6
SAYI
YASAM
YIL
TEMMUZ-AĞUSTOS 2013
45
GENÇLER EZBER BOZDU
Fotoğraf: UFUK KOŞAR
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI
l MİNİKLERE ERKEN DİL EĞİTİMİ l PROF. DR. ORHAN KURAL: KÖMÜRLE ÇALIŞAN TERMİK SANTRAL YAPILSIN l TALAT YEŞİLOĞLU: DERGİCİLİK GAZETECİLİĞİ GELİŞTİRDİ l MEMURDU OYUNCU OLDU l ÇOCUK DA YAPIN KARİYER DE l SULTAN GÜNER ŞARAP VE FOTOĞRAFI BİRLEŞTİRDİ l ORTADOĞU’DA YALNIZ BİR ÜLKE: İSRAİL
ZİRVEDEKİLER
“Nükleer yerine kömürle çalışan termik santral yapılsın” İTÜ Maden Mühendisliği GAYE DELEN Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sıra dışı, çok yönlü bir isim... Ünlü çevreci, Orhan Kural, renkli kişiliği sigara savaşçısı, gezgin, akademisyen, fahri konve sıra dışı söylemleriyle solos, danışman, trafik müfettişi, hayvan haktanınıyor. Çevreci ları savunucusu... Bunlar onu anlatan unvanaktiviteleriyle medyada da lardan sadece bir kısmı. Birçok şapkası olan bu isim Prof. Dr. Orhan Kural’dan başkası değil… sık sık haber olan Kural, Medyatik bir isim olan Profesör Kural, renenerji açığında çözümü kli kişiliği ve sıra dışı söylemleriyle kitlelerin sevkömürde görüyor. Kural, diği bir akademisyen. Her gittiği restoranda ta“Her türlü teknik şartları bağında yemek bırakanları uyarması, sigara içen yerine getirilmiş kömürle olduğunda polisi çağırması onun sıra dışılıklarının sadece birkaçı. O, aynı zamanda iyi bir gezçalışan termik santral en gin. Şu ana kadar 226 ülkeyi gezdiğini anlatıiyi çözüm” diyor.
10 l İSMMMO YAŞAM
yor. Çevreyle ilgili her olayla ilgileniyor, kitap
yazıyor, dizilerde oynuyor ve televizyon programı yapıyor. Bir koltuğa on karpuz sığdıran türden. Asıl işi ise akademisyenlik. Şu anda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Mühendisliği’nde Bölüm ve Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor. Dört buçuk yıldır bu görevi yürüten Kural, kömür konusunda da uzmanlaşan araştırmalara imza atıyor. Türkiye'nin kömüre dayalı enerji arayışı içinde olması gerektiğini vurguluyor. Kural, "Nükleer enerjiye karşıyım. Kömürle çalışan termik santral kurulması gerekir. Her türlü teknik şartları yerine getirilirse en iyi çözüm bu olur. Ayrıca elektrik tasarrufla yükselir. Daha çok elektrik kullanmak ülkede refah olduğunu göstermez" diyor. Prof. Dr. Kural'la, kendisini, çevreyi, madenciliği ve
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
söylemi bir olmayan ünlüler de gelmeye başladı. Ben kaçtım. Ağzında sigarayla üniversite öğrencisi azarlayan, hayvanları öldüren insanlar gelmiş. Onların orada ne işi var deyip çekildim. Ben samimiyete inanıyorum. Samimi gelenler dışında politik, şov amaçlı gelenlere sıcak bakmadım. Ağaçların kesilip AVM yapılmasına kesinlikle karşıyım. Türkiye’nin enerji politikası konusunda görüşleriniz neler? Türkiye’nin nükleer enerjiye ihtiyacı yok. Bu alanda da maceraya girmeye gerek yok. Çünkü uzun vadede politikalar değişiyor. Bir nükleer santral yapımı altı yedi yıl sürüyor. Bir hükümet değiştiğinde yeni hükümet bu projeyi durdurabilir. Durdurulduğunda kapanması zordur. Dünya-
DİZİLERDE ROL ALIYOR Tabiri caizse çok tarakta beziniz var. Boş vakit yaratabiliyor musunuz? Çok boş vaktim kalmıyor, her gün dokuza kadar çalışırım sonra çalışmaya evde devam ederim. Sinemaya meraklıyım. Dizilerde oynuyorum. ‘Hicran Sokağı’ ve ‘Bayrampaşa Sende Fazla Kalmayacağım’, ‘Adabı Muaşeret’ ve ‘Sır Çocukları’ isimli filmlerde kısa roller aldım. Gene rol aldığım kısa film, Fırtına Çocuklar Limbo 2007 yılı en iyi çevre filmi seçildi. TRT-1′de yayınlanan ‘6 Mantı’ adlı dizide misafir oyuncu olarak rol aldım. Tiyatroyu severim. Film izlerim, tiyatroya giderim. Ayrıca yüzmeye de çalışıyorum.
ZİRVEDEKİLER
güncel olayları konuştuk. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? Benim hayat felsefem var. İnandığım şeyi önce kendim uygulamalıyım. Çok saldırılara uğradım. Bazen günde üç dilekçe yazar şikayet ederim. Avcıları sevmem. Sigara içen doktorlardan nefret ederim. Doksan altmış doksan Türkçesi noksan kadınlardan, Türkiye’yi sömüren profesyonel futbolculardan nefret ederim. Elim kanda da olsa sözümü tutarım. Hep ikinci el giyinirim, hayatım boyunca pahalı mağazadan bir iğne bile almadım. Tabağında yemek bırakan herkesle mücadele ettim. Bu nedenle yedi kez karakola düştüm. Ben “Neden yemedin yemeğini bir sürü aç insan var” diyorum. Onlar “Parasını ödedim yerim yemem sana ne” diyorlar. Sonu hep karakolda bitiyor. Benim hayat felsefem böyle... Tüketirken tükenmeyelim. Tüketim mutluluk değil, mutluluk küçük detaylardadır. Bu gidişle dünyanın sonunu getireceğiz. Bir çevreci olarak İstanbul’daki kentsel dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir şehrin kalitesi şu andaki gibi yeni yapılan binalarla ölçülmez. Bir şehrin kalitesi yeşil alanlar, bisiklet yolları, engellilere verilen değer, şehrin kütüphanesindeki kitap sayısı, hava kirliliğinin ölçüm değeriyle ölçülür. İstanbul bu manada sınıfta kaldı. Ben Taksim’de on tane ağaç kesiyorum ama Çatalca’ya ağaç dikeyim diyorlar. Bu olmaz; yeşillik görmek için şehir dışına mı çıkacağız. Şehirde yeşil alana ihtiyaç var. Ama biz de herkes her fırsatta yeşil alana bir şey yapıyor. Şimdi de üçüncü köprü için bir sürü ağaç kesildi. Protestolara her fırsatta gidiyorum. Gezi Parkı’nda da protestolara katıldım. Ama baktım eylemiyle
İSMMMO YAŞAM l 11
ZİRVEDEKİLER
4 BİN’E YAKIN KONFERANS VERDİ Prof. Dr Orhan Kural, 1950 yılında İstanbul Nişantaşı’nda doğdu. 1969 yılında Kadıköy Maarif Koleji’ni (Bugünün Kadıköy Anadolu Lisesi) bitirdi. Babası Halil Esat Kural o dönemde İstanbul Milli Eğitim Müdürü’ydü. 1972 yılında İTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi’nden ‘maden mühendisi’ olarak mezun oldu. 1972-1973 yılları arasında ABD Henry Krumb bursunu kazanıp New York Columbia Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrenimi yaptı. 1978 yılında İTÜ’de kömür kimyası dalında ‘doktor’ unvanı aldı. 1989 Mayıs ayında İTÜ’de profesör oldu. 2009 yılından itibaren Maden Fakültesi’nde Maden Mühendisliği Anabilim Dalı ve Maden Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor. Kural, İngilizce, Almanca ve İtalyanca biliyor. Orhan Kural, dört yıldır da İstanbul Gana Fahri Konsolos Yardımcılığı görevini sürdürüyor. 22 Eylül 2003′te Benin Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosluğu’na atandı. Ayrıca Mayıs 2013′te de Vanuatu Fahri Yardımcı Başkonsolosluğu’na getirildi. Kural, bugüne kadar verdiği 4 bin konferansla da Türkiye’de en çok konferans veren kişilerden biri olduğunu söylüyor. Çevre bilincini geliştirmek için konferanslara katılmaya devam edeceğini vurguluyor.
12 l İSMMMO YAŞAM
nın pek çok ülkesinde yasaklanıyor. Bizim kömürümüz var, yerli kaynak. Doğru yapılmak ve teknik şartlarına uyulması kaydıyla çözüm kömürle çalışan termik santralde. Kömürün temizlenerek üretilmesi, yer seçimi, kükürt arındırma sistemleri doğru yapılırsa kömürlü termik santraller ne nükleere ne de hidroelektrik santrale gerek bırakmaz. Zaten HES’in verdiği enerji çok az. Yok yere oradaki ekosistem bozuluyor. HES’lere girilmemeliydi. Ayrıca elektrik tasarrufla yükselir. Bir ülkenin çok elektrik kullanması refah düzeyinin iyi olduğunu göstermez. Bir ülke ne kadar az elektrik kullanırsa o kadar refah, o kadar medenidir. Fazla elektrik kullanmak marifet değil. Sadece tasarruf ederek ve kaçakları önleyerek yüzde 15 kar ederiz. Zaten bu, nükleer santralden dolayı da elde edilecek elektriğe eşit bir miktar. Hiçbir şey kirletilmeden temiz enerji elde edilebilir. Zaten kaçak çok. Nükleer yerine bunlarla mücadele edip hatları yer altına alsalar daha iyi olur. Rüzgar ve güneş gibi alternatif enerjinin ise henüz payı düşük, yüzde 2-3’ü geçmiyor. Kömür en iyi çözüm. Bizim kendi kaynağımız. Ayrıca nükleerdeki yakıtları uranyumu falan biz üretemiyoruz. Kömür kitapları da yazdığını biliyoruz. Evet, ben üç kömür kitabı yazdım. Bu maden çevre dostu olarak kullanılabilir. Kömürde hem rezerv hem de üretimde dünyada ilk ondayız. Türkiye dış ticarette en çok parayı enerjiye veriyor. Ayrıca dışa bağımlılık var. Kömüre geçilirse tehlike olmaz. Her zaman kendi enerji kaynağımıza dayanmalıyız. Doğalgaz satan ülkeler aralarında anlaşıp fiyat artırsalar ve mecbur bıraksalar ne yapacağız. O zaman
gene kendi kaynağımız kömüre döneceğiz. Madenci olarak sormak isteriz. Hep Türkiye’de petrol olduğu ama çıkarılmadığı söylenir. Ben daha ilkokuldayken de benzer şeyler söylenirdi. Bu yaşa geldim hala söyleniyor. Petrol bizde yok, olsa çıkarılırdı neden saklansın. Çocukça iddialar bunlar. Ekonomikse çıkarılması, her maden çıkarılır. Tıpasını kapat sonra çıkarırız diye bir şey yok. Türkiye diğer madenler açısından zengin. Onları çıkarmak istiyoruz. İthalat ve ihracat arasındaki fark en iyi bu şekilde kapatılır. Yıllarca çevre hareketini öne sürerek altını çıkartmadılar. Çünkü Almanya Türkiye’ye altın satıyordu. Türkiye’nin altın üretmesini istemediler. Bunları aştık, Türkiye altın üreten bir ülke oldu. Madencilikle ilgili TV programı da yapıyorsunuz? Yıllardır Bugün TV’de bir program yapıyorum. Şimdi de Habertürk TV’de yeni bir programa başlıyoruz. Cendere Yolu’ndaki maden sahasından yayın yapacağız. Madenciliği halka doğru anlatmayı hedefliyoruz. Programda ünlülerle madendeki güncel konuları konuşacağız. Maden açık alanlarını herkes garipsiyor, doğaya zarar gibi görüyor. Oysaki onların geri dönüşü var. Bitince ağaçlandırıp yeniden doğaya kazandırıyorsunuz. Ama yapılan bina, fabrika ve konutları yıkmanız imkansız. Madencilik çevre hareketine dikkat edilerek yapılıyor. Çok sıkı bir sigara karşıtısınız… Evet, Bağımlılığa ve Sigaraya Hayır Derneği kurucu başkanıyım. Şu anki sigara yasasının çıkmasında pay sahibiyim. Bu yasaya halkın büyük kısmı uyuyor. Bundan
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
sonra başarabilirsem sigara içenlerin SGK’dan yararlanmasında ikinci sınıf konumuna düşürülmesini sağlardım. Sigara içen SGK primini daha fazla ödesin. Yeşil Kart almasın. Sigara içen üniversite öğrencilerinin, bursları kesilsin. Sigara içenler ikinci sınıf ilan edilsin. Hasta olunca da başkalarının hakkını gasp etmesin, gitsin kendi parasıyla özel hastanede tedavi olsun. Eskiden her yerde sigara içilirdi. Herkes bunu doğal hak kabul ederdi, içmeyenlere istemiyorsan çık derlerdi. Şimdi ise tam tersi oldu. Gezginlikte hedefiniz nedir? Türkiye Gezginler Kulübü’nü başkanıyım. Bugüne kadar 226 ülkeyi gezdim. Şimdi de Peru’ya ardından Nepal’e gideceğim. İlkokuldan beri seyahat ediyorum. Daha on yaşındayken anneme “Avrupa’da hiçbir yeri görmedim, neden gitmiyoruz” demişim. O sıralar annem ve babamla otobüsle Avrupa turuna çıkardık. Kampinglerde kalırdık. O günden beri geziyorum. Seyahat benim için arayış. Yola çıkan kimse yolda kalmadı. Herkesi yola çıkmaya davet ediyorum. Yavaş yavaş insanlar gezmeye alıştı. Dernek olarak buna destek oluyoruz. Eskiden Paris’e gidip sadece tüketirlerdi.
UNVANI BOL BİR PROFESÖR Orhan Kural, halen aktif olarak şu görevleri yürütüyor. l İTÜ Maden Fakültesi Maden Mühendisliği Bölüm ve Ana Bilim Dalı Başkanı l Türkiye Gezginler Kulübü Derneği Kurucu Başkanı l Benin Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosu l Vanuatu Fahri Konsolos Yardımcısı l Bağımlılığa ve Sigaraya HAYIR Derneği Kurucu Başkanı l İTÜ Basın Yayın Kulübü Danışmanı l Yeşilay Derneği Eğitmeni l Fahri Trafik Müfettişi l Dünya Çocuk Rekorları Jüri Başkanlığı l Yerel Hayvan Koruma Görevlisi
ZİRVEDEKİLER
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
New York’a gidip alışveriş yapmak gezmek değil. Her coğrafyanın görülecek yeri, müziği, kültürü var. Her coğrafya sizi bekliyor. Antalya’da beş yıldızlı otellerde yapılan tatil, seyahat değil. Ayrıca bu tarz turistin de gelmesini istemiyoruz. Sadece yiyip içip çevreyi kirletiyorlar. Bunlar bizden uzak dursunlar. Gezginler Kulübü olarak Afrika’da 54 ülkenin tamamını gördük. Bu kadar çok yönlü olmanızı neye borçlusunuz? Annemde de bu vardı. Ben devamlı yanlışla mücadele ettim. Şu atasözlerini kabul etmiyorum. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, üzümünü ye bağın sorma, devletin malı deniz yemeyen keriz.” Bunlar olmaz. Demokrasi sorumluluktur. Ben yapmazsam kim yapacak. Yemek yediğimde fiş vermiyorsa uyarıyorum, neden vergi kaçırsın! Ben restorana girince bela geldi diyorlar. Kaç defa lokantalarda karakola düştük. Bunu herkesin yapması lazım. Almanya’da yanlış yapanı herkes söyler. Yoksa demokrasi yürümez. Her yere polis yetişemez. Bizim de vatandaşlık görevlerimiz var. Ben trafikteki hataları bildirmek için fahri müfettişlik de yapıyorum.
İSMMMO YAŞAM l 13
İsyan çocuksu, direniş büyük
İsyanları, öfkeleri, umutları, üzüntüleri, şaşkınlıklarıyla meydanları, sokakları doldurdular. Paylaştıkça mutluluğu arttırdılar, polis şiddet uyguladıkça korktular. Korktukça öfkelendiler. Öfkelendikçe kararlılıkları arttı. Yetkililerin aymazlığı karşısında şaşırdılar. Ölümlere üzülürken dayanışmayla umutları büyüttüler… Birkaç ay öncesine kadar, apolitik kuşak olarak anılan ’90 gençliğinin Gezi Direnişi’nin merkezine oturan isyanı, Türkiye’de yeni bir döneme kapı araladı. İsyanın merkezindeki gençlerin portresini araştırdık.
KAPAK
FERİDE AY 2013, Türkiye tarihinde dönüm noktasının yaşandığı yıl oldu. Bir parkın alışveriş merkezi (AVM) yapılması girişimi üzerine başlayan ve Türkiye genelinde adeta başkaldırıya dönüşen Gezi Direnişi, yepyeni bir döneme kapı araladı. Gezi, ‘ben de varım’ dirilişinin, isyanın adı oldu. Direniş, ‘Böyle gelmiş böyle gider’ anlayışını yıktı, dayatmaları yerle bir etti. Aylarca, gencinden yaşlısına, öğrencisinden işçisine, emeklisinden, esnafına Türkiye halkı; kelimenin tam manasıyla ‘dil, din, ırk ayrımı olmaksızın’ sokakta aylarca kol kola direndi… Dayatmaya başkaldırdı. Ne tazyikli su, ne plastik mermi ne de biber gazları kolları çözebildi… ‘Ben yaptım, oldu!’ anlayışına başkaldırdı Türkiye halkı… ’90 kuşağı bu süreçte en çok dikkat çeken kesimlerden biriydi. Birkaç ay öncesine kadar, ‘apolitik kuşak’ olarak anılan gençler, direnişin merkezinde yer almışlardı. İsyanları, öfkeleri, umutları büyüktü.
14 l İSMMMO YAŞAM
Çocuksu bir içtenlikleri vardı. Pek çok uzmanın da dikkatini çeken bir slogan, bu kuşağın samimiyetini, çocuksuluğunu ve bunun getirdiği mizahı ortaya koyuyordu: “Tayyip, pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım!..” Bu çocuksu, içten isyan, biber gazına aldırmayan kararlılık adeta devletin, siyasi otoritelerin ezberini bozdu.
ÖZGÜRLÜĞÜ TATTIK Bu protestolardaki ‘ruhu’, ‘Y Kuşağı’ olarak anılan ‘90’lar gençliğinin dilini anlamak elbette Türkiye’nin yıllarını alabilecek. Araştırma şirketleri, psikologlar, siyasiler daha çok kafa yoracak… Gençlerin kendisine ise sorarsanız, en yalın ifadeyle Gezi Direnişi’nde “Özgürlüğü tattılar.” Gezi Parkı’nda, Galatasaray Üniversitesi, Robert Kolej, Çarşı ve Lambda çadırlarıyla komşu olan, daha ilk günden itibaren 12 çadırda eylemde olan Darüşşafaka mezunlarından biri olan Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Deniz Kartepe, Gezi Direnişi’nin
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
kazanımlarını şöyle anlatıyor: “Gezi’de hukuksuz bir şey yaptılar. Ben hiçbir örgüte üye değilim, politiğim ama kendimi hiçbir partiye yakın hissetmiyorum… En büyük kazanım, alternatif bir yaşamın ne kadar güzel olduğunu gördük. Paylaşımın çok yüksek olduğu, insanların birbirini yargılamadığı, herkesin birbirine saygılı olduğu bir ortamda yaşadık. Çok güzel bir özgürlüğü tattık, kurtarılmış bir bölge oluşturduk. Ütopya gibiydi burası. Korkunç polisler bu güzelliğe dayanamayıp yok ettiler.” Darüşşafaka Lisesi mezunu, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Ayşe Candayan da Gezi Direnişi’nde uzun yıllar boyunca sindirilmiş, azınlık olarak gösterilmiş, aşağılanmış, haksızlığa uğramış insanların bir araya geldiğini belirtirken “Gençler de artık sessiz kalmak zorunda olmadığını hissetti. Bu en büyük kazanım. Gezi Parkı eylemleri ülkenin kuruluşundan bu yana demokrasiye en çok yaklaştığımız zaman olabilir bence” diye konuşuyor.
ARTIK DAHA GÜÇLÜLER
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
KORKU DUVARI AŞILDI Türkiye’de, yıllardır gelişmiş bir biat kültürü olduğundan yakınmalar var. Ancak, Gezi Direnişi’yle örgütsüz binlerce insan plansızca sokağa döküldü. Paker, bu eylemlerin nasıl bir psikolojinin ürünü olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Herhalde ilk kırılan 12 Eylül’le atılan ölü toprağı oldu. Korku duvarları aşıldı. 12 Eylül’ün apolitizasyon katmanı bayağı yırtıldı. Niye şimdi sorusuna yanıt vermek için derinlemesine inceleme yapılmalı. Ama gözlemlerime göre birkaç değişken var. Biri, küresel ısınma, ekolojik felaketlere gidiyor olmamız, dünyada ve Türkiye’de giderek daha fazla insanı bu konuya kulak kabartmaya itiyor, ekolojik bilinç uyanıyor. Haliyle, son yıllarda hükümetin HES’ler, madenler, kentsel dönüşüm, 3. köprü, 3. havaalanı, Kanal-İstanbul gibi projelerle kent ve doğa talanında epey mesafe alması tepki biriktiriyor. Gezi Parkı yüzde yüz haksız bir proje, Topçu Kışlası yapılmasını ve siyasi parti amigoluğunu bir tarafa bırakırsak, çocuğunun parka ihtiyacı olacağı için herkes karşı çıkar. İkinci neden, tabii ki devlet terörü, polis şiddeti. Böyle bir talebe, barışçıl eyleme yapılanlar sigortaları attırdı. Adaletsizlik duygusu yarattı ve dur demek, yalnız bırakmamak için sokağa çıkıldı. Üçüncüsü, hükümetin, başta başbakan olmak üzere çapulcu, ayyaş gibi aşağılayıcı söylemlerinin ve hayat tarzı müdahalelerinin biriktirdiği öfke taştı. Daha dış çeperde ulusalcı bir hassasiyetin de ol-
KAPAK
Uzmanlara göre, pek çok olay Türkiye’yi Gezi Direnişi’ne gebe bırakmıştı; betonlaşma, insanı ezen gökdelenler, keyfi yasaklar, dayatmalar, geleceğe dönük özgürlük endişeleri… İşte ’90 kuşağını harekete geçiren, ‘ben de varım’ dedirten süreçte, Türkiye halkı, aslında patlamaya hazır bomba gibiydi… İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi kurucu üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Murat Paker’e göre, Gezi Direnişi’nde gençler, “Bir hiç değilim”, “Başkalarıyla birlikte bir şey yapabiliyorum” duygusunu tattılar ve artık kendilerini eskisinden güçlü hissediyorlar. Paker, ’90 kuşağının öncülük ettiği şiddetsiz dilin, mizahın, gelişen eylemlilik ve sonuç alma hissinin Türkiye’de artık umutlu olmanın nedenlerini oluşturduğunu söylüyor. İşte, artık dillerden düşmeyen ‘Gezi Ruhu’ tanımı, bu umudun da ifadesi olsa gerek.
Paker, Gezi Direnişi’nde yaşanan eylemlilik sürecinin, doğal bir antidepresan olduğunu belirtiyor. Bir diğer ifadeyle direniş, ruhları da iyileştiriyor. Psikoterapist Paker, Psiko-Diren yani “Psikoloji de direniyor” anlamına gelen sohbetleri de başlatan isim. Paker, bu sohbetlere ilişkin olarak “Siyasi tahliller yerine ‘ben’ ne hissettim, yaşadım düzeyinde içimizi yoklamayı ve bunu bir kollektif içerisinde yapabilmeyi amaçlıyoruz. Toplantıları ihtiyaç oldukça devam ettireceğiz” diyor.
İSMMMO YAŞAM l 15
İÇİM UMUTLA DOLDU Gezi Direnişi; bırakın yüzü, insanın içini yakan, soluk almasını zorlaştıran biber gazından kaçarken insanların birbirlerine ‘afedersiniz’ dediği bir eylem oldu. Kendi canının derdindeyken, yarı baygın yaralıları taşıyan insanların eylemi… Protestocuların çoğu ilk kez eyleme katılıyordu, polisle ilk kez karşı karşıya geliyordu. Örgütlü olanlar varsa da hemen hemen hepsi geleneksel protestoların dışına çıktılar; “Biber gazı. Oley!” diye slogan attılar… Kimi ilk günden itibaren Gezi’de idi, kimi de Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert öldürüldükten, Ali İsmail Korkmaz dövülerek canını alacak komaya sokulduktan sonra soluğu Taksim’de almıştı... Bir reklam ajansında çalışan 24 yaşındaki Emel Topal, Gezi Direnişi’ne sonradan katılanlardan. Bu kararını ve yaşadığı değişimi kendisinden dinleyelim: “Bu döneme kadar polisle tek diyaloğum yol sormak ve pasaport dairesinde olmuştur… Biber gazına maruz kalan kırmızılı kadın fotoğrafını gördüm. Dış mihraklar, uzaylılar falan değil, o fotoğrafı görünce evimde sessiz sedasız oturamayacağımı anladım. Eyleme gittim, gazdan çok canım yandı. Hiç tanımadığım insanlar bana yardım etti. Canım yandı, ama içim umutla doldu. Biz ‘yabancılarla konuşma’ telkinleriyle büyütülmüş bir kuşağız… Ben ilk kez bu kadar çok, güzel ‘yabancı insan’ı bir arada gördüm.” duğundan bahsedilebilir ama, Gezi Direnişi’nin hiçbir aşamasında belirleyici olmadı bu damar. Kürtler 12 Eylül’ü çoktan aşmışlardı, ama Türkiye’nin ortasında ve batısında 12 Eylül ilk defa Gezi direnişi sayesinde aşıldı, 33 yıl sonra.”
KAPAK
GENÇLERİN ÇOCUKSULUĞU Gezi Direnişi’nde kitleler, polisle yoğun bir biçimde muhatap oldu. TOMA’ların önüne yatanlar, tazyikli su önünde duranlar, polislere çiçek dağıtanlar ve oluşturulan sevgi zincirleri sloganlara ve pankartlara da yansıyan mizahın sonuçlarındandı. Burada da eğitimli ’90 kuşağının yoğun eksini gördük. Paker, bu gelişmeleri şöyle yorumluyor: “Orta sınıf, kapitalizmin geldiği noktada artık eski statüsünde, umut düzeyinde değil. Yukarılara tırmanma ihtimalleri kısıtlandı. Esnek iş düzeni, güvencesizlik yaygınlaştı. Orta sınıf da yeni bir tür proleterleşme sürecinde. Diğer sınıflara göre eğitim düzeyi çok daha yüksek ve iletişim teknolojileriyle haşır neşir olduğundan bu insanlar, dünyada ne oluyor, nere-
16 l İSMMMO YAŞAM
de ne tür deneyimler yaşanıyor, daha fazla biliyor... Bir de şu var, herhangi bir sol örgütlülük geçmişiniz varsa bu işin belli formatı vardır ve polisle ilişkinin, siyasi mücadelenin tarihten gelen belli kodları bulunur. İlk defa eyleme katılanların hem avantajları hem dezavantajları, naif bir şekilde ortaya çıkmaları, “Polis öyle mi davranır, işkence görür müyüm” gibi hesapları yoktu. Bu çocuksulukları devletin şiddetiyle ilk defa karşılaştıklarında bir kırılganlık yaşatsa da, en güçlü yanları da. Devletin, polisin ezberini bozdu, ama devlet eski sistemine dönmek istiyor, çünkü o güç, kapışma, gaz, mermi üzerinden varlık gösterebiliyor. Başka dil bilmiyor.”
