56yasam

Page 1

MaYıs - hazİran 2015

56

saYı

YAS AM

İstanBul sErBEst MuhasEBECİ Malİ MÜŞaVİrlEr ODası İKİ aYlıK YaYını

Yurtsuz haYatların BÜYÜK DraMı l DOsYa: DOĞa turİzMİnE İlGİ artıYOr lDEnİztEMİz DErnEĞİ BaŞKanı tEzCan YaraManCı İlE sÖYlEŞİ l BİlİnÇaltınızı tEMİzlEYİn l MuhalİF OYunCu BarıŞ ataY YEnİ PrOJElErİnİ anlattı ltarıM Yazarı alİ EKBEr YılDırıM İlE rÖPOrtaJ lz KuŞaĞına ÖzEl EĞİtİM Şart


.

.


başkandan

Sevgili İSMMMO Ailesi,

Türkiye gergin bir seçim dönemini geride bıraktı. Seçimle birlikte sandıktan çıkan sonuç, toplumu biraz olsun rahatlatsa da haziran ayının son günlerine geldiğimiz şu günlerde Ankara halen yeni bir hükümet arayışını sürdürüyor. Sandıktan çıkan ‘uzlaşı’ çağrısına siyasilerin kulak verip sorumlu davranmasını bekliyoruz. Geniş tabanlı bir koalisyon hükümetinin Türkiye’yi sıkıştığı cendereden çıkarabileceğini ümit ediyoruz. İş dünyasının büyük çoğunluğu gibi bizler de ‘erken seçim’ ihtimalini düşünmek bile istemiyoruz. Zira bunun Türkiye’nin kronikleşen sorunlarını çözmeye katkı sağlamayacağı ve ülkeye zaman kaybettireceği aşikar. Evet Türkiye’de tüm kesimlerin olduğu gibi camiamızın da birikmiş sorunları çözüm bekliyor. Artık bıçak kemiğe dayandı ve sabrımız kalmadı. Bu nedenle mayıs ayının sonunda Maliye Bakanlığı’na sesimizi duyurabilmek için “Bir Ses De Sen Ver” adıyla bir kampanya başlattık. İSMMMO ile birlikte 75 SMMM Odası Başkanı’nın da çağrı metnine imza attığı kampanyaya katılımın her geçen gün artması bizleri memnun ediyor. Haziran ayının son günlerinde kampanyaya imza atan meslek mensubu sayımız 20 bini aştı. Umarım bu güçlü sese, Ankara’dan da ses verilir ve sorunlarımız kısa sürede çözülür. Mali Çözüm, Bizden Haberler gibi meslek içi yayınlarımız olduğu için İSMMMO Yaşam dergisinde genel olarak kendi sorunlarımıza az yer verip, daha çok Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarına odaklanıyoruz. Yine bu çizgimizi bozmadan dergimizin kapak konusunu dünyanın çığ gibi büyüyen “göçmen ve mülteci” sorununa ayırdık. Sorun öylesine büyüdüki II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük boyuta ulaştı. Uluslararası toplumun bu sorunu hep birlikte göğüslemesi gerekirken, araştırmamız gösteriyor ki Türkiye bu konuda yalnız bırakıldı. Kurulacak yeni hükümetin göçmen sorunu ile başa çıkabilmesi için yapması gereken ödevleri olduğunu da belirtelim. Dergimizin dosya konusunu ise tatil dönemine girdiğimizi de düşünerek ‘doğa ve macera’ turizmine ayırdık. Doğayı, ekolojik çeşitliliği, yerel kültürü ve geleneksel özgünlüğü korumayı ve gelir farklılıklarını aza indirmeyi amaçlayan bu turizm çeşidinden ülkemizin de artık daha çok yararlanması gerekiyor. Zirvedekiler sayfamızın konuğu bir sivil toplum önderi olan Tezcan Yaramancı. DenizTemiz Derneği TURMEPA’nın Yönetim Kurulu Başkanı olan Yaramancı denizlerimizin temizliği için çaba sarfederken, TEMA Vakfı Başkan Yardımcısı olarak da topraklarımızın korunması için mücadele ediyor. Medya dünyasından konuğumuz ise Dünya Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım. Yaptığımız söyleşide Yıldırım, ithalata dayalı politikalarla Türk tarım ve hayvancılığının nasıl çıkmaza sürüklendiğini anlattı. Dergimizde sanat dünyasından genç oyuncu Barış Atay’ı ağırlıyoruz. Oyunculuk tecrübesine yönetmenlik deneyimini de ekleyen Atay, ilk filmi Eksik’i 12 Eylül dönemine farklı bir bakış açısıyla çekti. Atay ile muhalif bir oyuncu olmanın zorluklarını da konuştuk. Sağlık sayfalarımızda implant yaptırırken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunu işlerken, eğitim sayfalarımızda “Z kuşağına okul seçmenin” püf noktaları üzerinde durduk. Kariyer sayfalarımızda ise “Bilinçaltı nasıl temizlenir?” sorusuna yanıt aradık. Gezi sayfalarımızda son yılların gözde destinasyonlarından Maldivler’in çok bilinen güzellikleri ile Aksaray ilimizin çok bilinmeyen tarihi ve doğal güzelliklerini okuyabilirsiniz. Kültür sanattan kitaba modadan teknolojiye tüm alanlardaki en güncel bilgileri dergimizde keyifle okumanız dileğiyle… Sağlıcakla kalın dostlar...

Dr. Yahya Arıkan

İSMMMO

Mayıs-Haziran 2015

YASAM

SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yahya Arıkan Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zehra Yılmaz Işıloğlu

YAYINA HAZIRLAYANLAR Hasan S. Keseroğlu, Ayşegül Emir, Defne Doğan, Gülşen Kandemir

basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com

Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL

l DANIŞMA KURULU Yahya Arıkan, Yücel Akdemir, Ali Altun, Metin Bayar, Yılmaz Bolgün, Ayla Büyükhan, Murat Ceyhan, Fuat Çiftçi, Ayhan Çorapçı, İrfan Demirci, Erol Demirel, Yrd. Doç. Dr. Zekeriye Demir, Burhan Eray, Ertuğrul Erdem, Mithat Erdoğan, Mehmet Eren, Saadet Gencoğlu, Metin Gökdağ, Özlem Gül Er, Tayyar Güler, Haluk Gülsoy, Adnan Gün, Nadir Hikmet Güneş, Ayşin Hangül, Funda İzi, Hüseyin Kaleli, Turgay Kanarya, Şahin Kandıralı, Turan Kaşıkçı, Nedim Kaya, İlhan Kırcaoğlu, Coşkun Kolso, Sabahaddin Kunaçaf, Cemile Kuzu, Kazım Mermer, Arif Mert, Kenan Mülayim, Muhammed Öncül, Hayrettin Özbakır, Serdar Özkan, Gülgün Öztürk, Emine Öztürk, Veysel Karani Palak, Nevzat Pamukçu, Bahriye Payal, Fahrettin Ravanoğlu, Orhan Sarıgene, Süheyla Öztürk Selçuk, Hüsniye Sezgin, Gülay Süren, Dr. Abdülkadir Şahin, Sevim Şahin, Nurettin Tan, Feyzullah Tanyer, Ali Haydar Tunç, Abdulaziz Ural, Turgut Uysal, Mehmet İhsan Yalçın, Hüseyin Yerli

l BASILDIĞI YER: Express Basımevi İkitelli OSB Deposite İş Merkezi A4 Blok K.3 No.309 Küçükçekmece-İstanbul (0212) 671 61 51, (0212) 671 61 52 l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, 3.000 adet basılır. Dergimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Şişli- İSTANBUL Telefon: (0212) 315 84 00, Faks: (0212) 343 47 80


K A P A K

Göçmenlerin hedef ülkesi: Türkiye

İÇİNDEKİLER

Geçen yıl dünyadaki göçmen sayısı II. Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş bir boyuta ulaştı ve 60 milyona yaklaştı. BM raporlarına göre dünyada artan savaş, çatışma ve baskılar nedeniyle göçmen sorunundan en mağdur olan ülke Türkiye… Türkiye son dönemde göçmenler için ‘transit ülke’ olmaktan çıkıp “hedef ülke” haline geldi.

14

Z İ R V E D E K İ L E R

O bir sivil toplum önderi

DenizTemiz Derneği TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı ve TEMA Başkan Yardımcısı Tezcan Yaramancı, hem özel sektörde hem de kamuda önemli görevler üstlendi. Yaramancı, emekli olduktan sonra sivil toplum çalışmalarına daha çok zaman ayırmaya başladı. 10

D O S Y A

Kendinizi doğaya bırakın...

Dağcılık, yamaç paraşütü, kaya tırmanışı, mağaracılık, rüzgar sörfü, balon turu ve boyar top... Doğayla baş başa hem spor yapın, hem de tatil. Şehir yaşamının stresinden, kalabalığından sıkılanlar kendini doğanın kollarına bırakıyor. Sanılanın aksine bu tarz turizm sadece adrenalin ve eğlence amacı 24 taşımıyor. Aynı zamanda da iyi bir dinlenme yöntemi...


GÜNDEMİN SESİ Tarım ondan sorulur

Gazetecilikte 30, tarım yazarlığında 20’inci yılını geride bırakmak üzere… Dünya Gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, yazıları ve araştırmalarıyla Türkiye’de tarımın nabzını tutuyor, çiftçilerin sorunlarını gündeme 20 getiriyor.

YAŞAMIN PORTRESİ ‘Boş adamları eleştiriyoruz’

KARİYER

Barış Atay bir süre oyunculuk yaptıktan sonra kendi filmini çekti. Eksik filminin politik göndermeleri de var hayatın içinden bir bakışı da. Atay, 12 Eylül sonrasına gerçekçi, eleştirel 30 bakıyor.

R E N K L İ

Y A Ş A M

Eğitime gönül verdi

Sakarya'nın Geyve ilçesindeki Safibey Eriş İlkokulu'nu yenilemede çok emeği geçmiş bir mali müşavir, Sadettin Bulutoğlu... O ve eğitim gönüllüsü arkadaşları 'Kardeş Okul' adını verdikleri projeyle aylarca azimle çalışıp, okulu yenilemeyi başardılar. 28

6 2 .

G Ü N

İSMMMO HABER

36

DOSTLARIMIZ

40

S A Ğ L I K LEZZET

34

38 42

MODA

44

GEZİ - DÜNYA

48

EVİM EVİM

KÜLTÜR-SANAT

Farkında olmadan bizi yöneten bilinçaltımızı temizleyerek, hayatımızda yeni bir sayfa açabiliriz… Bilinçaltımızdaki bazı olaylar uzun süre aklımızda çıkmayabilir ve ömür boyu buna bağlı kalarak mutsuz olabiliriz. Uzmanların kötü olayları bilinçaltımızdan silmemizi öneriyor. Bu temizliğin nasıl yapılacağını araştırdık.

8

EĞİTİM

GEZİ - TÜRKİYE

Bilinçaltınızı temizleyin

6

SİNEMA-DVD KİTAP

TEKNO-YAŞAM MİZAH

46 52 56 58 60 62 64


Sandıktan uzlaşı çağrısı çıktı 7 Haziran Pazar günü yapılan genel seçimde HDP barajı aştı, 13 yıllık tarihinde girdiği tüm seçimleri kazanan AKP tek başına iktidarı kaybetti. Bu sonuç kimilerince ‘mutlaka koalisyon’ kimi çevrelerce de ‘zorunlu erken seçim’ olarak yorumlandı. Seçimden sonra olasılık tartışmalarının ardı arkası kesilmedi. 4 Haziran Perşembe günü yayımladığı seçim tahminleri doğru çıkan KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, T24 haber sitesine sonuçları yorumlarken “45 gün içinde hükümet kurulma olasılığının yüksek olduğunu düşünüyorum. AKP’siz bir hükümet söz konusu değil ve hükümetsizlik yeni bir kriz demek. Bu da AKP’nin intiharı olur” değerlendirmesiyle dikkat çekti. Ağırdır’a göre, “AKP veya Cumhurbaşkanı’ndan erken seçim zorlaması gelirse AKP çok daha fena çakılır”, “HDP ise kesinlikle kazançlı çıkar.” Ağırdır, seçim sonuçlarını ise özetle şöyle yorumladı: “AKP kendi oyunun beşte birini kaybetmiş görünüyor. Amma velakin, 18.5 milyon oyla AKP, hâlâ siyasi geleceğimizi belirleyecek en önemli siyasi aktör. CHP, hiç kıpırdamamış görünüyor. Bu kez de sözde yepyeni şeyler denemişlerdi, ama meselenin bütüncül bir algı ve güven meselesi olduğunun farkında değiller… MHP, daha serinkanlı bir kampanya yürüttü… HDP, seçimin asıl belirleyicisi oldu. Kutuplaşma analizimizde ‘Karşıtlar,

yandaşları geçti’ demiştik ve çekirdek oy 18 milyona düşmüştü, 21 milyon da karşıtlarının çekirdek oyuydu. 46 milyon geçerli oy içinde kutuplaşmanın esareti içinde olmayan, Tayyip Bey dedi diye her şeye ‘evet’ veya ‘hayır’ demeyen, iki tarafın da seçmeni olmayan 7 milyon soğukkanlı seçmenin çoğunluğu AKP’ye gitmedi, öbürlerine gitti.”

62. GÜN

Sivrisinekler bazı genleri sever!

Sıcak havanın beraberinde getirdiği sivrisineklerin vücut kokusunu belirleyen genlere göre hareket ettiği anlaşıldı. PLOS One’da yayımlanan çalışmaya göre sivrisinekler tarafından ısırılmamızın temelinde vücut kokumuzu kontrol eden genlerimiz var. Araştırmacılar; sivrisinekler için nasıl çekici olunduğunu görmek için tek yumurta ve çift yumurta ikiz çiftleri üzerinde testler gerçekleştirdiler. Araştırma sonucunda tek yumurta ikizlerinde sivrisineklere çekici gelme seviyesinin birbirine daha yakın olduğu görüldü. Bu durum da; ortak genetik faktörlerin sivrisinekler için çekicilik seviyesinde bir role sahip olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar uzun zamandır sivrisi-

6 l İSMMMO YAŞAM

neklerin neden belirli insanları diğer insanlardan daha fazla ısırdığını anlamaya çalışıyorlardı. Bu yeni çalışma; sineklerin, kurbanlarının vücut kokusundan etkileniyor olabileceklerini ortaya koydu. Ve bir ayrıntı olarak; bazı akrabalık ilişkisine sahip olanların ısırılmaları daha

muhtemel… İngiltere ve Amerika’dan araştırmacılar bu fenomenin arkasında genlerin olup olmadığını bulmak istediler. Hipotezlerini test etmek için araştırmacılar; pilot bir çalışmadaki 19 çift yumurta ikizi ve 18 tek yumurta ikizi ile çalışmalarını gerçekleştirdi.

MAYIS-HAZİRAN 2015


Yunanistan krizi büyüyor Yunanistan ekonomisinin Avrupa Birliği ile imtihanı, bir kez daha dünya gündeminin en önemli maddelerinden biri haline geldi. AB ile pazarlık masasından kalkan Yunanistan, Euro’dan çıkıp çıkmayacağını oylamanın arifesinde dikkatleri üzerine çekiyor. Yunanistan'ın yaşadığı ekonomik krizin iflas sınırına gelmesi ve AB ile yaşadığı anlaşmazlık, küresel piyasalarda kaygıyla izleniyor. Sol koalisyon Syriza’nın AB kurumları ve IMF ile yaptığı görüşmelerin sonuçsuz kalması, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkışını ifade eden ‘Grexit’i yeniden tartışmaya açtı. Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nde kalmasını istediklerini belirten Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Yunanistan'ın müzakereleri tek taraflı olarak durdurduğunu belirterek, "İhanete uğramış hissediyorum. Yunan halkı, bir demokrasi 18 demokrasiye kar-

şı türünden bir oyunu hak etmiyordu. Bencillik, taktik manevralar ve popülist oyunlar galip geldi" açıklaması yaptı. Yunanistan’ın durumu Türkiye siyasetinde de yankı buluyor. HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Yunanistan'ın 1.6 milyar Euro’luk borcunu Türkiye'nin üstlenmesini ya da sıfır faizli borç vermesini önerdi. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel de Yunanistan’ın AB ülkeleri içerisinde bir domino etkisi yaratmayacağını, Türkiye’nin çok fazla etkilenmeyeceğini belirtiyor. Gürsel, Türkiye’nin yardım etmesi önerisi için ise “Açıkçası AB müktesebatı böyle bir yardıma uygun mu, bilmiyorum. Ancak her halükarda Türkiye’nin Ege’nin karşı yakasındaki Yunan toplumuna bu şekilde el uzatması çok önemli bir jest olur” diyor.

Bu içecekler can alıyor

Fethiye'de enerji içeceği içtikten sonra rahatsızlanan 22 yaşındaki Eda Dilara Kocatepe'nin hayatını kaybetmesi gözleri bir kez daha enerji içeceklerine çevirdi. Bu tür içeceklerin nasıl ölüm riski yarattığını ortaya koyan bir araştırma sonucu da ABD'den geldi. Amerikalı bilim insanlarının araştırması, enerji içecekleri, buzlu çay gibi şekerli ve gazlı meşrubatların diyabet, kalp-damar hastalıkları ve kanserden ölümlerle bağlantısını ortaya koydu. Tufts Üniversitesi’nden Dr. Dariush Mozaffarian ve ekibinin 51 ülkeyi kapsayan araştırması, her yıl 184 binden fazla kişinin bu içeceklerin yol açtığı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdiğini ortaya koydu.

5 bin yıllık Karkamış’ta IŞİD gölgesi

MAYIS-HAZİRAN 2015

62. GÜN

Gaziantep'in Suriye sınırındaki bölümde tarihe ışık tutacak yeni kalıntılar ortaya çıkarıldı. Karkamış Antik Kenti'nin geçmişi milattan önce 5 binli yıllara kadar uzanırken bir bölümü IŞİD tehlikesi altında.Bu arada Karkamış ilçesindeki Karkamış Barajı ve üzerinden geçen demiryolu köprüsü IŞİD ile YPG güçlerini birbirinden ayırıyor. Köprünün doğusundaki Kobani ve köylerinde YPG, batısındaki Cerablus'ta ise IŞİD militanları bulunuyor. Birbirine sadece 2 kilometre mesafedeki YPG güçleri ile IŞİD militanlarını birbirinden ayıran köprünün bulunduğu bölgede ise güvenlik güçleri zırhlı araçlarla önlem alıyor.

İSMMMO YAŞAM l 7


İ M ZA L A !

ormu.org smmmodalariplatf

İSMMMO HABER

‘Bir Ses de Sen Ver!’ kampanyasına büyük ilgi İSMMMO’nun da içinde olduğu SMMMO Odaları Platformu’nun başlattığı “Bir Ses De Sen Ver” imza kampanyasına yoğun ilgi sürüyor. Çığ gibi büyüyen kampanyada meslekin kronik sorunlarına çözüm bulunması için meslek mensupları güç birliği yapıyor. Meslekte kronikleşen sorunların başında gelen beyanname sürelerinin  son  dakika  uzatılması,  meslek mensuplarının mağdur edilen sorunlarına çözüm getirilmesi için amacıyla Maliye Bakanlığı’na yönelik “Bir Ses De Sen Ver” imza kampanyası mayıs ayının son günlerinde başlatıldı. İSMMMO Web sitesi üzerinden duyurulan kampanyanın imza ve çağrı metninde  Maliye  Bakanlığı’na  seslenilerek mesleki sorunları hiçbirine çözüm getirilmediği vurgulandı. Türkiye çapında yoğun katılımın  olduğu  kampanyada  haziran ayı sonu itibariyle 20 bin imza aşıldı.  75

8 l İSMMMO YAŞAM

ODA

BAŞKAN

SMMM odasının başkanının imzası bulunan kampanyanın çağrı metninde şu ifadelere yer verildi:   “Sayın Maliye Bakanımız, Biz 90.000 kişilik mali müşavir ve 400.000 kişilik çalışma arkadaşlarımızda 500.000 kişilik bir camiayız. Aşağıdaki isteklerimizi TÜRMOB aracılığıyla Yüksek Makamınıza sunulmak üzere Müsteşarlığınıza ve Gelir İdaresi Başkanlığı’na birçok kez rapor olarak sunduk.  *Tahsil edemediğimiz gelirin KDV’sinin ödenmemesini istedik. * Tahsilatlarımızın banka aracılığıyla zorunlu ödenmesinin sağlanmasını istedik. *Zamana endeksli ücret tarifesine geçilmesini istedik.  * Meslek mensuplarımızın düzenlediği sözleşmelerden damga vergisi alınmamasını istedik.

