başkandan Sevgili İSMMMO Ailesi,
Yeni bir yıla yeni ümitlerle giriyoruz. Türkiye’nin geleceği için -her zaman olduğu gibi- ümitlerimizi diri tutuyoruz. Gelin 2011’de Türk ekonomisi adına birlikte bir dilek tutalım: “Umarız 2011’de işsiz milyonlar iş bulur!” Türkiye ekonomisi büyümede rekorlar kırıyor ama bu bir türlü istihdama yeterince yansımıyor. Oda’mızın Yatırım Teşvikleri ve İstihdam Raporu 2010, aralık ayı içinde kamuoyuna açıklandı. Umarız, rapordaki tespitlerimiz ve önerilerimiz Ankara’da yankı bulur… Eğer yankı bulmazsa korkarız ki, ekonomimizin yapısal sorunları derinleşecek. Evet ümit ile korku, kardeş iki duygu… Ümidimiz var ama korkularımız da sürüyor. Aslında ikisi de biz insanlar için… Böyle olduğunu düşündüğümüz için İSMMMO Yaşam’ın kapak konusunu, yaşamımızı derinden etkileyen ‘korku’lara ayırdık. Uzmanlar, özellikle de sosyal fobilerin yaşamımızı olumsuz etkilediğini anlatırken, bunlarla nasıl başa çıkabileceğimizin de ipuçlarını verdiler. Dosya konumuzu ise ‘meslek liseleri’ne ayırdık. İş dünyası ara eleman sıkıntısı çekerken yıllar içinde meslek liselerinin geriye gittiğine şahit olduk. Bu noktada sevindirici olansa, meslek liselerinin öneminin tekrar kavranmış olması… Bunda ise yapılan çalışmaların ve kampanyaların payının büyük olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Umarız, meslek liselerine girişte ve eğitimin kalitesinde Avrupa Birliği ortalamalarına ulaşır, nitelikli işgücümüzü artırırız. Meslek odalarının başkanlarıyla söyleşilerimize Zirvedekiler sayfalarımızda devam ediyoruz. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ile başta aile hekimliği uygulaması olmak üzere sağlıktaki dönüşüm politikalarını konuştuk. Medyadan konuğumuz ise, Habertürk Gazetesi Yazarı, deneyimli gazeteci Abdurrahman Yıldırım. Çeyrek asırlık meslek yaşamında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndaki dönüşümü bizlere anlatan Yıldırım, mesleğinin değişen dinamiklerini okurlarımızla paylaştı. Muhasebe dünyasının renkli isimlerini sizlerle tanıştırmayı sürdürüyoruz. Üyemiz Özgür Demir, müzikle uğraşıyor ve ilk albümü İzler’i geçtiğimiz günlerde çıkardı. Müzik dünyasından diğer konuğumuz ise sanatçı Hande Yener… Kendisiyle de müzikteki gelecek planlarını konuştuk. Komşumuz Bulgaristan’ın bilinmeyen güzelliklerini, binlerce yıllık tarihi mirasa sahip çıkan Çorum’un gelişen yüzünü gezi sayfalarımızda okuyabilirsiniz. Modadan sinemaya, sağlıktan eğitime kadar tüm sayfalarımız umarız soğuk kış günlerinde içinizi ısıtır. 2011 yılının tüm meslektaşlarımıza ve sevdiklerine mutluluk, sağlık ve bol kazanç getirmesini dilerim. Sevgiyle kalın dostlar…
Yahya Arıkan
İSMMMO Kasım-Aralık 2010
YASAM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir
basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
GÖRSEL YÖNETMEN Orçun Dora Özkü
DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Nazlı Ardak, Metin Başer, Metin Bayar, Kenan Buğa, Ayla Büyükhan, Rıza Çalasın, Adem Çalışkan, Vedat Çiftçi, Volkan Demir, İrfan Demirci, Erol Demirel, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mehmet Eren, Hüseyin Fırat, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, İlhan Güven, Ayşin Hangül, Hasan Ilır, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Turan Kaşıkçı, İlhan Kırcaoğlu, Şenol Kokal, Coşkun Kolso, Cemile Kuzu, Hacı Reşit Küçük, Kazım Mermer, Arif Mert, Muhammed Öncül, Erol Öngen, Gülgün Öztürk, Veysel Karani Palak, Bahriye Payal, Orhan Sarıgene, Fehmi Soyakça, İbrahim Fevzi Tacer, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Mustafa Uğurlu, Ahmet Uzuntepe, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli, Recep Yüksel, Serpil Zorbozan
BASILDIĞI YER: Euromat Entegre Matbaacılık Anonim Şirketi, Sanayi Caddesi No:17 34510 Çobançeşme Yenibosna/İSTANBUL Telefon: 0212 451 70 70 (pbx) Faks: 0212 451 70 55 euromat.com.tr, euromat@euromat.com.tr Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 15.000 adet basılır ve İSMMMO üyelerine ücretsiz gönderilir. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80
K A P A K
Cesur ol korkusuz yaşa
Korku duygusu bebekliğin 4’üncü ayından itibaren başlıyor. Korku yaşamı sürdürmek için, stres de başarı için belli ölçüde gerekli. Bir nesneye ya da duruma karşı yersiz korkuları hastalık olarak değerlendiren uzmanlar bu hastalığın tedavisinin mümkün olduğuna dikkat çekiyor.
İÇİNDEKİLER
14 Z İ R V E D E K İ L E R
‘Sağlık sistemi taşeronlaşıyor’
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, sağlıkta dönüşüm programını, “Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana sağlıkta ne kadar iyi şey varsa hepsinin yok edildiği süreç” olarak tanımlıyor. 10
D O S Y A
Eğitimin meselesi meslek lisesi
Devlet ve özel sektör el ele mesleki eğitimin düzeltilmesi için çaba sarf ediyor ama AB ortalamaları yakalanmış değil. Avrupa’da her 100 öğrenciden 65-70’i meslek liselerine giderken, Türkiye’de oran yüzde 46’larda.
24
GÜNDEMİN SESİ
R E N K L İ
Y A Ş A M
Mali Müşavir müzisyen
Özgür Demir, uzun saçları ve elinden bırakmadığı gitarıyla sıra dışı bir muhasebeci… Gündüz rakamlarla, gece notalarla uğraşıyor. Demir, ‘İzler’ adlı ilk müzik albümünü çıkardı.
28
25 yıllık borsanın 25 yıllık yazarı
Ekonominin duayen gazetecilerinden Habertürk’ün köşe yazarı Abdurrahman Yıldırım, İMKB açıldığından beri yani çeyrek asırdır 20 borsa yorumları, analizi yapıyor.
YAŞAMIN PORTRESİ
6 2 .
G Ü N
İSMMMO HABER
Türk pop müziğinin başarılı seslerinden Hande Yener, müzikte yenilikleri denemekten bıkmıyor. En son ‘Handeyle Yaz Bitmez’ adını taşıyan ara albümünü çıkaran Yener’in hedefi evrensel müzik yapmayı sürdürmek. 30
KARİYER
36
DOSTLARIMIZ
40
44
GEZİ - DÜNYA
48
LEZZET
GEZİ - TÜRKİYE SİNEMA-DVD
El yazınızdan karakterinizin anlaşılacağı hatta bunun işe seçilmenizde etkili olduğu söylense, inanır mıydınız? Grafoloji bilimiyle el yazısından karakter tahlili yapılıyor. Bazı büyük firmalar bunu eleman alma ve seçmede kullanılıyor.
34
38
EVİM EVİM
KÜLTÜR-SANAT
El yazısına bak işe al
8
E Ğ İ T İ M
S A Ğ L I K
Evrensel müzik yapıyorum, iddialıyım
6
KİTAP
TEKNO-YAŞAM MİZAH
46 52 56 58 60 62
64
62. GÜN
WikiLeaks’e
Binlerce diplomatik belgeyi ele geçirip yayınlayarak son yılların en büyük gazetecilik olayına damgasını vuran WikiLeaks internet sitesi, hemen her ülkede kamuoyunda geniş destek bulurken bazı hükümetlerin ve bağlantılı kurumların ise baskısına uğruyor. Daha uzun süre gündem yaratacak bilgi ve belgeleri kamuoyu ile paylaşan site, her koldan saldırıya uğradı. Son olarak sitenin tek gelir kaynağı olan bağışlar, PayPal şirketinin WikiLeaks hesabını kapaması yüzünden tehlikeye girmişti. WikiLeaks’e PayPal üzerinden bağış yapmak isteyenler, “Alıcı bağışınızı şu anda kabul edemiyor” mesajıyla karşılaşıyor. PayPal çevrimiçi ödeme sistemi, WikiLeaks’in bağış toplarken kullandığı en önemli çevrimiçi araçlardandı. Fransız hükümeti de WikiLeaks’in internet ortamında ülkede yasaklanması için yasal girişim başlattı. Sanayi Bakanı Eric Besson, ülkedeki internet düzenlemesiyle ilgili kurumdan, WikiLeaks’in engellenmesi için gerekli girişimi başlatması talebinde bulundu. Bu arada, Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’ın avukatı Mark Stephens’in de önemli açıklamaları oldu. Stephens, Assange’ın bazı önemli bilgileri, sitenin ya da kendisinin başına kötü bir şey gelmesi durumunda yayınlamak üzere beklettiğini söyledi. Stephens müvekkili hakkında İsveç’de yürütülen cinsel taciz soruşturmasının da siyasi içerikli olduğu-
nu savundu. Avukatına göre eğer Assange, bulunduğu ülke tarafından İsveç’e iade edilirse, İsveç de kendisini Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderecek. İsveç polisi, Ağustos ayında bu ülkeye gitmiş olan Assange’ı, İsveç’te bulunduğu süre içerisinde iki kadına cinsel tacizde bulunduğu suçlamaları nedeniyle sorgulamak istiyor. İsveç Yüksek Mahkemesi Assange’ın gözaltına alınması kararını onaylamıştı. Geçen günlerde İngiltere’de göz altına alınan Assange, 200 bin sterlinlik kefalet karşılığında serbest bırakıldı. Assange ise, bu suçlamaları reddediyor ve iddiaların, kendisini karalamak isteyenler tarafından ortaya atıldığını söylüyor.
Türkiye’de kamuoyu 'Cumhuriyet tarihinde bir ilk'e odaklandı; 3 general bakanların talimatıyla açığa alındı. Söz konusu olayda, Yüksek Askeri Şura’da terfi ettirilmeyip 2 bakanın talebiyle açığa alınan 3 generalin, “yürütmeyi durdurma talebi” Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından da reddedildi. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay,
Balyoz darbe planı davasında adı geçen Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu ve Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nu açığa almıştı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bakanların kullandığı yetki ile açığa alınan generaller, AYİM’e başvurarak, bu işlemin durdurulmasını talep etmişlerdi. Konuyla ilgili son olarak AYİM’in aldığı kararın “oy çokluğu” ile alındığı ifade edilirken, bu kararla beraber 16 Aralık 2010’da Balyoz Davası’nda durumları görüşülecek 3 generalin terfi etmeleri imkanı da ortadan kalkmış oldu. Yürütmeyi durdurma kararını reddeden mahkeme, yürütmenin iptali talebini ise daha sonra görüşüp karara bağlayacak.
Cumhuriyet tarihinde ilk
6 İSMMMO YAŞAM
KASIM - ARALIK 2010
Bankalar İstanbul'a 2 yıl içinde taşınıyor Bazı kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasının düzenlendiği ve kamuoyunda “Torba Tasarı” olarak bilinen yasa tasarısında yok yok gibi... Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı vergi, prim borçları ve cezalarıyla ilgili affı da içeren tasarı ile bir dizi düzenleme yaşam bulacak. Tasarıda yer alan düzenlemelerden bazıları şöyle: İşe alınacakların deneme süresi 2 ay olacak. 25 yaşın altındaki işçiler için sözleşmede belirtilmek koşuluyla bu süre 4 aya kadar uzatılabilecek. Özürlü işçi çalıştıran işverenlere özür-
Yunanistan adaları satıyor, orduyu da küçültebilir
KASIM - ARALIK 2010
Kısa çalışma ödeneğinin uygulama alanı genişletilerek ödenek miktarı yeniden düzenleniyor. Buna göre, genel ekonomik, sektörel ya da bölgesel kriz nedeniyle haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak azaltılması, iş yerinin faaliyetinin kısmen veya geçici olarak durdurulması hallerinde, işyerinde geçici olarak kısa çalışma uygulanabilecek. Bu süre üç ayı bulabilecek. Bu durumda İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kısa çalışma ödeneği verilecek. Ödenek, brüt ücretin yüzde 60’ı oranında olacak.
İsrail’deki yangın ilişkileri de ısıtıyor
İsrail’de yaklaşık bir hafta süren ve onlarca insanın yaşamı yanısıra 50 bin dönüm orman alanını yok eden yangın, aynı zamanda Türkiye ile bu ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin de hızlanmasına neden oldu. Türkiye, İsrail’e 2 uçak göndererek yardım ederken bu gelişme İsrailli yetkililerce çok sıcak karşılandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu konuyla ilgili soruları yanıtlarken Filistin’e yardım gemisi Mavi Marmara’ya baskından dolayı Türkiye’nin hala özür beklediğini anımsattı. İsrail’de itfaiye araçları, günlerce bölgede kalarak, ormanlık alanda yeniden ortaya çıkabilecek ufak çaplı yangınlara müdahale etti. Yangın söndürme çalışmalarına katılan 10 ayrı ülkeden uçakların 192 kişilik ekibi için İsrail ordusunun farklı üslerinde görkemli uğurlama törenleri düzenlendi.
62. GÜN
Küresel ekonomik krizin en çok hissedildiği Yunanistan bazı adalarını, limanlarını ve havaalanlarını satışa çıkardı, ordusunda yüzde 25’lik küçülme kararı aldı. Atina’da yayımlanan haftalık Proto Thema gazetesinin “güvenilir hükümet kaynaklarına” dayandırdığı haberde satış listesindeki adaların Türkiye’ye itiraz hakkı tanınmaması için kıta sahanlığından uzak bölgelerden seçildiği öne sürüldü. Gazete, Maliye Bakanlığı, Altyapı Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı tarafından uluslararası pazara çıkarılabilecek adaların listesinin yapıldığını yazdı. Ada ve havaalanlarının satılmasının, “hükümetin kamuya ait taşınmaz malların acilen değerlendirilmesine yönelik B planı çerçevesinde kararlaştırıldığı” belirtilen haberde, satış listesinde, İyon denizindeki Nafsika Adası, Ligia Adası, Ehinades kayalıkları, Mora yarımadası açıklarındaki Ayos Yannis Adası, Eğriboz yarımadası ile Paksos Adası yakınlarındaki bazı kayalıkların bulunduğu kaydedildi.
lülerin iş ortamı konusunda teknik ve mali destek verilecek. Sermaye Piyasası Kurulu ve BDDK’nin merkezleri İstanbul'a taşınacak. Merkezi Ankara’da olan diğer kamu bankaları da 2 yıl içinde İstanbul'a yerleşecekler. Tasarıyla Askerlik Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu ve oy kullanmada uygulanan idari para cezalarında zamanaşımı süresi 1 yıl ile sınırlandırılıyor; bu idari para cezalarının bir yıl içinde tebliğ edilmemesi durumunda ortadan kaldırılması öngörülüyor.
İSMMMO YAŞAM 7
Büyümenin istihdama faydası yok
Türkiye, 2000-2009 yılları arasında büyüme rekoru kırdı. Ancak istihdamdaki sıkıntılar günden güne artıyor. Büyüme rekorlarının; yatırım ve istihdam rakamlarına yeterince yansımadığı ortaya çıktı. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO), Yatırım Teşvikleri ve İstihdam Raporu 2010, aralık ayı içinde yayınlandı. Bu rapora
İSMMMO HABER
Arıkan: İhracat potansiyeli olan alanlar desteklenmeli
İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, Oda’nın Yatırım Teşvikleri ve İstihdam Raporu ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de kronik hale gelen işsizlik sorununun bertaraf edilebilmesi için teşvik sisteminin revize edilmesi gerektiğini belirten Arıkan, istihdam yaratma kapasitesi daha fazla olan ve aynı zamanda daha az maliyetle iş imkanı sunabilen, tarım, hizmet ve imalat alanlarında yenilemelere gidilmesini önerdi. İhracat potansiyeli yüksek alanların da desteklenmesi gerektiğini vurgulayan Başkan Arıkan, yanlış politikaların sebep olduğu ithalat bağımlılığının acil olarak giderilmesini tavsiye etti. Kalifiye işgücü yaratılabilmesi için özellikle işsizliğin yoğun olduğu bölgelerde eğitim programları uygulanmasını, iktidarın genç ve kadın istihdamının teşvik edilmesine adına aldığı tedbirleri genişletmesini de olumlu bulduklarını kaydeden Yahya Arıkan bu konudaki kalıcı çözümün iç tasarruf oranının artırılmasından geçtiğini belirterek, "Yüzde 14-15'lerdeki iç tasarruf oranıyla işsizlik sorununa kalıcı ve sürdürülebilir çözüm bulunması neredeyse olanaksızdır. Kalıcı bir büyüme ve işsizlik oranında kalıcı bir düşüş için iç tasarruf oranının en kısa sürede yüzde 22-23 düzeyine yükseltilmesi zarurettir" diye konuştu.
8 İSMMMO YAŞAM
göre, Türkiye büyüme rekorları kırdığı 2000-2009 yılları arasında teşvikli yatırımlarla yaratılan istihdam, önceki 10 yıllık dönemin ancak yüzde 62'si seviyesinde kaldı. Raporda yer alan tespitlere göre, 1990-1999 arasında düzenlenen teşvik belgeleriyle 2 milyon 212 bin kişiye yeni iş kapısı açılmıştı. 20002009 arasında teşviklerle yaratılan toplam istihdamsa 835 bin kişi azalarak, 1 milyon 377 bin kişiye geriledi.
BELGE BAŞINA İSTİHDAM ORANI
Hazine Müsteşarlığı'ndan derlenen veriler esas alındığında, 19992009 yılları arasında toplam 36 bin 93 adet teşvik belgesi düzenlendi. 4 bini aşkın teşvik belgesinin alındığı 2004 ve 2005 yıllarından sonra düzenlenen belge sayısında düzenli olarak bir gerileme görüldü ve krizin etkisiyle 2009 yılında düzenlenen teşvik belgesi sayısı bin 946 adet olarak gerçekleşti. Yeni teşvik düzenlemelerinden sonra ise 2009 Ekim ayından 2010 Eylül ayı sonuna kadar düzenlenen yıllık teşvik belgesi adedi tekrar 4 bin 65'e kadar yükseldi. Teşvik belgesi sayısındaki bu artışla birlikte, belge başına öngörülen yatırım tutarı da yıllar itibariyle giderek artıyor. Bu gelişmeye karşılık belge başına sağlanması öngörülen istihdam miktarı da düzenli olarak azalıyor. 1999 yılında düzenlenen her yatırım teşvik belgesi karşılığında ortalama 65 kişiye istihdam yaratılması öngörülürken bu sayı 2009 yılında 30'a kadar geriledi. 2009-2010 Eylül ayları itibariyle belge başına öngörülen ortalama istihdam miktarının ise 35 kişi olduğu görülüyor. 2010'un Ağustos ayında ise belge başına istihdam ortalaması 27 kişiye gerileyerek rekor kırdı. Diğer yandan, düzenlenen teşvik belgelerinde yıllar içinde bir kişiye istihdam sağlamak için gereken yatırım miktarının düzenli olarak arttığı gözleniyor. 1999 yılında bir kişiye iş yaratmak için 40 bin 451 liralık yatırım gerekirken, bu 2010 Eylül ayında 327 bin lirayı aşmış bulunuyor.
KASIM - ARALIK 2010
‘10 yıllık özlem artık bitmeli’ Yeni Türk Ticaret Kanunu, getireceği değişiklerle Türkiye’nin ticari hayatında tarihi bir dönüşüme neden olacak. Türkiye’nin ticari yaşamını radikal bir şekilde etkileyecek yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, maalesef 10 yılı aşkın süredir yasalaşamadı. Birkaç kez kadük olan tasarının yasalaşması için son zamanlarda siyasi parti grupları yeniden uzlaşmaya vardı. İSMMMO (İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası) Başkanı Yahya Arıkan, Türkiye’nin ticari yaşamını değiştirecek yeni Türk Ticaret Kanunu’nun bu kez mutlaka hayata geçmesi gerektiği uyarısında bulundu. Siyasi parti gruplarının tasarı üzerinde uzlaşmaya varmasının tarihi bir fırsat olduğunu anımsatan Arıkan, Meclis’teki çalışmaların liderler tarafından yakından takip edilmesi gerektiğini vurguladı. Arıkan, Türkiye’nin ihtiyacı olan bu değişikliklerin yaşama geçmesi için, bir gün daha kaybedilmemesinin gerektiğini de sözlerine ekledi. Türk Ticaret Kanunu sürecini Türkiye için bir dönüm noktası olarak gördüğünü ifade eden İSMMMO Başkanı Arıkan, kapsamlı yasal değişiklikler yapılacağının netleştiğini aktararak, “Kayıt dışı ekonomiyi önleyecek tedbirler alınmazsa, bu sorunun nedenini ortadan kaldıracak çözümler üretilmezse, üzülerek söylüyorum; Türk Ticaret Kanunu fiyaskoyla biter” diye konuştu.
YENİ TTK NELER GETİRİYOR
KASIM - ARALIK 2010
İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan’a göre, tasarı hazırlanırken beş zorunlu hedefi dikkate almalı. Bu hedeflerden biri; Türk işletmelerinin uluslararası ticaret, endüstri, hizmet, sermaye ve finans piyasalarının, sürdürülebilir rekabet gücünü haiz güvenilir aktörleri olmaları… Diğer zorunlu hedefleri Arıkan, şöyle açıkladı: “ İkinci zorunlu hedef; son 10 yılda öne çıkan yeni bir kavram olan ‘şeffaflıktır’. Üçüncü zorunlu hedef; sürdürülebilir pay sahipleri demokrasisinin sağlanması açısından şirketlerdeki güç boşluğunu önleyecek tedbirlerin alınmasıdır. Bu tasarıda AB müktesebatı ile uyum sağlanmasını diğer bir zorunlu hedef olarak görüyoruz. Beşinci zorunlu hedefse, Türkiye’nin uluslararası toplumun kurallarına uyan ve onun dilini konuşan bir parçası haline gelmesidir.”
cile tabi tüm işlemler sicil bankasına kayıt edilecek. Her sermaye şirketi bir web sitesi açmak zorunda olacak. Tarafların açık anlaşmaları şartıyla ihbarlar, itirazlar ve benzeri beyanlar, fatura, teyit mektubu, iştirak taahhütnamesi, toplantı çağrıları, elektronik ortamda düzenlenebilecek, yollanabilecek, itiraza uğrayabilecek ve kabul edilmişse hüküm ifade edecek. Modern şirketler hukukuna uygun olarak pay sahibinin konumu güçlendirilmiş; pay sahipliği haklarının listesi daha da zenginleştiriliyor. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin olarak, üyelerin sorumluluklarındaki farklılıkları esas alacak farklılaştırılmış müteselsil sorumluluk kabul ediliyor. Şirketler topluluğu, hakim (ana) ve bağlı (yavru) şirketler ve bunların denetimi hakkında ayrıntılı düzenlemeler yapılıyor. Artık anonim şirketler ve şirketler topluluğu ile limited şirketlerin finansal tabloları denetçi tarafından uluslararası denetim standartlarına göre denetlenecek.
İSMMMO HABER
İSMMMO yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nı mercek altına aldı. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, yeni TTK’daki bazı önemli düzenlemeleri şöyle açıkladı: Tasarı ile teknik gelişmeler dikkate alınıyor ve ticari defterlerin elektronik ortamda tutulması, işletme ile ilgili her türlü belgenin elektronik ortamda saklanması imkanı getiriliyor. Halen Türk Ticaret Kanunu’nda 10 yıl olan saklama süresi vergi usul kanunu ile uyumlu bir hale getirilerek 5 yıla indiriliyor. Gerçek ve tüzel kişilerin, ticari defterleri ve finansal tabloları, TMSK (Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu) tarafından yayınlanacak Türkiye Muhasebe Standartları’na, kavramsal çerçevede yer alan muhasebe ilkelerine uygun olarak tutmak ve düzenlemek zorundadırlar. Anonim ve limited şirketlerin asgari sermaye miktarı önemli oranda artırılıyor. Daha önce kaldırılmış bulunan tescilden önceki blokaj uygulaması yeniden gelmektedir. Bundan böyle tek kişilik anonim şirketler ve tek kişilik limited şirketler kurulabilecek. Yönetim kurulu üyelerinin en az yarısı ile tüzel kişi adına tescil ve ilan edilen kişinin ve tek üyeli yönetim kurulunda bu üyenin yüksek öğrenim görmüş olması zorunlu olacak. Online olarak yönetim kurulu toplantılarına katılma ve oy verme imkanı getiriliyor. TOBB bünyesinde elektronik sicil bilgi bankası kurulacak, tes-
5 ZORUNLU HEDEF
İSMMMO YAŞAM 9
ZİRVEDEKİLER
‘Sağlık sistemi taşeronlaşıyor’
Sağlıkta dönüşüm politikaları son hızla uygulanıyor. İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, bu dönüşüm programını, “Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana sağlıkta ne kadar iyi şey varsa hepsinin yok edildiği süreç” olarak tanımlıyor. Gören, aile hekimliği uygulaması için de “Bu uygulamayla koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi gereken bir alandan devlet elini çekmiş oluyor. Bu süreç bir tür taşeronlaşma sürecidir” diyor.
10 İSMMMO YAŞAM
FERİDE AY
Birinin elinde mikrofon, birkaçının önünde trampet… Meydanın tam ortasındalar. Muayenehanede görmeye alıştığımızdan farklı olarak hareketleri oldukça hızlı… Aynı anda ve mümkün olduğunca yüksek sesle haykırıyorlar… Galatasaray Lisesi önünden Taksim Tramvay Durağı’na yürüyüşle noktalanan eylem oldukça neşeli ve renkli görüntülere de sahne oluyor. Ne var ki protestocuların yüzleri herhangi bir hastanede, hasta ile yakınlarına olumsuz bir haber verdikleri andaki gibi ciddi. Aslında zaten pankartlarında verdikleri mesaj da herhangi bir hastaneye gitme olasılığı bulunan herkesi, yani hepimizi ürkütecek kadar önemli: “33 saat uykusuz kalan bir hekime muayene olmak ister misiniz?”
KASIM - ARALIK 2010
KASIM - ARALIK 2010
KALP HASTALIKLARI UZMANI
İstanbul Tabip Odası başkanlığına 2010 yılının mayıs ayında seçilen Prof. Dr. Taner Gören, kalp hastalıkları uzmanı. Rizeli olan Dr. Gören, 1975 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmasına karşın uzmanlık eğitimini, halk arasında daha çok Çapa olarak anılan İstanbul Tıp Fakültesi’nde yaptı. 1979’da İstanbul Tıp Fakültesi’nde başladığı iç hastalıkları uzmanlığı eğitimini 1983 yılında tamamladıktan sonra mecburi hizmete gitti. Ancak, kariyerini üniversitede sürdürmek istediği için, mecburi hizmette 3 yıl kaldığı Giresun’dan önce Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ne, ardından İstanbul Tıp Fakültesi’ne geçti. Burada kardiyoloji yüksek ihtisas eğitimini tamamladı ve Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda çalışmaya başladı. Aynı ana bilim dalında da 1998’de ‘profesörlük’ kadrosuna atandı. Halen burada çalışmalarını sürdürüyor. Gören 1977’de pratisyen hekim olarak SSK Eyüp Hastanesi’nde çalışırken, sağlıkla ilgili pek çok sorun olduğunu fark ettiğini ve bu sorunlarla ilgili neler yapılabileceğini düşünmeye başladığını belirtiyor. Gören daha sonra İstanbul Tabip Odası’na üye oluyor yani bu dönem başkanlığını yaptığı Oda’nın 1977’den beri aktivisti. Avrupa Kardiyoloji Derneği üyesi olan Prof. Dr. Gören, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan Dr. Şükran Gören ile evli. Gören çiftinin hukuk fakültesinde okuyan bir erkek çocukları bulunuyor.
