türkçe broşürler dağıtıldı. Stand alanında; Dev-Genç’in resim sergisi vardı. Dersim Federasyonu Hanover, Enternasyonal Birlik Bielefeld, Rote Hilfe Bielefeld, İşçi Gençlik Münster isimli kurumlar da konserde bilgilendirme standı açtı. Bütün sunumlar Almanca ve Türkçe yapıldı. 50’nin üzerinde Alman enternasyonal dostumuz da etkinlikte yerini aldı. Grup Yorum ve Rote Faden’in “Bandiera Rossa” isimli enternasyonal marşı Türkçe, Almanca ve Kürtçe olarak söylediğinde konserin coşkusu hissedilir derecede yükselmişti. Saat 17.00-23.00 saatleri arasında gerçekleşen konserde Grup Yorum ikinci bölümde sahne aldı. Toplam iki buçuk saat halaylar ve marşlarla Grup Yorum katılanları coşkulandırırken, Grup Yorum üzerindeki AKP ve Alman emperyalizminin baskılarından da bahsedilerek türkülerin yasaklanamaya-cağına vurgu yaptılar. Seyirciler arasından Afrin konusundaki görüşlerinin de sorulGrup Yorum
445
ması üzerine Grup Yorum temsilcisi “Kürdis-tanda Tek Yol Devrim” diyerek faşist işgale karşı olduklarına vurgu yaptı. Türkiye faşizminin ‘listeler’ yayınlayarak terör demagojisi yapması, sınırlı da olsa bir etkisi olduğunun örneği yaşandı. Herford Alevi Derneği Saz Öğrenci Grubu, Grup Yorumu desteklemek için birlikte sahneye çıkma sözü vermelerine rağmen çıkmadılar. Kürt milliyetçisi çevreler ise internet üzerinden “Grup Yorum Esad’a konser vermişti. Onların konserine katılmayın!” içerikli anti-propaganda yaptı. Bazı Alevi Derneği çevrelerince “Konser yasaklanmış, gidenler ceza alacak” şeklinde yalan ve abartılı söylemlerle konseri engelleme çabaları başarısız oldu. Elbette ki Alman polisi de ortalarda hiç görünmemesine rağmen bir bayan ve bir erkeği ellerinde sözde müzik aletleri kutuları ile deneme amacıyla konsere göndermişti. Görevlilerin müzik aleti kutularını açtırmada ısrarlı olmaları üzerine arkalarına bakmadan konser alanından ayrıldılar. Bu durum da gösteriyor ki bu tür gecelerde baştan sona güvenlik tedbirini hiç gevşetmemek artık bir zorunluluk... Kadın komitesi tarafından Devrimci Tutsaklar yararına hazırlanan Anadolu yemekleri, konserin en ilgi ve övgü toplayan kolektif çalışmalarından biri oldu. Katılanların büyük bir memnuniyetle ayrıldığı konsere 500’ün üzerinde insan katıldı. Grup Yorum yasağını teşhir çalışmaları devam edecek. Alzey Halk Meclisinden Grup Yorum Eylemi Alzey Halk Meclisi (AHM) “Grup Yorumca Özgürlük” talebiyle Alzey şehir merkezinde Rossmarkt önünde 27 Şubat 2018’de çadır açtı. Gelen ziyaretçilere Türkiye devletinin ve Alman devletinin Grup Yorumca karşı birlikte yürüttükleri yasaklar zinciri anlatıldı. Sahiplenilmesi noktasında konuşmalar yapıldı. Yapılan açıklamada “Nerde adaletsizlik, zulüm varsa Alzey Halk Meclisi karşısındadır” denildi. 446
Anadolu Efsanesi
Grup Yorum’a Özgürlük Eylemi: Mannheim Halk Cephesinden Konsolosluk Önünde Grup Yorum Eylemi Mannheim Halk Cephesi Grup Yorum’a yönelik baskı, tutuklama ve en son olarak da yayınlanan terör listesini protesto etmek için TC’nin Karlsruhe Konsolosluğu önünde eylem gerçekleştirdi. 2 Mart Cuma günü saat 11.00’da yapılan eylemde atılan sloganlar ve okunan açıklamalar ile Grup Yorum üzerindeki baskılar teşhir edilerek, yayınlanan listelerin hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığı ve Grup Yorumcuların her yerde olmaya devam edecekleri vurgulandı. Eylem, çalınan Grup Yorum şarkıları ve atılan sloganlar ile sonlandırıldı. Rotterdam’da Grup Yorum’a Özgürlük Oturma Eyleminin 3. Haftası Rotterdam’da her cumartesi tren garı önünde tutsak Grup Yorum üyeleri için yapılan oturma eylemi 3 Mart Cumartesi günü tekrar yapıldı. Saat 15.00’da başlayan oturma eksi 10 derecede yapılan eylem, çok soğuk olmasına rağmen 1 saat sürdü. Avusturya Neunkirchen’de Grup Yorum’la dayanışma gecesi düzenlendi Neunkirchen’de 3 Mart tarihinde Grup Yorum’la dayanışma gecesi düzenlendi. Faşizme karşı mücadeleyi sanat cephesinden sürdüren Grup Yorum’un tutsak sanatçılarını sahiplenmek ve desteklemek için yapılan geceye Yürüyüş dergisi emekçileri stand açarak katıldılar. Düzenlenen dayanışma gecesine Abdal Haluk Tolga İlhan, Redsono Ali Yeşil ve Grup zaman yaptıkları müziklerle destek verdiler.
