6
SAYI
YAS AM
YIL
KASIM-ARALIK 2013
47
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI
TABELA
CADDE
BILLBOARD
TV
SOKAK
STAT PARK
İNTERNET SMS
KENTLİ REKLAMA MAHKÛM l DOSYA: GIDA SAVAŞININ GERÇEK YÜZÜ l KAGİDER BAŞKANI DR. TÜRKTAN İLE SÖYLEŞİ l MİLLİYET GAZETESİ EKONOMİ MÜDÜRÜ ANDAÇ İLE SÖYLEŞİ l OYUNCU EZGİ ASAROĞLU İLE RÖPORTAJ l KARİYER: TAKDİR EDİLMEK PARA KADAR ÖNEMLİ l HAZİNELERİNİ SAKLAYAN ŞEHİR, UŞAK
başkandan Sevgili İSMMMO Ailesi, Dergimizi yayına hazırladığımız günlerde yeni yılın gölgesi üzerimize düştü. Yeni yıl ile birlikte daha umutlu olmak istiyoruz. Yeni yılda gelişmekte olan ülkelerden para çıkışının beklenmesi 2014’ün ekonomik açıdan zor geçeceğini gösteriyor. Üstelik bu yıl yerel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olması da ‘risk’ olarak algılanıyor. Bu düşünceleri sizinle paylaşmaya hazırlanırken 17 Aralık sabahı büyük bir ‘operasyon’la gözlerimizi açtık. Bu operasyon sonrasında iktidar ile yargı arasında tam bir savaş başladı… O kadar çok şey söyleniyor ki, toz duman arasında bir yeni yıl bizi bekliyor. Bakalım 2014 Türkiye’ye neler getirecek? Dergimizin kapak konusunu şehirli insanı bunaltan bir konuya ayırdık. Reklam bombardımanı hem gözlerimizi hem zihinlerimizi yoruyor. Oysa gelişmiş ülkelerde bu konular sorun olmaktan çıkmış durumda. Haberimizde uzmanların önerilerini ve bu konuda neler yapılmasını beklediklerini okuyabilirsiniz. Dosya haberimiz de oldukça hayati bir konu… Piyasalarda yaşanan gelişmeler dünyada yeni bir gıda krizinin habercisi… Aslında iklim değişikliklerinin tarımı olumsuz etkilendiği söylense de haberimizi okuduğunuzda göreceksiniz ki konu bu kadar basit değil. Dünyada gıda üzerinden büyük bir güç savaşı yaşanıyor. İSMMMO Yaşam dergisinin konukları da dergimize değer katmaya devam ediyor. Zirvedekiler sayfalarımızda KAGİDER Başkanı Dr. Gülden Türktan’ı ağırlıyoruz. Türktan ile kadın girişimci özelinde Türkiye’de kadınlar için nelerin değiştiğini konuştuk. Sanat dünyasından genç oyuncu Ezgi Asaroğlu ile televizyondan sinemaya yeni dönemdeki çalışmaları hakkında sohbet ettik. Milliyet gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü Şükrü Andaç, medya dünyasından konuğumuz. Teknoloji konusunda da yetkin bir gazeteci olan Andaç, dijital çağın medyada içerik oluşturmayı nasıl etkilediğini anlattı. Meslek mensuplarımız renkli dünyalarını sizlerle paylaşmayı sürdürüyor. Üyemiz Doğan Doğan, 20 yıllık mesleki yaşamına ağırlıklı Alevilik konusunda yazdığı 16 kitabı sığdırdı. Seyahatler yorucu gibi görünse de beyinsel olarak insanları dinlendirirmiş. Gezi sayfalarımız vasıtasıyla, Uşak’ı ve Türkmenistan’ı gezip görmeye ne dersiniz! Soğuk kış günlerinde bağışıklık sisteminizi nasıl güçlendirebileceğinizi sağlık sayfamızdan öğrenebilirsiniz. Lezzet sayfamızda ıhlamurun mucizevi etkilerini yeniden keşfedebilir, teknoloji sayfalarımızda dijital müzik platformlarına nasıl ulaşabileceğiniz konusunda bilgi sahibi olabilirsiniz. Kültür sanattan kitaba, sinemadan eğitime hayatınızı zenginleştirecek ve yaşanılır kılacak bilgileri sizlere sunmaya çalışıyoruz. Dergimizi keyifle okumanızı diliyorum. Sağlıcakla kalın dostlar
Yahya Arıkan
İSMMMO Kasım-Aralık 2013
YASAM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu
YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
l DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Metin Bayar, Yılmaz Bolgün, Ayla Büyükhan, Murat Ceyhan, Mustafa Çaya, Fuat Çiftçi, Ayhan Çorapçı, İrfan Demirci, Erol Demirel, Yrd. Doç. Dr. Zekeriye Demir, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mithat Erdoğan, Mehmet Eren, Saadet Gencoğlu, Metin Gökdağ, Özlem Gül Er, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, Nadir Hikmet Güneş, Ayşin Hangül, Hasan Ildır, Funda İzi, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Şahin Kandıralı, Turan Kaşıkçı, Nedim Kaya, İlhan Kırcaoğlu, Coşkun Kolso, Sabahaddin Kunaçaf, Cemile Kuzu, Kazım Mermer, Arif Mert, Kenan Mülayim, Muhammed Öncül, Hayrettin Özbakır, Serdar Özkan, Gülgün Öztürk, Emine Öztürk, Veysel Karani Palak, Nevzat Pamukçu, Bahriye Payal, Fahrettin Ravanoğlu, Orhan Sarıgene, Süheyla Öztürk Selçuk, Hüsniye Sezgin, Gülay Süren, Dr. Abdülkadir Şahin, Sevim Şahin, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Abdulaziz Ural, Turgut Uysal, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli
l BASILDIĞI YER:
l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 3.000 adet basılır. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80
K A P A K
Reklam bombardımanı bunaltıyor Tabelalar, bilboard'lar, yanıp sönen göz alıcı ışıklar... Duvarlarda bağıran koca koca resimler, TV, internet, cep telefonlarına gelen sms ya da çağrılar... Kentin caddeleri, neredeyse bütün duvarları, en kuytu sokaklardan en güzel parklarına kadar her yeri reklamla dolu... Bu bombardımanın gücüne güç katan sms'ler ve internetteki tanıtımlar da cabası.
İÇİNDEKİLER
14
Z İ R V E D E K İ L E R
Kadınlar ikincileştiriliyor Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Başkanı Dr. Gülden Türktan, ülkemizdeki muhafazakarlık akımı ile birlikte gelen bir kadını ikincileştirme akımı olmasından endişe ettiklerini belirtiyor.
10
D O S Y A
Gıda savaşının gerçek yüzü! Gıdada pek çok insanın farkında olmadığı bir savaş devam ediyor. Gıda ve tarım kaynaklarını yönetmek suretiyle dünyada ipleri elinde tutanlar ve para kazananlar bulunuyor. Dünyada herkese yetecek kadar üretim olmasına karşın halen nüfusun 900 milyona yakını açlık çekiyor. Ancak uzmanların iddiasına göre 24 açlığı tetikleyen ve bundan beslenen güç odakları var.
GÜNDEMİN SESİ
R E N K L İ
Y A Ş A M
Kitap hayalini gerçekleştirdi Doğan Doğan tam 20 yıldır serbest muhasebecilik mesleğini yapıyor. Onun öne çıkan özelliği ise yazarlığı. Bugüne kadar tam 16 kitap yazmış, bunların altı tanesini yayınlamış. Özellikle Alevilikle ilgili kitapları kitlelerin ilgisini çekiyor. 28
‘Uzmanlığımızı öne çıkarıyoruz’ İki yıl önce Milliyet’in ekonomi müdürü olan Şükrü Andaç, internetin ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte haberlerin daha hızlı tüketildiğini söylüyor.
6 2 . 20
YAŞAMIN PORTRESİ
‘Benim için sinemanın yeri özel’
Oyuncu Ezgi Asaroğlu, hem televizyon hem de sinemada oyunculuk serüvenini sürdürüyor. “Sinema daha kalıcı ve derinliği daha fazla” diyen Asaroğlu, dinamik olduğu için sinema oyunculuğunu daha çok tercih ediyor. 30
KARİYER
Takdir edilmek önemli Çalışanların en az para kadar önem verdiği motivasyon kaynaklarından biri, yaptıkları işin müdürleri veya patronları tarafından 34 takdir edilmesi.
G Ü N
İSMMMO HABER
6 8
EĞİTİM
36
S A Ğ L I K
38
DOSTLARIMIZ
40
LEZZET
42
MODA
44
EVİM EVİM
46
GEZİ - DÜNYA
48
GEZİ - TÜRKİYE
52
KÜLTÜR-SANAT
56
SİNEMA-DVD
58
KİTAP
60
TEKNO-YAŞAM
62
MİZAH
64
62. GÜN
Her yer yolsuzluk protestosu Türkiye, 2013'ü dünyada gündemi en yoğun ve hızlı ülke olarak geride bıraktı. 17 Aralık 2013 günü Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın başlattığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele ve Mali Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen soruşturma kapsamında aralarında iş adamları, bürokratlar, banka müdürleri, kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükümeti kabine üyesi üç bakanın oğullarının olduğu 47 kişi, "yolsuzluk ve rüşvet" yaptıkları iddiasıyla gözaltına alındı. Türkiye'nin gündemini alt üst eden ve dünyada da yansımaları artan bu gelişme takip eden günlerde önce emniyette, daha sonra da yargı kurumlarında büyük operasyonlara neden oldu. AKP hükümeti, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'a da suçlamaların yöneltildiği rüşvet ve yolsuzluk operasyonuna misilleme yaptı. Yaşamını yurt dışında sürdüren Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı cemaat yapılanmasına savaş açan AKP, deyim yerindeyse emniyette adeta taş üstünde taş bırakmadı. Yüzlerce emniyet müdürü, müdür yardımcısı, amir, hatta memurlar bile yeni atamalarla yer değiştirdi. Operasyondan hemen sonra İçişleri Bakanlığınca, savcılığın gözaltı ve mahkemenin ara-
6 l İSMMMO YAŞAM
ma kararlarını yerine getiren adli kolluk amir ve memurlarının ciddi bir kısmının görev yerleri değiştirildi veya görevden alındı. İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde başlayan görev değişiklikleri daha sonra Türkiye geneline yayıldı. Hükümet, daha sonra Başbakan Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan için gözaltı isteyen savcıları hedef aldı. 17 Aralık 2013 tarihinde "yolsuzluk" iddiasıyla dosyaya bakan savcı Muammer Akkaş tarafından aralarında başbakanın oğlu Bilal Erdoğan'ın da olduğu isimler için gözaltı kararı kolluk kuvvetlerine bildirildi. Fakat kolluk kuvvetleri tarafından savcının Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'ndan bağımsız kararı nedeniyle herhangi bir işlem yapılmadı. Bunun üzerine savcı, basın bildirisiyle çekildi. Başbakan Erdoğan'ın arkasında 'paralel devlet yapılanması' olduğunu ileri sürdüğü operasyonun kaynağında cemat-hükümet kavgası yattığına ilişkin tespitler sıkça dillendirildi. Soruşturmada ağır suçlamalar yer alırken bakan oğulları ile kamu bankası genel müdürünün evinden çıkan ayakkabı kutularındaki paralar, kasalar Türkiye'de çok sayıda protesto eyleminde kullanılan malzemeler oldu. Türkiye ge-
neline yayılan protestolarda sıkça "Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk" sloganı yer ederken gösterilerde ayakkabı kutuları kullanıldı. Türkiye'de hükümetin istifaya çağrıldığı protestolar devam ederken yolsuzluk soruşturmasının hem emniyette hem de yargıdaki yansımaları sürdü. Görev değişikliklerinin hükümetin cemaate yakın isimleri tasfiyeye yönelik olarak gerçekleştirdiği iddialar arasında yer aldı.
DÜNYA YAKIN TAKİPTE Operasyonun dünya basınındaki yansımaları Başbakan Erdoğan'ın yolsuzluk soruşturmalarının önüne geçmek istediği yorumlarıyla gündeme geldi. Ünlü haftalık İngiliz dergisi The Economist, Türkiye'deki ‘güç mücadelesinin’ Türkiye’nin AB’ye üyelik umutlarını çökertebileceği’ tespitiyle dikkat çekti. Economist dergisine göre, “yıllar boyu güçlü bir büyüme kaydeden ve siyasi reformlar yapan Türkiye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘otoriter’ yaklaşımıyla artık ‘geriye doğru gidiyor.” Ünlü Fransız gazetesi Le Monde da Türkiye’de yaşanan AKP-cemaat çatışmasını “Türkiye’de Erdoğan’ın uzun süren maçı” başlığıyla değerlendirdi.
EYLÜL - EKİM 2013
3 mevsimdir uyuyor Gezi direnişi sırasında bir sabah ekmek almak üzere evinden çıkıp sokakta polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu yaralanan 14 yaşındaki Berkin E.’nin ailesi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde nöbetine devam ediyor. Üç mevsim, 220 günü aşkın süredir uyuyan Berkin E.'nin vurulduğu olayla ilgili soruşturmada sonuç alınması için çeşitli eylemler düzenleniyor. Ancak ailenin de bütün çabalarına rağmen, bugüne kadar soruşturmada hiçbir ilerleme sağlanamadı. Ailenin tüm girişimleri “O saatte o sokakta hiç polis yoktu” ve “Mobese kameraları ters dönmüştü, görüntü kaydı yok” denilerek püskürtülüyor. En fazla 45 gün yaşayabileceği söylenen Berkin 7 ayı aşkın bir süredir direnirken yeni yıla onunla birlikte giren yüzlerce genç, aileye desteğini sürdürüyor. Kadıköy Liseliler Forumu da yeni yıla Berkin'in bulunduğu Okmeydanı Hastanesi'nde girdi. Anne Gülsüme, iktidar yetkililerinden kendilerini kimsenin aramadığını belirtirken 'ne söylerdiniz?' sorusu üzerine şu yanıtı veriyor: "Bir arasınlar da. Ben her zaman bunu merak ettim; benim yerimde onlar olsalardı ne yaparlardı? Bu çocuk onların çocuğu olsaydı ne yaparlardı? Onların çocukları belli. En kötü suç olan hırsızlıktan dolayı içeriye alındılar. Mahkeme heyetini değiştirdiler. Bizim suçumuz onurlu insan olmaktı. Bu ülkede zaten onurlu insanlara yer yok. Bunları böyle yok etmeye çalışıyorlar. Benim çocuğum neden burada yatıyor? Vergileri biz ödüyoruz, paraları bunlar götürüyorlar. Cezaevinde, hastanelerde biz yatıyoruz halk da uyansın artık... En çok bu süreci yönetene kızgınım, yani Başbakan’a."
CHP, Sarıgül ile iddialı Mart ayındaki yerel seçim için beklendiği gibi İstanbul'da CHP Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Mustafa Sarıgül, CHP'ye katılmasının ardından çalışmalarını hızlandırdı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun 16 yıl önceki bir olayla ilgili olarak haciz işlemi başlattığı Sarıgül, gittiği ilçelerde yoğun ilgiyle karşılaşıyor. Sarıgül, TMSF eliyle yürütülen operasyonun ardından "Ben yurttaşlarıma karşı hiçbir zaman yanlış yapmadım, bundan sonra da yapmam. Her sorunun cevabı var. Rakip faullü oynamaya başladı. Bazı emniyet mensupları daha farklı şeyler bulmak için çalışıyor" diye konuştu.
Uludere’de ‘takipsizlik’ can yaktı
KASIM-ARALIK 2013
dıklarını söyledi. Eylem yapan köylülerin evlerine baskınlar düzenlenerek gözaltılar yaşanırken ailelerin avukatı olan BDP Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş takipsizlik kararına itiraz ettiklerini, sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gideceklerini belirtti. Bu arada muhalefet, AKP ve Genelkurmay başkanlığını işbirliği ile olayın üstünü ört-
mekle suçladı. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Eğer Başbakan birinci derece sorumlu olmasaydı, olayın failleri ortaya çıkardı. Birinci derece de sorumlu Başbakan’dır, ikinci sorumlu Genelkurmay Başkanı’dır. Ama toplum vicdanlarında aklanmaları mümkün değildir. Her ikisinin de bu toplumun vicdanlarında aklanmaları mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
62. GÜN
Şırnak'ın Uludere İlçesi’nin Irak sınırında düzenlenen hava operasyonunda 34 kişinin ölümüyle ilgili Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı takipsizlik kararı verdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı 28 Aralık 2011 tarihinde 34 kişinin öldüğü olayla ilgili verdiği takipsizlik kararının Uludere’nin Ortasu ve Gülyazı köylerinde yaşayan 32 aileye ulaştırıldığı belirtilirken aileler aynı acıyı bir kez daha yaşa-
İSMMMO YAŞAM l 7
İSMMMO HABER
İnternetten 31 milyar liralık alışveriş İnternet ağları tüm dünyayı sararken, online ticarette de patlama yaşanıyor. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türkiye’de e-Ticaret” adlı raporu, Türkiye’de eticaretin boyutlarını ortaya koydu. Rapora göre 2013 yılı sonunda, yaklaşık 5 milyon kişi “online” ortamda 31 milyar liralık mal ve hizmet satın almış olacak. Bu kişiler, elektronik ticaret yoluyla her işlem başına ortalama yaklaşık 200 lira harcıyor. Rapora göre Türkiye’de e-ticaretin büyüklüğü ise önümüzdeki beş yılda üçe katlanacak. “Türkiye’de e-Ticaret” adlı rapordaki; Bankalararası Kart Merkezi verileri ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) milli gelir rakamları üzerinden yapılan analizlere göre e-ticaretin Türkiye’de birkaç yıl sonra toplam hane halkı harcamaları içindeki payı ikiye katlanacak. Raporu değerlendiren İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan online satın almaların milli gelir ve vergi gelirlerin artışında önümüzdeki yıllarda daha etkin bir rolü olacağını belirtti. E-alışverişin dünyanın en hızlı büyüyen iş alanı olduğunu vurgulayan Arıkan, online ortamda satın almalara vergi desteği getirilmesinin önemine de dikkat çekti. Arıkan, “Örneğin internet üzerinden bir kitap satın alındığında normal Katma Değer Vergisi yüzde 8 olan bu kültür ürününün KDV’si yüzde 18 olarak hesaplanıyor. Oysa tam tersi bir oranlama olması gerekir” diye konuştu. “Türkiye’de e-Ticaret” adlı rapora göre telefonla ve mektupla yapılan kredi kartı işlemleri ve verilen talimatlar hariç tutulduğunda 2013’ün ilk yarısında gerçekleşen online alışveriş 16 milyar liraya ulaşıyor. 2008’de 8.2, 2009’da 9.1, 2010’da 12.8 milyar lirayı bulan online kredi kartı harcamaları 2011’de 18.7 milyar liraya, 2012’de 25.1 milyar lira düzeyine yükselmiş durumda. 2013 yılının da tahmini olarak 31 milyar liralık online alışveriş hacmiyle kapanacağı tahmin ediliyor.
8 l İSMMMO YAŞAM
İNTERNETTE KARTLI ÖDEME TUTARI 5 YILDA 3’E KATLANDI Yıllar
İşlem Adedi
İşlem Tutarı (Milyon TL)
İşlem Başına Harcama (TL)
2013 (Tahmini) 2012 2011 2010 2009 2008
160.000.000 133.004.366 102.277.215 75.414.419 57.227.057 59.162.970
31.000 25.178 18.740 12.880 9.109 8.276
199,90 189,30 183,24 170,79 159,17 139,89
Dijital müşteri sayısı ve kişi başı harcamanın hızlandığı vurgulanan raporda Türkiye'nin 2012 itibariyle nüfusunun 75 milyon 627 bin kişi olduğu anımsatılarak, 15 yaş ve üstünde düzenli internet kullanan kişi sayısının 21.5 milyona ulaştığı belirtiliyor. TÜİK verilerine göre bu kişilerin yüzde 21.8'i internetten çeşitli sıklıklarda mal veya hizmet satın alıyor ve bu kitle sayısal olarak 4 milyon 687 bin kişiye ulaşıyor. Rapora göre, TÜİK’in gerçekleştirdiği Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması—2012 sonuçları da Türkiye’deki dijital müşterilerin satın alma alışkanlıkları hakkında çarpıcı bilgiler veriyor. Araştırmaya göre Türkiye’de sayıları 4.7 milyon kişiye ulaşan dijital müşterilerin neredeyse yarısı online mağazaları giyim ve spor malzemeleri satın almak için kullanıyor. Yaklaşık dörtte biri ise cep telefonu, kamera, DVD, TV gibi elektronik aletlerin siparişini verirken, kullanıcıların beşte biri de mobilya, beyaz eşya, oyuncak gibi ev eşyaları satın alıyor.
KASIM-ARALIK 2013
Eğitim ve seminerlere büyük ilgi İSMMMO ve TESMER’in düzenlediği Dönem Sonu İşlemleri Eğitim seminerleri yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Caddebostan Kültür Merkezi ve Şişli Belediyesi Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenen Dönem Sorunu İşlemleri Vergi ve Muhasebe Boyutu seminerlerinde alanında uzman ve deneyimli akademisyenler konuşma yaptılar. Her iki seminerde de açılış konuşmasını İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan yaptı. YMM Ceyhan İnaltong ve TÜRMOB Denetleme Kurulu Başkanı Nazım Anıl oturum başkanı, YMM Zeki Gündüz ve YMM Emre Kartaloğlu konuşmacı olarak yer aldı. İSMMMO ve TESMER İstanbul Şubesi’nin İSMMMO Hizmet ve Kültür
Binası’nda düzenlediği Dış Ticaret Uygulamaları konulu eğitim de gerçekleştirildi. Oturum başkanlığını İSMMMO Saymanı İhsan Yalçın’ın yaptığı da eğitimde Oda eğitmenleri Adem Elikara ve Egemen Çıtak konuşmacı olarak yer aldılar.
İstanbul Barosu’yla indirim anlaşması
KASIM-ARALIK 2013
İSMMMO HABER
İstanbul Barosu’nun Kanlıca’nın tarihi Osmanlı Sokağı’nda hizmete giren Baro Bahçe Kanlıca, İSMMMO üyelerine de indirimli hizmet verecek. İstanbul Barosu ile İSMMMO arasında yapılan anlaşma ile Baro’nun Kanlıca’daki sosyal tesisleri, İSMMMO üyelerine hafta içi yüzde 25, hafta sonu da yüzde 20 indirim uygulayacak. İstanbul Barosu İktisadi İşletmesi’nin yönettiği Baro Bahçe Kanlıca, Kanlıca İskelesi’ne yürüyüş mesafesinde… Hafta sonu açık büfe kahvaltının da olduğu Baro Bahçe Kanlıca’nın 200 kişilik restoranın yanı sıra, asırlık ağaçlarla donanmış 3 bin 600 metrekare bahçesi de bulunuyor. Meslek mensuplarının tüm aktivitelerine açık olan mekanda, düğün, nişan, doğum günü kutlamaları gibi her türlü organizasyon için özel olarak planlanmış alanlar mevcut.
İSMMMO YAŞAM l 9
Kadınlar ikincileştiriliyor Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) Başkanı Dr. Gülden Türktan, ülkemizdeki muhafazakarlık akımı ile birlikte gelen bir kadını ikincileştirme akımı olmasından endişe ettiklerini belirtiyor. Türktan, “Dini, rengi ve dili ne olursa olsun kadının eşit tutulması gerektiğini savunuyoruz. Ülkemizde maalesef tüm siyasi sistem kadın erkek eşitsizliği üzerine kurulu” diyor.
ZİRVEDEKİLER
AYŞEGÜL EMİR “Türkiye parlamentosunda kadın vekil oranı yüzde 14. Hükümetteki 26 bakandan sadece 1’i kadın. 2 bin 924 belediye başkanının 26’sı, 34 bin 210 muhtardan 65’i, 81 valinin sadece 1’i kadın. 103 rektörden 5’i kadınken, 185 büyükelçiden 21’i kadın. 26 müsteşar arasında hiç kadın yok. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nda, Yargıtay’da, Sayıştay’da yine kadın temsilci yok. Disk, Türk-İş, Hak-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen, TOBB, TZOB, TESK yönetim kurullarında kadın temsilci de bulunmuyor….” Bu istatistikler Türkiye’de kadın temsilinin pek çok kurumdaki varlığını gözler önüne seriyor. Bu durumu tersine çevirmek isteyen kadın dernekleri de var. Bunlardan biri Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER). Dernek, ekonomi ve toplumsal yapıyı şekillendiren kurumların yö-
10 l İSMMMO YAŞAM
netiminde yok denecek kadar az sayıda kadın olmasını önemli bir sorun olarak görüyor. Sivil toplum kuruluşu statüsündeki KAGİDER, kadın girişimciliğini geliştirmek, ekonomik ve sosyal yaşamda kadının konumunu güçlendirmek ve kadınların tüm karar alma süreçlerinde etkin rol alması için çalışıyor. KAGİDER’in en önemli misyonlarından biri de iş yaşamında kadınların önündeki görünmez engelleri tespit edip, ayrımcılıkla mücadele etmek. 2011 yılından beri KAGİDER’in başkanlığını yürüten Dr. Gülden Türktan, ülkemizdeki muhafazakarlık akımı ile birlikte gelen bir kadını ikincileştirme akımı olmasından da endişe ettiklerini belirterek, “Dini, rengi ve dili ne olursa olsun kadının eşit tutulması gerektiğini savunuyoruz. Ülkemizde maalesef tüm siyasi sistem kadın erkek eşitsizliği üzerine kurulu” diyor. Türktan ile Türkiye’de kadın erkek eşitliğini, yerel seçimlerde kadın adayla-
KASIM-ARALIK 2013
KASIM-ARALIK 2013
Türkiye’de kadın erkek eşitliğinde son durumu değerlendirir misiniz? Ülkemizde kadın erkek eşitliğine dair yasal gereklilikler çok büyük oranda yerine getirilmiş olsa da halen bu yasaların uygulamaya geçirilmesinde ve gerçek hayatta eşitliğe dönüştürülmesinde sorunlar var. Son genel seçimlerde kadın milletvekili oranımız arttı. Bu tabi ki sevindirici ama halen yüzde 14.3 ile dünya ortalaması olan yüzde 20’nin altındayız. İstihdam konusunda da son yıllarda ufak artışlar olsa da yüzde 27’lik kadın istihdam oranımız ile gelişmiş ülke ekonomilerindeki yüzde 60-70’lik kadın istihdamı seviyelerinin gerisindeyiz. Ülkemizde kadınların istihdama katılımı maalesef düşük. İş hayatında yükselmeleri de zor. Yüzde 10 seviyesinde kadın CEO oranına sahip olmamız bunun bir göstergesi. Dünyada son dönemde ülkelerin gelişmişlik ve kalkınma alanında önceliklerinden biri olmaya başlayan toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok yol almamız gerekiyor. KAGİDER’in kuruluşundan bu yana geçen on yılda gördük ki, Türk kadını çalışma hayatında yer almayı tüm samimiyetiyle istiyor. Kadınların karşılaştığı sorunlar her ne kadar kemikleşmiş görünse de kesinlikle aşılamayacak şeyler değil. Bu yüzden biz sivil toplum kuruluşu olarak, üs-
EŞİTLİKÇİ ÇÖZÜM VE HAKLAR İSTİYORUZ İktidarın son dönemde özellikle kadınlalar hakkındaki söylemleriyle ilgili değerlendirmeniz nedir? Türkiye’de kadın girişimciliğini artırmak ve kadınların istihdamına katkı sağlamak amacıyla çalışmalar yapan bir kuruluş olarak, kadına dair tüm gelişmeleri yakından takip etmekteyiz. Gerek kürtaj, gerek çocuk sayısı, gerekse tüm kişisel hak ve özgürlüklerin ve şahsi kararların, yalnızca kadınların değil, tüm bireylerin kendi kararı olması gerektiğini düşünüyoruz. Hükümet tarafından yapılan açıklamalar kadın haklarına pratik anlamda saygının artırılması gerektiğini gösteriyor. Biz yönetim kademesinden gelecek tüm açıklamaların, eşitlikçi çözümler ve haklar sunmasını bekliyoruz. Bunlara istihdam paketi de dahil, örneğin uzun süreli ücretli annelik izinleri ile kadınların işe dönüşleri zorlaşacak ve işveren için kadın istihdamını çok daha yüksek maliyetli kılacak düzenlemelerle işvereni cezalandırıcı uygulamalar kadın istihdamı için tehlike teşkil ediyor. Konuya yalnızca kürtaj ya da çocuk sayısı açıklamaları kapsamında değil, istihdamdaki kadına sunulan hakları da görerek bakmak lazım. Çalışan kadınların çocuk bakım ihtiyacını çözmek üzere kadını işten uzaklaştırmak değil, kaliteli, erişilebilir, düşük maliyetli ve devlet tarafından sağlanacak bir çocuk bakım desteği sunulmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan kreşlerin kapatılması ve Maliye Bakanlığı’nın 21.01.2013’de yayınladığı ‘Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ’ ile kreşlere kamu bütçesinden harcama yapılmasının engellenmesi, kamuda çalışan anne göremeyeceğimiz ya da kadın göremeyeceğimiz endişesini doğuruyor. Çalışan kadının iş hayatındaki rolünün azalması, işverenin kadın çalışan sayısında tasarrufa gitmesi ve uzun vadede kadının ekonomiye verdiği katkının azalması sonuçlarını doğurabileceğini düşünüyoruz.