TEK TİPLEŞTİRMEYE DİRENİŞ Gezi Parkı Direnişi sırasında en çok baskı altında kalan gruplardan biri adalet çalışanlarıydı. Savcılar görevlerini cadı avı için kullanırken, avukatlar ters kelepçeyle gözaltına alındı. Seçilir seçilmez, kendisini büyük bir sorun yumağının içinde bulan Ankara Barosu’nun ilk ka-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
‘ALİ İSMAİL BANA BENZİYORDU’ dinliyordu, Star Wars izliyordu. Ben o andan sonra normal hayatıma dönmeyi ihanet olarak görüyorum. O yüzden de dönüp yukarı baktığımda görüyorum ki bizi temsil eden bir parti yok.” Gizem, ne yapılması gerektiğine ilişkin düşüncelerini ise şöyle açıklıyor: “Devlet uyguladığı şiddetin dozunu arttırırken, adalet her gün daha fazla mumla aranırken susmamamız gerekiyor. Sürekli olarak bunları tartışmalı ve yereldeki insanları bilinçlendirmeliyiz. AKP seçmenine de yaşadıklarımızı anlatmalıyız. Gezi süreci bize bu misyonu yükledi. Geri tutulduğumuz şeyleri tekrar kazanmamız gerekiyor.” Gizem, arkadaşları Ece, Onur ve Barış’ın altını çizdiği gibi, Gezi Direnişi’nin mahallelerde, üniversitelerde ve parklarda sürdürüldüğü forumların devamı, artık daha da büyük önem taşıyor.
dın başkanı Sema Aksoy, Gezi Direnişi için “Artçılar değil, büyük deprem yaşandı” diyor. Aksoy’a göre, gençleri harekete geçiren en önemli etmenlerden biri de iletişim sorunu. Çünkü, Gezi, aynı zamanda siyasi iktidarın, siyasi muhalefetin toplumla uzlaşmadığının, toplumla iletişim eksikliğinin göstergesi oldu. Gezi Direnişi, insanların hissettiklerinin dışavurumu oldu. Aksoy, Gezi’nin üniversitelerdeki baskıya da bir başkaldırı olduğunun altını çiziyor. Aksoy, isyanın altındaki nedenleri ve talepleri
şöyle aktarıyor: “YÖK’ün baskıları var. Hem öğrencilere hem akademisyenlere… ODTÜ ve Hopa olaylarını unutmayalım. Hopa’da insanlar doğalarını korumak için sokağa çıktı. İnsanlara terörist muamelesi yapıldı, ölümlere neden olan gaz atıldı. Bunlar insanların akıllarına kazındı… Ayrıca her alanda tek tipleştirme çabası var. 4+4+4 tartışma yapılmaksızın dayatmayla getirildi. Özel hayatlara müdahale var. Parkta oturana, nerede, nasıl içki içileceğine, çocuk sayısına vs. Tek tipleştirme çabaları,
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
KAPAK
Gezi Direnişi’ne damga vuran genç kuşaktan Gizem, Ece, Onur ve Barış, sürece nasıl katıldıklarını neler hissettiklerini insanhaber.com’a anlattılar. Onlar zaman zaman üniversitede bazı eylemlere katılmışlar, ama Gezi kendi deyimleriyle ‘ana sahne’ olmuş ve polisle ilk kez bu yoğunlukta karşı karşıya gelmişler. Gençlerden Gizem, yaşadıklarını anlatırken şöyle diyor: “Ben Taşkışla’da okuyorum. Mayıs’ta başlayan süreçte polis toplanan her 10 kişiye müdahale ediyor, gaz sıkıyordu. Gaz nedeniyle fakültede bahçede oturamadığımız zamanlar oldu… Şu ana kadar birçok haksızlığa uğradık. Okuduğum okulda 50/d maddesinden dolayı hocalarım gönderildi. LGBT birey arkadaşlarım var, bu arkadaşlarımın gördüğü nefret suçları var etrafımda… En son Ali İsmail Korkmaz öldürüldüğünde oturup delice ağladım. O çocuk bana çok benziyordu. Pink Floyd
İSMMMO YAŞAM l 17
insanları, gençleri bunalttı.” Gezi Parkı eylemlerinde dayanışmanın ve yardımlaşmanın boyutları en sıradan insanlardan uzmanına, politikacılara kadar herkesi şaşırttı. Öyle ki, asla yan yana gelmeyeceği düşünülen siyasi kesimlerden eylemcilerin bile biber gazına karşı ellerini birbirlerine uzattığına tanıklık ettik. Paylaşım ve en tehlikeli anlarda bile yardımlaşma dorukta kaldı… Protestocular arasındaki yoğun dayanışmaya doktorlar da destek verdi. Bu nedenle iktidarın hedefi oldular, ancak doktorlar canlarını dişlerine takarak meydanlarda direndiler. Bu doktorlar arasında yer alan Hekim Mustafa Sülkü, “Gönüllü çalışmasaydım çok utanırdım, ettiğim yeminden utanırdım” diyor.
18 l İSMMMO YAŞAM
İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu Üyesi de olan Mustafa Sülkü, Sağlık Bakanlığı’nın revirler oluşturulmasından dolayı Türk Tabipler Birliği (TTB) ve İstanbul Tabip Odası hakkında soruşturma başlattığını anımsatarak “Bizim Adapazarı, Gölcük, Van depremlerinden, Saddam döneminde kimyasal gaz kullanımıyla ilgili insanların Türkiye sınırlarına girdiği zamanlardan da deneyimlerimiz var. Uluslararası bilimsel kuruluşların da meslek örgütlerinin nasıl bir tutum alması gerektiğine ilişkin kuralları açık. Yapmasaydık Bakanlık bizi sorgulamalıydı. Biz de utanmalıydık. Şimdi göğsümüzü gere gere, utanç bizim değil. Buralara revirler oluşturmayan Bakanlığın diyoruz.”
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
HERKES DOKUNARAK TEST ETTİ
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
gelen koca bir kitle kendilerine tahsis edilmiş toplu ulaşım araçları yerine TOMA’yı; miting alanlarında dağıtılan bedava belediye suyu yerine tazyikli suyu; kamu spotlarında sahip çıkılması için seferberlik ilan edilen “Gesi Bağları” yerine “Gezi Bağları”nı tercih etmiş ve bu sağlam bağların aslında nasıl da Anadolu insanının tüm bileşenlerini bir araya getirebileceğini göstermiştir. Bir eylem düşünün ki heavy metalci ile hurda toplayan çocuğu bir araya getirsin ama iktidar tarafından “marjinal gruplar, molotofçular” olarak adlandırılsın. Bir eylem düşünün ki ülkede pek çok ana unsurun yani medyanın, parlamentonun, bürokrasinin sorgulanmasına; geçmişten taşınan negatif ve ayrıştırıcı algıların yeniden sorgulanmasına sebep olsun... Siyaseti bir yaşam tarzı değilse bile gündelik yaşam döngüsünün ayrılmaz bir parçası haline getirmiş çok ciddi bir kitleden söz ediyoruz ve bu kitle yanı başındakiyle eşit olmaktan, eşit anılmaktan, hakaretamiz ne kadar sıfat varsa omuzlarına almaktan bir an bile çekinmiyor. Bizler RedHack olarak bu iktidarın dokunulmaz olmadığını göstermeyi başarmıştık, tereddütü olanlar bu kez dokunarak test ettiler.”
KAPAK
Gezi’nin bileşenlerini oluşturan isimler; çevreciler, müzisyenler, oyuncular, sanatçılar, yazarlar, mimarlar, öğrenciler, dernekler, odalar, sendikalar, hekimler, taraftarlar, işçiler, sivil toplum örgütleri, siyasi oluşumlar, partiler... Bu oluşumlar içerisinde zaman zaman öne çıkan pek çok grup oldu. Bu gruplardan biri de Kızıl Hackerlar ya da Kızıl Hackerlar Birliği. Kendilerini Marksist ve sosyalist olarak tanımlayan 15 yıl geçmişi olan hacker grubu RedHack; İktidara bağlı kurumlara yaptıkları siber saldırılar ve açıkladıkları belgelerle sarsıcı eylemler yapıyor. RedHack, Cumhuriyet Gazetesi’nin “Çapulcular Anlatıyor” başlıklı yazı dizisinde Gezi Direnişi şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu eylem Lenin’in ampirik felsefe yaklaşımında olduğu gibi iyi niyetinden hareketle önyargıları ve korkuları olmayan bir kitlenin kendi özgürlüğüne sahip çıkmasının; özgürlüğü ise partiler, eğilimler üstü bir kavram olarak görmesinin; sevmeyi bilenlerin ve ötekileştirilmekten yorulmuş insanların direniş pratiğidir. En yalın haliyle insanların kendi besledikleri, kendi iradelerini temsil etmesi için “seçtiği” tüm parlamenter yapının sorgulanması meselesidir. Bu nedenledir ki farklı yaşam pratiklerinden, eğilimlerden, tercihlerden ve yönelimlerden
İSMMMO YAŞAM l 19
GÜNDEMİN SESİ
Habercilikteki acımasız rekabete haftalık yayın çıkararak katılan Ekonomist’in kaptanı Talat Yeşiloğlu, dergiciliğin gazetelerin özellikle ekonomi sayfalarını geliştirdiğini düşünüyor. Deneyimli gazeteci, Gezi Parkı eylemlerinde de lokomotif olan sosyal medyanın yaşamımızda pek çok şeyi değiştirip dönüştürdüğü kanısında.
Dergicilik gazeteleri geliştirdi
20 l İSMMMO YAŞAM
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
FERİDE CEM
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
EĞİTİM YAŞAMIN BİR PARÇASI Talat Yeşiloğlu, muhabirlikle başlayan 25 yıllık çalışma süresinin 2 yılını polis-adliye muhabiri olarak geçirdi. Daha sonra, mesleki kariyerini ekonomi basını alanında sürdürdü. Finans alanındaki çalışmalara ağırlık verdi. Ekonomist’i yönetirken haber değerlendirmelerini de “pozitif bakış açısı” ile yaptığını söylüyor. Aslında, yazılı basın olarak gazete ve dergi deneyimlerinin kendisine büyük katkısı olduğunu belirtiyor. Yeşiloğlu, sosyal medyanın önemine dikkat çekerken kendisinin de ağları etkin kullandığına dikkat çekiyor. Girişimcilik ruhu ve girişimci zengini ülke olmakla gündemde kalan Türkiye’de girişimciliğin öğrenilebileceğine, bunun için de eğitim sisteminin önemine değiniyor. Talat Yeşiloğlu, girişimcilik ile gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Girişimcilik öğrenilebilir mi? Evet öğrenilebilir. Nasıl? Bana göre, ‘girişimci’ kimliğini iyi taşıdığı, temsil ettiği söylenebilecek aktörlerin hareketleri, yaptıkları ve yapmaktan çekindikleri, verdikleri ince mesajlar izlenerek bir yol haritası oluşturulabilir. Girişimcilik, yaratıcılık gibidir denilebilir. Her insanın genlerinde bir miktar vardır, yeter ki, onları varlıkları fark edilsin ve bu yönden adımlar atılsın. Eğitimle girişimcilik arasında çok yakın bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Eğitimi de ‘diploma sahibi olma’ olarak görmediğimi de burada ifade etmek isterim.”
GÜNDEMİN SESİ
Sosyal medya, internet haberciliği, televizyon, telefonlarda haber paketleri gibi iletişim çağında iyice yaygınlaşan haberleşme kanalları, günlük gazetelerin, bilhassa dergilerin işini zorlaştırıyor elbette. Haftalık, aylık yayınlar uzun bir süre sonra okura ulaştığında, gündemi kucaklarken yeni açılımlar yapmak durumunda. Bu zorlu süreçte ayakta kalan başarılı yayın organlarından biri de haftalık olarak yayınlanan Ekonomist Dergisi. 1991’den bu yana başarı grafiğini yükseltiyor. Ekonomist Gezi Parkı eylemleriyle ilgili süreçte bile habercilikte büyük bir farklılık yarattı. “Çapulcu CEO’lar” haberini hatırlamayanınız yoktur. Şirketlerin üst düzey yöneticilerine konuyla ilgili sorular yönelten Ekonomist’in haberine göre, her iki CEO’dan biri Gezi Parkı eylemleri için Taksim’e gitti. Bu haber, Ekonomist’in akıllara kazınan çalışmalarından sadece biri… Habercilikteki acımasız rekabetin üstesinden gelerek her hafta okurlarıyla paylaşan Ekonomist’in kaptanı Talat Yeşiloğlu. Ekonomist Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği görevini 2004’ten bu yana sürdüren Yeşiloğlu, deyim yerindeyse “çekirdekten yetişme.” Haberciliğin hemen her aşamasında çalışmış bir gazeteci. Kendisi mutfağının yanı sıra artık direniş geceleriyle de ünlü Antakya doğumlu. 1966 doğumlu Yeşiloğlu, Antakya Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş. 1987’den beri basın dünyasında yer alıyor. Son 20 yıldır Doğan Burda Dergi Grubu’nda Ekonomist ve Capital dergilerinde, muhabir, finans editörü, haber koordinatörü olarak görev yaptı. Ocak 2004’te de Ekonomist’in yayın yönetmenliğini üstlendi. Yeşiloğlu’nun TV’de deneyimi olduğunu da ekleyelim. SKYTürk360’ta Kobi Pusulası ve Vergide Gündem programlarından kendisini tanıyoruz. Talat Yeşiloğlu, medyadaki durum ve güncel gelişmeler konusunda sorularımızı yanıtladı: Yazılı basın, dergiler bitecek derken, Ekonomist yıllardır başarılı bir grafik çiziyor. Nasıl bir habercilik anlayışı izlemeye çalışıyorsunuz? Ekonomist dergisi, 6 Ocak 1991’den bu yana her hafta okurlarıyla buluştu ve buluşmaya devam ediyor. Temel ilkemiz, ekonomiye, ekonomideki gelişmelere pozitif yaklaşımdır. Yenilikçi yaklaşımla, 23 yıllık gelişlere ayak uydurarak, yenilikleri katarak, iş ve ekonomi dünyasını okurlarımıza aktarmaya çalışıyoruz. Finans, bu içeriğin önemli bir ayağı. Çünkü, finans, büyümenin, girişimciliğin yükselmesinde en önemli kaldıraç. Dolayısıyla finanstaki gelişmeleri aktarmak, mali piyasaların ve reel ekonomideki beklentiler içerimizde önemli yer tutuyor. Ayrıca, girişimcilik, yeni iş fikirleri, aile şirketleri, yeni trendler, inovasyon, içerik yapımızın ayrılmaz parçalarını oluşturuyor. Teknoloji gelişirken yazılı basının sonunun yaklaştığı tar-
İSMMMO YAŞAM l 21
VERGİ ADALETİNE KATKI SAĞLAMALI
GÜNDEMİN SESİ
İSMMMO’nun faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Vergi, Türkiye’de en çok eleştirilen, ‘adalet, hakkaniyet’ duygularını en çok zedeleyen olgu. Vergi adaleti kavramının güçlendirme konusunda İSMMMO’nun önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Özellikle vergi adaleti konusunda kamuoyu ve girişimciler daha fazla iletişim içinde olmak gerektiğini düşünüyorum. Eğer öyle faaliyetler varsa da, bunları daha fazla duyurmak, iyi iyi iletişim yapması gerektiğini düşünüyorum.
tışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknolojideki gelişmeler günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi. İnternetin, tablete indirilmiş içeriklerin yazılı basının sonunu yaklaştığı fikri için “aceleci” tanımlamasını yapıyorum. Geçmişte de bu tür benzetmeler yapıldı, fakat yazılı basının olmadığı bir dünya düşünemiyorum açıkçası. Günlük yaşantımıza bir göz atmak, bu fikrin oluşması için yeterlidir. Ben teknolojinin olmadığı veya her şeyin teknolojiye bağlandığı bir yaşamdan ziyade, karma bir düzenin geçerli olacağını düşünüyorum. Sonuçta, internet siteniz de çok iyi olacak, tablette de olacaksınız, bayide de okurlarınız size ulaşabilecek. Herkesin gündemi bir değil, bundan sonra da olmayacak. Türkiye'de ekonomi gazeteciliği nereden nereye geldi? Bugünkü durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ekonomi gazeteciliği, geçmişe göre ciddi bir aşamaya geldi. Gazetelerin içeriğine bakıldığında, ekonomi, sayfa sayısı en yüksek bölümü oluşturuyor. İlan verenlerin büyük bir bölümü, ilanlarının ekonomi sayfalarında yayınlanmasını istiyor. Dergicilik, gazetelerin ekonomi sayfalarının içeriğini geliştirmesine çok ciddi bir katkı yaptı. Gazeteler, günlük haberlerin yanı sıra dergilerin de içerik yapısına benzer haberlerle ilgi düzeyini yükselttiler. Ki, artık ekonomi haberleri için özel portallar devreye girmeye başladı. Bu da ekonomi basını açısından kaynak zenginliği sağlıyor. Türkiye’de sosyal medyanın yaşamı ve ekonomiyi nasıl etkileyeceği düşünüyorsunuz?
22 l İSMMMO YAŞAM
Sosyal medyada inanılmaz bir hızla büyüme var. Türkiye de bu büyümenin tam göbeğinde. Öyle ki, artık gazetelerin, haber ajanslarının internet sitelerinden önce haberler sosyal medyadan izlenebiliyor. Bunun çözümü de basitliktir. Düşünelim, twitter’de 140 vuruşu aşmayacak şekilde haberlerinizi geçebilirsiniz. Noktayı koymanızdan hemen ardından ‘gönder’ tuşuna basar basmaz haberiniz, duyurunuz, görüş ve yorumunuz ekranda. O anda online ortamda gezinen kitleye ulaşmak bu kadar kolay. Sosyal medya, farklı girişimcilik öykülerine yol açabiliyor. Şöyle, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, twitter üzerinden yorumların pozitif olması durumunda o filmin seyirci sayısı artıyor, olumsuz olması durumunda ise yüzde 20’yi bulan düşüşler olabiliyor. Bu durum hazır giyim mağazaları için de geçerli. Şirketlerin bazıları, stoklarını bile buna göre ayarlayabiliyor. Bu durum sadece satışı artırma değil, aynı zamanda markayı olası bir zor durumda düşürmeden yönetebilme olanağı sağlıyor. Tabii sosyal medyadaki gelişim, özellikle yazılım, uygulama alanında inanılmaz girişimlerin de yolunu açıyor. Bu girişimciler göz önünde değiller ama bugün kullandığımız akıllı telefonlardaki uygulamaların büyük bir bölümü, yaşantımızın kalite artışına büyük bir katkı yapıyor. Televizyon izleyebiliyor, oyunlar oynayabiliyor, eşimizin çocuğumuzun okul dönüşünde servisin hangi rotada olduğunu cep telefonundan görebiliyorsak, bu uygulamalar sayesindedir. Bugün online ortamda yılda milyonun üzerinde ayakkabı, giysi satılabiliyorsa, sosyal medyanın bu fotoğrafta yeri büyük ve son derece önemlidir. Kapı sonuna kadar açıktır, yeter ki girişimcilerimiz, günlük yaşamda-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
sında yaptığımız ankette, CEO’ların yaklaşık yarısının Gezi’ye gittiği ortaya çıktı. Ayrıca, özel sohbetlerde Gezi’nin bir dönüm noktası olduğu, çok sesli yapıya dönüş, fikirlerin sesli olarak ifadesi, çevreden başlayarak, tek taraflı yaklaşımlara muhalefet etme yönünde cesareti artırdığı ifade edildi. Gezi gösterilerinin en büyük katkısını, Veliefendi Hipodrumu’nun büyük bir parka dönüşmesinde görebiliriz. Eğer bu eylemler olmasaydı, Veliefendi, yeşil alan değil, muhtemelen yüksek bloklardan oluşan siteler kurulacağı konusunda kimsenin şüphesi yok. Dünyada yeni denge kurulurken Ortadoğu’nun yeniden şekillendiğine tanıklık ediyoruz. Sizce Türkiye’nin buradaki politikası doğru mudur? Suriye politikası baştan sona kadar yanlışlıklarla doludur. Birincisi, siyasi olarak bu kadar yakınlıktan, ortak bakanlar kurulu topladıktan sonra, vizelerin kaldırılmasından sonra bu kadar keskin bir dönüşün mantığını açıklamak mümkün değil. İkincisi, Ortadoğu’ya açılan 8 kapının 7’sini kendi elimizle kilitledik. Bu işten kimin zararlı, kimin karlı çıktığının takdirini okurlara bırakıyorum. Üçüncüsü, bağlantılı olarak, Ortadoğu’ya açılan kapıları kapatmanın bir maliyeti vardır. Bir anımsatma yapmak isterim ki, Ortadoğu ve Körfez bölgesi, Türkiye’nin cari fazla verdiği ülkelerdir. Cari açığın iyileşmesine en büyük katkıyı yapacak pazarların yolunu kendi elimizle kapattık!
GÜNDEMİN SESİ
ki eksiklikleri görsün ve bunu gidermeye yönelik yazılımlara imza atsınlar. Dergide bir haftanız nasıl geçiyor? Dergide her bir gün, diğerlerinden farklı bir yoğunlukta geçiyor. Pazartesi günleri, bizlerin haftalık toplantı günüdür. Muhabir ve editör arkadaşlarla sabah toplanır ve 2 saat boyunca ekonomi/siyasi gündemi konuşur, tartışırız. Ardından o hafta için haberlerimizi konuşur, nasıl geliştirebileceğimiz üzerine katkı sağlamaya çalışırız. Öğleden sonra da yayın kurulu işlevi gören dar kapsamlı bir toplantı yapar ve haftalık planımızı yaparız. Diğer günler de bu çerçeveyi haberle nasıl zenginleştirmenin yollarını ararız. Tabii ki bazı gelişmeler, bazı haberleri geri plana itmeye, bazılarını öne çıkartmayı gündeme getirdiğinden, Cuma gününe doğru heyecan artar. Gezi Direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye'de bir dönüm noktası olduğuna katılıyor musunuz? Gezi neleri etkileyecektir? Demokratik bir düzenden bahsediyorsak, gösteri ve yürüyüş hakkına mutlak saygı göstermemiz gerekiyor. Şiddet içermeyen gösteri ve yürüyüş hakkını savunmamak mümkün değil. Gezi gösterilerinin, Türkiye’de bir dönüm noktası olduğu konusunda hemfikirim. İş dünyasıyla çok yakın bir derginin yöneticisi olarak, yaptığımız anketle, iş dünyasının da fikirde olduğu ortaya çıktı. Capital dergisiyle birlikte kurduğumuz CEO Club üyeleri ara-
İSMMMO YAŞAM l 23
başkandan Sevgili İSMMMO Ailesi, Yaz, tatil ve dinginlik mevsimidir. Ancak bu yaz komşumuz Suriye ve en Ortadoğu’daki en önemli ticari partnerlerimizden olan Mısır’daki gelişmeler çok da rehavete girmemize izin vermedi. Ben bu yazıyı yazdığım sıralarda, Suriye için uluslararası müdahalenin ayak sesleri duyuluyordu. Çevremizdeki yangın ister istemez bizi de tedirgin ediyor. Ortadoğu’ya barış ve demokrasi gelmediği müddetçe ülkemize de tam anlamıyla huzur yok gibi… Türkiye’de de demokrasi adına yanıt bulması beklenen birçok talep halen ortada duruyor. Gezi olaylarıyla başlayan protesto dalgası biraz durulsa da şimdi toplumun birçok kesimi Gezi olaylarını daha soğukkanlılıkla değerlendirmeye çalışıyor. Özellikle de bu toplumsal protesto dalgasının ortasında yer alan gençlerin ne istediği anlaşılmaya çalışılıyor. Biz de kapak haberimizi bu anlama çabasına ayırdık. Ezber bozan gençler, ne istediklerini bizzat kendileri anlatırken, 90’ kuşağı gençlerin DNA’sını uzmanlar çözmeye çalışıyor. Dosya konumuzu da yine geleceğin gençlerini ilgilendiren bir konuya ayırdık. Artık ikinci dil bilmenin olmazsa olmaz olduğu çağımızda, yabancı dil eğitimi okulöncesi döneme kadar indi. 7 yaşa kadar dil öğrenmedeki avantajlarını işlediğimiz haberimizin konusu; erken dil eğitimi. İSMMMO Yaşam dergisinin Zirvedekiler sayfasının konuğu ise Prof. Dr. Orhan Kural. Birçok şapkası olan çevreci profesör Kural ile toplumsal duyarlılığı yüksek çalışmalarını konuştuk. Medya dünyasından dergimize konuk olan Ekonomist Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Talat Yeşiloğlu, hem haftalık dergi yapmanın zorluğunu, hem de medyanın değişen dinamiklerini anlattı. Genç oyuncu Sadi Celil Cengiz ile oyunculuk kariyeri üzerine söyleştik. Renkli kişiliğiyle dergimize konuk olan meslek mensubumuz Sultan Güner hem fotoğrafçılık hem şarap hobisini sizlerle paylaştı. Memleketimizin güzelliklerini yazmaya sayfalar yetmez ama Aydın ilinin güzelliklerini gezi sayfalarımıza sığdırmaya çalıştık. Efes, Afrodisyas gibi antik kentleri ve Meryem Ana Evi gibi kutsal mekanlarıyla milyonlarca turist çeken Aydın’ın tüm güzelliklerinin ipuçlarını yazımızda bulabilirsiniz. Üç din için de kutsal olarak kabul edilen Kudüs’ü de sınırları içine alan İsrail’in güzelliklerine de gezi sayfalarımızı açtık. Eğitim sayfalarımızda çocukların televizyonla sağlıklı bir denge kurabilmesinin yollarını okuyabilirsiniz. Sağlık sayfalarımızda stresin yol açtığı saç egzaması hastalığına karşı sizleri uyarmaya çalıştık. Kariyer sayfalarımızda hamilelerin çalışma hayatındaki haklarına mercek tutarken, lezzet sayfalarımızda Sedef Adası’nda dört farklı lezzeti bir arada sunan Elio Restorant’a konuk olduk. Kültür sanattan kitaba sinemadan teknolojiye her alanda en yenileri dergimizden takip edebilirsiniz.