Grup Yorum
447
Ben De Yorum Okuluna Gitmek İstiyorum Anne... Umut Gültekin Nancy Konseri 27 Şubat 2018 Katılım 650 Nancy’e giderken konserin coşkusunu ön görememiştik. Bilmediğimiz ve tanımadığımız bir bölgeydi. Bu arada biz de kendimize daha güvenliydik artık. Konser günü biz sahneye çıkmadan herkes yerini aldı ve biz “Gün Doğdu” marşı ile kitlenin içinden çıkıp sahnenin önüne doğru gittik. Sahnenin önünde halkımızın önünde eğildikten sonra sahnede yerimizi aldık. “Amerika’dır Düşman” marşımızdan sonra açılış konuşmasına başladık. Konumuz “listelerdi”. O dönem Grup YORUM üyelerinin başına para ödül konmuştu. İçişleri Bakanlığı’nın arananlar listelerinde fotoğrafları yayınlanmıştı. Biz de arkadaşlarımız adına eğer bizi arıyorlarsa “İşte Buradayız” dedik. Konserde çarpıcı olan şey yoğun bir gençliğin olmasıydı ve bu gençliğin oturmadan sahnenin sağında ve solunda ellerinde kızıl bayraklarla türkülerimizi birlikte söylemeleriydi. Çok coşkulu ve dolu dolu bir gençlik vardı ve yarattıkları coşkudan bizde etkilenmiştik. Söylediğimiz türküleri normalinden daha iyi okumuştuk, her türkümüze neredeyse halay çekiliyordu ve türküler birlikte söyleniyordu. Çok coşkulu bir konserdi. Başından sonuna kadar sloganlar ve halaylar hiç durmadı. Çok güçlü bir konserdi. Hatta o sürece kadar geçirdiğimiz en güçlü konserdi diyebiliriz. Çünkü gençlik dinamik ve coşkuluydu. Bu ruh hali’de salondaki herkesi etkilemişti. Grup Yorum türküleri bir rüzgar gibi esiyordu halayların içinden ve kızıl bayrakları dalgalandırıyordu. Bir kez daha hiç tanımadığımız bir bölgede Grup Yorum’un nasıl bir güç olduğunu gördük. Gençler “Ben de Yorum okuluna gitmek istiyorum anne...” diyorlardı sanki. Lise seçimi gibi bahsediyorlardı. Grup YORUM okulu olduğunu biz de bilmiyorduk ama kurmamız gerektiğini düşünmüştük. Bir okul yapacağız Grup Yorum okulu... Sadece sözde de değil. Grup YORUM kendi üyelerini yetişti448
Anadolu Efsanesi
receği ve sanat-kültür eğitimi veren bir okul. Nancy’de Ege YILMAZ devrimcilik yapma kararı almıştı. Artık benimle birlikte bu tarihsel sürece omuz vermeye hazırdı. Yoğun bir emeğin ardından karar alması bir an meselesiydi. O gün hem konserin coşkusu ama asıl olarak Ege’nin aldığı karar beni çok sevindirmişti. Nancy konserinden sonra artık o dönem 17 yaşında olan Ege YILMAZ Grup YORUM’un en genç üyesi olarak tarihe geçecekti. Konser sonrası uzun uzun sohbetler ettik halkımızla. Çok önemli ve güzel bir konser oldu bu anlamda..... 1 Mart 2018; Mannheim Çarşı Merkezi`nde Grup Yorum İçin Oturma Eylemi Yapıldı. Grup Yorum`a yönelik hem Avrupalı emperyalist devletlerinin uyguladığı vize yasakları hem de Türkiye`de AKP faşizminin tutuklama ve terör listeleri saldırılarına karşı oturma eylemi gerçekleştirildi. Mannheim`ın en işlek yeri olan ve Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Marktplatz`da üç ayrı noktada yapılan oturma eylemi ile Grup Yorum`un susturulamayacağı ve Grup Yorum`un her yerde olduğu; tutuklamalar, vize engelleri, terör listeleri ile bitirilemeyeceği bir kez daha gösterildi. 9 Nisan 2018; Ataşehir Belediyesi’nden işten çıkarılan 109 işçi işlerine geri döndü. İşçiler direnerek haklarını söke söke aldılar. 29 Nisan 2018; Grup Yorum’un 8. Bağımsız Türkiye İnternet Konseri gerçekleşti.
Grup Yorum
449
Halkın Sanatçıları Grup Yorum Nerede? Kızıl Maskeliler Yürüyüş 22 Nisan 2018 Sayı: 63 Grup Yorum Nerede?
Başlarına ödül konmuş, tutsak düşmüşler. 1 yılda 4 defa basılmış İdil Kültür Merkezi. Tüm bu baskılara rağmen besteleriyle meydan okuyorlar faşizme. Baskılar arttıkça iddiaları büyüyor sanki. Grup Yorum susturulamıyor diyor İngiliz gazetesi Guardian. Evet, susturulamıyorlar, “Listelerinize bestelerimizle cevap veriyoruz” diye cevap veriyorlar faşizme. Baskılar, saldırılar, işkenceler vız gelir Mahir yüreklilere... Kavgada Mahir, yürekte Cevahir onlar. Bizler, Kızıl Maskeliler, mahir yürekliler için bir rap şarkı yaptık ve onun sözlerini bu hafta paylaşıyoruz. Direnişi, kavgayı kaleme aldık ve sürdürüyoruz. Asla susmayacak Grup Yorum! Asla susmayacak halkın Mahir yürekli sanatçıları!
450
Anadolu Efsanesi
mahir yürekliler’den mahir yürekliler’e bölüm 1 yorum halkın içinde, halkın dilinde halk düşmanlarının terör listelerinde emekçilerin nasırlı elinde alın terinde hakkını arayan tüm halkların direnişinde halkın sesinde, silahının mermisinde tarihinde, grup yorum sahibinde bu gece yorum bizim evde, ihbar etmez kimse, boşuna bekleme Katiller! eceliniz bende (Hayt) yıkılmadı bu cephe, otuz üç sene, bu tarihi yok edemezsiniz, imkanı yok bu tarih halkın tarihi, isyanı çok öfkesi büyük, tecrit duvarlarına sığmaz mahir yürekliler asla yılmaz ulaşılmaz köklüdür, usanmaz dövüşür, uslanmaz köpürür, uzlaşmaz örgütlüdür nakarat: Grup Yorum nerede, yorum bizim evde Grup Yorum nerede, yorum her yerde Grup Yorum nerede, yorum damlarda Grup Yorum nerede, yorum dağlarda Grup Yorum nerede, direnişlerde Grup Yorum nerede, bizim mahallede Grup Yorum nerede, tutsakların dilinde Grup Yorum nerede, kavgamızın içinde bölüm 2 mahir yüreklilerden mahir yüreklilere selamlıyoruz sizi ölümsüz türkülerle güçsüze güç oldunuz otuz üç sene Grup Yorum
451