ZİRVEDEKİLER
rın durumunu, KAGİDER’in hedeflerini ve kendisini konuştuk. Başkanlığınızdan beri geçen süreci değerlendirir misiniz? Girişimcilikte ve iş hayatında kadının adının öne çıkarılması adına neler yaptınız? KAGİDER, Eylül 2002’de 38 kadın girişimci tarafından ülke çapında faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olarak İstanbul’da kuruldu. Derneğimiz bugün farklı sektörlerde aktif olarak çalışan ve değer üreten 300 kadın girişimci üyesiyle büyümeye devam ediyor. Girişimciliği geliştirmek ve kadını ekonomide ön plana çıkarmak için çalışıyoruz. Kadınların parlamento, belediyeler, kamuda üst düzey görevler, üniversiteler, önde gelen sivil toplum kuruluşları ve iş hayatında üst düzey pozisyonlarda temsili çok düşük. Ülke siyasetini, ekonomimizi ve toplumsal yapıyı şekillendiren bu kurumların yönetiminde yok denecek kadar az sayıda kadın olması önemli bir sorun. Dernek olarak vizyonumuz, kadınların tüm üretim ve karar süreçlerinde özgür, eşit ve etkin rol aldığı bir dünya yaratmak. Faaliyetlerimizle, kadınların tüm ekonomik süreçlere ve kayıtlı istihdama katılımını artırmak, kadın girişimcileri güçlendirmek ve ülke ekonomimizdeki etkinliklerini artırmak önceliklerimiz arasında.
İSMMMO YAŞAM l 11
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ HERKESİN HAKKI
ZİRVEDEKİLER
Gezi olayları ve hükümetteki son dönemdeki güç mücadeleleriyle ilgili görüşünüz nedir? Gezi Parkı olaylarının ilk günlerinde, KAGİDER olarak bir basın açıklaması yaparak bazı noktalara dikkat çekmiştik. Taksim Gezi Parkı’nın korunması amacıyla çevreye duyarlı vatandaşlarımız tarafından başlatılan protestoların bir eyleme dönüşmesi ve orantısız güç kullanımı sebebiyle geldiği vahim noktayı hepimiz endişe ve üzüntü ile izledik. İnsanların temel haklarından olan farklı fikirleri ileri sürmesini, gösteri yapmasını ve çevreyi koruma talebini destekliyoruz. Toplumda insanların serbest düşünce, görüş ve eleştirilerini yönetimlere iletme hakları mevcuttur. Her yaştan, her kesimden katılımcılar tarafından kamu düzenine ve hiçbir şahsa zarar verilmeksizin medeni şekilde gerçekleştirilecek protestolar bizi ancak ileriye götürecektir, gösteri olmaması ise geriye götürecektir. Halk her zaman serbestçe düşüncelerini ifade edebilmeli, eleştiri ve gösteri hakkını kullanabilmeli. Bu hakların kullanımının engellendiği, kısıtlandığı, halkın görüşleri dikkate alınmayarak sindirilmeye çalışıldığı bir ülkede demokrasinin varlığı tehlikeye girecektir. Kurulduğundan beri her zaman toplumsal eşitlik ve barış dilini savunan KAGİDER olarak halkımızın Anayasa ile koruma altına alınmış en temel haklarından olan düşünce ve ifade özgürlüğüne saygımızı her vesile ile ifade etmek istiyoruz.
tümüze düşen her görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Yerel seçimlerin yaklaştığı şu dönemde kadınların siyasette temsil oranlarıyla ilgili neler söylemek istersiniz? Siyasette ve karar alma mekanizmalarında daha fazla kadın olması için yasal kota ve tam eşitlik mekanizmalarını da destekliyoruz. Bağımsız ve tarafsız sivil toplum kuruluşları olarak olumlu gelişmeleri takdir edip cesaretlendirmeli, olumsuz gelişmelere de eleştiri ve çözüm önerilerimizi getirmeliyiz. Ülkemizdeki muhafazakarlık akımı ile birlikte gelen bir kadını ikincileştirme akımı olmasından da endişe ediyor ve dini, rengi ve dili ne olursa olsun kadının eşit tutulması gerektiğini savunuyoruz. Ülkemizde maalesef tüm siyasi sistem kadın erkek eşitsizliği üzerine kurulu. Kullanılan dil, çalışma biçimleri, iktidar ilişkileri hep erkek egemen bir sistemin parçaları. Bu yüzden mecliste her gün farklı partilerden bir sürü erkek vekil yine farklı partilerden kadın vekillere ve bakanlara şiddet dili kullanabiliyor. Bu şiddet dilini ve ayrımcı yaklaşımı partilerden bağımsız ele almalı ve hepsine aynı güçle sesimizi yükseltebilmeliyiz. Meclisteki koltukların yarısına yakınını kadınlar doldurduğunda, ka-
12 l İSMMMO YAŞAM
rarların her aşamasında kadınlar erkeklerle birlikte yer aldığında bu ayırımcı dil ve düşünceyi yok etmek mümkün olacak. Gerçek eşitlik ancak bu dil sorununun üstesinden gelmekle sağlanabilecek. İş dünyasında tepe yönetiminde de kadınları çok göremiyoruz? Cam tavan sendromuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Kadınların işgücüne katılmalarının önündeki engeller çok çeşitli. Ama en temelde kültürel engeller olarak tanımladığımız, kadın erkek eşitsizliğine, toplumsal cinsiyet rollerine dayalı engeller var. ‘Kadının yeri evidir, kadın ailenin bir parçasıdır, kadının asli sorumluğu ev işleri ve çocuk bakımıdır’ gibi yerleşmiş ataerkil düşünce biçimleri aslında kadının istihdamda, girişimcilikte, toplumsal ve siyasi yaşamın her alanında önündeki temel engelleri oluşturuyor. İşyerinde görünmez cinsiyetçi engeller, mobbing, bazı görev ve pozisyonların sadece erkeklere verilmesi, terfide yaşanan eşitsizlik ve cam tavan sendromu gibi iş yaşamındaki eşitsizliğe dayalı sorunlar da kadınları işgücü piyasasının dışına itiyor. Maddi engeller kısmına gelecek olursak, her şeyden önce girişimci olmak için sadece iyi bir fikrinizin ve kararlılığınızın olması yetmez. Bel-
KASIM-ARALIK 2013
KASIM-ARALIK 2013
BEN DE İSMMMO ÜYESİYİM Gülden Türktan, İSMMMO’yla ilgili de şunları söyledi: “İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın faaliyetlerini yıllardır yakından takip ediyorum, zira meslek olarak bu konuda çalışmıyor olsam da, odanın bir üyesiyim. Odanın üyelerine sağladığı teknik bilgi desteğinin, birikiminin ve meslek mensupları paylaşımının, üyeler ve Türkiye'de muhasebe kurallarının gelişimi için çok değerli bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Meslek mensuplarının uzmanlık ve kariyer gelişimini sağlayabilmek üzere, İSMMMO’nun daha bilgili ve başarılı üyelere altyapı sağladığını ve ülkenin mevzuatına da katkı yaptığını görüyorum ve daha uzun yıllar başarılı çalışmalara, üyelere desteğe, ülkeye katkıya imza atmasını temenni ediyorum.”
HOBİLERİ SEYAHAT VE KİTAP OKUMAK Kendinizden de bahseder misiniz? Boş vakitlerinizde neler yaparsınız? TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde üniversite ve yüksek lisans eğitimi aldım. New York Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora çalışması yaptım. New York Üniversitesi’nde başlayan çalışma hayatımı, İstanbul’a döndüğümde Narin Holding’de ve Martı Otelleri’nde sürdürdüm. Sonrasında ABB Elektrik’te çalışmaya başladım. ABB’de, 1990’dan itibaren yönetim kurulu üyeliği, son senelerde de yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevini üstlendim. Yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığını sürdürmekte olduğum muhtelif şirketlerde görev almaktayım. Bu şirketlerdeki hisselerime ilaveten, Bodrum Gündoğan’da Gliss Hotel & Spa adındaki butik otelin ortağıyım. Sivil toplum sorumluluğu ola-
rak TÜSİAD’ın İstihdam ve Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu Başkanlığı’nın yanı sıra KAGİDER’in kurucu üyesiyim. Uluslararası Yatırım Derneği YASED’de iki dönem Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı’nı üstlendim. Ayrıca şu anda OECD'nin BIAC-ELSA Başkan Yardımcılığı görevini de yürütüyorum. Girişimcilik ve çalışma hayatında başarı için gereken temel ekonomik esaslar, karlılık, sürdürülebilirlik, etik değerler ve liderlik üzerine muhtelif eğitimler verdim, çeşitli organizasyonlarda konuşmalar yaptım, şahsi ve uluslararası kurumlar adına Türkiye’de ve yurtdışında tebliğler de verdim. Bu sıralar hiç boş vaktim yok gibi. Ama en büyük hobim seyahat etmek ve kitap okumak diyebilirim. Her kitapçının önünden geçerken, üç kitap alıp sadece birini okuyabiliyorum.
ZİRVEDEKİLER
li bir sermaye de gereklidir. Dolayısıyla gerekli teşviklere, kredilere ulaşmakta zorluk yaşayan, bu imkanlar kendisine tanınmayan kadının girişimci olması da güçleşmektedir. Kadın girişimciler için sermayeye erişim halen en büyük sorunların başında geliyor. Kadın girişimcilere yönelik özel kredi paketlerinin önemli bir çözüm olacağına inanıyoruz. Yalnızca kadınlarımızın değil, tüm toplumun cam tavan sendromundan kurtulması, öncelikle akıllardaki engellerin kaldırılması anlamına geliyor. Yani kadınların önündeki manevi engeller aslında maddi engellerden çok daha büyük bir tehlike arz ediyor. Türkiye’de kadın girişimci oranı yüzde 7 gibi düşük bir seviyede. Kadın girişimci sayısının artırılması için sizce neler yapılmalı? Türkiye’nin 2023 için belirlediği, ‘dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde yer alma’ hedefi hem çok doğru, hem de yakalamak için çok çalışılması gereken bir hedef. Bu hedefi tutturmanın tek yolu, kadınları ekonomide çok daha etkin kılmaktır. 2023’e sadece 10 yılımız kaldı. Bu süreyi iyi değerlendirmeli, kadınları ekonomiye daha fazla kazandırmalı, çalışan kadınlarımızı desteklemek için daha fazla çalışmayı başarmalıyız. Türkiye’de Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında 2023 yılına kadar ulaşılması hedeflenen yüzde 35 kadın istihdam oranı yetersiz bir hedef. Hedef en az yüzde 50 olmalı ve bununla birlikte istihdamda tam eşitlik için hedefler kapsamlı politikalarla desteklenmeli ve atıl durumdaki kadın işgücü için sosyal güvenceli, kayıt içi ve adil ücretli iş alanları yaratılmalıdır. Kadınsız ekonomik büyüme ve kadınsız ilerleme aritmetiksel olarak da, finansal olarak da mümkün değil.
İSMMMO YAŞAM l 13
KAPAK
Reklam bombardımanı bunaltıyor
14 l İSMMMO YAŞAM
Tabelalar, bilboard'lar, yanıp sönen göz alıcı ışıklar... Duvarlarda bağıran koca koca resimler, TV, internet, cep telefonlarına gelen sms ya da çağrılar... Kentin caddeleri, neredeyse bütün duvarları, en kuytu sokaklardan en güzel parklarına kadar her yeri reklamla dolu... Bu bombardımanın gücüne güç katan sms'ler ve internetteki tanıtımlar da cabası.
KASIM-ARALIK 2013
DEFNE DOĞAN "Tamam reklam falan da. Sigara içmediğim halde günde en az 3 tane sigara bıraktırma meraklısı mail neden geliyor anlamıyorum!.. Bir günde Gmail hesabıma cinsel içerikli onlarca mesaj gelmesinden bıktım. Üstelik mailinizi listeden çıkarsanız da ısrarla gönderiliyor... Hele bir de Sevgililer Günü geldi yandık. Bilmemneoğlu çiçekçilik; kimsiniz abi siz? Hayatında çiçek almamış adama bir umut mail atıyorsunuz da nereden aldınız mail adresimi? Bu mail adresini diğer şirketlere vereni ya da satanı bulsam dükkanlarının önüne gidip eylem yapacağım..." Bu yakınmalar reklama isyanı yansıtan ifadelerden sadece küçük bir alıntı. Zaten içeriği de reklam bombardımanının sadece bir bölümüyle ilgili... E-mail adreslerine gelen tanıtımlardan yakınmalar... Buna şehrin çok büyük bir bölümünde büyük bir görüntü kirliliği yaratan tabelaları, duvarları, bilboard'ları, televizyonu, sosyal medya ve ziyaret edilen diğer internet sitelerini eklediğimizde neredeyse her adımda reklamla karşı karşıyayız. Nitekim araştırmalar, Türkiye'nin büyük kentlerinde, merkezlerde yaşayan bir insanın günde yaklaşık 3 bin reklamı duyduğunu, gördüğünü ya da okuduğunu ortaya koyuyor. Kentlileri 'potansiyel tüketici' olarak gören bu yoğun bombardıman yoruyor. Caddede yürüyenlere 7 ayrı noktadan, parlak renk cümbüşüne bürünmüş yazılarla ne iş yaptığını anlatıyor bir işyeri... Bir diğeri üst katta bulunduğunu bildirmek için başka işaretlerle sesleniyor... Öteki toplu e-mail listesinden ulaşmaya çalışırken daha sağlamcı olan aynı anda cep telefonuna not bırakarak şansını zorluyor. Aynı karede, gözlerin kaydığı bilboard'ların hemen yukarısında adeta imdat çağrısı gibi yanıp sönen ışıklarla dolu alışveriş merkezinin (AVM) duvarından haykıran bir başka tanıtım... Bu görsel ve işitsel açıdan oldukça yorucu sahnelere kentte yaşayan pek çok insan neredeyse hemen her gün maruz kalıyor.
KURALLARA UYUYORLAR
KASIM-ARALIK 2013
Yapı Endüstri Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı, ünlü mimar Doğan Hasol, görüntü kirliliğini değerlendirirken "Yağma kültürüyle şehircilik; imar üzerinden spekülatif rant sağlama girişimlerini siyasal iktidarın yüreklendirmesi ve desteğinden de geniş ölçüde yararlanarak yoğunluk kazanıyor" diyor. Gezi Parkı eylemleri sırasında İstanbullular'ın kentlerine ve haklarına sahip çıkıp yeşili korumak isterken baskılarla sindirilmeye çalışıldığını anlatan Hasol, her türlü kirliliğe karşı kentli mücadelesinin yükseldiğini belirtti. İstanbul’un yeşil alanlarının Gezi Parkı örneğinde olduğu gibi yapılaşmaya açılarak tüketildiğine dikkat çeken Hasol, "Gerçekte kültürel ve tarihsel miras gibi, doğal değerlerin, kısaca “doğa”nın da korunması gerekir: Başta insan olmak üzere çevrenin, hayvanların, toprağın, yeşilin, suyun, havanın…" diyor. Çamlıca Tepesi'ne cami projesini de eleştiren Hasol, sözlerine şöyle devam ediyor: "İstanbul, plansızlıkla ve bilim dışı tutarsız kararlarla tam bir azman şehir haline geldi. İstanbullular, artık şehirlerine ve demokratik haklarına sahip çıkmak istiyorlar. Taksim direnişi bunun ilk adımı oldu."
KAPAK
Aslında İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerimizle kıyaslamak gerekirse örneğin ABD'nin pek çok kentinde özellikle New York gibi merkezlerde önemli ölçüde reklam ve tabela kirliliğinin yarattığı bir hengameden söz etmek mümkün. Ancak Viyana, Amsterdam, Prag, Köln, Edinburg, hatta Londra, Cannes, Paris gibi pek çok alanda dünya markası olmuş kentlerde oldukça farklı bir tablo var. Örneğin eczanenin ön camında minicik bir yazıyla eczane yazılıdır. Deyim yerindeyse en görgüsüz ve kentin mimarisine aykırı AVM'lerde bile ışıklandırma ile reklamlar, bizim kentlerimizdeki cümbüşün yanında çok sönük ve düzenli kalır. Hele hele merkezi, marka caddelerde Türki-
İSTANBUL AZMAN ŞEHİR OLDU
İSMMMO YAŞAM l 15
ye'deki durum ile kıyaslanabilecek bir reklam furyasından söz etmek mümkün değil. Metrekare sınırlamalarının ve kuralların tamamen yerel yönetimlerce kullanılageldiği söz konusu kentlerde şehrin estetiğine darbe indirecek uygulamalara yer verilmiyor. Türkiye'de ise tabela ve reklam konusu çevresel yozlaşmanın başlıca nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Mantar gibi yaygınlaşan gökdelen furyası, yeşil alan yoksunluğu, mimari bütünselliği olmayan İstanbul'da gerek varoşlarda gerek merkezi caddelerde disiplinden yoksun tabelalar, kirliliğe tuz biber ekiyor. Ünlü mimar Prof. Doğan Kuban, kentleri büyük birer cezaevine, kentlileri de esirlere benzetiyor. 'Çağdaş yaşamı zehirleyen, başıboş, belki de kontrolü ancak kişilerin uygarlığı ile orantılı bir çevresel yozlaşma yaşanıyor' diyen Kuban, otomobil, telefon reklamları gibi bitmek bilmeyen tanıtımlara kentteki fren gürültüsü, trafik ile ambulansların siren sesleri eklendiğinde insan beyninin görsel ve işitsel saldırı karşısında çaresiz kaldığına dikkat çekiyor. Bugün milyonlarca insanın artık daha sessiz bir dünyayı bilmediğine, hatırlamadığına dikkat çekerek, bunun doğal farz edildiğine değiniyor. Kuban, "Estetik yoksulu mimari, görsel kirliliğin fonunu oluşturuyor" diyor.
KAPAK
'TÜKETİM DEMOKRASİSİ' Profesör Kuban'a göre yapı cephelerini dolduran oransız yazılar, duvarları bina katları yüksekliğinde kaplayan geveze bir propaganda dünyası ve reklam panolarını işgal eden binlerce sırıtkan yüz donmuş tebessümleriyle kentlinin her adımına eşlik ediyor. Her adımda kollara asılan dilenci gibi insanları bir şeyler sa-
16 l İSMMMO YAŞAM
tın almaya zorluyor. Kağıt mendil yerine bir yakışıklının önerdiği tıraş kremi, seksi pozuyla size mobilya öneren bir güzel, bir başka güzel, bir başka yakışıklı, otomobiller, kremler, diş macunları, giysiler, farkına vardığınız zaman üzerinize bir kâbus gibi çöken bir çığırtkan pazar dünyası... Kuban, reklam saldırısıyla ilgili değerlendirmesine şöyle devam ediyor: "Bütün bu yakınmalara karşı insanlar, ‘ne yapalım çağdaş uygarlık!’ diyebilirler. Yani uygarlıkla ses ve görüntü kirliliğini ve reklamı eşleşleştirirler ya da birbirlerine karıştırırlar. Yavaş yavaş alıştıkları ya da bu kirliliğin içine doğdukları için kendilerine bir esaret zincirinin takıldığının farkında olmuyorlar... Soğuk savaş döneminde her kötü şeyin kaynağı komünizm idi. Bugün tüketim demokrasisi onlardan daha fazla yaşam alanınızı daraltıyor. Herkes yaşamı sürekli kâr edilmesi gereken bir alışveriş nesnesine benzeterek kendisi de bir tür bezirganlığa çıkıyor. İnsanlar kendilerinin özgür olduğunu hayal ediyorlar.” Sağlıklı yaşama ortamından giderek uzaklaşan kentlerdeki gidişata dur demek için 6 bölge ofisi, 66 ülke, 220 dünya kenti ile 55 Avrupa merkezinde devam eden Sağlıklı Kentler Hareketi bir süre önce Türkiye'de de faaliyetlerine başladı. Bu hareketin Türkiye'de benimsenmesi
REKLAM VE AFİŞLERE ‘ORANTILI’ MÜDAHALE • Görüntü kirliliği özellikle büyük şehirlerde kentliyi boğarken Türkiye'de yerel düzeyde buna karşı çalışmalar olduğu biliniyor. Bu merkezlerin başında Bursa geliyor. Bursa'da zabıta afiş ve reklamları toplama operasyonları yapıyor. • Bu tür müdahalelerin olduğu diğer bir yer de Mersin'in merkez ilçesi Toroslar Belediyesi. Burada da ekipler pek çok kere ana arterler üzerindeki reklam panoları ile afişleri kaldırarak işe başladı. • Yine tabela ve afişlere müdahalenin olduğu bir diğer nokta Çamlıhemşin-Ayder Karayolu oldu. Buradaki müdahaleyi karayolları ekipleri üstlendi. Görüntü ve çevre kirliliği oluşturduğu gerekçesiyle ekipler tarafından tespit edilen tabela ve afişler, 2918 Sa-
KASIM-ARALIK 2013
yaşam koşullarından eğitime, spor imkanlarından toplu ulaşıma kadar hemen hemen her alanın toplu bir sonucudur. Bu yüzden de hep söylediğimiz gibi şehirlerin doktorları yerel yöneticilerdir. Yerel yönetimler, şehirleri sağlıklı kılmak için mevcut duruma tam anlamıyla hakim olmak zorundadır” diyor. Altepe, Bursa'da görüntü kirliliğine de savaş açıldığını belirtirken estetiği bozan tabela ve reklamların sürekli toplandığını, kentin bu anlamda yeni bir görünüm kazandığına işaret ediyor. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğ-
KAPAK
ve uygulanması için 2005'te kurulan Sağlıklı Kentler Birliği (SKB) izleyen yıllarda 81 ildeki demografi, eğitim, sağlık, çevre, ulaşım gibi 75 göstergenin rakamlarla değerlendirildiği ‘Türkiye Kent Sağlık Göstergeleri’ araştırmasını yaptı. Sağlıklı Kentler Birliği’nin başkanlığını Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe yapıyor. Aradan geçen 8-9 yıllık süreçte yerel yönetimlerin aldıkları kararların insan sağlığı üzerinde belirleyici olduğunu gösterecek pek çok çalışma yaptıklarını ifade eden Altepe, “İnsan sağlığı ekonomiden çevreye, şehir planlamasından sosyal hizmetlere,
yılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Trafik Yönetmeliği kapsamında tek tek söküldü. İlçe genelinde amacına uygun olarak konumlandırılmayan reklam tabelalarının önüne geçilmeye çalışılıyor. Çamlıhemşin Ayder Çevreyi Koruma ve Güzelleştirme Derneği bu müdahaleleri olumlu karşılıyor ve öncülük etmeye çalışıyor. • Antalya Büyükşehir Belediyesi de turizmin başkenti olan Antalya’yı ‘Tabela Kenti’ haline getiren billboard, megalight, raket ve totemlerin temizlenmesi için düğmeye basmış durumda. Ancak yeterli düzeyde sonuç alınamadığı belirtiliyor. • Tabelalara karşı savaşın devam ettiği diğer bir il olan Gaziantep'te özellikle ana caddelerde ve halkın yoğun olduğu bölgelerde ara ara müdahalelere tanık olunuyor.
İSMMMO YAŞAM l 17
AVM’LERDE MANYETİK KİRLİLİK Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şükrü Özen'in araştırmasına göre, Türkiye'de AVM'lerdeki aydınlatma insanı yoran etkiye sahip. Yoğun bir manyetik alan dağılımı olduğunu belirten Özen, "AVM'lerde standart belirlenmesi ve uyulması gerekir. Bu haliyle oldukça yorucu etkiye sahip" diyor. Özen, AVM'lerde uzun süre kalanların, baş dönmesi ve baş ağrısı şikâyetinde bulunabildiğine dikkat çekerken şu uyarıyı yapıyor: "Çok geniş alana yayılan ve genellikle retim Görevlisi ve SKB Danışma Kurulu Üyesi Doç. Dr. Emel İrgil, 75 ayrı göstergeyi haritalandıran SKB verilerinin belediyelere yön vermeyi, gelecekte yapılacak yerel, bölgesel ve ulusal planlamaya katkı sunmayı hedeflediğini belirtiyor. Türkiye’de ilk kez bu kadar kapsamlı değerlerin gösterildiği bir atlas oluşturulduğunu kaydeden İrgil, şöyle devam
18 l İSMMMO YAŞAM
de tavanları olması gerektiği ölçüde yüksek olmayan AVM'ler var. Buralardaki her noktada bir ağ şeklinde kablolardan elektrik akımı var. Bu akımının etrafında yoğun bir manyetik alan ortamı vardır. Kompakt flüoresan dediğimiz tasarruflu ampuller, elektromanyetik ışıma ile elektromanyetik dalga yayarlar. Bu da cep telefonunun 30 santimde yaydığı alanın neredeyse 2- 3 katıdır. Sonuçta insanı yoran bir durum oluyor. Teknik açıdan elektromanyetik ve ışık yayılımı bir risk faktörüdür." ediyor: "Eylem planları bu haritalara göre hazırlanabilir. Eldeki olanaklara göre yerel bazda bazı haritaların oluşturulması daha kolay olabilmektedir. Örneğin, il bazında elde edilmesi olanaksız olan, ancak “kent sağlık göstergeleri” içinde mutlaka yer alması gereken kişi başına düşen yeşil alan miktarı ya da yürüyüş, bisiklet yolları ya da toplu taşımaya
KASIM-ARALIK 2013
ait değerler daha küçük ölçeklerde daha doğru ve gerçekçi olarak ulaşılabilmektedir. Bu nedenle, belediyelerin hizmetlerini planlarken “haritalandırma” tekniğini kullanmaları ve hizmet sunumlarını değerlendirirken ise haritaları karşılaştırmaları anlaşılmayı daha kolaylaştıracaktır."