Yahya Arıkan
İSMMMO Temmuz-Ağustos 2013
YASAM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu
YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir
basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
l DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Nazlı Ardak, İ. Hakkı Baliç, Metin Başer, Metin Bayar, Kenan Buğa, Ayla Büyükhan, Rıza Çalasın, Adem Çalışkan, Vedat Çiftçi, Volkan Demir, İrfan Demirci, Erol Demirel, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mehmet Eren, Hüseyin Fırat, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, Ayşin Hangül, Hasan Ildır, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Turan Kaşıkçı, İlhan Kırcaoğlu, Şenol Kokal, Coşkun Kolso, Cemile Kuzu, Hacı Reşit Küçük, Kazım Mermer, Arif Mert, Muhammed Öncül, Erol Öngen, Gülgün Öztürk, Veysel Karani Palak, Bahriye Payal, Orhan Sarıgene, Fehmi Soyakça, İbrahim Fevzi Tacer, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Mustafa Uğurlu, Ahmet Uzuntepe, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli, Recep Yüksel, Serpil Zorbozan
l BASILDIĞI YER:
l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 5.000 adet basılır. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80
Miniklere erken dil eğitimi Yabancı dil eğitimi anaokullarına kadar indi. Erken dil eğitimi 3 aylıktan itibaren başlayıp 12 yaşına kadar devam ediyor. Ebeveynler artık küçük yaştan itibaren çocukların ikinci dil öğrenebilecekleri aktivitelere teşvik ediyor.
DOSYA
ILGIN ŞENYÜZ “Bir dil bir insan; iki dil iki insan…” Yabancı bir dil öğrenmenin önemini en yaygın olarak anlatan söz sanırız bu… Yabancı dil öğrenmek farklı insanlarla iletişim kurmanın, farklı kültürleri tanımanın kapısını açıyor. Türk insanının yabancı dil öğrenme konusundaki gösterdiği çaba takdire değer ama bu konuda çok da başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Yabancı dil öğrenimi konusunda Avrupa’nın çok gerisindeyiz. Genç
24 l İSMMMO YAŞAM
kuşak Avrupalılar en az üç dil bilecek şekilde yetiştiriliyor. Hollanda, Danimarka, İsveç gibi Avrupa ülkelerinde her 10 kişiden 8’i birden fazla dil biliyor. Diğer bir deyişle bu ülkelerde ikinci dil bilme oranı yüzde 80… Oysa Türkiye’de dil bilme oranı sadece binde 7. Aslında yabancı dil öğrenmeyi çok istiyoruz. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de İngilizce öğrenmek isteyenlerin oranı yüzde 95’e yaklaşıyor. Bu isteğin yanına ilkokuldan itibaren gösterilen çabalar, zorunlu dersler, harcanan para ve zamanı da ekliyoruz ama yine de başarıya ulaşamıyoruz. İşte bu istek ve başarısızlık birleşince son yıllarda ‘erken dil
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
eğitimi’ metodu Türkiye’de yayılmaya başladı.
ÇOK DİLLİLİK YETENEĞİ Erken dil eğitimi; 3 aylıktan 12 yaşına kadar alınan eğitime deniliyor. Bu metod, bebeklikten itibaren dil eğitimine başlanılmasını öneriyor. Bu nedenle artık okul öncesi birçok eğitim kurumunda yabancı dil eğitimi veriliyor. Ebeveynler küçük yaştan itibaren çocuklarını dil öğrenebilecekleri aktivitelere teşvik ediyor. Kendileri evlerinde uyguladıkları eğitimle çocuklarının anadil gibi yabancı dil öğrenmesini sağlamaya çalışıyor. Yabancı bir ülkede yaşayan ailelerin çocuklarının birkaç dili bir arada kullandığı görülüyor. Ana dilini evde konuşan çocuk, ülkenin resmi dilini okulda ya da mecbur kaldığı ortamlarda rahatça konuşabiliyor. Yabancı bir ülkede yaşama olanağı sınırlı ama çocukların bu yetisi gösteriyor ki, çocuklar birkaç yabancı dili aynı anda öğrenme yetisine sahip. Çok dillilik olarak bilinen Polilinguizm’e tüm çocuklar sahip olabilir.
MİNİK BEYİNLERİN GÜCÜ
OYUNLARLA ÖĞRENİYORLAR Peki okul öncesi dönemde çocukları ikinci dil nasıl en kolay öğretilebilir? Uz-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Mehmet TEBER/ Uzman pedegog, Pedegoji Derneği Başkanı: Türkiye’de ailelerin erken yaşta dil eğitiminin farkında olduğunu söyleyemeyiz. Aile bu yaşta dil eğitimini vermek istese bile küçük yaş grubuna dil öğretecek kurumlarımızın sayısı da çok fazla değil. 0-7 yaş çocuğun bir yabancı dili “maruz kalmak yoluyla” en kolay öğrenebileceği yaştır. Çocuğun erken yaşta zihni çok açıktır. Öğrenme ve öğrendiklerini içselleştirme gücü yüksektir. Bu nedenle erken yaşta verilen iyi bir din eğitimi hem daha kalıcı olmakta, hem de dil çocuk tarafından daha iyi bir şekilde içselleştirilmektedir. Eğer dil eğitimi didaktik, ezbere dayalı bir dil eğitimi olursa çocuk zorlanabilir. Ama eğer çocuk yaşayan bir dil görürse, maruz kalma yoluyla bu dili zorlanmadan öğrenebilir. Yani dil eğitimi ders gibi işlenirse çocuk bu dili öğrenemez. Aşırı katı yapılandırılmış bir dil eğitimi belki çocuğun ana diline zarar verir. Gelelim ailelerin bu konuda çocuklarına nasıl yardımcı olacaklarına… Anne-babadan biri biliyorsa doğumdan itibaren bir yabancı dili sürekli ama sürekli kullanarak, çocuklarına bir dili kazandırabilir. Eğer bilmiyorsa öğretmeni yabancı olan okulları ve kursları seçmesi daha faydalı olacaktır. Bu şekilde imkan da yoksa, yabancı dilde küçük çizgi filmler birlikte izlenebilir, kitaplar okunabilir.
DOSYA
Peki çocuklar yetişkinlere göre neden daha kolay yabancı dil öğrenebiliyor? Uzmanlara göre doğumdan 5 yaşına kadar çocuğun beynindeki nörofizyolojik mekanizma çok aktif. Çocukların erken yaşta dil öğrenme yeteneklerinden yararlanan birçok method dünyada yaygın. Özellikle günümüzün geçerli olan dili İngilizce konusunda yoğunlaşan methodlardan biri de Helen Doron Erken İngilizce Metodu… Bunun müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı’nca onaylanmış tek okul öncesi İngilizce eğitim sistemi olduğunu da belirtelim. Bu metodla, “çocukların ikinci anadili” sloganıyla 37 ülkede 750 bölgede 2.000’e yakın noktada, 3 aylıktan 12 yaşa kadar olan çocuklara İngilizce öğretiliyor. Türkiye’de yaygınlaşmaya başlayan bu methodla İngilizce öğreten Helen Doron Etiler Şubesi, ODTÜ mezunu, emekli üç kadın İngilizce öğretmeni tarafından kuruldu. 20 yıllık eğitimci Nesrin Oral, meslektaşları Ayten Baştürk ve İlknur Digiçaylıoğlu’yla birlikte eğitim kurumu işletmeciliğine karar verdi. Franchising zinciri Helen Doron’un Etiler Şubesi’ni hayata geçirdiler. Helen Doron Etiler’in kurucusu Nesrin Oral, 2 yaşındaki bir çocuğun 5 dili konuşabilme yeteneği olduğunu söylüyor. Oral, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Çocuklar, yabancı dille genellikle 10 yaşından sonra tanışıyor. Oysa 6 aylıktan 7 yaşına kadar geçen süre, dil eğitimine dönük algı yeteneklerinin en güçlü olduğu dönem. Öğrenme kabiliyeti üç aylıkken başlıyor. Bebeklerin beynine kaydedilen kelimeler ömür boyu orada kalıyor. Beyinde, bilgi ve becerileri kaydetmek için bulunan fırsat penceresi yedi yaşına kadar en geniş olup, 17-18’de neredeyse kapanıyor.”
KATI DİL EĞİTİMİ ANA DİLE ZARAR VERİR
İSMMMO YAŞAM l 25
manlara göre, bu dönemde çocuklara yabancı dil doğrudan değil, oyun, şarkı, tekerlemelerle dolaylı yoldan öğretilebilir. Böylece çocuk yabancı dille tabii bir ortamda karşı karşıya gelir, duyarak, görerek ve bizzat yaşayarak öğrenir. Öğretici; hareket, jest, mimik; uygun ipucu verme, resim ve şekillerle gösterme, şarkı söyleme, şiir okuma, karşılıklı konuşma gibi metotları kullanabilir. Yabancı dildeki sesleri duymaya alışan çocuklar bunları zamanla benimser. Oyunun çocuk için en iyi öğrenme yolu olduğu da biliniyor. Çocuk hangi oyuncak ve nesnelerle oynuyorsa, onların İngilizce isimlerini de kolayca öğrenebiliyor. Ritm ve melodiyle öğrenme eğlenceli hâle geliyor, bilginin hafızada kalması kolaylaşıyor. Çocuk, şarkıları önce anlamını bilmeden ezberliyor; kelimeleri öğrendikçe anlamını çözüyor.
DİLİN MÜZİĞİ METHODU
DOSYA
BUNLARA DİKKAT 1-) Çocukla iletişim kuran kişi her zaman aynı dili konuşmalı. Örneğin anne her zaman çocuk ile ana dilinde konuşurken baba bildiği yabancı dil ile konuşmalı. 2-) Dili öğrenme sürecinde mutlaka çocukla aktif çalışmak gerekir. Yalnızca ebeveynler değil yakın çevrede başka yabancı dil konuşan kişi varsa, onu da bu çabaya dahil etmek gerekiyor. 3-) Çocuğu zorlamamak, doğal istek duymasını beklemek daha yararlı olur. Çocuk müzik dinlerken baktınız ki, ilgilenmiyor; müziği kapatmalısınız. Bir süre sonra kendisi size isteğini söyleyince tekrar başlamalısınız. 4-) Teknolojinin nimetlerinden öğretim sürecinde yararlanmalı. Öğretilen yabancı dildeki video, CD gibi görmeğe ve işitmeğe dayalı araçları sık sık kullanmak gerekiyor. 5-) Her gün mümkünse yabancı dilde ya da ana dilde bir şarkı ya da şiiri ezberletmeğe çalışmak lazım.
26 l İSMMMO YAŞAM
Helen Doron metodu da dil eğitiminde müziği etkin bir şekilde kullanıyor. Bu metod, dil bilimci olan Helen Doron tarafından 1985'te geliştirilmiş. Bu method, üç aylıktan itibaren çocukların, kendi ana dillerini öğrendikleri gibi duyduklarını tekrarlamalarına ve pozitif yönlendirmeye dayalı. Helen Doron, bu metodunun ilk ilhamını kızı dört yaşına geldiğinde violonsel öğrenmeye başladığında almış. Kızının violensel hocası, Dr. Suzuki’nin çocukları violosel çalmaya, nota öğretmeden önce başlattığını görmüş. Helen Doron, Dr. Suzuki ile yaptığı konuşmalar sonunda; çocuklara yabancı dil öğretiminde nasıl bir yanlışlık yapıldığının da farkına varmış. Çocukların 'dilin müziğini' öğrenmeye ihtiyaçları olduğunu saptamış. Bebeklerin ve küçük çocukların ana dillerini kelimeleri, cümleleri, şarkıları, hikayeleri tekrar tekrar duyup öğrendiklerinin farkına varıp, bunu kendi methoduna uyarlamış. Nesrin Oral, bu methodla çocuklara ilk yıl şarkılar ve oyunlarla 550 kelime, ertesi yıl 650 kelime öğretildiğini söylüyor. “Çocuk 6 yaşına geldiğinde 3500 kelimeye ulaşıyor” diye konuşuyor. Türkiye’de okul öncesi kurumlarda yabancı dil eğitimi yetersiz. Az sayıda eğitim kurumu yabancı dil eğitimi de veriyor. Bunlardan biri de Play to Learn Anaokulu. Akatlar’da 8 yıl önce açılan okulun, Nişantaşı’ndaki şubesi ise 2 yıl önce faaliyete girdi. Okulun kurucusu Özlem Petek Hün. Boğaziçi Üniversitesi İşletme mezunu olan Hün, özel sektörde değişik şirketlerde yönetici olarak çalıştıktan sonra kendi çocuklarının eğitimini de düşünerek içine sinen bir anaokulu kurmaya karar vermiş. Play to Learn’ü kurarken ve eğitim programlarını oluştururken birçok uzmandan danışmanlık alan Hün, International Center for Innovation in Education’ın (ICIE) da dört yıldır direktörlüğünü yürütüyor. Halen 90 öğrencisi olan Play to Learn klasik okullardan farklı olarak büyükçe bir oyun mekanı olarak dizayn edilmiş ve eve benzeyen bir atmosferi var. Özlem Petek Hün, “Çocukların özgüvenlerini geliştirebilmek için her şeyden önce onların kendilerini evlerindeki gibi bir ortamda rahat
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
DİL EDİNMEK VE DİL ÖĞRENMEK Prof. Dr. Emre KONUK/ Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucusu: Dil, insanlarda var olan doğal bir yeti sayesinde kendiliğinden edinilir. Her çocuk kendi dilini duyarak ve duyduklarını taklit ederek edinir. Yani ortada bilinçli ve sistemli bir öğrenme-öğretme durumu yok. Dil öğrenmek ise, kişinin istemli uğraşısını gerektirir. Okullarda yabancı dil yabancı dil “öğretimi” artık okulöncesi döneme kadar indi. Çocuğa anaokulunda öğretilen yabancı sözcükler başka ortamlarda kullanılmazsa unutulmaya mahkum. Oysa “dil edinimi” sürekli devam eder. Ebeveynlerin bu iki durum arasındaki farkı iyi bilmesi ve çocuklarından ne bekleyebileceklerini net olarak kavramaları gerekiyor. İki farklı dili doğal ortamlarda edinmek pek çok yönden avantaj sağlıyor. İki farklı dil iki farklı düşünme biçimini geliştirir, çocuk farklı kültürleri tanımanın sosyal avantajlarını kullanır. Eğer çocuk, her iki dili de anadilini konuşan kişilerden duyarak ediniyorsa, bu dilleri aksansız konuşabilir. Oysa ikinci dil edinimi üç yaşından sonra başladığında, çocuk bir süre iki dil arasında bocalayabilir ve ilk edindiği dil gelişiminde yavaşlama olabilir. İkinci dil ediniminin ilkokul dönemine denk gelmesi de çocuğun akademik yaşantısında dezavantaj yaratabileceğini vurgulayalım. Eğer çocuk bilingual değilse, yani ebeveynlerinin anadili ile içinde bulunulan toplumda kullanılan dil aynı ise burada “dil ediniminden” değil “dil öğretiminden” bahsediyoruz. İkinci bir dil öğrenmeye başlama yaşı konusunda da farklı araştırmacılar farklı görüşler ileri sürüyor. Bazıları çocuk kendi anadilini tam olarak edinmeden ikinci bir dil öğretmenin anadilin edinimini gerilettiğini ileri sürüyor. Burada esas olan nokta şudur; 3-6 yaş arası bir çocuk kendi anadilinde anlaşılır olarak isteklerini, duygu ve düşüncelerini ifade edebiliyor, soru sorabiliyorsa, ikinci dil öğretmeye çalışmanın olumsuz etkisi olmaz. Çocuk üç yaşına geldiği halde iki dilden birinde 2-3 sözcüklü cümle kuramıyorsa, söylenenleri bazen anlıyor bazen anlamıyorsa, zihinsel engeli veya öğrenme güçlüğü varsa öncelikle bir dilde hakimiyet kazanmasını sağlamak amaçlanmalı. Çünkü, herhangi bir dilde iletişim kuramayan çocuk agresif tavırlar sergilemeye veya kendi iç dünyasına kapanmaya başlayabilir.
DOSYA
ve güvende hissetmeleri gerekir” diyor. Play to Learn’de sınıf sistemi yok. Okulda grup sistemi uygulanıyor. Gruplar farklı zamanlarda farklı uyaranlarla dolu olan mekanları kullanıyor. Gruplarda çocuk sayısı az tutuluyor. 2 yaş grubu maksimum 10 çocuk, 3 yaş grubu maksimum 12 çocuk oluyor. Gruplardaki en büyük çocukla en küçük çocuk arasında 6 ay fark var. Her grubun sorumlu 2 Türk öğretmeni var. Özlem Petek Hün, “Eğitim programımız, High Spope, Primary Years Program, Scamper ve Gems’in sentezi ile oluşturuldu. Primary Years Programı gelişmiş ülkelerde uygulanan en güncel eğitim programı. Bu programı uygulayan Türkiye’de çok az sayıda okul var. Programın bizi cezbeden en önemli yönü, çocuklara düşünme yeteneğini geliştirmeyi hedeflemesi ve sorgulamayı çok önemsemesi” diyor. Play to Learn’ın diğer bir özelliği ise İngilizce eğitimini çok önemsemesi. Hün, çocuğun hiç bilmediği bir dilde eğitim alabilmesinin çok zor olduğunu söylüyor. Hün yabancı dile yaklaşımlarını şöyle açıklıyor: “Çocukların özgüvenlerinin düşünebilme yeteneklerinin, belirli becerilerinin gelişmesi için anladıkları dilde yani ana dilde eğitim almaları gerekiyor. Diğer taraftan çocukların küçük yaşlarda yeni bir dil öğrenme yetenekleri yüksekken ikinci bir dil öğrenmelerinin hem dil hem de zihinsel gelişimlerine büyük katkıları var. Bundan dolayı bizim eğitim programlarımızda İngilizce önemli bir yer tutuyor. İngilizce-Türkçe paralel eğitim veriyoruz.”
İSMMMO YAŞAM l 27
RENKLİ YAŞAM
Hobisi şarap ve fotoğrafçılık İki hobisi şarap ve fotoğrafçılığı birleştiren mesleğin renkli isimlerinden biri, Sultan Güner… Şarap Üretim Teknolojileri okurken, hem eğitimini tamamlamış hem de fotoğraf hobisi için önemli kareler yakalamış. Güner, herkesin mutlaka bir hobisi olması gerektiğini vurguluyor.
28 l İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN Fotoğrafçılık ve şarap, meslek mensubu Sultan Güner’in iki hobisi… Emekli olduktan sonra bir yandan mali müşavirliğe devam ederken diğer yandan yıllarca yapmak isteyip yapamadıklarını gerçekleştiriyor. Fotoğrafçılığa emekli olurken son çalıştığı firmanın hediye ettiği dijital fotoğraf makinesiyle başlayan Güner, şarapta ise üniversite eğitimi alacak kadar ileri gitmiş. Tekirdağ’da Namık Kemal Üniversitesi’nde iki yıllık Şarap Üretim Teknolojisi eğitimini tamamlamış. Hatta bu eğitim için haftanın belli günlerini bu şehirde geçirmeyi göze aldığını anlatıyor. Güner’in, hobileri yanında mesleğe başlama hikayesi de bir hayli ilginç… Aslen Malatyalı olan Sultan Güner, ailesinin İstanbul’a yerleşmesiyle burada büyümüş. Ortaokul eğitiminden sonra ise beş yıl evde oturmuş. O dönemin karışık ortamı ve ailesinin isteği nedeniyle okula gidemeyen Güner, bu süreci kitap okuyarak değerlendirmiş. O günleri şöyle anlatıyor: “Bu dönemde çok kitap okudum ancak beni eğitime geri dönme yönünde Jack London’ın Martin Eden kitabı çok etkiledi. Bu kitapta da eğitimine ara verip tekrar başlayan birinin hikayesi vardı. Bu hikaye beni çok motive etti.” Bu süreç sonunda dışarıdan liseyi bitirerek akrabası olan Ayhan Çelik’in muhasebe bürosunda mesleğe adım atmış. Bir yandan çalışıp bir yandan da eğitimine devam etmiş. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiş. Bu
arada mesleği iyice öğrenip eğitimini de bitirdikten sonra kendine güveni gelmiş. Daha sonra da özel bir firmanın muhasebe bölümüne adımını atmış. Yıllarca çeşitli özel firmalarda mesleğini icra ettikten sonra 1999 yılında mali müşavirlik belgesini almaya hak kazanmış. Çok büyük boyutlu olmasa da kendi ofisini açması 2007’de emekli olduğu dönemden sonrasına denk geliyor.
FOTOĞRAFTA İDDİALI Fotoğrafla tanışması ise Zenith marka makinesi sayesinde 1992 yılına uzanıyor. Süha Derbent’in verdiği eğitimle bu alana ilgi duymaya başlamış ama fotoğrafçılığı hobiye dönüştürmesi ise yine emeklilik sonrasına kalmış. Pek çok karma sergide de fotoğrafları bulunan Güner’in hedefi fotoğraf camiasında çok prestijli olan ‘Sami Güner Kupası’ fotoğraf ödüllerinde bir üst tura çıkabilmek. Nitekim iki hobisini bir araya getirdiği ‘Türkiye’de Şarabın Öyküsü’ adlı fotoğraf çalışmasıyla tur atlamanın çok zor olduğu yarışmada bir üst tura çıkmayı başarmış. Üzümün olgunlaşmasından şarap haline gelmesine kadar geçen süreci dört mevsimde anlatmış. Hem eğitimini tamamlamış hem de fotoğraf hobisi için önemli bir mesafe kat etmiş. Emekli olduktan sonra çalışma temposunu azaltan Sultan Güner, üniversite sınavına girerek 2010’da Namık Kemal Üniversitesi Şarap Üretim Teknolojileri Bölümü’nü kazanmış. Şehir farkı da olması nedeniyle bir süre bu üniversiteye devam etme konusunda gelgitler yaşasa da, oku-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
maya karar vermiş ve iki yıl şarap eğitimi almış. Hatta bu eğitim için haftanın bir kısmını şehir dışında geçirmeyi göze almış. Bu alandaki stajını da devam ettiriyor. Ona devamlı sorulan klasik soruyu soruyoruz, iyi şarap nasıl anlaşılır? Güner, bu soruyu “En iyi şarap damak tadınıza göre içerken zevk veren şaraptır. Şarabı değerlendirmede çok bileşen var. Sek var, dömisek var, yarı tatlı şarap var... Çok fazla parametre var. Kişinin çok fazla zevkine de kalmış bir şey” şeklinde yanıtlıyor.
ŞARABIN EDEBİYATI Kendisinin Doğulu olduğunu, aslında şarap içme kültürlerinin pek bulunmadığını dile getiren Güner, şarap eğitimine merakını şarapsever ünlü filozof Ömer Hayyam’a borçlu. Şarap içmeyi sevdiğini ancak şarabın içiminden çok edebiyat kısmını, şarabın tarihin her döneminde muhalifliğini daha çok önemsediğini belirtiyor. Türkiye’de şarabın yeni bir sektör olduğunu, şu sıralar zor durumda bulunsa da geleceğinin iyi olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin
HERKESİN HOBİSİ OLMALI Bundan sonra bu iki alandaki hobisine devam etmeyi planlayan Güner, bütün meslek mensuplarına bir hobi edinmelerini öneriyor. Hatta en az bir enstrüman çalmayan ya da bir spor yapmayan genç olmaması gerektiğini vurguluyor. Sultan Güner, “Aynı anda birkaç şey yapılamaz diye bir şey yok, beş altı şey bile yapılabilir” diyor. Diren adında bir kızı olan meslek mensubu, sektörde de her ay yeni bir ek beyan, bildirim eklenerek iş yükünün artırılmasını da eleştiriyor. Türkiye’de mesleğin çok mesafe kat ettiğini anacak sektörde giderek iş yükünün artmasından ve kazancın azalmasından yakınıyor.
RENKLİ YAŞAM
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
bağ alanı açısından dünyada ilk beşte bulunduğunu ancak bu alanın sadece yüzde 3’ünün şarap için kullanıldığı, bize benzer ülkeler olan İtalya ve Fransa’da ise oranın yüzde 95 olduğu bilgisini veriyor. Pek çok insanın sandığının aksine şaraba alkol katılmadığını da hatırlatmadan edemiyor: “Şarap tamamen bekleyen üzümün fermantasyona uğramasıyla oluşuyor. Bu nedenle de günah olmadığını düşünüyorum. Hristiyanların Tanrı içeceği demesi bundandır.”
İSMMMO YAŞAM l 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
İşler Güçler komedi programında ‘Sadi’ karakteri ile milyonların tanıdığı Sadi Celil Cengiz, sinemada kariyerini sürdürüyor. En son Sürgün İnek filminde rol alan Cengiz, televizyon oyunculuğunun sinema oyunculuğundan daha zor olduğunu düşünüyor.
