37
SAYI
YASAM
6
YIL
MART-NİSAN 2012
DOĞAYA DÖN SAĞLIKLI YAŞA
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI
SGK İL MÜDÜRÜ RAMAZAN YILDIZ İLE SÖYLEŞİ PETROLÜN VARLIĞI BİR DERT YOKLUĞU YARA GAZETECİ ALİ AĞAOĞLU İLE SÖYLEŞİ MÜZİĞİN HARİKA ÇOCUĞU OYUNCULUĞA SOYUNUYOR KİŞİLİĞİNİZ MESLEĞİNİZE UYGUN MU? YÜKSELEN ÇİN’İN YÜKSELEN ŞEHRİ: ŞANGAY
Kayıtdışı çalışmayı OECD ortalamalarına getireceğiz
SGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve Anadolu’dan gelen diğer milyonlarca insandan sorumlu. Kurumun genç müdürü Ramazan Yıldız, İstanbul’da ilçe yapılaşmasını hızlandıracaklarını ve hizmeti vatandaşın ayağına götüreceklerini söylüyor. Yıldız, “Şu anda kayıtdışı çalışma oranı yüzde 33. Elektronik uygulamalarla bu oranı OECD seviyesi olan yüzde 8’e getirmeyi hedefliyoruz” diyor.
ZİRVEDEKİLER
AYŞEGÜL EMİR Sosyal güvenlik, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren ve 74 milyonu kapsayan bir alan. Doğumdan ölüme kadar herkes mutlaka sosyal güvenlik sisteminden yararlanıyor. Türkiye’de sosyal güvenlik uygulamaları son dört yıldır ciddi bir dönüşümden geçiyor. Emekli Sandığı, SSK, BağKur şeklindeki geçmişin çok başlı yapılanmasının yerini bugün Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) almış durumda. Kanunla 2006 yılında çatı örgüt haline gelen SGK’nın en önemli işlevi, sosyal güvenliğe herkesin ulaşmasını sağlamak ve kayıtdışı istihdamı azaltmak. Her ilde bir müdürlüğü bulunan kurumun en önemli bölgelerinden biri ise nüfusun ve istihdamın kalbinin attığı İstanbul. İstanbul, kurumun en büyük taşra birimi. SGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve ayrıca Anadolu’dan gelen diğer milyonlarca insandan sorumlu. İl müdürü de genç ve yetenekli bir isim, Ramazan Yıldız. On yıldan fazladır kurum bünyesinde çalışan Yıldız, İstanbul SGK’nın adeta çiçeği burnunda başkanı. Ekim 2011’de bu göreve getirildi. Yıldız, İstanbul’da her ilçede bir SGK merkezi kurulması çalışmalarına hız vermiş durumda. Fiziki yapılanma ve de-
10 İSMMMO YAŞAM
netimlere önem veren Yıldız, bütün işlemlerin elektronik ortama açılması ve her şeyin online takibi için de çalışmalarını sürdürüyor. Öğrencilik ve daha sonraki yıllarında kendisi de kayıtdışı çalışmak zorunda kalan Yıldız’la, kendi kariyerini, sosyal güvenlikteki son gelişmeleri konuştuk. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sosyal güvenlik bünyesine katılmanız nasıl oldu? Ben 1976, Çanakkale Ayvacık doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdim. Sonra yüksek lisans yaptım. Şu anda doktora çalışmalarım sürüyor. 2000 yılında kurumda müfettiş olarak çalışmaya başladım. 2006’da kurumların birleşmesiyle sosyal güvenlik müfettişliğine atandım. 2008-2010 yılları arasında SGK İstanbul İl Müdür Yardımcılığı görevini yürüttüm. 2010 yılının Temmuz ayında SGK Bursa İl Müdürlüğü’ne atandım. 15 ay bu görevi yaptım. Ekim 2011’den beri de İstanbul İl Müdürü olarak görev yapıyorum. Evliyim ve iki çocuğum var. Çocukluğumda bu alan idealim miydi? Sosyal güvenlik çok bilinen bir alan değildi. Ama müfettişlik istiyordum. 2000 yılında sınavlara girerken SSK ağırlıklı girmiştim. Müfettiş olarak çalışmak önemli avantaj oldu. Sosyal güvenlik de 2000’li yıllarda herkesin gündemine giren bir konu oldu. SGK
MART-NİSAN 2011
MART-NİSAN 2011
EN ÇOK KAYITDIŞI HİZMET SEKTÖRÜNDE Kayıtdışı çalışmayı sektörler açısından değerlendirir misiniz? Türkiye’nin ekonomik görüntüsüne paralel bir durum çiziyor. Gayrı Safi Milli Hasıla’ya katkıda birinci sırada hizmet sektörü var. İkinci sırada sanayi, üçüncü sırada ise tarım bulunuyor. Bu sıra kayıtdışılıkta da benzer. En çok kayıtdışı çalıştırma hizmet sektöründe, onu tarım takip ediyor. Sanayi en son sırada yer alıyor. Sanayide iş kazası riski olması ve daha kurumsal yapıların bulunması kayıtdışılığı azaltıyor. İstanbul, sigortasız çalışmada ön sıralarda değil. Nüfusa göre karşılaştırıldığında diğer illerle benzer yapıda. Ortanın altında yer alıyor diyebiliriz. Kayıtdışılık yoktur demek yanlış ama diğer illerden daha fazla değil.
ZİRVEDEKİLER
zamanla modern toplumun tamamına hizmet eden bir yapıya geldi. Bu kurumda yönetici olmak son derece gurur verici. Ben de üniversite ve daha önceki yıllarda iş hayatında uzun yıllar kayıtdışı çalıştım. Öğrenciyken çalıştığımız yerlerin hiçbirinde sigortamız yapılmadı. Biz de o yaşlarda sigortanın bu kadar önemli olduğunu bilmiyorduk. Yıllar sonra hayat bizi buraya getirdi. Daha önce Bursa İl Müdürü’ydünüz. İstanbul’a müdür olarak atandığınızda nasıl farklılıklar gördünüz? Aslında daha önce İstanbul deneyimim vardı. Bursa’da 15 ay çalıştım ve orası benim için staj gibi oldu. Orada 15 ay müdürlük yapmış olmak İstanbul’da gerçekten yapılması gereken işleri anlamak için iyi bir deneyim oldu. Bursa, Türkiye’nin dördüncü büyük ili ve 2.5 milyon nüfusu var. Ama İstanbul’da işlemler açısından Bursa’ya göre 7.5 kat daha fazla iş ve işlem var. İlk olarak merkez müdürlüklerinin açılmasına öncelik verdik. Önceki başkan Mustafa Kuruca altyapı çalışmalarını yapmıştı. İstanbul’da Adalar hariç her ilçede bir merkez açılmasını planlıyoruz. Açılışlar devam ediyor. Şu anda 23 merkeze ulaştık. 2012 sonunda bu sayı 30’u bulacak. Temel amacımız sosyal güvenlik hizmetini vatandaşın ayağına götürmek. İstanbul’da merkez ve ilçe şubeleri dahil dört bine yakın çalışanımız var. 14 milyona hizmet veriyoruz. Ayrıca Anadolu’dan da hasta olarak gelen pek çok insan var. İstanbul’da aylık 140 milyon TL hastane ödemesi, 250 milyon TL eczane ödemesi ve 6 milyon TL’lik de şahıs ödemesi var. Bu rakamlar da devletin sağlığa ne kadar harcama yaptığını gösteriyor. SGK’nın İstanbul’a yönelik yeni uygulamaları olacak mı? SGK, İstanbul’a özel önem veriyor. Vatandaşın ayağına giderek hizmet vermek istiyoruz. Özellikle merkezlerin açılması hızlandırılmış durumda. İkinci aşamada hizmet üretimi geliyor. Biz başka kamu kurumuna gidince nasıl hizmet almak istiyorsak o şekilde hizmet vermeye çalışıyoruz. Elektronik ortamdaki uygulamalarda son durum nedir? Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye’de en geniş ve kapsamlı bilgi işlem altyapısını kullanan kurumlarından biri. Çalışanların her ay düzenli olarak kuruma bildirilmesi e-bildirgeyle yapılıyor. Sağlık boyutunda eczane sistemi Medula var. Bu sistemle de ilaç ve hasta muayenesi sorgulanıyor. Tedaviler sisteme giriliyor. İlaçlar buradan görülüyor. Türkiye’de zaten böyle sistem başka kurumda yok. Dünyada bu büyüklükte sistem de yok. Bütünsel olarak her şeyi tek bir sistemden kontrol ediyoruz. Elektronik altyapıyı çok yoğun kullanıyoruz. Bizim bunu kullanmamız da bağlantılı olduğumuz diğer kurumları da elektronik sistem kullanmaya zorluyor. Peki, elektronik uygulamalar suistimalleri ve kayıtdışını ne kadar engelledi? Türkiye’de kayıtdışı istihdam oranı yüzde 33’lerde. Herkesin kayıt altına alınıp sağlık sisteminden yararlanması hedefleniyor. Sağlık ödemelerinde üst sınır yok. İhtiyacı olanın tamamı karşılanıyor. Bu nedenle kimse sigortasız çalışmak istemiyor. Çalışan istedikçe işveren de bildirmek zorunda kalıyor. Türkiye’de sigortalı sayısı ilk kez 17 milyonu aştı. Bu da elektronik sis-
İSMMMO YAŞAM 11
ZİRVEDEKİLER
‘MUHASEBECİLER EN ÖNEMLİ PAYDAŞLARIMIZ’ İSMMMO’yla ilgili düşünceleriniz neler? İSMMMO, Türkiye’nin en büyük meslek örgütlerinden biri. Kurum bünyesindeki TESMER’in seminer ve eğitimlerine katılıyoruz. Sosyal güvenlikte en önemli paydaşlarımız muhasebeciler ve mali müşavirler. Her ne kadar işverenler adına işlem yapsalar da, SGK’nın işini kolaylaştırıyorlar. Sosyal güvenlik mevzuatını iyi bilen bir meslek grubu. SGK’yı tanıyan insanlarla muhatap oluyoruz. Mali müşavirler olmasa kurumu tanımayan, mevzuatı bilmeyen insanlarla muhatap olacaktık. O zaman bu kadar seri işlem yapamazdık. Muhasebeci ve mali müşavirler en önemli paydaşlarımız. SGK iş ve işlemlerinde her zaman yanlarında olacağız. Mayıs ayında düzenlenen ‘Sosyal Güvenlik Haftası’nda, olduğu gibi odada sosyal güvenlik seminerine katılıyoruz.
12 İSMMMO YAŞAM
temin kullanımının getirdiği bir şey. Bu tarz işlemler kayıtdışılığı azaltıyor. SGK’nın elektronik sistemi, diğer kurumları da zorluyor. Örneğin, bir Sağlık Provizyon ve Aktivasyon Sistemi (SPAS) uygulamaya konuldu. Buradan yararlanmak isteyenler aile tablolarını düzeltti. Yoksa provizyon alıp tedavi olamıyorlar. Ocak 2012’de başlatılan ‘Genel Sağlık Sigortası’ çok tartışıldı. Şu anda hangi aşamada? Genel Sağlık Sigortası, gelişmiş her ülkede uygulanan bir sigorta. Önce aile hekimliği uygulamaya giriyor, sonra bu sigorta başlatılıyor. Türkiye’de, 2010’da aile hekimliği düzenlendi. 2012 Ocak ayında sigorta yürürlüğe girdi. Ülkede yaşayan herkesin sağlık güvencesi, ilaç ihtiyacı ve iyileşmesine yardım edecek cihazların karşılanmasını öngörüyor. Sadece vatandaşları değil, ülkede bir yıldan fazladır oturan yabancıları da kapsıyor. Bu sisteme geçileceği için 9.1 milyon Yeşil Kartlı’nın da kartı iptal ediliyor. Başlangıçta gereksiz birikmeler oldu. Ama dört ay geçti, artık normale döndü. Artık kaymakamlıklarda ‘Gelir Testi’ için kuyruk beklenmiyor. Biz sisteme Gelir Testlerini işliyoruz. Süreç
MART-NİSAN 2011
MART-NİSAN 2011
MÜLKİYET SORUNU GERÇEK İHTİYAÇ SAHİBİNİ ENGELLİYOR Apartmanı olup Yeşil Kart’ı bulunan insanlar var. Bunları nasıl engelleyeceksiniz? Genel Sağlık Yasası, bunun önüne geçecek. Ama Türkiye’de mülkiyet sorunu var. ‘Gelir Testi’ yapılırken, vatandaşın tam nasıl bir malvarlığı olduğu tespit edilemiyor. 2B arazisinde tapuda görünmeyen apartmanı olabiliyor. Ölümden sonra da miraslar veraset intikaliyle gidiyor. Kiminin dairesi ölen dedesinin üzerinde görünüyor halen. Fiili sahibi kayıtlarda başkası görünebiliyor. Malvarlığı sorunları çözülüyor. Hızlandı bu işlemler. On yıl önce sosyal güvenlikte bugünü hayal bile edemiyorduk. Bu sorunları da rahat geçebiliriz.
ZİRVEDEKİLER
devam ediyor. Sürecin tamamlanması 2013’ü bulmaz. Bir ay sonra bu geçişler biter. Siz SGK’dan önceki süreçte de kurumda görev yaptınız. Sosyal güvenlikte geçmişi ve bugünü karşılaştırır mısınız, neler değişti? SGK, devletin sosyal yüzünün göstergesi. 2006’da çatı kuruluş oluştu. Herkesi kapsıyor ve o büyüklükte bütçe harcıyor. Açıkları da var. 2012 yılı için açık tahmini 21 milyar TL. SGK, Türkiye’ye çok şey kattı. Daha önce sigortasız çalışınca ne yapacağınızı bilmiyordunuz. Şimdi daha kolay. Alo 170’den de ihbarlar alıyoruz. En geç iki gün içinde denetim elemanları gidip fiili denetim yapıyorlar. Ama 2008 yılında getirilen ‘5 puan’ uygulaması işverenleri kayıtdışılıktan uzaklaştırdı. Çünkü kayıtdışı çalıştırırken yakalanırsa bu indirimden yararlanamıyor. 5 puanlık indirim teşviği, sigorta primlerinde yüzde 25’lik indirime denk geliyor. Bundan dolayı herkes kayıtlı eleman çalıştırmaya özen gösteriyor. Sizce kayıtdışını azaltmanın yolu nedir? Türkiye’de, 2013 yılı kayıtdışı istihdamla mücadele yılı ilan edildi. Bu çerçevede eylem planları oluşturuldu. Kayıtdışı ekonomi ve istihdam farklı gibi algılanıyor ama ikisi de birbirinin ardılı. Kayıtdışıyla mücadele için SGK, kontrol memuru sayısını artırıyor. 400 kişi işe alındı. Bu sayı daha da artırılacak. Denetim fiili olarak artırılacak. Ama asıl etkin denetim elektronik alanda olacak. Yüzüncü madde uygulamaları çerçevesinde SGK’ya 24 kuruluş bildirim yapmak zorunda. Bankalar, okullar, Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlar kendilerine bildirim yapanları SGK’ya bildirmek zorunda. Bu bilgilere göre de denetim yapılıyor. Kağıt üzerinde ve elektronik ortamda da denetim var. Vergi Dairesi Otomasyon Projesi (VEDOP) kapsamında kayıtlar da yapılıyor. Diğer kamu kurum ve kuruluşlarının bildirimleri esas alınıyor. Teker teker incelemeleri yapılıyor. Bu nedenle kayıtdışı çalışma oranı giderek azalıyor. Altı yıl önce yüzde 45 olan oran, bugün yüzde 33’lere indirildi. Sürdürülebilir sosyal güvenlik için bu oranın OECD ortalaması olan yüzde 8’e getirilmesi gerekiyor. Emeklilik yaşında Türkiye dünyada ne durumda? Türkiye’de bir emekliye 1.9 çalışan düşüyor. Dünyada ise bir emekliye 4 çalışan düşüyor. Biz de kalan açığı Maliye sübvanse ediyor. Bu nedenle emeklilik yaşı artırıldı ama bu akşamdan sabaha olacak bir uygulama değil. Türkiye’de, 2040 yılında ortalama yaşam ömrünün kadınlarda 83, erkeklerde 80 olacağı tahmin ediliyor. 65 yaşında emeklilik 2048 yılında başlayacak. OECD ortalaması ise kişinin emekli olduktan sonra 16 yıl bu aylığı alması yönünde. Bazı Batı ülkelerinde 65 olan emeklilik yaşının 67’ye çıkarılması çalışmaları da var. Türkiye’de şu anda ortalama ömür erkeklerde 75, kadınlarda ise 77. 2011 itibariyle de ortalama emeklilik yaşı 48. Dünyanın yaptığı uygulamaya biz 2048 yılında geçmiş olacağız.
İSMMMO YAŞAM 13
Doğaya yabancılaşma hasta ediyor
KAPAK
Şehir insanı doğaya yabancılaştığı oranda ruhsal ve bedensel rahatsızlıkları artıyor. Depresyon, stres ve anksiyete gibi modern zaman hastalıklarında çare yine doğada saklı… Psikoloji, ekoterapi ile bu hastalıklara çare ararken, insanı sağlığına naturel uygulamalarla kavuşturmayı amaçlayan fitoterapi yeniden keşfediliyor.
14 İSMMMO YAŞAM
MART-NİSAN 2011
GÜLŞEN KANDEMİR “Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sâdık yârim kara topraktır Beyhude dolandım boşa yoruldum Benim sâdık yârim kara topraktır Karnın yardım kazmayınan belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır Bütün kusurumuzu toprak gizliyor Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor Kolun açmış yollarımı gözlüyor Benim sâdık yârim kara topraktır” Ünlü halk şairi Aşık Veysel, Kara Toprak şiirinde ne güzel de anlatmış doğanın bir karşılık beklemeden verişini… Bir düşünün ayağımızın hiç toprağa basmadığını… Bir düşünün oksijenin olmadığı, derin nefes alamadığımız bir ortamı… Bir düşünün hiç çiçeğin olmadığı bir hayatı… Doğrusu bu cümleleri yazarken bile içim daraldı, bunaldım. Ağaçlar, kuşlar, çiçekler ve hayvanların olmadığı bir yaşam aslında ‘ölümle’ eşdeğer… Ayağımızın toprağa basmadığı, yalnızca suni havayı soluyarak yaşadığımız her gün, ölüme daha çok yaklaşıyor ve gerçek yaşamdan kopuyoruz. Modern çağın insanının aslında birçok fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının temelinde de bu doğa yoksunluğu yatıyor.
DOĞA YOKSUNLUĞU
MART-NİSAN 2011
Doğa yoksunluğu sendromu aslında ilk olarak çocuklarda tespit edilmiş. Bu kavram Richard Louv tarafından 2005 yılında yayınlanan Doğadaki Son Çocuk kitabında ilk olarak kullanıldı. Özellikle son yıllarda çocukların doğaya çok daha az çıkmaları, sürekli kapalı yerlerde kalmaları, enerjilerini boşaltamamaları, okulda beden dersi saatlerinin azalması, bilgisayar başında geçirilen zamanın artması, teneffüs saatlerinin azaltılmasının dikkat eksikliğinin artışındaki nedenlerden olabileceği ileri sürülüyor. Doğa yoksunluğu sendromu sadece dikkat eksikliği değil, aynı zamanda depresyon ve anksiyeteye de neden oluyor. Doğada yapılan egzersizler dikkat ve konsantrasyonu arttırıyor, stresin de azalmasına yardımcı oluyor. Bir araştırmada hastanedeki odaları bahçeye bakan ameliyat olmuş hastalar, odası koridora bakan hastalardan çok daha hızlı iyileşmiş… Richard Louv’a göre, bir çocuk doğada bulunduğu anda bütün duyuları aktif halde oluyor. Bilgisayar ekranı gibi tek bir alana konsantre olmak yerine, kendinden daha büyük bir şeye dalıyor, onun bir parçası oluyor. Görüyor, duyuyor, dokunuyor hatta tadıyor. Beynini tazeleme fırsatı buluyor. Böylece gelecek sefer odaklanmak, dikkat etmek zorunda olduğunda (mesela okulda) bunu daha iyi beceriyor.
KAPAK
İstatistikler, gelişmişlikleriyle dünyaya örnek olan Batı toplumlarında, depresyon, alkol ve madde bağımlılığı gibi birçok psikiyatrik rahatsızlığın arttığını gösteriyor. Özellikle 21’inci yüzyılda insanlar daha kaygılı… Birçok insana yaşam anlamsız ve boş geliyor. Bu anlamsızlık ilaçlar ve terapilerle ortadan kaldırılmaya çalışılsa da tamamiyle başarılı olunamıyor. Peki insanlık neden bu duruma düştü? Aslında yanıt çok basit: Doğadan koptuk… 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan hızlı ve çarpık kentleşme bizleri önce doğadan, sonra da kendi özümüzden kopardı. Sabah kuş sesi yerine telefonun sesi ile uyanıyoruz. Temiz hava yerine, havalandırma sistemlerinin üflediği defalarca kullanılan havayı soluyoruz. Yediğimiz gıdalar hormonlu… Hazır ve katkılı gıdalar sağlığımızın bozulmasını hızlandırıyor. Maa-
ÇOCUKLARINIZ DOĞA YOKSUNU OLMASIN
İSMMMO YAŞAM 15
KAPAK
Hayatımı değiştirdim çiftliğe yerleştim
Berkay Atik (30 yaşında): “Ben Ankara’da doğdum, İstanbul’da çalıştım. Bir yıl öncesine kadar İstanbul’da değişik şirketlerde reklam ve pazarlama sorumlusu olarak görev aldım. Geçen yıl işten çıktığımda iki aylık bir program için Çanakkale Küçükkuyu’daki Dedetepe Çiftliği’ne TaTuTa gönüllüsü olarak geldim. Çiftliğin sahibi Erkan Alemdar, aynı zamanda Buğday Derneği’nin yönetiminde bulunuyor. Kendisiyle tanıştık ve bana bir iş teklifinde bulundu. Ben de İstanbul’daki evimi kapattım ve çiftliğe yerleştim. Burada hem TaTuTa projesinden hem de Çamtepe Ekolojik Yaşam Kültürü Merkezi’nden sorumluyum. Ben büyükşehirlerde doğdum büyüdüm. Ben de çocukluğumda doğa yoksunluğunu çok çektim. Buğday Derneği ile tanıştıktan sonra hem işimi hem de hayatımı değiştirdim.”
16 İSMMMO YAŞAM
lesef doğadaki doğal ritmimizi de kaybettik. Hayatımız hareket ederek değil oturarak geçiyor. Belki insan eskiye göre daha uzun yaşıyor ama çoğu zaman boş ve anlamsız bir hayat sürdüğümüz duygusundan kurtulamıyoruz. Doğadan ve doğasından uzaklaşan, kopartılan insanoğlu sağlık sorunları yaşıyor, yeterince mutlu olamıyor. Sorunların bir kısmı ruhsal iken, bir kısmı da bedensel… İnsanların yaşadığı sağlık sorunlarının çözümü yine doğada… Fitoterapi bilimi, insanı sağlığına natural uygulamalarla kavuşturmayı amaçlıyor. Bitki bilim olarak da bilinen fitoterapi Türkiye’de adeta yeniden keşfediliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı bir araştırmaya göre, dünyada yaklaşık 20 bin, Türkiye'de ise 500 bitki çeşidi tedavi amacıyla kullanılıyor. Tarihi M.Ö.50.000 yıllarına kadar uzanan bitkilerin tedavide kullanılışı, bugünkü modern tıbba da öncülük etmiş. Eczacılık fakültelerinde okutulan ‘farmakognozi’ bilim dalının konusu olan fitoterapi’nin değeri günümüzde yeniden anlaşıldı. Nihayetinde hastalıklar ve kimyasal ilaçların yan etkilerinin oluşturduğu sakıncalar
fitoterapiyi artık değerli kılıyor. Tüm dünyada yeniden doğaya dönüş gerçekleşirken, tamamen eczacıların uzmanlık alanı olan fitoterapi tamamlayıcı tıp olarak sağlıktaki yerini koruyor.
FİTOTERAPİ’NİN KEŞFİ
Türkiye’nin ender fitoterapi uzmanlarından olan Demet Demirhan, tarihimizde natural uygulamalarla çok ciddi çalışmalar yapan isimlerin mevcut olduğunu söylüyor. Demirhan’ın verdiği bilgiye göre, İbni Sina'nın 1450'li yıllarda, tıpta referans olarak kabul edilen Tıp Kanunu adlı eserinde 800’e yakın uygulamalara yer verilmiş. Bu eserdeki bilgiler 13. yüzyıldan itibaren Avrupa üniversitelerinde ders olarak Demet okutulmuş. Hatta Fransa'da ise en Demirhan meşhur tıp fakülteleriolan Montpellier ve Lauvain üniversitelerinde temel kitap olmuş. Ancak Türkiye’de fitoterapiyle ilgili kapsamlı eğitim veren üniversite yok. Bu nedenle Demet Demirhan, eğitimini Uzakdoğu’da yapmış. Demnatural Merkezi’nde natural besin takviyeleri & spa cihazları ile hizmet veren Demirhan, fitoterapinin günümüzde yeterince uygulanmadığını söylüyor.
MART-NİSAN 2011
“Fitoterapi günümüzde uygulanmıyor sadece bitkisel ürünlerin satışı mevcut” diyen Demirhan, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Yanlış bitkiler veya bitkisel ürünler kullanıldığında kişiler zarar görebilir. Bu yüzden bitkisel ürün de olsa dikkat edilmesi ve uzmanlar tarafından tavsiye edilmesi gerekiyor. Demnatural Merkezi’mizde natural besin takviyeleri & spa cihazları ile hizmet vermekteyim. Ozon sauna uygulaması ile bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kanı temizliyoruz. Ayrıca bir cihazımızla da refleksoloji bölgelerinde vücuda natural uygulama yapıyor, çakra ve aura ölçümü, doğal vücut taraması ve gıda intelorans ölçümü yapıyoruz. Yani hangi gıda sizde bakteri, parazit oluşumuna sebep oluyor, zarar veriyor bunları öğreniyoruz. Bu gıda testine uyan kişiler ise birçok sağlık probleminin çözümünde olumlu sonuç alıyorlar. Ozon sauna uygulamamızla ise vücudunuzu temizliyor ve sağlıklı bir yaşamın kapısını aralıyoruz.” Fitoterapi’nin ana kaynağı şifalı otlar olarak bilinen bitkiler… Uzmanlar şifalı bitkilerin bilinçsiz kullanımı konusunda da hassas olunması gerektiği uyarısında bulunması ihmal etmiyor. Nihayetinde şifalı otlar, İbni Sina’dan bu yana kullanılıyor. Ancak bitkilerin de ilaçlardan hiçbir farkı yok. Yararı olabileceği gibi yan etkileri de olabilir. Yanlış kullanıldığında vücuttaki elektroliz dengesi bozulabiliyor. Bu nedenle güvenilir aktarlardan alınmalı, kulaktan dolma bilgilere ve her kitapta yazılanlara itibar edilmemeli.
EKOTERAPİ İLE TEDAVİ
MART-NİSAN 2011
YEŞİL KUŞAK EKSİKLİĞİ
Psikiyatrist, Prof. Dr. Kemal Sayar, insanlar tabiattan uzaklaştıkça günübirlik streslerinin atıp rahatlayacakları bir yer bulamadıklarını söylüyor. Büyükşehirlerde ciddi bir yeşil kuşak eksikliği olduğunu belirten Sayar, “Türkiye'de çok fazla ve çirkin yapılaşma var. İnsanların ortaklaşa yaşantılar geliştireceği ortamlar, parklar azalmaya başladı. Özellikle de büyükşehirlerde… Bu çok önemli bir tehdit” diyor. Ekoterapi’nin psikiyatrik rahatsızlıklarda ilaç tedavisinin alternatifi olamayacağını düşünen Prof. Dr. Kemal Sayar, “Depresif insan zaten yürümek istemez. Evet, düzenli spor ve yürüyüş insanlara çok faydalıdır. Özellikle de bizi depresyondan koruma yönünde yarar sağlayabilir” diye
KAPAK
Doğaya yabancılaşma; depresyon, stres, anksiyete gibi modern zaman hastalıklarının kaynağı olarak görülüyor. Böyle olunca da çare yine doğada aranıyor ve bulunuyor. Psikologlar, bu yabancılaşmayı ekoterapi ile tedavi etmeyi hedefliyor. Ekoterapi, insan ve doğa arasındaki bağı kurmaya yardımcı olan bir disiplin… Ekoterapi, doğadan uzaklaşan insanın tekrar sağlığına ve mutluluğuna kavuşabilmesi için doğaya ve doğasına uygun davranması için gerekli teknikleri kapsıyor. Bunlar modern bilim araştırmalarının sonuçlarından elde edilen müdahaleler olabileceği gibi çok eskilerden gelen uygulamalar da olabiliyor. Bütün bu uygulamaların ortak özelliği; insanın kendini; yeryüzünün, toprağın, denizin, bitkilerin ayrılmaz bir parçası ve tamamlayıcısı olarak görmesine ve algılamasına yardımcı olmak… İngiltere’de yapılan araştırmalar, “ekoterapi” olarak adlandırılan 30 dakikalık gezilerin 10 hastadan 9’unda depresyonu hafiflettiğini ortaya koydu. 60 milyon nüfuslu İngiltere'de
geçen yıl antidepresan verilen hasta sayısının rekor seviyeye, 31 milyona ulaştığı tespit edildi. Ülkede her yıl antidepresan kullanımının önceki yıla oranla yüzde 10 oranında arttığı görülürken; kırda yürüyüş yapmanın depresyona iyi geldiği de belirlendi.
