İsviçre'nin Davos kasabasında 39. kez düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu uzun yıllar unutulmayacak bir siyasi gerginliğe sahne oldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Gazze-Ortadoğu'da Barış Modeli'' panelinde Şimon Peres'e rest çekti. Erdoğan, "Sizin 'Filistin'e tankların üzerinde girmeyi seviyorum, kendimi başka mutlu adlediyorum' diyen başbakanlarınız var. Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz" dedi. Erdoğan, Peres'in eleştirilerini yanıtlarken panel yöneticisinin sürenin bittiğini gerekçe göstererek konuşmasını kesmesi üzerine bundan sonra Davos toplantılarına katılmayacağını açıkladı ve salondan ayrıldı. Erdoğan’ın Davos’taki paneli terk etmesi haber ajansları tarafından son dakika gelişmesi olarak verildi. Gazze'de Erdoğan'a destek mitingi düzenlendi. Türkiye'de de halkın bir bölümü Erdoğan'a destek çıkarken diğer taraftan "Bu çıkışın bir devlet adamına yakışmadığı ve yerel seçime yönelik bir plan olduğu" eleştirileri de yapıldı.
Dünya Erdoğan’ı konuştu
62. GÜN
Gazze kan ağladı
Yeni yıl faciayla başladı
6 İSMMMO YAŞAM
İsrail'in Gazze'ye yönelik 22 gün boyunca süren saldırısında aralarında çocukların da olduğu yaklaşık 1.500 Filistinli yaşamını yitirdi, 5.000 kişi de yaralandı. İsrail'in Hamas'a yönelik olarak başlattığını duyurduğu harekatta hedef gözetmeksizin sivilleri de vurması kamuoyunun tepkisini çekti. Güvenli olduğunu düşünerek BM okullarına sığınan halk yine de bombalardan kurtulamadı. Yaralı taşıyan ambulanslar da İsrail askerlerinin hedefi oldu. Türkiye yeni yılın ilk sabahında acı haberle uyandı. Ankara'da evde kutlama yapan 7 üniversite öğrencisi, doğrudan dışarı bağlanması gerekirken bacaya bağlanan kombiden sızan gazdan zehirlenerek yaşamını yitirdi. Faciada ihmalin etkisi büyük oldu. Atık gazdan zehirlenen üst kattaki komşunun ihbarı üzerine Başkent Doğalgaz ekibinin aynı gece karbonmonoksit
gazı sızdığını saptadığı ancak diğer dairelere bakmadığı ortaya çıktı. Alt kattaki daire kontrol edilseydi belki öğrenciler kurtulabilecekti. Düzenlediği basın toplantısında yaşamını yitiren gençlerin yarı çıplak olduğunu iddia eden Başkent Doğalgaz A.Ş.’nin Genel Müdürü Veysel Karani Demir kamuoyundan büyük tepki çekti. Demir, daha sonra görevinden istifa etti.
OCAK - ŞUBAT 2009
Ergenekon dalga dalga
Ergenekon operasyonu yine hız kesmedi. İlk olarak 7 Ocak'ta eş zamanlı olarak başlatılan 10. dalga operasyonlarda emekli orgeneraller Tuncer Kılınç ile Kemal Yavuz, araştırmacı yazar Prof. Yalçın Küçük, eski YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz, emekli Tümgeneral Erdal Şenel, Bağımsız Cumhuriyet Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Engin Aydın'ın da aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun evinde de polis ve jandarma tarafından saatlerce arama yapıldı. Operasyon Ankara'yı da hareketlendirdi. Gözaltıların gerçekleştiği gün komutanların 6 saat süren toplantısının ardından ertesi gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e askerin “görüş ve değerlendirmelerini” sundu. Ergenekon kapsamında gözaltına alınan eski özel harekâtçı, Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin’in evinde ele geçirildiği ileri sürülen 10 kroki üzerine Ankara'da yapılan kazılarda patlayıcılar bulundu. 22 Ocak'ta yapılan 11. dalga operasyonlarda ise Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ile VERSO araştırma şirketinin sahibi Erhan Göksel’in de aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Son operasyonda Özbek ile 7 asker ve 10 polis tutuklandı.
10 dağcı çığ kurbanı
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Muammer Aksoy ve Hrant Dink... Türkiye, silahlı ve bombalı saldırılar sonucu yitirdiği aydınlarını ölüm yıldönümlerinde düzenlenen etkinliklerle andı. Gazeteci Hrant Dink'in ikinci ölüm yıldönümünde Agos gazetesi önünde tören düzenlendi. Dink'in öldürüldüğü yer çiçekler ile donatılırken Türkçe - Ermenice şarkılar söylendi. 16 yıl önce aracına yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucu yaşamını yitiren araştırmacıgazeteci Uğur Mumcu anısına da 24 Ocak'ta Ankara’da öldürüldüğü sokakta ve başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte etkinlikler düzenlendi. Prof. Dr. Muammer Aksoy, silahlı saldırı sonucu öldürülüşünün 19. yılında düzenlenen etkinliklerle unutulmadı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi de ölümünün 30. yılında Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki kabri başında düzenlenen törenle anıldı.
62. GÜN
Türkiye, Karadeniz'den gelen acı haberle yasa boğuldu. Zigana Dağı’nın karlı zirveleri 10 cana mezar oldu. Gümüşhane ile Trabzon'u bağlayan Zigana Geçidi'nde düzenlenen Kış Şenliği'ne katılan Trabzon Tenis Dağcılık Kayak Kulübü üyeleri kaldıkları otelden ayrılıp Kadırga Yaylası'nda yürüyüşe çıktı. Dağdan aniden kopan çığ, 17 kişiden oluşan grubun üzerine düştü. Olayda 10 kişi öldü, 7 kişi kurtuldu. Türkiye’de son 50 yılda çığ olaylarında toplam 850 kişi yaşamını yitirdi.
Aydınlar unutulmadı
İSMMMO YAŞAM 7
İSMMMO HABER
İşte raporun halkın gündemine yansıması!
İSMMMO’nun televizyon, gazete ve dergilerde yayınlanan raporuyla ilgili halkın internetteki yorumlarından bazıları şöyle: “Bu gibi şeylerden çok güzel skeç oynanır, oynanmıştı. Mizah çıkarmak kolay ama bu olay komik olduğu kadar trajik de. İnsanlar kolay para kazanmak yerine bir anda büyük parayı cebe indirmek adına birbirleriyle yarışıyor… İşte memleketimden insan manzaraları.” “İnsanlar ne yapsın, bu zamanda tasarruf edip para biriktirmek hiç kolay değil. Herkes ucu ucuna yetiştiriyor. Umudu da gittikçe çoğalan yarışma programlarında arıyorlar. Çünkü bu programlar gerçekten büyük meblağlar vaat ediyorlar. E tabi kendileri yine her zaman olduğu gibi vatandaştan daha kazançlı çıkıyor.” “Bu durum krizin bir getirisi, insanların yarışma programlarından medet ummaları kolay para kazanma düşünceleri… İşsizlik. evet kriz pek de teğet geçmemiş bizi …” “Modern, gelişmiş, çağdaş Türkiye’nin manzarasına bakar mısınız? Bir tarafta sadaka edebiyatı, diğer tarafta yarışmalardan para kazanma umudu… Ve bunları görmeyen, utanmayan, üzülmeyen hükümet ve yandaşları.” “Ülkede hep milyonlarla konuşuyoruz. Tam 2.5 milyon kişi bu yarışma için bekliyormuş. Yeşilkart sayısı 14 milyondan 7 milyona düşmüş. Seçim kütüklerine yeni 6 milyon kişi yazılmış. Ülkede dolar milyarderi ve dolar milyoneri sayısı artmış. Vatandaş iki rakamlı yüzde 80 doğalgaz zammına takılmış, bekliyor.”
8 İSMMMO YAŞAM
Türkiye’nin gerçek gündemi
Mutfaktaki enflasyondan talih oyunlarına, cari açıktan, işsizliğin göç haritasına, dizilere, işsizlik sigortasına kadar geniş bir yelpazede inceleme ve araştırma çalışmaları yapan İSMMMO yine 7’den 70’e Türkiye’de her kesimin üzerinde konuştuğu çalışmalara imza attı. İSMMMO, “Hayaller Yarışıyor” başlıklı raporuyla da büyük ilgi gören yarışma programlarını mercek altına aldı. Rapora göre; Türkiye’de 2.5 milyon insan yarışma programlarına yarışmacı olmak için başvurdu ve sırada bekliyor. İSMMMO’nun onlarca gazete ve TV programında günlerce işlenen araştırması hakkında değerlendirmeler yapan Başkan Yahya Arıkan, sıkça yöneltilen “Neden bu araştırma?” sorusuna özetle şu yanıtları verdi: “Bu çalışmaları Türkiye’yi anlamak, anlamaya çalışanlara malzeme vermek, doğru çözümler üretmek için yapıyoruz. Yani Türkiye’nin ileriye yürüme çabasına birkaç adımlık da bizim katkımız olsun istiyoruz. İSMMMO muhasebe mesleğinin motoru, öncü kuruluşudur. Hareket alanının tarifini Anayasa’dan alır, buradaki tarif; “Kamu yararı doğrultusunda üyeleri ve toplumu bilgilendirmek, meslek ve kamu yararı yani Türkiye’nin çıkarlarına üretim yapmak” şeklindedir… Bu yarışmalarda sıyrılıp ödül
almak, toplumsal düzeyde kabul görüp şöhret olmak gerçekten zayıf olasılık olarak karşımıza çıkıyor. Demek ki insanımız hayal kuruyor. Hayalini yarışmalarda gerçekleştirmeye çalışıyor. Talih oyunları ve dizi ekonomisi raporlarında da gördük ki, insanların hareket alanı ne kadar daralırsa bu gibi şans oyunlarına ilgi artıyor. İşsizlik almış başını gidiyor, insanlar ya sayısal loto kuyruğunda ya da başka bir talih oyunu kapısında... Yarışmalar da bunların arasında. Ülkede hak arama özgürlüğü yok, alabildiğine keyfi uygulamalar… Vatandaş kopmuş. Bıkmış. Umudunu yitirmiş. “Böyle gelmiş, böyle gider” diye bakıyor. Bu çok iç karartıcı bir tablo. Ama çözüm üretmek, insanları yeniden kazanmak zorundayız. Teşhisi yapıp, tedavisini hep birlikte aramalıyız. Biz sorunlarımızın farkındayız, yurttaşımız farkında. Vatandaş bunun farkında ve güçbirliği için ses bekliyor. Demek ki umut var. Demek ki, yarışmalar için 2.5 milyon kuyrukta ise 10 milyonlarcası bu 2.5 milyonun neden kuyrukta olduğuna kafa yoruyor. Bu gerçekten çok umut verici, Türkiye’nin düze çıkması için önemli, hak ettiği yaratıcılık ve aydınlık için de… Kafa kafaya verirsek doğru yolu bulacağımızdan eminiz.”
OCAK - ŞUBAT 2009
Eğitimlerle yakın geleceğe hazırlık
ABD’de başlayan ve bütün dünyayı saran ekonomik kriz denetimin de önemini arttırdı. Mali cephede başladıktan sonra üretim sektörlerini de vurmaya başlayan krizin temelinde kredi derecelendirmesinin (reyting) sağlıklı yapılmayışının yattığı ön plana çıkan yorumlar arasında. Ekonomik kriz muhasebe ve denetim mesleğinin önemini bir kat daha arttırırken kredi derecelendirmeye ilişkin bir eleştiri de Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Turan Erol’dan geldi. Erol değerlendirmesinde şirketlere uygulanan reyting sisteminin geçerliliğini yitirdiğini belirterek bu ölçüm sisteminin zorunluluk olmaktan çıkarılacağı bilgisini verdi. Erol, bunun yerine UFRS’nin getirileceğini belirterek bağımsız denetimin önemine bir kez daha dikkat çekmiş oldu. Bağımsız denetimin önemi her geçen gün artarken değişiklik hazırlıkları süren Türk Ticaret Kanunu da muhasebe camiasının gün-
küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) pazarında büyük bir rekabet yaşanması olası. Meslek mensuplarını bu döneme hazırlık konusunda uyaran İSMMMO Başkanı, İstanbul SMMM Odası’nın web sayfasında bulunan “kurumsallaşma için yol haritası” ve diğer önerilerine kulak verilmesi çağrısını yaptı. Başkan Arıkan, büyük denetim şirketlerinin Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklikten sonra KOBİ’lere yönelmesi durumunda 70 bin meslek mensubunun tek yumruk olacağını da sözlerine ekledi. Arıkan, ayrıca, mesleğin gündemindeki, angaryalar, haksız rekabet ve ücret tarifesi sorunlarına ilişkin çalışmalar hazırlattıklarını ifade ederek sonuçların ve eylem planlarının Türkiye ve mesleki kamuoyu ile paylaşılacağını sözlerine ekledi.
le rakam 5.000 TL ile üstü oluyor. 1.153 denekle yapılan araştırmaya göre, ihalelerde yaşanan rüşvet olaylarının rakamı 5.000 TL ve üstü, imar işlemlerinde verilen rüşvet miktarı 2.600 ve üstü, işe alım süreçlerinde yaşanan rüşvet olaylarının ortalaması da 2.600 TL olarak saptandı. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, araştırmaya ilişkin değerlendirmesinde, ilk kez 2007’de Maliye tarafından açıklanan verilere göre, belediyelerin 33.5 milyar TL’lik bir bütçeyi yönettiklerinin hesaplandığını ancak bu rakamların sağlıklı olmadığını belirtti. Arıkan şunları söyledi: “Maliye Bakanlığı’nın bülten olarak
yayımladığı verilere göre 2007’de merkezi hükümetin 175.3 milyar TL’lik bütçesine karşın 33.5 milyar TL’lik bütçeyi yerel yönetimler yönetmektedir. 16 büyükşehir belediyesinin bütçesi 8.4 milyar TL, diğer 65 il belediyesinin bütçesi ise 2.65 milyar TL düzeyinde açıklanmıştır. Bu verilerin Maliye tarafından, ilgili yerel yönetimlerin ön bilgi göndermesiyle derlendiği bilinmektedir ve sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2009 konsolide bütçesinin 18 milyar TL’yi, 16 büyükşehir belediyesinin de konsolide bütçesinin 60 milyar TL’yi aştığı düşünüldüğünde sağlıklı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yerel yönetimlerin şeffaflaşması, vergi veren kent sakinlerine söz hakkı tanınması Türkiye’nin özlemini duyduğu bir yönetim biçimidir.”
Belediyelerde rüşvet tarifesi
İSMMMO’nun yayımladığı araştırmaya göre, İstanbul’un genelinde trafik bir numaralı sorun olarak gösterilirken belediyelerde “rüşvet tarifesi” oluştu. İSMMMO’nun yayımladığı, Prof. Dr. E. Figen Altuğ’un koordinatörlüğünde, Doç. Dr. Murat Çak, araştırma görevlileri Murat Şeker ve Önder Bingöl’ün yer aldığı ekip tarafından hazırlanan ve saha araştırması Stata Araştırma tarafından gerçekleştirilen “Yerel Yönetimlerde Hizmetlerden Memnuniyet ve Yolsuzluklar – İstanbul Araştırması” konulu çalışmaya göre, belediyelerde geçerli bir rüşvet tarifesi söz konusu. Buna göre, en fazla rüşvet ihalelerin paylaşımında yaşanıyor ve genellik-
OCAK - ŞUBAT 2009
İSMMMO HABER
deminde önemli maddeler arasında. Türkiye gerek denetim anlayışındaki değişiklikler, gerek Türk Ticaret Kanunu’nun öngördüğü ve özetle “defter tutanın denetim yapmaması” yaklaşımı nedeniyle muhasebede önemli gelişmelere gebe. Bu gelişmeleri yakından takip ederek üye stajyerlerini yakın geleceğe hazırlayan İSMMMO bu çerçevede eğitim faaliyetlerini sürdürüyor. İş Kuleleri Seminerleri’ni sürdüren İSMMMO özellikle Türk Ticaret Kanunu, UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Sistemi) eğitimlerine ağırlık veriyor. Şubat ayı başında gerçekleştirilen eğitim seminerinde “Bağımsız Denetim”i masaya yatıran İSMMMO’nun Başkanı Yahya Arıkan’ın verdiği bilgilere göre, büyük denetim firmaları ile muhasebe meslek mensupları arasında,
İSMMMO YAŞAM 9
Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’nin rektör olunca koydurduğu, ‘kültürel etkinlikler dersi’nin sınıfı yok, hocası yok ama her öğrenci bu ders için 14 etkinliğe gitmek zorunda. 2007 yılında ‘topluma yaptığı entelektüel katkı’ nedeniyle, Avrupa 2007 Socrates Eğitim Ödülü’nü alan Prof. Dr. Sürmeli, İSMMMO Yaşam’a, çok kültürlü iki şehre olan sevdasını anlattı…
Eğitimci: Prof. Dr. Sürmeli Ders: Kültürel etkinlikler 10 İSMMMO YAŞAM
OCAK - ŞUBAT 2009
RAHMİ EMEÇ Şair Edip Cansever’in, “İnsan yaşadığı yere benzer” cümlesi, bazı insanların doğasına yerleşmiştir. Hatta, Cansever öylesine bilerek söylemiştir ki bu cümleyi, o insanlar, o kentin bir silueti olarak dolaşır aramızda. Bursa, nasıl hep ‘yeşil bir dal’, Antalya nasıl ‘güneş ve deniz’, İstanbul, nasıl ‘yedi tepesi, boğaziçi ve camilerinin’ o akşamüstüne yerleşen gölgesiyle belleğimize taşınıyorsa; iki kent daha vardır ki, ‘farklı kültürlere kucak açmış’ birer taşra hüznü ve coşkusuyla uzaktan uzağa el sallar birbirine. O kentler de, olsa olsa Antakya ve Eskişehir olabilir.Bu iki kent arasında soluklanan bir insan, kardeşlik defterine dizili sözcükleri, hayat okulunun kitabı yapar. Bu iki kentin havasını solurken, ‘kardeşliğin’ içinde sadece insanın ‘kendisi’ olması yetmez, ‘karşısındaki’ olabilmesi de gerekir. Çünkü bir başkası için de yaşamayı göze almaktır, onunla o halini paylaşmaktır çok kültürlü coğrafyaların insanı.
BİRAZ ANTAKYA, BİRAZ ESKİŞEHİR
OCAK - ŞUBAT 2009
Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, 1946 Antakya Hatay doğumlu… Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden 1971’de mezun oldu. 1972’de asistan olarak aynı üniversitede göreve başladı. Mastırını Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi'nde yaptı. 1978’te doktor, 1980’de doçent, 1988’de profesör olan Sürmeli, 1982-1985 yılları arasında Açıköğretim Fakültesi Eğitim Planlama ve Koordinatörlüğü, 1987-1996 arasında Sivil Havacılık Yüksekokulu Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1993-2006 yılları arasında Anadolu Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olan Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, 2005 yılından bu yana da üniversitenin rektörlüğünü yapıyor.
dünya tarihinde, hem de onun dünyasında yer eden Antakya, Fevzi Hoca’nın da dünyaya bakışını da etkileyen en önemli zenginlik… Doğduğu kenti anımsattığımızda, “Lise sona kadar çok güzel izler bıraktı Antakya bende. Sık sık da gidip geldiğim bir kent. Çok evrensel bir kent... Evrenselliği de farklı düşüncelerde olan insanlarından, onların yan yana yaşamasından kaynaklanır” diyor ve ekliyor:
DÜNYANIN ÇOĞU YERİNDE BU ÖZELLİK YOK
“Tarih olarak çok eskilere dayanır Antakya. Bu eski tarihin günümüze kadar taşınmış yönü de bu kenttir. Öyle bir kültür ki, benim doğduğum, yaşadığım sokak ve mahallede, yüz metre, elli metre ilerisinde bir cami, bir kilise ve bir havrayı görürsünüz. Düşünce itibariyle bütün insanlar inançlarıyla birlikte yan yana yaşamayı kültür haline getirmişler. Hala da öyle devam ediyorlar. Bu, dünyanın çoğu yerinde olmayan bir özellik…” ‘Medeniyetler buluşması’ diye bilinen o çağdaş tanımlamanın günümüzde sıkça kullanılır olmasından dolayı UNESCO ve Birleşmiş Milletler de Antakya’nın üzerinde çok durmuş. Hıristiyanlık
ZİRVEDEKİLER
“Yaşadığı yere benzediğini”, yani biraz Antakya, biraz da Eskişehir olduğunu düşündüğümüz Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli de, yaşam serüveniyle birbiriyle çok benzeşen Antakya- Eskişehir arasında yolculuğa çıkmıştır; ilk gençlik döneminin Antakya’sından, tam kırk iki yıldır havasını soluduğu Eskişehir’e doğru… Sürmeli, 1946 Antakya doğumlu. Liseyi Antakya’da tamamlayıp, 1967 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde yüksek öğrenime başladığında tanışmış Eskişehir’le. Sonra, Haziran 1971’de mezun olup, Ocak 1972’de Akademi’nin Muhasebe Kürsüsü’nde asistan olduğunda üniversite içindeki yürüyüşü başlamış. Sonraki yıllarını birçok başarıyla süslemiş, Anadolu’nun içinde öğrenci potansiyeliyle bir ‘dünya üniversitesi’ haline gelen Anadolu Üniversitesi’nin rektörü olmuş 2005 yılında. Kişi hangi sosyal konumda, hangi görevde olursa olsun, bir yönüyle doğduğu yerlere aittir. Hem
Mezun olduğu üniversiteye rektör oldu
İSMMMO YAŞAM 11
Prof. Dr. Sürmeli, Maliye Bakanı Unakıtan ile.. isim olarak orada doğmuş. Daha sonra gelen bütün kültürlerde insanlar ‘bir arada yaşamayı’ öğrenmişler. “Onun üstümde bıraktığı iz çok önemlidir. Her Antakyalı bundan gururla bahseder” diyor Sürmeli ve şunları söylüyor: “Lisede bu güzelliği yaşadık. Yanımızda bir arkadaşımız oturur, adı Michael’dir. Ama benim de arkadaşımdır. Aynı okulda, aynı mahallede…”
AYNI İZLER ESKİŞEHİR’DE DE
ZİRVEDEKİLER
Sivil havacılığa katkıları büyük
Yeminli Mali Müşavirlik belgesine sahip olan Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’nin, Eskişehir’in ‘havacılar kenti’ kimliğinde de katkıları var. 1987-1996 arasında Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksekokulu’nun müdürlüğünü de yapan Sürmeli, “sivil havacılık eğitimi ve uygulamaları” alanında da birçok araştırma ve incelemelerde bulundu. Sürmeli, Fransa ile Türkiye arasında üniversiteler, sivil havacılık, teknoloji ve bilimsel alanlarda yapmış olduğu katkılar nedeniyle 6 Mayıs 1997 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı kararı ile Devlet Likayat Şeref Madalyası (Ordre National du Merit) şövalye derecesi ile ödüllendirildi. Anadolu Üniversitesi’nin Sivil Havacılık Eğitimi alanında dünya çapında bir noktaya geldiğini söyleyen Sürmeli, “Pilot, hava trafik kontrolörü, havaalanı yöneticisi, havayolu işletmecisi ve teknisyen yetiştiriyoruz. Şu anda yalnızca Türk Hava Yolları’nın uçaklarında bizden mezun 130 pilotumuz var” diye konuşuyor.
12 İSMMMO YAŞAM
Anadolu Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’nin çocukluğu ve ilk gençliği Antakya’da geçmiş ama hayatının önemli bir bölümünde de Eskişehir havasını solumuş. Dile kolay, tam 42 yıldır Eskişehir’de… Sürmeli için, Antakya ile Eskişehir bir elmanın iki yarısı gibi… Elmanın diğer yarısı olan Eskişehir için de Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, “Bende Antakya ile aynı güzel izleri bıraktı. Çok kültürlerin bir arada yaşadığı ikinci bir kent olarak Eskişehir’i görürüm” diyor. Bunu da şöyle açıklıyor:
“Kültürü, sanatıyla aynı… Çok değişik kültürler yan yana yaşamasını biliyor hiç sorun olmadan… Balkanlar’dan var, Kırım’dan var, Kafkasya’dan var. Türkiye’nin çoğu yerinden de insan var. Burada da aynı çok kültürlülük var.”
SINIFSIZ, HOCASIZ BİR DERS
Söz sanat açıldığında, “Sanatın herhangi bir dalında üretici değilim” diyor Prof. Dr. Fevzi Sürmeli. Ama, sanatın ve kültürün ‘yaşam tarzı’ haline gelmesi için destek veren bir insan olduğunu üstüne basarak söylüyor.
Rektörlüğü döneminde ‘kültürel etkinlikler dersi’, bütün fakültelerin, bölümlerin dersi haline gelmiş. O ‘kültürel etkinlikler dersi’nin sınıfı yok, hocası da yok. Ama, her öğrenci bu ders için on dört etkinliğe gitmek zorunda. Sürmeli, bu dersin kurallarını şöyle açıklıyor:
“Bu sinema olur, konferans olabilir, senfoni orkestrasının konseri olabilir, tiyatro olabilir, karikatür sergisi olabilir. On dört etkinliğe katılan öğrenci yüz alır. Kültürel etkinliklere katılmayı yaşam biçimi haline getiren bir ders… Çünkü şunu
OCAK - ŞUBAT 2009
görmek lazım: burada öğrenci en yüksek seviyede eğitiliyor. Veya hepimiz bir şeyler okuyoruz. Ama, bunun yanına kültürü ve sanatı getirdiğimizde insanın bakış açısı değişiyor, hoşgörüsü, yaşama ve insana verdiği değer kat kat artıyor. Bu son derece önemli… Yıl içinde birlikte olduğunuz insanlara kadar yansıyan bir şey. Ülkenin yönetimine kadar yansıyan, ülkenin çağdaşlaşması yönünde önemli bir konudur.” Anadolu Üniversitesi’nde 41 kulüp var. Ana özelliği öğrencilerin sosyalleşmesini sağlamak… Sadece kulüplerin yer aldığı “öğrenci merkezi” hazırlanmış. Her kulübe yer verilmiş; masasıyla, bilgisayarıyla, diğer donanımlıyla… Yani, sanatın herhangi bir alanında ‘üretici’ olmasa da, rektör olarak kültür ve sanatın yanında Sürmeli. 2007 yılında da, bu çabalarından dolayı “Avrupa İş Konseyi” ve Oxford Rektörler Birliği kararı ile Oxford Şehir Meclisi binasında yapılan törenle “Topluma yaptığı entelektüel katkı” nedeniyle “Avrupa 2007 Socrates Eğitim Ödülü” verilmiş. Prof. Dr. Sürmeli’ye ‘Hangi kitapları okuduğunu?’ soruyoruz. Yazarlar itibarıyla yelpazesi çok geniş. Ama yazardan çok, eserin ‘konusu’ onu daha çok ilgilendiriyor. “Bibliyografya severim, Anıları severim, bazı kitapları özellikle yaz tatiline saklarım. Daha dikkat gerektiren kültür ve medeniyetler çatışması gibi, bir toplumun yönlendirilmesi gibi özel araştırmayla ilgili kitaplara ilgim vardır” diyor.