Aile Hekimliği İstanbul’da 1 Kasım’da uygulanmaya başlandı. Bu uygulamayla beraber sağlık hizmetlerinin sunumunda nasıl bir tablo oluşacak? İlk başta özellikle şunu söylemek istiyorum; birinci basamak sağlık hizmetlerini düzenleyen Aile Hekimliği Sistemi, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli halk sağlığı uzmanı olan, 224 Sayılı Sosyalizasyon Yasası’nın mimarı, Prof. Dr. Nusret Fişek’in tüm emeklerini acımasızca boşa çıkarma pahasına getirilmiş olan bir sistemdir. Nusret Hoca’nın çabaları ile kurulmuş olan sağlık ocakları, Aile Hekimliği Pilot Yasası ile ortadan kaldırıl-
ZİRVEDEKİLER
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören’in ve diğer sağlık meslek örgütlerinin temsilcilerinin de katıldığı bu eylemin başlıca nedenleri; 33 saat kesintisiz çalışma, nöbet ertesi izin hakkının kullandırılmayışı, eğitimin yadsınarak sadece hizmet ağırlıklı çalıştırılma, yabancı uyruklu asistanların güvenceden yoksun çalıştırılması… Ama sağlık çalışanlarının ve dolayısıyla bu hizmete ulaşmakta da çok zorlananların sorunları bu kadarla da kalmıyor. Nitekim, sağlıkta dönüşüm politikalarının hızlı bir şekilde uygulandığı, çalışma yasalarının önemli ölçüde değiştirildiği son birkaç yıldır, eczacılar, diğer sağlık çalışanları ve doktorlar, adeta meydanların müdavimi oldular… İlk bakışta olumlu gibi görünen ve 1 Kasım’da yürürlüğe giren aile hekimliği uygulaması da bugünlerde tabiplerin en önemli gündem maddelerinden biri. Uygulamayla ilgili olarak “Bir doktorun günde en az 100 hastaya bakması verimli bir hizmet olmayacaktır” diyen İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, sağlıkta dönüşüm politikalarını, aile hekimliğini ve bu uygulamaların tabipler ile hastalara yansımalarını İSMMMO Yaşam’a değerlendirdi. Sağlıktaki dönüşüm hızla devam ediyor. Siz oda başkanlığını bu kritik süreçte sürdürüyorsunuz. Nasıl gidiyor? Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarımla birlikte, iyi gitmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Gündemimiz çok yoğun. Kritik bir süreç olduğu doğru çünkü Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana sağlık alanında yapılmış olan ne kadar iyi şey varsa hepsinin birer birer yok edildiği bir süreç yaşıyoruz. Sağlıkta Dönüşüm Programı olarak adlandırılan bu süreç, Dünya Bankası ve IMF’nin direktifleri doğrultusunda gerçekleşiyor; sağlık alanının serbest piyasa koşullarına teslim edilmesi hedefine ilerliyor. Siyasal iradenin, tüm gücünü kullanarak sürdürdüğü bu programa karşı demokratik yöntemlerle yürütülen mücadeleyi, doğal olarak yedi kişilik yönetim kurulunun tek başına sürdürmesi mümkün değil; biz de meslektaşlarımızın desteğini sağlamak için uğraş veriyoruz.
İSMMMO YAŞAM 11
ALDIĞINIZ ENERJİYİ HARCAYACAK KADAR HAREKET ŞART
ZİRVEDEKİLER
Kalp sağlığı alanındaki gelişmeleri takip eden Prof. Dr. Taner Gören, hareketsiz yaşamın ve kilolu olmanın sakıncalarını anlatıyor. Toplumda en sık görünen hastalığın koroner kalp hastalığı olduğuna dikkat çeken Gören, şu uyarıları yapıyor: “Kardiyoloji uzmanlarının, koroner kalp hastalığından korunmak için fikir birliğine vardıkları iki husus var; hareket etmek ve doğru beslenmek. Her insan günde belli bir miktar enerji almak zorunda ama o aldığı enerjiyi sarf edecek kadar, hatta ondan biraz daha fazla hareket etmek durumunda. Ne kadar hareket etmek gerekir derseniz, haftada en az 4 gün ve her seferinde 45 dakika, postacı yürüyüşü dediğimiz tempoda bir yürüyüş kadar derim.” mıştır. Aile Hekimliği Sistemi, birinci basamak sağlık alanını piyasa koşullarına teslim eden bir sistemdir. Sağlık ocaklarının yerine kurulan ‘aile sağlığı merkezleri’ birer küçük özel işletmedir. İşletmenin başında aile hekimi bulunmaktadır. Aile hekimi, maaşını kendisinin ödediği bir aile sağlığı elemanı ile birlikte bu işletmeyi çalıştırmaktadır. Sağlık Bakanlığı, tek sayfalık bir sözleşme ile bu hekimden birinci basamak sağlık hizmeti almaktadır. Her bir aile hekimine 3 bin 500 nüfus bağlanmıştır. Verdiği hizmet kapsamında, tüm aşılamalar, gebelerin ve bebeklerin izlenmesi, poliklinik hizmetleri, evde bakım ve rehabilitasyon hizmetleri, yerine göre adli tabiplik hizmetleri bulunmaktadır. Bir ekip hizmeti olan bu hizmetlerin tek bir hekim tarafından nasıl gerçekleştirileceği ise bir soru işaretidir. Aile hekimi bulunduğu binanın kirasını ve her türlü giderini kendisi ödemektedir. Başlangıçta Sağlık Bakanlığı aile hekimine 4 bin 500 TL ve masraflar için 3 bin TL olmak üzere toplam 7 bin TL vermektedir. Görece çok iyi bir ücret olması nedeniyle birçok pratisyen hekim, 10 günlük bir eğitimden sonra aile hekimi sıfatı ile bu göreve talip olmuşlardır. Ancak bu ücret politikası zaman içinde değişecektir. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre Genel Sağlık Sigortası tam olarak işletilmeye başlandıktan sonra tamamen Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden bu doktorun parası ödenecek. Yani bu iyi ücretin sürmeyeceği açıktır. Ayrıca hekimler 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası ile sahip ol-
12 İSMMMO YAŞAM
dukları güvenceyi kaybetmişlerdir; her an görevlerine son verilebilecek, güvencesiz, tek taraflı bir sözleşme ile çalışmak durumundadırlar. Bir diğer husus, pilot yasaya göre aile hekimliğinin sevk zinciri sistemi ile çalışması gerekirken, 2. ve 3. basamak hastanelerin hasta sayısında ve dolayısıyla hastane gelirlerinde azalmaya yol açtığı gerekçesiyle sevk zincirinin işletilmesi çok ileri bir tarihe ertelenmiştir. Bu süreç, birinci basamak alanının özelleştirilmesi sürecidir. Esas olarak koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesi gereken bir alandan devlet elini çekmiş oluyor. Bu süreç bir tür taşeronlaşma sürecidir. Sizin önerileriniz nedir? Ayrıca bu uygulama neden sağlık sistemindeki sorunları çözecek bir ilerleme olarak sunuldu? Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası olarak herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir ve nitelikli sağlık hizmeti sağlanmasını istiyoruz. Ulaşılabilir konusunu düşünürsek, evet şu anda herkesin bir doktoru var ve herkes bir doktora ulaşabiliyor. Ancak bir doktorun günde 40-50 poliklinik yapacağı düşünülürse ulaşılabilirlik açısından da sıkıntılar çekilecek. Aile hekimleri şimdilik ücretsiz hizmet veriyorlar ancak SGK devreye girdiği zaman bu durum ortadan kalkacak, katkı payları devreye girecek. Eşitlik ilkesine gelince… Hekimlerin büyük kısmı 10 günlük eğitim sonrasında aile hekimi görevine geldiler. Oysa az sayıda aile he-
KASIM - ARALIK 2010
KASIM - ARALIK 2010
ORTAK MÜCADELEDE ÇITA YÜKSELMELİ
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören, gerek dünyada gerek Türkiye’de uygulanan neo-liberal politikaları, ekonomik ve sosyal gelişimin önündeki en önemli engellerden biri olarak görüyor. Türkiye’de 2008 ekonomik krizi öncesinde olduğu gibi, bu dönemde de art arda yaşanan ekonomik büyümenin toplumsal gelişime katkısının sınırlı olmasını da aynı gerekçeyle açıklıyor. Bu durumun, aynı zamanda sağlıktan tarıma, enerjiden finansa kadar bütün sektörlerdeki gelişimi de etkilediğine inandığını belirten Gören, İSMMMO’nun çalışmaları hakkındaysa şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Ulus ötesi dev şirketlerin çıkarları doğrultusunda yapılandırılmak istenen bu süreç tabipler için olduğu kadar mali müşavirler için de bir takım olumsuzluklar getiriyor; getirmeye de devam edecektir. Daha ucuz emek için yapılan düzenlemeler, bütün meslek örgütlerini aynı hedef olarak almaktadır. Dolayısıyla İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu’nda yıllardır sürdürdüğümüz omuz omuza mücadeleyi, bu gündem doğrultusunda giderek artan bir şekilde sürdürmeliyiz.”
ZİRVEDEKİLER
kimi uzmanı var. Böylece bir kısım hastaya aile hekimi uzmanı bakarken, çoğunluğa diğer aile hekimleri bakacak, böylece eşitlik ilkesi zedelenecek. Bir süre sonra bu aile sağlığı merkezleri olanaklarına göre (bina ve cihaz bakımından) A, B, C, D diye sınıflandırılacak. Eşitlik ilkesi bu açıdan da bozulacak. Çok sayıda hastaya bakmak zorunda kalan aile hekimleri, halka nitelikli hizmet vermekte zorlanacaktır. Bu sistem ilaç tekellerine ve tıbbi cihaz firmalarına yarar sağlayacaktır. Belli ki hastaya ya da sağlık çalışanına değil ama birilerine mutlaka yarayacak! Dünyada silah ve enerji sektörlerinden sonra en karlı alan sağlık alanıdır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlığın her aşamasından para kazanılan bir sistem getiriliyor. Halen mecliste bulunan Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı, Kamu Hastanelerini tek yönetim altında toplayan ve bu hastaneleri özelleştirecek olan bir girişimdir. Bu hastaneler aynı zamanda eğitim hastaneleri olacaktır. Büyük illerdeki tüm kamu hastaneleri, yeterli eğitici kadro ve alt yapı olmadan eğitim hastanelerine dönüştürülmektedir. Çok sayıda, yetersiz eğitimli uzman çalışma alanına girecektir. Ardından çok sayıda büyük sağlık kampuslarının kurulması planlanmaktadır. Böylece, sağlık kurumları ticarethane ve hastalar da müşteri konumuna geleceklerdir. Tabip odası olarak önümüzdeki süreçte sağlık alanının gidişatına ilişkin düşünceleriniz neler? Tabip Odası olarak önümüzdeki 10 yıllık süreci şöyle öngörüyoruz: Aile hekimliği ile özelleşen birinci basamak alanı; kamu hastane birlikleri ile özelleşen 2. ve 3. basamak sağlık kurumları; büyük sağlık kampusları; doktorlar da dahil olmak üzere çalışanları taşeron firmalarca temin edilen sağlık kurumları; eğitim kadrosu ve alt yapısı yetersiz çok sayıda devlet ve vakıf tıp fakülteleri; çok gelişmiş özel hastane zincirleri. On yıl sonra çocuklarımızı gönül rahatlığı ile gönderebileceğimiz tıp fakültesi bulabileceğimizi sanmıyorum. On yıl sonra doktor olarak ben, hastalandığımda çok kolay doktor bulabileceğim kesin; ama alacağım hizmet büyük olasılıkla katkı paylı olacak ve niteliği son derece düşük bir hizmet olacaktır. Bu kadar yoğun oda çalışmalarınız arasında mesleğinizi aktif olarak sürdürebiliyor musunuz? Halen İstanbul Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda profesör olarak çalışmaktayım. Bir öğretim üyesinin fakültede tam gün çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle uzun süre muayenehane açmadım. Ancak verilen ücret yeterli olmadığı için 2002 yılında muayenehane açmak zorunda kaldım. Şimdi yarı zamanlı olarak çalışıyorum.
İSMMMO YAŞAM 13
Fobilerinizin esiri olmayın
Korku duygusu bebekliğin 4’üncü ayından itibaren başlıyor. Korku yaşamı sürdürmek için, stres de başarı için belli ölçüde gerekli. Bir nesneye ya da duruma karşı yersiz korkuları hastalık olarak değerlendiren uzmanlar bu hastalığın tedavisinin mümkün olduğuna dikkat çekiyor.
KAPAK
FERİDE AY Tam 30 saattir uykusuzum. Çok yorgun hissediyorum, bir de kaybolmuş gibi... Yine de iyi ki dün gece uyumamışım diye düşünüyorum. Birazdan kafamı yastığa gömer uyurum... Aksini düşünmek bile istemiyorum! Onun yerine aynı korkuyu zaman zaman yaşayan arkadaşlarımın önerdiği gibi aklıma farklı şeyler getirmeye çalışıyorum. Poyrazköy'de Karadeniz'in serin sularıyla buluşan Boğaz'ın ılık esintisini hissetmeye çalışıyorum. En sevdiğim noktada hayal ediyorum kendimi, yeşil ile mavinin dans ettiği kıyıda... Ama bütün çabalarım nafile! Zaten dün sabah toplantıda müdürüm “Ben Berlin’e gidemeyeceğim, teklif verdiğimiz diğer iş ile ilgili olarak acilen bizi çağırdılar. Mısır’a gitsem daha iyi olacak. Tabii Berlin’deki toplantıya da katılmamızda büyük yarar var. Bu durumda ben Mısır’a sen de Berlin’e Asuman...” dediği an içimden bağırmak geldi... Kan beynime hücum etti;
14 İSMMMO YAŞAM
yüzümün yandığını, ellerimin titrediğini hissettim... İşte son koltuklar da doluyor yavaş yavaş. El bagajları yerleştiriliyor, yolcular yerlerine geçiyor... Şimdi sakin olmalıyım, bu işe gitmek zorundayım. Ellerimi sıktım, gözlerimi kapattım...” İş arkadaşları Asuman’ı cesur, atik, başarılı olarak tanımlarlar... Asuman bu özelliklere sahip gibi görünse de iş uçağa binmeye gelince durum tamamen değişiyor. Aslında dehşet derecesinde korktuğu uçağa binmekten o kadar kaçınıyor ki belki de bu korkusu olmasaydı birkaç iş organizasyonunda ortaya çıkan fırsatları değerlendirecek, çok daha iyi bir kariyer yapabilecekti…
YAŞAMI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Asuman Hanım, uçak fobisi nedeniyle zorlu anlar yaşayan çok sayıda insanlardan sadece biri. Uçak, asansör, banyo, karanlık hatta bazı sayılara karşı duyulan fobiler, çok sayıda kişinin yaşamını olum-
KASIM - ARALIK 2010
suz etkiliyor. Utanç verici bir duruma düşmekten, eleştirilmekten, ret edilmekten, beğenilmemekten, onaylanmayacak bir duruma düşmekten korkanların da sayısı azımsanmayacak ölçüde… Bu tür korkular, bazı insanları toplumsal yaşamdan koparabilecek kadar olumsuz etkilerde bulunuyor. “Fobi” kelimesi korku anlamına geliyor. Korku duygusu bebekliğin 4’üncü ayından itibaren başlıyor. Yani insan, yaşamının sadece ilk 4 ayını korkusuz olarak yaşıyor. Dış tehlike kaynaklarına karşı gösterilen bilinçli emosyonel tepkimeye ‘korku’ deniyor. REEM Nöroloji Merkezi Nöropsikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz’a göre, korku hastalık derecesinde yani dehşet duygusuna yakınsa bu durum ‘fobi’ olarak tanımlanıyor. Fobisi olan kişiler, durumlara ve nesnelere özel anlamlar yükleyebildikleri gibi kanlarına geçen adrenalin ve noradrenalin gibi savunma moleküllerinden dolayı keskin bir kendini koruma ve savunma moduna geçerler. Hormonal etki sonucunda vücutta çeşitli değişiklikler görülür. Nabız hızlanır, tüylerde ürperme meydana gelir, kan basıncında iniş çıkışlar, ellerde ve ayaklarda üşüme, yüzde kızarma, mide bulantısı ve terleme görülebilir. Dolayısıyla korku, yakın tehdit hissi olarak da ifade ediliyor. Nörolog Yavuz, korkunun irade ve mantıkla kontrol altına alınabileceğini, ancak fobik bozukluğun irade ile tamamen yenilemeyeceğini belirtiyor. Korkunun aşırı derecede olmaması kaydıyla hayatta kalma stratejisi olarak gerekli olabildiğini de belirten Dr. Yavuz, bunun aksinin psikopatlık
KASIM - ARALIK 2010
YÜZLERCE FOBİ ÇEŞİDİ VAR
Ablütofobi (yıkanmadan korkma), amnezifobi (hafızasını kaybetmekten korkma), arakibutirofobi (yer fıstığı ezmesini yerken damağa yapışmasından korkma), batrakofobi (kurbağa, semender gibi amfibyen hayvanlardan korkma), bibliofobi (kitap korkusu), eisoptrofobi (aynalardan korkma), filemafobi (öpmekten ya da öpüşmekten korkma), filofobi (sevmekten, aşık olmaktan korkma), geliofobi (gülme korkusu), haptofobi (dokunulmaktan korkma), koulrofobi (palyaçodan korkma), ksantofobi (sarı renkten korkma), lökofobi (beyaz giymekten korkma), peladofobi (kel insanlardan veya kel olmaktan korkma), pogonofobi (sakaldan ya da sakallı kişilerden korkma), pteronofobi (kuş tüyünden korkma), politikofobi (politikacılardan korkma), pupafobi (kuklalardan korkma), triskaidekafobi (13 sayısından korkma), venüstrafobi (güzel kadınlardan korkma), agorafobi (açık yer ya da kalabalık korkusu), aviofobi (uçuş korkusu), araknofobi (örümceklerden korkma) ailurofobi (kedilerden korkma), akrofobi (yüksek yerlerden korkma)
KAPAK
YOKLUĞU DA ÜRKÜTÜCÜ
Agorafobi yani açık yer ya da kalabalık korkusu olan kişiler sosyal hayattan uzak kalıyor.
İSMMMO YAŞAM 15
ya da anti-sosyal kişilik risklerini içerdiğine dikkat çekiyor. Yavuz şöyle devam ediyor: “Korku hissinin hem fazlası hem de eksikliği, kişiye ve çevresine zarar verir. Korku duygusunun olmaması, psikopatlık ya da antisosyal kişilik oluşmasına neden olur. Bu kişiler, yaptıkları suçların cezalarından korkmadıkları için toplum ve çevre için tehdit oluştururlar. Özetle aşırı korkmak kadar korkusuz olmakta bir hastalıktır.” Korku bozuklukları genel olarak üç büyük grupta inceleniyor. Bunlardan ilki genel korku durumu. Bu durumda insanlar herhangi bir nesne, durum ya da kimse şartı olmaksızın hemen her yerde korku hissine kapılabiliyor. Bu tip insanlar için yalnız olmak daha ürkütücü. Mesela sosyal fobi durumunda insan yalnızlığı sevdiği halde bu gruptaki insanlar yalnızlıktan korkarlar. Diğer insanlar için normal olan şeyler, bu grup için korku kaynağı olabilir. Kendilerine güven veren güçlü kişilerin yanında olmak isterler. Genelde korku ile beraber endişe hissi de vardır. Sürekli eksiklik duygusu yaşanır. Panik bozuklukta ise yaşanan dehşet ve aşırı korku hissinin nerede, ne zaman ve ne şekilde ortaya çıkacağı belli değildir. Burada korku, fobilerde olduğu gibi nesnelere ya da durumlara bağlı olarak ortaya çıkmıyor.
KAPAK
KADINLARDA DAHA YAYGIN
Fobik bozuklukta ise gerçekte tehlike oluşturmayan bir nesneye ya da duruma karşı, aşırı korku duyma ve kaçınma davranışı söz konusu. İşte bu durumda fobi tanısı konuyor. Yapılan araştırmalara göre insanların 5’te birinde değişik derecelerde de olsa fobi var. Fobiler kadınlarda erkeklerden 2.5 kat daha fazla görülüyor. Çocukluk döneminde başlayan fobiler, bazı durumlarda, ilerleyen yıllarda tamamen düzelebiliyor. Ancak erişkin yaşlarda başlayanlar tedavi
16 İSMMMO YAŞAM
edilmediği takdirde ömür boyu devam edebiliyor. Çocukluğunda şiddete ve aşırı baskıya maruz kalanlarda çok daha fazla görülebiliyor. Dr. Yavuz, fobilerin sosyal fobi, agorafobi ve özgül fobiler olmak üzere üç ana grupta incelendiğini ifade ederken agorafobinin sanılanın aksine çok yaygın olduğuna dikkat çekiyor. Yavuz şu örnekleri veriyor: “Yalnız kalmaktan, kalabalık yerlerden, asansör, tünel, uçak gibi kapalı mekanlardan korkan ve kaçınan çok sayıda insan var. Kapalı bir mekanda kaldıklarında tıkanıp kalacaklarını hatta çıldıracaklarını düşünen insanlarla da karşılaşıyoruz. Gerçekten de böyle ortamlarda tam bir panik tablosu yaşarlar. Ağır vakalarda hayatın tüm sosyal etkinliklerinden ve aktivitelerinden uzaklaşılır. Bu şekilde aylarca hatta yıllarca evinden çıkamayan birçok kişi vardır.” Alanın uzmanlarına göre, sosyal fobi olarak tanımlanan korkular da oldukça yaygın. Bu tip fobilerin temelinde “onaylanmama korkusu” yatıyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Genel Başkanı Dr. A. Cem Keçe, “Sosyal fobisi olan kişiler kendiyle konuşanı işitmezden gelme, gözünü kaçırma, hastalanma, sosyal etkinliklere katılmayı ret etme gibi davranışlar geliştirirler” diyor.
SOSYAL FOBİLER
Araştırmalara göre, yüzde 10 oranında fobik kişi olduğu ortaya çıkmışsa da bu oranın daha yüksek olduğunu; yüzde 25’i bulduğunu tahmin ediyor Dr. Cem Keçe. Fobilerin ortaya çıkmasının yaş ile de bağlantısı var. Hayvan fobileri ortalama 7 yaş sırasında, kan görme korkusu 9, dişçi fobisi 12 yaş civarında görülüyor. Klastrofobi ve agorafobi 20 yaş civarında zirve yapıyor. Yapılan bazı çalışmalarda korkuların olan kişilerin yaklaşık yüzde 70’inde ebeveynlerden birinde bu tür bir fobi olduğunun gözlem-
EKONOMİK KRİZDE UÇUŞ KORKUSU ARTIYOR
Psikiyatrist Dr. Nihat Kaya, uçuş korkusu yaşayanların ekonomik kriz dönemlerinde daha çok arttığına dikkat çekiyor. Kaya bunun gerekçesini şöyle açıklıyor: “Ekonomik kriz; kişilerin alıştıkları yaşam standartlarından, davranışlarından bazılarını değiştirmeleri, yeni davranışlar geliştirmeleri demektir. Bu da biyo-psiko-sosyal bir organizasyon olan insanda stres yaratır. İnsan adaptasyon yeteneği yüksek bir canlı olmasına rağmen, kolaycı ve hazırcı bir tabiata da sahiptir. Ekonomik, siyasi-sosyal krizler, doğal afetler, savaş ve terör ortamları ruhsal travmalara yol açar. O ortamda bulunmayan hassas insanlar da etkilenirler. Bu nedenle anksiyeteli, fobiye yatkın kişilerde, ekonomik ve diğer kriz dönemlerinde; uçak fobisi de dahil her türlü fobi artabilir.”
lendiğini de belirtelim. Ailenin aşırı disiplinli olmasının da sosyal fobilerin ortaya çıkmasına neden olduğunu söyleyen Dr. Cem Keçe, sosyal fobinin nedenlerine ilişkin olarak da şu açıklamayı yapıyor: “Bir çocuğun içinde ‘sen değersizsin, dövülecek bir nesnesin, sevilmeye layık değilsin’ mesajının yer etmesi için, ezilmesi, şiddet görmesi, aşağılanması gerekir. Korku merkezli bir disiplin anlayışı ile yetiştirilen, alay edilen ve ezilen kişi, insanlarla iletişim kurarken zorlanır. Çekingen
KASIM - ARALIK 2010
KORKUYU KABULLENME CESARETİ
Sosyal fobi hastalarının, bulundukları ortamda olan başka kişiler nedeniyle şiddetli bir kaygı, huzursuzluk, utangaçlık duyduğuna dikkat çeken Doktor Keçe, bu durumda belirtilerin büyük bir kısmının, bazen de tamamının görülebildiğini ifade ediyor. Doktor Keçe, bu konuda şu örnekleri veriyor: “Aile üyeleri arasında ve kendi evlerinde rahat olsalar da sosyal fobili kişilerin en büyük korkusu, topluluk önünde konuşmak ve yemek yemektir. Pek çok sosyal fobili kişi, devlet dairesine veya bankaya gidip rutin işlerini bile yaptıramazlar. Okulda sosyal fobili öğrenci için, soru sorulduğunda kalkıp cevap vermesi, öğretmen için ise ders anlatmak büyük bir işkencedir. Makam mevki sahibi kişilerin karşısında zorlanırlar ve konuşamazlar. Bazıları telefonla bile konuşamaz. Hatta ağır vakaların biletçiden otobüs bileti almaya, sokağa çıkmaya veya bakkala gitmeye bile tahammülleri yoktur. Sonunda kendilerini eve hapsederler, okulda başarısız olurlar, iş hayatları sona erer. Ayrıca karşı cinsle konuşmak da sosyal fobili kişiler için çok zordur ve bu yüzden sosyal fobili kişiler arasında bekarlık oranı yüksektir. Cinsel yaşam, eğitim ve iş başarıları, hayatta gösterdikleri performans genelde düşüktür. Öte yandan radyo ve televizyonda sunuculuk yapan ve başarılı olan çok sayıda iyileşmiş sosyal fobili hasta olduğunu da belirtmeliyim… Sosyal fobili kişilere tavsiyemiz; korkularını kabullenmeleridir. Korktukları için kendilerini asla suçlamamalı ama aynı zamanda cesur olmalarıdır. Unutmamalılar ki; cesaret; korkusuzluk değil, korkuya rağmen korkulan şeyin üzerine gidebilme gücüdür.”
KASIM - ARALIK 2010
zukluğu olarak sıralanabilir. Peki sosyal fobisi olanlar bunların farkına varabiliyor mu?.. Dr. Yavuz ve Keçe’nin bu soruya yanıtları durumun vahametini ortaya koyuyor: “Sosyal fobinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu bilmeme ve bozukluğu kişiliklerinin bir parçası olarak görme anlayışından dolayı, belirtiler başladıktan 15-20 yıl sonra doktora başvururlar. Sosyal fobi genellikle ergenlik yıllarında, 13-24 yaşları arasında başlar. 25 yaşından sonra başlayan vakalar çok nadirdir. Üstelik kadınlarda daha çok yaygın olan bu hastalık için doktora başvuranlar arasında erkekler çoğunluğu oluştururlar.”
