MAYIS-HAZİRAN 2014
50
SAYI
YAS AM
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI
SOFRADAKİ FRANKEŞTAYN
l DOSYA: BORCUMUZ VE BUNALIMIMIZ ARTIYOR l GYİAD BAŞKANI BURCU AKDARI TOPRAK İLE SÖYLEŞİ l KARİYER: ÇEVRE EDİN, BAŞARILI OL l CNBC-e GENEL YAYIN YÖNETMENİ YILDIRIM İLE RÖPORTAJ l GURME HAMBURGERCİLER l ENDÜLÜS’TE ÜÇ ŞEHİR l ŞİFA YURDU AFYON
ODEABANK, KURULALI HENÜZ 1,5 YIL OLSA DA ä:9 5s<23< 0C G/</ 0/á/@7G/ 2=à@C 3;ä< /27;:/@:/ ä:3@:äG=@ 0C G=:2/ A=< 0ä@ G7: äoä<23 áC03 A/G7A7<7 " 9/B7</ o79/@27 D3 D/@:79 0sGs;3Aä<ä ¶s< sH3@ä<23 /@B7@27
ODEABANK¶/ 5sD3<3< 63@93A3 B3á399s@ 323@äH
ba?kandan Sevgili İSMMMO Ailesi,
Ülke ve iş gündeminin yoğunluğu içinde bazen temel meseleleri unutuyoruz… Ama unutmamak ve unutturmamak bizim insa-
ni ve mesleki görevimiz… 17 Ağustos gelmeden de ülkemizin ‘deprem’ gerçeğini hatırlaması gerekiyor. Biz unutsak da deprem zaten
kendini hatırlatıyor. En son 24 Mayıs’ta merkez üssü Kuzey Ege'de olan ve 11 ilde hissedilen 6.5 büyüklüğündeki deprem bize gerekli
uyarıyı bir kez daha yaptı. Biz de bu uyarıyı dikkat alarak, Türkiye’nin depreme ne kadar hazır olduğunu araştırdık. Depreme hazır-
lık karnemizin zayıflarla dolu olduğunu üzülerek belirtmemiz gerekiyor.
Sağlıklı yapılarda yaşamamız gerektiği kadar sağlıklı beslenmemiz de şart. Oysa sofralarımıza kadar sızan gıda terörü-
nün adı; GDO… Süper güçler GDO’yu, insanlığı açlıktan kurtaracak formül olarak sunsalar da uzmanlar GDO’lu ürünlerin eko-
lojik denge, insan ve hayvan sağlığı için birçok tehditler içerdiğini belirtiyorlar. Kapak haberimizde GDO gerçeğini detaylı ola-
rak işledik. Üzülerek gördük ki, Türkiye’de bürokrasi dolambaçlı yollar deneyerek GDO’lu gıdalara kapılarımızı açmaya çalı-
şıyor. Ne yaman çelişki ki Türkiye’de yasaklı GDO’ların tümünü analiz edebilecek bir laboratuvar bile yok!
İSMMMO Yaşam Zirvedekiler sayfasında TEMA Vakfı’nın ilk kadın Başkanı Deniz Ataç’ı ağırlıyor. Türkiye’nin en yaygın
sivil toplum örgütü olan TEMA’nın faaliyetlerini anlatan Ataç, meslek mensuplarımızı da “Türkiye’nin çöl olmaması” için vak-
fa destek vermeye davet etti. Sanat dünyasından konuğumuz, oyuncu Fırat Tanış. Oyunculuğunun yanına bir de yönetmenliği ekleyen Tanış ile ilk filmi Karınca Kapanı’nı ve bundan sonraki planlarını konuştuk. Ekonomi gazetecisi, manset.at sitesinin kurucusu Tarık Yılmaz, internet medyasının yükselişini kendi girişim hikayesi üzerinden İSMMMO Yaşam okurlarına an-
latırken 32 yılllık meslek mensubumuz Süreyya Özkan hayatını zenginleştiren farklı hobilerini bizlerle paylaştı.
Gezi sayfalarımız aracılığıyla Türkiye’nin en modern şehirlerinden biri olan Eskişehir’e ve Uzakdoğu’nun egzotik ada-
sı Phuket’e gitmeye ne dersiniz. Buralarda tarih, kültür ve doğal güzellik adına keşfedilecek o kadar çok güzellik var ki… Eğitim sayfalarımızda çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığını nasıl kazandırabileceğimiz konusunda öneriler bu-
labilirsiniz. Sağlık sayfalarımızda çocukları aşırı korumaya çalışan evhamlı annelere yönelik uzmanların değerlendirme-
lerini okuyabilirsiniz. Kariyerden modaya sinemadan kültür sanata kadar birbirinden farklı konulardaki haberlerle ha-
yatınıza değer katmayı amaçlıyoruz. Dilerim sizlere faydalı olabiliriz. Dergimizi huzurlu ve keyifli günlerde okumanız
dileğiyle…
Sağlıcakla kalın dostlar
Yahya Arıkan
İSMMMO
Mayıs - Haziran 2014
YASAM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu
YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir
basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
l DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Metin Bayar, Yılmaz Bolgün, Ayla Büyükhan, Murat Ceyhan, Mustafa Çaya, Fuat Çiftçi, Ayhan Çorapçı, İrfan Demirci, Erol Demirel, Yrd. Doç. Dr. Zekeriye Demir, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mithat Erdoğan, Mehmet Eren, Saadet Gencoğlu, Metin Gökdağ, Özlem Gül Er, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, Nadir Hikmet Güneş, Ayşin Hangül, Hasan Ildır, Funda İzi, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Şahin Kandıralı, Turan Kaşıkçı, Nedim Kaya, İlhan Kırcaoğlu, Coşkun Kolso, Sabahaddin Kunaçaf, Cemile Kuzu, Kazım Mermer, Arif Mert, Kenan Mülayim, Muhammed Öncül, Hayrettin Özbakır, Serdar Özkan, Gülgün Öztürk, Emine Öztürk, Veysel Karani Palak, Nevzat Pamukçu, Bahriye Payal, Fahrettin Ravanoğlu, Orhan Sarıgene, Süheyla Öztürk Selçuk, Hüsniye Sezgin, Gülay Süren, Dr. Abdülkadir Şahin, Sevim Şahin, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Abdulaziz Ural, Turgut Uysal, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli
l BASILDIĞI YER: Express Basımevi İkitelli OSB Deposite İş Merkezi A4 Blok K.3 No.309 Küçükçekmece-İstanbul (0212) 671 61 51, (0212) 671 61 52 l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 3.000 adet basılır. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, ŞişliİSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00,
K A P A K
Sofrada tehlikeli konuk
İÇİNDEKİLER
Dünyada milyonlarca insanın pençesinde kıvrandığı açlık sorununa da çözüm olacağı gerekçesiyle yaygınlaşan GDO’lu ürünler Türkiye’nin de gümrük kapılarını zorluyor... Türkiye Mayıs ayının sonlarında yönetmelik değişikliği yaparak "GDO bulaşanı" tanımı formülüyle gıdalarda yüzde 0.9 oranında GDO’lu ürün kullanımının yolunu açtı...
14
Z İ R V E D E K İ L E R
TEMA’nın Toprak Ana’sı
Deniz Ataç, TEMA’nın ilk kadın başkanı. 2008’de dernekle yolları kesişmiş ve bir daha kopamamış. Ataç, “Kamuya mal olmuş bir sivil toplum kuruluşu olan TEMA’daki görevimi ülkeme hizmet olarak görüyorum” diyor. 10
D O S Y A
Deprem ‘geliyorum’ demez!
Son yaşanan küçük boyutlu deprem, ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin depreme hazır olmadığını gösterdi. 17 Ağustos depreminin ardından hızlanan afet yönetim çalışmaları zamanla unutulmuş gibi görünüyor. Oysa deprem Türkiye’nin gerçeği ve her an kendini hatırlatabilir. Büyükşehirlerde 24 gelinen son noktada rant kaygısı can kaygısının önüne geçmiş durumda. İşte deprem gerçeği…
GÜNDEMİN SESİ
20
YAŞAMIN PORTRESİ Dizileri bıraktı, sinemaya sarıldı!
KARİYER
Y A Ş A M
Tek hobiyle yetinmiyor
32 yıllık meslek mensubu Süreyya Özkan, farklı alanlardaki hobileriyle öne çıkıyor. Saz çalıyor, türkü söylüyor. Kara kalem ve yağlı boya resim yapıyor. Özkan’ın nadir bulunan 255 parçalık lamba koleksiyonunu büyütmek için çabalıyor. 28
‘İnternet, Türk basını için fırsat’
Gazeteci Tarık Yılmaz, ‘kağıt gazeteciliğinin biteceğine’ inanmasa da bülten haberciliğinin hakim olduğu Türk basını için internetin büyük bir fırsat olduğunu belirtiyor.
R E N K L İ
Oyuncu Fırat Tanış, Karınca Kapanı filminde yönetmen olarak karşımıza çıktı. Dizi oyunculuğunu Gezi sürecinde ‘penguen medyası’nı protesto etmek için bırakan Tanış, ilk aşkı tiyatrodan ise 30 vazgeçmiyor.
6 2 .
G Ü N
İSMMMO HABER
36
DOSTLARIMIZ
40
S A Ğ L I K LEZZET
42
44
GEZİ - DÜNYA
48
EVİM EVİM
SİNEMA-DVD 34
38
MODA
KÜLTÜR-SANAT
İş ortamlarında nezaket ve saygı yoksunluğu giderek büyüyen bir sorun… Davranışlara ve kullanılan dile dikkat etmemek verimi düşürürken motivasyonu olumsuz etkiliyor.
8
EĞİTİM
GEZİ - TÜRKİYE
Saygılıyım, saygılısın, saygılı
6
KİTAP
TEKNO-YAŞAM MİZAH
46 52 56 58 60 62 64
IŞİD, Türkiye’yi işitmedi bile…
Dünya ve Türkiye, Irak Şam İslam Devleti (İŞID) örgütünü son aylarda sıkça duyar oldu. Irak’ın Musul kentini ele geçirdikten kısa bir süre sonra, 31 Türk şoförü rehin alan radikal IŞİD, Türkiye Başkonsolosluğu’nu basarak Başkonsolos Öztürk Yılmaz ve iki çocuğun da aralarında bulunduğu 49 kişiyi rehin aldı. Başkonsolos Öztürk Yılmaz, Musul’a atanmadan önce Erdoğan’ın da danışman kadrosunda yer alıyordu. Terör estiren İŞID tehdidine karşı ABD Başkanı Barack Obama, kara operasyonu hariç, olası önlemlerin masada olduğunu birkaç kez telaffuz ederken rehin alınan Türkler için Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği ve Ankara arasında acil temas kuruldu. Ancak hala somut bir gelişme sağlanabilmiş değil…
İŞID tehdidiyle zirveye ulaşan Irak krizinde uzmanlar hükümetin dış politikasını eleştirdi. Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi ‘TÜRKSAM’ın Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Celalettin Yavuz, hükümetin İŞİD’e terör örgütü bile diyemediğini söyledi. Irak Musul Başkonsolos-
luğu’nda yaşananlar için her şeyin daha önceden uyarı niteliğinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bildirildiğini söyleyen Yavuz; “Hükümet rehine değil, alıkoyma diye düzeltti! Sanki rehin alınanlar 5 yıldızlı otel konforuyla ağırlanıyor. Buna milleti kandırmak denir. Musul Valisi Nuceyfi Türk Başkonsolosluğu’nu IŞİD tehdidi karşısında defalarca uyarmış. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da yurt dışına uçmadan önce ‘Musul’da merak edecek bir şey yok. Her şey kontrolümüz altında!’ demişti. IŞİD, bu sözleri işitmedi. Hatta 32 tır şoförünü de ‘alıkoydu.’ AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan IŞİD’e ‘terör örgütü’ bile diyemedi” dedi.
20 Mayıs’tan itibaren Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturma eylemi yapan anneler, PKK’nın elindeki çocuklarını geri istiyor. Bu süreçte başka illerden de destek alan anneler, hem PKK’dan hem hükümetten destek bekliyor. İmralı’da hapis cezasını çeken Abdulllah Öcalan’ın çocukların bırakılmasına dönük çağrısının karşılık bulup bulmayacağı merak edilirken aileler çocuklarının kandırıldığının altını çiziyor. Son verilere göre son 2 yılda yaşları 13-18 arasında değişen 2.350 çocuk örgütün dağ kadrosuna alındı. Bu çocukların yüzde 70’i, 16 yaşın altında. Güvenlik güçlerinin yaptığı ça-
lışmalara göre, Suriye’de çıkan olaylardan sonra PKK, insan kaynağını artırabilmek için çocuklara yöneldi. Bir kısmını kaçırarak, bir kısmını da kandırarak kadrosuna kattı. İstihbarat birimlerinin yaptığı çalışmalara göre örgüte küçük yaşta katılımların en yoğun olduğu il ise İstanbul. İkinci sırada İzmir, sonra Adana ve dördüncü sırada Mersin geliyor.
‘HÜKÜMET HATALI’
62. GÜN
Anneler çocuklarının peşine düştü
6 l İSMMMO YAŞAM
MAYIS-HAZİRAN 2014
301 ölü, milyonlar yaralı
Türkiye, 13 Mayıs 2014’te büyük bir faciaya uyandı. Manisa’nın Soma ilçesinde kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madenci yaşamını yitirdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan madencilik kazası olarak kayıtlara geçen olayda TKİ’nin ve madeni işleten şirketin ağır ihmallerine dikkat çekildi. Madeni işleten şirkete yönelik davaların sürdüğü Soma’da patlama sırasında 787 işçi yer altındaydı. Son yıllarda olağan koşullarda çıkarılması gereken kömür miktarının kat kat üstünde kömür çıkarıldığı, iş güvenliği için alınması gereken önlemlerin alınmadığı ve daha önce kapatılmak zorunda kalınmış olan sahalarda da üretim yapıldığı iddialarıyla sarsılan Türkiye, yangın faciasının ardından madende denetimlerin de göstermelik yapıldığını tanıkların ifadelerinden öğrendi.
ERDOĞAN’A PROTESTO
Türkiye’de madenciler 2013 sonunda ülkedeki tehlikeli çalışma koşullarını protesto etmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilgili madenin güvenliğinin araştırılmasına yönelik CHP’li Özgür Özel’in önerisini AKP oyları ile faciadan sadece yirmi gün önce reddetmişti. Muhalefet başta olmak üzere pek çok kesimden istifaya çağrılan hükümet, Soma faciasının siyasi sorumluluğu üstlenmedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Soma’da büyük protestolarla karşılaşırken korumaları protestoculara saldırdı.
Çözüm paketi pazarlık masasında
MAYIS-HAZİRAN 2014
ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleyecek. Bakanlar Kurulu, kararları almaya yetkili olacak. Gerekli görülmesi halinde yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verecek ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirecek. Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumla-
rının temini için gerekli tedbirleri alacak. Kandil, İmralı ve terör örgütünün Avrupa kanadıyla hükümete doğrudan görüşme olanağı tanıyan tasarıya göre, genel yetkiyi alacak olan hükümet TBMM’yi devre dışı bırakarak yönetmelik ve benzeri uygulamalarla aldığı kararları yürürlüğe koyabilecek. Tasarının gerekçesine Abdullah Öcalan’ın süreçle ilgili dile getirdiği “dinamik bir süreç, halkın ve sivil toplumun sürece aktif katılımı” vurgusunun girmesi de dikkat çekti.
62. GÜN
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kritik HDP oylarını da almak isteyen hükümet zamanlamasını da doğrudan seçime ayarladığı çözüm paketini TBMM Başkanlığı’na sundu. “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi” başlıklı yasa tasarısı hükümete geniş yetkiler veriyor. Hükümet, çözüm sürecinde siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında
İSMMMO YAŞAM l 7
İSMMMO HABER
‘Bağımsız denetim hakkımızı kısıtlamayın’ 3568 Sayılı Serbest muhasebecilik, Serbest muhasebeci mali müşavirlik ve Yeminli mali müşavirlik Kanunu’nun kabul edilişinin üzerinden 25 yıl geçti. 13 Haziran 1989’da kabul edilen bu yasa ile mesleki gelişimin önü açılırken, meslek mensupları stajyer ve büro çalışanlarıyla birlikte Türkiye genelinde 260 bin kişilik dev bir camiaya dönüştü. Yaklaşık 34 bin üyesi ile Türkiye’nin en büyük akademik meslek örgütü İstanbul Serbest muhasebeci mali müşavirler Odası’nın (İSmmmO) Başkanı Yahya arıkan meslek yasalarının kabul edilişinin 25’inci yıldönümünde yaptığı açıklamada, meslektaşlarının bağımsız denetim hakkı üzerindeki kısıtlamaların acilen kaldırılmasını istedi. mâli ve siyasi iradenin işbirliği ve çözüm önerilerine artık duyarsız kalmaması çağrısında bulunan arıkan, özellikle Kamu Gözetimi, muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun (KGK) genç meslektaşların önünü tıkayan yaklaşımından vazgeçmesi gerektiğini belirti. Türkiye’de yaklaşık 500 bin işletmeyi ve meslektaşlarını ilgilendiren bağımsız denetim konusunun büyük bir yaraya dönüştüğünü anımsatan arıkan, “Gençlerin önünün tıkanarak yeni sınav yapılmaması, engellerin kaldırılması, mevcut eğitimlerin yeterli görülmesi, genç meslektaşlara getirilen engellerin kaldırılması, çatı örgüt TÜrmOB’la işbirliği yapılması” taleplerini yineledi. KGK’nın taleplerine sırtını döndüğünü vurgulayan arıkan, mevcut yönetmeliğin bu haliyle, Türkiye’deki firmaların gerçek bir bağımsız denetiminin yapılmasının imkanı kalmadığını belirtti. Yolsuzlukların konuşulduğu bir dönemde sorunun ilacının denetim olduğunu ifade eden arıkan, meslek camiasının KGK’dan bağımsız denetim için taleplerini ise şöyle açıkladı: • Denetim yapacak meslek mensuplarımıza, yeniden sınav zorunluluğu getirilmesin. • mesleki eğitim, ücretlendirme, denetim ve disiplin gibi Birliğimizin kuruluş yasasında yer alan yetki ve sorumluluk alanlarına müdahale etmeyin, gerekli durumlarda çatı örgütümüzle işbirliği yapılsın. • Unvanlar arasında ayrımcılık yapılmasın ve eşit davranılsın. • meslek mensubu olmayanların denetim yapmasına müsaade edilmesin. • TÜrmOB eğitimleri kabul edilsin. • Harç, hizmet bedeli, mühür ve benzeri konularda yasal dayanağı olmayan yetkiler kullanmaktan vazgeçilsin, paydaşların katılımına ve denetimine açık bir yönetim tarzı sergilensin. • Gençlerin geleceğini çalınmasın. • En önemlisi de; tüm dünyada olduğu gibi, asli işi olan sadece gözetim işi yapılsın.
8 l İSMMMO YAŞAM
İŞTE TalEplErİmİz İSmmmO Başkanı Yahya arıkan, meslek Yasası’nın kabul edilişinin 25. yıl dönümü nedeniyle yaptığı açıklamada maliye ve Vergi İdaresi ile ilişkilerde çözülmesi gereken sorunlar bulunduğunu da anımsattı. İşte mali müşavirlerin maliye’den talepleri: •Ücret tarifemiz; Yeni Türk Ticaret Kanunu uygulaması da dikkate alınarak, zamana endeksli bir ücret tarifesine dönüştürülmeli ve bağımsız denetim ücretlerini de kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmeli. • müşterilerimizle yapılan sözleşmeler; Damga Vergisi’nden istisna edilmeli. • Serbest meslek faaliyetlerinde KDV yüzde 18'den yüzde 8'e indirilmeli. • Tahsil etmediğimiz gelirin, KDV’sini ödemek istemiyoruz. Bu nedenle KDV'yi doğuran olay tahsilâta bağlanmalı. • müşterileri ücretlerimizin tahsilatı, banka aracılığı ile yapılması zorunlu hale getirilmeli. • meslektaşın ağır hastalığı ve ölümü, mücbir sebep sayılmalı. • Serbest meslek yıpranma indirimi, yani beyin amortismanı uygulaması getirilmeli. • Bilgisayar ve yazılım giderleri 2 yıl içinde amorti edilmeli. • Serbest meslek giderleri yeniden düzenlenmeli. • Beyan süreleri düzeltilmeli ve angaryalar bitmeli.
MAYIS-HAZİRAN 2014
‘Soma’nın sorumluları cezalandırılmalı’ İstanbul Serbest muhasebeci mali müşavirler Odası (İSmmmO) Başkanı Yahya arıkan, Soma’da maden ocağında meydana gelen katliam gibi kazanın, artık Türkiye’de çalışma şartlarının yeniden sorgulanmasına ve yapılanmasına yol açması gerektiğini belirterek, “Sorumlular mutlaka hukuk önünde ağır bir şekilde cezalandırılmalı” değerlendirmesini yaptı.. İstanbul’da 34 üyenin yanı sıra, stajyerler, çalışma arkadaşları ve aileleriyle birlikte sayıları 250 bine ulaşan mali müşavirlik, muhasebe camiasının büyük tepkisini dile getirmek ve ülkedeki derin acıyı paylaşmak adına basın açıklaması yaptıklarını vurgulayan arıkan, “Bu acıların sonlanması için siyasi iktidara da büyük sorumluluk düşüyor” diye konuştu. Türkiye’de 1.4 milyon işletmeyi ve 11 milyon çalışanı kapsama alan, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hakkında İSmmmO’nun yasal düzenleme ve
uygulamadan kaynaklanan sorunlara 2013 yılı ortasında dikkat çektiğini anımsatan arıkan, açıkladıkları çözüm önerileriyle Türkiye’nin daha az iş kazası yaşanan bir sürece hızlı geçiş yapılabileceği uyarısında bulunduklarını belirtti. Bugüne kadar yaşanan ve Soma’daki dramatik ölümlerle zirve yapan iş kazalarının temelinde özelleştirme ve taşeronlaştırma politikalarının da önemli etkisi olduğunu açıklayan arıkan bu zihniyetin artık değişmesi gerektiğini söyledi. İSmmmO Başkanı arıkan, Soma’daki maden ocakları hakkında bundan birkaç ay önce araştırma yapılması için TBmm’de soru önergesi verilmiş olduğuna dikkat çekerek, buna duyarsız kalınmasının ise kabul edilebilir bir yaklaşım olamayacağını ifade etti.
Yabancılaşan bankalar kâr yarışında EN ÇOK KÂR EDEN YABANCI ORTAKLI BANKALAR
MAYIS-HAZİRAN 2014
kredi talebinin yanı sıra, kredi kartı gibi henüz bakir olan ve büyük potansiyel taşıyan ciddi kârlı alanlardan elde edilen gelirler ile bankalar hızla büyüdü. raporda bankaların faiz dışı gelirleri her geçen gün artarak 2013 sonunda toplam yıllık gelirinin 33 milyar lirasına ulaşırken, faiz dışı hizmetlerden alınan ücretlerde adeta rekor kırıldığı 12 yıllık kâr da vurgulandı. (Milyon dolar) rapora ilişkin değerlendirmede bulunan 1.582 İSmmmO Başkanı Başkanı Yahya arıkan, Türkiye’de 3.666 bankacılık sisteminin özelleşmediğini, kelimenin 3.222 3.032 tam anlamıyla yabancılaştığını belirtti. arıkan ya2.028 bancı bankaların sadece kâr zihniyetiyle çalıştığına 1.854 vurgu yaparak, yabancıların sistemdeki payının bu kadar yükselmesinin piyasalarda olası manipülasyonlara zemin hazırladığını belirtti. arıkan, “Biliyoruz ki, transfer edilen kârlar cari açığı olumsuz etkiliyor. Gelişmiş batı ülkelerinde bu oranlarda bir yabancılaşma görmek mümkün değil. Yakında Türkçe isimli bankamız kalmazsa kimse şaşırmamalı. Yabancı Damat’lara artık dur denilmeli ve denetimler de artmalı” diye konuştu.
İSMMMO HABER
İSmmmO “Türk Bankacılık Sisteminde Yabancı’laşma” adlı raporunu mayıs ayı içinde kamuoyuna sundu. rapora göre, Türk bankacılık sisteminde yabancıların toplamdaki payı yüzde 25’lere yaklaşırken, Borsa İstanbul’un yabancı hisse sahiplik oranına göre bu oran yüzde 42’yi geçti. Son 13 yıldır yabancılar, katılım bankaları daBanka Adı hil 49 bankadan 37’sinde hisse sahibi oldular. Türkiye Bankalar Birliği, İstanbul Borsası, TBmm Soru HSBC Önergeleri’ne verilen yanıtlar, yerli ve yabancı çeKoçbank/YKB şitli araştırma şirketlerinin verilerinden yararlanarak Garanti Bankası Finansbank yapılan çalışmaya göre, yabancı yatırımcılar Denizbank 2001'de başlayan süreçte bankalara ortak olmak Akbank veya tamamını satın almak için 20.5 milyar dolar sermaye getirdi. Temmuz 2001'de Demirbank'ın HSBC Bank'a 350 milyon dolara satılması sonrası gerçekleşen en yüksek tutarlı satış ise Türkiye'de Citibank adıyla yabancı bir banka olarak yer alan Citigroup’un akbank'ın yüzde 20'sine 3.1 milyar dolar vermesi oldu. Küresel devlerin Türk bankalarını satın almalarındaki etkenlerin başında ise yüksek büyüme ivmesinin yakalanması oldu. Türkiye’de patlayan
İSMMMO YAŞAM l 9
ZİRVEDEKİLER
Deniz Ataç, TEMA’nın ilk kadın başkanı. Ataç, “Kamuya mal olmuş bir sivil toplum kuruluşu olan TEMA’daki görevimi ülkeme hizmet olarak görüyorum” diyor. Ataç, meslek mensuplarına da TEMA’da yer almaları çağrısı yapıyor.
10 l İSMMMO YAŞAM
TEMA’nın Toprak Ana’sı MAYIS-HAZİRAN 2014
GÜLŞEN KANDEMİR
MAYIS-HAZİRAN 2014
BİR FİDAN BAĞIŞI SADECE 5 LİRA TEMA’nın ağaçlandırma faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz? Bu sene ağaçlandırma faaliyetlerimizde beklemediğimiz bir artış var. İlk beş ayda ağaçlandırma çalışmalarında hedeflerin yüzde 50 üzerinde gidiyoruz. Türk insanı ağaç dikmeyi seviyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın desteği olmazsa bu işler daha zor olur. Bu iş büyük bir teşkilat. Sadece dikmekle iş bitmiyor; üç yıl fidanın bakımının yapılması gerekiyor. Eğer tutmazsa da yeni bir fidanla onun değiştirilmesi gerekiyor. Biz halkla Orman Bakanlığı arasında bir köprü oluyoruz. Yeri Bakanlık gösteriyor. Ne tarz fidanlar dikileceği belirleniyor; ağaçlandırma sahasında bir fidan da alabilirsiniz. Bir tabela koymak istiyorsanız şahıslar 2 bin tane, şirketlerinde 5 bin tane diktirmesi gerekiyor. Bunun için ağaç başına bize yapılması gereken bağış 5 lira. Fidanları 10 yıl takip ediyoruz.