ÖĞRENCİ NEDEN TERCİH ETSİN?
OCAK - ŞUBAT 2009
bulunduğumuz 2009’da yemeği 1 liraya veriyoruz. Bu çok önemli… Ve bunun yanında, tabii en iyi eğitimi verdiğimizi iddia ediyoruz. Öğrenciler 5 tercihleriyle geliyorlar. Ama bunun yanında, sağlık hizmeti, bizim buradaki eskiden Mavi Hastane dediğimiz Anadolu Üniversitesi Hastanesi’nde veriyoruz. Biz, 5 bin 400 öğrenciye barınma ve beslenme yardımı yapıyoruz karşılıksız… Her türlü bilgi ve teknoloji iletişimini bulabiliyor öğrenci. Kültür ve sanat faaliyetleri var.” Anadolu Üniversitesi ayrıca, Türk üniversiteleri içinde Avrupa’ya en fazla öğrenci gönderen üniversite. Geçen sene 367 öğrenciyi ve 162 öğretim üyesini ders vermeye Avrupa’ya göndermişler. Oradan da 170 öğrenci gelmiş. Son yıllarda Eskişehir’in kabuk değiştirdiğini, bu yönüyle görüntüsünün çok değiştiğini ve bu değişimin de Eskişehir’e olan ilgiyi artırdığını belirtiyor Sürmeli. O, bu değişimi en iyi görenlerden biri; kırk iki yıllık tanığı ayrıca… Antakya’dan çıkıp gelmiş olmak ve daha sonra rektörlüğe kadar yükselmişliğiyle o da “tercihini” kullanmış bir bakıma. Kim bilir, Antakya’nın ‘hoşgörü’ ortamından çıkıp bir başka ‘hoşgörü’ ortamının limanında kalakalmanın hali bu… Hani şairimizin dediğince, biraz Antakya, biraz Eskişehir… Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’de görüyor insan bunu: İnsan yaşadığı yere benzer...
ZİRVEDEKİLER
Anadolu Üniversitesi kampusunda halen 25 bin öğrenci öğrenim görüyor. Uzaktan öğretim kanalıyla da yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrenci Açık Öğretim Fakültesi’ne kayıtlı. Üniversite’nin 6 bin çalışan var. Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, “Üniversite’nin kente maddi katkısı 2007’de eski parayla 1 katrilyon lira” diyor. Biz Fevzi Hoca’ya asıl yanıtını merak ettiğimiz soruyu soruyoruz. “Bir öğrenci neden Anadolu Üniversitesi’ni tercih etmeli?” Bu soruyu Sürmeli şöyle yanıtlıyor: “Üniversitenin 50. yılını kutladık. Ben 42 yılımı Eskişehir’de yaşadım. Öğrenciyi Eskişehir’e çekecek çok neden var. Şehir, medeni bir şehir… İkinci nedeni, bir öğrencinin istediği nedir? İyi bir eğitim. Burada iyi bir eğitim verildiğini düşünüyorum. Burada barınmayı ister. Onu burada sağlayabiliyor Eskişehir. Bir diğeri beslenme. Öğrencimize 2006- 2007, 2008 ve şimdi içinde
Anadolu Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Fevzi Sürmeli’nin çocukluğu ve ilk gençliği Antakya’da geçmiş ama hayatının önemli bir bölümünde de Eskişehir havasını solumuş. Dile kolay, tam 42 yıldır Eskişehir’de… Sürmeli için, Antakya ile Eskişehir bir elmanın iki yarısı gibi…
İSMMMO YAŞAM 13
Gülmek sana yakışıyor
Günümüz insanı daha az gülüyor. 1950’li yıllarda günde 18 dakika gülen insanların günümüzde 6-7 dakika güldüğü saptandı. Gülmenin faydalarını yeniden keşfeden dünya, kahkaha komandoları bile oluşturuyor. Türkiye’de kahkahalarımızı besleyen bir endüstri gelişiyor. İşte kahkaha endüstrisinin dinamikleri… G Ü L Ş E N K A N D E M İ R
KAPAK
İnsanoğlu, ağlar da güler de… Mutluluktan ve kederden ağlayanı görmüşsünüzdür de, kederden güleni hiç gördüğünüzü tahmin etmiyoruz. Pardon Kemal Sunal’ın “Gülen adam” filmi hariç… Doğduğu anda bütün bebeklerin aksine gülen bir bebektir Yusuf Şaplak (Kemal Sunal)… Hayatın en acı olaylarını bile gülerek karşılayan Yusuf Şaplak, doktorların da ilgisini çeker. Tıbbi bir vaka olarak incelemeye alınan Şaplak’ı ağlatacak olayın ne zaman gerçekleşeceği beklenmektedir. Şaplak, hayat şartlarıyla boğuşur, ev alacak parası olmadığı için gecekondu yapar; gecekonduyu da belediyenin yıkım ekibinden kurtarmak için tekerlekli bir platform üzerinde inşa eder... Aslında bu filmin ağlarken gülen adamı, bizleri hayatı boyunca güldürdü, güldürmeye devam ediyor. Yaşanan krizlere ve sıkıntılara rağmen Türk toplumunun bireylerinin sağlıklı kalmasında Kemal Sunal’ın ve kahkaha endüstrisinin daha nice neferlerinin emeğinin olduğu bir gerçek. 800 yıl önce yaşayan Nasrettin Hoca halen, bizleri gülerken düşündürürken, Anadolu insanı ürettiği fıkralarla her geçen gün mizah varlığını zenginleştiriyor.
14 İSMMMO YAŞAM
OCAK - ŞUBAT 2009
15 DAKİKA KAHKAHA
Sinemadan tiyatroya, televizyonlardan mizah dergilerine kadar onlarca kahkaha kaynağı günümüz insanlarının ruh ve beden sağlığına katkı sağlıyor. Zaten bu katkıyı tıp da inkar etmiyor. Yapılan araştırmalar, günde en az 15 dakika gülmenin kalp için çok yararlı olduğunu doğruluyor. Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Stres kalbe kan akışını sınırlandırıp, damarları sıkıştırıyor. Amerika’daki Marylahgund Üniversitesi Tıp Fakültesi doktorlarından Michael Miller’in öncülüğünde yapılan araştırmaya hepsi sağlıklı 20 kadın ve erkek denek katıldı. Denekler, gülmek için Kingpin adlı 1996 yapımı komediyi izlediler. Kingpin adlı komediyi izledikten sonra 20 denekten 19’unda kan dolaşımının hızlandığı görüldü. Dolaşım hızının yüzde 22 arttığı belirlendi. Araştırmacılar, gülmeden sonra da salgılanan endorfin hormonunun stres yapan hormonları etkisiz hale getirip, damarların genişlemesini sağladığını düşünüyorlar. Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi uzmanı Doktor Michael Miller, herkese kalp sağlığı için günde en az 15 dakika gülmeyi, kahkaha atmayı tavsiye ediyor. Çocuk-Genç ve Erişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci, gülmeyi “içimizdeki yaşam koşusu” olarak tanımlıyor. Bu tanımı neden yaptığını Semerci, şöyle açıklıyor: “Tıpkı sağlığımız için gerekli olduğu söylenen koşullar gibi gülmek; kalp kaslarımızı çalıştırır, tansiyonu düşürür, bağışıklık sistemini güçlendirir, stresi ve ağrılarımızı azaltır. Tüm bunların yanı sıra kendimize güvenimizi arttırıp, iyi ilişkiler kurmamızı sağlar.” Dünya, gülmenin faydalarını çoktan keşfetmiş durumda. Gülmeyi “yararlı, ucuz, kolay ve zevkli bir eylem”olarak nitelendiren Tanı Eğitim, İletişim ve Danışmanlık’ın kurucusu Psikolog Dr. Işın Akı, pek çok ülkede gülmeyle
OCAK - ŞUBAT 2009
SİNEMANIN KAHKAHASI
Gülmenin ruh ve beden sağlığına olumlu katkıları artık tartışılmazken, gülmenin insanlar için bir ihtiyaç olduğunu da kabul etmek gerekiyor. İnsanın bu ihtiyacını karşılamasına hizmet eden bir endüstriden de söz etmek mümkün. Bu endüstriyi, en çok sinema ve televizyon besliyor. Sessiz sinemanın kahramanı ‘Şarlo’ karakteriyle evimize giren Charlie Chaplin, beyaz perdeden bize yansıyan ilk tebessümlerin kaynağı oldu. Türk insanının da televizyonda en çok güldüğü isimlerden biri ise Kemal Sunal’dı. 2000 yılında vefat eden Sunal, çoğunluğu başrolde olmak üzere 82 komedi filminde oynadı. Halen ekranların en çok aranan komedi aktörlerinden olan Sunal, Türk insanını güldürüyor. Aslında Türk sineması güldürüyle 1921 yılında 21 dakikalık Şadi Fikret Karagözlü’nün ‘Bican Efendi Vekilharç’ filmiyle tanıştı. 1960’lı ve 1970’li yılların komedi filmleri açısından verimli bir dönem olduğu söylenebilir. Feridun Karakaya, (Cilalı İbo), Öztürk Serengil, Sadri Alışık (Turist Ömer), Vahi Öz (Horoz Nuri),
RECEP İVEDİK: Televizyon şovlarındaki skeçleriyle izleyicinin kalbini fetheden Şahan Gökbakar, 'Recep İvedik karakteriyle milyonları güldürüyor. Recep İvedik'in oldukça komik tatil macerasının anlatıldığı filmin yapımcılığını Faruk Aksoy, Mehmet Soyarslan ve Ayşe Germen üstlendi. Togan Gökbakar tarafından çekilen Recep İvedik, 22 Şubat 2008'de gösterime girmişti. Tüm zamanların en çok gişe yapan filmi olarak Türk sinemasında yerini alan Recep İvedik’i 5 milyon kişi izledi. Recep İvedik (2) ise, 2 Şubat 2009’da vizyona girdi.
KAPAK
AZ GÜLÜYORUZ
ilgili özel günlerin bile ilan edildiğini söylüyor. Akı’nın verdiği bilgiye göre, 1950’lerde insanlar günde 18 dakika gülerken, bu günümüzde 6-7 dakikaya kadar düşmüş. Gülmenin konuşmadan daha etkili ve doğrudan duyuları harekete geçiren bir eylem olduğunu belirten Akı şöyle konuşuyor: “Cenevre’de kendilerine ‘kahkaha komandoları’ diyen bir grup, tramvaylarda, otobüslerde kahkaha kayıtlarını yolculara dinletiyor. İyi bir gülücünün bu duygusunu 10 kişiye bulaştırdığı saptanmış. Küresel kahkaha salgını; depresyonun, stresin yerini alıyor. 15 – 20 dakika herhangi bir konuda espri, fıkra, şaka, film, izlenerek gülme alıştırmaları yapılıyor. 1950’li yıllarda insanlar günde 18 dakika gülerken, bu süre günümüzde 6 – 7 dakika arasına düşmüş. Dünya gülmeyi yeniden keşfediyor.”
İSMMMO YAŞAM 15
Kendinizi gülerken görebilmenin yolları
KAPAK
Sizi nelerin neşelendirdiğini keşfedin. Ciddiyet hastalığından birkaç dakikalığına kurtulun. Sık, sık kalpten gülün. Fıkra, hikâye, espri konusunda bir şeyler öğrenin. Kendinize gülün, kendinizi çok ciddiye almayın. Stresli durumlarda mizah arayıp, bulun. Her gün en az 1 kez kalpten kahkaha atın.
Suphi Kaner, Sami Hazinses, Mualla Sürer, Necdet Tosun, Suna Pekuysal, Kemal Sunal, Şener Şen bizleri bu yıllarda güldüren sinema emektarlarından sadece birkaçı. Başar Sabuncu, Umur Bugay, Sadık Şendil, Suavi Sualp, Atıf Yılmaz, Zeki Ökten, Kartal Tibet, Zeki Alasya, Engin Orbey ve tabii ki Hababam Sınıfı’nın ekrana taşıyıcısı Ertem Eğilmez, Türk sinemasına 1960-1970’li yıllarda komedi filmleri kazandıran yönetmenlerdi. 1970’lerin insanın içini titreten, sıcak ve naif komedi filmleri; 1980’lerde toplumsal eleştiriye yer veren sosyal bir içerikle seyircinin karşısına çıktı. İlyas Salman, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ayşen Gruda, Halit Akçatepe, Mehmet Ali Erbil, o dönemin komedi filmlerinde dikkat çeken isimlerdi. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise Yönetmen Yavuz Turgul, Şener Şen’in başrolünde oynadığı Muhsin Bey ve Eşkıya gibi iki önemli yapıta imza attı. Züğürt Ağa, Selamsız Bandosu yine unutulmaması gereken komedi filmleri olarak sinema tarihinde yerini aldı.
MİLENYUM’UN GÜLDÜRÜLERİ
Evet Kemal Sunal’ın, Şener Şen’in filmleri bizleri güldürmeye devam
16 İSMMMO YAŞAM
ediyor ama komedi filmlerinin 2000’li yıllarda Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz gibi komedyenlerle yeniden dirilişe geçtiğini söyleyebiliriz. 2005 yılından bu yana komedi filmlerinin adeta patlama yaptığı da bir gerçek. Bu filmlerin birçoğu hem yapımcılarını, hem de oyuncularını hasılatlarıyla memnun ederken, izleyenleri de hayatın stres ve sıkıntısından kurtarıyor. A.R.O.G, Osmanlı Cumhuriyeti' ve 'Recep İvedik 2' gösterime giren komedi filmlerinden sadece birkaçı… Senaryosunu Cem Yılmaz'ın yazdığı, yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'ın üstlendiği 'G.O.R.A', 4 milyonluk gişe yaptı. Bu filmden güç alan Cem Yılmaz, G.O.R.A'nın devamı niteliğinde A.R.O.G.’la bu kez izleyicinin karşısına çıktı. Yılmaz’ın hedefi son filmiyle 5 milyon seyirciye ulaşmak.
ZİRVE, RECEP İVEDİK’İN
Cem Yılmaz’ın filmlerinin karşısındaki en büyük rakip, televizyon şovlarındaki skeçleriyle izleyicinin kalbini fetheden Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik tiplemesi. 5 milyonluk gişeye ulaşarak Cem Yılmaz’ın filmlerinin bileğini büken Recep İvedik serininin ikinci filmi de 2 Şubat’ta vizyona girdi.
OCAK - ŞUBAT 2009
Şahan Gökbakar’ın filmine ilgi, filmin fragmanı Youtube’a konulduğunda görüldü. Gece saat 12’de YouTube’ta konulan fragmana ertesi sabah 25 bin tıklama yapılmıştı. Halen Recep İvedik, YouTube’da tüm dünyada yayınlanan komedi kliplerinin arasında 11’inci sırada. Bir röportajında Şahan Gökbakar, gösterdiği başarıyı “Komedi hep aşağılanıyor. Komedyenleri değerli ve önemli bulmuyorlar. O yüzden ben de 4.5 milyon insanı çok önemsiyorum, gerisini önemsemiyorum” diye yorumluyor. Türk sinemasındaki komedi filmlerindeki artış, komedi filmleri festivalinin de doğuşuna neden oldu. Türkiye ilk kez 2002 yılında ‘komedi filmleri festivali’yle tanıştı. Garanti Bonus Card sponsorluğunda Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı tarafından (TÜRSAK) gerçekleştirilen festivalin bu yıl kasım ayında 8.’incisi gerçekleştirilecek.
Avrupa Yakası
KOMEDİ DÜKKANI AÇILDI
Komedi filmlerinin sinemadaki başarısı, televizyondaki komedi programlarının da fitilini ateşledi. Dizilerin ve yarışmaların hakimiyeti altındaki televizyon kanalları şimdilerde adında ‘komedi’ olan programlara yer vermeye başladılar. Tiyatrocu Tolga Çevik, Komedi Dükkanı ile ekranlara yeni bir soluk getirdi. Avrupa Yakası dizisinde de Sacit rolü ile tanınan Çevik, formatını kendi yarattığı bu programda Salih Kalyon ile birinci sınıf doğaçlama bir performans sunuyor. Kome-
di Dükkanı’nı izlemek için 13 bin kişinin sırada beklediği belirtiliyor. Son yıllarda aslında şovmen olarak adlandırılan birçok isim de televizyonda parlayıp, sinemaya transfer de oldular. Televizyon şovlarında yıldızı parlayan Beyazıt Öztürk, Şahan Gökbakar, Okan Bayülgen gibi komedyenler, bunun
REKLAMLARIN ARANAN YÜZLERİ
Son yıllarda televizyon reklamlarının en çok aranan isimlerinin bu güldüren adamlar olması da tesadüf değil. Halen Komedi Dükkanı ile yıldızı parlayan tiyatrocu Tolga Çevik, Maksimum Card’ın reklamlarında oynamayı sürdürürken, Recep İvedik karakteriyle milyonların alkışladığı Şahan Gökbakar’ı Turkcell reklamlarında izliyoruz. Cem Yılmaz, Türk Telekom reklamlarında oynamayı sürdürürken, birçok reklama sesi ile hayat katan Okan Bayülgen’in de kredi kartındaki şifre uygulamasını anlattığı değişik karakterler, izleyiciyi reklamlarda bile güldürüyor. Güldürü adamlarının reklamlardan aldığı ücretlerin en az 100 ila 600 bin dolar arasında değiştiği de belirtiliyor. Beyazıt Öztürk’ün gazlı içecek Fanta’nın yüzü olarak 1.5 milyon dolar aldığı, Cem
KAPAK
G.O.R.A-A.R.O.G: Cem Yılmaz’ın G.O.R.A.’sı Aralık 2008’de vizyona girdi. 4 milyonluk gişe rakamı ile Yılmaz’ın yüzünü güldürdü. Bundan güç alan Yılmaz A.R.O.G. ile 5 Aralık 2009’da seyircinin karşısına çıktı. Hedef 5 milyonluk gişeydi, henüz bu hedefe ulaşamadı. A.R.O.G.`un bütçesi 9 milyon dolar.
maddi olarak da karşılığını görüyorlar.
İSMMMO YAŞAM 17
“Gülmeyle özgüven artar” Yılmaz’ın ise Türk Telekom ile yaptığı 1.5 yıllık anlaşma karşılığında ise 3.5 milyon TL aldığı belirtiliyor.
KAPAK
TİYATRONUN USTALARI
Tiyatro dünyası, kahkaha endüstrisinde yetenekler kazandırıyor. Son yıllarda özel tiyatrolar sıkıntıda olsa da, güldüren tiyatrocular da gerek televizyonda gerekse sinemada kendine yer buluyor. Usta tiyatrocu Müjdat Gezen, Darbükötür Bayram tiplemesiyle milyonlara kendini sevdirirken, tiyatrocu Levent Kırca, ‘Olacak o Kadar’ programıyla, yıllarca güldürürken düşündürdü. Ali Poyrazoğlu, Metin Akpınar-Zeki Alasya, Gazanfer Özcan, Nejat Uygur, Yasemin Yalçın, Hamdi Alkan tiyatro kulislerindeki yeteneklerini milyonların takdir ettiği isimlerden bazıları… Tiyatro geleneğinden gelen komedyenlerle, günümüz şovmenleri arasındaki en büyük fark, yaptıkları esprilerin içeriğinde kendini gösteriyor. Levent Kırca-Oya Başar ikilisini yıllarca
Tanı Eğitim, İletişim ve Danışmanlık’ın kurucusu Psikolog Dr. Işın Akı, gülmenin yararlarını şöyle açıklıyor: Kan dolaşımını hızlandırıyor, damarları genişletiyor. Bol bol gülmek bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Gülme sırasında titreşen adaleler iç organlara masaj yapıyor. Bir dakika gülmek, 10 dakika kürek çekmek,
‘Olacak o Kadar’ programında siyasileri hicvederken izledik. Tiyatrocu Levent Kırca, “Bu iş cesaret ister. Ben onları yaparak bugünlere geldim. Mizah korkarak yapılmaz ki. Bir bankada memure değilsiniz ki… Mizah bir eleştiri ve taşlama sanatıdır” diyerek bu değişime dikkat çekiyor. Komedi Dükkanı’nın yapımcısı Tolga Çevik’e bir röportajında “Eskiden komedyenler politik espriler yapardı. Şimdi bunun modası geçti mi?” diye sorulduğunda, “Ben 1974 doğumluyum ve apolitik bir insanım. Tek politik görüşüm: "Her şey daha güzel ve insanca olmalı!" demekle yetiniyor. Cem Yılmaz da politik espriler yapmadığını söyleyerek “Hiçbir başbakanla ilgili espri yapmadım ki, şimdi yapayım. Beni politikanıza alet etmeyin” diyerek duruşunu açıklıyor.
MİZAH İLE MUHALEFET
Bilim adamları gülmeyi uyaran üç şey saptamışlar. Bunlar; gıdıklama, güldürücü gaz ve mizah. Mizah duygumuzun gelişi-
100 m. koşmak kadar kalori harcatıyor. Yaratıcılığı artırıyor, zihin daha net oluyor. Stres hormonlarında azalmaya neden oluyor. İnsanlarla iletişimin artmasına yardımcı oluyor. Daha güler yüzlü görünmek insanlar tarafından seçilmeye de katkı sağlıyor. Ağrı ve sızılarda azalma görülüyor. Tansiyonda düzelmeye katkı sağlıyor. Nefes almada rahatlık sağlıyor. Özgüvende artışa neden oluyor.
minde mizah dergilerinin de payı büyük. Günümüzde köklü mizah dergilerinin sayısı bir elin beş parmağını geçmiyor. Penguen, Gırgır ve Leman en uzun soluklu mizah dergileri olarak dikkat çekse de, her geçen gün bu dergilerin bölünerek çoğaldığını söylemek yanlış olmaz. Gırgır`dan ayrılarak kurulan Limon, şimdi Leman adıyla yayın macerasını sürdürüyor. Leman dergisi de geçmişte bir bölünmeye uğrayarak Penguen`i, Penguen dergisinden kopan bir grup ise Uykusuz dergisini kurdu. Türkiye’de aylık ve haftalık olmak üzere 20`yi aşkın mizah dergisi bulunuyor. 1972’de çıkan Gırgır’ın 300 binlik satışa ulaştığı düşünüldüğünde bugün tüm mizah dergilerinin tirajının 200 bin civarında olması, bu alandaki erimeyi de gözler önüne seriyor. Evet, gülmek insanoğlu için ağlamak kadar gerçek ve olmasa olmaz bir duygu. İnsanları güldürenler değişse de, insan gülmeye devam edecek.
OSMANLI CUMHURİYETİ: Gani Müjde imzalı 'Osmanlı Cumhuriyeti'nde, ünlü komedyen Ata Demirer, seyircinin karşısına padişah olarak çıkıyor. Filme 2 milyon dolar harcandı.
18 İSMMMO YAŞAM
OCAK - ŞUBAT 2009
Beyazıt Öztürk Engin Günaydın Tolga Çevik Okan Bayülgen Yılmaz Erdoğan
Ata Demirer: Halen Avrupa Yakası’nda oynayan Demirer, Osmanlı Cumhuriyeti’nde de başrol oynadı. Beyazıt Öztürk: Sempatik şovmenlerden olan ‘Beyaz’, Kanal D’de her hafta Cuma günü yaptığı şovunu sürdürüyor. Cem Yılmaz: G.O.R.A.’nın ardından A.R.O.G.’u da çeken Cem Yılmaz, komedi dünyasının en çok aranan isimlerinden.. Tolga Çevik: Komedi Dükkanı ile birçok izleyiciyi ekrana bağladı. Engin Günaydın: Türkiye'nin en komik dizilerinden Avrupa Yakası'nın oyuncusu Engin Günaydın’ın yıldızı son yıllarda parladı. Stand-up gösterileriyle de ilgi çekiyor. Şahan Gökbakar: Genç ve yetenekli komedyenlerden Şahan Gökbakar, televizyondan sinemaya transfer olan isimlerden. Okan Bayülgen: Televizyon Makinesi her hafta program yapan Okan Bayülgen, filmlerin ve reklamların da aranan isimlerinden. Yılmaz Erdoğan: Vizontele 1, Vizontele 2 ile 2000’li yıllarda Türk sinemasında komedi filmlerini yeniden yükselişe geçirdi. Şimdi çırakları, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ programıyla Türk toplumunu güldürüyor. Yavuz Seçkin: Yavuz’un Minibüsü ile radyo dinleyicisinin ilgisini çeken, Avrupa Yakası`ndaki Sertaç karakteriyle tanınan Yavuz Seçkin’in TV 8’de CoMedya komedi programıyla ilgi çekiyor.