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

TÜRKİYE İLLER BAZINDA KATILIM SAYISI ODA ADANA ADANA YMM ADIYAMAN AFYONKARAHISAR AKSARAY AMASYA ANKARA ANKARA YMM ANTALYA ANTALYA YMM ALANYA MANAVGAT ARTVİN AYDIN BALIKESİR BARTIN BATMAN-SİİRT BİLECİK BİTLİS BODRUM BOLU BURDUR BURSA BURSA YMM ÇANAKKALE ÇANKIRI ÇORLU ÇORUM DENİZLİ DİYARBAKIR DÜZCE EDİRNE ELAZIĞ-BİNGÖL ERZİNCAN-TUNCELİ ERZURUM ESKİŞEHİR ESKİŞEHİR YMM FETHİYE GAZİANTEP-KİLİS GAZİANTEP YMM GİRESUN GÜMÜŞHANE-BAYBURT HATAY

KATILIM SAYISI 85 4 37 109 33 22 443 2 391 1 53 30 7 267 119 12 53 18 18 98 77 59 548 1 128 3 128 117 328 138 97 113 50 12 51 147 99 153 3 32 6 644

ODA İSMİ

KATILIM SAYISI İSKENDERUN 455 ISPARTA 63 İSTANBUL 10085 İSTANBUL YMM 37 İZMİR 1163 İZMİR YMM 2 KAHRAMANMARAŞ 23 KARABÜK 18 KARAMAN 26 KARS-ARDAHAN-IĞDIR 8 KASTAMONU 8 KAYSERİ 162 KIRIKKALE 58 KIRKLARELİ 57 KIRŞEHİR 40 KOCAELİ 272 KONYA 64 KÜTAHYA 65 MALATYA 43 MANİSA 328 MARDİN-ŞIRNAK 31 MERSİN 295 MUĞLA 184 MUŞ 3 NEVŞEHİR 51 NİĞDE 13 ORDU 178 OSMANİYE 36 RİZE 99 SAKARYA 147 SAMSUN 214 SİNOP 7 SİVAS 55 ŞANLIURFA 43 TEKİRDAĞ 137 TOKAT 60 TRABZON 102 UŞAK 18 VAN-HAKKARİ-AĞRI 232 YALOVA 93 YOZGAT 10 ZONGULDAK 287 TOPLAM 20009

İSMMMO HABER

• Meslekle ilgili yaptığımız her türlü harcamanın gider kabul edilmesini istedik. • Meslek Mensuplarımızın vefatı ve ağır hastalık halinin mücbir sebep sayılmasını istedik. •Beyin amortismanının getirilmesini istedik. • Bilgi amaçlı bildirimlerden özel usulsüzlük cezasının alınmamasını istedik. • Son dönem geçici vergi beyanının kaldırılmasını istedik. • Beyan sürelerinin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini istedik. • Geçici verginin ayın 20’sine kadar, • Muhtasar Beyannamesi’nin ayın 29’una kadar, • KDV beyannamesinin ay sonuna kadar, • Ba ve Bs bildirimlerinin takip eden ayın 10’una kadar, • Yıllık Gelir Vergisi beyannamesinin üçüncü ayın sonuna kadar, • Yıllık Kurumlar Vergisi beyannamesinin dördüncü ayın sonuna kadar şeklinde yeniden düzenlenmesini talep ettik.  Sayın Maliye Bakanımız, bu istekler, kayıt dışı ekonomiyi çözmek ve vergi adaletini sağlamak üzere birlikte mücadele vereceğiniz meslek mensuplarımızın istekleriydi! Hiçbirine çözüm getirmediniz! Artık saat 23.58‘de veya saat 16.00’da beyan sürelerinin uzatıldığını duymak istemiyoruz!  Sayın Maliye Bakanımız, Vergi beyanlarının sayısı, yoğunluğu ve uygulamayla tutarsız olan beyan süreleri nedeniyle meslek mensupları ve mesai arkadaşları adeta bürolarına hapsolmuş durumdadırlar. Anılan sebeplerle 2015 yılı birinci dönem geçici vergi beyanının makul bir sürede uzatma talebimiz sonrası, beyan süresinin uzatıldığı duyurusu son gün saat 16.00’da yapılmıştır. 23.48 veya 16.00 saatlerinde beyan sürelerini uzatmak mesleğimize, meslektaşlarımızın emeğine ve mesleki itibarlarına verilen değerin ölçüsü müdür? Bilmek istiyoruz! Artık kronik hale gelen bu sorunun ortadan kaldırılması için beyan sürelerinin, taleplerimiz dikkate alınarak yeniden düzenlenmesini istiyoruz! TÜRMOB’la bir araya gelerek taleplerimizin bir an evvel yerine getirilmesini istiyoruz! Artık sabrımız kalmadı! Sesimize kulak verin!”

İSMMMO YAŞAM l 9


O bir sivil toplum önderi

DenizTemiz Derneği TURMEPA Yönetim Kurulu Başkanı ve TEMA Başkan Yardımcısı Tezcan Yaramancı, hem özel sektörde hem de kamuda önemli görevler üstlendi. Yaramancı, emekli olduktan sonra sivil toplum çalışmalarına daha çok zaman ayırmaya başladı.

ZİRVEDEKİLER

GÜLŞEN KANDEMİR “Denize kıyısı olan 2 bine yakın yerleşim yerimiz var. Bunların birçoğunda bırakın arıtma tesisini kanalizasyon tesisi yok. Bu 2 binin 400 yerleşim yerinde arıtma tesisi var. Geri kalanlarda maalesef ya doğrudan denize deşarj var ya da vidanjörle toplayıp boşaltma var. Bugün İstanbul’da denize deşarj edilen sıvı atık 3 milyon metreküp. Bunun en son açılan tesislerle birlikte 800 bin metreküpü biyolojik arıtmaya tabi tutuluyor.” Bu sözler DenizTemiz Derneği TURMEPA Başkanı Tezcan Yaramancı’ya ait. Türkiye’de denizlerin temizliğini en çok dert eden sivil toplum kuruluşu DenizTemiz Derneği TURMEPA’dır. Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi M. Koç’un 21 yıl önce 40 arkadaşıyla kurduğu ve uzun yıllar da başkanlığını bizzat yürüttüğü TURMEPA’nın başkanlık koltuğunda 2009 yılından bu yana Tezcan

10 l İSMMMO YAŞAM

Yaramancı oturuyor. Tam bir sivil toplum önderi olan Yaramancı, TEMA Vakfı’nın da Başkan Yardımcısı... 23 yıl Koç Holding’de çalıştıktan sonra kamuya geçen Yaramancı, 1992’de Türk Hava Yolları, 1995’te de Kamu Ortaklığı İdaresi’nin başına atandı. DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu), Türk Amerikan İşadamları Derneği, İstanbul Rotary Kulübü, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı üyesi olan Yaramancı, zamanının büyük bölümünü son yıllarda TURMEPA’ya ayırıyor. 7 Mayıs 2015 tarihinde yapılan derneğin 23. Olağan Genel Kurul toplantısında iki yıllığına yeniden göreve seçilen Yaramancı; Rahmi M. Koç, Eşref Cerrahoğlu, İbrahim Yazıcı, Jonathan Beard, Metin Kalkavan, Vera Bulgurlu, Aldo Kaslowski, Başaran Ulusoy, Hamdi Akın, Ali Ülker, Şadan Kaptanoğlu, Erdal Bahçıvan, Turgut Konukoğlu ve Şükran Güzeliş’ten oluşan 15 kişilik yönetim kuruluyla denizlerimizin temiz kalması ve temizlenmesi için

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

Rahmi Koç Tezcan Yaramancı

Ahmet Ağaoğlu

STK BAŞKAnlığı özEn GEREKTİRİR

Tezcan Yaramancı, 23 Aralık 1942 doğumlu… 1960 yılında Alman lisesi'nden mezun olan Yaramancı, yükseköğrenimini Hannover Üniversitesi'nde tamamladı ve makine yüksek mühendisliği derecesini aldı. 1968'de Koç Holding Sanayi Koordinatörlüğü'nde uzman olarak çalışmaya başladı. 1969-1971 yılları arasında, deniz yedek subay olarak askerlik hizmetini tamamladı. Koç Holding'deki görevine geri döndü. 1992'de THY Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği görevine atandı. 1993'te Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı görevine getirildi. 4046 sayılı özelleştirme Kanunu'nun TBMM'den geçmesinden sonra, 1994'te kamudaki tüm görevlerinden ayrıldı. Tekrar özel sektöre geri döndü ve bir yıl süre ile Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. Murahhas Azası ve Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili olarak çalıştı. 1996 yılında stratejik danışmanlık hizmetleri vermek üzere ınVESTA A.Ş'ni kurdu. TÜSİAD, DEİK, Türk Amerikan İşadamları Derneği, İstanbul Rotary Kulübü, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı ve benzeri meslek kuruluşlarının da üyesi. Büyük Britanya Kraliçesi tarafından, "Britanya İmparatorluğu Fahri Kumandanı" nişanı ile onurlandırıldı. Evli ve iki kız babası olan Yaramancı, zamanının önemli bir bölümünü sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerine ayırıyor. “Toplumun bize verdiklerini bu görevlerimizle topluma geri veriyoruz” diyen Yaramancı, sivil toplum örgütü başkanlığının özen ve dikkat gerektirdiğini söylüyor ve ardından ekliyor: “Ben hangi iş olursa olsun benden beklenenin en iyisini yapmaya çalışırım.”

‘YÜzDE 4’Ün ÜzERİnDE BÜYÜMElİ’

Tezcan Yaramancı’nın bir de danışmanlık şirketi var. Bu şirketi aracılığıyla şirketlere birleşme, satınalma, yabancı yatırımcılara stratejik düzeyde danışmanlık hizmeti veriyor. Yaramancı’ya “ Türkiye ekonomisini nasıl görüyorsunuz? Hükümet kurulana kadar bu geçiş döneminin ekonomi açısından riskleri var mıdır?” diye soruyoruz. Kendisinin yanıtı şöyle: “Siyasi gelişmeler nedeniyle piyasalar huzursuz. Döviz kurundaki artış, faizlerdeki yükseliş bunun göstergesi. Bir an evvel siyasi istikrar sağlanmalı. Makro ekonomik sorunlarımız zaten var. Buna siyasi sorunlar eklenince sıkıntılar artabilir. Temennim odur ki, geniş tabanlı bir koalisyon hükümeti kurulması. O hükümetin önünde ciddi bir ekonomik ajanda var. Büyümeyi, ihracata yönelik üretimi artıran bir ekonomik modelle ekonomiye yeniden ivme kazandırılmalı. Türkiye’nin yüzde 4’ün altında büyümesi tatminkar değil. Bu nedenle daha yüksek büyümeler hedeflenmeli. Kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolarda takıldı kaldı. Katma değer yaratan, ihracata dönük üretim bazlı faaliyetler desteklenmeli.”

ZİRVEDEKİLER

çalışacak. Bu çalışmalarında gönüllülere de güveniyor. Halen 657 üyesi ve 2 bin gönüllüsü olan TURMEPA’nın gönüllü sayısını 3 yılda 10 bine çıkarmayı hedefliyor. DenizTemiz Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Yaramancı ile derneğin yeni dönem projelerini konuştuk. 2009 yılında siz başkanlığa geldiniz. TURMEPA o günden bu yana hangi noktaya geldi? TURMEPA, artık kamuoyu tarafından bilinen, kabul ve saygı gören, giderek daha geniş bir tabana yayılan; sadece deniz seven ve tekne sahiplerinin kuruluşu değil; kamunun da faaliyet gösterdiği alanda dikkatini çekmiş bir sivil toplum kuruluşu haline geldi. Bundan memnuniyet duyuyorum. Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyo kültürel seviyede çevre konuları gerekli ilgiyi görebilmiş değil. Ama geçmişe göre gelişme var. Toplumda çevre bilincinin gelişmesi için TURMEPA ile birlikte yine yönetim kurulu üyesi olduğum TEMA’nın da çok önemli rol oynadığını söylemem gerekir. Çevrenin daha önem kazanmadığı bir ortamda sıra denizlere hiç gelmiyor. Deniz kirliliği konusunda toplumumuzun bir bilinçlenme içinde olduğunu söylemem mümkün değil. Bu bakımdan biz önceliği topluma denizlerin kirlendiğini anlatmaya verdik. Burada da kirlenme olayını yeterince toplum anlarsa bunun temizlenmesinin zaruri olduğunu ele alabiliriz düşüncesiyle; özellikle genç kuşaklara yönelmeyi daha önemsedik. Şu anda özellikle ortaöğretim seviyesinde çok yoğun bir aktivitemiz var. Geçmişte okullarda özel seminerlerle bunu götürüyorduk ancak şimdi 3 yıldır FATİH Projesiyle dijital ortama taşıdık. FATİH Projesi’ne bizim öngördüğümüz bir eğitim paketi kondu. Bugün 16 milyon ortaöğrenim öğrencisi istediği anda bu eğitim programına ulaşabiliyor. Cazibesi olsun diye de bir takım yarışmalar ve oyunlar var. Üniversiteler seviyesinde de çok yoğun bir faaliyetimiz var. Üniversitedeki gönüllülerimiz 2 bini aştı. Kamunun daha giderek dikkatini çekmek istiyoruz. “Denizler kirlenmesin, kirlenen denizler temizlensin; temizlenmesi için gerekli yatırımlar yapılsın” talebinin toplumdan gelmesi lazım. Bunun öncelikli olarak bu mesajı topluma aktarıp bir ta-

İSMMMO YAŞAM l 11


İSMMMO ÜYElERİnİn SORUMlUlUğU BÜYÜK

ZİRVEDEKİLER

İSMMMO’nun faaliyetleri hakkında değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz? Oda’nın faaliyetlerini çok yakından takip edemiyorum. Ama geniş bir üye tabanına sahip olduğunu ve üyeleriyle etkin bir iletişim içinde olduğunu biliyorum. İSMMMO üyelerinin ve mensuplarının ekonomik hayatta çok önemli görevleri olduğuna inanıyorum. Türkiye’de kayıt dışı ekonomi önemli bir sorun. Vergi matrahına girmeyen kazançlar vergi oranlarının yükselmesine yol açıyor. ödeyenlerden ve dürüst mükelleften daha çok vergi alınıyor. Bu ekonomimizin tipik bir açmazı. Bunun bir çaresi vergi oranlarını makul hale getirmek; diğer bir çaresiyse denetim… Mali müşavirlik mesleği ve kurumsal muhasebecilik bu noktada çok önemli. Oda üyelerinin böylesi önemli bir görevi yapıyor olmaları onlara önemli bir toplumsal sorumluluk da yüklüyor. zaten camianın bu bilinçte olduğunu gözlemliyoruz. lep haline dönüştürülmesi için çeşitli faaliyetler yapıyoruz. Genellikle siyasetçiler kaç oy var bunların arkasında diye bakarlar. Şu anda deniz temizliğinin arkasında çok büyük oy yok ama bu değişecek. Mutlaka günün birinde belediye başkanı seçim kampanyasını yaparken ‘Marmara Denizi’nin temizlenmesi için ne yapacaksın?” denilecek. Geçen yerel seçimler döneminde siz böyle bir şey sormadınız mı adaylara? Ben geçmiş yerel seçimlerde bu konuda önde gelen iki adayımıza da çevre örgütleriyle bir toplantı yapmak için davette bulundum fakat başarılı olamadım. Bizim sahil belde ve ilçelerimizde yeterli arıtma tesisimiz var mı? Denize kıyısı olan 2 bine yakın yerleşim yerimiz var. Bunların birçoğunda bırakın arıtma tesisini kanalizasyon tesisi yok. Bu 2 bin yerleşim yerinin 400’ünde arıtma tesisi var. Geri kalanlarda maalesef ya doğrudan denize deşarj ediliyor atıklar. Ya da vidanjörle toplayıp boşaltma var. Bugün İstanbul’da denize deşarj edilen sıvı atık 3 milyon metreküp. Bunun en son açılan tesislerle birlikte 800 bin metreküpü biyolojik arıtmaya tabi tutuluyor. Yani organik kirlilik önlenebiliyor. Geri kalan 2 milyon 200 bin metreküpü çok kaba bir çökertmeden geçirilerek olduğu gibi denize deşarj ediliyor. İstanbul’da her gün 3 milyon metreküp su, kimyevi bir arıtmadan geçmeden Marmara’ya atılıyor. Bunun içinde arsenik, civa, fosfor gibi birçok ağır metaller ve zehirli asitler var. Bu yetmezmiş gibi Tuna nehri’nden, Doğu Avrupa’dan gelen kirlilik Karadeniz’e akıyor; o kirlilikte Boğaz’a geliyor. İstanbul kendi kendini temizlese bile bir de Avrupa’dan gelen kirlilik belası var. Böyle bir ortamda şehrin sağlığını korumak için “deniz temizliğinin” en öncelikli konulardan biri haline gelmesi gerekiyor. İstanbul’un denizlerini kirlilikten kurtarmak çok mu zor?

12 l İSMMMO YAŞAM

İstanbul’un kendi ürettiği deniz kirliliğinin giderilmesi için toplamda 4-5 milyar dolarlık yatırım gerekliliği var. Açık derelerin ıslahı ve arıtma tesisleri için bu rakam gerekli. Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Marmara Belediyeleri her sene bu işe 1 milyar dolar ayırsa Marmara’nın ve Boğazların temizliği meselesi 5 yılda biter. Biz bundan dört sene evvel İSKİ’nin ve belediyenin bu konudaki tahsilatlarını artırma tavsiyesinde bulunduk. Onlar da kabul buyurdular. Ambarlı’daki 300 bin tonluk biyolojik arıtma tesisi bu anlayışın ürünü. Ancak bunun gelecekte daha da hızlanması gerekiyor. Biz kamu ile kavga eden bir sivil toplum örgütü değiliz. Tam tersine onlara yol göstererek ve destek olarak kol kola girerek hallolacağını düşünüyoruz. Ama bir Kurbağalı Dere, İstanbul’da ve Marmara’da olmamalı. 1020 sene önce açıkta açılan bu kanalizasyon deresi sorunun çözülmesi gerekirdi. Mesele, öncelik verilmesi meselesi… Siz İstanbul’da denize giriyor musunuz? Ben İstanbul’da denize girmek istemiyorum. TURMEPA’da yeni dönem projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Bizim çalışmalarımızın çoğu toplumda bilinç yaratmaya yönelik. Eğitim projelerimizdeki çeşitlilik bu yıl da devam edecek. Görsel aktivitelerimiz var. Sahil temizliği, kıyı temizliği aktivitelerimiz var; Türkiye’nin dört bir tarafında… Tabii bizim aktivitemizle denizlerin temizlenmesi mümkün değil ama görsel olduğu için bilinç yaratmak için etkili. Bir de deniz kirliliğinin önlenmesi ve kirlenmenin temizlenmesine dönük olarak bu işi yapması gereken makamlara göstermek için yaptığımız projeler var. örneğin Göcek’teki teknelerden sıvı atık toplama faaliyetimizi bu kapsamda sürdürüyoruz. Ben şahsen, sahil kasabalarında karadaki çöpü nasıl belediyeler topluyorsa denizdeki çöpü de toplaması gerektiği inancındayım. Halen biz Göçek, Çeşme, Marmaris, Fethiye ve Hisarönü’nde bu uygulamayı yapıyoruz. Bazı be-

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

bildik. Onlar yıllık 500 bin lira gibi bir maliyeti üstlenerek İstanbul Boğazı’ndaki bir deniz süpürgesi kiraladılar ve 1 Mayıs’ta işletilmeye başlandı. İş dünyası derneklerinin temsilcileri de yeni yönetiminize girdiler. Bu güç birliğinin nedeni ne? Biz tabanımızı çok genişletebilmiş bir sivil toplum örgütü haline geldik. Burası zengin yat sahiplerinin hobi kulübü değil. Bu işleri ne kadarlık bir bütçe ile yapıyorsunuz? 4 milyon liracık gibi küçük bir bütçemiz var. STK’ların sıkıntısı gerekli fonu toplayabilmek. Projelerimiz için özel fonlar buluyoruz. O da 4 milyon rakamının içinde. Faaliyetlerimiz uluslararası ilgi de gördü. Dünyanın çok sayıda çevre kuruluşlarından Mitsui Environment Fund (60-70 milyon dolarlık vakıf), Türkiye’de desteklenecek çevre projesi olarak bizim Ergene Projemizi beğendiler. Oraya müracaat edilmiyor; onlar projeyi kendileri seçiyorlar. Geçen sene itibariyle 3 yıllık süreçte 400 bin euro ayırdılar. Şimdi de Çanakkale Boğazı ile ilgili bir proje hazırladık. Onu da destekleme kararı aldılar, onun için de 400 bin euroluk yeni bir fon alacağız. Bununla Çanakkale yöresindeki çocuk ve köy nüfusunun deniz ve sulak alan temizliği konusunda bu fon harcanacak. Ayrıca bizim serbest fonlarımız vardır. Deniz Ticaret Odası her sene gelirlerinin binde 6-7’sini bize veriyorlar. “Zengin yat sahiplerinin hobi kulübü değiliz” dediniz. Her isteyen üye olabilir mi derneğinize? Bir balotajdan geçiyor. Bunların hepsine yönetim kurulumuzda görüşülüyor. Bugüne kadar reddetmek mecburiyetinde kaldığımız bir müra-

caat olmadı. Müracaat etmemesini tavsiye ettiklerimiz oldu sadece… Bizim bireysel üyeliklerimizin yıllık aidatı 250 liradır. Kurumsal üyeliklerimizde de işletme olarak üye olabiliyorsunuz. Eğer deniz kenarında bir tesisiniz varsa ona ayrı kategori yaptık. Onların biraz daha fazla buraya katkı sağlamaları gerekiyor. Deniz kenarı üyelikler; 5 bin lira… Diğer kurumsal üyeliklerimiz 2 bin 500 lira… Onun dışında 20’e yakın ana sponsorluklarımız var. Onlar da yıllık 30 bin lira destekte bulunuyorlar. Stratejik hedefimiz şudur; DenizTemiz Derneği giderek daha büyüyen bir tabana yönelecek. Burada gönüllülüğü çok önemli bir enstrüman olarak görüyoruz. 3 yılın sonunda 2 bin üyeden 10 bin üyeye ulaşmayı hedefliyoruz.