ZİRVEDEKİLER
Bundan 22 yıl önce Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit gibi işadamları öncülüğünde kurulan TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma) Vakfı bugün 530 bin gönüllüsüyle Türkiye genelinde örgütlenmiş, ünü Türkiye’yi çoktan aşmış bir sivil toplum kuruluşu… Türkiye Çöl Olmasın sloganı ile yaptığı çalışmalarla toplumda da büyük yankı uyandıran TEMA’nın başkanlığını 21 Ocak 2013’ten beri Deniz Ataç yürütüyor. Ataç, akademisyen olmayı hayal ederken, 1980 sonrasından üniversiteden ayrılmak zorunda kalmış. Uzun yıllar bankacılık yapan ve İş Bankası’nın el koyduğu Fora Zeytincilik’in 9 yıl genel müdürlüğünü yürüten Ataç, Türkiye’nin ilk kadın ihracatçılar birliği başkanı unvanına da sahip. Zeytin sanayicisi olduğu yıllarda, TEMA ile bozuk orman arazilerinin zeytinlik olması konusunda karşılaşan Ataç ile vakfın yolu 2008’de yeniden kesişti. 2008-2009 yılları arasında kısa bir dönem TEMA’nın genel müdürlüğünü yürüten Ataç, Mart 2009’dan beri gönüllü olarak yönetim kurulu başkan yardımcısı oldu. Aralık 2011’de Mütevelliler Heyeti Üyesi seçilen Ataç, geçen yıl başında da TEMA’nın ilk kadın başkanı oldu. Deniz Ataç ile TEMA’nın yeni dönemdeki projelerini ve hedeflerini konuştuk. İş hayatına bankacı olarak mı başladınız? Ben Eskişehirliyim. Bir dönem akademisyen olarak çalıştım. Boğaziçi Üniversitesi’nde İşletme Fakültesi’nden 1980’de mezun oldum. Mezuniyetten sonra Eskişehir’e dönüp doktoraya başladım. Daha sonra Boğaziçi’ne dönüp master’ımı yaptım. Hayatımı Eskişehir’de kurmaya çalışıyordum. Ancak 1980 darbesiyle birlikte YÖK krizinden sonra kendisiyle çalışmak istediğim hocam üniversiteden ayrılınca ben de akademisyenlikten vazgeçtim. Aslında benim hayalim akademisyen olmaktı ama bırakmak zorunda kaldım; İstanbul’da iş baktım. O yıllarda en yükselen sektör bankacılıktı ve yabancı bankalar Türkiye’ye gelmeye başlamıştı. O dönem çok gözde olan Citibank’ta işe başladım. Fon yöneticiliği yaptım. Daha sonra da hep yabancı bankalarda devam ettim. Fon yönetimini bırakıp, kredi öğrenmek için Saudi American Bankası’na geçtim. Amacım tam bankacı olmaktı ama İstanbul üzerime geldi ve İzmir’e taşındık; 11 yıl İzmir’de yaşadım. İzmir’de yaşarken mi İMKB’de başkan yardımcısı oldunuz? Evet… 1995’te Borsa’nın Karaköy’den İstinye’ye taşındığı dönemdi. O zamanlar başkan Tuncay Artun arkadaşımdı. Onun ısrarlarına dayanamayarak tam bir yıl İstanbul-İzmir arası gittim geldim. Bu özverili bir çalışmaydı. Tuncay’la da yönetimsel olarak anlaşmazlık yaşayınca bıraktım. İzmir’de iş bulmak çok zordu. İki yıl Ege Seramik’te çalıştım. O sırada af çıktı. Ben doktora tezimi yazmak için Amerika’ya gittim, 3 ay kütüphaneye kapandım. Geri dönüp tezimi yazmaya hazırlanırken annem düştü, kalçasını kırdı. Benim tez yine kaldı. Annem daha önemli tabii.. Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir deniliyor ya… Yaş ilerledikçe şunu gördüm ki bazen çok da zorlamamak gerekiyor. Peki nasıl zeytinci oldunuz? Tez olmayınca İstanbul’da ne yapabiliriz diye bakıyordum. O sırada İş Bankası’nın Fora işi geldi. Aslında çok kritik bir dönemdi. İş Bankası, Erol Evcil’in Eze Zeytincilik şirketine el koymuştu. O işi yönetecek biri aranıyordu. O işi getiren ya-
İSMMMO YAŞAM l 11
ZİRVEDEKİLER
MESLEK ÖRGÜTLERİ ÇOK ÖNEMLİ İSMMMO ile ilgili değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Ben sivil topluma ve meslektaşların bir araya gelip hizmet etmelerine çok inanıyorum. Türkiye’de en önemli eksiklerimizden biri bu; birlikte hareket etmeyi bilmiyoruz. Halbuki bir masanın etrafına birden fazla beyni koyduğunuz zaman çok daha fazla fikirler ve sinerji çıkıyor. Bu sinerjinin bilincinde değiliz. Meslektaşların bir araya gelip kamu ve özel sektörle ilişkilerini belli bir çatı altında götürüyor olmalarını gerçekten çok önemsiyorum. Herkesin de burada görev alması ve işlerin belli insanların üzerine bırakmaması gerektiğine inanıyorum.
12 l İSMMMO YAŞAM
kın arkadaşım ve İş Bankası adının olması nedeniyle o riski aldım. Her gün Erol Evcil’in manşetlerde olduğu bir dönemdi. Ben İş Bankası’nı güvenilir bir kurum olarak gördüğüm için zeytin işine başladım. Bu konuda hiç mütevazı olamayacağım; iyi de zeytinci oldum. 9 yıl çok ciddi bir tempoda çalıştım. Biz küçük bir ekip bu işe inandık. İş Bankası bunu yapamaz gibi genel bir kanı vardı. Bazen “Ben bu ithamı kişisel aldım” diye dalga geçiyorum. Zeytin ile aramızda bir aşk oluştu. İş Bankası’nın da markasını üzerinde taşıyacağı bir marka yaratmak için çalıştık. 2007’nin Ağustos’unda ayrıldım. Çünkü tansiyon problemim başlamıştı. Çalışmayı tadında bırakamayan bir insanım. Peki TEMA ile yollarınız nasıl kesişti? Eskişehir’de Yılmaz Hoca (Büyükerşen) ile çalışırken TEMA peşime düştü. Aslında benim ihracatçı birliği başkanlığım döneminde TEMA ile ters düşmüştük. Bozuk orman arazilerinin zeytinliğe açılması konusunda TEMA dava açıp, o düzenlemeyi durdurmuştu. Bizim de derdimiz daha fazla zeytin üretimi olduğu için ters düşmüştük. Ona rağmen “Biz TEMA’ya genel müdür arıyoruz” dediler. Ben de Yılmaz Hoca’ya sözüm var dedim. Onlar bu işin peşini bırakmadılar ve Yılmaz Hoca’yı da ikna ettiler. Haziran 2008’de TEMA’da ‘genel müdür’ olarak işe başladım. O arada Hayrettin Karaca Bey ile de konuştuk. Bana dedi ki, “Sen zeytinciymişsin. O zaman TEMA ile ters düştünüz. Herhalde senin fikrin değildi” dedi. Ben ise “Yoo ben de öyle düşünüyordum; inanmadığım şeyi
yapmam dedim.” Ondan sonra aramız çok daha iyi oldu. TEMA’da işe başlarken gördüm ki, benim bakış açıma göre buraya çok vakit harcamam gerekiyor. O zamanlar çok çabuk tansiyonum yükseliyordu, ayrıldım. Ne zaman TEMA’ya başkan oldunuz? 2013 galiba… İnanın ki buradaki görevinin ne olduğunu hiç önemsemiyorum. TEMA’da olabilirdim, başka bir sivil toplum kuruluşunda da olabilirdim. Ben hayatımın bu dönemindeki görevi ‘ülkeme hizmet’ olarak görüyorum. Gönüllü de olabilirim, yönetim kurulu üyesi de başkan da olabilirim. Ama TEMA gibi bir sivil toplum kuruluşunda ‘başkan’ olmak ciddi bir mesai ve sorumluluk istiyor olmalı. Haftanın 5-6 günü buradayım. Tabii şu anda biz farklı bir dönem geçiriyoruz çünkü şubat ayından bu yana genel müdürümüz ayrıldı. Acele etmiyoruz; içeride yapılacak bazı işler var onları yapıp yılbaşına doğru bir genel müdür bulmak istiyoruz. Genel müdürleri STK’larda rahat ettirmek de bir mesele çünkü STK’larda çok iş var. Türkiye’de TEMA gibi büyük ve yaygın STK yok herhalde. TEMA açık ara önde. 80 ilde, 250’nin üzerinde ilçede örgütlüyüz. 112 üniversitede varız. 530 bin gönüllüye ulaştık. Fiilen maaşlı çalışan çekirdek ekip ise 60 kişi. Bu dönem yoğunlaştığınız TEMA projeleri hangileri?
MAYIS-HAZİRAN 2014
MAYIS-HAZİRAN 2014
TEMA İŞBANKASI KARTI ALIN TEMA’nın yıllık bütçesi ne kadar? En çok hangi faaliyetlerden gelir elde ediyorsunuz? 20 milyon TL bütçemiz var. Genellikle gelir gider dengemizi tutturuyoruz. Biz küçük küçük birçok şeyden kazanıyoruz. İktisadi işletmeden gelirimiz var. Çelenk hizmeti yapıyoruz. Fidan bağışları var. Bizim düzenli küçük bağışları güçlendirmemiz gerekiyor. İş Bankası’nda TEMA kredi kartımız var. O önemli bir gelir olmaya başladı. Kart sahibine hiçbir yükü yok. Bir TEMA Maximum kart alırlarsanız harcamalarınızın bir kısmını bile oradan yapsanız TEMA’ya endirekt bir şekilde önemli bir bağış oluyor. Şimdi onun şirket kartı da çıktı. Gelecek sene üniversite öğrencileri için genç TEMA kartı çıkacak. lim adamı tarafından 7 ay süren bir çalışma yapıldı. O çalışmada sadece üçüncü köprü değil hem havaalanı hem Kanal İstanbul değerlendirildi. Üç proje birden yapılırsa özel bir coğrafya olan ve çok büyük yük taşıyan İstanbul’a muhtemel etkilerinin neler olacağını da bir kitapla kamuoyu ile paylaştık. Köprü konusunda çok değişik görüşler var. 10 sene sonra köprü de yetmeyebilir. Bunun sonu yok. Ama bizim derdimiz köprü değil. Köprüden sonra bağlantı yolları ile birlikte etrafına yapılacak olan yerleşim. Köprüyü tek başına yapsalar, viyadüklerle geçip gidilse, bağlantı yolları verilmese… Köprünün ilk yapılması gereken çözüm olduğuna inanmıyoruz. Çok daha uzun vadeli ve emanet aldığımız doğanın haklarını da dikkate alır bir şekilde analizlerin yapılması gerekiyor. Oradaki derdimiz kuzey ormanları. Köprü ile birlikte o ormanlar da yerleşime açılacak. Birileri orada para kazanacak diye çoluk çocuğumuzun geleceğini yok etmememiz gerekiyor. Ben insanoğlunun betonların içerinde yaşasın diye yaratılmadığını düşünüyorum. Bu arada şunu da eklemek istiyorum; TEMA kamuya mal olmuş bir sivil toplum kuruluşu. Onun için de diyorum ki, serbest muhasebeci mali müşavirler de vakıfta yer alsınlar, sahip çıksınlar. Tüm illerde oluşumumuz var; temsilcimiz olsunlar, gönüllümüz olsunlar. Bu röportajı da bir çağrı fırsatı olarak görüyorum.
ZİRVEDEKİLER
TEMA başından beri eğitime çok önem veriyor. Aslında bunu çok öne çıkarmamış ama TEMA’nın bu kadar bilinir olmasının nedenlerinden biri de eğitim çalışmaları. Son dört senedir eğitim programlarını ciddi bir şekilde ele alıp, yeni baştan oluşturduk. Ana hatlarla götürdüğümüz eğitim programlarını daha yapısal hale getirdik. Ortaokul öğrencileri için Yavru TEMA diye bir programımız var. Bir yıl boyunca öğretmene kendi müfredatına uygun bir şekilde hangi konuyu işlerken hangi etkinlikleri yapabileceğini program olarak veriyoruz. Aslında bunu ilk olarak Minik TEMA’da yaptık. Bu sene 58 bin öğrenciye ulaşıldı. Biz artık büyükleri kaybettik diye görüyoruz. Büyüklerin alışkanlıklarını değiştirmek çok zor. Çocukların da erken yaşta bir şeyleri öğrenmesi ve sonra onu davranış haline getirmesi önemli. Okul öncesi çalışmalarda çok başarılı olduğumuzu gördüğümüz için bunu ilkokul ve ortaokula yaydık. Eylülde ise liselere yönelik programı devreye sokacağız. Buna Genç TEMA Lise diyeceğiz. Üniversitelerle nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz? Üniversitelerde kulüp adı altında sürdürülen çalışmalara bir yıllık program veriyoruz. Örneğin bu ay sulak alanlar günü var. Sulak alanlara gidin; şunları çalışın diye yönlendiriyoruz. Halen 112 üniversitede TEMA ya da başka kulüp adlarıyla çalışılıyor. Bu sene çok güzel bir şey yaptık. Adım Adım oluşumuna Dünyayı Kurtaran Adım diye bir proje verdik. O oluşumun oluşturduğu fonla gençleri toplayıp Antalya’da bir haftalık ekolojik okuryazarlık eğitimi yaptık. Onlar illerine döndüler; kendi illerinde kendi akranlarına bu eğitimi veriyorlar. Bunun sonunda 5 bin gence ulaşacağız. Bu çalışmalarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın rolü ne? Bunların hepsini Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği protokolleriyle götürüyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı olmazsa okullara giremezsiniz, faaliyetlerimiz de bu kadar yaygınlaşmaz. Bu işbirliğinden çok memnunuz. Tabii şu var; TEMA’nın hiçbir şekilde bir siyasi duruşunun olmaması gerekiyor. Bizim tüm siyasi kuruluşlara eşit mesafede durmamız gerekiyor çünkü burası önceliği doğa ve toprak olan bir STK. Bu hassasiyetleri faaliyetlerde koruduğunuz zaman sıkıntı olmuyor. En önemli paydaşlarınızdan biri Orman ve Su İşleri Bakanlığı. Geçmişte davalık da olmuştunuz. Şimdi ilişkileriniz nasıl? Zaman zaman ters düşüyoruz. Ben şöyle diyorum; bizimkisi aşk ve nefret ilişkisi… İşin şakası ama hem birbirimizi seviyoruz; hem kızıyoruz. Bizim bir gezegenimiz ve bir ülkemiz var. Hep beraber bunların sağlığı için uğraşmak zorundayız. Eğer doğa ile bu kadar zıtlaşmaya devam edersek, biz olmadan da gezegen var olmaya devam eder. Belki de son şanslarımızı kullanıyoruz. Üçüncü köprü ve havaalanı konusunda değerlendirmeleriniz nelerdir? TEMA bütün faaliyetini iki bacağa oturtmaya çalışıyor. Biri bilim; diğeri hukuk. Biz yaptığımız her işin yasal olmasına özen gösteriyoruz. İkincisi bilimsel yaklaşıma önem veriyoruz. TEMA’nın öncülüğünde bir grup bi-
İSMMMO YAŞAM l 13
Sofrada tehlikeli konuk
KAPAK
FERİDE AY Dünyada her yıl milyonlarca insan açlıktan ölüyor. Yaklaşık 2 milyar kişi yetersiz beslenme ve yoksulluğun pençesinde yaşam mücadelesi veriyor. Türkiye’de ölümcül bir açlık sorunu yaşanmamasına karşın dengesiz ve yetersiz beslenme sorunu büyüyor. Ülkemizde yeterli miktarda gıdaya ulaşamayan insan sayısı 13 milyon dolayında. Halen yaklaşık 6.5 milyon kişi proteinsiz, 10 milyon kişi de düşük kalorili gıdalarla besleniyor…
14 l İSMMMO YAŞAM
Dünyada milyonlarca insanın pençesinde kıvrandığı açlık sorununa da çözüm olacağı gerekçesiyle yaygınlaşan GDO’lu ürünler Türkiye’nin de gümrük kapılarını zorluyor... Türkiye Mayıs ayının sonlarında yönetmelik değişikliği yaparak "GDO bulaşanı" tanımı formülüyle gıdalarda yüzde 0.9 oranında GDO’lu ürün kullanımının yolunu açtı...
Açlık sorununun kaynak kıtlığından çok, adil bölüşüm sorunu olduğunu savunan kesimler, çözümü de; israfın önlenmesi, silahlanma bütçesinin bir bölümünün adil bölüşüm için kullanılması, siyasi irade kararlığı gibi başlıklar altında topluyor… Artan nüfus ve yeryüzünde tarıma elverişli toprakların sınırlı oluşu gibi faktörleri öne süren kesimler ise açlık sorununun çözümü için bio-teknolojide ısrar ediyor. Bio-teknolojik yöntemlerle kendi kültürü dışındaki bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmala-
ra genel olarak Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (Genetically Modified Organisms) adı veriliyor. Türkiye’nin yeni yeni yasal düzenlemeler için kolları sıvadığı GDO’lu ürünler, ortalama 25-30 yıldır dünyanın en sıcak gündem maddeleri arasında yer alıyor. Gen teknolojilerinin dünyanın hızla artan nüfusunun açlık sorununa çözüm olacağı gerekçesiyle ABD başta olmak üzere bazı ülkeler, tarımının yaygınlaşmasını destekliyor. Bazı ülkeler ise ABD’li şirketleri çıkar sağlamaya çalışmakla suçlayarak, GDO’nun yan etkilerini de sıralayarak karşı çıkıyor. Bü-
MAYIS-HAZİRAN 2014
tün bu tartışmalar devam ederken ve Türkiye henüz konuyu anlamaya çalışırken GDO uygulamaları tarımda aldı başını gidiyor. Bio-teknolojinin günümüzde en çok kullanıldığı alanlardan biri bitki ıslahı oldu. Transgenik tohum kullanılarak sırasıyla en çok mısır, soya, pamuk ve kanola üretilse de domatesten en masum görünümlü sebzelere kadar her üründe yaygınlaşıyor. GDO’lu ürünler, dünyada sık sık protesto konusu da oluyor.
ÇARE OLDU MU?
Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Dünya Gıda Programı’na göre geçen yıl gıda fiyatları, son 20 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Bunun sonucunda da 200 milyonu beş yaşın altında olmak üzere 1 milyarı aşkın insan için açlık tehdidi büyüdü. Gıda krizine ekonomik bunalımın da eklenmesiyle tablonun daha da vahim hale geldiğini belirten FAO, gidişatı “Tahammül edilemez” olarak değerlendiriyor. Açlıkla mücadele konusunda 1980’ler ile 1990’larda dönemsel başarılar elde edilse de dünya genelinde sorun 1995’te ağırlaşmaya başladı. FAO’ya göre, acil ve radikal önlemler alınmazsa önümüzdeki yıl için belirlenen açların sayısını azaltma hedefine ulaşılamayacak. Peki açlığın sebebi ne? Artık pek çok sofraya giren ya da girme riski olan GDO’lu ürünler, bu küresel soruna çözüm olabilir mi? Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer; açlığın bu boyutlara ulaşmasında çözüm olacağı savunulan GDO’lu ürünlerin rolü olduğunu savunuyor. Özer, son 20-30 yılda kazananın sadece bir elin parmakların geçmeyecek sayıdaki tohum şirketleri olduğunu belirtiyor. Özer, “Özellikle ABD tarafından genetiği değiştirilmiş tohumlar yani GDO’lu ürünler açlığa çözüm olarak sunulmuş ve yeryüzündeki açlık sorunu bu yolla çözüleceği iddia edilmişti. Aradan 30 yıl geçmesine dünya tarımının en az yüzde 50’si GDO’lu tarım olmasına karşın vaat edilenlerin hiçbiri gerçekleşmedi” diyor.
EKİM ARTTI, AMA...
MAYIS-HAZİRAN 2014
Dünyada genetik yapısı değiştirilmiş canlıların ve bunlardan elde edilen gıdaların dağılımı hızla artıyor. Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, pudingler, bitkisel yağlar, bebek mamaları, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar ile pamuk GDO’lu olma riski taşıyan tarımsal ürünlerin başında geliyor. Yakın zamanda Türkiye’de satılan bir bebek mamasında GDO bulundu. Uzmanlar, tohum yoluyla da pek çok sebzede kontrolün yeterli olmadığını da savunuyor.
leri oldu. Dünyada açlık sorununun nedeni, ekim alanları ya da üretim yetersizliği değil. Nedeni adil bölüşüm yapılamaması. Bugün dünyada bir milyardan fazla kişi açlıkla karşı karşıya iken gelişmiş ülkelerde 183 milyon ton buğday, 95 milyon ton pirinç fazlası var. Bu güçler hem açlıkla pençeleşen insanların topraklarını hem de devletlerin kaynaklarını sübvansiyon adı altında sömürüyor. Açlığa GDO değil adil dağılım ve bölüşüm çözüm olur.” GDO’lu ürünlerin insan sağlığına etkileri konusunda ise araştırmalar ikiye bölünüyor. Ancak iki taraf, bu ürünlerin uzun vadeli etkileri konusunda net bir bilgi vermekten geri kalıyor. Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı’ndan Venhar Çelik ve Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya-Metalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü’nden Dilek Tur-
KAPAK
Kemal Özer, son yıllardaki gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: “GDO’lu ekimlerden sonra daha az alanda değil daha fazla tarım alanında ekim yapılır hale geldi. Ama GDO’lu tohumların ekildiği birçok alanda artık tarım yapılamaz durumda. Dünyada açlık iki kat arttı. Ne çiftçilerin ne de ülkelerin ekonomik sevilerinde artış oldu. Sadece Hindistan’da GDO’lu ekim nedeniyle son 10 yılda 250 binden fazla çiftçi intihar etmek zorunda oldu. Dünyanın en büyük tohum şirketi Monsanto’ya borçlarını ödeyemediği için 1 milyondan fazla çiftçi karın topluğuna Monsanto’nın modern köleleri durumunda. Kazananlar bir elin parmaklarını geçmeyen tohum dev-
BU ÜRÜNLERE DİKKAT
İSMMMO YAŞAM l 15
KAPAK
DÜŞÜNMESİ BİLE ÜRKÜTÜCÜ!
Özellikle türler arasındaki gen kaçışının doğal ekosistemde oluşturacağı risklerle ilgili senaryolar saymakla bitmiyor. Bu riskler, onlarca başlığa bile sığdırılmayacak kadar fazla. Ancak insan sağlığı açısından somut araştırmalara da dayandırılarak dile getirilen riskler öncelikli önem taşıyor. Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı’ndan Venhar Çelik ve Yıldız Teknik Üniversitesi, KimyaMetalurji Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü’nden Dilek Turgut’un yaptığı analize göre GDO’lu ürünlerin kısa vadede insan açısından en önemli etkilerinden biri de antibiyotiklere direnç düzeyinin yükselmesi. Bu durum, pek çok hastalık açısından vahim sonuçlara yol açabilir. Söz konusu uzmanlar en çok tartışılan bu olasılığı şöyle açıklıyor: “Gıda ürünleri ile birlikte DNA’nında vücuda alındığı bir gerçek. Vücuda alınan DNA sindirim sisteminde parçalayıcı etkiye sahip olan çeşitli parametrelere maruz kaldığı için parçalanıp sindirildikten sonra vücuttan dışarı atılabiliyor. DNA, memeli bağırsağında genellikle hızla parçalanmakla birlikte bu parçalanma tamamen ve bir anda olmazsa DNA stabil/kararlı kalabilir. Eğer GDO’lu gıda, DNA parçalanmadan ince bağırsağın son kısmı, körbağırsak ve kolon gibi DNA parçalama aktivitesinin en az olduğu kısımlarına ulaşırsa mikrofloranın çıplak DNA’yı hücre içine alma olasılığı / riski var. Mikrofloradaki bakteriler yabancı DNA’yı atacak mekanizmaya sahip olsa da bakteriyel kökenli genlerin bakteriler tarafından yapıya alınması teorik olarak mümkün. GDO üretimi sırasında markır gen olarak kullanılan antibiyotik direnç genleri çoğunlukla bakteriyel kökenli ve bu açıdan en çok tartışılan olasılık. GDO ürünlerin tüketilmesi ile bu antibiyotik direnç genlerinin insan bağırsak mikroflorasına veya patojen mikroorganizmalara aktarılması doğada zaten yaygın bir olgu olan antibiyotiğe karşı direnç düzeyinin artmasına yol açabilir. Bu durum patojenik mikroorganizmaların tedavisi için antibiyotiklerin terapötik değerlerini or-
16 l İSMMMO YAŞAM
tadan kaldırarak insan ve hayvan sağlığı için bir risk oluşturabilir… Tüketilen GDO gıdalardaki DNA’nın memeli hücrelerine aktarılması ve böylece yatay gen transferinin insana sıçraması gıda güvenliği açısından ele alınan diğer bir konu. Gıdalardaki çeşitli kökenden DNA parçacıklarına maruz kalan bağırsak astarındaki hücrelerin, devamlı olarak dökülmesi ve yenilenmesi ile vücuttan atılacağı ve bu nedenle sağlık açısından önemli bir risk oluşturmayacağı düşünülüyor. Ancak yapılan çalışmalar, mısırla beslenen sığır ve tavuklarda mısır kloroplast DNA’sının çeşitli dokulara girdiğini gösteriyor. Yine fareler üzerinde yapılan deneysel araştırmalarda çift zinzirli M13 bakteriyofaj DNA ile beslendikten birkaç saat sonra incelenen farelerde DNA fragmentlerinin tamamen parçalanmadığı, kan dokusu ve diğer çeşitli dokulara ulaştığı ve fare DNA’sına kovalent olarak bağlandığı tespit edildi.”
MAYIS-HAZİRAN 2014
gut’un yaptığı araştırmaya göre, ABD’de özellikle soya ve mısır içeren işlenmiş gıdaların yüzde 60’ından fazlası GDO’lu ürün içeriyor. Ancak bu durum tüketici tarafından kabul edildiklerini göstermiyor. Tüketicinin ne yediğini bilmediğine dikkat çeken Çelik ve Turgut, ülkede 1997’den beri yapılan pek çok anketin etiketleme isteğini ortaya koyduğunu, halkın etiketleme yapılması halinde ise GDO’lu ürünü tercih etmeyeceğini gösterdiğini belirtiyor. Çelik ve Turgut, üreticilerin yürüttüğü etiketleme karşıtı lobinin, tüketicinin arzularını bastırdığına dikkat çekiyor. Avrupa’da da GDO gündemini takip eden ve bu ürünlere karşı olduğunu belirten tüketicilerin oranı, anketlere bakılırsa düşse de ve ekim alanları İspanya, Romanya ile Almanya’da genişlese de durum çok farklı değil.
TÜRKİYE’DE BASKI
MAYIS-HAZİRAN 2014
ETİKETLEME TARTIŞMASI
Avrupa Birliği yönetmelikleri herhangi bir gıda ürününün geleneksel benzerlerinden farklılaştığı anda GDO kökenli olduğunun etiketlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. ABD’de ise gıda kaynaklarının güvenirliği ve sağlıklı olması (et ve kümes hayvanları hariç) ABD Gıda ve İlaç İdaresi (US FDA) tarafından düzenleniyor ve bu ajans GDO’ların etiketlenmesine karşı. Çevre Koruma Ajansı (EPA) gıda güvenliği açısından GDO’lara karşı tüketicilerin korunmasına özel önem verilmesi gerektiğini belirtirken, Amerikan Tıp Birliği (AMA) bu ürünlerin etiketlenmesinin zorunlu olmasını ve genetiği değiştirilmiş gıdalar için tüketici güvenliğinin henüz açık olmadığının belirtilmesi gerektiğini savunuyor. Eleştiriciler, GDO ürünlerin etiketlenmesinin tüketilen belirli gıdaların beklenmeyen neticelerini izlemek için tüketiciye yardım edeceğini, bu ürünleri tüketmek istemeyenlere şans tanıyacağını belirtiyor. Etiketleme karşıtları ise tüketicide yanlış anlama ve tedirginlik uyandıracağını savunuyor. Ayrıca gıda karışımında da bulunabileceğinden büyük zorluk ve maliyet yaratacağını gerekçe olarak gösteriyor.
KAPAK
Türkiye’de GDO’lu ürün üretimi yasak olmasına karşın, 1998’den itibaren alan denemeleri yapılmaya başlandı. Bu süreci, ürünlerin tescili, üretime sokulması ve gıda zincirinde kullanılması yönünde yasal düzenleme yapma çabası izliyor. İç piyasada işlenerek ürün halinde pazara sürülen hammadde veya yurtdışından ithal edilen işlenmiş ürünlerden önemli bir kısmının GDO içeriğine sahip olduğu ileri sürülüyor. Özellikle mısır ve soyanın büyük bir kısmı ABD ve Arjantin’den ithal ediliyor ve neredeyse tamamının GDO içerikli olduğu savlanıyor. Ayrıca 20’ye yakın ilin pazarlarından alınan domates ve patateslerin GDO ürün olduğu saptanmıştı. Bunların hemen hemen hepsi tohumların hiçbir denetime tabi tutulmadan tarla ve seralarda ekilmesi sonucunda üretiliyor. GDO’ları destekleyen özel endüstriyel üyeleri, gıda teknolojisi uzmanları, işleyicileri ve bilim insanları; dünyadaki fakir ve aç insanlara da yarayacak biçimde genetik mühendisliği teknolojisinin geliştiğini savunuyor.
İSMMMO YAŞAM l 17
Son yıllarda bu teknolojiyle gerekli olan gıda ve ilacın büyük boyutta üretilmesinden yanalar. Bu tezlerinin gerekçeleri ise başta açlığın yok edilmesi olmak üzere; besin kalitesinin arttırılması, meyve ve sebzelerin raf ömrünün uzatılması, verimin yükseltilmesi, yenilenebilir aşı ve ilaç üretimi, hastalıklarla mücadele, tarımsal amaçlı bitkilerin çoğunun genetiği değiştirilerek virüsler, böcekler, yabani otlar gibi çevresel etkilere karşı dirençlerinin arttırılması gibi başlıklardan oluşuyor. Günümüzde bitkilerin topraktan daha fazla azotu doğrudan kendilerinin alabilmesi için genetiği değiştirilmiş bitki üretimi arttırılıyor. Bu da buharlaşarak veya nehir ağızlarına sürüklenip su kirliliğine neden olarak çevreyi tehdit eden kimyasal gübre gereksinimini azaltacağından çevre için yararlı bir uygulama olarak kabul ediliyor.