SMS'LER ENGELLENEBİLİYOR Türkiye'de ses ve görüntü kirliliğine karşı birkaç merkezde yerel düzeyde kalan çalışmalar dışında dişe dokunur bir önlem olduğu söylenemez. Ancak kamuoyunun tepkisi üzerine cep telefonlarına gelen SMS'ler bir ölçüde dizginlendi. SMS ile toplu reklamların engellenmesi için elektronik ticaretle ilgili yasaya eklenen madde yürürlüğe girdi. En olmadık zamanda, hattâ gece uyurken çalan telefonlardan yapılan tanıtımların önüne geçmek için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tek tuşla engelleme uygulaması geliştirdi. Buna göre kullanıcılar almak istemedikleri SMS'lerle karşılaşınca, karşılarına çıkacak "Bu kaynaktan/numaradan SMS almak istemiyorum" kutucuğunu işaretleyebiliyor. İzinli pazarlamayı da kapsayan yasa tasarısıyla ilgili olarak Sanayi Bakanlığı taraflardan görüş almıştı. Yasayı anlatan BTK yetkilileri, toplu mesaj servislerinden gelen toplu SMS'lerin engellenebildiğini, ancak eğer bir firma size direkt mesaj atıyorsa bunun henüz engellenemediğini (hukuk yolu hariç) belirtti. BTK'ya göre, tüm mesajların engellenmesi ise haberleşme özgürlüğüne aykırı.
ÇALIŞMA BAŞLATILDI, AMA...
KASIM-ARALIK 2013
HASTALIKLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR Kentlerdeki görüntü ve gürültü kirliliği stres başta olmak üzere pek çok hastalığa neden oluyor. Selçuk Üniversitesi'nden Doç. Dr. Said Bodur ve Doç. Dr. Rahim Kucur'un yaptığı araştırmaya göre, gürültü ve görüntü kirliliği kaygı, depresyon, saldırganlık başta olmak üzere pek çok olumsuz etkiye sahip: "Gürültü kirliliği diğer kirliliklere benzemez çünkü: Diğer kirleticiler gibi görünmez, korkmaz, kalıntısı yok, toprağı ve suyu kirletmez... Fakat etkileri küçük adımlarla sinsidir. Kaygı, depresyon, aktiflik, pasiflik, grup etkileşiminde bozukluklar, saldırganlık, sinir bozukluğu, korku, rahatsızlık, baş dönmesi, tedirginlik, yorgunluk, motivasyonda bozulma, okumada gecikme, sinirlilik, stres, işitme kaybı, uyku bozukluğuna yol açar."
KAPAK
Görüntü kirliliğinin oldukça rahatsız edici boyutlara ulaşması ve gündeme gelmesi üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, özellikle tabelaları hedef alan bir çalışma başlattı. Açıklanan programa göre, çalışma bu yıl içinde tamamlanacak, mümkün olursa 2014'te kentlerdeki tabela ve görüntü kirliliği oluşturan reklamlar disipline edilecek. Hazırlanan Görüntü Kirliliği Kontrol Yönetmeliği taslağına göre, şehirler yalnızca insanların biyolojik gereksinimlerini karşılayan işlevsellik değil aynı zamanda toplumların psikolojik ve entelektüel gereksinimlerine cevap veren estetik nitelikler de taşıyacak. Taslağa göre, hava kirliliği, yeşil alan yokluğu, monoton ve iç içe yapılaşma, görüş alan darlığı, dış cephe görüntüsündeki karmaşa, enkazlar, birikintiler, gelişigüzel atıklar, levha ve tabelalardaki oransızlık gibi kentlerde kirlilik oluşturan görüntülerin engellenmesine yönelik tedbirler alınacak. Çalışmayı geçtiğimiz günlerde bakanlıktan ayrılan Erdoğan Bayraktar açıklamış ve başlatmıştı. Buna göre, şehirlerdeki reklam ve tanıtım panoları, estetik ve mimari dokuyu bozmayacak şekilde, kentin doğal ve tarihi siluetine göre tasarlanacak. Bina ve sair yapıların cephelerine yapılacak reklam ve tanıtım araçlarındaki ürün mesajı, cephe yüzeyinin yüzde 50'sini geçmeyecek. Konut amaçlı bina çatılarına hiçbir suretle reklam ve tanıtım aracı konulmayacak. Birden çok ticari işletmenin bir arada olduğu yapılarda ortak tek bir tanıtım panosu kullanılacak. Ortak tanıtım panosu kullanımının mümkün olmadığı durumlarda, yetkili kent estetik kurulunca belirlenen esaslar çerçevesinde uygulamalar yapılacak. Bina ve sair yapıların çatı katlarına konulacak her türlü reklam ve tanıtım aracının, çatı mahya yüksekliğini geçmemesi esas olacak. Böylece bina dış cephelerinde uyum sağlanacak. Ancak gerek yerel seçim hazırlığı gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndaki kadro değişikliği bu hazırlığın kaderini belirsiz hale getirdi.
İSMMMO YAŞAM l 19
GÜNDEMİN SESİ
Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürü Şükrü Andaç ile gazeteciliğin değişen dinamiklerini ve ekonomiyi konuştuk. İki yıl önce Milliyet’in ekonomi müdürü olan Andaç, internetin ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte haberlerin daha hızlı tüketildiğini söylüyor. Andaç, “Bir gün önce yaptığınız gazeteyi bir gün sonra okutmak zor. İçinde yorum, analiz olan haberler vermek zorundasınız” diyor.
‘Sosyal medyaya karşı uzmanlığımızı öne çıkarıyoruz”
20 l İSMMMO YAŞAM
KASIM-ARALIK 2013
BANU BOZDEMİR
KASIM-ARALIK 2013
EKONOMİ GAZETECİLİĞİ İTİBARLI BİR ALAN Ülkemizde ekonomi gazeteciği nereden nereye geldi? Bu işi yapmak isteyen gençlere neler önerirsiniz? 40 yaşına geldim ve ekonomi gazeteciliği çok güzel alan. Olabilecek en güzel dallardan biri. Neden diyecek olursanız dünyaya açık ve prestijli bir alan. Bir stajyerin muhabirliğe adım attığında kendisini gösterebildiği, hayal bile edemeyeceği insanlarla bir yıl içinde yan yana gelip, seyahat etme, sadece iş değil özel hayatını da konuşabilme fırsatını yakalayabileceği yegane işlerden. Ekonomi gazeteciliği, tartışmasız çok itibarlı bir meslek. Ekonomi gazeteciliği bundan 30 yıl önce başlamış. Çok uzun bir geçmişi yok ama yükselen bir trendi var. İnternet gazeteciliği dendiği zaman bizim gibi gazetelerde uzmanlık öne çıkıyor. İnternet gazeteciliğine güç katacak alan ekonomi gazeteciliği olacak. Daha doyurucu bilgi ve içeriğe ulaşmak istendiğinde -siyasette de bu böyle- geleceği okuyabilmek adına ekonomi gazeteciliği öne çıkacaktır. Bu yüzden gençlere bu alanı kesinlikle öneriyorum.
GÜNDEMİN SESİ
Milliyet gazetesi, Türk basınının en köklü günlük gazetelerinden biri… Ali Naci Karacan’ın kurduğu gazetenin ilk sayısı 3 Mayıs 1950’de yayınlandı. 1980’li yıllarda Doğan Grubu’na geçen Milliyet, 2011 yılında Demirören Grubu’na satıldı. 64 yaşındaki Milliyet’in ekonomi sayfalarının sorumlusu, Şükrü Andaç. Genç gazeteci Andaç, 12 yıl önce stajyer olarak girdiği Milliyet’te uzun yıllar teknoloji editörlüğü yaptı. İki yıl önce Milliyet’in Ekonomi Müdürü olan Andaç, internetin ve sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte haberlerin daha hızlı tüketildiğini söylüyor. “Bir gün önce yaptığınız gazeteyi bir gün sonra okutmak zor. İçinde yorum, analiz olan haberler vermek zorundasınız” diyen Andaç, sosyal medya ile rekabette, ekonomi gazetecilerinin uzmanlıklarını öne çıkardıklarını söylüyor. Milliyet Ekonomi Müdürü Şükrü Andaç ile gazeteciliğin değişen dinamiklerini ve ekonomiyi konuştuk. Gazeteciliği meslek olarak seçmenizde etken olan şey nedir? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Okul bittikten sonra İngiltere’de bir okul süreci oldu. Sonra tekrar Türkiye’ye döndüm. O zamanlar popüler meslek bankacılıktı. Çok kısa banka, satış, müfettişlik alanlarında takıldıktan sonra 2000 yılının Kasım ayında Milliyet’te stajyer olarak başladım. Tabii önceki denediğim işlerde kazanacağım paranın miktarıyla stajyer olarak alacağım miktar arasında çok fark vardı. Şimdi masa başındayız ama o zamanlar sahada, kalabalık bir ekiple çalışıyorduk. Yazarları görünce etkileniyordunuz. Öyle başladık. Buraya kadar geldik. Buraya kadar geleceğinizi düşünmüş müydünüz? Yok hayır düşünmüyordum ama bu mesleği sevince bırakamadım. Üç aylık stajyerlikten sonra muhabirliğe geçtim. O zaman ekonomi şefi Murat Sabuncu’ydu. Şimdi Artı 1 Televizyonu’nun Ankara temsilcisi. 2009 yılına kadar Milliyet’te teknoloji muhabirliği yaptım. Sonra İbrahim Ekinci müdür oldu. (Şimdi Ekinci de Dünya gazetesinde yazıişleri müdürü) Ekinci’nin yardımcılığını yaparken teknoloji yazmaya devam ettim. Ekinci ayrılınca kısa bir süre daha Murat Sabuncu göreve geldi. O da ayrılınca bu bayrak, bu koltuk bize teslim edildi. İşte iki yıldır buradayım. Teknolojiden ekonomiye geçmek zor olmadı sanırım? Zaten İktisat okuduğum için ekonominin temelinden günceline kadar eğitimim vardı. Teknoloji bizim dönemin en popüler alanlarından birisiydi. Evet yeni yeni gelişme aşamasındaydı o zamanlar, şimdi zirve yaptı ama… Evet çoğu kişi anlamıyordu o zamanlar ama şimdi anlıyor; çünkü kullanıyor. Herkesin elinde telefon var; bilgisayar da öyle. O zamanlar
İSMMMO YAŞAM l 21
GÜNDEMİN SESİ
REKLAM VE HABER AYRI KULVARDA Gazete – reklamveren ilişkisinin ekonomi servisindeki etki ve boyutları nedir? Gazetelerin yaşaması için iki kanal var; bu da satış ve reklam. Milliyet Ekonomi Servisi olarak başından beri reklam sektörüyle çakışan bir yapımız yok. Ayrı bir kulvarda yürüyor ve işlerimizi yürütmeye çalışıyoruz. Denge için bu olmak zorunda. Reklam servisimiz gazeteyi büyütmeye, yaşatmaya ve kar ettirmeye çalışıyor. “Bize reklam vermiş haberini yapalım; reklam vermemiş haberini yapmayalım ya da karşı haber yapalım” diye bir üslubumuz olmaz, olamaz da… Bazı dönemler bazı markalar, şirketler bu gazeteye reklam vermemiştir. Milliyet hiçbir zaman onları haberini yapmamazlık etmemiştir. Bir süre sonra sorunlar aşılır ve iki tarafa da yarar sağlar. Şirkete küsme lüksü gazetecilik de olamaz. Reklam ve haber arasındaki dengeyi ekonomi müdürlüğü masası sağlamaya çalışıyor. Muhabir arkadaşlarımız reklamcıları tanımaz...
22 l İSMMMO YAŞAM
teknoloji pahalıydı, şimdi fiyatlar düştü makul seviyelere geldi. Herkes ulaşabiliyor, dolayısıyla teknoloji çok popüler bir alan olmaktan çıktı. Öne çıkacak bir alan değil artık teknoloji. Ülke ekonomisi bugünlerde biraz çalkantılı… Günlük değişimler çok fazla… Gelişmeler karşısında Milliyet’in tavrı ne oluyor? Milliyet’in en büyük avantajı oturmuş bir kadrosunun olması. Genelde editör ve muhabirlerimiz uzmandır… Finans, banka, borsa, perakende, emlak, KOBİ alanında haber yapan ve öne çıkan isimlerimiz var. Konunun uzmanlarından görüş alacak, rahatlıkla iletişime sahip bir ekip. Tabii bunun yanında bizim Güngör Uras gibi bir yazarımız var. Tartışmasız ülkenin en büyük ekonomi yazarı. Onun kamudan, iş dünyasından, akademiden ve sokaktan gelen geçmişi inanılmaz bir nimet bizim için. Güngör Hoca ile gün
içinde birçok kere konuşuruz; sadece iki sütundan oluşan bir köşe yazarı değil kendisi… Her gün haberlerle bütünleşen yazılar yazar. Biz dolar üzerinden gidiyorsak o gün o konuda yazar. Daha orta ya da uzun vadede haberler yapmayı düşünüyoruz ama bugünlerde hep anlık bir şeyler oluyor. Eskiden televizyonlar gazetelere bakıp haber yaparlardı ama onlar da artık az bakıyor; çünkü her şey çok anlık değişiyor. Siteler, Facebook ve Twitter çok yaygınlaştı. Bunun çok etkisi var. Artık insanlar hızlı haber tüketiyorlar. Buna önlem olarak neler yapıyorsunuz? Burada uzmanlığımızı öne çıkarmaya çalışıyoruz. Bir gün önce yaptığınız gazeteyi bir gün sonra okutmak zor. İçinde yorum, analiz olan haberler vermek zorundayız. Bu oldu, şu oldu’dan çok ne olabilir, ne olacak gibi bir perspektif vermek gerekiyor. Bunu da uzman isim-
KASIM-ARALIK 2013
KASIM-ARALIK 2013
İSMMMO’NUN YAYINLARINDAN YARARLANIYORUZ Milliyet Ekonomi Müdürü Şükrü Andaç, olabildiğinde İSMMMO’nun yayınlarını takip ettiklerini söylüyor. Oda’nın uzmanlık konusundaki yayınlarından yararlanmaya çalıştıklarını söyleyen Andaç şu değerlendirmeyi yapıyor: “Oda’nın dergileri hitap ettiği kesim için yüzde yüz yararlı oluyordur ama kendimize ne konu çıkarabiliriz diye bakıyoruz. Teknik konuları sayfalarımıza yansıtmamız zor ama içinden bir bölümü seçip haber yaptığımız olmuştur. Alanında uzmanlaşan sektör dergileri çok önemli; hayatta da kalması gerekiyor.”
GÜNDEMİN SESİ
lerle CEO’larla, analistler ve yazarlarımızla bunu sayfalara yansıtmak gerekiyor. Bizim farkımız bu olabilir. Sosyal medya çok popüler ama bizim de istediğimiz kişiye ulaşma gücümüz var. Her kesimden insanın görebileceği, gün içinde kullanabileceği, hayatına yön verebileceği haberler yapmaya çalışıyoruz, yapıyoruz da. Umarım iyi yol gösteriyoruzdur. Ekonomi sayfalarının okuyucu kitlesi daha çok kimler peki? Milliyet’in okuyucu profili gençler ve orta yaşın üstü kişiler. Ekonomi sayfalarını okuyanların da daha çok onlar olduğunu görüyoruz. Gençler tabii biraz hızlı oldukları için okumak istemiyor. Başlık, spot ve fotoğraflar onların ilgisini çekiyor. Ama ağırlıklı olarak iş dünyası bırakıyor. Çarşı pazar haberleri yapmak istiyoruz ama günlük akış içinde yer bulamıyor. Ona hitap eden gazeteler de o boşluğu dolduruyor. Türkiye ekonomisi şu günlerde nereye gidiyor? Gelişmeleri siz nasıl yorumluyorsunuz? İyi de kötü de bakabiliriz; bu konjonktüre göre değişir. En büyük sıkıntı şu an içinde bulunulan siyasal sıkıntı. Bakıldığı zaman Amerikan Merkez Bankası’ndan da reaksiyon var; bu da gelişmekte olan ülkelere para akışının azalacağını gösteriyor. Bizim de içinde olduğumuz gelişmekte olan ülkeler şimdi Kırılgan Ligi diye adlandırılıyor. Bunlar bir zamanlar yükselen beşli, yıldız sekizli diye adlandırılıyordu. Biz de bu grupta öne çıkıyoruz; çünkü özel sektör borçlarımız çok fazla. Kamunun yaptığı, büyük borçlardan dolayı yüklendiği ağır bir yük var. O yüzden en riskli ülkelerden biriyiz. Ama şu var ki Türkiye’nin finansal sisteminde güçlü bir denge var. Merkez Bankası’nın rezervi bir şekilde reel ekonomisini döndürebiliyor. İhracatta geçen yıla göre bir değişim yok. Bunda mevcut hükümetin yaşanan yolsuzluk soruşturmasına rağmen gösterdiği performansın da etkisi var. İnsanlar daha rahat yatırım yapıyorlar; aslında şu süreçte. Ama yine de yolsuzluk soruşturması herkes için işin tadını kaçırdı. Zaten bakanlar da değişti. Değişenlerin çoğunluğu da ekonomiyle ilgili bakanlar oldu. Biz bugün tamamen yandık bittik diye sayfalar da hazırlayabiliriz; her şey yolunda sayfaları da yapabiliriz. BAma olabildiğince ekonominin ağır aksak giden, zayıflayan noktalarını sayfalarımıza koymaya çalışıyoruz ki ileride bir kriz olursa -umarım olmaz- yatırımcı, işadamları ve vatandaşlar şimdiden görsünler.
İSMMMO YAŞAM l 23
DOSYA
Gıda savaşının gerçek yüzü!
24 l İSMMMO YAŞAM
Gıdada pek çok insanın farkında olmadığı bir savaş devam ediyor. Gıda ve tarım kaynaklarını yönetmek suretiyle dünyada ipleri elinde tutanlar ve para kazananlar bulunuyor. Dünyada herkese yetecek kadar üretim olmasına karşın halen nüfusun 900 milyona yakını açlık çekiyor. Ancak uzmanların iddiasına göre açlığı tetikleyen ve bundan beslenen güç odakları var.
KASIM-ARALIK 2013
GAYE DELEN ‘Gıda güçtür.’ ‘Gıda bir silahtır ve müzakere çantasındaki araçlardan biridir…’ Bu cümleler günümüzde pek çok insanın farkında olmadığı gıda savaşlarını en iyi şekilde özetliyor. Gelecekte savaşların petrolden değil, gıda ve su kaynaklarının paylaşımından çıkacağı konusunda pek çok öngörü var. Aslında insanın en önemli ihtiyacı üzerinden dünyayı yönetme politikaları yeni değil. Gıda milletleri etkisizleştirme ve yok etmede en etkin silahlardan biri olarak görülüyor. Bu silahı kim daha iyi kullanırsa o kazanıyor. Bu nedenle de dünyanın hiç de azımsanmayacak kadar büyük bir kesimi açlık, yoksulluk ve sağlıksız koşullarla karşı karşıya... Dünya nüfusu 7 milyarı geçmiş durumda. Küreselleşen bu dünyada utanç tablosu ise hiç silinmiyor. Yeterli gıda tüketim olanağı bulamayan insan sayısı 800 milyonu, yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı ise 2 milyarı aşıyor. Güvenli su tüketimi bulamayan insan sayısı ise 1 milyarın üzerinde. Bu rakamlar ürkütücü ancak uzmanlara göre gıda silah olarak kullanılmazsa ve israf edilmezse dünyanın kaynakları nüfusu beslemeye yetecek kadar çok. Yeryüzünde tarıma elverişli topraklar sınırlı olmasına karşın, verimlilik artışları sayesinde birim araziden elde edilen ürün miktarı büyük oranda artabiliyor. Buna son dönemde gen mühendisliği alanında kaydedilen gelişmeler de eklendiğinde mevcut teknolojik olanaklar çerçevesinde yeryüzünde açlık diye bir sorunun olmaması gerekiyor. Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, Türkiye’nin tarımda kendi kendine yetebilen ülkelerden biri olduğunu anımsatıyor. Ama önemli sorunlardan birinin tarımsal üretimin tarlada, depoda, pazarda, manavda veya mutfakta yüzde 52’sinin çöpe gitmesi olduğunu vurguluyor. Özer, “Mevcut üretim kapasitemiz 110-120 milyon insanı besleyecek durumda. Son yirmi yılda ülke içinde tüketilmeyen ürünlere yönelmemiz, israfta gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmamız dengeleri bozmuş durumda. Bazı ürünlerde tarımsal üretim artsa da genel olarak gerilediğimiz de açık seçik ortada” diyor.
SORUN, PAYLAŞIMDAN KAYNAKLANIYOR
KASIM-ARALIK 2013
DOSYA
İklim değişikliklerinin önemli olduğunu ancak çok da korkutulduğu boyutlarda bulunmadığını da dile getiren Özer, Türkiye’deki ana sorunun ise su kaynaklarının neredeyse yarısının şeker pancarı sulamasında kullanılması olduğunu savunuyor. Gıda piyasasındaki spekülatörlere de değinen Kemal Özer, şunları söylüyor: “Gıda spekülatörleri her zaman var olagelmiş bir insanlık gerçeğidir. Ancak son yarım asırda spekülatörlerin daha etkin olduğu ortada. Gıdayı silah olarak kullanan bu uluslararası şebeke, aynı zamanda meydanın da sahibi. ‘Gıda fiyatları artıyor’ şeklinde sürekli ya-
İSMMMO YAŞAM l 25
yınlarıyla piyasa dengelerini bozuyorlar.” Kemal Özer, dünyada açlık değil, paylaşım sorunu olduğunu da vurguluyor. Özer, şu görüşleri dile getiriyor: “Bugün ilave hiçbir gıda ekilmese dünyanın stoku 1.5-2 yıl dünyayı besleyecek miktarlarda. İlave üretim olmasa bile milyarlarca insanı doyuracak kadar üretim yapılıyor. Oysa her yıl 1.3 milyar ton gıda çöpe atılıyor. Ayrıca dünya nüfusunun önemli kısmı şişman ya da obez. Tüketmesi gerekenin neredeyse iki katını tüketiyor. Sorun açlık sorunu değil, paylaşım ve propaganda sorunu.”
TOHUMDAKİ BÜYÜK OYUN
DOSYA
AÇLIK KORKUSUYLA İNSANLAR YÖNETİLİYOR 1968 olaylarının içinde aktif olarak yer alan ve bir süre yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen aydınlardan Erhan Ünal da, tarım savaşı ve Küresel Finans Oligarşisi üzerine kitap yazıyor. Ünal, daha önce yayınlanan bir röportajında şu ilginç tespitlerde bulunuyor: “İnsanın en derin ve en temel korkularından birisi ‘aç kalma’. Canlıların davranışlarını tetikleyen temel algılardan olan korku ise tarih boyunca insan kitlelerini yönlendirme ve sömürmede de en önemli gereç ve en etkili silahtır. Açlık korkusu ile varılmak istenen iki önemli hedef var. Birincisi, geniş kitleleri bu korku ortamında yardım bulma umudu ile topraklarından uzaklaştırarak, o bölgede tarımsal üretim faaliyetlerini tamamen felce uğratmak. Bu durum bir anda çok geniş alanlarda ani gıda maddeleri kıtlığı ortaya çıkarır. İkinci hedef ise, kitleleri bu yaratılmış olan korku ve panik ortamında, benliklerinden, özgüvenlerinden uzaklaştırarak kolay güdülür sürüler haline getirebilmektir. Afrika’da da aynen bu yöntem uygulanıyor. Açlık korkusunun etkisi ve baskısı altına sokulmuş yarı aç insanların yeteneklerini kaybettikleri ve kendilerine verilen her emri itiraz etmeden yerine getiren robot insanlar olarak rahatça kullanılabilecekleri görülmüştür. Tarım savaşı ise küresel olarak örgütlenmesini tamamlamış, merkezileşmiştir. Tek merkezden, tek amaçla yönetilir olmuş ve bu yönetim biçimi için yeterli güç birikimi sağlanmıştır. Bu merkez, ‘Tarım Savaşı’nın stratejik beyni olan ‘Küresel Finans Oligarşisi’dir. Bu oligarşi, sistemin oluşturduğu ve kontrolünü elinde tuttuğu BM, FAO, WTO, WHO gibi çeşitli uluslararası kurumlar vasıtasıyla yıllardır küresel olarak ‘açlık korkusunu’ işleyip, güncel tutuyor.”
26 l İSMMMO YAŞAM
Tarımda en önemli unsurlardan olan tohuma da değinen Özer, şunların altını çiziyor: “Türkiye tohum konusunda küresel güçlere teslim olmuş bir ülke. Çıkarılan tohum kanunu ve bakanlığın verileri bunun en büyük delili. Tohumu kaybeden, tohumun mülkiyetine yerli ya da yabancı şirketlerin eline kaptıran, buna imkan sunan bir ülkenin bu savaşı kazanma ihtimali söz konusu olabilir mi? Bugün Türkiye topraklarına yıllık 4 milyar liradan fazla tarımsal zehir boşaltılıyor. Toprak verimsiz ve bağımlı. Türkiye’nin yapması gereken şey Tohumculuk Kanunu’nu derhal lağvetmek. Mevcut tescilleri iptal etmeli ve ekimini yasaklamalıdır. Geleneksel tohumları seleksiyon yöntemiyle ayırıp, çoğaltıp herkese dağıtmalıdır. Çok üretmekten ziyade besleyici ürünler üretmek gerekir. Bizim üretimimiz artsa bile ürünlerimizin besin değeri 40 yıl öncesine oranla 5’te bire düşmüş durumda.” TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Turhan Tuncer ise, Türkiye’nin iklim koşulları ve ekolojik özellikleri nedeniyle zengin bitkisel ürün çeşitliliğine sahip olduğunu ve bazı tropik ürünler dışında tarla ve bahçe bitkilerinin tümünü üretme olanağı bulunduğunu söylüyor. Tuncer, “Ancak bu konudaki genel kabul, 1960’lı yılların ortalarında öz yeterlilik koşullarının sağlanabildiği, 1980’li yılların başından itibaren ABD, AB ülkelerinin ve IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların dayatmalarıyla uygulanan neo-liberal politikalar sonucu tarım sektöründe yaşanan yıkımla birlikte bu yeterliliğin kaybedilmeye başlandığıdır” diyor.
SPEKÜLASYONLAR ÇOK ETKİLİ Tuncer, son 12 yılın 9’unda Türk tarım ürünleri dış ticaretinin net açık verdiğini dile getirerek, “Türkiye, tarımsal hammadde dış ticaretinde net ithalatçı, gıda maddeleri dış ticaretinde ise net ihracatçı konumdadır. Bu alandaki dış ticaret, özel sektör talepleri doğrultusunda şekilleniyor. Gıda sektörü ithal ettiği hammaddeyi işleyerek yurtdışına satıyor. Tarımda sorunların çözümü ve kendine yeterliliğin sağlanması için, sulama yatırımları hızlandırılmalı ve salma sulamadan damlama sulamaya, daha az su tüketen üretim modellerine geçilmeli. Bunun yanı sıra çiftçi girdi ve teknoloji kullanımı açısından desteklenmeli, büyük ölçekli ve sanayiye dayalı tarım yerine sürdürülebilir küçük ölçekli tarım ve doğa dostu üretim yöntemleri teşvik edilmelidir” diye konuşuyor.
KASIM-ARALIK 2013
Tuncer’e göre dünyada gıda savaşlarına neden olan etkenlerden biri ise spekülatörler. Tuncer, bu konuda şunları aktarıyor: “Gıda fiyatlarındaki artışların nedenleri, tarım alanlarındaki azalma, yaşanan iklim değişiklikleri, gelişmekte olan ülkelerdeki insanların gıdaya olan taleplerinin artması, gıda arzındaki artış oranın yavaşlaması, gıda stoklarının azalması, tarım ürünlerinin gıda ve yemle birlikte biyo yakıt olarak kullanımının artması, başta petrol olmak üzere enerji fiyatlarının artması olarak sayılabilir. Gıdadaki spekülasyonların gıda fiyatlarında güvensizliğe, fiyatlarda dalgalanmalara yol açan ilave bir faktör olduğu biliniyor. Gıda fiyatları üzerinde yapılan spekülasyonlar milyonlarca insanın açlığına neden oluyor. Birçok araştırma, emtia piyasalarındaki spekülasyonlarla gıda fiyatlarındaki radikal dalgalanmalar arasındaki bağlantıyı ortaya koyuyor. Günümüzde artan gıda fiyatlarının radikal şekilde dalgalanmasında, spekülasyonların birincil rolü bulunuyor.”