ZİRVEDEKİLER

lediyelerimiz 3 seneden beri ihale açmaya başladı. Bu çok olumlu gelişme. Fakat Muğla “büyükşehir” ilan edilince bu işe başlamış olan ilçe belediyelerinin uhtesinden alındı. Bu yıl Muğla Belediyesi “Bu bizim işimiz” dedi ve kendileri yapmaya karar verdiler. Biz de onlara yardımcı olmak için katı atık toplayan Filika A ve Filika B adındaki iki teknemizi belediyeye hibe ettik. Biz katı atık toplama işinden çekildik. Sıvı atık toplama işini halen biz götürüyoruz; o sadece belediyelerin yapacağı iş değil. Bakanlık seviyesinde ele alınması lazım. Muğla’da binlerce koy ve körfez var. Devlet buna el atma niyetini gösterdi ama seçimler nedeniyle top ortada kaldı. Bundan sonra yapılması gereken aynen katı çöpte olduğu gibi sıvı atıkta da toplanması için yetkili bir kamu otoritesinin belirlenip bununla ilgili hizmet alımına geçilmesi gerekiyor. Umarım önünde uzun bir çalışma dönemi olan yeni bir hükümet oluşturulur; biz de bu konuyu hükümet seviyesine taşıyıp, çevre ve deniz kirliliğinin önemine yönelik orta vadeli bir planı devreye aldırmaya çalışacağız. Deniz Ticaret Odası ve diğer çevre örgütleriyle ortak hazırlıklarımız var. Bu konuda hemen uygulanabilecek plan ve yönetmelik taslaklarımız var. Ortalık siyaseten durulduktan sonra Ankara’daki ilgili otoritelere götüreceğiz. İstanbul Boğazı’nın temizlenmesi için yeniden harekete geçtiniz sanırım! İstanbul’da Boğaz’da biriken yüzeysel kirliliğin temizlenmesi için yeniden bir faaliyet başlattık. Çöpleri “deniz süpürgesi” denilen özel bir tekne ile topluyoruz. Aslında biz bu faaliyeti 1994’te başlatmıştık fakat maliyeti çok yüksek olduğu için deniz süpürgesini Samsun Belediyesi’ne devrettik. Bu sene Ağaoğlu Grubu’nu bu konuda ikna ede-

İSMMMO YAŞAM l 13


KAPAK

Göçmenlerin hedef ülkesi: Türkiye Geçen yıl dünyadaki göçmen sayısı II. Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş bir boyuta ulaştı ve 60 milyona yaklaştı. BM raporlarına göre dünyada artan savaş, çatışma ve baskılar nedeniyle göçmen sorunundan en mağdur olan ülke Türkiye… Türkiye son dönemde göçmenler için ‘transit ülke’ olmaktan çıkıp “hedef ülke” haline geldi.

14 l İSMMMO YAŞAM

ILGIN ŞENYÜZ Ben bir göçmen kızı gördüm Tuna boyunda Elinde bir besli kuzu hem kucağında Doğru söyle göçmen kızı annen var mıdır Ne annem var ne de baba kalmışım öksüz Doğduğu yerlerden ayrılmak zorunda kalan insanların dramını anlatan bu Rumeli türküsünün sözleri yüzyıllar önce coğrafyamızda yaşanmış hayatlara yakılmış. 21. yüzyılda yeryüzünde göçmenlerin dramı bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Son yıllarda göçmen ya da mülteci denilen yitik hayatların kahramanlarıyla daha sık karşılaşır olduk. Kimi zaman bir köşe başında hep birlikte yardım dilenen bir aileleyle kimi za-

man metrobüse binmek için akbil isteyen bir çocukla karşılaşabiliyorsunuz. Suriye’de devam eden savaştan sonra sığınma kampları ağzına kadar doldu. Daha iyi durumda olanlar düşük ücretli işlere razı olarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. Türkiye’de sadece Suriyeli mülteci sayısının 3 milyona ulaştığı tahmin ediliyor. Bunların 300 binin kamplarda yaşadığı biliniyor. Geriye kalan milyonlarca insanın ise zor hayatlarının yükünü toplum olarak karşılamak durumundayız. Bu, son yıllarda Türkiye’nin başa çıkması gereken en büyük göçmen sorunlarından biri. Ancak sadece Türkiye değil Avrupa’dan Amerika’ya kadar birçok kıtada göçmen sorunu devam ediyor. Bugünlerde Avrupalı liderler; Yunanistan’ı mali kurtuluş reçetesi ile birlikte bir de “göçmen

MAYIS-HAZİRAN 2015


sorununa” en fazla kafa yoruyorlar. Haziran ayının son günlerinde Brüksel’de bir dizi toplantı yaptılar ve Avrupa Birliği zirvesinde birlik liderleri kıtada yaşanan göçmen krizi nedeniyle 60 bin sığınmacıyı kabul etmeyi kararlaştırdı. İtalya ve Yunanistan'a geçmeyi başaran 40 bin göçmen, önümüzdeki iki yıl içerisinde Avrupa'nın diğer ülkelerine yerleştirilecek. Avrupa dışında yaşayan diğer 20 bin sığınmacının da Avrupa'ya yerleştirilmesine karar verildi. Avrupa Birliği içişleri bakanlarının, Temmuz ayının sonuna kadar bu anlaşmayı nihaileştirmesi bekleniyor.

İTALYA VE YUNANİSTAN SIKINTILI

Avrupa’da’ Akdeniz'e kıyıları bulunan İtalya ve Yunanistan mültecilerin yarattığı sorunlarla en fazla boğuşan birlik üyeleri… Zira Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan ekonomik sıkıntılar ve iç savaşlardan kaçan mülteciler en çok İtalya ve Yunanistan’ın kıyılarından karaya çıkmaya çalışıyor. Bu nedenle İtalya ve Yunanistan hükümetleri Avrupa Birliği’ni uzun zamandır yardıma çağırıyordu. Almanya Başbakanı Angela Merkel “Görevde bulunduğum süre içinde Avrupa Birliği olarak çözmemiz gereken en büyük sorun göçmen sorunu oldu” diyerek soruna verdikleri önemi anlattı ama birçok liderin sorunun çözümü için alınan kararı yeterli bulmadığını da belirtelim.

ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR

MAYIS-HAZİRAN 2015

YARIDAN FAZLASI ÇOCUK

Akdeniz ve Güneydoğu Asya’daki göçmen trajedilerinin buzdağının görünen yüzü olduğuna işaret eden rapora göre, geçen yıl dünyada yerinden yurdundan olan 59.5 milyon insanın yarısından fazlası çocuk. 2013’te bu rakamın 51.2 milyon olduğuna dikkat çekilen raporda, “2013’te günde 32 bin kişi evini terk etmek zorunda kalırken, 2014’te bu rakam 42.500’e ulaştı” deniliyor. Bu da dünyada her 122 kişiden birinin evini terk etmek zorunda kaldığı anlamına geliyor. 38.2 milyon insan kendi ülkelerinde yerlerinden edilmişken, 19.5 milyon mülteci konumunda. En çok mülteci kabul eden ülkelerde Türkiye’yi 1.51 milyon mülteciyle Pakistan ve 1.15 milyon mülteciyle Lübnan izliyor. Türkiye, en çok bireysel sığınma başvuruları yapılan ülkeler arasında Rusya, Almanya ve ABD’nin ardından 4. sırada.UNHCR’ye göre, 2014’te ülkelerine dönebilen göçmenlerin sayısı 126 bin 800’de kaldı. Bu, 1983’ten beri en düşük rakam... En çok dönüş yapılan ülkeler Kongo, Mali, Afganistan.

“TÜRKİYE ÖRNEK ÜLKE”

Raporun İstanbul’dan duyurulmasının özel sebebi de var. UNHCR Şefi Antonio Guterres, savaşın başından beri 11.6 milyon insanın evini terk ettiği Suriye’den 1.8 milyon insanın geldiği Türkiye’nin örnek alınması gerektiğini belirtiyor. “Türkiye sınırlarını birçok Suriyeli, Iraklı, Afgan vatandaşa cömertçe açtı. Dünyada birçok sınırın kapandığı ya da sınırlandığına, yeni duvarların inşa edildiğine bakarsak bu özel bir anlama gelir” diyen Guterres, AB ve Körfez ülkelerini de aynı tavrı almaya çağırdı. Türkiye’nin uluslararası kurumlardan çok az destek aldığını be-

KAPAK

Peki Avrupa’da bu kadar gürültü koparan göçmen sorununun boyutu ne? Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre 2015 yılının ilk yarısında 114 bin mülteci Akdeniz’de sağ olarak kurtuldu. Tablonun üzüntü verici bölümünde ise 12 bin 600’e yakın mültecinin Akdeniz’in suları arasında hayatını kaybettiğini belirtelim. Elbette bu dünyadaki göçmen sorununun buz dağının görünün yüzündeki küçük bir bölümü. Birleşmiş Milletler'in Göç Raporuna göre, dünya çapında 232 milyon insan doğduğu ülkeyi terk etmiş durumda. Bu rakam 20 yıl öncesine kıyasla 80 milyonluk artış anlamına geliyor. Yapılan projeksiyonlara göre dünyadaki göçmen sayısı, mevcut hızla artmaya devam ettiği takdirde 2050 yılında 400 milyonu aşabilir. İster mülteci ister göçmen diyelim, yurdunu terk edenlerin sayısı II. Dünya Savaşı’ndan beri görülmemiş boyutlara ulaştı. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle yayınlanan BM raporu, küresel mülteci krizinin derinliğini rakamlarla ortaya koyuyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında geçen yıl dünyada savaş, çatışma

veya baskılar yüzünden evlerini terk edenlerin sayısının 60 milyona dayandığını duyurdu. En çok mülteci kabul eden ülke 1.59 milyon insana kapılarını açan Türkiye olurken, 30 yılı aşkın süredir Afganistan’a ait olan “en çok mülteci gönderen ülke” titri beş yıldır savaşın pençesindeki Suriye’ye geçti.

İSMMMO YAŞAM l 15


lirten Guterres, “Türk halkına ve yetkililere mülteciler için dayanışmalarından ötürü şükran ve takdirlerimi iletiyorum” mesajını verdi.

“HEDEF ÜLKE HALİNE GELDİK”

Evet Avrupalı liderler 60 bin göçmeni kabul edip etmeyeceğini tartışırken Türkiye resmi olmayan rakamlara göre 3 milyona yakın Suriyeli mülteciye kapılarını açmış durumda. Peki ne oldu da Türkiye bu konuma geldi? Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuray Ekşi, “Yunanistan’da ekonomik kriz var. Avrupa ülkelerinde ırkçılık had safhada. Avrupa’nın sınırları daha korunaklı. Türkiye daha insancıl ve ekonoProf. Dr. Ekşi mik olarak da daha iyi durumda. Irkçılık da olmadığı için Türkiye göçmenler açısından“transit ülke” olmaktan çıkıp “hedef ülke” haline geldi. Afrika kıtasından Eritre’den Somali’den göç akını var” diyor. Prof. Dr. Nuran Ekşi’ye göre Türkiye’nin komşularındaki olaylar da ülkemize yoğun bir göç hareketine neden oldu. Türkiye, Suriye ve Arap Baharı’nın etkisiyle sınırlarına gelenlere insan hakları açısından ev sahipliği yapmak zorunda kaldı. Aslında bir ülke aslında kaldırabildiği kadar mülteciyi almakla yükümlü ama Türkiye bu konuda kendi sınırlarını zorladı.

KAPAK

MÜLTECİLER ZOR DURUMDA

Türkiye’de göçmenler ve mültecilerle ilgili konular 6458 sayılı Yabancılar ve Hukuku Korunması Kanunu’nda düzenlenmiş. Bu AB mevzuatından bile daha insancıl bir mevzuat olarak değerlendiriliyor. Tüm dünyada mülteci, göçmen, sığınmacı ve kaçak göçmen kavramları birbirine çok karıştırılıyor. Bu kavramların ortak paydaları da farklılıkla-

16 l İSMMMO YAŞAM

rı da var. Göçmen terimi, hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsıyor. Ayrıca iklim değişikliği ve savaşlar nedeni ile başka ülkelere göç edenler de bu tanımlama içinde değerlendiriliyor. Mülteci ise ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi olarak tanımlanıyor. Bu tanım; 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nde yapılmış ve ülkeler sözleşmeye taraf olarak bu tanımı iç hukuklarına aynen kopyalamış. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ, “Göçmenler istisnaları olmakla birlikte ülkelerine geri döndüklerinde herhangi bir zulüm riski ile karşı Volkan Görendağ karşıya değildir. Fakat mülteciler geri gönderildiklerinde zulüm riski ile karşı karşıyadır, sığındığı ülke ona uluslararası koruma sağlar ve bu nedenle sınırdışı edilemez grubun başında gelir” diyor. Görendağ, Türkiye’nin Suriyelilere ‘geçici koruma” statüsü verdiğini

MAYIS-HAZİRAN 2015


vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulunuyor; “Türkiye’deki Suriyelilerin statüsü ise Geçici Koruma statüsüdür. Geçici koruma ülkelerine dönemeyen, kitlesel bir akının meydana gelmesi ya da derhal meydana gelebilecek olması durumunda bu kişilere acil ve geçici koruma sağlamak amacıyla sağlanan istisnai özellikteki bir statüdür. Aralarında göçmen ve mülteci olarak da tanımlanabilecek 2 milyonluk Suriyeli nüfus Türkiye hukukuna göre “geçici korunanlar” olarak tanımlanmaktadır. Suriye'de yaşanan, son yılların en büyük insani krizi sonucu Suriye ile komşu olan beş ülke çatışmadan ve zulümden kaçan milyonlarca Suriyeli’ye ev sahipliği yapıyor. Fakat uluslararası toplum bu konuda yeterli desteği sağlamıyor. Suriye'den gelenlerin korunması, ihtiyaçlarının karşılanması ve en çok mağdur durumda bulunanlara kapılarını açması uluslararası toplumun da sorumluluğudur. Fakat uluslararası toplum bu sorumluluğu yerine getirmiyor.”

‘Entegre sınır yönetimi şart’

Prof. Dr. Nuran EKŞİ/ Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi: Türkiye, Suriye ve Arap Baharı’nın da etkisiyle sınırlarına gelenlere insan hakları açısından ev sahipliği yapmak zorunda kalıyor. Aslında bir ülke kaldırabildiği kadar mülteciyi almakla yükümlü ama Türkiye bu konuda kendi sınırlarını zorladı. Ülkemizde 1 milyon 800 bin kayıtlı Suriyeli var. Tüm Suriyeliler 3 milyona yaklaştı. Siyasilerin de mesajlarıyla sınırlarımıza beklenenden fazla bir yığılma oldu. Aslında biz Suriyelilere ‘geçici koruma’ sağladık. AB hukukuna göre ‘geçici koruma 2 yıl ama bizim ülkemizde ne kadar kalacakları belli değil. Türkiye’nin sınırları elek gibi. Entegre sınır yönetimi yok. Bazı devletler duvar örüyor, sınırlarını tellerle çeviriyor. Bizim gibi dağlık alanlarla kaplı alanlarda bunların yapılması zor. Denizle kaplı alanlarda sınır koruması zor. Entegre sınır yönetimi hayata geçirilerek mültecilere karşı tedbir alınabilir. Ayrıca AB mevzuatından bile daha insancıl bir mevzuatımızın olması göçmen ve mülteci sayısını da artırıyor.

AB’DEN “DUR!” POLİTİKASI

MAYIS-HAZİRAN 2015

KAPAK

Sadece Suriyelilere karşı değil tüm göçmenlere karşı Avrupa’nın katı durumunu görmek mümkün. Volkan Görendağ’ın verdiği bilgiye göre düzensiz yollarla Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenler Avrupa’nın katı vize politikaları ve sınır güvenliği ile karşı karşıya. Bu katı politikalar nedeni ile her yıl on binlerce kişi kötü koşullarda Avrupa’ya Akdeniz ve Ege denizinden geçmeye çalışıyor. Bu geçişler sırasında binlerce göçmen hayatını kaybediyor. Arama kurtarma operasyonları da AB liderleri tarafından bütçe sıkıntısı bahane edilerek kapatılıyor, kapsamı daraltılıyor. Görendağ, “Dolayısıyla, gemilerin arama ve kurtarma çalışmalarına gerekli desteklerin sağlanması için Avrupa devletlerinin sorumluluk üstlenmeleri, çatışma alanlarından ve zulümden kaçan mülteci ve göçmenlerin uluslararası korumaya erişimlerinin sağlanması için güvenli yolların sağlanması, Avrupa Birliği ülkelerinin mülteci ve göçmenlerin Avrupa'nın sınırlarına ulaşmasını engellemek üzere insan hakları ihlallerinin yaşandığı diğer ülkelerle yürüttüğü işbirliği çalışmalarını dur-

İSMMMO YAŞAM l 17


‘PLANLI BİR GÖÇ YÖNETİMİ POLİTİKASI GEREKİYOR’

Volkan GÖRENDAĞ/ Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Mülteci Hakları Koordinatörü: Türkiye’nin göçmenler açısından ‘hedef ülke’ durumuna gelmesinin birkaç nedeni var. İlki Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde durum gittikçe kötüleşiyor. Savaşlar, iç çatışmalar, yoksulluk gibi nedenlerle Türkiye’nin etrafı gittikçe yaşanmaz hale geliyor ya da doğru tabirle getiriliyor. Yaşam standartları ve güvenlik standartları yüksek olan Avrupa gibi coğrafyalar kapılarını kaçanlara kapatıyor ve her gün yeni güvenlik önlemleri alıyor. Avrupa resmen bir kale haline getirilmiş durumda. Önceden Türkiye’yi transit olarak kuldurması Avrupa liderlerinin acilen adım atması gereken adımlar” değerlendirmesini yapıyor.

ZOR KARAR, ZOR HAYAT!

kiye’de 2000 yılında yakalanan düzensiz göçmen sayısı yaklaşık 95 bin iken 2014 yılında 58 bine düşmüş durumda. Bunlar sadece yakalanan düzensiz göçmen sayıları. Yakalanmadan Türkiye üzerinden transit olarak geçen ve halen Türkiye’de kayıtsız yaşayan düzensiz göçmenleri de kapsayan toplam düzensiz göçmen sayısı net olmamakla birlikte yakalananlardan çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Kaçak göçmenler sınır dışı ediliyor. Başvuru yapanlar ise BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilciliği aracılığıyla takip ediliyor. Kayda alınan kişiler gerekçelerinin doğru olup olmadığını ispat edecekleri zorlu bir süreç yaşıyorlar. Bu süre iki yılı

bulabiliyor. Bu süre içinde kendilerine gösterilen şehirde ve mekânda yaşamak ve her gün Emniyet’e imza vermek zorundalar. Şehri terk edemez, gece 24’ten sonra sokağa çıkamazlar. Ne yazık ki bu dönemde hiçbir ekonomik ve sosyal korumaları yok ve kaçarken ne getirdilerse onunla geçinmek, son derece sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Bölgemizdeki ve dünyadaki sorunlar arttığı müddetçe göçmen ve mülteci sorunu yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada büyüyecek. Bakalım modern toplumlar bu soruna nasıl çare bulacak? Kapıları açmak da duvarlar örmek işin kolay kısmı… Asıl zor olan ise bu yurtsuz insanları insani yaşam şartlarına kavuşturmak…

KAPAK

Türkiye dünya göçmen trafiğinde de önemli bir konumda. Özellikle İstanbul, kaçak göçmen trafiğinin yoğunlaştığı uluslararası merkez konumunda. İran, Irak, Afganistan, Sudan gibi ülkelerden gelip AB ülkelerine gitmeyi amaçlayanların ara istasyonu. Kaçak göçmen ise gittiği ülkenin yetkililerine kendisini bildirmeden veya izin almadan yerleşen kişileri ifade ediyor. Elbette kaçak göçmenler yakalandığında sınır dışı ediliyor. Kaçak göçmenler “düzensiz göçmen” olarak da ifade ediliyor. Tür-

lanıp Avrupa’ya geçmek daha kolayken şimdilerde çok daha zor. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada nispeten daha güvenli ve daha gelişmiş bir ülke olması da göçün hedefi haline geliyor olmasında büyük bir etken. Türkiye bu göçleri planlı bir göç yönetimi politikası uygularsa sıkıntıdan ziyade ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanda bir kaynak haline getirebilir. Batı ülkelerinde bunun birçok örneği ile karşılaşmamız mümkün. Fakat planlı bir göç yönetimi politikası uygulanmadığı sürece büyük göç dalgaları karşısında çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır.

18 l İSMMMO YAŞAM

MAYIS-HAZİRAN 2015


‘İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR YAŞAM SUNULSUN’

Avrupa’ya varamadan bir çoğu yaşamını yitiriyor.