İSMMMO YAŞAM 17
ÇİFTLİK HAYATI MÜMKÜN
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin insanları doğa ile buluşturan en önemli projelerinden biri ise TaTuTa (Tarım Turizm Takas). Proje, Türkiye genelindeki 95 çiftlikte gönüllülerin ya da konukların ağırlanmasına olanak veriyor. Gönüllüler, iki haftadan iki aya kadar kalan sürelerde çiftlikte ücretsiz kalabilirler ancak bunun karşılığında çiftlik işlerine yardım etmeleri gerekiyor. TaTuTa Projesi sorumlusu Berkay Atik’in verdiği bilgiye göre, geçen yıl 45 çiftliğe 182 gönüllü geldi. Bunlardan 34’ü Türk’tü… Yabancıların çiftliklerde gönüllü olmaya daha istekli olduğunu belirten Atik, “TaTuta, WWOOF’un (Dünya Organik Çiftliklerde Gönüllüler Organizasyonu) Türkiye’deki tek temsilcisi… Yabancılar bu ağ nedeniyle daha fazla bu tür organizasyonlardan haberdar oluyorlar. Biz projeye 2003 yılında başladık. Türkiye’de de her yıl daha çok duyuluyor ve ilgi görüyor. Bu yıl çiftlik sayımızı iki katına çıkardık” diye konuşuyor.
konuşuyor. İnsanın ruhsal aygıtının doğaya ayarlı olduğunu belirten Sayar, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “İnsan yaratılışı itibariyle tabiatla beraber olmak ister. Olamadığında özler… İnsan zaten tabiatın bir parçasıdır. Ayrı düştüğü parçayı özlüyor. İnsanın beton bloklar içinde yaşaması varlığına yabancı olduğu için bu nevroz, yabancılaşma hali yaratıyor. Bu da depresyon ve panik atak gibi rahatsızlıklara neden oluyor. Ben özellikle panik atağı modern şehir hastalığı olarak nitelendiriyorum. Belli hastalıklar şehirli popülasyonda yoğun olarak görülüyor. Kırsalda, köylerde insanlarda panik atak görmezsiniz. İnsanlarda şehirlerin getirdiği bir sıkışma var. İnsan mekanı daha özgür ve genişce kullanabildiğinde bu ona ruhsal genişlik olarak sağlıyor. Büyükşehirlerde bazı çocuklar yaprağı eline almadan büyüyor. Çocuklar tatile gittiklerinde bile doğal ortamı bulamıyor. Sağlıklı bir gelişim için gerçek, yalın doğa ile çocukların karşılaşması gerekiyor. Toprağa ayaklarının değmesi şart.”
KAPAK
DOĞAL BESLENME ŞART
Bir insanın sağlıklı olması için yediğinden içtiğine kadar aslında her şeyin doğal ve organik olması gerekiyor. Bu noktada doğanın kendisinin sağlıklı olması da önem kazanıyor. Suyu, havası kirlenmiş bir çevrede insan istese de sağlıklı olamıyor. Ekolojik yaşamı desteklemek için 12 Ağustos 2002’de kurulan Buğday Ekolojik Yaşamı Des-
18 İSMMMO YAŞAM
tekleme Derneği, bireylerde ve toplumda ekolojik yaşam bilincini oluşturmak için çaba sarfediyor. Bunu da birçok faaliyeti aracılığıyla yapıyor. Türkiye’deki ilk ekolojik pazarları kuran dernek olarak da bilinen Buğday Derneği, İstanbul’daki dört pazarıyla şehir insanını daha sağlıklı beslenmeye yöneltiyor. Derneğin ekolojik pazarları, her hafta cuma günü Bakırköy’de, cumartesi günü Şişli ve Beylikdüzü’nde, pazar günleri ise Kartal’da kuruluyor. En doğal ve organik olarak yetiştirilen taze meyve ve sebzeleri direkt tüketiciye ulaştıran bu pazarlar aynı zamanda insanlarda doğal yaşamın önemi konusunda bilinçlenmeye katkı sağlıyor. Buğday Derneği İletişim Direktörü Gizem Altun, “Pazara bazen insanlar meraktan geliyor. Bazıları ise kanser gibi zor başa çıkılan hastalıklarla sevdikleri ya da kendileri karşılaşmış insanlar… Bu pazarlara gelip gerçek bir dönüşüm yaşıyorlar. Gezegenin sağlığı olmayınca insanın da sağlığı yerinde olmaz. Bunun farkına varıyorlar. Her hafta pazarlarımızdan yaklaşık 3 bin kişi düzenli alışveriş yapıyor” diyor. Gizem Altun’un verdiği bilgiye göre, Buğday Derneği’nin 2 bin 200 üyesi, bin de gönüllüsü bulunuyor. Dernek, Kaz Dağları’ndaki Çamtepe Ekolojik Yaşam Kültürü Merkezi’nde atölye ve kurs çalışmaları da düzenliyor. Bu kurslar, eko-yoga’dan doğa gözlemine, kompost (organik çöpler) atölyesinden homeopatiye (doğal tedavi yöntemlerinden biri) kadar birçok konuda olabiliyor.
MART-NİSAN 2011
HER DERDE DEVA ŞİFALI BİKTİLER
MART-NİSAN 2011
BAŞ AĞRISINI GEÇİRİR: Zencefil çayı, başınızda zonklayan damarları yatıştırır. Ayrıca, vücudun ağrı-algılayıcı kimyasallarının üretimini yavaşlatır ve dolaşımı kolaylaştırır. YÜKSEK TANSİYONA BİREBİR: Sarımsak, dünyanın belki de en popüler şifalı bitkisi. Sarımsak kandaki kolesterolü ve yüksek tansiyonu düşürmek için de kullanılır. Bolca taze sarımsak yiyin ya da günde bir kez 320 miligram sarımsak özsuyu için. HAFIZANIZI KUVVETLENDİRİN: Hafif konsantrasyon problemleri ve unutkanlık için biberiye yağı koklayabilirsiniz. DİŞ AĞRISINI GEÇİRİR: Eğer dişiniz ağrıyorsa, elbette bir dişçiye görünmeniz gerekir. Ancak çektiğiniz acıyı aza indirmek için, ağrıyan dişinizi bir damla karanfil yağı ile ovalayın. ROMATİZMA AĞRILARI İÇİN: Bir fincan aksöğüt kabuğu çayı, ağrılı bir eklemi rahatlatmakta mucizeler yaratabilir. Çayı yapmak için, bir çay kaşığı aksöğüt kabuğunu kaynayan suya karıştırıp, üstü kapalı olarak 15 dakika bekletin. Kabuklarını süzüp, günde üç kere, bir fincan için. SEDEF HASTALIĞINA ÇARE: Keten tohumu yağı, sedef hastalığı da dahil bazı deri rahatsızlıklarının tedavisinde yardımcı olarak kullanılır. Yiyeceklere veya içeceklere günde bir çorba kaşığı ekleyin.
KAPAK
MORARMALARI TEDAVİ EDİYOR: Maydanozun, morarma ve çürük izlerini geçirmede geleneksel bir şöhreti var. Bir avuç maydanoz ve dörtte bir bardak suyu, yarı erimiş kar görüntüsü alana kadar blendırda karıştırın. Sonra, buz kalıplarını yarısına kadar doldurun ve dondurun. İnce bir beze veya tülbente sardığınız maydanozlu buzu, berenin üzerinde gezdirin. NEFES KOKULARINI GİDERİYOR: Nane, kendine özgü tadı ve kokuyu veren aromatik yağ, aslında nefes kokusuna neden olan mikropları öldüren güçlü bir antiseptiktir. PEKLİKTEN KURTULABİLİRSİNİZ: Akdiken kabuğu, onlarca peklik tedavisi reçetesinde kullanılan, etkisi uzun yıllardır bilinen tanınmış bir muhsildir. Yatmadan önce yarım çay kaşığı alın. Ama düzenli olarak kullanmayın; bağırsağınız tembelliğe alışabilir. KEPEKLERE SON: Tepeleme dolu 4 çorba kaşığı kuru kekiği, alüminyum olmayan bir demlik kullanarak 2 bardak suda 10 dakika boyunca kaynatın. Süzgeçten geçirin ve soğutun. Elde ettiğiniz kekik suyunu, yeni şampuanlayıp duruladığınız saçınıza yavaşça dökerken, yumuşak hareketlerle iyice ovalayıp kafa derinize ulaşmasını sağlayın. İSHALİ KESEN FORMÜL: Eğer ishal şiddetliyse, vücudunuz susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya demektir. Tarçın, diyareyi kısa sürede kesen, doğal bir ilaçtır. Kurutulup toz haline getirilmiş tarçın kabuğundan bir çorba kaşığı dolusunu bir bardak sıcak suya karıştırın. 10-15 dakika demlenmeye bırakın. Tarçını bu şekilde sadece kısa süreli olarak kullanın. ATEŞİNİZİ DÜŞÜREBİLİRSİNİZ: Civanperçemi, gözeneklerinizi açıp bol miktarda terleterek, ateşinizin düşmesine yardımcı olan uçucu yağlar içerir. Fincan başına 1 çorba kaşığı kullanarak civanperçemi çayı yapın ve 10 dakika boyunca kapalı bir kapta demlenmeye bırakın. Bu çaydan bir ya da iki fincan içince terlemeye başlarsınız. GAZI GİDEREN BİTKİ: Rezene, karın ağrısına yol açan fazla gazlardan kurtulmak için asırlardır kullanılıyor. Yarım çay kaşığı rezene tohumu çiğneyin. Rezene, vücutta biriken gazın çözülmesine yardımcı olan bir gaz sökücüdür. Ayrıca, kas spazmlarını gevşeterek sindirim rahatsızlıklarını gidermekte de yardımcı olur.
İSMMMO YAŞAM 19
başkandan Sevgili İSMMMO Ailesi,
Türkiye uzun ve sert geçen bir kışın ardından bahara coşkuyla girdi. Dergimiz elinize ulaştığında muhtemelen yaz iyice yüzünü göstermiş olacak. Her ilkbahar, doğanın yeniden dirilişini izlemek bana büyük bir keyif veriyor. Özellikle de Anadolu’da bahar bir başka… Bugünlerde dağlarından yağ, ovalarından bal akan Ege’mize, yeşille mavinin her tonunu buluşturan Karadeniz’imize, en güzel Yaşar Kemal ustanın anlattığı Toroslar’a sırtını yaslamış Akdeniz’imize yolunuz düştüyse doğanın bütün cömertliğine bir kez daha tanık olmuşsunuzdur. Ancak maalesef büyükşehirlerde baharın gelişini bile yeterince hissedemiyoruz. Doğal yaşama hasretimiz günden güne artsa da doğadan ayrı düştük. İSMMMO Yaşam olarak bu sayıda kapak konumuzu doğa yoksunluğu sendromuna ayırdık. Doğadan uzaklaştıkça ruhsal ve bedensel hastalıklarımız artıyor. Uzmanlar, doğa yoksunluğunun bizlerden neleri alıp götürdüğünü anlatırken, çarenin yine doğada olduğunu da vurguluyorlar. Dosya konumuzu doğanın bize sunduğu ancak uğruna savaşların yapıldığı petrole ayırdık. “Kara altın” olarak da anılan petrol, yüzyıllardır insanlığa refahı, kan ve gözyaşı ile birlikte getiriyor. Son aylarda varili 100 doları aşan petrol fiyatlarında artışın nedenlerini, küresel ekonominin ve Türkiye’nin bu durumdan nasıl etkileneceğini detaylı olarak inceledik. İSMMMO Yaşam’ın bu sayısında da birbirinden değerli konuklarımız var. Zirvedekiler sayfamızın konuğu, İstanbul SGK İl Müdürü Ramazan Yıldız. İstanbul’da 14 milyon insana sosyal güvenlik hizmeti ulaştırma sorumluluğunu üstlenen Yıldız, SGK’nın İstanbul’daki yol haritasını ve kayıt dışı ile mücadelesini anlattı. Dünyanın en prestijli ekonomi dergilerinden Fortune’un Türkiye operasyonlarını emanet ettiği Ali Ağaoğlu ile finans profesyonelliğinden gazeteciliğe uzanan kariyerini konuştuk. Müzik dünyasında parlak bir kariyer sahibi olan sanatçı Anjelika Akbar ise dergimize sanat dünyasındaki yeni projelerini anlattı. Eşi Gamze Davut'la 13 yılda yazdığı şiirlerini “Biz Şiir Olduk” kitabında toplayan meslek mensubumuz Tevfik Davut ile de şiir dolu bir söyleşi gerçekleştirdik Dergimizde sizlere yine ilginizi çekeceğinizi ümit ettiğimiz konular sunuyoruz. Sağlıkta ‘organik kozmetik’, eğitimde ‘ergenlik sorunları’, lezzet sayfalarımızda ise ‘en iyi steak yiyebileceğiniz mekanları’ araştırdık. Gezi sayfalarımızda bir tarafta Çin’in yükselen şehri Şangay’a uzanırken, diğer tarafta güzel şehrimiz Tekirdağ’a götürüyoruz sizleri. Kültür sanattan sinemaya, kitaptan dekorasyona, teknolojiden modaya hayatın her alanındaki yenilikleri ve değerleri sayfalarımıza taşımaya gayret ettik. Umarım beğenir ve keyifle okursunuz. Sağlıkla ve sevgiyle kalın dostlar…
Yahya Arıkan
İSMMMO Mart-Nisan 2011
YASAM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir
basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
GÖRSEL YÖNETMEN Orçun Dora Özkü
DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Nazlı Ardak, İ. Hakkı Baliç, Metin Başer, Metin Bayar, Kenan Buğa, Ayla Büyükhan, Rıza Çalasın, Adem Çalışkan, Vedat Çiftçi, Volkan Demir, İrfan Demirci, Erol Demirel, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mehmet Eren, Hüseyin Fırat, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, İlhan Güven, Ayşin Hangül, Hasan Ilır, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Turan Kaşıkçı, İlhan Kırcaoğlu, Şenol Kokal, Coşkun Kolso, Cemile Kuzu, Hacı Reşit Küçük, Kazım Mermer, Arif Mert, Muhammed Öncül, Erol Öngen, Gülgün Öztürk, Veysel Karani Palak, Bahriye Payal, Orhan Sarıgene, Fehmi Soyakça, İbrahim Fevzi Tacer, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Mustafa Uğurlu, Ahmet Uzuntepe, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli, Recep Yüksel, Serpil Zorbozan
BASILDIĞI YER: Tor Ofset Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Akçaburgaz Mah. 116 Sokak No:2 Esenyurt/İSTANBUL Telefon: (0212) 886 34 76 (pbx), Faks: (0212) 886 34 80 tor@torofset.com.tr Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 28.000 adet basılır ve İSMMMO üyelerine ücretsiz gönderilir. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80
GÜNDEMİN SESİ
‘Gerçek Ali Ağaoğlu benim!’
Fortune dergisinin genel yayın yönetmeni ve Vatan gazetesi köşe yazarı Ali Ağaoğlu, sosyal medyayı dergiciliğin en büyük rakibi olarak görüyor. Ağaoğlu, “En büyük rakibimiz Twitter. Bizim gibi dergilerin Twitter ile kitap arasında bir yerde durması lazım” diyor.
20 İSMMMO YAŞAM
SEHER KARATAŞ Fortune, dünyanın en saygın ekonomi dergilerinden biri. Dünyada ekonomi ve iş dünyasının nabzını tutan dergi, 2007 yılından beri de Türkiye’de Türkçe olarak yayınlanıyor. Dergiciliğin internet ve sosyal medya nedeniyle güç kaybettiği bir dönemde Türk iş dünyasına yeni bir yön çizmek için uğraşan derginin yeni genel yayın yönetmeni ise Ali Ağaoğlu. Vatan gazetesinde köşe de yazan Ağaoğlu, adının gayrimenkulcü işadamıyla karıştırıldığını söylüyor. Finans yazılarıyla tanınan Ağaoğlu, eski trader ve bankacı. Gazeteciliğe 2004 yılında adım atmış. Vatan gazetesinin yayın yönetmeni olan yakın ar-
kadaşı Tayfun Devecioğlu’nin yönlendirmesi ile gazetede finans yazıları yazmaya başlamış. Ağaoğlu, Devecioğlu sayesinde gazetecilikle tanıştığını belirtirken, kendi deyimiyle biraz 2009 yılında yine Devecioğlu ve Zafer Mutlu’nun iteklemesi ile Fortune dergisinin yayın yönetmenliği görevini kabul etmiş. Finans kökenli gazeteci, kriz nedeniyle kadrosu küçülen, el değiştiren dergiyi, ayakta tutmak ve sosyal medya ile mücadele etmek için var gücüyle çalışıyor. Derginin en büyük rakibinin sosyal medya ağı Twitter olduğunu söylüyor. Ağaoğlu, “Bizim gibi dergilerin Twitter ile kitap arasında bir yerde durması lazım. Bunu sağlayabilirsek hem dergileri ayakta tutabiliriz hem de okuma alışkanlığı-
MART-NİSAN 2011
MART-NİSAN 2011
İSMMMO MESLEK STANDARTLARINI BELİRLEMELİ İSMMMO’nun faaliyetleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? İSMMMO’nun çok sayıda yayını var, dönem dönem farklı konularda araştırma raporları hazırladıklarını biliyorum. Ama bunların hiçbiri bana ulaşmıyor. Ancak bu tür mesleki örgütler ve odalar, olmazsa olmazlar. Bence önümüzdeki dönem STK’lar çok önemli olacak. İSMMMO, meslek standartlarını oluşturabilecek kapasitede bir oda. Ancak ben İSMMMO’nun meslek kriterleri diye bir şey duymadım. O yüzden standart üretebilecek seviyeye ulaşmasını istiyorum. İSMMMO’yu mesleğin standartlarını veya mesleği yapan insanların standartlarını belirleyen etkin ve yetkin bir kurum olarak görmek istiyorum.
GÜNDEMİN SESİ
nı kaybettirmeyiz. Kolay okunur, ilginç dergiler yapmalıyız” diyor. Ağaoğlu ile hayatını, gazeteciliğe başlama hikayesini, gazeteciliğin geleceğini, dergiciliği ve Türkiye ekonomisini konuştuk. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Profesyonel iş hayatına başlamanız nasıl oldu? Aslen Manisa Akhisarlı’yım. 1963’de Ankara’da dünyaya geldim. İlk ve orta eğitimimi astsubay olan babamın çalıştığı Türkiye’nin çeşitli illerinde tamamladım. Daha sonra İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nde okudum. 1980’de de Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazandım. Beş yıl sonra üniversiteyi bitirdim. Marmara Üniversitesi’nde finans alanında yüksek lisansa başladım ama bitirmedim. Üniversite hayatımda çeşitli işlerde çalıştım. Üniversiteden mezun olmadan 1985’de Anadolu Kredi Kartları adlı şirkette profesyonel iş hayatına adım attım. Finans sektöründe 25 yılı geride bıraktım. Anadolu Kredi Kartları’ndan sonra Standart Chartered Bank’ın Hazine Bölümü’nde çalışmaya başladım. 1995 yılına kadar bu bankayı satın alan Almanlarla birlikte çalıştım. Almanlar 1995’te Moskova şubesini açınca, Moskova’ya gittim. Rusya’yı tanıdım, orada edindiğim tecrübe bana çok şey kattı. Çokuluslu bir bankanın yurtdışı operasyonlarında çalışmak benim için çok önemliydi. 1998 krizinde ben oradaydım ve bankanın krizde para batırmayan tam tersine para kazanan tek şubesi olduk. 1998’in sonunda döndüm ve Ege Bank’ta Hazine Grup Müdürü olarak çalışmaya başladım. Bu arada Sümerbank’la Ege Bank birleşti, birleşen bankanın hazinesinin başında ben vardım. İş hayatınız krizler içinde geçmiş adeta… Son kriz hariç, tüm krizleri birebir yaşadım. 1988’de ilk müdahaleyi gördüm, 1994 krizini, 1996, 1998 Rusya, 1999 yine Türkiye’deki krizleri yaşadım. Bunlar dışında bir de Ege Bank, Sümerbank gibi iki tane mikro kriz var. Sümerbank’tan sonra nereye geçtiniz? Sümerbank’ı, Oyakbank’a sattık. Ben satış sürecinde yer almadım. O dönem TMSF beni yardım için davet etti. Bir yıl orada çalıştım. O bir yıl içinde çok önemli olduğunu düşündüğüm adımlar atıldı. BDDK ile dirsek temasında çalıştık. O zaman dünyada hala tek bir örneğine daha rastlamadığım bir mevduat satış dönemi yaşandı. Bütün o işlerin organizasyonunu yapan ekibin içinde ben de vardım. Yaklaşık 19 tane ihale yapıldı. Bu bence çok enteresan çok başarılı bir operasyondur. 750 bin hesap fon bankalarından ticari bankalara devredildi, kimsenin canı yanmadı. Yanılmıyorsam sadece 950-1000 arasında şikayet gelmişti. Bugünkü bankacılık sisteminin temellerinin atılmasında sizin de emeğiniz var. 2001’de bankacılık sisteminin içinden çürüklerin çekilip zararın bir kısmının devlete devredilmesi, o dönem alınan önlemler, BDDK’nın bağımsız olması, yapılan düzenlemeler, yeni kuralların getirilmesi, bugün Türkiye’nin sağlam bankacılık sistemine sahip olmasının tek sebebidir. O sayede son krizden Türkiye hiç yara almadan çıktı. Kriz teğet geçmedi ama çok az etkilendik. Gazeteciliğe gelecek olursak… Yazı yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
İSMMMO YAŞAM 21
Ağaoğlu, Afrika turunda
GÜNDEMİN SESİ
BURS VE YARDIM İSTİYORLAR
Emlakçı Ali Ağaoğlu ile isim benzerliği sizi nasıl etkiliyor? Üniversitelerde yaptığım toplantılardaki konuşmalarımda, ‘ben gerçek Ali Ağaoğlu’yum, öteki çakma’ derim. Çünkü onun gerçek adı Ali İbrahim Ağaoğlu’dur. Kendisi ile karşılaşıyoruz, görüşüyoruz ona da söylüyorum kendisinden muzdarip olduğumu. Çünkü internette olsun sosyal sitelerde olsun hiçbir yerde isim alamıyorum. Ondan bana hiçbir şey kalmıyor. O yüzden ondan muzdaribim. Şaka bir yana bu benzerlik benim çok hoşuma gidiyor. Ama bunlar dışında çok enteresan şeylerle de karşılaşıyorum. Her gün onun adına bana iki üç tane telefon, e-posta geliyor. Evinin taksitini ödeyemeyenler, ev almak isteyenler, iş, bağış, burs, yardım isteyenler arayıp uzun uzun dertlerini anlatıyor. Uzun uğraşlar sonucu Ali Ağaoğlu’na ulaşıp dertlerini anlattıklarını düşündükleri an, yanlış numara aradıklarını söylediğimde duydukları üzüntü beni de üzüyor.
22 İSMMMO YAŞAM
TMSF’den sonra batık kredilerin tahsili işini yapmak amacıyla arkadaşlarımla birlikte bir danışmanlık şirketi kurdum. 2002-2007 yılları arasında bu işle uğraştım. O aralar yazı yazmaya da başlamıştım. 2004’te Vatan gazetesinin yayın yönetmeni olan yakın arkadaşım Tayfun Devecioğlu, gazetede finans piyasalarıyla ilgili köşe yazmamı teklif etti. Bu konuda kendimi birazcık torpilli hissediyorum. Tayfun Bey olmasa benim aklıma yazı yazmak gelmezdi. Köşe yazarlığı ile birlikte diğer işlerinizi de sürdürdünüz mü? Evet, ama 2007’de kendi şirketimi kapattım. Bir de 2006’da Petrol Ofisi’nde, petrol ürünlerinin fiyat risklerini yönetmek ve azaltmak amacıyla kurulan departmana danışman olarak çalışmaya başlamıştım. İki yıl da petrol piyasası ile uğraştım daha sonra 2007 yılında borsa aracı kurumu Finans Yatırım’da genel müdür yardımcısı olarak çalışmaya başladım. Burada da iki yıla yakın çalıştım. O arada bir arkadaşım ile organik tarım şirketi de kurduk. Ama ne yazık ki yeterince üretici olmadığı için tedarikte sorun yaşadık ve iki yıl sonra onu da kapattık. Fortune dergisine yayın yönetmeni olmaya nasıl karar verdiniz? 2009’da Finans Yatırım’dan ayrıldıktan sonra Tayfun Devecioğlu ve Zafer Mutlu, Fortune’un yayın yönetmeni olmamı teklif etti. O güne kadar köşe yazarlığı dışında gazetecilikle hiçbir ilgim yoktu. ‘Ben anlamam, yapamam o işi’ dedim. Ama onlar artık dünyada trendin değiştiğini, artık gazetecilerin değil, sektörden gelenlerin bu işi yaptığını söyleyerek beni ikna ettiler. ‘Sen yaparsın bu işi” diye beni resmen işin içine iteklediler. Ben de bir cesaretle kabul ettim. İşin mutfağına girince gazetecilikle ilgili düşünceleriniz değişti mi? O zaman da aylık derginin zor bir iş olduğunu düşünüyordum halen daha aynı şeyi düşünüyorum. Çünkü televizyon canlı yayın, dilinize hakim olursanız çok sorun çıkmaz. Gazetelerde de hatalı bir durum yaşamadım çok şükür. İnternette bir hata yaptığınızda da düzeltme şansınız var. Fakat aylık dergide öyle değil. Yazdığınız yazı bir sonraki ayın son günü bile okunabiliyor. Zaten ben de ilk yazdığım editör yazısında ‘Aylık dergi zormuş’ diye yazmıştım. Der-
gideki çalışma arkadaşlarım çok iyi, hepsi bu alanda uzun yıllar çalışmış, deneyimli gazeteciler. Onların yardımı ile bugünlere geldik. Şu an Fortune dışında medyada başka neler yapıyorsunuz? Fortune dışında Vatan’da köşe yazmaya devam ediyorum. Yaklaşık iki yıldır CNBC-e’de her sabah bir saat ‘Geri Sayım’ adında bir program yapıyorum. Her gün Finansonline.com’a yazı yazıyorum. Gazetecilik dışındaki diğer işlerimi bıraktım. Dergide kişisel olarak bir fark yarattığınızı düşünüyor musunuz? Bunu söylemem hayli zor. Çünkü bu süreçte ekonomik olarak zorluklarla dolu bir dönemden geçtik. Bazı arkadaşlarımızla yollarımızı ayırdık, kadro küçüldü. Daha önce Vatan Dergi Grubu’na bağlıydık, Yunan bir ortağımız vardı. Şimdi Mutlu Dergi Grubu’na bağlıyız. Bu süreçte Fortune’u alıp bir yere götürme şansım çok olmadı, çünkü benim daha kat etmem gereken çok yol var. Bir de dergi grubu olarak gazete, televizyon, radyo gibi mecralarımızın olmamasının zorluklarını yaşıyoruz. Bu bizim için bir handikap ama bir yandan da müthiş bir bağımsızlık getiriyor. Hangi konularda yol kat etmeniz gerekiyor? Ben forma sözünü ilk defa burada duydum mesela, görsel dizaynı değiştirmek, dergiyi bir yerden bir yere götürmekle ilgili yol kat etmeliyim. Ben asıl, dergiyi daha kolay daha hızlı okunur hale getirmek istiyorum. En büyük rakibim Twitter. Sosyal medya ile yarışmamız gerekiyor. Çünkü 140 karakterle insanlar her şeyi anlatıyor. Bizim gibi dergilerde nerdey-
MART-NİSAN 2011
2001 KRİZİNİN KİTABINI YAZACAK Ali Ağaoğlu’nun 7.5 yaşında bir kızı var. Hafta sonlarını ailesine ayırmaya çalışan Ağaoğlu’nun birçok hobisi var. Hobilerini, “Araba yarışı yaptım, kar kayağı, su kayağı, snowboard yaparım. Squash, tenis oynarım. Mum yaparım, bahçe işiyle uğraşırım. Motosiklet binerim, bilardo oynarım, yelken yaparım” diye anlatıyor Ağaoğlu. Kültür Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan Ağaoğlu’nun kitap da yazma planı var: “2001 krizini yazmaya karar verdim. Dergimizin finans editörü Kenan Şanlı ile birlikte yazacağız. Ne zaman başlayacağımızı o biliyor.”
MART-NİSAN 2011
2011’in Fortune 500 şirketlerine baktığınızda, Türkiye’nin ekonomisi ile ilgili nasıl bir yorum yapabilirsiniz? 2011’in 500 şirketinin cirosu bir sene öncekine göre 20 milyon lira artmış. Enflasyonun o kadar artmadığı bir yerde cironun 20 milyon lira artması, şirketlerimizin büyüdüğünü gösteriyor. Eminim ki 2012’de tersine bir durum olacak. Merkez Bankası’nın belirsizlikleri ve özellikle Arap Baharı bizi pozitif etkilemeyecek. Ekonomi yüzde 8 oranında büyüdü, bu büyümenin bizim listeye yansıması teknik olarak yüzde 10-12 olması gerekiyor ama ben o kadar artış olacağını düşünmüyorum, yüzde 8 veya altında kalabilir. 2013’teki liste çok daha farklı olacak, çünkü bu yıl 1 Temmuz’da yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girecek. Şeffaflık artacak, şirketler bilançolarını internette yayınlayacak. Size göre bugün Türkiye ekonomisinin riskleri neler? Ekonomide cari açık riski var. Cari açığın sebebi de enerji. Çünkü Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke. Bir an önce enerji tedarikinin çeşitlendirilmesi, Rusya ve İran bağımlılığının azaltılması gerekiyor. Elektriğin yüzde 51’ini doğalgazdan üretiyoruz. Doğal kaynaklarımızla; rüzgar, güneş gibi yenilenebilir enerjilerle ilgili net bir politika ve teşvik sisteminin uygulanması şart. Nükleere teknik olarak karşıyım ama bu kadar enerji açığı olan bir ülke olarak buna karşı olmak zor geliyor bana.