SAĞLIĞA ZARARLI MI?
GDO’ların potansiyel riskleriyle ilgili tartışmalar ise devam ediyor. GDO’ları eleştiren tüketici ve sağlık savunma grupları, çevre ve gıda savunma örgütleri, bilim insanları ve organik tarımcılar, insan gıdasında genetik mühendisliği tekniklerinden kaçınılmasını savunuyor. GDO’ların olası faydalarının güvenlik, etik, dini ve çevreci kaygıların gölgesinde kaldığını düşünüyorlar. Özellikle AB ülkelerindeki muhalifler, bu teknolo-
18 l İSMMMO YAŞAM
jinin dünyanın tarımı, sağlığı ve ekolojisini tehdit ettiğini düşündüğünden “Frankeştayn Gıdalar” olarak nitelendiriyor. Örneğin İngiltere’de Salmonella salgını ve deli dana hastalığı gibi gıda güvenliğinde halk güvenini aşındıran olaylar yaşandı. Bilim insanları Venhar Çelik ve Dilek Turgut’un araştırmasına göre, GDO’larla ilgili potansiyel riskler var, ancak etkileri ve boyutları konusundaki bilgi yetersiz. Gıda ürünlerine aktarılan transgenler, bazı besin değerlerinin düzeyini arttırırken diğerlerinin düzeylerini azaltarak tahmin edilemeyen bir şekilde besinsel özellikleri değiştiriyor. Bitkisel ve hayvansal gıdaların besin içeriklerindeki değişimlerin besin etkileşimleri, besin-gen etkileşimi, canlıda besinin varlığı, besin gücü ve besin metabolizması üzerine etkisi hakkında henüz yeterli bilgi yok. Gıda ürünlerine aktarılan genlerin insan bağırsak mikroflorasında veya insan ya da hayvan genomunda yer alıp almayacağı ve bunun sonuçlarının ne olacağı önemli bir soru… ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü’nden Prof. Dr. Hüseyin Avni Öktem de bazı konvansiyonel gıda ürünlerinde olduğu gibi GDO’ların da tüketicide alerjik reaksiyon oluşturma riski olduğunu belirtiyor. Bu nedenle ürünlerin ticarileşip tüketim zincirine girmeden önce bazı ülkelerde detaylı olarak toksisite, alerjenite gibi etkiler açısından bağımsız otori-
MAYIS-HAZİRAN 2014
telerce analiz edildiğine ve kullanımına ona göre izin verildiğine dikkat çekiyor. Türkiye’de ise halen mevzuat olmadığını, gümrük kapılarında rutin analizin yapılmadığını ifade ediyor.
‘YEMEZLER’ KAMPANYASI
Dünya genelinde GDO karşıtı kampanyalarıyla dikkat çeken Greenpeace’in Türkiye’de de yoğun çabaları ve destekçileri bulunuyor. Bu çerçevede Türkiye’de GDO’lu ürünler için yasal altyapı hazırlanması ve piyasada serbestçe satılmasına karşı çıkan Greenpeace Türkiye, 2012’de “Yemezler” kampanyasıyla sofraları korudu. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in daha önce “Ben de GDO’ya karşıyım” sözünü anımsatan Greenpeace Türkiye, 326 bini aşkın kişiden destek alarak yüzde 0.9 oranında GDO kullanımını engelledi. Aradan iki yıl geçtikten sonra, bu yıl Gıda ve Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nın GDO’ların yolunu tekrar açtığını belirten Greenpeace Türkiye, yönetmelik değişikliği ile yine kapı aralanmasına tepkili. Bu yıl bakanlık, GDO’yu düzenleyen yönetmelikte yapılan değişiklikle “GDO Bulaşanı” diye bir tanım üretti. Buna göre, yeni yönetmelikle yüzde 0.9 sınırını aşmadığı sürece GDO’lu ürünler insani tüketim amaçlı ürünlerin içinde yer alabilecek. Türkiye’de GDO’yu analiz edecek laboratuvar bile bulunmadığını kaydeden Greenpeace’a göre; bu ürünler bir kez ülke sınırlarından içeri girdi mi, bunun geri dönüşü olmaz. Gıdada sadece yüzde 0.9 oranında kullanılacaksa da GDO’ya her zaman “Yemezler” demek lazım. Greenpeace’in verdiği bilgiye göre, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı dört akredite, üç de özel laboratuvarın kimliklendirme ve miktar analizi yapabildiğini ifade ediyor ancak bunların izinli GDO’ları mı, yoksa yasaklı olanları mı analiz edebildiğine değinmiyor.
ANLAYAMAZSINIZ!
MAYIS-HAZİRAN 2014
KAPAK
Greenpeace Gıda ve Tarım Kampanyası Yöneticisi Tarık Nejat Dinç, bakanlığın bu tespitlerine yanıt verdiğine değinirken aslında iddialarının doğrulandığını ifade ediyor. Dinç, “Biz bakanlığa bağlı dört laboratuvarın izinli GDO’ları analiz edebildiğini açıklamıştık. Bakanlığın açıklamaya cesaret edemediği ve halkın asıl merak ettiği şey, Türkiye’de yasaklı olan GDO’ların kaç laboratuvarda test edilebildiği... Yasaklı GDO’ların listesi ve laboratuvarların akreditasyon bilgilerini karşılaştırdığımızda, Türkiye’de tüm yasaklı GDO’ları analiz edebilen bir tane bile laboratuvar olmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Eğer yasak olan bir nesneyi tanımlayamazsanız, onu tespit edemezsiniz, dolayısıyla engelleyemezsiniz. Bu yapıyla bakanlığın yönetmelik değişikliğiyle uygulamaya soktuğu binde 9 eşik değerini ölçebilme imkanı ortadan kalkıyor.” Milupa Aptamil mamada GDO tespiti ile ilgili kamuoyunu bilgi-
lendiren Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi, 29 Mayıs tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan GDO yönetmeliğine iptal davası açtı. Gıda Hareketi, 2009’da yayınlanan yönetmeliğe iptal davası açmış ve iptal edilmesini sağlamıştı. Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu’na aykırı olarak yüzde 0.9’luk GDO’yu, “GDO bulaşanı” masalıyla meşrulaştıran yönetmelik değişikliğine iptal davası açtıklarını söylüyor. Danıştay’da açılan davanın dilekçesini paylaştıklarını ifade eden Özer, “Dava açmak isteyen kişi ve kurumların aynı veya benzer gerekçelerle dava açmalarında yarar var” diyor. Doç. Dr. Işıl Ergin de GDO’lu ürünlerin kullanımını düzenleyen yönetmelikte yapılan değişikliği şöyle özetliyor: “Yem amaçlı tüketim için Biyogüvenlik Kurulu’ndan onay almış bir gen, yeni yönetmelikle yüzde 0.9 sınırını aşmadığı sürece insani tüketim amaçlı ürünlerin içinde yer alabilecek.”
İSMMMO YAŞAM l 19
GÜNDEMİN SESİ
‘İnternet, Türk basını için fırsat’
FERİDE AY
Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) Ekonomi Basını Başarı Ödülleri bu yıl 19 Haziran’da dağıtılırken yeni bir kategori dikkat çekti: “İnternette En İyi Tasarım (infografik) Ödülü.” İnternet artık yaşamımızın ayrılmaz bir parçası. Haber dünyası için de böyle. Zamanla yarış anlamına gelen haber dünyasında, gazeteleri geride bırakarak neredeyse televizyon kanallarıyla boy ölçüşen internet sitelerinin en büyük handikapı ise
20 l İSMMMO YAŞAM
Gazeteci Tarık Yılmaz, ‘kağıt gazeteciliğinin biteceğine’ inanmasa da bülten haberciliğinin hakim olduğu Türk basını için internetin büyük bir fırsat olduğunu belirtiyor. Kurucusu olduğu manset.at sitesini ‘kopyala-yapıştır’ habercilikten uzak tutan Yılmaz, bunun karşılığını da alıyor. zayıf içerik oluyor. EGD Ödülü, işte bu dezavantajı daha kurulduğu anda aşan manset.at haber sitesine verildi. Sitenin fikir babası ve editörü ekonomi dünyasının yakından tanıdığı bir isim; Tarık Yılmaz. Siteyi kurarken “kopyala yapıştır” gazetecilikten uzak duracağını taahhüt etmişti Yılmaz. Gerçekten de bu sözünü tuttu. Siteye bir kere yolu düşenler, manset.at’ın müdavimi oldular. Çünkü burada okudukları, yararlandıkları “özel ve detaylı ekonomi haberleri” başka bir haber mecrasında yok... Tarık Yılmaz, “manset.at kurulalı henüz sadece 1 yıl olmasına karşın gazete, televizyonlarda
MAYIS-HAZİRAN 2014
MAYIS-HAZİRAN 2014
İSMMMO MEDYADA HAK ETTİĞİ YERİ BULMALI Gazeteci Tarık Yılmaz, İSMMMO’nun faaliyetlerini değerlendirirken çok büyük bir kesimi temsil eden Oda’nın ana akım medyada yeterince yer bulmadığına işaret ediyor. Yılmaz, “Meslek içi eğitim faaliyetleri ve gündemlerini çok yakından takip edemiyorum. Ancak gördüğüm kadarıyla ana akım medyada görünürlüğün yeterli olduğunu düşünmüyorum. Oysa Oda çok büyük kesimi temsil ediyor. Önemli araştırmalarla medyada da hak ettiği yeri bulması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin muhasebeci ve müşavirlerin eğilim anketleri yapılabilir, enflasyonu ölçülebilir. En önemlisi vergi, sigorta gibi halkın anlamadığı konularda çok basit ama hızlı bilgilendirmelerle medyada etkin olunabilir” değerlendirmesini yapıyor. Babahan Genel Yayın Yönetmeniydi. Lehman’ın batışını “Yüzyılın krizi” diye manşet yapalım diye ısrar ettim. Babahan kabul etti. Servise dönerken “nasıl toparlayacağız bunca sayfayı” diye soruyordum kendi kendime… Sonuç; o gün ana akım medyada Lehman’ın batışını manşetten veren tek gazete olduk… Sabah’ta Ekonomi Müdürlüğü de yapmıştınız, değil mi? Evet. İşte küresel ekonomik krizin başladığı günlerden itibaren 2 ay, 34 kişi gecelere kadar çalıştık. Bu süreçte 5 kilo verdim. Kriz bizim kurtarıcımız oldu. Başka haber yapacak kadro yoktu ve zaten kimse farklı bir haber oku-
GÜNDEMİN SESİ
onlarca haberi alıntılandı. İnfografiklerimiz gazetelerde çok sık yer buluyor” sözleriyle özgün çalışmalarıyla ilgili haklı gururunu dile getiriyor. Gazetelerle rekabet konusunda ise ilginç bir değerlendirme yapıyor: “Hep derler ya ‘Kağıt gazeteciliği bitiyor’ diye… Hala inanmıyorum kağıdın biteceğine ancak ekonomi haberciliği şu anda şirketlerin egemenliğine teslim olmuş durumda. ‘Bülten haberciliği’ diye bir anlayış yerleşti basına... Eleştiri, şüpheci yaklaşım gitti yerini ‘Aman boşver ben mi kurtaracağım, zaten yapınca da haberi koymuyorlar, riskli haber yaparsan işten atıyorlar’ anlayışı geldi. Böyle olunca en sağlamı bülten haberciliği… Kimseyi incitmiyor. Patronu, gazete yönetimini, ekonomi müdürünü ve gazeteciyi… Ayrıca düşünsenize 10-12 yıllık tecrübesi olanlar Erdoğan’dan, Babacan’dan başka ekonomiyle ilgili birini görmedi. Onların da eleştiriye tahammülü yok... İnternet haberciliği ise Türk basın sektörü için gerçekten büyük bir fırsat... Ben de şimdi özgür biçimde tek bildiğim işi, haberciliği yapıyorum.” Türkiye’de ekonomi haberciliğini internet dünyasına taşıyan, çok detaylı ekonomi haberleriyle fark yaratan manset.at’ın Kurucusu ve Editörü Tarık Yılmaz, İSMMMO Yaşam’ın internet gazeteciliğine yönelik sorularını yanıtladı: Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz? Deneyimlerinizi paylaşır mısınız? Cumhuriyet’i başlangıç olarak kabul ediyorum. Birkaç aylık Dünya Gazetesi bünyesindeki bir dergideki deneyimi saymıyorum. Klasik olacak biliyorum ama 1996’da başladığım Cumhuriyet bir okul oldu benim için. 5 yıllık çalışma sonrası Milliyet’ten teklif geldi. Orada da 5 yılım geçti. Muhabirlik, editörlük yaptım. Ama masa başında oturmak bana göre değil. Hatta Milliyet’teyken ekonomi müdürüm “Artık editörsün” dediği günün akşamı istifa mektubu yazdığımı hatırlıyorum. Milliyet’te muhabirlik dönemi benim en zevkle, en çok gazetenin birinci sayfasına haber verdiğim dönem oldu. Yıl 2001 ve bankalar birer ikişer battığı için malzeme boldu. O dönemi iyi değerlendirdiğime ve tecrübe kazandığıma inanıyorum. 5 yılın sonunda Sabah gazetesinden teklif geldi. Kabul edip geçtikten sonra beni işe alan ekonomi müdürü Yavuz Semerci ayrılınca dengeler değişti ve Milliyet’te oturmadığım masa başına mecburen oturmak zorunda kaldım. Sabah’a başladığımda Turgay Ciner patrondu. Sonra TMSF el koydu ve Ciner Habertürk’ü kurdu. Ekonomi Servisi toplu halde oraya geçti. Ben ve iki arkadaş daha kaldık. O dönemde Çalık Grubu, Sabah gazetesini almıştı. Ahmet Çalık ve yönetim ekibi Habertürk’e geçince ekonomi müdürü aramaya başladı. Hiç unutmuyorum ekip ayrıldığı biz 3 kişi kaldığımız gün 15 Eylül 2008’di. Bu tarihin önemi şu; O gün dünya krizinin miladı olarak sayılan Lehman Brothers batmıştı. Ergun
İSMMMO YAŞAM l 21
‘ÇOK YOĞUN ÇALIŞIYORUM’
GÜNDEMİN SESİ
Tarık Yılmaz’ın Azra adında bir kızı var. Eşi Müjgan hanım ve kızı Azra ile birlikte yüzmeyi sevdiklerini, evde vakit geçirmekten, sinemaya gitmekten çok keyif aldıklarını söylüyor. Yılmaz, manset.at’a yoğunlaştığı son bir yılda uzun saatler boyunca çalıştığını da anlatırken dinlenmeye yeterli zamanı ayıramadığından yakınıyor. mayı talep etmiyordu. 3 ayın sonunda Ahmet Çalık beni çağırdı; “Dışarıda çok aradık ama hiçbiri senin yapacaklarının üzerine koyacak görünmedi” dedi ve müdür olarak atadı. Birkaç ay vekaleten ekonomi servisine nezaret ederim sonra da bir müdür getirirler diye düşünüyordum. Ancak inanması zor ama 1.5 yıl kadar kimsenin içişlerimize karışmadığı bir müdürlük dönemi yaptım. Ancak az kadro çok yoğun iş fazla sürdürülebilir değildi. Biraz da ailede sağlık sorunları yaşanmasının ardından müdürlükten ayrıldım. Yönetim benimle yolları ayırmak istemedi. Yönetim her zaman yapıcı oldu benimle. Sabah’ta yazarlık dönemi başladı. Ancak hiçbir zaman köşede ahkam kesen biri olamadım. Yerime gelen müdürle anlaşma yaptık ve servisi önemli işlerde temsil görevini istedim. Böylece iş dünyasının önemli toplantılarına katılıp izlenim/analiz adıyla köşe yazmaya başladım. 2-3 yıl kadar sürdü. Mart 2013’te ayrıldım ve altyapısını yavaş yavaş hazırladığım www.manset.at adlı internet sitesini kurdum. Sürekli haber heyecanıyla çalışmışsınız. Gazeteciliğe başlarken sizi etkileyen insanlar oldu mu? Tek bir isim. Rahmetli hocamız Prof. Dr. Türkel Minibaş… Onun sayesinde bu alana girdim. Ekonomi gazeteciliği Türkiye’de kabuk değiştiriyor. Bülten haberciliğinin okuru tatmin etmediğini ve bir arayış olduğunu gözlemliyoruz. Ekonomi gazeteciliği nereye gidiyor? Hep derler ya ‘Kağıt gazeteciliği bitiyor’ diye… Hala inanmıyorum kağıdın biteceğine ancak ekonomi haberciliği şu anda şirketlerin egemenliğine teslim olmuş durumda. Haklısınız, ‘bülten haberciliği’ diye bir anlayış yerleşti basına. Şirket bülten gönderiyor, cümleleri biraz toparlayıp gazeteye koyuyorsunuz. Kimin umurunda!.. Gazetecide de haber yapma isteği kalmadı. Niye olsun ki! İşini yapanı işten atan bir sistem var. Trajikomik bir durum ama sektör bu halde. Eleştiri, şüpheci yaklaşım gitti yerine “Aman boşver ben mi kurtaracağım, zaten yapınca da haberi koymuyorlar, riskli haber yaparsan işten atıyorlar” anlayışı geldi. Böyle olunca en sağlamı bülten haberciliği… Kimseyi incitmiyor. Patronu, gazete yönetimini, ekonomi müdürünü ve gazeteciyi… Düşünsenize 10-12 yıllık tecrübesi olanlar Erdoğan’dan, Babacan’dan başka ekonomiyle ilgili birini görmedi. Onların da eleştiriye tahammülü yok. Peki ya internet?
22 l İSMMMO YAŞAM
İnternet haberciliği Türk basın sektörü için gerçekten büyük bir fırsat. Bizim gibi tek başına, birkaç gazeteci birleşerek internet haberciliği yapanların kimseye eyvallahı yok. Ancak çok tık alan internet sitelerinin de sıkıntısı var. Kaynak ihtiyaçları var, tek kaynak reklam. Siteye ilan almaya başlıyorlar ve sistem onları şirket haberlerine zorluyor. Yine yavan ekonomi haberlerinin olduğu bir internet sitesi haline geliyorlar. Zaten internette haber sitelerinin yüzde 99’u ekonomi sayfaları için adam istihdam etmiyor. Ajanslardan gelen rutin haberleri ve bizim gibi internet sitelerinin haberlerini kopyalıyorlar. Kurucusu olduğunuz manset.at haber sitesi, ekonomi özel haberlerinde iddialı ve Türkiye’de kendi alanında ilk... Böyle bir site kurmak fikri nereden çıktı? Ekonomi gazeteciliğinin evrildiği noktayla çok ilgili. Bizim gibi sitelerin rutini yakalama kaygısı olmuyor. “Özgür” olunca “özgün”lük geliyor. www.manset.at sitesi ise “hemen bir internet sitesi kurayım, ilan alır keyfime bakarım” telaşıyla çıkmadı. Çok fikir vardı kafamda… Hala da var. Ancak ilk etapta gazetedekinden daha rahat yazabileceğim bir analiz imkanı yakalamak istedim. Tek bildiğim işi haberciliği yapmaya başladım. Arkasını önünü, kime dokunacağını düşünmeden... İyi de oldu. Gazetecilikteki kadar önemli haberlere imza attığımı düşünüyorum. Sonra gazetedeki arkadaşlardan da haberlerimi kullanma talepleri gelmeye başladı. 1 yıl sonunda basılı gazetelerde çıkan haberler Sabah ya da Milliyet’te çalışırken 1 yılda gazeteye yazabildiklerim kadar oldu. Belki abartıyorum ama ekonomi servisleri için referans sitelerinden biri olduğuma inanıyorum. Çok taze bir örnek; Soma’da 301 canın hayatını kaybettiği gün “dünyanın en büyük maden felaketleri”ni içeren bir infografik yaptım. Habertürk, Milliyet, Posta ve Akşam gazeteleri yarım sayfa kullanıldı. Daha sonra artı1 kanalında infografikle ilgili 1 saatlik bir programda grafikteki bilgileri anlatıp düşüncelerimi paylaştım.
MAYIS-HAZİRAN 2014
Ama özel habercilikte yola devam edeceğimin taahhüdünü verdim başta. Sadece çok önemli olaylarda (gezi parkı, büyük yolsuzluk operasyonu gibi) açıkça söylüyorum “kopyala-yapıştır” yaptım. Onu da her bir haberi “tık” almak yerine günü kaçıranların tek bir haberde topluca okuyabilmesi adına özet olarak yaptım. Sonra koca koca sitelerde de benzerlerinin yapıldığını gördüm. Okuyucu bazlı düşünce her zaman taraftar buluyor. Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Manset.at takipçileri, okurları sizden ne bekliyor? Ne vermeye çalışıyorsunuz? Gelen olumlu tepkilere inanamıyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Okurların istediğine gelince; yalınlık, özgünlük, kısa ve anlaşılır haber talep ediliyor. Ancak büyük sitelerde kayboluyorsunuz. üstelik hepsi “foto haber” deyip güzel resimler eşliğinde bir haberi 20-30 parçaya bölüp tık alma uğruna insanların vaktini çalıyor. Bu bence haksızlık… Türkiye ekonomisi konusunda kısa ve orta vadede beklentileriİkinci olarak rutin gelişmeleri veren yüzlerce site var. Ben niz ne yönde? Değerlendirebilir misiniz? bunlarla neden rekabete gireyim ki... Onun için ekip lazım. üsTürkiye ekonomisinin ipleri kesinlikle ABD ve AB Merkez Bankalarının elintelik diğerinin aynısı olan bir bilgiyi ilgilisi neden sizden okusun? de. ABD’de tahvil azaltım programı hızla devam ediyor. FED her ay bankalara 85 Ancak farklılaştırabiliyorsanız iş farklı. İnsanlar karmaşık bir yasa, milyar dolar veriyordu. Azaltım programı sonunda 35 milyar dolara kadar indi. bir sermaye artırımı gibi herhangi bir gelişme olduğunu da ne Yakında sıfırlanacak ve ondan sonra sıra faiz artırımına gelecek. İşte bu Türkiye anlama geldiğini hızlıca öğrenmek istiyor. Bunu sağlamaya çagibi gelişmekte olan ülkeler için pek iyi bir gelişme değil çünkü para tekrar gelışıyorum. Mesela vergi affı, kaya gazı… Bakın sitelere metlişmiş ülkelere dönecek. Türkiye, parayı elde tutmak için daha fazla faiz vermek relerce yazılmış haber var. Ancak hiçbir şey anlaşılmıyor. manzorunda kalacak. Türkiye buna hazır mı? Sanmıyorum. Her yıl 200 milyar dolar set.at sitesinde bir grafikle kısaca her şey anlaşılır hale getitaze paraya ihtiyacı olan bir ekonomiyiz. Sadece cari açık değil, şirketlerin, banrilmeye çalışılıyor. Vergi affını, kaya gazının nasıl çıkarıldığıkacılık sisteminin finansman ihtiyacı var. Eğer para merkez ülkelere dönerse Türnı bir grafikle öğrenebilirsiniz. Bu da okurun istediği en önemkiye sıkıntılı ve maliyetli bir sürece girebilir. İşte orta vadedeki gelişmeleri Türk ekoli şey… Endekslemelerde bu tür bilgiler sayesinde ilk sıranomisinin bu döneme yapacağı hazırlıklar belirleyecek. Ne yazık ki ben bu sürelarda manset.at’ı görebiliyorsunuz. ci Türkiye’nin çok iyi değerlendirdiğine inanmıyorum. Bu kadar seçim atmosferiŞirketlerin tepkisi nasıl? nin olduğu yerde bu da normal bir gelişme. Şirketlerin de bakışı çok olumlu. Habere olan açlığın farkındalar. Hatta şirketlerden infografik yapma teklifleri geliyor. mı ise hükümete yakın. Sivil toplum örgütleri ise bu konuda daha iyiler. Taleplerini yetiştirmek için makine yatırımı yapmak zorunda kaldım. Ancak onlar da siyasi konularda çok suskun kalıyorlar ve çoğu örgüt eliSendikalar, meslek örgütleri ve bağımsız sivil toplum kuni sıcak sudan soğuk suya sokmuyor. ruluşlarının da halkın haber alma hakkı ve kendi seslerini duİnfografikleriniz ekonomiyi anlatacak özel bir dile sahip. yurma konusunda bağımsız haber mecralarına açlığı olduğunu Bu fikir nereden çıktı? düşünüyoruz. Bu alandan nasıl tepkiler alıyorsunuz? Farkındaİnfografikler dünyada yaygın kullanılan bir anlatım biçimi. Gerçi lık oluşuyor mu? onlar ağırlıklı olarak şirketlerin sponsorluğunda hazırlanıyor. Ben siteyi THY grevini, BMC’de el koyma durumu çok yakından takip ettim. kurduğumda infografiği bir anlatım biçimi olarak kullanabileceğimi düOnlarca haber yaptım. Halen görüştüğüm çalışanlar var. Bana bilgi verişünüyordum. Amatörce başladım. Amacım haberleri daha anlaşılabilir hale yorlar, bayram kandil kutluyorlar. Sendikalar, sivil toplum örgütleri internet getirmekti. Çok olumlu tepkiler aldı. Kısa zamanda gazetelerden de tasitelerinin gücünü henüz anlamış değil. Herkes yazılı ve görsel basında ollep görmeye başladı. Her infografik sosyal medyada yüzlerce paylaşım mamaktan şikayetçi. Ama internetin gücünü hala anlamış değiller. Özelalıyor. Basın sektöründe dostlar beni gördüğünde ilk sordukları infogralikle sendikaların çoğunun başkan ve yöneticileri tribüne oynuyor. Bir kısfikler oluyor.
TüRKİYE SIKINTILI BİR SüRECE GİREBİLİR
GÜNDEMİN SESİ
MAYIS-HAZİRAN 2014
İSMMMO YAŞAM l 23
DOSYA
Deprem ‘geliyorum’ demez! Son yaşanan küçük boyutlu deprem, ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin depreme hazır olmadığını gösterdi. 17 Ağustos depreminin ardından hızlanan afet yönetim çalışmaları zamanla unutulmuş gibi görünüyor. Oysa deprem Türkiye’nin gerçeği ve her an kendini hatırlatabilir. Büyükşehirlerde gelinen son noktada rant kaygısı can kaygısının önüne geçmiş durumda. İşte deprem gerçeği…
24 l İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN
Ege Denizi ve Çanakkale’de meydana gelen son sarsıntı, Türkiye’deki deprem gerçeğini tekrar gündeme getirdi. 6.5 büyüklüğünde olan ve yaklaşık 40 saniye süren deprem yakın bölgelerde hissedilirken depreme hazırlık konusunda gene sınıfta kaldığımız ortaya çıktı. 17 Ağustos depreminin yıldönümüne günler kala deprem gerçeğiyle yeniden yüz yüzeyiz. 1999 depremi sonrasında bu konuda oluşan bilincin ve alınması gereken önlemlerin de unu-
tulmuş olduğu görülüyor. Ne yazık ki, son yaşanan küçük boyutlu deprem, ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin depreme hazır olmadığını gösterdi. Büyük depremin üzerinden de 15 yıl geçti, peki bu süreçte yapılanlar ve yapılmayanlar neler? İstanbul depremine dair nasıl bir ders çıkartıldı, nasıl hazırlıklar yapılıyor? Deprem gerçeğini araştırdık.
KENTSEL DÖNÜŞÜM ÖNEMLİ
Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof.
MAYIS-HAZİRAN 2014
Dr. Şükrü Ersoy, insanlar unutsa da depremin kendisini unutturmadığını vurguluyor. Ersoy, “Eğer iyi bir kamuoyu baskısı olursa deprem tehlikesi gündemden düşmez. Bu baskıyı hisseden karar vericiler, siyasetçiler, müteahhitler, mühendisler rahat hareket edemez. Bu konuda sivil toplum ve meslek örgütleri bir baskı unsuru olmalıdır. Medya uyarıcı görevini sürdürmelidir” diyor. Şu sıralar gündemde olan kentsel dönüşümün önemine de işaret eden Ersoy, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çok akıllıca uygulanmalı. Bu çalışma iyi uygulanmazsa yani rantsal dönüşüm haline gelirse sonuç alınamaz. Bir daha yakamızı da kurtaramayız. Rüzgâra esme, sulara akma, depreme oluşma diyemeyiz. Doğa işini yapacak, biz de üzerimize düşenleri yapacağız. Önleyemeyeceğimiz tehlikelere karşı kendimizi korumalı, hiç değilse zararlarımızı aza indirecek önlemler almalıyız. Doğa olaylarını bir afete dönüştürmek insanın kendi elindedir. Doğayı suçlamak ya da hiçbir şey yapmadan kaderci bir yaklaşım sergilemek çağdaş insana yakışmaz. Doğayla savaşmadan barışmasını öğrenmeliyiz. Aksi takdirde afetlerden zarar görmeye devam edeceğiz.”