KAPAK
bir kimliğe bürünür. Bu nedenle ebeveynlerin aşırı disiplinli olması ve ailenin işbirliğinden uzak tutumlarının olması en önemli sosyal fobi nedenleri arasındadır. Yakın akrabaları arasında sosyal fobili kişi olanların, bu hastalığa yakalanma riski olmayanlara göre daha yüksek. Genellikle kendine güven duymayan, utangaç, çekingen, ret edilmeye çok duyarlı kişiler de görülür. Bu kişilerin beyin faaliyetlerinde de bozukluk yaygındır.” Keçe’ye göre sosyal fobi beraberinde bazı psikiyatrik sorunları da ortaya çıkabilir. Bunlar; panik bozukluğu, depresif bozukluklar, alkol-madde kullanım bozukluğu, erken boşalma, çekingen kişilik bo-
İSMMMO YAŞAM 17
KAPAK
Dişçi korkusu da yaygın. Fobilerin tedavisinde temel olarak iki yöntem izleniyor. Alanın uzmanları, günümüzde sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili olan, bağımlılık yapmayan, uyku-sersemlik gibi yan etkilere de yol açmayan ve kalıcı düzelme sağlayabilen ilaçlar verebiliyorlar. İyi bir ilaç tedavisiyle kimi zaman psikoterapiye dahi gerek kalmadan kişinin iyileştiğine dikkat çekiliyor. Psikoterapi de, sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili bir yöntem olarak kullanılıyor. Sosyal fobiklerde genellikle ‘bilişsel-davranışçı terapi’ denilen psikoterapi yönteminde ‘korkulan duruma kademeli olarak maruz bırakma tekniği’ uygulanıyor. Kaygı duyguları, kaygıya karşı bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki zihniyeti ortaya koyma, başa çıkma stratejileri geliştirme, self - değerlendirme ve self pekiştirme, kendi kendini eğitme ve gerçekçi beklentiler geliştirme gibi bilişsel teknikler kullanılabiliyor. Model olma, üstüne gitme, rol oynama, gevşeme eğitimi ve pekiştirme gibi davranışçı teknikler de tedavi programını destekleyen unsurlar olarak kullanılıyor. Ayrıca sosyal etkileşimi başlatma, sohbet başlatma ve sürdürme, girişkenlik eğitimi ve sürekli pratik yapma gibi sosyal beceri eğitimleri de uygulanıyor. Girişimciliği ödüllendirme/ kaygıyı söndürme stratejileri, ebeveynin duygusal ve kaygılı tepkilerini değerlendirme, iletişim ve problem çözme ve ebeveyn eğitimi gibi aile tedavileri de faydalı olarak tanıtılıyor. Hipnoterapi, gevşeme
18 İSMMMO YAŞAM
egzersizleri ve akran desteğini oluşturan grup terapisine de başvuruluyor.
ÇOCUKLARDAKİ FOBİLERE DİKKAT!
REEM Nöroloji Merkezi Nöropsikiyatri Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, erken teşhis ve müdahalenin önemine değinirken şu uyarıları yapıyor: “Ya yanlış bir şey söylersem, ya arkadaşlarım benimle dalga geçerse, ya yüzüm kızarırsa, ya öğretmenim beni arkadaşlarımın yanında küçük düşürürse gibi düşünce yanlışları ile korku ve panik duygularıyla birlikte gelen kaçınma davranışı ilerleyen yıllarda görülecek olan genel sosyal fonksiyondaki bozukluğun habercisidir. Eğer çocuğun fobik kaçınmaları öğretmeni tarafından tesbit edilemezse akademik başarısının düşük olduğu, düşük IQ sorunu yaşadığı düşünülebilir. Zorunlu eğitimi tamamladıktan sonra okula devam etmeme ve başkalarından izole bir şekilde çalışma yapma da sosyal fobinin muhtemel sonuçları arasındadır… Durduk yere kekemelik gelişen bir çocukta sosyal fobi davranışları araştırılmalıdır. Anne babaya aşırı bağımlılık da fobi sonucu olabilir. Sosyal fobi yaşama eğilimi gösteren çocuklar kalabalık ortamlardan olabildiğince kaçınırlar. Kaçınmanın mümkün olmadığı alanlarda ise kaygılı olduklarını belli eden davranışlar sergilerler. Öğretmenler de veliler de sosyal fobiyi iyi bilmelidirler.”
KASIM - ARALIK 2010
STRES BAŞARI GETİRİR AMA…
SOSYAL FOBİLERİN BELİRTİLERİ
KASIM - ARALIK 2010
KAPAK
Fizyolojik Belirtiler: Yüz kızarması, ses titremesi, ağız kuruması, kalp çarpıntısı, nefes kesilmesi, ellerde titreme, terleme ve nefes darlığı, titreme. Zihinsel Belirtiler: Güçsüzüm, konuşamayacağım, tutulup kalacağım, yetersizim, çirkinim, herkes bana bakıyor, herkes beni eleştiriyor, küçük düşebilirim, çok rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, kimseyi gücendirmemeliyim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, mükemmel olmalıyım, asla hata yapmamalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım vb. Davranışsal Belirtileri: Korkulan ortama girmeme, hayallere dalma, konuyu değiştirme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme, alkol kullanımı.
10’u uluslararası 25’in üzerinde bilimsel yayını bulunan ve Türkiye Psikiyatri Derneği Asistan Çalışma Birimi’nin de kurucusu olan Psikiyatrist Doç. Dr. Özgür Öztürk sosyal fobik davranışları değerlendirirken stres ile başarı arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Öztürk belirli ölçüde stres yaratan endişe ve korkunun başarı için gerekli olduğuna değinirken bunun aşırı hale gelmesinin, sonra da sosyal fobiye dönüşmesinin insanların gerek özel gerek iş hayatlarında performanslarını düşüren bir sağlık sorununa yol açtığını anlatıyor. Öztürk, bu ilişkiyi şöyle açıklıyor: “İnsanların bir miktar çekingen olması ve bazı durumlarda utanç duyup yüzlerinin kızarması, ellerinin terlemesi, kalabalıklar karşısında konuşurlarken veya iş hayatında bir sunum yaparken heyecanlanmaları çok olağandır, hatta bunların olmaması gariptir. Ancak bu çekingenlik ve heyecanlanma nereye kadar normaldir? Stres ve gerginlik belirli bir düzeye kadar başarıyı arttırıcı bir faktördür. Diyebiliriz ki hiç stres ve gerginlik yaşamayan bir kişinin hayatta başarılı olması mümkün değildir. Bu bizi daha hazırlıklı olmaya, daha fazla çalışmaya, imajımızı, insan ilişkilerimizi ve işimizi korumak için mücadele etmeye şartlar. Ancak stres arttıkça, bu yöndeki etkinliği azalır, stresten dolayı aslında normal koşullarda daha iyi yapabileceğimiz şeyleri, çözebileceğimiz sorunları, büyütür, kafamızda büyüttükçe endişeye kapılır ve sonuçta başarısız oluruz. Yani stres ve başarı arasındaki ilişki bir yerden sonra tersine döner, buna Yerkes-Dudson kuralı denir. İşte stres gerginlik kişi bu ters tarafa geçirmeye başladıysa, duygularını yakınlık duyduğu kişiye açıklayamıyor, 3 ay sonra yapacağı konuşma nedeniyle uykusu kaçıyorsa, toplantıya iyi hazırlandığı halde notlarını karıştırıyorsa sosyal fobik davranış biçimi yerleşmiş demektir… Kişinin tedavi olması gereklidir.”
İSMMMO YAŞAM 19
GÜNDEMİN SESİ
25 yıllık borsanın 25 yıllık yazarı
Habertürk gazetesi köşe yazarı Abdurrahman Yıldırım, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) açıldığından beri yani çeyrek asırdır borsa yorumları, analizi yapıyor. Ekonominin duayen gazetecilerinden olan Yıldırım, borsadan yerli yatırımcının uzaklaşması nedeniyle biraz üzgün. Yıldırım “Borsanın yerliler için biteceğini düşünüyorum” diyor.
20 İSMMMO YAŞAM
KASIM - ARALIK 2010
SEHER KARATAŞ
KASIM - ARALIK 2010
HOBİSİ KARADENİZ MÜZİĞİ
Abdurrahman Yıldırım yalnızca borsa yazıları yazmıyor. Son zamanlarda yemek yazıları da yazıyor. Yemek yazıları için sık sık İstanbul’u ve Anadolu’yu gezen Abdurrahman Yıldırım, nerede ne satılır, nerede ne yenir iyi biliyor. Kitap tutkusu devam eden Yıldırım’ın en büyük hobisi Karadeniz müziği. Stresli olduğunda, sıkıldığında, kederlendiğinde müzik dinleyen Yıldırım, bu hobisi nedeniyle toplam 4 bin adet plağın olduğu bir müzik arşivine sahip. İki kızı ile vakit geçirmenin de kendisine iyi geldiğini belirten Yıldırım, iş dışında hiç boş vakit bulamamaktan şikayetçi. Sabahları televizyonda yaptığı programa vakit ayırıyor. Sonra köşe yazısı için gazeteler ve internetten gündeme dair biraz daha detaylı tarama yapıyor ve yazısını yazmaya ancak ondan sonra zaman buluyor. “Akşamları da sık sık toplantılar, yemekler oluyor. Hafta sonları da yemek yazıları nedeniyle çalışıyorum. Bazen de entelektüel faaliyetlere zaman ayırmak gerekiyor” diyor, Yıldırım. Bu işin dingin kafa istediğini, çok fazla okumak gerektiğini, ileriye yönelik tahmin ve trend analizi yaptığı için ince eleyip sık dokumak zorunda olduğunu vurguluyor. Borsaya ilginiz nasıl başladı? Daha Cumhuriyet’e geçmeden 1985’te, İMKB kuruldu. Ekonomi gazeteciliği alanında ilerlemek istiyordum ama bu işin Ankara’dan yapılması, en azından bir süre oranın havasını koklamak gerektiğine inanıyordum. Çünkü İstanbul’da hiçbir kurumun merkezi yoktu, özel sektör vardı ama asıl veriler Ankara’dan alınabiliyordu. İlk kez merkezi İstanbul’da olan bir kurum, İMKB kuruldu. Başkanın atanmasıyla borsa ile ilgili haberler yapmaya, Borsa’yı izlemeye başladım. Cumhuriyet’e geçtikten sonra da genel ekonomi haberleri dışında ağırlıklı olarak para ve sermaye piyasaları, özelleştirme gibi konulara yöneldim. Zamanla borsa da çok gelişti, güncelleşti, özelleştirmeler olmaya başladı. Köşe yazarlığı sürecine nasıl geçtiniz? Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım 1990’da bir yandan haber yaparken, bir yandan da köşe yazmaya başladım. Köşe yazmak asıl hedefi yazarlık olan
GÜNDEMİN SESİ
O, Türkiye’de borsa yorumculuğu ve gazeteciliği denince ilk akla gelen isimlerden biri. Borsa gazeteciliğinin duayenlerinden biri olarak kabul ediliyor. Tam 25 yılını bu alana vermiş. Çocukluk hayallerinin peşinden giderek gazete olmuş. Yıllarca Türkiye’nin en büyük gazetelerinde ekonomi, borsa muhabirliği ve köşe yazarlığı yapmış. Şu anda yenilikleriyle Türk basınında yeni bir dönem başlatan Habertürk gazetesinde yazar olarak görev yapıyor. Evet, gazeteci-yazar Abdurrahman Yıldırım’dan bahsediyoruz. Memleketi Trabzon’da ortaokulu okurken kitap okuma sevdası nedeniyle yazar olmaya karar verdiğini anlatıyor Yıldırım. Daha sonraki yıllarda bu isteği devam ediyor ve İletişim Fakültesi’ne girmeye karar veriyor. Okulu bitirir bitirmez çok istediği gazetecilik mesleğine adım atan Yıldırım, 1985 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (İMKB) açılmasıyla borsayla tanışmış. O gün bugündür de tam 25 yıldır borsa ile ilgili yazılar yazıyor… Abdurrahman Yıldırım, gazeteciliğe Anadolu Ajansı’nda başlamış. Daha sonra sırasıyla Cumhuriyet, Yeni Yüzyıl, Milliyet ve Sabah gazetelerinde çalışmış. 2008 yılından beri ise Habertürk’te borsa, ekonomi ve finansla ilgilenenleri yazılarıyla aydınlatıyor. Yıldırım, yayın hayatına başlarken, fark yaratmak hedefiyle yola çıkan Habertürk’ün bu hedefini gerçekleştirdiğini söylüyor. Yıldırım’la, kariyerini, Türkiye’de gazeteciliği, borsayı ve ekonomiyi konuştuk. Gazeteciliğe başlama hikayenizi anlatır mısınız? - İlkokul ve lisedeyken çok kitap okuyordum. Bu yüzden de içe kapanık bir öğrenci olduğumu söyleyebilirim. Bu durumumu bildiğim için sosyal bir meslek seçmem gerektiğine karar verdim. Hedefim, yazar olmaktı. Yazarlığa en yakın meslek olan gazeteciliği tercih ettim. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudum. Üniversitede okurken deneyimli halkla ilişkiler uzmanı Alaeddin Asna’nın etkisi ile halkla ilişkilere merak sardım. Halkla ilişkilerci olmak istiyordum ama iyi bir halkla ilişkilerci olmak için en az beş yıl gazetecilik yapmak gerektiği söyleniyordu. O yüzden okulu bitirip askere gittikten sonra rotamı gazeteciliğe çevirdim. Bir tanıdık aracılığıyla Necati Zincirkıran ile Günaydın Gazetesi’nde çalışmak için görüşmeye gittim. Zincirkıran o dönem Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanıydı aynı zamanda. Bana şöyle bir bakıp; ‘Seni Günaydın kesmez! Anadolu Ajansı’nda (AA) çalış’ dedi. Bende bu söz üzerine 1983 yılında Anadolu Ajansı’nın haber merkezinde muhabir olarak çalışmaya başladım. Bir süre sonra AA’da ekonomi servisi kuruldu ben de o servise geçtim. 1987 yılında AA’da 3 yıl 8 ay çalıştıktan sonra Cumhuriyet gazetesine geçtim.
İSMMMO YAŞAM 21
Yıldırım, 26 Aralık 2003’te Borsa’nın açılışında.
GÜNDEMİN SESİ
BORSA İÇİN YATIRIMCILARA TÜYOLAR!
Yılların borsa yazarı Abdurrahman Yıldırım, borsada oynamak isteyenlere şu önerilerde bulunuyor: İMKB 30 hisse senetleri ya da İMKB 100 hisse senetleri dışına çıkmayın. Zarardan kara geçme aşamasında olan şirketlerin hisselerini alın. Yatırımını yeni tamamlamış şirket bulursanız alın. Fiyatı 10’da 1’e düşmüş yani 10 iken 1’e inmiş kaç tane hisse senedi bulursanız alın. Bir tane değil 4-5 tane alın ki biri ya da ikisi yükseldiği zaman, 10 kat yükselecektir diğerleri batsa bile bu 10 kat sizi kurtarabilir. Zamanlama önemli ama 25 yıllık tecrübeme göre borsanın en yükseğinden alan bile 3-4 yıl bekleyebilirse kâr eder. Eğer bir de kriz zamanlarında fiyatların düşük olduğu zamanlarda alırsanız ve de fiyatlar üç dört kat yükseldiğinde satarsanız çok iyi para kazanabilirsiniz. Bir de son beş yılda düzenli kar payı yani temettü dağıtan şirketler içinden seçim yapın. Yani temettü dağıtmayan şirketlerle işiniz olmasın.
22 İSMMMO YAŞAM
bir gazeteci için ulaşılması gayet zor bir nokta ve güzel. Üstelik çok genç yaşta ve çok da kısa sürede köşe yazarı olmuştum. Borsanın, paranın, ekonominin yönü gibi başlıklar altında köşe yazıları yazdığım için bir anlamda bu uzmanlık alanım oldu. Borsanın büyük patlama yaptığı 1990’da Cumhuriyet’te yaptığım bir yazı dizisi çok ilgi çekti. Bu diziyi kitaplaştırmam yönünde tavsiyeler aldım. Üç hafta içinde bu yazı dizisini geliştirdim, biraz da şirket bilançoları ekledim ve bir kitap yazdım. İngilizceye de çevrilen ve çok satan bu kitaptan yaklaşık 15 bin dolar gelir elde ettim. Sonra borsa ile ilgili üç kitap daha yazdım. Borsanın ABC’si “Ayılar, Boğalar ve Paranız”, Borsada Dördüncü Perde, Tophane’de Büyük Oyun ve İMKB’nin Öyküsü adlı dört kitabım yayınlandı. Hayatınızı ve gazeteciliğinizi etkileyen isimler oldu mu? En çok ekonomiyi sevmem etkili oldu. Bir de 1990’lı yıllarda TRT’de ‘Ekonomi Dosyası’ adlı programında ‘Tasarruf Araçlarının Durumu’ adlı bir bölüm yapıyordum. Yedi yıl yaptığım bu program nedeniyle Ankara’ya sık sık gidip geldim. Bu şekilde Ankara hevesimi de almış oldum ve bu sayede Ankara bürokrasi ile İstanbul’daki piyasalar beni yetiştirdi. Yani İstanbul’da piyasalar, Ankara’da bürokrasi ve benim ekonomiyi sevmem bu noktaya gelmemde etkili oldu. Ama ekonomi gazeteciliğinde yetişmemde elbette bir sürü insan etkili olmuştur. Ancak bizim meslekte nedense biraz kıskançlık var, kimse kimseye pek yardım etmez. Belki öyle de olması gerekiyor. Benim gibi istikrarlı şekilde borsa yazmaya devam eden az sayıda insan kaldı. İMKB kurulalı 25 yıl oldu, ben 25 yıldır borsa yazmaya devam ediyorum. Ama ben de 1990’lı yıllarda haftada en az birkaç kez yazıp yorumlarken şimdi belki birkaç haftada bir kez yazıyorum. Çünkü 1990’lı yıllarda İMKB’de milyonun üzerinde yerli yatırımcı vardı. Borsaya ilgi yoğundu ama şimdi yabancılar var. Biz
Türkçe yazıyoruz, yerliler için yazıyoruz, yazdığımız kitlenin sayısı azaldı. Buna bağlı olarak medyanın da ilgisi azaldı. Reklamverenlerin ekonomi sayfalarındaki etkisini değerlendirir misiniz? Reklamverenlerin ekonomi sayfalarına etkisi oluyor. Üstelik bu etki kaybolmayacak da. 1990’lı yıllarda ekonomi gazetelerinde tüketici köşeleri vardı, bu köşeler çok fonksiyoneldi. Bugün tüketicinin halkın çıkarlarını ya da şirketler ve ürünler karşısında uğradığı haksızlığı dile getirecek gazeteci bulmakta zorluk çekiyoruz. Gazeteciyi bulsanız da yayınlayacak yer yok. Çünkü medyanın sermaye yapısı değişti, reklama aşırı bağımlı hale geldi. Medya işi büyük sermaye gerektiriyor artık. O büyük sermayeyi ortaya koyacak kişiler de ancak sermayenin içinden çıkan ya da sermaye ile iç içe olan sermaye grupları oluyor. Medya kuruluşları da zaman içinde halka açıldı. Bu sizin mesleğiniz açısından zorluk yarattı mı? Medya şirketleri sermaye piyasasına açılmasın diyemezsiniz. Çünkü sermaye piyasasına açılmayan uzun vadeli fon bulamıyor. Senin bir patronun var ama onun yanında bir de sermaye piyasasına yatırım yapanlar da senin patronun çünkü onlar da sermaye koymuş. İşte o sermaye piyasası aleyhine ne kadar yayın yapabilirsin. Türkiye’de gazetecilik gelişemedi, yerinde kaldı. Meslek, ilkeler anlamında 1980’li 1990’lı yılların bile gerisine gitti. Habercilik önemli olmamaya, demeç gazeteciliği yapılmaya başlandı. Bu duruma gelmede sermayenin, anlayışın, ortamın, hükümetin etkisi var. Bir yandan reklamveren bir yandan hükümet baskı yapınca haber kaynağı magazin oldu. İyi gazetecilik okullarının olmayışı, iyi eğitim alınmaması, mesleğe yeni başlayanlara iyi para verilmemesi, haberciliğe önem verilmemesi, sadece deni-
KASIM - ARALIK 2010
KASIM - ARALIK 2010
bunu çok iyi biliyorlar. Küresel kriz aleyhlerine dönebilirdi ama 2001 krizi nedeniyle alınan önlemler sayesinde bunu da atlattılar. Ama uzun vadeli, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak yeni hamleler ortaya koyabildi mi, yeni program ortaya çıkartabildi mi? Bunu henüz yapmış değiller ama sıra bunlarda… Gerek bütçeyi dikkatli götürmek, gerek gelir yaratmak, gerekse harcamalar, özelleştirme ve enflasyon konusunda dikkatliler. Dolayısıyla buralardan elde ettikleri başarılar da zaten ekonomiyi belli bir noktaya, ekonomi de onları belli bir siyasi aşamaya götürdü. Bugünkü Türkiye ekonomisi ve krizin son durumuna gelirsek… Şu an Türkiye’de bir kriz ortamı yok. Çift haneli büyüyoruz, iç tüketim yüksek. Sadece dış piyasalarda talep düştüğü için ihracat biraz düşük. Özellikle Avrupa bölgesinde sorunların ortaya çıkması nedeniyle ihracatı artıramıyoruz. 2007 yılında 132 milyar dolara çıkan ihracatımızı, bu yıl 110 milyar dolar düzeyinde gerçekleştireceğiz. Böyle bir kriz ortamında Türkiye’nin şansı iyi gidiyor ama hükümet de bu şansı yerinde ve zamanında iyi değerlendiriyor. Türkiye böyle bir krizde devalüasyon yaşamadı, böylece insanların geliri kaybolmadı. Faizden dolayı kimse bir darbe yemedi, kimse servetini kaybetmedi, hatta servetini artıranlar oldu. Ama Türkiye krizden önce IMF ile bir anlaşma yapsaydı, kriz reel sektörü bu kadar daraltmazdı, belirsizlik yaratmazdı, moral verirdi daha az işsiz olurdu. Borsanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yerliler için biteceğini düşünüyorum. Bu piyasa elbette yaşayacak ama bizim geçmişte gördüğümüz, yerlilerin de katıldığı o heyecanlı büyük görkemli piyasanın önümüzdeki dönem olup olmayacağını kestiremiyorum. Olabilir de ama çalışmaya bağlı. Hükümetin niyetine, bürokrasinin ve ilgili kurumların, piyasanın çalışmasına ve pek çok şeye bağlı. Yeniden bir yapı kurarlarsa olur.
‘İSMMMO DAHA ÇOK RAPOR HAZIRLAMALI’
Habertürk gazetesi yazarı Abdurrahman Yıldırım’a “İSMMMO’nun faaliyetleri ve çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye soruyoruz. Bu soruya yanıtı şöyle: “İSMMMO’nun faaliyetleri güzel ama kendini daha fazla geliştirebilir. Raporlarının sayısını daha da artırabilir. İSMMMO'nun bugüne kadar bana gelen raporlarından en fazla borçlarla ilgili olanını hatırlıyorum.”
GÜNDEMİN SESİ
leni yapanın öne çıkması da yetenekli, kaliteli insanların bu meslekte kalmasını engelliyor. Sabah gazetesinin ekonomi servisi olarak ekipçe 2008’te Habertük’e geçtiniz. Neden böyle bir tercih yaptınız? Sabah’ta yaklaşık 10 sene çalıştım, o sırada Sabah battı, çıktı, birkaç kez sahip değiştirdi. Bütün bu süreç yıpratıcıydı ve çalışanların özlük hakkını kısıtlıyordu. Maaş alamadığımız dönemler oldu, maaşlara yapılması gereken zamlar düşük tutuldu. Ancak büyük ayarlamalarla maaş artışı olabilirdi ama bu büyük ayarlamanın da yeni gelen sahipler tarafından yerine getirilmeyeceğine kanaat getirerek Sabah’tan ayrıldık. Açıkçası yeni bir başlangıç yapmanın heyecanı da bizi çekti. İyi bir ürün de ortaya çıktı doğrusu. Habertürk’ün çıkışındaki ‘farklı bir gazete yaratma’ hedefini gerçekleştirdiğini düşünüyor musunuz? Evet, bu hedef gerçekleştirdiğini düşünüyorum. En azından büyük bir gazete olarak yayın hayatına girdi ikinci yılında hem boyut, hem kağıt olarak hem de dört beş ayrı gazete ile farklılığını ortaya koydu. Biz de bu farklılıkların yanında ekonomide farklılık yaratarak bu hedefi gerçekleştirmeye katkı sağladık. Bir haberi herkesten önce yakalayıp vermek, önde olmak önemli. Ton vermek, ilk olmak bir de haritanın toplamını kapsamak gerekiyor. Yani bütün bunları yapabiliyorsanız fark yaratıyorsunuz demektir. Habercilikte, analizde tahminde önde gidebiliyorsanız sorun yok. Biz Habertük ekonomi servisi olarak bu farkı yarattık. Hükümetin ekonomi yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP’nin ekonomi yönetiminin ekonomiden çok iyi anladığını söyleyemem ama bu iktidar ekonomiyi yönetebiliyor. AKP için ekonomi çok önemli, çünkü onlar için iktidar çok önemli, iktidarı kaybetmek istemiyorlar, sağlamlaştırmak istiyorlar. Ekonomiyi kaybeden iktidarı kaybeder
İSMMMO YAŞAM 23
DOSYA
Eğitimin meselesi lisesi
24 İSMMMO YAŞAM
Türkiye’de mesleki eğitim SOS veriyor. Son yıllarda devlet ve özel sektör el ele mesleki eğitimin düzeltilmesi için çaba sarf ediyor ama AB ortalamaları yakalanmış değil. Avrupa’da her 100 öğrenciden 65-70’i meslek liselerine giderken, Türkiye’de bu oran yüzde 46’lar civarında. KASIM - ARALIK 2010
GÜLŞEN KANDEMİR Türkiye’de ilköğretimde durumu parlak olmayan öğrenciler genellikle ‘meslek liseleri’ne yönlendirilir. Üniversiteye gitme umudu olmayan öğrenciler de genellikle meslek liselerinin kapısını çalar. Bu anlayışla gidilen meslek liseleri son yıllarda adeta çöktü. Bu okullar genellikle ‘katsayı’ sorunu ile gündeme gelse de Türkiye’de meslek liselerinin sorunları bunun çok ötesinde… Türkiye’de iş dünyası ara elemanı eksikliğinden yakınırken, meslek liselerinin eğitimi yıllar içinde geriledi. Avrupa’da mesleki eğitimin oranı yüzde 65-70 civarındayken Türkiye’de yüzde 46’lar civarında. İSMMMO Yaşam Dergisi, Türkiye’de mesleki eğitimin neden SOS verdiğini araştırdı.
AVRUPA ÖRNEK ALINACAK
KASIM - ARALIK 2010
1 MİLYON KİŞİLİK MESLEK KURSU!
Türkiye’deki hem işsizliğe çare olup hem de mesleki okulların kalitesi artıracak son projeye ise 6 ay önce start verildi. Projenin bir ayağında Türk özel sektörünün çatı kuruluşu TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) var. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle gerçekleştirilecek, Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi (UMEM) ile katılımcılara iş garantili, maaşlı mesleki eğitim verilmesi amaçlanıyor. Katılımcılara, eğitimleri süresince günlük 15 TL ücret ödenecek, iş kazası sigorta primleri karşılanacak. Eğitim sürecini başarıyla tamamlayanların istihdam edilmeleri ise, TOBB’a bağlı ticaret ve sanayi odalarının koordinasyonunda gerçekleştirilecek. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, projenin imza töreninde yaptığı konuşmada, “Elimizi değil, tüm gövdemizi taşın altına koyuyoruz” ifadesini kullandı. Gelelim projenin detaylarına… Projeyle 5 yılda 1 milyon kişinin iş bulması hedefleniyor. Proje için gerçekleştirilecek donanım ve eğitim yatırımı tutarı 120 milyon TL olacak. Her yıl yaklaşık 200 bin kişiye iş piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerin kazandırılması için eğitim verilecek. Böylece 5 yılda 1 milyon kişinin iş bulması hedefleniyor. 81 ilde 111 meslek okulunda uygulanacak proje çerçevesinde önce bu okulların mesleki eğitim kalitesini artıracak ekipman yatırımları yapılacak. Yenilenen meslek okullarında eğitim verecek öğretmenlerin niteliklerini artıracak hizmet içi eğitimler düzenlenecek. Beş yıl süreyle uygulanacak bu projeyle özellikle sanayinin ihtiyaç duyduğu alanlarda işsizlere mesleki eğitimler verilecek. Kursların süresi 3 ile 6 ay arasında değişecek. Kurslarla her yıl yaklaşık 200 bin işsize eğitim verilmesi bekleniyor.