BEBEĞİNİZ İÇİN KAHKAHA ATIN
OCAK - ŞUBAT 2009
Çocuk, Genç ve Erişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci, “Gülme fizyolojik bir olaydır yani kaslarımızın, nöronlarımızın geliştirdiği bir aktivitedir. Aynı olaylar herkesi güldürmez. Olan olayı ya da yapılan espiriyi algılama şeklimiz, algılama düzeyimiz, o andaki kendi duygularımız, ruh sağlığımız, beklentilerimiz hepsi gülebilmemizde etkilidir” diyor. Gülmeyi bir yaşam koşusu olarak tanımayan Semerci, değerlendirmesini şöyle sürdürüyor: “Tıpkı sağlığımız için gerekli olduğu söylenen koşular gibi, kalp kaslarımızı çalıştırır, tansiyonu düşürür, bağışıklık sistemini güçlendirir, stresi ve ağrılarımızı azaltır. Tüm bunların yanı sıra kendimize güvenimizi arttırıp, iyi ilişkiler kurmamızı sağlar. Tüm yararlarına karşın, sanılanın aksine her zaman mutlu olduğumuzu göstermez. Korktuğumuzda, düştüğümüzde, gerildiğimizde de güleriz. Bazen sadece nazik olmak içindir gülmek, bazen bize saldıranın dudaklarından dökülen şiddet olur. Mizah; kızgınlığın, öfkenin, saldırganlığın, kıskançlığın, aşağılamanın kısaca hoş olmayan her türlü duygunun ortaya konulmasında, sosyal olarak en kabul edilir yoldur. Yeter ki kendimizi anlayıp, kendimizle dalga geçerek gülecek kadar özgüvenimiz olsun. Bunları düşünürsek gülmek için ama gerçekten gülmek için nedenler bulabiliriz.”
KAPAK
Japonya'da yapılan bir araştırmada, bebek emziren annelerin kahkaha atmasının, anne sütündeki melatonin hormonu düzeyini artırdığı ve bu sayede bebeğin alerjiye yakalanmamasına yardımcı olduğu ortaya çıktı. Melatonin hormonunun temel görevinin vücudun biyolojik saatini koruyup, ritmini ayarlamak olduğunu belirtelim. Osaka'daki Moriguchi-Keijinkai Hastanesi’nden Hajime Kimata, anne sütü emen 5-6 aylık, toza alerjili ve egzema hastalığı görülen 48 bebeğin anneleri üzerinde araştırma yaptı. 24 bebeğin annesine ünlü komedyen Charlie Chaplin'in "Modern Zamanlar" filmi izletildi. Diğer 24 bebeğin annelerine de meteorolojiyle ilgili "sıkıcı bir program" seyrettirildi. Film seyrederken kahkaha atan annelerin sütündeki melatonin düzeyinin arttığı ve bu annelerin bebeklerin cilt alerjilerine karşı daha dayanıklı oldukları belirtildi.
“Gülmek bir yaşam koşusudur”
İSMMMO YAŞAM 19
GÜNDEMİN SESİ
20 yılda 4 gazete kurdu Taraf, Nazmi Belge’nin kuruluşundan itibaren içinde yer aldığı 4. gazete. Daha önce sırasıyla Akşam, Evrensel ve 11 yıl çalıştığı Radikal’in de kuruluşunda yer alan gazeteci Belge’yle aynı zamanda kendisinin de doğum günü olan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nde görüştük.
20 İSMMMO YAŞAM
DEFNE DOĞAN
“Ya bir yol buluruz ya bir yol açarız.” İnternet günlüğünde (blogspot) de bu söze yer veren gazeteci Nazmi Belge, bu sözü tüm anlamıyla benimsiyor. Birkaç iş deneyiminden sonra, yaşamını sürdürmek için 1980’li yıllarda başladığı gazetecilik mesleğinde ya bir yol bulmuş ya da bir yol açmış Belge… 20-25 yıllık gazetecilik deneyiminde, ulusal çapta yayın yapan, bugün marka olmuş ve çıkmaya devam eden tam 4 gazetenin kuruluşunda bulunan Nazmi Belge, halen Taraf Gazetesi’nin ekonomi servisini yönetiyor. Taraf’tan önce sırasıyla Akşam, Evrensel ve Radikal’i ilk çıkaran ekipte bulunan Nazmi Belge, bir gazetenin kuruluşunda bulunmanın yorucu ve bir o kadar da heyecanlı olduğunu belirtiyor. Belge, yeni çıkan bir gazetenin en az bir yılını “adrenalinin daha yoğun sal-
OCAK - ŞUBAT 2009
OCAK - ŞUBAT 2009
'İsmi zor olsa da İSMMMO tanınıyor'
Gazeteci Nazmi Belge, İSMMMO'nun faaliyetlerini takip ettiğini belirtirken, şunları söylüyor: “Bunu daha önce Başkan Yahya Arıkan’a da söylemiş olabilirim; İSMMMO, İstanbullu mali müşavirlerin örgütü ama bugün baktığında mesleğin temsilcisi olmuş, bütünü sürükleyen bir yapısı var. Bu TÜRMOB yönetiminin hoşuna gitmeyebilir ama İSMMMO gibi kendini aşabilmiş bir yapıyı içinde barındırıyor olmasından mutlu olmaları gerek. Başarılı çalışmaları var. Adı çok uzun olmakla birlikte, (düşünsenize 'İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası' gibi söylemesi neredeyse 10 dakika süren, kısa adını bile telaffuz ederken bile acaba kaç ‘M’ vardı diye zorlandığınız), bugün tanınan, araştırmaları, aktiviteleriyle kamuoyunda kendine kabul ettirmiş bir kurum. Üstelik, AKP hükümetinin hazırladığı bir yasa taslağını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ilk kez veto ettirebilen bir meslek örgütü.”
İstihdamdaki erimenin önüne geçilmeli
Taraf Gazetesi Ekonomi Müdürü Nazmi Belge’ye, Türkiye’yi de etkileyen ekonomik krizin nereye gittiğini soruyoruz. Belge’nin yanıtı şöyle: “Klasik yanıt: Henüz bunun cevabını kimse bilmiyor. Ancak ben teğet geçildiğini düşünenlerden değilim. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de talepler erteleniyor. Tabii ki bu sonsuza kadar sürmeyecek. Ancak, en azından 2009 yılının pek parlak geçmeyeceği bir gerçek. Türkiye’nin bu krizi en az zararla atlatabilmesi için istihdamdaki erimenin mutlaka önüne geçilmesi gerekiyor.”
GÜNDEMİN SESİ
gılandığı süreç” olarak nitelendiriyor. Nazmi Belge ile manşetleriyle dünya ve Türkiye kamuoyunu çok konuşturan Taraf’ı, buradaki işleyişi ve son gelişmeleri konuştuk. Taraf’la buluşmanız nasıl oldu? Radikal’le yollarımızı ayırmıştık. Taraf’ın hazırlığı vardı. Kuruluş aşamasındaki kişiler arasında oldum. Ardından Taraf için ekonomi ekibini oluşturduk. Gazete, 15 Ekim 2007’de yayın hayatına başladı. Kuruluş aşamaları biraz yorucu oluyor tabii. Beklentiler çok yüksek tutuluyor. Olur olmaz derken, heyecanlı ve gerilimli bir süreç yaşanıyor... Taraf için “30 günde kapanır, 60 gün yaşar” diyenler oldu. Her şeye rağmen 1.5 yıldır devam ediyor, kuruluşunda bulunduğum 4’üncü gazete... Gazete çıkarmayı planlayan kapınızı çalmış anlaşılan. Heyecanlı olmalı. Her işin bir amelesi oluyor ya, galiba ben ve benim gibiler de bu işin amelesi. Heyecanlı olduğu bir gerçek, ama dediğim gibi bir o kadar da yorucu. Bu piyasada çalışan herkes bilir; yeni çıkan gazetelerin en az bir yılı ve tabi hazırlık süreci, yüksek oranda adrenalin salgılandığı bir dönem. Gazete tutar mı bilinmiyor, farklı olmak zorundasın. Bu her şeyinden alıyor, sağlığından, zamanından… Taraf’ın kuruluşunda bulunduğum dördüncü gazete olduğunu düşünürsek, meslek hayatımın yüzde 25’inin yeni bir gazete çıkarma stresiyle geçmiş olduğunu söylemek mümkün. Bu öyle bir meslek ki tüm stresine rağmen halka içeride ve dışarıda yaşananları aktarmak için sürekli bir yarış halinde oluyorsunuz. Bu gerçekten keyifli ve bir o kadar da sorumluluğu büyük bir iş. Bu keyif ve sorumluluk da çekilen stresi katlanılır kılan durum olsa gerek. Gazetecilik mesleğine nasıl başladınız? Serbest çalışıyordum, 1981-82 yılları... Bu dönemde yayın işleri ile ilgili çalışmalarım vardı. 1983’te Cumhuriyet’te başladım. Cumhuriyet Kitap Kulubü’nün kuruluşundan hemen 5-6 ay sonra oradaydım. 1984’te Esbank’ın sınavına girdim, ummadığım halde beni
İSMMMO YAŞAM 21
GÜNDEMİN SESİ
'GENÇ BABA OLDUM, KIZIM BENİM ARKADAŞIM’
Gazeteci Nazmi Belge, 45 yaşında ve 20 yaşında bir kızı var. 20'li yaşların ortalarında baba olan Belge, kızı Mısra ile arkadaş olduklarını, her türlü sorunu tartışabildiklerini, konuşabildiklerini belirtiyor. Mimar Sinan'da 2. Sınıf öğrencisi olan Mısra, Sosyoloji okumayı tercih etmiş. Mısra ile bazen gazetede görüşmek zorunda kaldıklarını anlatan Belge, bu konuda şunları söylüyor: “Gazetecilik insanın kendine ayırdığı zamanın en az olduğu mesleklerden biri sanırım. Bu nedenle özel ilişkiler de dar zamanlara kalıyor. Ben de fazla gecikmeden baba olmanın ilerde çocuğumla iletişim kurabilmek açısından iyi olacağını düşünmüştüm. Pek çok kişinin ‘kendini büyütmeden nasıl çocuk yetiştirirsin’ dediğini duyar gibiyim. Zor yanları da var elbet. Ama ben yaptım ve bana göre çok da güzel oldu. Mısra bugün her konuda rahatlıkla sohbet edebildiğim, dertleşebildiğim benim en yakın arkadaşım. Eğitimi ve gelecekte ne iş yapacağı konusunda baskı yaptığımı söyleyemem. Yani, “aman benim kızım benim mesleğimi yapmasın” diyenlerden olmadım. Mısra da buna uygun davrandı. Ne iş yaparsa yapsın benim için O’nun yani ‘arkadaşımın’ mutlu olması önemli.”
22 İSMMMO YAŞAM
işe aldılar. Ama bankacılığın bana göre olmadığını gördüm. Tekrar Cumhuriyet’e çağırdılar, yine gittim. Bu kez 1989-90’a kadar sürdü. 1990’da, Cumhuriyet’le yollarımız ayrıldı. Bu arada, acaba ticaretle para kazanıp kendi yayınımı çıkarabilir miyim, diye bir şirket kurdum. Bu macerada bırakın yayın çıkarmayı, matbaanın kapısına kadar bile gidemedim. Sonra sanırım 1993 yılıydı. TGRT’ye Yankı Haber adlı bir program hazırlamaya başladık. Kadroda Ömer Lütfü Mete, Ahmet Tezcan, Ahmet Hakan Coşkun, Cengiz Kahraman gibi deneyimli isimler vardı. O dönemde TGRT’nin muhfazakar yapısına rağmen Ömer Lütfü Mete’nin editörlüğünde demokrat sayılacak bir haber programı yapmayı becerebildik sanırım. Bu çalışma 1994 krizine kadar sürdü. Arada kısa bir Tercüman deneyimi yaşadım. 1994-95 yılları arasında da Mehmet Ali Ilıcak’ın patronluğunu yaptığı Akşam’ın kuruluşunda bulundum. Kriz yılları olduğu için bir süre sonra Akşam’da da ekonomik sıkıntılar yaşanmaya başladı. O yıllarda solda daha geniş kitlelere ulaşabilecek bir gazete çıkarmak için çalışmalar vardı. Celal Başlangıç, Ertuğrul Kürkçü, Murat Belge, Etyen Mahcupyan, Murat Çelikkan, Kemal Kök gibi pek çok tecrübeli ismin de aralarında yer aldığı Evrensel Gazetesi sonraki durağım oldu. Ancak, Türkiye’de en geniş anlamda ‘solu’ bir araya getirmek pek kolay olmadığı için bu ekip de bir süre sonra görüş
OCAK - ŞUBAT 2009
OCAK - ŞUBAT 2009
Yazılı medyada, dağıtım ve matbaa maliyeti çok yüksek. Ne gibi önlemler alınabilir? Madem ki Anayasa’da “haber alma özgürlüğü” diye bir madde var. Bunun gereğini yerine getirecek, gazete ve gazetecilere bağımsız çalışma ve gelir koşullarını sağlayacak düzenlemeler gerçekleştirilmeli. Krizden etkilenen bankacılık, ihracat vs. gibi sektörler ülke için ne kadar vazgeçilmezse basın da en az bunlar kadar vazgeçilmez olmalı. Bu patronaj yapısından gazetecilerin özlük hakları, çalışma koşulları da etkileniyor. Kesinlikle. Bugün gelinen noktada bu hakları kısıtlayan bir sürecin izleri var. Bu süreç, 12 Eylül darbesiyle başladı. Düşüncenin suç sayıldığı ülkede gazetecilik de ‘gerekli’ düzenlemelerden nasibini aldı. Sendikalaşmayı engelleyen yasalar, taşeronlaşmayı teşvik eden bir süreç başladı. Askeri darbeler sonrasında geçilen ‘demokrasiler’ ve bu nedenle demokrasiyle bir türlü tanışamayan iktidarlar basın özgürlüğünü halkın hakkı olarak değil de, gazete patronlarına sağlanan imkan olarak gördü. Eh düzenlemeler de ona göre yapıldı. Türkiye’de siyasi iktidarların bu alana duyarlılık göstermesinin zamanı çoktan geldi.
GÜNDEMİN SESİ
ayrılığı nedeniyle dağıldı. 1996 yılında Doğan Grubu, Radikal gazetesinin kuruluşu için harekete geçince bana da yine yol görünmüş oldu. 2006 yılında Radikal’de çalışırken emekliliğimi istedim. Ancak, buna rağmen Radikal’deki çalışmam 2007 yılına kadar sürdü. Ardından Ahmet Altan ve Alev Er’in yayın yönetmenliğini yaptığı Taraf gazetesinin kuruluşu gündeme geldi. Bir yılı aşkın süredir de Taraf’ın ekonomi şefliğini yürütü-yorum. Taraf'ın övgü de eleştiri de alan manşetleri oldu; bunlar çoğunlukla diğer gazetelerde olmayan haberler. Nasıl oluyor bu? Taraf’ta deneyimi olan sınırlı sayıda gazetecinin yanı sıra çok genç sayılabilecek bir ekip var. Yeni bir gazeteyi kıt olanaklarla çıkararak, olanakları çok daha geniş olan ‘plaza gazeteleriyle’ mücadele etmek kolay değil. Ancak, diğer gazetelerden farklı olarak işinizin salt gazetecilik yapmak olduğunu düşündüğünüzde işiniz kolaylaşıyor. Plazalarda patronların diğer sektörlerdeki yatırımları, ekonomik ve siyasi ilişkileri gazetecinin önündeki en önemli engeli oluştururken, tüm işi yayıncılık olan bir gazetede önünüzde böyle bir engel kalmıyor. Bir süre sonra bilgi ve belge akışı da hızlanıyor. Tabii bu durum gaze-teye yönelik neredeyse ‘saldırı düzeyindeki’ eleştirileri de gündeme getiriyor. Aslında bizim yaptığımız sadece gazetecilik. Bütün mesele, haber kaynaklarının bize ilettiği belge ve bilgileri diğer gazetelerin yazamayacağını düşünüyor olmasında. Genel Yayın Yönetmenleri Ahmet Altan ve Alev Er şuna bakı-yor: Gelen bilginin belgesi var mı? Doğru mu, değil mi. Bu enine boyuna tartışılıyor, araştırılıyor. Doğruysa ve toplumun bunu bilmeye hakkı varsa yayımlanıyor. Eh bu durum bazı kesimlerin canını sıkabiliyor ama dedim ya; ‘toplumun bunu bilme hakkı’ var. Bu ölçüt her türlü imkansızlığa rağmen Taraf’ın 80-90 bin tiraja ulaşmasını sağlamaya yetiyor. Şu anda gazetenin durumu nasıl? Zor bir süreçten geçiyorsunuz! Bu tür bir habercilik halktan geniş ilgi görüyor. Ancak, ‘bazı kesimlerin’ de pek hoşuna gitmiyor. 40 kuruşluk satış fiyatının hiçbir gazetenin maliyetine yetmediği Türkiye’de tek gelir kaynağınız olan ilanlar da ‘çeşitli nedenlerle’ engellenince veya kesilince oldukça sıkıntılı bir dönem başlıyor. Biz de mali açıdan böyle bir süreçten geçtik. Kimi arkadaşlarımızın elektriği, doğalgazı kesildi, kimileri kirasını ödemekte zorlandığı için evlerini birleştirdi. Bu süreçte okurların gerçekten çok büyük desteğini gördük. Buna rağmen, eksikleri olsa da tüm dünya basınının alıntı yaptığı, Türkiye’nin gündemini belirleyen bir gazeteyi çıkarmaya devam ediyoruz. Nitekim sıkıntıları da aşmak üzereyiz.
İSMMMO YAŞAM 23
İstanbul seçimini yapacak
DOSYA
DEFNE DOĞAN
24 İSMMMO YAŞAM
29 Mart yerel seçimleri için geri sayım başladı. Seçimlerde büyük yarış, büyükşehirlerde geçecek. Hemen her seçimde olduğu gibi İstanbul'u kazanmak, partiler için büyük bir önem taşıyor. Nüfusu ve bütçesiyle pek çok ülkeyi geride bırakan İstanbul'un belediye başkanı olmak için adaylar vaatleriyle seçmenin kalbini kazanmaya çalışıyor. Kamuoyu yoklamaları İstanbul Büyükşehir Belediyesi için yarışın mevcut başkan ve AKP adayı Kadir Topbaş ile CHP adayı Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçeceğini gösteriyor. Diğer partilerin göstereceği adayların ise bu iki adayın oy potansiyeline ortak olarak seçimin sonucunda etkili olacağı düşünülüyor.
OCAK - ŞUBAT 2009
Kadir Topbaş
Kemal Kılıçdaroğlu
TOPBAŞ, ULAŞIMA GÜVENİYOR
Propaganda konuşmalarında ulaşım konusunda yapılan düzenlemelere dikkat çeken Kadir Topbaş, yaptığı açıklamalarda sandıktan kendisinin çıkacağından emin olduğunu söylüyor. 5 yılda İstanbul'a toplam 25 milyar liralık yatırım yaptıklarını, bu yatırımlarda ulaşımın payının 12 milyar lira olduğuna değinen Topbaş, raylı sistemde 2023 yılı hedeflerinin 618 kilometreye ulaşmak olduğunu belirtiyor. İstanbul'un ulaşım master planını tamamladıklarını ifade eden Topbaş, ''Deniz ulaşımının payının artırılması, sistemlerin birbirine entegre edilmesi gerekiyor. Bunu biliyoruz. Bütün planlarımızı buna göre yapıyoruz'' diyor. Gelecek dönemdeki hedefinin deprem dönüşüm çalışmalarının öncelik kazanması olacağını anlatan Topbaş, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla ilgili çalışmaların da ön planda yer alacağını söylüyor. Topbaş, kampanyasında CHP'nin adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u bilmediği iddiasını sık sık dile getiriyor.
“MALİYECİYİM, PROJELERİM SAĞLAM”
OCAK - ŞUBAT 2009
Seçimle birlikte vaat dönemi de başladı. Siyasetçiler geçmişten bugüne İstanbul'la ilgili pek çok vaatte bulundu. İstanbullunun unutamadığı vaatlerden bazıları şöyle: Haliç gözlerim gibi mavi olacak. (Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedreddin Dalan) Tuzla ve Avcılar arasına, Marmara Denizi'nde 33 kilometrelik yüzer yol yapacağım. Bu proje İstanbul'un ve İstanbullunun trafik sorununu kökten çözer. (Ahmet Vefik Alp, 1999 MHP adayı) Eminönü'nü Venedik gibi yapacağım.Unkapanı'ndan Yenikapı'ya kadar olan bulvarı açılacak bir kanalla Haliç'e bağlayacağım. Böylece Eminönü ada olacak. Üstüne küçük köprüler yapılacak. Böylece Fatih, her taraftan Eminönü'ne bağlanacak. Eminönü'ne araç girmeyecek. Terk edilmiş arabalı vapurları yan yana koyarak, deniz üzerinde otopark yapacağız. (Nevzat Er, Eminönü Belediye Başkanı) İstanbul özel bir yasa çıkartılarak ayrı bir statü ile yönetilecek. (Eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu) Taksim'e cami yapacağım. (Eski Başbakan Necmettin Erbakan)
DOSYA
CHP adayı Kılıçdaroğlu ise propaganda stratejisini yolsuzluklarla mücadele üzerine kuruyor. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan’ın belediye başkanlığından bu yana 15 yıl geçti. Bu sürede tam 150 milyar dolar harcandı. Bu paralarla ne yapıldı?” diye soruyor. "İstanbul'un rantını birilerinin cebine aktarmak için değil, İstanbul'un yollarındaki çöpü, çukuru, çamuru yok etmek için yetkimi kullanacağım" diyen Kılıçdaroğlu, başkan olması halinde kömür yardımı yapıp yapmayacağı sorusunu cevaplandırırken "Başkan olduğunda ilk yapacağı işlerden birinin kömür dağıtmak değil, yoksul ailelere ucuz doğalgaz vermek olacağını" söylüyor. Maliyeci olduğunu ve her projesinin ayağının yere bastığını belirten Kemal Kılıçdaroğlu, "Herkes adam gibi evlerinde oturacak, birilerinin yoksulluğunu teşhir etmeyeceğiz. Herkese geliri düşükse belli bir metreküpe kadar doğal gazdan ücret alınmayacak" diyor. Kılıçdaroğlu şöyle devam ediyor: "Ben İstanbullulara vaat ediyorum. Bir yıl içinde 100 binlik imar planını getireceğim. Şehir artık plansız büyümeyecek. İstanbul sadece Türkiye’nin değil, dünyanın başkenti olacak. Emeğin başkenti olacak, sermayenin başkenti olacak. Sanatın başkenti, kültürün başkenti olacak. İstanbul'a 3.5 milyon turist
UNUTULMAYAN VAATLER
İSMMMO YAŞAM 25
geliyor. Biz 10 milyon turist çekeceğiz. İstanbul’un sosyal olarak gelişmemiş bölgelerine sinema ve tiyatro gidecek. O insanları İstanbullulara kazandıracağız, İstanbullularla barışık bir hayat sürecekler. 5 yılda 80 km metro yapacağız. Bunu da belediyenin kaynaklarıyla yapacağız. Biz İstanbul’u gerçekten yaşanacak bir şehir yapmak istiyoruz.” Sandıklar seçmenin önüne getirilene kadar Kılıçdaroğlu ile Topbaş arasındaki seçim yarışı sadece İstanbul'da değil, Türkiye'nin her yerinde sokakta, işyerlerinde, evlerde konuşulan konular arasında öne çıkacak görünüyor... Merak edilen sorunun yanıtını ise 29 Mart günü sandıklar verecek...
ODALARDAN ADAYLARA ÇAĞRI
Mimarlar Odası, Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) ve Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul'da bütünlüklü bir planlama olmadan yurttaşlara kaliteli hizmet verilemeyeceğine dikkat çekiyor. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhçu, Topbaş'ın yaptıklarını anlatarak İstanbul'un yönetimine talip olduğunu açıklamasının İstanbullunun geleceğini karartmayı planlaması anlamına geldiğini savunuyor. "Tek başına binaların depreme karşı dayanıklı olması anlamlı değil. Benzin istasyonunun yanında depreme güvenli binanın olması ne anlam ifade eder?" diyen Muhçu, "Kentsel dönüşüm projeleri deprem riski göz önüne alınarak hazırlanmıyor. Topbaş bu projelere devam edecek mi?" diye soruyor. Muhcu "Kılıçdaroğlu'nun işaret ettiği yolsuzluğun üzerine gitmek. Ama bu bir vaat değil olması gereken. Kentin bütününe dair plan olmaksızın temiz toplum yaklaşımı eksik kalır" ifadesini kullanıyor.
YATIRIMLAR PLANSIZ
DOSYA
Seçim heyecanı Facebook'ta
Seçimler internete de sıçradı. 29 Mart yerel seçimleriyle ilgili internetteki sosyal paylaşım sitesi Facebook'ta da büyük bir mücadele yürütülüyor. Kılıçdaroğlu ve Topbaş ile ilgili gruplarda şu ana kadar 100 binin üzerinde üye var. Facebook üyeleri bu gruplara katılarak adaylara desteğini açıklıyor. Bülent Soylu: “Kılıçdaroğlu, "İstanbul'u bilmiyor" diyenlere ders vermeye, İstanbul'u halkçı bir İstanbul yapmaya ve özlenen dürüstlüğe az kaldı.” Alişan Çankaya: “Yapılanlar ortada. 15 yıl önceki İstanbul ve şimdi bu hizmetleri görmezden gelen insanlara sesleniyorum. Sizler bu değeri kaybedemezsiniz. Çünkü halk buna müsaade etmeyecek. Çünkü İstanbul'un Kadir Topbaş'a ihtiyacı var.” Doğan Güzel: “Temiz siyaset yapmak bu ülkede cesaret ister. Ben Kılıçdaroğlu'nda bunu gördüm.” Rukiye Peker: “Topbaş'ın trafik sorununu çözdüğünü Kılıçdaroğlu'nu destekleyenler ne çabuk unuttu.”