CUMHURİYET TARİHİNİN BÜYÜK GÖÇ OLAYLARI

MAYIS-HAZİRAN 2015

KAPAK

l 1922-1938 yılları arasında Türk – Yunan nüfus mübadelesinde Yunanistan’dan 384 bin kişi l 1924-1950 yılları arasında Yugoslavya – Makedonya’dan 305 bin kişi l 1925-1989 yılları arasında Bulgaristan’dan yaklaşık 800 bin kişi l 1979 İran İslam Devrimi sonrasında, İran’dan yaklaşık 1 milyon kişi l 1988’de Kuzey Irak'ta yaşanan Halepçe katliamı sonrası 51.542 kişi l 1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında 467.489 kişi l 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi l 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi l 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi l 2011 yılından bu yana Suriye’de devam eden çatışmalardan dolayı yaklaşık 3 milyon kişi l 2014’teIŞİD’in Musul ve Şengal saldırıları sonrası yaklaşık 30 bin kişi l 2005-2014 arasında 152 bin kişi bireysel olarak Türkiye’ye sığındı. Kaynak: İçişleri Bakanlığı

Avukat Eda BEKÇİ/Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı: Dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanmayan bir mülteci krizi ile karşı karşıya. Zaman savaştan, zulümden, insan hakları ihlallerinden kaçan mültecilerle dayanışma zamanı. Bütün devletlerin, bütün toplumların, tek tek bireylerin, göç ve ilticanın suç olmadığını, mülteciliğin bir zorunluluk olduğunu anlaması gerekiyor. Bütün devletlerin mültecilere kapılarını açma, insan onuruna, insan haklarına saygılı politikalar uygulama yükümlülüğü vardır. Eda Bekçi Bu insani krizde Türkiye en fazla mültecinin barındığı ülke olarak öne çıkıyor. Türkiye’de şu anda en az 3 milyon geçici koruma altındaki Suriyeli mülteci ile 200 binden fazla uluslararası koruma altındaki Irak, Afganistan, İran, Eritre, Somali, Sudan gibi ülkelerden gelen sığınmacı ve mülteci yaşıyor. Ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada insanlar zulümden, savaştan kaçmaya devam ediyor. Mültecilerin ülkeye kabulü konusunda, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında örnek olabilecek bir politika sergileyen Türkiye’nin mültecilerin yaşam koşulları konusunda atması gereken çok adım var. Türkiye’deki mevcut kabul koşulları, mültecilerin insan onuruna yakışır bir hayat kurabilmelerini mümkün kılmamakta. Her ne kadar sığınmacı ve mültecilerin sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimi yasal olarak güvence altına alınmış ve bir yıldır önemli adımlar atılmış olsa da, alt yapı yetersizlikleri, dil sorunu ve bazen karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık, bu haklara etkin erişimi engellemektedir. Bugün Suriyeli çocukların okullaşma oranı yüzde 35’in altındadır. Yüzbinlerce çocuk çocukluğunu yaşamamakta, kayıp bir nesil olma riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye’deki mültecilerin yüzde 12’sine, 10 ilde bulunan 25 kampta barınma imkanı sağlanmakta. Geri kalan bütün sığınmacı ve mülteciler, geçimlerini sağlamakla yükümlü. Temel ihtiyaçlarını kendileri karşılamak zorunda olan sığınmacı ve mültecilerin çalışma izni alması ise, pratikte neredeyse imkansız. Sosyal güvenceleri olmadan, uzun saatler ve düşük ücretler karşılığında, sömürü düzeninde çalışmak zorunda kalıyor. Büyük bir insani trajedinin yaşandığı, milyonlarca insanın evini, ülkesini, sevdiklerini terk etmek zorunda kaldığı, köksüzleştirildiği günümüzde, mültecileri kabul etmek, insan haklarına ve insan onuruna yakışır yaşam sunmak uluslararası toplumun sorumluluğudur.

İSMMMO YAŞAM l 19


GÜNDEMİN SESİ

Tarım ondan sorulur

O, Türkiye’deki birkaç tarım yazarından biri. Gazetecilikte 30, tarım yazarlığında 20’inci yılını geride bırakmak üzere… Dünya Gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, yazıları ve araştırmalarıyla Türkiye’de tarımın nabzını tutuyor, çiftçilerin sorunlarını gündeme getiriyor. Yıldırım, ithalata dayalı politikalarla Türk tarım ve hayvancılığının bir çıkmaza sürüklendiğini söylüyor.

20 l İSMMMO YAŞAM

AYŞEGÜL EMİR

Ali Ekber Yıldırım… Tarım alanında uzmanlaşan duayen bir gazeteci. Türkiye’nin birkaç tarım yazarından biri... Gazetecilikte 30, tarım yazarlığında 20 yılı geride bırakmak üzere. Dünya Gazetesi’nin ünlü yazarı Ali Ekber Yıldırım, tam 28 yıldır da aynı yayında çalışıyor. Bu gazetede muhabirlik, haber müdürlüğü, tarım yazarlığı ve temsilcilik olmak üzere pek çok görevde bulundu. Tarım alanında uzmanlaşması ise gazetenin kurucusu Nezih Demirkent’in yönlendirmesiyle olmuş. Yıldırım, “Birçok gazetenin, gazetecinin bugün bile görmezden geldiği tarımın ülke için dünya için ne kadar önemli olduğunu Nezih Bey, 2530 yıl öncesinden görmüştü. 4 Mevsim adıyla bir tarım dergisi yayınlamıştı” diyor. Başlangıçta haftada bir, 2008 yılından

beri ise haftada iki gün tarım konusunda köşe yazıyor. O yaptığının sadece köşe yazarlığı olmadığını belirtiyor. Gazeteciliğin özü olan muhabirliği de en az yazarlık kadar severek sürdürüyor. Ali Ekber Yıldırım, “Tam 6 yıldır tarım desteklerini Tarım Bakanlığı’ndan önce açıklıyorum. Birçok tarım haberini herkesten önce yazmanın, haber atlatmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ayrıca tarımla ilgili pek çok toplantıya konuşmacı olarak katılıyorum. Birikimlerimi daha geniş kitlelere ulaştırmak için televizyon ve radyo programlarına katılıyorum. Haftada en az birkaç kez ulusal veya yerel televizyonlarda tarımla ilgili görüşüme başvuruluyor” diye anlatıyor. Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’la; kariyerini, gazeteciliği, Türkiye’nin tarım politikalarını konuştuk. Gazetecilik mesleğini seçmeye nasıl karar verdiniz? Çocukken ne olmak istiyordunuz?

MAYIS-HAZİRAN 2015


Ben 1965 yılında Tunceli'de doğdum. İlkokulu doğduğum Kayaçı Köyü'nde okudum. Tek öğretmenli bir köy okulunda okudum. Yakında ortaokul olmadığı için köydeki her öğrenci gibi benim için de ilkokul, eğitimin sonuydu. Gurbette işçi olan ağabeyimin Ankara’ya yerleşmesi yaşam çizgimi değiştirdi. İlkokul mezuniyetinden bir yıllık aradan sonra onun yanında ortaokul ve liseyi okudum. Ankara Çalışkanlar Ortaokulu ve Yıldırım Beyazıt Lisesi'ni bitirdim. O yıllarda okul dışındaki zamanımın önemli bölümünü Ankara'da Zafer Çarşısı'nın kitapçılarında geçiriyordum. Birçok yazarın imza gününe, toplantılara, etkinliklere katılırdım. Özellikle Uğur Mumcu’nun, Aziz Nesin’in imza günleri çok kalabalık olurdu. Uğur Mumcu bizim idolümüzdü. Onun gibi araştırmacı gazeteci olmak hatta parlamento muhabirliği yapmak istiyordum. Bu nedenle gazeteciliği seçtim. Gazetecilikteki ilk yıllarınızı anlatır mısınız? 1983 yılında Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'ne girdim. Okul yıllarında İzmir'de şair Hüseyin Yurttaş'ın çıkardığı Dönemeç dergisine röportajlar yaptım. İlk röportajımı o yıllarda Yalınayak Sokrates'i oynayan At filminin başrol oyuncusu Genco Erkal ile yaptım. Yeni Gündem Dergisi ve Anka Haber Ajansı'nda çalıştım. Mezun olduktan sonra 1988 yılında Dünya Gazetesi İzmir Temsilciliği’nde muhabir olarak göreve başladım. 1995 yılında gazetenin İzmir haber müdürlüğü, 1996'da bu görevimin yanı sıra tarım yazıları yazmaya başladım. 2004-2007 yılları arasında gazetenin İzmir Temsilciliği görevini üstlendim. Yaklaşık 28 yıldır çalıştığım Dünya Gazetesi'nde halen tarım yazarlığının yanı sıra gazetenin yayın organı olan 4 Mevsim Tarım Dergisi'nin Yayın Yönetmeni olarak devam ediyorum. Tarım alanında uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz? Ben karar vermedim. Tarım konusunda uzmanlaşmam Dünya Gazetesi'nin kurucusu Nezih Demirkent'in fikriydi. Nezih Bey’in en önemli özel-

MAYIS-HAZİRAN 2015

liklerinden biri yenilikçi olması ve toplumun her kesiminin sorunları konusundaki duyarlılığıydı. Geleceği görür, aynı zamanda doğru okuyarak gazetesini ve çalışanlarını buna uygun yönlendirirdi. Bunun en somut örneği tarıma verdiği değerdir. Birçok gazetenin, gazetecinin bugün bile görmezden geldiği tarımın ülke için, dünya için ne kadar önemli olduğunu o 25-30 yıl öncesinden görmüş ve 4 Mevsim adıyla bir tarım dergisi yayınlamıştı. Dünya Gazetesi İzmir Temsilciliği’nde muhabir olarak göreve başladığım 1988 yılında yazdığım haberler dikkatini çekip de gazetenin merkezinde, İstanbul’da çalışmamı söylediğinde henüz mesleğin ilk basamaklarındaydım. Çok sevdiğim İzmir’den kopmamak ve hiç bilmediğim için çok korktuğum İstanbul’a gitmemek için bahaneler ürettiğimi görünce 1996’da gazetenin İzmir Haber Müdürü iken yazarlık teklif etti. ‘Senin kalemin iyi, bize köşe yazmanı istiyoruz’ dediğinde dünyalar benim olmuştu. Fakat bu sevincim birkaç saniye sürdü. ‘Tarım yazmanı istiyoruz’ demişti. ‘Ben yazayım da kim okuyacak’ diye verdiğim yanıtın ne kadar anlamsız ve dar görüşlü bir yaklaşım olduğunu bugün daha iyi anlıyorum. O yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Çiftçi Dostu’ adıyla köşe yazan Sadullah Usumi’den başkası yoktu. Ulusal medyadaki tek tarım yazarıydı. Nezih Bey, tarım konusunda o gün ne dediyse geçen zaman zarfında tamamı gerçekleşti. Geçen süreçte Türkiye'de tarım nereden nereye geldi? Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tarımda son 20 yılda çok önemli değişimler yaşandı. Dünyada 7 milyarı aşan nüfusun yaklaşık 1 milyarı açlık yaşarken, çok uluslu şirketlerin tarımdaki egemenliği arttı. Bundan 20 yıl önce toprak reformu, küçük çiftçilerin topraklandırılması konuşulurken bugün toprak gaspı yaşanıyor. Gelişmiş ülkeler, dev şirketler az gelişmiş yoksul ülkelerdeki tarım topraklarını satın alarak veya uzun süreli kiralayarak orada tarımsal üretim yapıyor.


EKİN VE DOĞA’NIN BABASI

Çocuklarınızın mesleğinizi seçmesini ister misiniz? Sevgili eşim Gamze ile meslektaşız. İki kızımız var. Ekin ve Doğa. Kız babası olmak bana göre büyük bir ayrıcalık. Gazeteci anne ve babanın çocukları da gazeteci olur mu bilmiyorum. Biz onların sağlıklı, düşünen, toplumda duyarlı bireyler olması için elimizden gelen her türlü desteği, altyapıyı sağlamak istiyoruz. Mesleklerini kendileri seçecektir.

GÜNDEMİN SESİ

‘İSMMMO, ÇOK DUYARLI’

İSMMMO’nun faaliyetlerini nasıl buluyorsunuz? İSMMMO'nun çalışmalarını ilgi alanımın dışında olması nedeniyle çok yakından izlediğimi söyleyemem. Ancak yıllardır ekonomi gazeteciliği yapmam ve ekonomi gazetesinde çalışmam nedeniyle oda çalışmalarından haberdar olduğumu söyleyebilirim. Medyadan izlediğim kadarıyla öncelikle hem mesleki konularda hem de toplumsal konularda duyarlılığı dikkat çekiyor. Hemen herkesi yakından ilgilendiren ama karmaşık mevzuatı nedeniyle yeterince anlaşılamayan vergi başta olmak üzere mali konularda yayınları ve açıklamaları ile yol gösterici bir rolü olan odanın güvenirliliği ön plana çıkıyor. Mali konularda bir haber hazırlandığında ilk başvurulan kaynaklardan birisinin İSMMMO olması, basınla diyalogunun çok iyi olduğunu gösteriyor.

22 l İSMMMO YAŞAM

Türkiye'de ise son 20 yılda ülkenin sahip olduğu tarım potansiyeli yeterince değerlendiremediğini, ithalata dayalı politika uygulandığını söyleyebiliriz. Özellikle 1990'lı yılların sonlarında ve 2000'li yılların başında etkin olarak uygulanan IMF ve Dünya Bankası programları tarımda destekleme sisteminden üretime, dış ticaretten kırsala her alanda büyük tahribatlara yol açtı. Dünyada bir iki deneme dışında uygulaması pek olmayan Doğrudan Gelir Desteği uygulanarak üretene değil, üretmeyene destek verildi. Tarımdaki en önemli örgütlerden piyasayı düzenleyen Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ‘özerklik’ adı altında etkisiz hale getirildi. Kayısıbirlik kapandı. Fiskobirlik sektörden koparıldı, diğer birlikler pasifize edildi. Türkiye pamuk ihraç eden ülke iken yılda ortalama 700-800 bin ton pamuk ithal eden ülke oldu. Şark tipi tütünde söz sahibi iken Tütün Yasası ile getirilen kotalarla

üretimden koparıldı ve ithalatçı oldu. Pancar üretimi sınırlandırıldı. Ortadoğu'nun et ve canlı hayvan tedarikçisi iken en büyük ithalatçılardan birisi oldu. Üretim maliyetlerinin çok yüksek olması nedeniyle çiftçi üretimden kaçarken, ülke ithalat cennetine dönüştürüldü. Dünyanın en pahalı mazotunu Türkiye'deki çiftçi kullanıyor. Mazot, gübre, ilaç, tohum gibi temel girdilerde dışa bağımlılık arttı. Geçen 20 yılın 13’ünde iktidarda olan AKP hükümeti döneminde yasal birçok düzenleme yapıldı. Fakat bu düzenlemeler çiftçi yararına kullanılmadı. Örneğin, Tarım Yasası çıkarıldı. Yasaya göre, her yıl Gayri Safi Milli Hasıla'nın yüzde 1'i oranında tarıma destek verilmesi gerekiyor. Yasa çıkalı yaklaşık 10 yıl oldu daha hiçbir yıl yüzde 1 verilmedi. Genellikle binde 50 destek verildi. Bu dönemde Türkiye'nin tarımda dışa bağımlılığı arttı. İlk kez kurbanlık hay-

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

YAZILARINI KİTAPLAŞTIRACAK

Kitap yazma projeniz var mı? Gelecek yıl gazetecilikte 30, tarım yazarlığında 20’inci yılım olacak. Kitap yazma konusunda tembel olduğumu itiraf etmeliyim. Bazı okurlarım mesaj gönderiyor. ‘Yazılarınızı biriktiriyorum. Siz yapmayacaksanız ben kitap yapacağım’ diye. Tarım konusunda ve ürün bazında bir dizi kitap yayınlamak istiyorum. Yaşananların gazete sayfalarında kalmaması ve kitap olarak derli toplu bir şekilde tarihe kalması için bir kaç kitap projem olacak. Bir gazetecinin hele tarım yazan birinin boş vakti pek olmuyor. Günün hemen her saatinde çiftçilerden mesajlar, telefonlar geliyor. Yaptığımız her iş mesleğimizin bir parçası. Eski kitapçıları ziyaret etmek, mesleğimle ilgili kitap ve yayın toplamak severek yaptığım işlerden birisi. İyi bir tarım arşivine sahip olmayı işimin bir parçası olarak görüyorum. yınlandı. İşsizlik yaşayan mesleklerin başında gazetecilik var. Gazetecilerin yüzde 29'u işsiz. İşi olan gazeteciler ise, evrensel koşullarda mesleğini icra edemiyor. Büyük baskı altında. Patron baskısı, hükümet baskısı. İşini kaybetme endişesi ve kaygısı gerçek anlamda gazetecilik yapmayı engelliyor. Devletle işi olmayan, ihale peşinde koşmayan gazetelerde, yayın organlarında daha özgür bir çalışma ortamı var. Fakat ana akım medya ikiye hatta üçe bölünmüş durumda. Yandaş medya, cemaat medyası ve diğerleri… Uzmanlaşmanın henüz çok değer bulmadığı, araştırmacı gazeteciliğin unutulduğu bir dönem bu. Yaygın olarak bülten haberciliği yapılıyor. Halkla ilişkiler şirketleri gazete ve gazetecileri yönlendiriyor. Tarım yazan biri olarak bu konuda belki de en rahat ve en bağımsız gazetecilik yapanlardan biriyim. Tarım fazla önemsenmediği için yaptığımız iş çok göze batmıyor. Tarım Bakanı tepki gösteriyor o kadar.

GÜNDEMİN SESİ

van, saman ithalatı yapıldı. Üretici ithalat sopası ile terbiye etme anlayışı egemen oldu. Fiyatı artan her ürün ithalatla düşürülmeye çalışıldı. Peki sizce Türk tarımı kurtulur mu? Sektörün durumunu şöyle özetleyebilirim. Türkiye sahip olduğu coğrafya, iklim ve ekolojik yapısı ile tarımda çok büyük potansiyele sahip. Birkaç tropikal ürün dışında Türkiye’de yetişmeyen ürün yok. Fakat bu potansiyel yeterince değerlendirilemiyor. Çünkü tarımda günü kurtarma politikası uygulanıyor. Orta ve uzun vadeli bir politika yok. Türkiye'de çiftçi ekim yaptıktan sonra Nisan ayında tarım destekleri açıklanıyor. Destekler zamanında ödenmiyor. Ülke koşullarına uygun en az 5-10 yıllık planlar, programlar dahilinde bir tarım politikası belirlenerek uygulanması gerekir. Son dönemde et ve hayvancılık çok gündemde. Burada yapılan hatalar neler sizce? Hayvancılığın son yıllarda en çok destek verilen, en çok kredi kullandırılan sektör olduğunu biliyor musunuz? Bundan 10 yıl önce hayvancılığa yılda 80 milyon lira destek verilirken şimdi 3 milyar liranın üzerinde destek veriliyor. 2010-2014 döneminde 8 milyar lirayı aşkın düşük faizli kredi verildi. Ama sonuç dünyanın en pahalı etini tüketen bir Türkiye ve bu dönemde 5 milyar doları bulan ithalat. Verilen destek ve krediler çiftçiye değil, ithalata gidiyor. Size kısaca bu son krizi anlatayım. 2007 yılında dünyada ve Türkiye'de büyük bir kuraklık yaşandı. Birçok ülke kuraklığın etkisini azaltmak için önlem paketleri devreye soktu. Çiftçiye ek destekler sağladı. Zararını karşıladı. Türkiye ne yaptı biliyor musunuz? 2008'de hayvancılıkta destekleme sistemini değiştirerek destekleri azalttı. Hayvan başına destek sistemine geçti. Aynı dönemde çiğ süt fiyatı yarı yarıya düştü. Kuraklık nedeniyle yem hammaddeleri yüzde yüzden fazla arttı. Ürettiği sütle yem alamayacak duruma düşen üretici ineklerini kesti ve sektörden çekildi. Resmi rakamlara göre 1 milyon inek kesildi. Sütte yaşanan kriz, kırmızı ete fiyat artışı olarak yansıdı. Hükümet önlem almak yerine kolay olan ithalat seçeneğini seçti. Önce kasaplık hayvan ithal edildi, yetmedi, besilik hayvan ithal edildi, o da yetmedi karkas et ithal edildi. Türkiye 4 yılda 5 milyar dolara yakın ithalat yaptı. Bu arada içerde hayvan varlığı azalmışken sıfır faizli kredi verildi. İç piyasada hayvan olmadığı için alınan kredilerle damızlık hayvan ithal edildi. Verilen kredi ve destekler ithalata gitti. İthal edilen hayvanların nasıl besleneceği bile hesaplanmadı. Türkiye saman ithal etmek zorunda kaldı. İthalat nedeniyle yerli besiciler sektörden çekilmek zorunda kaldı. Üretici para kazanamamaktan, tüketici pahalıya tüketmekten yakınıyor. Kazanan ise ithalat yapan mutlu bir azınlık. Medyaya gelecek olursak... Sektörde nasıl bir değişim yaşanıyor? Toplumun her kesiminde olduğu gibi medyada da büyük bir erozyon yaşanıyor. Binlerce işsiz gazeteci var. Yakın zamanda bir araştırma ya-

İSMMMO YAŞAM l 23


DOSYA

Kendinizi doğaya bırakın...  Dağcılık, yamaç paraşütü, kaya tırmanışı, mağaracılık, rüzgar sörfü, balon turu ve boyar top... Doğayla baş başa hem spor yapın, hem de tatil. Şehir yaşamının stresinden, kalabalığından sıkılanlar kendini doğanın kollarına bırakıyor. Sanılanın aksine bu tarz turizm sadece adrenalin ve eğlence amacı taşımıyor. Aynı zamanda da iyi bir dinlenme yöntemi...

24 l İSMMMO YAŞAM

AYŞEGÜL EMİR

Uçsuz bucaksız gökyüzünde paraşütle aşağıya doğru süzülerek inmek... Hızla akan derede rafting  teknesinde  kürek  çekerek  sulara  gömülmek... Ormanın içinde, göl veya nehir kenarında şehrin gürültüsünden uzak, oksijeni içine çeke çeke yürümek... Yavaş yavaş yükselen balondan bir aşağı bir yukarı bakmanın keyfi... Sarp kayaların arasında tutuna tutuna çıkabilmeyi başarmanın gururu...  Fiziksel güç ve zekayı aynı anda kullanmanın ve kendi kendine meydan okumanın zevki... Denizin altındaki renkli dünyaya ve balıkların yaşamına tanıklık etmek, binlerce yıllık mağaralarda gün ışığından uzak, karanlık ve ıslak bir ortamda yolunu bulmaya çalışmak...