DOSYA
Aslında meslek liseleriyle ilgili son yıllarda az da olsa bir iyileşme var ama bu sorunların bittiği anlamına gelmiyor. Bunu da en iyi rakamlar ortaya koyuyor. 2002-2003 eğitim öğretim yılında meslek liselerine devam eden öğrenci sayısı 985 bin 575’di. O yıllarda liseye giden 100 öğrenciden yalnızca 30’u meslek liselerine kayıt yaptırıyordu. 2009-2010 öğretim yılında ise meslek liselerindeki öğrenci sayısı 1 milyon 819 bin 448'e, liseler arasındaki payı da yüzde 46'ya yükseldi. Meslek liselerine giden öğrenci sayısıyla birlikte aynı dönemde meslek lisesi sayısı da arttı. Türkiye’de 2003 yılında 3 bin 660 olan meslek lisesi varken, 2010’da bu sayı 4 bin 846'ya çıktı. Avrupa ülkelerinde her 100 öğrenciden 6570’inin meslek liselerine gittiği düşünülürse Türkiye’de alınacak daha çok mesafe var. Avrupa Birliği uyum çalışmalarını sürdüren ülkemizde 2013 yılında meslek liselerine devam eden öğrenci oranının yüzde 52'ye çıkması hedefleniyor. Meslek liseleri yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı’nın sorunu olmaktan çıkmış durumda.
İSMMMO YAŞAM 25
MESLEKİ EĞİTİM NASIL GELİŞTİRİLİR?
DOSYA
Uzman Psikolog ve Pedegog Hüseyin Şahin, Türkiye’de mesleki eğitimin geliştirilmesi için şu önerilerde bulunuyor: Mesleki eğitime nitelikli bir talep oluşması için gerekli tüm bilgi kaynakları kullanılmalı. Öğrenciler ilgi, yetenek ve değer alanlarını tanıyarak gelecekteki yaşamlarında başarılı ve mutlu olacakları eğitim seçeneklerinden her yönüyle haberdar olmalılar. Bu amaçla mesleki rehberlik ve yönlendirme bilimsel ve sistematik bir biçimde eğitim sisteminde yeniden yapılandırılmalı. Mesleki eğitimin önemi konusunda bürokrasi, siyasiler, sivil toplum kuruluşları, sanayi ve iş dünyası ile aileler yeterli bilgi ve bilince sahip olacak şekilde eğitilmeli. Mesleki eğitimi yeniden yapılandırılarak; öncelik niteliğe verilmeli. Mesleki eğitim kurumlarında eğitim alanlar bir mesleğin gerektirdiği donanıma ve yeterliliğe sahip olabilecek şekilde eğitilmeli. Avrupa’da yüzde 12, Rusya’da yüzde 8 olan özel kursların mesKonuyu iş dünyası da ciddi bir ‘mesele’ olarak görüyor. Nihayetinde ‘ara eleman’ sıkıntısını iş dünyası çekiyor. Piyasada niteliksiz milyonlarca işsiz varken, sanayicilerin de nitelikli eleman arayıp bulamaması büyük bir çelişki olarak görülüyor. Oysa yıllarca Türkiye’nin nitelikli eleman ihtiyacı meslek liselerinden karşılanmıştı. Cumhuriyetin 100’üncü yılı olan 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen Türkiye’nin meslek liseleri meselesini çözmesi gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye’de mesleki eğitime en büyük tedaviyi MEGEP (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi) ile 2002 yılında başlattı. Bu proje, Türkiye’de iş gücünün niteliğini yükseltmek ve istihdam olanaklarını artırmak için mesleki eğitim sistemini geliştirmeyi amaçlıyor. Bu, Avrupa Birliği’ne tam üye olmak isteyen Türkiye açısından da anlamlı ve gerekli bir çaba… Bu çabayı desteklemek amacıyla 1999 AB Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin MEDA fonlarından yararlandırılması kararlaştırıldı. Bunun neticesinde de 4 Temmuz 2000 tari-
26 İSMMMO YAŞAM
leki eğitimdeki payı yüzde 2 gibi düşük bir seviyede. Bu nedenle özel meslek kursları teşvik edilmeli. AR-GE çalışmaları desteklenmeli. Piyasa koşulları ve ihtiyaçlar dikkate alınarak geleceğe ilişkin gerçekçi planlamalar yapılmalı ve bu doğrultuda yeni projeler oluşturulmalı. Okul programları okul öncesi dönemden itibaren kişisel beceri ve yeteneğe göre geliştirilmeli. Mesleki eğitimin geliştirilmesi için tüm taraflar işbirliği içinde olmalı. Devlet, özel sektör ve sosyal ortaklar arasında tam bir mutabakat olmalı; sorumluluklar paylaşılarak ülke menfaatleri esas alınmalı. hinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Birliği arasında Türkiye'deki Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi’nin (MEGEP) anlaşması imzalandı. Projenin Teknik Yardım Ekibi 30 Eylül 2002 tarihinde çalışmalarına başladı. Projenin 5 yıllık uygulama süresi de 2007 yılında sona erdi. Projenin toplam bütçesi 58.2 milyon euro. Bunun 51 milyon Euro’luk kısmı AB tarafından sağlanan hibe, geri kalan 7.2 milyon Euro’luk kısmı ise Türkiye tarafından karşılandı.
MEGEP PROJESİ
Peki MEGEP Projesi kapsamında neler yapıldı? Pilot olarak 30 ilde 145 mesleki ve teknik okul seçildi. Bu okullarda UNESCO tarafından geliştirilen ve birçok AB ülkesinde kabul gören "Uluslararası Eğitim Standardı Sınıflandırması" kullanılmaya başlandı. Pilot okullara bilgi teknolojisin kullanılabileceği ekipmanlar alınırken, öğretmenlere yurtiçi ve yurtdışında projeyle ilgili eğitim verildi. Okul yöneticileri de hem yurtiçi hem yurtdışında eğitim görürken, projenin ba-
KASIM - ARALIK 2010
şarıyla uygulanmasına sosyal ortakların ( TOBB, TÜSİAD, TESK, TİSK, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, MEKSA ) desteği de alındı. Dört yıl boyunca eğitim alan öğrencilerin staj yapmasına bu kurumlar katkı sağladı. Öte yandan dört yıllık mesleki eğitimlerini tamamlayan öğrencilere diploma ile birlikte MEGEP projesine katıldıkları için sertifika da verildi.
MEMLEKET MESELESİ!
KASIM - ARALIK 2010
Merkezi İstanbul'da bulunan Mesleki Eğitimi Geliştirme ve Dayanışma Derneği (MEGD) 2006'da kuruldu. İş dünyası ile mesleki eğitim kurumları arasında bir köprü olan dernek, bugüne kadar dört kız meslek lisesinin atölyelerini ve Kartal Cezaevi'nin atölyelerini yeni baştan kurdu. İş dünyasındaki sponsorları aracılığıyla mesleki gelişime destek veren Mesleki Eğitimi Geliştirme ve Dayanışma Derneği'nin başkanlığını Zeki Mar yürütüyor. Zeki Mar, global dünyada rekabet edebilmenin yolunun vasıflı ara eleman gücünün oluşturulmasından geçtiğini söylüyor. Türkiye’nin genç ve dinamik yapıya sahip iş gücünün bir avantaj olduğunu belirten Mar, “Meslek liseleri vasıflı ara eleman ihtiyacının süratli ve etkin bir şekilde karşılanmasına katkı sağlayan önemli bir enstrümandır. Gelişmiş bütün ülkeler ekonomilerindeki başarıyı iş yerinde çalıştırdıkları kalifiye elemanlarla sürdürmektedir” diyor. “Eğitim ve öğretim bir bütünlük içinde ele alınmalı. Eğitim için bina, araç-gereç, müfredat gerekli ama bilgili, teknolojik gelişmelere ayak uydurabilen eleman yetiştirecek olan öğretmenlerimizin olması da önemli” diyen Mar, mesleki eğitimle ilgili şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Ülkemizde her şeyden önce meslek analizi ve iş analizi yapılmalı. Hangi mesleklerde, ne düzeyde, kaç kişiye ihtiyaç duyulduğu öncelikle tespit edilmeli ve eğitim buna göre planlanmalı. Bunun yolu 4702 sayılı Kanun’a işlerlik kazandırmaktır. Türkiye’de her yıl işgücüne katılan 1.5 milyon öğrencimize iş yaratabilmek için 60 milyar dolarlık yatırım gerekli. Türkiye’de hangi sektöre hangi eleman yetiştirileceği planlanmadığından sanayici ve işgücü buluşamıyor.”
DOSYA
Aslında mesleki eğitimin Avrupa standartlarına ulaştırılması için yapılan bu çalışmayla iş bitmedi ve bitmiyor. Meslek lisesiyle ilgili sorunların Milli Eğitim Bakanlığı ve özel sektörün işbirliği ile çözülmesi gerekiyor. Bu gerçeğin farkında olan taraflar birçok proje ile mesleki ve teknik okulları geliştirmeye çalışıyor. Son yıllarda mesleki eğitim konusunu sosyal sorumluluk projeleri kapsamında elen alan kuruluşların başında da Koç Holding geliyor. Koç Holding’in “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” adını projesi dördüncü yılına girdi. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, aralık ayında basına gönderdiği mektupta, “Türkiye’de mesleki eğitim sorunlarının bütünsel bir rol değişimi ile çözülebileceğine inandık. Bu değişimin temelinde ise okullar ve işletmeler arasındaki işbirliklerinin geliştirilmesi yatmakta. ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ projemiz kapsamında dördüncü yılımızda da bu yönde çalışmalarımız sürüyor” diyor. Evet, Koç’un 2006 yılında başlattığı projeyle 81 ildeki 260 okulda 8 bin öğrenciye ulaşıldı. Projeyle 8 bin öğrencinin kişisel ve profesyonel gelişimine katkı sağlandı. Koç Topluluğu çalışanları ‘meslek lisesi koçları’ olarak öğrencilere destek sağladılar. 354 gönüllü Koç çalışanı proje süresince öğrencilere girişimcilik, özgüven, sosyal duyarlılık, sorumlu vatandaşlık, iş etiği, mülakat Mustafa Koç teknikleri ve CV hazırlama gibi konularda destek olurken, okuldaki projelerinin gerçekleşmesine de yardım ettiler. Ayrıca okullarda ihtiyaç duyulan yeni laboratuarların da kurulduğunu belirtelim. 11 Fiat, 4 Tüpraş ve 2 Ford laboratuarı ve projeye yarışmalarında dereceye giren proje fikirleri ile mesleki eğitimin günümüz koşullarında uygun şekilde iyileştirilmesi için model çalışmaları da ortaya çıkarıldı. Staj yapmak isteyen öğrencilerin yüzde 80’ine de Koç Topluluğu şirketlerinde staj imkanının sağlanması da projenin diğer bir artısı. Meslek liselerinin yeniden önem kazanmasını amaçlayan proje kapsamında Koç Holding, Vehbi Koç Vakfı aracılığıyla meslek öğrencilere de mezun olana kadar burs veriyor. Projenin devam ettiği 7 yılda toplam 15 milyon dolarlık burs verileceği belirtiliyor. Projenin Koç’a toplam maliyeti ise 23 milyon doları buluyor.
MESLEKİ EĞİTİMDE PLANLAMA ŞART
İSMMMO YAŞAM 27
RENKLİ YAŞAM
Mali Müşavir Müzisyen
Özgür Demir, uzun saçları ve elinden bırakmadığı gitarıyla sıra dışı bir muhasebeci… Gündüz rakamlarla, gece notalarla uğraşıyor. ‘İzler’ adlı ilk müzik albümünü çıkaran Demir, albümdeki ‘Ömrümün Asfaltı’ parçasına da klip çekmeye hazırlanıyor.
28 İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN “Şarkılarımın hepsi bir yaranın kabuğu gibi. Kendim için söyledim ama tüm romantiklerle buluştum. Albümde ‘eller havaya’ durumu yok...” İlk albümü ‘İzler’ için bu tanımlamayı yapıyor, mali müşavir müzisyen Özgür Demir. O, muhasebecilikle müziği birleştiren bir isim. Gündüz rakamlarla, gece notalarla uğraşıyor. Ekim ayında ilk albümünü çıkardı. Uzun saçları ve elinden bırakmadığı gitarıyla sıra dışı bir muhasebeci portresi çiziyor Özgür Demir… Onun müziğe ilgisi çocukluğuna, ilk gençliğine kadar gidiyor. 1970 Sivas doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olmuş. Çocukluğunu ve ilk gençliğini Sivas Gökçebostan’da geçirmiş. Üniversite yıllarında arkadaşlarıyla beraber ‘Kutup Yıldızı’ müzik grubunu kurmuş. Ama daha sonra çalışmalarına bireysel olarak devam etme kararı almış. 1993 yılından beri sözlerini yazdığı ve bestelediği şarkılarını ‘İzler’ albümüyle ölümsüzleştirmenin mutluluğunu yaşıyor.
MÜZİK VE MUHASEBE
Demir, aslında tam bir müzik tutkunu. Mali müşavirliği, geçimini sağlamak ve müzik çalışmalarını finanse etmek için yaptığını söylüyor: “Türkiye’de tek başına müzikle geçinmek zor. Hele romantik bir duruşunuz varsa, idealist biriyseniz para kazanmak zor. Müziğe daha fazla vakit ayırmak ve finansman yaratmak için muhasebecilik yapıyorum. Müziği meslek olarak yapsam o zaman para kazanmak için istemediğim şeyleri de yapmak durumunda kalacaktım. Müziği devam ettirmeyi muhasebeyle başarıyorum. Yoğun, stresli iş hayatının dışına da müzikle çıkabilmek güzel.”
KASIM - ARALIK 2010
‘UZUN YOL’ ARKADAŞLARI ALBÜMDE EŞLİK EDİYOR
Özgür Demir’in İzler Albümü, SRS Music aracılığıyla piyasaya çıktı. İzler albümü, Türkiye çapında tüm D&R’larda, kitapevleri ve müzik marketlerde yerini aldı. Albümün müzik yönetmenliğini ve aranjörlüğünü Uğur Yılgın yaptı. Stüdyo Çimen’de yaklaşık 150 saatlik stüdyo çalışması sırasında, Mazlum Çimen albüme büyük destek vermiş. Albümün grafik tasarımı da Hande Ünver’e, fotoğrafları ise Arif Kıran’a ait. Demir’e ilk albümünde birçok müzisyen arkadaşı eşlik ediyor. Müzisyen arkadaşlarının katkılarını özellikle vurgulayan Demir, onlar için ‘uzun yol arkadaşlarım’ tanımlamasını yapıyor. Vokalde Özgür Demir’e eşlik eden solo vokal Filiz Can, klasik-akustik-elektro-perdesiz gitar ve tamburda Hüseyin Sarısaltıkoğlu, bağlama, buzuki ve lavtada Muhterem Sur klarnet, cajon ve kavalda Uğur Yılgın, mızıkada Tuncay Korkmaz, kemanda Kerem Çelik, perküsyonda Cevat Akbulut, çelloda Özer Arkun, akordeonda Gökhan Özkan, trompette Birkan Irmak, keyboardda Osman Tolga Bedir ustalıklarını sergiliyor. zım değil. Ben her zaman yazmaya, kaydetmeye çalışırım. Sonra bunlara döndüğümde duygusal ve müzikal hafızam kaldığı yerden devam eder.” Özgür Demir’in albümüne ilk klibin bu yılın sonuna doğru ‘Ömrümün Asfaltı’ parçasına çekilmesi planlanıyor. ‘Gözlerimde nem var bu akşam’ diyerek seslenilen Sevgili parçası, özlemin en güzel haliyle dile geldiği sözleri Adnan Yücel’e ait ‘Ciğerparem’, Özgür Demir’in çocukluğunun geçtiği, geçmişle geleceğin bağlandığı yeri anlatan ‘Gökçebostan’, albümde dikkat çeken diğer parçalar arasında bulunuyor. Demir, Türkiye’de artık albümlerin az satıldığını, daha çok internetten indirildiklerini anYarım bıraktığım şiirler gibi geçti hayat latıyor. Çok az kişinin albüm aldığını, müziğe karSırtımda hayatın kırbaç izleri Balıkların derin sularında yüzdüm bir inat şı yabancılaşma olduğunu vurguluyor. O, toplumsal konulara da çok duyarlı bir Tamamına ermeye koşan dizeler gibi mali müşavir müzisyen. “Akıntıyı karşı kürek çeBir elim katil bir elim yaratan kenler de olmalı. Derinlik ve sanat da lazım topGeçiyor sularımdan o güzel gemi luma” yorumunu yapmadan da edemiyor. Bazen alim kişiyim bazen şarlatan Yaşıyorum ben de herkes gibi LUCA EĞİTİMİ VERDİ
Demir, 1999 yılında mali müşavirlik belgesi almış. Üniversiteyi bitirdikten sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası ve İş Bankası dahil olmak üzere finans sektöründe çalışmış. 2002’de işsiz kalınca tamamen müziğe yönelmiş. 2004 yılına kadar hayatını gitar dersi vererek, tiyatro müzikleri yaparak kazanmak zorunda kaldığından söz ediyor. 2005’te ise Beyoğlu’nda Tünel’e yakın bir yerde mali müşavirlik ofisini açmış. Şu anda iki kişiyi yanında çalıştırıyor. Biraz butik bir muhasebe hizmeti verdiğini aktarıyor, Özgür Demir. Müşterileri arasında firmalar yanında sanatçılar da var.
MESAJ KAYGISI YOK
KASIM - ARALIK 2010
Dünya halleri mi bunlar geceler ıslık çalar Bir güneş bir de ay yoklar bu kenti Çağırıyor beni bütün bütün limanlar Yürüyorum yolunu bulan bir kıymık gibi ‘İzler’ albümünden bir şarkı
Demir, işi ve müziği dışında İSMMMO’da aktif görevler üstlenmiş. Oda’nın komitelerinde çalışmış, Luca programında eğitim vermiş. Demir, İSMMMO’yla ilgili şunları söylüyor: “İSMMMO bizim çok önem verdiğimiz, meslek birliğimiz. İyi komite programları var. Bizler de çalışarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Muhasebe mesleğini biraz daha sevimli yapmaya çalışıyoruz.”
RENKLİ YAŞAM
Mali müşavir müzisyen Özgür Demir, müzikle ilişkisini ‘romantik’ olarak tanımlıyor. 15 şarkının yer aldığı albümünde kendisi için en özel parça olarak ‘İzler’in tamamını kapsayan bir konsept olduğu için ‘Yarım Bıraktığım Şiirleri’ görüyor. Söz müzik bütünlüğünün hissedildiği parçaların tamamında sakinlik hakim. Demir, ilk albümüne iyi tepkiler aldığını, cesaret verici bir dönem yaşadığını vurguluyor. Ona göre, iyi müziğin yeri ve zamanı yok. İyi müzik her zaman, her ortamda dinlenebilir. Şarkılarında mesaj kaygısı olmadığının da altını çiziyor: “Zaten hayatın kendisi mesaj. Gündelik hayatla ilgiliyim. İlham da daha çok derdiniz varsa gelir. Çok rahatsanız, o zaman sadece tasarlanmış bir şey yaparsınız ki bu da benim tar-
Yarım Bıraktığım Şiirler
İSMMMO YAŞAM 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
‘Evrensel müzik yapıyorum, iddialıyım’ Türk pop müziğinin başarılı seslerinden Hande Yener, müzikte yenilikleri denemekten bıkmıyor. En son ‘Handeyle Yaz Bitmez’ adını taşıyan ara albümünü çıkaran Yener’in hedefi, evrensel müzik yapmayı sürdürmek. Yener, “Benim için halen 90’Lardaki müziği yapan bir sanatçı denmemeli” diyor
30 İSMMMO YAŞAM
YAĞMUR DEMİR Hande Yener, Türk pop ve elektronik müziğinin son 10 yılına damgasını vurmuş bir sanatçı… Asi, yerinde duramayan ve müzikte sürekli yenilikler deneyen Hande Yener, Sezen Aksu’nun vokalisti olarak başladı müzik yaşamına… Onu müzikte hayallerine ulaştıran ilk kapıyı ise sanatçı Hülya Avşar’ın açtığını söylemeliyiz… Aynen peri masallarında olduğu gibi… Yüzü kadar sesi de güzel olan Makbule Hande Özyener (Hande Yener), bir giyim mağazasında satış elemanı olarak çalışmaktadır. Bir gün mağazaya ünlü sanatçı Hülya Avşar’ın girdiği-
ni görür… Cesaretini toplar ve Avşar’a hayallerinden bahseder. Avşar da “Sezen Aksu’ya senden söz edeceğim” der. Avşar, sözünü tutar ve Hande Yener’i, Sezen Aksu ile görüştürür. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Hande Yener kendisini sahnede Minik Serçe’nin vokalisti olarak bulur. Hande Yener sahne tozunu ilk olarak 1992 yılında yuttu. O gün bugündür sahnelerde… 2000 yılında ilk albümünü çıkaran Yener, ‘Hande’ye Neler Oluyor’ albümünü nisan ayında çıkardı. Eylül ayında da Hande’yle Yaz Bitmez adını taşıyan ara albüm yayınlandı. Poll Production by Polat Yağcı etiketiyle müzik marketlerde yerini alan ‘Hande’yle Yaz Hiç Bitmez’ adlı yeni albüm
KASIM - ARALIK 2010
KASIM - ARALIK 2010
OĞLUM MÜZİĞİMİ ANLIYOR
Hande Yener, liseden sonra evlendi, 1994 yılında boşandı. Bu evliliğinden Çağın adında bir oğlu var. Hande Yener’in oğlu 20 yaşında. Basında pek görünmese de o annesinin en önemli hayranlarından biri… Oğlunun müziğini anladığını söyleyen Yener, “Gençlik dünya starlarını yakından takip ediyor. Benim de nasıl bir müzik yaptığımı anlıyor. Arkadaşlarının beni dinliyor olmasının çok hoşuna gittiğini söylüyor” diyor. Oğlunun arkadaşlarıyla birlikte konserlerine gelmesinden memnun olan Yener, oğlu ile ilişkisini şöyle anlatıyor: “Oğlumla arkadaş gibiyiz; beni çok iyi anlıyor. Bu işi yapmak için ne kadar mücadele verdiğimi biliyor. Küçüklüğünde onu göremediğim zamanlar oldu. Bütün bunlara şimdi anlam veriyor. Kendi kendine yetebilen bir çocuk oldu. Şimdi de benim arkadaşlarımla arkadaş olabiliyor. Bütün orkestra arkadaşlarımla iç içedir. Güzel iletişim kuruyor. Oğlumu çok iyi yetiştirdiğimi düşünüyorum.”
YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ
11 remix şarkı ve sözü müziği Sinan Akçıl’a ait olan ‘Uzaylı’ adlı şarkıdan oluşuyor. Müzikte yeni arayışlarını sürdüren Yener’in en büyük ideallerinden biri de evrensel müzik yapmak. Türk pop müziğinin asi kızı Hande Yener’le müzik kariyerini konuştuk. ‘Hande’yle Yaz Bitmez’ albümünüzde bir önceki albümünüzde şarkıların remixlerine yer verdiniz. Bunun nedenini açıklar mısınız? Genelde doğru olduğunu düşündüğüm için aklıma ilk geleni yapmayı seviyorum. Sinan Akçıl’ı da ikna ettim. Hepimize yeni bir enerji geldi. Yeni parçayı ekledik, remixler yaptık. Bazı slow şarkıları da dans müzikleri haline getirdik. Sopa'yı slow yaptık. 6 ay sonra böyle bir albüm ortaya çıktı. Sanki bu albümünüzde eski Hande’ye dönüş var gibi… Bu albüm, eskilerin tadını da hissettirmeliydi ama yepyeni bir havası olmalıydı. O dengelerin hepsini tabii ki Sinan Akçıl başardı. Yeni bir tarz yarattığımızı düşünüyorum. Örneğin 'Sopa' benim eski şarkılarımın hiçbirine benzemiyor ama Hande Yener'in rengini, tınılarını veren bir şarkı oldu. Yıllardır yaptığım müziğin konuşulması benim için güzel bir şey. Müziğimle ilgili ağır eleştiriler de oldu, güzel eleştiriler de… Sorun yaşadığım şirketler de oldu. Bütün bunlardan çok şey öğrendim. Anladım ki, insan hayatta cesur olunca başına neler geliyor, neler… Neler geldi başınıza? Ben 90’ların popçusu değilim; 2000’lerde çıktım. Önceleri 90’larda ne yapılıyorsa onları uyguladım ama “Bir yerde yanlış var” dedim ve 'Apayrı' albümünü yaptım. Ben de her çıkan popçu gibiydim. Farkım; sesim ve rengimdi ama ben başka farklılıkları da ön plana çıkarmak istedim. Biliyordum ki bir gün benden daha genci gelecek ve dinleyiciler ona yönelecek… Bu yüzden ben müziğime güvendim hep. Biraz daha para kazanayım, şöhretim artsın diye düşünmedim. Müziğime hep yeni şeyler eklemek istedim. Aslında ilk başlarda çok iyi müzik yapıyorum zannediyordum. Belki birçok şey iyi gidiyordu ama dünya standartlarını düşündüğüm zaman yaptığım müzik yerel kalıyordu. Hande'ye şöyle bir şey oldu; “Daha evrensel bakmalısın” dedim. Popüler müzik yapıyor olsan da ‘sosyal konularla ilgilendiğini de göstermelisin’ dedim. Hatta elektro albümüme kendi yazdığım aşk şarkıları dışındaki şarkıları da koydum. Popüler müzik, çok dar görünüyor. Oysa popüler müzik; güncel ve her şeyi simgeliyor. Yaptığım
İSMMMO YAŞAM 31
MİNİK SERÇEYLE TANIŞTI MÜZİĞE ATILDI
YAŞAM’IN PORTRESİ
Hande Yener, 12 Ocak 1973 tarihinde İstanbul'da doğdu. Liseyi İstanbul'da bitirdi. Liseden sonra evlendi ve Çağın adını verdiği bir çocuğu oldu. Evliyken bir giyim mağazasında satış elemanı olarak çalışmaya başladı. Çalışırken 1992 yılında Hülya Avşar aracılığı ile Sezen Aksu'yla tanıştı. Vokalisti ve asistanı oldu. Sezen Aksu'ya "Deli Kızın Türküsü" albümünde ve yaklaşık 40 konserde vokal yaptı. İki yıl sonra, 1993'te Sezen Aksu'nun yanından ayrıldı ve Erdem Siyavuşgil'den şan dersleri aldı. Aynı dönemde Cem Özer'in televizyon programında şarkı söyledi. 1994'te boşandı. Antalya'da çeşitli barlarda 3 yıl boyunca şarkı söyledi ve mankenlik yaptı. Daha sonra İstanbul'a döndü sahne almaya başladı. 2000 yılında da ilk albümünü yaptı.
müziğe de sahip çıkmak istedim. Bol bol müzisyenlerle zaman geçirdim, çok şey öğrendim. Konserlerimde sahne performansım çok değişti. Dansçılarımla çalıştım, onlardan çok şey öğrendim. Sahnedeyken yüzlerce insanın sadece beni izleyebilmesini sağlayabilmek için çalıştım. Çünkü takıntıydı bunlar benim için. Kendi kendime “İki saat boyunca bir insan bir insanı neden seyretsin” diyordum… Daha da ötesi ‘yıllar boyunca beni neden izlesinler’ diyordum. Bunları başarabilmek için dünya starı olmanız gerekiyor. O yüzden ben hep elimdeki şarkıları zorluyorum. İddialı davranıyorum. O yüzden de başarıyı elde ediyorum ama sonu yok yani bunun. Bu albümde bir şarkınızın adı Uzaylı… Kendinizi zaman zaman uzaylı gibi hissediyor musunuz? Elbette… Bizim toplumumuzda değişimden korkan çok zihniyet var. Özellikle de müzikte… Ben uzaylı kalmamaya, herkesi anlamaya, dinlemeye çalıştım. Herkesle ortak duygular paylaştığıma da eminim. Benim hayatım farklı bir hayat değil veya benim çektiğim farklı bir acı değil. Hepimiz aynı acıları çekip, aynı şeyleri görüyoruz. Hande Yener dendiğinde akla ‘değişim ve yenilikçilik’ denmesi hoşuma gidiyor. Benim için halen 90’lardaki müziği yapan bir sanatçı denmemeli. Eurovision'da bu yıl Türkiye'yi temsil hakkını elde edemediniz ama Eurovision'a katılma isteğiniz devam ediyor mu? Birkaç senedir bunu istediğimi söylüyorum. Kaybedeceğim bir şey
32 İSMMMO YAŞAM
de yok. Eurovision’a gidersem, çok dikkat çekeceğini düşünüyorum. İstekli olduğumu da açıkca söylüyorum. İnternette yapılan anketlerde birinci çıkıyorum ama TRT Eurovision’a gidecek yarışmacıyı neye göre seçiyor, onu gerçekten bilemiyorum. Benim de çok fazla gitmemi isteyen var. Şovunu, görselini çok iyi yapacağımı düşünüyorlar. Canlı performans olarak şarkıcılığıma güvenenler var. Çok iyi hazırlanıp şoka sokabilirim herkesi. Bunu yapacak bir ekibe sahibim. İddialı olduğunuzu görüyoruz. Peki gidip de yarışmayı kazanamazsanız! Bunu hiç düşünmüyorum. Ayrıca benden önce katılan sanatçılar da birinci olamadıkları için üzülmüşlerdir ama sonuçta bu bir yarışma. En azından; Türkiye'deki bir şarkıcının şovunu, iddiasını görürler. Ben birinci olmak için ne yapmak gerektiğini aşağı yukarı biliyorum. Tabii o günkü sahne performansınız enerjiniz çok önemli ama bütün bunların altından kalkacağıma inanıyorum. Eurovision da şarkıcılığa görsellik katmak da çok önemli. Benim bunu yapabileceğim çok güçlü ekipler var. Yıllardır tanıdığım ve çalıştığım kişilerin de yönlendirmesiyle iyi bir sahne şovu hazırlayabilirim. Altıyedi ay da ben çalıştığım zaman kusursuz bir hale gelir zaten. Peki katılırsanız şarkı seçiminiz Türkçe mi, İngilizce mi olur? Bunu söylemek için çok erken. İki dil de olabilir, tek dil de olabi-
KASIM - ARALIK 2010
6 YIL SONRA ALBÜM YAPTI
lir. Bize gelen şarkıya, ortaya çıkan enerjiye göre bir karar veririz. Müziğiniz kadar kıyafet seçiminiz de konuşuluyor. Kıyafet seçimlerinizi kim yapıyor? Aşağı yukarı 8 yıldır Kemal Doğulu ile çalışıyorum. O beni tanıyor; asi tarafımı ve kendimi hangi kıyafetlerle rahat hissettiğimi biliyor. O trendleri çok iyi takip eden bir modacı. Örneğin benim mini şortlarla veya taytlarla rahat ettiğimi biliyor. Ben atlıyorum, zıplıyorum, dans ediyorum. Bir davete kokteyle giderken sade kıyafetler tercih ediyorum ama
KASIM - ARALIK 2010
özellikle konserde kendi istediğim şekilde giyiniyorum. Ben 17 yaşındayken Kemal’in beni şu an giydirdiği gibi giyiniyordum. Annem benimle çok sorun yaşıyordu o yıllarda. Aldığım giysileri eve gidip kesiyordum. Takım giyinmek ya da ayakkabıyla çantanın renk uyumu gibi şeyler bana çok saçma geliyordu. Ben 80’lerin kızıyım; 80’leri 2000’lerle birleştirmekten çok mutluyum. Şu an Kemal de onu bana uyguluyor. Zaten dünyada kullanılmamış konsept yok; onları güncelliyoruz. Kimse müziğime sesime eleştiri getiremiyor; kıyafetlerimi eleştiriyorlar.