26 İSMMMO YAŞAM
ŞPO İstanbul Şube Başkanı Erhan Demirdizen de geçen beş yılda Topbaş'ın en büyük yatırımı ulaşıma yaptığını söylemesinin doğru olduğuna ancak bunun plansız gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor. Demirdizen, "İstanbul'un dört bir yanında inşaatların sürmesi bir gelişmenin göstergesi değil. 3. köprüden uzak durulmalı. Özel ulaşım anlayışı terk edilmedikçe İstanbul'un ulaşım sorunu ortadan kalkmaz. Halkın talebi toplu, özellikle raylı ulaşıma yatırım yapılması olmalı" ifadelerini kullanıyor. ÇMO İstanbul Şube Başkanı Eylem Tuncaelli de "İstanbul'da suya ulaşamayan mahalleler var. İstanbul halkı sağlıklı, içilebilir suya erişmeyi talep etmeli" diyor.
PAMUK ELLER CEBE
29 Mart yerel seçimlerinde 16 büyükşehir, 65 il, 792 ilçe ve bin 350 beldeden oluşan toplam 2 bin 300 civarında birimde adaylar seçilmek için yarışacak. Mahalle ve köy muhtar azalığı ve yedek üyelik, ilçe belediye meclis üyeliği ve il genel meclis üyeliği için yaklaşık 500 bin kişinin seçimi yapılacak. Adaylar kesenin ağzını da açacak. Belediye seçimlerinde tam anlamıyla bir tanıtım isteyen adayın, masraf listesi 25-50 bin TL arasında değişiyor. Seçimlerde 1 katrilyonu aşkın paranın harcanması bekleniyor. Adayların yapması gereken masraflardan bazıları şöyle: Adaya özel seçim şarkısı 3-6 bin TL, Seçim afişleri ve propaganda için tanıtım filmi hazırlayarak,rakiplerinin bir adım önüne geçmek isteyen adayların 10-
OCAK - ŞUBAT 2009
İlçelerde
Yerel seçimlerde İstanbul'un ilçelerinde de kıyasıya bir yarış yaşanacak. Bu seçimde sanatçı ve sporcu adaylar dikkat çekiyor. Tiyatro sanatçısı Levent Kırca DSP'den Üsküdar, halk müziği sanatçısı Arif Sağ da CHP'den Sancaktepe adayı oldu. Trabzonsporlu eski milli futbolcu Lemi Çelik de CHP'den Güngören Belediye Başkanlığı için yarışacak. Seçimlerde Kadıköy, Şişli, Bakırköy gibi ilçelerde de sonucun ne olacağı merakla ediliyor. 29 Mart'a doğru adayların propagandalarında öne çıkan unsurlar şöyle:
KADIKÖY
İlçelerde de büyük bir çekişme beklenirken eski futbolcusundan tiyatro sanatçısına bir çok aday sandıktan çıkmaya çalışacak. Kim kazanırsa kazansın Megapol İstanbul’un sorunları yeni başkanları bir hayli uğraştıracak.
OCAK - ŞUBAT 2009
BAKIRKÖY
Ateş Ünal Erzen (Bakırköy Belediye Başkanı ve CHP adayı): “120 binden fazla "Bakkart" sahibine indirim-
İŞTE SEÇİMİN KAZANANLARI
Yaklaşan yerel seçimler öncesinde adayların seçim aktiviteleri, çok sayıda sektörde canlanma sağlarken, iş yoğunluğunda yüzde 200'lere varan artışlar bekleniyor. Reklamcılar, lokanta, pasta ve kahvehaneler, matbaacılar, kamuoyu yoklaması yapan şirketler, oteller, taşıma şirketleri, otobüs firmaları, kurye şirketleri, taksiciler, bayrakçılar, naylon baskıcılar, baloncular, çiçekçiler, ses tesisatçıları, telefon şirketleri, ku-
li alışveriş, ücretsiz olarak kültür sanat etkinliklerine katılma, acil yardım sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma imkanı sunduk. Bakırköy’de yaşayan ilçe halkına Bakırköylüyüm demenin ayrıcalığı yaşatıldı.” Oğuz Satıcı (AKP adayı): “Beş yıl boyunca Bakırköy belediyecilik anlamında çok vakit kaybetti. Yıllarca Türkiye İhracatçılar Meclisi gibi ülke ekonomisi için oldukça önemli olan kuruluşta hizmet verdim. Belediye başkanı olduğumda Bakırköy ilçesinin hem kaybolan yıllarını geri alacağız, hem de geleceğe yatırım yapacağız.”
ŞİŞLİ
Mustafa Sarıgül (Şişli Belediye Başkanı ve DSP adayı): “Biz Şişli olarak İstanbul' un 21. yüzyılda çağdaş yüzüyüz. Ama lafta değil, yaptığımız çalışmalarda çağdaşız. İlçemiz geleceğin merkezi oldu.” Muharrem Sarıgül (CHP adayı): “Sarıgüllerin savaşı olacak. Biz Sarıgül dağıtarak değil, projelerimizle iddialıyız.” Emin Haberdar (AKP adayı): “Şişli'nin sorunlarını biliyorum. Yeşil alana ihtiyacı var. Ali Sami Yen Stadı'nın yerine alışveriş merkezi değil, otopark ya da çocukların oynayabileceği bir alan yapılmalı.”
maşçılar, araba kiralama şirketleri, akaryakıt bayiileri, seyyar satıcılar, davul zurnacılar adaylar kaybetse de kazanacak sektörler arasında yer alıyor. Yerel seçim işsizlere de umut oluyor. Bazı animatörler işsizleri bir araya getirerek alkış grubu kuruyor. Alkış grubu anlaşma yaptıkları başkan adayının propagandasını yapıyor. Yerel seçimlerde genel seçimlere göre daha fazla bayrak yatırımı yapılıyor. Bayrak için yapılacak harcamaların 1.5 milyar doları bulması bekleniyor.
DOSYA
20 bin YTL’yi gözden çıkarması gerekiyor. Ses donanımlı otobüslerin 2 aylık kirası 10-20 bin YTL. Seçim irtibat bürosu açma, el ilanları, afişler, bayrak, kalem ve diğer baskılı tanıtım malzemeleri için en az 10 bin YTL. Kampanyada görev yapacak araçların akaryakıt alım giderleri için 35 bin TL. Kampanyada çalışacak elemanların maaşları, cep harçlıkları ve yemek masraflarıyla birlikte bir adayın cebinden toplam asgari 50 bin YTL harcaması gerekiyor.
Selami Öztürk ( Kadıköy Belediye Başkanı ve CHP adayı): “Hükümet siyasi nedenlerden dolayı Kadıköy'ü böldü. Kadıköy'de CHP’nin yüzde 60 olan oy oranı yüzde 80’e çıkar. Bizim temel felsefemiz yurttaşın rahat yaşabileceği bir kent yaratmak. Kadıköy buna hızla ilerliyor.” Sinan Genim (AKP adayı): “Kadıköy'de iskele meydan olmaktan çıkmış durumda. Doğru dürüst bir yeşil alan yok. Turizm'den pay almayan Kadıköy'ün bu alandaki potansiyeli arttırılmalı.”
yarış
İSMMMO YAŞAM 27
RENKLİ YAŞAM
İSMMMO’nun en kıdemli üyelerinden biri olan Günay Tomakan, 1950 yılından beri fiilen muhasebe mesleğini sürdürüyor. 1950’li yıllarda Fenerbançe’de koşan Tomakan, 400 metre engellide rekor kırmış bir milli atlet…
28 İSMMMO YAŞAM
O bir milli atlet
Genç cumhuriyetin Türkiye’yi yeniden imar etmeye çalıştığı yıllar… İstanbul’un nüfusu henüz binlerle ifade ediliyor. Şehrin sayfiye yerlerinden biri olan Bakırköy’de de çocukların futbol oynayıp, koşabileceği boş arsa çok. Türk çocukların daha çok futbola meraklı olduğu bu yıllarda, Rum kökenli ailelerin çocukları arasında koşmak yani atletizm daha çok ilgi görüyor. Rum kökenli arkadaşlarından etkilenerek atletizme ilgi duyanlar arasında bir Türk çocuğu da var. Halen Bakırköy’ün ilk ve tek Milli atleti unvanını taşıyan bu isim; Günay Tomakan… İSMMMO Üyesi Tomakan, çocukluğunda koşarken bütün arkadaşlarını geçtiğini fark edince atletizm sporuna sevdalanmış. Fenerbahçe’yi tutan Tomakan, 1949’da Fenerbahçe Kulübü’ne giderek, “Sizlerle koşmak istiyorum” demiş. Önce Tomakan’ı ciddiye almayıp yanlarından kovsalar da, sonra ondaki yeteneği fark edip, kulübe almışlar. Günay Tomakan’ın ilk lisansı 1 Temmuz 1953’te çıkmış. Çok geçmemiş, 1957 yılında da milli atlet olmuş. Tomakan, “O yıllarda da Türk gençliği futbola meraklıydı. Rum kökenli gençler ise daha çok koşuyorlardı. Ben onları örnek aldım, atletizme başladım” diyor. Fenerbahçe’de 16 yıl forma giyen Tomakan, 400 metre engellide birçok kez milli olmuş. 1958 yılında 400 metre engellide rekor kırmış. Türkiye şampiyonu da olan Tomakan, gençlere atletizm sporuna daha çok ilgi göstermelerini tavsiye ediyor. Tomakan, “Atletizmin genel prensibi çabukluktur. Sporların anası atletizmdir. Bence gençler atletizmle tanışmalılar, spora böyle adım atmalılar. Sonra vücutlarının elverdiği ölçüde diğer branşlara geçmeliler. Spor yapan kimse hayatını kurtarır. Bütün gençlere atle-
OCAK - ŞUBAT 2009
tizm sporunu yapmalarını tavsiye ediyorum” diye konuşuyor. Günay Tomakan 1933 Antalya doğumlu. Tomakan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin eski genel sekreteri ve Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın yeğeni… O doğduktan kısa bir süre sonra ailesi Antalya’dan Bakırköy’e göç etmiş. İlk ve ortaokulu Bakırköy’de bitiren, Tomakan, Aksaray’daki Pertevniyal Lisesi’nden mezun olmuş. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi (O zamanki adı işletme enstitüsü) mezunu olan Günay Tomakan, Fenerbahçe’de koşarken lise yıllarında çalışmaya başlamış. Sümerbank’ta işçilerin basılan kartlarını kontrol eden ‘puantör’ olarak 15 yaşında işe giren Tomakan, daha sonra da iplik maliyetini öğrenmiş. Sümerbank’ta 2 yıl çalıştıktan sonra, Fenerbahçe’nin o zamanlar 2. başkanı olan Raif Dinçkök’ün Aksu fabrikasında işe başlamış. Orada da yine 10 yıl boyunca iplik maliyetinden sorumlu olmuş. Vatani görevini Manisa’da yedek subay olarak yapan Tomakan, askerlikten döndükten sonra muhasebeci olarak bağımsız çalışmaya karar vermiş. İlk ofisi evinin bir bölümüymüş. Ağırlıklı olarak deri ve denizcilik şirketlerine hizmet veren Tomakan, bir dönem de armatör Hayri Baran’a ait Hayri Baran Deniz A.Ş. şirketinde muhasebe müdürü olarak çalışmış. Dünya Moda Konseyi’nde de muhasebe azası olmuş. Modacı Kerim Kerimol ve Kiğılı Giyim’in sahibi Abdullah Kiğılı ile yakın dostluğu olan Tomakan, modanın içinde olduğu yıllarda giyim zevkini ilerletmiş. Tomakan, 75 yıldır Bakırköy’de yaşıyor. Bakırköy Yenimahalle Tren İstasyonu’nun hemen karşısındaki ofisini her gün açan Tomakan, aslında uzun yıllar önce muhasebeciliği bırakmış. Şimdi yalnızca damadı, yeğeni ve birkaç dostunun defterini tutuyor. Tomakan’ın ofisi bir işyerinden çok bir müze görünümünde. Bu mini müzede Tomakan’ın madalyaları, kupaları, resimleri ve daha nice hatıraları bulunuyor. Anılarıyla mutlu olduğunu gözlemlediğimiz Tomakan’a en kıdemli meslek mensuplarından biri olarak, muhasebe mesleğinde nelerin değiştiğini soruyoruz: “ Ben 25 yıl evvel aslında mesleği bıraktım. Buna karşın her gün iş yerini açıyorum. Ben serbest çalışmaya başladığımda müşteriler önümüzde ceketini iliklerdi. Müşteri muhasebesini tutayım diye bana yalvarırdı. Şimdi bazı müşterilerin kapıyı tekmeleyerek muhasebecisinin yanına girdiğini bile duyuyorum. Meslek ilerledi ama iş ilişkisinde saygı açısından da çok şeyler değişti.”
‘İSMMMO bir bilgi hazinesi’
Tomakan, İSMMMO’nun en kıdemli üyelerinden… 1950 yılından beri fiilen muhasebe mesleğini yürüten Tomakan’ın Oda’nın faaliyetleriyle ilgili değerlendirmeleri şöyle: “İSMMMO, gerçekten bir bilgi hazinesi. Doğuştan ölüme kadar bizi mesleki açıdan bilgiyle donatıyor. Ben Oda açıldığından beri delegeyim. Her teşekkülün mutlaka eksikleri olur. Ancak ben odanın eksiklerinin yüzde 1, iyi yönlerinin de yüzde 99 olduğunu düşünenlerdenim. Ayrıca, Yahya Arıkan’ın da Oda’yı ayakta tuttuğunu söyleyebilirim.”
60 YILLIK FENERLİ...
RENKLİ YAŞAM
Tomakan, 60 yıldır da tescilli bir Fenerbahçeli… Yüksek Divan Kurulu Üyesi olan Tomakan, aynı zamanda delege. Yakında Fenerbahçe’den 60. yıl plaketini almaya hazırlanan Tomakan, stada giderek atletizm müsabakalarını izlediğini de söylüyor. Yaşı ilerlediği için koşmayı bırakan Tomakan, günde 1-2 kilometre yürüyor. Spor aşkına, Ataköy’deki evinden Bakırköy’deki ofisine kimi zaman yürüyerek geliyor.
İSMMMO YAŞAM 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
Televizyonun harika çocuğu Son yılların en çok ilgi gören yarışma
programı Var Mısın Yok Musun’un sunucusu
ve yapımcısı Acun Ilıcalı, “Ukalalıktan nefret ederim. En büyük avantajım da kendimi ekrana çok iyi yansıtmam” diyor.
GÜLŞEN KANDEMİR
30 İSMMMO YAŞAM
Muhabirlik, sunuculuk, program yapımcılığı, televizyonculuk kariyerindeki bazı kilometre taşları… Türkiye’nin en çok seyredilen yarışma programlarından birinin hem yapımcısı, hem sunucusu Acun Ilıcalı… Show TV’de, 200 bölümü geride bırakan Var Mısın Yok Musun yarışma programında hem eğlendiriyor, hem kazandırıyor. Son yıllarda adeta bir fenomen haline gelen Var Mısın Yok Musun’la televizyonculukta çıtayı iyice yükselten Acun Ilıcalı, 1 milyon 400 bin kişinin bu yarışmaya katılmak için sırada beklediğini söylüyor. Özellikle bu kriz döneminde bir hayır işi yaptıklarını da vurgulayan Acun Ilıcalı ile meslek hayatındaki yeni hedeflerini konuştuk. Önce Var Mısın, Yok Musun’u konuşalım isterseniz… Ekonomik krizin gittikçe ağırlaştığı bugünlerde, para dağıtan yarışma programınıza kimler başvuruyor? İlk baştaki yarışmacı adayı profilimiz farklıydı. Şu dönemde daha çok paraya ihtiyacı olanlar başvuruyor. Ayrıca şöhret ve televizyona çıkmak eğlenceli bir olaydır. Biz Türkiye’de
OCAK - ŞUBAT 2009
OCAK - ŞUBAT 2009
‘Hayatım film gibi’
Acun Ilıcalı, 1972 Edirne doğumlu. Ailesi aslen Erzurumlu olan Ilıcalı, ilk ve ortaokulu Edirne’de okudu. Kadıköy Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği'ni kazandı. Ancak okulu bitirmeyip, televizyonculuğu seçti. 19 yaşındaki ilk evliliğinden Banu, ikinci evliliğinden ise Leyla ve Yasemin adlarında 3 kız çocuğu sahibi. Acun Ilıcalı, hayatındaki birçok mutluluk ve acıyı genç yaşta yaşamış. 18 yaşında evlenen, 19 yaşında baba olan Ilıcalı, 20 yaşında anne ve babasını trafik kazasında kaybetmiş. Kendisi de bir motosiklet kazasında ölümün eşiğinden dönmüş. O yaşlarda yaşadıklarını bir dibe vurma olarak nitelendiriyor Ilıcalı. Yakın zamanda ünlü bir yönetmenden teklif aldığını söyleyen Acun Ilıcalı "Hakikaten film gibi hayatım var. Ama bu teklifi düşünmem lazım. Biraz daha değerlendirmek lazım" dedi.
YAŞAM’IN PORTRESİ
bir şeyi kırdık. Kalitesiz yapımlar, televizyona çıkmayı sevimsiz kılmıştı. İnsanları televizyona çıkmaktan utanır hale getirmişti. Ben kendi açımdan Fear Factor ile başlayan yarışma yapma trendinde bunu kırdım. Benim yarışmalarıma eğitimli, bilgi ve görgü düzeyi yüksek yarışmacılar katıldı. Güven unsuru önemli… “Acun’un yaptığı işler saçma sapan olmuyor” diye düşünülüyor. Biz bu yarışmalarda hayırlı bir iş de yapıyoruz. Var Mısın Yok Musun’da 200 bölümde 11 milyon TL dağıttık. Bu para vatandaşın ihtiyaçlarına gidecek. Bizim yardım gecelerimiz de var. Bu gecelerde 8 milyon TL toplamışız. Bu paralar engellilere, kimsesizlere gitmiş. Var Mısın Yok Musun’da final ne zaman? Valla, final gözükmüyor. Özellikle kasım ayında uzak ara birinci olmuşuz. Özellikle de Milli Maç olmadığında… Haftanın üç günü yayınlanan yarışma programını kaç kişilik bir ekiple hazırlıyorsunuz? Var Mısın Yok Musun için 90 kişi çalışıyor. Kendime özel yardımcım yoktur. Ekip olarak her paylaşırız. Prodüksiyonunu kendimiz yapıyoruz. Part time çalışan arkadaşlarımız da var. Peki bu işten çok kazanıyor musunuz? Ben de kanal da kazanıyorum. Bu konuda çok spekülasyon yapılıyor ama rakamlar, kanalla aramızda. Tabii bu işte bizim de çok ciddi giderlerimiz var. Para harcamaktan kaçınmayız. Haftada bir aktivite yapılır. Yarışma günleri, 3 ya da 4 gün çekim vardır. Orada çok ciddi yemek ekonomisi var. Misafirlerin yeme-içmelerini karşılarız. Size en basitinden söyleyeyim: Yarışmacılarımızdan Hekim Ağabey’in Afganistan’dan akrabaları geldi. Ben getirdim. Ben bunun ücretini kanalla kovalamam, kanaldan para talep etmem. Profesyonel bir işte teknik de önemlidir. Biz canlı yayın yapıyoruz. Amerika ile 3 dakikalık bir canlı yayının masrafı 25 bin dolardır. Ayrıca Türkiye’deki 10 yarışmanın 9’u, yurtdışı formatlıdır. Dünyada da kabul görmüş formatlardır. Bunlara da format parası verirsiniz. Var Mısın Yok Musun’un başarısını siz neye bağlıyorsunuz? Öncelikle şunu söyleyeyim. Ben profesyonellerle çalışmam. Yani cast ajanslarından oyuncuları yarışmacı yapmam. Reality show’un güzelliği, yarışmacıların tamamının amatör olmasındadır. Doğal olduğu için o elektrik seyirciye de geçiyor. Ben de bugüne kadar hiç suni olmadım, samimiydim. Çok büyük bir avantajım hiçbir dizide oynamadım, onun için halk gerçek bir kimlik gördü. Genelde etrafta sevilen bir insanım zaten. Bugün 25-30 kişilik bir ekip varsa bunların 15’i minimum 15 yıllık arkadaşım. Ukalalıktan nefret ederim. Kendini beğenen insan bana çok antipatik gelir. En büyük avantajım da kendimi ekrana çok iyi yansıtmam. Fear Factor, Survivor’dan sonra Var Mısın Yok Musun… Sırada ne var?
Acun Ilıcalı, geçen günlerde ünlü manken Adriana Lima’yı programına konuk etti.
İSMMMO YAŞAM 31
YAŞAM’IN PORTRESİ
Dünya maçına gidemedi, ünlü oldu
Acun Ilıcalı, kendini hem başarılı hem de talihli buluyor. Kendisinin talihini değiştiren bir gelişmeyi Ilıcalı şöyle anlatıyor: “2002’de Dünya Kupası maçı için Kore’ye gidecektim. Basın kartı olmayanlar akredite olamazlar dediler. 7 sene Show’da çalışmama rağmen basın kartı almayı unutmuşum, gidemedim ve ‘Acun Firarda’yı yapmaya başladım. Devamında da birçok olay kendiliğinden gelişti. Fear Factor’ı Kanal D için düşünüyordum. Fakat Show’da yıllarca ekmek yedim, önce bir Show’a söyleyeyim dedim. Show Genel Müdürü 5. dakikada kabul etti. Sonra da Survivor’ı onlar bana teklif etti.”
32 İSMMMO YAŞAM
Televizyoncu olarak hedefim, insanlara “Acun, güzel program yapıyor” dedirtmeyi sürdürebilmek... Birçok ödüller aldım. 2 tane Altın Kelebek Ödülü aldım. Bugüne kadar pek görülmeyen reytingler aldık. Beni ne mutlu eder diye sorarsanız?.. Ne para, ne reyting… İnsanların ‘Güzel programdı” demelerinden daha büyük mutluluk yok. Son yıllarda televizyonda yarışma programları artıyor. Bunda pay sahibi olduğunuzu düşünüyor musunuz? Cesaret getirdiğimiz kesin... Son dönemlerde dizi baskısındaki televizyonlara yarışmalarımızla cesaret verdik. Yarışma, televizyonun ayrılmaz bir parçası. Futbol maçı da bir yarışmadır. Yarışma insanın hayatının önemli bir parçasıdır. İşte de yarışma vardır; okulda da… Bence yarışmalar ölmez. Türkiye’de televizyonlar arasında çok ciddi bir rekabet var. Yayın kalitesi ve yarışmalarımızın prodüksiyon kalitesi yüksek. Dünyada bu işler denenmiş. Belli formatlar var ve onları deniyoruz. Bence yarışmaların başarısı, o formatı Türkiye’ye uydurabilme becerisinde yatıyor. Yoksa, format sadece, bir fikirdir. Hala kimse 500 bin TL’lik
büyük ödülü alamadı. Bunu neye bağlıyorsunuz? 500 bini veremeyeceğiz diye içim gidiyor. 500 bini bir an önce vermemiz lazım. Bu dönemde veremeyeceksek ne zaman vereceğiz? Kazandırmak için ne yapacağımızı şaşırdım. 10 tane 500 bin koyduk. Acun Medya adında bir şirketiniz olduğunu biliyoruz. Acun Medya, nereden nereye geldi? Acun Firarda'yı dört yıl yaptıktan sonra, 2006'da Acun Medya'yı kurmaya karar verdik. Önce Fear Factor'ü yaptım, çok başarılı oldu. Onun üzerine Survivor'lar geldi. Şirket ilk kurulduğunda ben, Esat, Çaykun, Feridun ve kameramanımızla 5 kişiydik, gittikçe büyüdük. Bugün Var Mısın Yok Musun’u 90 kişilik bir ekip yapıyor. Aslında bu sizin ikinci patronluk deneyiminiz galiba değil mi? Evet, ticarete 1993 yılında Bağdat Caddesi'nde bir kot dükkanı açarak atıldım. Yurtdışından arkadaşımla markalı jean ve gömlek getirmeye başladık. O dönemde 501 çok modaydı. Armani, Valentino, Versace marka kotlar da getiriyorduk. Sonra ikinci dükkanı
OCAK - ŞUBAT 2009
OCAK - ŞUBAT 2009
‘Futbol oynamayı severim’
Acun Ilıcalı’ya “Televizyonculuk yoğun bir iş. Ne ile dinleniyorsunuz?” diye soruyoruz. Ilıcalı’nın yanıtı şöyle: “Gerçekten, korkunç derecede iş yoğunluğum var. Haftada iki gün futbol oynarım. Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin, Fatih Terim’le maç yapıyoruz. Halı saha maçlarımız gece 1’de başlar, 2-3 gibi biter. Profesyonel futbol oynamak da içimde kalmış sanırım. Ayrıca, play station oynamayı severim.”
YAŞAM’IN PORTRESİ
da açtık. Ancak aynı yıl Tansu Çiller döneminde döviz krizi oldu. O sırada çok ciddi mal almıştık. Aldığımız malı satsak borcumuz ödenmiyordu. Döviz olarak borçlandığımız için borç dörde katlandı ve battık. Kendi işimiz batınca kriz döneminde bari maaşlı bir işe gireyim dedim. O yıllarda Show TV'de mali kontrolör olan İrfan Abi (İrfan Şahin) bizi İlker Yasin'le tanıştırdı. Çok sıcak bir futbol muhabbeti yaptık. İlker Abi şaşırdı, çünkü futbol manyağıydık. Inter-Milan maçını izlemeye İtalya'ya gidiyorduk mesela. Bizdeki bu enerjiyi görünce denemek üzere aldı. O zamanki kurla maaşım 110 dolar ediyordu, yani bugünün parasıyla yaklaşık 150 YTL filan. Televizyonculukta yıldızınız Şansal Büyüka’nın ekibine transfer olunca parladı değil mi? Bu transfer nasıl gerçekleşti? Beşiktaş'la uçaktan indik. Kamp dönüşü gece 03.00 filan. Telefon çaldı, açtım. Şansal Abi'nin yardımcısı Ferhan Tezcan arıyor. Yanımda Nijeryalı futbolcu Amokachi var. Beni transfer etmek istediklerini söyledim. “Şimdi ne alıyorsan 10 katını iste. Ben 10 milyon dolarlık futbolcuyum kimse beni bu saatte istemedi” dedi. Büyük havayla Şansal Abi'yle buluştum. 10 katını isteyemedim ama 7 katından kapıyı açtım. Şansal Abi de 'Seve seve' deyince transfer oldum.