GÜNDEMİN SESİ
se bir sayfada bir ayraç bile olmuyor. İnsanlar okudukları yeri kaybedip bir daha bulamıyor. Dergiciliği, gazeteciliği sevdiniz mi? Bundan sonra bu sektörde mi devam edeceksiniz? Bunu söylemem çok zor. Çünkü ben kendimi hala gazeteci olarak görmüyorum. ‘Gazeteciyim’ dersem gerçekten gazeteci olan arkadaşlarıma haksızlık olur. Arkadaşlarım olmazsa ben bu dergiyi yapamam. Ama ben bu dergiyi bir yerlere getirmek için çok uğraşacağım. Tekrar söylüyorum bizim gibi dergilerin, Twitter ile kitap arasında bir yerde durması lazım. Bunu sağlayabilirsek hem dergileri ayakta tutabiliriz hem de okuma alışkanlığını kaybettirmeyiz. Kolay okunur, ilginç dergiler yapmalıyız. Bunun için biraz daha fazla çalışmamız gerekiyor ama azalan eleman sayısı ile bunu yapmamız da oldukça zor. Bunun için farklı yöntemler bulmaya çalışıyorum. Mesela alanlarında uzman arkadaşlara dışarıdan yazı yazdırıp, dergiyi zenginleştirmek çözümlerden biri. Sosyal medya klasik gazeteciliği bitiriyor mu? Gazeteciliğin sunum şekli değişecek. Ama benim jenerasyonum, elinde bir kağıt tutmayı seviyor. Biz bu altın oranlara alışkınız. O nedenle medya asla bitmeyecek, sadece şekil değiştiriyor. Sosyal medyada olsa her halükarda birinin içerik hazırlaması gerekiyor. İçerik hazırlama işi asla bitmeyecek.
İSMMMO YAŞAM 23
Varlığı bir dert yokluğu yara
Petrol yüzyıllardır insanlığa savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor. “Arap Baharı”nda da belirleyici faktör olan petrol, bulunduğu coğrafyalarda yeni haritaların koordinatlarını belirlerken fiyatlar dur durak bilmiyor. Petrol fiyatlarında her 10 dolarlık artış Türkiye’ye 4 milyar dolar yük getiriyor.
DOSYA
FERİDE AY
24 İSMMMO YAŞAM
Bir zenginliğin varlığı da yokluğu da ‘huzursuzluk kaynağı’ olabilir mi demeyin. Sözkonusu olan zenginlik petrol ise bu sorunun yanıtı ‘Evet’ oluyor. Petrolün sihirli iki sözcük gibi söylenen bir diğer adının “kara altın” olması da biraz bundan kaynaklanıyor... Yüzyıllardır, savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor. Bugün kamuoyunda “Arap Baharı” olarak bilinen süreçte de petrol önemli etkenler arasında. Yaklaşık 200 milyon insanın teknolojiden, internetten ve ulusötesi dev şirketlerin sattığı pek çok üründen yoksun bir şekilde yaşadığı coğrafyalar yeniden şekillenirken petrol kuyuları yeni haritaların koordinatlarını belirliyor. Peki, varlığı bir dert, yokluğu yara olan bu zenginlik sonsuza kadar mı dünyayı karıştıracak? Uzmanlara sorarsanız ‘hayır’. Petrol kaynakları tükeniyor. Ancak burada da ironik bir durum olduğunu belirtmeliyiz. Çünkü petrol azaldıkça değerleniyor, tükendikçe
MART-NİSAN 2011
daha da pahalılaşarak başa daha büyük belalar açıyor. Kaynak kıt olunca, uğruna feda edilecek değerler artıyor. Petrol fiyatları son yıllarda başdöndürücü bir hızla artıyor. Bu yıl ilk kez ocak ayı sonunda 100 dolar eşiğini aşan ham petrol fiyatları, İran’la yaşanan nükleer gerginliği ve İran’ın Fransa ile İngiltere’ye petrol ihracatını kesmesiyle 120 doları gördü. Bugünlerde de varili 100 ile 120 dolar arasına tutunmuş durumda. Ancak tahminler pek de iç acıcı değil... Kimi uzmanlara göre bu seviyenin biraz üzerinde seyretmeye devam edecek, kimilerine göre de daha da yükselebilir. Zaten küresel ekonomi için önümüzdeki dönemde en büyük risk de bu… Aslında küresel ekonomi için ekonomik durgunluk kadar riskli bir tablo yaratan petrol fiyatlarının seyri, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Uluslararası yatırım bankası Morgan Stanley’in bu yılın şubat ayında yayımladığı petrol raporuna göre yüksek petrol fiyatları en çok Türkiye ve Hindistan’ı etkileyecek. Nedeni malum; yüksek cari işlemler açığı ve net ithalatçı konum. Morgan Stanley analistleri, “Emtia fiyatlarında süregelen artışlar yüksek girdi maliyetleri getirecek. Bu da, Japonya hariç Asya ülkelerinde enflasyona yönelik yukarı yönlü riskleri artıracak” öngörüsünü yapıyor. Petrolün varili 108 dolar civarında iken yapılan bu tahmin hiç de yanıltıcı olmadı. Çünkü Türkiye enerji gereksiniminin neredeyse tümünü dışarıdan karşılıyor ve kamuoyunun tepkisini çeken yüksek oranlı enerji zamlarıyla, yüksek cari açıkla nasıl başedeceğini düşünüyor.
BİR GÜN BİTECEK
MART-NİSAN 2011
Geçtiğimiz günlerde açıklanan IMF’nin 2012 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’na göre, Avrupa’daki borç krizinin aşağı yönde hareket kazanması tehlikesinin yanı sıra bölgesel istikrarsızlığın tetiklediği petrol fiyatlarındaki artış riski endişe yaratıyor. Petrol fiyatlarındaki olası artışların küresel ekonomik büyüme üzerindeki etkilerinin vurgulandığı rapora göre IMF, küresel büyümenin bu yıl yüzde 3.5 ve 2013’te yüzde 4.1 tahmininde bulunuyor. Rapora göre, Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasının da bu yıl yüzde 2.3 büyüme kaydedeceği belirtiliyor. IMF, 2012-2013 yıllarında petrol üreticisi ülkelerin bölgesel belirsizlikler ve finansal kırılganlıklar nedeniyle üretimlerini artırmasını beklemiyor. “Petrol krizi” başlığı altında, “Dünyanın en büyük üçüncü brent petrol ihracatçısı olan İran’ı da içeren ülkelerden petrol tedarikinde olası bir kesintinin petrol fiyatları üzerindeki etkisi -eğer başka bir ülke üretimi artırmazsa- büyük olacak” şeklinde öngörülere yer veriliyor. IMF raporunda, İran’ın OECD ekonomilerine petrol ihracatını kesmesinin petrol fiyatlarında yüzde 20-30 oranında artışa neden olacağının altı çizilirken, bu artışın etkisinin azaltılması için diğer petrol üreticisi ülkelerin acil durumlar için sakladıkları stokları ile katkıda bulunması gerekebileceği vurgulanıyor. IMF raporunda ele alınan senaryolardan birinde, küresel piyasada olası bir petrol tedarik şokunun petrol fiyatlarını iki yıl içerisinde yüzde 50 oranında artırması da var.
DOSYA
Uzmanlar bu tablo karşısında geleceğin planlanması gerektiğini vurguluyor. Güneş Enerjisi Sanayicileri Derneği Başkanı Prof. Dr. Engin Türe, fosil yakıtların bir gün biteceğinin herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğunu hatırlatıyor. Türe, “Yakıt türlerinde maliyetler artıyor. Fiyatların ucuzlaması mümkün görünmüyor. Fosil yakıtların kullanımı çevre ve insan sağlığı açısından da zararlı. Fosil yakıtlar dünyayı ne yazık ki yaşanmaz hale getiriyor. Bütün bunları bildiğimiz ve kabul ettiğimiz halde neden hala ısrarla bu yakıt türlerini kullanmaya devam ettiğimizi anlayamıyorum” diyor. Güneş enerjisi, doğal ve çevreci. Türe, güneş enerjisi kullanımının mutlaka desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor ve şöyle devam ediyor: “Bunun gerçekleşebilmesi için toplumsal dayanışma içerisinde olmalıyız. Bilinç seviyemizi artırmalı ve temiz enerji için talepte bulunmalıyız. Türkiye güneş enerjisinin kullanımı ile geç tanışan bir ülke oldu. Hala güneş hücresi yapımını Türkiye’de gerçekleştiremiyoruz.”
IMF: KRİZ DERİNLEŞİRSE FİYAT ARTAR
İSMMMO YAŞAM 25
BİROL: ENERJİ FATURASI 68 MİLYAR DOLAR
DOSYA
Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Dr. Fatih Birol, çoğunlukla yurt dışında bulunmakla beraber Türkiye kamuoyunun da yakından tanıdığı bir isim. Birol, geçtiğimiz günlerde İstanbul’da ICCI 2012 - 18. Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı’na konuk oldu. Fatih Birol, önümüzdeki 5 yıl süresince Türkiye için en önemli ülkenin Irak olduğunu söyledi. Irak’ın gelecek 5 – 6 yıl içerisinde Katar kadar güçlü bir ülke olmaması için hiçbir neden olmadığını belirten Birol, Türkiye’nin bu durumdan yararlanması gerektiğinin altını çizdi. Birol, Türkiye’yi enerji açısından 6 başlıkta değerlendirirken sahip olduğu fırsatlara dikkat çekti; nükleer enerji, enerji verimliliği, rekabetçi serbest enerji pazarı, petrol ve doğalgaz fiyatları, sıvılaştırılmış doğalgaz ve Irak’ın gelişimi. Bugün 3 milyon varile ulaşan bir üretim var. Tahminlere göre Irak en büyük üretici haline gelecek, Irak’ı Suudi Arabistan takip edecek. Dünya petrol piyasalarının başarısız bir Irak’a tahammülü yok. Petrol fiyatlarının 120 dolar seviyesinde kalması halinde 2012 yılında Türkiye’nin enerji faturasının 68 milyar dolar seviyesine çıkacağını söyleyen Fatih Birol, petrol fiyatlarının üç rakamlı fiyatların altına inmeyeceğini öngördüklerini belirtti. Fatih Birol, “Türkiye’nin doğalgaz ve petrol talebinin artması ülke ekonomisi için bir migren, bir baş ağrısı olacak” dedi. Fatih Birol’un acil önlemlere ilişkin de önerileri var: “Türkiye’nin enerji verimliliği çalışmalarında da önemli bir mesafe kaydetmesi gerekiyor. Önemli yasal düzenlemeler yapıldı. Bundan sonra önemli olan bu verimlilik kriterlerinin ciddi bir şekilde uygulanıp uygulanmadığını denetlemek. Özellikle inşaat ve elektrikli ev aletleri sektörüne dikkat edilmeli. Ayrıca verimsiz yakıt kullanan araçların trafikten kaldırılması önemli.”
26 İSMMMO YAŞAM
BU DENGE DEĞİŞMELİ
Engin Türe, Türkiye’de yüzde 70’in üzerinde ithal enerji kullanıldığını, bu oranın dış ticaret açığımızın önemli bir girdisini oluşturduğunu belirtiyor. Türe bunun önüne geçebilmek için sahip olduğumuz enerji kaynaklarını kullanmamız gerektiğine işaret ediyor. “AR-GE çalışmalarına ağırlık vermeliyiz. Gelecek 10 yıl içerisinde ülke enerjisinin yüzde 20’sinin güneş enerjisinden sağlanması mümkün olabilir” diyen Türe’ye göre, güneş enerjisinin yanı sıra jeotermal enerjinin önemine de değinilmesi gerekiyor. Jeotermal enerjiyi “dünyamız için bulunmaz bir nimet” olarak tanımlayan Türe, Türkiye için de aynı şeyin geçerli olduğunu vurguluyor. Çünkü Türkiye’de dünyanın tüm enerjisini karşılayabilecek bir potansiyel var. Prof. Dr. Şener Oktik de güneş enerjisi kullanan ya da üreten ülkelere bakıldığında stratejik bir bakış açısının fark edildiğini ve Çin’in yüzde 44 ile lider olduğunu belirtiyor. Çin’i yüzde 16 ile Tayvan, yüzde 11 ile Japonya izliyor. Güneş kaynağı Türkiye’den çok daha az olan Avrupa genelinde bile bu oran yüzde 10’u buluyor. Türkiye’de ise toplam enerji piyasasında yüzde 1.5’i bulmuyor.
‘BU FİYATLAR AVRUPA’YI VURUR’
Dünyada petrol kaynağı giderek azalıyor. Aslında petrol hemen bitmese de çevreci yaklaşımlar sonunu hazırlıyor. Fosil yakıtlar, küresel ısınmanın ana kaynağı olarak gösteriliyor. Sera gazlarının dünyadaki canlı yaşamını tehdit edecek boyutlara yaklaştığı artık ortada. Ülkeler gelecek 10 yılda petrol tüketimini en az yüzde 20 azaltmaya sıcak bakıyor. Bu tablo uzun vade açısından büyük bir önem arz etse de kısa ve orta vadede petrolün pek çok ülkeyi derinden sarsacağına kesin olarak bakılıyor. Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Dr. Fatih Birol, petrol fiyatlarındaki artışın Avrupa’yı vuracağını savunuyor. Birol’a göre, Avrupa halkının bugüne kadar aylık gelirinin yüzde 6’sına denk gelen enerji harcamaları, tarihinde ilk defa yüzde 10’lara yaklaşabilir. Birol, İran’la uluslararası camia arasında yaşanan nükleer gerginliğin sonrasında 120 dolar seviyelerine tutunan petrol için şimdilik talebin artacağını belirtiyor. Bu artış 1 milyon varil civarında olacak ve arz açısından hatırı sayılır bir miktar. İkinci etkenin Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) dışındaki üretim artışında yaşanan hayal kırıklığı olduğunu ifade eden Birol, bu gelişmenin arz-talep tarafındaki dengeleri son derece hassas hale getirdiğini söylüyor. Birol, fiyatların seyri konusunda İran’ın asıl etken olmadığını ancak tuz-biber ektiğini ifade ediyor. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cari açık konusunda tek endişenin petrol fiyatları
MART-NİSAN 2011
olduğu yönündeki açıklamasına destek veren Birol, petrol fiyatlarının bu seviyelerde kalması durumunda cari açığın beklenen hızda düşmeyeceğine işaret ediyor.
‘73 KRİZİ’ KAPIDA
Avrupa Birliği ülkelerinin petrolünü boykot ettiği İran’ın taraftarları yakın gelecekte petrolün seyrinde belirleyici olacak. Enerji uzmanlarına göre İran’a petrol yaptırımlarına Çin ve Rusya karşı gibi duruyor. Bu sürece Venezüella da katılırsa petrol arzı iyice sıkıntıya girebilir. Bu olasılıkta da 1973’tekine benzer bir petrol krizi yaşanabilir. Bu süreçte dünya petrolünün yüzde 25’ine yakınını üreterek ilk sırada yer alan Venezüella’nın tavrı belirleyici etkenler arasında yer alacak. Uluslararası enerji politikaları uzmanı Necdet Pamir de İran’ın dünya petrol üretiminde önemli bir yere sahip olduğunu belirterek, 4.2 milyon varil günlük petrol üretimine sahip olan ülkenin 2.4 milyon varillik kısmı ihraç ettiğini aktarıyor. İran, petrol ihracatının büyük bölümünü Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore’ye yapıyor. İhracatta İngiltere ve Fransa’nın payı yüzde 1-2.
TÜRKİYE’Yİ VURUYOR
MART-NİSAN 2011
Dünya toplam petrol rezervlerinin yüzde 65’i Türkiye’nin yakın coğrafyasında bulunuyor ve toplam üretimin yüzde 41’i bu ülkelerden gerçekleşiyor. Petrol rezervi en zengin ülke 259.9 milyar varille Suudi Arabistan olurken, bu ülkeyi İran, Irak ve Kuveyt izliyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Petrol Piyasası Sektör Raporu’na göre, OPEC üyesi ülkelerin toplam üretimi, dünya toplam üretiminin yüzde 40. Geçen yıl meydana gelen günlük ortalama 2.02 milyon varillik üretim artışının yaklaşık yarısı OPEC üyesi ülkelerden karşılandı. Petrol tüketiminin yıllar itibariyle seyrine bakıldığında ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin tüketimlerinin düşme eğiliminde olduğu, buna karşın Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde tüketim miktarındaki artışın süreklilik arz ettiği görülüyor. Ham petrol tüketiminde 2010 yılında gerçekleşen günlük ortalama 2.39 milyon varillik tüketim artışının yüzde 78’i OECD dışı ülkeler kaynaklı oldu. Türkiye’nin yıllık yaklaşık 237.3 bin varil petrol ihtiyacı bulunuyor. Dünya toplam petrol talebindeki artış eğilimine rağmen, petrolün birincil enerji kaynakları içindeki kullanım oranı düşüyor. Bunun en önemli sebebi, toplam enerji ihtiyacındaki artışın büyük bölümünün elektrik enerjisi ihtiyacından kaynaklanması ve elektrik talebindeki artışın daha çok kömür, doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması.
DOSYA
İran’ın 2010 yılında 73 milyar dolar olan petrol gelirinin 2011’de 94 milyar dolara yükseldiğini anlatan Pamir’e göre şimdilik krizden uluslararası petrol şirketleri kadar fiyat artışı nedeniyle İran da kârlı çıktı. Bu yıl dünya ekonomisinde yaşanması beklenen daralma petrol tüketimini de yavaşlatacak. Dolayısıyla Pamir, bu durumun daha da yüksek fiyatlar önündeki en önemli engel olduğunu ifade ediyor. Pamir, ham petrol varil fiyatında 10 dolarlık bir artışın enerji ithalatı için Türkiye’nin bütçesine yıllık yaklaşık 3.5-4 milyar dolar ek yük getirdiğini ifade ediyor. Pamir, ham petrol fiyatlarının Türkiye’nin hem dışarıdan aldığı ham petrol ve petrol ürünlerini hem de petrol fiyatlarına göre hesaplandığı için ithal edilen doğalgaz ve LNG fiyatlarını etkilediğinin altını çiziyor.
KOMŞULAR PETROL ZENGİNİ
İSMMMO YAŞAM 27
RENKLİ YAŞAM
Tevfik Davut, şiire meraklı genç meslek mensuplarından biri. Eşi Gamze Davut'la 13 yılda yazdığı 59 şiiri bir kitapta topladı. 'Biz Şiir Olduk!' adıyla yayımladığı kitabının devamını da getirmeyi planlıyor. Davut, kitabının tanıtımında; "Birimiz kalem oldu birimiz kağıt, bir de baktık ki; 'Biz Şiir Olduk!" diyor.
28 İSMMMO YAŞAM
Biz şiir olduk
GAYE DELEN
"Acılarımızı paylaştık, aşkımızı yazdık en temiz sayfalara, bazen birbirine küsen iki yaramaz çocuk olduk, bazen ise içi içine sığmayan iki genç. Okul sıralarında arkadaş olduk, ders kaçamaklarında kendimizi sinemada bulduk, taraftar olduk en fanatiğinden, sahillerin delisi olduk haykırdık içimizdekileri, bazılarına göre hayaldik ama biz gerçek olduk. Birimiz kalem oldu birimiz kağıt, bir de baktık ki; 'Biz Şiir Olduk!'"... İSMMMO üyesi muhasebeci ve mali müşavir Tevfik Davut, şiir kitabının tanıtımında bunları yazıyor. O, sayılar yanında şiire de ilgi duyan bir meslek mensubu. Eşi Gamze Davut ile beraber yazdığı şiirleri topladığı 'Biz Şiir Olduk' kitabını şubat ayında yayınladı. 59 şiirin yer aldığı kitabının ilk baskısının gördüğü ilgiden memnun olan Davut, ikin-
ci şiir kitabı için de hazırlıklarını sürdürüyor. Eşiyle beraber hedefi ise 'Biz Şiir Olduk' adıyla şiir kitabı sayısını üçe çıkarmak. Tevfik Davut’un şiirlerinde; aşk, hayat ve İstanbul var. 1982 doğumlu genç meslek mensubu, şiir yazmaya lise yıllarında başlamış. Sınıf arkadaşı olan eşiyle beraber 13 yılda yazdığı şiirleri çevresi ve arkadaşlarının isteğiyle kitaplaştırmaya karar verdiğini anlatıyor. Aslen Kastamonulu olan Davut, Muğla Üniversitesi İşletme Bölümü'nde lisans eğitimini tamamladı. 2004 yılında da Marmara Üniversitesi'nde Muhasebe-Finansman dalında yüksek lisans yaptı. Öğrencilik yıllarında profesyonel olarak futbolla da ilgilenen Davut, Fenerbahçe’nin altyapısında lisanslı olarak futbola başladı. Daha sonra Bostancıspor'a transfer oldu. Üniversiteyi okuduğu Muğla’da Muğlaspor'da spor kariyerine devam etti.
MART-NİSAN 2011
2005’TE MESLEĞE ADIM ATTI
2005 yılında askerliğini tamamladıktan sonra Zaman Gazetesi'nin mali işler bölümünde çalışmaya başlamış. 2008'de mali müşavirlik sınavını başarıyla vermiş. 2009'da da SPK ileri düzey lisanslama belgesini almaya hak kazanmış. 2010'dan itibaren de bütçe ve raporlama yöneticisi olarak görevini sürdürüyor. Tevfik Davut, küçüklüğünden beri matematiğinin çok iyi olduğunu ve bu nedenle ilkokulu dört yılda bitirdiğini anlatıyor. Küçüklüğünden beri matematiğe özel yeteneği ve ilgisi bulunan Davut'un mesleğe atılma hikayesi ise yüksek lisansına dayanıyor. Muhasebe ve Finansman alanında yüksek lisans yapınca kendini birden mesleğin içinde bulmuş. Şu anda bütçe ve raporlama üzerine çalışıyor. Bu alanın büyük resmi görmede ve şirketin kararlar almasında çok önemli olduğunun altını çiziyor. Mesleğini severek yapan Tevfik Davut, UFRS (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) eğitimleri ve diğer eğitimlerle kendini geliştirmeyi de ihmal etmiyor.
İLHAM KAYNAĞI İSTANBUL
MART-NİSAN 2011
Bilir misin asırlık İstanbul Ben seninle büyümedim Senin kaldırımlarında koşmadım, Seksek oynamadım sokaklarında Sularında balık tutmadım, kumunda oynamadım Havanı solumadım, ağaçlarına tırmanmadım Ama hayatın ne olduğunu sen öğrettin bana Gençliğimi seninle yaşadım Saçımın örgüsünü seninle açtım Seninle aşık oldum okul sıralarında Seninle kaçtım sinemalara, parklara Bata çıka yürümeyi öğrendim lapa lapa yağan karında Zorluklara göğüs germeyi öğrendim haince esen lodosunda Korkma unutmadım hep aklımda Birde arkadaşlık, dostluk denen şeyin Vefasızlık olduğunu haykırdın suratıma Kapıma gelip çocukluğumu usulca aldığında Kalabalıklar içinde yalnız kalmayı öğrettin sen bana
Sevilmeden Sevebilmek Köşkler, saraylar sen yoksan bir harabedir, Aramasın gözlerin ay ne gökte ne yerdedir, Ben seni böyle ölesiye sevdikçe güzelim, Ay, gözlerimin baktığı yerdedir. Yalancının aşkı kalpte değil dildedir Sevdanın hası yar diye inleyen gönüldedir Marifet seveni sevmekte değil, Sevilmeden sevebilmektedir.
Kadınım
Zifiri karanlıklarımı aydınlatan ışığım, Kış ortasında yaşadığım baharım, Sen dünüm, bugünüm, yarınım, Her nefesin sonunda sen varsan kadınım. Sen varsan küllenir acılar aşk ateşinde, Dillenir güller fısıldar aşkımız ellere, Sensiz geçen her gün sürgündür bu bedene, Her şey seninle güzel be kadınım. Saklıdır gözlerinde cennetin ta kendisi, Haykırsam aşkımı duyulur mu acep sesi, Bir an bile çekilir mi yokluğunun çilesi, Sensiz cennet bile eksiktir kadınım.
RENKLİ YAŞAM
Matematik başarısı yanında duygusal yönüyle de öne çıkan bir meslek mensubu. Şiir için ilhamın bir saati olmadığından bahsediyor: "Duygusal olarak yoğunlaştığımda şiir yazıyorum. Üzüntülü olunca daha sert şiirler yazıyorum. Yalnız kalınca içimdeki duyguları paylaşmayı seviyorum. O zaman kağıt kaleme can veriyorum. Duygu yoğunluğu oluştuğunda yazmaya başlıyorum. İstanbul da başlı başına önemli bir ilham kaynağım." Şair mali müşavir Davut, şiirlerinde bir ölçüye sadık kalmıyor. İçinden geldiği gibi serbest üslupla yazmayı seviyor. Davut'un beğendiği şairler de kendi tarzına uygun. Yılmaz Erdoğan, Orhan Veli, Mehmet Akif Ersoy ve Necip Fazıl'ı severek okuyor ve örnek alıyor. Yeni şiirler yazmaya devam etmek yanında şiirlerinin bestesini de yapmayı istiyor, Davut. Şu anda bazı şiirlerini üç aylık olan kızı Nevhayat'a okuyor. Ancak profesyonel anlamda bir girişimde bulunmadığını belirtiyor. Tevfik Davut, "Bazı şiirleri kendimiz besteledik. Aslında bir sanatçıyla da paylaşmak isteriz" diyor. Eşinin ilk kitaplarında 13 şiiri bulunduğunu aktarıyor ve ekliyor: "Yeni çocuğumuz olduğu için şiirle şu anda çok ilgilenemiyor. Ama diğer kitaplarımız için de yazabilir."
İstanbul
İSMMMO YAŞAM 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
Türkiye’de yaşamını sürdüren dünyaca ünlü piyanist ve besteci Anjelika Akbar’ın müzik yeteneği küçükken keşfedildi. Bugüne kadar 400’den fazla beste ve film müziği yapan Akbar, kitabının filme çekilmesi için çalışıyor. Bu filmle aktristliğe de adım atarak kendisini oynayacak.