susturulamaz bu ses, çünkü vermişiz el ele dünden-bugüne, bugünden yarınlara devam edeceğiz türkülerinizle kavgaya Sesiniz umudumuzdur, yolunuz yolumuz haklıyız kazanacağız gücümüz sonsuz baskı, mapus, ödül, ölüm örgütlü savaştır çözüm özgür bir vatandır özü, cephe söyler/söyleyecek son sözü yıldıramaz bizi listeler, bakın kitleler, taşır bizlere, umutlu türküler, ne baskı, ne tehditler, ne bu sürgünler, ne bu ödüller, ne bu hapisler ne bu ölümler, ne bu katiller susturamaz yorumu ödüller listeler faşizmin korkusu grup yorum bir halk ordusu oligarşi titre grup yorum bizde! Grup Yorum Susmaz, Susturulamaz! Listelerinize Bestelerimizle Karşılık Veriyoruz! Yürüyüş 22 Nisan 2018 Sayı: 63 11 Grup Yorum üyesi ve İdil Kültür Merkezi çalışanı yaklaşık bir senedir tutsak. Son bir yılda çalışmalarımızı yürüttüğümüz kültür merkezi 4 defa basıldı. Enstrümanlarımız parçalandı, çalındı. Üyelerimiz gözaltına alındı. Aylarca tutsak kaldık, çıktık sonra yeniden tutuklandık. AKP faşizmi Grup Yorum’a pervaz-sızca saldırıyor; ama sonuç alamıyor. Grup Yorum’u yok edemedikçe, geri-letemedikçe daha da pervasızlaşıyorlar. En son grubumuzun 6 üyesini “Arananlar” listesine koyarak, sonra da ailelerimiz üzerinden ölüm tehditleri savurarak bu pervasızlığını daha da ilerlettiler. Nasıl bir grup olmalı ki Grup Yorum, bir iktidarı bu denli korkutsun, kendince yok etme planları yapmasına sebep olsun. En 452
Anadolu Efsanesi
büyük sebebi AKP’yi teşhir etmemiz, emperyalizmin karşısında dur-mamızdır. Milyonları toplayıp sosyalizmin, Bağımsız Türkiye’nin propagandasını yapmaktır. En çok bu nedenle saldırıyor grubumuza faşizm. Grup Yorum üyesi Bergün Varan, kültür merkezimiz 31 Mayıs 2017’de baskına uğradığında gözaltına alındı. Polis tarafından saçları kökünden yolundu. Tüm Türkiye’nin gündemine oturdu işkence. Bergün, saçları yolunduğunda Türkiye’ye geleli daha 2 gün olmuştu. Gözaltından çıktı, Grup Yorum’a Özgürlük kampanyasına katıldı, çalışmalar yürüttü. Yeniden gözaltına alındı ve bu kez tutuklandı. 2 ay hapis yattı, sonra çıktı. Çıktığının 2. günü gözaltındaki ablası Betül Varan için adliyeye giysi götürdüğünde kendisi de gözaltına alındı ve tekrar tutuklandı. Türkiye’ye geldiğinin 2. gününde gözaltına alındı, sonra tutuklandı, çıktı yeniden tutuklandı, saçları yolundu. Ve aradan 1 yıl geçti. Saçlarının yolunması ile ilgili açılan dosya, geçtiğimiz haftalarda ”kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle kapatıldı. İşkenceciler sözüm ona aklandı! Saç yolan işkenceciler soruşturulmayacak, haklarında dava açılmayacak. Tüm bunlar da yetmemiş olacak ki, yıllara varan iletişim cezaları verdiler şimdi de Bergün’e. Siyasi anlamı nedir bu yaşananların? Bize karşı mücadele ederseniz, halk için sanat yaparsanız saçlarınızı yolarız, kollarınızı sakat bırakırız, işkence yaparız. Ama hiç hesap vermeyiz, bunlarla da yetinmez, hapishanede de ceza üstüne ceza vererek her türlü haktan mahrum ederiz! Yine bir diğer Grup Yorum üyesi Dilan Poyraz. Aylarca nefes darlığı yaşadı, kan geldi ağzından. Tedavi için kaldığı hapishanede başvurularda bulundu. Ancak yoğun ısrarları sonucu hastaneye götürüldü. Kanser olma şüphesi görüldü. Hızla tedavi edilme koşulları Grup Yorum
453
yaratılacağına süreç ağırdan alındı. Kendisinin, ailesinin, Grup Yorum üyelerinin yarattığı baskı sonucu hastaneye götürüldü, tedavisine başlandı. Neden böyle yapıyor AKP faşizmi? Bize karşı sanat yaparsanız sizi tedavi ettirmeyiz, öldürürüz diyor. Grubumuz üyesi Dilan Ekin de keyfi gerekçelerle tutuklandı. Beli kırık olduğu halde, gözaltındayken belinde platin kaydı. Hapishanede tedavi için başvurdu, hastaneye götürülmesi ayları buldu. Aylarca bu şekilde işkence gördü. Aylar sonra götürüldüğü hasatanede doktor bozuntusu biri tarafından ”namaz kıl, şükret geçer” denilerek tedavisi yapılmadan geri hapishaneye gönderildi. Uyku apnesi olduğu gerekçesi ile tahliye edildi “damatlar”. Ama belinde platin, tedavi olması gereken genç bir Grup Yorum elemanı ise bırakın tahliye edilmeyi, tedavisi engellenerek işkence gördü aylarca. Aylar sonra Dilan’ın mahkemesi başladı; ama mahkeme Dilan’a savunma yaptırmamak üzere kurulmuştu, hapishaneden adliyeye getirildi. Ancak mahkeme salonuna çıkartılmadı, savunma hakkı gasp edildi, sonra aynı mahkeme 2 yıl ceza verdi ama tahliye etti Dilan’ı. Bu sefer de tahliye olduğu gün hapishane kapısından yeniden gözaltına alındı, günlerce gözaltında kaldı ve yeniden tutuklandı. Felç geçirme tehlikesi biline biline yeniden tutukladılar Di-lan’ı. Nedir buradaki politikanın özü? “Sizi bırakmayacağım, hasta da olsanız, ölseniz de sizi bırakmayacağım” demektir. Yine Burhaniye hapishanesinde tutulan üyelerimiz Bahar Kurt ve Betül Varan’a gelen avukatlar özel muameleye tabi tutuluyor. Sırf Yorumcular’ı ziyarete geldikleri için ayrıca isimleri, kimlik numaraları alınıyor, kayıtları tutuluyor. Böyle ucuz numaralarla Yorum’u halktan tecrit etmeye, savunmasız bırakmaya çalışıyorlar. Ama o kadar kire pasa bulanmış ki AKP, ne yapsa tutmuyor. Ne kadar çok saldırırsa o kadar çok sahiplenme artıyor. Çünkü Grup Yorum bu halkın dilidir, sesidir. Bir dinleyicimiz “Grup Yorum 454
Anadolu Efsanesi