Memurdu oyuncu oldu
30 l İSMMMO YAŞAM
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
BANU BOZDEMİR
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
İSTİFA ETTİ Sadi Celil Cengiz, 1983 yılında Samsun'a bağlı Çarşamba ilçesinde dünyaya geldi. Ordu Fen Lisesi'nde iki sene okuduktan, Çarşamba Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'ni bitiren Cengiz, 2007-2008 yıllarında personel asteğmen olarak askerliğini tamamladı. Bir süre gümrük memurluğu yaptı. Daha sonra memuriyetten istifa etti. Sadi Celil Cengiz, Çarşambaspor'un eski teknik direktörü Cemil Cengiz'in oğlu…
YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ
Televizyon, büyülü bir ekran… Yıllardır sanat dünyasında sahnenin tozunu yutan birçok oyuncuyu milyonlar ‘cam ekran’ sayesinde bir anda tanıyabiliyor. Televizyon ‘oyunculuk’ kariyeri yapmak isteyen genç yeteneklere de fırsat sunuyor. Sadi Celil Cengiz de televizyon sayesinde milyonların tanıdığı genç oyunculardan biri. Sadi Celil Cengiz’i geçen sezon Kanal D’de yayınlanan komedi programı İşler Güçler’in başrol oyuncularından biri olarak, ‘kendi’ adıyla tanıdık. İşler Güçler ile yıldızı parlayan oyuncu, kariyerini şimdi sinemada sürdürüyor. İlk olarak Behzat Ç. Ankara Yanıyor filminde rol alan Cengiz’in, 28 Şubat sürecinde trafikomik bir hikayeyi anlatan Sürgün İnek filminde oynadı. Yıllarca sinemada kamera arkasında çalışan, kısa filmler çeken Cengiz, oyunculuğa aşık. İşletme Fakültesi’ni bitiren, bir süre gümrük memurluğu yapan Cengiz, memuriyetten ayrılıp oyunculukta kariyer yapmak üzere yola çıktı. Sadi Celil Cengiz ile sanatı ve planları üzerine konuştuk. Sürgün İnek ikinci sinema filminiz miydi? Evet, ilki Behzat Ç. Ankara Yanıyor ama yeni çekildi o daha. Henüz gösterime girmedi. Gelecek yılın şubat ayında vizyona girecek. Siz hangi roldesiniz? Benim karakterimin adı Burak. Üniversitede Demokrasi Kulübü’nün başkanı. Ülkede olup bitenlerle ilgilenmekten okuluna vakit ayıramamış, 10 yıllık bir üniversite öğrencisi. Burak’ın köye gelişi nasıl oluyor? Film gerçek bir öyküyü ekrana taşıyor. Film, Malatya’daki bir okulun bahçesinde bulunan Atatürk büstünü kırınca sahibi tarafından başka bir köye ‘sürgüne’ gönderilen inek “Cemile’nin öyküsünü anlatıyor. Büstün kırılmasıyla başlayan hikâyeyi Burak da duyuyor, ineğin sürgün edilmesine karşı olduğu için başkanı olduğu kulübün öğrencilerini toplayıp köye protesto yapmaya geliyor. Sürgün İnek’te rol almanız nasıl oldu? Sürgün İnek filminde de Burak ağabey vası-
İSMMMO YAŞAM l 31
YAŞAM’IN PORTRESİ
tasıyla senaryoyla tanıştım. Çok hoşuma gitti. Biliyorsunuz, Türkiye toplumunun iktidarla olan ilişkisi, genelde tebaa ilişkisi ve Türkiye’de iktidarların yaşattıkları bir korku ve bu korkunun insanlar üzerinde ciddi bir etkisi mevcut. Bu, Osmanlı’dan sonra yönetimin cumhuriyet olmasına rağmen değişmemiş bir şey. Sadece şartları askeri dönemlerde daha da sertleştirilmiş bir durum var ortada. Taşrada yaşanan bu korkunun trajikomik halleri de, bu yüzden Sürgün İnek’te en çok ilgimi çeken şey oldu. Dönem çok ilginç zaten. Hikayenin ele aldığı tabu çok ilginç. Türkiye’de tabular üzerinden insanlara karşı çok ciddi linç kampanyaları yapılıyor. O linç korkusunun yarattığı bir saçmalama halinde bahsediyor film. O nedenle hem hikayenin işlediği durum, hem de senaryonun kendisinin zaten komik olması beni cezbetti. Daha önce de birlikte çalıştığım kişiler var, şimdi tanıştıklarım var. Çok keyifli bir tecrübe oldu benim açımdan… Film 28 Şubat sürecinde yaşanan bir hikayeyi anlatıyor ancak konuştuğum herkes filmin komedi filmi olduğunu söylüyor. Bu anlamda bu tür filmleri son dönem Türk sinemasında çok fazla göremiyoruz. Bu tarz filmlerde oynamanın oyuncu açısından risk teşkil ettiğine inanıyor musunuz? Bu topraklarda yaşanan, olan biten çok fazla şey var. Bunların bir kısmı da hiçbir şekilde işlenmiyor. Belki bundan sonra da hiç konu edilmeyecek. Bahsettiğimiz süreç de bunlardan bir tanesiydi bugüne kadar ve belki şöyle bir endişe var. Mevcut iktidar baskısı tam tersi yönde olduğu ve insanlar mevzunun onların yanında olmakla bağdaştırabiline-
32 l İSMMMO YAŞAM
ceğini düşündükleri için çekinceleri vardı. Yoksa 28 Şubat’ın bir askeri müdahale olduğu, halkın aleyhine bir tutum olduğu çok açık. Mağdur da sadece İslamcılar değil, Sosyalistler, Kürt hareketi, Aleviler vs. herkes meselenin mağduru aslında. Banka boşaltmalarla birlikte inanılmaz bir ekonomik kriz var ve bütün halk bunun mağduru. Bence birileri mağduriyetini giderdi bu meseleyle ilgili ama hala gideremeyenler var. Bu açıdan film çok az değiniyor meseleye. Daha çok insan yaratılan korku ve onun ne hallere sürüklediğiyle ilgili bir durum komedisi Sürgün İnek. Benim o anlamda hiçbir çekincem yok. Eğer senaryoya inanırsam, bu rolü oynadığımda ne derler gibi bir derdim hiçbir zaman olmadı. Sizin sosyal medyada izlediğimiz kadarıyla ideolojilerden bağımsız dik bir duruşunuz var. Muhafazakar, sağcı, solcu, ateist, Budist olması sizi ilgilendirmiyor galiba… Aynen. Hatta bence bazı mağduriyetlere hiç değinilmemiş. Mesela 28 Şubat’ın temelde iki tane mağdur kesimi var. Biri başörtülü kadınlar… Müthiş bir aşağılanmaya maruz kaldılar önce devlet, sonra da toplumun bazı kesimleri tarafından. Ötekileştirildiler. Kendilerine güvenlerini yitirdiler ve gerçekten bunun travmasını atlatamamış, görünürde olmayan bir nesil var. İkincisi de, o dönemde mahkum edilip yıllarca hapis yatan insanlar var. Bir tanesi de Salih Mirzabeyoğlu… O dönem saçı sakalı zorla kestirilip, kanlar içerisindeki fotoğrafları bu ülkenin yaygın medyasında işte kuzu gibi oldu şeklinde sunuldu. Siyasi görüşlerimden bağımsız olarak söylüyorum, bir işkence bu ülkenin yaygın medyası tarafından onandı. Hala o dönemin mağdurları var. 16
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Televizyon oyunculuğu yapmakla, sinema oyunculuğu yapmak arasındaki fark nedir sizce? Televizyon oyunculuğunun daha zor olduğunu söyleyebilirim. En azından dizi de bir karakter oluştururken çok vaktiniz var. Burada daha yoğun ve daha konsantre bir şey yapmak zorundasınız. Biraz daha zor olduğunu söyleyebilirim… Sizi milyonların tanıdığı İşler Güçler’de hikaye; Ahmet, Murat ve sizin üzerinize kurulmuştu. Son derece tecrübeli oyuncuların olduğu böylesi bir projede yer almak sizi korkuttu mu? Aksine, ne kadar çok ne kadar farklı insan tanırsam, bana o kadar çok katkısı olacağına inanıyorum. Gerçekten de oldu. Hepsinin ayrı ayrı tecrübelerinden faydalanacağımı düşünüyorum. Seyircinin kafasında üçlü olarak yer ettiniz ama burada yalnızsınız. Üçlüden koptunuz mu? Evet. Çok güzel bir film çekiyor Selçuk. Murat ağabey ve Ahmet başrolde oynuyorlar. Aslında biz hiçbir zaman üçlü olmadık zaten. Türk dizi tarihinde üç kişinin başrolde oynadığı onlarca dizi vardır, onlar nasıl üçlü olmadıysa biz de olmadık. Belki dizi de gerçek hayatlarımızdan yola çıkılarak ve kendi isimlerimizle oynadığımız için insanlarda bizim yıllardan beri arkadaş olduğumuz, hiç ayrılmadığımız kanısı oluşmuş olabilir. Halbuki alakası yok, herkesin kendi hayatı var. Ancak şunu söyleyeyim, Murat Cemcir de Ahmet Kural da birlikte çalışılabilecek en uyumlu, en yetenekli insanlar. Onlarla birlikte olmaktan her zaman çok mutlu oldum: Her ikisinden de çok şey öğrendim. Bundan sonra başka projelerde belki ayrı ayrı belki hep birlikte oluruz. Tek başıma başladım; hala da tek başıma devam ediyorum. Sinema filmi her oyuncu için özeldir. Sinema filmini seçerken senaryoyla ilgili çekinceleriniz
FİLMOGRAFİSİ Film adı Gövde Gösterisi (Kısa Film)-2005 Ayrılık (Kısa Film)-2006 Dünyanın Savaş Hali (Kısa Film) Ramazan Güzeldir-2009 Üsküdar'a Giderken-2011 Leyla ile Mecnun-2011 İşler Güçler-2012 i Behzat Ç. Ankara Yanıyor-2013 Sinema filmi
oluyor mu? Behzat Ç. zaten bizim ekip olarak da sürekli ilişkide olduğumuz kişilerden oluşuyordu. Bir kere, karşılıklı olarak birbirimizi izlemeyi seviyoruz. İkinci olarak bizi izleyen kitleler aşağı yukarı ortak. Bu durumdan dolayı yakındık hep zaten. Ben aslında bir bölüm dizide oynamayı çok istedim. Ahmet ile Murat ağabey oynamıştı. Dizide nasip olmadı ama filmde oldu. Ercan, filmin senaristi benim arkadaşım, senaryoyu yazdığında senin oynamanı istediğim bir rol var dedi. Bende ilk filmimi bu kadar fenomen olmuş bir dizinin sinema filminde Serdar Akar gibi bir yönetmenle birlikte yapmayı çok istedim ve oldu.
YAŞAM’IN PORTRESİ
yaşında bir çocuk var mesela, ismini şimdi hatırlayamıyorum, terörle mücadele yasasından ceza alıp hala hapiste olan… Meselenin bu kısmı var ama bir de iktidar denen şeyin halkın üzerinde yarattığı korkunun etkileri var. Bu filmi o nedenle, sadece 28 Şubat’a değil, 12 Eylül’e, 12 Mart’a, tek parti dönemine vb. her döneme adapte edebilirsiniz. Sürgün İnek algılanış itibarıyla bir komedi filmi. Komedi Türkiye’de çekilir, seyredilir ama değerlendirilmez. Festivallerde yok denecek kadar azdır. Bu filmin yarışmasını ister misiniz? Elbette, yaptığımız işin takdiri hak ettiğini düşündüğümüz için buradayız ve gerçekten çok ciddi bir emek sarf ediliyor. Komedi drama meselesinde haklısınız ama ben açıkçası onun neyden kaynaklandığını bilmiyorum. Drama her zaman, her anlamda daha ciddiye alınıyor. Sadece film konusunda değil, oyunculuk olarak da nedense dram oynamak daha önemseniyor. Mesela İşler Güçler’de Ahmet Kural’ın yarattığı performansa, başka dramlarda çok fazla takdir edilen oyunculukların yaklaşabildiğini sanmıyorum. Ahmet, bir oyuncunun bir rolde yapabileceği her şeyi yaptı. Ama yine de komedi oyunculuğu ve dram oyunculuğu diye iki ayrı kategori yapıldı ve eğer tek kategori olsaydı o ödülü bir drama oyuncusuna vereceklerdi. Ama ben seviyorum komediyi. 2007’ye kadar ciddi kısa filmler çekiyordum ve bütün yaptığım işlerde insanı gülümseten bir taraf olmasını isterim her zaman… Televizyondan sonra sinema filmi yapmak nasıl bir duygu? Bir sinema filminin içinde olmayı seviyorum. Ben yıllar önce bir sinema filminde kamera arkasından çalışmıştım. Benim açımdan çok güzel bir tecrübeydi. O zamandan beri de kafamdaki asıl düşünce bir sinema filmi çekmekti. Sinemanın içerisinde olmak, oyunculuktan bağımsız olarak, bir sinemasever olarak bile çok güzel bir duygu.
İSMMMO YAŞAM l 33
“Çocuk da yaparım, kariyer de” söylemi o kadar kolay hayata geçirilemiyor. Kariyer yaparken çocuk yapmak isteyen kadınlar engellerle karşılaşıyor. Hamile kaldığı ya da çocuk doğurduğu için işe fazla odaklanamayacağı gerekçesiyle işten çıkarılan kadın sayısı fazla. Kanunlar hamile kadınlara haklar sunuyor ama bunları kadınlar bilmiyor.
Çocuk da yapın, kariyer de... KARİYER
GAYE DELEN Hamilelik son dönemde farklı şekillerde Türkiye’nin gündeminde yerini aldı. Bir din görevlisinin ‘hamileler sokağa çıkmasın’ söylemi ve aynı döneme denk gelen işyerlerinde hamilelerin gece çalışmasıyla ilgili yapılan yasal düzenlemeler… Kadınların iş hayatındaki varlığı arttıkça yasalar da onların ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Annelik süreci, kadınların kariyerleri açısından bir dönüm noktası. Hem kariyer yapan hem de çocuk yapmak isteyen kadınlar işyerlerinde farklı engellerle karşılaşıyor. Kadınlar iş yaşamlarına bir süreliğine de olsa ara vermek istemiyorlar. Maddi ihtiyaçlar yanında uzun aradan sonra iş bulamama da önemli sorun yaratıyor. Kadın çalışanların doğum ve süt izinleriyle ilgili yönetmelikler var. Onlara pek çok haklar verilmiş durumda. Son düzenlemelerle hamile kadınların gece
34 l İSMMMO YAŞAM
çalıştırılması ve 7.5 saatten fazla çalıştırılması da yasaklandı. Oysa kadınların çoğu kanunların hamile kadınlara verdiği hakları çok fazla bilmedikleri için bu hakları talep etmiyorlar. Kanunlar hamile ve yeni doğum yapmış kadınları korusa da uygulamada farklı sonuçlarla karşılaşılıyor. Günümüzün rekabetçi iş dünyasında hamile kalan ya da çocuk yaptığı için yoğun çalışamayacak olan kadınlar işten çıkarmalarda ön sıralara konuluyor. ‘Hamilelik’ işten çıkarılma nedenleri arasında bulunuyor. Birçok işyeri hamile kalan kadınları işten çıkarıyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor ya da izinlerini kullandırmada sorun yaşatıyor.
ÇOĞUL GEBELİKTE ÇOK İZİN Avukat Rahime Ayvalı, hamile kadınların haklarının farkında olup talep etmeleri gerektiğini belirterek, hamile kadınların doğumdan
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
AYAKTA VE STRESLİ ORTAMDA ÇALIŞTIRILAMAZ Avukat Rahime Ayvalı, kadınların çalışma şartları bakımından Anayasa kapsamında özel olarak korunduklarını dile getirerek, işyerlerinden hamile ve yeni doğum yapmış kadınların bulunabileceği talepleri şöyle sıraladı: l Hamile, yeni doğum yapmış ve emziren işçilerin çalışma saatlerini ve ara dinlenme zamanlarının geçici olarak yeniden düzenlenmesini talep edebilir. l Duruş sorunlarını ve kaza riskini azaltacak şekilde yeni düzenlemeler yapılır, mümkün olduğu durumlarda oturarak çalışmaları sağlanır. l Kişisel ihtiyaçları göz önüne alınarak, beslenme molasının, temiz içme suyu temininin ve diğer ihtiyaçlarının kendileriyle konuşularak karşılanması sağlanır. l Çalışma hızının, saatlerinin ve işteki yoğunluğun işçinin önerileri dikkate alınarak mümkün olduğunca uygun hale getirilmesi için gerekli şartlar sağlanır. l Yalnız çalıştırılmaması esastır. Zorunluluk halinde ise işyerinde bulunan diğer çalışanlarla kolayca iletişim sağlayabilmeleri için gerekli önlemler alınır. l Yüksekte çalışmalarda, gebe işçinin çalışma yerlerinin platform, merdiven gibi yüksek ve düşme tehlikesi olan yerlerde olmaması için gerekli düzenlemeler yapılır. l İş stresi ile ilgili olarak da çalışma koşulları, çalışma saatleri, müşterilerle ve üçüncü kişilerle ilişkiler, iş yükü, işini kaybetme korkusu gibi stres faktörlerinden koruyucu önlemler alınır. l Hamilelerin, ayakta çalışması gereken işlerde, mümkün olan durumlarda oturması sağlanır, Ya da dinlenme araları artırılır. l Sigarasız ve dumansız bir ortamda gerekli aralıklarla oturarak veya rahatça uzanacak şekilde fiziksel ve zihinsel olarak dinlenmesini sağlayacak şartlar temin edilir. l Hamile, yeni doğum yapmış ve emziren işçinin sık tuvalete gitme ihtiyacı göz önüne alınarak uzun süreli çalışmalar ve ekip çalışmaları bu gereksinime uygun olarak düzenlenir.
KARİYER
önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam 16 haftalık süre izin hakları olduğunu hatırlatıyor. Ayvalı, “Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir. Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar işyerinde çalışabilir. İznini doğumdan sonra kullanır. Bu süreler kadının sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir” bilgisini veriyor. Kadınların doğum yardımı alabildiğine de işaret eden Ayvalı, “Doğum yapan çalışan kadın, doğum izni kullandığı sürede, kurumdan geçici iş göremezlik ödeneği alma hakkına da sahiptir. Ayrıca emzirme izni ve emzirme ödeneği (süt parası ) alma hakkı da var” diyor. Ayvalı, kanunlara göre hamilelik nedeniyle kadınların işten atılamayacağını ve adil olmayan müdahalelerle karşılaşamayacağını da kaydederek, böyle bir şey olması durumunda kadınların tazminat talep edebileceğini vurguluyor. Doğumdan sonra kadınların süt izni bulunduğunu da dile getiren Ayvalı, şöyle konuşuyor: “1 yaşından küçük bebekler için günde bir buçuk saat süt izni kullanılabilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağı kadın çalışanın tercihine bırakılıyor. Memurlar için bu süre daha fazla oluyor.” Yeni düzenlemeye göre emzirme odaları da 100’den fazla kadın çalışanın olduğu işyerleri için zorunlu kılınıyor.
İSMMMO YAŞAM l 35
EĞİTİM
Kontrol anne-babada olmalı Anne, babaların, bakıcıların en rahat ettiği anlardır, çocuğun TV ile geçirdiği zaman... Ancak bu konuda aşırıya kaçılması, ilerde telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabiliyor. Bu yüzden televizyonun içerik ve süre açısından kontrolü her zaman anne-babada olmalı.
36 l İSMMMO YAŞAM
FERİDE AY Çocuklar, sabahtan akşama kadar televizyon izliyorlar. Anneler ve bakıcılar da böylece çok rahat ediyorlar! Çünkü televizyonu kapatırsanız, çocuğunuzla ilgilenmeniz, birlikte parka, tiyatroya, sinemaya gitmeniz, oyun oynamanız, kitap okumanız gerekiyor. Saatleri televizyon karşısında geçen çocukların, bundan olumsuz etkilenmemesi mümkün değil. Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma da bu görüşü doğruluyor. Şiddet içerikli programlar, çocuklarda saldırgan davranışlara neden olabiliyor. Uzun süre televizyon izlemek, zihinsel ve dil gelişimini de olumsuz yönde etkileyebiliyor. Civil Çocuk Giyim Danışmanı
Psikolog Canan Cantürk, “Televizyon bize değil, biz ona egemen olmalıyız. Çocuklarımızı da bu konuda bilinçlendirmeliyiz. İşte o zaman onun zararlarına çok daha az maruz kalıp, yararlarını görebiliriz. Çocuğun yaşı, TV başında geçirdiği süre ve izlediği programın niteliği ebeveynlerin özellikle dikkat etmesi gereken noktalar” diyor. Cantürk’e göre, çocuk dil gelişimini kazandığı 2-2.5 yaşına kadar elden geldiğince TV’den uzak tutulmalı. Hatta mümkünse hiç TV başına oturtulmamalı. 2-3 yaş arası çocuklar da 15-20 dakikadan fazla TV başında durmamalı. Özel Alev Anaokulu rehberlik uzmanları da televizyon ile saldırgan davranışlar arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyorlar: “Araştırmalar, şiddet içe-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
rikli televizyon programlarının; toplumsal şiddete karşı duyarsızlaşma, şiddete karşı olumlu tutumların gelişmesi, suç oranının artması, çocukların saldırgan davranışları öğrenmesi gibi olası etkileri üzerine yoğunlaşmıştır. Çocukların şiddet ve cinsellik içeren televizyon programlarını ve çizgi filmleri izlemeleri, ruh sağlıkları açısından son derece sakıncalı. Çünkü bilindiği gibi çocuk, kişiliğini oluştururken en çok model alma yöntemini kullanmakta. Ancak aldığı modelin iyi ya da kötü olduğu ayrımına varamadığından, biz engellemediğimiz sürece televizyondaki yanlış modellerin özeliklerini benimsemesi muhtemel. Günümüzde çocuklar uzun saatler boyunca televizyon başında kalmaktadır. Türkiye’de çocukların, günde ortalama dört saat televizyon izlediğini söyleyen araştırma bulguları mevcut. Televizyon izlenen süre arttıkça, şiddet içeren görüntülerle karşılaşma ihtimali de artmakta.”
ZİHİNSEL GELİŞİM
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
l Çocuğun televizyon izleme süresi ile ilgili olarak; yaşı, yapması gereken diğer faaliyetler ve uyku ihtiyacı göz önüne alınarak onunla birlikte bir kural belirlemek. l Çocukların hangi televizyon programlarını, filmleri izledikleri hakkında bilgi sahibi olmak. l Televizyon programlarında ve sinemalarda izledikleri şiddet hakkında onlarla konuşmak. l Şiddet davranışlarının gerçek hayatta ne kadar acı verici olduklarını ve ne tür ciddi sorunlara yol açabileceklerini anlamalarını sağlamak. l Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışmak. l Şiddete karşı davranışlar sergiledikleri her ortamda çocukları desteklemek ve takdir etmek. l Çocuğa; arkadaşlarından birinin diğerine vurduğu, küfrettiği, tehdit ettiği durumlarda sakin ama kesin sözcüklerle nasıl tepki gösterebileceklerini öğretmek; şiddete karşı durmanın ve direnç göstermenin daha fazla cesaret gerektirdiğini anlatmak. l Anne-babanın, kendi tavır ve tutumları ile çocuğa olumlu modeller olması. l Televizyonu asla çocuğu avutma aracı (yemek yedirmek, ağlamasını kesmek için vs.) olarak kullanmamak. l Çocuklar tam olarak anlamadıkları haberler ile ilgili olarak kendi hayal güçlerini kullanmaya başladıkları için, ona izlediği ve anlamadığı şeylerle ilgili anlayabileceği şekilde açıklama yapmak.
EĞİTİM
Rehberlik uzmanları, doğru bir zaman ve içerik sınırlaması ile televizyonun çok verimli bir eğitim, eğlence ve iletişim aracı olabileceğine dikkat çekerek, televizyonun çocuğun kelime dağarcığını arttırdığını, ilgi alanlarını genişlettiğini ve özellikle okul öncesi dönem için hazırlanmış özel programlarla; müzik, belgesel vb. programların olumlu etkileri bulunduğunu vurguluyorlar. Ancak, televizyon izlemek, çocukların diğer faaliyetlerini engellediği, onları hareketsiz bıraktığı ve diğer çocuklar ile iletişimden uzaklaştırdığı için zihinsel gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. Sonuç olarak, çocukların yaşlarına uygun ve özel hazırlanmış televizyon programlarını izledikleri ve televizyona ayırdıkları sürenin diğer faaliyetlerini engellemediği durumlarda, televizyon çocukların zihinsel ve dil gelişimleri üzerinde olumlu etkilere sahip.
ONLARI TV İLE AVUTMAYIN
İSMMMO YAŞAM l 37
Saç derisinde kaşıntı, kepek ve kabuk bağlayan saç derisi ile kendini gösteren stres egzeması hastalığını küçümsemeyin. Egzama tedavi edilmezse, deride zamanla sulantılı, ağrılı ve açık yaralar bile ortaya çıkabilir.
Saçlarınızı stresten koruyun
SAĞLIK
ILGIN ŞENYÜZ Stres, çağımızda birçok hastalığı tetikliyor. Stres egzeması ise bizzat strese bağlı olduğu saptanan bir deri hastalığı. Derideki kaşıntı ve döküntülerle kendini daha çok gösteren bu hastalığın en çok görüldüğü bölgelerden biri ise saç derisi… Ortada hiçbir şey yokken saçı inanılmaz şekilde kaşınan, saç derisi kabuk bağlayan ya da omuzlarına kepek yağanlar bu hastalıktan muzdarip olabilirler. Stres ve kaygı, bu hastalığın en büyük tetikçisi olarak görülüyor. Özellikle ekonomik sıkıntıların ve iş yoğunluğunun arttığı dönemlerde stres egzeması saçlarda kendini gösteriyor.
KADINLAR DİKKAT! Aslında stres egzeması, günümüzde en sık görülen deri hastalıklarından biri… En sık da 30 ila 50’li yaşlarda görülüyor. Kadınlar bu hastalığa erkeklere göre daha çok yakalanıyor. Alerjiye yatkın ve obsesif ki-
38 l İSMMMO YAŞAM
şilik yapısına sahip insanlarda daha sık görüldüğünü de belirtelim. Bu hastalığı ister saçta, isterse vücudun başka bir yerinde olsun küçümsememek gerekiyor. ‘Liken simpleks kronikus’ Latince adıyla tıp literatürüne giren stres egzeması, başlangıçta herhangi bir bulgu olmaksızın daha çok kaşıntı ile ortaya çıkıyor. Kaşınan bölgelerde zamanla kızarıklık, kepeklenme, deride kösele gibi kalınlaşma, pul pul deri dökülmeleri oluşuyor. Hatta kabuklu yaralar meydana geliyor. Egzama tedavi edilmez ve ilerlerse, deride zamanla sulantılı, ağrılı ve açık yaralar bile ortaya çıkabiliyor. En son aşamada ise, bu yaralardan derilere giren bakterilerin enfeksiyona yol açması, hastalığın vücudun değişik yerlerine yayılması da olası... Stres egzeması vücudun birçok yerinde görülse de en çok saçlı deri ense sınırında, sırtta kürek kemiklerinin üzerindeki deride ve bacaklarda daha çok ortaya çıkıyor. Akşamları artan kaşıntı ise en önemli göstergelerinden biri…
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEDAVİSİ NASIL?
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
STRESLE BAŞA ÇIKMANIN 10 YOLU Stres egzemasından kurtulmak için önce stresle başa çıkmayı öğrenmek gerekiyor. İşte stresle başa çıkmanın 10 yolu… 1. Öncelikle hayatta bazı durumların stres yaratacağını kabul edin. 2. Spor yapın, beslenmenize dikkat edin, çok fazla kafein ve alkol tüketiminden uzak durun. 3. İş stresinden kaçınmak için önemli işler listesi yapın. Yapılması gereken acil işleri ön sıraya koyun. 4. Yapmaktan hoşlanmadığınız aktivitelerin yerine alternatiflerini düşünün. Örneğin; market alışverişi yapmayı sevmiyorsanız; internetten sipariş verin. 5. Mükemmeliyetçilik sizi strese sokabilir. Bu huyunuzdan vazgeçin. 6. Trafikte strese girenler yola çıkarken trafiğin olduğu fikrine alışmalı. Yoğun trafikte stres yaşayan kişiler; araçta müzik dinleyebilirler. 7. Gün içinde bekleme sürelerinde ertelediğiniz bazı işlerinizi yapın. Örneğin çantanızı ve masanızı düzenleyin; uzun zamandır aramaya fırsat bulunamayan kişilerle telefonla görüşün. 8. Eve misafir geldiği zaman en iyi şekilde ağırlamak için stres yapmak yerine, beraber geçirilen zamanın daha sağlıklı ve kaliteli geçmesine özen gösterin. 9. Karşılıklı ilişkilerde stresten uzak durmak için birbirlerinizi dinleyin. 10. Stres karşısında mizah kullanın. Sorunlar karşısında gülebilmeyi öğrenin.
SAĞLIK
Peki bu hastalığın tedavisi nasıl yapılıyor? Uzmanlar, bu hastalıkta da erken teşhis ve tedavinin önemine vurgu yapıyorlar. Zira, tedavi edilmeyen hastalıklarda zamanda deride geri dönülmez sıkıntılar yaşanabilir. Deride kalınlaşma, deri renginde koyulaşma yıllarca sürebilir. Stresin tetiklediği bu hastalığın kendisi zamanda strese neden olur; bu da kişiyi bir kısır döngü içine sokabilir. Stres egzemasında öncelikle kaşıntıyı önleyici sistemik, lokal ilaçlar ve kremler veriliyor. Bu hastalığın altında yatan başka rahatsızların olup olmadığı araştırılıyor. İlerlemiş vakalarda psikolojik desteğin de faydalı olacağında uzmanlar hemfikir. Adı üstünde strese bağlı gelişen bir hastalık olduğu için stresten tümüyle kurtulamasak da başa çıkmayı öğrenmek önemli. Tedavi süresinde deride rahatsızlığın olduğu bölgeyi, deri kaşıntı ve kurcalamadan kurtulmak gerekli. Bu alışkanlığa dönüşmüşse iyileşme süreci uzuyor. Tedavi sürecinde ve sonrasında cildin nemlendirilmesi de önemli. Özellikle cildin PH’ına uygun, kurutucu etkisi olmayan şampuan ve kremler kullanılmasını uzmanlar tavsiye ediyor.