DEPREM YAKLAŞIYOR
MAYIS-HAZİRAN 2014
Depreme engel olmak mümkün değil ancak depremin zararlarını en aza indirmek için gerekli önlemler mutlaka alınmalı. Bu önlemler şöyle: l Öncelikle yerleşim bölgeleri titizlikle belirlenmeli. İmar planında konuta ayrılmış yerler dışındaki yerlere ev ve bina yapılmamalı. l Büyük binalar betonarme şeklinde ve sağlam yapılmalı. l Binaların yapımında depreme dayanıklı kaliteli malzeme kullanılmalı. l Mevcut binaların dayanıklılığı arttırılmalı. l Yapılar yapım sırasında denetlenmeli ve kaçak yapılaşmaya izin verilmemeli. l Evler tek veya iki katlı olmalı. l Evlerde banyo ve mutfaktaki dolapların kapaklarına sürgü takılmalı, odalardaki dolap, raf, gibi duvara monte edilip sabitlenmeli. l Ağır çerçevesi olan tablo ve aynalar yataklardan, sandalyelerden ve koltuklardan uzak bir yere asılmalı ve duvara yerleştirilmeli. l Yataklar cam kenarından, asılı eşya ve cisimlerden uzaklaştırılmalı. l Kalorifer radyatörü, kombi, avize gibi araçların duvar bağlantıları sağlamlaştırılmalı. l Evde yangın söndürme aleti bulundurulmalı, nasıl kullanılacağı öğrenilmeli. l Acil durum çantası hazırlanmalı. Çantada nüfus cüzdanı, nakit para, kredi kartı, düdük, telsiz, cep telefonu, telefon defteri, itfaiye, ambulans, polis telefon numaraları, el feneri, ışıldak, portatif radyo, yedek pil, ilkyardım malzemesi, ilaç, adres defteri, plastik bardak, tabak, su, kuru gıda, konserve, konserve açacağı, mevsimine uygun kıyafet, diş fırçası, macun, sabun, havlu gibi eşyalar bulunmalı. l Evde/işyerinde/okulda yaşam üçgeni alanı oluşturulmalı. l Ulusal/uluslararası kurtarma ve deprem ekipleri ile sürekli bilgi alışverişinde bulunulmalı, bu ekiplerle birlikte geniş kapsamlı deprem tatbikatları yapılmalı. l Deprem sonrasında aile bireyleri için toplanma noktası/alanı belirlenmeli. l Sigorta sistemine dahil olunmalı.
DOSYA
Şükrü Ersoy, Türkiye’nin batıda Atlantik’ten, doğuda Endonezya’ya kadar uzanan genç Alp-Himalaya dağ kuşağı üzerinde yer aldığını anımsatıyor ve Türkiye’deki deprem riskiyle ilgili şunları söylüyor: ”Yaklaşık 180 milyon yıl önce başlayan bu dağ oluşum süreci halen devam ediyor. Bu yüzden bu kuşakta deprem
DOLAPLAR DUVARA MONTE EDİLMELİ
İSMMMO YAŞAM l 25
DOSYA
İNSANLAR KADERİYLE BAŞ BAŞA BIRAKILIYOR
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı İlter Çelik ise, deprem olasılığı görülen Marmara için halen birçok soruna çözüm üretilmediğini öne sürüyor. Çelik, şunları dile getiriyor: “İstanbul başta olmak üzere deprem bölgesindeki okullar, hastaneler ve diğer kamu yapıları bilimsel olarak incelenmemiş, dolayısıyla can güvenliği için gerekli önlemler alınmamıştır. Kentsel yaşamda rant kaygısı, can kaygısının önüne geçmiştir. İyimser olmak, alındığı söylenen önlemlere inanmak oldukça zor. Milyonlarca insan kaderiyle baş başa bırakılmış, temel bir insan hakkı olan sağlıklı ve güvenli yaşam ortamları yerine can güvenliğinin olmadığı mekanlarda yaşamaya adeta terk edilmiş durumda. Deprem riski, kenti patlamaya hazır bomba haline getirmekte, yaşam güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Sanayi, depolama, liman gibi tesislerin ve altyapı tesisleri ile ulaşım hatlarının yer aldığı bölgelerin, deprem açısından da risk taşıyor olması pek çoğunun fay hatları üzerinde bulunması tehlikenin boyutlarını arttırıyor. Söz konusu oluşumların her biri için mevcut riskler, bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya konulmuş ve tanımlanmış olmakla birlikte bunlara yönelik olarak hiçbir önlem alınmamakta olduğu da bilinen bir gerçektir. Afetlere karşı hazırlıklı olmak, afet öncesi riskleri görmek ve bunlara karşı can güvenliğini sağlayacak önlemleri almak birincil önceliğe sahiptir.” Çelik, temel insan hakkı ve anayasal bir hak olan can güvenliğinin olduğu sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının sağlanması için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: l Okul ve hastaneler başta olmak üzere kamu yapılarının depreme karşı güvenli olup olmadıklarının tespiti için konunun uzmanı mühendisler tarafından kontrolüne yönelik olarak valilik koordinasyonuyla çalışma başlatılmalı, bu çalışmanın içerisinde üniversiteler, TMMOB‘ye bağlı ilgili meslek odaları ve belediyelerin yer alması sağlanmalıdır. l Deprem bölgesinde endüstriyel kazalara karşı önlemler gündeme getirilmelidir. Bölgede bulunan LPG depolama ve dolum tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalı. Ayrıca akaryakıt istasyonları için de geçerli olmak kaydıyla, bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi zorunluluktur. l Afet bölgesindeki orta hasarlı olup onarılmayan binaların yıkım kararları alınmalı. Ağır hasarlı olup halen yıkılmamış olan binalar ise bir an önce yıkılmalı. l Depremlerden mağdur olan vatandaşlarımızın barınma-konut- kira ve çalışma-işsizlik işyeri konularında desteklenmelerine yönelik olarak yeniden yapılanma ve kalkınma projesi oluşturulmalı.
26 l İSMMMO YAŞAM
ve volkanlar aktif. Bu dağ oluşum süreci kıtaların birbirine doğru hareketi ve sıkışmasıyla oluşmaktadır. Bu sıkışma yer kabuğunda gerilmeleri ve depremleri de birlikte meydana getiriyor. Şu anda Türkiye, kuzeyde Avrasya levhası ile güneyde Afrika ve Arabistan arasında sıkışan Anadolu bloğu üzerinde. Bu sıkışma Türkiye’nin kader çizgileri olan bazı fay zonlarını yarattı. Fay zonları genel olarak aynı sıkışma içinde olmalarına rağmen farklı mekanizmalarla bağımsız olarak çalışır ve deprem üretirler. Bu fay zonlarında depremini bekleyen pek çok sismik boşluk vardır. Hatta bunların bir kısmı gecikmiştir. Biz depremin süre olarak yaklaştığını bilimsel olarak söyleyebiliriz ama ne zaman olacağı konusunda kesin bir tarih veremeyiz.” Peki, depreme hazırlıkta ne durumdayız? Prof. Dr. Şükrü Ersoy, bu konuda şu görüşleri dile getiriyor: “Ülke olarak 1999 depreminden sonra bir hayli yol aldık. Yeni örgütler, anlayışlar ve yönetmelikler hazırlandı. Ama henüz yeterli düzeyde değil. Kaderci anlayışımızla birlikte yapı sektöründe büyük bir fırsatçılık ve rant anlayışı oluştu. Bu anlayış gözümüzü karartıyor ve deprem gerçeğinden uzaklaşıyoruz. Deprem için gerekli zemin etütleri bile usulen yapılıyor. Belediyeler bu işin çözüm yeri. Ama teknik olarak donanımlı değiller. Kanun ve yönetmelik çıkarmakla iş bitmiyor. Bu kuralları uygulayacak siyasi ve idari erk gerekiyor. Afet konusunda örgütler arasında işbirliği az. Sağlam yapıların oluşturulmasında en önemli uygulama yeri belediyelerdir. Belediyeler, teknik olarak daha da güçlendirilmelidir. Denetimler artırılmalı. İmar aflarına son verilmeli. Depremlerde en güvenilir yerler evlerin içi olmalı. En küçük köyden en büyük kente kadar yapılacak çok şey var. Bir yerde bir şeyler yapar, diğer yerlerde umursamaz ve bir şeyler yapmazsanız iş eksik olur. Her şeyi bir bütün olarak ele al-
MAYIS-HAZİRAN 2014
mak gerekir. Her yaptığımızı geriye bakmayacak şekilde sağlam ve iyi yapmalıyız.”
TEK BAŞINA TEKNOLOJİYLE ÇÖZÜLEMEZ
MAYIS-HAZİRAN 2014
TÜRKİYE’NİN DEPREM TARİHİ
Türkiye'de, ölçümlerin yapılmaya başladığı 1900 yılından bu yana en şiddetlisi 7.9 olarak kaydedilen 90 büyük depremde, resmi verilere göre 82 bin 372 kişi hayatını kaybetti. Bu depremler şöyle: l 28 Nisan 1903-Malazgirt: Sismik aletlerle ölçülen ilk depremlerden biri olan bu depremde 2626 kişi yaşamını yitirdi. Depremin büyüklüğü 6.7 olarak belirlendi. l 9 Ağustos 1912-Mürefte: Büyüklüğü 7.3. 216 kişi öldü, 466 kişi yaralandı. l 6 Mayıs 1930-Hakkâri: 7.2’lik depremde 2514 kişi öldü. l 26 Aralık 1939-Erzincan: Türkiye’nin bu yüzyılda yaşadığı en şiddetli deprem. Kışın en şiddetli günlerinde Erzincan halkını vuran felakette ölü sayısı 32 bin 962. l 20 Aralık 1942-Niksar/Erbaa: Büyüklüğü 7.0 olan bu depremde 3 bin kişi öldü, 6300 kişi yaralandı. l 26 Aralık 1943-Tosya/Ladik: 2824 kişinin yaşamına mal olan bu depremin büyüklüğü 7.2 olarak ölçülmüştü. l 1 Şubat 1944-Bolu/Gerede: 7.2 büyüklüğündeki depremde 3959 kişi öldü, çok sayıda insan evsiz kaldı. l 31 Mayıs 1946 –Varto/Hınıs: 839 kişi öldü. l 19 Ağustos 1966-Varto: 2394 kişi öldü, 1489 kişi yaralandı. l 28 Mart 1970-Gediz: 7.2 büyüklüğündeydi: 1086 ölü, 1260 yaralı. l 6 Eylül 1975-Lice: 2385 kişi öldü, 3339 kişi yaralandı. Şiddeti: 6.9. l 24 Aralık 1976- Çaldıran/Muradiye: Şiddeti 7.2. Can kaybı 3 bin 840'tı. l 30 Kasım 1983-Erzurum/Kars: 6.8 şiddetindeydi. 1155 ölü, 1142 yaralı. l 13 Mart 1992-Erzincan: Erzincan ile birlikte Tunceli'yi de vuran bu deprem 6.8 büyüklüğündeydi. 653 kişi yaşamını yitirdi. Yaralı sayısıysa 3850 olarak belirlendi. l 1 Kasım 1995-Dinar: 5.9 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı 94. l 27 Haziran 1998-Ceyhan: 6.3 büyüklüğündeki depremde 84 kişi öldü. l 17 Ağustos 1999-Kocaeli: 7.4 büyüklüğündeki depremde 17 bin 400 civarında vatandaşımız hayatını kaybederken, 50 bine yakın kişi yaralandı. l 12 Kasım 1999-Düzce: 7.2 büyüklüğündeki depremde 850 civarında kişi öldü, 5 bine yakın kişi yaralandı. l 6 Haziran 2000-Çankırı: 6.1 büyüklüğündeki deprem de 2 kişi hayatını kaybetti ama binin üzerinde yaralı vardı. l 1 Mayıs 2003-Bingöl: 6.4 şiddetinde depremde 176 kişi öldü, 520 kişi yaralandı. l 23 Ekim 2011-Van-Erçiş: 600’e yakın kişi öldü binlerce kişi yaralandı.
DOSYA
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ise, afet yönetiminin aslında önemli bir kalkınma problemi olduğunu da vurguluyor. Kadıoğlu, “Fakat ülke olarak kalkınmada, yoksulluğun ortadan kaldırılmasında ve zenginliğin yaygınlaştırılmasında en büyük engel olan afetleri yeterince dikkate almamaktayız. Ülkemizde afet riskini uygun şekilde ele almayı başaramayan kalkınma çalışmaları, insanların ve geçim kaynaklarının zarar görebilirlik riskini artırmaktadır” değerlendirmesini yapıyor. Depreme ve afetlere hazırlıkta en büyük sorunun teknoloji hayranlığı ve teknoloji fetişizmi olduğuna da dikkat çeken Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Öyle ki ülkemizde alan uzmanı olmadan bilgisayar, elektronik mühendisleri tarafından hazırlanan algoritmalar, bilgisayar programları ve kurulan sensörlerden oluşan projelerden çok şey bekliyoruz. Böylece AFAD ve AKOM müdürlükleri uzay üssü gibi merkezlere dönüştürüyor, yengeç yürüyüşü yapan araçlara kamyon dolusu para veriyor ya da yeni bilgisayar algoritmalarının hayallerini kuruyoruz. Büyük kaynakların ve zamanın heba edildiği bu tür teknolojiler gösterişten öteye bir işe yaramıyor. Sonuç olarak Türkiye’de insandan daha çok teknolojiye yatırım yapılıyor ama geldiğimiz nokta ortada. Aynı zamanda katma değer üretemediğimiz teknolojinin mezarlığı olduk. Şimdi ‘bilgisayar programı, algoritmalar hazırlıyoruz. Düğmeye basınca afetlerde kimin ne yapacağı belli olacak’ gibi açıklamalar var. 1980 yılında beri bilgisayar başındayım ama böyle bir düğme göremedim. ABD’de ve Japonya’da da böyle bir düğme yok... Eğitimin ve doğru bir sistemin varlığından ziyade ölümünü haykıran ‘müdahalede teknoloji şart’ tekerlemesi aşırılaştırılarak yineleniyorken, yoğun bir biçimde yaşamakta olduğumuz afetler bir yandan önlem almak için bir fırsata da dönüşememekte. Olmayan gerçek ve doğru bir afet yönetim sistemimize uzay teknolojisini getirsek ne yazar? Bilim ve toplum temelli olmayan afet ve acil durum yönetimimize dünyanın en iyi teknolojisini boca ederek dünyaya örnek olmak da ham bir hayal.”
İSMMMO YAŞAM l 27
RENKLİ YAŞAM
Tek hobiyle yetinmiyor 32 yıllık meslek mensubu Süreyya Özkan, farklı alanlardaki hobileriyle öne çıkıyor. Saz çalıyor, türkü söylüyor. Kara kalem ve yağlı boya resim yapıyor. Nadir bulunan 255 parçalık lamba koleksiyonunu büyütmek için çabalayan Özkan, sıra dışı bir mali müşavir portresi çiziyor.
28 l İSMMMO YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR
Süreyya Özkan… Yoğun iş temposuna pek çok hobiyi sığdırmayı başaran bir mali müşavir ve bağımsız denetçi. Müzik, resim ve koleksiyonerlikle ilgileniyor… Çocukluğundan beri halk müziğine merakı var. Türkülerden hiç uzak kalmamış. Halen Erenköy Gönüllüleri Türk Halk Müziği Korosu ve Kartal Yurttan Sesler Türk Halk Müziği Korusu’nda haftada birer gün korist olarak çalışmalara katılıyor. Koro olarak İstanbul birincilikleri ve Türkiye beşincilikleri de bulunuyor. O, aynı zamanda amatörce saz çalıyor. Özkan, “Nota bilmem. Orta Anadolu’da kara düzen denilen tarzda çalarım. Bozlak tutkunuyum. Bozkırı çok severim. Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş türküleri ile büyüdüm. Büyük ustanın dediği gibi ‘nerde bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur, kötülerin türküleri olmaz.’ Onun için müzikle haşır ne-
MAYIS-HAZİRAN 2014
şir olan insanda kötülük olmaz” diyor. Süreyya Özkan, aslen Ankaralı. 1962 yılında Karacaören köyünde doğmuş. Ama 1965’den beri İstanbul’da yaşıyor. İstanbul Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi’nden 1985 yılında mezun oldu. İki yıl kadar da Almanya’da yüksek lisans eğitimi aldı. Ancak eğitimini bitirmeden ülkeye geri döndü.
KARA KALEM VE YAĞLI BOYA
MAYIS-HAZİRAN 2014
LAMBA KOLEKSİYONU DA VAR
Meslek mensubu Özkan, aynı zamanda da bir koleksiyoner. Türkiye’de çok ender bulunabilecek 255 parçadan oluşan lamba koleksiyonu bulunuyor. Özkan, koleksiyonu hakkında şu bilgileri veriyor: “Tamamı orijinal ve çalışır durumda. 150 yıllıktan yeni 2014 modeline kadar var. Lambaların tamamı farklı. Birbirinin aynı olan lambayı koleksiyonuma almıyorum. Bana göre ve antikadan anlayanlar için koleksiyonumun içinde paha biçilmez parçalar var. Onlar bize emanet; ben de sonraki sahibine teslim edeceğiz. Nereye gitsem gözlerim her yerde lamba arar. Türkiye’de de bu kadar zengin lamba koleksiyonu olan az insan var. Amacım bin adedi yakalayıp yıllarca muhafaza edilebilecek bir kültür müzesine bağışlamak.”
MESLEK DANIŞMANLIĞA DOĞRU İLERLİYOR
Süreyya Özkan, artık mesleğin muhasebecilikten danışmanlığa doğru hızla ilerlediğini vurguluyor ve sorunlarıyla ilgili şunları söylüyor: “Sorunların en başında bir araya gelip birleşmeyi yapamama, kurumsallaşamama meselesi var. Artık bu meslek tek başına yapılacak iş değil. Alt konularda uzmanlaşmış çok sayıda arkadaşın bir araya gelerek kurumsal bir kimlik altında bu işi yapması gerekiyor. Mesleğimizin diğer bir sorunu tahsilat meselesi. Almadan vermek Allah’a mahsus, karşılığını alacağız ki kaliteli hizmeti verebilelim. Mali müşavirlerin tahsilat sorununa çözüm bulunmadığı sürece çok şeyi aşamayız. Her türlü angarya ve sıkıntıyı bizim üzerimize atan, bizleri Maliye Bakanlığı’nın bedava memuru gibi kullanan devlet, meslek camiasına yeterli ilgiyi göstermiyor, desteği vermiyor.”
RENKLİ YAŞAM
Üniversite öğrencisiyken 1982 yılında Beyoğlu’nda okul harçlığını çıkarmak için başladığı muhasebe bürosuyla mesleğe adım atmış. Tam 32 yıldır da meslekten hiç kopmamış. Özkan, küçüklüğünde subay ya da öğretmen olmayı hayal ettiğini ancak hayat şartlarının getirdiği seçimle mali müşavir olduğunu dile getiriyor. Boş vakitlerini değerlendirerek pek çok hobi edinen Özkan’ın diğer bir ilgi alanı ise kara kalem ve yağlı boya resim yapmak. Hem arşiv hem de resim atölyesi olarak kullandığı bir mekanı var. Süreyya Özkan, şunları anlatıyor: “Fırsat buldukça kendimi oraya atar, kah resim yaparım, kah saz çalar, türkü söylerim. Resim yeteneğim olduğunu bilmiyordum. 6-7 yıl önce tamamen rastlantı sonucu rehabilitasyon amaçlı resimlerle oynamaya başladım. Baktım bir şeyler oluyor devam ettim. Herhangi bir eğitimini almadım. O günden beri resim hayatımın bir parçası oldu.” Ofisindeki tabloların tamamını da kendisi çizmiş. Özkan’ın anlattığına göre, ofisine gelenler muhasebe ofisine mi yoksa başka bir yere mi geldiklerine inanamıyorlar. “Çalışma ofisimize değişik bir hava vermeye ve bildik ofis ortamını aşmaya çalışıyoruz” diyen Özkan, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ortalıkta fazla evrak ve dosyanın olmadığı, bir muhasebe ofisinden ziyade sanat galerisi havası yaratmaya çalışıyoruz. Rengarenk çiçek bahçesi gibi bir ortam yarattık. Ekibim çok uyumlu ve harika güzel insanlardan oluşuyor. Dört elemanım var, hepsi birbirini çok sever, yardımlaş-
ma ve dayanışma çok güzel.” Yoğun çalışan Özkan, bütün hobilerine vakit ayırmaya özen gösteriyor. Süreyya Özkan, “İş bittiğinde ne kadar yorgun olsam da halk müziği çalışmasına koşarak gidiyorum. Çünkü orası aslında benim için bir terapi merkezi oluyor. Mesleğin stresinden uzaklaşıp 23 saat türkülerle haşır neşir olmak rahatlatıyor. Resim yaparken de aynen öyle. Tatil günümde koleksiyondaki lambaları tek tek silmek, tozlarını almaktan çok hoşlanıyorum. Onları gözden geçirmek, incelemekten mutlu oluyorum” diye anlatıyor Özkan, meslek mensuplarına mutlaka kendilerine bir hobi edinmelerini de şiddetle tavsiye ediyor: “Aksi takdirde bu mesleğin sonunda hasta, posası çıkmış bir insan oluyorsunuz. Hobilerimin bana en büyük yararı bedava psikolog ve psikiyatr görevi görmeleri. Terapi seansları gibi çok rahatlatıyorlar. Hayatın basit ve güzel şeylerle daha mutlu yaşanabileceğini öğretiyorlar. Günümüzde canavara dönüşen harcama ve tüketme hastalığından koruyorlar. Böylece işinizde daha rahat olabiliyorsunuz.”
İSMMMO YAŞAM l 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
Dizileri bıraktı, sinemaya sarıldı!
30 l İSMMMO YAŞAM
Oyuncu Fırat Tanış, Karınca Kapanı filminde yönetmen olarak karşımıza çıktı. Dizi oyunculuğunu Gezi sürecinde ‘penguen medyası’nı protesto etmek için bırakan Tanış, ilk aşkı tiyatrodan ise vazgeçmiyor. Tanış, finansman bulursa ikinci filme de yeşil ışık yakıyor. BANU BOZDEMİR Fırat Tanış’ı geniş kitleler dizilerdeki rolleri ile tanıdı ama tiyatro severler onu 1990’ların sonlarından itibaren takip ediyor. 1998-2001 yılları arasında Şehir Tiyatroları oyuncularından biri olan Tanış, 2001’de Yeditepe İstanbul dizisiyle televizyona, 2002’de de Sır Çocukları filmi ile sinemaya adım attı. Sır Çocukları’ndaki Velid rolüyle birçok festivalde ‘en iyi erkek oyuncu’ ödülüne layık görülen Tanış, geçen zaman içinde de ilk aşkı tiyatrodan hiç kopmadı. Oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Fırat Tanış, bu kez Karınca Kapanı filminin yönetmeni olarak karşımıza çıktı. Filmde aynı zamanda oyunculuğunu da sergiliyor Tanış. Karınca Kapanı, Cüneyt Uzunlar’ın yazdığı bir tiyatro oyunundan uyarlama. Bir işadamı, karısı ve kadın tarafından bulunan bir katil arasında geçen hikayede yaşananlar, üçlü-
MAYIS-HAZİRAN 2014
MAYIS-HAZİRAN 2014
LİSEDE TİYATROYA BAŞLADı Fırat Tanış 1975 doğumlu… Annesi ve babası terzi olan Tanış, ailenin en küçük çocuğu. Ailesi Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden göçmüş. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu olan sanatçı, tiyatroya lise döneminde Mehmet Beyazıd Lisesi'nde başladı. O günleri Tanış şöyle anlatıyor: “Orada ünlü bir tiyatro kolu vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse öğrendiğim ne varsa orada öğrendim. Devlet Konservatuarının bir iki sağlam dost ve üç beş anıdan başka çok büyük bir katkısının olduğunu görmedim” diyor. Bir süre Şehir Tiyatrosu'nda görev yapan Tanış’ın 1998-2001 Acaba kim? Kadın da kendi iç dünyasında tam bir Mr. Hyde ve aynı zamanda şiddet mağduru… Burasına kadar gelince bir intikam alma duygusu oluşuyor. İntikam almak için de zaten adama bilenmiş, takık, solcu mafya gibi (solcunun mafyası olur mu bilmem ama) bir adamla konuşunca ve bu adama da kiralık katil muamelesi çekince ve adam da ben kiralık katil değil, senin ortağınım deyince işler değişiyor.
yılları arasında Başar Sabuncu, Mehmet Ulusoy, Kemal Kocatürk gibi yönetmenlerle çalıştığını belirtelim. Müzik alanında da çalışmaları olan sanatçının sözü-müziği kendine ait olan çalışmaları Emre Altuğ, Levent Yüksel, Gülay gibi yorumcular tarafından seslendirildi. 1 Ekim 2012'de kurulan günlük soL Gazetesi'nin kültür sayfasında 3 Aralık 2012'den itibaren köşe yazarlığı yaptı. 10 Haziran 2013 itibari ile dizi oyunculuğunu bıraktığını açıklayan Tanış, buna sebep olarak televizyon kanallarının 2013 Taksim Gezi Parkı protestolarına yeterli yayın saati ayırmamasını gösterdi. Kadına şiddeti daha alt kültürde görürüz ya da öyle olduğunu düşünürüz de holding sahibinin karısına şiddet uygulayacağını düşünmeyiz. Ya da kadın neden çekip gitmek yerine kocasını yok etmeyi seçiyor? Adam öyle kadını kolay kolay bırakacak birisi değil. Başarısını üzerine inşa ettiği bazı zafiyetleri var ve kadın bunu biliyor. Medeni iliş-
YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ
nün hikayesi olmaktan çıkıp ülke meselesi haline geliyor. Filmdeki tiplemeler ve yaşananlar tanıdık geliyor; aradan kadına şiddet meselesi de sızıyor. Filmi ve daha birçok şeyi Fırat Tanış ile konuştuk… Karınca Kapanı filminin senaryosu size ait değil ama filmin sürecinin nasıl şekillendiğini merak ediyorum. Evet senaryo bana ait değil ama kalem oynattım. Filmimizde Güven Sarıselimoğlu karakterini oynayan, benim de liseden arkadaşım, abim Cüneyt Uzunlar’ın yazdığı bir oyun. Özel bir tiyatroda da oynandı. Sonra hep beraber bir film çekmek istedik. Yeni bir metin yazmaktan ya da birinin yazdığı senaryo üzerinden hareket etmektense ne anlattığını bildiğimiz, inandığımız bir tiyatro metnini sinemaya uyarlamanın daha iyi olacağına inandık. Senaryoyu sinemaya uyarlarken tiyatral tarafını nasıl yok ettiniz? Aslında tiyatro ve sinema oyunculuğunu birbirinden ayıran büyük farklar yok. O yüzden tiyatral oyunculuklar olmadı ama bir sanat dalını, bir uyarlama haline çevirdiğin zaman belli sıkıntılar olabilir. Biz biraz fantastik, masalsı bir dünya yaratmaya çalıştık. Bu bizim çok işimize yaradı. Gerçi oyunda da söz konusu olan şey buydu. Tabii oyunda olmayan sahneler var. Oyun beş sahnelik bir oyun. Ama biz sahneler ekledik tabii… Filmin ana ekseninde bir karı koca ve kiralık katil olarak da siz varsınız… Kiralık katil demek doğru olmaz, kadının gözünden kiralık katil ama bir mafya babası diyelim daha doğru olur. Peki üçlünün etkileşiminden ülke gündemine varan, onu etkileyen nasıl bir sonuç çıkıyor? Kadın ve kocası pek de sıradan insanlar değil. Adam ülkenin en büyük holdinginin sahibi... Adam hayırsever, büyük yatırımlara imza atmış bir inşaatçı. Çok tanıdık geldi bana bu tipleme… (Gülüşmeler)
İSMMMO YAŞAM l 31
GEZİ AŞKıNA DİZİLERİ BıRAKTı
YAŞAM’IN PORTRESİ
Fırat Tanış’a “Dizilerde oyunculuk yapmayı bıraktınız mı?” diye soruyoruz. “Gezi döneminde penguen medyasına verdiğim bir tepkiydi ama bundan sonra devam edecek gibi görünüyor” diyor. Hiçbir şeyin bir yıl önceki gibi olmadığını ekleyen Tanış, bu konuda bir tek kendinin tepki koyduğunu ama tek kişiyle değişen bir şey olmayacağının da altını çiziyor. Tanış’a yalnız bırakıldığını hissedip hissetmediğini sorduğumuzda ise yanıtı şu oluyor: “ İyi ki yalnızım; o konuda bir sıkıntım yok. Tiyatroya da devam edeceğim. Seneye nerede hangi oyun olduğunu henüz bilmeden oyun oynamak istiyorum.” kinin sınırları çoktan aşılmış, bağımlılık hali var. Kadın şiddete uğradıktan sonra başına ızbandut gibi bir bekçi dikiliyor ki kadın gidip gazeteci arkadaşlarına ötmesin diye… Peki holding sahibinin daha çok inşaatçı yönüne takıldım. Filmde kentsel dönüşüm etkileri var mı? Kentsel dönüşümle ilgili bir şey yapalım, bunu da vurgulayalım gibi bir şey planlamadık. Zaten oyun 2012 yılında yazıldığında biz daha Şehir Tiyatroları Özelleştirilemez noktasındaydık. Bu üniteye gelmemiştik daha. Kanunu bizim tarihimizi yansıtmıyor, kürtaja karşıyız gibi bir gündem vardı. Elbette adamın inşaat sektörüyle ilgili yatırımcı olması… Tuhaf ki filmde bir gökdelen sahnesi var. Galip ofisinin en üst katında düşünür haldeyken bir plan çektik hakikaten de öyle bir gökdelenin altında öyle bir ağaç vardı ki orası kaçmazdı. Sanat muhaliftir; öyle olmak zorundadır ya. İktidarın bunu sürekli gölgelemesi daha fazla bir muhalefet mi yaratıyor yoksa sanat buna uyum mu sağlıyor? TÜSAK (Türkiye Sanat Kurulu) mesela… Bütün sanat kurumlarını tekel altında, parasal bir kaygıyla kıskaca aldığı iddia edilen ve bundan yakınılan bir şey. Buradan sadece kurumlar zarar görür ama sanat böyle şeylerden zarar görmez. Sanat yaban otu gibidir bir yerde biter. Bu ülkede iyi tiyatro yapılmıyor niye çünkü TÜSAK var. Hayda konu niye buraya geldi. Opera izlenmiyor TÜSAK var. Öyle mi acaba? Kültür Merkezleri kapanmasın deniyor. Kültürü neden merkezlerde toplayalım. Devlet Tiyatrosu, Kültür Merkezi nedir arkadaş? Ne yazık iktidar bu tartışmaları kendi aramızda sağlıklı yapmamızı sağlayacak zamanı bırakmıyor.