susarsa halk da susar, Grup Yorum susmayacak” diye yazmıştı. Grup Yorum susmaz, susturamazsınız! Yalanlarınız, iftiralarınız hepsi boşuna. Grup Yorum’u tüm halk biliyor. Grup Yorum kimdir, ne yapar, ne düşünür, nasıl yaşar? Cümle alem bilir bunları, herkesin bildiği gerçekler üzerinden yapılan kara propaganda sahibini yakar. AKP de yanıyor farkında değil! Grup Yorum yoluna devam ediyor. Listeler çıkartılıyor hakkında; ama listelerinize bestelerimizle cevap vereceğiz diyor. Konserlerimizi yasaklarsanız, yeni yollar, çareler buluruz diyor. Ve 29 Nisan’da büyük bir konsere hazırlanıyor. Meydanlarda olamasa da yine milyonlara ulaşacak bir yol bularak, tarihinde ilk kez bir internet konserine hazırlık yapıyoruz. 8. Bağımsız Türkiye konseri ile her türlü saldırıya cevap vereceğiz. Grup Yorum bir kar makinasıdır denmiştir. Kar makinası tarihi serüvenine devam ediyor engelleri, yasakları yara yara. Halkın sesi konuşmaya, üretmeye devam ediyor. GRUP YORUM SUSMAZ, SUSTURULAMAZ ! Özgür Politika Sayfalarında Grup Yorum’a Saldırı İftiracılık, Örgüt Düşmanlığı Ve İki Sefil Düzen Sanatçısı Yürüyüş 29 Nisan 2018 Sayı 64 6 Nisan 2018 tarihinde Özgür Politika’da Metin Kahraman ve Kemal Kahraman ile yapılan bir röportaj yayınlandı. Röportajda birçok farklı konudan söz ediliyor; fakat belli ki, röportaj esas olarak Grup Yorum’a karşı konuşturmak için yapılmış. Metin ve Kemal Kahraman aracılığıyla, Grup Yorum’a saldırılıyor. Metin ve Kemal Kahraman da buna dünden gönüllüler. Burjuvaziyle aynı dilden saldırıyorlar. Grup Yorum’un 11 üyesi tutuklu, 6 üyesi hakkında, başlarına ödül konularak arama kararları çıkarılmışken; AKP faşizmi Grup Yorum’u “mahkum” etmek için malzeme arıyorken, kendine “yurtGrup Yorum
455
sever” diyen bir gazetede, kendilerine “ilerici, devrimci” diyen iki müzisyen, Grup Yorum’a saldırıyor, iftiralar atıyorlar. Bu normal mi? Dünyada bugün 11 üyesi tutuklu olan başka bir müzik grubu var mı? 6 üyesi, başlarına ödül konularak aranan başka bir grup var mı? Fakat buna rağmen, röportaj boyunca, faşizmin Grup Yorum’a yönelik baskılarından hiç söz edilmiyor. Grup Yorum’a yönelik bu tutuklamalar, aranmalar karşısında tek bir dayanışma ifadesi yok. Düşmanca bir bakış,düşmanca sözler, ve iftiralar... Neden Bu Düşmanlık? Özgür Politika çizgisinin Grup Yorum düşmanlığı yeni değil. Sahnede saldırıya kadar uzanan, konserlerine karşı faaliyet yürüten bir düşmanlık bu. Devrimci hareket, ideolojik netliğiyle Kürt milliyetçi hareketin ABD işbirlikçiliğine varan politikalarını eleştirdikçe, onlar kendi çizgilerini gözden geçirecekleri yerde, Cephe düşmanlığını büyütüyorlar. Metin ve Kemal Kahraman’ın ileri tutar yanı olmayan sözlerinin nedeni ise, mücadele kaçkını küçük-burjuvazinin mücadele dışına düşmelerine gerekçe bulma arayışlarıdır. Hayatın ve kavganın karşısında hiç-leşmelerine duydukları tahammülsüzlükle sağa sola saldırmalarıdır. Sizi hiçleştiren, on yıllardır birkaç derleme dışında ortaya bir şey koyamamanıza yol açan düzendir. Düzene öfkelenin, düzeni eleştirin! Bir yandan devrimci geçineceksiniz, ama devrim mücadelesinin hiçbir yerinde olmayacaksınız! Ya bu çelişkiyi çözersiniz, ya bu çelişki sizi dengesizleştirir, kişiliksizleştirir, kime ne diyeceğinizi, ne yapacağınızı bilemez hale gelirsiniz. Çelişkiyi çözmezseniz, çelişki sizi çözer; tıpkı şimdi olduğu gibi. Sanat da Burjuvaziyle İdeolojik Mücadele Alanıdır! Devrimci sanatçıların mücadelesi, sanatın hangi dalında olu456
Anadolu Efsanesi
nursa olunsun, aynı zamanda ideolojik bir mücadeledir. Notalarda, dizelerde, tablolarda, romanlarda, her yerde ideoloji vardır. Emperyalizmin kültür-sanat alanını her açıdan kuşattığı, beyinleri ve duyguları teslim aldığı, vakıflar, fonlar aracılığıyla fiziken de etkisizleştirdiği bir süreçte, hiçbir saldırıyı cevapsız bırakmamak, ideolojik mücadelemizin gereğidir. Grup Yorum, Özgür Politika sayfalarındaki bu düşmanca röportajı da bu nedenle cevapsız bırakmayacak elbette. Önce kısa bir bilgi verelim: Metin Kahraman, Grup Yorum’un ilk üyeleri içinde yer alır. Ancak yıllar içinde yaşam tarzında ve düşüncelerinde beliren ciddi çarpıklıklar nedeniyle kendisiyle tartışılır. Söyledikleri türkülerle, sürdürdükleri yaşam tarzı ve düşünceler birbirine uymaz çünkü. Metin Kahraman, bu tartışmalarda devrimcileşmek yerine, Yorum’dan ve devrimcilikten uzaklaşmıştır. Kemal Kahraman ise sanıldığının aksine, hiçbir zaman Yorum üyesi olmamıştır. Ankara’da öğrencidir ve Dev-Gençli’dir. Gençliğin bir eylemi nedeniyle tutuklanır. Tutsaklığının bitmesiyle Kemal de devrimci saflardan uzaklaşmıştır. Metin Kahraman Grup Yornm’dan koptuktan, Kemal Kahraman hapishaneden tahliye olduktan sonra, halkın mücadelesinin, sınıf mücadelesinin HİÇB İR YERİNDE YOKTURLAR. Yurtdışında iki Alevi derneğinin gecesinde türkü söylemek, kimseyi düzen sanatçısı olmaktan çıkarmaz. Küçük burjuvazinin pespaye “Biz mücadelemizi türkülerimizle veriyoruz” gerekçesine bile sığınamazlar; çünkü türkülerinin de bir mücadelesi yoktur. Birkaç türkü derlemek, kimseyi ilerici, devrimci, sosyalist yapmaz! Kuyruklu ve Zavallı Yalanlar. Özgür Politika’daki röportajda, Metin’in Yorum’dan ayrılması süreci konuşuluyor. İlginçtir, hayatı boyunca hiçbir zaman Yorum üyesi olmamış olmasına rağmen, Metin’in Yorum’dan kopuş sürecini Kemal anlatıyor. Belki yazım hatası olmuştur, Özgür PolitiGrup Yorum
457