İSMMMO YAŞAM l 39
K A P A K
İsyan çocuksu, direniş büyük Birkaç ay öncesine kadar, apolitik kuşak olarak anılan ’90 gençliğinin Gezi Direnişi’nin merkezine oturan isyanı, Türkiye’de yeni bir döneme kapı araladı. İsyanın merkezindeki gençlerin portresini araştırdık.
İÇİNDEKİLER
14
Z İ R V E D E K İ L E R
Kömürle çalışan termik santral yapılsın İTÜ Maden Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, renkli kişiliği ve sıra dışı söylemleriyle tanınıyor. Çevreci aktiviteleriyle medyada da sık sık haber olan Kural, enerji açığında çözümü kömürde görüyor.
10 D O S Y A
Miniklere erken dil eğitimi Yabancı dil eğitimi anaokullarına kadar indi. Erken dil eğitimi 3 aylıktan itibaren başlayıp 12 yaşına kadar devam ediyor. Ebeveynler artık küçük yaştan itibaren çocukların ikinci dil öğrenebilecekleri 24 aktivitelere teşvik ediyor.
GÜNDEMİN SESİ
R E N K L İ
Y A Ş A M
Şarap ve fotoğrafı birleştirdi İki hobisi şarap ve fotoğrafçılığı birleştiren mesleğin renkli isimlerinden biri, Sultan Güner… Şarap Üretim Teknolojileri okurken, hem eğitimini tamamlamış hem de fotoğraf hobisi için önemli kareler yakalamış. Güner, herkesin mutlaka bir hobisi olması 28 gerektiğini vurguluyor.
Dergicilik gazeteleri geliştirdi Habercilikteki acımasız rekabete haftalık yayın çıkararak katılan Ekonomist’in kaptanı Talat Yeşiloğlu, dergiciliğin gazetelerin özellikle ekonomi sayfalarını geliştirdiğini düşünüyor.
6 2 . 20
YAŞAMIN PORTRESİ
Memurdu, oyuncu oldu İşler Güçler komedi programında ‘Sadi’ karakteri ile milyonların tanıdığı Sadi Celil Cengiz, sinemada kariyerini sürdürüyor.
30
KARİYER
Çocuk da yapın kariyer de... “Çocuk da yaparım, kariyer de” söylemi o kadar kolay hayata geçirilemiyor. Kanunlar hamile kadınlara haklar sunuyor ama bunları kadınlar bilmiyor.
34
G Ü N
İSMMMO HABER
6 8
EĞİTİM
36
S A Ğ L I K
38
DOSTLARIMIZ
40
LEZZET
42
MODA
44
EVİM EVİM
46
GEZİ - DÜNYA
48
GEZİ - TÜRKİYE
52
KÜLTÜR-SANAT
56
SİNEMA-DVD
58
KİTAP
60
TEKNO-YAŞAM
62
MİZAH
64
Çocuklar için en iyi dostlar GÜLŞEN KANDEMİR
DOSTL ARIMIZ
Aileye yeni bir bireyin katılması genellikle çocukların istekleriyle olur. Anne ve babalar çocukların bu isteklerine kimi zaman yine çocuklarını düşünerek kayıtsız kalırlar. Köpek çocuk için tehlike oluşturur mu? Hastalık riski taşır mı? Çocuğum bu köpeğin sorumluluğunu taşıyabilirler mi? Bu gibi uzayıp giden sorular ebeveynleri yeni bir dost kazanmaktan alıkoyabilir. Yaşanan endişelerden kurtulmanın bir yolu da en iyi aile köpeklerini bilmek... Evet bir köpek almadan önce genel olarak göz önünde bulundurmanız gereken unsurlar var. Bunların başında da eğitim geliyor. İtaat eğitimi alabilen köpekleri tercih etmelisiniz. Zaten yavruyken eğitime başlamalı; çocuğunuzun da onunla yakından ilgilenmesine izin vermelisiniz. Çocuğunuzun yaşı ve aktivite seviyesine göre köpek seçmeniz önemli. Küçük çocuklara büyük cüsseli köpekler uygun değil. İstemeden de olsa dostlarımız onlara zarar verebilir. Büyük çocuklara da yavru köpek almak uygun değil. Yavruların bakıma ve ilgiye çok ihtiyacı olduğu için çoğunuzun bu sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacağını siz daha iyi bilirsiniz. İdeal bir aile köpeği, ailenin ortalama enerjisine de uyum sağlayabilmeli. Ailenize yeni bir birey katmaya karar verirseniz, istenmeyen kazalar ve kıskançlıkları önlemek için uzmanların önerilerine kulak verin. İşte, çocuklarla en iyi geçinen köpek cinsleri:
40 l İSMMMO YAŞAM
Aileye yeni bir köpek almaya karar verdiyseniz çocuğunuzun yaşından aktivite seviyesine kadar birçok faktörü göz önünde bulundurmalısınız. Akıllı, enerjik, sabırlı ve çocuklar için en uygun ırkları seçmelisiniz. BULLDOG Geniş evlerde de apartman dairelerinde de yaşayabilen bulldoglar sakin, sabırlı, laf dinleyen yapılarıyla biliniyor. Hatta biraz da miskin olduklarını söyleyebiliriz. Çocuğunuz çok enerjikse ona sabırlı bir bulldog alabilirsiniz. Diğer hayvanlarla da iyi anlaşan bulldoglar iyi bir aile köpeğidir.
BEAGLE Çocuğunuz çok enerjikse ona eşlik edebilecek cinslerden biri beagle’dır. Ataları iyi birer av köpeği olan beaglelar kolay kolay yorulmazlar. Akıllı ve neşeli olan bu dostlarımız apartman dairesinde yaşamaya da uygun. En önemli handikapları ise sık tüy dökmeleri…
BULL TERRİER Oyun oynamayı seven bull terrier köpekleri, sevginize sizi ve çocuklarınızı koruyarak yanıt verir. Geniş aileler için uygun olan dostlarımız, başka hayvanlarla da rahat anlaşırlar. Acı eşikleri yüksek olan bull terrierler, bir köpeğe nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen çocuklar için de iyi bir seçim.
COLLİE Collie son derece hassas, ne yapacağı önceden bilinen ve kibar bir ırktır. Kolayca eğitilebilen dostlarımız, ilk kez köpek edinen aileler için uygun. Eskiden daha çok çoban köpeği olarak yararlanılan collie’ler çocuklarınızı da gütme eğilimi gösterebilirler. Çocuklarla çok iyi anlaşan dostlarımız, onları korurlar.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
GOLDEN RETRİEVER Dış görünüşleri labradorlara benzese de onlar kadar iri değiller. Daha uzun tüylere sahip olan dostlarımız, akıllı, sadık ve bir o kadar da kibarlar. Agresif olmayan golden retrieverlar çocuklar için iyi birer dost ve oyun arkadaşıdır.
NEWFOUNDLLAND Bir diğer adı da ‘bebek bakıcısı’ olan newfoundland, çocuklara karşı son derece koruyucudurlar. İri görüntülerine rağmen son derece sakin ve kibar olan bu ırk, geniş evleri olan aileler için uygun. Çok fazla salya akıtan ve tüy döken dostlarımızı bahçede yaşatmanız mümkün değil çünkü aileleriyle birlikte olmazlarsa mutsuz olurlar. Çok iyi yüzücü olan dostlarımız, sahil güvenlik tarafından da çok tercih ediliyor.
VİZSLA
İRLANDA SETTERİ Parlak kızıl tüylü dostlarımız, havalı bir görüntüye sahip. Oldukça enerjik olan İrlanda seteri, çocuklarla oynamaya bayılırlar. Çok hare-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
LABRADOR RETRİEVER Son derece koruyucu ve güvenilir olan labrador retriever, aileler için uygun bir ırk. Sabırlı ve oyuncu olan dostlarımızı çocuklar da çok seviyor. Güzel görünümleri kadar huyları ve zekalarıyla da beğeni kazanıyorlar.
DOSTL ARIMIZ
Türkiye’de çok da yaygın olmayan Vizsla ırkı, çocuklarla çok iyi arkadaş olabiliyorlar. Sadık, sevgi dolu bir yaratılışı olan dostlarımız, çocuklara uygun oyun arkadaşıdır. İtaatkar ve akıllı olan vizsla ırkı, yaşadığı aileye de çok bağlıdır.
ketli olan dostlarımız düzenli günlük egzersize ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle enerjik çocuklara çok iyi arkadaş olabilirler. Akıllı ve kolay eğitilebilir bir ırk olduğunu da belirtelim.
İSMMMO YAŞAM l 41
LEZZET
Sedef Adası’nda üç yıldır hizmet veren Elio Restoran, dört ayrı mutfağı bir mönüde birleştiriyor. Kırmızı et, İtalyan lezzetleri, meze, balık ve suşi… Bu özel lezzetlerin yanı sıra, manzarası ve atmosferiyle sizi şehirden uzaklaştırıyor.
Elio, Sedef Adası’na lezzet getirdi
42 l İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Marmara Denizi’nin tam ortasında, gizli bir sığınak gibi, bir o kadar romantik. Sedef Adası, çok da kimsenin farkında olmadığı bir ada. Büyükada’nın hemen arkasında. Minik, çok da hareketli değil. Zaten şehir hatlarının vapuruyla ulaşılamadığı için çok da kimsenin uğrayamadığı özel bir yer. Bu adayı ise herkesin uğrak noktası haline getiren ElioSedef… Adada üç yıldan beri hizmet veren restoran, dört ayrı mutfağı bir mönüde birleştiriyor. Günaydın Et’in etlerini, İskele Balık’ın meze ve balıklarını, Elio’nun İtalyan lezzetlerini, QuickChina’nın suşilerini… Sedef Adası, Büyükada’ya 5 dakika, Kınalıada ve Burgazada’ya 7 dakika, Kartal’a 10 dakika ve Bostancı’ya 25 dakikalık mesafede bulunuyor. Bostancı’dan bindiğimiz restorana ait özel teknede denizi yararak süratle adaya varıyoruz. İlk etapta uzak bir tatil beldesi gibi, oysa İstanbul’un yanı başında Göçek ve Gökova hissi yaşatıyor. Sallanan iskelesinden restorana geçerken kararan günün hafifçe kaybolan ışıklarının da etkisiyle adanın büyüsüne kapılıyoruz. Romantik ve tarihi bir atmosfer sizi karşılıyor. Elio, dekorasyonu ve mönüsüyle öne çıkıyor. Adanın yeşili ve uzakta görünen İstanbul manzarasına bakınca dönmek istemiyorsunuz bile. İstanbul’a sadece 45 dakikalık uzaktasınız ama çok
MART - NİSAN 2013
daha uzakların havası ve atmosferi var… Elio Sedef’te gün batımı bir harika. Yemekleri çok lezzetli, biz balık ağırlıklı bir mönü tercih ediyoruz. Ancak fiyatlarda biraz ada farkı var sanki. Örneğin marketten 42 TL’ye alabildiğiniz bir şişe rakıya burada 130 TL ödeyebiliyorsunuz. Bu da biraz İstanbul’dan uzaklaşmadan tatil havası yaşatabilmesinden kaynaklanıyor. Zaten mekan A Plus müşteri kitlesine hitap ediyor.
300 KİŞİ KAPASİTELİ Restoranın kurucusu CFS (ComoftFood Services) İstanbul Yatırım A.Ş. Çok ortaklı bir şirket. Ortakları arasında Ateş Kavak, Melih Mavuş, Hasan Yılmaz ve Albert Özmizrahi var. Şirket yeme içme ve eğlence sektöründe Nişantaşı Elio, QuickChina ve Elio Sedef mekanlarıyla hizmet veriyor. Yeme-içme ve eğlence sektöründe önemli bir yere sahip olan CFS, Sedef Adası’ndaki Elio Sedef için 2013 yazında özel bir konsept hazırladı. Üç yıldan bu yana Sedef Adası’nda hizmet veren restoran Elio Sedef için bu yıl farklı bir uygulamaya gittiklerinden bahseden Albert Özmizrahi, “QuickChina’nın suşilerini, Elio’nun İtalyan lezzetlerini, Cüneyt Asan’ın desteğiyle Günaydın Et’in etlerini ve Dursun Aydın’ın desteğiyle de İskele Balık’ın meze ve balıklarını bu yaz ilk defa mönümüze ekledik” diyor. Bu yeniliğin nedeninin lezzet anlamında farklı beklentileri tek bir mekanda karşılamak olduğunu vurgulayan Özmizrahi, 300 kişilik kapasiteye sahip olan Elio Sedef’te 70 yataklık plaj hizmetinin de bulunduğunu aktarıyor.
Albert Özmızrahi
ÖZEL SERVİS VAR
MART - NİSAN 2013
Alışılmışın dışında tatları, manzarası, keyifli müzikleri ile Elio Sedef, Sedef Adası’nda konuklarına müzikli eğlence de sunuyor. Cuma akşamları Zeynep Doruk Tan’ın, canlı sahne performansıyla izlenebilir. Cumartesi günü ise DJ Engin ile eğlencenin tadına varabilirsiniz. Yaz boyunca pazar günleri sevilen sürpriz DJ’lerle bir araya gelmek mümkün.
MANZARAYA KARŞI KADEH Elio Sedef, beachclub tarzına da sahip. Restoranın hemen önündeki plajda denize girelebiliyor. Elio, Sedef Adası Vapur iskelesinin hemen yanında. Her gün sabah 09:00’dan başlayarak sabaha kadar açık. Mekanda dört ayrı mutfak bir mönüde birleşiyor. Ama ada olması nedeniyle deniz mahsulleri ağırlıklı servis yapılıyor. Arabayla gelen mezeler, servis elemanlarının sayacağı ara sıcaklar ve taze balık tercih edilebilir. Çiğ balık, soslu patlıcan, semizotu gibi mezeler yaza uygun hafifletici. Keçi peynirli salata, levrek tartarın tadı damağınızda kalıyor. Manzaraya karşı kaldırılan bir kadeh şarap ya da rakıya da paha biçilmez. Tiramisu, pannacotta gibi tatlılar da yemeğin üzerine çok iyi gidiyor. Adada suşi sevenler de unutulmamış. QuickChina’nın da burada standı var. Plaj için hamburgerler, salatalar, tostlardan oluşan bir bistro mönüsü de bulunuyor. Plajda güneşlenirken bu mönü tercih edilebilir.
LEZZET
Elio Sedef, kendi iskelesinde 20 kişilik bar ve 50 kişilik güneşlenme imkanı da sunuyor. Akşamları 100 misafirine iskele üstünde, 200 misafirine ise üst kısımda bulunan restoran bölümünde yemek servisi veriyor. Buna ek olarak bar ve lounge bölümleri, ormanlık alanın içinde bulunan localar da ek alternatifler yaratıyor. Özmizrahi, bu özellikleriyle düğün ve davet organizasyonları içinde tercih edilir bir mekan olduğunu belirtiyor. Albert Özmizrahi, 2000 yılında Türkiye’de 150 bin restoran varken bugün sayının 400 bini aştığını ve rekabet koşullarının her geçen gün daha da zorlaştığını kaydediyor ve şunları söylüyor: “Sadece manzara ile bu iş olmaz. İstanbul’un pek çok noktasında deniz manzarasını bulmak mümkün. Evet, manzara önemli ama tek başına yeterli değil. Sunduğunuz hizmet ve yemek kalitesi hayati öneme sahip. A, A Plus hedef kitleye hizmet veren bir restoran olarak trendleri sürekli takip ediyoruz. Müşterilerimiz buraya sadece karnını doyurmak için gelmiyor. Bir deneyim yaşamaya geliyor.”
MÜZİKLİ GECELER
İSMMMO YAŞAM l 43
Bu sezon özellikle, beyaz, altın sarısı ve gümüş renkli saatler popüler. İnce, zarif saatlerin yanı sıra; daha kalın kordonlu, büyük gövdeli saatler de vitrinlerde dikkat çekiyor.
Tik tak, tik tak, moda zamanı
MODA
CAN KIZILDAĞ Zamanı mekanik olarak ölçmek amacıyla icat edilen saatin, ilk ortaya çıktığı dönemlerde bir gün modanın önemli aksesuarlarından olacağı kimsenin aklına gelmezdi. Artık günümüzde "saat" saatten öte bir şey. Çok önemli bir tamamlayıcı aksesuar olan saat, adeta "olmazsa olmaz"... Son dönemde öne çıkan saat modellerini sizin için araştırdık. Saat modası da diğer aksesuar ve ürünler gibi her sene değişiyor. Bu sezon geçtiğimiz yılların koyu renkli saatlerinden eser yok. Gökkuşağından alınmışçasına türlü türlü renkteki saat modellerinin yanı sıra özellikle, beyaz, altın sarısı ve gümüş renkli saatler vitrinlerde yer alıyor. Eğer geçtiğimiz yıllarda neon renkli saatlerden aldıysanız, bu sezon da gönül rahatlığıyla kolunuzda taşıyabilirsiniz. Ağırlıklı olarak spor tarzlara daha uygun olan bu modelleri, doğru seçimlerle klasik tar-
44 l İSMMMO YAŞAM
zınıza da entegre etmeniz mümkün. Bu sezon ince, zarif saatlerin yanı sıra; daha kalın kordonlu, büyük gövdeli saatler popüler. Rose ve altın rengi metal kayışlar da her zamanki gibi moda... Aynı zamanda beyaz deri ve seramik kayışlar da bu sene karşımıza çıkıyor. Bu sezon ilginç saat tasarımları dikkat çekiyor. Kelepçe modelleri, iç dizaynının gözüktüğü modeller ve eski dönemlerden gelen dijital saatler de bu sene oldukça ön planda. Saatlerinizin yanına uyumlu bilezikler takarak şıklığınızı artırabileceğinizi hatırlatalım... Firmaların öne çıkan saat modelleri ise şöyle: Casio G-Shock saat modelleri, spor tasarımları ve fonksiyonel özellikleri ile outdoor tutkunlarının tercihi oluyor. Kordon ve kasalarda birçok farklı renk seçeneği yer alıyor. Swatch 2013 yılında rakiplerine nazaran spor saatlere daha çok önem verdi. Özellikle outlet reyonundaki saatlerinde herkesimden alıcıya hitap eden Swatch dar gelirli aileleri de unutmamış. Guess, bronz ve altın tonlu kombinasyonlarla dikkat çekerken, gösterişi seven bayanlar için taşlarla süslü modeller ön planda. Koleksiyonda kahverengi ve leopar desenli saat modeller de yer alıyor. Versace kol saatlerinde; çelik kasa, seramik kasa, safir çizilmeyen cam, deri kordon, çelik kordon, altın kaplama, bakır kaplama
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
ve pırlantalarla bezenmiş olan saatler dikkat çekiyor. Lacoste koleksiyonunda, her elbisenizin altına uyum sağlayabileceğiniz çok fazla renk tonu var. ToyWatch, yeni sezonda etnik desenlere sahip saat koleksiyonu renkli örgü kayışlarıyla dikkat çekiyor. Kırmızı-yeşil-siyah, yeşil-gri-sarı, lacivert-mavi-kırmızı, sarı-siyah-mavi ve gri-bordo-siyah olmak üzere 5 farklı renk kombinasyonunda satışa sunulan saatler, ip kayışı ile bileği kavrıyor. Renkli ve farklı olmak isteyenlere yönelik saatler tasarlayan Triwa'nın koleksiyonuna Lansen adında ince düz hatlı, kullanışlı, esnek ve çelik bir saat eklendi. Lansen istendiği zaman kolayca çıkarılabilen organik İsveç derisinden yapılan yumuşak örgü deri bir kayışa sahip. Dior'un parıltıları seven ancak sportif bir imaj çizmek isteyenler için tasarladığı taşlarla süslü metal saatleri dikkat çekiyor. Rolex, gold ve siyahın birlikteliğiyle "klasik spor" saatler tasarlamış. Siyah her kombinime uyan bir renk diyorsanız ve gerçekten rahatlık istiyorsanız bu saatler kurtarıcınız olacak. Movada, saatinde yazı ve rakamları istemeyen ve düz bir görüntü tercih eden kadınları koleksiyonunda unutmamış. Bulgari'nin koleksiyonunda hem bileklik hem de saat olan tasarımlar dikkat çekiyor.
DİKKAT EDİLMESİ GEKENLER Saat seçerken dikkat etmeniz gereken bazı unsurlar var, işte birkaç ipucu... Çok para harcayıp bir sürü saat almak yerine, bir tene çok kaliteli saate yatırım yapın. Böyle bir saati uzun yıllar kullanabilirsiniz. Seçtiğiniz modelin tarzınıza ve kişiliğinize uygun olmasına dikkat edin. Klasik bir tarzınız varsa, deri ya da metal kayışlı, çok büyük olmayan, klasik tasarımlı bir saat alın. Böyle modellerler takım elbiseyle mükemmel uyum sağlar. Eğer tarzınız sporsa, büyük, kalın, deri kayışlı bir modeli tercih edin. Metal veya metal ayrıntıları olan spor saatler gün içinde rahatlıkla kullanılır. Jean ve tişörtlerle çok şık durur. Deri kayışlı modeller ise şık davetlerde takım elbisenizi tamamlar, klas görünür. Paslanmaz metal kayışlar, deri olanlara göre daha dayanıklı ve kullanışlıdır. Yıllarca bozulmaz. Metal detaylar saatte klas bir görünümü garantiler.
MODA İSMMMO YAŞAM l 45
EVİM EVİM
“Evim missss gibi kokuyor” Evdeki kötü kokulardan kalıcı olarak kurtulmak, özel üretilmiş iç cephe kaplamasıyla mümkün. Nanoteknoloji ile üretilen iç cephe kaplamaları nefes alan özelliği sayesinde ortamdaki kokuları gideriyor, odadaki nem oranını dengede tutuyor.
46 l İSMMMO YAŞAM
FERİDE AY Hayalinizdeki eve kavuşup dilediğiniz gibi dekore ettiniz, ancak yuvanıza bir süre sonra yaptığınız yemeğin kokusu, içilen sigaranın ya da beslediğiniz hayvandan kaynaklı kokular sinmeye başladı. Evinize istemediğiniz kokuların sinmesini kökten engellemenin bir yolu var. Kötü kokulardan kalıcı olarak kurtulmak, özel üretilmiş iç cephe kaplamasıyla mümkün. Koku barındırmayan iç cephe kaplamaları, nefes alan duvarlar, kötü kokulara savaş açıyor. Nanoteknoloji ile üretilen iç cephe kaplamaları nefes alan özelliği sayesinde ortamdaki kokuları gideriyor, odadaki nem oranını dengede tutuyor. Japon Inax tarafından geliştirilen Ecocarat iç cephe kaplaması, uygulandığı mekanlara bir yandan estetik görünüm kazandırırken diğer yandan da sağlıklı bir ortam yaratıyor. Ecocarat'ın Türkiye Distribitörü Global Group'un Yönetim Kurulu Başkanı Cüneythan Ergene bu iç cephe kaplamasının, Japonya'da hastane mikrobunun önüne geçmek ve kapalı mekanlardaki bulaşıcı hastalıkları ortadan kaldırmak için geliştirildiğini söylüyor. Ergene formülü Japon devlet kasasında saklı tutulan Ecocarat'ın Japonya dışında üretimine de izin verilmediğini kaydediyor.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Ecocarat'ın en önemli özelliğinin nefes alması olduğunu kaydeden Ergene "Ecocarat bu özelliği ile sigara, ev hayvanı, mutfak ve banyolarda oluşan kötü kokuları yok ediyor. Uygulanan mekanlarda nem tamamen kontrol altına alınarak bakteri ve küf oluşumu engelleniyor. Bu sayede steril olarak mekanda kalan havada, alerji ortamı da tamamen ortadan kalkıyor" diyor. Ecocarat'ın, duvar ve tavan kaplamalarında farklı bir alternatif oluşturduğuna değinen Ergene, "Mekanın tamamı yerine tek duvarın kaplanmasıyla da aynı fonksiyonu yerine getirebilen Ecocarat'ın 'sıfırderz' olarak döşenmesi ve leke tutmama (kalem, yağ, ketçap vs.) özelliği de var" diye konuşuyor.
KÜFÜ ENGELLİYOR
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
AKCİĞERLER GİBİ... Duvara statik ağırlık vermemesi için oldukça ince tasarlanan Ecocarat'ın elde kırılgan özelliğe sahip olmasına rağmen duvara döşendikten sonra ise kırılmasının söz konusu olmadığı belirtiliyor. Tablo, ayna vs. asmanın uygun olduğu ürün için dikkat edilmesi gereken en önemli durumlardan biri de üzerinin boyanmaması. Ecocarat'ın nefes alıp verdiği için gözeneklerinin kapanmaması gerekiyor. Boyandığı taktirde fonksiyonlarını yerine getiremiyor. "Ömrü sonsuz" olarak tanıtılan sistemin akciğerler gibi çalıştığı kaydediliyor: "Kısıtlı kapasitesi olan akciğerlerimiz nasıl ki yaşam boyu defalarca nefes alıp veriyorsa Ecocarat da aynı sistemle çalışıyor. Ecocarat’ın nefes alan duvarlar ismi buradan geliyor, nefes alıyor ve veriyor böylelikle içinde depolama yapmadığı için doyma noktası da olmuyor."
KOKU GİDERİCİ SIVA VE BOYA Evlerin miss gibi kokması için boya üreticileri de son yıllarda özel boyalar üretmeye başladı. Seranit Yapı Grubu ile Polisan Boya’nın birlikte geliştirdiği özel sıva ve boya kötü kokularla mücadele ediyor. Seranit ArGe'si tarafından Ocak 2013'te geliştirilen Seraoxicoat Ekolojik Sıva, içeriğindeki özel elementlerle mekanlardaki yemek, sigara, tuvalet, boya ve ilaç kokusu gibi istenmeyen kokuları yok etme özelliklerine sahip bir ürün olarak piyasaya sunuldu. Bu ürünün ardından geliştirilen Astro3 Oxipaint Ekolojik Boya ise, Seraoxicoat ile birlikte kullanıldığında içeriğindeki aktive edilmiş doğal elementler sayesinde kötü kokuları yok etme, nem dengeleme, kir ve leke direnci sağlama, küf ve mantar oluşumunu engelleme özelliklerine sahip. Astro3 Oxipaint Ekolojik Boya adını ozondan (kimyadaki yazılımı ile O3) yani aktif oksijen alıyor. Ozon, en etkili mikrop öldürücü ve koku giderici gaz olarak biliniyor.
EVİM EVİM
Tavana da uygulanabilen ürün, yapısında insan sağlığını olumsuz etkileyen kimyasal gaz (formaldehit) içermediği gibi kapalı ortamlardaki tüm kimyasal gazları da yok etme özelliğine sahip. Bakteri ve küf oluşumunu da engelliyor. Mekanda yüzde 70 üzerine çıkan nemi içine alıyor, yüzde 40 altına düştüğünde ise içindeki nemi ortama geri veriyor. Odadaki nem Ecocarat ile tamamen kontrol altına alınarak bakteri ve küf oluşumu engellenmiş oluyor. Nem kontrolü sayesinde steril olarak me-
kanda kalan hava, astım, alerji, sinüzit hastalarının daha rahat etmesini sağlıyor. Ürünün bir özelliği de küflü rutubetli duvarlara da uygulanabilmesi. Ecocarat’ın arka yüzeyi de nem dengeleme özelliğine sahip olduğu için sorunlu duvarlara rahatlıkla döşenebiliyor. Küfü, rutubeti kısa sürede yok edeceği gibi yeni oluşacak küf ve nemi de engelliyor. Yanmaz özellikte olan ürün, ayrıca yangının diğer bölümlere geçmesini de engelliyor. Yangında çıkan zehirli gazları yok ederek yangından kaçma şansı tanıyor.