Müziğin harika çocuğu kendini oynayacak
30 İSMMMO YAŞAM
MART-NİSAN 2011
SEHER KARATAŞ
MART-NİSAN 2011
dular, dikkatlice beni izleyerek akmam gereken yere doğru bana yol açtılar. Dört yaşında ‘mutlak kulak’ yeteneğinizin keşfedildiği belirtiliyor. Mutlak kulak yeteneği nedir? Bu tip yeteneklerin genlerle ilgisi var mıdır? Mutlak kulak yeteneği genetik değil. Dünyadaki müzisyenlerin yaklaşık yüzde 3’ünde doğuştan gelen bu yetenek bulunmaktadır. Yani aslında bir anlamda fiziksel ve işitsel, ayrıca hafıza ile ilgili bir özelliktir. Eğer ‘mutlak kulağınız’ varsa, o zaman her yerde duyduğunuz herhangi bir müziğin tam olarak o anda hangi notalardan oluştuğunu net, hemen bilirsiniz ve bunun için bir referans sese ihtiyacınız olmaz. Mutlak kulağı olmayan bir müzisyen, duyduğu müziğin notalarını anlamak için öncesinde kendisine tanıtılacak bir referans sese ihtiyaç duyar. Sonrasında diğer sesleri kıyaslama metodu ile anlayabilir. Fakat mutlak kulağa sahip olanların ille de iyi müzisyen olacağını söyleyemeyiz. Aynı zamanda iyi müzisyenlerin illaki mutlak kulağa sahibi olması gerektiğini de. Küçükken piyano sizin için ne ifade ediyordu? Benim için bir bayramdı. Neden piyano? Çünkü evimizde benim gözüme en çok batan en büyük objeydi. Annem veya babam çaldığı zaman içinden inanılmaz, sihirli sesler çıkıyordu. Sanırım ilk dokunuşum ile sonraki dokunuşlarım ara-
YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ
Anjelika Akbar… Rus asıllı Türk besteci ve piyanist. İlk bestesini 4.5 yaşında yaptı; ilk kişisel konserini beş yaşında verdi. 1990’da UNESCO’nun bir projesi için geldiği İstanbul’a aşık olan Akbar, o gün bugündür İstanbul’da yaşıyor. 1993’de Türk vatandaşı da oldu. Bugüne kadar 400’den fazla beste ve film müziğine imza atan Akbar’ın yeni planları arasında oyunculuk da var. Türkçe kaleme aldığı ilk kitabı ‘İçimdeki Türkiyem’in filme çekilmesi için çalışmalarını sürdürüyor. Akbar, filmde kendisini oynayacak. Filmin müziğini de besteleyecek olan Akbar, şu aralar üzerinde çalıştığı tiyatral müzikal ‘Üç Cemre Projesi’nin de gelecek yıl sahneleneceğini söylüyor. En son yaptığı ‘Beni Unutma’ adlı filmin müziği ile de dikkatleri üzerine çeken Akbar’a göre, film müziği yapmak ayrı ustalık isteyen çok ince bir alan. Ama Akbar bu alana özel bir ilgi duyuyor. ‘“Senaryoyu beğenmezsem, film üzerinde çalışmam” diyecek kadar da iddialı. Türkiye’de dinlemekten keyif aldığı müzisyenlerin başında Erkan Oğur’un geldiğini belirten Akbar, “Türk müziğinin benim üzerimdeki etkisi çok net, çok büyük” diyor. Akbar’la çocukluğunda memleketi Kazakistan’da başlayan ve Türkiye’de devam eden müzik serüvenini ve gelecek planlarını konuştuk. Müzisyen bir aileden geliyorsunuz? Bunun bu konuma gelmenizde katkısı ne oldu? Annem ve babam son derece bilinçli insanlardı. Benim daha birkaç aylıkken müziğe gösterdiğim inanılmaz ilgi onlara yol gösterici oldu. Yeteneklerimi tespit etmek, başka uzmanlar tarafından onları doğrulamak için belli bir yol izlediler. Hepsi ben 4 yaşına gelene kadar sürdü. 2.5 yaşından itibaren notaların yazılışını, piyano üzerindeki yerlerini ve isimlerini biliyordum. Doğaçlama çalıyordum ve ilk ciddi bestelerimi 4.5 yaşındayken yaptım. İlk kişisel konserimi 5 yaşındayken verdim. Kısacası annemle babam bana hayatımın ilk adımlarında yol gösterici ol-
sında hiçbir fark yoktu, aynı bayram, aynı coşku. Aynı aşk. Piyano yanında her enstrümandan etkilenirim. Enstrümanlar yıldızlar gibi kıyaslanamazlar; hepsi güzel. Klasik müzik dışında dünya müzikleri ilgimi çeker. Türkiye’de dinlemekten keyif aldığım müzisyen olarak ilk aklıma gelen ise Erkan Oğur. Kazakistan’da değil de Türkiye’de dünyaya gelip, burada müzik yapsaydınız aynı yere gelir miydiniz? Bilmiyorum, yaşamadığım şey hakkında bir şey söyleyemem. Ama şunu biliyorum, eğer Türkiye’de maddi imkanı olmayan bir ailede doğmuş olsaydım ve ücretli, pahalı olan müzik eğitimi için harika çocuk bursunu almamış olsaydım, işim gerçekten neredeyse imkansız olurdu. Türkiye’de müzik eğitimi neredeyse lüks sayılıyor, piyanolar ve eğitim pahalı. Hatta konservatuvarlarda bile çoğu zaman iyi kalitede piyanolar her zaman bulunamıyor. Üzülerek, Sovyetler Birliği’nde aldığım eğitim Türkiye’ye göre çok büyük lükstür diyebilirim. Türkiye’ye ilk ne zaman geldiniz, nasıl yerleşme kararı aldınız? Buraya UNESCO üyesi olarak uluslararası bir film çekimi için eski eşimle birlikte geldim. O, filmin senaristi, bense bestecisiydim. Fakat hamileydim ve büyük oğlum Yürek, İstanbul’da doğdu. Sonra SSCB dağıldı, bir müddet dönemedik. Sonra da aslında buradan hiçbir yere gitmek istemediğimi anladım. Buraya aşık oldum ve kaldım. Bunları ve başka birçok detayı ‘İçimdeki Türkiyem’ adlı kitabımda anlatıyorum. Türkiye’de klasik müziğe ilgiyi nasıl görüyorsunuz? İlgi gösterilmiyor çok fazla ama bu da doğal. Çünkü Batı tarzı klasik müziğin Türkiye’deki geçmişi sadece 70-80 yıl. Avrupa, Rusya hatta Amerika ile bile kıyaslanamaz. Onun için insanlar bu müzik diline hemen alışamaz, çok doğal. Bu tarz müziği “nasılsa anlamam” diye kategorize edip, dinlememeye çalışıyorlar genellikle. Diğer yandan çok da meraklıları var ve gençler
İSMMMO YAŞAM 31
ÜSTÜN YETENEKLİLER OKULUNDA OKUDU
YAŞAM’IN PORTRESİ
Kazakistan'da, müzisyen ve felsefeci bir baba ile müzisyen bir anneye sahip olarak dünyaya gelen Anjelika Akbar, dört yaşında Moskova Tchaikovsky Devlet Konservatuarı öğretim üyelerinin dikkatini çekti ve konservatuar bünyesindeki harika çocukların okuduğu okula kabul edildi. Eğitimine okulun Taşkent şubesinde devam etti. Burada eğitimini tamamladıktan sonra Taşkent Devlet Konservatuarı’nda beş yıllık eğitimini tamamladı. Rusya Besteciler Kurulu, Anjelika Akbar’ı ‘En İyi Genç Besteci’ olarak seçti. Bestecilik ve Orkestra Şefliği yüksek lisansını Türkiye’de Hacettepe Devlet Konservatuar’ında yaptı. ‘Senfoni No.1’ ile tamamlayarak ‘Sanatta Yeterlilik Derecesi’ almaya hak kazandı. Ayrıca Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın ilk kurucu öğretim üyesi oldu. 1993 yılında Türk Vatandaşlığına geçen Anjelika Akbar’ın 1999 yılında kendi prelütlerinden oluşan ilk albümü ‘Su’ çıktı. 2002 yılında çıkan Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’ keman konçertolarının dünyada ilk kez solo piyano uyarlaması Sony Music International etiketiyle çıktı. Pek çok ulusal ve uluslararası ödülün de sahibi olan Akbar’ın, besteci ve yorumcu kimliği dışında, yazar kimliğiyle ortaya çıkardığı ve Türkçe olarak kaleme aldığı ‘İçimdeki Türkiyem’ adlı kitabı, 2011 yılında yayımlandı.
arasında gittikçe yaygınlaşıyor. Türkiye’de müzik eğitimi veren okullar da maalesef eksik. Bence bu devletin tek başına çözeceği bir sorun değil, özel sektörün desteği gerekiyor. Türk müziğiyle ilgili gelişim ve değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Buraya yerleşmeden önce Türk müziği konusunda bilgim hiç yoktu. Özbekistan’dan kalan makamsal müzik ile ilgili biraz kulak dolgunluğum vardı. Ama hepsi çok yüzeysel, bilgi bile denemeyecek bilgilerdi. Ve o Türk değil, Özbek müziğiydi. Her ne kadar köken aynı olsa da şimdi anlıyorum ki Türk müziği başka bir olgudur. Yaşadıkça dinledim, sevdim, özellikle halk müziği ve ilahiler nefesler bana çok hitap ediyor. Türk müziğinin çalışmalarınıza nasıl bir katkısı oldu? Türk müziğinin benim üzerimdeki etkisi çok net, çok büyük. Gerek kullandığım bazı Türk müziği çalgı aletleri, gerek manevi etkisi, duygusal ve melodik etkisi çok büyük. Rusya’da veya Avrupa’da müziğimi dinledikleri zaman Türk müziği etkisini benden bile çok daha fazla fark ediyorlar. Tür-
32 İSMMMO YAŞAM
kiye’de dünya müzik piyasasında isim yapabilecek potansiyele sahip müzisyenler var. Türk insanlarının müzik kalitesi ve yeteneği muazzam. Müziğin insan psikolojisi üzerinde ‘iyileştirici’ bir etkisi olduğu söyleniyor… Müzik terapisine kesinlikle inanıyorum ve bunu her fırsatta dile getiriyorum. Hatta ilginç örnek vermek istiyorum. Benim kahramanım olan İbn’i Sina’nın onlarca değerli kitabı arasından yazdığı kitaplardan en çok değer verdiği ‘Kurtuluş’ adlı kitaptır ve bu kitap müzik terapisi ile ilgilidir. Batı tıbbı İbn’i Sina’yı tıbbın babası kabul ediyor fakat müzik terapisi konusuna soğuk bakıyorlar. Klasik müzik ve çocuklarla ilgili neler söylemek istersiniz? Neden klasik müzik, çocuklar için önemli? Klasik müzik kanıtlanmış bir şekilde özel bir bilinç organizasyon yeteneğine sahiptir. Çocuklar bu müziği dinlediklerinde hayal dünyası genişliyor, algıları hassaslaşıyor; daha huzurlu, daha disiplinli oluyorlar. Klasik müzik çocukların beyin fonksiyonlarını geliştiren bir müzik türüdür.
MART-NİSAN 2011
İKİ OĞLUNUN DA MÜZİK YETENEĞİ VAR
İki oğlunuz var. Onlar da müzikle uğraşıyor mu? Büyük oğlum Yürek’in müthiş bir müzik kulağı var. Ama o video, fotoğraf alanını seçti. Gerçi çektiği videolarda kusursuz olarak her tür müziği kullanıyor, hatta benim klibimi de çekti. Belki ses mühendisliği alanında yüksek lisans yapar. Bir de doğaçlama piyano çalıyor. Dört yaşındaki oğlum Timur ise şimdiden nota biliyor, doğaçlama piyano çalıyor, çello dersleri alıyor. Ama müziğe benden dolayı bir tepkisi var, piyano onun için bir rakip şimdilik. Hem seviyor, hem de kızıyor. Çünkü piyanonun beni ondan çaldığını düşünüyor. Bu yüzden açılamasın diye yapışkan bir bantla piyanonun kapağını yapıştırdı. Timur’un da şimdiden sevdiği eserler var. Mozart’tan, Beethoven, Bach ve Çaykovski’den hoşlanıyor.
MART-NİSAN 2011
jelerden biri. Tiyatral ve müzikal bir sahne performansı olan bu proje, inşallah seneye hayata geçecek. Bunun dışında bol bol film müzikleri yapmak istiyorum. Piyanist ve besteci kimliğinize bir de yazarlık kimliğini eklediniz. Kitap yazmaya ne zaman başladınız? Okulda hep yazıyordum. Şiirlerim Rusya’da daha ben 16-17 yaşındayken edebiyat dergilerinde basılıyordu. Senaryolar ve hikayelerim çok seviliyordu. Türkiye’de Türkçe olarak kendimi yeteri kadar ifade edebileceğimi hissettiğimde yine yazmaya başladım. ‘İçimdeki Türkiyem’ kitabından sonra yeni kitap, beste ve albüm projeniz var mı? ‘İçimdeki Türkiyem’ kitabının filme çekilmesi için çalışmalar sürüyor. Filmde Anjelika’yı kendim oynayıp, filmin müziğini de besteleyeceğim inşallah. Bunu çok istiyorum, umarım olur. Müzisyen olmasaydım ya sinema yönetmeni olurdum ya da aktris. Ya da ikisini birden yapardım.
‘ETNİK CAZ’I DA SEVERİM Caz müziği seviyor musunuz? Son yıllarda Türkiye’de caz konusunda çok iyi atılımlar var. Bu konudaki görüşleriniz nedir? Benim babam gerçek bir caz hastasıdır. Çocukluğumdan beri klasik müzik dışında caz ile ilgili de çok fazla bilgi verdi bana. 15 yaşıma kadar caz çalmıştım, ama sonra aniden vazgeçtim. Caz bana çok dar geldi. Her ne kadar sonsuz özgürlük var gibi görünse de, her şey çok net ve benim için gittikçe sıkıcı sınırlar içinde dönmesi beni cazdan soğutmuştu. Dinlerim elbette, ama çalmam; 1-2 sevdiğim parça hariç. Ama aynı şeyi etnik caz ile ilgili söyleyemem. Etnik müzik caza girince, işte asıl serüven ve bilinmezlik heyecanı başlıyor. Etnik cazı severim. Ve elbette en eski klasik caz örneklerini de.
YAŞAM’IN PORTRESİ
Beni Unutma’da olduğu gibi film müziği de yapıyorsunuz. Film müziği yapmakla normal beste yapmak arasında size göre nasıl bir fark var? Film müziği çok başka bir müzik dalı. Yönetmen, senarist, aktör, her şey olmak zorundasınız. Çünkü somut olanı, müzik ve duygu diline tercüme etmeniz gerekiyor ve yaptığınız müzik hassas olmalı. Sadece müzik değil, müzik arasındaki sessizlikleri de saniye saniye duygusal olarak içinizde bulup doğru yerlere koymalısınız. Film müziği ince iş, psikolojik ve hassas bir alan. Aşık olduğum başka bir alan. Müziğini yaptığınız filmin hikayesi sizin için ne kadar önemli? Hoşunuza gitmeyen bir hikayenin müziğini yapmaktan vazgeçer misiniz? Kesinlikle senaryoyu beğenmezsem, film üzerinde çalışmam. Zaten Türkiye’de o yüzden şimdiye kadar bu dalda pek çalışmadım, belgeseller hariç, çünkü gelen senaryolar kalbime tam olarak dokunmadı. Müzikle ilgili hayata geçirmek istediğiniz farklı projeler ve çalışmalardan söz edebilir misiniz? Şu an üzerinde çalıştığım ‘Üç Cemre Projesi’ mutlaka hayata geçirmek istediğim pro-
İSMMMO YAŞAM 33
Kişiliğiniz mesleğinize uygun mu?
KARİYER
İçe dönük, dışa dönük, kuralcı, otoriter, fedakar, yaratıcı, uyumlu… Farklı kişilik özelliklerindeki insanların hepsi farklı mesleklerde mutlu olabiliyor. Mesleğinizi seçerken; eğitim, yetenek ve yetiştirilme tarzı kadar ‘kişilik özelliklerinizi’ de göz önünde bulundurmalısınız.
34 İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN
Dışa dönük ve konuşkan birinin ofis ortamında kimseyle konuşmadan sadece evraklarla uğraşmak zorunda kalması ne kadar zor değil mi? İçe dönük bir insanın sürekli iletişim kurmak ya da satış yapan bir meslekte çalışması da aynı derecede zor ve imkansız… Bu iki örnek, kişiliğe göre meslek seçiminin ne kadar önemli olduğunu en net şekilde anlatıyor. Gelişen teknoloji ve değişen yaşam koşulları günümüzde meslekleri yedi gün yirmi dört saat yaşanarak yapılır hale getirdi. İş, yaşamımızın bir parçası haline gelirken, vaktimizin büyük kısmını alan mesleğimizin kişiliğimize uygun olması ve bizi mutlu etmesi de önem kazanıyor.
RASTLANTILARA BIRAKMAYIN
Türkiye’de eğitim sistemindeki aksaklıklar nedeniyle pek çok insan sevdiği ya da karakterine uygun olmayan işleri yapmak zorunda kalıyor. İçe dönük, dışa dönük, kuralcı, otoriter, fedakar, yaratıcı, uyumlu gibi kişilik özelliklerindeki insanların hepsi farklı mesleklerde daha mutlu oluyor. Kişinin kendini tanıması, güçlü ve zayıf yönlerini belirlemesi ve kişilik özelliklerini kabullenmesi de meslek seçiminde en önemli ayrıntılardan biri. Uzmanlara göre her birey hayat tarzı, karakteri, hayata bakışı bir diğerinden farklı olduğu için, kişi öncelikle kendini en iyi şekilde ifade edebileceği, hayat boyu uğraşmaktan sıkılmayacağı ve yapısına uygun olan mesleğe yönelmeli. Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uzmanı Ahmet Yıldız, meslek seçiminin rastlantılara bırakılmaması gerektiğini vurguluyor. Mesleği, bir kişinin hayatını kazanmak için yaptığı, kuralları toplum ta-
MART-NİSAN 2011
rafından belirlenmiş ve belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve becerilere dayalı faaliyetler bütünü olarak tanımlıyor. Ahmet Yıldız, meslek seçiminin insanların hayatının en önemli kararlarından biri olduğunu ve bu kararın doğru verilmesi gerektiğini belirtiyor. Kendi mesleğine uygun bir işte çalışan kişinin daha iyi performans gösterebileceğini dile getiren Yıldız, şunları söylüyor: “Aksi olduğunda mutsuz olan, zevk almadığı bir işi zorla yapan kişi hem performansının fazlasını gösteremeyecek hem de hayatı onun için anlamsız olacaktır. Bu nedenle kişiliğe uygun isteyerek yapılan meslek hem iş doyumu, hem de iş verimi sağlayacaktır. Gençler daha çok sosyal statü ve para getirecek mesleği tercih etmeye eğilimli. Mesleki anlamda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Gençlerin hiçbiri aile etkisinden uzak meslek tercihi yapamıyor.”
HANGİ KİŞİLİK HANGİ MESLEĞE UYGUN
MESLEK DEĞİŞTİRİN
Yıldız, meslek seçimi aşamasında olan bir gencin öncelikle kişilik yapısını, ilgi ve yeteneklerini bilmesi ve ona uygun meslek seçmeye özen göstermesi gerektiğinin de altını çiziyor: “Bu nedenle meslek seçimi aşamasında olan bir genç şu soruları gerçekçi olarak cevaplamalı. ‘Ben neleri yapmaktan hoşlanırım?’, ‘Ben ne istiyorum?’, ‘Karakterim nasıl?’, ‘Nasıl bir ortamda çalışmak istiyorum?’”. Ahmet Yıldız, Türkiye’de genelde şansı ve sınavlarla kişilerin mesleklerinin belirlenmesini de kaynak israfı olarak görüyor. Yıldız, insanların mesleklerinin kendilerine uygun olup olmadığını anlamaları konusunda da şunları söylüyor: “Bir mesleği yerine getirirken kişi eğer ‘Benim burada olmamam gerekiyor’ diyorsa ve maddi kazancı iyi olmasına rağmen yaptığı işten dolayı mutluluk duymuyorsa en basit anlamıyla yanlış mesleği gerçekleştiriyor diyebiliriz. Günümüzde artık tek bir meslek ile ömür boyu çalışma gibi bir durum söz konusu değil. İş değiştiren kişilerin yerini artık modern dünyada meslek değiştiren insanlar alıyor.”
İŞ ORTAMIYLA MESLEK FARKLI
MART-NİSAN 2011
KARİYER
Kişiliğine uygun meslekleri olmayanları da iş hayatında mutsuzluk ve motivasyonsuzluk sorunu bekliyor. Ancak meslek seçimi ile çalışılan ortamda mutsuz olma konusunu birbirine karıştırmamak gerekiyor. Ahmet Yıldız bu konuda şunları söylüyor: “Patronuyla, iş arkadaşlarıyla anlaşamayan ya da ortak bir noktada buluşamayan insanlar da çok. Bu kişiler kişiliklerine uygun bir meslekte olmadıkları gibi bir düşünceye kapılabilirler. Meslek bir kişinin hayatını kazanmak için yaptığı ve belirli bir eğitimle kazanılan etkinliklerdir. İş ise bir iş yerinde sürdürülen etkinliklerdir.”
İnsan kaynakları seçme ve yerleştirmesi firması Secretcv.com’un yaptığı meslekler anketinde değişik kişilik yapısındaki kişilerin hangi mesleklere uygun olduğu araştırılmış. 4 bin 557 kişinin katıldığı araştırmadan çıkan sonuçlar şöyle: İçe dönük: Yüzde 20 ile yazılım uzmanı, yüzde 19 ile muhasebe - finans, yüzde 15 ile aşçı, yüzde 11 ile web master, yüzde 9 ile grafiker. Dışa dönük: Bu kişilik yapısındakiler yüzde 30 ile pazarlama, yüzde 11 ile gazeteci, yüzde 10 ile insan kaynakları uzmanları, yüzde 8 ile reklamcı ve turizmci, yüzde 6 ile avukatlar izliyor. Düzenli-kuralcı: Bu kişiler ise yüzde 25 ile bankacı, yüzde 18 ile yönetici asistanı gibi mesleklere uygun. Bunları yüzde 11 ile avukat, yüzde 9 ile proje yöneticisi, yüzde 8 ile öğretmen ve muhasebeci izliyor. Fedakâr-özverili: Bu kişilikteki kişiler yüzde 36 öğretmen, yüzde 27 ile doktor ve yüzde 20 ile hemşire gibi mesleklere uygun oluyor. Yenilikçi-yaratıcı: Bu kişiler yüzde 28 ile reklamcı, yüzde 16 ile mimarlık gibi mesleklere uygun. Bunları yüzde 15 ile grafiker, yüzde 14 ile pazarlama yüzde 13 ile mühendisler izliyor. Otoriter: Bu kişilik tipine yüzde 24 ile proje yöneticisi, yönetici, yüzde 20 ile avukatlık mesleği uygun. Bunları yüzde 16 ile öğretmen, yüzde 13 ile bankacı, yüzde 11 ile insan kaynakları, yüzde 10 ile yönetici asistanı izliyor. Uyumlu kişiler: Yüzde 28 ile sekreter olarak, yüzde 25'i insan kaynakları alanında çalışıyor. Analitik: Bu kişiler yüzde 33 ile mühendis, yüzde 26 ile muhasebe/finans gibi ‘sayısal zekanın’ önemli olduğu mesleklere uygun.
İSMMMO YAŞAM 35
Çatışma değil uzlaşma arayın
Ergenlik dönemi, hem ebeveynler hem de çocuklar için tam bir stres ve çatışma dönemi… Uzmanlar, ergenlik döneminde çocukları olan ailelere "Çocuğunuzla sadece problemler ortaya çıktığında değil, her şey iyiyken konuşun. Onu ve iç dünyasını tanımaya çalışın" tavsiyesinde bulunuyor.
AİLEM
CAN KIZILDAĞ
36 İSMMMO YAŞAM
Çocukların ergenlik çağı, aileler için stresli bir dönemdir. Anne-babanın sözünden çıkmayan çocuk gider, kendisiyle aşırı ilgili, daha asabi, hayatıyla ilgili tüm kararları kendisi vermek isteyen bir çocuk gelir. Bu dönemde ebeveynler çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda tereddüt yaşarlar. Bu yeni dönemde artık otoritelerinin eski gücü kalmadığını gören anne-babaların kaygılandıklarını belirten uzman psikolog İlknur Yılmaz, ergenlerin ise anne-babasının kendisini anlamadığını düşündükle-
rine dikkat çekiyor. İlknur Yılmaz "Ergenlik dönemine erişmiş bir çocuğunuz varsa, onun, uyguladığınız otoriteye artık uymak istemediğini, bağımsızlık ve özgürlük için taleplerde bulunmaya başlamasını görmek sizi belki endişelendirebilir. Eskiden beri uyguladığınız disiplin yöntemlerinin artık eskisi gibi etkili olmadığını gördükçe, çaresizlik duygularına kapılmanız doğaldır" diyor. Yılmaz, birçok anne-babanın ergenlik dönemindeki çocuklarıyla yaşadığı çatışma yaratan konulara şu örnekleri veriyor: Arkadaşlık seçimleri, aileyle daha az, arkadaşlarla daha çok zaman geçirilmek istenmesi, okul ve sınav başarısı, dışarıda daha çok zaman geçirme isteği, karşı cinsle ilişkiler, giyim tarzı, saç stilleri, kızlar için makyaj tarzı, sigara ve içki gibi zararlı alışkanlıklar...
‘BENİ KİMSE ANLAMIYOR’
Aslında bu dönem ergenler için de hiç kolay değil. Bu dönemde geçirdikleri fiziksel değişimle, kimlik sorgulamalarıyla baş etmeye çalışan ergenler, genelde yaşadıkları hormonal değişiklikler, entelektüel gelişim gibi faktörlere bağlı olarak, kimsenin,
MART-NİSAN 2011
özellikle de anne-babalarının onları anlamadığını düşünüyorlar. Bu dönemde ülkemizde yoğun bir sınav stresi de yaşamak zorunda kalıyorlar. “Ülkemiz, aslında yaşlarını gerektiği gibi yaşayamayan ergenlerle dolu” diyen İlknur Yılmaz, bu dönemin birçok çözümlenmesi gereken konuyu beraberinde getirdiğini anlatıyor. Yılmaz, "Ancak, çocuğunuzun artık farklı ve kendine özgü bir birey olduğunu kabullenerek, tutumlarınızda, tavırlarınızda ve iletişim tarzınızda bazı değişiklikler yaparak bu dönemi sakin ve huzurlu bir biçimde yaşayabilirsiniz" tavsiyesinde bulunuyor.
BİRAZ ÖZGÜRLÜK YETER
MART-NİSAN 2011
ERGENLİK TAM BİR SAVAŞ DÖNEMİ
Psikolojik danışman İsmail Sönmez, ergenliğin kişinin hayatının en zor dönemi olduğunu söylüyor. Sönmez ergenlik dönemini şöyle anlatıyor: Ergenlik adeta bir savaş dönemidir. Fizyolojik açıdan; hormon savaşlarının yaşandığı, psikolojik açıdan; kişilik ve kimlik savaşlarının yaşandığı hayatımızın en zor dönemidir. Bireyin duygularında istikrarsızlığın görüldüğü bu dönemde, bir gün çok mutlu ve enerjik olan gencin ertesi gün mutsuz ve içine kapanmış olduğuna sıkça rastlarız. Ergenlik dönemindeki birey duygularını çok dolu ve coşkulu yaşar. Bu coşkuyu mimik ve hareketlerinde ve ses tonlarında hissedebiliriz. Yine ergenlik, karşı cins ve gelecekle ilgili hayallerin çok yoğun kurulduğu bir dönemdir. Bu dönemde gençler çoğu zaman yalnız kalmak isterler. Kendisi ile başbaşa kaldığı zamanlarda tutum ve davranışlarının ve üstlendiği rollerin muhasebesini yapar. Ergenlik dönemindeki gençlerde yorgunluk ve çevreye karşı ilgisizlik çok sık görülür. Ergenlik vücut enerjisinin çokça büyümeye harcandığı bir dönemdir. Bu dönemde yeni şeyler deneme merakı çok artar, genellikle ergenler büyüklerin dünyasına ait şeyleri denemek ister.
AİLEM
Ebeveynlerin çocukla geçirdiği zamanın uzun olmasına değil, nitelikli olmasına özen göstermesi gerektiğini belirten uzman psikolog İlknur Yılmaz şu önerilerde bulunuyor: "Çocuğunuzla sadece problemler ortaya çıktığında değil, her şey iyiyken konuşun; onu ve iç dünyasını tanımaya çalışın. Çocuğunuza mümkün olabildiğince çok inisiyatif ve özgürlük alanları tanıyın. Özellikle saç biçimi ya da kıyafet seçimleri gibi daha basit konularda, bırakın seçimlerini kendisi yapsın. Arkadaşlarını tanıyın ve birlikteyken neler yaptıklarını öğrenin. Arkadaşlarını evinize getirmesine izin verin ve onları daha iyi tanımaya çalışın. Sorunları demokratik ortamda çözümlemeye çalışmak da önemli. Annebabalar çocuklarıyla uzlaşma zemini bulmayı hedeflemeli.”
İSMMMO YAŞAM 37
SAĞLIK
Yüksek kimyasallar içeren kozmetik ürünlerinden uzak durmayı tercih edenler, öncelikli olarak organik kozmetik ürünlerine yönelmeli… Bunları da tercih etmiyorsanız kendi cilt bakım ürünlerinizi evinizde yapabilirsiniz. İşte yaza özel en doğal cilt bakım yöntemleri…
38 İSMMMO YAŞAM
Yaza özel öneriler ILGIN ŞENYÜZ
Güzelleşme, kadının yüzyıllar boyunca kaybolmayan en önemli isteklerinden… Güzelleşme isteği adına her türlü zahmete ve acıya katlanır kadınlar… Güzelleşmenin en masum yoluysa, kozmetik malzemelerini kullanmak. Ancak son yıllarda artan kanser gibi hastalıklar, içinde bolca kimyasal madde bulunan kozmetik ürünlerini kullanma konusunda kadınları tedirgin ediyor. Bu yüzden de kadınlar organik kozmetiklere yöneliyor. Bu ilgiyi gören kozmetik üreticileri de gün geçmiyor ki, ürün portföylerine organik ürünleri de eklemesinler… Yapılan araştırmalara göre, dünyada organik kozmetik ürünlerine en çok ilgiyi Japonlar gösteriyor. Avrupa’da ise halen satılan kozmetik ürünlerinin yüzde 10’unun organik olduğu biliniyor. Önümüzdeki yıl-
MART-NİSAN 2011
larda Avrupa’da satılan her iki kozmetik ürününden birinin organik ürün olması bekleniyor. Ancak yine de uzmanlar ‘organik kozmetik’ olarak ifade edilen ürünlerin tümüyle kimyasallardan arınmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Her türlü kozmetik ürünün raf ömrünü uzatabilmek için yine de koruyucu kimyasallara gerek duyuluyor. Bir de organik ve doğal olarak pazarlanmasına rağmen bu özelliklere sahip olmayan ürünler var. Bazı kozmetik ürünlerinin içinde de bitki özleri bulunuyor ama bu onların tümüyle sağlıklı olduğu anlamına gelmiyor.
SERTİFİKA ARAYIN Peki kadınlar gerçek organik kozmetikleri nasıl ayırt edebilir? Gerçek organik ürünü anlamak için ambalajındaki ‘organik sertifika’ damgalarına ve bilgilendirilmesine dikkat etmek gerekiyor. Doğal ve organik kozmetik ürünler için standartlar getiren ilk kurum, Fransız Ecocert… Bu nedenle iddialı organik kozmetik markalarının üzerinde genellikle Ecocert sertifikasına sahip olduğu bilgisine yer veriliyor. Ecocert sertifikasını almak kolay değil. Ürünün hammaddesinden ambalajlanmasına kadar geçen tüm üretim süresince uyulması gereken standartlar belirlenmiş. Örneğin Ecocert’e göre bir kozmetik ürünün organik sertifikası alabilmesi için içeriğinin en az yüzde 95′inin bitkisel kaynaklı olması gerekiyor. Ecocert sertifikalı kozmetik ürünlerde GDO, paraben, phenoxyethanol, nanoparçacıklar, silikon, PEG, sentetik parfümler ve boyalar, hayvansal ürün türevleri ( süt, bal hariç) bulunamıyor. Kuzey Amerika’da organik kozmetik ürünlere USDA organic sertifikaları veriliyor. Ancak bu sertifikaları almanın ürünler için kanuni bir zorunluluk olmadığını da belirtelim. İster klasik, ister organik olsun tümüyle kozmetik ürünlerine karşı olan kadınların alternatifi ise kendi doğal bakım ürünlerini yapmak. “Do it yourself” yani “kendin yap” metoduyla siz de evinizde doğal reçeteler hazırlayıp uygulayabilirsiniz. Hazırlıklara cilt temizliğinden başlamak en doğrusu… Cildinizi temizlemek için sabun doğru bir tercih değil. Sabunların çoğu cildi kurutuyor ve cildin doğal yağ dengesini bozuyor. Bu nedenle en doğal yüz temizleme yolu, bir tülbent ya da çorabın içine haşlanmış yulaf koyarak yüzü yıkamak. Limonun da iyi bir temizleyici olduğu biliniyor. Vücudun fazla yağlarını alan limon suyunu biraz suyla seyreltin. Bir pamuk parçası ile cildinize sürün ve durulayın. Buğday çimi suyu veya yeşil yapraklı diğer sebzelerin suları mükemmel temizleyiciler… Sebze suyunu posasıyla cildinize sürüp, sonrasında da durulayabilirsiniz.