YAŞAM’IN PORTRESİ
Hande Yener’in ilk albümü Senden İbaret, 2000 yılında yayınlandı. Ardından 2002 yılında Sen Yoluna Ben Yoluma albümünü yaptı. 2004’te Aşk Kadın Ruhundan Anlamıyor albümü dinleyicileriyle buluştu. Hande Yener’in Nasıl Delirdim adlı albümü 2007’de piyasaya çıktı. ‘Romeo’ adlı parçası haftalarca listelerin zirvesinde yer aldı. 2008 yılında çıkardığı Hipnoz albümünde özel ses efektleri kullanıldı. Nisan başında Hayrola adlı stüdyo albümünü müzikseverlerle paylaşan sanatçı, albümdeki tüm sözleri kendi yazdı. Albümde Teoman ile düet yaptıkları bir parça Arsız yer alıyor. Hande Yener, 1 Nisan 2010'da, 6 yıl aradan sonra tekrar pop albümü çıkardı. ‘Hande'ye Neler Oluyor?’ adını verdiği albümde 11 şarkı, 3 remix bulunuyor. Bu albümdeki parçaların hepsi Sinan Akçıl’a ait. Bu albümdeki 11 parçanın remixini yaparak Hande'yle Yaz Bitmez adını verdiği bir “ara albüm” yapan Hande Yener’in albümü 13 Eylül 2010 Pazartesi günü satışa sunuldu. Poll Production by Polat Yağcı etiketiyle müzik marketlerde yerini alan “Hande’yle Yaz Hiç Bitmez” adlı yeni albüm 11 remix şarkı ve sözü müziği Sinan Akçıl’a ait olan “Uzaylı” adlı şarkıdan oluşuyor. Yeni albümüyle ilgili olarak Hande Yener, “Uzaylı şarkısı bana çok heyecan verdi, sevenlerime süpriz yapmak istedim, bu şarkının ve diğer şarkılarımızın remixlerinin de büyük ilgi göreceğine inanıyorum. Yine çok heyecanlı ve mutluyum” sözleriyle heyecanını dile getiriyor.
İSMMMO YAŞAM 33
El yazısına bak işe al
El yazınızdan karakterinizin anlaşılacağı hatta bunun işe seçilmenizde etkili olduğu söylense, inanır mıydınız? Aslında çok bilinmese de grafoloji bilimiyle el yazısından karakter tahlili yapılıyor. Son yıllarda yaygınlaşan oranda da büyük firmalar tarafından eleman alma ve seçmede kullanılıyor.
AYŞEGÜL EMİR
Satırlarınız aşağı doğru meyilliyse kötümser ve depresif olma eğiliminiz olabilir. Eğer yukarı ise düşünceleriniz olumlu, motivasyonunuz da yüksek demektir. Satır aralarınız darsa plan ve organizasyon konusunda zayıfsınız. El yazınız sağa eğikse kararlarınızda duygusallık öne çıkıyor. L, t ve h harfleri, iş hayatınızdaki hırs ve iktidar sırlarınızı ortaya seriyor… Grafoloji yani el yazısı bilimiyle bu sonuçlara varmak mümkün. El yazısıyla karakter analizi yapılabiliyor. Bu yöntem eleman seçiminde de kullanılıyor. İş dünyasının hizmetine sunulan bu bilimle, kişinin karakteri, davranışları, eğilimleri tahmin ediliyor. Eleman seçme ve yerleştirme süreçleri, mülakatlar, ekip kurma çalışmaları ve kariyer planlamasında da son yıllarda tercih edilen yöntemler arasında yerini almış durumda.
KARİYER
KİŞİLİĞİ ELE VERİYOR
Grafololji bilimiyle 20 yıldan fazla bir süredir uğraşan ve ‘El Yazısındaki Sır’ adlı kitabın yazarlarından olan Melih Arat, harflerin eğimi, kelime aralıkları, yazının sayfaya oranı, satırların aşağı yukarı eğimleri, kenar boşluklarının analiz için başvurulan ana noktalar olduğunu söylüyor. Arat, grafolojinin kişilerin pek çok özelliğini ortaya çıkardığını vurguluyor. Bu özelliklerle ilgili şu bilgileri veriyor: “Grafoloji ile kişinin planlama ve organizasyon becerileri, takım çalışmasına yatkınlığı, zaman kullanımı, motivasyon düzeyi, hedefleri, ayrıntılara verdiği önem, özgüven düzeyi, içe dönük ya da dışa dönüklüğü, sosyalleşme ihtiyacı gibi özellikleri analiz edilebilir. Bunun yanı sıra kişinin dikkat düzeyi, gelecekle ilgili hedeflerinin büyüklüğü, yaratıcılığı, ego merkezlilik düzeyi, kararlılığı gibi konularda çok net bilgiler sağlanabilir. Bu sonuçlar kişinin iş için gereken özelliklere ya da potansiyele sahip olup olmadığı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyor. Kişi, el yazısını yazarken deyim yerindeyse çıplaktır. El yazımızı kumanda edemiyoruz. Etmeye kalktığımızda bu bile anlaşılır.” Grafoloji, 1970’lerin başlarından itibaren personel seçme alanında kullanılıyor. 1980'lerden sonra insan kaynaklarının gösterdiği gelişmeyle daha yaygın kullanımı gündeme geldi. Avrupa’da özellikle orta ve üst
34 İSMMMO YAŞAM
kademe yönetici seçimlerinde kullanılıyor. Fransa personel seçiminde bu yöntemi kullanan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Grafoloji, Türkiye’de ağırlıklı olarak adli tıpta kullanılıyor. Grafolojiden personel seçimi ile endüstride, hastalıkların bazılarının teşhisinde, suçluların belirlenmesi ile adli alanda, mesleğe yönlendirme ile eğitimde, rehberlik ve diğer benzeri uygulama alanlarında da yararlanılıyor. Çok uluslu firmalar bu yöntemi yaygın olarak kullanıyor. İşe başvururken el yazısından karakteri tespit edilmeye çalışılan kişilere genelde bir kağıt verilerek, tükenmez kalemle içeriği önemli olmaksızın yazı yazmaları isteniyor. Böylece analiz için değerlendirilecek yazı örneği oluşmuş oluyor. Yazının nasıl kaleme alındığı analiz edilmesini
KASIM - ARALIK 2010
EL YAZISININ DİK OLUŞU BAĞIMSIZLIĞI GÖSTERİYOR
Alanında uzman grafologların her dildeki yazıdan kişilik analizi yapabileceği belirtiliyor. Grafolojide üç yüz farklı el yazısı örneğinden yola çıkılarak inceleme yapılabiliyor. Grafolojide değişmeyen göstergeler ise şöyle:
Melih Arat
KASIM - ARALIK 2010
KARİYER
etkilemiyor. Acele veya özenilerek yazılmış olması analizi değiştirmiyor. Arat, şu bilgileri veriyor: “Kişinin genel el yazısında radikal bir fark olmaz. Analiz yaparken genellikle ‘y, g’ gibi harflerin alt kuyruklarının şekli, ‘v, n, m’ harfleri gibi harfler inceleniyor. Bunlar yazı yavaş da hızlı da yazılsa çok değişmiyor.” El yazısından karakter analizinde yazının çirkinliği ya da güzelliğine de bakılmıyor. Peki el yazısı değiştirilse, karakter değiştirilebilir mi? Arat, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “El yazısı değişmez. Ben bu alanda uzman olduğum halde el yazımı değiştiremiyorum. Herkesin yazısını taklit edebilirim ama yazı yazarken kendi yazım dışında yazamıyorum. Yazı insanın karakterini ele verir. Kimse el yazısını kolay kolay değiştiremez.”
El yazısı sağa doğru eğimli olursa kişinin iletişim yeteneğinin yüksek olduğu öngörülüyor. Yazı sağa doğru eğildikçe kişinin kararlarında duygularının etkisinde kalma özelliği artıyor. El yazısının genellikle dik oluşu kişilik bağımsızlığına işaret olarak görülüyor. Sola doğru eğilen el yazısı, duygusal olarak temkinlilik olarak yorumlanıyor. Büyük el yazısıyla yazan kişiler daha çok dışa dönük, dost tavırlı oluyor. Küçük el yazısı, mantığı temsil etmenin yanında zıt düşülen kişilere karşı acımasız olmayı da ifade ediyor. Eğer yazı hem küçük hem de zarifse kişiler sosyal olarak kabul gören kuralları yıkma konusunda zorlanıyor. Koyu harflerle yazanlar verdikleri sözü yerine getirmek konusunda çok titiz olarak tanımlanıyor. Çok silik ve ince yazılar ise ortama ve insanlara olan hassasiyeti gösteriyor. L, t ve h harflerinin üst kısımlarının uzun olması hırsın varlığını gösterir. Bu harflerin üst tarafının oranlı bir şekilde kuyruklu olması kişinin her şey üzerine etraflı bir şekilde düşündüğünü ve hayal gücünü kullandığını gösterir. G, y, p harflerinin kuyruğunun dik olması ise sabırsızlık göstergesi olarak niteleniyor. Kuyruğun basık bir şekilde yuvarlanması, saldırganlık ve yüzleşmekten uzak durma isteğini ortaya koyuyor. Kelimeler arasındaki mesafenin fazla olması kendi başına kalmayı ifade eder. Kelimeler arasındaki mesafenin daha az olması ise başkalarıyla birlikte olma isteğini ortaya koyar. Satırlar arasındaki mesafenin açık olması, olaylara sakin ve geniş perspektiften bakma eğilimini gösterir. Araların dar olması, yazarın hareketi sevdiğini ve eylemin içinde olmaktan hoşlandığını gösterir. Sayfanın sol tarafındaki boşluk, kişinin köklerini ve ailesini gösterir. Sağ taraftaki boşluk, diğer insanları ve geleceği temsil eder. Tepedeki boşluk hedef ve hırsları ifade eder. Sayfanın dibindeki boşluk, enerji, içgüdü ve pratiklik anlamına gelir. Sağda geniş bir boşluk bırakılması ise bilinmeze karşı korkunun varlığını ortaya koyabilir.
İSMMMO YAŞAM 35
Son yıllarda okullarda suç ve şiddetin önemli oranda arttığı gözlerden kaçmıyor. Rehber öğretmenler çocukların eğitim sürecinde kilit konumda... Hem öğrencileri şiddet ve kötü davranışlardan uzak tutmada hem de başarılarını arttırmada önemli rol oynuyorlar...
Başarının yolu rehberlik EĞİTİM
FERİDE AY
Eğitimde rehberlik hizmetleri, özel okul ve dershanelerden sonra artık devlet okullarında da yaygınlaştı. Rehber öğretmenler, okul öncesi dönemden orta öğretim tamamlanana kadar öğretim hayatında önemli bir rol oynuyor. Öncelikle rehber öğretmenler; öğrencilerin ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerini tanımalarına yardımcı oluyor. Öğrencilerin zamanını verimli geçirmeleri için yönlendiren öğretmenler, ders başarısını arttırma konusunda da rehberlik yapıyorlar. Rehber öğretmenler; öğrencilerin daha öğretim hayatında meslek ve iş olanakları hakkında bilgilenmelerine, başkaları ile iyi iletişim kurmalarına ve doğru kararlar verebil-
36 İSMMMO YAŞAM
me becerisi geliştirmelerine de katkı sağlıyorlar. Kısacası rehber öğretmenliğin temel amacı; öğrencilerin sağlıklı, başarılı ve huzurlu bir şekilde eğitim-öğretim hayatını devam ettirmesi… Rehber öğretmenler aslında öğrencilerin sırdaşı oluyor. Onlarla paylaşılan her şeyin öğretmenleriyle kendi aralarında kalacağını öğrenciler bilmeli… Rehber öğretmen İsmail Deniz Korkmaz, "Rehber öğretmen bir idareci değildir. Bu yüzden öğrenciler sorunlarını rehber öğretmene aktarmakta rahat olmalılar. Rehber öğretmenle paylaşacakları her konu gizli kalır ve başka bir yere aktarılmaz” diyor. Öğrencinin başarılı bir eğitim dönemi geçirmesi için de rehber öğretmenlerin önemi kilit konumda… Eğitim öğretim yılı içerisinde yapı-
KASIM - ARALIK 2010
Eğitim hayatında rehber oluyorlar
Gözlem, olay kaydı (anektod), dereceleme ölçekleri,otobiyografi, sosyometri tekniği, gibi öznel teknikler ile yetenek testleri, ilgi envanterleri, kişilik envanterleri gibi ölçme araçları kullanarak öğrencilerin, çeşitli özelliklerini tanımalarına yardımcı olur. Öğrencilerin, meslekler, meslek edinme yolları, yarım veya tam zamanlı iş olanakları, iş arama teknikleri, verimli çalışma, sağlığı koruma, boş zamanları değerlendirme yöntemleri konularında bilgilenmelerini sağlar. Bireysel olarak ve/veya grupla görüşme (psikolojik danışma) yapar, danışanı dinler, yansıtma, yorumlama gibi tekniklerle öğrencilerin sorunlarının kaynağını anlaması ve çözüm yolu bulmasında yardımcı olur.
KASIM - ARALIK 2010
lan rehberlik etkinliklerinden faydalanmanın öğrencilerin yararına olacağını anlatan Korkmaz, yapılan sunum, seminer, etkinliklerle öğrencilerin hem başarı düzeyinin arttırılmasının hedeflendiğini hem de gerekli rehberlik yönlendirmelerinin sağlanmaya çalışıldığını ifade ediyor. Liselerde üniversite sınavına, ilköğretimde SBS sınavına hazırlanan öğrencilerin sürekli rehber öğretmen ile iletişim halinde olmalarında yarar olduğunu belirten Korkmaz, "Rehber öğretmen, gerek öğrencilerin yaşayabileceği stres ve sınav kaygılarını gidermede gerek yararlanabileceği kaynaklara ulaşma da gerek sınav sonrası yönlendirmelerde çok önemli bir yol göstericidir" diye konuşuyor. Öğrenciler yalnızca okulla ilgili sorunlarını değil okul dışındaki sorunlarını da rehber öğretmenleriyle paylaşabilir. Örneğin aile içinde bir şiddete maruz kalan bir öğrenci de sorununu paylaşabilir; psikolojik bir rahatsızlığı olan da öğretmeninden destek alabilir.
VELİLER DE GÖRÜŞMELİ
Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri asli olarak öğrencilere yönelik olsa da ailelere de düşen gö-
revler var... Velilerin sürekli okulla iletişim halinde olması gerekiyor. Çocuklarla ilgili sorunların rehber öğretmenle paylaşılması da önemli… Deniz Korkmaz, velinin telafisi olmayan bir durumla karşılaşmadan çocukla ve aileyle ilgili sorunları rehber öğretmeni ile paylaşması gerektiğini söylüyor. Korkmaz sözlerini şöyle sürdürüyor:
SORUNLAR PAYLAŞILMALI
“Rehber öğretmenlerin kapısı her zaman velilere açıktır. Anne-baba, çocuğunun özel bir durumu veya öğrenim hayatını etkileyecek bir sorunu varsa bunu mutlaka rehber öğretmen ile paylaşmalıdır. Aile içinde yaşanan bir sıkıntı olduğunda da rehber öğretmene iletmeli. Öğrencilerimizin başarılı olabilmesi için velilerin evde onlara gerekli ortamı sağlamaları şart. Evde ailecek bir planlama yapmaları gerekiyor. Sınav stresi yaşayan çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiğini bilmek zorundalar. Mezuniyet dönemlerinde veya alan seçimlerinde çocuğunun ilgi ve yeteneklerini bilip o doğrultuda hareket etmeleri de çocuğun geleceğini olumlu etkiler. Tüm bu ve buna benzer konular uzmanlık isteyen konulardır. Veliler rehber öğretmene başvurduğu anda uzman yardımını alacaktır."
EĞİTİM
İsmail Deniz Korkmaz
Yapılan yardımların ne derece etkili olduğunu izleme araştırmaları ile belirler. Öğretmenlere, rehberlik görevini yerine getirmelerinde yardımcı olur. Velilere çocuklarının eğitimi konusunda danışmanlık yapar. Özürlü öğrencileri belirler, ilgili tedavi ve eğitim kurumlarına gönderir.
İSMMMO YAŞAM 37
Depresyonda ilaçsız tedavi
Depresyonu ilaçsız tedavi etmeyi vaat eden yöntemler git gide yaygınlaşıyor. Terapiler, hipnoz, EFT yöntemlerine son olarak neurofeedback yöntemi de eklendi. Bu yöntemlerin ortak özelliği insanın düşünce yapısını değiştirmeye çalışması…
GÜLŞEN KANDEMİR Uzun süre devam eden derin üzüntü hali, durgunluk, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık, konuşma ve hareketlerde yavaşlama… Bütün bunlar depresyonun belirtileri… Modern hayatın getirdiği stres ve sıkıntılar birçok insanı depresyona sokuyor… Bu yüzden olsa gerek, depresyon ilaçları peynir ekmek gibi satılıyor. Antidepresan ilaçların kullanımı artıyor. Oysa orta yaş insanlarda bile anti depresif ilaçlarının başarısının yüzde 30 olduğu hesaplanıyor. Faydaları kadar yan etkileri olan antidepresan ilaçlar bırakıldığında çoğunlukla depresif belirtiler yeniden ortaya çıkıyor.
SAĞLIK
ALTERNATİF YÖNTEMLER
Peki ne yapmak gerekiyor? Uzmanlara göre hastanın düşünce tarzında, problem çözme yetisinde bir değişiklik yapılmadığı müddetçe kalıcı sonuçlara ulaşmak mümkün olmuyor. Bu yüzden de son yıllarda depresyonu ilaçsız tedavi etmeye çalışan yöntemler yayılıyor. Bu yöntemlerin başında terapiler geliyor. Önce farkındalık terapisi, ardından konuşma terapisi, EFT (Emotional Freedom Technique) hipnoterapi, insan mühendisliği
38 İSMMMO YAŞAM
teknikleri uygulanıyor. Hastanın ihtiyacına göre bu teknikler değişik kombinasyonlarla da kullanılıyor. Ayrıca bu teknikler, Hipnoz CD’leri ile destekleniyor. Örneğin Ankara’da eşi ile birlikte kurduğu Ofelya Thomas Healing Center adıyla kliniği bulunan Dr. Ofelya Cabral, bu tekniklerin tümünü kullanıyor. Ardından da hastalarına Hipnoz CD’lerini dinlemelerini öneriyor. Cabral’ın ‘Depresyona Son’ CD setinde 9 CD bulunuyor. Güle Güle Stres, “Hoş geldin Özgüven” gibi isimler taşıyan CD’lerin ilk 8’ini bir kişinin 7’şer gün, ‘Güle Güle Depresyon’ adını taşıyan son CD’yi ise Cabral, 21 gün boyunca hastanın dinlemesini öneriyor. Cabral’a göre psikolojik her problemin temelinde mutlaka stres, özgüven eksikliği ve olumsuz düşünce yatıyor. Ve bu üçlü ele alınmadan kalıcı çözümlere ulaşmak neredeyse imkansız…
OLUMSUZ DÜŞÜNCEYE SON
Son yıllarda özellikle depresyonu yenmede EFT Tekniği’nin kullanımı da hızla artıyor. EFT, kişilerin bilinçaltındaki olumsuz kayıtları temizlemekte kullanılan bir yöntem. Bu teknik, Amerikan Psikiyatristler Derneği tarafından da onaylanmış. Olumsuz duygulardan arınmada yüzde 85-97 arası etkili olduğu belirtiliyor. Zaten olumsuz duygular; mut-
KASIM - ARALIK 2010
suzluğun, depresyonun, sağlık sorunlarının ve başarısızlıkların en önemli nedeni olarak görülüyor. Türkiye’de de EFT Tekniği’ni kullanarak hastalarını depresyonu yenmesine yardımcı olan psikologların sayısı günden güne artıyor.
BEYİN VE ŞİFA
Yalnızca EFT değil depresyonu tedavi edecek başka teknikler de Türkiye’ye gelmeye başladı. Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli ABD’deyken öğrendiği neurofeedback yöntemiyle depresyona ilaçsız tedavide alternatif bir yöntem sunuyor. Dr. Tanju Sürmeli, Neurofeedback yöntemini, “beynin iyileştirme gücü” olarak tanımlıyor ve İstanbul’daki Özel Sağlıklı Yaşam Kliniği’nde uyguluyor. Neurofeedback; biofeedback disiplini çerçevesinde beyin dalgalarının eğitilmesiyle uğraşıyor. Bu yöntemin amacı; kişinin EEG’sini seçilen referans bir dataya göre değiştirmesini sağlamak. EEG yani elektroensefalografi beynin temel bioelektrik aktivitesinin incelenmesi olduğunu da belirtelim. Neurofeedback beyin eğitimini alacak kişiye kendi EEG bilgisini veriyor. Tedavi süresince sağlıksız beyin dalgalarının düşürülüp sağlıklı beyin dalgalarının arttırılması hedefleniyor. NF eğitimi, neuro feedback ekipmanı ile yapılıyor. Neurofeedback tekniğinin temelinde hastanın seanslarda zihin oyunları oynaması sağlanıyor. Hasta, kafasına yerleştirilen elektrotlar vasıtasıyla bilgisayar cihazına bağlanıyor. Elektrotlar beyinden gelen elektrik paternlerini ölçüyor ve ekrana yansıtıyor. Bilgisayar tarafından sağlanan görsel ve işitsel feedback sayesinde hastalar yavaş dalgaları yani deltayı azaltıp hızlı dalgaları, betayı, smr dalgasını yükseltmeyi öğreniyorlar. Bu yöntemde beyne herhangi bir elektrik akımı verilmediği de vurgulanıyor.
TÜRK PSİKİYATRİSİ KULLANMALI
KASIM - ARALIK 2010
Neurofeedback yöntemini uygulayarak depresyon hastalarına ilaçsız bir yöntem sunan Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli yeni çıkan kitabı “Beynin İyileştirme Gücü”nde örnek bir vakaya da yer veriyor. Bahsedilen vaka, 27 yaşındaki üniversite mezunu bir bayan… 4 yıldır içine kapandığını, hayattan zevk almadığını, intihar düşüncelerinin olduğunu, ağlama krizleri geçirdiğini, kendisini çok yorgun hissettiğini, sıkılınca saçı ile devamlı oynadığını, tırnak yediğini ifade ediyor 27 yaşındaki bayan. Bu sorunlar nedeniyle iki defa girdiği sınavda başarılı olamayan hasta, daha önce başka doktorlara başvurmuş; ancak kullandığı ilaçlardan uzun vadeli bir sonuç elde edememiş. Devamını Dr. Tanju Sürmeli şöyle anlatıyor: “Klinik tablo ve yapılan testler sonucunda bu hastada primer depresyonun olduğunu düşündük ve neurofeedback yöntemini uyguladık. 26 seans sonra yapılan ilk ara muayene görüşmesinde hasta, ani öfke patlamaları yaşamadığını ve kendini daha rahat hissettiğini belirtti. Yorgunluk hissinin büyük oranda azaldığını ifade eden hasta, dikkat ve konsantrasyonun da arttığını; bunun sonucunda derslerini daha iyi anladığını dile getirdi. 3 senedir hayattan zevk almayan hastanın 13 saatlik bir çalışma sonucunda yani 12 günde depresyondan çıktığını gördük. 46 seans neurofeedback sonrasında “Kendimi iyi hissediyorum, hayattan zevk alıyorum, enerjim çok daha iyi, uykum genelde iyi, sabahları dinç kalkıyorum, öğrenmemdeki zorlanmam bariz ortadan kalktı” diye yaşadığı değişikliği anlattı. Hastanın tırnak yeme ve saçı ile devamlı oynama alışkanlığı da bitmişti. Beck ve Hamilton depresyon skalaları normalize oldu.”
SAĞLIK
Dr. Tanju Sürmeli neurofeedback yönteminin psikiyatride ilaçlar kadar etkin bir yöntem olduğunu vurguluyor ve şunları söylüyor: “Neurofeedback ile tedaviyi seçmek, ilaçların psikiyatride başarısını kabul etmemek anlamına gelmiyor. İlaçlar kadar önemli bir yöntem olan neurofeedback yöntemini Türk psikiyatrisinin de kullanması gerektiğine inanıyorum. Neurofeedback eğitimi bir öğrenme süreci… Beyin eğitildikten sonra hastanın depresyondan uzaklaştığı zaman içinde tamamen bu durumdan kurtulduğu görülüyor. Birçok hasta EEG Biofeedback tedavisi sonrası yıllar sonra bile bir daha depresyon yaşamadıklarını rapor etmişlerdir.”