890 MİLYON KİŞİ HEP AÇ
KASIM-ARALIK 2013
YEREL ÜRETİCİ DESTEKLENMELİ Tuncer, dünyanın gelecekteki tarım politikalarıyla ilgili görüşlerini de şöyle dile getiriyor: “Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre, küresel gıda güvenliğine erişmek ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için şirket tarımını destekleyen politikalar terk edilmeli ve küçük ölçekli, yerel gıda üretimine destek verilmeli. Hükümetler daha geç olmadan ve acilen, daha fazla ürün çeşitliliğini destekleyen, kimyasal kullanımını azaltan ve küçük çiftçiler ile yerel tüketiciler arasındaki bağları güçlendiren bir tarım modeline doğru geçişi teşvik etmeli.”
DOSYA
Dünya nüfusunun 7.1 milyar kişi olduğu ve Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) son verilerine göre 890 milyon kişinin kronik açlık çektiğini aktaran Tuncer, şunları anlatıyor: “Yani dünya nüfusunun yüzde 12’si yeterli beslenemiyor. Ancak açlık durumu bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor. FAO’ya göre, yetersiz beslenenlerin yaklaşık yüzde 60'ı Güney Asya (295 milyon kişi) ve Sahra Altı Afrikası'nda (223 milyon kişi) bulunuyor. Sahra Altı Afrikası, Sudan ve Kuzey Afrika hariç bölgedeki ülkeleri ifade ediyor. Dünyada en fazla yetersiz beslenme Afrika’da görülüyor. Bu bölgede hala beş kişiden birinin aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için
yeterli gıdaya erişim olanağı bulunmamakta. Son 20 yıllık dönemde kimi gelişmeler yaşansa ve açlık oranı düşmüş olsa da (yüzde 32.7’den yüzde 24.8’e) Sahra Altı Afrika, açlık oranlarında en kötü sırada yer alıyor.” Genetiği değiştirilmiş ürünlere de değinen Tuncer, şöyle konuşuyor: “Genetik yapıları tarımsal biyoteknoloji şirketleri tarafından değiştirilen ve dünyadaki açlığı yok etmek ya da verim artışı sağlandığı iddiasıyla ya da tarım kimyasallarının kullanımını azaltacağı söylemleriyle dünya topraklarında üretimin arttırılmasına çalışan GDO’lu ürünler, bir avuç tohum ve tarımsal ilaç firması tarafından üretilmekte ve pazarlanmakta. ABD başta olmak üzere dünyanın 15-20 ülkesinde üretimi yapılan GDO’lu tohum ve ürünler dünya açlığını yok etmek için değil, dünya ülkelerini bu tohumlara mahkûm etmeyi ve ülkelerin gıda egemenliğini ellerine geçirmeyi amaçlıyor. Verimi artırmadığı ve tarım kimyasalları kullanımında azalma olmadığı kanıtlanan bu ürünlerin insan başta olmak üzere canlılar üzerinde sağlık riskleri bulunduğu, biyolojik çeşitlilik ve ekoloji üzerinde potansiyel tehlikeleri olduğu bilimsel olarak saptanmıştır.”
İSMMMO YAŞAM l 27
RENKLİ YAŞAM
Tam on altı kitap yazdı Doğan Doğan tam 20 yıldır serbest muhasebecilik mesleğini yapıyor. Onun öne çıkan özelliği ise yazarlığı. Bugüne kadar tam 16 kitap yazmış, bunların altı tanesini yayınlamış. Özellikle Alevilikle ilgili kitapları kitlelerin ilgisini çekiyor.
28 l İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Sadece işle yetinmeyen kendini başka alanlarda geliştiren meslek mensuplarından biri de Doğan Doğan… Şiir, resim ve kitap yazma onun hobileri. Ancak kitap konusundaki hobisini bir hayli ileri götürdü. Seri halinde kitapları yayınlandı. Özellikle Alevilik üzerine kitapları ciddi ilgi gördü. Alevilik yanında yakın tarih, Osmanlı, tarihin bilinmeyen yönleri ve büyük olaylarla ilgili kitapları kitlelerin ilgisini çekiyor. Son birkaç yıldır Alevilik ve çeşitli konular üzerine yoğun bir şekilde araştırma ve inceleme çalışmalarını sürdürüyor. Bugüne kadar 16 kitap yazan Doğan, bunların altı tanesini yayınlamış. Yeni konular ve ülkenin gündemine göre yeni kitapların da hazırlığını yapıyor… 1953 doğumlu olan Doğan Doğan, aslen Er-
zincanlı. Öğretmen kökenli bir muhasebeci. Öğretmen okulundan mezun olunca on yıl süreyle bu mesleği icra etmiş. Ancak 12 Eylül olayları nedeniyle mesleği bırakmak zorunda kalmış. Öğretmenlik günlerini özlemle anarken, o dönemin öğretmen ve eğitmenlerini günümüzde görememekten yakınıyor. Mesleğini bırakmak zorunda kalınca evinden yakın çevresinin muhasebe işlerini yapmaya başlaması onun mesleğe adım atmasını sağlamış. Kısa süre sonra ise kendi muhasebe ofisini açmış. O gün bugündür tam 20 yıldır mesleğin içinde. Hatta İSMMMO’dan 20 yıla özel onur belgesini aldığını gururla anlatıyor.
HER FIRSATTA OKUYOR Doğan Doğan’ın kitap yazma merakı; ortaokul yıllarına dayanıyor. O dönemde şiir, kompozisyon ve edebiyata özel ilgi duyduğunu anlatıyor. Şiir ve kom-
KASIM-ARALIK 2013
ALEVİLER NEDEN NAMAZ KILMAZ? Doğan Doğan’ın kitaplarından biri olan ‘Aleviler Neden Namaz Kılmaz’da, Alevilerle ilgili merak edilen pek çok soruya cevap verilmiş. Doğan, “Aleviler neden namaz kılmazlar, Ramazan orucu tutmazlar, kısacası neden Sünni İslam’ın beş şartına uymazlar soruları Alevilerin her dönemde karşısına çıkarılmış önyargılardır. Aleviliğin de bunlara her dönem tutarlı ve mantıklı yanıtları olmuştur. Ama bu yanıtlar yeteri kadar su üzerine çıkarılmadığı için Sünni kaynaklı bu çağrıların yanıtsız kaldığı sanılmıştır. Aleviler, Alevi olduğu için Sünni ibadetlerini yapmazlar, yapmaları da gerekmiyor” diyor. Doğan, bu ve benzeri soruların cevaplarını kitaplarında merak edenlere sunuyor. Bilgi için: E-posta: dogandoganyaylakent@hotmail.com
KASIM-ARALIK 2013
okumayı gerektiriyor. Zaten, tarih, araştırma inceleme alanlarında okumadığı kitap bırakmamış. Geçmiş tarih yanında yakın tarihi en ince boyutlarıyla okuyup, araştırdığını söylüyor. Doğan Doğan, “Yakın tarihimizdeki pek çok katliam denilebilecek Sivas, Kahramanmaraş olayları gibi olayları inceleyip araştırıyorum. Hepsinin ortak noktasının dışarıdan organize edilmesi olduğunu gördüm. Hepsi provokasyon” diye konuşuyor. Hacı Bektaşı Veli üzerine de kitap yazdığını belirten Doğan’ın en son kitabı ise Ergenekon olayları üzerine. Yazım işlerini tamamladığı kitabı da yayınlamayı hedefliyor.
GÜNDE BEŞ SAYFA YAZIYOR Doğan, nasıl kitap yazdığını şöyle anlatıyor: “Günde 5-6 saat yazı yazmaya çalışıyorum. 3-4 saat da kitap okuyorum. Günde 5-10 sayfa arasında yazıyorum. İlgi duyduğum alanlarla ilgili kitaplar yazmayı tercih ediyorum. Araştırmayı, okumayı çok seviyorum. Hem öğreniyor, hem de öğrendiklerimi aktarıyorum. Bir kitap yazmak için 50-100 arası kitap okuyorum. Dersim kitabını yazmak için çok okudum. 40-50’den aşağı kitap okumadan yazmak mümkün değil.” Doğan, gençliğinde çok şiir de yazdığını anlatıyor. Onun diğer ilgi alanı ise resim. Karakalem, suluboya ve yağlıboya çalışmalar yapıyor. Ama o daha çok okumaya ve yazmaya odaklanıyor. Doğan’ın meslek mensuplarına da tavsiyesi var: “Herkesin bir hobisi olmalı. Herkes kendini farklı bir alanda geliştirmeli. Farklı alanlardaki uğraşılar insanı çok geliştirir.” Tam bir kitap kurdu olan duayen meslek mensubu Doğan, bundan sonra da kitap yazma işini son sürat devam ettirmeyi hedefliyor.
RENKLİ YAŞAM
pozisyon yarışmalarında devamlı ödüller almış. Bu hevesini yıllarca devam ettirmiş. Aynı zamanda tam bir kitap kurdu olduğunu anlatıyor, Doğan. Her fırsatta kitap okuyarak bugünkü kitapları için zemini hazırlamış. Eğitimlerini tamamlayan ve kendi mesleğini seçen çocukları iş yoğunluğunu hafifletince kitap yazma uğraşısını artırmış, Doğan. İlk kitabını 2007’de yazmış, ‘Alevilik’ adlı kitap 2008’de yayınlanmış. Doğan, “Kültür, felsefe olarak Aleviliği ele aldım. 1990’lı yıllarda Alevilik öne çıktı. Ben de bu alanda araştırarak bilgilenme gereği duydum ve daha sonra bu bilgilerimi kitaplaştırdım” diye anlatıyor. Bugüne kadar yazdığı kitaplar şöyle sıralanıyor: “Alevilik, Aleviler Neden Namaz Kılmaz, Dersim Olayı ve Dersim’in Türklüğü Üzerine, Yüz Soruda Yüz Yanıtta Alevilik, üç ciltlik Karanlığa Kanla Yazılan Osmanlı Tarihi, Anadolu’ya Doğan Işık Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik, Doğanın Karanlığından Düşüncenin Aydınlığına Alevilik, Türkiye’nin Aydınlık Yüzü Türk’e Özgü Müslümanlık Alevilik, Gökkuşağının Yedi Renginde Alevilik, Yürek Alevi, Aşk Sağnak Yağmur, Sevgi Akan Irmaktır, Sivas Yanıyor, Maraş Yanıyor, Türkler-Lolanlılar-Zazalar, Türk Kimliği Üzerine, Ergenekon Tertibini Hazırlayan Altyapı.” 16 kitap yazdığını anlatan Doğan Doğan, bunların altı tanesini bastırabilmiş. İlk kitaplarının Can ve Kaynak Yayınları’ndan çıktığını ancak kitap yayınlamanın maliyetli olması nedeniyle artık kitaplarını bireysel olarak bastırdığını kaydediyor. Doğan, ‘Aleviler Neden Namaz Kılmaz’ isimli kitabının bir hayli yankı da uyandırdığını aktarıyor. Ona göre kitap yazmak en başta çok kitap
İSMMMO YAŞAM l 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
‘Benim için sinemanın yeri özel’
30 l İSMMMO YAŞAM
Oyuncu Ezgi Asaroğlu, hem televizyon hem de sinemada oyunculuk serüvenini sürdürüyor. “Sinema daha kalıcı ve derinliği daha fazla” diyen Asaroğlu, dinamik olduğu için sinema oyunculuğunu daha çok tercih ediyor.
KASIM-ARALIK 2013
BANU BOZDEMİR
KASIM-ARALIK 2013
17 YAŞINDA SETLERLE TANIŞTI Ezgi Asaroğlu, 1987 İzmir doğumlu… İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nde ‘sosyal antropoloji’ okudu. İlk çıkışını 2004 yılında aynı zamanda ilk TV deneyimi olan "Bir Dilim Aşk" adlı dizi ile yaptı. Takip eden yıllarda kariyerine çeşitli dizilerde rol alarak devam etti. Bu diziler arasında Menekşe ile Halil, Hatırla Sevgili, Gece Sesleri, Binbir Gece dizileri vardı. Kısa metraj film (ödüllü What's Love Doing in the Mountains) ve reklam projeleriyle kariyerine devam eden oyuncunun ilk sinema tecrübesi, 2007 yılında çekilmeye başlanan Avusturya-Fransa ortak yapımı olan For a Moment Freedom filmi oldu. 30 uluslararası ödülü olan filmde canlandırdığı karakterle yurtdışında da başarı kazanan Asaroğlu, birçok sinema eleştirmeni ve yazarının dikkatini çekti. Bu filmin 2010 Oscar Ödülleri için Avusturya’nın Oscar aday adayı olduğunu da belirtelim. Asaroğlu, “Kampüste Çıplak Ayaklar” ve "Acı Aşk" filmlerinin ardından, En Mutlu Olduğum Yer Filmi ile bir kez daha beğeni topladı. Oyuncu, Leyla ile Mecnun dizisinin ardından Cennetten Kovulmak ve Sağ Salim 2 filmlerinde oynadı.
nuca bıraktığını ve karakterin yaşadığı dönüşümü bir süreç olarak değil de, bir gecede olan bir dönüşümmüş gibi algılanmasına sebep olduğunu gördüm. Bu, elbette filme zarar vermeyen ama canlandırdığım karakterin hikaye içinde eğreti durmasına sebep olan bir şey. Bu sebeple “Bu konuda söyleyebileceğim pek bir şey yok, sadece benden istenileni oynadım” diyebilirim. Filmin doğu-batı meselesine bakış açısını nasıl buldunuz? Sinema öznel bir sanat; film, yönetmenindir. Dolayısıyla filmin konusu da yönetmenin öznel bakış açısıyla anlatılmış.
Siz hikayenin batı kısmındasınız, doğuyla nasıl bir ilişkiniz var? Emine öncesinde çok da yüzünü doğuya çevirmiş, içinde bulunduğu ortamdan kafasını kaldırabilmiş bir tip değil. Tipik, sıradan bir insan. İnsan ne kadar duyarlı olursa olsun, bir şey başına gelmeden o konuya yüzde yüz yaklaşamıyor. Emine’ye böyle oluyor, nasıl kendi hayatı etkileniyor bazı şeylerden o zaman yüzünü o tarafa dönüyor. Aslında minicik apolitik gençliğe de eleştiri var. Çünkü o düşünmeye ve daha geniş bakış açısıyla görmeye başladıkça arkadaş çevresinde yalnızlaşıyor. Gerçekten oynaması keyif-
YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ
Binbir Gece, Gece Sesleri, Hatırla Sevgili, Menekşe ile Halil… Ezgi Asaroğlu, oyunculuk kariyerine 10 yılda birçok dizi sığdırdı. En son onu Leyla ve Mecnun’un Leyla’sı olarak izledik. Asaroğlu televizyon dizilerinde rol alırken oyunculuktaki asıl çıkışını 2008 yılında Avusturya- Fransız ortak yapımı For a Moment Freedom filmiyle yaptı. 30 uluslararası ödüllü filmde canlandırdığı Jasmin karakteriyle sinema eleştirmenlerinden tam not aldı. Ezgi Asaroğlu, sinemada en son Altın Portakal’ın en iyi film ödülünü Kusursuzlar’la paylaşan Cennetten Kovulmak’ın Emine’si olarak karşımıza çıktı. Önümüzdeki günlerde Sağ Salim 2’de otostopçu kız rolüyle izleyeceğimiz Asaroğlu, farklı filmlerde rol almak istediğini, çok fazla tiplemeye hayat vermek istediği söylüyor. Cennetten Kovulmak filmi Antalya’da en iyi film ödülünü Kusursuzlar’la paylaştı. Neler hissettiniz? Sonuçlar jüriye göre değişse de politik bir filmin ödül kazanması daha mı anlamlı? Filme ‘politik bir film’ olarak yaklaşmamıştım ben açıkçası. Aslında filmin asıl amacı, çatışmanın izlerini de es geçmeden insan hikayelerine yönelebilmekti. Ben de sadece karakterleri anlamaya çalıştım. Filmin ödül alması tabii ki tüm ekibi mutlu etti ve güzel bir ‘Antalya anısı’ oldu, geçti. Ben her zaman ileriye bakıyorum ve yeni işlerle heyecanlanıyorum. Cennetten Kovulmak’ta iki kadının değişen ruh halleriyle başlayan yolculukları anlatılıyor. Siz oynadığınız Emine’nin dönüşümünü gerçekçi buldunuz mu? Bu bir ekip çalışması ve herkesin payına düşen farklı bir sorumluluk var. Nasıl filmin ses teknisyeni, yalnızca filmin seslerinden sorumluysa; bir oyuncu olarak filmde benim üzerime düşenin de, canlandıracağım karakteri, içinde barındırdığı iyilik ve kötülüğüyle, içsel çatışmalarıyla, mümkün olduğunca gerçek kılıp, seyirciye empati yaptırabilecek yorumu getirmek olduğunu düşünüyorum. Okuduğum senaryodaki Emine’nin dönüşüm sürecini gerçekçi bulmuştum. Alt metinleri kuvvetliydi. Fakat kurgu sırasında atılan fazla sayıda sahne ile karakterin derinliğinin zayıfladığını, senaryodaki sebep-sonuç ilişkisinin yerini yalnızca so-
İSMMMO YAŞAM l 31
YAŞAM’IN PORTRESİ
li, dinamikleri yüksek bir roldü. Ama Emine huzur verdi, veriyor. İçsel bir yolculuğu var ve ben o aşamaları bildiğim için dönüp baktığımda huzur hissediyorum. Emine karakteri size teklif edildiğinde sizi ona çeken şey neydi? Nasıl yakınlık kurdunuz onunla? Çok senaryo okuyunca o bir çizgiye oturuyor ve kendiliğinden sempati duyuyorsunuz. Bu filmin bakış açısı benimle çok paralel olduğu için bu projede yer almak istedim. Ben de herkesin eşit refah seviyesinde barış içerisinde yaşaması gerektiğini savunuyorum. Kulağa biraz ütopik gelse de sınırların olmadığı paylaşımcı bir dünya güzel olurdu. İşin içine siyaset girince çok değişken ama odak noktası insan olmak olan bir filmde çok sade bir anlatım var. Sinema bir ekip işi, tek kişiye dayanmıyor. Nasıl bir şey çıkaca-
32 l İSMMMO YAŞAM
ğı yönetmenin inisiyatifinde. Nasıl bir şey çıkacağını merakla bekliyorum. Konuyu sündürmeden, olduğu gibi naif bir biçimde anlattı. Ve oyunculukları da öyle istedi ki en bayıldığım şey yani. Ne istediğini çok iyi biliyordu, kesinlikle ilk filmini çeken bir yönetmen gibi değildi. Ne istediğini bilen tavrı hepimize geçti. Sağ Salim 2 filminin kadrosunda varsınız. Bir filmin devam filminin çekilmesi olumlu bir şeydir ama çoğu zaman ilkinin tadını vermez. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir? Yönetmenimiz Ersoy Güler’in yaklaşımı beni bu filme ikna eden en önemli unsur oldu. Sağ Salim 2’yi, filmin alt başlığındaki gibi ‘Sil Baştan’, ilkinden bağımsız bir film gibi düşünüp çalışmaya başladık. Canlandırdığım karakterin ilk filmde yaşadıkları, onun için bir kırılma nok-
DİZİLER GÜÇLÜ SENARYO GEREKTİRİYOR Türkiye’de diziler çok kolay reyting kurbanı olurken oyuncular açısından filmler daha fazla ilgi odağı olabiliyor. Bu konuda Ezgi Asaroğlu’na tercihini soruyoruz. Farklı kulvarlar olduğu için ikisini de tercih ettiğini söylüyor. Asaroğlu şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ben ikisine de aynı özenle yaklaşıyorum. Hatta belki de dizilerde artık olay örgüleri çok daha tatmin edici olmak zorunda. Bölüm sonlarında izleyeni heyecanlandırmak ve bir hafta boyunca bu heyecanı diri tutmak için güçlü bir senaryo gerekiyor. Reyting kurbanı olmayıp senelerce devam eden bir dizi de oyuncunun kariyerini tek bir işe bağlı hale getirebiliyor. Benim için dinamizm çok önemli. Bu açıdan sinemanın bende her zaman ayrı bir yeri olacak.”
KASIM-ARALIK 2013
KASIM-ARALIK 2013
Demem. Benim dünya görüşümle paralel olmayan bir filmde olmak istemem. Filmin bir cümlesi var ve ben de o ekibin içinde aynı yöne bakıyor olmalıyım. Aksi zaten samimiyetsiz bir şey olur. Karakter benden çok farklı olabilir ama filmin cümlesi bana yakın olmalı. Dizi oyunculuğu mu sinema oyunculuğu mu? Ben ayırmayı sevmiyorum. Televizyonda seyirci büyük oyunculuğa alışkın. Ama ben ikisinde de oyunculuk oyunculuktur diye bakıyorum. Minimal oyunculuğu benimsiyorum. Bu yönde kendimi geliştirmek istiyorum. Sinema daha kalıcı ve derinliği daha fazla. Oyunculuğunuzu geliştirmek için neler yapıyorsunuz? Oyunculuk hayatla paralel giden bir meslek. Benim öğrenmeye aç bir yapım var. Hayatın içinde gözlem yapmak zorundayız. Algılarımız açık bir şekilde kitap okuyup, bol bol film izliyorum. Güzel bir oyuncusunuz, bunun bir avantaj mı dezavantaj mı olduğunu düşünüyorsunuz? Öncelikle çok teşekkür ederim... Günümüzde görüntü, niteliğin ve derinliğin önüne geçebiliyor ne yazık ki... Dış görünüş de role göre, bazen avantaj bazen de dezavantaj olabiliyor... Oysa güzellik sadece bir algı... İyi bir oyuncunun canlandırdığı karaktere göre ‘güzel’ veya ‘çirkin’ olabileceğini düşünüyorum. Yeterince kadın rolü yazılıyor mu sizce? Daha çok yazılsa fena olmaz tabi... Hayata bakışınızı öğrenebilir miyiz? Hayatla bir derdim yok. Herkes gibi ben de hayatımı mutlu ve huzurlu yaşamak istiyorum. Onun için anı yaşıyorum. Mutlu olacağım işler yapmaya çalışıyorum.
ROL ALDIĞI DİZİLER Bir Dilim Aşk (2004)-Pelin Zor Karar (2004)-Meral Kızlar Yurdu (2006)-Gülenay Yolcu (2007)-Kader Menekşe ile Halil (2007)-Canay Hatırla Sevgili (2008)-Rüya Gece Sesleri (2008)-Zehra Birbir Gece (2008)-Duru Leyla ile Mecnun (2011)-Leyla Yağmurdan Kaçarken (2012)- İdil
ROL ALDIĞI FİLMLER Ne Gezer Aşk Dağlarda (2005)-Ayşe For a Moment Freedom (2008)-Jasmin Kampüste Çıplak Ayaklar (2009)- Deniz Acı Aşk (2009)- Seda En Mutlu Olduğum Yer (2009)- Elif Cennetten Kovulmak (2012)- Emine Aşk Kırmızı (2012)- Zeynep Sağ Salim 2 (2013)-Nihal
YAŞAM’IN PORTRESİ
tası olmuştu ve bu da onu ikinci filmde bambaşka bir kişi yapıyordu zaten. Filmde Coen Kardeşler’inkini andıran bir kara mizah duygusu sezdim ve bu hoşuma gitti. Karakterlerin yaşadığı talihsizliklerin kanlı cinayetlere uzanması ve bunların filmin akışı içinde gelişen olaylar olarak şekillenip, seyirciye gerginlik vermek yerine eğlendiriyor olması... Daha önce içinde olduğum filmlerden farklı bir tür olduğu için de ilgimi çekti. Sağ Salim 2’de otostopçu bir kızı canlandırıyorsunuz. Filmi daha izlemedik ama yollarda geçen filmleri sever misiniz? Yol filmlerini severim. ‘Bir insanı tanımanın en iyi yolu, beraber yolculuğa çıkmaktır’ derler. Bir film karakterini en iyi tanımanın yollarından biri de onunla beraber yolculuğa çıkmak bence. Kaçma, arayış ya da amaçsızca yapılan bir yolculuk, filmdeki karakterlerin özgürleşmesini sağlamaya yönelik bir içsel dönüşümü de içinde barındırdığı için, yol filmleri karakter için öğretici bir deneyim yolculuğuna dönüşür genelde. Bu da oynaması keyifli bir rol demek. Bu aralar var mı bir film ya da dizi projesi? Değerlendirdiğim projeler var. Hiçbir sosyal medya hesabım olmadığı için, ilgilenenler gelişmeleri resmi internet sitem www.ezgiasaroglu.com.tr adresinden takip edebilirler. Oynamak istediğiniz bir rol ya da karakter var mı? Çok... Dünyadaki insan çeşitliliğini düşünsenize... Her birinin güçlü bir senaryoyla iyi bir filme dönüşecek bir hikayesi vardır mutlaka... Hepsini oynamaya ömür yetmez, ama elimden geldiğince farklı karakteri oynamak isterim... “Oyuncu olarak her filmde yer alırım” der misiniz?
İSMMMO YAŞAM l 33
KARİYER
Takdir edilmek para kadar önemli Çalışanların en az para kadar önem verdiği motivasyon kaynaklarından biri, yaptıkları işin müdürleri veya patronları tarafından takdir edilmesi. Uzmanlar, işyerinde çalışanların verimini artırmanın en kolay ve etkili yolunun takdir edilmek olduğunu belirtiyor.
34 l İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Her canlının beklediği ve arzu ettiği bir kavramdır, takdir edilmek. Neredeyse hayatın her alanında takdir bekleriz. Bir çocuk annesinden, bir öğrenci öğretmeninden, çalışan müdüründen… Bir ‘aferin’ ya da bir baş okşama büyük, küçük bütün insanların motivasyonunda ciddi değişiklikler yapabiliyor. Çalışanların hayatlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri işyerlerinde de durum aynı. ‘Takdir edilmek’ verimliliği artıran bir unsur. Hatta son araştırmalar iş hayatında çalışanların takdir edilmeye paradan daha çok önem verdiğini gösteriyor. Sadece takdirle kimse kirasını ödeyemiyor, çocuğunun masrafını gideremiyor ama iş şevki ve verimliliği artırmada önemli katkısı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Çalışanlar her şeyden daha çok yaptıkları
işin saygı duydukları kişi tarafından beğenilmesine önem veriyor. Psikoloji İstanbul’dan Özge Altan Aytun, iş hayatında takdirin para kadar değerli olduğunu vurguluyor. Aytun, “Özellikle yönetici, öğretmen gibi bir otorite pozisyonundaysanız, etrafınızdakilerin yeni beceriler öğrenebilmesi için onları takdir ettiğinizden emin olun. Ertesi gün büyük bir başarı ile geri dönebilirler” diyor.