BİTKİSEL ÇAY MUCİZESİ
MART-NİSAN 2011
Yulaf maskesi: Pişmiş yulaf ezmesini yüzünüze sürün, 15 dakika kadar kurumasını bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla temizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayabilirsiniz. Bu maske, cildini derinlemesine temizlemek ve siyah noktalarından kurtulmak isteyenler için adeta bir mucize etkisi yaratıyor. Bu maskenin ciltteki aşırı yağlanmayı da önlediğini belirtelim. Avokado maskesi: Kış mevsiminin sert etkisini yüzünüzden silebilmek için ideal çözüm. Püre haline getirilmiş avokadoya bir iki damla zeytinyağı ve limon suyu ekleyin. Yüzünüze sürüp 10 dakika bekleyin. Avokado maskesi yüzünüzdeki pürüzlü tabakayı yok etmekle kalmayıp ayrıca sağlıklı bir cildin ihtiyacı olan vitaminleri de sağlar. Limon peeling'i: Yağlı ciltler için bire bir… İki yemek kaşığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, iki yemek kaşığı yulaf unu ve altı yemek kaşığı dolusu buğday kepeğini iyice karıştırın. Biraz su ekleyerek esnek bir lapa haline getirin. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakika boyunca cildinize uygulayın. Daha sonra yüzünüzü bol ılık su ile yıkayın..
SAĞLIK
Cildiniz için yüksek kimyasal içeren tonikler kullanmanıza da gerek yok. Birçok bitkisel çay zaten iyi birer toniktir. Özellikle de ısırgan otu, nane, papatya ve adaçayı... Bu çayları suda demledikten sonra spreyli bir şişeye koyarak yüzünüze püskürtün. Sağlıklı bir cildin doğru nemlendirilmesi de önemli. Hindistan cevizi, badem, kabak çekirdeği yağı da cildi nemlendirmek için bire bir. Bunlar kuru cildi dinlendirip besliyor.
EV YAPIMI GÜZELLİK MASKELERİ
İSMMMO YAŞAM 39
K A P A K
Doğaya yabancılaşma hasta ediyor
İÇİNDEKİLER
Şehir insanı doğaya yabancılaştığı oranda ruhsal ve bedensel rahatsızlıkları artıyor. Depresyon, stres ve anksiyete gibi modern zaman hastalıklarında çare yine doğada saklı… Psikoloji, ekoterapi ile bu hastalıklara çare ararken, insanı sağlığına naturel uygulamalarla kavuşturmayı amaçlayan fitoterapi yeniden keşfediliyor.
14
Z İ R V E D E K İ L E R
Kayıtdışı çalışmayı OECD ortalamalarına getireceğiz
SGK İstanbul İl Müdürlüğü, 14 milyondan ve Anadolu’dan gelen diğer milyonlarca insandan sorumlu. Kurumun genç müdürü Ramazan Yıldız, “Kayıtdışı çalışma oranı yüzde 33. Elektronik uygulamalarla bu oranı OECD seviyesine getirmeyi hedefliyoruz” diyor.
D O S Y A
Varlığı bir dert yokluğu yara
10
Petrol yüzyıllardır insanlığa savaş, kan ve gözyaşı ile refahı bir arada sunuyor. “Arap Baharı”nda da belirleyici faktör olan petrol, bulunduğu coğrafyalarda yeni haritaların koordinatlarını belirlerken fiyatlar dur durak bilmiyor. Petrol fiyatlarında her 10 dolarlık artış Türkiye’ye 4 milyar dolar yük getiriyor. 24
GÜNDEMİN SESİ
‘Gerçek Ali Ağaoğlu benim!’
Fortune dergisinin genel yayın yönetmeni ve Vatan gazetesi köşe yazarı Ali Ağaoğlu, sosyal medyayı dergiciliğin en büyük rakibi 20 olarak görüyor.
YAŞAMIN PORTRESİ
R E N K L İ
Y A Ş A M
Biz şiir oluk
Tevfik Davut, şiire meraklı genç meslek mensuplarından biri. Eşi Gamze Davut'la 13 yılda yazdığı 59 şiiri bir kitapta topladı. 'Biz Şiir Olduk!' adıyla yayımladığı kitabının devamını da getirmeyi planlıyor.
28
6 2 .
G Ü N
İSMMMO HABER
Türkiye’de yaşamını sürdüren dünyaca ünlü piyanist ve besteci, Anjelika Akbar, kitabının filme çekilmesi için çalışıyor. Bu filmle aktristliğe de adım atarak kendisini oynayacak. 30
KARİYER
36
DOSTLARIMIZ
40
LEZZET
Farklı kişilik özelliklerindeki insanların hepsi farklı mesleklerde mutlu olabiliyor. Mesleğinizi seçerken; eğitim, yetenek ve yetiştirilme tarzı kadar ‘kişilik özelliklerinizi’ de göz önünde bulundurmalısınız. 34
38 42
MODA
44
GEZİ - DÜNYA
48
EVİM EVİM
GEZİ - TÜRKİYE KÜLTÜR-SANAT
Kişiliğiniz mesleğinize uygun mu?
8
AİLEM
S A Ğ L I K
Müziğin harika çocuğu Akbar
6
SİNEMA-DVD KİTAP
TEKNO-YAŞAM MİZAH
46 52 56 58 60 62
64
DOSTL ARIMIZ
Dostlarımız sizi hasta etmesin
Hayvanlardan insanlara bulaşan 110 çeşit hastalık var. Evcil hayvanlardan geçen hastalıklar sınırlı olsa da dikkat etmek şart. Özellikle hassas ve alerjik yapısı olan çocukların hasta olmaması için hayvanların bakımı ve aşılarının düzenli yapılması gerekiyor.
40 İSMMMO YAŞAM
ILGIN ŞENYÜZ Evcil dostlarımızın çocukların ruh sağlığı için olumlu katkıları olduğu bir gerçek… Çoğu zaman çocuklara iyi bir oyun arkadaşı olan dostlarımız, onların iletişim güçlerini ve sorumluluk duygularını geliştirir. Buna karşın, eve yeni bir hayvan alacaklar, “Evde hayvan beslemek, çocukların sağlığına zarar verir mi?” endişesini sık sık duyarlar. Özellikle aileye yeni bir bebek katılacaksa, ebeveynlerde bu endişe daha da artar. Aslında aileler kaygılanmakta haksız değiller. Nihayetinde hem evcil hem de evcil olmayan hayvanlardan insanlara bazı hastalıklar geçebiliyor. Hayvanlardan bulaşan hastalıklara “zoo-
noz hastalıklar” deniyor. Genel olarak hayvanlardan insanlara 110 çeşit hastalığın bulaştığı tahmin edilse de bugüne kadar Türkiye’de bu kapsamda 50 çeşit hastalığa rastlandığı biliniyor. Ancak evcil hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar daha sınırlı… Evimizi paylaşan dostlarımızın zaten aşı ve bakımlarını yaptırdığımız müddetçe bu tür riskleri minimize edebiliriz.
KUŞLARA DİKKAT! Evet nadiren de olsa evcil hayvanlardan çeşitli enfeksiyon hastalıkları bulaşabiliyor. Bunların başında da psitakoz geliyor. Bu enfeksiyon genellikle kurumuş kuş dışkılarının bulunduğu yerdeki hava-
MART-NİSAN 2011
nın solunmasıyla bulaşıyor ve zaatüreye yol açabiliyor. Yüksek ateş, kuru ve balgamlı öksürük, göğüste ağrı ve balgamdaki renk değişikliği en temel belirtileri. Bu belirtiler görüldüğünde mutlaka bir doktora gitmek gerekiyor. Bu hastalık riskini azaltmak için eve papağan ve muhabbet kuşu alırken sağlıklı olanlarını seçmeye çalışmak şart. Evcil hayvanlardan en sık geçen enfeksiyon hastalıkların başında ‘kist hidatik' geliyor. Bu hastalık başta karaciğer olmak üzere tüm sinir sistemlerini etkileyebiliyor. Kedi ve köpeklerden geçen mikroplardan biri de; pasteurella multocida… Tırmalama, ısırma ya da kedi ve köpeklerin salyalarından geçen bu mikrop, kimi zaman tırmalanan yerde apse, kimi zaman da kemik ve eklem enfeksiyonlarına sebep olabiliyor. 24 saatten daha kısa bir sürede akıntılı iltihaplarla kendini gösteriyor.
KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞI
MART-NİSAN 2011
110 ÇEŞİT ZOONOZ VAR Dünya Sağlık Örgütü'ne göre hayvanlardan insanlara geçen tam 110 çeşit hastalık bulunuyor. İnsanlardan hayvanlara geçen ‘zoonoz hastalıklar’ genellikle üç yolla geçiyor. Bunlar, dokunma, tozlu havanın solunması, burun ve ağız akıntısı. Ayrıca zoonoz hastalıkların bakteriyel, viral, paraziter olarak da üçe ayrıldığını belirtelim. Bakteriyel zoonozların başında buruselloz geliyor. Çeşitli organlarda yanma yapan bu hastalık “Malta humması" olarak da biliniyor. Hastalık insanlara genellikle et, süt ve süt ürünleriyle geçiyor. 1-3 haftalık bir kuluçka döneminden sonra; düşkünlük, sindirim bozuklukları, terleme ve dalgalı formda ateşle kendini gösteriyor. İlerlediğinde ise; kalp, akciğer, dalak, testis, uterus ve sinir sistemi gibi organları etkiliyor. Viral zoonozların en hızlı bilineni ise sığır çiçeği ile kuduz. Sığır çiçeği, havyan yemlerinden ve gübrelerinden geçiyor. Bu hastalığa yakalanan insanların memeleri üzerinde lezyonlar oluşabiliyor. Kuduz, kuduz mikrobu taşıyan bir hayvanın ısırmasıyla bulaşıyor. Ayrıca hasta hayvanın salyasının deri üzerindeki açık bir yaraya temasında da hastalığın bulaşabildiğini belirtelim. Paraziter zoonozlar arasında toxoplazma ile kripto sporodioz, en bilinen hastalıklar olarak dikkat çekiyor. Toxoplazma, veteriner kontrolünde olmayan kedilerden geçiyor. Özellikle küçük çocukların ve gebe kadınların sokak kedilerinden uzak durması gerekiyor. Kripto sporodioz ise yeni doğan kuzu ve buzağılarda oluşan ishalle ortaya çıkıyor. İnsanlar dışkı ile temas ettiklerinde hastalık bulaşabiliyor. Kusma, ateş, ince ve kalın bağırsak yangınları, genel bir düşkünlük, karın ağrısı, ishal, terleme ve baş ağrısının hastalığın karakteristik belirtileri olduğunu belirtelim.
DOSTL ARIMIZ
Yine evcil dostlarımızın tırmalama, ısırma ve salyalarından geçen ‘kedi tırmığı hastalığı’ da çocuklarda görülebiliyor. Göz, ağız ve vücutta bulunan bazı yaralarla kendini gösteriyor. Özellikle yavru kedilerden bulaşma ihtimali fazla… Daha çok vücudun bir bölgesinde kabuklu bir iltihapla ya da ağrılı lenf beziyle belirti veriyor. Örneğin eldeki iltihap ya da koltuk altında ağrılı bir beze bu hastalığın habercisi olabiliyor. Günümüzde gerek çocukların gerekse büyüklerin muzdarip olduğu konulardan biri de alerjiler… Alerjiye dostlarımız da neden olabilir. Özellikle en fazla alerjiye neden olan hayvan kedi olarak biliniyor. Kedi ve köpeklerin deri döküntüleri ve salyalarının bulaştığı tüyleri astım, alerjik rinite ve egzamaya neden olabiliyor. Kuş tüylerinin arasında barınan akarlar, alerjik yapısı olan çocuklara zarar verebilir. Bu nedenle en azından çocukların yatak odasına hayvanların girmemesini sağlamaya çalışın.
İSMMMO YAŞAM 41
GAYE DELEN
LEZZET
Steakhouse’lar son dönemin en moda restoranları oldu. İstanbul’da özellikle kasap ve restoran şeklinde açılan steakhouse’larla et kültürü de gelişiyor. Şehirde steak’in her türünü yapan pek çok ünlü restoran bulunuyor. Sizler için en iyi kasap ve steak restoranlarını araştırdık.
Kasabından al restoranında pişirt
42 İSMMMO YAŞAM
Bütün yemeklerin en önemli malzemelerinden biri olan et, Türk halkı için adeta bir tutku. İyi seçilmiş, tam damak tadına göre pişirilmiş, dumanı üzerinde tüten bir ızgara ete kim hayır diyebilir? İstanbul’da et üzerine sayısız restoran var. Son dönemde dikkati çeken et restoran türü ise Amerikan usulü steakhouse’lar. Özellikle kasap ve restoran şeklinde açılan steakhouse’larla et kültürü de gelişiyor. Kebap ve mangal kültürü olan Türkiye’de, Amerikan usulü ızgara et restoranları da bir hayli talep görüyor. Peki, steak nedir? Genelde ‘biftek’ diye geçiştirdiğimiz bir ızgara et, dünyada ‘steak’ olarak anılıyor. Birçok farklı lezzette pişirilebiliyor. Kesilişi, pişirilmesi ve sunuşuyla fark yaratıyor. ‘Steak’le dananın sırt kısmından elde edilen ve yalnızca ızgarada pişirilen kısmı kastediliyor. Steak’in de çeşitleri bulunuyor. Dry aged beef (kuru dinlendirme sığır eti) ideal büyüklükteki sığırın kesilmesiyle elde ediliyor. Etin, merkezi kısımlarında haritaya benzer mermerimsi yapıyı andıran bol miktarda ince yağlar bulunuyor ve bunlar 28 gün dinlendirilen etin içerisine işliyor. Bu arada dry aged beef, bir miktar su kaybedip hafifliyor. T-Bone steak, dananın sırt bölgesindeki omurgasının her iki omur kemiğinin ortadan ikiye bölünmesiyle yapılıyor. Her bir yarım omur kemiğinin bir yanında kontrfile, bir yanında bonfile olan steak’e t-bone deniyor. Dallas steak ise, dananın sırt bölgesinde bulunan kol etine yakın olan bölümden çıkan, içine haritaya benzer şekilde yağ işlemiş olan yumuşak, lezzetli yatay kesilmiş steak olarak tarif ediliyor. Rump steak, dananın but kısmından çıkan diyet tipli yumuşak yağsız kısmı iken, New York steak ise, dananın sırt bölgesinde bulunan but kısmına yakın olan bölümden çıkan ete deniyor. Flank steak’in ise dananın but kısmında kendine has özellikte bir parçadan çıkan tek steak olduğunu belirtelim. İstanbul’da steak’in her türünü yapan pek çok ünlü restoran bulunuyor. Sizler için en iyi kasap ve steak restoranlarını araştırdık. NUSR’ET STEAKHOUSE: Biftekte İstanbul’daki ilk akla gelen mekanlardan biri. Nusret Gökçe’nin Etiler’de kurduğu steakhouse’ta etler müşterinin isteğine bağlı olarak ‘teak’ ağacından yapılan tahtalarda ya da normal tabakta servis ediliyor. Eti rahatça kesmek için de Brezilya’dan gelen özel steak bıçakları kullanılıyor. Etler, ıspanak püresi, fırında patates ya da patates tava ile servis ediliyor. 14 yıldır kırmızı et sektörünün içinde olan Gökçe, her bir misa-
KASIM - ARALIK 2010
‘STEAK’ PİŞİRME ÖNERİLERİ
KASIM - ARALIK 2010
reye girdi. Dükkan Steakhouse'da ideal yağ dağılımına sahip, en iyi kalitede, kemik üzerinde 28 gün dinlendirilmiş, lezzetli ve yumuşak ‘dry aged beef' çeşitleri denemeye değer. Dükkan Armutlu Tel: (0212) 277 88 60 ETÇİİ BUTCHER SHOP & STEAKHOUSE: Aynı zamanda kasap zinciri olan ‘Etçii’nin ilk halkası 2008’de Tuzla’da açıldı. Ataşehir ve Bahçeşehir’de şubeleri bulunuyor. Enfes görünümlü ve geniş bir mönüsü var. İsteyenler seçtikleri etlerin, dökümlü ızgarada pişirilişini hafif müzik eşliğinde izleyebiliyor. Ahşap dekore edilmiş şık bir mekanı var. Etler marine edilmiyor, kendi lezzetlerini korumaları için sadece deniz tuzu ile sekiz dakika pişiriliyor. Etin yanı sıra özel soslar, zeytinyağları, turşu ve zeytin gibi gurme ürünler de satılıyor. New York steak, kuzu küşleme, kuzu fileto, kuzu pirzola, dana flank, T-Bone, Bonfile gibi onlarca çeşitten istenen alınıp eve götürülebiliyor ya da orada pişirtip yenilebiliyor. Etçii Tuzla Tel: (0212) 393 34 42 NO. SEVEN KASAP&STEAKHOUSE: Etiler’deki No. Seven Steakhouse, ‘dry age’ ürünlerini Türk damak tadına uygun şekilde marine ediyor. Kasap reyonunda bulunan etleri 2890 gün arasında dinlendirdiği dry age ürünleri ile damak tadını yakalıyor. Mekanın 90 kişilik villa, 30 kişilik VIP salon ve 36 kişilik bahçesi bulunuyor. İş toplantıları, öğlen ve akşam yemekleri için müdavimleri var. İsteyenlere de kasap reyonundan siparişleri evlerine teslim ediliyor. Etiler Tel: (0212) 352 26 26
LEZZET
firine tek tek ‘canlı mönü’de yardımcı oluyor. Masalarda klasik mönü bulunmuyor. Restorana gelenlere, özen ve titizlikle seçilmiş olan etler 2830 gün dinlendirildikten sonra, patates ve ıspanak püresi ile servis ediliyor. Nusr-Et Steakhouse, ünlü gurmelerin oylarıyla en iyi restoran seçimlerinde birinci seçiliyor. Tel: (0212) 265 30 37 GÜNAYDIN STEAKHOUSE: Et denince akla ilk gelen markalardan biri Günaydın. 30 yıldır şehrin farklı bölgelerindeki kasap dükkanları ve restoranlarıyla et konusunda iddialı. Günaydın’ın kasap olarak 17 şubesi bulunuyor. Bostancı, iki tane Etiler’de ve İstinye Park’ta steakhouse restoranları var. ‘Kasapta seç, önünde ye’ sloganıyla bu sektörde de öncü olan, bir kasapta bulunacak her türlü et çeşidini bulunduruyor. Günaydın Steakhouse’un vazgeçilmeyen en özel iki lezzeti ‘dry aged steak ve t-bone steak’. Restoranda servis edilen etlerin tamamını kendi çiftliğinde üretiyor. Kasap bölümünden seçilen dinlendirilmiş ya da taze etleri damak tadına uygun olarak isteyenler pişirtebiliyor. Izgaraya konan etler özel işlemlerden geçiriliyor. Günaydın İstinye Park Tel: (0212) 345 57 82 DÜKKAN KASAP&STEAKHOUSE: 1997 yılında, ikinci kuşak besici olan Emre Mermer tarafından ilk tohumları atılan Dükkan'ın başlangıcı İzmit'te kurulan besi çiftliğine dayanıyor. Pek çok otel ve restoran, bu özel etin müdavimlerinden oldu. 2004’da Küçük Armutlu’da açılan kasabın ardından talep üzerine steakhouse da dev-
Steak alırken etin canlı ve parlak bir görünüme sahip olmasına dikkat edin. Pişirmeden iki saat önceden buzdolabından çıkararak oda sıcaklığına getirin. Mangalda kor ateşte yüksek ısıda en iyi sonucu alabilirsiniz. Izgara yaparken deniz tuzu kullanın. Döküm tavada yapacaksanız tavayı 10 dakika yüksek ateşte ısıtın ve steaklerin her iki yüzünü bolca tuzlayıp tavaya koyun. Etin her iki yüzünü 5’er dakika pişirin. Eti sürekli pişirmek yanlıştır. Etleri ateşten aldıktan sonra 2 dakika dinlendirin, suyunu toparlamasını sağlayın ve sıcak bir şekilde servis yapın. Et pişerken içinde lezzetli sıvılar oluşur, pişirirken ya da ızgaradan aldığınızda bifteğe çatal, bıçak batırmayın. Biftek yapacağımız ızgaranın da 300-350 derece sıcaklıkta olması gerekir. İyi bir steak’in orta derecede içindeki pembe pişirilerek, rengi koruması gerekiyor. Çok piştiği zaman içindeki suyu kaybeder. İyi bir steak, ‘dry age’ sistemi ile sıfır derecede, yüzde 80 nem oranıyla yaklaşık 20- 30 gün arasında bekletiliyor. Steak, genellikle tahta tabaklar üzerinde servis ediliyor, böylece hızlı ısı kaybetmesi önleniyor.
İSMMMO YAŞAM 43
Rengarenk bir yaz
Yaz mevsiminin modadaki şifresi; rahatlık, neşe ve canlılık. Bu yaz vitrinler gökkuşağı gibi rengarenk ve neşe dolu olacak. Renkli pantolonların revaçta olduğu koleksiyonlarda, uçuşan etekli elbiseler de çok moda… CAN KIZILDAĞ
MODA
Bu sezon koleksiyonlar dinamik ve enerjik. Ortam içinizdeki tüm enerjiyi yansıtacak renklere ağırlık verebilmeniz için gayet uygun! Sarı, mavi, yeşil, turuncu… Koleksiyonlarda mercan, ekru, sakslar da dikkat çekiyor. Sezonda tek renk, tek çizgi sadeliği yerini farklı desenlere bırakıyor. Doğa desenleri, etnik desenler, geometrik desenler, çizgili formlar, floral desenler, puantiyeler, insan - hayvan figürleri... Seç, beğen, al!
44 İSMMMO YAŞAM
RENK CÜMBÜŞÜ
Bu sezon yine uçuşan etekli elbiseler ve ince kumaşlar var. Etek boyları oldukça değişken. Rengarenk pantolonlar da revaçta. İşte size bir kombin önerisi: Turuncu bir pantolonu, üstüne giyeceğiniz beyaz bir tişörtle tamamlayabilir, üzerine açık renk bir blazer ceket alabilir, altına da krem rengi bir babet ile sade bir görünüm yakalayabilirsiniz.
MART-NİSAN 2011
Gece elbiselerinde pullu, payetli kırmızı tonlar ve de siyah- beyaz abiye elbiseler dikkat çekiyor. “Parmak dekolteli” ayakkabılar bir önceki senenin modası olmasına rağmen hala popülerliğini koruyor. Renkli topuklu ayakkabılar sezonun gözdelerinden. Aksesuarlarda ise artık çok şaşalı, sallanan, ışıldayan küpeler yerine daha zarif taşlı küpeler, kolyeler, yüzükler kıyafetleri tamamlıyor.
GÖZDE KOLEKSİYONLAR
MART-NİSAN 2011
MODA
Firmaların bu sezonki koleksiyonları şöyle: Mango 2012 yazı için bembeyaz bir koleksiyon hazırlamış. Koleksiyonda merserize trikolar, maxi ve mini etekler, bol kesim pantalonlar ve ipek gömlekler ön planda görünüyor. H&M "Yeni Trend" başlıklı koleksiyonunda bu yazın en trend pastel renklerine ve işlemeli kotonlarına yer veriyor. United Colors of Benetton çok renkli bir koleksiyon hazırlamış. Pembe, mavi, sarı, yeşil ve birçok rengin canlı tonları ile enerjik, dinamik ve genç tasarımlar kendini genç hissedenler için vitrinlerde yer alıyor. Zara koleksiyonunda, çiçekli elbiselere, mini şortlara, barok desenlere, transparan bluzlara, blazer ceketlere ve rengarenk pantolonlara geniş yer vermiş. Koton koleksiyonunda, ağırlıkta kullanılan, pembe, lila, yavru ağzı, limon sarısı, bebek mavisi gibi soft renkler dikkat çekiyor. Bazı parçalar 1950'li yılların esintilerini taşıyor. Çiçek desenlerinin, dore renklerin ve neon renklerin hakim olduğu Topshop koleksiyonunda 90’ların bol kesim gömlekleri, asimetrik etek ve elbiseleri de yer alıyor. LC Waikiki'nin metropol kadınını retro tarzıyla buluşturan “Blossam” teması 40’lar ve 50’lerden esinlenerek kadınlara özel pastoral seçenekler sunuyor. Pastel renklerin baskın olduğu temada dantel detaylı etekler, çiçek desenli elbiseler, pastel renkli cepli pantolonlar, puantiye desenli bluzlar, hasır çantalar ve renkli babetler yer alıyor. Versace "Resort" koleksiyonunda yazın canlı renkleri hakim. Elbise modelleri beyaz ve renkli desenler ile hazırlanırken siyah ve beyazın kullanıldığı şık kıyafetler de bulunuyor. Neon renklerin vitrinleri süslediği bu sezonda, Stradivarius da, modaya uyarak koleksiyonunda bu renklere de yer vermiş. Ancak yine de koleksiyonda markanın klasikleşmiş kahverengi, koyu yeşil, bej gibi renkleri de hükümdarlıklarını sürdürmüş. İpekyol'un yaz koleksiyonunda şık elbise modelleri, blazer ceketler, kalem etekler ve renkli ayakkabı modelleri yer alıyor.
İSMMMO YAŞAM 45
Hem size hem çevrenize FERİDE AY
EVİM EVİM
Artık ‘on parmağında on marifet’ olan klimalar vitrinleri süslüyor. Kimi SPA keyfini eve taşıyor, kimi de böcekleri uzaklaştırıyor. C vitamini verip güzel koku yayanlar da var... Ancak tüm klimalarda tasarruf son dönemde ön plana çıkıyor.
46 İSMMMO YAŞAM
Adı, Fransızca ‘mevsim’ anlamına gelen ‘climat’dan geliyor. Klima, Türkiye’de artık lüks olmaktan çıkıp, her eve hatta her odaya giriyor. Başta yazlık bölgeler olmak üzere sıcakla mücadelenin en önemli araçlarından biri olmuş durumda. Öyle yaygınlaştı ki, markalar farklılaşmak için birbiriyle yarışır hale geldi. Bazı klimalar, sadece iklimlendirme özelliğiyle yetinmiyor. SPA keyfini eve taşıyanı da var, böcekleri uzaklaştıranı da... Güzel koku yayanlar, tablo gibi klimalar, serinlik yayarken vitamin verenler, klimadan daha fazlasını isteyenlerin imdadına yetişiyor. Ancak bütün bu özelliklerden önce, klimada en önemli unsur tasarruf. Kimse serinlerken faturayla cebinin yanmasını istemiyor. Firmaların sürdürülebilir enerji politikaları ve çevreye karşı sorumluluğu da hesaba katılınca daha az enerji tüketen ürünler öne çıkıyor. Türkiye’de yılda 500 bini aşkın klima satılıyor. Sektörün büyüklüğü 237 milyon dolara ulaşıyor. İşte tasarrufu da ön planda tutan yeni nesil klimalardan bazıları:
MART-NİSAN 2011
MART-NİSAN 2011
SERİNLERKEN HASTA OLMAYIN
Klimalar, temizliğine ve konumlandırılmasına dikkat edilmediğinde çeşitli hastalıklara neden olabiliyor. Uzmanlar, cihazın bulunduğu mekandaki konumunun hatalı olması durumunda, boyun, göğüs ve omuza gelen klima akımlarının hastalıklara neden olabileceğini belirtiyor. Klima kullanırken dikkat edilmesi gerekenler şöyle: Klimaların hemen yakınında, önünde uzun süre durmayın, akımına direkt maruz kalmayın. Klimalı mekanlardan güneşli havaya çıkma ya da güneşli havadan birden klimayla soğutulmuş bir alana girmek de insan vücuduna zarar verebilir. Örneğin çok terliyken dikkat edin. Bakımı yapılmamış klimalarda çeşitli mikroplar ürüyor, düzenli aralıklarla klimanızın bakımını yaptırın. Klimanın iç ortam hava kalitesi ile ilgili fonksiyonları yerine getirmesi gerekiyor. Yeni ve teknolojik filtreleme sistemleri kullanmaya çalışın. Mekana göre kapasitesi fazla olan bir klima para kaybına, düşük bir klima verim alamamanıza yol açar. Model seçerken dikkat edin.