İSMMMO YAŞAM 33
KARİYER
İyi giyin terfi et!
34 İSMMMO YAŞAM
Ne demiş atalarımız! Kılık kıyafetinizle karşılanır, bilgeliğinizle uğurlanırsınız… İşyerlerinde çalışanların nasıl giyindikleri en az iş yetkinlikleri kadar önem taşıyor. Uzmanlara göre, iş hayatında giyim tarzı, terfi ve prim kazanmada en az diğer unsurlar kadar önemli. Çalışanların her zaman bakımlı olmaları ve bulundukları pozisyonun üzerinde giyinmeleri tavsiye ediliyor. A Y Ş E G Ü L E M İ R OCAK - ŞUBAT 2009
İşinde çok başarılı, mesleğini seviyor, bilgili, deneyimli ve bir de çok iyi giyiniyor. Yeni boşalan müdürlük pozisyonu için en iyi aday olabilir… Araştırmalara ve uzmanlara göre, iş hayatında giyim tarzı, terfi ve prim kazanmada en az çalışkanlık, bilgi ve deneyim kadar önemli. Özellikle kadınlar, seksi kıyafetlerle ofis ortamında rekabet yaratarak kendileri açısından avantaj sağlıyorlar. İmaj danışmanlığı yapan ve Kanada’da hizmet veren Free Spirits danışmanlık şirketinin kurucusu olan Ayla Tezcan da, işyerinde giyimin tahmin edildiğinden daha önemli olduğuna dikkat çekiyor. İşyerinde profesyonel giyinenlerin daha hızlı yükselme şansına sahip olduğunu vurgulayan Tezcan, çalışanlara her zaman bakımlı olmaları ve bulundukları pozisyonun üzerinde giyinmeye dikkat etmeleri tavsiyesinde bulunuyor. Tezcan, şunları söylüyor: “Yönetici seviyesinde bir pozisyon boşaldığında veya adaylar içinden birini seçerken öncelikle dış görünümünüz hatırlanır ve o pozisyonu taşıyıp taşıyamayacağınız, ilk aşamada değerlendirilir. Konunuzda en değerli uzman bile olsanız öncelikle kılık kıyafetinizle karşılanmaya uygun olmalısınız.”
SPOR MU, KLASİK Mİ?
Klasik giyim, iş yaşamının üniforması olarak görülüyor. Ancak yaratıcılık gerektiren sektörler olan reklam, medya, yazılım gibi alanlarda ise spor giyim söz konusu ola-
bilir. Ayla Tezcan, giyimin ne kadar spor olacağının firma kültürüne göre değiştiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Spor giyim söz konusu olduğunda da yine şık ve bakımlı olabilirsiniz. Spor ile klasik giyim arası da seçilebilir. Böyle giyimlerde ceket olamayabilir daha spor kumaş pantolon veya denim giyilebilir. Kravat takılmayabilir. Ana kural burada da temiz ve bakımlı olmak. Yine saç, traş, kadınlarda makyaj, el ve cilt bakımı imajı tamamlar.” İş arkadaşları, müdür ve işyeri kuralları yanında giyim tarzının önemli olduğu diğer bir kitle ise müşteriler. Firmanın müşterileri, çalışanların profesyonelliğini, şirketin profesyonelliği ile özdeşleştiriyorlar. Ayla Tezcan, bir işi ya da projeyi almada imajın önemine dikkat çekiyor ve şu tespitlerde bulunuyor: “Giyiminiz, davranışlarınız ve iş yaşamı protokol bilginizle en önemli otorite konumuna gelebilirsiniz. Hatta pazarlık toplantılarında bile sizin, firmanızdan değerli olduğunuz düşünülür. Doğru kişisel imaj ile hem kendiniz, hem de firmanız daha yüksek konumda markalaşır.”
Ofiste aşırı dekolte giymeyin
R E
OCAK - ŞUBAT 2009
KARİYER
A
K
E
K
Öncelikle tıraşına çok dikkat etmeliler. Kirli sakal modasına uyanlar bile uygun şekilde bakımlı olmalı. Ellerin bakımlı olması kadınlar kadar erkekler için de önemli. Pantolon her zaman ütülü ve temiz olmalı. Pantolon konusunda erkeklerin genellikle yaptığı bir hata beli dar pantolon kullanmaları. Pantolonun belinin göbek altında ve sıkı olması yanlıştır. Kemer ve ayakkabı aynı renkte kullanılmalı. Ceket vücut şekline ve ölçülerine uygun seçilmeli. Ceket omuzu doğal omuz genişliğinden fazla olmamalı ve ceket kol boyu doğru ayarlanmalı. Ceket kolundan bir parmak kadar aşağıda gömlek kolu bitmelidir, gömlek kol boyu baş parmak kemiğini geçmemeli. Gömlek yakası boyuna tam uygun olmalı, bol veya dar olmamalı. Ayakkabılar her zaman boyalı ve temiz olmalı. Çorap mümkünse uzun boylu seçilmeli ve pantolon rengi ile aynı olmalı veya ayakkabı rengine uygun olmalı. Kravat renkleri kıyafete uygun seçilmeli.
K
D
I
N
Gömlek ve bluz yakası çok aşağıya açık olmamalı. Gömlek düğmelerinin araları açık olmamalı. İdeal etek boyu diz üstü klasik boy, etekle ince çorap kullanılmalı. Saçlar bakımlı ve temiz olmalı, çok seksi ve çok kabarık saç modelleri iş ortamına pek uygun olmayabilir. Ayakkabıda orta boy topuklu ideal, çok uzun ve ince topuklu ve çok sıfır topuklu ayakkabılar farklı imaj yansıtmanıza neden olabilir. Hafif ve az miktarda parfüm kullanılması uygun olur. Yapılan iş ve sektöre uygun olduğu takdirde kesinlikle makyajlı olunmalı. Yapılan bir araştırmaya göre, makyajlı kadınların makyaj yapmayanlara göre daha yüksek ücret aldığı ortaya çıktı. Makyajın dozu da çok önemli. Çok fazla ve koyu makyaj tam tersi etki yapabilir, sade ve göze çok batmayacak gündüz makyajı yapılmalı. İş yaşamında aşırı dekolte, otorite ve pozisyon kaybetmeye neden olabilir.
Beli dar pantolon bir hata
İSMMMO YAŞAM 35
Çocuk ‘zorba’lar
Türkiye’de okullarda, her yedi öğrenciden biri, belli bir süre boyunca ya zorba oluyor ya da zorbalığa maruz kalıyor. Özellikle 7-11 yaş döneminde yoğun görülen zorbalık, çocukların ders başarısını düşürürken, kişiliğinde uzun süreli olumsuz etkilere neden olabiliyor.
“Okul başarısı düşüyor, okula gitmek istemiyor, son günlerde kıyafetlerinde yırtıklar, sökükler oluştu, nedensiz ağlama nöbetleri geçiriyor, uykudan sık sık uyanıyor, içine kapanıyor, neden göstermeden fazla harçlık istiyor…” Uzmanlara göre, ilköğretime giden çocuğunuz, bu özellikleri gösteriyorsa ‘akran zorbalığı’na maruz kalıyor olabilir. Zorbalık, öğrencilere akranları tarafından süreli veya sistematik olarak fiziksel ya da psikolojik şiddet uygulanması olarak tanımlanıyor. Zorbalığın birçok çeşidi bulunuyor. Sadece fiziksel saldırganlığı ifade etmiyor. Bu, başkalarına ad takmayı, alay etmeyi veya onlarla ilgili hoş olmayan hikâyeler yaymayı olduğu kadar, itmeyi, tehdit etmeyi, vurmayı ve tekmelemeyi de içeriyor. Türkiye’de okullarda, her yedi öğrenciden biri, belli bir süre boyunca zorba ya da kurban olarak zorbalık deneyimi yaşıyor. Daha küçük yaşta ve bedence daha zayıf öğrenciler, zorbalıkla daha sık karşılaşıyor. 13 yaşında zorbalıkla karşılaşanların, 23 yaşında depresyon geçirmeleri daha yüksek bir olasılık olarak görülüyor. Anne babalar da genellikle zorbalık sorununun farkında olmuyorlar.
EĞİTİM
YIKICI ETKİ YARATIYOR
36 İSMMMO YAŞAM
Özel Doğuş Okulları Psikolojik Danışmanı Serhat Uzun, okulda zorbalığın aslında yıllardır var olan, ‘aman ne olacak, çocuktur geçer’ denilen, yokmuş gibi davranılan bir konu olduğunu söylüyor. Uzun, ''Ancak yapılan araştırmalar, zorbalığın olumsuz ve yıkıcı etkisi nedeniyle üzerine gidilmesi ve çözümlenmesi gerekliliğine işaret ediyor” diyor. Uzun, zorbalıkla ilgili şu bilgileri veriyor: ''Zorbalık, bir çocuğun ya da ergenlik dönemini yaşayan bir gencin, bir başka çocuk ya da gence karşı bilinçli ve uzun süren şekilde fiziksel şiddet kullanması veya isim takması, dışlaması, söylentiler çıkarması ya da alay etmesi sonucunda canını acıtması anlamına geliyor. Yapılan araştırmalara göre okulda zorba olarak belirlenen öğren-
OCAK - ŞUBAT 2009
Zorbalığa maruz kaldığını nasıl anlarsınız?
Ders başarısında düşme. Okula gitmek istememe. Okul servisini değiştirme isteği. Kıyafetlerinde yırtıklar, sökülmeler, boyalar. Vücudunda çizikler, morartılar. Okul eşyalarında sık sık kayıplar, kırılmalar, bozulmalar. Nedensiz ağlamalar. Depresyon, içine kapanma. Rahatsız uyku, uykudan sık sık uyanmalar. Nedeni belli olmayan mide ve baş ağrıları. Ani öfke nöbetleri. Neden göstermeden fazla harçlık talebi.
cilerin yaklaşık yüzde 60'ı, 23 yaşına kadar en az bir kez suç işlemiş durumda. Zorbalıkla karşılaşmak, on yıl sonrasında yaşanan özgüvensizliğin göstergesi oluyor.'' Serhat Uzun, zorbalıkla karşılaşan çocuğun bir duygusal sorun yaşamayacağı ve hatta bunun olgunlaşmasında iyi bir deneyim olabileceği düşüncesinin yanlışlığına dikkat çekiyor. Uzun, zorbalığın çocuklar üzerindeki etkisiyle ilgili şunları söylüyor: “Kendilerini çevrelerinden izole edilmiş hissederler. Çocuğun kendine olan güveni uzun sürede etkilenebilir. Okulda öğrenme olumsuz yönde etkilenir. Depresyona yol açabilir. Kızgınlık, umutsuzluk, bıkkınlık, güvensizlik, korku ve engellenme duyguları yaşanabilir.” Zorbalık özellikle 7-11 yaş döneminde yoğun görülüyor. Gerçekte birçok çocuk bazen saldırgan davranışlar gösteriyor, fakat bunların sadece küçük bir kısmının davranışları zorbalığa dönüşüyor. Uzun’a göre, bütün çocuklar başkalarına karşı zorbalık yapmanın yanlış ve haksız bir davranış olduğunu öğrenmeli.
LAKAP TAKMAK DA ZORBALIK
OCAK - ŞUBAT 2009
Bir gruba ait ve popüler olmak isteniyor. Güç duygusundan hoşlanılıyor. Mutsuzluk ve yetersizlik duygusu yaşanıyor. Her istediklerinin yapılmasını istiyorlar. Korkuyu gizleme isteği. Televizyon programlarının etkisi. Aile içinde şiddete yönelme.
Zorbalık engellenebilir
Psikoloji uzmanlarına göre, okullar zorbalığa engel olabilir. Öğretmen, öğrenci, aile ve idareciler, zorbalık karşısında alacağı ortak tavır ve disiplin anlayışı ile bu sorunu çözebilir. Zorbalığın doğru bir davranış olmadığı ve zorbalığa maruz kalan öğrencilerin bunu bildirmelerinin yanlış olmadığı tüm öğrencilere öğretilebilir. Öğrencilerin, okulun zorbalıkla ilgili genel politikasını ve yapacakları davranışların sonucunda neler olacağını bilmesi, sorunun çözümüne önemli katkı sağlar. Öğrencilerin arabuluculuk, çatışma çözme, arkadaşlık ve dostluk becerilerini öğrenmelerine yardım edilebilir.
EĞİTİM
Zorbalığın en yaygın biçimi lakap takmak ve alay etmek olarak görülüyor. Genelde erkekler fiziksel güçlerini kullanarak, kızlar ise birisini gruptan dışlayarak veya onunla ilgili söylentiler yaymak şeklinde zorbalık yapıyor. Zorbaların bazıları ise, başkalarına zarar verdikleri için utanır ve kendilerini dışlanmış hissedebilirler. Kötü olduklarına ve cezalandırılmayı hak ettiklerine inanabilirler. Çocukluklarındaki bu saldırgan davranışları bazılarında yetişkinlikte şiddet ve suça yönelik davranışlara dönüşebilir.
Neden zorbaca davranılıyor?
İSMMMO YAŞAM 37
SAĞLIK
Kapalı mekanlarda daha fazla vakit harcanan, fiziksel hareketin azaldığı kış aylarında harcanan enerji düşüyor. Mevsim koşulları nedeniyle alınan fazla kiloları vermek için ise vücut direncini düşürmeyen ve hastalıklara davetiye çıkarmayan kış diyeti uygulanması gerekiyor. A Y Ş E G Ü L E M İ R
38 İSMMMO YAŞAM
Kış diyetiyle ilkbahara hazırlanın Kış, soğuk, rüzgar nedeniyle daha fazla kapalı mekanlarda vakit geçirmeye başladınız, fiziksel hareketiniz azaldı, üşümemek için en kısa mesafelerde bile arabaya binmeye başladınız, yağlı ve kalorili besin tüketimini de artırdınız ve beklenen sonla karşılaştınız, olması gerekenin üzerinde kiloya çıktınız… Kış aylarında bulunduğumuz şu günlerde, çoğu insan buna benzer bir durumu yaşıyor. Kış nedeniyle kalın giysilerle kilolarını kamufle etmeye çalışsalar da, çoğu diyet yaparak ilkbahara ve yaz aylarına ‘fit’ girme planları yapıyor. Ama kış aylarına özgü hastalıkları önleyecek, düşen vücut direncini etkilemeyecek bir diyeti merak ediyorlar. Zaten uzmanlar, kış aylarında güçlü bir savunma mekanizması oluşturulması için beslenmeye dikkat edilmesini öneriyor. Hava
OCAK - ŞUBAT 2009
latılmasını sağlıyor” bilgisini veriyor. Kış mevsiminde güneşin az olması nedeniyle insanlar D vitamini açısından sıkıntılar yaşayabiliyor. Bu nedenle güneşten Turgay Köse mümkün olduğunda yararlanmaya ve haftada iki kere balık yenilmesine özen gösterilmesi gerekiyor. Köse, kışın vücut direncini artırmak için beslenmede dikkat edilmesi gerekenleri şöyle KIŞIN KİLO ALMA RİSKİ FAZLA sıralıyor: “Nohut, mercimek, kuru barbunya gibi kuru Etik Diyet Danışmanlık’tan uzman diyetisyen Turbaklagiller, esmer ekmek, bulgur pilavı gibi kepekli gay Köse, kış aylarında günlerin kısalması, fiziksel tahıllar, sebze ve meyveler içerdikleri lifler sayesinde aktivitenin kısıtlanması, havaların soğuması ile memidede hacim sağlayarak uzun süre tok tutar ve diyete tabolizma hızının yavaşlamasını kilo alımında risk fakuyumu artırırlar. Ayrıca kan şekeri, kolesterol ve tantörleri olarak sıralıyor. Kışın, vücudun ısı değişikliğine siyonu istenilen seviyelerde tutmaya yardımcı uyum sağlayabilmek için harcadığı enerjiyi düşürdüğünü olurlar. Kabızlığı önlemeye yardımcı olarak, kalın hatırlatan Köse, şu önerilerde bulunuyor: “Azalan fizikbağırsak kanserinden koruyucu etkiye de sahiptirsel aktivite de hesaba alınırsa, kilo almamak için günler. Lifli besinlerin bahsedilen etkilerini gerçeklük yağ ve şeker tüketimi kısıtlanmalı. Her mevsim leştirebilmesi için, gün içerisinde kadınların 10, erkekolduğu gibi kışın da kızartmalardan kaçınmalı; haşlalerin 14 bardak su içmesi gerekir. Kuşburnu, ıhlamur, ma, ızgara, buğulama, buharda veya fırında pişirme adaçayı, zencefil, rezene, anason, kekik otu gibi bityöntemleri tercih edilmeli. Dengeli beslenme ki çaylarının da yaygın görünen kış hastalıklarına çerçevesinde şeker ihtiyacı besinlerden doğal olarak karşı olumlu etkileri var.” karşılanıyor. Bu nedenle tatlılardan kaçınmak, yenildiği takdirde tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, şerbetli tatlılar yerine, sütlü ve meyveli tatlıları veya rafine şeker yerine yapay tatlandırıcı içeren alternatifleri tercih etmek daha sağlıklı olur.” Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin. Kış mevsiminde C vitaminli meyveleri bolca tüketin. Günde en az 10 bardak su için. Haftada 3 gün en az 30 dakika yürüyün. Kışın ENFEKSİYONU AZALTIN enfeksiyon riskinin daha yüksek olması nedeniyle antioksidan içeren besinleri daha fazla Her mevsimde olduğu gibi kışın da azar azar tüketin. Akşam yemeğini saat 19.00’dan sonraya bırakmayın. Ağır tatlılar yerine sütlü beslenmek önem taşıyor. Böylece bir sonraki ve meyveli tatlıları tercih edin. Odanızı, evinizi, bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın. öğünde hem yavaş, hem de az yenilmesi sağlanıy Aşırı ekmek tüketmeyin. Pilav makarna gibi nişastalı besin varsa ekmeği sofraya getirmeyin. or. Köse, kış diyetlerinde tüm bu ilkelere uyulması yanında mutlaka egzersiz de yapılmasını tavsiye ediyor. Tempolu yürüme yanında bisiklete binme, Sabah: Şekersiz bitki veya meyve çayı. Haşlanmış yumurta veya (Bu diyet listesi herdans, aerobik, pilates, jimnastik tarzı kalbi fazla yağsız omlet, Peynir, zeytin, Esmer ekmek (kepek, çavdar, yulaf hangi bir sağlık sorunu yormayan sporlar da uygun görülüyor. Haftada 4veya tam buğday ekmeği), Söğüş salata, Ara: Taze sıkılmış por- bulunmayan kişiler için 5 gün ortalama 30-45’er dakika kadar egzersiz takal suyu, Öğle: Izgara veya fırında pişirilmiş çipura, Esmer kış aylarında beslenyeterli bulunuyor. Kışın yapılacak diyetlerde, ekmek, Bol soğanlı yeşil salata (zeytinyağı ve limonlu), Ara: meye yönelik olarak vücudun savunma mekanizmasının zayıflatılmaSüt, Kahvaltılık tahıl gevreği (kuru meyveli ve yulaflı) ya da ce- örnek niteliğinde hazırmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Turgay Köse, viz ve kuru meyve, Akşam: Ezogelin veya mercimek çorbası, landı. Miktarlar herkes “Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde Brokoli, Sarımsaklı yoğurt, Esmer ekmek, Ara: Mevsim için farklılık göstereyeterli ve dengeli beslenme yer alıyor. Bu sağlandığı ceğinden belirtilmedi.” meyveleri ile hazırlanmış meyve salatası takdirde enfeksiyonlara yakalanma riski azalıyor. Eğer hastalık oluşmuşsa da daha kısa sürede atsıcaklığının azalmasıyla, grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık pusuda bekliyor. Peki, hem fazla kilolardan kurtulmak, hem de hastalıklardan sakınmak için nasıl beslenmek gerekiyor?
Dikkat edilmesi gerekenler Örnek mönü
SAĞLIK
OCAK - ŞUBAT 2009
İSMMMO YAŞAM 39
DOSTL ARIMIZ
Kanaryam güzel kuşum
Nazik bir kuş olan kanarya hassas bir bakım istiyor. İyi bir bakım, kanaryanıza uzun ömür, tatlı nağme, güzel renk sağlar. Güzel ötüşü ve göz alıcı renkleriyle evlerimize konuk ettiğimiz kanaryamız için bilgili olmamız şart.
40 İSMMMO YAŞAM
Evde kuş beslemeye yeni başlayanların mutlaka anlatacakları üzücü bir hikayeleri vardır. Genellikle bir kuş almışlar ancak kısa zamanda o kuşu kaybetmişlerdir… Bunun iki nedeni var; ya kuşa bakamamışlar ya da aldıkları kuş zaten yaşlı ve hastalıklıdır… Güzel ötüşü ve göz alıcı renkleriyle evlerimize konuk ettiğimiz kuşların başında kanaryalar geliyor. Ancak kanaryanızın sağlıklı günler geçirmesini istiyorsanız, bilgili olmanız da şart. Öncelikli şunu söyleyelim ki; sağlıklı bir kanarya, güzel duruşundan, ötüşünden, parlak renginden belli olur.
SAĞLIKLI KANARYA
Kanarya almak aceleye getirilecek bir iş değil. Kanarya almaya karar verdiğinizde kümesleri bol bol gezmeli ve profesyonelleri dinlemelisiniz. Her ne kadar gözlemle bir kuşun sağlığı hakkında bilgi edinmek çok kolay olmasa da, kuşun tüylerini, bacaklarını kontrol ederek işe başlayabilirsiniz. Burun deliklerinin temiz ve tam boyutlarda olup olmaması da önemli. Kuş uzun süreli bir enfeksiyon geçirmişse, burun şekli bozulmuş ve genişlemiştir. Gözlerinde akıntı, gagasında deforme olması da kötüye işarettir. Hareketsiz, boynunu kısmış, bir kenara çekilmiş, uyaranlara yanıtsız kalan kanaryaların hastalıklı olduğunu söyleyebiliriz. Hasta kanaryaların yeme karşı isteksiz, ötmeye karşı ise gönülsüz olduğunu
OCAK - ŞUBAT 2009
DİKKAT
da belirtelim. Hasta kanaryaların derisi koyu renklidir, tüyleri de uyku dışında kabarıktır.
ALIM ZAMANI
OCAK - ŞUBAT 2009
SICAK ODA TEHLİKELİ
Kafeslerin sıcak odalarda bırakılması, kanaryaların sağlıkları açısından yanıltıcı sonuçlar doğurabilir. Sıcak hava içinde dostlarımız kansızlaşabilir. Aynı zamanda sıcak odalarda yaşayan kanaryalarda çiftleşme arzuları vaktinden evvel yani mevsimsiz olarak doğar.Havası sık sık değiştirilen sobasız veya kalorifersiz odalarda yaşayan kanaryalar sağlam bünyeli ve uzun ömürlü olurlar.
Karma tohum formülü
Kış karması: Şalgam tohumu: 4 ölçek, İrmik: 2 ölçek, Nijer tohumu: 2 ölçek, Kenevir tohumu: 2 ölçek, Marul tohumu: 2 ölçek, Hindiba tohumu: 2 ölçek, Kuşyemi: 1 ölçek, Keten tohumu: 1 ölçek Yaz karması: Şalgam tohumu: 4 ölçek, Yulaf bulguru: 1 ölçek, Kuşyemi: 1 ölçek, Marul tohumu: 1 ölçek, Hindiba tohumu: 1 ölçek, Keten tohumu: 1 ölçek, Kenevir tohumu, 1 ölçek
DOSTL ARIMIZ
Kanaryaları almanın da bir zamanı var. Özellikle yaz sonu, sonbahar başı kanaryalar tüy değiştirirler. Bu dönemlerde kanaryaların ötüşü geriler, kuş zayıflar. Tüylerde matlaşma, düzensizlik göze çarpar. Kanaryayı derinden etkileyen bu olay 1.5-2 ay sürer. Bu yüzden uzmanlar, kanarya alımı için en uygun dönemi kasım-aralık-ocak olarak belirtiyorlar. Çok küçük barınaklar kanaryanın şişmanlamasına neden olurken, kas gücünün yitirmesine neden olur, üremesinde olumsuzluklara yol açar. Çok büyük barınaklarda küçükler kadar zarar vericidir. Çok hareket alanı olan kanarya zayıflar, ötüşte ve üremede verimini düşürür. Evet genellikle kuşlara biraz yem, biraz su vermekle bakımlarının yapıldığı sanılır. Oysa bakım bunlarla sınırlı değil. Kanaryaların bakımı sabahları yapılmalı. Geç saatlerde ve uyku za-
manlarında rahatsız edilmemeleri gerekiyor. Her gün önce kafes ve malzemenin temizliği yapılmalı. Sonra yem, mama ve içme suyu tazelenmeli; meyve veya yeşilliği verilmeli. Bu arada kanaryanın günlük bakımı sırasında sağlık kontrolü de ihmal edilmemeli. Minik dostumuzun yem dağıtması, durgunluğu, kabarmaları, pisliğinin sulu veya koyuluğu, tüy dökülmeleri, sık sık kabarıp kaşınmaları, nefes alma zorluğu, ötüş bozukluğu gibi rahatsızlıklarını tespit etmek için hareketlerini yakından takip etmeniz de şart.