KOLAY VE ETKİLİ STRATEJİ Aytun, bu konuda araştırmalar yapıldığından da söz ederek, şunları anlatıyor: “Araştırmacılar 48 yetişkin katılımcı ile bir araştırma yürüttüler. Katılımcılardan bir klavyeye 30 saniye içinde belli bir düzende ve olabildiğince hızlı basmaları istendi. Birinci grupta her katılımcıyı tek tek kutlayan bir değerlendirici bulunuyordu ve herkes performansının
KASIM-ARALIK 2013
KASIM-ARALIK 2013
ÇALIŞANLARINIZI TANIYIN! Yamaç Eğitim, Bireysel Gelişim ve Danışmanlık’tan Levent Şahin, dilimizde ‘güdüleme’ olarak da bilinen motivasyonu, bir insanı arzu ve istekleri doğrultusunda harekete geçiren güç olarak tanımlıyor. Performansımızı doğrudan etkileyen, davranışlarımızın başlatılmasını, yönlendirilmesini ve sürdürülmesini sağlayan, bütün kaynaklarımızı amacımız için kullanmamıza yarayan bu itici gücün iç ve dış motivasyon olarak iki şekilde sağlandığını belirtiyor. Şahin, Türkiye’de yapılan araştırmaların toplumumuzda maddi unsurların motivasyonda ilk sırada yer aldığını gösterdiğini dile getirerek, “Bireyin önemsenmesi ve takdir edilmesi bununla yarışıyor. Çalışanları tanıma yöneticinin onları motive edebilmede ilk yapması gerekenlerden. Çalışanlar motivasyon kaynaklarına göre üç grupta toplanıyor. Başarı odaklı, sevgi odaklı ve güç odaklılar olmak üzere” diyor. Şahin, bu gruptaki insanların özelliklerini şöyle anlatıyor: l Başarı Odaklılar: En çok performanslarının iyi olmasına önem verirler. On-
lar için zorlayıcı hedefleri yakalama en önemli ödüldür. Bu yüzden onlar için hedef belirlerken realist ama zorlayıcı hedefler seçmek gerekir. Anlamlı bir hedefe ulaşmak için gösterilen çaba ve problem çözme süreci onlara zevkli gelir. Bir ödül töreninde başarılarının takdir edilmesi onları yeni başarılar için kamçılar. l Sevgi Odaklılar: Kurumlarına bir aile ortamına bağlı oldukları gibi bağlanırlar. Onlar için takdir edici bir söz, bir doğum günü hediyesi, sıcak bir gülümseme en motive edici ödüllerdir. İş arkadaşlarıyla iş çıkışında yapılan kutlamalar, beraber yenen yemekler onlar için unutulmazdır. l Güç Odaklılar: Etki alanlarının geniş olmasına ve pozisyondan gelen statüye odaklanmışlardır. Onlar için bir makam, isminin önündeki başlık, unvan ve odalarındaki koltuk, onlara rapor edilen insan sayısı büyük anlam ve önem ifade eder. Omuzlarındaki yıldızlar her terfide arttıkça, güç ihtiyaçları daha fazla tatmin edilmiş olur.
KARİYER
ardından takdir aldı. Diğer grupta herkes takdir edilmezken, katılımcıların bazıları takdir edilen diğer katılımcıları izledi. Üçüncü grupta ise katılımcılar takdir almadı ve kendi performanslarını bir grafik üzerinde kendileri değerlendirdiler. İkinci gün katılımcılardan bu egzersizi tekrar yapmaları istendi. Doğrudan takdir gören birinci gruptaki katılımcılar parmak egzersizinde diğer iki gruba göre çok daha iyi performans gösterdi. Sonuçlara göre, bir performans gerçekleştikten sonra takdir almak, kişilerin daha iyi performans göstermelerini sağlıyordu.” Özge Altan Aytun, beyin için takdir almanın parayla ödüllendirilmek gibi bir şey olduğunu dile getirterek, “Kişilerin bir egzersizi tamamladıklarında takdir almalarının onların daha iyi performans göstermelerini sağladığı bilimsel olarak kanıtlandı. İşyerinde ya da okulda birini takdir etmek onun performansını yükseltmek için en kolay ve etkili strateji olabilir” değerlendirmesini yapıyor. Aytun, Türkiye’de özellikle yönetici konumundaki kişilerin çalışanlarını takdir etmek konusunda bazı önyargılara kapılarak tereddüt yaşadıklarını belirtiyor ve ekliyor: “Bu kişiler ‘Eğer takdir edersem karşımdaki kişi çok iyi yaptığını düşünebilir, havalara girebilir ve bu performansını olumsuz etkiler’, ‘takdirin arkasından maaş ya da terfi gibi beklentilere girebilir’, ‘zaten bu onun işi, yapması gereken buydu’ düşüncesi ile tam tersine hareket ederek performansın düşmesine neden oluyor.” Takdir etme şekli de önemli… Örneğin, performansın hemen ardından, herkesin önünde ve sadece o özel konu ile ilgili takdir etmek de insanların performansını ve motivasyonunu arttırmaya olumlu katkı yapıyor. Bir performansın ardından ‘çalışması, başarısı ve katkısı için teşekkür etmek’ hem çok basit, hem de güzel sonuçlar veriyor.
İSMMMO YAŞAM l 35
Birçok vakıf üniversitesi basın-yayın veya diğer yollarla aile ve öğrencilere ulaşmaya ve tercihlerini yönlendirmeye çalışıyorlar... Bir üniversitede ne aradığınızı bilirseniz, tercihiniz de kolaylaşır. Ayrıca barınma durumuna ve iş bulma imkânlarına da dikkat etmelisiniz.
‘Üniversite olsun da neresi olursa olsun’ demeyin! EĞİTİM
CAN KIZILDAĞ Türkiye'de son yıllarda adeta özel üniversite patlaması yaşanırken, üniversitelerin eğitim kalitesiyle ilgili tartışma da derinleşiyor. Bilgi ve teknolojinin öneminin arttığı günümüzde, üniversite seçerken dikkat edilmesi gereken unsurlar artık daha fazla... Üniversite sınavından sonra öğrenciler için en önemli nokta, yapacakları doğru tercihler ve mutlu olacakları bir üniversite. Yapacağınız tercihlerdeki ayrıntılar, size yeni ufuklar açabileceği gibi hiç beklemediğiniz bir ortamla karşı karşıya kalmanıza da sebep olabilir. "Öğ-
36 l İSMMMO YAŞAM
rencilerin kişisel eğilim ve ilgi alanları, yetenek ve becerilerin örtüşmesi, meslek hakkında bilgi sahibi olunması ve günümüz koşullarının düşünülmesi kariyer planlamasında doğru kararlar verilmesini sağlar" diyen Tüm Özel Eğitim Kurumları Derneği (TÖDER) rehberlik uzmanları "Bir üniversitede ne aradığınızı bilirseniz, tercihiniz de o oranda kolay olur" diyor. Üniversite tercihi yapmadan önce öğrencinin kendine bazı sorular sorması ve bunların cevaplarını vermesi gerektiğini belirten TÖDER rehberlik uzmanları, dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle sıralıyor: "Tercih listesine yazılacak her üniversitenin önceden görülmesinde çok bü-
KASIM-ARALIK 2013
yük yarar var. Üniversitenin yurt, sosyal, yabancı dil ve bitimindeki iş bulma olanakları nelerdir? Bölüm bitirildiğinde istihdam imkânı nelerdir? İl içi tercih yapılacaksa, seçilecek bölümler hangi ilçede öğrenim veriyor? Üniversiteye ulaşım imkânları nasıl? Yatay geçiş ya da çift anadal programları var mı? Yabancı dile hazırlık programları var mı? Vakıf üniversitesi tercih edilecekse ücretleri ne kadar? Burslu programını seçecekseniz bursların devam koşulları neler? Barınma ve burs imkânı sağlanabiliyor mu? Mezunlarına iş imkânı sağlamada ne derece etkili? Teorik eğitimle hayatındaki pratiği birleştirebilmiş mi?" Bu soruların cevabını öğrenmeye çalışmanın ardından üniversite tercihinin şekillendirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kazanılan ve bitirilen bölüm, üniversite adaylarını hayal kırıklığına uğratabilir. Kaybedilen yıllar, sonradan gitmeyi arzuladığınız bölümleri kazanamama, sevilemeyen meslekler, önünüze çıkan maddî sıkıntılar üniversite hayatınızın da sonu olur.
TAM ZAMANLI KADRO ÖNEMLİ
KASIM-ARALIK 2013
YETENEKLERİNİZİ GÖZ ÖNÜNE ALIN Meslek seçerken yıllardır yapılan hatalar bir noktada ülkemizde işsizliğe de yol açıyor. Üniversite adayları meslek seçerken popülerliğini göz önüne alıyor. Ancak meslek seçimi kadar yeteneklerin de tespiti çok önemli. Uzmanlar bu konuda şu önerilerde bulunuyor: "Mutlaka meslek seçimi yaparken yeteneğiniz hangi mesleğe yatkınsa onu seçin. Bu sizi daha mutlu edecektir. Meslek; kişinin yaşamını sürdürebilmek için gerekli ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayan, sosyal yapının gerektirdiği şartlarla belirlenmiş ve belli bir eğitimle kazanılan bilgi ve becerilere dayalı etkinlikler bütünüdür. Kişinin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını tamamlayabilmesi, doğuştan getirdiği yeteneklerini ortaya koyabileceği, kullanabileceği ve geliştirebileceği bir mesleği olmasına bağlıdır. Çünkü meslek, kişinin kimliğinin en önemli kaynaklarından biri olup; onun çevrede saygı görmesine, başkalarıyla ilişki kurmasına, toplumda bir yer edinmesine ve işe yaradığı duygusunu yaşamasına olanak vermektedir."
EĞİTİM
Vakıf üniversiteleri arasında tercih yapma durumundaysanız dikkat edilmesi gereken ilk kriterin kurumun sürekliliği ve üniversitenin destekleyicisinin misyonu olduğunu belirten uzmanlar bu konuda özetle şu uyarılarda bulunuyor: "Tercih aşamasındaki değerlendirme kriterlerinden biri üniversitenin altyapısıdır. Günümüzde birkaç binadan ibaret üniversiteler var. Okulun altyapısı kurumun bu işte ne kadar kalıcı olmak istediğinin bir göstergesi. Ayrıca üniversitenin kadrosu değerlendirmeniz gereken en önemli unsurlardan biri. Dikkat etmeniz gereken, kadro içerisindeki tam zamanlı çalışan sayısı. Bir prog-
ramı düzgün bir şekilde yürütebilmek için en az 5 tam zamanlı öğretim üyesi kişi gerekli. Kadronun ne kadar deneyimli olduğunu hocaların özgeçmişlerini inceleyerek öğrenebilirsiniz. Ders programları aşağı yukarı birbirine benzer ancak işi ekonomik olarak yürütmek isteyen üniversiteler az sayıda seçmeli dersler vererek, her öğrencinin istediği alana yönelip o alanda uzmanlaşmasına imkân tanımaz. Bunun dışında vakıf üniversiteleri iyi öğrenciye ulaşabilmek ve kontenjanlarını doldurabilmek için burslar sunuyor. Eğitim geleneği olan kurumların burs sunarak yarattığı cazip koşulları değerlendirin. Ayrıca geçmiş yıllardaki taban puanı önemlidir, geçmişte öğrencilerin bu programı tercihini gösterir. Ancak unutmayın ki, vakıf üniversiteleri dinamik ortamlardır, bir yıl içinde çok şey olumlu ve olumsuz olarak değişmiş olabilir. Maalesef birçok program layık olmadıkları halde geçmişin mirası sayesinde iyi izlenim yaratıp, yanıltıcı olabiliyorlar."
İSMMMO YAŞAM l 37
Bağışıklık sistemini güçlendirenler hastalıklara karşı daha dirençli oluyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için dengeli beslenme, özellikle de antioksidan açısından zengin meyve ve sebzeleri tüketmek şart.
Bağışıklığın güçlüyse güçlüsün SAĞLIK
ILGIN ŞENYÜZ “Bu kış gripten kurtulamadım”, “Bu öksürük bana yapıştı, gitmiyor”, “Kendimi kış gelince çok halsiz ve bitkin hissediyorum”… Bu gibi söz ve yakınmalar “bağışıklık” sisteminizin zayıfladığını gösteriyor. Bağışıklık sistemi daha çok kışın aklımıza gelse de her mevsimde, gripten kansere kadar her hastalıkta ‘kilit’ rol oynuyor. Vücudumuzu hastalıklara karşı koruyan, patojen (bakteri, virüs vb.) ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden işleyişlerin tümüne “bağışıklık sistemi” deniliyor. Adeta sağlık sistemi-
38 l İSMMMO YAŞAM
mizin sigortası olan bu sistemin güçlendirilmesi, hastalıklara karşı direnç kazanmak için olmazsa olmaz. Kışın soğuk algınlığı, grip gibi hastalıkların tekrarlaması bağışıklık sisteminin zayıf olduğunun en önemli göstergesi…
FORMÜL BASİT Peki bağışıklık sistemini nasıl güçlendirebiliriz? Bu sorunun en önemli yanıtı; doğru ve sağlıklı beslenmek… Diğer bir ifadeyle; zayıf bağışıklık sisteminin en önemli nedeni, besin yetersizliği… Günlük beslenmede çok fazla şekere yer verilmesi, obezite ve alkol tüketimi bağışıklık
sisteminin işlevini azaltıyor. Güçlü bağışıklık sistemi için yeterli protein alımı şart. Vücuda alınan besinler enerji için oksijenle yandığında serbest radikaller yani oksijen içeren son ürünler oluşuyor. Serbest radikaller hücre ve dokularda çoğaldığında DNA yapısında hasara neden oluyor. Ayrıca sigara, hava kirliliği, radyasyon gibi nedenlerle de serbest radikaller artıyor. Bu durumda da kanser, kalp-damar hastalıkları, artritler gibi sağlık sorunları oluşuyor. Besinlerle birlikte aldığımız antioksidanlar vücuttaki serbest radikallere karşı savaşıyor. Uzmanlara göre, serbest radikallerin yarattığı olumsuz etkinin ön-
KASIM-ARALIK 2013
BU VİTAMİNLER ÇOK İŞE YARIYOR A vitamini: A vitamini eksikliği olan kişiler viral enfeksiyonlara daha kolay yakalanıyor. A vitamininin en önemli kayrakları; süt, balık yağı ve yumurta… Betakaroten: Serbest radikallerin tutulmasını sağlayan betakarotenin en önemli kayrakları; yeşil yapraklı sebzeler, kırmızı, turuncu, koyu sarı renkli sebzeler… C vitamini: Antiviral ve antibakteriyal etkisinin yanı sıra bağışıklığı artırıyor ve güçlendiriyor. Turunçgiller, yeşilbiber, maydanoz, kiraz ve kavunda bol miktarda bulunuyor. E vitamini: Soya, susam, ceviz, badem, fıstık gibi yağlı tohumlarda bulunan E vitamini de serbest radikallerin tutulmasına yardımcı oluyor. B6 vitamini: Yetersizliği bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden oluyor. Folik asit –B12 vitamini: Eksikliği savaşçı hücre sayısının azalmasına neden oluyor. Ispanak başta olmak üzere yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagillerde folik asit bulunurken; kırmızı et, balık, yumurta, tavuk, süt ve süt ürünleri en önemli B12 kaynakları… Demir: Demir eksikliği lenf bezlerinin yapısının bozulmasına ve savaşçı hücrelerin işlevinin azalması gibi bağışıklık sisteminde önemli bozukluklara yol açıyor. Özellikle kırmızı et, yumurta da hayvansal demir, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzelerde bitkisel kaynaklı demir bulunduğunu belirtelim. Çinko: Birçok virüs cinsinin çoğalmasını engelleyen çinko, pek çok bağışıklık sistemi reaksiyonunda hayati rolü var. Çinko, yumurta, et ve sütte yoğun olarak bulunuyor. lenmesi için yeterli miktarda antioksidan tüketilmesi gerekiyor.
DOĞRU PİŞİRME GEREK
KASIM-ARALIK 2013
l Çeşitli sebze ve meyvelerden günde en az 5 porsiyon tüketilmeli. l Domates yaz aylarında her gün mutlaka tüketilmeli. Hatta yaz domatesleri konserve yapılarak kış aylarında tüketilebilir. l Brokoli, karnabahar gibi sebzeler yemek olarak tüketilebildiği gibi et yemeklerinin yanına da garnitür olarak kullanılmalı. l Nar tüketimi salatalar ve sütlü tatlıların üzerinde kullanılmasıyla arttırılabilir. l Turunçgillerin suyundan ziyade kendisinin tüketimi daha önemli. l Kış aylarında çeşitli antioksidanların bir arada alınabilmesi için meyve salataları tüketilmesi faydalı. l Ceviz, fındık, badem gibi yağlı tohumlar, E vitamini alımı açısından önemli. Günde bir porsiyon tüketilmeli. l Kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek vb.) haftada 23 kez tüketilmeli. l Günlük veya uzun ömürlü sütlerin probiyotikli yoğurtlarla mayalanmasıyla ev ortamında sağlıklı yoğurtlar elde edilebilir. Her gün 1 su bardağı kefir tüketilmesi de faydalı. l Haftada bir kez balık tüketilmesi de bağışıklık sistemini güçlendiriyor. l Vücutta gerçekleşen çoğu reaksiyon için su gerekli. Bu nedenle günlük 2-2.5 litre su tüketilmesi şart. l Ekinezya, zencefil, ıhlamur, kuşburnu, zerdeçal çayları çok fazla birbiriyle karıştırılmadan günlük olarak tüketilmesi yararlı.
SAĞLIK
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için içerdikleri antioksidan maddeler nedeniyle yeterli meyve ve sebze tüketimi önem taşıyor. Domatesten brokoliye turunçgillerden sarımsak-soğana kadar birçok meyve ve sebze antioksidan açıdan zengin. Ancak meyve ve sebze tüketirken bazı yanlışlıklar da yapmıyor değiliz. Bu yanlışlıkların başında meyve ve sebze tüketirken yenilebilen kabukların soyulması geliyor. Birçok vitamin ve mineral sebze ve meyvelerin dış yapraklarında bulunuyor. Sebze ve meyvelerin az suda pişirilmesi, yıkarken suda bekletilmemesi gerekiyor. Sebzelerin pişirmeden hemen önce ve büyük parçalar halinde kesilmesinin, pişirilirken tencerenin kapağının kapalı tutulmasının faydalı olduğunu belirtelim.
NELER YAPILMALI?
İSMMMO YAŞAM l 39
DOSTL ARIMIZ
Kışın dostlarımızın merhametten daha fazlasına ihtiyacı var. Sokakta yaşayan hayvanların kışın temiz suya, daha çok besine ve çok soğuk havalarda da sıcak bir yuvaya gereksinimi olduğunu unutmayın.
Dostlarımızı ısıtacak gönüllüler aranıyor ILGIN ŞENYÜZ Çıtır çıtır yanan sobanın arkasındaki küçük minderde Cancan yatardı. Okuldan geldiğimde, üşüyen ellerimi ısıtırken Cancan’ı kıskanırdım. Keşke ben de okula gitmeyip, Cancan gibi bütün kış sıcak sobanın başında yatsaydım! Çocuk aklımla Cancan’ın mutlu mesut hallerine imreniyor ama sokaktaki kedileri düşünmüyordum. Bugün özellikle karlı günlerde sokak kedi ve köpeklerini görünce hem Cancan aklıma ge-
40 l İSMMMO YAŞAM
liyor hem de içim cızlıyor. Sokak hayvanları için kışın acımaktan da öte yapabileceklerimiz var. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; kışın sokakta yaşayan kedi ve köpekler besin bulmakta zorlanırlar. Bunun için uygun yerlere yiyecek ve temiz su koymak gerekiyor. Hava şartları çok ağırlaşırsa onların hayatta kalması için bu da yeterli olmayabilir. Geçici süre onlara sığınabilecekleri barınaklar yapılabilir… Özellikle yavru ve hasta köpeklerin yaşaması çok zordur. Bu durumdaki dostlarımızı belediyelerin hayvan ba-
KASIM-ARALIK 2013
rınaklarına götürebilirsiniz. Bu hayvan barınaklarında da yaşamın kolay olmadığı biliniyor. Orada gönüllü olup hem onlara bakabilir ya da bu dostlarımızı sahiplenerek maddi yardımda bulunabilirsiniz. Dostlarımızın eksi 8 ve eksi 10 derecede yaşaması çok . Hava bu kadar soğursa dostlarımızın kesinlikle kapalı ortamlara alınması şart.
DAHA FAZLA BESLEYİN Ev dışında yaşayan evcil köpeklerin de kışın özel bakıma ihtiyacı var. Özellikle yavru, ihtiyar ve kısa tüylü köpeklere ilgi gösterilmesi gerekiyor. Dışarıda yaşayan köpeklere, yaz mevsimine göre yüzde 20-30 oranında daha fazla besin vermek gerekiyor. Kışın evde yaşayan ve hareketleri azalan dostlarımıza daha az besin vermek gerektiğini hatırlatalım. Köpekler ve kediler kulübeleri olsa bile hava akımlarına karşı hassastırlar. Hava akımları onları hasta edebilir. Bu nedenle onları hava akımlarından korumak gerekiyor. Rüzgar, dostlarımızın vücut ısısını düşürür ve onların hasta olmasına neden olur. Kulübenin kapısını yaşadığınız yerin rüzgarlarına göre konumlandırmanızda fayda var. Köpek kulübelerinin zemininin izolasyon malzemesiyle kaplanması önemli. Ancak dostumuzun bu izolasyon malzemelerini kemirmesi için de tedbir almalısınız. Köpeğinize uygun bir kulübe yapmakla iş bitmiyor. Kışın kulübede ılık temiz su bulundurmanız da önemli. Köpekler kar yerler ama bununla susuzluklarını gideremezler. Kış aylarında solunum yoluyla su kaybı çok fazla oluyor. Dostlarımız yeterli su içemezlerse hipertemiye girebilirler.
PATİLERİNİ KONTROL EDİN Kış aylarında köpeklerin patilerini de sık sık kontrol etmelisiniz. Özellikle yürüyüşe çıktığınızda tırnaklarının arasına buz ve tuz sıkışmışsa bu patilerine zarar verebilir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda ılık su ve temiz bez yardımıyla patilerini temizleyip, daha sonra da kurulamalısınız.
Köpeklerin kışın cildi kuruyabilir. Dostumuzu sık sık fırçalamak onun cildini uyarıp yağ bezelerini uyarır. Kışın dostlarımızla ilgili karşılaşılabilecek en önemli sorunlardan biri de buz ısırığı… Kulak ucu, pati altları ve kuyruk ucu buz ısırığının en fazla görüldüğü bölgeler. Buz ısırığına maruz kalan bölgeye kesinlikle masaj yapmayın. Köpeğinizi bir battaniyeye sarıp en yakın veterinere götürün. İster kedi ister köpek olsun tüm sokak hayvanları çok soğuklarda gribal enfeksiyonlara yakalanabilirler. Bu rahatsızlık, daha çok burun akıntısıyla kendini gösterir. Burunu tıkanan hayvanlar rahat koku alamazlar. Koku alamayan dostlarımız yemek yemeyi bile bırakabilirler. Soğuk algınlığını atlatamayan dostlarımızın zatürreye bile yakalanabileceğini unutmayın. Bu nedenle onlar için kışın elinizden geleni yapmaya çalışın.
KASIM-ARALIK 2013
Dostlarımızın tüyleri olsa bile kışın eksi dereceleri bulan soğuk havalarda yaşamaları çok zor. Özellikle yavru, hasta ve hamile kediler için hayati tehlike olabilir. Mahallenizdeki kediler için 20 dakikada pratik ve ucuz bir kedi evi yapmanız mümkün. Bunun için kedilerin sığabileceği büyüklükte bir karton kutuya, kutunun etrafını kaplamak için çöp torbası ve ya naylona, kutunun etrafına sarmak için köpük, koli bantı, maket bıçağı ve cetvele gereksinim var. Kedi evini yapmak için öncelikle köpüklerden kutunun etrafını kaplamak için altı parça kesin. Her bir parça kutunun yüzeyleriyle aynı boyutta olmalı. Taban ve tavan için kesilen köpükler biraz daha büyük olabilir. Köpükleri kutunun etrafına sabitleyip yapıştırdıktan sonra naylonla ve ya çöp torbasıyla üstlerini kaplayın. Onları da koli bantlarıyla yapıştırın. Kutunun bir tarafında sokak hayvanlarının rahatça girip çıkabilecekleri bir kapı açın. Kutunun çöp gibi görünüp atılmasını önlemek için üzerine “Kedi evi, lütfen atmayın” gibi uyarılar yazarsanız iyi olur.
DOSTL ARIMIZ
BUZ ISIRIĞINA DİKKAT
KEDİLERE EV YAPABİLİRSİNİZ
İSMMMO YAŞAM l 41
LEZZET
Bir bardak şifa niyetine! Dumanı üzerinde bol limonlu bir ıhlamur çayına bu kış günlerinde ‘hayır’ demeyin. Şeker yerine balla tatlandırılarak içildiğinde ıhlamur, bronşit ve öksürüğe karşı daha iyi sonuç veriyor. Üstelik sindirim sistemi rahatsızlıklarına da bire bir…
42 l İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN Her mevsim tüketilebilen ancak daha çok kış aylarında talep gören bir içecek, ıhlamur… Soğuk algınlığına karşı oldukça etkili olmasıyla tanınır. Sindirim sistemi bozukluklarını gidermeye de faydalı olan ıhlamurun gribe ve öksürüğe iyi geldiğini bilmeyen yok. Ihlamur çayı, organizmanın savunma gücünü artırdığı için gribe karşı birebir çözümlerden biri...
Ihlamurun içinde uçucu yağ, tanen, organik asitler, şeker, C ve P vitamini reçine ve enzimler bulunuyor. Ihlamurgiller familyasından bu bitki, haziran-ağustos ayları arasında beyazımsı-sarı renkli, hoş kokulu çiçekler açıyor. Genellikle ormanlarda doğal olarak bulunsa da, süs ağacı olarak park ve bahçelerde de yetiştirilebiliyor. Ihlamurun özellikle çiçekleri çok faydalı… Çok geç açan bu çiçekler kurutularak çay gibi içiliyor. Ihlamur tam bir şifa
EYLÜL - EKİM 2013
kaynağı... Hem bağışıklık sistemini güçlendiriyor, hem de çoğu hastalığa iyi geliyor. Yaprakları ve çiçekleri kurutulmuş, genelde kaynatılarak çay şeklinde tüketilen ıhlamur, günde 2-3 fincan tüketildiği takdirde başta gribal enfeksiyonlar olmak üzere mide şikâyetlerine de iyi geliyor.
HAVA ALMAYAN KAPTA SAKLAYIN Ihlamuru saklarken de dikkat etmek gerekiyor. Ihlamur ağacının çiçekleri ve yaprakları kurutulup elendikten sonra hava almayan kaplarda ya da poşetlerde korunmalı. Açıkta kalınca kokusu ve etkisi azalır. Açıkta satılan ıhlamur yerine, poşette satılanlar tercih edilmeli. Ihlamuru kesinlikle kaynatmamak gerekiyor. Kaynamış suya katıp, 6-8 dakika demlemek yeterli oluyor. Ihlamur şeker yerine balla tatlandırılarak içildiğinde, bronşit ve öksürüğe karşı daha iyi sonuç veriyor.
TOPLARKEN DİKKAT!
EYLÜL - EKİM 2013
l Ihlamurun iyi gelmediği hastalık yok gibi. Terletici etkisiyle göğsü yumuşatır. l Öksürüğü keser. Nefes almayı kolaylaştırır. Mide üşümesine iyi gelir. İdrar söktürücü özelliği vardır. Böbrekleri temizler, kum dökmeye yardımcı olur. l Yatmadan önce içilen bir fincan ılık ıhlamur sinirleri yatıştırıcı ve sakinleştirici özelliği sebebiyle uyumaya yardımcı olur. l Ihlamur hazımsızlığın önüne geçtiğinden kabızlığa da iyi gelir. Ayrıca, gaz sorununu ve bu sorundan kaynaklı sancıları giderir. Kan dolaşımını düzenlediğinden kişiyi rahatlatır. l Migrene de iyi gelir. Sabahları aç karnına içilirse kilo verdirmeye yardımcı olur. Ihlamur cilde de iyi gelir. l Cilde parlaklık ve ışıltı verir, çayı pamukla sürüldüğünde ciltteki lekeleri gidermeye faydası var. l Strese karşı ıhlamur çayının sinirleri yatıştırıcı özelliği bulunuyor. l İdrar artırıcı özelliği vardır, böbrek ve mesaneyi temizler. Böbrek taşlarının düşmesine yardım eder. l Sinirleri kuvvetlendirerek, her türlü sinir bozukluklarını giderir. Yatıştırıcı ve uyutucudur. lVücuda rahatlık verir. Spazm gidericidir. l Astıma, bronşite iyi gelir. Öksürüğü keser. l Mide salgısını artırır. Mide ülseri için oldukça faydalıdır, balla karıştırılarak içilir. Mide, bağırsak gazlarını giderir. l Kabızlığı giderir, baş ağrısı ve dönmelerine iyi gelir, migren tedavisinde kullanılır, sara hastalığına faydalıdır. l Burkulma ve ezilmelerden kaynaklanan ağrıları dindirir. Yanıklara iyi gelir. Apse ve çıbanların tedavisinde, iltihapları kurutmada kullanılır. Bulantıyı giderir. l Kabuklardan hazırlanan merhem yara iyileşmesinde kullanılır. Ihlamur ağacının kabuğunun altındaki lifler toplanır dövülerek hamur haline getirilir. Bu hamur yaraların tedavisinde kullanılır. l Ihlamur çayı göz banyosu içinde kullanılır. Gözdeki kızarıklığı alır.