32 l İSMMMO YAŞAM
İktidar öyle büyük bir yerden baskı yapıyor ki sıtmaya razı oluyoruz. Filminizin birtakım yaş gösterim aralıkları alacağını düşündünüz mü? Onur Abi’nin (Ünlü) İtirazım Var filmi 18+ aldı yani. Hiç +18 alan film görmedim. Onur abinin insan onuruna aykırı davranışı ne olabilir ki? İmam aykırı bir karakter, faizden, dinler arası geçişten bahsediyor! Tamam onları anladım diyelim onlara yapılmış onur kırıcı bir hareket var mı? Biz insan değil miyiz yani, onu mu demeye getiriyorlar? Çok şaşırdım ne alakası var. Konu buraya geldiği için söylüyorum Onur Ünlü sadece sinemacı olduğu için değil aynı zamanda çok sevdiğim bir şairdir. Festivallere katılacak mısınız? Adana’ya katılacağız galiba. Başka insanlar izlediklerinde eğlenecekleri (gülme ve eğlenme anlamında değil), heyecan duyacakları, merakla izleyecekleri ve kendilerine kalmış bir fikirle sinemadan çıkacakları bir film çekmeye çalıştım. Bir sinema filmi dünya biletidir bunu biliyorum ama. İlk filminiz olduğu için soruyorum; filmi izlediğinizde neler düşündünüz, olmuş mu? Ya çok ilginç, setten çıktığım zaman yüzde 80’i dedim. Montaja oturduğumda yüzde 40 dedim. Benim için içime sinmiş olmasından ve iyi bir filmle çıktım demekten öte başarı kriterleri sözkonusu. Hiç bilmediğim bir şeyin içine atladım. Kameranın önünden arkasına geçtim. Benim için inanılmaz eğiticiydi. Yardımcı olan birisi var mıydı, ilk filmde genelde bir dirsek teması oluyor…
MAYIS-HAZİRAN 2014
ROL ALDığı TİYATRO OYUNLARı • Testosteron (oyun) • Hırçın Kız • Barış (oyun) • Woyzeck
SıR ÇOCUKLARı FİLMİYLE ALDığı BAZı ÖDÜLLER • 14. Ankara Film Festivali, 2002, Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu • 39. Antalya Film Festivali, 2002, En İyi Erkek Oyuncu • İskenderiye Film Festivali, 2003, En İyi Erkek Oyuncu • 22. İstanbul Film Festivali, 2003, En İyi Erkek Oyuncu • 24. Siyad Türk Sineması Ödülleri, 2002, Umut Veren Genç Oyuncu
FİLMOGRAFİSİ • Karınca Kapanı -2014 • Sürgün İnek -2014 • F Tipi film – 2012 • Bir Zamanlar Osmanlı: Kıyam – 2012 • Bir Zamanlar Anadolu'da – 2011 • Devrimden Sonra – 2011 • Vay Arkadaş – 2010 • Geniş Aile – 2009 • Dilber'in Sekiz Günü – 2008 • Beyaz Melek – 2007 • Menekşe ile Halil – 2007 • Felek Ne Demek? – 2006 • Tramvay (film) – 2006 • Yolda / Rüzgar Geri Getirirse – 2005 • ıhlamurlar Altında – 2005 • Aşka Sürgün – 2005 • Şeytan Ayrıntıda Gizlidir – 2004 • Sır Çocukları (Velid) – 2002 Yeditepe İstanbul - 2001
MAYIS-HAZİRAN 2014
‘SANAT BUGÜNÜ ÖNGÖRÜR’ Karınca Kapanı’nın da “Onur Ünlü’nün İtirazım Var filmi” gibi yıllar önce yazılmasına rağmen gündeme denk düşen göndermeleri var mıydı? Bu soruyu kendisine yönelttiğimizde Fırat Tanış “Sanat öngörür, bu bizim bir mucizemiz değil” diyerek sözlerine başlıyor ve şöyle devam ediyor: “Mesela TOKİ’nin 2011 yılında açtığı bir fotoğraf yarışmasında birinci olan fotoğrafın ismi; huzur. Matrix’in pil tarlaları gibi... Aklıma gelen bir film Black Mirror mesela. Sosyal medyanın, teknolojinin etkilerinin önceden neler olabileceğini gören bir film. Bu süreçte olanlardan etkilenmemeniz mümkün değil. Bu yaşananların toplamından aldığımız tarih bilgisiyle baktığımızda böyle başa böyle tarak gelebilir diyoruz.”
YAŞAM’IN PORTRESİ
Elbette, görüntü yönetmeni Vedat Özdemir’in varlığı müthişti. Sonra montajda Yücel Kurtul inanılmazdı. Ufuk açan bir adam oldu. Olumsuz dahi olsa o anda öyle bir etki yaratmış gibi görünse de onlar benim biricik kazanımlarım. Başarı bir şeyler öğrenebilmekti ben de öğrendiğime inanıyorum. İkinci film var mı kafanızda, oluştu mu bir şeyler? Evet var. Kendimi (filmi aslında) ifade etmenin yolu neyse, kaç yolu varsa deneyeceğim. Ama sinema iki heves bir kalas olacak bir iş değil. Elbette ki paraya ihtiyaç oluyor. Yazan çizen biri olarak son dönem yaşanlarla ilgili kafanızda bir şeyler oluştu mu? Çekmek ister miydiniz bu süreçle ilgili film? Söylemek istediklerimi de söyledim aslında. Bir süre Sol’da ve Karşı’da yazdım. Elbette Gezi’nin içinde olup da burada ne hikayeler çıkar dedik, ağzımız sulandı ama ilk kime piyango vuracak bilmiyorum. O kadar zengin bir malzeme var ki orada bunu yapan ilk kişi bir barem belirlemiş olacak. Herkes rölantide ama bence düşünmeden yapmak lazım.
İSMMMO YAŞAM l 33
İş ortamlarında nezaket ve saygı yoksunluğu giderek büyüyen bir sorun… Davranışlara ve kullanılan dile dikkat etmemek verimi düşürürken, kişi ve kurumları da olumsuz etkiliyor. Bir saygısızlıkla karşılaştığınızda neler yapmanız gerektiğini de bilmeniz gerekiyor.
Saygılıyım, saygılısın, saygılı
KARİYER
AYŞEGÜL EMİR
cüğünü sürekli kullanırız ama bunu yaparken derin ve gerçek anlamını bilmeden hareket edebiliriz. Kısaca saygı ve saygınlık birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzla ilgili bir konu” diyor. ‘GüSaygı ya da saygı yoksunluğu… Günümüzde birçok işnaydın’ demek ama bunu gerçekten dilemek. ‘Lütfen’ demeyerinde önemli bir sorun. İş bulmanın zorluğu, aşırı rekabet, yi, teşekkür etmeyi hatırlamak... Bunların hepsi sıradan gefarklı karakterlerin bir araya gelmesi ve kurum kültürü olmayışı lebilir ama yavaş yavaş anlamlarını yitiriyorlar. Özellikle de iş ortamlarındaki saygı seviyesinin düşmesine neden olabiliyor. işyerlerinde kayıp hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Tecir, kullaHem işyerlerinde hem de işyerlerinin dışında saygı ve nılan dil konusunda dikkatli olunması gerektiği uyarısında bunezaket yoksunluğunu gösteren birtakım davranışlarla karlunuyor. Aksi halde bu tür basit gibi görünen konularda başılaşıyoruz. Yapılan araştırmalar ve anketler çalışanların neşarısızlık yavaş yavaş gelen bir saygısızlığın göstergesi olabiliyor. zaket ve saygı yoksunluğunu ciddi ve giderek büyüyen bir soYaprak Tecir, duyguları yönetmek ve kontrol etmenin bizi run olarak gördüğünü gösteriyor. Bu tür bulgular, böyle davsaygısızlık tuzağına düşürecek hareketlerden koruduğunu beranışların verimi körelttiğine ve gerek kuruluşları gerekse toplirtiyor. “Saygı, davranışlardan ve uyumdan ibaret değil. Taklumu olumsuz olarak etkilediğine dikkat çekiyor. dir edilme, etkileşim ve güçlü bir kurum kültürü oluşturma koYaprak nularında da kilit bir role sahip. Saygı bir tavır olmanın yanı VERİMİ DÜŞÜRÜYOR Tecir sıra ayrıca kişisel bir niteliktir” diyen Tecir, iş arkadaşlarına Peki, bu sorunu azaltmak için yapılması gerekenler nesaygı göstermenin çok önemli olduğunu altını çiziyor. Tecir, “Çaler? Profesyonel nezaket uzmanı ve imaj danışmanı Yaprak lışanlar birbirine karşı kaba ve bencil olursa saygı ortadan kalkmış deTecir, birlikte daha iyi çalışmak için herkesin saygılı davranışın ne olduğu mektir ve çalışmadan verim elde etmek güç bir hal alır” diyor. konusunda aynı bilinçte olması gerektiğini vurguluyor. Tecir, “Saygı söz-
34 l İSMMMO YAŞAM
MAYIS-HAZİRAN 2014
Tecir’in anlattığını göre, sizden pozisyon olarak daha yukarıda olanlara saygı göstermeniz de önemli. Yöneticiniz, patronunuz sizden daha çok yetkiye sahip ve iş yaşamınızda çok büyük değişiklikler yapabilirler. Bu tür kişilere saygı göstermeniz sahip olduğunuz ve olacağınız işler açısından da önemli. İş arkadaşlarınıza, patron ve yöneticinize saygı gösterirken, kendinize saygı göstermeyi de unutmayın. Tecir, “Kendinizi sürekli geliştirmelisiniz. Bunu ister bir eğitime katılma şeklinde isterse rahatlık bölgenizi terk edip gönüllü olarak yeni görevlere katkıda bulunma şeklinde yapabilirsiniz” diye konuşuyor.
DAVRANIŞLARINIZI GÖZDEN GEÇİRİN
MAYIS-HAZİRAN 2014
l Harekete geçmeden önce sözcüklerinizin ve eylemlerinizin başkaları üzerindeki etkisini göz önünde bulundurun. l Sözlü iletişim, beden dili ve dinleme gibi tüm iletişim alanlarında gösterdiğiniz saygı konusunda kendinizi denetleyin. l Öfkenizi harekete geçiren hassas noktalarınızın farkında olun. Sizi neyin öfkelendirdiğini bilmek tepkilerinizi kontrol etmenizi ve uygun tavırlar geliştirmenizi sağlar. l Hareketlerinizden sorumlu olduğunuzu unutmayın. l Çatışmaları çözümlemede olumlu ve çözüm
odaklı bir yaklaşım geliştirin. l Tahminlerden çok gerçeklere güvenin. l Başkalarının ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak onlara da odaklanın ve kendinizi dünyanın merkezinde zannedermiş gibi görünmeyin. l Örnek olun-saygılı davranış için bir model oluşturun. l Eleştiri ve yargılardan etkilenmeden adil davranın. l Bağ kurun, ilgi gösterin, hal ve hatır sorun. l Takdir etmesini bilin. l Hatalı olduğunuz da söyleyin, saklamayın.
l Yüksek sesle telefonla konuşmak. l Toplantılara geç katılmak. l Başkasının bilgisayar ekranını gözetlemek. l İş arkadaşınızın masasında ona ait gereçleri kullanmak. l ‘Lütfen’ ve ‘teşekkürler’ demeyi ihmal etmek. l Çok aşırı parfüm sıkmak. l Yüksek sesle sakız çiğnemek. l Sona kalan bir şeyi yerine yenisini koymadan bitirmek. l Birinin arkasından konuşmak. l Hata sizdeyken suçu başkasına atmak.
l Birinden sizin için yalan söylemesini beklemek. l Başkasının başardığı bir işi kendiniz yapmış gibi göstermek. l Birinden görevi olmayan bir işi yapmasını rica etmek. l Başkalarını sizinle aynı politik görüşü paylaşmaya zorlamak. l Başkasına ait bir postayı açmak. l Uygunsuz şakalarda bulunmak. l Ortak kullanım alanlarında sigara içmek, l Sorumluluklarınızı bilmemek.
YAPILMAMASI GEREKENLER
KARİYER
Yaprak Tecir, saygısız bir davranışla karşılaşılınca yapılması gerekenlerle ilgili de şunları söylüyor: “Proaktif olun. Sorunu doğrudan sorun yaşadığınız kişiyle çözmeye çalışın. Tekrar gerçekleşene kadar beklemeyin ya da sorunun kendiliğinden ortadan kalkacağını düşünmeyin. Sizi rahatsız hissettiren kişiye yaklaşın ve bundan nasıl etkilendiğinizi açıklayarak buna bir son vermesini istediğinizi belirtin. İç sesinizi dinleyin. Kendinizle yüzleşerek dürüst bir şekilde davranışlarınızı gözden geçirin ve karşınızdakine de böyle yapmasını söyleyin. 24 saat bekleyin. Karar verirken acele etmeyin, düşünceli olmanın gücünden yararlanın. Bir ekiple çalışırken alınan kararlar her zaman sizin istediğiniz şekilde olmayabilir. Grup lideriyle ya da grupla saygı çerçevesinde anlaşıp alınan karara uyum sağlayarak başarılı adımlar atabilirsiniz. Sözünüzde durun. Bir şeyi teslim etmeye söz verdiyseniz zamanında teslim edin. Sözünüze sadık kalın. Bu şekilde güvenirliğiniz sayesinde saygı kazanabilirsiniz.”
SAYGINLIK İÇİN BUNLARI YAPIN
İSMMMO YAŞAM l 35
EĞİTİM
Önce oku, sonra okut! Okuma alışkanlığı "çocukluk döneminde" kazanılıyor. Uzmanlara göre anne-babaların küçük yaştaki çocuklarının okuma gelişimine yapacakları en büyük katkı “model” olmak. İşte çocuklara kitabı sevdirecek birkaç taktik…
36 l İSMMMO YAŞAM
CAN KIZILDAĞ
Günümüzde ebeveynlerin en çok şikayet ettikleri konulardan biri, çocuklarının kitap okumamaları... Halbuki okuma alışkanlığının temeli aile içinde atılıyor. Uzmanlar; okumayan ebeveynlerin çocuklarının gerçek anlamda okuma alışkanlığına sahip olmasının beklenemeyeceğine dikkat çekiyor. Çocukların erken yaşta kitap okuma alışkanlığı kazanması için ailenin model olmasının önemli olduğunu kaydeden Pedagog
Öznur Simav, "Ebeveyn çocuğu ile paylaşımcı şekilde, merak duygusunu uyandırarak, alışkanlık kazandırma çabası içinde olmalıdır" diyor. Kitap okuma alışkanlığının temellerinin neredeyse bebeklik çağında atılmaya başladığını belirten Simav şöyle devam ediyor: "Bebek elleri ile kavrama yapabildiğinden kumaş gibi malzemelerden yapılmış, yuvarlak hatlı bir-iki yapraklı kitaplar verilebilir. Banyoda oyun ve yıkanma bir arada düşünülerek naylon malzemelerden yapılmış, suya dayanıklı kitaplar 12 yaşlar için uygundur. 3-4 yaşlarında sayfa sa-
MAYIS-HAZİRAN 2014
yıları artar, renk ve figür sayısı biraz daha çoğalır. Çoğunlukla objeleri ve bazı kavramları tanıtan bu kitaplarda her sayfada birer sözcük kullanılabilir. Çocuk harfleri de görsel olarak tanımaya başlar." Okulöncesi dönemde kısa öykülerin ve masalların çocukların ilgisini çektiğini anlatan Simav, çocukların bu dönemde anlatılan öyküleri dinlemekten büyük zevk aldıklarını kaydediyor.
ÖYKÜ KİTABI HAZIRLAYIN
Çocuklarla öykü oluşturma ve yarım bırakılan öyküyü birlikte tamamlamanın önemine dikkat çeken Simav, "Öykülerin ses tonuna, noktalama işaretlerine, mimiklere dikkat edilerek okunması ve anlatılması çok önemlidir. Çocuğun okunan ya da anlatılan öyküyü çok iyi anlaması gerekir ki bundan zevk alabilsin" diyor. Çocukla birlikte öykü kitabı hazırlama etkinliği yapılabileceğini belirten Pedagog Öznur Simav, çocuğun böylece kendisinin bir eser ürettiğinden mutlu olacağını söylüyor. Simav, "Kitap, değişik malzemeler kullanılarak kolaj şeklinde hazırlanabilir. Anne ya da baba ile birlikte üretilen öykünün resimlenerek hazırlanması şeklinde de olabilir. Çocuğun değişik zamanlarda yaptığı resimler derlenerek birlikte bir öykü üretilerek kitap da hazırlanması da çok ilgisini çekebilir" şeklinde konuşuyor.
Kitap sevgisi kazandırmak için çocuğunuzun odasında küçük ve sevimli bir kitaplığa yer verilebilirsiniz. Hatta kitaplığı çocuğunuzla birlikte tasarlanıp, boyayabilirsiniz. Bunları
MAYIS-HAZİRAN 2014
• • • • • • •
Çocuğunuzu, doğum günü gibi özel günlerinde kitapla ödüllendirin. Ona ve arkadaşlarına hediye seçiminde hep kitabı öncelikli olarak sunun. Aile sohbetlerinde okunan kitaplar ya da yazılarla ilgili yorumlar paylaşın. Bir kitapla ilgili konuşarak onun merakını uyandırmaya çalışın. İlköğretim çağında çocuğunuzu uygun dergilere abone yapın. Evde, sınıfta ya da bir yerde beklenirken kitap okuyarak çocuğunuza örnek olun. Evinizi çocukların kitaplara kolay ulaşımını sağlayacak şekilde dizayn edin.
yapsanız da çocuğunuz kitap okumaya ilgi duymayabilir. Zira günümüzde televizyon ve bilgisayar gibi görsel kullanımlı araçlar kitap okumanın önünde en büyük engeller… Pedagog Öznur Simav, "Bu araçların kullanımında, yarar en üst düzeyde düşünülerek, programlar seçilmeli. Kitap okumayı sevdirecek, kitaba ilgi uyandıracak program seçimleri, ebeveynlerin üzerinde önemle duracakları hususlar olmalı" diye görüşlerini özetliyor. Evde, bahçede, sınıfta, bekleme gerektiren yerlerde mutlaka gazete, dergi, kitap gibi okumayı çağrıştıracak kaynakların bulundurulmasına dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Simav, kolay ulaşılırlık sağlanan kitapların merak duygusu uyan-
dırabileceğini ifade ediyor.
YAŞA UYGUN KİTAP
Kitap seçiminde yaş ve gelişim seviyesine uygunluğunun çok önemli olduğunu belirten Simav, şöyle konuşuyor: "Çocuğun yaş, beğeni ve gelişim seviyesine uygun kitap seçimi de okumaya ve kitaba ilgiyi doğru orantılı olarak etkiler. Çocuğun zevk alamayacağı bir kitap, okuma isteğini köreltir. Gelişim seviyesinin altında bir kitap ilgi çekmez, yine gelişim seviyesinin üstünde bir yayın da algılama problemi yaratacağından sıkıntı yaratabilir" diyor.
EĞİTİM
TELEVİZYONA DİKKAT!
KİTABI SEVDİRME TAKTİKLERİ
İSMMMO YAŞAM l 37
SAĞLIK
Evhamlı anne sendromu
Çocuklarını korumak için fazla evham yapan anneler, istemeden onlara zarar veriyor. Kendisine evhamlı anneyi rol model olarak seçen çocuklar; kaygılı, çekingen, hatta korkak olabiliyor. Uzmanlar evhamlı annelere kendilerini rahatlatacak alternatif düşünceler geliştirmelerini öneriyor.
38 l İSMMMO YAŞAM
ILGIN ŞENYÜZ
Sağlık bir bütün… Hem ruh hem de beden sağlığına sahip olanlar mutluluğu ve huzuru yakalayabiliyor. Sağlıklı nesillerin yetişmesi, sağlıklı ebeveynlere bağlı… Anne ve babaların tutumları çocukların ruh sağlıkları üzerinde son derece etkili oluyor. Halk arasında ‘evham’ denilen kaygı durumunu kontrol edemeyen anne ve babalar çocuklarına istemeden kötülük yapıyorlar. Özellikle annelerde yoğun olarak görülen kaygılar çocuklar üzerinde olumsuz psikolojik etkilerin oluşmasına zemin hazırlıyor. Aşırı kaygılar; çocuklarda özgüven eksikliği, içe kapanıklık gibi durumların ortaya çıkmasına neden oluyor. REEM Nöropsikiyatri Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, evhamlı annelerin çocuğun her adı-
MAYIS-HAZİRAN 2014
mını kontrol etmeye çalıştığını, çocuğunun başına sürekli kötü bir şey gelecekmiş hissine kapılıp bunu tutum ve davranışlarında gösterdiğini belirtiyor.
KURDUĞUNUZ CÜMLELERE DiKKAT! Dr. Mehmet Yavuz’un anlattığına göre; evhamlı anneler sık sık kaygılarını içeren cümleler kuruyor. “Aman dikkat et”, “Düşersin”, “Canın yanar” gibi cümleleri kuran anne, çocuğuna aslında şu mesajı veriyor: “Hayat tehlikeli, güvende değilsin ve her an başına bir şey gelebilir!” Çocuğun 3 yaşından itibaren anneden ayrı bir birey olmaya başladığını belirten Dr. Yavuz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu yaşlarda sosyalleşmeye başlayan çocuk, ebeveynlerinden ve çevresinden hayatın nasıl olduğuna dair fikri edinmeye başlar. Kendisine rol model seçebilir. Bu rol modeli seçerken etrafı gözlemler. Çocuk kendisine evhamlı anneyi rol model olarak seçebilir. Bu da kaygılı, çekingen, hatta korkak çocuklar yaratır. Anneler istemeden de olsa bireyselleşemeyen, annenin yanından ayrılamayan, yeni arkadaşlıklar kurmakta zorlanan, annenin yanında olmadığı durumlarda terk edildiğine dair kaygılar yaşayan şüpheli çocuklar yetiştirebilir.” Ebeveynlerin aşırı koruyuculuğu çocuğun okul başarısını ve okula uyumunu da olumsuz etkiliyor. Aşırı koruyucu ortamda yetiştirilerek bir anlamda büyümesine izin verilmeyen çocukların toplum içindeki gelişimi de engellenmiş oluyor. Bu da onların arkadaş ilişkilerini olumsuz etkilerken, kimi zaman arkadaşları tarafından dışlanmasına yol açıyor.
ALTERNATiF DÜŞÜNCE GELiŞTiRiN
MAYIS-HAZİRAN 2014
• “Annelik sürekli bir endişe halidir” diyenlere inanmayın. Gerçek annelik yaşadığınız endişeyi çocuklarınıza yansıtmamak ve birey olmalarını sağlamak. • Çocuğunuz parkta düştüğünde panik olmayın. Eğer onu umursamazsanız oyuna devam eder. Panik olursanız, düşen çocuk korkudan ağlar çünkü kaygınız ona geçmiştir. • Evhamlı anneyseniz alternatif düşünce geliştirin. “Çocuğum sokakta oynarsa başına bir şey gelebilir” düşüncesi yerine; “Çocuğum defalarca sokakta oynadı ama başına bir şey gelmedi.”, “Sokakta oynaması onun gelişimi için önemli” diye düşünün. • Çocuğunuzun sokakta oynarken çok mutlu olduğunu hatırlayıp, onun mutluluk görüntüsünü gözünüzün önüne getirin. • Aşırı evhamlıysanız kendinize de zaman ayırın. Yeni bir hobi edinin ya da spor yapın. Sosyal sorumluluk projelerine katkıda bulunmak da size iyi gelecektir. • Eşinizden ve yakın çevrenizden çocuk bakımı konusunda yardım istemekten çekinmeyin. • Tüm çabalarınıza rağmen aşırı kaygılanmaktan kurtulamıyorsanız profesyonel destek alın ve bunun tedavi edilebilir bir durum olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
SAĞLIK
Peki evhamlı anneler kendisini nasıl rahatlatıp, tutum ve davranışlarını değiştirebilir? Evhamlı annelerin kaygı yüklü düşünce ve görüntüler ile başa çıkabilmesi için alternatif bir düşünce ya da görüntü üretip odaklanması öneriliyor. Örneğin kaygılı bir anne, “Çocuğum defalarca sokakta oynadı ama başına bir şey gelmedi.”, “Ona sokakta oynarken dikkat etmesi gereken şeyleri öğrettim, kendini koruyabilir.”, “Sokakta oynaması onun gelişimi için önemli” derken aklına da çocuğunun sokakta oynarken mutlu olduğu görüntüsünü yerleştirebilir. Dr. Mehmet Yavuz bu konuda önerilerini şöyle sürdürüyor: “Burada annelerin yapabileceği bir başka şey de, aksattıkları diğer rolleri hatırlamaları ve dikkatlerini başka yöne çekme denemeleri yapmaları. Örneğin; annenin bir spor etkinliğine ya da sosyal sorumluluk projesine yönelmesi, kendine vakit ayırması doğru olabilir. “Dışarısı tehlikeli gitme, evde otur” gibi yaklaşımlar sağlıklı bir ego gelişimi engeller. Buradaki kritik nokta, çocuğu korurken ona psikolojik bir zarar vermemek. Anne evhamın kendi problemi olduğunu, tehlike olasılığının hesapladığından çok daha düşük olabileceğini bilmeli.”
KAYGILI ANNELERE ÖNERiLER
İSMMMO YAŞAM l 39
DOSTL ARIMIZ
Büyük ırktan gelen köpekler 6 yaşından, küçük ırklar ise 8-9 yaşından sonra yaşlılık belirtileri gösteriyor. Yaşlandığında çabuk yorulan, iyi göremeyen, duyamayan dostunuzun son yıllarını iyi geçirmesi için özel bir bakıma ihtiyacı var.