•Kuşlar banyo yapmayı çok severler. Yaz aylarında banyoluklarında 1-2 parmak temiz su bulundurmak gerekiyor. Kışın haftada 2 veya 3 gün banyo verilmeli. Çok soğuk su, kuşun üşümesine sebep olur. Onun için banyo suyuna ılık su ilave edilmeli. •Kanaryanın tırnağı fazla uzadığında tünekten düşebilir ya da tünekte rahat duramaz. Kafes tellerine takılarak ayağı kırılabilir. •Kanaryanın tırnağını kesmek için kuş sol ele alınır. Keskin bir makasla ve tırnağın uç kısmından ayak paçasına paralel olmak üzere kesilir. Tırnağın kornea tabakası içerisinde ayağa yakın kısımda ince kırmızı kan damarları bulunduğundan tırnağı derin kesmemek gerekir. •Kanaryalara dönüşümlü olarak bir hafta iki kez yeşillik (kıvırcık, marul, kara lahana, semizotu, ıspanak, hindibağ, tere, havuç, pazı vs.), bir hafta da mevsimine göre meyve (elma, şeftali, muz, portakal, karpuv vs.) verilmeli. •Kanaryalara verilecek su berrak, temiz ve içilebilecek nitelikte olmalı. Haftada bir kere içme suyuna 1/5 oranında maden suyu koymak, sindirim sisteminde pozitif etki yaratır. • Kanaryayı besleyecek besinler, üç grupta toplanıyor; bunlar, tohumlar-yemler, vitaminler ve mamalar.
İSMMMO YAŞAM 41
Seni seviyorum Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte yani yürekte...
SEVGİLİLER GÜNÜ
Sadece 14 Şubat'ta değil, yılın 365 günü sevdiğinize sevginizi hissettirmelisiniz... Sevgilinize verebileceğiniz en güzel hediye “sevgi”dir. Korkmadan “seni seviyorum” deyin. Sadece bir gün değil, her gün...
42 İSMMMO YAŞAM
OCAK - ŞUBAT 2009
Seven yürekler için elbette her gün Sevgililer Günü’dür ancak yine de 14 Şubat'ın farklı olmasını ister sevgililer... Her “14 Şubat” heyecanıyla birlikte gelir. Günler, haftalar öncesinden tatlı bir telaş başlar, “aşkla” çarpan yüreklerde... Aşkın renkleri sarar dört bir yanı, sevgiyi anlatmanın binlerce yolu o gün dile gelir. Bir gül, sıcak bir gülümseme ve her koşulda yanında olacağını hissettirme... O gün daha bir aydınlanır dünya. Sevenler daha çok birlikte vakit geçirmek ister, birbirlerine hediyeler verir, günü hatıra kalacak şekilde yaşarlar... Sadece 14 Şubat'ta değil, yılın 365 günü sevdiğinize sevginizi hissettirmelisiniz... Unutmayın sevgi emek ister... Korkmadan “seni seviyorum” deyin. Sadece bir gün değil, her gün. Hediyeler pek çok kişi için önemlidir. Pahalı olması gerekmez ancak özeninizi ve ilginizi yansıtması beklenir. Ayrıntılara göstereceğiniz düşkünlüğünüz, sevginizin gücü konusunda fikir verir. Hediye seçiminde bu konuya özellikle dikkat etmek gerekir... Tabi İSMMMO Yaşam’ı ilinize aldığınızda bu yılki 14 Şubat geçmiş olabilir. Ama en başında belirttiğimiz gibi sevginizi göstermek için her gün yeni fırsattır. İşte size sevginizi yansıtmak için her zaman kullanabileceğiniz öneriler... Kadınlara alınabilecek hediyeler arasında elbette çiçek, vazgeçilmezdir. Sevginizi gülün dışındaki çiçeklerle de ifade edebilirsiniz. Romantizmin sırdaşı çiçekler, sevginize tercüman olur. Bir orkide, bir anthoryum, bir lilyum ya da kır çiçeklerinden bir demetle de ona sevginizi gösterebilirsiniz. Eğer yaşadığı evin anahtarı siz de de varsa, evin içine çiçekler serebilir, bir mum yolu oluşturabilirsiniz. Kalp şeklinde kırmızı bir yastık; yüzük ve küpe benzeri takılar; günlük olarak kullanabileceği atkı veya bere gibi giyim aksesuarları da ideal hediyeler arasında sayılabilir.
SEVGİNİN TATLI YOLU
OCAK - ŞUBAT 2009
"Sevgililer Günü"nün tarihi binlerce yıl önceye, Roma İmparatorluğu'na dayanıyor. Eski Roma'da 14 Şubat günü bütün Roma halkı için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma'da, tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno'ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia Bayramı başlıyordu. Yaşantıları kesin kurallar ile sınırlandırılmış, bunun doğal sonucu olarak birliktelik yaşama şansı olmayan gençler, sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlardı. Bu birliktelikler birbirine aşık olan çiftler için bayram süresinin dışına taşıp genellikle evlilikle sonlanıyordu. İmparator 2. Claudius, savaşacak asker bulabilmek için Roma'daki tüm nişan ve evlilikleri kaldırdı. Aziz Valentine, kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius'un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrendi ve Aziz Valentine’yi tutuklatıp ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürttü. Milattan sonra 270 yılının 14 Şubat gününde Hıristiyan şehitliğine gömüldü. O gün bugündür, her yılın 14 Şubat'ı Sevgililer Günü olarak kutlanmaya devam ediyor. 1800 yıllardan sonra ise Amerika'da Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi.
SEVGİLİLER GÜNÜ
Sevgilinizi hem sevindirecek, hem de şaşkınlığa düşürecek bir hediye almak istiyorsanız biraz yaratıcı olmakta fayda var. Sizin en güzel anlarınızda çekilmiş fotoğrafları, kolaj yaptırabilirsiniz. Sevgilinizin kalbini tatlı bir yolla kazanmak istiyorsanız, ona özel şık bir pasta yaptırabilirsiniz. Bunların dışında radyo ya da gazetede aşkınızı ilan edebilirsiniz. Eğer yeteneğiniz varsa sevdiğiniz için şiir yazabilir, hatta müzikle aranız iyiyse, ona aşkınızı anlatan bir şarkı yapabilirsiniz. Tabii şarkıyı da kendiniz söylemek kaydıyla... Belki de sevdiğiniz için bir süredir şiirler yazıyorsunuz. Neden bu şiirleri bir kitapta bir araya getirmeyesiniz ki? Hediye amaçlı özel kitap basımı yapan pek çok firma bulunuyor... Sevgilinizle baş başa kusursuz bir gece geçirmek istiyorsanız sizin için çok özel sürprizler hazırlayan şirketlerden yardım alabilirsiniz. Evinizin salonunda şık bir restoran havası yaratabilirsiniz. Kalp şeklinde balonlarla ve kırmızı güllerle süslenmiş, mumlarla aydınlatılmış salonda, birbirinden leziz yemekler tadabilirsiniz. Başınızda kemancılar en romantik aşk şarkılarını çalabilirler. Davet organizasyon şirketleri bu konuda çeşitli alternatifler sunuyor. Erkeklere yönelik hediye için sevdiği bir yemeği güzel yapan bir restoranda akşam yemeği yemek hoş bir hediye olabilir. Aksesuarlar en kalıcı hediyelerdir. Çok sık giydiği kıyafetlere uygun bir kol saati güzel bir hediye olabilir. Eğer sevgiliniz açık hava sporları yapıyorsa su geçirmeyen, pusulası olan, kronometreli bir saat ya da spor ayakkabı, futbolu seviyorsa taraftarı olduğu takımın forması, kitaplarla haşır neşirse sevdiği bir yazarın yeni çıkmış bir kitabı ideal hediyeler arasında sayılabilir. Her gününüz sevgilerle dolu, her gününüz kutlu olsun. Umarız, ömrünüz boyunca en çok duyduğunuz cümle şu olur: Seni seviyorum!
ÖYKÜSÜ...
İSMMMO YAŞAM 43
EVİM EVİM
Teknoloji ‘kapınıza’ geldi
Sahibini, parmak izi, damar, göz retinası veya yüzünden tanıyan yeni nesil kapılar artık anahtar kullanımını ortadan kaldıracak. Ev sahipleri artık kapılarını, bakarak, dokunarak ya da şifre girerek açmaya başlıyor.
44 İSMMMO YAŞAM
Akıllı kilit sistemleri sayesinde artık ev sahipleri anahtarlarını unutmak, çaldırmak ya da kaybetmekten korkmayacak. Yeni teknolojiler sayesinde kapıları açmak için anahtar taşımak yerine, açılması için dokunmak, kapıya dikkatlice bakmak ya da şifresini yazmak yeterli oluyor. Yeni nesil kapıların çoğu parmak izi, damar, DNA’dan, ısı, göz retinası veya yüzden tanıyarak sahibine kapısını açıyor. Bir konutun en önemli unsurlarından biri olan ve güvenliği sağlayan kapıların kilit sistemleri de son teknolojik gelişmelerden nasibini alıyor. Hatta en ileri aşamasında uzaktan kumandayla açılan kapılar ev sahiplerinin ilgisini çekmeye başlıyor. Anahtarlı tanıma sistemlerine alternatif olan akıllı kilit sistemlerinden
en çok talep parmak iziyle tanımaya gösteriliyor. Apartman dairelerinde ve villalarda kullanılan kilit sistemleri, elektromekanik şifreli veya biyometrik sistemli kilitler haline gelmeye başladı. Akıllı kilit sistemleri son üç yılda Türkiye’de de çok yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Türkiye’de en çok kartlı, şifreli geçiş kontrol sistemleri ve ID (kimlik) anahtar sistemlerine talep gösteriliyor. Önceden akıllı kilit kullanmayan çelik kapı üreticileri de artık ürünleri arasında akıllı kilit sistemi olanları bulundurmaya özen gösteriyor. Ayrıca kilit sistemleri, özel güvenlik teknolojisiyle hırsızlığı önlemede de çok mesafe kaydettiler. Otomatik kapı kilitleme sistemiyle kapı kapanınca otomatik olarak
OCAK - ŞUBAT 2009
Akıllı kapı türleri
Parmak izi: Akıllı kilit sistemlerinin en yaygın ve kullanışlısı olan parmak izi, anahtar unutma derdine son vererek, anahtarı parmağın ucuna getiriyor. 150 adet parmak izi kapasitesi bulunuyor. Sistem pille çalışıyor. Damardan açılan kapılar: Elin üstünde parmaklarla bilek arasında kalan bölgedeki damarları kayıt altına alan sistem, tanımlı damarları görünce açılıyor. ‘Gözünüzden’ tanıyor: Bu teknolojiye sahip kapılarda ise, kapının açılması için ona dikkatlice bakmak yeterli. Sahibini göz retinasından tanıyan kapılar anında açılıyor. Kapının hafızasına birden fazla göz tanımlanabiliyor. Dokunmatik kapılar: Anahtarla kapıyı açmakta zorlanan özellikle çocuklu aileler için ideal olarak görülüyor. Bu sisteme sahip kapılarda, çocukların kapının tokmağına küçük elektronik bir kartı göstermesi yeterli, kapı kilidi kendiliğinden açılıyor. Şifreli kapılar: Kapının üzerindeki numaralar tuşlanarak şifre giriliyor. Evde oturanlar dışında kimsenin bilmediği şifreyle kolayca eve girilebiliyor. Kumandadan takip: Ev sahipleri kapılarına kamera da taktırabiliyor. Bu sayede televizyon izlerken kapıyı çalanı televizyondan görebilmek mümkün. Dışarıdayken de bu şekilde eve gelip gidenler kontrol edilebiliyor. kilitleniyor. Kapılarda kullanılan anahtarlar kapıyı her açışta özel bir şifre üreterek anahtarın kopyalanmasını imkansız hale getiriyor. Tutkunlar Otomatik Kapı Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Ümmet Alaca, akıllı kilit sistemlerinin anahtarlı tanımayı ortadan kaldırabileceğini belirtiyor. Alaca, “Kapı kilit sistemlerinde güvenlik biyometrik tanıma kademesine getiriliyor. Anahtar kullanma kabiliyeti biyometrik hale getirilerek, insan canlılığı ve
OCAK - ŞUBAT 2009
Biyometrik tanıma sistemlerinin dünyadaki geçmişi 1996'ya gidiyor. Ancak aktif kullanımı 2003'ten itibaren olmuş. Yeni nesil kilit sistemlerinin önündeki en büyük engel ise alışkanlıklarını değiştirmede zorlanan kullanıcılar olarak görülüyor. Tutkunlar Otomatik Kap Sistemleri Başkanı Ümmet Alaca, “Hırsızlar biyometrik kilit sistemlerini de etkisiz hale getirmenin yolunu bulabilirler mi?” sorusunu da şöyle yanıtlıyor: "Bu tarz elektronik sistemlerin de açığını bulmaya çalışacaklardır. Ama şu anda sistemlerde açık yok. Hırsızlar daha çok bu tarz akıllı sistemlerle değil, mekanik sistemlerle uğraşıyorlar. Biyometrik sistemlerle uğraşma kabiliyetleri yok. Örneğin, bir damar tanıma sisteminin sisteme tanıtılan kişiden farklı bir kişinin damarını tanıma olasılığı milyarda bir."
yapısına göre yönlendiriliyor. Biyometrik kilit sistemleri, parmak izi, göz retinası ya da DNA'yı tanıyarak eve girilmesini sağlıyor" diyor. Akıllı kilit sistemlerinden en çok ilgi parmak izi tanımaya gösteriliyor. Alaca, bu sistemle ilgili şu bilgileri veriyor: "Parmak iziyle tanımaya insanlar kolay alışıyor. Bu sistemde 10 bin kezlik açılma, kapanma garantisi veriliyor. Daha çok orta ve üst gelir grubundaki aileler tercih ediyor. Villa ve daire kapılarında da kullanılabiliyor. 30 kişi tanıma hafızası olan sistemde, ilk üç kişi kilit sistemini kullanacakları belirliy-
or. Daha sonra sisteme tanıtılan kişiler anahtarsız eve girebiliyor. Bu kişiler istenildiğinde sistemden silinebiliyor. Bu kişilere 'master parmak' diyoruz. İki tane de, yedek 'master parmak' oluyor." Kapı fiyatı hariç akıllı kilit sistemleri 850 Euro'dan başlayan fiyatlarla satışa sunuluyor. İnsanları damarlarından tanıyarak kapıyı açan damarla tanıma da çok güvenli olarak görülüyor. Ancak biraz daha pahalı olduğu için çok tercih edilmiyor. Parmak iziyle tanıma daha yaygınlaşınca fiyatı ucuzlayıp, parmak izi gibi daha fazla talep görebilir.
EVİM EVİM
YAYGINLAŞINCA UCUZLUYOR
Hırsızların işi çok zor
İSMMMO YAŞAM 45
LEZZET-MEKAN
Booozzaaaacı geldiii!
Hava buz gibi soğuk, iliklerinize kadar üşümüşsünüz. Bir kafeye kendinizi atıyorsunuz. Kapıdan girer girmez, bol tarçınlı mis gibi bir salep kokusu burnunuza geliyor. O anda karar verip, garsondan salep istiyorsunuz… Fincan önce ellerinizi, sonra içinizi ısıtıyor. Dışarıda, lapa lapa kar yağarken, bir fincan sıcak salepten daha lezzetli ne olabilir ki? Soğuk kış günlerinde aklımıza, koyu kıvamında bol tarçınlı salep ile ‘Boozzaaa!’ diye bağırarak sokağa şenlik katan bozacılar sık sık gelir. Bozadan salebe, ıhlamurdan sıcak çikolataya kadar, başka bir keyfe çağırır bizleri kış içecekleri... Kimi zaman sıcak bir şarap, kimi zaman da sıcak bir çikolatadır mutluluk. Kışa keyif katan bu içeceklerin vitamin deposu olup, şifa dağıttıklarını da hatırlatalım. İşte sizi kışın mutlu edeceğini düşündüğümüz birkaç formül…
46 İSMMMO YAŞAM
Salep, sıcak çikolata, ıhlamur, boza… Kışa keyif katan bu
içecekler hem içinizi ısıtırken, sizi kışın birçok rahatsızlıktan
da koruyor. İşte kışın birkaç mutluluk formülü…
OCAK - ŞUBAT 2009
Salep Salep’in kökeni, Osmanlı’ya dayanır ve padişah
Tarçın
içeceği olarak bilinir. Öksürük, bronşit gibi faydalarının yanında, zihin açma, kalbi kuvvetlendirme gibi özellikleri de bulunur. Malzemeler: 1 tatlı kaşığı saf salep, 1/3 su bardağı şeker, 2 su bardağı su, 2 su bardağı süt
Şeker ve salep küçük bir tencereye konur ve kuru olarak iyice karıştırılır. Sonra üzerine, 2 su bardağı su ilave edilip, şeker eriyene kadar karıştırılır. Şeker eridikten sonra sütü ilave edilir ve ocakta karıştırılarak pişirilir. Koyulaşan salep fincanlara konur, üzeri tarçın ile süslenip servise sunulur.
Boza Kökeni, Orta Asya Türklerine uzanır. Boza özünde; A, B1, B2, B6, B12,
E, K, C vitaminleri ile sodyum, po tasyum ve kalsiyum içerir. Doğal ilaç olarak da bilinir. Malzemeler: 5 bardak (1 litre) - 3 bardak bulgur, 2 kahve fincanı pirinç, 3 bardak tozşeker, 1 bardak eski boza ya da kibrit kutusu büyüklüğünde maya Hazırlanışı: Bulgur akşamdan bol su ile ıslatılır. Ertesi gün bulgur ve pirinç iyice ezilinceye kadar pişirilir. Mikserle çırpılır ve ince süzgeçten geçirilir. Bu karışım, hafif ateşe konulur. İçine şeker katılır ve eriyinceye kadar karıştırılır. Sonra ateşten alınır. Arada bir karıştırılarak, ılımaya bırakılır. Ilıdıktan sonra, içine eski boza ya da ılık suyla ezilmiş maya katılır. İyice karıştırılır. Bu karışımın ağzı kapatılarak, 20-25 derecelik bir yerde, ara sıra karıştırılarak 2-3 gün bekletilir. İçinde, göz göz hale gelmiş kabarcıklar görülürse olmuş demektir. Serin bir yere alınır. Soğuk servis yapılır. İsteğe bağlı olarak üzerine sarı leblebi ve tarçın ilave edilir.
Ihlamur Hoş kokulu ıhlamur, soğuk algınlığına şifa olur. Sinirleri yatıştırır, öksürüğü keser,
Sıcak Şarap Baharatlar ve meyvelerle tatlandırılan, bir kadeh sıcak şarabın kokusu
bile yeter. Malzemeler: 1 litre kırmızı şarap, 1 litre su, 60 gr şeker, tarçın (çubuk olmalı (3-4 cm), toz olursa bulanıklık yaratır), karanfil, yarım limon kabuğu veya iki dilim limon Hazırlanışı: Şekeri ve diğer malzemeleri suda kaynatıp, 20 veya 30 dakika soğumaya bırakın. Sonra, şarabınıza bu karışımı ekleyip, çok kısık ateşte ısıtın. Kesinlikle kaynatmayın, aksi halde alkol buharlaşacaktır. Yeteri kadar ısınınca, servis yapabilirsiniz.
OCAK - ŞUBAT 2009
Vefa Bozacısı: (0212) 519 49 22 1 litre boza 6 TL Emirgan Sütiş: (0212) 323 50 30 1 fincan salep 4.5 TL The Marmara Cafe: (0212) 251 46 96 1 fincan salep 12 YTL Chocolate: (0212) 343 24 61 1 fincan sıcak çikolata 7.5 TL Tribeca: (0212) 223 99 19 Kurutulmuş meyve çayları 6.5 TL 360 İstanbul: (0212) 251 10 42 Alkollü meyveli kokteyl 25 TL Alkolsüz meyve kokteyli 15 TL
Meyve kokteylleri
Yeşil elma, portakal, greyfurt, mandalina, limon gibi taze meyve suları, kışın
vazgeçilmez lezzetleridir. Kış
meyvelerine, vitamin deposu
da diyebiliriz. Meyve kokteyl-
leri, arzuya göre hafif alkollü
içki katılarak da sunulur.
LEZZET-MEKAN
gribi iyileştirir, uykusuzluğu giderir. Malzemeler: 1 tutam ıhlamur, 1 çubuk tarçın, 1-2 adet karanfil, 1 miktar elma kabuğu, Hazırlanışı: Ihlamuru ve aroma verebilmek için bir çubuk tarçını, 1-2 adet karanfil ve bir miktar elma kabuğunu çaydanlığın içine koyun. Üzerine, sadece sıcak su ekleyin. Demlenmeye bırakın. 5 dakika sonra servis yapın.
Bu adresleri not edin
İSMMMO YAŞAM 47
GEZİ-DÜNYA
Yüzölçümü küçük zenginliği büyük
48 İSMMMO YAŞAM
Avrupa’nın tarafsız ülkesi İsviçre, doğal güzellikleri ve tarihiyle ziyaretçileri için adeta bir görsel şölen sunuyor. Dünyaca bilinen Alp dağlarında ve her bölgesinde, yeşilin bin bir tonu, dağlarla birleşen gölleri, her zaman karla kaplı dağların zirveleriyle görenleri kendine hayran bırakıyor. A Y Ş E G Ü L E M İ R OCAK - ŞUBAT 2009
Her yeri kaplayan karlara inat yeşilini dışa vuran doğanın üzerinde yükselen dağları hayranlıkla izlerken, birden vardığımız sert yamaçtan aşağıya bakarken korkmadan edemiyorum. Bölgeye çok alışkın ve gördüklerinden etkilenmeyen bir tavırla, ince ve uzun boylu sürücü korktuğumu anlıyor ve otomobili biraz daha yavaş sürmeye başlıyor. Dağdan yukarı çıkan zorlu ve virajlı otomobil yoluyla olabilecek en yüksek noktaya varıyoruz. Tedirginlik dolu anların ardından karlar altındaki yeşilin olabilecek her tonunu görmenin mutluluğu içinde vardığımız noktadan aşağıdaki enfes manzarayı seyre dalıyorum. Karşı yamaçtaki dağın eteklerinde kayak yapanları hayal meyal de olsa seçebiliyorum. Ama asıl beni hayran bırakan doğanın sert ve haşin görüntüsü…
KARADENİZ’E BENZERLİK
En altta olabildiğinde yayılan ve sertçe akan nehir ve onunla bulunduğum yer arasındaki uçurumu andıran yamaç. Kayalık ve olabildiğine dikey arazide, kayaların yola düşmemesi, insanlara zarar vermemesi için tellerle koruma altına alındıklarını görmek beni şaşırtıyor. Adeta her kayayı çelik tellerle bağlamış olmaları ilgimi çekiyor. Çıktığımız dağın başında derin nefes alarak temiz havayı ciğerlerime çekerken, gördüğüm her güzelliği fotoğraf makinemle ölümsüzleştirmeyi ihmal etmiyorum. Küçük moladan sonra aşağıya inerken, bölgenin coğrafi yapısını Karadeniz Bölgesi’nin doğasına benzetmeden edemiyorum. Ama burası Avrupa’nın en önemli dağlarından biri olan Alpler. Evet, İsviçre’de bulunan ve dünyanın en büyük kayak merkezlerine sahip Alpler ve bölgedeki coğrafya, Karadeniz Bölgesi’ni fena şekilde andırıyor. Ama ben Karadeniz’in biraz daha fazla dağlık olduğuna ve sert uçurumlardan oluştuğuna karar veriyorum. Anlattığım bu manzara, İsviçre’nin kantonlarından biri olan Uri’de olduğunu da söylemeliyim. İsviçre’nin en büyük şehirlerinden ve dünyanın finans merkezlerinden biri olan Zürih’e yaptığım iş seyahatini birkaç gün uzatarak Uri kantonunda bulunan akrabalarımın yanına gitmek için yola koyuluyorum. Zürih, adını şehri boydan boya sarmalayan Zürih Gölü’nden alıyor. Bu göl üzerinde sayısız köprü bulunuyor. Şehirde yaşayanların, finans merkeziyle ilgili anlattıkları ‘olamaz’ dedirtecek türden: “Finans merkezi şehirde, bankaların kasaları gölün altında.
OCAK - ŞUBAT 2009
İsviçre’nin her kantonunda ayrı bir dil konuşuluyor. Fransa sınırına yakın Cenevre ve diğer Fransız şehirlerinde Fransızca konuşuluyor. İtalyan sınırındaki Lugano ve Bellinzona’da ise İtalya’nca konuşuluyor ve her şey tamamen İtalyan tarzında. Almanya sınırında bulunan Uri kantonunda hakim dil Almanca çünkü buradan otomobille yarım saat sonra Almanya sınırına varabiliyorsunuz. Zaten ülkenin resmi dilinin dört tane olduğunu öğreniyorum. Almanca, İtalyanca, Fransızca ve küçük bir kitlenin konuştuğu Romanş, ülkedeki resmi diller. İsviçre’de devlet kurumlarında çalışabilmek için dört dili bilmek gerekiyor.
GEZİ-DÜNYA
‘İNEK’ AMBLEMLİ KANTON
Dört resmi dili var
İSMMMO YAŞAM 49
İsviçre
Konum: Fransa’nın doğusunda, İtalya’nın kuzeyinde. Yüzölçümü: 41 bin kilometrekare Arazi yapısı: Çoğunlukla dağlık, ovalar ve büyük göller var. Nüfusu: 7.5 milyon Nüfusun dağılımı: Yüzde 65 Alman, yüzde 18 Fransız, yüzde 10 İtalyan, yüzde 1 Romen, yüzde 6 diğer. Din: Yüzde 41 Roma Katolik, yüzde 35 Protestan, Yüzde 1.8 Ortodoks, yüzde 4.3 Müslüman. Başkent: Bern İdari Bölümler: 26 kantondan oluşuyor. Para birimi: İsviçre Frankı
GEZİ-DÜNYA
Şehrin altında da bir şehir var adeta. Özellikle gölün altı, işlenerek bankaların kasalarını koymalarına uygun hale getirildi.” Çoğunluğu işle geçen Zürih seyahatimin ardından yola koyuluyorum. Yol boyunca İsviçre’nin gerçek güzelliklerini, dünyaca ünlü kayak merkezlerini ve doğasını görme şansı elde ediyorum. İsviçre 26 kantondan oluşan federal bir ülke. Her kantonun ayrı bir parlamentosu ve bayrağı bulunuyor. Uri kantonunun bayrağının ‘inek’ amblemli olduğunu görmek beni eğlendiriyor. Avrupa’nın ‘tarafsız’ ülkesi olan İsviçre, küçük bir yüzölçümüne sahip. Ülke Türkiye’deki Marmara Bölgesi kadar bir alan üzerine kurulu... Yüzölçümü küçük, zenginliği büyük olan ülkeyi bir baştan bir başa gezmek beş saati bile bulmuyor. Zürih’ten akrabalarımın bulunduğu Uri eyaletine gidiş de normalde iki buçuk saat civarında sürüyor. Ama bölgeyi keşfederek ve molalar vererek yaptığım yolculuk dört saate çıkıyor.