EVİM EVİM
Dış ünitesi olmayan, kurulumu kolay Olimpia Splendid’in Unico Inverter klimaları, “sağlınız tehdit altında değil” sloganıyla satılıyor. Ürünün en önemli özelliklerinden biri havayı temizlemesi... Klima iki tip filtreye sahip. Bu filtrelerden biri; duman, polem, toz, tüy gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilecek ufak partikülleri tutarken, ikinci filtre de kötü koku ve zararlı gazları etkisiz hale getiriyor. Profilo P3ZMA serisi, ortama stres azaltan ve insan cildi için gerekli olan C vitamini yayıyor. Ayrıca klimaların filtreleri toz, polen, bakteri ve kötü kokuları ortamdan yok ediyor. Filtrelenmiş sağlıklı hava sunan klimalar kompresörleri nedeniyle de sessiz... Nemi de dengeliyor. Arçelik’in A enerji sınıfı ‘Artcool Frame’ klimalarında tüketici çerçeve şeklinde klimaya istediği fotoğrafı yerleştirebiliyor. Böylece bu klimalar, mekana kişisel bir hava katıyor. Üç boyutlu soğutma teknolojisine sahip klimalarda ortama üflenen hava, 3 farklı noktadan dağıtılıyor. Airfel’in modelleri arasında yer alan ConAplus ve ConAbase serisinin tamamı anti bakteriyel plastik malzemeden üretilmiş. HAF ve toz filtresinin yanında opsiyonel sunulan Photo-Catalyst, Catechin, Vitamin ve 3M HAF filtreler ile iç ortam havasının kalite ve temizliğini sağlıyor. 5,1 COP ile dünyanın en verimli ve en az elektrik harcayan klimaları oldukları belirtilen Toshiba’ların yıllık enerji tüketimi 245 Kw. Bakteri, virüs, koku ve alerjenlerden arındıran klimalar ürettiği negatif iyonlarla sivrisinek, beyaz karınca ve hamamböceğini ortamdan uzak tutuyor. Ortama negatif iyonlar verebilen iyonizer teknolojisi sayesinde Toshiba’lar, şelale, orman, nehir ve göl kenarlarının temiz ve ferahlatıcı havasını evinize getiriyor. Lüks SPA’ların ve sağlık merkezlerinin yakalamaya çalıştıkları huzurlu ortamlar, Toshiba klimalar ile odanıza kadar getiriliyor. Sağladığı konfor ve hijyenle kullanıcıların sağlığını korunmasına yardım eden klimalar, konsantrasyonunu artırıyor. Alarko Carrier XPower klimaları ‘5 in 1 Nano’ filtreleme sistemlerine sahip. Milimetrenin milyonda biri büyüklüğü anlamına gelen “nano” teknolojisini filtre sistemine uyarlayan Carrier, iç ortamda bulunan kirleticileri, çöp ve sigara kokusunu uzaklaştırırken aynı zamanda bakteri ve virüsleri de yakalayıp yok ediyor. Vestel’in Platinum Split Kliması negatif iyonlarla stres ve yorgunluğu alırken yoga etkisi yaratıyor. Ortama çiçek kokuları taşıyor. Bio Trio teknolojisiyle polen ve sporları temizliyor. Yeşil çaydaki antioksidan madde (catechin) ile virüsleri etkisizleştiriyor. Antibakteriyel filtresiyle bakteri temizliği yapıyor.
İSMMMO YAŞAM 47
GEZİ-DÜNYA
Yükselen Çin’in yükselen şehri: Şangay
Çin’in en gelişmiş ve modern şehirlerinden biri, Şangay. Kalabalığı, gökdelenleri, gelişmişliği ve diğer sunduklarıyla bir Batı şehrini aratmayacak özellikte… Yuyuan Garden, Pudong, Nanjing Caddesi, The Bund, Huangpu Nehri, Xintiandi ve Oriental Pearl TV Kulesi şehirde mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
48 İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Devasa gökdelenler, en lüks markaların bulunduğu sıra sıra alışveriş merkezleri, asfaltı yeni ve tertemiz yollar… Bir an ‘neredeyim’ diye düşünmeden edemiyorum. ‘New York’a mı geldim yanlışlıkla’ derken, Şangay’ın (Shangai) gerçek yüzüyle tanışıyorum. Bu şehirde Batıdakileri aratmayacak bir gelişmişlik bulmak sürpriz oluyor. Evet, Çin’in liman ve iş şehri Şangay’dayım. Burası, milyarlık Çin’de 19 milyonluk nüfusuyla ticari başkent durumunda. Bir anda her yanımı Çince yazılı tabelalar ve çekik gözlü insanlarla sarılı buluyorum. Her büyük şehirdeki gibi bir yerlere yetişme telaşı ve canlılığı bir an başımı döndürüyor. İşleri için koşturan utangaç ve çekik gözlü insanları izlemeye dalıyorum bir süre. Çevrede üçgen çatılı, kırmızı renkli, fenerlerle süslü eski
evleri ise boşuna arıyorum. Her yanımı çeviren çelik yapılı binalar dünyadaki küreselleşmenin bir kez daha farkına varmama neden oluyor. Ama bu tarz evleri mutlaka görmek istiyorum.
ÇÖLDE BİR VAHA
Eski şehre yollanıyorum. Televizyonlarda ve resimlerde gördüğüm tapınak ve evleri mutlaka bulmalıyım. Şehrin turistik kalbi Nanjing Caddesi’ne yöneliyorum. Caddede yeni bir yer gören insanların yaşadığı çekingenlikle yürürken birden kalabalığa karışıyorum. Uzun ve büyükçe bir cadde. Trafiğe kapalı olması yürüyüşü keyifli hale getiriyor. Mağazalar, restoranlar arasında amaçsızca dolaşıyorum. Daha çok eğlence amacı taşıyan bu caddeden sonraki durağım ise Yuyuan Garden ve Bazaar oluyor. Gökdelenlerin arasında adeta kurtarılmış bir vaha gibi. Ahşap eski tarz Çin mi-
MART-NİSAN 2011
YUYUAN BAHÇELERİ
Yuyuan bahçelerine yöneliyorum. Bahçenin içinde birbirinin içine geçmiş ve her biri farklı bir yere çıkan eski binaları kaybolarak da olsa geziyorum. Çok hoş bir gölü ve yürüyüş alanları var. Envai çeşit renk ve kokudaki çiçekler dinlendirici geliyor. Fo-
MART-NİSAN 2011
Şangay, milyonlarca turisti kendine çeken alışveriş dünyasını da içinde barındırıyor. Binlerce mağaza, özel dükkan, alışveriş caddesi ve alışveriş merkezine ev sahipliği yapıyor. Kent pazarları ve Çin malları her yerde karşınıza çıkıyor. Şehirde markalı bir yerden alışveriş yaparken bile ‘Çin’deyiz bu da sahte midir’ diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama Çin malları kendini belli ediyor zaten. Lüks markaların satıldığı alışveriş merkezlerine ise yanaşmak mümkün değil. Kent Süpermarketi’nden yiyecek, içecek tarzı şeyler alınabiliyor. Diğer alışveriş mekanları ise Nanjing Caddesi, Dondtai Antika Pazarı, Yuyuan Bahçe pazarı, Lujiabanglu Komas. Taklitte sınır tanımayan Çin mallarını her yerde görmek mümkün. Sokakta bile birisi yanınıza yanaşıp sizi alışveriş için bir yerlere götürmeye kalkarsa şaşırmayın.
GEZİ-DÜNYA
marisinin arasında kendime geliyorum. ‘İşte görmek istediğim asıl bu’ diyerek birbirini kesen sokaklardan oluşan bölgede turluyorum. Gökdelenlerin arasında küçük bir bölge. Eski tarz binalar ve hediyelik eşya satan dükkanlarıyla şehrin turistik kalbi. Bu yapıların da turistlere yönelik yapıldığını ve gerçekten tarihi yapı olmadığını öğreniyorum. Binaların altları hediyelik eşya, inci ve ipek satan dükkanlarla renklenmiş. Kıran kırana pazarlıkların döndüğü mağazalardan uzun pazarlıklar sonunda birkaç hatıra eşya almayı başarıyorum.
ADETA ALIŞVERİŞ CENNETİ
İSMMMO YAŞAM 49
toğraf için bol malzeme çıkıyor. Yuyuan bahçeleri 16’ıncı yüzyılda inşa edilmiş. Ming Hanedanlığı’nın dinlenmek, sessiz kalmak ve ibadet etmek için yaptırdıkları bu bahçe gerçekten insanın ruhunu dinlendiriyor. Yuyuan bahçelerinin hemen yanında Chenghuangmiao adlı Taoist tapınak var. Taoizmde şehir tanrısı kabul edilen Cehnghuang için kurulan bu tapınağın tarihi 15’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Tapınağın çevresinde çeşitli dükkan ve mağazalar kurulmuş. İşlek bir merkez haline gelmiş. Biraz nehir havası almak için ise bu kez The Bund’a yöneliyorum. Huangpu Nehri’nin kıyısında bir banka atıyorum kendimi. Kalabalığın ve itiş kakışın üzerimde bıraktığı yorgunluğu atarken, karşıdaki gökdelenleri seyre dalıyorum.
GÖKDELEN BÖLGESİ PUDONG
GEZİ-DÜNYA
Elimdeki turist kitabından Pudong Bölgesi’ne baktığımı anlıyorum. Nehrin tam karşıki yakasında. İhtişamlı gökdelenlerin eski sosyalist Çin’de bu kadar hızla ve bu kadar sayıda yapılmış olmasına şaşırıyorum. Elim-
50 İSMMMO YAŞAM
deki kitaba göre Şangay’da bin tane gökdelen varmış. Satıcılardan bir içecek kaparak molama son verirken karşı yakaya geçmeyi de ihmal etmiyorum. Pudong, şehrin ticaret merkezi. Devasa binalar, plazalar arasında adeta küçülmüş hissediyorum. Ülkenin borsasının da yanından geçiyorum. Kalabalıktan sıyrılarak kendimi alışveriş merkezlerinden birine güç bela atıyorum. Bu kadar lüks markanın yer aldığı bu merkezden kimler alışveriş yapıyor diye de merak ediyorum. Prada, Gucci ve Armani’lere bakakalıyorum adeta. Şehrin dış bölgelerindeki çamaşırların dışarı sarktığı evler ve burası arasında bir an zihnim karşılaştırma yapıyor. Her yerdeki gelir dağılımı eşitsizliğini burada da görmek üzüntü veriyor. Nehir kıyısına tekrar kendimi atıyorum. Birkaç saat önce bulunduğum kıyıya karşıdan bakmak neşemi yerine getiriyor. Sıra sıra kafe ve restoranlar gün arasında dinlenenlerle dolup taşıyor. Hava kararmaya başlayınca ben de akşam yemeği için tavsiye edilen bölgeye geçmek için ayaklanıyorum. Metronun nasıl kullanıldığını öğrenmiş olmam çok işime yarıyor. Xintiandi bölgesindeyim bu kez. Akşam yemeği için rezervasyon yaptırdığımız restorana giderek gruptaki diğer insanlarla buluşuyorum. Kendi başıma dolaşırken zevk alsam da yemeği grupla yiyecek olmak beni sevindiriyor. Çin yemeği deniyoruz. Yuvarlak dönen bir tablanın bulunduğu masada arkadaşları görünce yüzüm gülüyor. Selamlaşmanın ardından sohbet arasında kaselerde gelip giden envai çeşit yemeği beceriksizce hareketlerle çubuklara tadarak deniyorum. Haşlanmış pirinci çubukla yemek zor geliyor. Soslar ilginç ve değişik.
MART-NİSAN 2011
En çok etleri seviyorum. Ama her gelenin tadına bakmayı da ihmal etmiyorum; tabii midemi bozma riskini göze alarak… Çin yemekleri o kadar da farklı gelmiyor bana. Gece hayatını merak etsem de günün verdiği yorgunlukla otele giden gruba katılıyorum. Ertesi gün için enerji toplamak gerek.
YÜKSEKTEN MANZARA
İkinci günkü programda tekne turu var. Her ne kadar o tarafları gezmiş olsam da bir de denizden göreyim diyerek Huangpu Nehri’ndeki teknede yerimi alıyorum. Birkaç saat süren turla güne başlıyoruz. Nehrin her ikisi yakasını ikinci kez farklı bir açıdan görüyorum. Tekne gezisinin ardından sırada ‘Oriental Pearl TV Tower ziyareti var. Asya’nın en yüksek TV kulesi. Hızlı asansörlerle dakikalar içinde en üst kata çıkıyoruz. Yükseklik korkusuyla aşağı bakarken kötü hissetsem de gördüğüm şehir manzarası karşısında büyüleniyorum. Şehri ve nehri ayaklarımızın altına alırken, deklanşöre basarak o anları ölümsüzleştiriyoruz. Bu noktadan şehrin silüeti ve gelişmişliği bir kere daha kendini vurguluyor. Komünizmden yeni çıkmış bu ülkenin bu kadar hızlı yapılaşmasına akıl sır erdiremiyorum. Diğer gökdelen Dünya Finans Merke-
zi’nden de bilet alınıp, manzara izlemek için en üst kata çıkılıyor. Kocaman şehre tepeden bakmak, kuş misali. Şangay’a gelen her turistin mutlaka yaptığı bir şey.
ŞANGAY MÜZESİ
Diğer yandan Şangay her yönüyle yeni bir şehir. Sokakları geçmişiyle ilgili çok şey anlatmıyor. Şehri ve ülkeyi tam anlamak için Şangay Müzesi’ni gezme önerisine uyuyoruz. Müzede şehrin tarihini yakından görmek çok bilgilendirici. Çin tarihindeki eski yazılar, heykeller, tarihi eserler müzede sergileniyor. Dolaşmak birkaç saatimizi alıyor. Şangay, Çin’in doğusunda bir şehir. Yangtze Nehri’nin kenarında kurulmuş. Çin’in en büyük sanayi şehri. Daha önceleri bir balıkçı köyü olan Şangay, zamanla gelişmiş. 1291’de Yuan Hanedanlığı zamanında eyalet haline gelmiş. Bu tarih şehrin kuruluş günü olarak kabul ediliyor. Şehir, Çin’in en önemli limanı ve finans merkezi durumunda. Şehrin yaşadığı ekonomik dönüşüm baş döndürücü hızla devam ediyor. Şehirde New York’tan fazla gökdelen bulunuyor. Müze çıkışımızda havanın karardığını görüyoruz. Birkaç barın ardından gece hayatını da görerek ertesi günkü yolculuğa hazırlanmak için otelin yolunu tutuyoruz.
MUTFAĞI RENKLİ
Çin, bölgedeki geniş bir coğrafyayı etkisi altına alan bir mutfağa sahip. Sebze ağırlıklı yemekler, wok adlı tavada pişirme ve yemeklerin çubukla yenilmesi ritüelleri arasında. Çin mutfağında kullanılmayan malzeme yok gibi. Kendine özgü malzemeleri de var. Soya fasulyesi ve soya fasulyesinden türeyen malzemeler önem taşıyor. Çin mutfağının kendine has birçok sebzesi de var. Körpe mısır koçanı, Çin lahanası, mantar çeşitleri ve Çin brokolisi bunlar arasında. Etler daha az olsa da domuz ve tavuk eti çok yaygın kullanılıyor. Denize yakın bölgelerde de deniz ürünleri yaygın. Şangay mutfağından bazı lezzetler ise şöyle: Xunyu (likorinoz), kaofu (kavrulmus glüten), xiaolong bao (buharda pişirilmiş domuz etli börek), jiucai hezi (pırasalı turta), chao niangao (kızartılmış pirinç kekleri), Shanghai cu chaomian (Şangay'ın kızartılmış eriştesi), meicai kourou (taze sebzeli kavrulmuş domuz eti), shuijing xiaren (parlak karidesler), dousha subing (yapraksı pasta içerisinde kırmızı fasulye ezmesi)...
GEZİ-DÜNYA
MART-NİSAN 2011
İSMMMO YAŞAM 51
Şarköy
Tekirdağ bir yanına tarımı bir yanına da sanayiyi almış bir şehir. İstanbul’a 2 saatlik mesafedeki bu güzel şehirde yaz da bir başka… Şarköy, Marmara Ereğlisi gibi ilçelerindeki bakir sahiller yazın tadını çıkarmak isteyenleri bekliyor. Köftesi, balıkları, deniz mahsulleri ve yöresel şaraplarıyla Tekirdağ’da lezzet düşkünleri için de birçok alternatif var.
Tekirdağ’da yaz başkadır
GEZİ-TÜRKİYE
GÜLŞEN KANDEMİR
Kısa bir hafta sonu tatili için alternatifleri araştırıp, Şarköy’de karar kılıyoruz. Şarköy, Tekirdağ’ın gözde ilçelerinden… Özellikle de yazın… Havalar ısınınca birkaç günlüğüne kaçıp kafa dinleyebileceğiniz Şarköy, İstanbul’a 218 kilometre mesafede… Biz de 2.5 saatlik bir yolculukla bu güzel beldeye ulaşıyoruz. Temmuz ayının ilk günlerinde Şarköy, deniz sezonunu açmış zaten… Şarköy’de bizi; mütevazı evleri, orta gelirli ve güleryüzlü insanları karşılıyor. Aynı güleryüzü konaklayacağımız öğretmenevinin personeli de gösteriyor. Aslında burada mütevazı birçok konaklama tesisi var ama biz öğretmenevini tercih ediyoruz. Valizlerimizi odalarımıza bıraktıktan sonra günün geri kalanını kaçırmamak için hemen kendimizi kumsala atıyoruz. Buradaki kumsalın uzunluğu 60 kilometreyi buluyor. Şarköy sahili bu uzunluğu ile dünyada 12’inci sırada yer alıyor. Hem denizinin hem de kumsallarının temizliği nedeniyle “mavi bayrak” almış sahillerimizden biri olan Şarköy’de tatilciler gönül rahatlığı içinde denize giriyor.
ŞARKÖY VE ŞARAPLARI
Denizle kucaklaşmış bir belde olan Şarköy, deniz ürünleri açısından da zengin bir mutfağa sahip. Buranın karidesi pek meşhur… Biz de akşam yemeğimizde karidesi ana yemek yapıyoruz. Uğmaç çorbası ile
52 İSMMMO YAŞAM
başlayıp, karides güveç ile devam eden yemeğimizi peynir helvası ile sonlandırıyoruz. Şarköy’ün şarapla Türkiye’ye nam saldığını söylemeyeyse sanırız gerek yok. Zaten Şarköy’de sofraların olmazsa olmazı bu yöreye özel şaraplar…
MART-NİSAN 2011
Marmara Ereğlisi Şarköy’deki ikinci günümüzde günün yarısını, buraya çok yakın olan bir Rum balıkçı kasabasında geçirmek niyetindeyiz. Kasabanın adı; Kumbağ… Şarköy’ün merkezine 15 kilometre uzaklıktaki bu kasabada Rumlar yerleşik iken, 1923’teki mübadeleden sonra Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen göçmenler yerleşmiş. Burada halk plajı var. Biz denizin tadına biraz da Kumbağ sahillerinde bakıyoruz. Akşamüzeri Şarköy’e dönüyoruz ama Kumbağ’da daha uzun kalmak isteyen maceraseverler burada çadır kurabilirler. Kumbağ’da birkaç tane kamping alanı mevcut.
ŞARKÖY’DEN TEKİRDAĞ’A…
MART-NİSAN 2011
TEDİRDAĞ’IN İSİMLERİ
Tekirdağ’ın izini biraz da tarihteki isimleri üzerinden sürüyorum. Şehrin, ilk adı “Bisanthe” olarak kayıtlara geçmiş. Romalılar döneminde “Rhadesthus” ve Bizans döneminde ise “Rodosto” isimlerinin kullanıldığı biliniyor. Türklerin bölgedeki etkinlik dönemlerinden sonra “Rodosçuk”; Osmanlılar döneminde ise “Tekfurdağ” isimleri kullanılmış. İl, Cumhuriyet döneminden sonra “Tekirdağ” ismini almış. Bu bilgilerle, ilin tarihine yönelik taze bir bellek oluşturduktan sonra Ertuğrul Mahallesi’ndeki Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ne yöneliyoruz. 1977’den beri hizmet veren müzede, Tekirdağ ve çevresinden toplanan eserler sergileniyor. Müzede yaklaşık 14 bin eser olduğu söyleniyor ancak bunlardan bin 66’sı ziyaretçilere sunuluyor. Müzenin taş eserler salonuna giriyoruz önce. Burada, ören yerlerinde bulunan heykeller ve taş eserler sergileniyor. Arkeolojik küçük eserler salonunda ise tarih öncesi dönemlerden, Bizans dönemine kadar olan sürede yapılan eserleri görebiliyoruz. Pişmiş topraktan ana tanrıça kabı, günlük kullanım kapları, madeni heykelcikler, mızrak uçları, ok uçları, cam ve taş takılar, koku şişeleri ve madeni paralar bu bölümde önemli yer tutuyor. Osmanlı ve yakın dönemlerde yapılan eserler ise etnografya salonunda ziyaretçilere sunuluyor. Ateşli ve kesici silahlar, gümüş takılar, erkek ve kadın kıyafetleri burada ilk ilgimizi çeken eserler. Ancak yöreye özgü meşhur “Karacaklavuz dokumaları”nı da burada görebildiğimiz için şanslıyız. Yün iplikten yapılan bu dokumalardan çuval, minder yüzü,
GEZİ-TÜRKİYE
Şarköy’de iki güzel gün geçirip dinlendikten sonra sabah erkenden Tekirdağ’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Şarköy’den Tekirdağ’a 93 kilometrelik bir yolculuktan sonra ulaşabiliyoruz. Biz deniz kıyısını takip ederek Tekirdağ’a gitme niyetindeyiz. Ancak yola çıktığımızda çok da doğru bir iş yapmadığımızı anlıyoruz. Yolun bir tarafı uçurum, bir tarafı boğaz. Neredeyse, iki arabanın geçmesi imkansız. Kimi zaman karşıdan gelen arabaya durup yol vererek bu zorlu yolculuğu sona erdiriyoruz. Tekirdağ merkeze vardığımızda ilk olarak Etnografya Müzesi’ne yöneliyoruz. Burada şehrin tarihinin izlerini süreceğiz. Ama öncesinde elimdeki kitapta Tekirdağ’la ilgili yazılanlara göz atıyorum. Şehrin geçmişi, MÖ. 6000 yıllarına kadar uzanıyor. Persler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuşlar bu güzel şehre. Süleyman Paşa komutasındaki Türk birlikleri 1354’te Gelibolu’ya yaptığı çıkarmadan sonra bölgede Türk etkinliği artmaya başlamış. Bundan üç sene sonra da zaten Türkler, bölgedeki hakimiyeti ele geçirmiş. Tekirdağ’ı uzun Türk hakimiyetinden sonra 1878
yılında, Ruslar, 1912 yılında ise Bulgarlar işgal etmiş. Yunanlılar ise1920 yılında şehri işgal etmiş ama iki yıl sonra 13 Kasım 1922’de işgal sona erdirilmiş. Tekirdağ, 1923 yılında ise ‘il’ statüsünü kazanmış.
İSMMMO YAŞAM 53
BU KÖFTE AĞIZLARA LAYIK!
GEZİ-TÜRKİYE
Tekirdağ’a gidip de ‘Tekirdağ köftesi’ yememek olmaz. İlin adıyla anılan Tekirdağ köftesi aslında yörede ‘Tat köftesi’ veya ‘Hacıköylü köftesi’ olarak biliniyor. Köfte ilk olarak Hayrabolu Alacaoğlu Köyü’nden, Tekirdağ yöresine gelen Hüseyin ağa tarafından halka tanıtılmış. Bu nedenle, Hacıköylü köftesi, zamanla Tekirdağ köftesi ismini almış… Peki en iyi Tekirdağ köftesi nerede yenir? Bu konuda gurme bir arkadaşımızdan aldığımız iki adresten birini ziyaret edeceğiz. Sahil yolundaki Özcanlar ve Serinoğulları köfte, Tekirdağ köftesi yenilebilecek en güzel yerler… Biz Tekirdağ’dan Çanakkale yönüne giderken 7’inci kilometrede olan Serinoğulları’nı tercih ediyoruz. Köfteler geldiğinde midemiz bayram ediyor. Biraz da köfteleri acı sosa batırınca, lezzet şöleni daha da artıyor. Peki bu köftenin sırrı ne? Ustalar, “Bu işteki tecrübemiz” demekle yetiniyor ama köftenin yüzde 100 dana eti, karbonat, kimyon, kekik ve ekmek içiyle yapıldığını belirtelim. Köftelere form verildikten sonra mutlaka buzdolabında bir gün beklemesi gerektiğini de belirtiliyor.
ANTİK YÜZÜ
yastık yüzü, seccade, heybe ve kilim yapılmış. Üzerindeki motifler ilginç ve tabii hepsinin bir anlamı var. Müzenin açık teşhir bölümündeyse tüm müzelerden alışkın olduğumuz üzere lahitler, mezar taşları, yazıtlar, sütunlar, heykeller ve kabartmaları görebiliyoruz.
RAKOCZİ MÜZESİ
Macar ilişkilerini ve iki ulusun halk sanatlarındaki beraberliklerini simgeleyen eserler yer alıyor. Elbette Rakoczi’nin şahsi eşyalarını da burada görebilirsiniz. Rakoczi ailesine ait birçok tablo da müzede sergileniyor.
NAMIK KEMAL EVİ
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nden çıktıktan sonra bir başka müzeye, Rokaczi Müzesi’ne yöneliyoruz. Müze adını Macar bağımsızlık hareketinin önderlerinden Rakoczi’den alıyor. Rokaczi ve arkadaşları 18. yüzyılda Avusturya ile yapılan savaşta yenilince, Osmanlıya sığınmışlar. Padişah III. Ahmet de onları Tekirdağ bölgesine yerleştirmiş. Rakoczi, 1735 yılından ölümüne kadar, şimdi müze olan evde yaşamış. Ölümünden sonra evi, 1932 yılında Macaristan hükümeti tarafından satın alınmış. Aslına uygun olarak restore edilerek müze haline getirilmiş. Eski bir Türk evi görünümünde olan müzede, Türk-
Macar Prensi Rakoczi’nin ardından ‘hürriyetin şairi’ Namık Kemal’e misafirliğe gideceğiz. Ortacami Mahallesi’nde Namık Kemal’in Evi’ne kırıyoruz direksiyonu. Ünlü şair 1840 yılında burada doğmuş. Ev aslına uygun olarak 1993’te yeniden yapılmış. Evin altı odasını geziyoruz. Çeşitli etnografik eserlerle süslü evde Namık Kemal tarafından yazılan ve onun hakkında yazılmış yayınlar bulunuyor. Özellikle, bodrum katındaki salona büyük panolar yerleştirilmiş. Burada, çeşitli sergiler düzenleniyor. Kendimizi yüzyıl öncesinde hissediyoruz. Tamamen ahşap olan evin avlusu da çok ferah. Burada soluklanırken Namık Kemal’in şehir merkezinde gördüğümüz heykelini düşünüyorum. Hükümet Konağı’nın karşısındaki parkta olan heykelde Namık Kemal, sağ eli göğsünde duruyor; sol elinde bir kitap tutuyor. Kaide üzerinde ise, Namık Kemal’in sözleri yazılmış. Bu şehirde büyük şaire değer verilmesi beni mutlu ediyor.
Tekirdağ gibi tarihi 6 bin yıl öncesine uzanan bir ilde elbette antik kentler ve tümülüsler de var. İl merkezinden 15 kilometre uzaklıkta bulunan Naip Tümülüsü, Kızlar Höyük Tepesi olarak da biliniyor. MÖ. 350 yıllarında yapıldığı düşünülen tümülüsün içinde merdivenle ulaşılan bir mezar odası var. Mezar odasında, mermerden bir ölü yatağı, bir ziyafet masası, iki sehpa bulunuyor. Buradan çıkartılan bazı buluntular, Tekirdağ Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Karaevli Hareket Tepe Tümülüsü ve Heraion Teichos Antik Kenti ise il merkezine 18 kilometre uzaklıkta, Karaevlialtı mevkiinde bulunuyor. Yapılan kazı çalışmalarında, burada, Trak Odyris kabilesi krallarından Kersepleptes’in mezarının bulunduğu tespit edilmiş. Bu tümülüsteki mezarda altın kaplama, boncuklarla süslü erguvani renk kral elbisesi, meşe dalı şeklinde kraliyet tacı, sarmaşık şeklinde Diyonizos rahipliği tacı, bir kraliyet yüzüğü bulunmuş. Halen bölgede arkeolojik kazılar devam ediyor. Kazılarda, Heraion Teichos (Hera’nın surları) adlı Trak şehrinin, MÖ. 5’inci yüzyıldan kalma surları ortaya çıkarılmış. Bir liman kenti olarak kurulan bu şehrin yüzey araştırmalarında çanak-çömlek parçaları, bol miktarda tanrıça figürü ve 218 civarında bronz Trakya sikkesi bulunduğunu da belirtelim. Ayrıca antik şehrin Traklar zamanında bir şifa merkezi olduğu da anlaşılmış.