LEZZET
Ihlamuru toplamanın da incelikleri ver. Uzmanlara göre, ıhlamur ağacı çiçeklendikten sonra en geç dört gün içinde çiçekler ve çiçek sapındaki uzun yapraklar, öğlen saatlerinde toplanmalı. Bu koşullarda toplanan çiçek ve yapraklar etkinliklerinin doruğuna ulaşıyor. Büyük eleklerin üstüne serilerek, gölgede kurutulması öneriliyor. Kuruduktan sonra ince kıyılıp, hava almayan kaplarda saklanır. Aksi halde kokusunu ve etkinliğini yitirir. Ülkemizde ıhlamur, bütün olarak ve açıkta satışa sunuluyor. Bu uygulama tümüyle yanlış. Gelelim ıhlamurun bir şifa kaynağına dönüşebilmesi için demlenmesine… Ihlamur yaprağı çayı da normal çay gibi demleniyor. Bir tutam ıhlamurun üzerine yeteri miktarda sıcak su eklenip beş dakika bekletilir. Ihlamurun ocakta kaynatılmaması öneriliyor. Çayın içine isteğe göre limon ya da tarçın çubuğu da konulup içilebiliyor. Terlemek için ise ıhlamur çayı, bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış bitki, 1 bardak kaynatılmış suya atılır. 1-2 dakika kaynatılır. 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Biraz balla tatlandırılarak sıcak içilir.
MİGRENDEN HAZIMSIZLIĞA KADAR HER DERDE DEVA
İSMMMO YAŞAM l 43
Şu sıralar ünlü markalar büyük indirim kampanyalarıyla moda tutkunlarına göz kırpıyor. Sezon başında adeta bir servet ödeyerek alabileceğiniz pek çok ürüne şimdilerde yüzde 70'e varan indirimlerle kavuşabilirsiniz.
Çılgın indirimler MODA
CAN KIZILDAĞ Sonbahar-kış sezonunda artık sonlara yaklaşılırken firmalar bir yandan ilkbahar-yaz sezonu öncesinde vitrinleri boşaltmak için ardı ardına büyük indirim kampanyaları düzenliyor. Sonbahar - kış gardrobunuzu yenilemenin şimdi tam zamanı. Sezon başında adeta bir servet ödeyerek alabileceğiniz pek çok ürüne şimdilerde yüzde 70'e varan indirimlerle kavuşabilirsiniz. Firmaların son dönemde düzenlediği indirim kampanyalarını İSMMMO Yaşam Dergisi okurları için araştırdık... Colin's koleksiyonu yüzde 70'e varan indirimlerle raflarda yeri-
44 l İSMMMO YAŞAM
ni alıyor. Yeşil ve bordo renklerin hakimiyetinin olduğu koleksiyonda özellikle bu yıl moda olan yırtık jeanlar, oduncu gömlekler, deri ceket kombinleri göze çarpıyor. Jean sektörünün önde gelen markalarından Levi’s sonbahar kış koleksiyonunda yüzde 50'ye varan indirim fırsatı sunuyor. Bayanlar için jean modelleri bu sezon her yıldan daha çok çeşide sahip… Koleksiyonda jean modelleri ile gömlek ve pantolon jeanleri bir arada kullanma özgürlüğüne sahipsiniz. Modern ve sofistike örgü kazak, triko, şal ve büyük kalın hırka modelleriyle dikkat çeken Stefanel koleksiyonunda yüzde 50'ye varan indirimler bulunuyor. Koleksiyonda günlük rutine kolayca ayak uydu-
KASIM-ARALIK 2013
siyonda renklerin ise çok sade; siyah, beyaz ve kırmızı yoğunlukta olduğunu hatırlatalım...
ÖZGÜN TASARIMLAR
ran rahat ve trend tasarımlarla modern ve klasik çizgiler birleştirilerek şehirli kadınlara özel parçalar sunuluyor. Koleksiyonunda bol renkli kazaklar, renkli dar kotlar, yırtık skinny jeanler, yapay kürklü yelekler yer alan LC Waikiki yüzde 50'ye varan indirim sunuyor. Koton'un, taş ve boncuk işlemeli bluzlar, payetli parçalar, tüylü yelekler, ışıltılı aksesuarlar, şık ayakkabı ve çantalarıyla dikkat çeken koleksiyonu yüzde 50'ye varan indirimlerle vitrinler de yer alıyor. Mango'nun sezonun trendlerinden ekose, leopar ve çizgi desenlerin dikkat çektiği ve deri parçalarla yaratılan asi tarzın hakim olduğu koleksiyonunda yüzde 70'e varan indirimler var... Kolek-
lar bulunduran Herry’de yüzde 30 ile yüzde 60 arasında değişen indirim var. Doğallığı, sadeliği ve şıklığı bir arada sunan Yargıcı'nın sonbahar-kış koleksiyonu, yüzde 50’ye varan indirimlerle sevenleriyle buluşuyor. Kıyafetlerinde ve aksesuarlarında kullandığı her türlü detay ile farklı bir stile imza atan ve doğasında feminen güzelliği simgeleyen Forever New koleksiyonlarında yüzde 50'ye varan indirimler var.
İNDİRİME KOŞAN AYAKLAR İnci Deri'nin siyah, kahve, ve gri gibi klasik renklerin yanı sıra yeşil, mor, taba ve bordo gibi alternatif renklerinde kullanıldığı "Kışa Dokunmak" adlı koleksiyonu yüzde 50 indirim ile moda severlerin beğenisine sunuluyor. Ayakkabı mağazalar zinciri FLO, sonbahar/kış ürünlerinde geçerli olan kampanya kapsamında; yüzde 50’ye varan indirimin yanında, ikinci ürüne ekstra yüzde 50 indirim fırsatı sunuyor. Yeşil Kundura, son moda yeni sezon ürünlerinde yüzde 50’ye varan indirim bulunuyor. Kampanyaya Yeşil Kundura kadın ve erkek ayakkabılarının yanı sıra Dr. Martens, Minnetonka gibi dünyaca ünlü markalar da dahil.
MODA
KASIM-ARALIK 2013
Sarı, haki, siyah, kırmızı, vizon, turuncu, mor ve mavi ile kışın gri havasına renk katan ve tamamen nakış işlemeli elbiseler; taş detaylarla bezenmiş gömlekler ve kürk yakaların ön plana çıktığı Network'ta yüzde 30 oranında indirim bulunuyor. Kendinden desenli, dokulu kumaşlar, kadife ve deriler özgün tasarımlara hayat vererek, koleksiyonun anahtar parçalarını oluşturuyor. Silüet ve formlarda ortaya çıkan minimalizm, ihtişamlı 40’lar ve cazibeli 50’ler ile 2013/2014 Sonbahar-Kış koleksiyonunda cesur bir değişim yaşatan İpekyol’un sezon indirimi sürüyor. Maskülen tüvitlerin barok desenler ile yeniden yorumlandığı modern punk temalı pantolon etekler, üst üste giyilmiş etkisi veren katmanlı pantolonlar sezonun en farklı görüntüsünü oluşturuyor. BNG, Black Angel etiketli ürünlerde yüzde 25, Silver Angel etiketli tasarımlarda ise yüzde 50 indirim fırsatı sunarken bu grupta aynı zamanda 3 al 1 öde kampanyası da uyguluyor. Ekose kabanlar, şık abiyeler, rahat eşofmanlar, trendy bluzlar, fit kalıplar, modern kesimler... Büyük bedende öne çıkan markalardan Think Plus'ın evde, işte, sporda, davette, yani günün her anında giyebileceğiniz, sezon modasına uygun koleksiyonları yüzde 70'e varan indirimde. Koleksiyonunda günlük giyime ait şık parça-
İSMMMO YAŞAM l 45
Modern zamanın mekanizmalı perdeleri Mekanizmalı perdeler, farklı pek çok kumaş seçeneği ile modern mekanlara da klasik mekanlara da uyum sağlıyor. Bu perdelerin kullanımı ve tamiri oldukça kolay. 2014 yılına özellikle dikey perdeler renk ve desen seçenekleriyle damga vuruyor.
EVİM EVİM
FERİDE AY Perde deyip geçmemeli. Rengi, duruşu evin bütün havasını değiştirir. Klasik perdelerden vazgeçerek yeni alternatiflere yönelenler için artık seçenek bol. Eski tarz, klasik perdeler kullanırken bunu değiştirmek isteyenler ya da yeni dekore edilen odaları için arayışta olanların imdadına dikey perdeler yetişiyor. Neredeyse bütün modelleri farklı bir görsellik su-
46 l İSMMMO YAŞAM
narken daha modern, pratik ve kullanım kolaylığı getiriyor. 2014 yılının yeni modası dikey perdeler değişik renk ve desenler ile şık görünüme sahipler. Mekanizmasının kolay kullanımı sayesinde gündüz tercih edilen biçimde güneş ışığını kontrol edebilen bu perdeler odanın doğrudan aydınlanmasını, akşamları da tamamen kapatılarak içerinin görünmemesini sağlıyor. İstenilen en ve boyda hazırlanabiliyor.
Perde modasında jaluzi perdeler de artık çok önemli bir yer tutuyor. Piyasaya ilk sürüldüğünde daha çok ofislerde tanık olduğumuz jaluzi perdeler, evler için de önemli bir seçenek haline geliyor. Işığa tam anlamıyla hükmeden jaluzi perdeler, artık geniş renk yelpazesiyle karşımıza çıkıyor. Jaluzi perdenin en önemli avantajı gün ışığının ne kadar engelleneceğine ve içeriye ne kadar ışık gireceğine karar verme imkanı
KASIM-ARALIK 2013
sağlaması... Işıkla ilgili kontrolü tamamen kullanıcıya bırakırken arkasındaki kişiyi ve evin içini göstermiyor. Klasik perdeler kadar şık göründüğünü de eklemeliyiz. Bu perdeler ayrıca kumaş perdelere kıyasla çok daha uzun kullanım ömrüne sahip. Çünkü yıkanarak yıpranma sorunu bulunmuyor. Silerek temizliğini sağlamak mümkün oluyor. Klasik tül perdelerin kullanım ömrü ortalama 3-4 yıl iken, ahşap ve metal jaluzi perdelerin ortalama ömrü 10 yıl.
YAYGIN BİR ALTERNATİF: STOR
KASIM-ARALIK 2013
DAHA KOLAY KULLANIM İÇİN... Kullanım kolaylığını ön planda tutanların imdadına yetişen mekanizmalı perde sistemleri, bu dönemin trendlerine damga vurmuş durumda. Stor, zebra, dikey perde modelleri yanısıra balon, kruvaze, plise, katlaması perdeler de mekanizmalı modellerin başlıcaları. Bu modellerde yapım aşamasında kullanılan tül, kumaş ve mekanizma kalitesi oldukça önemli. Mekanizmalı perdeler, farklı pek çok kumaş seçeneği ile modern mekanlara da klasik mekanlara da uyum sağlıyor. Kullanımı ve tamiri oldukça kolay hale gelen bu perdeler, ham kumaştan üretilmediğinden bol miktarda renk seçeneği sunuyor.
GÜNEŞLİK VE PERDE SEÇİMİ İÇİN TÜYOLAR! Güneşlik ve perdeleri bir arada kombinlemek ve doğru kullanabilmek mekanın dekoratifliği açısından önemli bir detayı oluşturur. Bu durumu iyi analiz edebilmek ve doğru seçimler yapabilmek için bazı konulara dikkat edilmeli: l Güneşlikler hem pratik kullanım hem de dekoratif etki açısından iyidir. Serin tutar ve gün ışığından yararlanmanıza olanak tanır. l Perde ve güneşlikler, bir odanın orantısını düzeltebilir. Örneğin pencereleri daha uzun ya da daha geniş gösterebilir. l Çirkin manzaraları, buzlu cam kullanarak engelleyebilirsiniz ve stor güneşlikleri pencerenin yarısına kadar indirebilirsiniz. l Stor güneşlikler, desenli kumaşları kullanmanıza olanak tanırlar. Modern uygulamalar için de son derece idealdirler. l Güneşlik ve perde kombiniyle modern bir görünüm elde edebilirsiniz. l Perde ve güneşlik kombinasyonunun nasıl asılmış olduğuna dikkat etmelisiniz. Perdelerin, radyatör ya da pencere pervazından uzakta bulunmasına özen gösterin. l Eğer bütçenizi çok zorlayan bir perdelik kumaş beğenirseniz, bunu güneşlik olarak değerlendirmeyi deneyin. Daha uygun bir kumaşı perdelik olarak kullanın. l Tek perde kullanmak isterseniz eğer stor perde ve zebra perde size yardımcı olacaktır. Hem güneşlik hem de perde niyetinde kullanımı yatkın olan bu perdeler evinizde fazla yer kaplamayacağından ferah bir ortam aratacaktır.
EVİM EVİM
Şık ve dekoratif görünümüyle stor perdeler, pek çok tüketicinin tercihi oluyor. Kullanım alanları oldukça geniş stor'lar, kullanılan mekana uygun, kumaşı ve ek uygulamaları ile istenilen konsepti yaratmaya yardımcı oluyor. Stor perdenin, klasik, modern, spor, rahat kısacası her türlü dekorasyon stiline hitap eden uygulamaları bulunuyor. Stor perde; alüminyum boru üzerine kumaşın zincirli bir mekanizmayla rulo şeklinde sarılmasıyla çalışan bir sistemden oluşuyor. Ayrıca kumaşın gergin durmasını sağlayan etek kısmında bir lama çubuğu yer alıyor. Birçok dekorasyon stilline uyum sağlayabilen stor perdeler, polyester, pamuklu, keten, güneş önleyici, filtre edici, karartıcı ve gölgeleyici gibi özelliklere de sahipler. Bu perde modellerinin kumaşları özel işlemden geçtiği için yıkanma ihtiyacı bulunmuyor. Temizliği silerek yapmak mümkün. Dekorasyon değişikliği arzu edildiğinde de mekanizmaların sabit tutularak değiştirilmesi mümkün oluyor. Son zamanların modası haline gelen bir başka mekanizmalı perde çe-
şidi ise zebra perdeler... Zebra perde ince ve dolgulu dokumanın çizgi halinde sıralanması nedeniyle bu ismi almış. Çift kat kumaşın mekanizma üzerinde hareket ederek görüntüyü açma-kapama mantığı ile çalışıyor. Bu tür perdelerin bir tarafı sabitken diğer tarafı ise hareketli... Zebra perdeler bulunduğu her mekana zarif bir görüntü veriyor. Açma-kapama özelliğinin yanı sıra stor perde mantığında olduğu gibi yukarı ve aşağı da hareket edebiliyor. Narin özelliğe sahip olan bu perdelerde kullanılan kumaşlar, iplik özelliği ve üzerindeki apre kaplaması, kenar kesimindeki hassasiyeti, zebra perdenin deforme olmadan uzun ömürlü kullanımına imkan sağlıyor. Zengin renk çeşitleri ile asgari düzeyde bakım-temizlik ihtiyacı olan kumaşlar, zincirli mekanizma veya isteğe göre butonlu ve uzaktan kumandalı motorlu sistemler ile birlikte uygulanabiliyor.
İSMMMO YAŞAM l 47
TÜRKMENİSTAN
GEZİ-DÜNYA
Başkenti: Aşkabat Para birimi: Türkmenistan Manatı Nüfusu: 6 milyon Resmi dili: Türkmence Yönetim şekli: Başkanlık sistemi, Cumhuriyet Komşuları: Kazakistan, Özbekistan, Afganistan, İran
Orta Asya’da çöl ortasında adeta bir vaha Türkmenistan… Dilimiz ve kökenimiz bir olduğu için bize çok yakınlar. Başkent Aşkabat’ta dolaşırken her konuştuğunuz Türkmen’den ‘bir millet, iki devletiz’ sözünü sıkça duyuyorsunuz.
48 l İSMMMO YAŞAM
Türklerin ata yurdu: Türkmenistan
AYŞEGÜL EMİR Mermer kaplı bembeyaz binalar, düzenli sokaklar, geniş yollar, pırıl pırıl parklar ve sessizlik… Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’taki otelimize doğru giderken gördüğüm sokaklar beni şaşırtıyor. Etrafta çok az insan var. Klasik bir Orta Asya şehri beklentim boşa çıkıyor. Geleneksel giysileri içinde, hafif çekik gözlü insanların olduğu tarihi yapılarla süslü bir şehri bir an önce görmeyi umuyorum. Neyse ki şehir merkezinin burası olmadığını öğrenmek içime su serpiyor. Sonradan yaratılan yeni şehirde dolaşıyoruz. Asıl halkın yaşadığı şehir mer-
kezi ise başka bir tarafta. Aşkabat’ın yeni yüzü, 2006’da vefat eden ilginç kişiliğiyle tanınan Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov’un eseri. Hayal ettiği ve beğendiği Rusya’daki Saint Petersburg tarzında bir şehir yaratmak istemiş. Çoğunu Türkiye’den getirttiği mermerlerle ve Türk müteahhitlerle yeni bir şehir yaratmak için bir hayli uğraşmış. Ama binaların çoğunun boş olması şaşırtıcı. Binalar ve çevreleri her ne kadar güzel ve düzenli olsa da insan ve ruh eksikliği göze çarpıyor. Neden böyle bırakıldığını da merak ediyoruz. Türkmenbaşı’nın halen her yerde heykelleri bulunuyor. Sovyetler Birliği’nden öz-
KASIM-ARALIK 2013
DOĞALGAZ ZENGİNİ Türkmenlerin Türkiye’ye yakınlıklarını da bizzat yaşamaktan mutlu oluyorum. Konuştuğumuz Türkmenlerin hepsi sözbirliği etmişçesine “Bir millet, iki devletiz” diyorlar. Hepsi de sıcak ve ilgili. Biraz dilde sorun yaşanabiliyor. Türkmenler daha saf bir Türkçe kullanıyor. Bazı kelimeleri anlamayabiliyorsunuz. Ama yüzde altmışa varan oranlarda ortak bir dilde buluşmak mümkün. Ülke, Sovyetler’den bağımsızlığını 1991’de kazanmış. O yıldan
KASIM-ARALIK 2013
beri ise hızlı bir kalkınma atılımına girmiş. Doğalgaz zengini ülkede kalkınma için sermaye de var. Şehir merkezinin eski Sovyet tarzı binalarıyla yeni şehrin mermer kaplı binaları birbirine tezat oluşturmuyor değil. Ülkenin nüfusu 6 milyona yakın. Bunun bir milyonu başkentte yaşıyor. Türkmenistan’ın yüzde 90’ının da çölle kaplı olduğunu öğreniyoruz. Karakum Çölü, ülkenin kaderini belirlemiş adeta. Doğalgaz zenginliği verirken, tarımda ise cimri davranmış. Topraklarının yüzde 3.5’i tarım alanı, yüzde 17’si otlak, geriye kalanı ise çöl. Çölle uyuşan kuru bir iklime sahip, Aşkabat. Her daim üşüyen biri olarak burada da üşüyorum ama nem oranı düşük olduğu için soğuk o kadar hissedilmiyor. Şehri biraz daha dolaştıkça ülkedeki doğalgaz
GEZİ-DÜNYA
gürlüğünü kazanan ülkenin ikinci başkanı ise Gurbanguli Berdimuhammedov. O da şehirde kendi etkisini göstermeye başlamış bile.
İSMMMO YAŞAM l 49
GEZİ-DÜNYA 50 l İSMMMO YAŞAM
zenginliğinin halka yansıtılmadığı da apaçık gözler önüne seriliyor. Beyaz binaların olduğu yapay cennetin aksine halkın yaşadığı kesim bir hayli fakir. Tek katlı, bakımsız binalar göze çarpıyor. Zaten yeni yapılan bölgede halkın oturamadığını öğreniyoruz. Ancak bakanlar, memurlar ya da askerler buradan krediyle ev alabiliyormuş. Ülkedeki yönetim şekli Cumhuriyet gibi görünse de tek kişiye dayalı farklı bir rejim var. Zaten petrol ve doğalgazı bol olan ülkede demokrasi aramak da mantıksız geliyor. Şehirde ilginç uygulamalar da var. Taksi yok, bütün arabalar taksi gibi kullanılabiliyor. Caddede giden bir araca el ettiğinizde sizi almak zorunda. Gece bir saatten sonra sokağa çıkmak yasak… Ülkede bunun gibi değişik uygulamalar Türkmenbaşı döneminden beri devam ediyor.
AT VE HALI ÇOK ÖNEMLİ Şehirdeki ilk günümüz çevreyi ve halkın yaşamını öğrenmekle geçerken ikinci günümüzü müze ve anıtlara ayırıyoruz. Halı ve atla anılan bir ülke, Türkmenistan.
KASIM-ARALIK 2013
TANIDIK LEZZETLER Şehirde kaldığımız üç güne yakın sürede yemek konusunda hiç zorluk çekmiyoruz. Özellikle et ve hamur işi sevenler için şahane ve tanıdık yemekleri var. Mantı, mantı böreği, pilav… Hele etli Türkmen pilavını yemeden ülkeden dönmemek lazım. Ekmek ve pideleri de harika ve damak tadımıza çok uygun. Ben yeme şansı bulamasam da deve eti ve sütü bolca kullanıyorlar. Mutfakları, ete ve sebzeye dayanıyor. Ülkede pirinç de çok tüketiliyor. Pilavları çok meşhur. Kesinlikle de bu ününü hak ediyor. Ekmekleri de çok çeşitli. Ekmeğin, sütlüsü, yumurtalısı, yağlısı gibi her türü var.
KASIM-ARALIK 2013
GEZİ-DÜNYA
Her ikisi de ülke için çok değerli. Atçılık ve Halı Bakanlığı olduğunu duyduğumuzda buna şaşırmıyoruz. Türkmen halıları ve atları çok meşhur. Ama satın alması da bir o kadar zor. Ülke dışına çıkarmak için çok fazla bürokratik zorluk var. Milli Halı Müzesi ve Güzel Sanatlar Müzesi ilk hedefimiz oluyor. Halılara ilmek ilmek dokunan desenler, renkler, hayatlar görülmeye değer. Türkmen halısı kesinlikle ününü hak ediyor diye düşünmeden edemiyorum. Tarih ve Etnografya müzeleri, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Cumhuriyet Meydanı ve milli park görülmesi gereken yerlerden. Tarihe ve sanata doyuyoruz. Tabii ki şehrin ünlü pazarına da gitmemek olmaz. Rehberimizden şehre yarım saat uzaklıkta olduğunu duyar duymaz grup olarak hemfikir şekilde Çöl Pazarı’nın yolunu tutuyoruz. Haftanın dört günü ülkenin dört tarafından satıcılar bir araya geliyor. Otantik Türkmen giysileri, kalpaklar, kaftanlar, örtüler, halılar, takılar her şeyi bulmak mümkün. Uçsuz bucaksız çöl ve envai çeşit eşya yan yana. Hediyelik eşya satın almadan olmaz tabii ki.. Ama karanlığın çöküşü bize dönüş yolunu hatırlatıyor. Aşkabat’taki son gecemizi geçirip bavul toplamak için dönüşe hazırlanıyoruz. Arapça ve Farsça’da ‘aşk şehri’ anlamına gelen Aşkabat’ı güzel anılarla geride bırakıyorum.
İSMMMO YAŞAM l 51
Hazineleri saklayan şehir Tarih, kültür ve doğa birçok hazine sunmuş bu şehre… Lidya Kralı Karun’un Hazineleri’ne ev sahipliği yapan Uşak’ın birçok bilinmeyen değerleri var. Halı, kilim, seramik gibi geleneksel sanatları sanayileştirebilen şehrin daha çok tanıtıma ihtiyacı olduğu kesin.
GEZİ-TÜRKİYE
GÜLŞEN KANDEMİR “Geçmişi milattan önce 4 bin yılına kadar dayanıyor. Hititler M.Ö. 2.500 yılına kadar hüküm sürmüş. Sonra sırasıyla Frigler, Lidyalılar, Persler, Büyük İskender'in Makedonları, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular… Osmanlı ise 1429’da imparatorluk sınırlarına katmış…” Bir gezgin bu cümleleri okuduktan sonra nasıl gideceği yer konusunda heyecanlanmaz. Böylesine zengin bir tarihi geçmişe sahip olup da kendini tanıtamamış illerimizden biri Uşak… Ben ise kendini tanıtamayanları özellikle gezi listeme aldığım için nihayet Uşak’a gitmenin vakti geliyor. İstanbul’dan karayoluyla Uşak’a ulaşmak, İzmir üzerinden uçakla gitmekten daha mantıklı geliyor. Bir Cuma sabahı yola çıkıyoruz. Yaklaşık 500 kilometrelik yolu öğlene doğru tamamlıyoruz. Uşak’ı gezmeye başlamadan önce yemek yiyip enerji toplamak şart. Mesele yemek olunca Köme Mahallesi’ndeki Uşak Konağı Restoranı’nı
52 l İSMMMO YAŞAM
elimizle koymuş gibi buluyoruz. Osmanlı döneminden kalma bir konak restore edilerek restorana dönüştürülmüş. Geniş bir avlusu da olan restorana girince tarihi atmosfer hemen bizi sarıyor. Uşak’a gelip de tarhana içmemek olmaz. Zaten mönünün başına da tarhana kurulmuş. Sonrasında da Uşak köftesi yiyoruz. Ayranın eşlik ettiği köfteler son derece nefis. Uşak’ta kaldığımız süre içinde çömlek eti (parça etlerden yapılan yemek türü), tas kapama, keşkek gibi yemeklerin ve buraya özel katmerin tadına bakma fırsatını da kaçırmayacağım. Yemekten sonra otelimizin yolunu tutuyoruz. Yine eski bir konak olan butik otelimize hemen yerleşip günün kalanını şehir gezisine ayırıyoruz. Merkeze gittiğimizde ilk dikkatimizi çeken Atatürk Anıtı oluyor. Yunan işgalinden 1 Eylül 1922’de kurtulmuş olan şehre bu anıt, 2000 yılında hediye edilmiş. Heykeltıraş Prof. Dr. Tankut Öktem’in tasarladığı Atatürk ve Kurtuluş Anıtı 17 metre yüksekliğinde, 30 metre uzunluğunda oldukça görkemli görünüyor. Anıttaki birçok Kurtuluş Savaşı figürü bu-
KASIM-ARALIK 2013
lunuyor. Bu figürlere ilham veren konuları biraz daha anlamak için Atatürk ve Etnografya Müzesi’nin yolunu tutuyoruz. Nihayetinde bu müze, Atatürk’ün Uşak’ı Yunanlılardan fiilen teslim aldığı yer olarak da biliniyor. Uşak’ın düşman işgalinden kurtuluşunun hemen ardından yani 3 Eylül 1922'de günü Atatürk, esir alınan Yunan Başkomutanı General Trikopis ve maiyeti ile bu binada görüşmüş. Uşaklı Kaftancı ailesi tarafından 1910’da yapılan iki katlı büyük konağın birinci katında etnografik eserler var. İkinci katta ise Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’le ilgili fotoğraflar, belgeler ve Atatürk’ün özel eşyaları bulunuyor.