ka cevapları karıştırmıştır, bilemiyoruz; ancak her iki durumda da sonuç değişmez. Şöyle diyorlar: “90’larda Kürt hareketinin gelişmesiyle birlikte bu konuya hassasiyet gösteriyorduk. Bu konularda yaptığımız bazı şarkılar ‘henüz zamanı değil’ gibi gerekçelerle reddediliyordu. Grup Yorum’un kendi iç dinamiğiyle üretme sürecine müdahale edilmişti. Sadece kendisine verilen görevleri yerine getirecek bir yere oturtulmuştu. Şiir dosyaları veriliyor, alın besteleyin deniyordu. Beğenilmese bile cezaevinden gelen şarkılar grup dışında alınan kararlarla repertuara dahil ediliyordu. Soran, soruşturan, üreten halini yitirmiş, cevapları hazır bir kuruma dönüşmüştü. Zaten amaçlanan ve istenen de buydu. Biz ise üretmek istiyorduk. Soracak sorumuz, söyleyecek sözlerimiz vardı.” Her satırı, her kelimesi yalan! Aşağılık bir çarpıtma. Kimbilir hangi hezeyanın, hangi aşağılık duygusunun ürünü olan tespitler ve Kürt milliyetçiliğine zavallı yaranma çabası. Yalanlara dair birkaç şey söyleyeceğiz; ama böyle pespaye bir şekilde Kürt milliyetçiliğine yaranmaya çalışan iki zavallıya, Kürt milliyetçiliğine yaranarak var olmaya çalışan başka sanatçıların akıbetinden ders almalarını öneririz. Kürtçe Söylemek Zamanı! “90’larda Kürt hareketinin gelişmesiyle birlikte bu konuya hassasiyet gösteriyorduk. Bu konularda yaptığımız bazı şarkılar ‘Henüz zamanı değil ’ gibi gerekçelerle reddediliyordu” diyorlar... Bir: Kürt hareketinin gelişmesiyle birlikte bu konuya “hassasiyet” göstermişler. Devrimcilerin Kürt halkının yaşadığı baskılar karşısındaki durumu “hassasiyet”le sınırlandırılabilecek, öyle tanımlanabilecek bir duygu değildir. Sorun da buradadır aslında. Metin’le temel çelişki de, ayrışma noktası da buradadır. Kürt halkı için verilen mücadeleyi sadece şarkı-türkü derleyip söylemeye indirgeyen bir kafa yapısı... Kürtçe şarkı söylemek istiyormuş ama grup içinden bu engelleniyormuş! 458
Anadolu Efsanesi
Bunu Grup yorum için söylüyorlar!!! Bunları nasıl uydurdular, hangi kurgu dünyasında yaşadılar bilmiyoruz. Ama Yorum pratiği içerisinde yaşamadıkları kesindir... O tarihe dönüldüğünde görülür ki, ülkemizde Kürtçe müzik söylediği için konseri ilk defa yasaklanan, Grup Yo-rum’dur. İlk defa gözaltına alınan Yorumcular’dır. İlk defa tutuklanan da öyle... İçinde ‘Kürdistan’ ifadesi geçtiği için albümleri toplatılmıştır. Yorum üyeleri hakkında bu konuda sayısız dava açılmıştır, hala da açılmaktadır. Ödetilmeye Çalışılan Bu Bedeller De Yorum’u Durduramamıştır. Ama durdurulamayan bu tarihte yoktur Metin. Temel sorun buradadır işte. Mesele Kürtçe şarkılar derle-mek-söylemek değildir. Mesele Kürt halkının mücadelesinde yer almak, Kürt halkının mücadelesini, bağımsızlık talebini, dilini, türkülerini yeri geldiğinde hapishanelerde ve mahkeme kürsülerinde savunabilmektir. Kemal ve Metin’in “hassasiyeti”, tutsaklığı ASLA GÖZE ALAMADIĞI İÇİN, hassasiyetleri, türkü söylemenin ötesine geçememiştir. Grup Yorum’dan Kürtçe söyleyebilmek için değil, “bedel ödemek zorunda kalmadan” Kürtçe söyleyebilmek için ayrılmıştır. Mesele bu kadar basittir ve bu tavrın, kelime karşılığını herkes bilir: MÜCADELE KAÇKINLIĞI! Metin ve Kemal, kendi kaçkın-lıklarını, dönekliklerini perdelemek için; devrimcilikten kopmalarını haklı ve meşru gösterebilmek için Grup Yorum’un ödediği bedelleri yok saymakta, adaletsiz ve ahlaksız bir tarih yazmaya kalkmaktadırlar. Metin’in ‘henüz zamanı değil denilerek reddedildi’ diye anlattığı dönem de dahil olmak üzere, tüm Yorum albümlerinde Evindar’dan Herne-peş’e, Reber’den Serhıldan’a, Çiya Ez Im’dan Em Ne Binketine’ye Kürtçe şarkılar söylenmiştir. Söylenmeye devam edilecektir. Hevsel’in Hawar’ı daha taptazedir. Metin Kemal Kahraman’ın şu soruya bir cevabı var mıdır? Grup Yorum
459
1990’lardan bu yana, hangi mücadeleleri verdiniz Kürt halkı için? Hangi fedakarlıkları, riskleri göze aldınız? Hangi bedelleri ödediniz? Cevap koca bir HİÇ’tir. Ne yaptıkları röportajda sorulmamış olsa da röportajın ilerleyen bölümlerinde şunu anlatıyorlar: “Dersim dini müziği, inanç-ibadet literatürü, düğün müzikleri, aşk türküleri, politik ağıtlar, aşiret kavgalarına ilişkin ağıtlar, masallar vs. gibi kategoriler şekillenmişti kafamızda”... İşte o kadar! Türkü derleme alanına sıkışıp kalmış, güncelden kopmuş, geçmişe sıkışıp kalmış, günümüz ilişki ve çelişkilerine gözleri kapalı, kör ve sağır bir müzisyenlik... Bir de utanmadan Yorum’dan ayrılmalarını haklı göstermek için “Soracak sorumuz, söyleyecek sözlerimiz vardı.” diyorlar. Metin Yorum’dan ayrılalı, yaklaşık 25 yıl oldu. Sınıf mücadelesinde kime hangi soruyu sordunuz acaba? Faşizmin ve emperyalizmin karşısına geçip hangi sözü söylediniz? Biz 25 yıldır bir şey hatırlamıyoruz. Biz mi duymadık acaba? Derlemeler, Tarihimizle Aramızdaki Köprülerdir. Üretim Kabızlığının, Mücadele Kaçkınlığının Maskesi Yapmayın... Anadolu’nun en ücra köşelerinde yok olmaya yüz tutmuş türkülerimizi bulup ortaya çıkarmak çok önemli bir tarih ve kültür çalışmasıdır. Köklerimize ne kadar gidebilirsek, o kadar güçlü ve dolu bir tarihe, müzikal açıdan o kadar zengin ifade araç ve yöntemlerine sahip oluruz. ‘Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz’, bu tartışma götürmez. 5.000 köyü dolaşmış Mahsuni’den, köy köy dolaşan Kürt dengbejlerden, Abdallardan öğrenecek çok şeyimiz var, biliriz. Ama Metin ve Kemal Kahraman, Kürt halk türkülerini yeni keşifmiş ve ‘çok özel bir buluşmuş’ gibi sunarak, esas olarak “derlemeciliği”; günceli daha etkili yorumlayabilmek ve yeni türküler yaratmak için değil, bir ‘kaçış’ olarak değerlendirmişlerdir. Yaptıklarının “söyleyecek sözümüz vardı” iddiasıyla ilgisi yok460