İSMMMO YAŞAM l 47
İSRAİL Yüzölçümü: 27.817 km² Nüfus: 7.7 milyon Başkent: Tel Aviv Önemli Şehirleri: Yafa, Hayfa, Kudüs Dil: İbranice, Arapça Din: Musevilik, İslam Para Birimi: Şekel
GEZİ-DÜNYA
Ortadoğu’da yalnız bir ülke! Hem Akdenizli, hem Ortadoğulu… Siyasi konuların turistik güzelliklerin gölgesinde kaldığı bir ülke, İsrail… Coğrafi olarak yakın ama siyasi olarak uzak görülüyor. Başta başkenti Tel Aviv, ünlü Kudüs ve daha pek çok yeri görülmeye değer. Siyasi önyargıları bir kenara atıp gidenler pişman olmayacak.
48 l İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Coğrafi olarak yakın, siyasi anlamda uzak hissettiğimiz bir ülke, İsrail…Gazetelerden, televizyonlardan ve siyasetçilerden kalan bir sürü önyargı. Oysa İstanbul’dan iki saatlik uçuş mesafesinde bu Ortadoğu ülkesi, kültür, tarih, dinler ve coğrafyayla ilgili bir ziyafet sunuyor… Başkent Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’na
iniyoruz. Rehberin uyarısıyla birkaç saatimizi kuyrukta ve sorularla geçirmeye hazırız. Güvenlik konusunda saplantılı derecede titiz olan ülkeye giriş yapan yabancıların iki saate varan bir beklemeyi göze alması gerekiyor… Ertesi günkü güzel gezi programını düşünerek bu beklemeye ve sorulara katlanıyoruz. Günün kararan ışıklarının kattığı hüzünle, şehir merkezindeki otelimize doğru hızla yol alıyoruz…
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber bu esrarengiz coğrafyada gözlerimizi açıyoruz. Hem yakın hem de uzak olmasının verdiği gizemle çevreyi görmek için sabırsızlanıyorum. Pencereden bakınca göz alabildiğince görünen kumsal, denize girme isteği uyandırmıyor değil. Ülkenin en kalabalık şehri ve başkenti, Tel Aviv. Akdeniz kıyısında yer alıyor. Zaten şehirde Akdeniz havasını hemen hissetmek mümkün. 1909 yılında liman kenti Yafa’nın bitiminde kurulmuş. Zamanla büyüyünce Yafa’dan ayrılmış. İlk bakışta, daha modern ve sanayinin yoğunlaştığı bir şehir izlenimi veriyor. Yeni binalar, düzgün yollar dikkati çekiyor. Ülkenin de ekonomik merkezi. Aynı zamanda turistik bir şehir. Plaj, bar ve kafeler ülke insanının eğlence sevgisinin kanıtı. Adeta uyumayan bir Akdeniz şehri olarak anılıyor.
DİNDAR YAHUDİLER
ÇİZBURGER NEDEN YOK? Şehirdeki hızlı turumuza Dizengoff Caddesi’yle devam ediyoruz. Alışveriş caddesi ama biraz eski cazibesini kaybetmiş. Biraz da bir şeyler içip ferahlamak niyetindeyiz. Biz denk gelemedik ama bu cadde de Ev Yiyecekleri Panayırı da kuruluyor.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Her yerde satılan Ölü Deniz minerallerinden yapılan kozmetik ve kremlerden almadan edemiyoruz. Tel Aviv, denize girmek için de ideal, 12 plajı var. Yemekler tanıdık, hiç zorluk çekilmiyor. Falafel, humus gibi Arap, Ortadoğu mutfağından damak tadınıza uyan şeyler mutlaka buluyorsunuz. Ama dini inançları gereği etli ve sütlü yemeklerin beraber verilmediğini, ülkede çizburger bulunmadığını bilmek gerekiyor. Deniz mahsülleri de önemli bir alternatif. Ayrıca şehrin gece hayatı meşhur. Eğlenmeyi seven halk club’lara doluşuyor. Namal, Rothshild ve Ramat Aviv diğer popüler semtleri.
KUTSAL ŞEHİR KUDÜS Ülkedeki ikinci günümüz... Asıl merak ettiğim şehir olan Kudüs’teyiz…Ünlü Kudüs, üzerine kavgaların yapıldığı, nice kanların aktığı kutsal şehir… Kudüs karşımda duruyor, yakıcı güneşten şapkayla korunmaya çalışırken herkesin bahsettiği o derin hissi yaşıyorum. Evet gerçekten denilen doğru, bu şehirde fark-
GEZİ-DÜNYA
Ortadoğu’nun yakıcı güneşi ve nemi yüzünü gösterirken tur otobüsüyle şehri dolaşıyoruz. İnançları gereği şapkalar takan ve saçlarını ören insanlar bir hayli ilginç geliyor. Dindar Yahudilerin ilginç kıyafetleri, sakalları, pardösüleri ve fötr şapkaları var. Saçlarını tıraş edip yanlardan örgü bırakıyorlar, başlarına ise fes takıyorlar. Özellikle bu tarz giydirilen küçük çocuklar çok sevimli görünüyor… Gezimize Yafa’dan başlıyoruz. Şehrin en eski bölgesi, eskiciler çarşısı ve Osmanlı sultanlarının yaptırdığı camiyi ve saat kulesini geziyoruz. Eski liman olan Yafa’da nüfus çoğunlukla Araplardan oluşuyor. Bir yanda eski taş Arap mimarisinin örneklerini sunan tarihi binalar, diğer yanda deniz. Daracık sokakları gezerken tarihin derinliklerine varıyorsunuz...
İSMMMO YAŞAM l 49
lı bir şey var, bir ruh, bir başkalık… Üç dinin kutsal merkezi olarak kabul edilen şehir, inanan, inanmayan herkes üzerinde ilginç bir etki bırakıyor. Filistin’le olayların yaşandığı Ramallah ise biraz ötede… O haberler, o kadar olaylar bu kadar küçük coğrafyada mı yaşanıyordu?
GEZİ-DÜNYA
İNANÇLAR VE DÜŞMANLIK Osmanlıların inşa ettiği şehir surları sapasağlam ayakta. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı surların iç tarafı turistik ve ibadet amaçlı kullanılıyor. Burada Yahudi, Hristiyan, Müslüman ve Ermeni bölümleri var. Her bir mahalleyi tek tek geziyoruz. Bu kadar küçük ve birbirine yakın alanda farklı inançlar ve bu inançlar etrafında şekillendirilen düşmanlıklar... İnsan gözleriyle görünce inanamıyor. Her şey televizyondan ve gazetelerden ne kadar da farklı görünüyor… Her bir inancı temsil eden sokakları geziyoruz. Surların karşısındaki Zeytin Dağı ise her üç din mensupları için de kutsal. Müslüman mahallesindeyiz. Mescid-i Aksa Camii’yi bütün görke-
50 l İSMMMO YAŞAM
miyle karşımızda. Ama girmek biraz zor oluyor. Müslüman olup olmadığımız sorgulanıyor. Nüfus kağıtlarını gösterip Türk olduğumuzu söyleyince izin veriyorlar ama bir şartla. Kara çarşafın beyaz versiyonu tarzında bir kıyafeti giymemiz gerekiyor. Üstelik buna da para ödüyoruz. Ben bir ara vazgeçer gibi oluyorum, son anda kısa da olsa girmeye karar veriyorum. Mescid-i Aksa, İslam dininin kutsal mekanlarından biri. Cami oldukça büyük ve süslemeden uzak. İhtişamlı ama bir o kadar da sade. Yanındaki Kubbet-üs Sahra ise kaya üzerine Emeviler tarafından inşa edilen İslamiyet’in diğer kutsal mekanı. Sarı kubbesi metrelerce uzaktan sizi etkilemeye yetiyor. Dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlar ibadet ediyor. Hadis ve anlatılara göre, Hazreti Muhammed, Receb ayının 27. gecesinde önce Mescid-i Haram'dan alınarak Mescid-i Aksa'ya Burak ile götürüldü. Caminin altında tüneller olduğunu öğreniyoruz ancak buna vaktimiz yok. Yahudi tarafındayız. Girişinde hemen Ağlama Duvarı var. İleri geri sallanarak dua okuyan ve ağlayan insanlar… Çok şaşırtıcı ve etkileyici
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
geliyor. Üstelik burada da kadın ve erkekler ayrı yerlerde, haremlik ve selamlık var. Buraya da başınızı örterek girmeniz isteniyor… Duvar eski bir tapınağın kalıntısı, Yahudilerin vaat edilmiş topraklara sahip olmasını temsil ediyor. Dilek dileme ritüeli burada da var. Biz de dileğimizi dileyip, Hristiyan tarafına doğru yola çıkıyoruz. Hristiyan tarafına geçişimizde din mensuplarına özgü kıyafeti ve bakışıyla bir rahibeyle karşılaşıyoruz. Kilisenin kapısında girenlere yardım ediyor. Hristiyan tarafı daha sakin ve düzenli görünüyor. Buradaki kilisede Hazreti İsa’nın mezarının ol-
duğuna inanılıyor. Hazreti İsa’nın yıkandığına inanılan taş ise devamlı ıslak bir görüntüye sahip. Hazreti İsa’nın çileli yolu olarak bilinen çarmıhla yürütüldüğü Via Dolorose’yi de görme şansı buluyoruz. Kudüs’ün daracık ve gizemli sokaklarını bir bir arşınlıyoruz. Atalarımızın izi bulunan tarihi çarşılardan alışverişi de ihmal etmiyoruz. Kutsal Kudüs’e veda vakti geldiğinde ise burada küçük mesafelerde iç içe ve hoşgörüyle yaşayan inançlar çevresinde yaratılan düşmanlıklara akıl erdiremiyorum… ‘Elveda Kudüs’ derken, bütün dünya için hoşgörü ve barışı diliyorum.
Ağlama duvarı
GEZİ-
Aydın, Anadolu’da en çok turist çeken illerimizden biri. Her karış toprağı tarih, kültür ve doğa hazineleriyle yoğrulmuş. Kuşadası ve Didim’le deniz tatili olanağı sunan Aydın, Afrodisyas, Efes, Priene gibi antik kentleri ve Meryem Ana Evi gibi kutsal mekanlarıyla dünya turistlerini çekiyor.
Tarih, kültür, deniz ve Aydın... GEZİ-TÜRKİYE
GÜLŞEN KANDEMİR Anadolu keşfedilmemiş hazinelerle dolu... Bu hazinelerin her birinin keşfediliş hikayesi var ama yıllarca önce dinlediğimde Afrodisyas Antik Kenti’nin bulunuşu beni etkilemişti. Ünlü fotoğraf sanatçısı Ara Güler bu hikayenin başkahramanı… Yıl, 1958. Aylardan Eylül... Zamanın Başbakanı Türkiye’nin en büyük barajı Kemer’i hizmete açacak. Haberi alan Hayat Dergisi, muhabiri olan Ara Güler’i apar topar Aydın’a yollar. Validen bir araba ve bir şoför alan Güler çekimi tamamlanıncaya kadar karanlık bastırır. Dönüş yolunda yanındakilerle birlikte kaybolur. Nihayet bir dağ köyü bulup kahveye girerler. Bakar ki, köylüler bir Roma sütun başlığı üzerinde iskambil oynamaktadır. Sabah olunca köyü şöy-
52 l İSMMMO YAŞAM
le bir gündüz gözüyle dolaşayım der ve gördükleri karşısında daha büyük şaşkınlık yaşar. Lahitlerin içinde üzüm ezenlerle, Hipodrom’da çift sürenlerle karşılaşır ve onları fotoğraflar. Bu köylüler Aydın’ın Karasu ilçesindeki Geyre köylüleridir. Dönüşte fotoğrafları önce Sabahattin Eyüboğlu, sonra da zamanın Arkeoloji Müzesi Müdürü Rüstem Doyuran’a gösterir… Kimse çözemez bu yeri… Sonra fotoğrafları Architectural Review Dergisi’ne gönderir. Dergi detaylı çekim isteyince tekrar köyü fotoğraflar. Ve fotoğraflar o zamanlar yurtdışında yaşayan Prof. Dr. Kenan Erim’e ulaştırılır. Böylece Afrodisyas keşfedilir. Sonra Kenan Erim Afrodisyas’a yerleşir ve ölünceye kadar da buradan ayrılmaz. Aydın gezime Türkiye’nin yaşayan antik kentlerinden biri olan Af-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
rodisyas Antik Kenti’ni tekrar görerek başlıyorum. İzmir’e uçakla ulaştıktan sonra Afrodisyas’a yola çıkıyoruz. Geyre’ye ulaşmamız 1.5 saatimizi alıyor. Afrodisyas Antik Kenti’nin giriş yolundaki düzen, temizlik ilgimi çekiyor. Tanrıça Afrodit’e adanmış bu kent, 1961 yılından beri eserlerini günümüz insanıyla paylaşıyor. Ancak şu ana kadar dörtte biri kazılabilmiş. Söylenene göre kazıların bitirilmesi için 100 yıl gerekliymiş. Koç ailesinin de desteklediği Geyre Vakfı’nın katkılarıyla süren kazılarda çıkan tüm eserleri görmek mümkün değil çünkü yeterli müze yok. Önce Afrodit Tapınağı’na doğru ilerliyorum. Tapınağın halen ayakta duran sütun başları hayal gücümüze katkı sağlıyor. Kimbilir bu tapınakta neler dilendi? Bu kenti kadınlar çok seviyor. Hatta zaman zaman ünlü birçok kadının buraya gelip gözlerini yumup doğuya dönerek şehrin enerjisinden yararlandığını biliyorum. Birçok Afrodit betimlemesinin bulunduğu kazılarda en güzellerinden birinin istiridye kabuğu içindeki Afrodit heykeli olduğunu hatırlıyorum.
HEYKELTRAŞLIK OKULU Afrodisyas, Lidya eyaletinin başkentlerinden biri. Bu nedenle çok önemli. Tarihinin M.Ö. 3 bin yılına gittiği söyleniyor. Ancak Helenistik dönemde önemli bir şehir olmuş. Afrodit Tapınağı da önemli bir tapınma merkezi…Verimli topraklarla çevrili bu şehrin değerini sahip olduğu heykeltıraşlık ve felsefe okulu artırmış. Anadolu’da birçok antik şehirde bulunan eserlerin de buradan yapılıp gittiği biliniyor. Yalnızca Afrodit Tapınağı değil bu şehirde birçok önemli yapının yeri tespit edilmiş ve ortaya çıkarılmış. Roma İmparatorluğu’nun ilk imparatorları olan Julia Cladius sülalesine adanmış büyük bir tapınak kompleksi olan Sebasteion, Antik Tiyatro, Stadyum, Agora, Banyolar... Bu yapıları genel olarak gezdikten sonra kenti daha iyi anlamak için Afrodisyas Müzesi’ne gidiyoruz. 1979’da açılan müzede yalnızca kent kazılarından bulunan eserler sergileniyor. M.Ö 1 yy ile M.S 5 yüzyıl arasında çok nitelikli eserler veren bir heykel okulunun burada olması, müzeye ayrı bir değer katmış. Bu müzenin olağandışı olan bölümü ise eserlerin, kazılar sırasında ortaya çıkarılan haliyle sergilenmesi. İmparator heykelleri, portre heykeller, mevsimleri betimleyen figürleriyle bilinen lahit, kabartmalar, özellikle heykel sanatına meraklı olanların başını döndürebilir. Müze çıkısında arkeolog Prof. Dr. Kenan T. Erim'in bronz büstüne veda edip kentten ayrılıyoruz.
MERYEM ANA’NIN EVİ
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Aydın deyince akla incir, zeytin, pamuk, bir de efeler gelir. Aydın efeleriyle ünlü ama bir efe var ki, ondan bahsetmemek olmaz. Yörük Ali Efe’den bahsediyoruz. Sultanhisar ilçesine bağlı Kavaklı Köyü’nde doğan Ali Efe, 19 yaşına gelince Aydın dağlarında dolaşan Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin grubuna, önemli sınavlardan geçerek katılmış. Daima ezilenin yanında olan efe, halk tarafından sevilmiş, destek ve itibar görmüş. Yörük Ali Efe 1919’da dağdan inmiş. O sıralar düşman İzmir’i, ardından Aydın ve Nazilli’yi işgal etmiş. Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve bazı arkadaşları ile düşman karakollarını imha etmiş. Halka ümit ve cesaret vermiş, düşmanın yurttan kovulabileceğine olan inancını arttırmış. Düzenli ordunun kurulması üzerine Yörük Ali Efe, Milli Aydın Cephesi Komutanı olarak savaş sona erene kadar vatani görevini sürdürmüş. 1951 senesinde, İzmir'de geçirdiği talihsiz bir tramvay kazasında bacaklarını kaybeden efe, 1951 yılında tedavi için gittiği Bursa’da ölmüş.
GEZİ-TÜRKİYE
Aydın’dan daha ünlü olan bir ilçesi Kuşadası’na doğru yol alıyoruz. Kuşadası yalnızca deniz-güneş-kum akla geliyor. Türkiye’nin ilk kitlesel turizm merkezlerinden olan Kuşadası’na girdiğimiz anda yüksek katlı oteller, binalar dikkatimizi çekiyor. Doğrusu bu haliyle burası bana çok da sevimli gelmiyor. Ne çare ki, gelişmenin de bir bedeli var! Kuşadası’nda konaklayacağımız otele girişimizi yapıp, valizlerimizi odamıza bırakıyoruz. Çok da zaman kaybetmeye niyetimiz yok. Rotamız Selçuk… Kuşadası’ndan yaklaşık 20 kilometrelik bir yolculuktan sonra Selçuk’un merkezine 3 kilometre uzaklıktaki, Meryem Ana Evi’ne ulaşıyoruz. Burası, 1990’ların sonunda Hıristiyan dünyası için resmi ‘hac merkezi’ ilan edildi. Bu nedenle her zaman kalabalık ve hareketli… Hristiyan dünyasında 15 Ağustos tarihinde Meryem’in göğe yükseldiğine inanılıyor ve Meryem Ana Evinin bahçesinde geleneksel olarak her yıl bu tarihte ayin düzenleniyor. Efes antik kenti yakınlarındaki Bülbül dağının zirvesinde bulunan Meryem Ana Evi’nin çok mistik atmosferi var. Anlatıldığına göre, Hz. İsa annesi Meryem’i ve en çok sevdiği havarisi Yuhanna’yı birbirlerine emanet etmiş. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi olayından sonra Aziz Yuhanna, Meryem Ana’yı da alarak Efes dolaylarına gelmiş. Elde edilen bazı diğer buluntular ışığında da, Meryem
BİR HALK KAHRAMANI
İSMMMO YAŞAM l 53
Halep köftesi nefis • Aydın’a giden lezzet düşkünleri için de birkaç önerimiz var. Aydın’ın asırlık kebapçısı Hacıoğulları’nda Halep köftesi yiyebilirsiniz. Burada kebap, şiş köftenin, doğranmış lavaş üzerine konulması ve üzerine tereyağı gezdirilmesiyle yapılıyor. Sadesinde yanına doğranmış soğan veriliyor. Yoğurtlu kebapta yoğurt ilave ediliyor. • Aydın’ın pidesi de meşhur. Özellikle Yenipazar İlçesi’nin pideleri tadılmaya değer. Yuvarlak yapılan pidelerin kuşbaşılı, peynirli, otlu ve tahinli çeşitleri var. Pidelerin yanında fırınlanan soğan veriliyor. • Sıra tatlıya gelince de kabak tatlısı tavsiyemiz. Burada kabaklar ince, kâğıt gibi doğranıyor.
Ana’nın Efes’e geldikten burada yaşadığına inanılıyor. Şimdi eve girme zamanı… M.S. 1. yüzyıla ait su sarnıcını geçip eve doğru yürüyoruz. Sol tarafımızda Meryem Ana heykelini görüyoruz önce. Heykelden sonra, 1951-52 yılları arasında restore edilen Meryem Ana Evi’ni giriyoruz. Dini bir ziyaret yeri olduğu için uygun kıyafetle gidilmesi bekleniliyor. Biz de yanımızda getirdiğimiz şalımızı omuzlarımıza atıyoruz. Merdivenlerden inince aşk, para ve sağlık getirdiğine inanılan 3 çeşmeden su içiyoruz. Bazı insanlar da çeşmelerin yanında bulunan dilek duvarına dileklerinizi bağlıyorlar. Meryem Ana Evi’nden ayrılmadan önce, CafeTurco’da Türk kahvesi içiyoruz.
GEZİ-TÜRKİYE
HER TÜRK GÖRMELİ Selçuk’a gelip de Efes Harabeleri’ni görmemek olmaz. Zaten her Türk’ün görmesi gerekiyor. Roma’nın Antik Yunan kentlerinden biri olan Efes’i her yıl 2 milyon kişi ziyaret ediyor. Antik dönemin en önemli merkezlerinden biri olan Efesus, İ.Ö. 4 bine dek giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynamış. Henüz kazılarda yüzde 15’i toprak üstüne çıkarılabilmiş olan bu kentin iki giriş kapısı var. Biz doğu tarafındaki Meryem Ana Evi yolu üzerindeki Magnesia kapısından giriyoruz; aşağı doğru eğimli bir yoldan yürümeye başlıyoruz. Kente girdiğimiz anda yanı başımızda Doğu Gymnasium’u, karşımızda Odeion anıtsal yapısını görüyoruz. Doğu Gymnasium, Roma devrinde okul olarak kullanılmış. Resmi toplantıların yapıldığı Odeion’da ise danışma meclisi toplanırmış. Odeion’a doğ-
54 l İSMMMO YAŞAM
ru yürüdüğümüzde önündeki geniş meydan dikkatimizi çekiyor. Buraya ‘devlet agorası’ deniliyor. Devlet kontrolünde ticaretin yapıldığı; dini ve resmi törenlerin düzenlendiği agoranın yanında, dört basamakla çıkılan yer; Efes’in ticaret borsası gibi işlev gören bazilika… Bazilika, imparator Augustus tarafından yaptırılmış: Burada resmi toplantılar ve borsa işlemleri yürütülmüş…
EN MEŞHUR CADDESİ Efes’in en meşhur caddesi ise Kuretler Caddesi… Devlet Agorası’ndan başlayan cadde Herkül kapısından geçilerek, uzanıyor. Mermerle kaplı cadde 8 metre genişliğinde. Caddenin sağında ve solunda; sütunlu revaklar ve bu revakların arkasında ise dükkanlar var. Her sütunun önünde, bir heykel bulunuyormuş ama günümüzde, bunların yalnızca kaideleri kalmış. Heykeller kayıp… Neyseki Efes bizim topraklarımızda kurulduğu için şehri tümüyle kaçıramamışlar. Efes’i gerçek manada anlamak için bir rehber eşliğinde gezilmesi gerekiyor. Bizim anlattıklarımız dışında da şehrin birçok bölümü var. Trajan Çeşmesi, Aşk Evi, Skolastica Hamamları, Hereon Çeşmesi, Celsius Kütüphanesi, Stadyum… Bu gibi daha onlarca bölüm Efes’te görülmek için ziyaretçilerini bekliyor. Ancak biz ekstra ücret ödeyerek merak ettiğimiz Yamaç Evleri’ni yakından görmeye karar veriyoruz. Bülbül Dağı’nın yamaçlarında, teraslar üzerine inşa edilmiş olan çok katlı evlerde, kentin zenginleri oturmuş. Duvarları; mermer kaplama ve fresklerle, tabanları ise mozaiklerle kaplı bu evlerin hepsinde kalorifer sistemi ve hamam bulunuyormuş. Evler, geniş merdivenlerle
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
‘TERMAL KAYNAKLARDAN YARARLANMAYA BAŞLADIK’ Aydın’da 785 meslek mensubu bulunuyor. Aydın SerAçan, “İlimiz geçmişten bugüne ekonomisi ve sosyal yapıbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’na kayıtlı 155’i SM, sı ile değişkenlik gösteren özellikte. Tarıma dayalı ekono630’u ise SMMM olarak mesleklerini sürdürüyor. Meslek misi bugün kıyılarda ( Kuşadası-Didim) turizme, içlerde ise mensuplarının 244’ü ise bağımlı olarak çalışıyor. Aydın’da 7 organize bölge sayesinde tarıma dayalı sanayinin gelişmesi 164 kadın meslek mensubu bulunduğunu da belirtelim. Ayile katma değer yaratıyor. Aydın, bölgenin yüksek göç aldın SMMM Odası’nın başında deneyimli bir isim var. Oda’nın ması ise kozmopolit yapıyı güçlendirmiş ve tarımsal gıdakuruluşundan beri değişik kademelerinde görev alan nın birinci elden tüketiciye ulaşmasının sağladığı ekonomik Fettah Açan, 1998 yılından beri başkanlığı yürütüyor. Mesfayda (ucuzluk) nedeniyle görev yapmaya gelen bürokrat lek hayatında 29’uncu yılını dolduran Açan, 2001’den beri ve memur kesimin emekliliğini geçirdiği bir sosyal yapıya Fettah Açan Adnan Menderes Üniversitesi’nde Meslek Yüksek Okulu’nda büründü” diye konuşuyor. “Turizmin güneyde Antalya ve muhasebe meslek hukuku dersleri veriyor. Ülke genelinMuğla’nın gelişmesi karşısında yerinde saydığı, yaz turizdeki tahsilat ve haksız rekabet gibi sorunlar Aydın’da da etkili olurken, minden yeterli payı alamadığımız görüşündeyim” diyen Açan, olumlu Başkan Fettah Açan eğitim sorununa da dikkat çekiyor. Açan bu sorunun gelişmeleri ise şöyle anlatıyor: “Son dönemde ilimizin termal kaynakçözümü için sürekli eğitim yönetmeliğinin bir an önce yayınlanması gelarının aktif hale getirilmesine yönelik yasal düzenlemelerle termal kayrektiğini belirterek, “Bu konuda Maliye Bakanlığı’nın biran önce harenaklardan elektrik enerjisi ( santralar) elde edilmeye başlandı. Buna bağkete geçmesi gerekiyor” diyor. lı organize sera bölgeleri oluşmaya başladı. Yine termal turizmin de giAydın’ın tarıma dayalı bir ekonomisi olduğunu belirten Açan, ilde rişimlere açık olması nedeniyle Aydın, termal kış turizmi açısından gekıyılarda turizm, içlerde ise tarıma dayalı sanayinin olduğunu söylüyor. lecek vaat ediyor. “
caddeye dikey olarak açılıyor. Buranın en önemli özelliği ise tarihin günümüze ilk haliyle taşınması… Yakın zamanda restore edilen bu evler bugün orijinaline yakın bir şekilde sergileniyor. Akşam saatlerinde Efes gezimizi de bitirip, otelimize geri dönüyoruz.