ÖRNEĞİYLE DEPRESYON TEDAVİSİ
İSMMMO YAŞAM 39
Yuvaları sokak, barınak
DOSTL ARIMIZ
Kışın sokakta yaşayan veya sokağa terk edilen köpeklerin hayatı daha da zorlaşıyor. Bu yüzden yuvası sokak olan dostlarımıza biraz daha ilgi göstermek gerekiyor. Sokaktaki hayvanlara yardım ederken, hayvan barınaklarındaki köpekleri de sahiplenebilirsiniz.
ILGIN ŞENYÜZ Yazdan kalan günlerin de sonu geldi. Kış mevsimi olanca sertliğiyle yüzünü gösteriyor. Oysa sokaklarda yaşayanlar kış hiç gelsin istemiyor. Yalnızca sokakta yaşayan insanlar için değil hayvanlar için de kış acımasız... Bu yüzden ‘dostlarımıza’ kışın yardımcı olmamız gerekiyor. Kışın sokak köpek ve kedileri için en büyük tehdit, soğuk hava. Özellikle kısa tüylü, küçük ve ihtiyar köpekler için soğuk öldürücü olabiliyor. Bunu bilmek köpeklere yardım etmenin yarısı… Eğer donmak üze-
40 İSMMMO YAŞAM
re olan bir köpek görürseniz, hayvan barınaklarını aramalı ya da en yakın hayvan barınağına götürmelisiniz. Kışın donma tehlikesiyle karşı karşıya kalan köpeklerin çoğunun ev ortamına alışmış ancak sahipleri tarafından bahçeye bırakılmış ya da sokağa atılmış köpekler olduğu biliniyor. Bu tür ev ortamına alışmış köpeklerin sokakta yaşayabilmeleri mucizelere bağlı olduğu için onları mutlaka sahiplenmek ya da barınaklara götürmek gerekiyor. Dışarıda yaşayan köpeklerin mevsim şartlarına göre beslenmeleri önemli. Kışın sokakta yaşayan dostlarımızın sağlıklı kalabilmeleri ve vü-
KASIM - ARALIK 2010
cudunu ısıtabilmeleri için diğer mevsimlere oranla yüzde 25-30 daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var. O yüzden sokak hayvanlarına kışın yemek verirken biraz da cömert olmak gerekiyor. Ne olursa olsan; dışarıda yaşayan hayvanlar soğuk havadan korunabilecekleri bir barınağa, kulübeye ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzden bahçenizde yaşattığınız köpeklerin kulübelerine ve barınaklarına da azami özen gösterin. Kulübenin hava akımlarından sakınılması, zemin izolasyonun yapılmasına da dikkat edin. Rüzgâr, köpeğin vücudundan ısıyı çalar; vücut ısısı düşen köpekler de hastalıklara daha kolay yakalanır. Ayrıca kulübenin köpeğin ayakta durabileceği ölçüde olmasına dikkat edilmeli. Uzmanlara göre kulübe; ne büyük ne küçük olmalı. Büyük olursa köpek vücut ısısını koruyamaz, küçük olursa da hareket edemeyeceği için kan dolaşımı kötü etkilenir. Genel kural olarak köpek kulübelerinin kapısı güney-güneydoğu yönünde olmalı. Bu kurala rağmen yaşadığınız yerin hakim rüzgarına göre köpek kulübesinin kapı istikametini belirleyip, rüzgar almayacak şekilde tasarlarsanız dostunuz rahat eder.
MUTLAKA SU VERİN
KASIM - ARALIK 2010
Hayvan Hakları Yasası’na göre sokak hayvanlarının belediyeler tarafından kısırlaştırılıp tekrar sokağa bırakılmaları gerekiyor. Özellikle sokakta yaşamaya alışmış hayvanların doğal ortamlarından koparılmaları yanlış. Barınakların asli amacı, operasyona alınıp kısırlaştırılan hayvanların operasyon sonrası bakımlarının yapılacak yerler olması. Uzmanlara göre barınaklarda da hayvanların rehabilitasyonu yapılmalı. Barınaklar için belediyeler tarafından kurulmalarını rağmen genellikle gönüllü desteğiyle faaliyetlerini sürdürüyor. Birçok barınakta hayvanların sağlıksız ortamlarda yaşamlarını sürdürdükleri de biliniyor. İstanbul’da 40’a yakın barınak olduğu biliniyor. Ancak bunların içinden çok azının gerçek amacına uygun kullanıldığı belirtiliyor. Aslında sokak hayvanlarının korunmasını yalnızca belediyelere bırakmak doğru değil. Halkın da barınakları bir anlamda denetlemesi ve ihtiyaçlarının giderilmesine yardımcı olması, barınakların gerçek amaçlarına ulaşmalarını destekler. Bazı barınaklarda hayvan sahiplenme teşvik ediliyor. Türkiye’nin örnek hayvan barınaklarından birini yaratan Fatih Belediyesi Yedikule Hayvan Barınağı’nda 2 bin 500 köpek barınıyor. 2001’de kurulan barınağın gönüllü yöneticisi mimar Meral Olcay var. Kış şartlarının köpekler için çok zor olduğunu belirten Meral Olcay, sahiplenme sistemiyle ilgili şu bilgileri veriyor: “Köpeklerimiz terk edilen hayvanlardan oluşuyor. Bir kere bu travmayı yaşamış bir hayvana tekrar böyle büyük bir acı yaşatmak istemiyoruz. Bu yüzden hayvanlarımızı tekrar terk edilmeyeceklerinden, çok iyi bakılacaklarından emin olursak sahiplendiriyoruz. Barınağımız gönüllü hizmet verdiğinden köpeğimizi sahiplenen aile, barınağımıza ihtiyaç malzemesi (kuru mama ,yaş mama, makarna, ilaç,aşı vb) yardımı yapmak durumundadır ki ayaklarımızın üstünde durabilelim. Köpeklerimizi, sahiplendirdikten sonra düzenli aralıklarla kontrol ediyoruz.”
DOSTL ARIMIZ
Sokak hayvanlarına kışın su koymayı da unutmayın. Çok soğuk havalarda suyu ılıtıp vermeniz daha faydalı. Kış aylarında köpeklerin kar yediğine şahit olabilirsiniz. Bu şekilde dostlarımızın susuzluklarını giderdiklerini düşünmeyin. Köpekler kar yiyerek su ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bu yüzden su takviyesi yapmanız şart. Kış aylarında su kaybı daha çok solunum yolu ile oluyor. Aşırı su kaybı dostlarımızın donmalarına ve hiptermi (vücut sıcaklığının normal değerin üzerine çıkması) geçirmesine neden olabilir. Bütün bunları bilerek dostlarımıza yaklaşılması gerekiyor.
ONLARI SAHİPLENİN
İSMMMO YAŞAM 41
Hem sıcak hem şık
Bu sezonun çizme modellerinde herşey daha şık, çok daha göz alıcı ve feminen... Geçen yıldan farklı olarak taşlı ve parlak renkler öne çıkıyor. Süet, kürklü ve düz renk deri çizmelerle ayaklarınız hem şık hem de sıcacık olacak.
MODA
CAN KIZILDAĞ
42 İSMMMO YAŞAM
Bu kış sezonunun en dikkat çekici trendlerinden biri de çizmeler... Çizmeler eskiden su geçirmesin, ayağımız üşümesin diye alınırken şimdilerde güzelliğe güzellik katsın, kıyafeti tamamlasın diye seçiliyor. Bu sezon kadınlar çizmeleriyle hem göz dolduruyor hem de feminen bir görünüm elde ediyor. Bu sezon çizmeler önceki yılların çizmelerine göre oldukça farklı, son derece şık, renk konusunda zengin... Deri olanından şeker pembesine kadar çok çeşitli olan çizme modelleri raflarda yer alıyor. Elbette klasik uzun çizmeler de her zamanki gibi önemli. Kadının otoritesini sağlamlaştıran bu çizmeler büyük talep görüyor... Topuklu çizmeler moda olduğu kadar topuksuz çizmeler de revaçta. Kısa eteklerle ve taytlarla çok şık bir tamamlayıcı olan çizmelerde süet ve deri kumaşlar da dikkat çekiyor. Kürklü çizmeler bu kış sezonun en "sıcak" çizme trendlerinden biri... Dize kadar tamamen kürklü olan modellerin yanısıra yarım kürklü veya tek
KASIM - ARALIK 2010
ÇİZME SEÇMENİN İNCELİKLERİ
Çizme, kadını güzellikten daha çok seksi göstermek için biçilmiş kaftandır. Bu nedenle çizme alırken vücut şeklinizi dikkate almalısınız. Böylece fark yaratırken rahat da etmiş olursunuz. Eğer geniş kalçalıysanız, bacağı saran, sert derili ve uzun çizmelere yönelmenizde fayda var. Kalçalarınız dolgunsa her tarafı elastik ve bacak boyunda uzun olan size büyük rahatlık sağlar. Bacaklarınız inceyse düz topuklu, blok halinde kalça hizasındaki çizmeleri tercih edebilirsiniz. Ayak bileğiniz kalın, kalçalarınız darsa o zaman motosiklet modeli tam size göre. Kısa ve sonuna doğru genişleyen evaze bir çizme modelini tercih edin. Eğer çok dar kalçalara sahipseniz esnek ve çok uzun çizmeler size daha fazla uyar.
tarafı kürklü modeller de oldukça kullanışlı. Bu tarz çizmeler özellikle kalın opak çoraplar ile birlikte mini elbiseler ve eteklerle yakışıyor.
RENGARENK GEZİN
KASIM - ARALIK 2010
MODA
Lastik yağmur çizmeler son yıllarda popülerliğini gittikçe arttırıyor. Bir zamanların mütevazı lastik çizmeleri artık her renkte, her stilde, her markada ve de her fiyatta mevcut. Pembesi, mavisi, sarısı, kırmızısı, siyahı, moru, çiçeklisi, manzaralısı, kalplisi, geometrik desenlisi, leoparlısı, trikolusu, ekoselisi, tokalısı, kürklüsü modeli ile büyük şehirlerde yaşayanların vazgeçilmezi. Kauçuktan ve plastikten yapılan yağmur çizmeleri soğuk geçirdiği için beraberinde sıcak ve yalıtımlı çoraplar giymeyi de ihmal etmemenizi tavsiye ediyoruz... Düz binici tarzı çizmeler de popüler... Spor bir tarzınız varsa, bu çizmeleri taytlarla ve dar jeanlerle tamamlayabilirsiniz. Bu genel trendlerin ardından biraz da firmaların kreasyonlarına göz atalım. Ünlü moda markaları bu sezon birbirinden farklı çizme tasarımlarıyla moda tutkunlarının gönüllerini fethediyor...
Steve Madden diz altı çizme modellerinde zengin bir ürün yelpazesine yer veriyor. Kahverengi, siyah ve gri renkli malzemelerle mütevazı bir renk paleti oluşturulan çizme modellerinde metal zımbalar ve bantlı kemer tasarımlar dikkat çekiyor. Zara'nın diz üstü çizmelerinde topuklu, düz, spor, klasik gibi hemen her model yer alıyor. Chanel'in tasarımlarında konç kısımları tamamen kürk olan sıcacık çizme modelleri bulunuyor. Colin Stuart markasının yeni sezon çizme modellerinde püskül olmazsa olmazlar arasında… Twigy'nin yağmur çizmelerinin yan kısımlarına yerleştirilmiş kemer tasarımı, çizme modellerini hareketlendirirken, pembe rengi ve desenli üst çizgilerle kombinleniyor. Yeşil Kundura koleksiyonunda bu sezon, kürklü çizmelerde pek çok farklı alternatif var. Koleksiyonda uzun, kısa, süet, deri, gibi farklı modellerde, biyeli ya da full kürklü çizmeler yer alıyor. Camper çizme modelleri hem alçak, hem yüksek topuklu. Farklı boylardaki binici çizmeleri göze çarpıyor.
İSMMMO YAŞAM 43
Dedektör tak
ısın
Türkiye’de her yıl onlarca insan doğalgaz ve kömür zehirlenmesi nedeniyle hayatını kaybediyor. Oysa alınacak basit önlemlerle bu tehlikeyi en aza indirmek mümkün. Baca ve tesisatın bakım onarımını yapmak, dedektör ve alarm sistemleri kurdurmak tehlikeleri önlüyor. 70 TL’den başlayan fiyatlarla alınabilecek dedektörlerle, kışı gaz kaçaklarına karşı güvende geçirmek mümkün.
KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİ
Birinci aşamada, kişide hafif huzursuzluk, dur-
gunluk ve uyuklama hissedilir. Biraz daha fazla
EVİM EVİM
karbonmonoksit gazı solunursa rehavet çöker ve
uyuma isteği iyice artar.
İkinci aşamada, titreme, adale kasılması, diş gıcırdaması, çene titremesi olur ve vücut ısısı yükselir. Gözler donuklaşır.
Üçüncü aşamada, solunum ve kalp yavaşlar. Vücut ısısı düşer ve ölüm gerçekleşebilir.
Karbonmonoksit sonucu ölümlerde dudak rujla boyanmış gibi kızarır. Yüz tebessüm eder bir hal alır.
44 İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Hava sıcaklığı mevsim normallerinin üstünde olsa da kış kapıda… Evlerde ısınma telaşı başladı. Artık büyük şehirlerdeki konutların çoğu doğalgazla ısınıyor ama kömür ve diğer yakıtları da kullanmaya devam edenler var. Hangi yakıt kullanılırsa kullanılsın kışın karbonmonoksit zehirlenmesi ve gaz patlaması gibi tehlikelerle karşılaşmamak için tedbir alınması gerekiyor. Aslında basit tedbirler, ölümcül tehlikelerden korunmak için yeterli. Baca ve tesisatın temizliğini, bakım, onarımını yapmak alınması gerekten tedbirlerin başında geliyor. Tehlikeleri haber verecek sistemler de hayat kurtarıyor. Doğalgazlı konutlarda kullanılan gaz alarm cihazı ortamdaki doğalgaz kaçağını algılıyor ve uyarıyor. Karbonmonoksit dedektörü ise hem kombili, hem de sobalı evlerde kullanılabiliyor. Uzmanlar, dedektörün ortamdaki gazı ve karbonmonoksidi algılayıp uyardığını ve tehlike sınırlarını aşmasına engel olduğunu anlatıyor. Evsa Gaz Alarm Sistemleri Pazarlama Sorumlusu Özgür Satılmış,
KASIM - ARALIK 2010
Türkiye'deki konutların sadece yüzde 10'unda gaz alarm cihazları bulunduğunu hatırlatıyor. Özellikle sobalı evlerde bu cihazlar neredeyse hiç yok gibi… Doğalgaz kaçağı algılanıp uyarı veriliyor ancak karbonmonoksit kokuyla algılanmıyor. Satılmış’a göre bunun için mutlaka alarm gerekiyor. Gaz ve karbonmonoksit alarm ve dedektör pazarının büyüklüğü 10 milyon TL’ye yaklaşıyor. Satılmış, konutlarda dedektör bulundurulmasının zorunlu hale getirilmesiyle hem tehlikelerden korunulacağını hem de sektörün büyüyeceğini vurguluyor. EGS Güvenlik’in sahibi Celil Ergin de, kış aylarıyla beraber üzücü ölümlerin başladığını ancak çok az bir harcama yapılarak alınacak cihazlarla bunların önüne geçilebileceğinin altını çiziyor: “Dedektör ve alarm alırken dikkat edilmesi gerekenler de bulunuyor. Çin mallarına ve LPG dedektörünü karbonmonoksit diye satanlara dikkat edilmesi gerekiyor. Karbonmonoksit gazının kimyasal etkisi farklı. Bir dedektörün sensör ömrü beş yıl olarak görülüyor; ondan sonra değiştirilmesi gerekiyor."
MONTAJA ÖNEM VERİN
Doğalgaz ve kömür kaçaklarını haber vermede kullanılacak dedektör ve karbonmonoksit cihazlarını alırken dikkat edilmesi gerekenler şöyle sıralanıyor: Doğalgazda kaçak esnasında gaz tavana doğru yükselir. Dedektörler tavandan 5-20 santimetre aşağıya ve gaz kaynağına yatay olarak 1-2 metre uzağına monte edilmeli. Normal şartlarda dedektörlerin sensörlerinin 5 yıl çalışma ömrü var. TSE, CE ve güvenlik belgeli cihazları satın alın. Kurduracağınız alarm sisteminde içinde panelle bağlantısı kesildiği durumda devreye girecek bir besleme özelliği bulunan bir siren kullanın. Montajına önem verin. Hatalı montaj yapılmış, konumu doğru belirlenmemiş bir dedektör görevini tam olarak yerine getiremez.
BACALARI DOĞRU KULLANIN
EVİM EVİM
Bacalar yılda en az bir kez, kış sezonu öncesi temizlettirilmeli. Bacalı cihaz almadan önce, bacalar, yetki almış kontrol denetim firmalarına test ettirilmeli ve olumlu rapor alınmalı. Bacalı cihazlara, yetkili servis çağrılarak bakım yaptırılmalı. Cihaz bacalarına kesinlikle aspiratör bacası bağlatılmamalı. Cihazlara baca sensörü taktırılmalı, çalışır olduğu kontrol ettirilmeli. Cama takılan havalandırma kesinlikle kapatılmamalı. Cihazın bulunduğu yerin kapısı, çalışırken kapalı tutulmalı. Bacalara şapka taktırılmalı.
İSMMMO YAŞAM 45
Tavuk etinin en güzel halleri!
Tavuk restoranları yayılıyor. Bu restoranlarda tavuk en güzel haline özel soslarla bürünüyor. Bundan sonra da bitmez bir lezzet şöleni başlıyor. İşte Nando’s, Wienerwald, BBQ, Popeyes, Tavvuk ve özel lezzetleri…
LEZZET - MEKAN
ILGIN ŞENYÜZ
46 İSMMMO YAŞAM
Kırmızı et kadar beyaz et yani tavuk eti de sofralarımızın baş tacı… Kırmızı et fiyatları arttıkça tavuk sofradaki yerimizi sağlamlaştırıyor. Aslında Türk mutfağında tavuklu birçok yemek var. Restoranlarda da mönülerin vazgeçilmezinin tavuk olduğunu biliyoruz ama Türkiye’de tavuk restoranları yeni yeni yaygınlaşıyor. KFC (Kentucy Fried Chicken) tam 21 yıl önce Türkiye pazarına girmesine rağmen yıllarca hep yalnız kaldı ancak son yıllarda dünyaca ünlü tavuk restoranları birbiri ardına Türkiye’ye girmeye başladı. Nando’s, Wienerwald, BBQ ve Popeyes… Her geçen gün sayıları artan tavuk restoranlarının ne tür özel lezzetler sunduğunu İSMMMO Yaşam okurları için araştırdık.
NANDO’S
Dünyanın 27 ülkesinde 850’den fazla restoranı bulunan Nando’s, Güney Afrikalı bir tavuk zinciri… Geçen yılın sonunda Cevahir Alışveriş Merkezi’nde ilk restoranını açarak Türkiye’ye girdi. Halen Bağdat Caddesi ve Ataköy Konakları’nda da şubesi bulunuyor. Nando’s’un patronlarına Türkiye’ye gelme fikrini CocaCola CEO’su Muhtar Kent vermiş. Nando’s’un lezzetlerini seven Kent’in önerisinden güç alan Nando’s 5 yıl içinde Türkiye’de 60
KASIM - ARALIK 2010
restorana ulaşmayı isteyecek kadar da iddialı. Nando’s’un lezzetleri sosundan geliyor. Güney Afrika’nın ünlü peri-peri sosu Nando’s yemeklerine lezzet katıyor. Bu acı biber sosunun tarifi sır gibi saklı tutuluyor. Peri peri sosu, Afrika kuş gözü biberi, sarımsak, baharatlar ve limon karışımlarıyla hazırlanıyor. Yemekler ekstra, hot, orta ve çok hafif olmak üzere tam dört farklı derecede acı soslarla hazırlanıyor. Acı derecesi sipariş verirken belirleniyor. Nando’s’un mönüsünde iki özel yemek var. Bunlar; Espetada ve Cataplana. Her ikisinde de peri peri sosunun kullanıldığını söylemeye gerek yok. Cataplana, Portekiz usulü bir pilav. Bu pilavda peri peri soslu ızgara tavukgöğsü parçaları, ızgara edilmiş sebzeler ve soğan bulunduğunu belirtelim. Nando’s’un mönüsünde tavuk etiyle hazırlanmış sandviçler, grill, dürüm, burger ve salatalar da yer alıyor. Portekiz usulü pişirilmiş zerdeçallı ve baharatlı pirinç pilavıyla yine aynı sosla hazırlanan mısır koçanları farklı lezzetler olarak tüketiciye sunuluyor. Acı sevmeyenlerin Nando’s’a uğramalarını tavsiye etmiyoruz. Nando’s Cevahir: (0212) 389 01 12
BBQ
KASIM - ARALIK 2010
Wienerwald, Alman tavuk yemekleri zinciri… 2009 yılında Türkiye’ye giren Wienerwald, 35 şubeye ulaştı bile. Bunların 30’u İstanbul’da bulunuyor. Türkiye’nin tüm büyük şehirlerinde bulunmayı hedefleyen restoranlar evlere de servis yapıyor. Wienerwald tavuklarına, parmesan, sarımsak, tatlı-acı ve baharatlı soslar eşlik etse de asıl farkı; tavukların yağsız ve sıcak hava yöntemiyle uzun sürede pişirilmesi. Zaten tadını da bu pişirme yönteminden aldığı belirtiliyor. Almanya menşeili Wienerwald, tavuğu patentini aldığı özel soslarıyla ikram ediyor. Wienerwald’in en klasik lezzeti, piliç çevirme. Tabii ki çevirmenin üzerine özel soslar sürülüyor. Piliç çevirmeler 8.5 ile 10.5 TL arasında satılıyorTürkiye için mönüye özel tavuklu pilav eklemişler. Bu lezzet şölenini isteyenler çikolatalı mus, elmalı pie ve berry puding (beyaz çikolatalı krema ile kaplı kakaolu pandispanya üzerinde frambuaz ve böğürtlen parçaları) ile sonlandırabilir.
POPEYES
Amerika’dan Türkiye’ye gelen ilk tavuk zinciri bundan 21 yıl önce KFC (Kentucy Fried Chicken)’dı. Ondan 19 yıl sonra ise yine ABD kökenli Popeyes ilk restoranını 2007’de Eskişehir’de açtı. Halen dünyada 500 şubesi bulunan Popeyes, geçen bu sürede restoran sayısını 50’nin üzerine çıkardı. Tab Gıda’nın distribütörlüğünde Türkiye’ye gelen Popeyes, Lousiana mutfağının özel lezzetlerini Türkiye’ye taşıyor. Restoran zincirinin mönüsünde de baharatlı tatlar önemli bir yer tutuyor. Tam bir fastfood tavuk restoranı olan Popeyes’te çıtır but, acılı kanat, tavuk hamburger, tavuklu sandviç gibi birçok lezzeti bulabilirsiniz. Tabii Popeyes’e özel isimlerle… Gençlerin yakından takip ettiği fırsat mönüleri sunan Popeyes müşterilerine tavuk ürünlerinin yanı sıra sandviç, tamamlayıcı sebze ve tahıl seçenekleri de sunuyor. Tatlı mönüsünde ise karamelli ve beyaz çikolatalı sufle ile Popeyes’e özel rokoko tatlısının keyfini sürebilirsiniz. Telefon: (0212) 310 66 00
TAVVUK
Türkiye’nin önde gelen beyaz et üreticilerinden olan Keskinoğlu da Tavvuk adıyla Manisa Akhisar’da temmuz ayında büyük bir restoran açtı. Keskinoğlu, 5 yıl içinde 200 restorana ulaşmayı planladığını açıkladı. Mönüsünde piliç çevirme ve diğer tavuk ürünlerinden zeytinyağlı yemeklere, salatadan, kızartmaya 130 farklı seçenek var. Tavuklu döner, tavuk Bursa kebabı, acılı çıtır baget, tavuklu sezar salata, kemiksiz acılı pane but gibi birçok lezzeti burada tadabilmek mümkün. Ancak şimdilik bunlar için Manisa’ya yolunuzun düşmesi gerekiyor.
LEZZET - MEKAN
BBQ, Güney Kore lezzetlerini Türk tüketicilerine ulaştırıyor. Halen 30 ülkede 1000’den fazla şubesi olan zincir, Türkiye’ye Nisan 2009’da İstiklal Caddesi’nde restoran açarak girdi. İstiklal Caddesi’nin dışında Göktürk, Ataşehir ve Kozyatağı’nda da restoranı var. Yakında iki restoranı daha açılacak. Tam bir fast food restoranı olan BBQ’nun da gizli reçetelerle marine edilmiş tavukları var. Tavukların özellikle zeytinyağı ile kızartıldığını vurgulayalım. 20 parça zeytinyağında kızartılmış kanattan ve bir litre Cola’dan oluşan Big Combo mönünün fiyatının 18.5 lira olduğunu belirtelim. Orijinal tavuk barbeküden, teriyaki sosuyla hazırlanmış kızartılmış ve ızgarada pişirilmiş pilice, ızgarada pişirilmiş ve özel soslarla hazırlanmış grilled wings’e kadar birçok özel lezzet mevcut. Çıtır sevenlerin bayılacağı lezzetlere sahip BBQ restoranlarının mozarella çubukları, soğan halkaları, pizza, salata, kızarmış kroket sebzeler, tavuklar, burger ve sandviçlerin yer aldığı mönüsü oldukça geniş. Telefon: (0212) 343 07 06
WIENERWALD
İSMMMO YAŞAM 47
Plovdiv evleri
GEZİ-DÜNYA
Balkanların gizli incisi
Komşumuz Bulgaristan, tarih ve doğal güzellik arayanları çağırıyor. Başta Filibe ve Sofya olmak üzere pek çok şehriyle ziyaretçilerine çok şey vaat ediyor. Tarihin eskitemediği Türk yapıları, camileri hala eski günlerden hatıralar taşıyor. Kışın ise Bansko, Borovets, Pamporovo kayak merkezleriyle kayak severlerin gözdesi…
48 İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN
Sınır kapısına vardığımızda, salaş değil modern bir geçiş kapısı bizi karşılıyor. Bir süre arabadan kapıyı incelerken havayolu yerine karayoluyla gitmenin o kadar da kötü bir fikir olmadığını düşünüyorum. Modern kapıdan kolayca geçme planları yaparken, şanssız uygulama bize rastlıyor. Beklediğimiz sıradaki memurun mola saatine denk geliyoruz. Orta boylu, ince ve her halinden sıkıldığı belli olan memur gidiyor ve uzun süre gelmiyor. Bir saat
sonra bekledikten sonra sınırdan geçmeyi başarıyoruz… İki ülke sınır kapısı arasındaki fark da net şekilde kendini gösteriyor. Sık sık şakalaşırken ‘komşu’ dediğimiz Bulgaristan’a ilk yolculuğum sırasında, Kapıkule Sınır Kapısı’nda bunları yaşıyorum. Sınırı geçer geçmez, bu Balkan ülkesinin içerilerine doğru akşamın karanlığında son hızla yol alıyoruz. Koyuluğunu artıran gecede yorgunluğun verdiği yarı uyku halinde köyleri, ormanları geride bırakıyoruz. Akşamdan sonra balkonlarında şaraplarını
KASIM - ARALIK 2010
Sofya
demlenme alışkanlığı olan Bulgarların evlerinin cılız ışıklarında sokakları, caddeleri birer birer geçip otelimize varıyoruz. Kalacağımız otel Filibe’de... Bu şehre Bulgarlar, Plovdiv diyor. Şehrin en güzel oteli olan Türk Dedeman’a yerleşiyoruz. Tam adı; Dedeman Trimontium Princess Plovdiv. Geç bir akşam yemeğinin ardından sonraki gün için enerji depolamak amacıyla koşar adım odalarımızın yolunu tutuyoruz.