54 İSMMMO YAŞAM
MART-NİSAN 2011
TEKİRDAĞ’IN ÖNÜNÜ AÇACAK YATIRIMLAR YAPILIYOR
Tekirdağ Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın 413 üyesi var. Bunların 177’si bağımlı, 236’sı bağımsız çalışıyor. Tekirdağ SMM Odası’nın üyelerinin yüzde 45’i merkez ilçesinde bulunuyor. Ayrıca üyelerinin 112’si de kadınlardan oluşuyor. Oda’nın başkanlığını 1971 doğumlu Harun Bolat yapıyor. 2000 yılından beri SMMM olarak mesleğini sürdüren Bolat, 2006-2011 dönemlerinde Oda’nın sekreterliğini de yapmış. Türkiye’nin en genç SMMM Odası başkanlarından olan Harun Bolat, Tekirdağlı… Aslında İstanbul’da doğmuş ama askerlikten sonra Tekirdağ’a yerleşmiş. Tekirdağ’da meslek mensuplarının İstanbul’a göre daha zor şartlarda çalıştığını anlatan Başkan Bolat, “İstanbul’da tahsilat yapamadığınız bir müşterinize icra takibi yapabilirsiniz, başka müşteriler bulabilirsiniz. Bizim ise müşteri sayımız oldukça sınırlı. Evet Çorlu ve Çerkezköy’de güçlü bir sanayi var ama ora-
daki firmalar muhasebe ve danışmanlık hizmetlerini İstanbul’dan alıyorlar” diyor. 798 bin nüfuslu Tekirdağ’da 204 bin 770 aktif sigortalı, 36 bin 409 Bağkurlu olduğunu belirten Bolat, “Sosyal güvenlik kapsamında aktif çalışanlar nüfusun yüzde 30’unu oluşturuyor. Sosyal güvenlik rakamlarıyla ülkenin en büyük 10 ilinden biriyiz. Ancak geriye dönüş meslektaşlar açısından bu rakamlarla doğru orantılı olmuyor” diyor. Kendilerinin rakibinin İstanbullu meslektaşları olduğunu söyleyen Bolat, özellikle eğitim eksikliklerini İSMMMO ile sinerji yaratarak çözmeye çalıştıklarını anlatıyor. Önemli sanayi kuruluşlarına ev sahipliği yapan Tekirdağ, vergi sıralamasında taahhütte 7’nci sırada yer alıyor. Şimdilerde büyükşehir olmayı bekleyen ile son yılarda liman, demiryolu gibi birçok altyapı yatırımı yapılmış du-
RÜSTEM PAŞA KÜLLİYESİ
MARMARA EREĞLİSİ
Günün yarısını Tekirdağ’da değerlendirdikten sonra kalanını Marmara Ereğlisi’ne ayırıyoruz. Tekirdağ’dan Marmara Ereğlisi’ne 45 dakikalık bir yolculukla varıyoruz. Aslında burası başlı başına bir haftasonu tatili geçirilebilecek ideal tatil beldelerinden. Özellikle sahil şeridindeki ilginç kaya yapısı görülmeye değer. Halk arasında bu kayalara ''kına taşı'' deniyor. Ördek kafası, köpek, kaplumbağa veya tekerlek biçimli taş-
MART-NİSAN 2011
lar gerçekten ilginç. Marmara Ereğlisi’ndeki Güngörmez Mağarası da dehliz ve galerileriyle hem yürüyüş yapmak hem de fotoğraf çekmek için ideal. Biz de bol bol deklanşöre basıyoruz. Marmara Ereğlisi’nde bir de antik kent bulunduğunu öğreniyoruz. Bu antik kentin adı; Perinthos… Henüz yüzey temizlik çalışmaları yapılan antik kentte yakında kazı çalışmalarına başlanacağı belirtiliyor. Toprak altında Efes antik kadar önemli kalıntıların olduğu söyleniyor. Marmara Ereğlisi’nin 30 kilometrelik bir kıyı şeridi var. Yazın sahiller dolup taşıyor. Marmara Ereğlisi’nin sahil bandındaki lokantalar, cafe ve yürüyüş alanları da çok keyifli… Sahil şeridi üzerinde beş balık lokantası bulunuyor. Burada Marmara denizinin sunduğu balıkları yiyebileceğiniz gibi kalamar, midye tava ve deniz ürünü çorbasını da deneyebilirsiniz. Balık sevmeyenler Tekirdağ'ın ünlü köftesini tercih ederlerse Marmara Ereğlisi'nde de ünlü köfteyi ve piyazı bulabilirler. Marmara Ereğlisi’nde akşam yemeğimizi yedikten sonra İstanbul’a dönüş zamanı geliyor. Zamanın azlığına hayıflanıp, bir hafta sonumuzu Marmara Ereğlisi’ne ayırmaya karar verip tekrar yollara düşüyoruz.
GEZİ-TÜRKİYE
Tekirdağ merkezde gezilebilecek tarihi eserlerden biri ise, Rüstem Paşa Külliyesi… Ertuğrul Mahallesi’ndeki külliye; cami, hamam, bedesten, medrese ve kitaplıktan oluşuyor. 1553 yılında, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından yaptırılan külliyedeki cami, Mimar Sinan’ın imzasını taşıyor. Camii denize hakim bir tepe üzerinde yaptırılmış. Camii’nin doğu tarafında ise Rüstem Paşa Çarşısı bulunuyor. Bu yapıda kafeler dahil 50 dükkan bulunuyor. 1988 yılında tamamlanan bu dükkanlar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından işletiliyor.
rumda. Tekirdağ SMMM Odası Başkanı Harun Bolat, “Ben 41 yaşındayım. Biz bugüne kadar geliş gidiş tek şeritli yoldan İstanbul’a gidiyorduk. Şimdi ödediğimiz vergilerin dönüşünü görmeye başladık. Ülkenin batısındaki illerden biriyiz ama hizmet açısından gerideydik. Son yatırımlarla ilimizin önü açıldı” diye memnuniyetini dile getiriyor. Sanayi gelişirken tarım arazilerinin korunmasının önemli olduğunun altını çizen Bolat, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Tekstil fabrikalarının yoğun olduğu bölgedeyiz. Onların inanılmaz kimyasalları var. Ergene Havzası’nın ıslahı ve korunması için STK’lar olarak çok uğraştık ve uğraşmaya da devam ediyoruz. Turizm açısından çok da şanslı değiliz. Şarköy’ün yolu maalesef çok uzak ve virajlı… Ama yine de mavi bayraklı sahiliyle günübirlik turizme uygun. Şarap kültürünün ve üretiminin de günden güne gelişmesini memnuniyetle izliyoruz. Bağlara şarap tadım günleri düzenleniyor. Bu da ilimizde yeni bir alternatif turizm oluşturdu.”
İSMMMO YAŞAM 55
Sezen Aksu’dan yaz sürprizi
Minik serçe Sezen Aksu, bu yaz sevenlerinin karşısına “Sezen Aksu Acoustic Band” performansı ile çıkacak. Bu performansta müzik en saf ve samimi hali ile icra ediliyor, anlık doğaçlama ve yorumlar dünya standartlarında bir müzikal altyapı ile sunuluyor. Bugüne kadar New York’taki Carnegie Hall, Londra’daki Royal Albert Hall konser salonlarında, Oslo Music Festival, Bremen Jazzahead Festival gibi organizasyonlarda izleyicisiyle buluşan bu müzik ziyafeti, 14, 17 ve 18 Temmuz’da Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek. BKM organizasyonu ile gerçekleşen performansta müzisyen Fahir Atakoğlu, Sezen Aksu’ya eşlik edecek.
KÜLTÜR-SANAT
Bu sergi çocukları uçuracak
İstanbul, çocuklara uçma konusunda büyüleyici bir deneyim yaşatan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi 31 Mart-30 Haziran tarihleri arasında “Pegasus ile Yükseklere Uçuş” adıyla gerçekleştiriliyor. Sergi, Akatlar’daki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde gezilebilir. ZOOM Çocuk Müzesi tarafından geliştirilen sergi, 5-12 yaş grubundaki çocukları hedefleyen interaktif bir sergi… ZOOM Çocuk Müzesi’nde sergilenmesinin ardından serginin ilk uluslararası gösterimi, Pegasus ve cocukistanbul.org’un işbirliği İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Çocuklar sergi alanına girdikleri anda kendilerini gökyüzünde buluyorlar. Bulutların üzerine oturarak, serginin çeşitli bölümleriyle ilgili ilk bilgileri alıyor ve ziyaretleri için merak ve heyecan depolayarak hazırlanıyorlar. Burada aldıkları “uçuş pasaportu” onları tüm sergi boyunca yönlendiriyor. Serginin büyük bölümü, “Kim Nasıl Uçar?” sorusuna odaklanıyor. Çocuklar serginin, stüdyo bölümünde tıpkı uçan kahramanlar gibi uçuyorlar, en azından öyle hissediyorlar, Tırmanma bölümünde göğe yükseliyorlar; doğa bölümünde, Viyana Doğa Müzesi’nden getirilen doğadaki uçan nesneleri yakından inceliyorlar. Kontrol kulesinde uçakların inişini izliyor, yönetiyor ve kalkışını yönlendiriyorlar. Ayrıca kendi kağıt uçaklarını yaparak belki de hız ve mesafe rekorları kırıyorlar. Ayrıntılı bilgi için: www.cocukistanbul.org, Telefon: (0212) 252 40 48
56 İSMMMO YAŞAM
Caz heyecanı yaklaşıyor
19. İstanbul Caz Festivali, yaklaşık 50 konser, 300’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyla Temmuz ayında yine cazın yıldızlarını İstanbul’a taşıyacak. Festival bu yıl 3-19 Temmuz 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. İstanbul Caz Festivali konserlerine bu yıl ev sahipliği yapacak 20 mekân arasında, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, İstanbul Modern ve The Marmara Esma Sultan Yalısı da bulunuyor. İKSV’nin 40. yılında, İstanbul Caz Festivali takipçilerinin yakından tanıdığı dünyaca ünlü müzisyen Marcus Miller, İstanbul Caz Festivali için, Türkiye’den usta müzisyenlerle birlikte ‘The Istanbul Project’ adlı yeni bir çalışma hazırladı. Bu performans ilk kez izleyiciyle festivalde buluşacak. İstanbul Caz Festivali’nin bu yılki Yaşam Boyu Başarı Ödülü gitar tekniği ve ustalığıyla Türkiye’nin en saygın müzisyenlerinden, Türkiye’de cazın gelişimine en çok emek harcamış isimlerden Neşet Ruacan’a verilecek. Neşet Ruacan’a ödülü festivalin, 3 Temmuz Salı akşamı The Marmara Esma Sultan’da gerçekleştirilecek açılış töreninde takdim edilecek. Festivalin ağırlayacağı yıldız isimlerden biri de efsanevi müzisyen Morrissey olacak. İngiliz alternatif rock müziğinin efsane ismi Morrissey, İstanbul Caz Festivali’nin konuğu olarak, 19 Temmuz Perşembe akşamı Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde festivalin kapanış konserinde, etkileyici sesi, unutulmaz şarkıları ve güçlü sahne performansıyla bir kez daha İstanbullu hayranlarıyla buluşacak.19. İstanbul Caz Festivali’nin biletleri 28 Nisan Cumartesi günü satışa çıktı. Biletix ve İKSV’den alınabilecek biletlerin fiyatları 20 TL ile 350 TL arasında değişiyor.
MART-NİSAN 2011
Türkiye’nin ilk Latin festivali
Latin müziği tutkunları, 11 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleştirilecek Carnaval Latino Festivali ile keyifli saatler geçirecek. Festivalin biletleri Haziran ayının başında Biletix’de satışa sunulacak. Unilife Türkiye tarafından organizasyonda Latin müziğinin efsane sanatçı ve grupları sahne alacak. Sanat hayatının 60. yılını kutlayan OmaraPortuondo, geride bıraktığı hatıralarını ve müzik deneyimini dünyada en çok sevdiği şehirlerden biri olan İstanbul’da hayranlarıyla paylaşacak. Dünyada milyonlarca kişiye Latin müziğini sevdiren, birçok Grammy ödülü sahibi Buena Vista Social Club ise bu büyülü sese eşlik edecek. Ayrıca güçlü yorumu ile İspanya’nın en popüler isimlerinden biri olan Bebe de ilk kez Türkiye’ye geliyor. ‘Malo’, ‘Simpre Me Quadara’ gibi şarkılarıyla milyonlarca müzikseverin kalbini fetheden Bebe’nin sadece Youtube’da bile şarkıları 3 milyon üzerinden izlenirliğe sahip. Luis Ernesto Gomez & La Descarga performansı ile başlayacak festivalde birbirinden başarılı öngruplar da sahneye çıkacak.
Zaz yeniden geliyor
MART-NİSAN 2011
KÜLTÜR-SANAT
“Je Veux” parçasıyla uzun süre müzik listelerinde ilk sırada kalmayı başaran Fransız şarkıcı Zaz, Efes Pilsen’in katkılarıyla yeniden Türkiye’ye geliyor. Fransa’nın son dönemdeki en popüler müzisyenlerinden olan Zaz, Türkiye turunda Pozitif Günler kapsamında İstanbul’da Küçükçiftlik Parkı’nda 27 Haziran’da hayranlarıyla buluşacak. Zaz’ın konseri saat 19:00’da başlayacak. Geçtiğimiz yıl ilk defa ülkemize gelen Zaz’ın konser biletleri kısa süre içinde tükenmiş ve çok büyük ilgi görmüştü. Edith Piaf’ı hatırlatan buğulu sesi ve sıra dışı duruşuyla dikkat çeken genç müzisyen Zaz, 1980 yılında Fransa’da doğdu. Beş yaşından itibaren müzik teorisi, keman ve koro şarkıcılığı dersleri alan sanatçı, “fifty fingers” isimli Blues grubuyla sahne hayatına ilk adımı attı. Paris sokaklarında verdiği canlı konserlerle keşfedilen Zaz, kısa süre içerisinde Youtube üzerinde rekorlar kıran videosuyla zirveye yükseldi.
İSMMMO YAŞAM 57
Siyah Giyen Adamlar
Aksiyon, bilim kurgu ve komediyi başarılı bir şekilde birleştiren
Siyah Giyen Adamlar serisi kaldığı yerden devam ediyor. Serinin ilk filmi 1997 yılında, ikinci filmi 2002 yılında beyazperdeye taşınmıştı. 10 yıl bir aradan sonra üçüncü film seyirciyle buluşuyor. Yönetmenliğini Barry Sonnenfeld'in yaptığı, Will Smith
Orijinal adı: Men in Black 3 Tür: Aksiyon, komedi, bilimkurgu Yönetmen: Barry Sonnenfeld Senaryo: Lowell Cunningham, David Koepp Oyuncular: Will Smith, Josh Brolin, Alice Eve, Tommy Lee Jones
ve Tommy Lee Jones'in başrollerinde oynadığı filmde Ajan J, Ajan K'yi bulmak için zamanda geriye gittiği, uzun bir yolculuğa çıkıyor. Zira dünyanın sonunu getirebilecek bir seri olayın fitili ateşleniyor. Ajan J’nin zamana karşı şimdi her zamankinden daha hızlı hareket etmesi gerekiyor. Filmin 3D seçeneği de bulunuyor.
Öz Hakiki Karakol Tür: Komedi Yönetmen: İbrahim Güler Senaryo: İbrahim Güler, Erdal Bektaş Oyuncular: Cengiz Bozkurt, Emin Maltepe, Oktay Gürsoy, Serkan Genç, Sezgin Cengiz ve Hasan Demirtaş
SİNEMA -DVD
Osmanlı döneminin meşhur üçkağıtçıların-
58 İSMMMO YAŞAM
dan Eyüplü Halit'in efsanelerle dolu dolandırıcılık hikayesi beyaz perdeye taşındı. Sülün Osman'a atfedilen pek çok üçkağıdın da kaynağı olarak bilinen Eyüplü Halit'in maceralarından en çarpıcı olanından esinlenilen Öz Hakiki Karakol “Herkesin içinde bir polis vardır” ana fikrinden yola çıkıyor. Film, kısa yoldan zengin olma hayaliyle yanıp tutuşan gençlerin, birden kendilerini çakma bir köy karakolunda polis olarak bulmasıyla başlayan komik olayları anlatıyor. Karakoldakiler soygun planı yaparken ve halka hizmet etmeye çalışırken devletin sahte karakola iki stajyer atamasıyla beklenmedik gelişmeler yaşanıyor.
MART-NİSAN 2011
Moonrise Kingdom
Bruce Willis, Bill Murray ile Tilda Swinton’ın oynadığı Moonrise Kingdom, 1965 yılında küçük
bir kasabada geçen “ilk aşk hikayesini” anlatıyor. 12 yaşındaki iki çocuk birbirlerine aşık olup, gizlice anlaşarak vahşi doğaya kaçar... Başta kasabanın şerifi olmak üzere tüm kasaba sakinleri gençlerin kaybolduğunu düşünüp onları aramaya başlar. Ancak kuvvetli bir fırtına da kıyıda patlamak üzeredir. Barış dolu ada halkı hiç kimsenin baş edemeyeceği biçimde alt üst olmuştur.
DVD SEPETİ İhtiras Rüzgarları
Çılgın Marslılar
1900'lerin Amerika’sında orduda görevli albay William Ludlow görevinden ayrılarak, Montana'da kaya dağlarında bir evde 3 oğlu ile yaşamaya başlar. Bu arada 1. Dünya Savaşı başlar. Albayın tüm karşı
MART-NİSAN 2011
çıkmalarına rağmen 3 kardeş savaşa katılır. En küçük oğlu Samuel'in öldüğü savaşın ardından diğer oğlu Tristan, Samuel'in nişanlısı Susannah'la yakınlaşmaya başlar ve aralarında bir aşk başlar. En büyük kardeş Alfred'in de Susannah'tan hoşlanmaya başlamasıyla olaylar değişir ve gelişir.
Baş Belası
Steven Kovak, kız arkadaşı tarafından evden kovulmuş ve kendi apartman dairesine taşınmıştır. Evine kablolu televizyon bağlatmak isteyen Steven, kişilik bozuklukları olan görüp görebileceği en garip kablocuyla tanışır. İsminin Chip olduğunu söyleyen bu kablocuya biraz yüz verince Chip, Steven’ın en yakın arkadaşı olup çıkar. Giderek Steven’ın hayatına yerleşmeye başlayan Chip’in bir sorun haline dönüşmesi uzun sürmeyecek, Steven istese de bu obsesif adamdan kurtulamayacaktır.
SİNEMA -DVD
Uçuk yönetmen Tim Burton'ın, usta oyuncu kadrosuyla çektiği film, 50'lerin uzaylı istilacıları konu alan kült filmlerini tiye alıyor. Nevada Çölü’ne inen bir uzay gemisi, dünyalılar tarafından heyecanla karşılanır. Kapı açılır, dost olarak geldiklerini söyleyen Marslılar inerler araçtan. Fakat dostluk sevinci, Çılgın Marslılar'ın yüksek teknolojili silahlarıyla dünyayı ele geçirme planlarının ortaya çıkmasıyla yerini yaşam savaşına bırakır.
Tür: Dram Yönetmen: Wes Anderson Senaryo: Wes Anderson – Roman Coppola, Oyuncular: Bruce Willis, Edward Norton, Bill Murray, Tilda Swinton
İSMMMO YAŞAM 59
Onbinler Taksim’den haykırdı
ile Memur-Sen Ankara Tandoğan’da yaptı. Taksim’deki kutlamalarda Kardeş Türküler ile Grup Yorum konser verirken sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, krizin faturasının emekçiye çıkarılmasına tepki gösterdikleri konuşmalarında Ankara’yı da kazanılmış hakları korurken kayıt dışı çalışma, işçi ölümleri gibi sorunlara karşı önlem almaya çağırdı. Bu yıl 1 Mayıs kutlamaları hemen bütün ülkelerde ayrı bir coşku, daha sert söylemlerle kutlandı ve krizin daha da derinleştirdiği yoksulluk, işsizlik, yüksek vergi yükü gibi adaletsizliklere öfkeyi meydanlara taşıdı. Kamboçya’dan Malezya’ya, Filipinler’den Rusya’ya şehirlerin meydanlarında toplanan binlerce işçi çalışma koşullarının iyileştirilmesini, asgari ücretlerin yükseltilmesini talep etti.
62. GÜN
1 Mayıs 1977 olayları hâlâ vicdanları sızlatırken 2010’da meydanın kazanılmasından sonra 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün kutlandığı Taksim bu yıl da renkli görüntülere, öfkeli tepkilere ev sahipliği yaptı. Taksim Meydanı, 12 Eylül askeri darbesine giden yolda en büyük dönemeç olan 1 Mayıs 1977 katliamını unutturmadı ve suçluların açığa çıkarılıp, yargılanmaları için çağrılara sahne oldu. Bu yıl da bazı noktalarda gerilim tırmandı ve polisin müdahalesi söz konusu oldu. Taksim Meydanı’ndaki kutlamaları DİSK ile KESK organize ederken siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve aralarında TMMOB, TTB ile İSMMMO’nun da bulunduğu meslek odaları, organizasyonda yer aldı. Geçen yıl resmi tatil haline getirilen 1 Mayıs kutlamalarını Türk-İş ile Türkiye Kamu-Sen Bursa Kent Meydanı’nda, Hak-İş
6 İSMMMO YAŞAM
EYLÜL-EKİM 2011
Sosyal ayaklanma riski artıyor
Dünyada ve Türkiye’de de en büyük sorunlardan biri olmaya devam eden işsizlik krizin de etkisiyle artıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2012 yılı “Küresel İstihdam Raporu”na göre küresel istihdam krizi artık kronik hale geldi. Dünyanın birçok ülkesinde ise işsizlik konusunda yakın vadede iyileşme işaretleri yok. Rapordaki verilere göre, küresel işsizlik oranı 2013’te yüzde 6.2’ye yükselecek. 2008-2009 küresel finansal krizden bu yana 50 milyon kadar kişi işinden oldu. Birkaç yılda mevcut istihdam açığını kapatmak ve bu sürede istihdam piyasasına girmesi beklenen 80 milyondan fazla kişiye istihdam sağlamak mümkün görünmüyor. ILO’nun raporu işsizliğin en çok kadınlar ve gençleri vurduğunu ortaya koyuyor. Kadınlar ile gençlerin işsizlik ve iş riskinden orantısız etkilendiği belirtilen rapora göre, özellikle genç işsizlerin oranı gelişmiş ülkelerde yüzde 80 ve gelişmekte olan ülkelerde üçte iki yükseldi. Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika’da sosyal ayaklanma riski arttı.
Ekonomiyi zor bir dönem bekliyor
MART-NİSAN 2011
Sahneden meydana indiler
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Komisyonu’nda İstanbul Şehir Tiyatroları yönetiminin sanatçılardan alınarak belediye bürokratlarına devredilmesiyle başlayan süreçte kriz tırmanıyor. Sanatçıların renkli olduğu kadar Ankara’ya mesajlarla dolu eylemleri, Türkiye’nin gündeminde yer alırken 12 Nisan’da Belediye Meclisi’nden geçen yeni yönetmelikle Şehir Tiyatroları’nda sanatsal kararların bürokratların ağırlıkta olacağı Edebi Kurul’a devredilmesi toplumun diğer kesimlerinden de tepki çekti. Söz konusu olaylar zincirinde yapılan düzenleme ile genel sanat yönetmeni işlevsizleştirildi. Yeni yönetmelikte öne çıkan amaç ‘toplumun genel etik değerlerine özen göstermek’ olarak açıklandı. Bu gelişmelere eş zamanlı olarak patlak veren ‘muhafazakar sanat’ söylemleri de tuz biber ekti. Bütün bu gelişmeler üzerine “Korkuya Karşı Özgür Tiyatro” ve “Şehir Tiyatroları Yok Edilemez” mesajlarıyla sanatçılar meydanlara döküldü. Bu eylemleri ve tepkileri sert bir dille eleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tiyatroların özelleştirileceği açıklamaları ise konunun gündemdeki önemini koruyacağına işaret ediyor.
62. GÜN
Olumlu ekonomik göstergelerle not arttırımı beklenirken kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s, Türkiye’nin BB olan kredi notunun görünümünü pozitiften durağana düşürdü. Piyasaların 1 Mayıs tatilinde olduğu sırada açıklanan karar, “yükselen borç ve zayıflayan ihracat nedeniyle Türkiye’nin kredibilitesine yönelik risklerin arttığı” gerekçesiyle alındı. S&P, dış talepteki yavaşlama ve dış ticaretteki kötüleşmenin ekonomide denge sağlanmasını güçleştirdiğini ifade etti. Yüksek cari açık ve dış borçların ekonomiyi şoklara karşı kırılganlaştırdığı kaydedildi.
Sanatçılar, sırtlarında ‘To Be or not to Belediye’, ‘Muhafaza KÂR Sanat’ yazılı kâğıtlar, ellerinde ‘Herkes kendi işini yapsın’, ‘Ezberin tam mı?’dövizleriyle eylemlere katıldılar. Her eylemde herkes hemfikirdi ki; meydanlar, en heyecanlı kitlelerden birini ağırlıyordu.
İSMMMO YAŞAM 7
EN ÇOK SATANLAR
Sultanı Öldürmek
Sultanı Öldürmek
Bab-ı Esrar, İstanbul Hatırası, Beyoğlu Rapsodisi, Patasana, Bir Ses Böler Geceyi gibi sevilen romanların yazarı Ahmet Ümit, son kitabı Sultanı Öldürmek'te okuyucularını aşk ve tarih kurgusu içinde gizemli bir polisiye romanla buluşturuyor. Kitap, ömrünü kusursuz bir aşkı bekleyerek geçiren tarih profesörünün öldürüldüğü cinayetle başlayıp Fatih Sultan Mehmet’e uzanan bir serüveni içeriyor. Ahmet Ümit romanında "Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?" sorusuna odaklanırken okuyucuyu Osmanlı Devleti'nin bir imparatorluğa dönüştüğü zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıra dışı bir yolculuğa çıkarıyor.
Samizdat
Yazar: Soner Yalçın Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi Sayfa sayısı: 552 Odatv Davası’ndan tutuklu yargılanan Soner
Yalçın, Silivri Cezaevi'nde yazdığı yeni kitabıyla uzun bir aradan sonra okurlarıyla buluştu. Yalçın'ın kitabına seçtiği Samizdat ismi Rusça bir kelimeden geliyor. Rusça sam (kendi) ve izdat (yayım) kelimelerinin oluşmasıyla türemiş. Samizdat, muhaliflerin yazdıkları ancak sansürden korumak için el altından dağıttıkları yayınlara verilen isme dönüşmüş. Yalçın kitabını, tutuklandığı ilk 29 günün etrafında şekillendirmiş. Kendi başına gelenleri aktarmakla yetinmeyerek cezaevinde karşılaştığı Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy davalarının ünlü sanıklarından yola çıkarak söz konusu davalar hakkında pek çok şey anlatan Yalçın, kitabının alt başlığında “Hakikatlere dayanacak gücünüz var mı?” diye soruyor.
Türkiye Kime Kalacak
KİTAP
Yazar: Osman Ulagay Yayınevi: Doğan Kitap Sayfa sayısı: 172 Osman Ulagay "Türkiye Kime Kalacak"ta
son yıllarda ülkede yaşananlara hem kendi açısından hem de genel bir bakış açısından bakarak, AKP’nin iktidar oluşundan başlayıp bugüne kadar geliyor. Türkiye'deki kutuplaşmaya dikkat çeken Ulagay kitabında AKP hükümetinin ülkeye kazandırdıkları ve kaybettirdiklerinin muhasebesi, başbakanın üslubu, yeni bir muhalefet arayışını irdeliyor. Ulagay, resmin tamamını görmenin öneminden, 21. yüzyılda Türkiye için bir fırsat olduğundan söz ediyor ve bu fırsatı yakalamak için sormaktan, sorgulamaktan yana bir tavır alıyor.
60 İSMMMO YAŞAM
İyi Uykular Sayın Seyirciler
ABD'nin Siyasal İslam'la Dansı Türkiye Kime Kalacak
Kahperengi
Kolay Ekonomi
Elbet Sabah Olacaktır Akıllı Arzular
Çılgın Türkler - Kıbrıs
ŞİİR
SEVİNCİN YARISI
Kuşlar yağmur yağdırır da
Yağmur güneşi vururdu ya Ben sana gelirdim
Sevincin yarısı ağzımda
Zambağa birikir sabahlar
Ovalar atlara binerdi
Kulesine koşuşunca deniz
Cebimde geceden yıldızlar Arılarla ballarla kanımda Yüreğim avuç olurdu da
Sonra çeşme de olurdu ya
Mutsuz dönüşler ayında Ben sana gelirdim
MELİH CEVDET ANDAY
MART-NİSAN 2011
Remzi Kitabevi (Nisan 2012)
Yazar: Ahmet Ümit Yayınevi: Everest Yayınları Sayfa sayısı: 528
Samizdat
Kahperengi
Yazar: Hande Altaylı Yayınevi: Doğan Kitap Sayfa sayısı: 324 Kahperengi, Ege’nin küçük bir
kasabasının yoksul bir mahallesinde yaşayan Narin’in İstanbul'a gidişiyle değişen yaşamını anlatıyor. Sevginin değil, mecburiyetin bir arada tuttuğu bir ailede büyüyen Narin ilk kez âşık olduğunda büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor; hem ailesinden hem de bu aşktan kaçmak için eğitimini bahane ederek, gizlice İstanbul’a taşınıyor. Hande Altaylı kitabında bir metropol hikâyesi anlatıyor bize. Tabii küçük kasaba sıkıntısının izleri de var bu hikâyede… Ve büyük bir aşk var. Karşı konulmaya çalışılan, direnilen ama vazgeçilemeyen.
Kolay Ekonomi
Yazar: Mahfi Eğilmez Yayınevi: Remzi Kitabevi Sayfa sayısı: 216 "Kolay Ekonomi",
karışık ekonomiyi kolaylaştırıyor! Mahfi Eğilmez kitabını, ekonomi eğitimi almamış ya da bir dönem alsa da konunun özüne vâkıf olamamışların, işin özünü kavramasına yardımcı olmak, bunun yanı sıra ekonomi öğrenimi gördüğü halde başka konularda çalıştığı için ekonomiden uzak kalmış olanların da bilgilerini tazelemeleri için hazırlamış. Kolay Ekonomi kitabı her gün gazetelerin ekonomi sayfalarında görülen rakamların, istatistiklerin kolayca yorumlanmasına yardımcı oluyor.