Bunlar doğa ve macera tatili yaparken aklınızda kalabilecek anılardan sadece birkaç örnek. Son yıllarda stres, depresyon gibi şehirli hastalıkları yaygınlaşınca alternatif yaşam eğilimleri giderek artmaya başladı. Doğaya ne kadar ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. Buna paralel, insanı doğayla buluşturan birçok spor dalı giderek popüler olmaya başladı. Doğra yürüyüşü, dalış, dağcılık, yamaç paraşütü, kaya tırmanışı, mağaracılık, rüzgar sörfü, ATV turu, balon turu ve boyar top... Doğayla baş başa macerayı da kapsayan bu tarz tatillere ilgi arttı. Macera turizmi yaygın kanının aksine sadece adrenalin ve eğlence değil, gerçek anlamda dinlenme amacı da taşıyor. İnsan doğaya karşı ancak onunla uyumlu olmayı becerebildiğinde mücadele edebiliyor. Doğayla mücadele ise, fi-

MAYIS-HAZİRAN 2015


ziksel olarak yorucu ve zihinsel anlamda da o kadar  dinlendirici.  İnsanın  kendisine  olan saygısını, çevreye olan hoşgörüsünü ve sevgisini arttıran, bir anlamda rehabilitasyon sayılabilecek bir faaliyet. Doğa ve macera turizmi dinlenme ve zihinsel canlanma için de fırsatlar sunuyor. Doğa ve macera turizmi, içeriğinde fiziksel aktivite, doğal çevre ve kültürel gezi unsurlarını  barındıran  turizm  türü  olarak  tanımlanıyor. Başta doğayı, biyolojik ve ekolojik çeşitliliği, yerel kültürü ve geleneksel özgünlüğü korumayı ve gelir faklılıklarını aza indirgemeyi amaçlamasıyla öne çıkıyor.

TÜRKİYE PARKUR ZENGİNİ

MAYIS-HAZİRAN 2015

DOĞAYLA BAŞ BAŞA

Köfteoğlu, deniz tatili yerine doğa ve macera turizmini tercih etmenin avantajlarıyla ilgili de şunları söylüyor: "En temel farkın doğayla baş başa kalmak olduğunu görüyoruz. Doğa turlarının ikinci artısı ise, 10-12 kişilik gruplarla yapılıyor olması. Bu da şehrin kalabalığından kaçmak isteyenlere çok cazip geliyor. Öncelikle bu turlara katılmak isteyenlere organize seyahat acenteleriyle tatile çıkmasını öneriyorum. Çünkü organize turlarla yapılan

FİYATA DEĞİL  DENEYİME BAKIN

Doğa turları düzenleyen Macera Akademisi Kurucusu Caner Odabaşoğlu ise, doğa ve macera  turizmini  insanların  doğada  spor  veya gözlem yaptığı veya aktif spor faaliyetinde bulunduğu bir tatil türü olarak tanımlıyor. Odabaşoğlu, "Bu turizm türü spor müsabakaları, gelişim kampları gibi ülkemizde henüz emekleme aşamasında olan etkinlikleri de kapıyor. Örnek verirsek, Kaş’a tatil için gittiğinizde yüzdüğünüzü söylemekle,  Kaş’a 14 Haziran’da 11.si yapılan  Meis-Kaş Açık  Deniz  Yüzme yarışına  katılmak için gitmek arasında fark  var"  diye  konuşuyor. Bu tarz tatili herkese  öneren Odabaşoğlu, şu görüşleri  dile  getiriyor: "Kişiden kişiye değişir  ama  sanırım  ana  avantaj daha kısa bir süre içinde daha yoğun bir deneyim yaşıyorsunuz. Bu deneyim sayesinde dinlenme, yeniden motive olma sağlanıyor. İş yaşamına daha şevkle dönülüyor. Bir ekip sporuysa sıkı dostluklar ve bağlar kuruluyor. Sürekli dalışa gittiğiniz ekip arkadaşlarınız, kanyoning yaparken ip birlikteliği yaptığınız kişilerle samimi ilişkiler kuruyorsunuz, çoğu zaman görüşmeye devam ediyorsunuz. Anının değerini bilen veya fark etmek isteyen herkes mutlaka denemeli." Caner Odabaşoğlu, doğa ve macera turizminde program seçerken fiyattan daha çok deneyim ve sertifikasyona bakılması, personel hatta ekipman kalitesinin sorgulanması gerektiğine de dikkat çekiyor.

Odabaşoğlu

DOSYA

Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED) Başkanı Kerem Köfteoğlu, doğa ve macera turlarını daha çok şehrin boğucu ve tekdüze yaşamından sıkılanların tercih ettiğini söylüyor. Şehrin boğucu ve stresli ortamından  kaçanlar, doğa ve macera turlarında  şehrin  boşalttığı akülerini bir anlamda yeniden doldurup işlerinin başına daha  enerjik  dönüyorlar. Eskiden Türkiye’de doğa ve macera  turlarına  sadece Köfteoğlu gençler  katılıyordu. Köfteoğlu,  günümüzde ise bu özgün turlara orta ve ortanın üstü yaş grubundan insanların da katılmaya başladığını belirtiyor. Köfteoğlu, "Doğa ve macera alanında hizmet sunan seyahat acentesi sayısının sürekli artması, bu tarz turları tercih eden kişi sayısının giderek çoğaldığını teyit edi-

yor. Bu alanda hizmet veren seyahat acenteleri de deniz-kum-güneş üçlemesinde klasik tatil sunan diğer seyahat acentelerinden kendilerini ayrıştırarak tatilcilerin karşısına çıkıyor. Alternatif tur olarak ayrı bir kategori oluştu" diyor. Köfteoğlu, Türk tatilcilerin en çok tercih ettiği sporlarla ilgili de, "Ağırlıklı olarak, çılgın nehirlerde rafting, fazla bilinmeyen mağaralarda keşif turu, yüksek yamaçlardan bir kuş gibi süzülme imkânı veren yamaç paraşütü, bir anlamda strateji oyunu olarak da kabul edebileceğimiz boyar top (paintball), Kapadokya peri bacalarının havadan seyredildiği balon turları, batık gemiler ve mercanlara dalış, tüplütüpsüz dalışla zıpkınla avlanma gibi maceraları  seviyorlar.  Son  zamanlarda  adrenalin patlaması yapan köpek balıklarıyla dalış gibi son derece uç macera turu örnekleri de karşımıza çıkmaya başladı"  bilgisini veriyor. Türkiye,  doğa  ve  macera  parkurları açısından son derece zengin. Trakya’dan Marmara’ya, Kuzey Ege’den Karadeniz’e kadar onlarca parkurda birbirinden ilginç deneyimler sunan rotalar var. Bunlar arasından Karadeniz yayla ve trans Kaçkar turları, Ağrı Dağı dağ tırmanışı, Fethiye bölgesi dalış ve yamaç paraşütü turları, Van ve çevresi kelebek turları, Sakarya’nın doğusu Abant Gölü, Yedigöller, Sülüklügöl, Kuzey Ege Kazdağları, Gökçeada, Şahindevesi Kanyonu, Çoruh Nehri rafting gibi aktiviteleriyle öne çıkıyor.

İSMMMO YAŞAM l 25


DOSYA

TATİLDE BUNLARA  DİKKAT!

Doğanın bağrında yapılan turlar özel bir beceri gerektirmiyor. Tek yapılması gereken doğanın çağrısına kulak verip, doğaya zarar verecek girişimlerden uzak kalmak. Doğa turlarına katılmak isteyenlere dikkat etmesi gereken 10 altın kural var.  * Uzun yürüyeceğiniz için rahat yürüyüş ayakkabısı giyin. Yeni aldığınız ayakkabıyı ilk yürüyüşte kullanmayın, önce deneyip ayağınızı alıştırın. * Dere içinde ve kaygan zeminlerde yürüyeceğinizi dikkate alarak altı girintili kaymayan ayakkabıları tercih edin. *  Aşırı yükten kaçının, kullanmayacağınız malzemeleri yanınıza almayın. * Yemek, su, yağmurluk, yedek çorap, ayakkabı ve giysileri koyacağınız bir çantanız olsun. * Yürüyeceğiniz parkurun zorluk derecesi hakkında rehberinizden bilgi alıp hazırlığınızı buna göre yapın. * Bedeninizi gereksiz yere zorlamayın, trekking’in bir yarış olmadığını aklınızdan çıkarmayın. * Rehberinizin talimatlarına uyun ve gruptan  ayrılmayın.  Ayrılmanız  gerekiyorsa  da mutlaka birine haber verin, yanınızda bir düdük bulundurun. *  Göreceğiniz  güzellikleri  ölümsüzleştirmek  için  yanınızda  mutlaka  bir  fotoğraf makinesi olsun. * Toza çamura bulaşmaktan korkmayın, kentin stresini atmaya geldiğinizi unutmayın. * Arı ve böceklerin saldırısına uğramak istemiyorsanız parfüm kullanmayın. Çevreyi korumaya azami özen gösterin, çöpünüzü doğada bırakmayın.

26 l İSMMMO YAŞAM

turlara katılanlar, doğaya zarar vermeyecek ortak bir bilinçle hareket ettiğinden amacına uygun  gerçekleştiriliyor.  Sağlık  açısından uzun  süre  yürüyemeyecek,  tırmanamayacak ya da mağara turu gibi durumlarda kapalı  mekândan  kalamayacak olanların katılmaması  daha  doğru  olur. Ciddi sağlık sorunları olanların doğa turuna çıkmadan önce mutlaka bir doktora görünüp, sağlıklarının bu turlara uygun olup olmadığı öğrenmeleri gerekiyor." Doğa  ve  macera turlarında günübirlik turlardan,  çadır,  kamping veya  otellerde  konaklamaya  kadar  geniş  seçenekler sunuluyor. Köfteoğlu, konaklamasız günü birlik turların 100 TL'den başladığını belirterek, 3-4 gün doğada çadır konaklamalı turların 400 TL'den, bir haftalık oteli de kapsayan turların ise 1.400 TL'den başladığını aktarıyor. Ancak tatilci macerayı yurtdışında örneğin Afrika’ya safari turunda yaşamak istiyorsa bir

hafta için yaklaşık 9 bin lirayı gözden çıkarmalı.  Türkiye’de çok acil olarak doğa ve macera turizmi stratejisi planı yapılması gerektiği belirtiliyor.  Bu planlamanın, devlet kurumları,  üniversiteler, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB), seyahat acenteleri, STK’lar ve  yerel  yönetimler  ile birlikte oluşturulması gerektiğini  söyleyen  TÜRSAB  Başkanı  Başaran Ulusoy,  “Bu  plan  doğrultusunda kurumlar arası eşgüdümün ve yasalar Ulusoy arası  uyumun  sağlanması,  teşvik  ve  desteklerin belirlenmesi, tanıtım ve altyapı planlarının hazırlanması gerek. Dünyanın en güzel doğasına, en güzel denizine, en farklı kültürüne sahip ülkesi değiliz. Fakat çok şanslı bir konumdayız. Avrupa ve Asya arasında büyük bir ülkeyiz. Fazla miktarda doğa ve kültür ürününe sahip bir ülkeyiz" diyerek hızla harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

MAYIS-HAZİRAN 2015


263 MİLYAR DOLARLIK MACERA!

MAYIS-HAZİRAN 2015

* Macera Turizmi Gelişim Endeksi’ne göre, Türkiye 163 gelişmekte olan ülke arasında bu segmentte 19’uncu sırada yer alıyor. * Dünyadaki diğer ülkelere göre mağara cenneti ülke durumunda olan Türkiye’de Turizm Bakanlığı verilerine göre yaklaşık 40 bin adet mağara bulunuyor. Tüm yerli ve yabancı mağaracı gruplarının inceleyerek belgelendirdiği mağara sayısı 800. Türkiye’de 20 binden fazla mağaranın bulunabileceği öngörülüyor. * Hava sporlarında Türkiye öne çıkıyor. Yamaç paraşütü, balon, paraşütle atlamada önemli turizm faaliyetleri var. Ülkemizde yamaç paraşütü 1990’lı yılların başında Fethiye Ölüdeniz Bölgesi’ndeki Baba Dağı’nın yabancı pilotlar tarafından keşfedilmesi ile tanındı. * Türkiye’de yer üstü olduğu kadar deniz altı da tarihi ve doğal zenginliklere ev sahipliği yapıyor. Pek çok dalış noktası var. *  Türkiye raftingde de öne çıkan bir ülke. Özellikle Çoruh Nehri’nin 169 kilometrelik parkuru dünyada da öne çıkan bir nokta.  * Ülkemiz, nispeten bakir ve yıpranmamış doğasıyla ve coğrafi konumunun kolaylığıyla doğa ve macera turizmine yönelik büyük bir potansiyel taşıyor. * Türkiye’nin rakibi olan Akdeniz çanağındaki ülkelerin hepsi ekolojik turizme yönelik plan ve stratejilere odaklanıyor. Akdeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin de ekolojik turizme ağırlık verdiği dikkat çekerken, dünyadaki diğer turizm bölgeleri de benzer yöntemler uyguluyor.

DOSYA

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği'nin (TÜRSAB) 'Doğa ve Macera Turizmi Raporu'na göre, dünyada 1.2 trilyon dolarlık turizm harcamaları pastasının içinde doğa turizminin payı 400 milyar dolar. Bu 400 milyar doların 263 milyarı ise macera düşkünlerinin yaptığı harcamalardan oluşuyor. Rapordan çıkan diğer sonuçlar şöyle: * 2014 yılında dünyada seyahat eden turist sayısı 1.1 milyar kişiyi aştı ve harcamaları da 1.2 trilyon doları buldu. Dünyada turizm sektörü ortalama yüzde 4-7 arasında büyürken, doğa ve macera turizmi yüzde 20-30 büyüme rakamları ile adeta patlayarak ilerliyor. * Tüketicilerin 3’te 1’i çevreye duyarlı tatiller için yüzde 2 ila yüzde 40 arasında daha fazla ödeme yapmaya gönüllü oldukları vurgulanıyor. * Türkiye’de doğa ve macera turizmine hitap edebilecek nitelikteki yerlerin sayısı az değil. Toplam alanı 850 bin hektara yakın 40 milli parkın yanı sıra 90 bin hektarı aşan büyüklüğüyle 192 tabiat parkına sahip olan Türkiye’de doğal sit sayısı bin 273. * Orman ve Su İşleri Bakanlığı, doğa turizmini geliştirmek için 81 ilde 527 adet doğa turizm alanı belirledi. * 420’nin üzerinde kuş türünün yaşadığı Türkiye’de aynı zamanda Avrupa’da tespit edilen yaklaşık 12 bin bitki türünün, 9 bini yetişiyor. Bu zengin doğa altyapısı, Türkiye’nin doğa ve macera turizminde öne çıkması için avantaj sağlıyor.

İSMMMO YAŞAM l 27


RENKLİ YAŞAM

Sakarya'nın Geyve ilçesindeki Safibey Eriş İlkokulu'nu yenilemede çok emeği geçmiş bir mali müşavir, Sadettin Bulutoğlu... O ve eğitim gönüllüsü arkadaşları, 'Kardeş Okul' adını verdikleri projeyle aylarca azimle çalışıp, okulu yenilemeyi başardılar.

28 l İSMMMO YAŞAM

'Kardeş Okul'la eğitime gönül verdi

AYŞEGÜL EMİR

Çanakkale-Bolu-Bursa-Çatalca-Çankırı-Sakarya'daki il milli eğitim müdürlüklerinin yönlendirmesiyle ilçe milli eğitim müdürlüklerinin belirlediği okullar arasında titizlikle irdelenip en ihtiyaç sahibi okul olan Sakarya Geyve'deki 'Safibey Eriş İlkokulu' nu seçmişler. 'Kardeş Okul' adını verdikleri okul, 1.sınıf mevcudu 9, 3.sınıf mevcudu 16, 4.sınıf mevcudu 5 olmak üzere toplam 30 öğrencili 2 sınıftan oluşan bir köy okulu. Bulutoğlu, okul müdürü ve öğretmenlerin istekleri doğrultusunda okulun ihtiyaçlarının belirlendiğini söylüyor. Gerekli fizibilite çalışmaları yapılmış önce. Okul ziyaret edilerek, ilçedeki ilgili kurumlarla iletişime geçilmis. Bir yandan da kampanyaya destek verebilecek

gönüllü insanlara ulaşmaya çalışmışlar. Diğer yandan okulun tadilat işleri yapılmış. İlçede destek bulamayınca bütün ihtiyaçlar ve inşaat malzemelerinin İstanbul'dan temin edildiğini anlatıyor, Bulutoğlu. Bu da pek çok ekstra yükü beraberinde getirmiş. Ancak bu olumsuzluklar projenin ilerlemesinde onları daha da bir hırslandırmış, azimle işe sarılmışlar.

OKULUN HER ŞEYİ DEĞİŞTİ

Bulutoğlu’nun anlattığına göre, okulda, elektrik prizleri ve lambalar dahil her şey değiştirildi. Okulun zemini parkeyle kaplandı. Spor salonu olarak kullanılan bölüme parke yapıldı. Kapılar değiştirildi. Duvarlar ve tavan boyası baştan aşağıya yeniden yapıldı. Müdür

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

MESLEĞİMİZ ÖNEM KAZANDI

Bulutoğlu

Saadettin Bulutoğlu, 1982 Sivas doğumlu. Evli ve iki çocuk babası. Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Personel destek hizmeti ve temizlik alanında faaliyet gösteren özel bir şirkette mali müşavirlik yapıyor. Aynı zamanda orta ölçekli firmalara da danışmanlık hizmeti veriyor. Mesleğe, 1999 yılında lise stajyeri olarak adım atmış. Mesleği ilk başlarda zor ve sıkıcı bulmuş. Ama zamanla çok sevmiş. Muhasebe bürosunda mesleki stajını tamamladıktan sonra askeri görevini yapmış. Askerlik dönüşü şartların zorlamasıyla bürolar yerine kurumsal firmalarda çalışmaya başlamış. Bulutoğlu, meslekle ilgili de şu görüşleri dile getiriyor: "Ülkemizin de gelişimiyle birlikte gitgide önem kazanıp itibar görüyor. Ülkemizin büyümesi ve köprü görevi görmesinde meslek mensuplarına da görev düşüyor. Mesleğimize önem kazandıracak birçok atılımı kurumsal anlamda devlet gerçekleştirdi aslında. Fakat maalesef ki toplum olarak üzerimizden 'muhasebeci' gömleğini hala çıkartamadık. Şayet bunu atlatabilirsek, çalıştığımız mükellefler bu bilinçle hareket ederse mesleki itibarımız da bir o kadar değer kazanacak."

dığımız etkinlikler düzenledik. Onların heyecanına ortak olmak, yüzlerindeki masumiyet ve gülümseme bizim en büyük hediyemiz oldu. Hep 'hayatları boyunca unutamayacakları bir anı birlikte yaşamak' felsefesiyle hareket ettik. Seçimlerimiz de hep bu yönde ihtiyaç sahibi çocuklar oldu."

EĞİTİM ŞARTLARI EŞİT DEĞİL

Bulutoğlu, sosyal sorumluluk çalışmalarında Türkiye'deki çocukların eşit şartlarda eğitim almadıklarına bir kez daha tanık olmuş. Bu konudaki görüşlerini, "Son dönemlerde alınan radikal kararlar

da maalesef ki bu süreci daha farklı yönlere götürdü. Ve maalesef ki kırsal kesimde okuyan çocuklarımız gerçek anlamda okumak için şehirlerde yaşayan yaşıtlarından çok daha istekli ve azimliler" diye aktarıyor. Kardeş Okul projesinde ona yardım eden başka meslek mensupları da olmuş. Sadettin Bulutoğlu, "Gönül isterdi ki çok daha katılımlı ve daha geniş bir şeyler yapalım. Bakalım o da kısmet olursa bir sonraki projeye. Bu tür işler istek dahilinde oluyor. Maalesef zorlamayla bir şeyler yapılmıyor" ifadesini kullanıyor.

R E N K L İ YA Ş A M

odası yenilenip yeni ekipmanlarla donatıldı. Okulun en bakımsız yeri olan tuvaletler baştan aşağıya yenilendi. Okula Atatürk büstü konuldu, projektör cihazı temin edildi. Çatı tadilatı, kapılarının değiştirilmesi, klozetler, lavabo, kalebodurla kaplanması ve boyası... Yani çocukların daha iyi öğrenim görmeleri için gerekli bütün değişiklikler yapıldı. Bulutoğlu, “Bu olayın asıl bizi mutlu eden tarafı maneviyatı çünkü maddiyat bir şekilde çözülüyor” diyerek önemli bir noktaya da dikkat çekiyor. Okuldaki öğrencilere birer mektup arkadaşı da belirlenmiş. Karşılıklı olarak birbirlerine 5 mektup göndermişler. Çocukların mektuplarını beklerken duydukları heyecanlarına ortak olmak onlar için paha biçilmez bir deneyim olmuş. Sadettin Bulutoğlu, "Bu hikaye hiçbir siyasi, etnik veya başka bir bağı olmayan ve sadece 'çocukların yüzünde gülücükler açması için uğraşan' sen-ben-o-onun arkadaşı-senin yakının-benim komşumla birlikte yürütülen bir projedir" diyor. O, hep sosyal sorumluluk projelerine elinden geldiğince katkıda bulunmuş. Fakat son 3 yıldır artık farklı bir şeyler yapmak sadece maddi olarak değil bunun maneviyatını da yaşamak istediği için çevresindeki insanların katkılarıyla ciddi işler yaptığını aktarıyor. Bulutoğlu, şunları anlatıyor: "İlk yılı acemilik olarak değerlendirmeye almazsak geçen yılki 'Beykoz Çocuk Esirgeme' etkinliğimiz ve bu yılki 'Safibey Eriş İlkokulu' projesi, bu hazzı bana fazlasıyla yaşattı. Biz sadece maddi olarak değil maneviyatın da ön planda olduğu, çocuklarla arkadaş gibi eğlenip, güldüğümüz ve son günü de onlara ayır-

İSMMMO YAŞAM l 29


‘Devrimcileri eleştiren boş adamları eleştiriyoruz’

Bazı oyuncuların kendi filmlerini çekmeleri kaçınılmaz oluyor... Barış Atay da bir süre oyunculuk yaptıktan sonra kendi filmini çekti. Eksik filminin politik göndermeleri de var hayatın içinden bir bakışı da. 12 Eylül sonrasına gerçekçi, eleştirel bir bakış atan Barış Atay, şimdi de Dersim Katliamı’nın filmini çekmeyi planlıyor.