KARUN HAZİNELERİ
GEZİP GÖRÜLECEKLER
KASIM-ARALIK 2013
GEZİ-TÜRKİYE
l Uşak’ın Karahallı ilçesi el dokumalarıyla ünlü… Her sene 2 Eylül’de Clandras Festivali düBurada gördüğümüzden daha fazzenleniyor. Festival adını Lidyalılar tarafından Banaz Irmağı üzerinde yapılan Clandras Köprüsü’nden lasını Uşak Arkeoloji Müzesi’nde görebialsa da festival ‘dokuma festivali’ olarak da biliniyor. leceğimizi düşünerek, dünyanın en büyük l Banaz ilçesi ormanlarıyla ve mesire yerleriyle beğeni topluyor. İlçe merkezine bağlı Bahazinesini saklayan bu müzeye gitmek hadır Köyü’nde 7 kişinin yan yana gelip gövdesine sarılabildiği en az 500 yaşında bir anıt çam ağaüzere arabamıza biniyoruz. Evet bu cı bulunuyor. Evren Dede Mesire Yeri de günübirlik piknik yapanların tercih ettiği bir yer. Efsanemüze, Karun Hazineleri’ne ev sahipliği yaye göre, bir kıza aşık olup dağlarda kopuzuyla Türkü söyleyen Türkmen Beyi bir gün ormanda kaypıyor. Bu hazinenin yaklaşık 2 bin 500 yılbolur. Halen rüzgar estikçe kopuzunun sesinin duyulduğuna inanılıyor. lık geçmişi var. Uşak Toptepe Tümülül Dünyanın en büyük ikinci kanyonu olan Uluğbey Kanyonu da Uluğbey ilçesinde bulunusü’nde yapılan kaçak kazıyla 1965 yılında yor. İlçedeki Makedonlar tarafından yapılmış Blaundos Harabeleri de ziyaret edilebilir. bulunmuş. Metropolitan Müzesi’nde serl Sivaslı ilçesinde en çok çilek yetiştiriliyor. Senede 4 bin ton çilek yetiştirildiği biliniyor. Bu gilenirken gazeteci Özgen Acar tarafından nedenle mayıs-haziran aylarında Çilek Festivali düzenleniyor. izine rastlanmış. Dönemin Kültür Bakanlığı hukuki süreç başlatmış. Yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan humer heykelleri, madalyonları, kapı tipi mezar siteleri, Eski Tunç, Grek, Roma kuki süreçler sonunda hazine 1993'te Türkiye’ye geri getirilmiş. ve Bizans dönemine ait pişmiş topraktan çanak çömlekleri, camdan yapılmış En değerli parçası olarak kanatlı denizatı broşunun ise 1996’da koku kaplarını ve gözyaşı şişelerini görüp müze gezimizi sonlandırıyoruz. evine getirilebildiğini hatırlarsınız. Gün ışığında hayatı yakalama telaşıyla kendimizi İstasyon Caddesi olaÇoğunluğu M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan, yüzlerce altın sikrak da bilinen İsmetpaşa Caddesi’ne atıyoruz. Burası Uşak'ın en ünlü ve bükeden oluşan Karun Hazineleri, parayı icat eden Lidyalılara ait… yük caddelerinden biri… Bankalar, mağazalar, devlet daireleri bu cadde üze1960’lı yıllarda bulunan eserlere 30 yıl sonra kavuşmuş Türkirinde… Şehrin merkezine de bu caddeden giriliyor. Yürüyerek, Bedesten’e ulaye… Tam 450 parça eserden 300’ü burada sergileniyor. Bu eserşıyoruz. 1901 yılında bir Fransız mimar tarafından yapılan bu bedesten güleri görmek bana gurur veriyor ama daha hangi hazineleri yurtnümüzde Sarraflar Çarşısı olarak da biliniyor. 30 odalı bu bedestenin dış cepdışına kaptırdığımızı da düşünmeden edemiyorum. Müzede hesindeki süsleme taşları çok hoş… Kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yalnızca Lidya Kralı Kroisos’a (Karun) ait eserler yok elbette. Müyapılan yapı, 1980’li yıllarda restore edilmiş. Eski havasını biraz kaybetse de zeye kayıtlı 36 bine yakın eser var ama gezerken bunların anbugün Uşak’ın kalbi niteliğini koruyor. cak yüzde 10’unu görebilirsiniz. Biz de Roma dönemine ait mer-
İSMMMO YAŞAM l 53
GEZİ-TÜRKİYE
LEZZETLERİ DE ZENGİN • Uşak’a gelenler, meşhur “tarhana çorbası”nı tatmalı. Burada tarhanayı en iyi yaptığı söylenen yer “Tarhana Baba”dır. Yeldanlızade Mustafa Yeldanlı, yani Tarhana Baba; tarhanayı tahta kaşıkla ikram ediyor. • Aldığımız tarife göre, tarhanayı yapmak için domates, biber, soğan, nane, yoğurt ve un karıştırılıyor. Karışım 3 hafta fermantasyona tabi tutuluyor. Karıştırılan tarhana teknelerde kurutuluyor, öğütülüyor, elekten geçiriliyor, un halinde paketleniyor. • Tarhana çorbasını pişirmek için, bir miktar yağ, salça, tuz, isot, sarımsak karıştırılarak kızartılıyor, bir litre su dökülüyor, 3 kaşık tarhana salınıp, top olmaması için kaynayıncaya kadar karıştırılıyor. Sonra servis yapılıyor. • Tarhananın yanı sıra bu şehirde yumurta sızdırması, ciğerli bulgur, döndürme, Arap aşı, keşkek, köpük helvası ve tahin helvasından mutlaka tatmalısınız. Tahin helvası, şehirde halen küçük imalathanelerde yapılıyor. Bu nedenle taze ve sıcak sıcak yemek mümkün. • Çömlek eti (parça etlerden yapılan bir tür yemek), tas kapama, keşkek (dövülmüş buğdaydan yapılan bir yemektir), alacatene, katmer, bükme, peksimet, haşhaş sürtmesi, un helvası ve aşure de yörede tadılması gereken lezzetlerden.
54 l İSMMMO YAŞAM
Uşak demek halı ve battaniye demek… Bu ili meşhur eden bu sanatı görmek için de Halıpazarı semtine gitmek gerekiyor. Biz de öyle yapıyoruz. Geleneksel halıcılığı sanayiciliğe taşıyan il Uşak olduğu için bu alanda haklı da bir ün edinmiş. Cumhuriyet tarihinin ilk yün iplik fabrikaları Uşak’ta kurulmuş. Hatta 1913’te yün ipliği üreten ve yün dokumacılığı yapan 13 kuruluştan üçü Uşak’taymış. Bugün halıcılıktan battaniyeciliğe kaymış Uşaklı girişimciler. Afrika’nın en ücra köşelerine kadar battaniye satıyorlar. Halıpazarı semtinde geçerken birkaç konak da dikkatimizi çekiyor. Bunlardan biri Hacıgedik Hanı… Bu han özellikle 1940’larda aktif olarak çalışmış. Uşak'ı baştan aşağı yakıp kavuran meşhur Koca Yangın'da (1310-1894) Hacı Gedik Hanı yanmadığı için orjinalliğini de koruyor. Ziraat Bankası, Osmanlı Bankası, en önemli manifaturacılar burada bulunmuş. Yün ticaretinin kalbi burası olmuş. Eski görkemli zamanlarını özlese de halen hanın dış dükkânlarında esnaf ve sanatkarların çalışması buraya hayat veriyor. Uşak'ın tarihi dokusunu hissetmek için Aybey, Işık ve Karaağaç mahallelerine de gidebilirsiniz. Buralar buram buram Osmanlı kokan evlerle dolu… Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan bu evlerin birinci katları taş, ikinci katları ise ahşap… Cumbalı bu evlerin üstleri de fes kırmızısı olarak bilinen eski zaman kiremitleriyle örtülü…
HAYATI DOKUYORLAR Şimdi de Dokur Evi’ne gidiyoruz. Bu, Uşak’ta eskiden çok yaygın olan hem işleri hem konut olarak kullanılan evlerden biri… Zaten eskiden halıcılık evlerin altında yapılır, üstünde de yaşanırmış. Uşak'ın tipik eski evlerinden biri olan Dokur Evi'nde aynı şekilde kullanılmış. Ancak farklı olarak halıcılık değil de mutafçılık (keçi kılından dokunmuş veya örülmüş çul, çuval, yem torbası vb. dokuma) yapılmış. Gerçi restorasyon sırasında halı dokumacılığı yapılan bir ev haline gelmiş. Halen kursiyerler, Uşak halılarını eski geleneksel yöntemle dokumayı sürdürüyorlar. Uşak zaten 16. yüzyılda halıcılıkta altın evini yaşamış. Halıların şöhreti Avrupa’ya kadar uzanmış. Asil aileler üzerlerinde kendi armalarını işlettirdikleri halılar dokutturmuşlar. Her bir metrekaresinde tam 103 bin düğüm olan Uşak halıları, 'madalyonlu' ve 'yıldızlı' olmak üzere iki ayrı tipte dokunuyordu. Halıcılıktan bahsedip de dericilikten bahsetmemek olmaz. Uşak'ta dericiliğin tarihi M.Ö. 5. yüzyıla kadar dayanıyor. Tabaklık mesleği çok eski. Şehrin merkezinden geçen çay Tabakhane Çayı olarak biliniyor. Bunun nedeni de eskiden deriler sele ile çayda ıslatılırmış. Bu nedenle tabakhaneler varmış. Şimdi şehir merkezine 5 kilometre uzaklık-
KASIM-ARALIK 2013
UŞAK DİNAMİK BİR İL Uşak Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Uğur Albayrak, Mayıs 2013’ten beri Oda’nın başkanlığını yürütüyor. Meslekte 17 yılı geride bırakan Albayrak, şimdi Uşak’taki meslek mensuplarının sözcüsü… Uşak SMMM Odası’nın 325 üyesi var. Bunlardan 30’u kadın üye… Oda üyelerinin 190’ı serbest, kendi ofisinde çalışırken, 60’ı bağımlı üye… Odanın çalışmayan üyelerinin olduğunu da belirtelim. “Uşak’taki meslek mensuplarımızın durumu, Türkiye’deki meslek mensuplarından farklı değil” diyen Başkan Albayrak, Uşak’ın kendi yağıyla kavrulan bir il olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin ihracatı ithalatından fazla olan ender illerinden biri olan Uşak, geçen yıl 200 milyon dolar doğrudan, 650 milyon dolar da dolaylı ihracat gerçekleştirmiş. 342 bin nüfuslu şehirde nüfusun 190 bini şehirde yaşıyor. 55 ta özel organize sanayinde bir toplanıyorlar. Halen şehrin ekonomisinin can damarlarından birinin dericilik olduğunu belirtelim.
ULUĞBEY’İN TARİHİ
ÖZEL BİR KANYON Tarihin bugünlere ulaşan mirasından, doğanın bir başka mirasına yol alıyoruz. Uluğbey Kanyonu’nun en azından bir bölümünü görmek niyetindeyiz. Nehirler tarafından oluşturulan derin vadiler yani kanyonlar her ülkede önemli turist çekiyor. Amerika’nın Arizona Bölgesi’nde bulunan
KASIM-ARALIK 2013
kanyondan sonra ikinci büyük kanyon olan Uluğbey Kanyonu’nu bugüne kadar neden görmediğimize hayıflanıyorum. Toplam 73 kilometre uzunluğundaki bu kanyonun genişliği 100-500 metre, derinliği 137-170 metre… Kanyonda gezi yapabilmek için güvenlikli kıyafetleriniz ve teçhizatlarınızın olması gerekiyor. Biz işin manzara kısmıyla yetiniyoruz. Arabamızı durdurup, yarım saat manzaranın keyfini çıkarıp, pratik ocağımızda yaptığımız sıcak neskafelerimizi yudumluyoruz. Biraz da yürüyüş yaptıktan sonra dönüş yoluna geçiyoruz. Uşak’tan İzmir’deki akrabalarımızı ziyaret edip İstanbul’a döneceğiz. Bu nedenle Uşak-İzmir güzergahı üzerinde belirlediğimiz iki yeri görüp İzmir’e geçeceğiz. Uşak’ın İzmir çıkışında bulunan Ilıcak Subaşı Huzur Parkı’na gidiyoruz. Yaklaşık 10 dönümlük parkta, piknik ve dinlenme alanları, oyun alanları, futbol sahası, tenis kortları, yüzme havuzu ve spor tesisleri bulunuyor. Biz kısa bir piknik yapıp yemeğimizi yedikten sonra yola çıkıyoruz. Asıl dinlenmeyi Örencik Kaplıcası’na saklıyoruz. Uşak-İzmir karayolu üzerindeki Güre Köyü’ne sapıyoruz. 10 kilometrelik bir yolculuktan sonra şifa yurduna ulaşıyoruz. Buradaki Türk hamamlarında vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Kaplıca suyunun karaciğer, mide ve cilt hastalıklarına iyi geldiği biliniyor. Yaklaşık 3 saat burada kaldıktan sonra İzmir’e yöneliyoruz. İsteyenler burada konaklayabiliyor. İl Özel İdaresi’nin yaptırdığı 52 villa tipi konaklama yerinde bir hafta sonunuzu bile geçirebilirsiniz. İzmir’e doğru yol alırken, Uşak’ta zaman sıkıntısı nedeniyle göremediğiniz ne kadar çok yer olduğunu düşünüyoruz. Kilimleriyle ünlü Eşme’ye, dokumalarıyla ünlü Karahallı’ya gitmek bir başka sefere kalıyor.
GEZİ-TÜRKİYE
Uşak gezimizde ikinci günümüzü Uluğbey’e ayırıyoruz. Çoğunuz bu ilçenin adını duymamış olabilir ama kültür ve doğa turlarına meraklı olanların burası hakkında mutlaka bir fikri vardır. Ne de olsa dünyanın ikinci büyük kanyonu Uluğbey’de bulunuyor. Biz de bu doğa harikasını görmek için sabah erkenden otelimizden ayrılıyoruz. 30 kilometrelik bir yolculuktan sonra Uluğbey ilçesinin merkezine varıyoruz. İlk bakışta farklılık yok ama bu ilçede toprak altında birçok hazine saklıyor. Uluğbey’in tarihi milattan önce 4 bin yılına kadar uzanıyor. Germiyanoğulları bölgeyi Yıldırım Beyazıt’a çeyiz olarak vermiş. Uluğbey’deki tarihin izini Sülümenli Köyü’ndeki Blaundos Harabeleri’ne giderek sürüyoruz. İlçe merkezine 10 kilometre mesafedeki köydeki harabeler derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerine kurulmuş durumda. Helenistik dönemde Makedonya’dan gelenlerin kurduğu bu şehirde kapı, tiyatro, stadyum, surlar ve tapınak kalıntılarını görüyoruz. Bunlar adeta ufak bir iz niteliğinde. Yeterince kazı çalışması yapılmadığı için hazinenin çoğunun toprak altında olduğunu öğreniyoruz.
bin sigortalı çalışanın olduğu ilde çalışan sayısının emekli sayısından fazla olduğunu da belirtelim. Uşak’ın dinamik bir il olduğunu vurgulayan Başkan Uğur Albayrak “Türkiye’nin en az işsizi olan ikinci ili Uşak’tır. İlimizin ekonomisi tekstil ağırlıklı… Türkiye’de battaniyelerin yüzde 95’i, dokuma ipliklerinin de yüzde 80’i Uşak’ta üretiliyor. Deri sektörümüz de güçlüdür” diyor. İldeki turizm potansiyelinin yeterince kullanılmadığını düşünen Albayrak, şu değerlendirmeyi yapıyor: “İlimizin turizm değerleri yeterince tanıtılamıyor. Karun Hazinelerinin Uşak’ta olduğu bilinmiyor. Uluğbey Kanyonu yeterince tanınmıyor. Şifalı sularımız yeterince ekonomiye kazandırılamadı. İlimizdeki oteller üç yıldız ayarında. Birkaç tane dört yıldızlı yeni otel yapılıyor. Dilerim ilimiz turizmden de hak ettiği payı alır.”
İSMMMO YAŞAM l 55
Yıldız yağmuru Avea’yla Pazartesi Yıldızları, kış sezonunda da ünlü sanatçıları sevenleriyle buluşturuyor. Beşiktaş Kültür Merkezi’nde 13 Ocak-21 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek konserlerde dinleyiciler müzik ve eğlenceye doyacak. Avea’yla Pazartesi Yıldızları 13 Ocak 2014’te Bengü konseri ile başladı. Bülent Ortaçgil, Yeni Türkü, Mehmet Erdem ve Ziynet Sali kon-
serleriyle devam etti. 17 Şubat günü Emel Sayın, 24 Şubat’ta Göksel sevenleriyle buluşacak. Mart ayı boyunca da her pazartesi sırasıyla Birsen Tezer, Nilüfer, Erol Evgin ve Yaşar konser verecek. 14 Nisan’da Model’in konseriyle devam edecek Avea’yla Pazartesi Yıldızları konser dizisi 21 Nisan pazartesi günü Fazıl Say Resitaliyle son bulacak.
KÜLTÜR-SANAT
Andrea Bocelli İstanbul’a geliyor
Ferhat Göçer’in yeni albüm konseri Müzik dünyasının yetenekli isimlerinden Ferhat Göçer, yeni albümünün lansman konserini 22 Şubat’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde gerçekleştirecek. Geçen senenin son günlerinde çıkardığı Kalbe Kiralık Aşklar albümü ile müzik listelerinde yeniden yerini alan sanatçı, söz ve müzikleri kendisine ait olan yeni şarkılarını sevenleri için seslendirecek. Konserde Ferhat Göçer’in eski ve unutulmayan şarkılarını da dinlemek mümkün. Saat 21:00’da başlayacak konserin organizasyonunu Sunar Medya ve Event34 gerçekleştirecek.
56 l İSMMMO YAŞAM
Dünyanın en sevilen tenoru Andrea Bocelli’yi dinlemek için geri sayım başladı. TEMA Vakfı’nın 20. kuruluş yılının kutlanacağı ve Most Production tarafından organize edilen Andrea Bocelli konseri; 22 Şubat 2014 Cumartesi günü, saat 20.30’da Ülker Sports Arena’da gerçekleşecek. Bocelli bugüne kadar 4 Amerikan başkanı, 2 Papa ve Kraliyet Ailesi’nin yanı sıra Olimpiyat Oyunları ve Dünya Kupası açılış törenlerinde performans sergilemiş bir sanatçı. Maestro Bocelli, İstanbul konserinde en ünlü operalardan klasik aryaların yanı sıra uluslararası başarıya ulaşan son albümü "Love in Portofino"dan da şarkılar seslendirecek. Bir imza gibi tanınabilen sesinin yumuşak ama güçlü tınısının sanatçıya 80 milyon albüm satma başarısı getirdiğini de belirtelim.
KASIM-ARALIK 2013
Ailecek gülün Pulitzer ödüllü aile komedisi "Müziksiz Evin Konukları", tiyatro severler ile buluşuyor. Oyunun filminde Irene Worth, Mercedes Ruehl, Richard Dreyfuss gibi ünlü isimlerin rol aldığı oyunun filmi 1991’de Pulitzer Ödülü kazanmıştı. Tiyatrokare'nin 1992'de kuruluş oyunu olarak seçtiği bu aile komedisi, devlet sanatçısı Macide Tanır'ın yıllar sonra tiyatroya tekrar dönmesini sağladı ve üç yıl kapalı gişe oynadı. Oyun, geçen yıl kaybettiğimiz Macide Tanır anısına, güncel bir çeviri ve yorumla sahneleniyor. Dekor tasarımı ise ödüllü tasarımcı Barış Dinçel tarafından gerçekleştiriliyor. Oyunda, babalarının ekonomik durumunun bozulması nedeniyle, sevgisiz bir babaanne ve engelli bir teyze ile yaşamak zorunda kalan iki çocuğun hikayesi anlatılıyor. Oyunda başrolü Devlet Tiyatrosu'nun kıdemli oyuncusu Serpil Tamur üstleniyor.
Tamur başrolü Şehir Tiyatroları'nın ödüllü oyuncusu Özge Özder ile paylaşıyor. Nedim Saban’ın Türkçeleştirerek, sahneye taşıdığı oyunda Asuman Çakır, Abdül Süsler, Emrah Düzkaya, Abdullah Semercioğlu ve Selim Tezin de rol alıyor. Oyun, şubat ayı boyunca Profilo Kültür Merkezi Büyük Salon’da seyredilebilir.
Çocuklara özel tiyatro Çocuklara tiyatroyu sevdirmeyi hedefleyen "Bir Yaz Masalı", tiyatroseverler ile buluşmaya devam ediyor. Ali Poyrazoğlu Çocuk Tiyatrosu; öncelikle çocuklar, sonra da içlerindeki çocuğu koruyabilmiş herkes için yeni ve çok farklı bir oyunla tiyatroseverlerin karşısına çıkıyor.
Gölgelerin dans ettiği, konuştuğu ve müzik aletlerinin görsel şölen ile eşlik ettiği "Bir Yaz Masalı"... Bu fantastik dünya aslında hepimizin dünyası... Hayal etmekten korkmayanların dünyası... Eğer hayal ettiğimiz kadar varız diyorsanız siz de bu dünyaya katılabilirsiniz. Biserka
Kolevska yönettiği gösterinin oyuncuları; Damla Gerçeker, Arif Diren, Kıvanç İvriz, Alize Ertem, Ünal Hoşhal, Ekin Vatansever, İbrahim Kantarcılar, Gülşah Kağan, Günce Mutlu ve Faruk Öksüz… Borusan Oto Dolmabahçe Salonu’ndaki oyun 23 Şubat’ta saat 13:00’de başlayacak.
Doğanın en güzel halleri
KASIM-ARALIK 2013
KÜLTÜR-SANAT
Dağ Kültürü Derneği tarafından bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Dağ Filmleri Festivali nedeniyle Fransız Kültür Merkezi doğa temasına adanmış bir fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Doğa fotoğrafı konusunda uzman pek çok fotoğraf sanatçısının yer aldığı sergide ziyaretçiler Türkiye’nin çeşitli yerlerinde çekilmiş kareler eşliğinde farklı bir yolculuğa çıkacaklar. Sergide yer alan fotoğraflar, insanın doğa ile kurduğu yakın ilişkiyi çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Taksim İstiklal Caddesi’nde bulunan Fransız Kültür Merkezi’ndeki sergi 25 Şubat-25 Mart tarihleri arasında ziyaret edilebilir.
İSMMMO YAŞAM l 57
Herkül: Efsane Başlıyor
Tür: 3 Boyutlu, Aksiyon, Fantastik Yönetmen: Renny Harlin Senaryo: Renny Harlin, Sean Hood, Daniel Giat Oyuncular: Kellan Lutz, Gaia Weiss, Scott Adkins, Liam Mcıntyre, Roxanne Mckee
l Tarihin en ünlü mitolojik kahramanlarından biri olan Herkül, izleyicisiyle bu kez 3D formatında buluşuyor. M.Ö. 1200’de Antik Yunan’da bir kraliçe, Kral’ın gaddar yönetiminin devrilmesi ve yoksulluk içindeki halkın barışa kavuşması vaadiyle Tanrı Zeus’un şehvetine yenik düşer ve sonrasında hamile kalır. Bu birliktelikle dünyaya gelen Herkül için öngörülen kaderde, zalim kralın hanedanlığını sona erdireceği ve şehre düzen getireceği yer almakta-
dır. Aradan yıllar geçer, kim olduğunu ve aslen nereden geldiğini bilmeyen Herkül'ün istediği tek şey Girit prensesinin aşkına karşılık vermesidir; ne var ki güzel prensesin daha önce kardeşine söz vermiş olması işleri karıştırır. Herkül tam da bu esnada gerçek kimliği ve kaderiyle yüzleşir. Artık önünde iki yol vardır: Ya gerçek aşkını da alıp kaçacaktır ya da kaderinin gereğini yaşayıp, gerçek bir kahraman olacaktır.
Mr. Banks
SİNEMA -DVD
l Gerçek olaylara dayanan Mr.
58 l İSMMMO YAŞAM
Tür: Biyografi, Dram, Komedi Yönetmen: John Lee Hancock Senaryo: Sue Smith, Kelly Marcel Oyuncular: Emma Thompson, Tom Hanks, Ruth Wilson, Paul Giamatti, Colin Farrell
Banks, Disney klâsiği Mary Poppins’in beyazperdeye taşınma hikâyesinin bugüne kadar hiç anlatılmayan perde arkasını ve efsanevi Walt Disney ile yazar P. L. Travers arasındaki neredeyse her şeyi raydan çıkaran hırçın ilişkiyi konu alıyor... Walt Disney’in kızları kendisine en sevdikleri kitap olan P. L. Travers’ın yazdığı “Mary Poppins”in filmini çekmesi için yalvardıkları zaman Walt Disney onlara bir söz vermişti ama bu sözü tutmanın 20 yıl süreceğini hiç tahmin etmemişti. Telif haklarını alma sürecinde Walt, cimri ve uzlaşılması çok zor bir yazarla karşı karşıya gelir. Yazar, sevgili sihirli dadısının Hollywood tarafından kötüye kullanılmasına izin vermek istemez. Fakat kitap satmamaya, para yetmemeye başlayınca Travers gönülsüz de olsa Los Angeles’a Disney’in uyarlama planlarını dinlemeye gider...
KASIM-ARALIK 2013
Robocop Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Polisiye Yönetmen: José Padilha Senaryo: David Self Oyuncular: Gary Oldman, Samuel L. Jackson, Abbie Cornish, Michael Keaton, Jay Baruchel
l Yeniden yapım furyasının son örneği olarak Robocop tekrar beyaz perdede... Uluslararası mega şirket OmniCorp, 2028 yılına gelindiğinde robot teknolojisinin önde gelen tedarikçilerinden biri olmuş ve dünya çapındaki yüksek satış rakamlarıyla bir hayli kar elde etmiştir. Aynı zaman diliminde yaşayan idealist polis memuru Alex Murphy ise yaşadığı şehir Detroit'te suçu bitirmek için uğraşmaktadır. Yine zorlu görevlerinden birine çıktığında bu kez şansı yaver gitmez ve vahşi suçlular tarafından saldırıya uğrar. Ağır yaralı olarak bulunan Murphy'nin hayatta kalması neredeyse imkansızdır. OmniCorp'ta çalışan bilimadamlarından biri olan Dr. Dennett Norton, ajan Murphy'i robot teknolojisinin bir sonraki adımında kullanmaya karar verir. Yarı insan yarı robot formatında yeni bir polis prototipi yaratılacaktır ve Murphy bu türün ilk kobayı olacaktır...
DVD SEPETİ l Korkuyorum Anne "Korkuyorum Anne" Türk sinemasının en özgün yönetmenlerinden olan Reha Erdem tarafından beyaz perdeye aktarılan bir trajikomik hikaye... Bir kaza sonucu hafızasını yitiren Ali'nin imdadına ailesi ve yakın çevresi yetişir. Geçmişine dair
l Çarpışma
l Yazı Tura Üç ayrı görsel ve kültürel atmosferde geçen film, birbirine dolanmış iki ayrı hikayenin harmanı. Göremeli futbolcu Şeytan Rıdvan ile İstanbullu Hayalet Cevher’in tek ortak yanı vardır; birlikte yaptıkları askerlik. Güneydoğu’da birlikte çatışmış, kader arkadaşlığı yapmışlardır. Rıdvan’ın da Cevher’in de sivil hayat için farklı hayalleri vardır. Farklı toplumsal değerlerle büyümüş bu iki Türkiyeli insan hayatın içine dönerler dönmesine, ama artık aynı insanlar değildir onlar...