ÜNİVERSİTE VE SANAT
KASIM - ARALIK 2010
GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER Aleksander Nevski Katedraili Vitoşa Dağı Milli Parkı Rus Kurtuluş Heykeli Parlamento Binası Sofya Saint Kliment Ohridski Üniversitesi Kartallı Köprü Kiril ve Metodiy Kütüphanesi Koca Derviş Mehmet Paşa Camii
Ivan Vazov Devlet Tiyatrosu Eski Komünist Partisi Binası Aleksander Battenberg Mozolesi Banyabaşı Camii Tük Hamamı Tabiat Müzesi Tarih Müzesi Arkeoloji Müzesi
GEZİ-DÜNYA
Bulgaristan’ın başkenti Sofya’dan sonraki en büyük şehri, Plovdiv yani Filibe. Kapıkule Sınır Kapısı’na 150 kilometre uzaklıkta. Üniversiteler, kültür, sanat ve fuarlar şehri olarak anılıyor. Zaten şehrin her yerinde sanat havasını soluyabiliyorsunuz. Şehrin eski adını taşıyan otelin önündeki meydana, güneşli havanın da verdiği enerjiyle dağılıyoruz. Hafta sonu olduğu için çevredeki müzik ve sanat etkinlikleri artmış. Meydanın hemen ilerisinde ise kafeler ve mağazalar birbiri ardı sıra uzanıyor. Meydanı keşfedip, kahveleri yudumladıktan sonra tur arabasına geri dönüyoruz. Rehberin yönlendirmesiyle istikamet eski Türk evlerinin bulunduğu eski Filibe oluyor. Yıllara meydan okumuş ve kısmen de restorasyon geçirmiş ahşap, kagir binalarla bir anda kendimi eski İstanbul mahallerinde hissediyorum. Rehberimizden, bu binaların dünya kültür mirası olarak korunmaya alındığını öğrenmek sevindirici. Bir tepe üzerindeki bu mahallenin her sokağına giriyoruz. Mahalle halen eski günlerden hatıralar taşıyor gibi... Her yer buram buram tarih kokuyor. Düşünceleri ve hayalleri bir anda geçmişe götürüyor. Öğlen güneşinin sevecen ışınları altında tepeden manzarayı izleyip, Os-
İSMMMO YAŞAM 49
Aleksander Nevski Katedrali
GEZİ-DÜNYA
manlı’dan kalan diğer eserleri geziyoruz. Burada bir Mevlevihane de var. Camisi yıkılmış olan Mevlevihane’nin diğer kısımları korunmuş ve restore edilmiş durumda. Bugün ise restoran olarak kullanılıyor. 700 bin nüfusu olan şehirde sayıları çok fazla olmasa da Türkler yaşıyor. Rehberimizin şehirle ilgili bilgisine kulak veriyoruz: “Bölge Osmanlı tarafından fethedildikten sonra İzmir, Aydın, Manisa, Konya, Karaman yöresinden getirilen Yörük Türkmenler buraya yerleştirildi. Bölgede Türk nüfus hala varlığını koruyor.”
BALKANLARIN PARİS’İ…
Roma döneminden kalan stadyumu da görüp fotoğraf çektirdikten sonra otelden valizleri hızlıca alarak yönümüzü Sofya’ya çeviriyoruz. Yemyeşil doğayı geride bırakarak geniş caddeleri ve ihtişamlı güzel binalarıyla ülkenin başkentine varıyoruz. Planlı yerleşimi ve yeşillikleriyle ayrı bir havası olan şehirdeki komünizm döneminden kalma şekilsiz binaları görmemeye çalışıyoruz. Balkanların Paris’i olarak da anılıyor, Sofya. Burası, 500 yıla yakın Osmanlı yönetiminde kalmış bir şehir. Yeşil parkları dikkat çekiyor. İlk olarak şehrin en önemli meydanlarından
50 İSMMMO YAŞAM
birinde bulunan Aleksander Nevski Katedrali’ne gidiyoruz. Kubbesi altından olan Bulgar Ortodoks katedrali, parıltısıyla göz alıyor. Piramid şeklindeki üçgen yapısıyla bizi hayran bırakıyor. Sofya’daki tarihi devasa
KASIM - ARALIK 2010
Bansko
binaların çoğu Meclis Binası, Başbakanlık binası ve müze olarak kullanılıyor. Sofya Üniversitesi ve Milli Kütüphane de görmeye değer.
KAYAK MERKEZİ
KASIM - ARALIK 2010
ÜÇ BÜYÜK KAYAK MERKEZİ VAR
Bulgaristan, kış aylarında özellikle kayakçıların da gözde destinasyonu oluyor. Yeşilli, doğası ve dağlarıyla ünlü ülkede Bansko, Borovets, Pamporovo kayak merkezleri dünyanın her yanından turist çekiyor. Türkler de son yıllarda bu merkezlerin müdavimleri arasına katıldı. Bunlardan en iddialısı Bansko. 2014 Kış Olimpiyatları için de onay almış. 990-2.600 metre arasında her zorluk derecesinde 13 pisti bulunuyor. Borovets ise, Rila Dağları’nın eteklerinde çam ağaçları arasındaki büyük bir kayak merkezi. Burada ise 20 kayak pisti var. Pamporovo ise Rodop Dağları’nda yer alıyor. Toplam sekiz pisti var.
GEZİ-DÜNYA
Şehrin merkezi iki taraftan Arslanlı ve Kartal Köprüleri arasında kalıyor. Şehir, İskır Nehri üzerine ve Vitoşa Dağı eteklerine kurulmuş. Vitoşa Dağı’nı şehrin her yerinden görebiliyorsunuz. Kış aylarında özellikle kayak severlerin uğrak yeri oluyor, bu dağ. Sofya, yeşilin her tonunu sunuyor size. Doğasıyla da ziyaretçilerini büyülüyor. Osmanlı yapılarını da az da olsa görmek mümkün. Banyabaşı Camii bunlardan biri. 1566 yılında yapılan cami Mimar Sinan’ın eseri. 1.8 milyon kişinin yaşadığı Sofya’da, merkeze doğru insan kalabalığının yoğunlaştığına tanık oluyoruz. Komünizmin etkilerini silmiş gibi duran ülkede, kadınlar ve erkekler adeta şıklık yarışında. Son modayı takip etmeye çalışan kadınlara, ülkede erkeklerin hepsinde olduğu gibi geniş omuzlu yapılı erkekler eşlik ediyor. İki günde Sofya’nın en güzel ve gizemli yerlerini geziyoruz ve güzel anılarla geri dönüşe geçiyoruz.
İSMMMO YAŞAM 51
Güneş imparatorlarının diyarı
Orta Karadeniz’in tarihi, doğası, sanayisi ve leblebisiyle ünlü şehri Çorum, binlerce yıllık geçmişine pek çok uygarlığın tarihini sığdırmış. Boğazkale, Alacahöyük, Yazılıkaya Tapınağı tarihin izlerinin sürülebileceği yerlerden bazıları… Adeta bir açıkhava müzesi olan Çorum’da keşfedilecek çok şey var.
GEZİ-TÜRKİYE
AYŞEGÜL EMİR
Leblebi ve Hitit İmparatorluğu… Bu iki kelime tezat gibi görünse de biri Çorum’un bugününü, biri de geçmişini anlatıyor. Çorum, Karadeniz Bölgesi’nin İç Anadolu'ya açılan kapısı… Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip... Hititler başta olmak üzere pek çok medeniyetin tarihine de ışık tutan bu şehir, geçmişin izlerini, gizemini bağrında saklıyor. “Bereket diyarı Çorum, tarihi yapılarıyla görülmeye değer…” Biz de bu değerlendirmenin peşine düşüyoruz, yola çıkıyoruz. Otobüsle girdiğimiz şeh-
52 İSMMMO YAŞAM
re, öğlene doğru varıyoruz. Merkezdeki en dikkat çeken yapılardan biri olan saat kulesi, yüksekliğiyle ilgimi çekiyor. Otel odasının penceresinden izlediğim şehir, bir an bende sonsuzluk hissi uyandırıyor. Karadeniz Bölgesi’nde sanayisiyle öne çıkan Çorum’da asıl ilgimi çeken Hititlerle ilgili kalıntılar. Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olan Boğazkale, Çorum’un 80 kilometre güneybatısında bulunuyor. Ve ben Boğazkale’yi görmek için sabırsızlanıyorum. Diğer bir tarihi ilçesi ise Alacahöyük. Burada dört uygarlık çağı adeta kazılarla gün yüzüne çıkartılmış. Zaten şehrin her yerinden tarih fışkırıyor. Çorum, yedi bin yıl ön-
KASIM - ARALIK 2010
cesine kadar uzanan bir geçmişe sahip. Taş, Eski Tunç Çağı ve Helenistik döneme tanıklık eden bu şehir, Asur Ticaret Kolonileri, Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar’ın egemenliğinde kalmış.
HİTİT GÜNEŞİ
İç Anadolu havasını soluduğum Çorum’da, öğleden sonrayı organize sanayi bölgesini gezerek geçiriyorum. Toplantılar, toprak, un, yem ve makine sanayisiyle ilgili onlarca fabrika. İlin kısa sürede gösterdiği ekonomik gelişme takdir edilecek türden. Akşam karanlığının bastırmasıyla otele dönüyoruz. Sonraki günü tamamen şehrin tarihi yerlerini gezmek için ayırıyoruz. Güneşin imparatorlarının izini sürmek için Boğazkale’nin yolunu tutuyoruz, aceleyle. İnsan, tarih, yeşil, toprak ve güneşin birbirini besleyerek yenilediğini görmek için doğru bir yer, Boğazkale. Adım atar atmaz ilçeyle özdeşleşen Hitit İmparatorluğu’nun varlığını hissediyorum. Hattuşaş, umduğumdan daha geniş bir alan olarak karşıma çıkıyor. Burası, Hititler’in Tunç Çağı’ndaki başkenti. Kalıntı taşlar yüz yılların gizlerini mağrur bir duruşla dile geliyorlar sanki. Büyük Tapınak, Kral Kapısı, Yer Kapı, Sfenksli Kapı’yı geziyoruz. Devasa oldukları kalıntılarından belli olan yapılardan günümüze çok az kısımları kalmış. Ama bunlar bile o günlerdeki ihtişamı anlamamıza yetiyor da artıyor. Tablet yazılardan şehrin tarihteki önemi ortaya çıkıyor. Kazılarda bulunanlar da Çorum ve diğer şehirlerdeki müzelerde sergileniyor.
KASIM - ARALIK 2010
GEZİLEBİLECEK YERLER
Boğazkale Yazılıkaya Tapınağı Alacahöyük Hitit Geyiği Çorum Ulu Camii Koyunbaba Köprüsü Veli Paşa Konağı Yenihayat Barajı İncesu Kanyonu Seydim 1 Göleti
GEZİ-TÜRKİYE
Yazılıkaya Hitit Tanrısı
Yazılıkaya Tuthalya
İSMMMO YAŞAM 53
Veli Paşa Konağı İskilip Yayla
Hattuşaş'ın kuzeyde kalan kısmına aşağı şehir, güneyde kalan kısmına yukarı şehir deniyor. Hattuşaş'daki kalıntıları ilk olarak Fransız arkeolog Charles Texier keşfetmiş. Şehirle ilgili kitaplarda yer alan bilgilere göz atıyoruz: “Hattuşaş'da M.Ö. 3.000’den itibaren yerleşim görülüyor. Bu dönemdeki yerleşmeler genellikle Büyükkale çevresinde oluşmuş. M.Ö. 19. ve 18. yüzyıllarda Aşağı Şehir'de Asur Ticaret Kolonileri yerleşmiş. Şehrin adına ilk kez bu çağa ait yazılı belgelerde rastlanıyor. Hattuşaş’ın, ortaya çıkan yazıtlardan Kuşşara Kralı Anitta tarafından tahrip edildiği ortaya çıkıyor. M.Ö. 1600'lerde Hitit devletinin başkenti olmuş. Sanat ve mimarlık alanında gelişmeler göstermiş.” Yapılan kazılarda birbirinden iddialı beş kültür katı ortaya çıkmış. Bu katlarda Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunuyor. Seramikler, aletler, silahlar, kült objeler, yazılı belgelerle, bu gizemli ve saklı imparatorluk kendini günümüz insanlarının hayaline bırakıyor.
GEZİ-TÜRKİYE
AÇIKHAVA MÜZESİ ALACAHÖYÜK
54 İSMMMO YAŞAM
Ulu Cami
Bir sonraki durağımız Alacahöyük oluyor. Bu ören yeri, müzesinin hemen yanında uzanıyor. Halen kazıların devam ettiği alan biraz daha küçük. Sfenksli kapısından içeri girerken kendimi geçmişe adım atmış gibi hissediyorum. Sfenksli kapının, doğu ve batı yanlarında kuleler bulunuyor. Bu kulelerin altında da ilginç kabartmalar var. Alacahöyük, kral mezarlarında ele geçen buluntularla tanınıyor. Bu muhteşem kalıntılara insanın inanası gelmiyor. Binlerce yıl önce, maden işleme sanatının bu seviyede olması hayranlık verici. Buralardan toplanan eserler, Türkiye’deki pek çok müzede sergileniyor. Birbirinden güzel bu eserlerin yapıldığı, kullanıldığı ve bulunduğu bu mekanı dolaşmak, ayak basmak bende anlatılması zor duygular uyandırıyor. Kabartma heykellerin bulunduğu Yazılıkaya Tapınağı ise, tarihin gizemini kendi içinde taşıyor gibi. Tanrı ve tanrıçaların kayalara işlenmiş heykellerini inceliyoruz hayranca. Sol tarafta yeraltı tanrısı kabartmaları, sağ tarafta ise tanrıçalar sıralanıyor. Bazı yerleri tahrip olmuş ya da dökülmüş ka-
KASIM - ARALIK 2010
YEMEKLERİ ZENGİN
Leblebisi ile ünlü olan Çorum, yöresel yemekler bakımından da zengin. Şehre özgü yemekler arasında mayalı, yanıç, cızlak, kömbe, oğmaç, hingal, haşhaşlı çörek, borhani, helise, çullama, madımak, tirit, iskilip dolması, keşkek, kara çuval helvası, hedik, teltel, has baklava sayılabilir. Katipler Konağı ve Veli Paşa Konağı’nda yöresel yemekleri denemek mümkün.
KALİFİYE ELEMAN YOK
bartmalar, çağın insanlarının umut kaynağı olması nedeniyle saygıyı hak ediyor. Hediyelik eşya dükkanlarından, tanrı ve tanrıçaların heykellerini de satın alarak onları kendimiz için ölümsüzleştiriyoruz. Şehre geri dönüş vakti yaklaştığında ayaklarım bu tarihi atmosferi bırakmakta zorlanıyor. İsteksizce otobüse doğru yürürken, tarihi şölen niteliğindeki günü şimdiden hatıralarıma kazıyorum.
GEZİ-TÜRKİYE
KASIM - ARALIK 2010
Bölgesinde sanayi açısından gelişmiş bir şehir olan Çorum, kalifiye eleman açığı yaşıyor. İki tane organize sanayi bölgesi bulunan şehir, tekstil, toprak, un, yem ve makine sanayileriyle tanınıyor. Çorum Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Muzaffer Yıldırım, krizin etkilerinden sıyrıldıklarını belirterek, “Her yerde olduğu gibi tahsilat ve haksız rekabet sorunu var. 200 bin nüfuslu bu şehre göre meslek mensubu fazla. Oda olarak bunların çözülmesi için çalışıyoruz. Fiziki imkanların yükseltilmesi için çaba harcıyoruz. Eğitim çalışmalarımız da sürüyor. Etkin meslek komisyonlarımız var. Krizden çıkış sürecini yaşıyoruz. Odaya kayıtlı 395 meslek mensubumuz bulunuyor” diye konuşuyor. Şehrin sanayi ve ekonomisine de değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Makine sanayi ağırlıklıyız. Toprak, un, yem, otomotiv parçaları ve yan sanayilerinin yoğun olduğu bir şehrimiz var. Makine sanayisinde teknolojiyi yakından takip ediyoruz. Şehir ekonomik kalkınması makine sanayiyle sağlandı ve ciddi bir makine ihracatçısı haline geldik. Sanayiye verilen teşviklerin artmasını istiyoruz. Çorum, kalifiye işçiyi elinde tutan bir kültüre sahip. Yatırımlar devam ediyor. Şehrin sanayinde krizin etkileri aşılmaya başlandı. Ama şehir kalifiye eleman eksiği çekiyor. Çorum’da üniversite de açıldı. Üniversite-sanayi işbirliğinin artırılması hedefleniyor. Kalifiye eleman sıkıntısı bu şekilde aşılabilir.”
İSMMMO YAŞAM 55
Neşet Ertaş
KÜLTÜR-SANAT
Hem flamenko hem Bozkır’ın tezenesi
İş Sanat, ocak ayında zengin bir programla müzikseverlerle buluşuyor. İş Sanat, valsin anavatanı Viyana’dan gelecek Strauss Festival Orchestra Vienna’nın peş peşe vereceği iki konserle 2011’i karşılayacak. Efsanevi flamenko gitaristi Paco Peña’nın yepyeni projesi; Flamenco sin Fronteras-Sınırsız Flamenko sadece Ocak ayının değil yeni yılın büyük sürprizlerinden… Sanatseverlerin geçtiğimiz sezondan bu yana dört gözle bekledikleri Paco Peña sahnede flamenko ateşini yakacak. 29 Ocak 2011’de saat 20.00’da başlayacak gösteri, İş Sanat Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Bilet fiyatları 40 ile 75 TL arasında değişiyor. Ocak ayında dinleyicileri bekleyen bir diğer konser 40 yıllık sanat yaşamını geride bırakan bağlama üstadı Neşet Ertaş’ın Bozkırın Tezenesi konseri… Türkünün
56 İSMMMO YAŞAM
ve bağlamanın Anadolu’daki ikonu haline gelen bozlak ustası Neşet Ertaş, 15 Ocak Cumartesi akşamı sazıyla İstanbullular ile buluşacak. Her daim güncelliğini koruyan ve dinleyende derin izler bırakan usta, 15 yaşında düştüğü gurbet yollarını ve bozkırların binlerce yıllık hüznünü İş Sanat konserinde sahneye taşıyacak. Bilet fiyatları 25 ile 30 TL arasında değişen “Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş konseri, 15 Ocak Cumartesi akşamı saat 20.00’de İş Sanat’ta… İş Sanat’ın gelenekselleşen şiir dinletilerinin ocak ayındaki konuğu ise Bedri Rahmi Eyüboğlu... Geçtiğimiz sezonlarda büyük ilgi gören Şevval Sam’la İstanbul Musikisi serisinin üçüncüsü de Ocak ayında dinleyiciler ile buluşacak yerli projeler arasında… 20 Ocak 2011’deki konser, saat 20.00’da başlayacak. Konser biletleri Biletix’den alınabilir. İş Sanat: (0212) 316 10 83
Şevval Sam
Pinokyo çocuk müzikali
Her yarıyıl tatilinde, çocukların hayal dünyasında yeni bir pencere açan BKM, şimdi de günümüz çocuklarını Pinokyo ile tanıştırıyor. Carlo Collodini’nin bir asırdır, nesilden nesile anlatılan kukla çocuğunun hikayesi, 21. yüzyıl çocukları için rengarenk dekor ve kostümlerle, birbirinden hareketli şarkılar eşliğinde sahnelenecek. 2-6 Şubat 2011 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde sahnelenecek Pinokyo Çocuk Müzikali’nin biletleri Biletix kanalıyla satılıyor.
KASIM - ARALIK 2010
Nefes kesen akrobatlar
KASIM - ARALIK 2010
UB40 geliyor
“Red Red Wine”, “Can’t Help Falling In Love”, “Don’t Break My Heart” gibi unutulmaz klasikleriyle tüm dünyada milyonlarca hayranı olan, 24 stüdyo albümüyle 60 milyonu aşkın satış rakamı elde eden dünyaca ünlü UB40’nin solisti Ali Campbell ve grubu yıllar sonra yeniden Türkiye’de hayranlarıyla buluşuyor. Anadolu yakasının ilk performans merkezi Matine 216’da gerçekleşecek konser, 22 Ocak 2010 Cumartesi günü müzikseverleri bekliyor.
Türkan Işık Yolcusu
Dilek Türker/Tiyatro Ayna bir ilke daha imza atarak, Prof. Dr. Türkan Saylan’ın hayatını sahneye taşıyor. Kuruluşundan bu yana oyun seçimlerinde toplumsal ve sanatsal kaygıları bir arada taşıyan, Dilek Türker/Tiyatro Ayna, yeni yılda sanat yaşamınıza unutulmaz bir eser kazandırıyor. Ayşe Kulin’in “Türkan, Tek ve Tek Başına” adlı romanından, İpek Kadılar Altıner tarafından oyunlaştırılan Türkan Işık Yolcusu oyunu, İstanbul’un değişik sahnelerinde gösteriliyor. Hakan Altıner tarafından sahneye koyulan oyununun dekor ve kostümleri Osman Şengezer’in, müzikleri ise dahi müzisyen Fazıl Say’ın imzasını taşıyor. Oyunun 24 Ocak 2011 gösterimi Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde izlenebilir.
KÜLTÜR-SANAT
Çin’in en prestijli akrobasi topluluklarından Wuhan Tiyatro Topluluğu, sömestr tatilinde Türkiye’ye geliyor. Kendini çocuk hisseden herkesin de keyifle izleyebileceği Wuhan Tiyatro Topluluğu, 28 Ocak-6 Şubat tarihleri arasında Tim Show Center’da 10 gösteri sergileyecek. 1953 yılında kurulan Wuhan Tiyatro Topluluğu, Çin’in en ünlü akrobasi topluluklarından biri… Kurucuları arasında Çin’in en ünlü akrobasi yıldızı ve Çin Akrobasi Birliği’nin başkanı Xia Juhua’nın da bulunuyor. Grup, teknik ustalıklarını sanatla birleştirerek Çin akrobasisini dünyaya tanıtıyor. Topluluk, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak geleneksel Çin akrobasi numaralarına yeni figürler eklemiş. Geçmiş ile bugün arasında başarılı bir köprü kuran topluluk, gerek kendi ülkelerinde gerek dünya çapında ayakta alkışlanan gösterilere imza attı. Grubun, yeni gösterisi “Chasing the Dream”de, modern sahne tekniklerini zarif danslar, göz alıcı ışıklar, büyüleyici müzikler ve rengarenk kostümlerle birleştirerek geleneksel Çin kültürünü modern bir görsel şölene çeviriyor. Dünyada 150’nin üstünde ülkeye turneye giden Wuhan Tiyatro Topluluğu, 52 özel ödüle de layık görüldü. Londra’da düzenlenen 11. Dünya Sirk Şampiyonası ve Fransa’da düzenlenen 16. Uluslararası Sirk Festivali’nde altın madalya alan topluluğun, 9. Monte Carlo Uluslararası Sirk ve Tiyatro Yarışması’nda da ‘altın palyaço’ ödülü aldığını belirtelim.
İSMMMO YAŞAM 57
Hırsızlar Şehri
Orijinal adı: The Town Tür: Polisiye/Dram/Gerilim Yönetmen: Ben Affleck, Senaryo: Ben Affleck, Chuck Hogan, Oyuncular: Ben Affleck, Blake Lively, Rebecca Hall, Jeremy Renner, Chris Cooper
'İki kez Akademi Ödülü'ne sahip olan Ben Affleck (Good Will Hunting, Gone Baby Gone), “Hırsızlar Şehri” filmini hem yönetiyor
hem de başrolünde oynuyor... Hırsızlar Şehri, soyguncular, polisler, arkadaşlık, ihanet, sevgi ve umut ile geleceği olmayan bir geçmişten kaçışı anlatan dramatik gerilim… Doug ve ekibinin banka soygununda üzerlerine kimse yoktur; hem acımasız hem de dikkatlidirler. Soydukları son bankanın müdiresiyle aynı mahallede oturduklarını öğrendikten sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir ve Doug kadına aşık olur. Claire, onun soyguncu olduğundan şüphelenmezken Doug'ın kardeşi kadar yakın suç ortağı Jem, kuşku içindedir. Doug, iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapamayacaktır.
Narnia Günlükleri: Şafak Yıldızı'nın Yolculuğu Orijinal adı: The Chronicles Of Narnia: The Voyage Of The Dawn Treader, Tür: Macera/ Fantastik Yönetmen: Micheal Apted, Oyuncular: Ben Barnes, Skandar Keynes, Georgie Henley, Bruce Spence, Neil Young, Will Poulter, Shane Rangi, Arabella Morton, Arthur Angel
SİNEMA -DVD
Serinin ilk iki filmiyle milyonlarca seyirciye ulaşan ve son zaman-
58 İSMMMO YAŞAM
ların en beğenilen fantastik kitap uyarlamalarından olan “Narnia Günlükleri”nin son filmi "Şafak Yıldızı'nın Yolculuğu"nun başrollerinde Ben Barnes ile genç oyuncular Skandar Keynes, Will Poulter, Georgie Henley oynuyor. Narnia, bir ejderhanın uyandığı, yıldızların yeryüzüne indiği, her şeyin olabileceği bir ülke... Bir kral ve hiç beklenmedik bir anda gemisine konuk olan dostları, bilinen bütün toprakların daha da ötesine doğru yelken açarlar. Atıldıkları bu macera dünyanın sonunun sadece bir başlangıç olduğunu gösterir. Lucy ve Edmund, Peter, Susan, sevilmeyen kuzen Eustace'le birlikte, Şafak Yıldızı adlı gemiye binip güneşin doğduğu yere doğru yol alırlar; Kral Dokuzuncu Caspian'ın kaybolan yedi dostunu arayacaklardır.
KASIM - ARALIK 2010
Çapkın
Orijinal adı: Spread Tür: Komedi/Dram/Duygusal Yönetmen: David Mackenzie, Senaryo: Jason Den Hall Oyuncular: Ashton Kutcher, Anne Heche, Margarita Levieva, Sabestian Stan, Ashley Johnson
Los Angeles’ta zengin kadınlarla birlikte olup onların hayat stan-
dartlarını kullanan Nikki asla bir jigolo olduğunu kabul etmemektedir. Nikki'nin son zaferi, daha önce hiç sahip olmadığı kadar çok şey vaadeden orta yaşlı avukat Samantha'dır. Ancak daha sonra Nikki, kendisiyle aynı yaşta olan güzel garson Heather ile tanışır. Samantha'nın yurt dışında olduğu bir zamanda Heather, Nikki'yi Samantha'nın evinde ziyarete gelir. Nikki'nin bilmediği şey ise Heather'ın da kendisi gibi oyun oynadığıdır. Samantha eve döndüğünde Nikki'nin kendisini aldattığını görür ve her şey bundan sonra başlar...
u
DVD SEPETİ
Vavien
Engin Günaydın ve Binnur Kaya'nın başrolleri paylaştığı Vavien, çok sayıda ödüle değer görüldü. 2009 yapımı filmi beyaz perdede izleme şansı bulamadıysanız, son dönemin bu en ilgi çekici filmini DVD'den izlemenizi öneriyoruz... Celal, ka-
Babam İçin
KASIM - ARALIK 2010
Teldeki Kuş
FBI Tanık Koruma Programı altında hayatına devam eden Rick Jarmin'in hayatı eski sevgilisi Marianne Graves tarafından kimliği teşhis edilince alt üst olur. Yeni kimliğiyle yeni bir hayata başlamadan hemen önce hapse gönderdiği adam çıkar ve ödeşmek üzere peşine düşer. Rick ve Marianne bir anda kendilerini peşlerindeki gangsterlerden ve güzel bir veterinerden kaçarken bulurlar.
SİNEMA -DVD
Gerry Conlon isminde İrlandalı bir genç 70'li yıllarda İngiltere’ye gelir. Arkadaşları ile bir evde yaşarlar... Bir polis baskınında hiç ilgisi olmadığı halde 1974 Gyildford bombalamasından sorumlu tutulur. Terörle mücadelede insan haklarının hiçe sayıldığı bir İngiltere dönemidir. Babası da dahil ailesinden bazı kişilerde tutuklanır. Gerry'e fiziksel manevi işkence yapılır. Kadın avukat (Emma Thompson) yıllar süren mücadeleden sonra suçsuz olduklarını ispatlayabilir.
rısı ve çocuğuyla mutsuz hayat sürmektedir. Pavyonda çalışan Sibel'e olan aşkı Celal’in başına dert açacaktır. Celal’in karısı Sevilay, Almanya’da yaşayan babasının gönderdiği paraları biriktirerek saklamaktadır. Bu paranın kurtuluşu olduğunu düşünerek karısını öldürme planı yapan Celal’i sürprizler beklemektedir.