Aydın’daki ikinci günümüzde rotamızda Didim var. Otelimizden valizlerimizi alıp, Didim için yola çıkıyoruz. Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra Aydın’ın önemli turizm merkezlerinden birine daha ulaşıyoruz. Antik çağın “Didyma”sı olarak bilinen Didim, hem tarihi hem de doğal güzellikleri bağrında yoğurmuş. Milet uygarlığınca “kutsal bir alan” sayılan Didim’de Antik devrin başyapıtlarından Apollon Tapınağı’nı görmek şart. Tapınağa Milet'ten Akbük yolunu takip ederek ulaşıyoruz. Tapınağın içindeki Medusa başı ise, Didim’in en önemli sembollerinden. Bakanı taş yaptığına inanılan Medusa başı heykelini görmek için yerli ve yabancı çok sayıda turist Didim’e geliyor. 12 İyon kentinden biri olan Prie-
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
GEZİ-TÜRKİYE
MEDUSA BAŞI
ne’yi de mutlaka ziyaret etmelisiniz. Arkeolojide Hellenistik çağın en güzel şehirlerinden biri olan Priene, kayalar içine oyulu mezarları ile Heraklia antik kenti, Ege günbatımının en özel seyirlik noktalarından Karina ve çok çeşitli kuş türleriyle Bafa Gölü de Didim’in turistik potansiyelini artıran diğer güzellikler. Didim’e gelip bu tarih hazinelerini görüp bir de üstüne tatil yapmanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. 55 kilometrelik sahil şeridi boyunca 9 plaj ve 1 marinaya sahip olan Didim, Ege’nin en temiz kıyılarına sahip bir tatil beldesi. Altın sarısı kumlarıyla Ege’de bir efsane olan Didim’in en meşhur plajı, Altınkum. Mavi bayraklı plajda gönül rahatlığıyla denize girebilir, su altı dalışları yapabilir, engin maviliklerinde tekne turlarına çıkabilir, hatta manzarasını önünüze katarak nefis balık ziyafetleri çekebilirsiniz. Biz de günümüzün kalanını plajda dinlenerek geçiriyoruz. Saat 17.00 gibi ayrılıp, Bodrum’dan kalkacak uçağımıza ulaşmak için yola çıkıyoruz. Aydın’a İzmir tarafından girip, Muğla tarafından veda ediyoruz. 90 kilometrelik bir yolculuk bizi dönüş uçağımıza ulaştırıyor.
İSMMMO YAŞAM l 55
AveaPark yaz konserleri başlıyor
KÜLTÜR-SANAT
İstanbul’un yeni eğlence merkezi Vialand, bu yaz AveaPark konserlerine ev sahipliği yapıyor. Türkiye’nin en büyük yıldızları 6 Eylül’den itibaren Vialand Gösteri Merkezi AveaPark’ta sevenleriyle buluşuyor. AveaPark bir ay boyunca her hafta sonu birbirinden güzel konserlerle İstanbulluları coşturacak. Konserler 21.30’da başlıyor. Oturma düzeninin olmadığı konserlerde bilet fiyatlarının 67.5 TL olduğunu belirtelim. Hande Yener, Mustafa Ceceli, Göksel, Mustafa Sandal, Ebru Gündeş, Soner Sarıkabadayı, Bengü, Hadise, ENBE Orkestrası, Gülben Ergen, Ziynet Sali, Özcan Deniz, Rafel El Roman, Funda Arar, Gülşen, Hülya Avşar, Sibel Can, Demet Akalın, Ferhat Göçer, Murat Boz, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu, MFÖ, Yalın, Sertab Erener yaz boyunca her cuma-cumartesi AveaPark’ta birbirinden güzel şarkılarını seslendirecek. Konserlerle ilgili ayrıntılı bilgi; www.aveapark.com.tr adresinden öğrenilebilir.
İstanbul’da resital mevsimi İstanbul Resitalleri'nin yedinci sezonu, uluslararası virtüözlerin dünya takvimlerine yine "İstanbul" adını yazdırıyor. Muhteşem piyanistler ve plak şirketlerinin gözde sanatçıları, büyüleyici performansları ile Sakıp Sabancı Müzesi 'the Seed'de İstanbul Resitalleri için sahneye çıkıyor. Yeni sezon, yine bundan önceki sezonlarda olduğu gibi Ekim'den Haziran'a 9 ay boyunca her ay bir piyano dehasını, İstanbul izleyicisi ile buluşturacak. 5 Ekim 2013'deki açılış resitali başlayacak olan yeni dönem, 5 Haziran 2014 tarihinde final resitali ile sona erecek. İstanbul'un en prestijli adreslerinden Sakıp Sabancı Müzesi 'the Seed' 7. Sezon'da da İstanbul Resitalleri'nin evi
56 l İSMMMO YAŞAM
olacak. 21. yüzyılın en büyük piyanistlerinden biri olacağına inanılan Fransız piyanist David Kadouch, İstanbul Resitalleri 2013-2014 sezon açılışı için geliyor. İstanbul Resitalleri, Ekim ayında Mussorgsky'nin "Bir Sergiden Tablolar"ı ile Chopin'in prelüdlerinden oluşan dinamik bir programla açılışını yapacak. İstanbul, Kasım ayında "Chopin görse aşık olurdu" denilecek kadar iddiali piyanizmi ile Laure FavreKahn'ı farklı bestecilerin popüler dans parçalarından oluşan son albümü "Danses"ı kutlamak üzere ağırlayacak. Ayrıntılı bilgi; www.istanbulresitalleri.com
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Çağdaş sanatın yıldızı Sakıp Sabancı Müzesi, yine önemli bir dünya sanatçısının eserlerini İstanbul’a taşıyor. Çağdaş sanatın yıldız isimlerinden Hint asıllı İngiliz sanatçı Anish Kapoor’un sergisi 10 Eylül’de açıldı. Sergi 5 Ocak’a kadar sürecek. Sanatçının taş işlerinden geniş bir seçkinin yer aldığı ‘Anish Kapoor İstanbul ’da başlıklı sergi, sanatçının daha önce hiç görücüye çıkmamış işlerini de kapsıyor. Sir Norman Rosenthal’un küratörü olduğu sergide Kapoor’un dev ölçeklerdeki heykellerini sergileyebilmek için Sakıp Sabancı Müzesi’nde de değişiklik yapılmasına sebep oldu. Bunun çok zorlu bir süreç olduğunu aktaran müze direktörü Nazan Ölçer, Sakıp Sabancı Müzesi’nin bienal zamanı çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapma geleneğine bu yıl Anish Kapoor’la devam ediyor olmalarından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Küratör Rosenthal de normalde dünyadaki diğer büyük enstitülerde ve kurumsallaşmış müzelerde gerçekleştirilemeyecek isteklerini Nazan Ölçer ve SSM’nin hiçbir şeye hayır dememe politikası sayesinde bu sefer gerçekleştirebildiklerini söyleyerek serginin önemine dikkat çekti. Sergi ile ilgili düzenlenen basın toplantısı için Türkiye’ye gelen Anish Kapoor, Ortadoğu’daki müzelere destek veren, onların daha da iyi bir konuma gelmesi için çalışan bir sanatçı olarak Ortadoğu’ya nasıl baktığı sorusuna “Tabii ki ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi gerektiğini düşünüyorum” yanıtını verdi. Ancak zamanında kendisine de Hint asıllı olduğu için egzotik bir bakışın yöneltildiğini belirten Kapoor, sanat dünyasının bu gibi oryantalist tuzaklara düşmemesi gerektiğini, sanatın daha aşkın sorular sorduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.
Efsane rock grubu İstanbul’da Tüm dünyada 20 milyondan fazla satan, efsane rock grubu Europe, güçlü performansları ve unutulmaz şarkılarıyla 28 Eylül’de İstanbul’un yeni yaşam ve müzik parkı Lifepark’a geliyor. Ünlü İsveçli grup, “The Final Countdown” şarkısını pop rock marşlarından biri haline getirirken, “Carrie”, “Superstitious” gibi birbirinden ünlü şarkılarını da yine pop rock tarihinin ezberlenen hitleri arasına sokmayı başarmıştı. Son olarak 2012 baharında “Bag of Bones” albümünü yayınlayan Europe, yeni ve eski parçalarını rock severler için çalıp söyleyecek. Bahçeköy’de bulunan Lifepark’taki konser 18.30’da başlayacak.
Anadolu Ateşi seni çağırıyor!
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
KÜLTÜR-SANAT
Anadolu Ateşi, 14 yıllık tecrübesi ile kurduğu Dans Akademisi’nde yeni yetenekleri keşfetmeye devam ediyor. 19 Ağustos’ta başlayan kayıt alımı Ekim ayının ilk haftasına kadar sürecek. Dansın ve müziğin hayatının ya da sevdiklerinin hayatının bir parçası olmasını isteyen herkes 2 dönem (16 hafta x2) sürecek olan programlara Anadolu Ateşi’nin İstanbul, Ankara ve Antalya şubelerine kayıt için başvurabilir. Anadolu Ateşi Dans Akademisi, dans ve müzik eğitiminin ve disiplininin küçük yaşlarda başlamasını destekliyor. İlk kez dansla tanışacak çocuklar için iki hazırlık sınıfı bulunuyor. Akademide hazırlık 1 sınıfında 4-5 yaş aralığında olan minik dansçılar, hazırlık 2 sınıfında ise 6-7 yaş grubundaki çocuklar eğitim görecekler. Akademi de geleceğin kıvılcımlarının yetiştirildiği 3 sınıf bulunuyor. Kurslarla ilgili detaylı bilgi: http://www.anadoluatesi.com Telefon: 0212 234 98 24
İSMMMO YAŞAM l 57
Belalı Manzoni'ler
Orijinal adı: The Family Tür: Dram, Gerilim, Komedi Yönetmen / Senaryo: Luc Besson Oyuncular: Robert De Niro, Michelle Pfeiffer, Tommy Lee Jones, Dianna Agron, David Belle
l Luc Besson’un yönettiği ve Robert De Niro'nun başrolde olduğu "Belalı Manzoni'ler" bir karamizah filmi... Manzoni ailesinin kökenleri, aslında kötü şöhretli bir mafya geleneğine dayanmaktadır. Fransa'nın Normandy bölgesine, tanık koruma programı çerçevesinde yerleştirilen Manzoniler, Blake so-
yadını alırlar ama yeni çevrelerine alışmakta "biraz" zorluk çekerler. Anne Maggie kasabanın merkezini talan ederken, kardeş Blake'ler okulda gizlice terör estirirler; Fred Blake adını alan Giovanni Manzoni ise her şeyi kontrol altında tutmaya çalışmaktadır...
l “Diana” Galler Prensesi Dia-
SİNEMA -DVD
Diana
58 l İSMMMO YAŞAM
Tür: Biyografi, Dram Yönetmen: Oliver Hirschbiegel Senaryo: Stephen Jeffreys Oyuncular: Naomi Watts, Naveen Andrews, Cas Anvar, Juliet Stevenson, Geraldine James
na’nın hayatının son iki yılına ışık tutuyor. 1997’de şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybeden Prenses Diana’yı beyazperdeye taşıyan film, Leydi Di ve onun Dodi Fayed’den önceki Pakistanlı sevgilisi Hasnat Khan ile olan ilişkisine odaklanıyor. Çıkan dedikodulara göre derin bir aşk acısı yaşayan Diana, 1997’de aynı arabada hayatını kaybettiği Dodi Fayed ile kalp cerrahı olan Dr. Khan’ı kıskandırmak için birlikte olmaya başlamış. Diana ve Hasnat’ın 1995-1997 yılları arasında yaşadıklarından yola çıkan filmin yönetmenliğini ise Oliver Hirschbiegel üstlenirken başrolde Naomi Watts’ı seyrediyoruz.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Meryem Tür: Dram, Romantik Yönetmen / Senaryo: Atalay Taşdiken Oyuncular: İsmail Hacıoğlu, Zeynep Çamcı, Mustafa Uzunyılmaz, Mehmet Usta, Zerrin Sümer
l 17- 18 yaşlarında, güzelliği ile tüm kasabanın ilgisini çeken Meryem’e, aynı kasabada yaşayan ve oğulları İstanbul’da çalışan bir aile talip olmuş ve 10 gün içerisinde nişan, kına gecesi ve düğün yapılmıştır. Meryem'in kocası Mustafa, düğünden ancak birkaç gün önce gelmiş ve 6 gün evli kaldıktan sonra “Bir düzen kurar, seni de İstanbul’a alırım” diyerek yaşadığı şehir olan İstan-
bul’a dönmüştür. Kayınvalidesi ve kayınpederi ile yaşamaya başlayan Meryem, bir yandan hasret çekerken, bir yandan da umudunu korumaktadır. En önemlisi de evin her türlü hizmetini görmeyi görev saymıştır kendine. Çünkü o evde gelin olarak bulunmasının asıl nedeni iyi hizmet etmesi içindir...
DVD SEPETİ l Beni Asla Bırakma Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro'nun aynı isimli romanından beyazperdeye uyarlanan filmin başrollerini Keira Knightley, Carey Mulligan ve Andrew Garfield paylaşıyor... Çocukluktan beri yakın
l Marie Antoinette
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
l Köstebek Köstebek, mafya ve polis teşkilatı arasında geçen savaşı anlatıyor. Uzun yıllardan beri mafya tarafından, polis teşkilatına sızmak üzere yetiştirilen adamlar son derece iyi pozisyonlardadırlar. Aynı şekilde polisin aynı amaçla yetiştirdiği adamları da mafya içinde cirit atmaktadırlar. Ancak vakit her şeyin açığa çıkma vaktidir. Her iki cephede de köstebeklerin var olduğu anlaşıldığında söz konusu köstebeklerin ölümle burun buruna gelecekleri koşturmaca ve macera başlayacaktır. Film, dört dalda Oscar sahibi...
SİNEMA -DVD
Antonia Fraser’ın çok satan kitabından, Sophia Coppola tarafından beyazperdeye uyarlanan film, tarihin en ünlü kadın figürlerinden birine, Fransa kraliçesi Marie Antoinette’in dramına odaklanıyor. Fransa kralıyla evlendirilen genç Avusturya kraliçesi Marie Antoniette, yaşamını sürdüreceği bu yeni hayat düzeninde çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Kayıtsız ve ilgisiz bir kocaya sahip olan genç kraliçe, çeşitli siyasi oyunlara ve politik hesaplaşmalara tanık oluyor.
arkadaş olan Ruth, Tommy ve Kathy başka insanlara organ sağlamak için klonlanmışlardır. Üç arkadaşın çocukluk yılları da yatılı olan bir okulda geçmiştir. Erişkinliğe ulaştıklarında ise ürpertici gerçekle tanışmaları ve kendilerine çizilmiş olan kaderlerine hazırlanmaları gerekmektedir.
İSMMMO YAŞAM l 59
Suriye’de silahsız çözüme doğru ABD’nin Suriye’ye operasyonu için sayılı günler kaldığı konuşulurken, Dışişleri Bakanı Kerry’nin bir lafı sonrasında Rusya’nın açıkladığı silahsız çözüm formülü, dünyadaki hesapları değiştirdi. Şam “Kan akmasını önleyecekse Rus formülünü kabul ediyoruz” dedi. Suriye’nin kimyasal silahların denetime açılması, Avrupa ve Arap ülkelerinden destek buldu. ABD, “BM’de görüşelim” dedi. Suriyeli muhalifler ise öfkeli.
Suriye üzerindeki savaş bulutlarının sürpriz adımlarla aralanmasının ardından ABD ile Rusya anlaştı. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Cenevre’de yaptıkları görüşmenin ardından uzlaşıya vardıklarını açıkladı. Şimdi, gözler elindeki kimyasal silahları, uluslararası denetime açması beklenen Esad rejiminde. Türkiye, bu anlaşmaya karşın, yaptıklarının bedelini ödemesi için Esad’a askeri müdahaleyi savunurken hükümetin “savaş yanlısı” politikası eleştiri konusu oluyor. Bu gelişmeler yaşanırken binlerce insanın sınırlarına hücum ettiği Türkiye, güvenlik önlemlerini artırıyor. Bu konuda koordineyi sağlayan ve eğitimli personeli bulunan AFAD teyakkuzda. Bir süredir rutin olarak alınan önlemler sınırda Hatay, Urfa ve Kilis’te daha da üst düzeye çıkarıldı.
62. GÜN
Süreç tıkandı
İmralı, BDP ve Kandil’in hükümetten beklediği demokratikleşme paketinin bugüne kadar açıklanmaması nedeniyle çözüm sürecinde yaşanan gerilim, KCK’den gelen “Geri çekiliş durduruldu, ateşkes konumu korunacaktır” açıklamasıyla çözüm süreci şimdilik tıkanmış gibi görünüyor. Hem Abdullah Öcalan ile görüşme yapan heyette yer alan, hem de Kandil ile temasta bulunan BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, gelinen noktada Öcalan ile yapılacak görüşmenin bir yol haritası bakımından daha da önem kazandığına işaret etti. Buldan, Kandil’in Öcalan’dan bağımsız olarak “asla hareket etmeyeceğini” vurgulayarak, “Liderlerinin arkasında duracaklardır. Sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum” yorumunu yaptı.
6 l İSMMMO YAŞAM
KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, “Eğer 1 Eylül’e kadar ikinci aşamanın gerektirdiği yönde adım atmazlarsa bizim artık yapacağımız bir şey kalmaz... Ve hatta böyle devam ederlerse geriye gelen güçler nasıl geldilerse öyle de tekrar Kuzey’e giderler” çıkışını yapmıştı. Bayık’ın bu açıklamasının yankıları sürerken, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, hükümetin demokratikleşme konusunda adım atmaması nedeniyle “geri çekilmeyi durdurduğunu” duyurup “ateşkes konumunun korunacağını” bildirdi. Süreçteki tüm görüşmelerde yer alan Buldan, sürecin barışa evrilmesi kararlılığı ve isteğini izlenim olarak edindiğini aktarırken, “Hükümet sağlıklı bir şekilde adım atsaydı bugün geri çekilme süreci durdurulmazdı” dedi.
MART-NİSAN 2013
Mısır’da da ‘tencere tava’ eylemi Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbe ile devrildiği Mısır’da kan durmuyor. Askeri yönetimin oluşturduğu geçici hükümetin yargılamaya hazırlandığı devrik Cumhurbaşkanı Mursi için geri sayım başlarken destekçisi olan Müslüman Kardeşler’in (İhvan) sürüklediği protestolarda binlerce kişi yaralandı, yüzlercesi de hayatını kaybetti. Orduya bağlı güvenlik güçleri çoğu kez yalanlasa da ülkede ölümlerin en büyük nedeni silahla vurulmalar. Ülkede askeri darbeyi benimsemediği gibi Müslüman Kardeşleri de desteklemeyen üçüncü bir büyük kesim ise “tencere-tava eylemiyle” sesini duyurmaya çalışıyor. Bu taraftaki Mısırlılar her akşam saat 9’da tencere tavalarını çalmaya devam ediyorlar.
Eylemler yayılıyor
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
adım atmıyor. Ağustos’ta Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Trabzonspor maçı öncesinde tribünlerden Gezi Parkı direnişine destek tezahüratları yükseldi. Beşiktaş’ın Spor Toto Süper Lig’in ilk haftasında Atatürk Olimpiyat Stadı’nda Trabzonspor’la oynadığı maçta “Her yer Taksim, her yer direniş”, “Biber gazı, oley” “Sık bakalım, sık bakalım. Kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım” sloganları yankılandı. G.Saray taraftarları da Türk Telekom Arena Stadı’nda Gaziantepspor maçında Gezi Parkı direnişine büyük destek verdi.
İstanbul’un örnek konut bölgesi olarak gösterilen Levent’te yeşil alanlar ve sosyal donatı alanları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca hazırlanan imar planları ile tek tek yapılaşmaya açılıyor. Çağdaş Levent Derneği Başkan Yardımcısı Zehra Eliçin, konut bölgeleri içinde kalan yeşil alanlara ticari fonksiyonlar getirilmesini eleştirerek “Afet zamanı mahallenin toplanacağı bu alanlar betonlaşacak, soluk alacak yer kalmayacak” dedi. 1950’li yıllarda planlanan Levent, yıllardır etrafında yükselen devasa gökdelenler arasında bir vaha gibi varlığını devam ettiriyor. 1980’li yıllardan itibaren semtteki yeşil alanların bir kısmı Emlak Bankası tarafından satışa çıkarılarak özel mülkiyete geçti. Ancak imar planlarında “yeşil alan” olarak işaretlendiği için herhangi bir inşaat yapılmadı. Zaman zaman bölgeyi imara açmak için yapılan girişimler de semt sakinlerinin tepkileri sonucu engellendi. Ancak son 2 yılda durum değişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı parsel bazında düzenlemeler yaparak yeşil alanları imara açmaya başladı. 2012 yılının sonunda Etiler Polis Meslek Yüksekokulu ile bu parselin kuzeyindeki tescil harici alan “ticaret ve hizmet alanı” ve “park alanı” olarak düzenlendi. İstanbul’un en değerli arazilerinden biri olarak gösterilen alanda emsal 2.5 olarak belirlendi, yani parsele 100 bin metrekarelik inşaat hakkı tanındı. Yükseklik sınırlaması da getirilmedi. Yeni imar planına göre buraya alışveriş merkezi, restoran, otel yapılabilecek.
62. GÜN
Türkiye’de Gezi ruhu, adeta yeni eylemlerle besleniyor. ODTÜ Ormanı’nda otoban, Mamak Tuzluçayır’da Cami-Cemevi projesi ile Okmeydanı başta olmak üzere pek çok olaydaki polis şiddeti, kamuoyunda tepkileri arttırıyor. Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, polis memuru Mustafa Sarı ile son olarak Antakya’da Ahmet Atakan’ın yaşamını yitirdiği protesto eylemleri, statlarda ise renkli görüntülere sahne oluyor. Gözaltılar, tutuklamalar, davalar ve gözdağı ile tehdit içeren demeçlere karşın taraftarlar, Gezi protestolarından geri
Levent’te son yeşil alanlar da imara açılıyor
İSMMMO YAŞAM l 7
l Yazar: Emre Kongar / Aykut Küçükkaya l Yayınevi: Cumhuriyet Kitapları l Sayfa sayısı: 192 Taksim Gezi Parkı
Direnişi beklenmedik bir anda ortaya çıktı. Hala kamuoyunda tartışılan ve “Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” belirtilen sürecin doğal bir sonucu olarak, ortaya çok sayıda kitap çıktı. Cumhuriyet yazarı Prof. Emre Kongar ve Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Aykut Küçükkaya'nın birlikte hazırladığı çalışma başucu belgeseli niteliğinde. Küçükkaya, direnişi gün gün belgelerken, Kongar olaya toplumbilimsel açıdan yaklaşarak ulusal ve evrensel boyutları inceliyor. Kitapta çeşitli sanatçı, gazeteci, siyasetçi ve yazarların tweetlerine yer verilirken, Cumhuriyet gazetesi arşivinden özel fotoğraflar da yer alıyor.
Ruhi Mücerret
l Yazar: Murat Menteş l Yayınevi: April Yayınları l Sayfa Sayısı: 320 "Ruhi Mücerret" İstiklâl Harbi’nin son gazisi, 100 yaşındaki milli kahramanın romanı... Behzat Ç.'nin yazarı Emrah Serbes'in "100 yaşından küçükseniz, bu romanı mutlaka okuyun!" dediği kitap, ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeriyor... Ruhi Mücerret bir dünya starına nasıl dönüşüyor? Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat Masum Cici’yi haklayabilecek mi? Mabet filozofu Avni Vav’dan daha neler öğrenecek? Nazlı Hilal’e, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak? Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi? Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak? Yeğeni Ozan’ı hangi parayla tedavi ettirecek? İstiklâl Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor. Serseri kurşunlar uçuşuyor...
Âyetü’l Kürsî l Yazar: Cemalnur Sargut l Yayınevi: Nefes Yayınları
KİTAP
l Sayfa sayısı: 184 Cemâlnur Sargut tarafından derlenen
Âyetü’l-Kürsi, çeşitli tefsir çalışmalarının yanı sıra İnsân-ı Kâmil’lerin yorumlarından faydalanılarak âyetin tasavvufi mânâsının derinlemesine incelendiği bir çalışma. Cemâlnur Sargut’un ifadesiyle: “Ayetü’l Kürsi’nin tamamı, Allah’ın kulunu hıfzetmesini anlatmaktadır. Allah kulunu, onun hiçliğini ve kendi büyüklüğünü göstererek korur. Âyetü’l-Kürsi kalplere dirilik verir. İmanı zaaftan korur. Tevhid konusunda bizi muhafaza eyler. Âyeti okudukça iman güçlenir, îman güçlendikçe Âyetü’l Kürsi, eman hikmetiyle bizi hıfzeder, tevhid ve ihlâs sırrını kalplere ilka eder.”
60 l İSMMMO YAŞAM
l Dönüş l Gezi Direnişi l Kardeşimin Hikayesi l Ruhi Mücerret l Bir Psikiyatristin Gizli Defteri l Âyetü’l Kürsî l Cehennem l Çapulcunun Gezi Rehberi l Peri Gazozu l Incognito: Beynin Gizli Hayatı
ŞİİR İKİNİZDEN HANGİSİ İkinizden hanginizin Saçları gece laciverdi siyah Yıldız tozundan ışıltılı ve zengin Bakır çalığı gözleri derin Yer yer eflatuna çalıyor İkinizden hanginizin Nemli dudakları fuschia Kirpikleri kaşlarına dolaşık Ağzı fena halde aşık Başladığı her öpüşte kalıyor İkinizden hanginizin Neyi noksan neyi fazla İkinizden hanginize sorsan Her defasında Kendisini ötekisi sanıyor Çok fena aldanıyor Sahi siz Hanginiz Hanginizsiniz
ATTİLA İLHAN
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
l Remzi Kitabevi (Ağustos 2013)
Gezi Direnişi
EN ÇOK SATANLAR
Incognito: Beynin Gizli Hayatı l Yazar: David Eagleman l Yayınevi: Domingo Yayınevi
l Sayfa sayısı: 304 Ünlü nörobilimci David Eagleman, Incognito
ile beynimizin derinlerine dalarak, yaptığımız, düşündüğümüz ya da hissettiklerimizin çok büyük bir kısmının bizden başka bir biz tarafından yönetildiğini ortaya koyuyor. Sadakat geninden sizi olmadığınız birine dönüştüren beyin zedelenmelerine; optik yanılsamalardan striptizcilerin neden ayın belirli zamanlarında daha çok para kazandığına; Truva fatihi Odysseustan renkleri işitip biçimleri tadabilen sinestezik insanlara kadar geniş bir yelpazeden vakaları ve araştırmaları bir araya getiren Incognito, beynimizin işleyişi ve çelişkileri hakkında olağanüstü bir keşif yolculuğu sunuyor.
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş l Yazar: José Saramago l Yayınevi: Kırmız kedi Yayınevi l Sayfa sayısı: 208 José Saramago "Ölüm Bir Varmış Bir
Yokmuş"ta ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını, çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü, edebi, toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işliyor... Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayalkırıklığı ve kaosa bırakır. İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir, ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. Hükümetten kiliseye, sağlık kurumlarından ailelere, şirketlerden mafyaya kadar herkes ölümün ortadan kalkmasının getirdiği sonuçlarla mücadele etmek zorundadır.