50 İSMMMO YAŞAM
GÖRSEL ŞÖLEN
Yol boyunca gördüğüm her doğal güzelliğe hayranlıkla bakmaktan kendimi alamıyorum. İsviçre’nin, Avrupa’da görsellik, doğal güzellik ve manzara açısından en mükemmel ülke olduğuna karar veriyorum. Muazzam doğa manzarası adeta başımı döndürüyor. Dağlarla birleşen göller, yeşilin bin bir tonu, dere ve nehirler, her zaman karla kapı dağların zirveleri, mükemmel bir görsel şölen sunuyor. Yolculuk sırasında dünyanın en büyük ikinci tüneli unvanına sahip tünelden de geçiyoruz. Dağlara ve sert doğaya karşın İsviçre’de her yer adeta
OCAK - ŞUBAT 2009
işlenerek mükemmel otobanlar oluşturulmuş. Nasıl geçtiğini anlamadığım yolculuğun ardından akrabalarımın evine varıyorum. Sevinç gösterileriyle karşılaştığım evde, hemen yemeğe oturtuluyorum, sohbet, yorgunluk kahvesi derken, çok merak ettiğim diğer kantonları da gezme sözü olarak uykuya dalıyorum.
FRANSIZ STİLİ CENEVRE
Sabah dinlenmiş şekilde, horoz sesi ve inek homurtularıyla uyanıyorum. Çevrede inek beslendiğini öğreniyorum. Sabah sisi çevredeki inekleri görmemi ilk başta engellese de, sis açıldığında ileriki bahçedeki güzel inekleri keyifle izliyorum. Yemyeşil ve bozulmamış doğasıyla İsviçre, hayvancılığa da uygun bir yapıya sahip. Kahvaltının ardından ailenin İsviçre’de doğan oğlu Cüneyt, diğer şehirleri bana gezdirmek için gönüllü oluyor. Annesi Hatun da, “Çok gördüm ama bir kere de senle gidelim” deyip peşimize takılıyor. Hızlı yolculukta ilk durağımız Cenevre oluyor. Leman Gölü kıyısındaki Cenevre’yi, şıklık, lüks ve kalite kelimeleri en güzel açıklıyor. Fransızca konuşulan şehirde Fransız havası hakim. Bizi kendine çeken gölün kenarında mola vererek, yürüyüş yapıyoruz ve kuğulara ekmek atıyoruz. Cenevre, saat, mücevher, çikolata ve tatlı merkezi olarak anılıyor. Merkezde mağazaları gezerken çikolata ve saat alışverişi yapıyorum. Arkadaşlarım ve ailem için bolca hediye alıyorum. İsviçre’nin diğer şehirleri gibi küçük olan Cenevre’yi gezmek birkaç saatimizi alıyor.
BERN VE BASEL
OCAK - ŞUBAT 2009
Ekmek banarak fondü yeyin
Eritilmiş peynir anlamına gelen fondü, İsviçre’ye özgü bir yiyecek. Fondüsüyle ünlü restoranda, masamızın üstündeki alkol dolu, küçük ocak tutuşturuluyor. Zaten kaynamış olarak gelen bu iki derin tava başlıyor fokurdamaya. Fondü, kaynıyor, siz de ekmek banıp yiyorsunuz. Çikolatalı, sade ve domatesli türleri de var. Sivri iki ucu bulunan çatala ekmeği geçirip, fondü’yü karıştırıyoruz, peynire bulanan lokmayı üfleyerek yiyoruz. Fondü’yü onunla beraber servis edilen küçük haşlanmış patateslerin üzerine koyarak da yemek mümkün. Ancak genellikle ekmek banarak yeniyor. Raklet, İsviçre çiftçi çorbası, sosisli lahana, lahana böreği de ülkenin diğer lezzetleri arasında...
GEZİ-DÜNYA
Bu kez arabayı başkent Bern’e sürüyoruz. Bern; tarihi, kültürü, ortaçağdan kalma binaları ve İsviçre’ye özgü dağ manzarası ile güzel bir şehir. Sokaklarında fayton ile gezilebiliyor. Sakin, eski bir yerleşim yeri. Ama başkent olmasının getirdiği ağır bürokrasi havasını da solumadan edemiyoruz. Gezimiz sırasında uğradığımız diğer bir şehir ise, İsviçre’nin Almanca konuşulan bölgelerinden Basel. Sanayi şehri olmasının getirdiği sevimsizlik ilk başta soğuk gösteriyor. Ancak keşfettikçe asıl güzelliklerini görüyoruz. Şehirde çeşitli kimya fabrikaları bulunuyor. Birçok kimyevi ve ilaç markasının merkez fabrikası burada yer alıyor. Şehirdeki göl ve köprüler ise, sanayi kimliğini yumuşatıyor. Tarihi, üçgen çatılı evlerinin arasında dolaşırken bütün algımız değişiyor. Basel, fuarlar yanında sanata verdiği önemle de öne çıkan bir şehir. Görkemli tiyatroları ve sanat merkezleri bulunuyor. Ve dönme vakti yaklaşıyor. Bu kadar güzel şehrin ardından geldiğimiz yolu geri dönüyoruz. Eve vardığımda yorgun ama hayal gücümü artıran doğal güzellikler nedeniyle kendimi bir hayli mutlu hissediyorum.
İSMMMO YAŞAM 51
Can ERZİNCAN
Girlevik Şelalesi
GEZİ - TÜRKİYE
Doğu Anadolu Bölgesi’nin kalbi Erzincan, kültürel zenginlikleri kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, mutfağı ve alışveriş olanakları ile tam bir turizm şehri olarak karşımıza çıkıyor. Tarihi İpek Yolu üstünde bulunan kentte; Hitit, Urartu, Med, Pers, Helen, Roma, Osmanlı dönemlerinin izini sürebilirsiniz… Şehir, doğa sporları yapmak isteyenlere de cömert imkanlar sunuyor. Uçak inişe geçerken şehirle ilgili önceden bildiklerim ve televizyonda izlediklerimi aklımdan geçiriyorum. El bakırcılığı, halı dokumacılığı, tava leblebisi, tulum peyniri, buz mağaraları, Girlevik Şelalesi, Aygır Gölü… Erzincan’la ilgili ilk aklıma gelen bu gıda maddeleri ve turistik yerlerin beklediğim gibi çıkıp çıkmayacağının merakıyla beni bekleyen otomobile biniyorum. Havaalanından şehir merkezindeki otelime giderken çevreyi en ince ayrıntısına kadar meraklı bakışlarla süzüyorum. Şehrin düz bir coğrafya üzerine kurulu olması ilgimi çekiyor. Şehre girerken Erzincan’ın coğrafi yapısını da net olarak görme şansı buluyorum. Çevresindeki sıradağların arasında kalan düz ovada kurulu şehir merkezinde yüksek bir tepe bile görmek mümkün değil. Dümdüz bir coğrafyaya sahip şe-
52 İSMMMO YAŞAM
OCAK - ŞUBAT 2009
hir merkezindeki otelime yerleşiyorum. Koşar adımlarla çıktığım odamda eşyalarımı hızla yerleştirip, şehri gezmek için daha fazla zaman kazanma isteğiyle kendimi dışarı atıyorum. Şehirde ilk olarak nereleri görmem gerektiğiyle ilgili otel görevlisinden tüyolar almayı da ihmal etmiyorum. Birkaç günlük seyahatim sırasında ilk gün şehir merkezini, diğer günlerde ise önemli ve turistik ilçelerini gezme planları yapıyorum.
TAM BİR TURİZM ŞEHRİ
Merkezini gezmek için otelden çıktığım şehir, Doğu Anadolu Bölgesi'nde Fırat'ın yukarı kısmında yer alıyor. Anadolu'nun en eski kültür merkezlerinden birisi. Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alan kent; Hitit, Urartu, Med, Pers, Hellen, Roma egemenliğinde kalmış, Malazgirt Zaferi’nden sonra Türk ve Osmanlı hakimiyetine geçmiş. Erzincan kültürel zenginliği kadar doğal güzellikleri, coğrafyası, mutfağı ve alışveriş olanakları ile tam bir turizm şehri olarak karşıma çıkıyor. Otelin çevresinde biraz dolaşarak şehrin havasını ve kültürünü bir süre teneffüs ediyorum. Aldığım tüyolar çerçevesinde de ilk durağım Altıntepe oluyor. Kent merkezine 15 kilometre uzaklıktaki Altıntepe, şehrin
Dörtyol
Keşkek yemeden dönmeyin
Tandır, Büryan ve keşkek, Erzincan’ın yerel tatları arasında ilk akla gelenler olarak sıralanıyor. Haşıl, kaygana ve bişi de mutlaka tadılması gereken yerel lezzetlerden. Ekşili çorba, gasefe tatlısı, babukko, pestil tatlısı, kadayıf dolması, şiş köfte, kaburga kebap, tirit, sebzeli kebap, kesme aşı, yoğurtlu kuzu kızartma ve balık yemekleri Erzincan lokantalarının mönülerinde bolca yer alıyor. Bu lezzetlerin çoğunu tatmakla beraber, birkaç tanesini de hediye olarak İstanbul’a götürüyorum. Ama beni en çok cezbeden keşkek oluyor. Keşkek, Erzincan’da tandırlarda pişirilen düğün sofralarının baş yemeği olarak biliniyor.
Erzincan Merkez
GEZİ-TÜRKİYE
OCAK - ŞUBAT 2009
İSMMMO YAŞAM 53
Bakır işleme en eski kalıntıların sahip. Bu Urartu yerleşimindeki tapınak, saray ve depo kalıntıları görülmeye değer. Tarihi eserleri incelerken bir anda kendimi tarihin eski dönemlerine gitmiş gibi hissediyorum.
MUNZUR’DA TREKİNG
GEZİ - TÜRKİYE
Tulum peyniri
54 İSMMMO YAŞAM
Sportif amaçlı aktiviteleriyle cazibe merkezi olan Erzincan, Munzurlar’da trekking, Fırat’ta rafting, Kemaliye’de ise macera yarışları ve Refahiye’de Sakaltutan kayak tesisleriyle doğayla iç içe alternatifler sunuyor. Yaşanan büyük deprem sonrası yeniden yapılandırılan şehirde, ayakta kalmayı başarabilmiş tarihi eserler de var. Ahşap kapılar, Osmanlı yapıları, Urartu yerleşimleri, göller ve yeşil, Erzincan’ı anlatacak kelimeler arasında. İl, coğrafi yapısı itibariyle genel olarak kış sporları, su sporları ve doğal güzellikleri olan mesire alanları ile de turizm için çok yönlü özellikler taşıyor. Şehir, heybetli ve görsel bir şölen sunan 3 bin 500 metre yüksekliğinde dağlara sahip. Şehirde ve çevresinde dolaşırken dağların zirvelerindeki bulutların bizi takip ettiği hissine kapılıyorum. Yerlileri tarafından ‘Can Erzincan’ olarak adlandırılan şehir, dağları ve havasıyla kış turizmi için de uygun iklim koşullarına sahip. Erzincan Baraj Gölü ve Tercan Baraj Gölü’nde su sporları yapılıyor. Karasu Nehri’nde rafting, Küçük Çakırman Köyü’nde yamaç paraşütü, Esence Yedi Göllerde doğa yürüyüşü ve dağ bisikleti, kaya tırmanışı, kayak dağ kampları, şelale, buzul tırmanışı ve cirit diğer yapılabilecek aktiviteler arasında yer alıyor. Bu kadar farklı sporun aynı ilde yapılabilmesi ilginç geliyor. Evet, Erzincan’da tarih hem de doğa sizlere çok şeyler vaat ediyor… Bu vaade kulak vermeye ne dersiniz…
OCAK - ŞUBAT 2009
‘Erzincan’dan iyi bir üniversite şehri olur’
Acemoğlu Kanyonu
Erzincan Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Mustafa Çetiner, krizin şehirde de kendini gösterdiğini ancak sanayi şehri olmaması nedeniyle Erzincan’da büyük boyutlu işten çıkartmaların olmadığını söylüyor. Ancak çevrede kriz fırsatçılarının bulunduğunu ve alacakları geciktirmeye başladıklarını kaydeden Çetiner, şehirle ilgili şunları söylüyor: “Muhasebecilik mesleği Erzincan’da çok yaygın değil. 118 meslek mensubu var, bunların 78’i faal çalışıyor. AB’den, muhasebeci yetiştirilmesi için 94 bin Euro’luk fon almaya uğraştık ancak mükellef sayısı açısından muhasebeci sayısının yeterli olduğu gerekçesiyle alamadık. Erzincan’ın merkez nüfusu 105 bin. Şehirde sanayi yok, eskiden bakırcılık vardı artık o da yok. Biraz şekerpancarı ve meyvecilik gelişti. Mobilyada, ahşap ve PVC kapı ve pencere alanında çalışanlar var. Daha çok memur ve işçi şehriyiz. Erzincan tüketim toplumuna dönüştü, sıfırdan üretilen bir şey yok. Ama Erzincan güzel bir üniversite şehri olur. Erzincan Üniversitesi’nde 8 bin öğrenci var. Bu sayı 11 bine çıkacak. Şehir, her ailenin çocuğunu asgari miktarda giderle okutabileceği bir yapıya sahip.”
Erzincan’ın 105 bin kişilik nüfusa sahip şehir merkezi yanında mutlaka gezilmesi görülmesi gereken ilçeleri bulunuyor. Çayırlı, İliç, Kemah, Kemaliye, Otlukbeli, Refahiye, Tercan ve Üzümlü bunlar arasında yer alıyor. Erzincan’daki seyahatim sırasında birkaç ilçesini gezme fırsatı da buluyorum. İşte, Erzincan’ın ilçelerle ilgili meraklılarına kısa notlar… Kemaliye: Dağların arasında vadide kurulu bir ilçe. Eğin olarak biliniyor ancak Atatürk’e ithafen daha sonra ismi Kemaliye olmuş. İlçenin içinden Keban Barajı Gölü’nün suları geçiyor. Karşı tarafında ise sarp dağlar bulunuyor. Keban Baraj Gölü kıyısında güzel bir vadi içinde kurulmuş. İlçede gezilip görülecek yerler arasında; Endiçi Kalesi, Roma Mezarlığı gibi tarihi
OCAK - ŞUBAT 2009
kalıntılar var. Refahiye: Erzincan'a 71 km uzaklıkta. İlçedeki gezip görülecek yerler arasında Kutlutepe, Kutsal Kaya, Kadıköy Kilisesi, Merkez Cami, Köroğlu Mağarası, Balkaya, Refahiye Ormanları ve Dumanlı Yaylası’nı sayabiliriz. Ayrıca il merkezine 42 kilometre uzaklıkta, Yıldırım Akbulut Kayak Tesisleri hizmet veriyor. Tercan: Erzincan'a 88 kilometre uzaklıkta. İlçede gezip görülecek yerler arasında Kefrenci Tapınağı, Pekeriç (Çadırkaya kalesi), Kötür Köprüsü ile Ortaçağ Türk mimarisinin en ilginç ve önemli eseri kervansaray, hamam, mescit ve türbeden oluşan Mama Hatun Külliyesi’ni sayabiliriz. Üzümlü: Erzincan'a 23 kilometre uzaklıkta bulunuyor. İlçede gezip görülecek yerler arasında Akkoyunlu Cami, Hacı Nutullah Cami gibi tarihi kalıntılar ile Şeyh Karpuz Mağarası, Aygır Gölü, Hıdırellez Gölü, Bayırbağ Değirmenönü Mesire alanı ve Karakaya Çermik mesire alanı var.
GEZİ - TÜRKİYE
ADIM ADIM ERZİNCAN
İSMMMO YAŞAM 55
Sipahioğlu’nun objektifinden
KÜLTÜR-SANAT
4 aktör, ressam rolünde
Tiyatro dünyasının usta oyuncuları, ayrılmaz dostlar, Mustafa Alabora, Müjdat Gezen, Yaman Tüzcet ve rahmetli Savaş Dinçel’in, hem resimlerini hem de örnek dostluklarını sergiledikleri “4 Aktör Ressam Rolünde” adlı sergi; Galeri Işık Teşvikiye’de, 09 Şubat 2009 pazartesi akşamı açıldı. Müjdat Gezen’in resim çalışmaları 1960’lı yıllara dayanıyor. Mustafa Alabora ile Alabora ortak bir sergi açmayı düşünmüşler. Mustafa Alabora’nın oğlu Mehmet Ali Alabora “usta oyunca Savaş Dinçel’in” resimlerinin bu sergide bulunmasının anlamlı olacağını belirtmiş. Sonrasında da ekibe Avustralya’da yaşayan dostları Yaman Tüzcet katılmış. Böylece sıra dışı bir sergi ortaya çıkmış. Savaş Dincel’in resimlerinin yanı sıra tablo karikatürlerinden seçmelerin de yer alacağı serginin en büyük sürprizi ise; oğlu Barış Dinçel tarafından yapılan Savaş Dinçel heykeli ve köşesi... Küratörlüğü Barış Dinçel ve Banu Zeytinoğlu’nun yaptığı serginin afiş tasarımını Mehmet Ali Alabora yaptı. Sergi, 9 Şubat – 07 Mart 2009 tarihleri arasında, 1885 yılında kurulan ve Türkiye'nin ilk eğitim vakıflarından biri olan Feyziye Mektepleri Vakfı'na ait Galeri Işık Teşvikiye’de gezilebilir. Telefon: (0212) 233 12 03
56 İSMMMO YAŞAM
İstanbul Fransız Kültür Merkezi Galerisi, şubat ayı boyunca, basın fotoğrafçılığının önemli isimlerinden ve Sipa Press Fotoğraf Ajansı’nın kurucusu Gökşin Sipahioğlu’nun fotoğraflarına ev sahipliği yapacak. Paris’te bulunan Avrupa Fotoğraf Evi tarafından gerçekleştirilen “Monsieur Sipa, Photographe” sergisi, Gökşin Sipahioğlu’nun meslek hayatı boyunca fotoğraflarıyla tanıklık ettiği, etkileyici ve iz bırakan görüntüleri izleyicilerle buluşturuyor. Sergi 5-25 Şubat tarihleri arasında gezilebilir.
Savaş Dinçel’den
İsteyene pop isteyene samba
Özgün yorumu ile pop müzikte son dönemlerin en iyi çıkış yapan yorumcularından Zeynep Casalini, yeni çıkardığı 2. albüm şarkılarını bu kez de GHETTO’da seslendirecek. Müzikseverler, 27 Şubat’ta Ghetto’da Casalini’yi dinleyebilirler. Ghetto’ya, 28 Şubat’ta ise Rio Karnavalı taşınacak. Samba ritminin Türkiye'deki ustası ve eğitmeni Jozi Levi'nin, 5 yıl önce kurmuş olduğu, ülkemizin ilk Batucada grubu Bate Bumbo ile özel bir gece hazırladı. Karnaval kıyafetiyle gelenlere indirimli fiyat uygulanacak.
Tiyatroda Nazım
Nazım Hikmet denilince akla ilk olarak şiirleri gelir. Nihayet Türk vatandaşlığına kabul edilen büyük şairin son dönemde yazdığı tiyatro oyunlarından olan İnek, geçtiğimiz aylarda kendisi kadar afişiyle de tartışma yarattı. Ancak bu oyun, afiş tartışmalarının gölgesinde kalmayacak kadar değerli. İnek, İstanbul Şehir Tiyatrosu sahnelerinde seyirciyle buluşuyor. Hayallerinin peşinde koşan bir ailenin, maddi sıkıntılardan satın aldıkları bir inekle kurtulma çabalarının absürd bir dille anlatıldığı oyunda, sıkı bir bürokrasi eleştirisi de yapılıyor. Önceleri, ineğin kendilerine çok para kazandıracağını düşünen aile bireyleri, inekten nasıl yararlanacaklarını bilemediklerinden, durumları zamanla “inekten kurtulma çabası”na dönüşüyor. Oyunlarında ağırlıklı olarak sınıf çatışmasını irdeleyen, her oyununda yeni biçimleri deneyen Nâzım Hikmet, İnek adlı oyunu ile aynı zamanda sıkı bir bürokrasi eleştirisi de yapıyor. Oyunu, Mehmet Avdan yönetiyor. Telefon: (0212) 219 10 78
Ve sahnede bir noter!
İstanbul Devlet Opera ve Balesi çocuklar için yeni bir müzikal oyunla izleyicilerinin karşısına çıkıyor. Oscar Wilde’ın “The Happy Prince” (Mutlu Prens) adlı kısa, yalın ama bir başyapıt olarak değerlendirilecek denli derin ve çarpıcı öyküden yola çıkarak hazırlanan müzikal gösteriyi, sadece çocuklar değil, her yaştan seyirci de ilgiyle izleyebilir. Işık Noyan’ın metnini yazdığı Mutlu Prens’in müziklerini Hüseyin Çebi besteledi. Müzik düzenlemelerini ise Eser Taşkıran gerçekleştirdi. Müzikal, Kadıköy Süreyya Operası’nda sahneleniyor.
OCAK - ŞUBAT 2009
KÜLTÜR-SANAT
Çocuklara müzikal
Risk almaktan kaçınmayan bir tiyatro alanı yaratma hedefiyle kurulan “Ve Diğer Şeyler Topluluğu”; 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyeri yapılan yeni oyunu “Noter” ile tiyatroseverlerle buluşuyor. Yeşim Özsoy Gülan’ın yazıp yönettiği “Noter’in dekorunun seyirci-oyuncu alanı ayrımını bozan ve yeniden kurgulayan bir yapıya sahip olması izleyiciyi oyunun içine çekiyor. Günümüz Türkiye’sinde farklı nedenlerle susturulan, sessizleştirilen, yeri geldiğinde öldürülen bireyin yakarışının aktarıldığı Noter’de, devletin bireyden üstün tutulduğu bir yapının içinde yaşananlar konu ediliyor. Noter ortamına dayanarak, bir ses ve sessizlikler bütünü olarak yorumlanan oyunda; sararmış sayfaların, eski masaların, dolapların ve bıkkın yüzlerin ardında çok garip şeyler oluyor! Noter’i Sarp Yeniay’ın oynadığı oyun, 20 Nisan 2009 tarihine kadar her pazartesi saat 20:30’da GalataPerform’da izlenebilir. Telefon: (0212) 243 99 91
İSMMMO YAŞAM 57
Recep İvedik 2
Tür : Komedi Yönetmen : Togan Gökbakar Senaryo : Şahan Gökbakar, Serkan Altuniğne, Togan Gökbakar Oyuncular : Şahan Gökbakar, Gülsen Özbakan, Efe Babacan, Çağrı Büyüksayar
Şahan Gökbakar, “Recep İvedik” adlı komedi filmiyle yakaladığı
başarısını bu kez de “Recep İvedik 2”de sürdürmeyi hedefliyor. Geçen yıl gösterime giren filmler arasında en yüksek izleyici rekorunu 5 milyon izleyici ile elde eden “Recep İvedik” adlı yapımın merakla beklenen ikinci filmi 13 Şubat'ta izleyiciyle buluşuyor. Recep'in bitmek bilmeyen maceraları bu sefer de İstanbul’u birbirine katıyor. Recep’in tek akrabası olan, kendisi gibi kıllı ve oldukça yaşlı babaannesidir. Babaannesi Recep’in yaşadığı sarhoş aylak hayatı bırakıp adam olmasını ister. Recep İvedik 2, babaannesinin istekleri doğrultusunda Recep’in adam olma gayretlerini anlatıyor.
SİNEMA -DVD
Sevgililer Günü Katliamı On yıl önce yaşanan bir trajedi Harmony kasabasını sonsuza dek değiştirmiştir. Deneyimsiz kömür madeni işçisi Tom Hanniger’ın tünellerde neden olduğu kaza beş adamın sıkışıp kalmasına ve sağ kurtulan tek kişi olan Harry Warden’ın da komaya girmesine neden olmuştur. Bunun tam bir yıl sonrasında, Sevgililer Günü’nde, Harry Warden uyanmış ve kazmayla 22 kişiyi hunharca katlettikten sonra kendisi de öldürülmüştür. Tom Hanniger, on yıl sonra, Sevgililer Günü’nde kasabaya döndüğünde sebep olduğu ölümler hâlâ yakasını bırakmamıştır. Eski kız arkadaşı Sarah, Tom’un en iyi arkadaşı olan şerif Axel’la evlenmiştir. O gece, yıllar süren huzurdan sonra, Harmony'nin karanlık geçmişinden bir şey geri döner. Tom, Sarah ve Axel dehşetle fark ederler ki katil onları öldürmeye gelen Harry Warden olabilir.