İSMMMO YAŞAM 59
EN ÇOK SATANLAR
Yazar: Mustafa Balbay Yayınevi: Cumhuriyet Kitapları Sayfa sayısı: 336 Yaklaşık 2 yıldan bu yana cezaevinde bulunan Ergenekon Davası sanıklarından
gazeteci Mustafa Balbay, tutukluluk sürecinde yaşadıklarını "Silivri Toplama KampıZulümhane" kitabında bir araya getirdi. Cezaevinde yaşadığı zulümlerden dolayı kitabının adını “Zulümhane” koyduğunu belirten Balbay, cezaevinde bilgisayar kullanmasına izin verildiği halde, yazdıklarını kayıt etmesine izin verilmediği için kitabını elle yazmak zorunda kaldığını anlatıyor. Zamanla yazmaktan sağ eli yorulan Balbay sol eliyle de yazmayı öğreniyor ve böylece kitap her iki elin ürünü olarak ortaya çıkıyor... Balbay kitabında Ergenekon iddianamesindeki tezatlara ve yanlışlıklara değiniyor. Hakkındaki iddiaları da yanıtlayan Balbay, Ergenekon iddianamesinde Atatürk’ün bile şüpheli gösterildiğini ileri sürüyor. Balbay kitabında Silivri Cezaevi’ndeki yaşantısını ve karşılaştığı trajikomik durumları ve "yalnızlığı" da ilginç örneklerle anlatıyor.
Cumhuriyet - Türk Mucizesi (2) Yazar: Turgut Özakman Yayınevi: Bilgi Yayınevi Sayfa sayısı: 848 Turgut Özakman satış rekorları kıran "Şu Çılgın Türkler"
kitabıyla son yılların en çok okunan yazarlarından biri olarak önemli bir başarıya imza attı. Özakman'ın 1923-1938 Cumhuriyet dönemini anlatan Cumhuriyet-Türk Mucizesi'nin bu ikinci kitabıyla "Türkiye Üçlemesi" son buluyor. Kitapta, Özakman, “O dönem demirden, altın bir dönem. Bu insanlar da demirden insanlar sanki. Hiçbir şey yıldırmıyor onları” dediği Atatürk ve devrim arkadaşlarının, cumhuriyet idealinin ışığında sıtmadan cehalete, yoksulluktan geri kalmışlığa, sanayiden tarıma, eğitimden kadın haklarına kadar hemen her konuda verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Lüsyen
KİTAP
Yazar: Can Dündar Yayınevi: Can Yayınları Sayfa sayısı: 544 Can Dündar "Lüsyen"de Türk
edebiyatının önemli şairlerinden Abdülhak Hâmid’in altmış yaşındayken gönlünü kaptırdığı, on sekiz yaşındaki Belçikalı güzel Lüsyen’le yaşadığı fırtınalı aşkın öyküsünü anlatıyor. Roman, bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanık ediyor okuru. Dündar, yoğun bir araştırma döneminin ardından kaleme aldığı kitabında daha önce hiç dile getirilmemiş sayısız anekdotu da aktarıyor. Atatürk’ün Lüsyen’le dansı, Keriman Halis’in Türkiye güzeli seçildiği yarışmanın jürisinde yaşananlar, Karındeşen Jack’ın Sultan Abdülhamid’e gönderdiği suikast mektubu, İsmet İnönü ve Halide Edib’in satranç tutkuları bu öykülerden bazıları.
60 İSMMMO YAŞAM
Zulümhane
Cumhuriyet Türk Mucizesi - 2
Anneler ve Kızları
Lüsyen
Türkiye'nin Yakın Tarihi Şah & Sultan
Ye Dua Et Sev
Remzi Kitabevi (Kasım 2010)
Zulümhane
Nietzsche Öldü Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu
Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer
Okyanusun Ötesindeki Vaiz
ŞİİR
SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN
Sen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Lüzumundan fazla beyaz Sen benim hiçbir şeyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz
Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulağı çabucak telefon zillerinde
Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yaşamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesimle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin
ATTİLLA İLHAN
KASIM - ARALIK 2010
ÇOCUKLARA ÖZEL
Şah & Sultan
Yazar: İskender Pala Yayınevi: Kapı Yayınları Sayfa sayısı: 400 İskender Pala, "Şah & Sultan" adını verdiği
romanında Çaldıran savaşında kapışan iki büyük devleti; Osmanlı ve Safevi'leri ele alıyor. Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim, romanın baş kahramanları. Kitapta, iki devletin iktidar çatışması yüzünden karşı karşıya gelmesi konu ediliyor. İskender Pala'ya göre Çaldıran'da yaşananlar dini değil siyasi. Aleviler ve Sünnilerin yanlış bilgilerle doldurulduğunu söyleyen Pala, "Bu dolduruluş bizi ayrıştırdı. Tarihteki çatışmaları baz alarak geleceğe yürüyemeyiz. Çaldıran'da birbirine çarpan iki testiden kırılan İsmail olmasaydı muhtemelen bugünkü Türk devleti Alevi kimlikli bir devlet olurdu. Sünniler de azınlık olurlardı. O gün tarih yeni bir sayfaya kalem oynatırken yaşanmış olan bu siyasi çatışmanın bugün devam ettirilmesine gerek var mı?" diyor.
Erkek Acı Çeker Kadının Ruhu Duymaz
Yazar: Mineke Schipper Yayınevi: NTV Yayınları
Sayfa sayısı: 400
Kültürler arası edebiyat çalışmaları yapan profesör Mineke Schipper, 'Erkek Acı Çeker Kadının Ruhu Duymaz' adlı kitapta kadınların toplumdaki yerini atasözleriyle eğlenceli bir şekilde anlatıyor... Kitapta 150’nin üzerinde ülkeden ve yüzlerce dünya dilinden derlenen atasözleri yer alıyor. Çocuk, gelin, zevce, kuma, anne, kaynana, dul veya nine olarak kadınların aşk ve cinsellik hayatları, çocuk yetiştirmeleri, yaptıkları işler, yetenekleri ve iktidarları atasözleriyle dile getiriliyor. Atasözlerindeki erkek egemen söylemi vurgulayan Schipper, bunun böyle sürüp gitmesini önlemek için yüzyıllar boyunca uydurulmuş, değer verilmiş ve bütün dünyaya yayılmış sayısız engelin farkında olunması gerektiğini söylüyor.
Kendi Everest'inize Tırmanın
Yazar: Nasuh Mahruki Yayınevi: Alfa Yayıncılık Sayfa sayısı: 386 AKUT'un kurucusu profesyonel dağcı Nasuh Mahruki bu kişisel
KASIM - ARALIK 2010
Alev Saçlı Çocuk Yazar: Christine Nöstlinger Yayınevi: Günışığı Kitaplığı Sayfa sayısı: 88
Dünya çocuk ve gençlik edebiyatının çok ödüllü yazarlarından Christine Nöstlinger’in bu kitabında, kızıl saçları yüzünden farklı görünen bir çocuğun alay konusu olarak dışlanmasını ve akranlarıyla ilişkilerinde karşılaştığı zorlukları, onun yaşamının bir kitap sayesinde nasıl umulmadık bir biçimde değiştiği anlatılıyor. Yazar Suzan Geridönmez’in Türkçe’ye kazandırdığı, sanatçı Huban Korman’ın özgün desenleriyle yeniden renklenen kitap, topluma, kurumlara ve yönetimlere eleştirel bir gözle yaklaşıyor; aile içi dayanışmayı ve nesiller arası iletişimi yüceltiyor.
Beden ve Akıl Yazar: Brigitte Labbe Yayınevi: Günışığı Kitaplığı Sayfa sayısı: 40
Hem çocuklara, hem de yetişkinlere yönelik olarak hazırlanan “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisinin 18. kitabında ünlü Fransız yazar Brigitte Labbe, yaşama ve varoluşa ilişkin temel iki konu; “beden” ve “akıl” üzerine düşündürüyor. Soyut aklın varlığı nasıl fark edilir, akıl ve beden arasında bir önem ya da öncelik ilişkisi kurmak mümkün mü, rüya ve gerçek arasındaki farkı nasıl ayırt edebiliriz, bedenimize iyi bakmak yalnızca dış görünüşle mi ilgilidir gibi birçok soruyu, günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız örnek olaylar, durumlar ve diyaloglarla öyküleştiriyor.
KİTAP
gelişim kitabında "Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır" mesajı veriyor. Son 15 senedir motivasyon, kişisel gelişim, liderlik ve takım çalışması konularında Türkiye'nin dört bir yanında seminerler veren Mahruki "Sonuçta toplumlar biraz kendi Everest’lerine tırmandığı nispette yücelir. Bu halkın bu gençliğin özellikle kendini keşfedip kendi potansiyellerinin doruğuna ulaşması gerekiyor" diyor. Kitabın içinde, kişiye yol göstermesi açısından 64 temel kavramdan bahsedilirken bu adımların görsel olarak canlandırıldığı zihin ve yol haritaları da ek olarak veriliyor.
KİTAPLAR
İSMMMO YAŞAM 61
Cep’te ‘dokunma’ yarışı
iPhone 4, i900 Galaxy S ve N8… Cep telefonunda dokunmatik ekranlı akıllı telefon yarışının yeni savaşçıları. Apple, Samsung ve Nokia’nın bu alandaki rekabeti kızışıyor. AYŞEGÜL EMİR
TEKNO-YAŞAM
12 MEGAPİKSEL KAMERA
Nokia’nın dokunmatik ekranlı cep yarışındaki son modeli ise N8. Nokia tarihinde en fazla ön sipariş alan cep telefonu özelliğini taşıyan model, Türkiye pazarına girdi. 12 megapiksel kamerası var ve Carl Zeiss lensini kullanıyor. Xenon flaşı da karanlık ortamlarda yüksek kalitede fotoğraf çekimine izin veriyor. HD kalitesinde de video çekebilen N8’de video, fotoğraf ve uygulamaları saklamak için kullanıcılara 16 GB dahili hafıza sunuyor. Cihaz açıkken de entegre edilebilen MicroSD yuvası sayesinde telefonun hafızası 32 GB’a kadar yükseltilebiliyor. 3.5 inç’lik AMOLED ekrana sahip olan ve Symbian işletim sistemi alt yapısını kullanan N8, Ovi uygulamalarını da cebe getiriyor. HDMI yuvası sayesinde N8, HDMI yuvasına sahip ekranlara bağlanabiliyor ve telefon üzerinden aktarılan videolar ekranlara yansıtılabiliyor.
62 İSMMMO YAŞAM
Türkiye’de cep telefonu pazarında dokunmatik ekranlı akıllı telefon rekabeti yaşanıyor Apple’ın son modeli iPhone 4 ilgi görürken, Nokia ve Samsung bu telefona rakipleri hemen piyasaya sundu. Apple’ın 3G ve 3GS modellerinin ardından son modeli iPhone 4 de eylül ayında Türkiye’ye geldi. iPhone 4 bir önceki iPhone serisine göre yüzde 34 oranında daha ince bir yapıya sahip. 24 Eylül’de Vodafone ve Turkcell’in getirdiği akıllı cihazın fiyatı da beklenenden az oldu. 1.600 TL’den satışa sunulan iPhone 4, kontratlı ve kontratsız olarak satılıyor. iPhone 4, 16 Gigabayt ve 32 Gigabaytlık modellere sahip. Kontratsızlar 1.600 TL’ye yakın fiyattan satılırken, kontratlıda 24 aydan başlayan taksit imkanıyla ses, kısa mesaj ve internet seçenekleriyle sunuluyor. 4. 5 megapiksel çözünürlükte görüntü alabilirken, saniyede 30 kare video çekimi yapabiliyor. 3.5 inç’lik bir ekrana sahip olan iPhone 4, 960x640 piksel çözünürlüğünde görüntüyü ekrana yansıtabiliyor. 3GS’e göre dört kat daha fazla çözünürlüğe sahip. iPhone 4’ün bataryası, diğer iPhone’lara
göre yüzde 16 oranında daha büyük bir yapıda bulunuyor. Batarya ömrü daha uzun olduğundan yüzde 40 oranında daha fazla konuşma şansı sunuyor.
SAMSUNG’DAN GALAXY S
Samsung’un, iPhone 4’e rakip olarak çıkardığı akıllı telefonu i9000 Galaxy S ise, Android işletim sistemiyle çalışıyor. 4 inç’lik AMOLED ekranı var. 1 Gigahertzlik işlemcisi sayesinde yüksek çözünürlükte video kullanımı, lokasyon bazlı servis imkanı sunuyor. HD video kayıt ve oynatma, mikro SD ile 32 Gigabayta kadar yükseltilebilen 8 Gigabayt dahili hafızaya sahip. Fiyatı 1.475 TL olarak belirlendi. Notebook, TV ve kamera gibi diğer cihazlara sunduğu kablosuz bağlantının yanı sıra Samsung i9000 Galaxy S, Social Hub özelliğiyle kullanıcılarına her yerde e-posta erişimi ve sosyal ağa ulaşım fırsatı veriyor. Samsung i9000 Galaxy S, hava durumu, haber başlıkları ve borsa bilgilerine anlık erişim sağlayan Günlük Brifing özelliğinin dışında dijital fotoğraf çerçevesi, masa saati, takvim ve müzik istasyonu uygulamaları sunan ev istasyonu özelliği ile de dikkat çekiyor.
KASIM - ARALIK 2010
Toshiba’dan yeni LED TV
Toshiba’nın yeni LED LCD TV serisi, her türlü yaşam tarzını destekliyor. Yeni SL LED Serisi, 19 inç’den (48 santimetre), 42 inç’e kadar (107 santimetre) kadar ekran boyutlarına sahip. Arka ışıklandırmalı özellikleriyle evdeki her odaya ve tüm yaşam biçimlerine uygun seçenekler sunuyor. Yeni televizyonlar, LED arka ışıklandırma sistemi sayesinde düşük enerji tüketimi ve ince görünümün yanında yüksek görüntü kalitesi sunuyor. Parlak siyah SL738 serisi televizyonlar uydu ve dijital kablolu yayınları alabilen, analog ve dijital entegre alıcılarla sunuluyor. LCD paneli arkadan aydınlatan enerji tasarruflu Edge LED teknolojisi cihazın çok ince tasarımına rağmen son derece parlak görüntü kalitesini sağlıyor. HDMI girişi ile televizyonlar herhangi bir HDMI özellikli HD kaynaktan sıkıştırılmamış multimedya verilerini alabiliyorlar. USB girişi de bulunuyor.
Güneş ışığıyla çalışıyor
Logitech, güneş ışığıyla güçlendirilmiş klavye Logitech Wireless Solar Keyboard K750’yi geliştirdi. Günışığının olduğu her yerde, kapalı mekanlarda bile kendi kendini şarj eden K750 ile pil sorunu artık tarih oluyor. Logitech Wireless Solar Keyboard, rahat bir kullanım için herhangi bir şarj kablosuna ihtiyaç duymadan, entegre solar paneliyle kendi kendini şarj ediyor. Dahili solar güç uygulaması, ihtiyacınız olan ışık miktarını gösteren, tek bakışla pil seviyesini görmenizi kolaylaştıran ve daha fazla güce ihtiyacınız olduğunda sizi uyaran bir göstergeye sahip. Kapalı mekanlardaki ışığın enerjisini kullanabiliyor ve tamamen karanlık bir yerde en az üç ay şarjı bitmeden kalabiliyor. Klavye, 7.5 milimetre kalınlığındaki ince tasarımıyla da dikkat çekiyor. Yuvarlak hatlı kenarlara ve ince bir profile sahip.
Kanadalı Research In Motion (RIM) iş hayatında elektronik posta gönderimi için kullanılan Torch 9800 akıllı telefonu Türkiye pazarına sundu. Yeni model tam dokunmatik ekranla BlackBerry klavyesini tek cihazda bir araya getiriyor. Torch 9800, BlackBerry 6 işletim sistemiyle sunulan ilk BlackBerry akıllı telefon olarak da öne çıkıyor. Optik bir trackpad’e ve açıldığında gelişmiş bir yazım deneyimi sunmak için kızaklı bir klavyeye sahip. 3G ağlarını destekleyen yeni BlackBerry akıllı telefon, son nesil kablosuz internet bağlantısı da sunuyor. 5 megapiksel kamerası, video kayıt özelliğinin yanı sıra sürekli otomatik odaklama, görüntü sabitleme, çeşitli sahne modlarında çekim ve yakınlaştırma gibi özellikleri destekliyor. 8 Gigabayt’lık depolama kapasitesine sahip telefonun, toplam depolama kapasitesini 36 Gigabayt’a çıkartabilen bir microSD hafıza kartı yuvası da var.
KASIM - ARALIK 2010
Epson’un yeni modeli Stylus Pro 4900, geniş renk yelpazesiyle dikkat çekiyor. 43.2 santimetrelik boyuna karşın çoğaltma ve yeniden basım işlerinde iyi baskı kalitesi sunuyor. Farklı tasarımıyla dikkat çeken Stylus Pro 4900, renk yoğunluğunun yanı sıra hassas renk uyumu da sağlıyor. Yazıcı, otomasyonu ve mekanizması sayesinde küçük ofislerle stüdyo daireler için ideal çözüm olarak görülüyor. Cihaz, 11 renk UltraKrom HDR mürekkepleri ve yüksek kalite TFP yazıcı kafası ile baskılara profesyonel el dokunuşu yapıyor. Gerçek görünümle baskı kalitesini özdeş hale getiriyor. Farklı mecralar üzerine çoğaltmalarda bile baskıdan gerçek renklerin alınmasını sağlıyor. Cihaz aynı zamanda, SpectroProofer adı verilen seçeneğiyle, farklı mecralar üzerine baskı alınmadan önce tekrar edilebilen renk doğrulamasını da yapabiliyor.
TEKNO-YAŞAM
Kızaklı klavyesi var
Geniş renk yelpazesi
İSMMMO YAŞAM 63
KOMİK RESİMLER
GÜNÜMÜZ BEDDUALARI
Mouse'un kırıla. Tıklayamayasıca. Hatların kopa da hiçbir yere bağlanamayasın. Disk'lerin ‘crash’ ola... Dosyalarına virüs bulaşa. Networklerden atılasın. Database'in patlaya. Security key'lerin deşifre ola. Back-upların bozulsun da geçmişe dönemeyesen. Kartuşun bite!
YOK
Kadının biri bakkala girmiş. - Ekmek var mı? - Özür dilerim.Yok! - Yoğurt var mı? - Maalesef o da yok. - Çikolata, bisküvi. - Kusura bakmayın. - Deterjan, tuvalet kağıdı. - Hayır. - Aman Tanrım. Kapatmalısınız bu dükkanı. - Haklısınız ama anahtar da yok!
MİZAH
DOKTOR
64 İSMMMO YAŞAM
Adamın biri doktora gitmiş. Doktor tahlil sonuçlarını ve röntgen filmlerini uzun uzun incelemiş ve adama “Maalesef beyefendi” demiş. “Fazla ömrünüz kalmamış.” Adam üzüntüden düşecek gibi olmuş. “Peki ne kadar yaşayacağım doktor.” “On” deyip sözünü yarıda kesmiş doktor. Adam, “Doktor Bey on ne? On ay mı, on hafta mı, on gün mü?” “Dokuz, sekiz, yedi, altı…”
KASIM - ARALIK 2010
KASIM - ARALIK 2010
Temel bir uluslararası ekonomi toplantısına katılır. Devletin topladığı vergileri konuşurlar. Konuşmacılardan biri Amerikalı, biri Avrupalı, biri de Temel’dir. Ülkelerde vergi dağılımının nasıl yapıldığıyla ilgili örnekler verilir. Amerikan vatandaşı söz alır: - Bizim Amerika’da önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız. Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalanlar devlete kalır, yatırım yaparız. Avrupalı söz alır ve anlatmaya başlar: - Bizim Avrupa’da başka ama ona benzer bir uygulama yaparız. Önce yere bir daire çizeriz. Halktan toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarında kullanırız. Sıra bizim Temel’e gelir ve başlar anlatmaya: -Ula uşaklar ne güzel anlattınız. Keşke biz de çalışkanluğunuzi alsak. İnanun bizum öyle bir uygulamamız yok. Bizde daha kısa oluyor. Bir kere öyle yere çizgi çizmezuk. Bizde hükümet halktan toplar vergileri, atar havaya. Yere düşenleri kendilerine harcama yaparlar. Havaya kalanlar halka hizmet olarak geri döner.
TEKNOLOJİ
Amerikalı ile Türk arkadaş olmuşlar. Amerikalı bizim Türk'ü Amerika'ya davet etmiş. Amerikalı, Türk'e Amerika’nın her yerini gezdirmiş. En son NASA'yı göstermiş, uzay araçlarını gezdirmiş. Bizim Türk, “Sizdeki teknoloji büyük, hayran kaldım” demiş. Türkiye’ye dönmüş. Bu kez Amerikalı Türkiye’ye gelmiş. Bizim Türk acaba Amerikalıyı nereye götürsem gezdirsem diye düşünmüş. En sonunda hamama götürmeye karar vermiş. Amerikalıyla hamama girmişler; tabii her taraf buhar. Amerikalı atılmış: - Tamam pes, vallahi hayran kaldım. Amerikalı memleketine dönmüş. “Türkiye’de ne gördün?” diye soranlara şu cevabı vermiş: - Ya arkadaşlar bizim NASA boş iş, Türkler insan yapıyorlar; ben vardığımda zımpara çekiyorlardı.
3- Ak saray içinde sarı sultan.
4- Hangi karnede zayıf olmaz?
5- İz eder dizi dizi alır, götürür bizi. 6-Su yutmuş toprağa ne denir?
7-Yazın yaşını, kışın başını yeriz.
8-Yuvarlağız, altındanız, bir kolda toplanırız.
9-Gecelik giymiş eşeğe ne denir?
ŞAKA
Nasrettin Hoca pazarda dalgın dalgın yürüyormuş. Etrafındaki esnafları seyrediyormuş. Bu sırada ensesine şiddetli bir tokat gelmiş. Hoca tökezleyip birkaç adım sendelemiş. Neyse toparlanıp yavaşça arkasını dönmüş. Bir bakmış ki kendisinin iki katı iri yarı bir adam. Hoca durmuş, bir yutkunmuş… Sonra da; “Bana sen mi vurdun” diye sormuş. Adam; “Ben vurdum olacak” demiş. “Şakadan mı vurdun, ciddiden mi” diye sormuş. Adam, “Ciddi vurdum, ne yapacaksın!” demiş. Hoca, “Aman aman öyle olsun. Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da!” diye yanıt vermiş.
MİZAH
Yüzmek zayıflatıyorsa balinalar neyi yanlış yapıyorlar? Mısır yağı mısırdan, ayçiçek yağı ayçiçeğinden elde ediliyorsa güneş yağı nereden elde ediliyor? Süper yapıştırıcı her şeyi yapıştırdığı halde niçin içinde bulunduğu tüpün iç cidarlarını yapıştırmıyor? Niçin yanlış çevrilen telefon numarası hiçbir zaman meşgul çalmaz? Neden falcıya gitmeden evvel randevu almak gereklidir? Eğer bugün hava sıcaklığı 0 derece ise ve yarın iki kat daha soğuk olacaksa, yarın hava kaç derece olacaktır? Niçin ‘tek heceli’ kelimesi diyebilmek için dört hece kullanmaktayız? Neden insanlar gökyüzünde 400 milyon yıldız var denildiğinde inandıkları halde yeni boyalı yazan yüzeyi elleriyle yoklarlar? Niçin limonlu gazozların içerisinde bir sürü suni tatlandırıcı varken, bulaşık deterjanında gerçek limon suyu kullanılmaktadır?
VERGİ DAĞILIMI
2-Ne kanı var ne canı, beş tanedir parmağı.
Cevaplar
CEVAPSIZ SORULAR
1-Kıştan kaçmaz, yaprağı uçmaz.
1-Çam ağacı 2- Eldiven 3- Yumurta 4- Sağlık karnesi 5-Ayak 6-Çamur 7-Soğan 8-Bilezik 9-İyi geceler
İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
İSMMMO YAŞAM 65
1
1
K A R E
2
3
4
5
B U L M A C A 6
7
8
9
10 11 12
SUDOKU
Z O R
2 3 4 5 6 7 8 9
10
11
12 13
K O L A Y
14 15
SOLDAN SA⁄A 1. Aylak - Yakar› - Argonun simgesi. 2. Midye tavaya kat›lan bir sos - Yapay. 3. Uyarma - ‹spermeçet balinas›. 4. Olumsuzluk veren bir önek De¤erli bir orkide türü - Katma, ilave etme. 5. Güney Amerika’da yaflayan uzun kuyruklu tukan türü. 6. Aral›ks›z - Çizilerek ya da oyularak aç›lan kertik. 7. S›cakl›k - Dü¤me deli¤i - Satrançta bir tafl. 8. Bir dinin içinde Tanr›’ya ulaflmak amac›yla tutulan yollardan her biri - Bir nota. 9. Parola - S›vas’›n bir ilçesi - Elizabeth ad›n›n k›sa biçimi. 10. Evrenpulu - Bir ifli yapmaya haz›r. 11. Kemiklerin toparlak ucu - Cilve - Yoksul. 12. Torunu olan kad›n - Kar›, efl. 13. Kabiliyet - Vücuttan ç›kan tuzlu s›v›. 14. Voleybol, tenis bölümü - Tehlikeli bir hastal›k. 15. Spielberg’in bir filmi - Kayseri’nin bir ilçesi - Küçük ma¤ara.
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Shakespeare oyunu - Tavlada bir say›. 2. A¤›rbafll›l›k - ‹çtenlik. 3. Uzakl›k - Yüzy›l - Kesintilerden sonra kalan miktar. 4. Bir üzüm türü - Hainlik. 5. Bir besin maddesi - Bir zaman birimi - Eskrimde bir dal. 6. Telli bal›kç›l - Geveze. 7. Saf yün, pamuk ve sentetik elyaf kar›fl›m› sert kumafl - Bir s›v›y› fl›r›nga ile vermek ifli, zerk - Kay›kta dümen kolu. 8. Bir iflaret s›fat› - ‹lave - Güreflte bir oyun. 9. Soyluluk - Kol, k›s›m - Çinlilerin bir uzunluk ölçüsü. 10. Mu¤la’n›n bir ilçesi - Labada da denilen bir bitki - Tellürün simgesi. 11. Sapakl›k, ayk›r›l›k - Önde bulunan. 12. Gaetano Donizetti’nin bir operas› - Sadist - Kurosava’n›n bir filmi.
SOLDAN SA⁄A: 1. Avare-Dua-Ar. 2. Tarator-Suni. 3. ‹kaz-Kaflalot. 4. Na-Ada-Ulama. 5. Arakari. 6. S›k-Çetele. 7. Is›-ilik-Fil. 8. Tarikat-Re. 9. ‹m-Hafik-Liz. 10. mika-Amade. 11. OmNaz-Fakir. 12. Nine-Ayal.13. Yetenek-Ter. 14. Set-Kolera 15. Et-Develi-‹n. YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1. Atinal› Timon-Se. 2. Vakar-Samimiyet. 3. Ara-As›r-Net. 4. Razak›‹hanet. 5. Et-Dakika-Epe. 6. Okar-Lafazan. 7. Dra-‹çitim-yeke. 8. fiu-Ek-Kafakol. 9. AsaletDal-Li. 10. Ula-Efelek-Te. 11. Anomali-‹leri. 12. Rita-elezer-Ran.
KARE ÇÖZÜM
HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU 66 İSMMMO YAŞAM
Z O R
K O L A Y
Bulmacamızdaki her satır, her sütun ve 3X3’lük her kutuya, 1’den 9’a kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3X3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılacaktır.
KASIM - ARALIK 2010