ÇOCUKLARA ÖZEL
KİTAPLAR Ben 10 - Omniverse Yeni Bir Başlangıç Yazar: Kolektif Yayınevi: Doğan Egmont Yayıncılık Sayfa sayısı: 24 Ben Tennyson'ın artık yeni bir Omnitrix'i vardı ve keşfedeceği yeni uzaylılar için hazırdı. Ama eski takımı beklenmedik bir şekilde dağıldı: Gwen üniversiteye gitmek için başka bir şehre taşındı, Kevin de onun yanına yerleşti. Ve Büyükbaba Max ona yeni bir ortak buldu: Rook Blonko. Yeni ikilinin, uzaylı savaş lordları ve kozmik suçlularla savaşmak için tüm yeteneklerine ve silahlarına ihtiyaçları var!
Gezgin
Lydia Daughtry, bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşünmektedir. Ta ki yakışıklı bir dük onda varlığından bile habersiz olduğu duygular uyandırana kadar. Fakat ona kaybettiklerini de hatırlatan biri için böyle duygular beslemesi mümkün müdür? Malvern Dükü Tanner Blake, ölmek üzere olan arkadaşına, onun "sevgili Lydia'sına" iyi bakacağına dair söz vermiştir. Bu yüzden genç ve güzel kadını arzulama hakkını kendinde göremez; özellikle de bir başkasıyla nişanlıyken! Tanner çareyi Lydia'ya uygun bir eş aramakta bulur...
Televizyonda izlediği belgesellerden sonra dünyayı gezip görme tutkusu sarmıştı Ege'yi. Bunu yapabilmek için çok para gerektiğini biliyordu elbette. Hem daha 10 yaşındaydı; yani dünyayı gezip dolaşmak için henüz çok küçüktü. Ancak, yolculuğa çıkmanın ille de otobüse, vapura, uçağa binip bir yerden bir yere gitmek olmadığını anlaması uzun sürmedi...
l Yayınevi: Pegasus Yayınları / Roman Dizisi l Sayfa sayısı: 320 Sevdiği subayı savaşta kaybeden Leydi
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
KİTAP
Nefes Nefese l Yazar: Kasey Michaels
Yazar: Bilgin Adalı Yayınevi: Can Çocuk Yayınları Sayfa sayısı: 104
İSMMMO YAŞAM l 61
Apple’ın yeni cep telefonu modeli iPhone 5S, parmak izi okuyucu sensor özelliğiyle dikkat çekiyor. Sahibini parmak izinden tanıyan telefonu böylece başkalarının açması mümkün olmuyor. Ayrıca iTunes mağazasından parmak iziyle alışveriş yapılabilecek.
iPhone 5S, parmak iziyle geldi
TEKNO-YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Apple’ın cep telefonu iPhone’un yeni modelleri 5S ve 5C, ABD dahil dokuz ülkede piyasaya sürüldü. Türkiye’ye aralık ayında gelmesi öngörülen modeller yine kuyruklarla satışa çıktı. iPhone 5S, Apple'ın ‘Touch ID’ ismini verdiği parmak izi okuyucu sensor özelliğine de sahip olacak. Kullanıcılar bu özellik sayesinde telefon üzerindeki giriş düğmesine dokunarak telefonlarının kilidini açabilecekleri gibi iTunes mağazasından da alış veriş yapabilecekler. Gümüş, altın ve uzay grisi renkleriyle gelen iPhone 5S’te 64 bitlik A7 işlemci bulunuyor. Grafikleri ve uygulamaları şu andakinin 2 katı hızda işleyebiliyor. Telefonun bataryası eskisiyle aynı olsa da kamerası bir adım önde. iPhone 5S saniyede 10 kare fotoğraf çekebiliyor. iPhone 5S’in en ilgi çeken özelliklerinden biri de Touch ID adlı yeni parmak izi okuyucusu oldu. Sahibini parmak izinden tanıyan telefonu böylece başkalarının açması mümkün olmuyor. Ayrıca iTunes mağazasından parmak iziyle alışveriş yapılabilecek. Touch ID Home tuşuna yerleştirilen bir parmak izi okuyucusu sayesinde
62 l İSMMMO YAŞAM
artık iPhone, sahibinin parmak izini öğreniyor. Bu sayede örneğin kilit ekranından ana ekrana geçerken ya da Apple ID ile iTunes Store üzerinden herhangi bir içerik satın almaya kalktığında bu işlemlerin sahibi tarafından mı yoksa başkası tarafından mı yapıldığına bakarak işlemi gerçekleştiriyor ya da gerçekleştirmiyor.
5C DAHA UCUZ IPHONE Daha eğlenceli ve daha renkli olan iPhone 5C ‘ucuz’ iPhone olarak satışa çıktı. Yeşil, be-
yaz, mavi, pembe ve sarı renklerinde piyasaya sürüldü. iPhone 5C’nin A6 çiple grafik kalitesi oyun konsolu kalitesinde olduğu belirtiliyor. 10 santimetrelik ekrana sahip telefonda 8 mega piksellik kamera var. 5C'yi, 5S’den ayıran ilk özellik kasa rengi ve malzemesi. iPhone 5C'in kasası metal alaşımlı plastik bir malzeme. iPhone 5C kasa renkleri çeşit çeşit. 4 inçlik 1136x 640 piksel çözünürlükte ekranı ve A6 işlemcisi iPhone 5'ten miras alınıyor. 1 GB RAM, çift bant Wi-Fi, 8 MP çözünürlükte arka kamerası var. ABD’de iPhone 5S’in fiyatı iki yıllık taahhütlü olarak 16 GB için 199 dolardan başlayacak. 16GB, 199 dolar, 32GB 299 dolar, 5S 64GB 399 dolarlık fiyattan satışa sunuldu. Kontratsız iPhone 5S’in 16 GB’lik modeli 649 dolardan başlıyor. ABD’de iPhone 5C iki yıllık GSM şirketi taahhütüyle 16 GB için 99 dolar, 32 GB için 199 dolara satılıyor. Kontratsız fiyatlar ise 16 GB 549, 32 GB 649 dolar. Bütün fiyatlara vergi eklemek gerekiyor.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Asus’tan yeni tablet Asus, filmlerin keyfine varmak ve oyun oynamak isteyenler için Full HD ekrana sahip tablet bilgisayarı MeMO Pad’i tanıttı. 10.1 inç’lik ekrana sahip tablet Intel Atom işlemciye ve Android 4.2 işletim sistemine sahip. Dahili hoparlörlerinde SonicMaster ses teknolojisi kullanıldı. Arkasın-
Kesintisiz müzik keyfi Sony, yeni E Serisi video MP3 çaları Walkman NWZE380’i piyasaya sundu. 30 saate varan pil ömrü bulunan E380, aynı zamanda dosyalarınızı kişisel bilgisayarınızın müzik kütüphanesi veya iTunes’dan kolay aktarma imkanı da sunuyor. Cebe veya çantaya rahatlıkla sığabilen E380, güçlü bir ses teknolojisine sahip. Güçlü bas, billur gibi tizler ve stereo kanalları arasında azaltılan sızıntılarla müzik keyfini zenginleştiriyor. Parlak LCD ekranı üzerinde fotoğraf ve videoları görüntüleyebilmek ve FM radyo istasyonlarını da dinlemek mümkün. E380, uzun yolculuklarda da eğlence arkadaşı olmayı hedefliyor.
da ve önünde HD kameralar da bulunuyor. İnternette gezinmek, video oynatma ve oyun için 2 GB’lık belleği bulunan MeMO Pad, 9.5 milimetre kalınlığında 580 gram ağırlığında. MeMO Pad, 10 mavi, beyaz ve pembe renklerde, 16 GB veya 32 GB kapasiteyle piyasaya çıkıyor.
Fotoğrafta anı yakala
DJ siz olun
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
TEKNO-YAŞAM
Philips, yeni DJ serisiyle, DJ monitör tipi kulaklık tercih edenler için yeni seçenekler sunuyor. Philips SHL3000 güçlü ses çıkışıyla müzikten maksimum keyif alınmasını sağlıyor. Yumuşak yastıklı döner kulaklık başlıklarıyla kullanıcı dostu tasarıma sahip bu kulaklık, hareket halindeyken de başarılı sonuçlara imza atıyor. Model, 1.2 metre uzunluğunda kabloya sahip. Kapalı tip akustik yapısı ile oldukça iyi bir ses yalıtımı var. Dinamik ve sıkı bir bas performansı isteyenlere ise Philips SHL3100, iyi bir alternatif sunuyor. 1500 megawatt’lık güçle donatılan kulaklık, en yüksek ses seviyesinde dahi hiçbir bozulmaya yol açmıyor.
Samsung’un optik zoom’u yüksek fotoğraf makinesi WB110 ile detaylara daha yakın olmak mümkün. 26x optik zoom’a sahip olan WB110, çekmek istediğiniz nesneye odaklanarak, uzak mesafelerden bile net ve parlak görüntüler elde etmenizi sağlıyor. 3.0 inç’lik LCD ekranı, 22.3 milimetre ultra geniş açılı lensi ve yüksek kaliteli görüntüler elde etmenizi sağlayan 20.2 megapiksel çözünürlüğe sahip sensörü var. Live Panorama özelliği ise panoramik görüntüler elde etmenize ve deklanşör tuşuna basılı tutarken, ekran üzerinde kaydırma yaparak bu görüntüleri canlı izlemenize olanak tanıyor.
İSMMMO YAŞAM l 63
l
KOMİK RESİMLER
BALIK Üç arkadaş balığa çıkmışlar. Aralarında konuşuyorlardı. Birincisi: -Bugün balığa çıkabilmek için karıma bir hafta içinde bütün evi boyayacağıma dair söz verdim. İkincisi: -O da bir şey mi ben bugün balığa çıkabilmek için karıma bir hafta içinde bütün elektronik eşyaları yenileyeceğime söz verdim. Üçüncüsünden ses çıkmayınca sormuşlar: -Eee, sen ne söz verdin balığa çıkabilmek için? -Vallahi bir söz vermedim. Sabah kalkınca karıma balığa mı çıkayım, annemlere mi gideriz diye sordum. Cevabı kesin ve netti: -Üstünü sıkı giyin üşütme…
MİZAH
DİLENCİ Adam topal dilenciye para verirken acımış ve gönlünü de almak istemiş: Ayağın topal ama şükret ya kör olsaydın. Dilenci de: -Körlüğü de denedim abi, iş yok. Onluk diye beşlikleri yutturuyorlar.
64 l İSMMMO YAŞAM
BEYİN
Temizlikçi Fadime açık öğretimden diploma almak için fen bilgisi sınavına girer. Hoca sorar, Fadime cevaplar. -Mide ne yapar? -Sindirim yapar, yediklerimizi öğütür. -Akciğer ne iş yapar? -Solunum yapar, bizi yaşatır. -Kalp ne iş yapar? -Kan dolaşımında rol oynar. -Peki... Beyin ne iş yapar? -Ha o mu? O bizim apartmanda kapıcılık yapar.
GİYOTİN
Bir papaz, bir sarhoş ve bir mühendis giyotinle idam edileceklermiş. Sıra öncelikle papazdadır. İnfaz memuru papaza sormuş: - İnfaz edilirken yukarı mı aşağı mı bakmayı tercih edersin? Papaz cevap vermiş: - Yukarı bakmak isterim. En azından ölürken yüzüm Tanrı’ya dönük olur. Papazın isteği yerine getirilir, giyotin bıçağı havaya kaldırılır ve bırakılır. Bıçağın hızı kesilir, kesilir ve tam papazın boynuna santimetreler kala duruverir. Bu Tanrıdan bir işaret olarak görülür ve papaz serbest bırakılır. Sıra sarhoşa gelmiştir. Bir umutla sarhoş da yukarı dönük olmak istediğini söyler. Aynı şekilde giyotin bıçağı tam sarhoşun boynuna yaklaşmışken yavaşlar ve durur. Bu da Tanrı’nın bir işareti olarak kabul edilir ve sarhoş da serbest bırakılır. En son sıra mühendistedir. Mühendis de yukarı dönük infaz edilmek istediğini belirtir. Tam bıçak havaya kalkmışken mühendis bağırır: - Durun bir dakika, bıçaktaki sorunun nerede olduğunu anladım.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Bir gün Kayserili çocuk babasına sorar. - Babacım bana 5 TL verir misin? Arkadaşlarla gezmeye çıkacağız. Babası: - Ne 4 TL’si, ne yapacaksın 3 TL’yi, 2 TL senin neyine yetmiyor. Al şu 1 TL’yi 50 kuruşunu da geri getir.
SOL SİNYAL DUVAR YAZILARI
* Ben yalan dünyayı kaldıramıyorken bir de sanal dünyayı çıkardılar. * Yüz kişiye ‘ne yapıyorsun’ diye sordum. Hepsi de ‘iyidir sen’ cevabını verdi. Hiç kimse ne yaptığını söylemedi. * Bu hayatta gülmemi isteyen tek kişi fotoğrafçıydı. * Yemişim aşk acısını. Bu dünyada küçük ayak parmağını sehpaya çarpmak gibi bir gerçek var. * Komşunun kısır gönderdiği tabağı boş yollamamak için kısır koyup geri gönderilir. Buna da kısır döngü denir. * Dikkat dikkat. 1965 yılında içilen kahvelerin hatırı dolmuştur. * Babama değerimi sordum, “Dünyalar kadar!” dedi. Dünyanın değerini sordum, “Beş para etmez” dedi. * Vicdanı tertemizdi, zira onu hiç kullanmamıştı. * Eğer evrende bizden başka uygarlık yoksa, büyük bir yer israfıyla karşı karşıyayız! * Bitmeyen şarj, gitmeyen sevgili, sınavsız okul istiyoruz. * Kaynanamı kaybettim, görenlerin görmezlikten gelmeleri rica olunur.
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Temel arabası ile Taksim Meydanı’nda dönüp duruyordu. Aynı trafikçinin önünden beşinci defa geçerken polis de merak etti ve Temel’i durdurup sordu: -Bir yeri mi arıyorsunuz? Niye meydanın etrafında dönüp duruyorsunuz? Temel:- Sol sinyal takıldı da…
MALİYECİLER ORMANDA Bir gün ormana maliyeciler gelir. Bunu gören tilki koşarak ormandan kaçarken kaplumbağa ile karşılaşır. Kaplumbağa tilkinin acelesini görünce merakla sorar: - Hayrola tilki kardeş böyle acele nereye gidiyorsun? Kaplumbağa: - Ormana maliyeciler gelmiş duymadın mı? Tilki: - İyi ama seninle ne ilgisi var? - Olmaz olur mu? Bende kürk, hanımda kürk, çocukta kürk… Bunu duyan kaplumbağa ormanı terk etmek için koşmaya başlar. O sıra koşarak giden kaplumbağayı gören leylek sorar: - Hayrola kaplumbağa kardeş böyle acele nereye? - Ormana maliyeciler gelmiş
duymadın mı? - İyi ama seninle ne ilgisi var? - Olmaz olur mu bende ev, hanımda ev, çocukta ev… Bunu duyan leylek ormanı terk etmek için koşmaya başlar. Maymun leyleği görür ve sorar: - Hayrola leylek kardeş böyle acele nereye? - Ormana maliyeciler gelmiş. Maymun sorar: - İyi ama seninle ne ilgisi var? - Olmaz olur mu, bende yazlık, hanımda yazlık, çocukta yazlık... Bunu duyan maymun paniğe kapılır ve ormanı terk etmek için koşmaya başlar. Bir müddet sonra yavaşlar ve şöyle der: - Ya ben niye koşuyorum ki! Benim popom açıkta hanımınki açıkta, çocuğunki açıkta…
Cevaplar
KAYSERİLİ
1-Uzun uzun uzanır, yılda bir kez bezenir. 2-Bir odam var, içinde otuz iki sandalye ve bir de halı var. 3- Kat kat sefer tası, içinde insan sesi. 4-Altında dört teker, üstünde yük çeker. 5-Ektim beyaz, bitti yeşil, sonra oldu kırmızı meşin. 6-Artık her yerde varım, tuşlarıma değince güzel güzel yazarım. 7-Alçacık dallı, yemesi ballı. 8- Ayağından gömerler, başını tokmakla döverler. 9-Her gün yeniden doğar, dünyaya haber yayar. 1-Ağaç 2-Ağız 3-Apartman 4-Araba 5-Biber 6-Bilgisayar 7-Çilek 8- Çivi 9-Gazete
l İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
KOMŞUNUN ÇOCUĞU Ahmet annesine sınavdan 90 aldığını müjdeler. Annesi burun kıvırır: -Komşunun çocuğu 100 aldı. Ahmet:- Anne komşunun çocuğu annesinden 200 TL harçlık almış. Anne: -Elalem bizi ilgilendirmez…
İSMMMO YAŞAM l 65
K A R E 1
2
3
4
B U L M A C A 5
6
7
8
9
10 11 12
HARFLERLE
1
SUDOKU
2
Z O R
3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13
K O L A Y
14 15 SOLDAN SAĞA 1. İri delikli kalbur – Oyma ağaç kap. 2. Tanrıbilim – Hayvan ölüsü. 3. Ekmek – Bir balık oltası. 4. Tahılın tarladaki adı – İçten. 5. Su- İlgi – Felsefede düşünce. 6. Bir ilimiz – Bir meyve. 7. Şenlik, bayram kemeri – Bir burç adı – Çıplak vücut resmi. 8. Bir meyve – Midye tava, kalamar tava sosu. 9. Direnmek işi, inat – Demirin simgesi. 10. Yüz güzelliği – Subay. 11. Olumsuzluk veren bir önek – Trabzon’un bir ilçesi – Bir ilimiz. 12. Tasvip etdmek. 13. Modası geçmiş olan – “A Night at the …” (Queen’in ünlü müzik albümü). 14. İskambilde koz – Avuç içi – Atın başındaki süsler. 15. İnce yapılı – Bir kümes hayvanı – Evet ünlemi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Sinema filmlerinin saklandığı, korunduğu ve gösterildiği merkez – Anlayışsız, kaba. 2. İlgili – Kalsiyumun simgesi – İspanya’daki gizli Bask örgütü. 3. Mihrace eşi – Bir şeker türü – Omurga kemiği. 4. Acı, sızı ünlemi – Nimet – Japon ulusal giysisi. 5. İlgi çekici, değişik kimse – Tahta cilası – Yumurtayı bir pişirme biçimi. 6. Kanun – Yolcu evi – Şarap. 7. Eşek – Kiloamperin simgesi – Namuslu. 8. Kazak başkanı – Risk. 9. Bir bağlaç – Sermaye, ka-pital – Fotoğrafta duruş. 10. Anında, şipşak – Fert. 11. Tellürün simgesi – Kaz Dağları’nın mitolojik dönemlerdeki adı – İş yeri, büro – Demiryolu. 12. Sevi – Tutsaklık – Ana musluk.
K O L A Y
1. Sinematek-Nadan. 2. Alakadar-Ca-Eta. 3. Rani-AkideOmur. 4. Ah-NanKimono. 5. Tip-Lak-Rafadan. 6. Yasa-Otel-Mey. 7. Karakaçan -KaAk. 8. Ataman-Riziko. 9. Ki-Anamal-Poz. 10. AlaminütBirey. 11. Te-İda-Ofis-Ray. 12. Aşk-Esaret-Vana.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1. Sarat-Kavata. 2. İlahiyatLeş. 3. Nen-Paraka. 4. Ekin-Samimi. 5. Ma-Alaka-İde. 6. Adana-Ananas. 7. Tak-Koç-Nü. 8. ErikTarator. 9. Direnim-Fe. 10. Cemal-Zabit. 11. NaOf-Kilis. 12. Onamak. 13. Demode-Opera. 14. Atu-AyaOyan. 15. Narin-Kaz-Ya.
SOLDAN SAĞA
66 l İSMMMO YAŞAM
Z O R
HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
İstanbul’da yaşamak cesaret ister OTOBÜS, KAMYON ZENGİNİ Cinsi
Adet
Kent
AB’de
sayısı
kaçıncı
Otobüs sayısı
115.000
253
1.
Kamyon sayısı
686.000
276
4.
302
22.
Binek oto sayısı 1.908.000
İSMMMO HABER
EN PAHALISI BENZİN İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) açıkladığı “Küresel Rakamlarla İstanbul” raporundan çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. 115 bin otobüse sahip İstanbul, AB kentleri arasında 1’inci, 680 bin kamyon sayısıyla ise 4’üncü sırada. Raylı ulaşımda sahip olduğu demiryolu ağıyla sonuncu durumdaki İstanbul, yüz bin kişi başına raylı ulaşım uzunluğu bakımından 1.5 kilometre ile 174 Avrupa Birliği kent-bölgesi içinde en son sırada yer alıyor. Atina için 100 bin kişi başına raylı ulaşım uzunluğu 5 km’yi, Madrid için 11 km’yi geçiyor. Ayrıca İstanbul benzinin yanı sıra birçok yiyecek ve içecek fiyatında da en pahalı kent durumunda. “Küresel Rakamlarla İstanbul” raporunu değerlendiren İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan küresel önemi artan İstanbul’un, pek çok yapısal sorunla karşı karşıya olduğunu, özellikle kentte yaşayanlar açısından ulaşım, kültürel, sosyal göstergeler, pahalılık gibi sorunlar nedeniyle cazibesinin azaldığını söyledi. Arıkan; “Dünyanın sayılı metropolleri arasında yer alan İstanbul’un fiziksel sınırları daha fazla zorlanırsa, kentin coğrafi avantajlarını kaybetme riski de artar” diye konuştu.
GIDA VE BENZİN PAHALI İstanbul’da yaşamak da pahalı… Küresel Rakamlarla İstanbul” raporuna göre Zürih, Tokyo, Paris, Sidney, Melbourne, Singapur, Londra, Hong Kong, Şangay, Moskova, Pekin, Meksiko City, Bangkok, Yeni Delhi gibi küresel kentlerle karşılaştırıldığında İstanbul en pahalı benzinin kullanıldı-
8 l İSMMMO YAŞAM
Türü
Sınıflama
Kaçıncı
Benzin fiyatı
17 dünya kenti
1.
Pirinç fiyatı
17 dünya kenti
9.
Dana eti
18 AB kenti
3.
Pahalılık
20 büyük AB kenti
14.
ğı kent. En ucuz benzin 77 cent ile Meksiko City’de. Rapora göre İstanbul, Avrupa’nın en pahalı 14. kenti durumunda. Avrupa bölgesinde en pahalı şehir Moskova olurken, Moskova’yı sırası ile Londra ve Cenevre izliyor. 22 AB ülkesi arasında İstanbul, en pahalı pirincin kullanıldığı 7’inci, 18 AB ülkesi ve Türkiye ile karşılaştırıldığında en pahalı dana etinin satıldığı 3’üncü, 26 AB ülkesi ve Türkiye ile karşılaştırıldığında şekerin en pahalı satıldığı 9’uncu durumda. Buna karşın 24 ülke ile karşılaştırıldığında en ucuz sütün satıldığı 18’inci, 19 AB ülkesi ve Türkiye ile karşılaştırıldığında en ucuz zeytinyağının satıldığı 4’üncü şehir konumunda. İSMMMO’nun raporuna göre, İstanbul 1000 kişi başına düşen sinema koltuğu sayısı bakımından 334 Avrupa kenti arasında, 307. sırada yer alıyor. Sağlık göstergelerinin ön sıralarında yer alan İstanbul, 100 bin kişi başına düşen doktor sayısı açısından da son sıralarda yerini alıyor. İstanbul’da 100 bin kişi başına düşen doktor sayısı 199 olurken, Atina’da bu rakam 829, Viyana’da 664, Paris’te 402…
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
Tam üyelik hayali pahalıya patlıyor Türkiye, AB’ye tam üyelik macerasında ‘eylül’ ayında yarım yüzyılı geride bıraktı. Ancak geçen 50 yılda ticari dengeler bütünüyle AB ülkeleri lehine sonuçlar doğurdu. Üye ülkelerle Türkiye arasındaki Gümrük Birliği sonrası gerçekleşen dış ticaret açığı toplamda 221 milyar doları geçti. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türkiye-AB: Bitmeyen Senfonide 50 Yıl” adlı raporu, AB ile yarım yüzyıllık maceramızı masaya yatırdı. Rapora göre, yarım yüzyılda üyelik için görüşülmesi gereken 35 faslın yalnızca 21’i açılabildi. AB yolunda en heyecan verici gelişme olarak görülen Gümrük Birliği ile dış ticarette verilen açık son beş yılda 100 milyar dolara yaklaştı, toplamda ise 221 milyar doları aştı. Raporda Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne başvurduğunda üye sayısının 6 olduğu, bugün ise 28 ülkeye ulaşılmasına karşın hâlâ kapıda bekleyen bir ülke statüsünde olmasının da kamuoyunda AB’ye olan güveni erozyona uğrattığı belirtildi. ‘DIŞ TİCARET DENGESİ ALEYHİMİZE’ (Milyon $) “Türkiye-AB: Bitmeyen Senfonide 50 Yıl” adlı raporu değerlendiren İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Yıllar AB’ye İhracat AB’den İthalat Dış Açık (İSMMMO) Başkanı Yahya Arıkan, “1957 yılında Avrupa Ekono2013 (5 ay) 25.359 37.313 11.954 mik Topluluğu adıyla altı ülkenin kurduğu birliğe katılmak için Tür2012 59.199 87.448 28.248 kiye 1963 yılında imza koydu. 1996 yılında ise Gümrük Birliği 2011 62.347 91.128 28.781 imzalandı. Aradan geçen yarım yüzyıla karşın Türkiye’nin tam üye2010 52.685 72.180 19.494 liğinin gerçekleşmemiş olması, buna karşın dış ticarette Türkiye 2009 47.013 56.509 9.496 aleyhine bir denge olması düşündürücüdür” dedi. 2008 63.390 74.408 11.017 AB ile Kopenhag Kriterleri çerçevesinde görüşülmesi gereken 2007 60.396 68.395 7.996 35 fasıldan, görünür kısa vadede ancak 22.’sinin açılabileceğini anımsatan Arıkan, AB’nin Türkiye’ye karşı samimi ve güvenilir bir görüntü vermekten çok uzaklaştığı tespitinde bulundu. “Türkiye-AB: Bitmeyen Senfonide 50 Yıl” adlı rapora göre; TürkiArıkan özellikle orta vadede Türkiye’ye ekonomik anlamda ciddi olumye Gümrük Birliği’nin imzalandığı 1996 yılını izleyen dönemde AB’ye ihsuzluk doğurabilecek gelişmelerin ufukta göründüğü uyarısında da buluracatta patlama bekledi. Ancak açıklanan verilere göre tam tersi bir gönarak, “AB, üçüncü ülkeler ve ülke grupları ile imzaladığı serbest ticaret rüntü ortaya çıktı. 1996-2009 arasında yıllık ortalama 10 milyar dolar anlaşmalarında (STA) ihracatta Türkiye’nin çıkarlarına ters adımlar atıyor. seviyesinde açık verilirken, 2011 yılında 28.8 milyar dolar, 2012 yılınTürkiye tam üye olmayı hedefleyip bunun için Gümrük Birliği anlaşmasıda da 28.2 milyar dolar oldu. 1996 yılından 2013’ün mayıs sonuna kanı imzalarken, AB Serbest Ticaret Anlaşması’nda Türkiye’yi dışlıyor” diye dar verilen açık ise 221 milyar doları aştı. konuştu.
TÜRKİYE-AB DIŞ TİCARET AÇIĞI
İSMMMO HABER
TEMMUZ - AĞUSTOS 2013
İSMMMO YAŞAM l 9