58 İSMMMO YAŞAM
Orijinal Adı : My Bloody Valentine Tür : Korku Yönetmen : Patrick Lussier Senaryo : Todd Farmer, Zane Smith Oyuncular : Todd Farmer, Tom Atkins, Kerr Smith, Jaime King, Jensen Ackles, Marc Macaulay, Kevin Tighe
OCAK - ŞUBAT 2009
Benjamin Button’un tuhaf hikayesi
Yönetmen David Fincher'in son filmi “Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi” konu olarak ilginç bir kurguya sahip. Film, seksenli yaşlarında doğup, geriye doğru yaşlanan bir adamın hikayesini konu alıyor. Benjamin Button zamanı durduramayan bir adamdır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1918’de, New Orleans’tan başlayıp 21. yüzyıla uzanan serüveniyle, onun hikâyesi herhangi birininkinden daha sıra dışı bir hayatı içerir. Film, pek de sıradan olmayan bu adamın yaşadığı serüven içinde karşısına çıkan kişilerin ve yerlerin, bulduğu ve kaybettiği aşkların muazzam öyküsünü, hayatın keyifleri ile ölümün hüznünü ve zamanın ötesine uzanan durumları konu alıyor. Filmde Benjamin Button’u Bradd Pitt canlandırıyor. Daha önce “Seven” ve “Dövüş Kulübü”nde birlikte calışmış olan yönetmen David Fincer ve Brad Pitt ikilisine bu filmde Kate Blanchett eşlik ediyor.
Orijinal Adı: The Curious Case of Benjamin Button Tür: Drama/ Fantastik, Yönetmen : David Fincher Senaryo: Eric Roth, Oyuncular: Bradd Pitt, Kate Blanchett, Taraji P. Henson, Julia Ormand
DVD SEPETİ
CEVAPSIZ ARAMA
Birgün Yumi'nin arkadaşı telefonuna bırakılmış tuhaf bir sesli mesaj bulur. Mesajdaki ses tıpkı kendi sesine benzer ancak tüyler ürperten bir çığlıkla son bulur. Arama kaydına göre yapılan üç gün sonrasının tarihi ile gelecekten geçmişe yapılmış bir aramadır. Arkadaşı gerçekten 3 gün sonra aynı saatte ve aynı tüyler ürperten çığlıkla ölmese bu aramaya kolaylıkla şaka gözüyle bakmak işten bile değildir. Bu talihsiz tesadüf adeta cep telefonu ile ölüm uyarılarından oluşan bir halka yaratmaya başlar ve bu halka giderek genişler, ta ki bir gün Yumi kendisine de bir cevapsız çağrı geldiğini fark edene kadar!
SAKLAMBAÇ
OCAK - ŞUBAT 2009
DAHA YAKLAŞ
Günümüz Londra'sında, çağımız ilişkilerine ironik, komik ve cesur bir bakış açısı sunan film, birbirine yabancı iki çiftin tesadüfi karşılaşmalarını, birbirlerine duydukları anlık çekimleri ve aldatmaları konu alıyor. Alice (Nathalie Portman), Londra sokaklarında kendisine bir araba çarptığında onu kurtarıp hastaneye götüren Dan (Jude Law) ile birlikte yaşamaktadır. Ancak yazar olan Dan, kitabının kapağı için fotoğraf çalışması yapan Anna'ya (Julia Roberts) gönlünü kaptırır. Dan, Anna'ya duygularını açıklar ancak Alice ile birlikte yaşadığını bilen Anna bu sebeple Dan'i geri çevirir. Bir yanlış anlama sonucunda Dan, arkadaşı Larry'yi (Clive Owen) Anna ile tanıştırır. Bu ikili arasında başlayan aşk evliliğe dönüşür.
SİNEMA -DVD
Robert De Niro ve Dakota Fenning, başlangıçtan son saniyesine kadar nefesleri kesecek, her anı gerilim dolu filmde başrolleri paylaşıyorlar. Çok kısa bir zaman önce eşini kaybetmiş psikolog David Callaway (De Niro) New York'un dışında, taşındıkları yeni evlerinde, annesinin ölümüyle şoka giren kızı Emily'ye umutsuzca yardım etmeye çalışmaktadır. Çok geçmeden David ve Emily hayal ürünü olan ya da olmayan Charlie adındaki biri ya da bir şey tarafından korkutulmaya başlar.
İSMMMO YAŞAM 59
Umut
Yazar: Ayşe Kulin Yayınevi: Everest Yayınları Sayfa Sayısı: 392 Ayşe Kulin, bir kez daha okurlarına ellerinden bırakamayacakları bir
roman sunuyor. Osmanlı’nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken, Kulin ailesi Bosna’dan İstanbul’a göç ediyor, çöken imparatorluğun son Maliye Nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu. Sabahat ile Aram’ın aşkı ise tehcir olaylarının acısına yenik düşmeyecekti. Yeni bir cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için... Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından “Umut” geliyor. Umut “Hayat Akan Bir Sudur”da Ayşe Kulin, “Veda” ile başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu kez de Cumhuriyetin yeni kurulmakta olduğu sancılı yıllarda tanıklık ediyor..
Luisito
Yazar: Susanna Tamaro Yayınevi: Can Yayınları Sayfa Sayısı: 104 Yüreğinin Götürdüğü Yere Git’in yazarı Susanna
Tamaro, yeni kitabında sevginin kurtarıcı gücünü yüceltiyor. Tamaro’nun bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı romanı "Luisito" okurunu şaşırtan, duygulandıran ve eğlendiren çağdaş bir masal. Tekdüze ve sevgisiz bir yaşamın bağrındaki şiiri, güzelliği ve sevgiyi ortaya çıkaran küçük bir roman... Anselma, yaşlı ve emekli bir öğretmendir. Artık tanıyamadığı bu dünyada kendini gereksiz hissetmektedir. Her günü acı ve hüzün doludur. Bir yaz gecesi çöp tenekesinin dibinde terk edilmiş olağanüstü bir papağan bulur. Luisito adını verdiği papağan hayatını değiştirecektir.
Tarih - Lenk
KİTAP
Yazar: Y.Hakan Erdem Yayınevi: Doğan Kitapçılık Sayfa Sayısı: 300 "Tarih -Lenk" tarih ile biraz ilgilenen herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. Tarihini doğru dürüst bilmeyen bir millet olduğumuz kolaylıkla söylenebilir. II. Abdülhamid’in, Osmanlı’da telgrafın ne zaman kullanılmaya başladığını veya 93 Harbi’nde kendi ülkesinin kimlerle savaştığını dahi bilmediğini biliyor muydunuz? Gazi Osman Paşa’nın Plevne önlerinde Ruslarca şehit edildiğini duymuş muydunuz? Tarihsel metinlerin dönüşümünde bilerek ve bilmeyerek yapılan yanlışlar tarihin seyri konusunda bildiklerimizi önemli ölçüde etkiliyor. İşte Hakan Erdem, bize bu yanlışları tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkta gösteriyor.
60 İSMMMO YAŞAM
Umut Küresel Finans Krizi Luisito Alacakaranlık Çökmeden Tarih-Lenk Tutulma Yeniay Son Ada Bab-ı Esrar
ŞİİR
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin Yaşadıklarını Kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin İşte budur hayat! İşte budur yaşamak Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin
CAN YÜCEL
Remzi Kitabevi (Ocak 2009)
EN ÇOK SATANLAR
İnsanoğlunun Çözülmemiş Sırları
Yazar: Reader’s Digest Yayınevi : Çitlembik Yayınları Sayfa Sayısı: 384 İnsanoğlunun Çözülmemiş Sırları zamanımızın çelişkili
gizemlerine ilişkin araştırma ve açıklamalarla bilginin kapılarını açıyor. Ansızın dünyayı bambaşka gözlerle görmeye başlayacaksınız! Astronomiden zoolojiye, bilimin dokuz farklı alanında 88 büyüleyici konuyu keşfedin! Yeryüzünün ömrü ne kadar? Onu kim yok edecek: “Swift-Thuttle” kuyruklu yıldızı mı, yoksa “Kızıl Dev” mi? Bizi bekleyen doğal felaketler neler? Mars’a ne zaman yolculuk edebileceğiz? Geleceğin ilaçları nasıl olacak? Şans sadece kimyasal bir olay mı? Bitkiler birbirleriyle nasıl konuşur? Ayrıca, göz kamaştırıcı 520 illüstrasyon da yer alıyor.
Kore Savaşı’nın Bilinmeyenleri
Yazar: Turhan Seçer Yayınevi: Toplumsal Dönüşüm Yayınları Sayfa Sayısı: 512 Kore Savaşı’nda Amerikalılar, Türk
tugayını her zaman en tehlikeli yerlere sürmüşler, yalnız bırakmışlar, isteklerini ve önerilerini kabul etmemişler ve yapmamışlardır. Adeta imhaya sürmüşler, imha olmalarını seyreder bir pozisyonda olmuşlardır. Muharebenin daha ilk günü, gerilerini kuşatacak şekilde gelen bir düşman alayını söylemelerine rağmen tugaya Tokchon yolunu kapatmalarını emretmeleri, Türk tugayının göz göre göre imhasını istemektir. Bu savaşla ilgili çarpıcı bilgiler sunuyor.
Sınır Tanımayan Feminizm
Yazar: Chandra Talpade Mohanty Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi Sayfa Sayısı: 393 “Sınır Tanımayan
OCAK - ŞUBAT 2009
KİTAPLAR
Şafakta Yanan Mumlar Yazar : Serpil Ural Yayınevi : Bilgi Yayınevi Sayfa Sayısı : 157
Biri Avustralyalı, biri Türk iki ailenin dokunaklı öyküsüne yer veriliyor. Kiminle savaşacağını bilmeden Gelibolu kıyılarına çıkan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı gençler ile birçok cephede savaşmaktan yeni dönmüş Türk askerleri... Bu iki taraf arasında aylar boyu süren çarpışmalar ve beklenmeyen bir son. Kitap adeta bir barış ve dostluk duası gibi.
Kuyudaki Asker
Yazar: Hidayet Karakuş Yayınevi: Bilgi Yayınevi Sayfa Sayısı : 128
“Kuyudaki Asker”, Hidayet Karakuş'un çocuk romanlarından. Kurtuluş Savaşı sırasında bir kuyuda günlerce gizlenmek zorunda kalan bir Yunan askerinin öyküsü anlatılıyor... İşte kitaptan bir bölüm: "Kitaplarda okuduğumuz, filmlerde, televizyonlarda gördüğümüz nice olayın gerisinde bizim bilmediğimiz çok şey var. Hele ben Kurtuluş Savaşı'yla ilgili o kadar az şey biliyormuşum ki... Babam anlatmasa ben de öğrenemeyecektim..."
KİTAP
Feminizm”de, sınırları olmayan feminist anlayışı tüm dünyaya yayabilecek bir siyasetin imkânları araştırılıyor. Mohanty kitabında "Üçüncü Dünya kadınları bir seçmen kitlesi oluştururlar mı?", "Oluştururlarsa, hangi temelde?", "Üçüncü Dünya kadınlarının siyasal mücadelelerinin mutlaka 'feminist' olduğunu varsayabilir miyiz?", "Feminizmi biz nasıl tanımlıyoruz, onlar nasıl tanımlıyorlar?" gibi sorulara yanıt arıyor.
ÇOCUKLARA ÖZEL
İSMMMO YAŞAM 61
Türkiye’de yollar artık GPS özelliği bulunan navigasyon cihazları ve cep telefonlarından soruluyor. Kaybolmayı tarihe karıştıran bu cihazlar, yurtiçi ve yurtdışında restoranlar, tarihi ve turistik mekanlardan, cadde ve sokaklara, sağlık kuruluşlarına kadar bütün yol ve kurumların kolayca bulunmasını sağlıyor.
Yola GPS’le devam
TEKNO-YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR
Yol bulmayı kolaylaştıran Global Positioning Systems (GPS) yani Küresel Konumlama Sistemi, artık pek çok sürücünün önemli bir yardımcısı haline geldi. Otomobillerin içine monte olarak satılan ya da sonradan monte edilebilen navigasyon cihazlarıyla yurtiçi ve yurtdışında istenilen adres kolayca bulunabiliyor. Restoranlar, tarihi ve turistik mekanlardan, cadde ve sokaklara, sağlık kuruluşlarına kadar gerekli olan bütün yol ve kurumların kolayca bulunması için yol gösteren GPS cihazları, Türkiye’de de hızla yayılıyor. Otomobiller yanında GPS özelliği bulunan cep telefonları da son dönemde piyasaya sunulmaya başlandı. Sürücülerin yol arkadaşı olan navigasyon cihazlarıyla aynı zamanda müzik dinlemek, video seyretmek de mümkün. İsteyenler fotoğraf albümü de oluşturabiliyor.
KAYBOLMADAN ULAŞTIRIYOR
Dünya navigasyon devi TomTom’un One XL HD Traffic modeli, güzergahları düşünmeye son veriyor. TomTom, ‘HD Traffic’ hizmeti
62 İSMMMO YAŞAM
albümü de oluşturabilirsiniz. Akıllı klavyesi sayesinde adres arama derdine son veren Mio C725, hızlı ve kısa rota seçenekleriyle de gideceğiniz yere kaybolmadan ulaşmanızı sağlıyor. 38 Avrupa ülkesinin harita bilgilerinin bulunduğu ve Türkçe dâhil 12 dilde sesli yönlendirme yapabilen Mio C725 kutudan çıkarıldığı anda kullanıma hazır durumda bulunuyor.
STRESSİZ SEYAHAT
sayesinde beş kat daha güncel ve detaylı trafik bilgisi veriyor. Hizmetin püf noktası ise, cep telefonunun hareket verilerini şebekeden alması. GPS sektörünün diğer oyuncusu Mio ise, navigasyon cihazı C725’de multimedya özellikleriyle dikkat çekiyor. 7 inç’lik parlak ve geniş ekranıyla müzik dinleyip, video seyredilebilen Mio C725 modelinde, kendinize özel fotoğraf
Garmin’in Nuvi 770 modeli ise, stressiz şekilde seyahat etmeyi sağlıyor. Geniş, ekranı önceden yüklenen haritaları, radyo vericisi, eller serbest arama özelliği ve başka özellikleri de bulunuyor. Nuvi 770, geniş ekranı sayesinde her zaman büyük resmi gösteriyor. Harita ayrıntısı, sürüş yönergeleri ve resimler göz alıcı renklerle görüntülenebiliyor. GPS özelliği bulunan cep telefonu markası HTC’nin P3470 modeli ise, geniş ekrana, uzun pil ömrü ve TomTom navigasyon yazılımına sahip. Cep telefonunda, İstanbul veya Ankara haritalarından biri ücretsiz olarak indirilebiliyor. Cihazın dokunmatik arayüzü ve 2,8 inç boyutundaki geniş ekranı, navigasyonun kolay kullanımını sağlıyor.
OCAK - ŞUBAT 2009
Üç boyutlu plazma
Uzakdoğulu teknoloji markası Samsung, üç boyutlu (3D) görüntü teknolojisine sahip yeni 4 serisi HDTV plazma televizyonlarını piyasaya sürdü. Farklı bir televizyon deneyimi yaşatan Samsung plazmalarda, eşsiz üç boyutlu efektleri sayesinde oyun oynamak veya film izlemek artık daha keyifli hale geliyor. Geleneksel televizyonlar, objeleri tek bir perspektiften ve düz yansıtıyor. 4 serisi plazma TV’ler ise, doğal ve zengin renklerle evinizde üç boyutlu eğlencenin konforunu yaşamanızı sağlıyor. Samsung 4 serisi, gelişmiş grafik görüntüsü, 3 boyutlu imaj teknolojisiyle de oyun keyfini artırıyor.
HD kayıt yapıyor
Görüntüleme çözümleri sunan Canon, yüksek kapasiteli dahili hard diske görüntü kaydı yapan iki yeni yüksek çözünürlükte (HD) video kamera modeli olan HG20 ve HG21’i piyasaya sundu. HG20 modeli, 22 saatlik görüntü kaydetmeye yeten, 60 GB kayıt kapasitesi sunarken; HG21 bunu iki katına çıkararak 120 GB kayıt kapasitesine sahip bulunuyor. Her iki kamera da, Canon’un İkili Kayıt Sistemi’ni barındırıyor.
Dell, Studio serisine, masaüstü modeli Hybrid’i de ekledi. Standart masaüstü bilgisayarlara göre yüzde 80 daha küçük olan Studio Hybrid, en küçük masaüstü bilgisayarı olma özelliğini taşıyor. Bu estetik bilgisayarı kullananlar, enerji tasarruflu Intel Core 2 Duo mobil işlemcisi sayesinde dünyayı da korumaya katkıda bulunacaklar. Dell Studio masaüstü serisi yüzde 70 daha az enerji harcıyor. Studio Hybrid, bilgisayarınızın kolayca kişiselleştirilmesini de sağlıyor. Hybrid’in deri veya bambu seçeneklerini de içeren çok renkli ve çok sayıda kılıf seçeneği de var.
OCAK - ŞUBAT 2009
Sennheiser Communications’ın Apple iPhone için özel olarak geliştirdiği MM 50iP iPhone kulaklığı sayesinde kulaklar gerçek müzik keyfiyle doluyor. Türkiye’de Bircom güvencesiyle sunulan Sennheiser MM 50 iP ile hem müzik dinlemek, hem de cep telefonuyla konuşmak mümkün. Bir yandan en sevdiğiniz şarkıları dinlerken, Sennheiser MM 50 iP’nin ‘bas konuş’ özelliği sayesinde gelen çağrılara anında cevap verebiliyorsunuz. ‘Bas’ performansı ve doğal ses özelliğiyle öne çıkan Sennheiser MM 50 iP, tüm iPhone ve iPod modelleriyle kullanılabiliyor.
TEKNO-YAŞAM
Mini ve çevreci
Müzik dinleme keyfini artırıyor
İSMMMO YAŞAM 63
KOMİK RESİMLER
MİZAH
P E L İ N ’ D E N
64 İSMMMO YAŞAM
Tembellik yasası
Madde 1: İnsanlar yorgun doğar, dinlenmek için yaşar. Madde 2: Çalışmak yorar. Madde 3: Gündüz dinlen ki gece rahat edesin. Madde 4: Yatağını kendini sevdiğin gibi sev, içinden çıkamayacağın gibi yap. Madde 5: Yarın yapabileceğin işi bugün yapma. Madde 6: Bugünün işini yarına bırakma, erteleyebileceğin kadar ertele. Madde 7: Dinlenen birini görünce otur ona yardım et. Madde 8: Oturmak mümkünse ayakta durma; yatmak mümkünse oturma. Madde 9: Tembellikten kimse ölmemiş. Madde 10: Çalışma isteği duyunca bir yere otur isteğin geçmesini bekle.
OCAK - ŞUBAT 2009
Devlet başkanıyla eşi halk arasına inerler. Gezerlerken bir dükkandan bir adam çıkar ve devlet başkanının eşiyle samimi bir şekilde sohbet eder. Başkan meraklanır: “ Kimdi bu adam?” - Lise aşkım. Neredeyse evleniyorduk, sonra anlaşamadık. - Ne şans senin için, onunla evlenseydin, böyle basit bir dükkanın sahibiyle evli olacaktın şimdi... - Bilmem. Bence o devlet başkanı olacaktı..
İNAT BUDUR!
DUVAR YAZILARI…
Bu kadar cehalet ancak tahsille olur! Sınava kopyasız girmek, savaşa silahsız girmek gibidir. Üzülme son gülen sen olacaksın. Çünkü hep geç anlıyorsun. Dolar yine fırlamış. O ne fırlamadır siz bilemezsiniz. Vatandaş öldü. Allah taksitlerini affetsin. Çok yardımseverimdir, bütün yardımları kabul ederim. Acele kopyaya öğretmen yetişir. Tarihin hatalarından biri sürekli kendini tekrar etmesi. Dikkatli sür, insanın yedek parçası yoktur. Senin zayıflaman için daha 40 fırın ekmek yemen lazım. Keyfiniz yerinde değilse anneniz bir yere kaldırmıştır. Atı alan Üsküdar'ı, notu alan sınıfı geçer. Kafanız bozulduğunda garanti belgenizi de getirin. Eskiden kibirliydim ama şimdi kusursuzum! Hakkımı aradım, meşgul çıktı. Haklarımı kaybettim. Hükümlüyüm.
OCAK - ŞUBAT 2009
Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış. Baba : “Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum, hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.” Anne: “Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında telefon. Ne yapayım bunu.” Oğlan: “Vallahi ben de şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün görüşmelerimi yapıyorum.” Kız: “Eee, benim de şirket hattım var. Ev telefonunu hiç kullanmam ki..” Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar... Hizmetçi: “Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını kullanıyoruz…”
İKİNCİ SORU
İlkokulda sınıfa giren öğretmen, öğrencilere: - Sizlere sorular soracağım. Ama birinci soruyu bilene ikinci soru sorulmayacak. Şimdi söyle bakalım Mehmet, bir hindinin kaç tane tüyü vardır? -9 bin 567 tane tüyü vardır, öğretmenim. - Nereden öğrendin bunu? -Öğretmenim, hani ikinci soru sorulmayacaktı.
MİZAH
Bir gün üç arkadaş birbirlerine ne kadar inatçı olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar ve herkes en çok inat ettiği anısını anlatıyormuş. Birinci inatçı anlatmaya başlamış: "Bir gün evi telefonla aradım, hanım ‘alo’ demedi. Ben de cevap vermedim; telefon sabaha kadar açık kaldı." İkinci inatçı, "O da bir şey mi? Ben bir gün eve geldim, kapıyı çaldım. Hanım ‘kimsin’ demedi, ben de kim olduğunu söylemedim, sabaha kadar kapının önünde yattım." Üçüncü inatçı, "O da bir şey mi?" demiş. “Biz evlendiğimizde karım bana dokunmadı diye ben de ona dokunmadım. Hala daha da dokunmuyorum" demiş. İki inatçı birden, "Olur mu yahu! Sizin iki tane çocuğunuz var" demişler. İnatçı, "İnat ettim, onları da sormadım" demiş.
İŞ TELEFONU
Cevaplar
DEVLET BAŞKANI
1- Şehri var evi yok, nehri var suyu yok, yolu var treni yok. 2- Mavi tarla üstünde beyaz güvercin yürür. 3- Bir küçücük kumbara, ekin taşır ambara. 4- Ben beslerim, o süsler. 5- Kapıyı açar, kapamadan kaçar. 6- Bahçede, kırda dolaşır, evini sırtında taşır. 7- Fini fini fincan, içi dolu mercan. 8- Dışı var içi yok, tekme yer suçu yok. 9- Ayakkabı fiyatlarının artması en çok hangi hayvanı etkiler. 10- Lastik neden esner? Harita, Yelkenli, Kaşık, Çiçek, Rüzgar, Kaplumbağa, Nar, Top, Kırkayak, Uykusu geldiği için
İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
İSMMMO YAŞAM 65
SUDOKU
1
1
K A R E 2
3
4
5
B U L M A C A 6
7
8
9
10
11
12
2 3 4 5 6 7 8 9
10
11
12
13
14 15
SOLDAN SA⁄A 1. Akci er zar› iltihab›, zatülcenp- S›k›nt›. 2. Bir de i toku ta üste verilen ey - Özsu. 3. Bitki özlerinden elde edilen ho koku - Kurnaz, aç›kgöz. 4. K›br›s’ta bir kent - Osmanl›larda bo anma - Bir nota. 5. Bildik, tan›d›k - Mitoloji. 6. K›s›rl›k, verimsizlik - Külde pi en çörek türü. 7. Kemiklerin toparlak ucu - Kuzey Afrika’da bir ülke - Kar ayakl› ›. 8. Çevresi suyla örtülü kara parças› - Bir s›v›y› ›r›nga ile verme, zerk. 9. Ekilen yer, mezraa. 10. “Feyhaman ...” (ressam) - Blucin kuma › - Bir nota. 11. Tanr›tan›maz - Kaputbezi. 12. Kral saray›. 13. Amaç - Tecrübe etmek. 14. ölen - Çiçek konulan kap - A açl›kl› yol. 15. Oyun, temsil - Sinir uçlar›n›n iltihaplanmas›. YUKARIDAN A A⁄IYA 1. Bir Brezilya dans› - Dü manl›k .2. Bir kan grubu - Merhale - Telli bir çalg› - Bir kad›n giysisi. 3. Gidi geli - Feodal bey. 4. Bir ço ul eki - Geçim paras› - Beyaz. 5. Tedavi - Asgari - Bir ba laç. 6. Bir gün ad› - ‹lham Uzun kulaklar›yla tan›nan mitolojik Frigya kral›. 7. Soyluluk - Sincap. 8. Sodyumun simgesi - ‹skambilde birli - Bal›k past›rmas›. 9. Kekemelik - Parça, lokma. 10. Havagaz› lambas›n›n ucu - Bir kedi türü - K›r ehir’in bir ilçesi. 11. Deride görülen k›zar›kl›k - Su - Bir göz rengi. 12. Ç›plak vücut resmi-Evliya-Antalya’n›n bir
GEÇEN SAYININ CEVAPLARI - SOLDAN SA⁄A 1. Kovan Badire. 2. Abis - Poker. 3. Murana - Anane. 4. ‹ra - ‹hanet. 5. Nakarat Se. 6. Asena - Akide. 7. ZA - Ahar - Mala. 8. Edat - Lo - Mil. 9. Aromatik - Ma. 10. ‹kamet - Nadim. 11. Ta - ‹hata - Ole. 12. Ati - Avene - Et. 13. Muz - Kamer. 14. ‹nat - Rey - Tip. 15. Karayel - Fi. YUKARIDAN A A⁄IYA 1. Kamikaze - ‹talik. 2. Obur - Sadakat - Na. 3. Virane - Ara - ‹mar. 4. Asa - Anatomi - Uta. 5. Nikah - Mehaz. 6. Paha Alatav - Re. 7. Bo - Ararot - Tekel. 8. Akanak - inanay. 9. Denetim - Ka - Em. 10. ‹rat - Dam - Do - Eti. 11. Selim ‹leri. 12. Eseme - Alamet - Pi.
66 İSMMMO YAŞAM
Bulmacamızdaki her satır, her sütun ve 3X3’lük her kutuya, 1’den 9’a kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3X3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılacaktır.
OCAK - ŞUBAT 2009