Yaşlı köpeklere ‘özel bakım’ ILGIN ŞENYÜZ
En uzun yaşayan köpeğin 29 yaşında öldüğünü biliyor musunuz? Ancak bu nadir bir durum… Genellikle küçük köpekler daha çok yaşasa da bir terrier’in ömrü ortalama 15 yılı ancak buluyor. Boxer cinsi bir dostumuz ise genelde 9 yaşında bizlere veda ediyor. Kangal cinsi köpeklerin ise ortalama ömürlerinin 11 yıl olduğu saptanmış. Genelde büyük ırklar 6 yaşından, küçük ırklar ise 8-9 yaşından sonra yaşlılık belirtileri gösteriyor. O hoplayan, zıplayan enerjik ve neşeli dostumuz gidiyor; yerine çabuk yorulan, iyi göremeyen, duyamayan, hatta tuvaletini kaçıran size muhtaç bir canlı geliyor. Dostlarımıza bu yaşlılık gün-
40 l İSMMMO YAŞAM
lerinde özel bakım gerekiyor. Bu bakımın detaylarına geçmeden önce belirtmeliyiz ki, yaşlılık günlerinde sağlık kontrollerini aksatmamak çok önemli. Yaşlı köpeklerin yılda iki kez kan ve idrar tahlillerinin yapılması gerekiyor.
YAVAŞ VE UNUTKAN Veterinerler köpeklerin yaşam sürelerinin genetik yapılarına, bakım ve beslenmesindeki özene, egzersiz kalitesine, aşılama ve sağlık kontrollerinin düzenli yapılmasına ve ona gösterilen sevgiye bağlı olduğunu söylüyorlar. Yaşlanan dostlarımızın genellikle hareketleri yavaşlıyor, merdivenleri
MAYIS-HAZİRAN 2014
bile duraksayarak çıkıyor, yürüyüşleri giderek kısalıyor. Yaşlanan köpekler unutkanlaşıyor ve daha sık hastalanıyorlar. Yaşlı dostlarımızın doğru beslenmesi onların ömürlerini uzatıyor. Genellikle yaşlanan köpeklerin aktivitesi azaldığı için metabolizmaları yavaşlıyor. Bu da aşırı kilo almaya hatta obeziteye yol açabiliyor. Birçok hastalığın kilo ile yakın ilişkisi olduğu muhakkak. Düşük kalorili, selüloz oranı yüksek ve kaliteli protein içeren gıdalarla yaşlı köpekleri günde iki kez beslemek yeterli… 8 yaşın üzerindeki köpeklere, kaliteli bir markanın, yaşlı hayvanlara özel yapılmış mamalarını yedirebilirsiniz. Bu tür mamaların yağ oranı oldukça düşürülmüş. Böbrekleri ve karaciğeri zorlamayan bu mamalar, eklem desteği sağlayan vitaminler de içerdiğinden muhtemel sıkıntıları önlüyor. Tüm köpeklere olduğu gibi yaşlı dostlarımıza da evde pişen yiyeceklerden vermemek gerekiyor. Mutlaka elden bir şeyler yedirip iletişim kurmak istiyorsanız, günde bir tane havuç ya da yarım elma verebilirsiniz. Muz, portakal gibi asit oranı yüksek gıdaları ise kesinlikle vermeyin çünkü bunların mide kanaması riskini artırdığı biliniyor.
AŞIRI SU İÇİYOR MU? Peki yaşlanan dostlarımızda daha çok hangi sağlık problemleri ortaya çıkıyor? Yaşlı köpeklerde en çok eklem rahatsızlıkları, karaciğer, böbrek yetmezlikleri görülüyor. Bunlar da genellikle beslenme hatalarından kaynaklanıyor. Köpeğinizin beslenme alışkanlıklarını bilir, hareketlerini tanırsanız ondaki değişimleri daha rahat takip edebilirsiniz. Eğer köpeğiniz aşırı su içiyor, kilo kaybediyorsa böbrek ve karaciğerlerde sorun olabilir. Aşırı su içmeye bağlı idrar artınca proteinler de vücuttan dışarı atılır. Bu da adele kaybına yol açabilir. Gerek böbrek, gerekse karaciğer rahatsızlıklarının tanısı veterinerdeki kan ve idrar tahlili ile rahatlıkla konulabiliyor. Bu nedenle yılda iki kez yaşlı köpeklerin düzenli teste girmesinde fayda var. Ayrıca tuz, protein ve şeker düzeyinde azalma bu hastalıkların gelişimini yavaşlatır. Zaten veterinere gittiğinizde dostunuza uygun "diet" de verir.
Yaşlı köpeklerde şişmanlık da ciddi bir problem… Şişmanlık kalp ve akciğer hastalığı riskini arttırırken eklemlerin üzerine ekstra ağırlık bindirerek ağrıya neden oluyor. Ağrı ya da eklemlerdeki bozulma dostunuzun hayat kalitesini düşürüyor. Eklemlerdeki kayganlığın azalması sürtünmeyi arttırıyor. Eklemler genellikle sertleşerek şişiyor. Böylece köpek topallamaya başlıyor. Göz şeffaflığının erken tespiti de önemli… Göz lenslerindeki katarak görüş kaybına neden olduğu için tedavi edilmesi şart. Ancak yavaş ilerleyen bir rahatsızlık olduğunu da belirtelim.
MAYIS-HAZİRAN 2014
• Yaşlı köpeklerin görme, işitme, koklama ve tat alma duyuları zayıflıyor. • Dostlarımız artık daha unutkan oluyor. Bu nedenle çevrelerine ilgileri azalırken, komutlara yanıt vermekte zorlanıyorlar. • Günün büyük bölümünü uyuyarak geçiren dostlarımızın uyku kaliteleri de düşüyor. Bu nedenle bazen sinirli olabiliyorlar. • İdrar kaçırma ve kabızlık gibi rahatsızlıklara yaşlı dostlarımızda daha çok rastlanıyor. • Oluşan eklem rahatsızlıkları onların zor hareket etmesine neden oluyor. • Diş eti problemleri de görülüyor. • Derileri kalınlaşan köpeklerde küçük et benleri de oluşabiliyor. Bu benlerin veteriner hekime gösterilmesinde fayda var. • Tüylerde matlaşma ve renk değişikliği de olabiliyor. Koyu renkli tüyleri olanların tüylerinde beyazlama olurken, açık renkli köpeklerin tüyleri ise kahverengine dönüşebiliyor.
DOSTL ARIMIZ
EKLEM RAHATSIZLIKLARI
UYKUCU VE UNUTKAN
İSMMMO YAŞAM l 41
LEZZET
Manastırda bir restoran
Zeytinburnu’nda tarihi bir binada hizmet veriyor. Tarihi bir atmosfer ve kuş cıvıltıları içinde bir bahçe sunmasının yanında lezzetli yemekleri de müdavimlerini çekiyor. En çok köftesi ve et şişleri ilgi görüyor.
42 l İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN
Tarihi bir bina, kuş sesleri, yemyeşil çimenler ve kocaman lavanta bahçesi… Adeta geçmişe götürüyor. Sanki İstanbul’un merkezinde değilsiniz de tarihi bir mekanda yolculuğa çıkmışsınız gibi… Eski İstanbul’u aratmayan bir atmosfer. Zeytinburnu’ndaki Manastır Cafe&Restaurant’tayız… Balıklı Rum Vakfı’na ait eski ve yıkık durumdaki bir manastırın bahçesinde resto-
re edilen bir binada hizmet veriyor. İki yıl önce faaliyete başlayan şirin bir restoran. Güzel ve sıra dışı atmosferinin yanında tertemiz bir ortam, bol çeşit ve uygun fiyat sunuyor. Zeytinburnu Merkezefendi’de, Silivrikapı Yolu üzerinde… Mübadele sonrasında terk edilen eski manastırın binası ve çevresi zamanla mermerci ve hurdacıların faaliyet alanı olmuş. Derme çatma yapılara karşı mühendis Erol Yümlü ve mimar İlhami Kurt bir restorasyon çalışması hazırlamış. Anıtlar Kurulu ta-
MART-NİSAN 2014
rafından da onaylanan proje sonrasında restoran yapılması için kollar sıvanmış. Tarihi iki katlı bina harabelerden kurtarılarak gerçek kimliğine kavuşturuldu. Herkesin uğrak noktası olan bir restoran artık burada hizmet veriyor. Mekanın işletmesini Erol Yümlü’nün eşi Simge Yümlü yapıyor.
KÖFTE VE ŞİŞİ MEŞHUR
Simge Yümlü, 2007 yılında restorasyon projesine başlanan yapının inşaatının 2010’da tamamlandığını belirterek, aynı yıl faaliyete geçtiğini ancak 2012 yılında işletmeyi kendisinin devraldığını söylüyor. Dünya mutfaklarından örnekler sundukları restoranda menüdeki bütün yemekleri katkı maddesi içermeden, dokuz çalışanıyla beraber bizzat hazırlıyor. Her damak tadına hitap eden bir menüleri var. Bir vejetaryen de istediğini bulabiliyor, et seven biri de…Yümlü, en çok köfte ve et şişlerinin ilgi gördüğünü aktarıyor. Hazırladığı köfteye müşterileri ‘Anne Köftesi’ adını koymuş. Salatalardan da Yunan salatası ilgi görüyor. Spesiyalleri olan iki çeşit de tatlıları bulunuyor. Sadece kendi restoranlarında yapılan tatlılar Manastır Spesiyal ve Milföy tatlısı. Yümlü, Türkiye’de gerçek Frappe içilen tek yer olduklarını da iddialı bir şekilde vurguluyor. Fiyat skalaları da herkesin erişebileceği ortalamada. Köfte ve tavuk yemekleri 14 TL, et yemekleri 16 TL. Yani 20-30 TL arasında güzel bir yemek yiyip üzerine tatlı ve kahvenizi içebilmeniz mümkün. Yümlü, sabahları kuş sesleri arasında yeşillikler içinde kahvaltı etme imkanı da sunduklarını belirtiyor. Manastır Cafe&Restaurant’ın hafta içi yoğunlukla hedef kitlesi tıbbi mümessiller, doktorlar, öğretmenler ve civardaki tekstil firmalarının çalışanlar. Hafta sonu ve akşamları ise çoğunlukla aileleri ağırlıyorlar. Bununla beraber eski manastır olması nedeniyle başta Yunanlılar olmak üzere Rus, Bulgar ve Romenlerden oluşan yabancı misafirleri de oluyor. Ramazan dolayısıyla iftar yemeklerinde de kalabalık grupları ağırlıyorlar.
ÜNLÜ İSİMLER AĞIRLADI
MART-NİSAN 2014
Manastır Cafe&Restoran’ın faaliyet gösterdiği binanın geçmişi 150 yıl önceye gidiyor. Simge Yümlü, Manastır’ın tarihi hakkında şu bilgileri veriyor: “Aslında birbirine yapışık iki binamız var. Biri yaklaşık 150 yıllık. Büyük bir restorasyon gördü. Çünkü çok kötü durumdaydı. Restorasyonu eşim Erol Yümlü yaptı. Bina fırın olarak hizmet vermiş yıllarca. Yapıldığı dönemde sur dışında olduğu için sur içine ekmek yapıp dağıtırmış.1970’lere kadar da hizmet vermeye devam etmiş. Ancak kuyu suyu kullanıldığı için o dönemde kapatılmış ve daha sonra mermerciler tarafından kiralanmış. Yan bina yanmış ve çökmüş. Orada şimdi yeni bir bina var. Önceden tam bir harabe halindeydi.” dini sorularla çok karşılaştık. Özellikle domuz etiyle ilgili olarak... Şimdi kendimizi iyi ifade ettiğimizi görüyorum. Hizmeti sektörü çok zor. İnsanlar kişilere bağımlı aslında. Bir gün olmasam misafirlerim olmadığım günü biliyorlar. Aranıyor olmak güzel ancak gerçekten de her şeye yetişmek zor. Bununla beraber her zaman aynı tadı tutturmak ve insanlarla ilişkilerinizin süreklilik göstermesi de önemli. Çünkü onlar geldiği sürece ayakta kalabiliyorsunuz.” Keyifli bir ortamda çalışmaya devam etmeyi hedeflediklerini dile getiren Yümlü, eşinin kendisini yeni yerler açma konusunda teşvik ettiğini de belirtiyor. O, Manastır’ı açılması ve buranın yapılmasında en büyük katkıyı Balıklı Rum Vakfı Başkanı Sayın Dimitri Karayani’nin verdiğini anımsatıyor. Restorasyondan sonra ise en büyük destekçilerinden biri de Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın olmuş. İkisine de müteşekkir olduğunu belirtiyor.
LEZZET
Manastır’ın kapasitesi kışın 60 üst, 20 alt katta olmak üzere 80 kişi. Yazın bu kapalı mekana ilaveten bahçesiyle beraber 100 kişiyi ekleyebiliyorlar. Organizasyonlara da açıklar. Simge Yümlü, başta Georgia Senatörü olmak üzere birçok milletvekili ve belediye başkanını ağırlamış olmanın da gururunu yaşadıklarını kaydediyor. Bu aynı zamanda Yümlü’nün ilk restoran deneyimi. Menü seçiminden yapılan tüm yemeklerin tarifine kadar her şey ona ait. O, yaşadığı deneyimleriyle ilgili şunları anlatıyor: “İlk zamanlar insanlara kendimizi ifade etmekte zorlandık çünkü bir manastırın karşısında ve turistleri de ağırlayınca yemekle ilgili
150 YILLIK BİNADA HİZMET
İSMMMO YAŞAM l 43
Ayaklarda yaz bayramı
Bu sezon daha büyük bir ayakkabı dolabına ihtiyacınız olacak. Sivri burun modası geri dönerken, üzeri boncuklu ve payet işlemeli babetler, kır çicekli dolgu topuk ayakkabılar, etnik desenlerle süslenmiş sandaletler… Birbirinden farklı ayakkabı, sandalet ve terlik tasarımları vitrinlerde boy gösteriyor.
MODA
CAN KIZILBAĞ Yaz mevsiminin şifresi "özgürlük" ve "rahatlık"tır. Bu yaz tıpkı kıyafetlerde olduğu gibi ayakkabı, sandalet ve terlik modellerinde rahatlık ve şıklık ön planda. Farklı trendlerin yer aldığı 2014 yaz sezonunda topuksuz düz ve genellikle metalik, taba renkleri hâkim olan modeller yer alırken bununla birlikte topuklu giymekten vazgeçemeyenler için kullanımı kolay dolgu topuklu sandaletler de vitrinlerde boy gösteriyor. Sandaletler, sade modellerin yanı sıra renkli ve hareketli tasarımlar, narin
44 l İSMMMO YAŞAM
detaylarıyla sezon trendlerini yansıtıyor. Bu sezonun ayakkabı, sandalet ve terlik tasarımlarını İSMMMO okuyucuları için araştırdık...
KIR ÇİÇEKLERİNDEN ESİNTİLER
Moda dünyasında bir kaç sezondur önemli bir yeri olan sivri burun ayakkabılar bu sezon da revaçta. Sivri burunlu topuklu ayakkabıların yanı sıra, sivri burunlu babetler de dikkat çekiyor. Son yıllarda üst üste moda olmayı başaran ve pek çok kadın tarafından sevilerek kullanılan dolgu topuk ayakkabılar bu sezon da trend olmaya devam edi-
MAYIS-HAZİRAN 2014
yor. Topuklu ya da topuksuz pek çok tasarımda bilekten bağlı modeller dikkat çekiyor. Bu sezon çiçek desenli keten kumaşlar ve hasır tabanlar popüler. İri çiçekli desenler dışında, küçük kır çiçeklerinden esinlenilen ayakkabılar da elbise ve eteklerin altında estetik ve romantik bir görünüm yaratıyor. Üzeri boncuklu veya payet işlemeli modeller, transparan modeller kadar jean kumaşından yapılan ayakkabılar da yazlık giysilerle kombin yapmak isteyenlere zengin fırsatlar sunuyor.
DAHA ŞIK VE SÜSLÜ
MAYIS-HAZİRAN 2014
MODA
Yaz mevsiminin vazgeçilmezi olan sandaletler bu sezon daha şık ve daha süslü... Zımba, toka ve etnik desenlerle süslenmiş sandaletler sezonun en fazla tercih edilecek modellerinden olmaya aday. Bu yaz sandalet tipi bantlı terliklere de çok popüler. Özellikle altın, gümüş ve bakır tonlarını daha çok görecekseniz. Firmaların bu sezon vitrinlerine taşıdığı tasarımları ise şöyle: Natürel renkler her zamanki gibi vazgeçilmez seçenekler sunsa da Nine West’te bu sezon parlak ve canlı renkler, metalik pırıltılar, karışık desenli baskılar da natürel koleksiyon kadar ilgi çekiyor. Yaz sezonunun olmazsa olmazları yüksek topuklu sandaletler, bantlı modeller, açık burunlar ve babetler koleksiyonda dikkat çekiyor. Mango koleksiyonunda bu sezon dolgu ayakkabı modelleri, topuklu sandalet modelleri, stilettolar, günlük sandaletler yer alıyor. Koleksiyonda siyah, bej, kırmızı, mavi, yeşil ve sarı gibi renkler öne çıkıyor.
Sade ve modern çizgisini her bir tasarımda sunan Reef, yazın enerjisini parmak arası terlik koleksiyonuyla sahillere taşıyor. Koleksiyonda egzotik yaz renkleri buluşuyor. Polaris koleksiyonunda siyah, beyaz, mercan, yeşil gibi tonlarla renklenen kelebek ve çiçek detaylı parmak arası terlikler öne çıkıyor. Topuklu veya topuksuz olarak püsküllü sandaletleri bu yaz sıkça görüyoruz. Sezonun trendlerinden olan püsküller Gucci koleksiyonunda dikkat çekiyor. Twigy'de dolgu topuklu sandalet modelleri öne çıkıyor. Stella McCartney, sandalet koleksiyonunda altın, gümüş ve krokodil detaylı modeller yer alıyor. Sandaletlerde metalik detaylar dikkat çekiyor. Dünyaca ünlü markalar olan Ancient Greek Sandals, Giuseppe Zanotti ve Paul Andrew'in sandaletlerinin satışa sunulduğu Beymen'de birbirinden şık ve zarif tasarımlar bulunuyor. Rahatlığın ön planda olduğu, Antik Yunan esintilerini günümüze taşıyan gladyatör sandalet modellerine yer veren Ancient Greek Sandals, farklı renklerde derilerle rafine ve sade bir şıklık sunuyor. Altın, taş ve deri birlikteliğinden doğan Giuseppe Zanotti'nin sandalet tasarımlarında, yaz davetleri için zengin alternatifler bulunuyor. Sıra dışı tasarımlara imza atan Paul Andrew ise transparan kumaşlar, ışıltılı taşlar ve tüy detaylarıyla oluşturduğu sandalet koleksiyonuyla, fark edilmeyi sevenler için çekici tasarımlar ortaya koyuyor.
İSMMMO YAŞAM l 45
Salonda gökyüzünün özgürlük haykıran genişliği, yatak odasında çağlayan şelalenin ferahlığı ve huzuru, mutfağa gülümseyen yıldızlar, banyoda rahatlatan bir aydınlatma… Bütün bu güzellikleri dekoratif tavan panelleri ile evlerde yaratmak mümkün…
Evinizin ufku genişlesin
EVİM EVİM
FERİDE AY
Evin havasını en etkili biçimde değiştiren, deyim yerindeyse evde yepyeni bir dünya yaratan tavan panelleri geniş bir hayal dünyası sunuyor. Akustik, aydınlatmada seçenekler, asma özellikleri ile geniş bir yelpazede alternatiflerinin sunulduğu tavan dünyası, adeta evlerdeki ortamı da yeniden şekillendiriyor. 3D duvar ve tavan resimlerinin de artık kullanılabildiği modellerde, bir şelalenin ortasına uzanan yatakta uyanmak da salonda ya da mutfakta yıldızların altında yemek yemek de ,mümkün… 3 boyutlu olması nedeniyle tercih edilen ortamı eve, insanın ruhunu da o ortama taşıyan tasarımlar bu yıl daha da iddialı… Evde
46 l İSMMMO YAŞAM
özellikleriyle oldukça geniş alternatifler sunuyor. Görünüm açısından etkileyici olan modeller, en uygun bütçe ile radikal değişiklikler vaat ediyor.
L MUTFAK İÇİN…
her detaya özen gösterenlerin imdadına yetişen tavan dekorasyon örnekleri, teknoloji ile birleştiğinde hem fonksiyonel hem de daha da göz alıcı hale geliyor. Özellikle aydınlatmada tavanın önemi çok büyüktür… En fazla zaman geçirilen ve ziyaret edilen bölüm olan salonda aydınlatma dekorasyonun gizli kahramanı gibidir. Burası için seçilen tavan tasarımı, alçıpan asma
L mutfak, son yıllarda özellikle yeni binalarda oldukça yaygın kullanıldı. Tavan sistemi düşünülen mutfak eğer Amerikan modelse, oturma odası ile farklı bir ambiyans yaratmak için asma tavan kullanılabilir. Ancak tavan yüksekliği az olan mutfaklar için bu seçenek pek tavsiye edilmiyor. Tavan yüksekliği iyi sayılabilecek ölçülerde olan evlerde, ortama güzellik katan ve mekanı kullanıma uygun olarak bölmüş hissi yaratan asma tavan, yüksek olmayan mekanları ise olduğundan da dar gösterebilir. Tavan tasarımları, yatak odalarında da oldukça farklı havalar yaratan modellerle iddialı. Yatak odalarında gözü hiç rahatsız et-
MAYIS-HAZİRAN 2014
meyecek bir ışık yansıması içeren modellerde aydınlatma, dekorasyonu tamamlayan unsurların başında geliyor.
ASMA TAVAN VE GİZLİ IŞIKLANDIRMA
Geometrik ve yuvarlak hatların hakim olduğu, asma tavanlar, iki-üç parçadan oluşabileceği gibi tek ve büyük bir göbekten de oluşabilir. Ufak boşlukların bırakıldığı ve LED aydınlatmanın öne çıktığı tasarımlarda gizli ışıklandırma seçeneği de bulunuyor. Genellikle duvarların bir kısmı ile aynı renkte boyanarak farklı bir dekorasyon seçeneği yaratılan tavan modellerinde dikkat edilecek husus, uzman bir ekip desteği ile tasarlanıp uygulanması. Esasen klasik ve uygulanmaya hazır modellerde seçenek bol, her zevke hitap eden tasarımlar var. Ancak evin tavan yüksekliğine, uygulanmak istenen odanın genişliği ve şekline göre arzu edilen tasarımlar da yaşama geçiriliyor. Hayalleri yaşama geçirmekte ustalık kazanan ekipler, önerilerin yaşama geçirilmesinde ideal uygulamayı bulmakta zorlanmıyorlar.
Modern ev dekorasyonunda tavan en önemli unsurlardan biri… Ev dekorasyonunun sabır isteyen, zorlu bir süreç olduğunu düşünürsek tavan konusunda acele etmemek gerektiği kesin. Evin her köşesinin güzel görünmesi istenebilir, ancak tavana ayrı bir özen göstermek ve yorucu da olsa pek çok alternatifi değerlendirerek karar vermekte büyük yarar var. Germe, asma tavan dekorasyonlarının uzun yıllar kullanılacağı hesaba katılmalı. Tavan seçimi, aydınlatmada da büyük rol oynayacağından özellikle salonda eşyalar ile uyumu da gözetilmeli. Salon tavan modellerinde bu doğrultuda seçici davranmak istenen sonucun elde edilmesini kolaylaştırabilir. Alçıpan tavan modelleri LED aydınlatma ile iyi bir dekorasyon seçeneği. Germe tavanlar da çok ilgi görüyor. Bu seçenekleri değerlendirirken mümkünse uygulanmış seçenekleri görmek de büyük fayda var. Bazı şirketler, bilgisayar ortamında canlandırma da yapabiliyor. Böylece uygulanmak istenen mekanın nasıl görüneceği konusunda somut fikir alınabiliyor.
EVİM EVİM
MAYIS-HAZİRAN 2014
ÖNCE BİLGİSAYAR ORTAMINDA GÖRÜN
İSMMMO YAŞAM l 47
GEZİ-DÜNYA
Muhteşem koylar, palmiye ağaçlarıyla süslü beyaz kumsallar, pırıl pırıl deniz, konuksever insanlar, lezzetli deniz ürünleri… Bunlar için Tayland’ın ünlü adası Phuket’e gitmeniz gerekiyor. Asya’nın incisi Phuket, doğa, deniz ve macera sevenler için inanılmaz seçenekler sunuyor…
48 l İSMMMO YAŞAM
Tropik bir cennet: Phuket Adası AYŞEGÜL EMİR
Güneydoğu Asya ülkesi Tayland’ın dünyaca ünlü turizm adası, Phuket… Deniz, güneş ve kum tatili yanında renkli Uzakdoğu kültürüyle dünyanın olağanüstü cennet köşelerinden biri… Muhteşem koylar, palmiye ağaçlarıyla süslü beyaz kum-
sallar, pırıl pırıl deniz, konuksever insanlar, lezzetli deniz ürünleri… Uçağımız Phuket Uluslararası Havalimanı’na inerken, egzotik adayı görmek için sabırsızlanıyorum. Havaalanında karşılaştığımız insan kalabalığı adanın ne kadar popüler olduğunun adeta bir kanıtı. Dışarıda ise insan kalabalığının boyutu ar-
MAYIS-HAZİRAN 2014
tıyor. İlk defa gördüğüm ‘Tuk Tuk’ denen üç tekerli kamyonetler adeta her yeri istila etmiş. Bir arı kovanına girmiş gibiyim. Devamlı bir şeyler satmaya çalışan yerli halk da çabası. Ve her tarafı saran ağır bir koku. İlk tespitim bu ağır kokunun açıkta satılan yemeklerden geldiği konusunda. Güç bela yolumuzu bulup otelimize varıyoruz. Otelimiz merkezi bir yerde. Şehrin eğlence hayatının aktığı Patong denilen bölgede. Odadan gördüğüm dağ manzarası yol yorgunluğunu kısa sürede unutturmaya yetiyor. Ama aniden başlayan gök gürültüsü ve yağmurla neye uğradığımızı şaşırıyoruz. 15 dakika boyunca iyice bir yağmur yağıp bütün çevreyi temizliyor. Rehberin uyarısıyla tropik iklimde olduğumuzu hatırlıyorum. Çok sıcak bir günde bile her an yağmur yağabilir. Kısa bir süre sonra ise her şey hiçbir şey olmamış gibi normale dönüyor. Seyahat boyunca bunu sık sık yaşayacağız sanırım.
ŞAŞIRTICI GÜZELLİKLER
MAYIS-HAZİRAN 2014
GEZİ-DÜNYA
Hava kararmaya duruyor. Eğlence merkezi Patong’da barları keşfetmeden olmaz. Meşhur barları GoGo’lar birbiri ardına sıralanmış. Bir hayli kalabalık ve çılgın eğlencelerin yaşandığı mekanlar. Dansçı kızlar büyüleyici ama kadın olarak da çok da bu konseptten hoşlanmıyorum. Sanırım daha çok erkeklere hitap ediyor. Ertesi günkü deniz ve doğa
programı için enerji toplamak üzere erkenden otele dönüş yapıyorum. Adada yapılacak şeylerin başında denize girmek ve egzotik turlara katılmak geliyor. Turu bir ertesi güne bırakırken kumsalda güneşlenmek için bütün günümü vermeye razıyım. Patong çok şehir merkezi ve gürültülü, en kalabalık plajlardan birine sahip. O nedenle turdaki tercihe uyarak Kamala Beach, Kata Beach ya da Surin Beach’i tercih etmek gerekiyor. Biz Kata Beach’teyiz. Enfes bir kumsal, ilginç bir doğa ve şahane bir güneş. Bembeyaz bir kumsal, yakıcı güneş ve huzurlu bir deniz. Bütün gün ıstakoz gibi yatabilirim. Andaman Denizi’nde yer alan kayalıklar, uzun ve geniş kumsallar, uçurumlar, tepeler, lagünler ve her çeşit tropik bitki örtüsüyle hayal gücüm genişliyor. Tam bir tropik adadayım. Nefes kesici bir görsel şölen. Doğa ananın sunduğu efsane bir tablo. Kata Plajı ile Phromthep arasındaki güney kıyısı gezintisinde gördüğüm manzaraları ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Her dinlenme yerinde durarak olağanüstü manzarayı beynime nak-
İSMMMO YAŞAM l 49
GEZİ-DÜNYA 50 l İSMMMO YAŞAM
MAYIS-HAZİRAN 2014
NE ZAMAN GİTMELİ?
Tayland’ın Phuket Adası’na yılın her döneminde gidilebiliyor. Ancak en kalabalık olduğu zaman ekim sonu ile nisan arası. Bu dönemde gideceklerin mutlaka yer ayırtması gerekiyor. Bu dönemde plaj, hava dalış ve yelken için de çok ideal. Eğer Phuket’i yılın farklı zamanlarında ziyaret etmek isterseniz daha uygun konaklama ve hizmet fiyatlarından yararlanırsınız. Temmuz’dan Ekim’e kadar süren muson yağmurları dönemi boyunca, bol seçenekli açık hava faaliyetlerinden de faydalanmak mümkün.