YAŞAM’IN PORTRESİ

BANU BOZDEMİR Yaşı 34… Kayıp nesil olarak gördüğü bir nesle mensup… Antakyalı ‘devrimci’ bir ailenin çocuğu olarak 1981’de Almanya’da doğan  Barış  Atay  Mengüllü’nün  çocukluğu  Antakya’da geçti. Üniversite için yolu Adana’ya düşen Atay, Çukurova Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde okurken tiyatroya olan tutkusunun peşinden gitti. Okulu yarıda bırakarak İstanbul’a geldi  ve  Yeditepe  Üniversitesi  Tiyatro  Bölümü’nden mezun oldu. Kitleler onu dizilerdeki rolleriyle tanıdı. Hayat Devam Ediyor, Arka Sıradakiler, Hacı, Şubat gibi dizilerde, Zincirbozan, Kavuk ve Güzel Günler Göreceğiz filmlerinde rol aldı. En çok dikkat çektiği rol ise Arka Sıradakiler’de canlandırdığı Saffet karakteri oldu. Muhalif tavırlarıyla bilinen Barış Atay şimdi de kendi filmini çekti.  “Eksik” kendi yazıp yönettiği

30 l İSMMMO YAŞAM

ve oynadığı ilk sinema filmi… 12 Eylül’ün bugüne yansımalarını değerlendiren Atay, film çalışmalarının devam edeceğini söylüyor. Hedefinde bir Dersim Katliamı filmi çekmek de var. Barış Atay ile ilk filmi Eksik’i ve muhalif bir oyuncu olmayı konuştuk.   Eksik filminin senaryosunu da siz yazdınız. Filmi izlerken sizin hayat hikayenizden izler olup olmadığını merak ettik. Var tabii, tamamıyla benim ve kardeşimin hikayesi diyemeyiz; hayatıma uymayan gerçeklikler de var filmde. Ama çıkış noktası en azından benim yaşadıklarım üzerine… Babamın ben doğduğumda tutuklu, annemin de aranıyor olması ve bu yüzden yurtdışında doğum yapması… Bunlar bana bir çıkış noktası verdi ama daha sonra hayatın içinde tanıştığım insanlar, 12 Eylül darbesinde yara almış insanlar...

Bu hikaye uzun zamandır var mıydı, yoksa son zamanlarda yazılmış, ortaya çıkmış bir senaryo mu? Sinema filmi çekme fikri uzun zamandır vardı; oyunculuk okurken de. O yüzden yüksek lisansımı sinema televizyon bölümünde yaptım. Bir film çekmeye karar verdiğimizde elimizde iki hikaye vardı. İkisini de yazmıştık fakat bu dönemde yaşananların buna etkisi olduğu muhakkak. Çekeceğim filmlerden birisi mutlaka bu diye hayalini kuruyordum, öyle kısmet oldu diyelim.  Diğeri de politik yanları olan bir hikaye miydi? Toplumsal eleştirisi olan bir film. Politik değil daha çok sosyolojik bir film. Daha çok toplumsal şiddet üzerine… Biraz sert ve destekçi bulamadığımız da bir hikaye. Ayrıca senaryo üzerinde eksiklikler olduğunu hissediyorduk.

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

devrimci mücadeleye devam eden bir ailenin çocuğuydu. İşkence görmüş bir annenin çocuğuydu.  Biraz da işkencenin izlerini anlatmak… Evet ben o dönemi araştırmaya başladım. Babamla konuştum, o bana hamileyken tutuklanan, işkence gören, taciz ve tecavüze uğrayan birçok devrimci kadın olduğunu anlattı ve bunun hiç araştırılmadığını gördüm. Bir istatistik bile oluşturulmuş mu 78’liler Vakfı tarafından? Ben de bunun üzerinden kurmak istedim, ajite etmeden ama böyle bir gerçeklik olduğunu göstererek…  Türker karakterini ilginç çizmişsiniz; çokça karşımıza çıkan ama yine de ilginç gelen… Türker’i dedesinden ayrı düşünemiyoruz, dedesi devlet aslında. Hem asker olmanın getirdiği. Askerlikten oğlu komünist olduğu için zorunlu olarak emekli edilmiş, nefreti bir kat daha artmış. Torununu bir devlet diliyle yetiştiriyor. Türker 12 Eylül faşizminden  hemen  sonra  Evrenle  Özal’ın  birlikte kurmaya çalıştıkları lümpen, boş, herhangi politik bir bilgisi olmayan, ideolojik ya da toplumsal olarak kendini yetiştirememiş, ezber konuşan bir nesli temsil ediyor. Çok şey bildiğini zanneden ama hiçbir şey bilmeyen, çok şey söylediğini zannedip sadece dedesinin  cümlelerini  tekrar  eden,  şu  an  gördüğümüz AKP’nin üzerine çokça çalışıp daha da genişlettiği toplumsal figür Türker. O yüzden özel bir karakter, her gün yanımızdan geçen, karşılaştığımız, oturup bir şey

GEZİ, 90’lARıN  ÇOcUKlARıNıN BİR ESERİ

Eskiden  devrimci  olan  aileler kendi çektikleri acıları çocukları çekmesin istediler. Bu nedenle de onlara ekstra imkanlar sunup bu ideolojiden onları uzak tuttular. Peki böyle yaparak çocuklarının hayatlarında boşluk oluşturmadılar mı? Bu konuda Barış Atay’ın yorumu şöyle: “Evet bu daha çok 78 kuşağının hemen sonrasında devrimci ailelerin mücadelelerine saygı duyarken kendilerini eleştirebileceğimiz tek nokta. Belki çocuklarımız o acıları  yaşamasın  diyerek  böyle  bir uzaklaşmaya gitmeseler çok ciddi bir nesil yetişebilirdi. 81’le 88 arasında doğan nesil, Özal gençliği denilen nesil, kayıp nesil aslında. Doksanlarda doğan çocukların gezideki etkilerini gördük, daha farklı bir kültürle büyümelerine rağmen, AKP döneminde genç olmanın bütün  zorlayıcı  vasıflarını  kendileri için olumlu hale getirmişler. Bunu da Gezi’de çok net gördük.”

YA Ş A M ’ I N P O R T R E S İ

Belki daha sonra ikinci ya da üçüncü film olarak düşünebiliriz onu.  Muhalif bir oyuncu olarak son yaşananlardan sonra iş bulmakta zorlandığınız, biraz dışlandığınız söylendi. Bu film biraz da onun ürünü ya da tepkisi mi? Bir destek filmi mi? İşin odağına işsiz kalmayı koymadım açıkçası. Ama şöyle bir durum var. Gezi’den sonra muhalif oyunculara karşı bir kampanya yürütüldüğü, işe alımlarının engellendiği bir gerçek. Bu sonradan yavaşlamış olsa dahi kanallar genelde muhalif oyuncularla çalışmamaya çalışıyorlar. Fakat ellerinde tam olarak öyle bir imkan da yok. Oyuncu dediğiniz de az ama çok bir yanıyla politik ya da muhaliftir. Sinema filmi çekmek elbette bir kimlik meselesi. Çekerken de hayatta inandıklarımı ve ideolojimi gösterecek filmler çekmeyi tercih edeceğim. Bu amaçla başladım. “İşsizim bana bir kazancı olsun” anlayışıyla da film çekmedim. Ama hükümetin baskısı bana şu anlamda yardımcı oldu. Üç sene sonra çekeceğim filmi daha erkene almamı sağladı mesela. Mesele tamamen bu.  Hikayede en etkileyici hal kardeşin durumu. O durumu nasıl bir gerçeklik içerisinde oraya taşıdınız? Ben böyle bir çocukla tanıştım, 80 değil ama 88-89  döneminde.  O  jenerasyondan  kalıp  hala

İSMMMO YAŞAM l 31


ARKA SıRADAKİlER’İN SAFFET’İ

YAŞAM’IN PORTRESİ

1981 yılında Almanya’da doğan Barış Atay Mengüllü, Çukurova Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde okurken tiyatroya olan tutkusundan dolayı okulu yarıda bırakarak İstanbul’a geldi ve Yeditepe Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Özellikle son yıllarda muhalif tavırlarıyla dikkat çeken oyuncu bugüne kadar Hayat Devam Ediyor, Arka Sıradakiler, Hacı, Şubat gibi dizilerde, Zincirbozan, Kavuk ve Güzel Günler Göreceğiz filmlerinde rol aldı. En çok dikkat çektiği rol ise Arka Sıradakiler’de canlandırdığı Saffet karakteri oldu. “Eksik” kendi yazıp yönettiği ve oynadığı ilk sinema filmi… 12 Eylül’ün bugüne yansımalarını değerlendiren Atay film çalışmalarının devam edeceğini söylüyor.  anlatmaya çalıştığımız adamlar birer Türker zaten. İşin en önemli noktası oydu. En kritik noktası da şu. Bu tür adamlar devrimci ailelerin çocuklarında da varlar ve hiçbir politik alt zeminleri olmadığı için sadece ailelerinin mücadelesine suç atıyorlar. Çünkü çıkabilecekleri başka bir nokta da yok, ben buna dikkat çekmek istedim.  Demek ki aile korumacılığının dışında devlet baskısı da bir patlama yaratabiliyor onu da görmüş olduk… Biz 80 sonrası ve 90’ların ortasında yaşanan faili mechul cinayetlerin çok yoğun olduğu dönemde bütün o siyasi kaostan uzak tutulmaya çalışıldık. Benim avantajım ailemin benim eleştirdiğim bu hatayı yapmamış olması. Ailem hiçbir zaman biz çok çektik, aman sen bunlara bulaşma demedi. O yüzden politikayla ilgilenen bir karakter olarak kendimi yetiştirme fırsatı buldum. Bu konuda anne babamın etkisi çok büyük.  Türker’in ağzından devrimci olmaya dair bir eleştiri de alıyoruz. Bir yandan devrimi de eleştirilecek bir noktaya taşımış gibisiniz… Devrimciyi eleştirmiyor aslında. Devrimcileri eleştiren ve boş eleştiren adamları resmediyor. Bi yandan da söylediği lafların altında eziliyor filmin sonunda. Ezbere konuşmanın getirdiği boşluklar var. Herhangi sosyolojik altyapı yaratarak devrimciliğe eleştiride bulunmuyor Türker. Sadece hayatında yaşadığı bütün eksiklikleri ailesinin verdiği bir mücadelenin sonunda yaşadığı yanılsamasına sahip. O yüzden Türker’in ezberden ken-

32 l İSMMMO YAŞAM

dini kurtarma çabası olarak koydum onu oraya. Sinema böyle bir şey. Türker gibi bir karakter olduğundan uzaklaşarak sadece propaganda için film çekemem, Türker gibi milyon tane adamla karşılaşıyoruz. Türker sonunda oynanması gereken bir karakter. Kendi ideolojimin önemli olduğunu vurgulamaya çalıştığım bir filmde bunun tam karşıtı bir karakter oynamak da bir beis yok. Ama Türker gibileri yücelten bir filmde komünist de oynamazdım mesela. Mesele biraz bununla ilgili.  Babanın son mektubu ve annede yarattığı etki? Evet son mektup. Orada birkaç tane subliminal eleştiri var. Birisi cumartesi Anneleri’nin yaşadıkları trajediye gönderme aslında. 80’lerde kaybolan devrimci naaşları. Bir yandan askerdeyken ölen ama neden öldüğünü öğrenemediğimiz askerler. Eşi profilinde Dilek’in durumu. Ben en azından ölüsünü gördüm, senin annen ölüsünü dahi göremedi mevzusu. Bunları  göze sokmaya gerek yok ama bunların hepsi birbiriyle bağlantılı gerçeklikler. Babayla anne arasında bir kopukluk yok ama annenin çok ciddi bir mücadelesi de var. Gerçekten o kadar inançlı bir nesil ki 78 kuşağı. Belki de dedesine bırakmış olmanın rahatlığıyla bir yerden sonra mücadeleye devam ediyor ama o 30 yıllık ayrılık kadının hayatını sekteye uğratacak büyük bir boşluk da oluşturuyor. Yorgunluk, hasret, ne yapacağını bilememe hissiyatı. Baba o dönemin nelere yol açtığını göstermek için bir figür sadece.  Dilek’le olan ilişkisi de farklı Türker’in…

MAYIS-HAZİRAN 2015


Eksik

MAYIS-HAZİRAN 2015

gerektiğini söylüyorsunuz sanatın… Evet  ama  propaganda  yapmaması  gerektiğini söylüyorum bir yandan. Benim derdim kendi ideolojimi milletin kafasına çakmak değil. Bi yerden subjektif de bakıyorum konuya ama mesela önümüzde bir proje var. Bir kadın ve küçük kızı hakkında. Yarısı yine Antakya’da başlayan ve Almanya’da devam eden bir hikaye. Bir iltica hikayesi. Bir yandan en büyük hayalim Dersim Katliamı’nın filmini çekmek. Onun için zamana ihtiyacım var, biraz daha pişmem lazım. Ama sinema eğer bir belge niteliği taşıyorsa hayata dair sonuçta yaşanmış ya da yaşanması muhtemel ya da içinde gerçeklikler barındıran hikayelerden ortaya çıkmalı. O yüzden film çekmeye devam edebildiğim sürece bir şeyler de anlatmak istiyorum.  Geziden sonra insanlar çektiler, kurguladılar ve ortaya bir sürü gezi belgeseli çıktı. İşin kurmaca kısmı henüz yok, içinde olan birisi olarak ne dersiniz bu konuda? Biz henüz Gezi’nin etkilerini anlayabildiğimiz bir dönem yaşamadık. Gezi çok yeni, belki yeni yeni yaşıyoruz etkilerini. Hükümetin bile tavrı henüz netleşebilmiş değil, bir karmaşa yaşıyorlar. Aldıkları en büyük darbe aslında Gezi. O açıdan neredeyse yüz yıllık tarihimize baktığımızda Gezi gibi yaşanmış birçok sorun, dönem, kaotik ortam varken henüz Gezi’ye kadar yapılması gereken şeyler de olduğunu düşünüyorum.  Gezi’nin  filmi  elbette  çekilecektir  ama

Gezi kadar gösterişli bir direnişi layıkıyla gösteremeyeceğin bir filmi çekmektense biraz beklemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Ya da oradaki insan hikayeleri üzerinden yürümeli bazı şeyler. Mesela festivalde Haziran Yangını var. Ethem Sarısülük’ün belgeseli. Belgeselde gördüğümüz sahneleri bir platoda canlandıracaksanız Gezi filmi çekmenin bir anlamı yok. İşte o zaman propaganda  yapmış  oluyorsunuz.  Ama  geçmişe dönüp baktığınızda bu ülkede Dersim, Maraş, Sivas, Maraş katliamları yaşandı, hayata dönüş operasyonu var. Ne yazık ki çekebileceğimiz çokça acı var. Gezi de bunlardan olacaktır ama zamana ihtiyaç var.  Sonsöz; Eksik’i neden izlemeli seyirci? Ülkede en büyük kırılma noktası olduğunu düşündüğüm  80  darbesinden  2015’e  kadar yani bu 35 yıllık süreçte toplumun nasıl bir mühendislik ve dizayna maruz kalarak nasıl bir prototip oluşturulduğu ve bunun ülkenin şu anki durumuna nasıl etkisi olduğunu hissetmek, sormak ve sorgulamak açısından izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çok büyük iddiaları olan bir adam değilim. Hep söylüyorum bu bir 12 Eylül dönemi filmi değil 12 Eylül gibi bir trajedinin ve katliamın bütün ülkenin üzerinde nasıl bir travma etkisini yarattığını ve nasıl insanlar haline dönüştüğümüzü görmek açısından bir film, ama sonuçta üç insanın hikayesi. O üç insan üzerinden ülkenin bir fotoğrafı, panoraması olmaya aday.

YAŞAM’IN PORTRESİ

Kadını ötekileştiren, hiçe sayan, bir meta haline getiren ve kadının belki de kendisine bir kez hesap sormak demeyelim de, sebebini anlamaya çalıştığı sorusu karşısında bile korkunç derecede  otoriterleşen  bir  tavır.  Türkiye  konjoktöründe düşünürsek bunların hepsini Türker de toplamaya çalışmak karakter olarak ağır bir karakter olmasına sebep olmuş olabilir. Ama çok karakterle çok hikaye anlatmaktansa bunların hepsini tek bir karakter üzerinde özetlemek bana daha doğru geldi.  Filmin çekim mekanları neresi? Antakya’da çektik. Orayı iki farklı şehir gibi gösterdik. 80 dönemi Antakya’da geçiyor dar sokaklar falan. Günümüz sahneleri ise Armutlu merkezli. Bir sahnede eski şehrin dış mekanı olarak görebilelim diye Adana’da çekildi.  Bu filme bir destek oldu mu? Oyuncular destek verdiler sağolsun. Antakya’dan eşimiz dostumuz, tanıdığımız insanlar az çok maddi manevi desteklerini sundular. Ama herhangi bir özel sektör kuruluşunun sponsorluğunda ya da Kültür Bakanlığı’nın desteği ya da herhangi bir sinema fonuyla çekilmedi. Kendi çabalarımızla çektik filmi. Filmde Gezi’de kaybettiğimiz gençlere de bir selam yolluyorsunuz duvar yazılarıyla… Bir Antakyalı olarak Ahmet, Ali İsmail ve Abdullah benim şehrimin çocukları. Onları anmadan olmazdı. Tabii yanında Ethem, Berkin ve diğer çocukları anmak… Fakat bir yandan da şöyle bir gönderme vardı. 80’den muzdarip olduğu iddiasıyla ailesine bu kadar nefretle bakan bir adamın bir kaçış yaşayarak geldiği noktada aslında 80’lerdeki gibi duvar yazılaması olan bir mahallenin ortasına düşmesi. Bunu onlarla anmak güzeldi ama mesele şu. 35 yıl sonra hala devrimci mücadelenin sürdüğü, ısrarla ve çok büyük bir güçle tutunmaya çalıştığı mahalleler var bu ülkede. Armutlu da bunlardan biri. O yüzden Armutlu’nun kendisine de bir saygı duruşu… Bundan sonra sinema yolculuğunuz da devam edecek gibi… Muhalif olması

İSMMMO YAŞAM l 33


Bilinçaltınızı temizleyin Farkında olmadan bizi yöneten bilinçaltımızı temizleyerek, hayatımızda yeni bir sayfa açabiliriz… Bilinçaltımızdaki bazı olaylar uzun süre aklımızda çıkmayabilir ve ömür boyu buna bağlı kalarak mutsuz olabiliriz. Uzmanların kötü olayları bilinçaltımızdan silmemizi öneriyor. Bu temizliğin nasıl yapılacağını araştırdık.

KARİYER

AYŞEGÜL EMİR Pek çok yerde okumuş ya da duymuşuzdur. “Bilinçaltımızda ne varsa hayatımızda da o vardır.” Burada kayıtlı inanç, düşünce, önyargı farkında olmadan bizi yönlendiriyor. Peki, bilinçaltı nedir? Biz farkında olmadan çalışan, bedenimizin istemsiz kaslarını yöneten, beş duyuyla algılanan her şeyi kaydeden, gerektiğinde kullanılmak üzere bilincin emrine veren bir insana özgü öğe. Bilinçaltını zihin-beden bütünlüğünde kişinin işletim programı olarak tanımlayan da var. Yani beyin vücudu yöneten bilgisayarsa, bilinçaltı da bu bilgisayarın yazılım programı... Bu yazılım programını nasıl temizler ve güncelleriz? Çünkü bilinçaltımızı temizlemek, yeni bir hayata yelken açmak gibi... Bilinçaltımızdaki bazı olaylar uzun süre aklımızda çıkmayabilir ve ömür boyu buna bağlı kalarak mutsuz olabiliriz. Uzmanların önerisi insanların kötü olayları bilinçaltlarından atarak hayatlarında

34 l İSMMMO YAŞAM

yeni bir sayfa açmaları... tirmenize de yol açabilir. Bu Yazar, eğitmen ve koç yüzden yaşadığınız rahatsızlık veHakan Mengüç, kendisine en ren olayın hafızanızdan silinmesi çok gelen sorulardan birinin sadece acıyı değil, kişiliğinizi de 'bilinçaltımı nasıl temizlerim' yok edebilir. Mengüç, tamamen şeklinde olduğunu söylüyor. silme diye bir olayın da olamaMengüç, "Bu konu, insanın akyacağını dile getiriyor. Ona göre, lına bir elektrik süpürgesi ile geleceğimizi yaşadığımız olaysanki bütün toz, kirin temizlar değil, o olaylara verdiğimiz lenmesi ve böylece rahatsızlık anlamlar şekillendiriyor. Bu yüzveren tüm sıkıntılardan kurden geçmişte yaşadığımız kötü Hakan Mengüç tulmak gibi geliyor. Maalesef anıları silemeyiz ama onların anbilinçaltını temizlemek evimizi temizlemek lamlarını değiştirebiliriz. gibi değildir" diyor. Mengüç, kişiyi rahatsız eden geçmişteki bir olayın nasıl değiştirilebileceği konusunVERDİĞİNİZ ANLAMI DEĞİŞTİRİN da şunları anlatıyor: "Bu yöntemlerden biri 'yüzÇünkü zihnimizde duygular çok karleşme'. Bir olayla ne kadar fazla karşılaşırsamakarışık bağlantılar oluşturur. Örneğin, künız, duygusal yoğunluğu o kadar azalacaktır. çükken yaşadığınız bir dayak yeme olayı, Köpekten korkan insanları ‘kendi kontrolüm’ hem sizde otoriteye karşı bir ürkeklik, korku oluşaltında köpeklerin yanına sokarım ve bir süre turabilir fakat bunun yanında o olaydan ötüsonra köpeklerle ilgili korkuları duyarsızlaşır rü başka konularda çok güçlü bir kişilik gelişve tamamen yok olur. Hayattaki korkularımızla

MAYIS-HAZİRAN 2015


yüzleştiğimizde onların aslında korkulacak bir şey olmadıklarını çoğu zaman keşfetmişizdir.