Elbet Sabah Olacaktır
Yazar: Hıfzı Topuz Yayınevi: Remzi Kitabevi Sayfa sayısı: 256 Hıfzı Topuz'un romanı "Elbet Sabah
MART-NİSAN 2011
KİTAPLAR
Aydede Her Yerde
Yazar: Hacer Kılcıoğlu Yayınevi: Günışığı Kitaplığı Sayfa sayısı: 124 Hacer Kılcıoğlu, büyüme sorunlarını ele alan sevilen çocuk romanları "Perşembeleri Çok Severim" ve "Bugün Adım Kaktüs Benim"in ardından, bu kez farklı ülkelerden bambaşka kültürlerde yaşayan çocukların öykülerini anlatıyor. Kitapta yer alan 16 öykünün ortak özelliği, Aydede. Kitap, “Yalnızlığımızı gideren, aradıklarımızı bulduran, gülümseten, mutlu eden ve yolumuzu ışığıyla aydınlatan Aydede”nin eşliğinde, okurlarını değişik coğrafyalarda; ülkeler, kentler ve kültürler arasında etkileyici bir yolculuğa çıkarıyor.
Mc Button'ın Elektrikleri Kesilince
Yazar: Suzanne Collins Yayınevi: Pegasus Yayıncılık Sayfa sayısı: 32 Charlie McButton, bilgisayar oyunlarını çok sever, başka bir şeyle asla oynamaz. Bir fırtınada elektrikleri kesilince, Charlie'nin teknoloji imparatorluğu yerle bir olur ve tüm dünyası enerjisiz kalır. Pile ihtiyacı vardır... Ancak bulabildiği tek ince pil kız kardeşinin konuşan bebeğinin içindedir. Son çareye başvurup kız kardeşinin üzülmesine mi neden olacak? Yoksa kardeşiyle oynamanın piller olmasa bile eğlenceli olabileceğini anlamak için uzun zamandır devam eden bilgisayar çılgınlığını mı bırakacak?
KİTAP
Olacaktır" Tanzimat Edebiyatının ve şiirinin ölümsüz ismi Tevfik Fikret'i anlatıyor. Dağılma sürecindeki Osmanlı İmparatorluğu'nun can çekiştiği bir dönemde yaşayan Tevfik Fikret, önce Abdülhamit'in baskıcı yönetiminin, sonra da özgürlük vaadiyle gelip aynı baskıyı devam ettiren İttihatçıların yarattığı korkunun içinde yükselen gür bir ses olur. Aşiyan'a inzivaya çekildiği yıllarda ve hastalıktan günden güne eridiği son dönemlerinde bile hiçbir güç onu susturamaz; her fırsatta gençliğe özgürlüğü haykırır...
ÇOCUKLARA ÖZEL
İSMMMO YAŞAM 61
Cep’inizi sıra dışı kılıfla koruyun Binlerce TL'ye alınan telefonlarınızın kullanılmaz hale gelmesini istemiyorsanız, bu sıra dışı kılıflardan siz de bir tane edinin. Çikolata şeklinde olanı da var, araba lastiğinden ilham alanı da...
TEKNO-YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen cep telefonlarını dışarıdan gelecek darbelere karşı korumak oldukça önemli… Telefonların teknik yapısı geliştikçe çok özellikli ve hassas cihazlar haline geliyorlar. Korunmaları için de onlara uygun kılıflar gerekiyor. Telefonları korumak için kullanılan kılıflar da teknolojiye ayak uyduruyor. Yeni cep telefonu kılıfları telefonları darbelerden korumanın yanında yaratıcı tasarımları ve teknolojik özellikleriyle de dikkat çekiyorlar. Özellikle Apple'ın fenomen akıllı telefonu iPhone'a yönelik kılıflar yaratıcılıklarıyla göz alıyor. Kendi kendini tamir eden, su tutmayan kılıflar teknolojiseverlerin gözdesi haline geliyor. Otomotiv devi Nissan'ın çıkardığı iPhone kılıfı kendi kendini onarabiliyor. Bu kılıf çok ciddi olmayan çizikleri kendi kendine çözüyor. Scratch Shield adlı bu kılıf özelliğini, akıllı boya teknolojisinden alıyor. Bu kılıfla küçük çizikler birkaç saat içinde düzelebiliyor. Ancak daha derin çiziklerin kendini onarması bir haftayı buluyor. Son dönemde ilgi çeken sıradışı iPhone kılıfları ise şöyle: Pastırma şeklinde kılıf: Pastırmaya benzer bir tasarımı var. Bu kılıf iPhone'a baktıkça iştahın açılmasını sağlayacak türden.
62 İSMMMO YAŞAM
Örgü de kılıf oldu: Annelerin örgü yeteneklerini aratmayacak türde kılıflar da var. Bu kılıf bir Japon tarafından yapılmış. Örgüyle teknoloji geçmişe gidiyor adeta. Game Boy şeklinde kılıf: 1990'larda başlayan Game Boy cihaz çılgınlığı kılıflara da taşındı. GameBoy kılıfla isteyenler cep telefonlarında nostalji yaşıyor. Lastikten kılıf: Araba lastiği ile iPhone birleştiriliyor. Araba lastiğine benzer bir kenarı olan kılıfla iPhone'larda görülen kenar aşınmalarının önüne geçiliyor. iWood Kobra kılıf: Oduna benzer bir görünümü var. Bu kılıfla iPhone'a farklı bir hava katılıyor. Yumuşak koruma: Polikarbon materyalden yapılmış olan bu kılıf, iPhone'un kendi yumuşaklığından daha da yumuşak bir his veriyor. Yumuşaklığına karşın çok sağlam yapısı var. Çikolatalı kılıf: Çikolataya benzer bir tasarımı var. Dışarıdan bakanlar cep telefonu mu çikolata mı tuttuğunuzu farkedemeyebilir. Metalik Slider kılıf: Metalik bir görünümü var. Slider özelliği ile rahat bir kullanım sağlıyor. Spor ayakkabılarla uyum da sağlıyor. Kabartmalı iPhone kılıfı: Görme özürlüler için tasarlandı. Bu kılıfla görme engellilerin iPhone'un dokunmatik ekran özelliğinden yararlanmaları sağlanacak. Dexter iPhone kılıfı: Dexter markasının tasarladığı bir kılıf. Sert bir kabuk görünümünde.
MART-NİSAN 2011
Android 4’lü tablet Iconia
Acer, Iconia tablet serisine yenisini ekledi. Oyunlar, e-kitaplar, filmler, müzikler, fotoğraflar, sosyal paylaşım ve daha eğlenceli zaman geçirmek için ideal olan bu tablet, ailenin her bireyi için bir aktivite sunuyor. Gösterişli bir görünüme sahip olan Iconia Tab A200, Android 4.0 (Ice Cream Sandwich veya ICS) işletim sistemi ve titanyum gri veya metalik kırmızı renkleriyle kendini gösteriyor. Özel olarak multimedya kullanımı için tasarlanan tablet, eğlence için yeterli donanım ve uygulamaları da içinde barındırıyor. 10.1 inç'lik çoklu dokunmatik ekranı ve Nvidia Tegra 2 çift çekirdekli 1 GHz işlemcisi var. Jirometresi sayesinde heyecan verici oyunları akıcı bir şekilde oynatıyor.
Sony’den su geçirmez video kamera
Sony Handycam GW55VE video kamera, beş metreye kadar derinliklerde su geçirmiyor. Toza ve 1.5 metreye kadar yüksekten düşmelere karşı da dayanıklı olduğundan, ani sağanaklara yakalanmak veya havuz başında ya da plajda kazara elinizden düşürmekten korkmanıza gerek yok. Günlük maceralarınız için üretilen, suya dayanıklı Sony Handycam GW55VE, beraberinde her koşul altında net, titreşimsiz, Full HD fotoğraf ve videolar çeken gelişmiş teknoloji ile birlikte geliyor. GW55VE, tam da Handycam’den beklenecek düzeyde bir görüntü kalitesi sunuyor. Exmor R CMOS sensör, diğer video kameralarının bocaladığı düşük ışıklı ortamlarda bile mükemmel detaylara sahip, düşük parazitli video ve fotoğraflar çekilmesini sağlıyor.
Zor koşullara uygun, suya, yağmura ve düşmeye dayanıklı Pentax Optio WG-2 ve Optio WG2 GPS çelik kadar sağlam bir ürün olma özelliği taşıyor. En zorlu maceralarda yakın yol arkadaşı olabilecek sağlamlığa sahip. Kazayla düşürseniz bile ona bir şey olmuyor. Birbirinden canlı renkleriyle yaza hazır olan Pentax WG2'ler yaz sporlarına meraklı kullancılara hitap ediyor. 12 metre derinlikte 2 saat kesintisiz sualtı çekimler için su geçirmez sağlam gövdeye sahip. 1.5 metre yükseklikten düşüşlere, toza, sıfırın altında 10 derece hava şartlarına ve 100 kilogramlık baskıya dayanıklı.
MART-NİSAN 2011
Canon, yeni kompakt fotoğraf makinesi modeli PowerShot D20 ile fotoğrafseverleri maceraya davet ediyor. Maceranın bir parçası olmak için üretilen PowerShot D20, Full HD (1080p) video da çekebiliyor. Canon’un geliştirilmiş görüntüleme teknolojisinin sağlam ve sportif bir gövdeye yerleştirildiği PowerShot D20 sudan korumalı, darbeye ve donmaya karşı dayanıklı ve toz geçirmezlik özelliklerine sahip. Bu makine, maceralara atılıp dağları tepeleri aşıp, mağaralardan geçip yeni dünyalar keşfetmek ve keşif fotoğraflarıyla geri dönmek için ideal görülüyor.12.1 megapiksellik HS sistemi sayesinde her koşulda, özellikle düşük ışık altında üstün performans gösteriyor. Özel Sualtı Macro modunu ve Hızlı AF modu ile birleştirerek hızlı ve doğru odaklanmayı garantiliyor.
Galaxy mininin ikincisi geldi
Samsung, Galaxy akıllı telefon serisine mini 2’yi ekledi. Galaxy mini 2, aktif bir yaşam tarzına sahip, bireyselliğe ve stile önem veren kullanıcılara hitap ediyor. Daha fazla eğlence için kompakt hale gelen son moda Galaxy mini 2'ler, 11.9 milimetre inceliğinde ve renkli bir gövdeye sahip. 3.27 inç HVGA dokunmatik ekranı bir yandan cihazın üst seviyede taşınabilirliğini sağlarken, diğer yandan yüksek kaliteli multimedya içeriği sunuyor.
TEKNO-YAŞAM
Optio’lar hazır
Macera için üretildi
İSMMMO YAŞAM 63
KOMİK RESİMLER
MİZAH
KOMİK DUVAR YAZILARI
Nişanlıyken erkek konuşur, kız dinler. Evlenince ikisi konuşur mahalle dinler! İkna edemiyorsan kafalarını karıştır! Atı alan Üsküdar’a geçemez. Çünkü köprüde at gişesi yok. Deveye ’niçin boyun eğri' demişler. Minibüsten yeni indim demiş. Moraliniz bozuksa son kullanma tarihinize bakın! Tam bir serseri gibiydi. Sonunda bir serseri kurşuna kurban gitti. Türkçeyi katlettiler. Cümlemizin başı sağolsun. Artık yalan söyleyeni dokuz köye muhtar yapıyorlar. Keyfiniz yerinde değilse anneniz bir yere kaldırmıştır. Tencere yuvarlanır kapağını, kopyacı yuvarlanır sıfırı bulur. ‘Bütün kadınlar güzeldir’ lafı sürümden kazanmak isteyen erkeklerin uydurmasıdır. Eskiden kibirliydim ama şimdi kusursuzum! Sevmediğin insanlara borç ver. Ömür boyu yüzlerini görmezsin.
64 İSMMMO YAŞAM
DÜNYADAKİ İLGİNÇ GERÇEKLER
Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl yaşıyor. Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde bulunuyor. İngiliz süpermarketleri müşterileri hakkında hükümetten daha fazla bilgiye sahip. AB'deki her inek için verilen günlük 2.50 dolarlık sübvansiyon, Afrika'nın yüzde 75'inin günlük geçiminden daha fazla. Dünya nüfusunun beşte biri, günlük 1 dolarında altında gelirle yaşıyor. 1 yılda 13.2 milyon Amerikalı, estetik ameliyat yaptırdı. Hindistan'da 44 milyon çocuk işçi var. Sanayileşmiş ülkelerde insanlar, günde 6-7 kg katkı maddesi yiyor. Amerikalı 7 milyon kadın, 1 milyon erkek yeme bozukluğu çekiyor. Motorlu araçlar dakikada 2 insanı öldürüyor. McDonalds'ın altın kemerini tanıyanların sayısı, Hıristiyan tacını tanıyanlardan fazla. Kenya'da bir ailenin gelirinin üçte biri rüşvete gidiyor. 150'den fazla ülkede işkence var. Her gün dünya nüfusunun yedide biri yani 800 milyon insan aç kalıyor. Petrol rezervleri 2040'da tükenebilir. Sigara içenlerin yüzde 82'si gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Silahlı çatışmaların dörtte biri, doğal kaynakları ele geçirmek için Her yıl 10 dil ölüyor. İntiharla ölenlerin sayısı çatışmalarda ölenlerden fazla. Her yıl 2 milyon genç kız ve kadın sünnet ediliyor. Dünyada 27 milyon köle var. Yeni Zelanda'dan İngiltere'ye uçakla getirilen bir tane kivi, atmosfere kendi ağırlığının 5 katı sera gazı salıyor.
MART-NİSAN 2011
- Oğlum otobüstesin çok sıcak ne yaparsın?
Öğrenci: - Ceketimi çıkarırım.
Öğretmen: - Ama oğlum çok sıcak.
Öğrenci: - Gömleğimi çıkarırım.
Öğretmen: - Oğlum çok çok sıcak.
Öğrenci dayanamamış: - Hocam öleceğimi bilsem o camı açmam.
ERLER
Erler sabah yoklamasında. Çavuş içlerinden birine soruyor. - Söyle bakalım nerdensin?
- Maraş'lıyım komutanım. Çavuş sinirlenir ve askere okkalı
bir tokat atar. Ardından tekrar sorar: - Bir daha söyle bakayım nerdensin?
- Maraş'lıyım komutanım.
Çavuş bu sefer iyice hiddetlenir ve askere okkalı bir tokat daha atar. Ardından tekrar sorar:
- Oğlum bak sana son defa soruyorum. Nerelisin? - Hah! şimdi oldu; der ve yanındakine sorar. - Oğlum sen nerelisin?
- Kahraman Sinopluyum komutanım.
MART-NİSAN 2011
Dursun, saatlerin geri alınacağını duyunca, evdeki saatleri toplayıp Saatçi Temel’e gider: - Ula Temel, saatler geri alınacakmış. Biz de evdeki saatleri senden satın aldığımız için sana getirdik. Bunları geri alacaksun da. Temel kendinden emin bir şekilde: - Öyle yağma yok. Ben de duydum ama, sadece 1 saat geri alınacakmış. 1 tanesini alırım, diğerlerini almam.
ÜÇ DİL
Temel ile Dursun, Sultanahmet’te gezinirken bir turist gelip kendilerine adres sorar. Turist, İngilizce, Almanca ve Fransızca sorar fakat bizimkiler anlamaz. Temel: - Ula Dursun bir yabancı dil öğrenemedik gitti. Dursun: - Ula neye yarayacak ki bak adam üç dil biliyor yine derdini anlatamıyor.
İÇİNDE SÜT OLAN 5 ŞEY Öğretmen yaramaz öğrencisine: - Bana içinde süt bulunan beş madde say. - şeyyy…Peynir,tereyağı,dondurma… - Başka,başka?.. - İki de inek.
SIR VERMEYEN TEMEL
Bir gün araştırmacılar dört ülkeden adam alırlar. Fransa, İngiltere, Almanya’dan gelenlerin yanına Türkiye'den de bizim Temel'i alırlar. Bunlara bir sır verirler ve onu tutmalarını söylerler. Arkasından işkenceye başlarlar. Fransız, üç gün dayanır söyler. İngiliz beş gün dayanır, o da söyler. Alman yedi gün dayanır o da sonunda konuşur. Bizim Temel ise haftalarca eziyet görür ama söylemez. Araştırmacılar şaşırır. Bir gün araştırmacılardan biri Temel'in kaldığı kodesin önünden geçerken Temel'in kafasını duvarlara vurarak şöyle dediğini duyar: “Hatirla şuni da! Neydi! Hatirlaaaaaaaa!”
MİZAH
- Kahramanmaraş'lıyım komutanım.
SAATLER GERİ ALINIYOR
Cevaplar
dökülüyor. Öğretmen bir öğrenciyi daha kaldırmış:
1-Hamamböceği
Bu böyle bir değil, iki değil bütün sınıfta sürmüş; herkes
2-Televizyon
Öğretmen: - Otur sıfır!
3-Çatal
Öğrenci: - Bilmiyorum hocam!
4-Smokinleri buruşmasın diye
Öğretmen: - Söyle giren havanın sürtünme katsayısını?
5-Hapse girmek
Öğrenci: - Camı açarım hocam!
6-Berberin
- Otobüstesin, hava çok sıcak, ne yaparsın?
7-Karınca
muş:
Anaokulunda öğretmen çocuklara, boyama kitaplarındaki elinde şemsiye tutan ördek resmini açmalarını söyledi. “Hadi bakalım çocuklar, şimdi hepiniz ördeği yeşile, şemsiyeyi sarıya boyamaya başlayın.” Sıraların arasında dolaşan öğretmen birden Mustafa'nın ördeği kırmızıya boyadığını fark edince şöyle dedi: “Mustafa sen hiç kırmızı ördek gördün mü?” Mustafa cevabı yapıştırdı: “Öğretmenim siz hiç elinde şemsiye tutan bir ördek gördünüz mü?”
8-Kabak
Fizik dersinde öğretmen öğrencilerden birini kaldırıp sor-
ŞEMSİYE TUTAN ÖRDEK
9-Soba
FİZİK DERSİ
1-En temiz böcek hangisidir? 2-Küçük kare kutu içi insan dolu. 3-İncecik beli, elimin eli. 4-Penguenler neden koltuğa oturmazlar? 5-Çalmak fiilinin gelecek zamanı nedir? 6-Kimin önünde herkes şapka çıkarır? 7-Uzaktan baktım yok, yakından baktım çok. 8-Başımda saç yok, içimde tat çok. 9-Kışın yatar, yazın kalkar. 10-Hem açar, hem kapar. 10-Anahtar
İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
İSMMMO YAŞAM 65
1
1
K A R E
2
3
4
5
B U L M A C A 6
7
8
9
10 11 12
2
SUDOKU
Z O R
3 4 5 6 7 8 9
10
11
12 13
K O L A Y
14 15
SOLDAN SAĞA
1. Ç›nar, mefle, palamut gibi a€açlar›n meyvesi - Gökkufla€›. 2. Osman Gazi’nin kay›npederi - Keder. 3. Limon renginde olan, yeflile çalan aç›k sar› - Yüksek,yüce. 4. Yapma, etme - Kaputbezi. 5. Asur’un baflkenti - Otomobil’in k›sa yaz›l›fl›. 6. ‹skambilde birli - Yuva - Kültür. 7. Düzyaz› - Polis sopas› - Sodyumun simgesi. 8. K›z o€lan k›z - Dahil. 9. Bir mastar eki - ‹talya’da, kanallar›yla tan›nan kent. 10. Tap›nma - Az önce. 11. Namuslu, iffetli - Kuruntuya düflürme - Çok eski bir tarihi anlatmakta kullan›lan deyim sözü. 12. Dünyan›n uydusu - Valf Dogma. 13. Bir amaç yolunda bir de€er ya da varl›ktan vazgeçme - Kas›k - ‹stenilen nitelikleri tafl›yan. 14. Özen - Erkekte cinsel güçsüzlük. 15. “... Akay” (manken) - Yanl›fll›k, yan›lg›.
YUKARIDAN AŞŞAĞIYA
1. Alt gagas›nda esnek ve sark›k bir deri kese bulunan, iri bir su kuflu - Konuk. 2. K›sa konçlu çizme - Bir fleyin oluflmas›n› sa€lama, bir olaya yol açma. 3. ‹sviçre’de bir göl - Yetiflkin erkekte yanak ve çenede ç›kan k›llar - Sarm›sak tanesi. 4. ‹brahim Tatl›ses’in lakab› - Dü€me deli€i - Deli, kaç›k. 5. Madagaskar’›n baflkenti - Lahza. 6. Ekfli bir meyve - Gözdeki a€tabaka. 7. Boru sesi - Aceleci ‹ki ya da daha çok katl› ev. 8. Antrakt - Naz, iflve - Genifllik. 9. Bir nota - Salg›n hastal›k - Beddua. 10. Rafadan - Bahçelerin yeflillendirilmesinde yararlan›lan çok y›ll›k ot - Kristof Kolomb’un üç gemisinden biri. 11. Genellikle hekimlikte ve foto€rafç›l›kta kullan›lan, saydam, renksiz, kokusuz bir madde - Yeterlilik. 12. An›tkabir’in, Orhan Arda ile birlikte gerçeklefltiren Türk mimar› - Luc Besson’›n bir filmi.
Z O R
K O L A Y
Bulmacamızdaki her satır, her sütun ve 3X3’lük her kutuya, 1’den 9’a kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3X3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar bir kez kullanılacaktır.
SOLDAN SA⁄A 1. Pelit - Tiraje. 2. Edebali - Elem. 3. Limoni - Ali. 4. ika - Amerikan. 5. Ninova - Oto. 6. As - Lane - Ekin. 7. Nesir - Cop - Na. 8. Bakire - ‹ç. 10. ‹badet - Demin. 11. Sili - ‹ham Fi. 12. Ay - Vana - ‹nak. 13. Feda - Ane - ‹yi. 14. ‹tina - Ananet. 15. fienay - Hata. YUKARIDAN AfiA⁄IYA 1. Pelikan - Misafir. 2. Edik - Sebebiyet. 3. Leman - Sakal - Difl. 4. ‹bo - ‹lik - Divane. 5. Tananarive - An. 6. Limon - Retina. 7. Ti - Evecen - Hanay. 8. Ara - Eda - En. 9. Re Epidemi - Ah. 10. Alakok - Çim - Nina. 11. Jelatin - Kifayet. 12. Emin Onat - Nikita.
HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU
66 İSMMMO YAŞAM
MART-NİSAN 2011
Arıkan: Vergi sistemi hanehalkı gelirine duyarlı olmalı
da, dar gelirli hanehalkları için son dereTürkiye'deki 19 milyon ailenin en ce sınırlı. En yoksul yüzde 20 içinde paket zengin yüzde 20'lik ve en yoksul yüzde turlara katılanların sayısı 18 bin ile sınırlı 20'lik kesiminin yaptığı harcamalar ekoiken, bu en zengin yüzde 20 içinde 940 bine nomideki büyük uçurumu ortaya koydu. (Adet) çıkıyor. Rapora göre en zengin ve en yokİstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Ürün adı Yoksul aileler Zengin aileler sul kesim arasındaki farkın önemli oranOdası'nın "En Zenginler, En Yoksulların TürAraba 377 651.144 da belirginleştiği diğer konular sigorta ve kiye Harcama Görünümü" adlı raporuna Ayakkabı 3.747.000 26.079.000 sosyal hizmetler alanında. En yoksul yüzgöre; Türkiye'de yoksulu gıda, barınma ve Sigorta Poliçesi 2.515 1.207.000 de 20 risklere karşı kendini korumak yakıt masrafı zorlarken, yüksek gelir Tatil Paketi 18.000 940.000 amaçlı sigorta yaptıramazken, sosyal grupları gıda yanında, araç alımına, kiraya, amaçlı hizmetler satın alamıyor. restoran ve kafelere kaynak ayırabiliyor. analizlerine göre; zenginin araba masrafının bile Raporla ilgili değerlendirme yapan İSMMEğitime, kültür ve eğlenceye para ayıramayan yoksulun gelirinden fazla durumda olduğuna işaMO Başkanı Yahya Arıkan, adaletsiz vergi oladar gelirli, sigarasından ise vazgeçemiyor. Rapora ret edildi. Zengin için gıda ile araç alımının payı rak adlandırılan ve gelirine bakılmaksızın hergöre ekonomide ortadirek olarak anılan kesim ise neredeyse aynı. "En Zenginler, En Yoksullakesten yaptığı harcamaya göre aynı oranda alıde yoksulluğa daha yakın durumda. rın Türkiye Harcama Görünümü" adlı rapordanan dolaylı vergiler nedeniyle hanelerin arasındaki En Zenginler, En Yoksulların Türkiye Harki ayakkabı örneği de son derece çarpıcı. En yokuçurumun giderek derinleştiğine dikkat çekti. Türcama Görünümü Raporu, Türkiye İstatistik Kusul haneler yılda kiye'de vergi sisteminin hanehalklarının gelirlerine rumu'nun (TÜİK) resmi verileyalnız bir çift duyarlı olması gerektiğini vurgulayan Arıkan, dar ri ve saha anketlerinden yararayakkabı alabigelirlilerin üzerindeki vergi yükünün hafifletillanılarak hazırlandı. Raporda, lirken, en zengin Türkiye'de sayıları 18 milyon mesi için, vergi sisteminde kökten bir dönüşüme aileler 7 çift ayak808 bin 172 olan hanenin; en ihtiyaç olduğunu savundu. Arıkan, özellikle kabı alıyor. Pazengin 3 milyon 761 bin 634 haelektrik, doğalgaz gibi yakıtlar ve gıda harcamaları Ürün grupları Fark (Kat) ket turlara katılan nesi ile en yoksul 3 milyon 761 üzerindeki vergilerin indirilmesinin önemli bir etki Eğlence ve kültür 90 hanehalkı sayısı bin 634 hanesinin harcama yaratabileceğini belirtti. Konaklama hizmetleri 94 Sosyal hizmetler 108 Sigorta hizmetleri 480 Araç satın alımı 1.727 8 İSMMMO YAŞAM MART-NİSAN 2011
İSMMMO HABER
1 YILDA HANGİ ÜRÜNDEN NE KADAR ALDILAR?
ZENGİN VE YOKSUL HARCAMASI FARKI
TTK’da sınırlı düzeltmeyle dünya ligine gireriz
İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, Yeni TTK için “yasanın yürürlülük tarihi değişmeden ceza maddeleri ile sınırlı bir değişiklik olabileceğini” belirtti. Arıkan, beş maddelik öneri getirdiklerini böylelikle iş dünyasının rahatlayacağını, yasanın bütünsel yaklaşımının da zedelenmeyeceğini dile getirdi. Arıkan; Türkiye genelindeki Oda’ların desteğiyle meslek camiasının çatı örgütü TÜRMOB’un açıkladığı “Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla Dünya Ligine” adlı kapsamlı raporla artık tartışmanın bitmesi gerektiğini savundu. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe gireceği 1 Temmuz 2012 tarihine az bir süre kala yasanın yürürlüğe girmesinin ertelenmesi ve bazı temel maddelerinin değiştirilmesi yönünde manipülatif girişimler olduğuna dikkat çeken Arıkan, “Türkiye’yi dünya birinci ligine taşıyacak TTK’nın, kuruluş temelleri yok edilmeden, üzerinde uzlaşma sağlanan teknik konularda gerekli ayarlamalar yapılmalı ve bir an önce yeni ticaret düzenine geçilmeli” diye konuştu.
‘ARTIK TARTIŞMALAR BİTMELİ’
İŞTE DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ
İSMMMO Başkanı Arıkan; Türkiye genelindeki Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Oda’larının desteğiyle, meslek camiasının çatı örgütü TÜRMOB’un açıkladığı “Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla Dünya Ligine” adlı raporu değerlendirdi. Bu konudaki tartışmaların artık bitmesi gerektiğini söyleyen Aıkan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk günden bu yana ülkenin ekonomik açıdan kalkınması, dünyayla bütünleşmesi, uluslararası alanda güçlü bir oyuncu olarak yerini alması için atılan en önemli adımlardan biri olan TTK’nın 1 Temmuz 2012'de mutlaka yürürlüğe girmesi gerektiğini dile getirdi. TÜRMOB’un “Yeni Türk Ticaret Kanunu’yla Dünya Ligine” adlı raporuna göre yasanın yürürlüğe gireceği tarih olan 1 Temmuz 2012, Türkiye ekonomisi için bir milat niteliği taşıyor.
MART-NİSAN 2011
Rapora göre; “ortakların, çalışanların ve alacaklıların” haklarını da en az şirket yöneticileri kadar güvence altına alan, kurumsal yönetimleri, küreselleşen dünyanın gerektirdiği rekabetçi şirket yapılarını, günün ihtiyaçlarına uygun ticari ve bürokratik ilişkileri düzenleyen yeni Türk Ticaret Kanunu üç temel üzerinde yükseliyor. Bunlar raporda “uluslararası standartlarda şeffaflık ve kurumsal yönetim”, “güçlü sermaye yapısı” ve “hızlı karar alma ve güvenli ticaret” olarak açıklanıyor.
İSMMMO HABER
İSMMMO Başkanı Arıkan Yeni TTK için “yasanın yürürlülük tarihi değişmeden ceza maddeleri ile sınırlı bir değişiklik olabileceğini” belirterek, değişiklik yapılması gereken beş maddeyi şöyle açıkladı: 1- Mikro ölçekteki sermaye şirketlerinin gerçek kişiye dönüşebilmesinin yolu açılmalı 2- Borçlanma yerine kâr dağıtımının teşvik edilmesi için stopaj düşürülmeli 3- Ortaklara yapılan ücret ödemelerinde vergi yükü azaltılmalı 4- Denetim maliyetleri teşvik kapsamına alınmalı 5- Gayri nakdi sermaye konusuna açıklık getirilmeli.
İSMMMO YAŞAM 9