şediyorum. Her şey o kadar büyüleyici ki... Manzara ve deniz keyfinin ardından günümüzü Phromthep Burnu’nda günbatımı izleyerek sonlandırıyoruz. Deniz ürünleri ağırlıklı akşam yemeğimiz de günün mükafatı oluyor. Deniz ürünü sevdiğim için yemekler konusunda sıkıntı çekmiyorum. Yerel Thai mutfağıyla beraber dünyanın ünlü mutfaklarından seçenekler var. Ama dışarıda yerken çok dikkatli olmak gerekiyor sanırım. Çünkü ülkede ciddi bir hijyen sorunu var.
HER ÇEŞİT TUR VAR
MAYIS-HAZİRAN 2014
KIRAN KIRANA PAZARLIK
Katıldığımız turlarda pek çok hediyelik eşya alsak da kendimizi Patong’daki alışveriş merkezine saklıyoruz. Onlarca hediyelik eşya dükkanı olan merkezde ülkenin her yerinde olduğu gibi kıran kırana pazarlıklar yaparak bir şeyler alabiliyoruz. Yerel kıyafetler, renkli mücevherler, seramik ürünler, deniz kabukları ve işlenmiş inci ülkede alınabilecek eşyalardan. Ağır pazarlık kültürünün olduğu Tayland ve adalarında alışveriş yapmak bir yerden bir yere gitmek resmen eziyet gibi. Pazarlık da yapmazsanız kazıklanma olasılığınızın çok yüksek olduğunu belirtelim. Ülkede turlardan tutun bakkala markete, Tuk Tuk’lara kadar her konuda pazarlık etmeniz şart. Yoksa maliyetinin üç katını ödemek zorunda kalıyorsunuz. Son günümüze bir de meşhur Thai masajını sığdırıyoruz. Sokaklar masajcı dolu, yüz, boyun, sırt, ayak masajı hepsini yapıyorlar. Ama daha klas bir yerde masajımızı yaptırarak seyehatin yorgunluğunu atmış bir şekilde dönüş için valiz toplama işine koyuluyoruz. Dört günlük rüya gibi bir tatilin sonuna yaklaşıyoruz.
MUTFAĞI ÇOK ZENGİN
Türkiye’deki algının aksine Tayland mutfağı çok zengin. Dünyanın en beğenilen mutfakları arasında bulunuyor. Köpek ve böcek yedikleri yönündeki bilgiler yanlış. Ülke mutfağında baharatlar çok yaygın kullanılıyor. Diğer Asya mutfaklarında olduğu gibi Taylandlı şefler de yemeklerde denge, detay ve çeşitliliğe çok önem veriyor. Tayland yemeklerinde, her bir yemekte ya da tüm sofrada, ekşi, tatlı, tuzlu ve acı olmak üzere dört ana lezzetin dengesi gözetiliyor. Hindistan usulü köriler ve Çin usulü soteleme teknikleri var. Tavuk, sebze, et ve deniz mahsullerinden yemekler yapılıyor. Her damak zevkine uygun bir yemek bulunuyor.
GEZİ-DÜNYA
Tayland’daki üçüncü günümüzde ise bu adaya gelen herkesin yapması önerilen Phi Phi adası turuna katılıyoruz. Zaten ada adeta bir tur cenneti, aklınıza gelebilecek her konuda tur var. Fil safarisi, kauçuk toplama, çeşitli doğa sporları, fil şovu, yılan şovu… Phi Phi Adaları, bembeyaz plajları, turkuaz deniziyle şahane. Leonardo Di Caprio’nun başrolünde oynadığı The Beach filmiyle çok ünlendi. Yerleşimin olduğu ana ada Koh Phi Phi Don. Phi Phi Leh ise günlük tekne turlarıyla görülebiliyor. 2004’deki tsunamide çok zarar görmüş. Koh Phi Phi Don’da yüzme, bisiklet, kano, kaya tırmanışı, dalış gibi aktivitelere de katılmak mümkün. Yine harika bir deniz ve kumsala sahip olan Khai Island, vahşi maymunların olduğu Monkey Beach, James Bond Adası, Maya Beach ve daha niceleri. Maceracı ruhlu gezginler için çok şey vaat eden
bir bölge. Doğaya ve zengin ekolojiye doyuyoruz resmen. Adada başlıca görülebilecek yerler ise büyük Buda heykeli, Kata manzara noktası, Nai Harn manzara noktası, Chalong Tapınağı, Phuket akvaryumu, Koh Si Re Adası, Kelebek Bahçesi, Kaho Phra Milli Parkı…
İSMMMO YAŞAM l 51
Anadolu’nun kalbindeki modern şehir
Eskişehir, tarihten gelen değerlerini modern bir şehir kültürüne taşımış. 50 bin öğrenci nüfusuyla dinamik bir görünüme sahip Eskişehir, gezip görmek isteyenlere eski ve yeni adına çok seçenek sunuyor.
GEZİ-TÜRKİYE
GÜLŞEN KANDEMİR Arkadaşlarımdan biri evlendikten sonra eşi ile birlikte Eskişehir’e yerleşmeye karar verdi. Israrlı davetine rağmen bir türlü bu güzel şehre gitmek kısmet olmamıştı. Sonunda nisan ayının son haftasında bir cuma akşamı iş çıkışı Eskişehir’in yolunu tuttuk. İstanbul trafiğinde köprüyü geçmemiz bir saat aldı ama bunun keyfimizi kaçırmasına izin vermedik. Sapanca’da geç bir akşam yemeği yedikten sonra Bilecik, Bozüyük üzerinden 5 saatte Eskişehir merkezdeki arkadaşımın evine vardık. Eskişehir’in en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Espark AVM’ye yürüyüş mesafesinde olan evi, gece yarısı yaklaşırken bulduk. Vakit uzun uzun hasret gidermek için geç olduğundan hemen kendimizi yatağa attık. Ertesi gün kahvaltımızı yapıp, iki gün Eskişehir’in altını üstüne getirmek için kısa bir plan yapıp yola düştük. İlk durağımız, Eskişehir’in gerçekten eski halini gösteren Odunpazarı Mahallesi...
LÜLETAŞI PİPOLAR
Birçok butik otelin bulunduğu bölgede, Kurşunlu Camii ve Külliyesi’nin yakınına aracımızı park ettik. Önce, Osmanlı vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından 1515-1527 yılları arasında yaptırılan bu külliyenin içindeki Lüle Taşı Müzesi’ni geziyoruz. Eskişehir’e has ve çok kolay işlenen bu taştan yerli ve yabancı sanatçıların yaptığı şaheserler, özel-
52 l İSMMMO YAŞAM
likle de pipolar bizi çok şaşırtıyor. Zaten lületaşı dünyada daha çok pipo yapımında kullanılıyormuş çünkü nikotini iyi emiyormuş. Külliye’nin içinde birçok oda var. Burada belediye çeşitli el sanatları kursları düzenliyormuş. Açık olan birinde kadınların yaptığı el işi hediyeliklere göz atıp, hediyelik lüle taşlarının satıldığı bölümden kendime bir kolye aldım. Külliye’deki Mevlevihane’de şansımıza bir tasavvuf müziği gösterisine rast geliyoruz. Daha sonra ise Külliye’nin giriş kapısına yakın olan Cam Atölyesi’ne yürüdük. Camı her haliyle seven ben burada yapılan hediyelik eşyalara hayran aldım. Bugünün anısına buradan da bir cam yüzük almayı ihmal etmedim. Sıcak cam üfleme atölyesinin solunda bulunan Çağdaş Cam Sanatları Müzesi’ni de keyifle gezdik. 2007 yılında açılan, 60’a yakın yerli ve yabancı sanatçısının eserlerinin bulunduğu müzeye giriş ücretsiz.
Çİ BÖREK SEANSI
Külliye ve çevresindeki geçimizden sonra oldukça acıktığımızı fark ediyoruz. Eskişehir’e gelip de ‘çi börek’ yememek olmaz. Odunpazarı’nda açılan el işi sergilerinin arasından geçerek börekçiye gidiyoruz. Biz “çiğ börek” diye biliyoruz ama doğrusunun “çi börek” olduğunu öğreniyoruz. Çi börek,Tatarca ‘çok lezzetli’ anlamına geliyor. Kızgın yağda yapılan bu börekleri sıcak sıcak mideye indiriyoruz. Sıcak çayla da çi börek çok iyi gidiyor doğrusu…
MAYIS-HAZİRAN 2014
GENÇLERİN ADASI
Eskişehir’in simgelerinden olan Porsuk Çayı şehri boylu boyunca ikiye bölüyor. Porsuk’u en güzel yaşayabileceğiniz
MAYIS-HAZİRAN 2014
HAMAMYOLU’NDAKİ HAMAMLAR
Eskişehir modern bir şehir görünümünde ama bu şehrin kadim bir de tarihi var. Porsuk ve Sakarya nehirlerin beslediği bir verimli topraklara sahip olan bu şehir M.Ö. 2000-1200 yılları arasında Hitit Medeniyeti’ne ev sahipliği yapmış. Ardından Frig’lerin hüküm sürdüğü topraklar en parlak dönemini Roma ve Bizans döneminde yaşamış. Eskişehir, 1176 yılında Selçuklular’ın hakimiyeti altına girmiş. 19. yüzyılda Kırım, Balkan ve Kafkaslardan yoğun göç alan bu şehrin kültürü göçmenlerin kültüründen de etkilenip adeta bir mozaik oluşturmuş. Eskişehir Merkez’de yerli halkın en çok gezdiği Sıcak Sular Bölgesi ve Hamamyolu Caddesi’ne de uğruyoruz. Tarih boyunca birçok uygarlı-
GEZİ-TÜRKİYE
Odunpazarı’nda görmek istediğim yerlerden biri de Balmumu Müzesi’ydi. Bu müzeye girmek biraz sabır istiyor. Yaklaşık bir saat kuyruk bekleyerek müzeye giriyoruz ama beklediğimize değiyor. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in elinden çıkmış şaheserleri görme olanağımız var. Atatürk dahil 160 tarihi şahsiyetin balmumu heykelleri var bu müzede. Hepsi de canlı gibi… Onlarla bol bol fotoğraf çektiriyoruz ve “Eline sağlık Yılmaz Hoca” diyoruz.
bölge ise; Adalar… Bu bölgede su boyu üzerinde ve bu bölgedeki ara sokaklarda onlarca kafe, restoran ve bar bulunuyor. Şehirdeki öğrenci nüfusunun yoğunluğunu burada gözlemlemek mümkün. Anadolu’da şehircilikle ön plana çıkan illerden biri olan Eskişehir adeta bir öğrenci kenti. Anadolu Üniversitesi’nin bulunduğu bu şehirde 50 bin üniversite öğrencisinin bulunduğu biliniyor. Gençlerin enerjisi adeta şehre sinmiş. Her yer cıvıl cıvıl.
İSMMMO YAŞAM l 53
ESKİŞEHİR’E ÖZGÜ LEZZETLER!
Eskişehir’e gelip çi börek yememek olmaz. Bu şehrin güzel bir köftesi de var. Balaban Köfte… Minik minik kesilen pide parçalarının üzerine et suyu, yoğurt, sos ve tereyağın eklenmesinin ardından, ızgarada pişirilen balaban köfteler konuluyor. Porsiyonlarından dolayı Tatarca’da “çok” anlamına gelen Balaban Köfte deniliyor. Bu leziz köfteleri Büyükşehir Belediyesi’nin arkasında, esnaf lokantası tarzında olan ünlü Abdülselam Köftecisi’nde ya da Sazova Park dönüşünde yol üstünde bulunan İstasyon Köfte Evi’nde yiyebilirsiniz. Eskişehir’e özgü met helvasını da hem burada yiyip, hem de dönüşte hediye alabilirsiniz. Sıkıştırılmış pişmaniyeyi andıran bu helvanın sade, kakaolu ve fıstıklı gibi çeşitleri var. ğın yerleşiminde büyük etken olan termal sular, Eskişehir’in de önemli değerlerinden biri. Frigler zamanında “Şifalı Frigya” olarak kabul edilen bölge, Roma ve Bizans Dönemi’nde hak ettiği değeri bulmuş. Sıcak sular bölgesinde halen 15 hamam hizmet veriyor. Halk bu hamamları halen kullanıyor.
DEVRİM’İN HAZİN SONU
GEZİ-TÜRKİYE
Cumartesi günü şehirde son olarak “devrim arabası”nı göreceğiz. Türkiye”nin ilk vagon fabrikası olan Tülomaş 1894’te Eskişehir’de yapılmış. Şehrin gelişiminde önemli bir kilometre taşlarından biri olan Tülomsaş’ın bahçesinde mahsun bir şekilde duran bir otomobil var. Camekan içine alınmış bu otomobil hazin bir hikaye barındırıyor. İsteyenler bu hikayeyi, arabanın yanında bulunan elektronik bilgilendirme panosuna tıklayarak okuyabiliyor ya da videosunu izleyebiliyor. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olan Devrim 1961’de Türk mühendisleri tarafından 4.5 ayda geceli gündüzlü çalışılarak üretilmiş. İmkansızı başaran mühendislerimiz iki devrim otomobilini alıp 29 Ekim 1961’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin önüne götürüp Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e sormuşlar. Za-
54 l İSMMMO YAŞAM
ten hikayenin trajedisi de burada başlamış. Otomobile benzin koyulması unutulmuş. Tören başladığında Cemal Gürsel arabaya binmiş ama bir süre sonra araba durmuş. Gerçi benzin olmadığı fark edilmiş ama bu projenin rafa kalkmasını engelleyememiş.
KENTPARK’TA HAFTASONU
Eskişehir’deki ilk günümüz oldukça yoğun geçiyor ve yoruluyoruz. Karanlık bastırmadan kendimizi eve atıyor ve akşam yemeği hazırlama telaşına düşüyoruz. Güne erken bir kahvaltı ile başlayacağız ama kahvaltımızı yapmak için Kentpark’ı seçiyoruz. Buradaki yapay göletin etrafında kahvaltı yaparak güne başlıyoruz. Zaten Eskişehir halkı burayı spor yapmak ve hava almak için kullanıyor. 300 dönümlük park, özellikle yazın çok popüler. Türkiye’nin ilk yapay plajı da burada bulunuyor. Plaj biz gittiğimizde açılmamıştı ama arkadaşım yazın gençlerin burada çok eğlenceli saatler geçirdiklerini anlatıyor.
SAZOVA’DA MASAL DÜNYASI
Kentpark’tan ayrılıp soluğu Sazova Kültür ve Sanat Parkı’nda alıyoruz. Bu muhteşem park Odunpazarı’na araba ile 15 dakika uzaklıkta, Kütahya yolu üzerinde bulunuyor. Toplam 400 dönümlük bu parkta bir gölet, gerçeğine çok benzeyen bir korsan gemisi, masal şatosu, bilim merkezi, uzay evi, amfi tiyatro, gezi alanları ve restoranlar bulunuyor. Burada insanın çocuk olası geliyor. İlk bakışta Disneyland’ın şatosunu andıran masal şatosu, küçük büyük herkesin çok ilgisini çekiyor. Henüz şatonun içi gezilemese de etrafında gezinip resim çektiriyoruz. Parkta özellikle çocukların en fazla ilgi gösterdiği bir diğer bölüm, korsan gemisi. Atlas Okyanusu’nu aşan May Flower gemisinin bir kopyası olan gemide bulunmak bizi çok eğlendiriyor. Sazova’da geçirdiğimiz saatlerden sonra öğlen yemeği zamanını aştığımızı ha-
MAYIS-HAZİRAN 2014
“İNSANİ GELİŞMİŞLİK AÇISINDAN ÜÇÜNCÜ İLİZ”
Eskişehir’de meslek mensupları Eskişehir Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası çatısı altında toplanmış durumda. Oda’ya kayıtlı 794 üyenin, 420’si bağımsız, 374’i ise bağımlı olarak çalışma hayatını sürdürüyor. Eskişehir SMMM Odası’nın başkanlığını 20 yıldır İlker Özokçu yapıyor. 32 yıllık meslek mensubu olan Özokçu, yasaların çok sık değişmesinin meslek mensuplarının iş yükünü her geçen gün daha da artırdığını söylüyor. Özokçu’nun verdiği bilgiye göre, Eskişehir’in demir ve karayollarının kesişim noktasında olması, ildeki ticaret ve sanayinin gelişmesine katkı sağlamış. Zengin maden yatakları bulunan ilin ekonomik büyüklüğünün yüzde 60’ını ticaret ve hizmetler, yüzde 30’nu sanayi, yüzde 10’nu ise tarım oluşturuyor. Türkiye’nin en
geniş OSB’sinin bulunduğu il, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinde ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın yayınlarında endüstri, sosyal ve ekonomik hayat ölçütü ile 81 il içinde 7’inci sırada yer alıyor. CNBC-E İşletme Raporu’na göre ise Eskişehir insani gelişmişlik açısından Türkiye’nin 3’üncü şehri olarak belirlenmiş. Eskişehir SMMM Odası Başkanı İlker Özokçu’ya “İliniz turizmden hak ettiği payı alabiliyor mu?” diye soruyoruz. Üniversite öğrencileri açısından yaşanabilir kentlerden olan Eskişehir’in turizmde son 10 yılda atak yaptığını belirten Özokçu, “Turizm gelirlerimiz sürekli yükselen bir trend izliyor. Turizmden hak ettiğimiz payı şehir turizm yatırımları, özellikle de termal yatırımlar tamamlandıktan sonra alacağımızı düşünüyorum” diyor.
tırlıyoruz. Dönüş yolu üzerindeki İstasyon Köfte Evi’ne uğrayıp Eskişehir’e özgü Balaban Köfte yiyoruz.
SEYİT BATTAL GAZİ
MAYIS-HAZİRAN 2014
GEZİ-TÜRKİYE
Eskişehir’de görmek istediğimiz bir yer daha var. O da Seyit Battal Gazi Külliyesi… Seyitgazi ilçesindeki bu külliyenin olduğu bölgeye bir saatlik yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Halen restorasyon çalışmalarının devam ettiği külliye Anadolu’nun Bizans hakimiyetinde bulunduğu yıllarda büyük kahramanlıklar gösteren Seyit Battal Gazi’ye ithafen yapılmış. Seyit Battal Gazi, 720 yılında şehit düşmüş. Külliye 1207-1208 yılları arasında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmış. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı izleri taşıyan bu Anadolu mirasında Kadın Ana da denilen Ümmühan Hatun’un da türbesi bulunuyor. Külliye’deki görevli ile uzun uzun sohbet edip, bize ikram edilen çaylarını keyifle içiyoruz. Dönüşte ise hatıra havlulardan alıp külliyeye bağışta bulunuyoruz. Külliye’nin biraz dışındaki alanda insanlar piknik yapıyor. Belirli zamanlarda kurbanlarını kesip burada yemekler de veriyorlarmış. Külliye’nin kendi başına terk edilmemiş bir tarihi miras olduğuna seviniyor ve Seyit Battal Gazi’ye veda edip İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz.
İSMMMO YAŞAM l 55
Turkcell Yıldızlı Geceler başlıyor Paris’ten bir misafirimiz var
İstanbul Fransız Kültür Merkezi, 2 Nisan - 31 Ağustos 2014 tarihleri arasında, 1978 yılından bu yana Paris’te çalışmalarını sürdüren sanatçı Selçuk Demirel’in 1974-2014 yılları arasında basında yer alan çizimlerinden yapılmış bir seçkiyi İnsanoğlu Kuş Misali başlığı altında sergiliyor. Bu retrospektif sergi izleyicileri sanatçının son kırk yılda dünya gündemine ilişkin özgün bakışını keşfetmeye davet ediyor. Sergi 31 Ağustos’a kadar Taksim İstiklal Caddesi’ndeki Fransız Kültür Merkezi’nde gezilebilir.
KÜLTÜR-SANAT
Portishead ilk kez İstanbul'da!
Bristol’un dünya müziğine kazandırdığı efsanevi İngiliz grup Portishead, ilk kez Türkiye’de konser vermeye hazırlanıyor. Ünlü grup, 20 Ağustos Çarşamba günü İstanbul’da eşsiz bir performans sergileyecek. 1991 yılında Geoff Barrow ve Beth Gibbons tarafından kurulan Portishead, 23 yıllık kariyerlerine birbirinden özel üç başyapıt sığdırdı. İsmini, Barrow’un doğduğu şehirden alan grup, 1994 yılında “Dummy”, 1997 yılında grupla aynı ismi taşıyan “Portishead” ve 2008 yılında “Third” isimli albümlerini piyasaya sürdü. Müzik akımı başlatan ender gruplardan biri olan Portishead, 20 Ağustos’ta GNL organizasyonuyla KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleştirilecek Midtown Fest sahnesinde olacak. İngiltere’den Savages ve Thought Forms’un yanı sıra Türkiye’den The Ringo Jets, The Away Days ve Telepotik grupları, KüçükÇiftlik Park sahnesini Portishead ile paylaşacak.
56 l İSMMMO YAŞAM
Türkiye'nin lider iletişim ve teknoloji şirketi Turkcell, ağustos ayında İstanbul'u yıldız yağmuruna tutacak. Türkiye'nin en uzun süreli konser serisi olan Turkcell Yıldızlı Geceler, Turkcell’in 20. kuruluş yıldönümü olan bu yıl olağanüstü bir atmosfer ve heyecanla gerçekleşecek. Yalnızca İstanbul'un değil, Türkiye'nin de en ünlü ve prestijli sahnesi olan Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, Turkcell'in 20. yılı şerefine birbirinden ünlü yerli ve yabancı sanatçılarla dolup taşarken ilk kez özel sahne gösterilerine de ev sahipliği yapacak. Turkcell Yıldızlı Geceler konserleri 1 Ağustos’ta Ajda Pekkan konseri ile başlayacak. Konserler 31 Ağustos’ta 2Cellos diye bilinen genç Hırvat müzisyenler Luka Sulic ve Stjepan Hauser’un çelloyla yaptıkları müzik ziyafetiyle sona erecek.
YILDIZLI GeceLer’in takvimi Ajda Pekkan Emma Shapplin Sertap Erener Aşka Dair Şarkılar Serdar Ortaç Birsen Sezer-Bülent Ortaçgil MFÖ-Senfonik Konser Iyeoka Karadeniz Gecesi Şevval Sam-Kurtalan Ekspress Mustafa Ceceli Sibel Can Erol Evgin Ferhat Göçer Yavuz Bingöl-Öykü Gürman-Serkan Çağrı Söz Müzik Ali Kocatepe Kenan Doğulu Funda Arar Hande Yener Volkan Konak Nükhet Duru-Timur Selçuk Yasmin Levy George Dallaras Şebnem Ferah 2Cellos
1 Ağustos 2 Ağustos 3 Ağustos 4 Ağustos 5 Ağustos 7 Ağustos 8 Ağustos 9 Ağustos 11 Ağustos 12 Ağustos 13 Ağustos 14 Ağustos 15 Ağustos 16 Ağustos 18 Ağustos 20 Ağustos 22 Ağustos 23 Ağustos 25 Ağustos 26 Ağustos 27 Ağustos 28 Ağustos 29 Ağustos 30 Ağustos 31 Ağustos
MAYIS-HAZİRAN 2014
Çocuklara özel bir cumhuriyet Dünyanın 1 numaralı çocuk cumhuriyeti KidZania artık İstanbul’da… KidZania, dünyanın önde gelen, eğlendirirken bilgilendiren deneyimsel bir tema parkı. Sektörünün dünyada en hızlı büyüyen ve sayısız ödül almış tek çocuk markası olan keşif ve eğlence cumhuriyeti KidZania, 4-14 yaş arası çocuklara, iç mekanda kendilerine göre ölçeklendirilmiş tematik parkta farklı roller üstlenerek oynamalarına olanak veren güvenli, benzersiz ve gerçekçi bir çocuk dünyası! KidZania, itfaiyesi, bankası, hastanesi, süpermarketi, stadyumu ve arkeoloji müzesiyle çocuklar için özel bir dünya sunuyor. Çocuklar 60’tan fazla aktivite alanında, kendi becerilerine ve ilgi alanlarına yanıt ve-
Ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Fransa’nın Cannes şehrinde Mayıs’ta düzenlenen 67′inci Cannes Film Festivali’nde “Kış Uykusu” filmi ile Altın Palmiye ödülünü Türkiye’ye getirdi. Ceylan, Türkiye’den en son 1982 yılında Yılmaz Güney’in Yol filmi ile kazandığı Altın Palmiye’yi Gezi ve Soma şehitlerine adadı. Nuri Bilge Ceylan, ödülünü alırken yaptığı konuşmada "Bu ödülü Türkiye’de son bir yıl içinde ölen gençlere ve Soma’da hayatını kaybeden madencilere adıyorum" dedi.
MAYIS-HAZİRAN 2014
KÜLTÜR-SANAT
Gezi ve Soma için…
recek farklı düzeylerde 90’dan fazla rol üstlenme imkanına sahip oluyor. İstediği mesleği seçen çocuklar, bu konuda bilgilendiriliyor ve gerçek bir üniforma giyip işbaşı yapıyor. Pilotlar uçak kullanıyor, gizli ajanlar sır perdelerini aralıyor, arkeologlar kazı yapıyor ve şefler pizzadan dondurmaya kadar leziz yiyecekler hazırlıyor. Yaptıkları iş karşılığında çocuklar KidZania’nın resmi para birimi olan KidZos’ları kazanabiliyor ve harcayabiliyor. Dünyanın her yerindeki KidZania’larda geçerli olan KidZos, ürün ve hizmet satın almak için de kullanılabiliyor. Akasya Acıbadem Yeni Nesil Yaşam Kompleksi’nde bulunan KidZania giriş biletleri Biletix’de…
İSMMMO YAŞAM l 57
Cesur Zebra l Vizyona 3 boyutlu olarak girecek animasyon filmde, sürüsü
tarafından reddedilen bir zebranın cesaret dolu ökyüsü anlatılıyor. Khumba, vücudunun sadece ön bölümünde zebra çizgileri olan ve zebra çizgilerine takıntılı bir sürüde doğan talihsiz bir hayvandır. Küçük zebra, kısa süre içerisinde bu haberin duyulmasıyla lanetli olarak addedilir. Sürüdeki diğer zebralara göre, yaşadıkları Great Karoo'da meydana gelen ve tüm canlı yaşa-
Orijinal adı: Khumba Tür: Animasyon/Macera Yönetmen: Anthony Silverston Senaryo: Raffaella Delle Donne, Anthony Silverston
mını tehdit altına alan susuzluk Khumba'nın yüzündendir. Zira bu bölgeye çok uzun zamandır yağmur yağmamaktadır. Söylentiler hızla yayılır ve artık sürünün lideri olan öz babası dahi Khumba'nın lanetli olduğuna ve bölgeyi terk etmesi gerektiğine karar verir. Baskılara karşı koyma gücü olmayan Khumba, kaybolan diğer çizgilerini bulmak için cesaret gerektiren bir yolculuğa çıkacaktır.
Anormal Aktivite 2
SİNEMA -DVD
l "Korkunç Bir
58 l İSMMMO YAŞAM
Film"in (Scary MoOrijinal adı: A Haunted vie) yaratıcıları "kor- House 2 ku bir nevi komediTür: Komedi/Korku dir" şiarıyla çıktıkları Yönetmen: Michael Tiddes yolda Paranormal Ac- Senaryo: Marlon Wayans, tivity serisine el atRick Alvarez maya devam ederek Oyuncular: Marlon filmi artık fazlasıyla Wayans, Jaime Pressly, aşina olduğumuz bir Dave Sheridan, Essence tarzda 'ti'ye alıyorAtkins, Affion Crockett lar. Ülkemizde de vizyona giren Anormal Aktivite filminin devamı niteliğindeki korku parodisi filmin konusu şöyle: Çok sevdiği Kisha’yı bir trafik kazasında kaybeden Malcolm, hayatında yeni bir sayfa açarak iki çocuk annesi Megan ile evlenir. Olaylar günlük paranormal düzenine geri döner. Tüm sıra dışı şeyler onların evini ve çocuklarını bulur. Fakat bu sırada canlanarak hayata geri dönen Kisha’nın mahalleye taşınması hayatlarını alt üst edecektir!