KİMLİKLE ANLAM DEĞİSTİRME

İkinci yöntem. 'güçlü bir kimlikle anlam değiştirme'. Bu yolla geçmişe dönüp o olayla yüzleşebilirsiniz. İlk önce hayran olduğunuz güçlü bir kişiyi düşünün ya da bir hayvanı… Şimdi onun tüm özelliklerini alıp, hatta o olup sizi rahatsız eden o anıya gidin. Tam o anının içine girdiğinizde şu soruyu sorun: Bu olay bana ne öğretti? Bu yöntem yüzleşmeye korktuğunuz bir anınızın karşısına güçlü bir kimlikle çıkmayı sağlar. Güçlü bir kimlikle anlam değiştirme güçlü bir şekilde olaylarla yüzleşmenizi sağlamaktadır.

DOĞRU TEKNİK KULLANILMALI

MAYIS-HAZİRAN 2015

l Zihnimiz berraklaşır, düşüncelerimiz netleşir. l Gözümüzün önünde olup bugüne değin göremediğimiz pek çok şey, durum, kişi, fikir ve olasılık görünür ve olur hale gelir. l Hatalı, yanlış ve eksik öğrenimlerimizi düzeltme ve düzenleme imkanına kavuşuruz. l Birikmiş yükler, ertelenmiş çözümler, verilememiş kararlar, eksik bırakılmış hayaller için bir fırsat doğar. l Pek çok psikolojik ve fizyolojik sorun, bilinçaltındaki kirliliğin kokusudur. l İş, evlilik, aile, arkadaşlar ve diğer temas ettiğimiz insanlarla olan ilişkileriniz yeni bir periyoda girer. l Nedenleri ve kaynakları kuruyan korkular kaygılar, stresler, hüzünler, öfkeler... Tüm ağır ve katlanılamaz duygular için rahatlama ve çözüm süreci başlar. l Sizin algınız, düşünceleriniz ve diğer insanların algısı değişmeye başlar. l Hayattan aldığız zevk, keyif, huzur ve coşku artısı kaçınılmaz olur. l Hayatınız geriye doğru değil, ileriye doğru akmaya başlar. l Konsantrasyon, odaklanma, farkındalık, kabullenme, hafıza, zeka, muhakeme yetenekleri inanılmaz bir hızla artar. l Kendi zihnini bilinçaltını kontrol edebilen kişi duygularını düşüncelerini ve yaşamı kontrol etme düzenleyebilme güzüne sahip olur. l Uzaklaştığımız benlik ve ruhumuza yaklaşmaya başlarız l Sorumluluklarımızdan kaçmayı bırakarak, sade gerçekliğin içerisinde bütünlüğe doğru yaklaşırız. l Kendi yaşamımızın sahibi ve patronu oluruz. Ayrıca bir ek olarak 'ruhsal çalışmaları' katabiliriz. Eski kadim bilgilerde zihin-beden-ruh dengesinden bahsedilir. Spor yapmak, psikolojinizi disipline etmek ve rahatlatıcı meditatif çalışmalar yapmak mutluluğu destekleyici en önemli etmenlerden. Her sabah yapacağınız on dakikalık meditasyon etkisini bir

hafta içinde gösterecektir. Özetle yukarıdaki tekniklerden birini veya birkaçını kendiniz için uygulayabilir ve denemeler yapabilirsiniz. Unutmayın hiç bir şey emek sarf etmeden kolayca olmuyor ama doğru teknik kullanılmadığında ise ne kadar emek sarf etseniz amaca ulaşamıyorsunuz."

KARİYER

Üçüncüsü ise 'resimlerin boyutları ve seslerini değiştirme'. Zihnimizdeki tüm kayıtlar beş duyumuzdan gelen verilerle oluşur. Bunlar görüntü, ses, koku, tat ve dokunma. Geçmişe ait tüm yaşanan olaylar beynimizde bir film dosyası şeklinde depolanıyor. Genellikle bir fobi oluşurken, beynimiz yaşanan olayı ve beraberinde yoğun duyguları o kadar net bir şekilde kaydediyor. 10 yıldır dar kapalı alanlara karşı fobisi olan bir arkadaşımla çalışıp bu fobisini tam 5 dakikada yok etmesini sağladım. Deneyde korkma anlarını kameraya aldım. İlk önce korkma anını bir film gibi izledik ve ona bazı komik detaylar koyduk. Filme o kadar çok saçma sapan ayrıntı koydum ki gülmeye başladı. Dördüncüsü de 'hipnotik trans durumlarından yararlanma'. Kişi eğer bilinçliliğini kontrol edemiyorsa ve yukarıdaki teknikleri uygulayamıyorsa kendisi hipnotik trans durumlarından yararlanabilir. Hipnotik trans durumları hepimizin gün içinde aralıklarla girdiği bir durumdur. Bunu kullanmayı bildiğinizde değişim sorunu yaşamazsınız. Ayrıca kişi sorununun kaynağını hatırlamayabilir. Bu durumlarda ise bir profesyonel yardımı ile bu resmi değiştirebilirsiniz. Kendi kendinize meditasyon ve oto-hipnoz kitaplarından yararlanabilirsiniz.

RAHATLATIR VE HUZUR GETİRİR

İSMMMO YAŞAM l 35


Teknolojiyi iyi kullanıyorlar, internetle sosyalleşiyorlar. Yaratıcılıkları ve özgüvenleri yüksek ama hızlı karar verip çabuk vazgeçiyorlar. En büyüğü 15 yaşında olan Z kuşağı çocuklarına verilecek eğitimin özel, okullarının farklı olması gerekiyor.

EĞİTİM

ILGIN ŞENYÜZ

X,Y,Z… Bunlar sosyolojide alfabedeki harflerden daha ötesini ifade ediyor. 1970’den sonra doğanlar “X kuşağı” iken 1980 ve sonrasında doğanlar “Y Kuşağı” olarak tanımlanıyor. X ve Y kuşağı iş hayatına çoktan girip sorumluluk üstlendiler. Bu yazımızın konusunu ise henüz eğitim hayatının başında olan “Z kuşağı” çocukları… 2000 yılı ve sonrasında doğanlara verilen isimle Z kuşağı, bugün en büyüğü 15 yaşında olan çocukları anlatıyor. Şimdilerde eğitimciler bu kuşağı geleceğe nasıl en iyi şekilde hazırlayabilecekleri üzerine kafa yoruyorlar çünkü klasik eğitim anlayışı ile onların dünyasına katkı sun-

36 l İSMMMO YAŞAM

Z kuşağı özel eğitim istiyor

mak pek mümkün görünmüyor. Bu kuşağın beklentilerini anlayabilmek için önce onları tanımak gerekli. Z kuşağı çocuklarının başlıca özelliklerine baktığımızda, internet ve mobil teknolojileri kullanmayı sevdiklerini ve özelikle internet aracığıyla sosyalleştiklerini görüyoruz. Önceki kuşaklara göre daha bağımsız olan bu çocukların hem yaratıcılıkları hem de özgüvenleri yüksek. Hızlı düşünüyorlar, hızlı yol alıyorlar ve hızlı büyüyorlar. Buna karşılık, hızlı karar verip çabuk vazgeçiyorlar. Özgürlüklerine düşkünler ve esnek çalışma ortamlarını tercih ediyorlar. İşte bu özellikleri nedeniyle eğitimciler ve eğitim kurumları Z kuşağının eğitim hayatları-

nı nasıl başarıyla donatabileceklerini araştırıyorlar.

OKULLAR DA DEGİŞMELİ

ERA Kolejleri’nin Kurumsal İletişim Direktörü Gülçin Aşkın Çetin de bu işe kafa yoran uzmanlardan. Çetin’e göre son 10 yılda teknolojideki hızlı gelişime paralel olarak çocukların da değişmesi, doğal olarak eğitim kurumlarının yenilenmesini gerektiriyor. Bu tablo içinde, yeni jenerasyon için okul seçiminde bakılması gereken kriterler de değişti. Z kuşağına okul seçerken okul hayatının çok yönlü olması, çocuğun kendini geliştirmesi için oluşturulan fırsatların çokluğu önem

MAYIS-HAZİRAN 2015


deki kadar güvende hissedebileceği bir okulu seçmenizi öneririz.”

Z kuşağı çocuklarında anaokulundan ortaokula kadar eğitimin tüm aşamalarında farklı öncelikler ve özellikler ön plana çıkıyor. Uzmanlar özellikle anaokulu aşamasında zorlayıcı olunmaması gerektiği konusunda uyarıyorlar. Z kuşağı çocuklarında yabancı dil eğitimi daha anaokulunda önem kazanıyor. Anaokulu çağındaki çocuklar, özgür bir ortamda istedikleri materyalle kendi seçtikleri, ilgi duydukları aktivitelere yönelmek istiyorlar. Burada eğitimcinin görevinin, çocuğu zorlamak değil onun yeteneklerini, ilgi alanlarını keşfetmek, eksiklerini tamamlamak ve doğru yönlendirmek olması gerekiyor. İlkokulda ise üzerinde durulması gereken en önemli konu, çocuğu iyi tanımak ve yönlendirebilmek… Çünkü ilkokulda çoğu çocuk ailesinden sonra ilk kez bir sosyal çevreye giriyor. Burada öğretmenlerin çocukları iyi gözlemleyebilecekleri bir eğitim anlayışı önemli… Gülçin Aşkın Çetin, “Kalabalık okullar tercih edilmez. Çocuğun güvenli bir ortamda çevreyle ilk ilişkilerini geliştirebilmesini sağlamak gerekir. Özetle çocuğunuzun evin-

İş, ortaokul seçimine geldiğinde akademik gelişimin ağırlığı artmaya başlıyor. Bu aşamada, ilkokulda ortaya çıkan yeteneklerin en iyi şekilde değerlendirilerek lise eğitimine doğru hazırlayacak akademik başarıya sahip bir ortaokul seçilmesi önem kazanıyor. Bunun için öğrencilerin yeteneği ve ilgisine göre öğrenciyi değerlendirecek bir sistem olmalı. Böylece çocuğunuzun TEOG gibi hayati önem taşıyan sınavlara uzun vadeli ve kalıcı olarak hazırlandığından emin olabilirsiniz. ERA Kolejleri Kurumsal İletişim Direktörü Gülçin Aşkın Çetin, okul seçimiyle ilgili son olarak şu uyarıyı yapıyor: “Okul seçiminde pek üzerinde durulmayan bir başka nokta da, çocuğun mimari yapısından arkadaş ortamına, eğitimcilerine kadar ‘severek gidebileceği’ okulu bulmak. Kurumlar ve ebeveynler, okullar hakkında konuşurken gündeme gelmeyen bu nokta, aslında çocuğu duygusal açıdan en çok ilgilendiren kısım. Bu nedenle okula başlayacak öğrencinin fikirlerine ve ilk izlenimlerine de dikkat edilmeli ve önem verilmeli.”

ANAOKULU SEÇİMİ İLK ADIM

MAYIS-HAZİRAN 2015

ÇOCUĞUNUZA KULAK VERİN

Z ÇOCUKLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ

l Zihinsel ve psikolojik açıdan hızlı gelişim görülür. l Ekip çalışmasına çok uygun değillerdir. l Eğitime ve sosyal statüye önem verirler. l Öz güvenleri oldukça yüksektir. l Bağımsızlığı savunurlar. l Sosyal mecralar ile iletişim kurmaya tercih ederler. l Ailelerinin genelde korumacı bir yapısı vardır. l Analitik düşünme yetenekleri dikkat çekici düzeydedir. l Bilgiye aç gibidirler. Teknoloji çağında büyüyor olmaları bu anlamda en büyük avantajlarıdır. l İçe dönük bir dünyaları vardır, çok kolay arkadaş edinemezler. l Teknoloji ve lüks onlar için bir ihtiyaçtır. Böyle bir dünyada doğdukları için, bunu özel bir istek olarak görmezler. l Ne istediklerini çok iyi bilirler. l Hayatta her şeyin mümkün olduğuna inanırlar.

EĞİTİM

kazanıyor. Öğrenim sürecinde odaklanma, dikkat, akıl yürütme, karar verme, işitsel beceriler, görsel beceriler, psiko-motor beceriler ve sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesine uygun ortamların oluşturulması gerekiyor. Fiziksel gelişimde öğrencilerin bireysel gelişimine uygun beslenme ve spor programlarını da okulun sunması şart. Yaratıcı düşünme becerisi, eleştirel düşünme becerisi, sosyal gelişim ve takım çalışması yeteneği, kendine güven duyma, iletişim, ikna ve karar verme becerilerini kazandıracak sosyal bir ortamın varlığını da eğitim kurumunun sunması beklenirken adeta teknolojiyle doğan bu çocuklara teknolojinin eğitimde interaktif kullanımının da sağlanacağı altyapının hazırlanması çok önemli görülüyor.

İSMMMO YAŞAM l 37


Halk arasında ‘çakma diş’ olarak bilinen implant artık oldukça yaygınlaştı. Bunda hem daha ulaşılabilir fiyatlara erişilebilir olması hem de bu alanda uzman doktor sayısının artması etkili… Diş Hekimi Yeşim Şeker Deler, yaptırırken ürüne dikkat edilmesini öneriyor.

Gülüşünüz güzelleşsin

SAĞLIK

F E R İ D E   AY

Kaybedilen dişin yerine yenisini koymak için en başarılı yöntem olarak kabul edilen dental implantlar güvenli ellerde yapıldığında oldukça başarılı sonuç veriyor. İmplant güvenli ellerde yapılmadığında ise sağlıklı dokulara zarar verecek kadar riskli olabiliyor. İmplantı uygulayan eller kadar kullanılan ürün de büyük önem taşıyor. İmplantlar, kemikle kaynaştıktan sonra yapay diş gibi kullanılabilen ve ameliyatla diş etinin içine yerleştirilen metal çivi olarak tanımlanabiliyor. Bu implantlar tek kaplama, köprü ya da hareketli protezin altında yapay dişi destekliyor. Geleneksel köprüler halen iyi bir tedavi seçeneği ol-

38 l İSMMMO YAŞAM

MAYIS-HAZİRAN 2015


makla beraber köprü yapılırken  dişsiz  alana  komşu dişler kesilmek zorunda kalınabiliyor  ve  zamanla  bu dişler  de  kaybedilebiliyor. Böyle durumlarda tek dişin eksikliğini gidermek için yaptırılan tek diş implant ideal bir seçenek olabiliyor.  Özel Diş Dünyası Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği’nden Diş Hekimi ve Tıbbi Direktör Yeşim Şeker Deler, implant sistemlerinin diş hekimliğinde  kullanılmasıyla  beraber birkaç  sene  önce  imkansız gibi görülen tedavilerin mümkün hale geldiğine dikkat çekiyor.  Yeşim  Şeker  Deler, sağlıklı bir şekilde uygulanan implantların doğal diş kadar kullanım rahatlığı sunduğunu ifade ediyor. Gülüşü güzelleştirirken beslenme kolaylığı sağlayan dental implantların ve kemik oluşturma çözümünün modern tıbbın mucizesi olduğunu kaydeden Diş Hekimi Şeker Deler,  yüz  yapısının  yeniden oluşmasına katkı sunduğunu ifade ediyor.

SİGARA  BÜYÜK  RİSK

MAYIS-HAZİRAN 2015

DOĞRU PLANLAMA ÖNEMLİ  İmplant  yaptırırken  diş  hekiminiz sizin sağlık geçmişinizi değerlendirerek,  ağzınızdan  ölçü  alarak planlama  modelleri  oluşturacak  ve gerekirse panoramik röntgen alacaktır. Diş hekiminizin uzun dönem başarısı için en iyi bölgeyi tespit etmek, kemiğinizin kalitesini ve seviyesini tespit etmek  için  3  boyutlu  görüntüleme alınmasını önerebilir.  Diş yerine konulan implantlarda tartışılan bir diğer konu, dişin çekiminden hemen sonra çekim boşluğuna implant yerleştirilmesi konusu. Diş hekimleri genellikle diş çekimi sonra-

sı implantı yerleştirmek için altı ay beklerler. Ancak bu, tedaviyi ertelemek ve kalan kemiğin o zamana kadar incelmesine yol açmak anlamına gelebilir. İnce ve erimiş bir kemik, birinin gülüş estetiğinin oluşturulmasında önemli bir risk oluşturabilir. Bunun değerlendirilmesinin  doğru  yapılması  hayati önem taşır. Bu tarz tehlikeli kemik kalitesi diş eti dokusu etrafında kayıplara yol açarak estetik sorunlara neden olabilir. Diş çekimi sonrası kemik gelişiminin en çok olduğuna inanılır. Ancak çekimden hemen sonra uygulama da olumsuz etki yapabilir.

SAĞLIK

Birçok sağlık işleminde olduğu gibi implant yerleştirme işleminde de başarı oranı kişiden kişiye değişiyor. Tedavi seçeneği olarak kullanılan  implantların  başarısızlık nedenleri arasında; kötü kemik kalitesi, yetersiz kemik seviyesi, alt ve üst çeneler arasında yetersiz dikey

mesafe,  implant  yapılacak alana  komşu  bölgelerdeki canlı anatomik yapılar ya da hâlâ  gelişimi  devam  eden çene ve yüz yapıları sayılabilir. Şeker, osteoporoz ve sinüs problemi gibi belli kronik hastalıklar da implantın kemikle kaynaşmasını olumsuz etkiliyor. Sigara içen kişilere yapılan implantların da iyileşme süreci çok parlak değil. Ancak uygun planlama, yerleştirme seçimi ve uygun şekilde implant uygulanması,  başarı  seviyesinin  çok yüksek olmasını sağlar.  Diş Hekimi ve Tıbbi Direktör  Yeşim  Şeker  Deler, implantın doğru seçim olup olmadığını  öğrenmek  için sağlık geçmişinin değerlendirilmesi gerektiğini de kaydediyor. Şeker Deler, piyasada  güvenilir  markaların ürünlerinin 1.500 ile 3.500 bin lira arasında fiyatlara uygulanabildiğini  anlatırken ucuz  sahte  ürünlere  itibar edilmemesi gerektiğini söylüyor. Şeker Deler, 1000 lira civarında  fiyat  verildiğini duyduklarını belirterek “Ancak bu ürünlerin kullanımı, ömrü ve sağlıklı dokuyla etkileşimi  konusunda  tereddütlerimiz var. Çin ve benzeri ülkelerden  ithal  edildiğini sandığımız bu ürünlerin tercih edilmemesi hastanın yararınadır. Satış sonrası garanti ve uygulayan hekimin referansları  değerlendirilmelidir” diyor.

İSMMMO YAŞAM l 39


Küçük asalaklarla mücadele

ILGIN ŞENYÜZ

asalaklarla mücadele etmenin başka yollarını öğrenmeye karar verdim.

Evimi sevimli bir dost ile paylaşmaya karar verdiğimde tercihimi bir yavru Ankara kedisinden yana kullandım. Öyle sevimliydi ki birkaç haftaya kalmadan koltukların kenarlarını tırmalamaya başladı. Kendi kumuna yapmayı kolayca öğrenmesi bana en büyük hediyesi oldu. Eve geldikten iki ay sonra onu kucağıma aldığım bir akşam tüylerindeki o sevimsiz yaratıkları görünce adeta dehşete kapıldım. O gün sabahı zor ettim. Konuyu hemen evinde uzun yıllardır bir kedi ve köpeği birlikte besleyen yakın bir arkadaşıma açtım. Bana tavsiye ettiği ilacı alıp kedimi onunla yıkadım. Tabii bu davranışın çok yanlış olduğunu kısa bir süre sonra anladım. Piyasada satılan birçok pire şampuanı veya ilacı dostlarımızda sinir felçlerine kadar birçok yan etkiler gösterebiliyor. Bu nedenle kimyasal ve sentetik pire kovuculardan uzak durmaya karar verdim. Hele zaman içinde pirelerin kimyasal ilaçlara direnç kazandıklarını öğrendikten sonra bu

ÖNCE EV TEMİZLİĞİ Pirelerle doğal mücadeleyi seçenler biliyorlar ki onlar aslında dostlarımızın tüyleri arasında geçirdiklerinden daha fazla zamanı mobilya köşeleri veya parke çatlaklarında geçiriyorlar. Dişi pireler yumurtalarını genelde dostlarımızın tüyleri arasına değil karanlık ve nemli ortamlara bırakmayı tercih ederler. Eğer temizlik yapmaz ve doğru önlemleri almazsanız iki yıl bile misafiriniz olabilirler. Bu nedenle bir pire vakasına maruz kaldığınızda önce evi ilaçlamalısınız. Üstelik bunu da iki üç ayda bir tekrar etmelisiniz.  Evi güçlü bir elektrik süpürgesi ile süpürmenizi de tavsiye ediyoruz. Hatta süpürgenin toz hanesine pire kovucu tozlar koyabilirsiniz. Süpürdükten sonra vakum bölümünü temizlemeniz de şart. Zira larvalardan kurtulmak için buna mecbursunuz. Ayrıca bu işlemi yap-

DOSTL ARIMIZ

Dostlarımızın küçük asalaklarla büyük savaşına yardımcı olmak sizin elinizde. Ancak bunun için kolay olan yolu değil zor ama doğal yolu seçmenizi öneriyoruz. Organik pire ilaçlarını kullanmanın yanı sıra evinizden pire larvalarından kurtulmak için çok çaba sarf etmeniz gerekiyor.