Anadolu Efsanesi
tur. Tersine, 25 yıl, türkü söylemek dışında söyleyecek bir sözlerinin olmadığını göstermiştir. O türküleri söyleyen binlerce, on binlerce insan var. Buna Zırvalamak Denir! Derler ki: “Grup Yorum’un kendi iç dinamiğiyle üretme sürecine müdahale edilmişti. Sadece kendisine verilen görevleri yerine getirecek bir yere oturtulmuştu. Şiir dosyaları veriliyor, alın besteleyin deniyordu. Beğenilmese bile cezaevinden gelen şarkılar grup dışında alınan kararlarla repertuara dahil ediliyordu. Soran, soruşturan, üreten halini yitirmiş, cevapları hazır bir kuruma dönüşmüştü.” Bir: Her şeyden önce örgüt düşmanı bir ifade. Devrimciliğe, örgütlü sanata düşman bir ifade. Örgütün, sanatı ve sanatçıyı öldürdüğünü iddia eden pespaye burjuva düşüncesini bir de Metin ve Kemal Kahraman’ın ağzından duymuş olduk. Örgütlü sanatçı üretemezmiş... Ucuz, bayağı, paçavraya dönmüş bir burjuva ideolojisini aklı sıra kendi kaçkınlıklarını haklı çıkarmak için uydurulmuş ifadeler. Yüz yıllardır emperyalizmin yazmaktan usanmadığı, beyin sulandıran zırvalar... Artık burjuvaziye ne gerek var, ‘Kahra-man’ca bu işe soyunan kardeşler dururken... İki: Grup Yorum üyeliği ile devrimcilik eş anlamlıdır. Ve devrimcilik insan yeteneklerinin her türlüsünün geliştirilmesi için sonsuz sınırsız olanak sağlar. Bu tarihi örnekleriyle sabittir, Grup Yorum örneğiyle de defalarca kanıtlanmıştır. Kim var başka Yorum kadar ve Yorum gibi üretebilen? “Grup Yorum Okulu”nda herkes her bildiğini yanındakine aktarmaktadır. Sayısız öğrenci geçmiştir Grup Yorum okulundan ve geçecektir. “Soran soruşturan, üreten halini yitirmiş, cevapları hazır bir kuruma dönüşmüştü”. Yorum’un şarkıları hayata sorulan ve egemenlerin suratında patlayan sorulardır. Ve bunlara tarihin cevabıdır, bunu herkes bilir... Me-tin-Kemal Kahraman’ın bu cevabı veren şarkıları söylemeye, bestelemeye cesareti var mı? Grup Yorum
461
Eğer bu söylediklerinde haklı olsalardı, yani Yorum bu soruları sormaktan bir kere bile vazgeçmiş olsaydı, bugün ya yok olmuş ya da kendileri gibi yani varla yok arası, esamesi okunmayan bir çizgide olurdu. Ama Yorum bugün konser alanlarına yüz binleri, milyonları toplamayı başaran, ülkenin tartışmasız en büyük müzik grubudur. Hazımsızlık ve tahammülsüzlük de bunadır. Metin Kemal Kahraman’ın Yorum üyelerinin iradesinin ipotek altına alındığı iddiası, kendini bilmezlik, gelmiş geçmiş tüm Yorum üyelerine, onların şarkılarını söyleyen dinleyen milyonlara yapılmış bir hakarettir. Bir ihanettir. Kan-can pahasına yaratılan güzellikleri kirletmeye çalışmaktır. Bunu normal olarak burjuvalar yapar. Ama işte küçük burjuvalar da, birilerinin aleti olduğunda veya kendi hazımsızlıkları, kibirleri, bencillikleri, hiçlikleriyle burjuvazinin yaptıklarını yapmaya başlayabilirler. Bunun da tarihte örneği çoktur. Yorum ve Hapishaneler İlişkisi Onurumuzdur! Yorum, elbetteki büyük bir kolektiftir. Dağlardan, şehirlerden, köylerden, fabrikalardan, tarlalardan şiirler, besteler yağar Yorum’a. Ve elbette hapishanelerden... Halk denizinin tam ortasındaki bir adadır Grup Yorum. Yorum tarihinde hapishanelerden gelen bestelerin çok özel bir yeri olmuştur. Bunun gizlisi saklısı yoktur. Hapishaneler, sadece Yorum tarihi üzerinde değil, ülkemizdeki demokrasi mücadelesi üzerinde de EŞSİZ BİR YERE SAHİPTİR. Her türlü katliama, zorbalığa, faşist saldırıya; kahramanca direnişlerle cevap vermeyi başarabilmiştir Özgür Tutsaklar. Ve elbette ki kendi yarattıkları destanları, bizzat yaşayanlar olarak en iyi kendileri anlatır ve bunu da Yorum’a gönderirler. Mücadele kaçkınları bunun nesinden rahatsız oldular acaba? Hapishanelere, devrimci tutsaklara nasıl bir bakıştır bu? Onlar dört duvar arasında, dışarıdan kopuk, başı eğik, üretmeden, direnmeden mi yaşamalılar? Onlar ülkemiz halklarının yüz akıdır. Güç kaynağımızdır. 462
Anadolu Efsanesi
Devrimci tutsakları kirletmeye çalışmak, “emir talimatla iş yapan, dışarının duygularını gözetmeyen, sanattan anlamayan, kaba saba, sanat değeri olmayan eserler üreten kişiler” olarak göstermek, kirli, rezilce ve cahilce bir düşüncedir. Hapishanelerin üretmesinden, bunun halka taşınmasından faşizm rahatsız olur, bu doğaldır. Ama bu iki kardeşin bu söylemleri doğal değildir. Bu konuda son olarak şunu söyleyelim: İŞKENCEDEN, HAPİSLİKTEN KORKUP DA MÜCADELEYİ BIRAKANLARIN BU KONUDA TEK BİR KELİME ETMEYE HAKKI YOKTUR! Hapishaneler üretmeye ve biz de Grup Yorum olarak, hapishanelerden gelen besteleri, onurla, gururla söylemeye devam edeceğiz. Grup Yorum’un hapishanelerle ilişkisi çok eskidir. Metin-Kemal’in söylediği gibi ‘sonradan gelişmiş’ bir ilişki değildir. Daha kurulma aşamasındayken nasıl bir grup olacağı, çizgisi, hedefleri 12 Eylül hapishanelerinin görüş kabinlerinde tartışılarak şekillendirilmiştir. Ve devrimci tutsaklar, ilk albümden başlayarak tüm besteleriyle Yorum albümlerinde etkin olarak yer almışlardır. Bugün Yorum’u Yorum yapan, milyonlarca kişinin diline dolanan Güleycan’dan Haklıyız Kaza-nacağız’a kadar onlarca şarkı hapishane üretimidir. Bu ilişki Yorum üyelerinin iradesini ortadan kaldırmaz, tersine güçlendirir. Zenginlik ve derinlik sağlar. Özgüven kazandırır. İdeolojik, kültürel olarak besler. İyiler içinden en iyilerini seçme olanağı sağlar. Öyle olduğu içindir ki Yorum tüm saldırılara rağmen yok edilememiştir. Sanatçı iradesini ortadan kaldıran devrimci ilişkiler değil, tam tersine kapitalist ilişkilerdir. Sanatçı “kendi hür iradesi” ile değil, patronunun, yapımcısının kuralları, ‘piyasanın’ istekleri doğrultusunda üretir. Onun emir eri haline gelir. Kendi düşünce ve duygularının, yapımcı ve ‘piyasa’ nezdinde hiçbir kıymeti yoktur. Oysa devrimcilikte sınırsız bir özgürlüğü vardır sanatçının. Bütün bu kapitalist saldırılardan, kısıtlamalardan, kurallardan kurtulmuştur. Grup Yorum