MAYIS-HAZİRAN 2014
Keşke Burada Olsam
Orijinal adı: Wish I Was Here Tür: Dram/ Komedi Yönetmen: Zach Braff Senaryo: Zach Braff, Adam J. Braff Oyuncular: Ashley Greene, Kate Hudson, Jim Parsons, Zach Braff, Josh Gad, Donald Faison
Zach Braff'ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde Josh Gad, Kate Hudson, Ashley Greene ve Jim Parsons yer alıyor. 30'lu yaşlardaki Aidan Bloom, para kazanabilmek için çabalayan bir aktör ve iki çocuklu bir aile babası olsa da halen daha gerçek kimliğini bulabilmenin peşindedir. Tek ihtiyacı yaşamak
DVD SEPETİ l Bana Şans Dile
İçe kapanık, iletişimsiz, sakar lise öğrencisi Bahadır bir sabah uyandığında dünyayı değiştirmeye karar verir. O sabah okula giderken beline taktığı tabancayla sınıf arkadaşlarını rehin ala-
l Kediler ve Köpekler
MAYIS-HAZİRAN 2014
rak korkulu anlar yaşatacak olan Bahadır, onlardan hayatları boyunca kendilerini en çok yaralayan anılarını anlatmalarını ister. Öğrencilerin anlattıkları hikayelerden yola çıkan “Bana Şans Dile” aile içi şiddet, sevgisizlik, iletişimsizliği anlatan aksiyon-gerilim türünde bir film.
l Kapıdaki Düşman
Nazi'lere karşı kaybedilen bir dizi çatışmadan sonra Sovyetler Birliği çöküşün eşiğine gelmiştir ve Stalingrad'ın kaybedilmesi Avrupa'daki Nazi'ler için nihai zafer olacaktır. Rus ve Nazi askerlerinin dayanması güç mücadelesi devam ederken tüm dünya korku dolu gözlerle Stalingrad savaşının sonucunu beklemektedir. Bu sırada ünü her yana yayılmış Rus keskin nişancısı Vassili Zaitsev düşmanını tek tek sessizce avlamaktadır. Fakat Vassili bu ünü yüzünden Nazi'lerin en iyi keskin nişancısı olan Binbaşı Konig'in hedefi haline gelecektir.
SİNEMA -DVD
Kediler ve köpekler arasındaki dünya hakimiyeti mücadelesi şimdiye kadar pamuk ipliğine bağlı bir anlaşmayla kontrol altında tutulmuştur. Ancak bu barış dönemi son bulmak üzeredir. Güç delisi bir İran kedisi olan Mr. Tinkles insan ırkının can dostu köpeklere karşı toplu bir kedigiller hareketi başlatmak üzeredir. İnsan ırkını koruyan üstün nitelikli köpek ajanlarının ise başı derttedir. Üst düzey bir yetkilileri görevinden uzaklaştırılmıştır ve onlar çaylak bir yavru köpeği göreve getirmek zorunda bırakılırlar.
için gerçek bir amaca sahip olabilmekken çocuklarının eğitiminden doğan maddi sıkıntı, onu çocuklarını evde eğitmeye kadar götürür. Bu eğitimi çocuklarının gerçek hayatı tanıması ve öğrenmesi için bir yol olarak görse de zaman içerisinde keşfettiği ve tanıdığı şey bizzat kendisi olur.
İSMMMO YAŞAM l 59
Kayıp Sicil: Erdoğan’ın Çalınan Dosyası
l Yazar: Soner Yalçın l Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi l Sayfa sayısı: 412 Ergenekon davası kapsamında 1 yıl 10 ay Silivri
Cezaevi’nde tutuklu kalan ve 27 Aralık 2012’de tahliye edilen gazeteci Soner Yalçın, “Kayıp Sicil, Erdoğan’ın çalınan dosyası” başlıklı kitabında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişi ve siyasi hayatı hakkında ayrıntılı bilgileri paylaşıyor. Yalçın, Erdoğan ile ilgili çok önemli ve özel bilgilerin bulunduğu bir defter ve dosyanın evindeki arama sırasında çalındığını söylüyor. Hırsızın kim olduğunu sorgulayan Yalçın, “Bize komplo kuranlar, insanların evlerine sözde ‘delil’ koyanlar, ‘ileride lazım olur’ diye bazı bilgi ve belgeleri de çalmış olamaz mı? Bal gibi olur. Eminim; o dosyayı ve o defteri çalanlar bize komplo kuranlardı” diyor.
Aşkın İstilası Yol
l Yazar: Metin Hara l Yayınevi: Destek Yayınları l Sayfa sayısı: 407 "Aşkın İstilası" üç kitaptan oluşacak bir seri.
"Yol" serinin ilk kitabı. Kitapta, kendi başına yapılabilecek pratik uygulamalardan nefes egzersizlerine, chi enerjisinin kullanımından yetenekleri hayallerinin ötesine taşıyacak ödevlere, gülümsemeyle okunacak sayfalardan hüngür hüngür ağlanacak hikâyelere kadar pekçok dikkat çekici başlık yer alıyor... Yol, bir aşk yolculuğu; kendinde başlayıp yine kendinde biten... Bir çırağın yola düşmesi, bir neyzenin nefesi, bir âşığın kalp atımı, bir çocuğun gülümsemesi, bir tohumun toprağa kavuşması...
Bir Nefeste Dünya Mitolojisi
KİTAP
l Yazar: Mark Daniels l Yayınevi: Maya Kitap l Sayfa sayısı: 222 "Bir Nefeste Dünya Mitolojisi" mitolojinin
l Kayıp Sicil: Erdoğan'ın Çalınan Dosyası l Aşkın İstilası Yol l Bir Nefeste Dünya Tarihi l Bir Nefeste Dünya Mitolojisi l İsim Şehir Artist l Kırmızı Pazartesi l Kocan Kadar Konuş l Kur'an İle Var Olmak l Mevlana ve Şems'ten Yüreğinizi Isıtan Hikayeler l Rothschild Hanedanlığı
ŞİİR
GİDİŞİNİ ANLATIYORUM
Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için Saçlarını, gözlerini, ellerini Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya Her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak Termometrede yükselen çizgi çizgi Kim bilir nerelerde soğuyorsun
Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen İnsan insan bakan gözbebeklerin Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder Ne gelirse onlardan gelir bana Çalışma gücü yaşama direnci Mutluluk gibi kazanılması zor Mutluluk gibi yitirilmesi kolay
Bir açarsın ki mutluyum şaşırtıcı dünyasında öğretici ve bir o kadar da keyifli bir yolculuğa Bir kaparsın her şey elimden gitmiş çıkarıyor. Mitolojinin kültürümüz ve günlük yaşantımız üzerindeki etkisi, sandığımızdan çok daha fazla. Sinema, müzik ve edebiyat RIFAT ILGAZ eserleri, yüzlerce marka ve pek çok insan, isimlerini dünya mitolojisinden almış. Bütün dünyada çok beğenilen Yüzüklerin Efendisi serisi İskandinav Mitolojisi'nden esinlenirken, kullandığımız burç isimlerinin kökleri, Yunan Mitolojisi'nde takımyıldızlara verilen adlara uzanıyor...
60 l İSMMMO YAŞAM
l Remzi Kitabevi (Haziran 2014)
EN ÇOK SATANLAR
MAYIS-HAZİRAN 2014
Mevlânâ ve Şems’ten Yüreğinizi Isıtan Hikâyeler
l Hazırlayan: Ender Haluk Derince l Yayınevi: Yakamoz Yayınları l Sayfa sayısı: 408 “Sen elini uzattığın ele mi dargınsın, yoksa onu tutmayacak birine uzattığın
için kendine mi kızgınsın?” diyen Mevlana için aşka ulaşmak bir olmaktır. Bir olmak, yok olmak ve yokluğun varlığının huzurunda Allah’ı bulmaktır. Bütün dünyada tanınan, okunan hayranlık duyulan; onun "Bırakın beni güneş gibi dünyayı aydınlatayım" sözüne karşılık ‘Doğudan doğan ikinci güneş’ diye anılan Mevlânâ’nın ve onun yoldaşı yareni Şems-i Tebrizî’nin eserlerinden özenle seçilmiş hikâyeleri ve onları bize anlatan hikâyeleri bu kitapta bulabilirsiniz.
Peter Pan Ölmeli
l Yazar: John Verdon l Yayınevi: Koridor Yayıncılık l Sayfa sayısı: 528 John Verdon'un şimdiye dek yazdığı bu en
şaşırtıcı romanında, her olayı bulmaca çözer gibi ele alan Dave Gurney, polisin belirttiği şekilde işlenmesi imkansız olan bir cinayeti sıra dışı dehasıyla çözmeye uğraşıyor. Varlıklı bir işadamı, annesinin cenazesinde suikasta kurban gitmiştir. Suçlu bulunan karısı tutuklanır ve ömür boyu hapse mahkum edilir. Onun masum olduğuna inanan sürgündeki dedektif Hardwick, bu esrarı çözebilecek dahi dedektif DaveGurney'in kapısını çalar. Gurney, soruşturma için delilleri toplamaya başladıkça birbiri ardına tuhaflıklar olduğunu fark eder ve çok geçmeden tehlikeli bir adamın şeytani hamleleriyle karşı karşıya kalır.
Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi
l Yazar: Hulusi Turgut l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 736 Usta gazeteci Hulusi Turgut "Ülker"
MAYIS-HAZİRAN 2014
KİTAPLAR
Hınzır Kedi Toful'un Günlüğü
Yazar: Anne Fine Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Sayfa sayısı: 52 Konu Toful'sa hiçbir şey göründüğü gibi değildir! Sıkı durun! Karşınızda hem bilgiç hem hınzır hem de komik bir kedi var. Adı Toful. Tamam, evet, kuşu o öldürdü. Doğru, eve de ölü bir fare getirdi. Ama konu bu değil ki! Onun asıl anlayamadığı, kedi kapısından büyük uğraşlar vererek geçirdiği tavşanı gören "ailesinin" kopardığı yaygara. Bütün gerçekler Hınzır Kedi Toful'un Günlüğü'nde!
Zeynep Benim Güzel Kızım
Yazar: Filiz Özdem Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Sayfa sayısı: 38 Zeynep hayvanları çok sever. Evinde zürafa, kaplan, zebra olsun ister. Ama günün birinde, bu hayvanların yaban hayatın içinde yaşayabileceğini, onları olsa olsa hayvanat bahçesinde görebileceğini kabul eder. Ağabeyi bir gün evlerinin bahçesine iki köpek getirir: Pestil ile Püskül. Zeynep bu kurt köpeklerini yakından tanıdıkça, onların sevgi ve bağlılık duygularını gördükçe, hayvan sevgisinin boşuna olmadığını anlar.
KİTAP
markasının kurucularından Sabri Ülker'in hayat hikâyesini kaleme aldı. Sabri Ülker; 93 Harbi, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı ve Bolşevik İhtilali'nin Türkiye'den Kırım'a, Kırım'dan Türkiye'ye savurduğu bir ailenin üyesiydi. Kırım'da doğdu, Türkiye'de büyüdü. Daha küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başladı; kimi zaman çıraklık, kimi zaman seyyar satıcılık yaptı. 1944 yılında, İstanbul Sirkeci'de şekerleme imalatı ve satışı yapmak amacıyla ağabeyi Asım Ülker'in kurmuş olduğu, mütevazı bir dükkânda işe başladı. İşte o dükkândan dev bir marka doğdu...
ÇOCUKLARA ÖZEL
İSMMMO YAŞAM l 61
Dizüstü mü, tablet mi?
Bilgisayar satın alacaksınız ancak tablet mi, dizüstü bilgisayar mı olsun karar veremiyorsunuz. Pil ömrü, fiyat, depolama kapasitesi, işlevsellik ve ağırlık bakımından iki cihaz birbirinden ayrılıyor. Tablet ve notebookların artı ve eksilerini araştırdık.
TEKNO-YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Notebooklar yani dizüstü bilgisayarlar günümüzde tahtlarını tabletlere kaptırıyor. Daha taşınabilir cihazlar olan tabletler kısa sürede ciddi mesafe almış durumda. Cihaz çeşidi arttıkça bilgisayar alacak olanlar da tablet ve notebook arasında kalıyor. Pek çok insanın hangisini tercih etmesi gerektiği konusunda kafası karışık. İki cihaz arasında kalanlar için tablet ve notebook’un artı ve eksilerini masaya yatırdık. l Tablet ve notebook arasındaki en önemli farklılık klavyenin olmayışı. Tabletler çoğunlukla ekranlarında dokunmatik klavyeye sahipler. Bu klavye sadece bir dosyayı açma, sürükleme için yeterli oluyor. Uzun yazılar yazan dosyalar düzeltmesi gerekenler için notebook daha ideal görünüyor. l Boyut da iki cihaz arasındaki tercihte önemli etkenlerden. Tabletler çok küçük boyut ve 900 gramın altında ağırlığa sahipler. Çoğu dizüstü ise halen daha büyük ve daha ağır. En küçük ultra taşınabilir olanları bile 900 gramın üzerinde. l Pil ömrü cihazlar için çok önemli. Bir tabletin iç kısmının çoğunu pil kaplıyor. Notebook’lar ise daha güçlü donanıma sahip. Laptopların pil ömürleri tabletlerden daha uzun değil. Bir laptop ortalama 34 saat arasında bir pil
62 l İSMMMO YAŞAM
özellikte notebook’lar öne çıkıyor.
ömrü sunuyor. Tabletler bu konuda daha avantajlı. l Çoğu tablet son derece düşük güçlü işlemcilere sahipken konu hesaplama görevlerine geldiğinde çoğu notebook’ların arkasında kalıyor. Çoklu görev veya grafik performansı, bir notebook’ta şu anda daha iyi görünüyor. Yeni model tabletler de bu performansa yaklaşıyor. l Boyutlarını ve maliyetlerini düşük tutmak için tabletler, program ve verileri saklamada harici belleklere güveniyor. Çoğu tablet 16-64 GB arasında depolama alanına sahip. Dizüstülerin çoğu ise halen geleneksel hard diskleri kullanıyor ve bundan çok daha fazlasını saklayabiliyor. Bu
FİYAT SKALASI FARKLI
l Tabletler göreceli olarak pazarda yeni. Fiyatları ilk başlarda daha yüksek olsa da şu anda özellikle giriş seviyesi tabletlerin fiyatları dizüstü bilgisayarların fiyatlarının altına inmiş durumda. Dizüstüler için ortalama fiyat 799-5 bin TL arasında olurken, bu tabletlerde 120 2 bin 200 TL arasında yer alıyor. l Kullanım alanına, hediye alınacak kişinin ihtiyacına ve bütçeye göre karar vermekte yarar var. Günümüzde tabletler temel olarak eğlence ve internete giriş amaçlı kullanılıyor. Halen ikinci cihaz gibi düşünülüyor. Dizüstü bilgisayarlar ise bu görevlerin haricinde uzun saatler kullanım ve zor dosyalar için daha ideal görünüyor.
MAYIS-HAZİRAN 2014
Taşınabilir şarj cihazı Sony’nin yeni CP-V3A taşınabilir şarj cihazı, kullanıcıları şarjsız kalma endişesinden kurtarırken kompakt tasarımı ve 3.000mAh’lik yüksek pil kapasitesini bir araya getirip canlı renk seçenekleriyle sunuyor. Yeni şarj cihazında bulunan ve Sony tarafından üretilen Lityum iyon pildeki Sony hibrit jel teknolojisi, pilin 1.000 şarjda kapasitesinin yüzde 90’ından fazlasını
Lenovo’dan yeni tablet
Lenovo Miix 11, çalışırken bir dizüstü bilgisayar, eğlencede ise tablet olarak kullanabilecek. 11 inç ekranıyla keyifli bir kullanım imkanı sunan Miix, AccuType klavyesi sayesinde ise dokunmatik ekranda yeterince hızlı yazamama derdine son veriyor. Klavyesi ile de beraber satılan Intel işlemcili Lenovo Miix’i hem iş hem de evde rahatça kullanmak mümkün. Sadece 780 gram hafifliğinde ve 11 mm inceliğindeki tabletin, 3G bağlantısı ve JBL hoparlörün yanı sıra yüksek çözünürlüklü ön ve arka kameraları bulunu-
korumasına imkân veriyor. Hızlı enerji desteği için 1.5A’lik yüksek çıktı ile CP-V3A USB taşınabilir şarj cihazı paketinden çıkar çıkmaz kullanıma hazır olduğundan, dışarıdayken pilinizin bitmek üzere olduğunu fark ettiğinizde, acil enerji ihtiyacınızı, ürünü alır almaz karşılayabileceksiniz.
yor. 8 saate varan pil ömrüne sahip olan Miix 11, mini HDMI portları, SD ve micro SD kart okuyucusu ve micro USB portu ile de bağlanma, depolama ve içerik taşımayı kolaylaştırıyor.
Ultra büyük ekranlı telefon
MAYIS-HAZİRAN 2014
Ultra, tek elle de rahat bir kullanıma sahip. 7.6 mm inceliği ve 173 gram ağırlığı sayesinde ceket cebine bile kolayca sığabiliyor. T2 Ultra’nın içinde Sony’nin en iyi dijital görüntüleme teknolojilerini ve Sony’nin akıllı sosyal kamera ekosistemini bir arada sunan 13 Megapiksellik bir kamera yer alıyor. Exmor R özelliğine sahip 1.1 Megapiksel ön yüz kamerası var. Dört çekirdekli 1.4 GHz işlemciye ve Android işletim sistemine sahip.
Nokia Lumia 630 daha fazla kişiselleştirme, hızlı işlemci, yeni deneyimler sunan Windows Phone 8.1 işletim sistemi, performansı ve fiyatı ile dikkat çekiyor. Lumia 630, Mayıs sonu itibariyle de Türkiye’de satışa çıktı. Lumia 630, ekranın arkasına fotoğraf konularak kişiselleştirilebilmesi, dört çekirdekli işlemcisi, rengarenk kapakları ve ergonomik tasarımıyla öne çıkıyor. Yeni deneyimler sunan Windows Phone 8.1 işletim sisteminin son sürümü de ilk kez bu cihazlarda kullanılacak. Nokia Lumia 630, 4.5 inçlik ekran ve üstün fotoğraf deneyimi için 5 MP kamera barındırıyor.
TEKNO-YAŞAM
Xperia ailesine yeni katılan Sony Xperia T2 Ultra, HD ekranı ve yüksek çözünürlüklü kamerası ile geniş ekranlı akıllı telefonlar kategorisinde yerini aldı. Eğlenceyi 6 inç ekran boyutuyla sunan T2
Renkli kapaklı Lumia 630
İSMMMO YAŞAM l 63
l
KOMİK RESİMLER
GERİ ALINAN SAATLER
Dursun saatlerin geri alınacağını duyunca evdeki saatleri toplayıp tamirci Temel’e götürmüş. - Ula Temel, saatler geri alınacakmış. Biz de saatleri senden satın alduğumuz için sana geturduk. Bunları geri alacaksun da… Temel kendinden emin bir şekilde: - Öyle yağma yok. Ben de duydum ama sadece bir saat geri alınacakmış. Bir tanesini alurum diğerlerini almam.
BAŞBAKAN
MİZAH
Fransa başbakanı iş gezisi için Türkiye’dedir. Bazı kurumlara ziyaretlerde bulunurken yolu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde düşer. Orada incelemelerde bulunurken akıl hastalarından birisiyle diyalog kurmaya çalışır ama bir türlü başaramaz. Hasta başbakanı sürekli terslemektedir. Fransa başbakanı dayanamaz: - Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Benimle böyle konuşamazsın. Akıl hastasının cevabı çok basittir: - İlk zamanlar ben de kendimi senin gibi başbakan zannediyordum.
NERESİNDEN GİTMELİ
Bir cenaze esnasında toplanan kalabalıktan bir sözcü Nasrettin Hoca’ya sormuş: - Hocam cenazeyi taşırken tabutun neresinden gitmek lazım önünden, sağından, solundan? Hoca cevap vermiş: - Valla tabutun içerisinde gitme de neresinde gidersen git.
64 l İSMMMO YAŞAM
KLASİK TÜRK YALANLARI
l Ben de tam seni arayacaktım. l Valla sarıda geçtim memur bey. l Önemli olan yarışmaya katılmaktı, kazanmak önemli değil. l Şu anda 70 milyon bizi izliyor. l Bu son sigaram. l İki saat kapıda bekledim açan olmadı. l Sen bir de beni gençliğimde görecektin. l Akşama erken geleceğim. l Ben almayayım, rejimdeyim. l O elinizdeki tek kaldı, başka yok. l Bizi de davet ettiler ama biz gitmedik. l Senin annen bir melekti yavrum. l Evi boşaltın Almanya’dan oğlum geliyor. l Formu doldurun biz sizi ararız. l Arkasından konuşmuyorum ki burada olsa yüzüne de söylerdim. l Aradım yoktun. l Bu kızı kimler istedi kimler. l Çok kolay bir ders ben 100 almıştım. l Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz. l Orijinal yedek parça bu abi. l Sadece arkadaşız. l Hiç bozukluk yok.
MAYIS-HAZİRAN 2014
l Fuzuli’ye sormuşlar. Sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi? l Sevmek” demiş. Çünkü sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın. l İnsanlar sizi eskisi gibi kullanamadıklarında değiştiğinizi söylerler. l İyi geçinmek insanların kusursuz olmasıyla değil. Birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur. l Çok uğraştım insanların söküklerini dikmek için. Ama beceremedim. Anladım ki sökük kişilikteyse dikiş tutmuyor. l Bir insana tamamen güvendiğinizde iki sonuçtan birini elde edeceğiniz kesindir. Ya yaşam boyu bir dost. Ya hayat boyu bir ders. l Açık sözlü olmak iyidir. En kötü ihtimalle sonradan kaybedeceklerini en başta kaybedersin. l Mekan her zaman bulunur da huzur veren insan her zaman bulunmaz. l Ya av olacaksın ya da avcı. Ama asla avı avcıya götüren köpek olmayacaksın. l Bir tek akla nazar değmezmiş. Neden mi? Çünkü kimse kimsenin aklını beğenmezmiş. l Erkeğin vedası devrim gibidir yenilikleri getirir. Kadının vedası darbe gibidir her şeyi bitirir. l Arkanızdan konuşuluyorsa bilin ki öndesiniz. l Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden asla vazgeçmez. l Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin hem de dostunu. l Başlamak için mükemmel olmaz zorunda değilsin. Ama mükemmel olmak için başlamak zorundasın.
MAYIS-HAZİRAN 2014
ÜÇ ÇOCUK
Bir adamın üç tane oğlu varmış. Bunların isimleri; sanane, banane ve terbiye imiş. Adam iki oğlunu bakkala göndermiş. Bakkal sormuş: - Oğlum senin adın ne? Çocuk cevap vermiş; - Sanane. Bakkal: -Peki oğlum kardeşinin adı ne? Çocuk yine cevap vermiş: -Banane. Bakkal en sonunda çocuğum sizde hiç terbiye yok mu diye sinirlenmiş. Çocuk: - O da evde yatıyor…
AŞIRI HIZ
Adam trafikte 'alçaktan uçarak' giderken polise yakalanır, kenara çeker arabadan iner: - Buyurun Memur Bey! - Beyefendi aşırı hız yaptığınız için sizi durdurmak zorundayım, ehliyetiniz lütfen? - Ehliyetim yok, son yaptığım kazada ehliyetime el koydular Memur Bey. - Peki aracınızın ruhsatını görebilir miyim? - Araba benim değil Memur Bey çaldım ben bu arabayı. - Torpido gözünde ruhsat olacaktı. Silahımı oraya koyarken ruhsat gibi bir şey gördüm galiba. Polis iyice şaşırır: - Torpido gözünde silah mı var? - Evet Memur Bey, bu arabanın sahibi kadını vurduktan sonra cesedi bagaja, silahı da torpido gözüne koydum... Trafik polisi bunu duyar duymaz amirini arar, arabanın etrafı bir anda polislerle dolar ve adamı sorguya alırlar. Ekipler amiri adamın ehliyetini ister, adam ehliyetini çıkarır ki ehliyet geçerli, temiz, hiçbir anormallik yok. Bunun üzerine adamın ruhsatını ister, adam çıkartır ruhsatı da verir, ekipler amiri yine bakar ki araba adama ait. 'Sizi durduran memurun anlattığına göre bu arabanın bir kadına ait olduğunu söylemişsiniz. Kadını öldürüp cesedi bagaja, silahı da torpido gözüne koymuşsunuz... Adam güler: - İnanamıyorum... O şimdi benim için 'aşırı hızlı gidiyordu' da demiştir!
Cevaplar
ANLAMLI SÖZLER
1-Uzaktan baktım bir kara taş, yanına gittim dört ayak bir baş 2-Ne kanı var ne canı, beş tanedir parmağı 3-Gökte gördüm köprü, rengi yedi türlü 4-Dalda durur, elde durmaz 5-İncecik beli, elimin eli 6-Karşıdan baktım al, ağzıma attım bal 7-Çocukların yuvası, bilgi doludur orası 8-Salkımda tane tane, tadı da pek şahane 9-Yazın giyinir, kışın soyunur 1-Kaplumbağa 2-Eldiven 3-Gökkuşağı 4-Kuş 5-Çatal 6-Kiraz 7-Okul 8-Üzüm 9-Ağaç
l İNTERNETTE BUNLAR VAR :)
ÇOCUK BİLMECELERİ
YAVRU FARE
Yavru fare annesine sorar. -Şu dünya ne tuhaf değil mi anne? -Neden? -Biz kedilerden korkuyoruz, kediler köpeklerden korkuyor. Köpekler, insanlardan, insanların erkekleri kadınlardan. Kadınlar ise bizden korkuyor…
İSMMMO YAŞAM l 65
K A R E 1
2
3
4
B U L M A C A 5
6
7
8
9
10 11 12
1
HARFLERLE
SUDOKU
Z O R
2 3 4 5 6 7 8 9 10 11
K O L A Y
12 13 14 15
SOLDAN SAĞA 1. Popülerlik, rağbette olma. 2. Şişmanlık – Hz. Muhammed’in bayraklarından birinin adı. 3. Kuzu sesi – Yalnızlık korkusu. 4. Kabile bölümü – Kış mevsimi – Bir takımın gözde oyuncusu. 5. Canlı – Bir anda. 6. Tavlada bir sayı – Emanet – İstatiksel bir seride en çok tekrarlanan terim. 7. Azerbaycan parası – Hastalıklı. 8. Adaletli – Gülde olur. 9. Uyma, uygun gelme – Anlak. 10. İlave – Hava basıncı birimi – Bir köpek türü. 11. Anlam – Çıplak – Ucu yanık odun. 12. Uzlaştırıcı – Mısır’ın plaka işareti. 13. Kustal ışık – Terazi. 14. Anlaşma, uyuşma – Manevi yönden. 15. Hamamböceği – Kayıkta dümen kolu. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Merhem – Riyaziye. 2. Erkek deve – Kuyumcu taslakçısı – Uzaklık anlatan sözcük. 3. Peru’nun plaka işareti – Lenf düğümleri iltihabı – Bir alay işareti. 4. Bir şeyin yukarı bakan yanı – Gemi mürettebatının anlaşamaması. 5. Mitolojik bir çalgı – Mason töreni – Baryumun simgesi – Asya ile Avrupa’yı ayıran sıradağlar. 6. Ateşli, coşkulu – Statik – Bir nota. 7. Bir iskambil oyunu – Hatay’da bir ova – Müslüman ülkelerde yaşayan Yunan asıllı kimse. 8. Şifalı otlarla tedavi etmek – Bir tür ip. 9. Nuh Peygamber zamanında yağdığı ve bütün dünyayı su baskını altında bıraktığı anlatılan şiddetli yağmur – Menteşe – Feza. 10. Yankı – “… hıyanet olmaz” (atasözü) – Kasık. 11. Siyah renkli bir tahta –Maaşlardan yapılan kesinti. 12. Okyanusların en derin ve karanlık yeri – Tecim – Neonun simgesi.
K O L A Y
SOLDAN SAĞA 1. Popülarite. 2. Obezite-Ukab. 3. Me-Eremofobi. 4. Anar-Şita-As. 5. Diri-Anen. 6. Se-İnam-Mot. 7. ManatMarazi. 8. Adil-Diken. 9. Tetabuk-Zeka. 10. Ek-BarSeter. 11. Mana-Ari-Ese. 12. Arabulucu-Et. 13. Nur-Mizan. 14. İtilaf-Manen. 15. Kakalak-Yeke.
1. Pomat-Matematik. 2. Oben-Sadekar-Ta. 3. PeAdenit-Nanik. 4. Üzeri-Alababula. 5. Lir-Rit-Ba-Ural. 6. Ateşin-Dural-Fa. 7. Remi-Amik-Rum. 8. Otamak-Sicim. 9. Tufan-Reze-Uzay. 10. Eko-Emanete-Ane. 11. AbanozKesenek. 12. Abis-Ticaret-Ne.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
66 l İSMMMO YAŞAM
Z O R
HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU
MAYIS-HAZİRAN 2014