SİNEMA -DVD
KASIM-ARALIK 2013
Bir ev kadını ve uyuşturucu bağımlısı kocası... Birbirine aşık iki polis dedektifi... Afrika-Amerikalı bir yönetmen ve karısı... Meksikalı bir çilingir, iki araba hırsızı... Orta yaşlı Koreli bir çift ve çaylak bir polis... Los Angeles'ın günlük monotonluğunda birbirinden habersiz yaşayan sıradan insanlar... 36 saat içinde birbirleriyle tanışırlar. Bu birbirinden farklı hayatları nasıl bir öykü bir araya getirir? Film, ırk farklılıklarının ne kadar önemsiz olduğunu, suçlu ve saldırganın, siyahla beyaz kadar yakın, bir o kadar da uzak olduğunu yansıtıyor.
hiçbir şey anımsayamayan bu adama yardımcı olmak isteyen mahalle sakinleri Ali'den daha fazla telaşlıdırlar. Zamanla bu uğraş karakterlerin dönüşümlerine sebep olur. Herkes insan olmanın anlamını bir bir keşfetmeye başlar. Üstüne kaybolan bir yüzük vakası da eklendiğinde vakit herkes için teker teker aynaya bakma vaktidir.
İSMMMO YAŞAM l 59
l Yazar: Elif Şafak l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 480 Elif Şafak, "Ustam ve Ben"de muazzam hayal gücü
ve zengin diliyle Osmanlı tarihinin derinliklerine doğru şaşırtıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Tarihimizin en önemli ve çalkantılı dönemlerinden biri olan 16. yüzyılda İstanbul… Hindistan’dan gelen beyaz bir fil ve onun sırlarla dolu bakıcısı: Çota ile Cihan. Filbaz aynı zamanda bir üstadın çırağı. Ustası ise bu toprakların yetiştirdiği en büyük mimar olan Sinan... Karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet… Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar… “Ustam ve Ben”, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmi geçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…
Neden Dersen l Yazar: Müjdat Gezen l Yayınevi: Ka Kitap l Sayfa sayısı: 141 Sanatçı Müjdat Gezen kitabında bugüne ve yarına dair endişelerini ve kızgınlıklarını anlatırken; "Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz?", "Hangi değerlerle varolmak istiyoruz" sorularının cevabını arıyor... Gezen, Atatürk sevgisini “Bu kadar sevilmeye layık bir adam dünya yüzünde yok ki benim için” sözleriyle anlatıyor. Kitabın yarısı bugünün siyasetine ilişkin. Ama bir diğer yarısı daha var ki, o bize Müjdat Gezen’in geçmişi üzerinden Aziz Nesin’i, Münir Özkul’u, Savaş Dinçel’i anlatıyor. Türk tiyatrosunun kıymetine, eski dostlukların muhteşemliğine vurgu yapıyor.
Geyikli Park l Yazar: Sunay Akın l Yayınevi: İş Bankası Kültür
KİTAP
Yayınları l Sayfa sayısı: 254 Türk edebiyatının sevilen
isimlerinden Sunay Akın, "Geyikli Park"ta Çanakkale zaferini farklı bir şekilde ele alıyor. Sunay Akın, Çanakkale’nin kıyılarını dolaşarak Çanakkale’de yaşananların izini sürdü. Farklı öyküler dinledi, farklı hikayeleri işitti. Hepsini Geyikli Park isimli kitabında topladı... 1915’de Çanakkale’de yaşananları görmeleri ve izlenimlerini aktarmaları istenen bir grup sanatçı ekibi yola koyulur fakat davet edilenlerden bir kişi Sirkeci’den kalkan trene gelemez. O isim Tevfik Fikret’tir. Hastalığı nedeniyle buna gücü yetmeyen ve hayatının son anlarını da bu davete katılamamanın hüznü ile geçiren Tevfik Fikret eğer katılsaydı belki de Çanakkale’de yaşananı daha farklı bir gözle de okuyor olacaktık.
60 l İSMMMO YAŞAM
l Ustam ve Ben l Allah De Ötesini Bırak l Beyoğlu'nun En Güzel Abisi l Neden Dersen l Geyikli Park l Ötekiler l Gazeteci Gözüyle Direniş l Beraber Yürüdük Biz Bu Yıllarda l Çarşı Geliyoooor! l Vurguncu
ŞİİR YAĞMUR KAÇAĞI Elimden tut yoksa düşeceğim Yoksa bir bir yıldızlar düşecek Eğer şairsem beni tanırsan Yağmurdan korktuğumu bilirsen Gözlerim aklına gelirse Elimden tut yoksa düşeceğim Yağmur beni götürecek yoksa beni Geceleri bir çarpıntı duyarsan Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum Sarayburnu'ndan geçiyorum Akşamsa eylül'se ıslanmışsam Beni görsen belki anlayamazsın İçlenir gizli gizli ağlarsın Eğer ben yalnızsam yanılmışsam Elimden tut yoksa düşeceğim Yağmur beni götürecek yoksa beni
ATTİLA İLHAN
KASIM-ARALIK 2013
l Remzi Kitabevi (Oc ak 2014)
Ustam ve Ben
EN ÇOK SATANLAR
Çarşı Geliyooor! l Yazarlar: Çarşı ve Forza Beşiktaş l Yayınevi: Okuyan Us Yayınları l Sayfa sayısı: 170 Geleceğin Türkiye’sinde ebeveynlerine “2013’te ne olmuştu” diye soran bir çocuğun alacağı ilk cevaplardan biri “Gezi” olacaksa eğer, “Orada kimler vardı” sorusunun yanıtında da Çarşı Grubu’nun özel bir yeri olacak. "Çarşı Geliyoooor" bir yandan milyonların gözünde basit bir taraftar grubu kimliğinden bambaşka bir konuma yükselmiş olan Çarşı’nın kendi yorumlarıyla yaşananları nasıl değerlendirdiğini aktarıyor, bir yandan da olay anından tanıklıklar, anekdotlar ve özel röportajlarla Çarşı’ya dışarıdan bir bakış atma olanağı sunuyor.
Vurguncu l Yazar: John Grisham l Yayınevi: Remzi Kitabevi l Sayfa sayısı: 384 Hukuki gerilimin önde gelen yazarlarından John Grisham, Türkçeye çevrilen son romanı “Vurguncu”da, 10 yıla mahkum edilen ve masum olduğunu iddia eden bir avukatın üstün zekasıyla cezaevinden kurtulma hikâyesini anlatıyor... Yaptıkları işin önemine, sık sık verdikleri yanlış kararlara ve zaman zaman karşılaştıkları azılı suçlulara bakılırsa, ABD’nin tarihinde faal görev yapan sadece dört federal yargıcın cinayete kurban gitmiş olmasına şaşmak gerek! Raymond Fawcett, bunların beşincisi olur. Cesedi, kendi yaptırdığı ve hafta sonlarını geçirdiği göl kenarındaki küçük bir evin giriş katında bulunur...
Stratejik Karar Kitabı l Yazar: Mikael Krogerus-Roman Tschäppeler l Yayınevi: Brandage Yayınları l Sayfa sayısı: 177
KASIM-ARALIK 2013
KİTAPLAR Korktum, Kızdım, Mutlu Oldum
Yazar: Kolektif Yayınevi: Mikado Yayınları Sayfa sayısı: 16 "Minikler Serisi" kapsamında yayımlanan kitap, 3 yaş ve üzeri çocukların gelişimini destekliyor. Bu serinin kitapları, çocukların algı ve ilgilerine göre seçilmiş konularda çocukların meraklı sorularını açık ve anlaşılır bir şekilde cevaplıyor. “Korktum, Kızdım, Mutlu Oldum” kitabında; kendimi iyi mi, yoksa kötü mü hissediyorum, seni en çok sevindiren ne olur, nasıl bir yüz ifadesi kullanıyorsun, neden bazen ağlarız, seni ne kızdırıyor, en çok nelerden korkuyorsun, kendini ne zaman kötü hissedersin, neden bazen kavga olur, en güzel duygu sence hangisi gibi sorular yanıtlanıyor.
Çılgınlar Sınıfı Sırlar Takımı
Yazar: Mavisel Yener Yayınevi: Bilgi Yayınevi Sayfa sayısı: 120 Çocuk edebiyatının usta kalemi Mavisel Yener, Sihirbaz Laproşka'nın Nemrut Dağı'nda yapacağı olağanüstü gösteriye herkesi davet ediyor. Laproşka'yı izlemeye gelen çocukları farklı sürprizler bekliyor. Onların yaşadıklarına yetişkinler asla inanmayacak. Çünkü sınırsız uzakları yalnızca çocuklar görüp deneyimleyebilir... Bundan böyle tarihi eserlere bakarken, kalıntıları gezerken hep düşünün onları yapan isimsiz kahramanları, işçileri, köleleri. Kim bilir belki de bazıları parmak izi bile bırakmıştır üstlerine...
KİTAP
Stratejik Karar Kitabı, en çok bilinenden (zaman yönetimi için Eisenhower Matrisi) en az bilinen ama aynı derecede kullanışlı olana (İsviçre Peyniri Modeli) kadar, size yardımcı olacak en iyi elli karar verme modelini tek bir kitapta topluyor. Hatta kitabı bitirdiğiniz zaman öğrenmiş olacağınız her şeyi nasıl hatırlayacağınızı da gösteriyor. Avrupa’nın en çok satanlarından olan kitap, ister bir sunum hazırlamak ya da birinin ticari fikrine değer biçmek için, ister kendinizi daha yakından tanımak ve doğru karara adım atmanızı sağlamakta yardımcı olacak bir rehber niteliğinde.
ÇOCUKLARA ÖZEL
İSMMMO YAŞAM l 61
Müzik dijital platformda dinlenir! İnternetten yasadışı müzik indirmenin zorlaşması dijital müzik platformlarına ilgiyi artırdı. Mobil ve sabit internet üzerinden müzik hizmeti veren Deezer ve Spotify, ülkemizde hem birbiriyle hem de Türk rakipleriyle rekabet ediyor. AYŞEGÜL EMİR Eskinin plakları, daha sonranın walkmanleri, şimdilerin MP3 çalarları… Bunlardan MP3 müzik çalarlar etkinliğini devam ettirse de artık son dönemin yeni trendi; dijital müzik platformları. İnternetten yasadışı müzik indirmenin zorlaşması dijital müzik platformlarının rağbet görmesine neden oluyor. Genç nüfusuyla Türkiye de dünyaca ünlü müzik platformlarının ilgisini çekiyor. TTNET Müzik gibi Türkçe platformların yanına Deezer ve Spotify gibi dünyanın en büyükleri de eklendi. Her iki firma da birbiri ardına Türkiye pazarına giriş yaptı. İki dev dijital platform Türkiye’de hizmet vermeye başladı.
TEKNO-YAŞAM
10 MİLYON KULLANICISI VAR Deezer, 182 ülkede aylık 10 milyon kullanıcıya sahip. Kullanıcılarına 25 milyondan fazla şarkıya erişim imkanı veriyor. Spotify ise 28 ülkede, 24 milyondan fazla kullanıcıyla 20 milyon şarkıyla hizmet veriyor. Her iki platform da müziğe herkesin istedikleri yerde ve istedikleri zamanda ulaşmasını hedefliyor. Yeni şarkıları keşfetmek, şarkı listelerini yönetmek ve paylaşmak isteyenler bu yeni platformları kullanıyor. Spotify’da üç üyelik seçeneği var. Ücretsiz ve reklamlı seçenekte masaüstü ve dizüstü bilgisayarda müzik dinliyorsunuz. Ama beş şarkıda bir reklam izlemeniz gerekiyor. 4.99 TL’ye yine dizüstü ve masaüs-
62 l İSMMMO YAŞAM
tünde sınırsız müzik dinleyebiliyorsunuz. Ayda 9.99 TL’ye mobil de dahil tüm cihazlarda isterseniz çevrimdışı olarak da müzik dinleme hakkı sunuyor.
İKİ DÜNYA DEVİ Deezer’ın da buna benzer üç üyelik seçeneği var. Fiyatlar aynı ve hizmet benzer. Ücretli üyeliğin getirileri Deezer ve Spotify’da neredeyse aynı. Ancak Deezer ücretli üyelerine Spotify’ın sadece mobil ücretli üyelerine sunduğu yüksek kaliteli ses özelliğini de sunuyor. Ücretsiz üyelikte Deezer, Spotify’ın aksine sesli reklam kullanmıyor. Reklamlar, eklentiler ve sponsorlu çalma listeleri gibi entegre çözümlerle dinleyiciye ulaştırılıyor. Spotify’dan müzik dinlemek için yazılımı bilgisayara indirmek gerekiyor. Yazılım arayüzü de iTunes’a benziyor. Kontrol paneli tipi arayüz sayesinde aynı anda sosyal medya hareketlerini ve müziği idare etmek mümkün. Deezer’ı dinlemek için internete girmeniz yeterli. Spotify’a göre daha sade ve kullanıcı dostu bir arayüzü var. Her ikisinin de favori müzisyeninizden radyo başlatma özelliği denemeye değer.
KASIM-ARALIK 2013
Avuç içine sığan tablet Toshiba Encore tablet, tek elle rahat kullanım için tasarlanan 8 inç çoklu dokunmatik ekrana sahip. 30 milyon yüklü şarkı dinleme, Xbox uygulamaları ve cihazlar arası içerik paylaşımı için Xbox SmartGlass özelliği bulunan ürün, sık seyahat edenler için geliştirildi. Ultra taşınabilir tablet, çalışma, oyun ve paylaşım uygulamaları arasında sorunsuzca geçiş yapmak isteyen kullanıcılar için ideal. Avuç içine sığabilen Encore, portre modunda ve tek elle kolay kullanım için
tasarlandı. Hoparlörler, mikrofon ve kamera iki elle tutulduğunda bile tutma alanının dışında çalışma performansını etkilemeden rahatça çoklu-dokunmatik ekranı kullanılabiliyor. Intel Atom işlemcisi ve 2 GB hafızası var. 2 Megapiksel ön kamera, 8 Megapiksel arka kameraya ve 7 saate kadar pil ömrüne sahip.
Playstation 4 Türkiye’de Oyunseverlerin fenomeni oyun konsolu Playstation 4 (PS4), aralık ayında Türkiye’de satışa sunuldu. PS4, güçlü grafikleri, hızı, sosyal medya yetenekleri ve PS Vita gibi cihazları kullanan yenilikçi ikinci ekran özellikleri ile zengin bir oyun deneyimi vaat ediyor. 8 çekirdekli işlemci ve 8 GB’lık GDDR5 hafızayla geldi. 10.8 inç genişliğinde ve 12 inç uzunluğunda olan cihaz, küçük tasarımıyla dikkat çekiyor.
Playstation 4 sadece gelişen teknik özellikleri değil, sunduğu işlevlerle de konsol oyunları ve filmleri hızlıca kullanıcının önüne getirebiliyor. Playstation 4 network üzerinden arkadaşlarınızla ve diğer çevrimiçi oyuncularla iletişimde kalabilmek de mümkün. Twitter ve Facebook’ta oyunlardaki başarılarınızı kolayca paylaşmanıza imkan veriyor.
LG’den LED projektör
KASIM-ARALIK 2013
Kışın zor koşullarına uygun, suya, yağmura, kara ve düşmeye dayanıklı Pentax WG3 serisinin, kablosuz şarj özelliği de bulunuyor. WG-3 serisi 14 metreye kadar su altında fotoğraf çekebilen, geniş apertürlü zoom merceğe sahip, ikili sarsıntı önleme özelliği ile suya ve darbelere dayanıklı.
WG3, dış mekan çekimlerine kolaylık getiren basınç/yükseklik/derinlik ölçer ve dijital pusula ve kablosuz şarj sisteminin yanında kayıtlı görüntülere konum verisi ve seyahat günlüğü kaydedebilen gelişmiş GPS özelliğine sahip. Pentax cihaz gövdesinin su geçirmezlik özelliğini artırarak, daha önceki modellerin 12 metreye kadar olan su altı performansını WG-3 ve WG-3 GPS modellerinde 14 metreye ve iki saate kadar kesintisiz çekim süresine yükseltti.
TEKNO-YAŞAM
LG’nin 67 gram ağırlığındaki, avuç içine sığan mini LED projektörü PG60G, Türkiye’de satışa sunuldu. Çantada kolayca taşınabilen bu projektör ile istediğiniz filmin, fotoğrafın veya sunumun keyfini nerede olursanız olun yaşayabilirsiniz. Projektörün tahmini ömrü 30 bin saat, 500 ansi lumen parlaklık ve 100.000:1’lik kontrast oranına sahip. Harici hoparlör girişi ile Dolby ses özelliği de olan Mini LED projektör çok net bir ses kalitesi sunuyor. Wi-Di ile kablosuz olarak bilgisayara ve USB üzerinden diğer cihazlara da kolaylıkla bağlanabilen projektör, şarj edilebilir pili ile dikkat çekiyor. Modern ve estetik tasarımı ile LG Mini LED projektör, çok küçük bir masanın üzerinde veya zeminde dik bir şekilde ve yuvası sayesinde sarsıntısız durabiliyor.
Kara kışta fotoğraf için
İSMMMO YAŞAM l 63
l
KOMİK RESİMLER
PATRON Uçakta hostes, papaza sormuş: - Viski, cin, şarap... Ne emredersiniz? - Kaç metrede uçuyoruz kızım? - On bin metredeyiz peder! - O halde sen bana su getir kızım, patrona çok yakınız, ayıp olur!
MİZAH
GÖREN KİMSE OLMADI Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordeona dönmüş bir halde bulur. Cam sileceğinin altında bir kağıt vardır. Kağıdı açtığında şu satırlarla karşılaşır. “Ön vitesle geri vitesi karıştırıp arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi çok büyük hasar var. Olayı gören kimseler şu an, ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kağıda adımı ve adresimi yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör, o kadar enayi değilim!”
64 l İSMMMO YAŞAM
YOLLAR BOZUK Fransa’da bir kasabada kadınlar sık sık papaza gelerek kocalarına ihanetten dolayı günah çıkarırlarmış. Papaz kadınların başvuru şeklinin utanç duvarını aşması yüzünden, şu parolayla başvurmalarını rica etmiş: - Sokakta giderken ayağım taşa takıldı düştüm, deyin. Ben anlarım. Papaz bu parolayı kasabanın belediye başkanına da çıtlatmış. Bir süre sonra da papaz başka bir kente atanmış. Yerine gelen papaz ise bu parolayı bilmediğinden, geldiğinin ikinci haftasında duruma bir çözüm bulması amacıyla belediye başkanının huzuruna çıkmış: -Bütün kadınların ayağı taşa takılıp, düşüyorlar. Şu sokakları, asfalt yaptırsanız da bu kazaların önüne geçsek! Parolayı bilen başkan gülmeye başlamış: Papaz kızmış: -Bunda gülecek ne var, sayın başkan. Sizin karınızın da geldiğimden beri üç kez ayağının takıldığını söylersem herhalde gülmezsiniz!
KASIM-ARALIK 2013
l Nankör insan, her şeyin fiyatını bilen fakat hiçbir şeyin değerini bilmeyen kimsedir. l Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır. l Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir. l Aşk, bir kişi ile geriye kalan herkes arasındaki farkın, çok fazla abartılmasıdır. l Gözlerin rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun gözyaşlarının rengi aynıdır. l Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür. l Hayatı komedi sananlar son espriyi iyi düşünsünler. l Düşlemek bilmekten daha önemlidir. l Zaman büyük bir öğretmendir. Ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür. l Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım. l İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilir. l Dostlar kötü günde, kahramanlar savaş anında, kadınlar yoksul günlerinde, akrabaların başın dertteyken kendilerini belli ederler. l Gölgesiz mutluluk olmaz, bak güneşte bile leke var. l Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti, yarın geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil. l Yapılmış küçük işler, planlanmış büyük işlerden çok daha iyidir. l Erkek çocuk ile babası arasındaki tek fark oyuncaklarının fiyatıdır. l Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir. l Çok gezen, çok okuyandan daha iyi bilir.
KASIM-ARALIK 2013
ÇAY BARDAĞI Bir Amerikalı, bir İngiliz ve bir Iraklı kahvede oturmuş çay içiyorlarmış. Amerikalı çayını bitirince bardağı havaya fırlatmış, silahını çıkarıp bardağa ateş edip parçalamış: -Bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki, biz Amerika'da aynı bardakla iki kere çay içmeyiz. İngiliz de bunun üzerine çayını bitirip bardağı havaya fırlatmış ve ateş ederek bardağı parçalamış: - Bizim İngiliz kumsallarında bardak yapmak için o kadar çok kum vardır ki, aynı bardakla iki kere çay içmeyiz. Bunun üzerine Iraklı da çayını bitirmiş, bardağı havaya fırlatmış, silahını çekip Amerikalı ve İngiliz’i vurup öldürmüş: -Bağdat’ta bu İngiliz ve Amerikalılardan o kadar çok var ki, biz aynı adamlarla oturup iki kere çay içmeyiz!
TEMEL’İN KEÇİSİ Temel günlerden bir gün keçisinin boynuna tasma takıp yanında gezdiriyormuş. Yolda Dursun ona rastlamış ve sormuş: - Ula Temel ne yapaysun? Temel:- Köpeğimi gezdireyrum. Dursun:- Ula Temel iyi de bunun boynuzları var. Temel:- Ula Dursun, ben onun özel hayatuna karışmayrum...
TELGRAF Avukat, müvekkillerinden birine telgraf çekti: - Kayınvalideniz dün gece öldü. Gömülmesini mi, mumyalanmasını mı, yoksa yakılmasını mı sağlayalım? Ertesi gün cevap geldi: - Emin olmak isterim. Her üçü de yapılsın.
Cevaplar
ÖZLÜ SÖZLER
1-Fırında pişer mideye düşer. 2-Yedim yeşil bir külah, ağzım yandı ah ah. 3- Ay varken çıkarlar, güneş varken kaçarlar. 4-Pişirirsen aş olur, pişirmezsen kuş olur. 5-Gökte durur paslanmaz, suya düşer ıslanmaz. 6-Bulutlardan süzülür, inci gibi diziler, çamur olur ezilir. 7-İki kapaklı, çok yapraklı, içinde bilgi saklı. 8-Ayakları kürekli, ne kadar da yürekli. 9-Kocaman kanatlı, şimdi yerden kalktı. 1-Ekmek 2-Biber 3-Yıldızlar 4-Yumurta 5-Güneş 6-Yağmır 7-Kitap 8-Ördek 9-Uçak
l İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
KOPYACI ÇOCUK Bir gün öğretmen Ali’nin annesini okula çağırır. Anne sorar: - Beni neden çağırdınız? Öğretmen: - Çocuğunuz sınavda kopya çekiyor. Ali’nin annesi sorar: -Nereden biliyorsunuz? Öğretmen: Çünkü Mehmet bir soruya ‘bilmiyorum' yazmış. Sizin çocuğunuz da ‘Ben de bilmiyorum’ diye cevap yazmış.
İSMMMO YAŞAM l 65
K A R E 1
2
3
4
B U L M A C A 5
6
7
8
9
10 11 12
1
HARFLERLE
SUDOKU Z O R
2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12
K O L A Y
13 14 15 SOLDAN SAĞA 1. Gülme, gülüş – Çok ince. 2. Bir maymun türü – Basit şekerlerin ortak adı. 3. Radyumun simgesi – Büyük atardamar – Kar fırtınası. 4. Üç anlamında önek – Çavuşkuşu, hüthüt. 5. Bir nota – Vezir – Bağışlama, bağış. 6. Kolsuz fanila – Soyluluk. 7. Utanma duygusu – Kiraya verilerek gelir getiren mülk. 8. Şekilsiz – Sivrisinek tableti. 9. Kısaca İbrahim – Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürme. 10. Tanışıyormuş gibi yaparak para sızdıran dolandırıcı – Damarda akan sıvı. 11. Nezir – Göze takılan mercek – İyi, güzel. 12. Bir yüzey ölçüsü – “… yağı” (gres). 13. Kolayca bükülen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş, bir tür ak asbest – Pilot ve havacılar için yayımlanan bülten. 14. Aylık – Bir hayvan – Nakit. 15. Namuslu – Elçilik koruma memuru – Safi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet – Göz-leri görmeyen – Fakat. 2. Ağrı Dağı’nın eski adı – Nezretmek. 3. Olumsuzluk veren bir önek – Bir tür deniz yosunu. 4. Kalıtım asidi – Müzikli jimnastik hareketleri – Sevi. 5. Bencil – Bir otomobil parçası – Manganezin simgesi. 6. Giysi – Bağışlama – Az tavlı toprak. 7. Oy birliği – İlave – Tantalın simgesi. 8. Ayak – Ak pelin çiçeklerinden çıkarılan ve solucan düşürücü olarak kullanılan bir madde. 9. Kendi canına kıyma – Züppe. 10. Tekrarlamak – Doğalgazın önemli bir bileşeni. 11. Polis sopası – Yunan alfabesinde ikinci harf – Altının simgesi – Ödünç mal. 12. Eza, cefa – Sultan Abdülmecit döneminde, 1839’da Gülhne Hatt-ı Hümayunu adıyla anılan bir fermanla ilan edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem.
K O L A Y
SOLDAN SAĞA 1. Hande-İpince. 2. Orangutan-Oz. 3. RaAort-Tipi. 4. Tri- İbibik. 5. La-Asaf-Hibe. 6. Atlet-Asalet. 7. Ar-Akaret. 8. Amorf-Mat. 9. İbo-İtme. 10. Manita -Kan. 11. AdakLens-Uz. 12. Ar-Makine. 13. Amyant-Notam. 14. Maaş-At-Para. 15 Ak-Kavas-Net.
1. Hortlak-Ama-Ama. 2. Ararat-Adamak 3. Na-Laminarya. 4. Dna-Aerobik-Aşk. 5. Egoist-Rot-Mn. 6. Urba-Af-Alatav. 7. İttifak-Ek-Ta. 8. Pa-Santonin. 9. İntihar-Snop. 10. İkilemek-Etan. 11. CopBeta-Au-Are. 12. Eziyet-Tanzimat.
YUKARIDAN AŞAĞIYA 66 l İSMMMO YAŞAM
Z O R
HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU
KASIM-ARALIK 2013
.XOODQĂ&#x2022;FĂ&#x2022;\OD GRVW <HQL 1HVLO <$=$5.$6$ 326
ÂŽ
3URILOR 9HUL)RQH 9; (
SiZiN GĂ&#x153;VENDÄ°KLERÄ°NÄ°Z
BiZE GĂ&#x153;VENÄ°YOR TĂźrkiyeâ&#x20AC;&#x2122;nin lider yazarkasa Ăźreticisi Profilo Ă&#x2013;deme Sistemleri ve dĂźnyanÄąn 1 numaralÄą EFT POS Ăźreticisi VeriFoneâ&#x20AC;&#x2122;un geliČ&#x2122;tirdiÄ&#x;i Profilo VeriFone VX 680-E1 kurumsal iČ&#x2122;letmelerin ilk tercihi oldu.
77HÄ?HNNÂ U HGHUL] HÄ?HNNÂ U HGHUL]
E Da Data ta Elektr Elektronik onik SSan. an. vve e TTic. ic. A.Ĺ&#x17E;. laza No: 25 34764 Ă&#x153;mr aniye, Ä°stanbul TTantavi antavi Mah. Mah. MenteĹ&#x;oÄ&#x;lu MenteĹ&#x;oÄ&#x;lu C ad. TTerra erra P Cad. Plaza Ă&#x153;mraniye, Te el: +90 (216) 461 31 10 F aks: +90 (216) 461 31 80 Tel: Faks:
www.edata.com.tr www.edata.com.tr www.profilovx680e1.com www.profilovx680e1.com