463
İdeolojik birlik içinde olduğu, hedef birliği içinde olduğu yoldaşlarından aldığı öneri ve eleştiriler ise sanatını kısıtlamaz, tersine güçlendirir. Hatalarını, eksiklerini görmesini sağlar. İşte asıl özgürlük budur! Ve sadece devrimci sanatçılar özgürce üretebilirler. Aksi takdirde kapitalizmden izin almadan, icazet almadan üretemezsin, var olamazsın. Bir bakarsın zirvedesin, bir bakarsın yerin yedi kat dibine gömülmüşsün. Ya da her şeye rağmen üretmişsen eğer, işten atılmışsın, oyunların yasaklanmış, soruşturmalar açılmıştır. O zaman biz de ‘sorarız’ Metin ve Kemal Kahraman’a: Var mıdır size yönelik bir engelleme, bir saldırı? Eğer yoksa bunun nedeni ne olabilir? Acaba kimse sizi bu alçakça sömürü ve zulüm düzeni açısından bir “tehlike” olarak görmüyor mu? Yönünüzü mü Şaşırdınız? Safınızı mı? Kahraman kardeşler oklarını burjuvaziye değil, Yorum’a yöneltiyor. Bireyciliğe saldırmak yerine kolektivizme saldırıyor. Örgütsüzlüğü eleştirmek yerine örgütlülüğe saldırıyor. Oklarını kapitalizme değil sosyalizme yöneltiyor. Bunu yaparken de yalan zehirine buluyorlar oklarını. O zaman soruyoruz; yönünüzü mü şaşırdınız? Üstelik bunları burjuvazinin Yorum’a dönük saldırılarının en yüksek olduğu dönemde yapıyorlar. Evet Yorum tarihinde, birçok baskıya, tutuklamaya, şantaja, sansüre maruz kalmıştır. Ancak açık ki saldırılar da tarihinin hiçbir döneminde bugün yaşadığı boyutlara ulaşmamıştır. Hiçbir dönemde 11 üyesi birden tutuklu olmamıştır örneğin. - Yorum artık hiçbir konser yapamamakta, son 3 yıldır istisnasız tüm konserleri yasaklanmaktadır. - Tüm Yorum üyelerine yurt dışına çıkış yasağı konulmuştur. - Avrupa ülkelerine giriş yasağı konulmuştur. 464
Anadolu Efsanesi
- Kültür merkezleri son 1 yılda 3 kez basılmış, tüm enstrümanları paramparça edilmiştir. Ve hatta çalınmıştır polisler tarafından. - Kulak zarları patlatılmış, bilekleri burkulmuş, saçları kökünden yolunmuştur. - Yakalanabilen tüm Yorum üyeleri tutuklanmaktadır. Öyle ki, mahkemeler bıraksa bile hapishane kapısından yeniden gözaltına alınmakta, yeni bir soruşturma üretilerek yeniden tutuklanmaktadırlar. - Yakalanamayan Yorum üyeleri hakkında arama kararları çıkarılmış, ‘En çok aranan teröristler’ listelerine alınmış, başlarına 300 bin TL ödül konmuştur. - Kimi Yorum üyeleri hakkında ölüm tehditleri yapılmıştır. Evet Metin ve Kemal Kahraman? Yorum’a Saldırmak İçin Sözünüz Çok; Peki Yorum’a Yönelik Bunca Saldırılar Karşısında Diyecek Bir Şeyiniz Yok Mu? Neden bu saldırılara karşı hiç sesiniz çıkmıyor? Yorum üyelerinin başına ödül konulmasını ‘normal’ mi görüyorsunuz? Burjuvazinin bu yasa tanımaz, kural tanımaz, hukuk tanımaz saldırganlığını normal mi görüyorsunuz? Yoksa karşı çıkacak cüretiniz mi yok? Peki neden baskılara tek kelime etmezken Yorum’a karşı ağzınızdan zehir akıtıyorsunuz? Yorum’a dönük böyle saldırılar varken bu iftiralarınızın, çarpıtmalarınızın neye hizmet ettiğini görebiliyor musunuz? Göremiyorsanız söyleyelim: Burjuvazinin yalanlarına, terörize etme politikasına malzeme üretiyor, onlara hizmet ediyorsunuz. Bu nedenle bir tür ihbarcılığa da soyunmuş oluyorsunuz. Bunun vebali ve tarihsel sorumluluğu da çok ağırdır. Bireyci, bencil, örgütsüz, derbeder bir yaşamı seçmiş olabilirsiniz. Düşkünleşmenin sınırı yoktur. Kendinizi bir yerde tutmazsanız, aşağı, daha aşağı yuvarlanırsınız. O sınırı geçmek, halk olmaktan çıkmaktır. Savrulma öyle bir şeydir ki, bir noktada durmayı bilmezseniz, Grup Yorum
465
yozlaşmanın en dibine veya Afrin’e giden sanatçı müsveddelerinin yanına kadar götürür insanı. Sonuç Olarak; Akıttığınız Zehir Sizi Zehirler Yorum’u iftiralarla itham eden, örgüt düşmanlığı yayan, mücadeleyi karalayan, kolektif üretimi karalayan, Kürt sorununa ilişkin politikalarımızı çarpıtıp halka bu konuda yalan söyleyen, saldırıların bu kadar arttığı bir dönemde “demokrat” olmak bile, Grup Yorum’un yanında yer almayı gerektirirken, karşı devrim cephesini güçlendiren bu röportaj düşmancadır. Hem konuşanlar, hem sayfalarını bu konuşmaya açanlar, bu düşmanca tutuma ortaktır. Özgür Politika’ya diyeceğimiz odur ki; sayfalarınızı, devrimcilere saldırılara açmayın; bize değil, emperyalizme ve faşizme saldırın! ABD işbirlikçiliğinizi meşrulaştırmak için devrimcilere saldırıyorsunuz; boşuna. Devrimciler, milliyetçi hareketin uzlaşma, teslimiyet, tasfiye ve işbirlikçilik politikalarını eleştirmeye devam edecekler. Metin ve Kemal Kahraman’a diyeceğimiz odur ki; söyleyecek bir sözünüz varsa, burjuvaziye, faşizme karşı, emperyalizme karşı söyleyin. Yalanlarla, iftiralarla Grup Yorum’a akıtmaya çalıştığınız zehirler, emin olun sadece sizi zehirler. 15 Mayıs 2018; Mahir Kılıç ve Konak direnişçileri 184 günlük direnişleri sonucunda işe dönme hakkı kazandılar. 15 Mayıs 2018; Irak Sol Komünist Partisi Basra Bürosu, şair Bedir Şakir Al Siyab heykelinin yanında Grup Yorum ve tutuklu üyeleri için, enternasyonalist dayanışma gecesi düzenledi. Faşizmin Listelerine, Ölüm Tehditlerine, İhbarcılık 466
Anadolu Efsanesi
Çağrısına Halkın Cevabıdır; “Grup Yorum Bizim evde” Yürüyüş 6 Mayıs 2018 Sayı: 65 Grup Yorum Kavgada... Grup Yorum Mahallelerde... Üniversitelerde... Fabrikalarda... Köylerde. Hapishanelerde. Grup Yorum Halkın ve Mücadelenin Olduğu Her Yerde. Halkın Çocukları Halkın Türkülerini Söylüyorlar, Halkın İktidarını Savunuyorlar! En Karanlık Hücrelerde Bizi Saran Umut Ezgisi İşkencehanelerde Dilimizde Direniş Türküsü Eylem Alanlarında Coşkumuz, Kavgada Avazımız, Son Sözümüzün Ortağı, Mevzimiz, Limanımız, Ezgimiz, Umudumuz, Sevincimiz, Öfkemiz GRUPYORUM! Yüz binler, 29 Nisan’da ekranlarının karşısında Grup Yorum’la birlikteydi. Bu, AKP iktidarının faşist terörü altında gerçekleşen bir konserdir. Yüz binler, AKP faşizminin terörüne karşı Grup Yorum konseri için açtılar bilgisayarlarını, telefonlarını. Halk derneklerde, evlerde, işyerlerinde, yolculukta, parklarda Grup Yorum’la birlikteydi. Aynı cüret, aynı kararlılık, iki gün sonra, Taksim 1 Mayıs Alanı’na çıkan yollardaydı. Saldırının, gözaltıların olacağının bilinmesine rağmen, tarihsel alanımızı savunduk. Grup Yorum’un Bağımsız Türkiye konserleri ve Taksim 1 Mayıs Ala-nı’ndaki 1 Mayıs mitingleri, AKP’nin en büyük korkularından ikisi oldu. Bu nedenle ikisini de yasakladı. İkisinin ortak özelliği, AKP iktidarına karşı yüz binlerin, milyonların bira-raya gelmesi ve her ikisinin de devrimci hareketin damgasını taşımasıydı. İkisinde de devrimin kızıl bayrakları vardı ve ikisinde de gökyüzü, bağımsızlık demokrasi sosyalizm sloganlarıyla yankılanıyordu. AKP ikisini de yasakladı. Faşist terörün her biçimini kullanarak, ikisinin de yapılmasını engellemeye çalıştı. Faşist teröre tesGrup Yorum
467
lim olmadık. Grup Yorum, konserlerine her biçimde, her yerde devam etti. 1 Mayıs Alanı’ndan hiç vazgeçmedik. Türkiye devrim tarihi, bu ısrar ve kararlılıkla yazılıyor. Uzlaşmacı, teslimiyetçi ve tasfiyeciler ise, tarih açısından yok hükmündedirler; yaptıkları tek şey egemen sınıfların belirlediği politikaların peşinden sürüklenmektir. 29 Nisan’da tarih, Anadolu’nun dört bir yanında ekranlardan gökyüzüne yükselen, AKP faşizmine meydan okuyan türküler ve marşlarla yazıldı. 1 Mayıs’ta tarih, teslimiyet meydanında değil, 1 Mayıs Alanı’nda yazıldı. Başımıza Konulan Ödül, “İlle Kavga”nın Karşılığıdır 1985’ten bu yana umudun türkülerini söyleyen Grup Yorum hiç susmadı. Grup Yorum’un ilk albümü 1987’de çıkan Sıyrılıp Gelen’di. O günden bu yana 23 albüm çıkaran Grup Yorum’un son albümünün adı, “İlle Kavga”dır. Bu, faşizm karşısında değişmeyen direniş ve mücadele çizgisinin adıdır. Grup Yorum, 33 yıllık tarihi boyunca baskıların, işkencelerin, tutuklamaların hedefi oldu. Halkın sanatçılarının bugün karşı karşıya olduğu saldırı ise, tüm bu yıllarda yaşananları aşan bir boyuta ulaşmıştır. Bugün Grup Yorum’un 10 üyesi tutuklu ve 6 üyesi hakkında ise “arama” kararı çıkarılmış, başlarına 300 bin TL ödül konulmuştur. Dünyanın hemen hiçbir ülkesinde, bildiğimiz kadarıyla, bir müzik grubuna karşı böyle bir saldırı olmamıştır. Faşizmin Grup Yorum’a karşı sürdürdüğü baskılar, işkence, gözaltı, baskın ve tutuklamaları aşmış; Grup Yorum üyelerinin başlarına ödül konulması düzeyine ulaşmıştır. Neden? Çünkü, Grup Yorum direniş ve savaşın, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmin, anti-emperyalizmin türkülerini söylüyor; çünkü Grup Yorum, sadece sahnede türkülerini söyleyen bir grup da değildir; grevlerde, fabrika önlerinde, madenlerde, hapishane önlerinde, alanlarda, yoksul mahallelerde, kısacası nerede bir direniş ve hak arama eylemi varsa orada olan bir gruptur. Bağımsız 468
Anadolu Efsanesi
Türkiye konserleriyle, Türkiye’de hiçbir sanatçının ulaşamayacağı rakamlara ulaşıp, yüz binlerle birlikte anti-emperyalizm bayrağını yükseltendir. Son olarak 8. Bağımsız Türkiye konseri ile yine bir ilk yarattı, yasaklara ve baskılara karşı internet üzerinden konserlerini yaptılar ve daha ilk gününde izleyici sayısı yüz binleri buldu (Kesin rakam daha sonra açıklanacaktır). AKP faşizmi, devrimci irade ve yaratıcılığın karşısında yine kaybetti. Halkın türkülerinin, umudun türkülerinin dünyanın dört bir yanına ulaşmasını engelleyemedi. Grup Yorum Ne Diyor? Biz halkız, halkın içindeyiz, ya-saklasanız da, kasetlerimizi kurşun-lasanız da, hapishanelere atsanız da, tecrit etmeye çalışsanız da biz işte buradayız; halkımızın huzurundayız, türkülerimizi söylüyoruz. Buradayız ve karşınızdayız; çünkü gücümüzü tarihimizden alıyoruz. Teslim olmayanların geleneğinden geliyoruz. Düzen Ne Diyor? Eğer türkülerinizi söylerseniz, konserlerinizi yasaklarım diyor. Eğer halkın sanatçılığı çizgisinde ısrar ederseniz, halka türkülerinizle, marşlarınızla umut taşımaya devam ederseniz; sizi bekleyen baskın, hapis, ödül, ölümdür diyor. Halkın Cevabı? Grup Yorum nerede diye arayan halk düşmanlarına cevap olarak “Grup Yorum bizim evde” diyor. Yüz binler olup Grup Yorum konserini izliyor.
Grup Yorum
469