40 l İSMMMO YAŞAM

MAYIS-HAZİRAN 2015


madan bir gün önce pirelerin yumurtalarını bırakması muhtemel olan yerlere sofra tuzu ve karbonat serperek ertesi gün makineye çektirebilirsiniz. Ardından evcil hayvanınızın yatağını temizlemelisiniz.

DOĞAL YÖNTEMLER Evi ilaçlarken dostlarımızın tüylerini temizlemek için de doğal yöntemlerini kullanmanızı öneriyoruz. Piyasada organik pire ilacı olarak bazı ürünler var. Genel olarak bu ürünlerin içinde krizantem çiçeğinden elde edilen piretrin ya da narenciye sanayinin yan ürünü dlimonin gibi doğal maddeler var. Zaten bunların pestisit özelliklerinden yüzyıllardır zaten faydalanılıyor.

Pire sorununu kökten çözmek için dostlarımızın sağlıklı beslenmesine dikkat etmelisiniz. Kaliteli hazır mamalar ve buna ilaveten evde hazırlayabileceğiniz yiyecekler dostlarımızın sağlığı için olmazsa olmaz. Düzenli tüy ve cilt bakımı da pireleri dostlarımızdan uzak tutmak için faydalıdır. Düzenli tüy ve cilt bakımı için sizlere bir de ‘limonlu tonik’ tarifimiz var. Bunun için bir bardak kaynar suya 3-4 dilim kabuklu limonu koyun. Bu karışımın kapağını kapatıp 10 saat bekletin. Ertesi gün bir sünger yardımıyla kedinizin ya da köpeğinizin cildine dikkatlice sürün. Bu karışımın dostumuzun derisinde kurumasını bekleyin. Bu karışımı bir şişeye koyun ve aralıklarla dostunuza uygulayıp ondan pireleri uzak tutun. Bütün bu önlemler küçük asalakları dostlarımızın ve dolayısıyla sizin evinizden uzak tutmaya yarayacaktır.

HASTALIK BULAŞTIRIYORLAR Pireler dostlarımıza sadece kan emerek zarar vermezler. Bazı hastalıkların da kan yoluyla bulaştırılmasına neden olurlar. Özellikle bazı tenya türlerinin kedilerde olmasında pireler arakonakçılık yapabilirler. Kedinizin dışkısında pirinç tanesi gibi yassı, uzayıp kısalan beyazımsı kurtçuklar gördüğünüzde dostlarımızda bu asalakların olduğuna emin olabilirsiniz. Ayrıca kediler pirede bulunan bu tenya yumurtalarını çok büyük bir ustalıkla dişleri ile tüylerinin arasında yakalayıp yuttukları pirelerden alırlar. Bu durumda da pire için uygun ilaçları kullanırken tenyalar içinde yine veterinerinizin önerdiği enjeksiyon veya tablet gibi ilaçları kullanmalısınız.

DOSTL ARIMIZ

MAYIS-HAZİRAN 2015

İSMMMO YAŞAM l 41


LEZZET

Yaz aylarında çokça tüketilen bir yiyecek, salata... Envai çeşit türde olanı var. Hemen hemen her restoranda bulabiliyorsunuz. Ama iyi yapanlarda yenilen salataların tadına doyum olmuyor. İstanbul'da en iyi salata yapan mekanları araştırdık.

42 l İSMMMO YAŞAM

salatalar!

GAYE DELEN

Sebze ve meyveden oluşan karışımın üzerinde enfes tavuk parçaları, onların da üzerinde peynir rendesi ve tabii ki zeytinyağı, limon... Ağızların suyunu akıtacak türden bir salataya çatalımı daldırıyorum... Yemeklere eşlik eden en güzel yiyeceklerden biri. Mevsimine ve yapıldığı yöreye göre sayısız çeşidi var. Tavuklu, bonfileli, kızarmış ekmekli, deniz ürünlü, yosunlu, enginarlı, keçi peynirli... Yaz aylarında da hafifliğiyle hem evlerde hem de restoranlarda sıkça tüketilen yiyeceklerin başında geliyor. Düşük kalorisiyle de formuna dikkat edenleri cezbediyor... Yaz aylarında dışarıda en iyi salata yenilebilecek mekanları araştırdık.

ENVAİ ÇEŞİDİ VAR

CAFE ZANZİBAR: 1993'de Teşvikiye'de kuruldu. Şu anda Caddebostan'da tarihi bir köşkte faali-

yetini sürdürüyor. İstanbul'un klasiği haline gelen yerlerden. Adalar manzarası da cabası. Pek çok farklı yemeği yanında salataları meşhur. Menüsünde envai çeşit salata saydım. Avokado ve ızgara karidesli, tulum peynirli, sezar, kuşkonmazlı derken seçimimi meşhur oldukları ızgara hellimli salatadan yana kullanıyorum. Tavuklu ve hellimli... Akdeniz yeşillikleri, kıyılmış közlenmiş biber, tavuk, hellim peyniri bir güzel harmanlanmış. Üzerine de enfes fesleğen ve sos, tabii ki biraz da limon... Salatada yok yok. Protein, vitamin her türlü ihtiyacı karşılıyor. Tadı damağımda kalıyor. Çok da doyurucu buluyorum. Kafede, Zanzibar usulü ılık keçi peynirli ve cevizli salataları da denenebilir. Tel: (0216) 385 64 30 HOME STORE: Etiler Akmerkez'de bir dekorasyon mağazasının kafesi. Ama ünlülerin uğrak yeri. Bir AVM kafesinden daha çok lüks bir restoran havasında. Mekan çok ferah. Suşi ve ana yemekleri de çok güzel. Mekanın en önemli özelliği 25 çeşit salatayla farklı zevklere hitap etmesi. Bu kadar zengin salata menüsü olan

MAYIS-HAZİRAN 2015


başka bir restoran daha bulmak zor gibi. Hardallı tavuk salatası, roka, dil balığı, somon, levrek, enginarlı gibi pek çok türde salataya sahip. Home Store salatası, Beef Stragonof gibi spesiyalleri de var ama en çok tercih edileni klasik olarak ızgara tavuk salatası. Salata malzemesi ve tavuğun eşsiz uyumuna şapka çıkartıyorum. Basit görünen bir salata bu kadar lezzetli olabilir. Kullandıkları zeytinyağının menşeini de sormadan edemiyorum. Tel: (212) 282 02 53 LİTERA: İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi, tarihi yarımada ve Haliç'in birleşiği noktayı en iyi açıdan görebileceğiniz bir restoran. Adalar manzarası da var. Cezayir Sokağı'nda Alman Kültür Merkezi binasının en üst katında. Dört mevsim bu manzarada hizmet veriyor. Menüsünde dünya mutfağından lezzetler var. Bu restoranda benim her gittiğimde vazgeçemediğim lezzet ise deniz mahsulleri salatası. Deniz mahsulleri yeşilliklerin içine bir nakış gibi işlenmiş adeta. Füme somon, karides, kalamar, marine levrek, pavurya, mevsim yeşillikleri ve roka... Bu lezzeti başka yerde bulmak zor. Deniz mahsulü salatası yaptığını iddia eden pek çok yerden daha lezzetli ve güzel... Gerçekten deniz mahsulü yiyorsunuz. Tel: (0212) 291 89 47

KLASİKLER ARASINDA

ZENCEFİL: İstiklal Caddesi'nin en sevilen vejetaryen restoranlarından biri. Sebze yemekleri yanında muhteşem salataları var.

zet ön planda. Salatalarıyla ünlü. Izgara tavuk salatası en çok talep görenlerden. Salataları dillere destan. Tahıl salatasını seçiyoruz. Yeşilliği, vitamini, proteini bol, doyurucu ve lezzetli. Mercimek, bulgur ve buğday. Tüm malzemeler az suda diri kalacak şekilde haşlanıyor. Tahıl karışımı, Akdeniz yeşillikleri, kuru erik, incir, üzüm ve doğal malzemelerle hazırlanan tatlıekşi sosla harmanlanıyor. Üzerine tulum peyniri ekleniyor. Yanında zeytinli ekmekle servis ediliyor. Her haliyle sağlıklı ve besleyici. Tel: (0212) 282 01 52 AŞŞK KAHVE: Hem boğaz manzarası hem de güzel salata derseniz tercih etmeniz gereken bir yer. Kuruçeşme'de, şehrin içinde adeta kurtarılmış bir vaha gibi. Kahvaltısı, yemekleri ve kokteylleri yanında salatalarıyla tanınıyor. Denizin üzerinde enfes boğaz manzarasıyla... Pek çok çeşit salatası var. Sacramento ve biftek salatası arasında kalıyorum. Biftek daha cazip geliyor. Bol malzeme kullanıyorlar. İri bonfile parçalarının yeşilliklerle uyumu lezzetini artırıyor. Burada ayrıca Sacramento da denenebilir. Çeri domates, avokado, taze fesleğen, taze kekik, tuz, karabiber, zeytinyağı, şarap sirkesi, balzamik sirke ile marine ediliyor. Ayrı bir kapta ıspanak, Akdeniz yeşillikleri harmanlanıyor. Marine edilen malzeme üstüne dökülüyor. Denenmesi gerekenlerden... Tel: (0212) 265 47 34

LEZZET

MAYIS-HAZİRAN 2015

Her gün 09:00-22:30 arası açık. Gurmeler Zencefil’in salatalarının yanında tavada pişirilen özel ekmeğini mutlaka öneriyor. Mekanda üç çeşit salata var. Yeşil salata, sebze salatası ve karışık salata. Salatalarının temel malzemesi kıvırcık marul, roka, taze nane, soya filizi ve maydanoz. Marine edilmiş mevsim sebzeleriyle hazırlanan sebze salatası bir Zencefil klasiği. Ben de bu klasiği deniyorum. Ağızda ağır tat bırakmayan hafifletici bir yaz yemeği… Salatanın yanına özel ekmek de veriyorlar. Menü, yazın ve kışın sebzelerin mevsimine göre düzenli olarak değişiyor. Ev yapımı şarapları da bir harika. Tel: (0212) 244 40 82 SOSA: Akmerkez yanında Kanyon'da bir şubesi var. Lezzetten ödün vermeden hızlı ve taze şeyler yemek için ideal bir mekan. Sosa yemekleri süslü değildir. Sağlık, tazelik ve lez-

İSMMMO YAŞAM l 43


Bu yaz renklerde beyaz, ofis modasında çizgiler ön planda… Yazın sıcaklarına meydan okuyan elbiselerde dantel kullanımı öne çıkarken moda dünyası, askeri giyimle bütünleşmiş hâkî rengini bir adım öne çıkarıyor.

MODA

CAN KIZILDAĞ

44 l İSMMMO YAŞAM

Yaz sıcakları yine kavuruyor… Bu yılın yaz modasına dair bilinmesi gereken trendler, yazın tazeliğini taşırken geçmişin ruhunu da kıyafetlere taşıyacak… Retro akımların etkisindeki moda trendleri 70’li yıllara işaret ediyor. Bu arada modern çizgilerin görüldüğü spor şık akımlar modayı etkilemeye devam ediyor. Bu yıl kadınlar adeta erkeklerin reyonlarından giyiniyor gibi…

Serin şıklık için… Çalışan kadınlar için feminen çizgiler yerine erkeksi çizgilerin öne çıktığı takım elbiseler bu yaza damgasını vuruyor. Mafya babalarından ödünç alınmış gibi görüntü veren Pinstripes desenler, Oversized ceketler ve maskulen kesimler gardıropları işgal ediyor. Yatay, dikey ya da asimetrik çizgiler ofis modasında önemli bir ağırlık oluşturuyor… 2015 yazında çizgilerin istilası söz konusu… Çizgili parçaların özellikle siyah ve beyaz renklerde kullanılması da bir diğer önemli detay… Süet, bu yılın yaz sezonunda öne çıkan en önemli moda tren-

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

arasında yerini alıyor. Geçtiğimiz kışı etkisi altına alan püskül trendi, yaz sezonunda etkisini artırarak sürdürmeye devam ediyor. Püskül, özellikle eteklerde dekoratif bir detay olarak kullanılıyor. Retro akımlarla geri dönen en önemli detaylardan biri de kareli desen… Yani kareli desen artık sadece piknik örtülerinde kullanılmayacak. 1950’lerden ilham alınmış bu desen genellikle gömlek ve elbiselerde kendine yer buluyor.

BOL VE RAHAT PANTOLONLAR

Bu yazın da sıcaklara meydan okurken şık olmanın olmazsa olmazlarından biri kom-

binlerde beyaz renge ağırlık vermek… Birkaç senedir devam eden bu durum, bu yıl da yükselen bir moda trendi olarak karşımıza çıkıyor. Bu yazın baştan ayağa beyaz görünümler başrol oynuyor. Bu yaz rahat şıklığı yakalamanın formüllerinden biri de dantel kullanımı… Yaza romantizm katan yegâne detaylardan biri dantel! Özellikle, gelinliği andıran beyaz dantel elbiseler yaz sezonuna damgasını vuruyor. Kısa paçaların hâkimiyeti yaz modasını etkilemeye devam ediyor. Bu kez daha bol ve rahat kesimleriyle dikkat çeken bu pantolonlar, büyük desenlerde kullanılıyor.

MODA

di olarak karşımıza çıkıyor. Tasarımcıların yaz için incecik süet kumaşlardan tasarladığı gömlek, etek ve elbiselere ek olarak, süetten yapılmış ayakkabı ve çantalar da bol bol kullanılıyor. Bu yıl, 70’lerin bohem havasına dair hemen her şeyin geri dönüşüne tanıklık ediyoruz… Boho stilinde elbiseler, platform sandaletler, İspanyol paçalar, yamalı Jean’ler ve gökkuşağı renkleri gardıropları işgal ediyor. Moda dünyası askeriyeden ilham almaya devam ediyor. Yazın modasında etkisi görülen bu akım, askeri giyimle bütünleşmiş hâkî rengi bir adım öne çıkarıyor. Hâkî renkli trençkot ve parkalar sezonun mühim parçaları

İSMMMO YAŞAM l 45


Home ofis çalışmak birçok çalışanın hayali ama evde çalışma disiplinini oturtmak ve iş-sosyal hayat dengesini sağlayabilmek güç… Bunun için insanın önce kendisini sonra da yakınlarını çalıştığına ikna etmesi gerekiyor. Evde çalışma performansını artırmanın bir yolu da home ofisinizin dekorasyonunu bilinçli bir şekilde yapmaktan geçiyor.

Home ofis dekorasyonu EVİM EVİM

FERİDE AY

İstanbul gibi trafik çilesinin sürekli en üst noktada olduğu kentlerde yaşayanlar için işe gitmek çalışmaktan daha çok yorucu olabiliyor. Sabah 9, akşam 6 çalışıp trafikte helak olanlar için evde çalışmak bir lükstür… Ancak bu lükse sahip olabilenlerin de bunu planlarken dikkat etmesi gereken pek çok nokta var. Evden çalışmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da çok fazla… Her şeyden önce evde çalışma disipli-

46 l İSMMMO YAŞAM

nini oturtmak ve evde çalışırken iş ile sosyal hayat dengesini sağlayabilmek güçtür… Bunun için insanın önce kendisini, sonra da yakınlarını çalıştığına ikna etmesi atılması gereken ilk adım… Aksi halde çalışma ile sosyal hayat arasında denge sağlanması, çok fazla çalışılması ya da tersine tembel bir insana dönüşülmesi kaçınılmaz olur. Bunun için belki de ilk dikkat edilecek noktalardan birisi de bütün gün evde eşofmanlar ve yağlı saçlarla dolaşılmaması… Çalışma disiplinini sağlamak için uyku düzenine dikkat etmek, her

gün mümkün olduğunca aynı saatte güne başlamak ve bitirmek önemli… Zamansız ziyaretleri engellemek için de evde çalıştığınızı yakınlarınıza anlatabilmek ikinci adım.

GÜNE AYNI SAATTE BAŞLAYIN

Bu aşamadan sonra beslenme düzenini oturtmak önemli. Evde çalışırken kimse kimseye yemek kartı vermeyeceğine göre pratik bir mutfak düzeni kurmak zaman kazandıracaktır. Her öğünü hazır yemekle geçiştirmek çok pahalı olabileceği gibi sağlıklı da olma-

MAYIS-HAZİRAN 2015


ALTIN ÖNERİLER

MAYIS-HAZİRAN 2015

önemli bir adım olacaktır. Rahat bir çalışma masası ve sandalyesi ile işle ilgili her türlü dosyanın düzenli tutulabileceği bir dolap ya da kitaplık işe yarayacaktır. Normal bir ofis hayatının en cazip yanlarından biri de sosyal ortamdır… Evde çalışmak sosyal ortam olanağından yoksun bırakacağı için arkadaş buluşmalarını ihmal etmemek, yakınlarla etkinlikler düzenlemek önemli…

ÇALIŞMA ODASI AYIRIN

Evdeki koşullar uygunsa çalışma ortamı için oda ayrılması oldukça önemli. Odanın mümkün olduğunca düzenli tutulması özellikle dosya, kitap, notların derli toplu bulundurulması için depolama alanları oluşturulması gerekir. Bu depolama alanlarının düzenli tutulması evde çalışmayı da kolaylaştıracaktır.

EVİM EVİM

yabilir. Bu nedenle mutfakta pratik yemek tariflerini hazırda tutmak, alışveriş düzeni oturtmak çalışma disiplinini sağlamak için gerekli. Pratik olanlar yanı sıra geniş bir yelpazede yemek tarifleri bulundurmak tekdüze beslenme riskini ortadan kaldırabilir. Bu önlemleri aldıktan sonra dikkat edilmesi gereken birkaç nokta daha bulunuyor. Çalışma pozisyonu bu unsurların başında geliyor. Uzanarak çalışmak, yatarak çalışmak gibi kulağa hoş gelen şeylerin bir süre sonra uyuklayarak çalışmaya döneceğinden hiç şüpheniz olmasın. Kişi uyumasa bile günde 10 saat bir kanepede uzanmak sağlıklı olmayacağı gibi çalışma verimini de olumsuz etkiler. Çalışma motivasyonu ve sosyal yaşama ilginin yüksek düzeyde kalması için, disiplini sağlamak kadar fiziki ihtiyaçları da düşünmek

1-Evin sessiz ve sakin bir alanını kendinize ofis alanı olarak belirleyin ki performansınız olumsuz etkilenmesin. 2- Eğer salonun bir bölümünü ofis alanı olarak kullanacaksanız bunu mobilyaların dizilimi ile birbirinden ayrı alanlar olarak kullanmanız yararınıza olacaktır. 3-Normal bir masa yerine ofislerde kullanılan çalışma masaları ve sandalyelerini tercih etmeniz performansınızı artırır. 4-Spot ışıklarını kullanmanız ofis ortamı yaratma konusunda size destek sağlar. Bu nedenle aydınlatma konusunda da ofis havası verecek spot lambalarını tercih etmelisiniz. 5- Asimetrik kesimli kütüphaneler kullanmanız daha modern bir ofis odası oluşturmanıza yardımcı olur. 6-Evde kullandığınız tüller yerine ofis havası katacak olan stor ya da jaluzi perdeleri kullanmanız da daha doğru bir seçim. 7-Home ofisinizde renkli eşyalar kullanmamaya özen gösterin. Ofis mobilyalarına uygun kahve tonlarındaki mobilyaları, siyah ya da beyaz türevlerindeki renkleri kullanmanızı öneririz. 8-Biblo, tablo ve renkli masa süsleri ile ofis odanızı renklendirebilirsiniz. Bu sayede dikkatinizin dağılmasını önleyebilirsiniz. 9- Halı kullanmayın, özellikle de renkli halılardan kaçının. Çok geniş bir çalışma alanınız varsa halınızı düz renkte küçük bir halı olarak seçmeyi tercih edin.

İSMMMO YAŞAM l 47


Hint Okyanusu'nda cennet MALDİVLER Başkent: Male Alan: 300 km kare Kıta: Asya Ada sayısı: 1.200 Para birimi: Rufiyaa Nüfus: 345 bin Komşuları: Hindistan, Sri Lanka

Balayı destinasyonu olarak bilinen bir ada ülkesi, Maldivler... Oysa deniz tatilini sevenlere çok şey vaat ediyor. Deniz, kum, güneş, dalış, balık tutma, renkli denizaltı bitkileri, envai çeşit balık gibi aklınıza ne gelirse size sunuyor. Yemyeşil denizinin keyfini sonuna kadar çıkarabilirsiniz.

GEZİ-DÜNYA

GAYE DELEN

İnce beyaz kumlu plajlar, turkuaz rengi deniz, palmiyeler, uçsuz bucaksız okyanus ve her yerde sessizlik... Denizi, kumu ve güneşiyle adeta bir cennet... Maldivler'deyiz. Hint Okyanusu'nda bir ada devleti. Hindistan'ın güneyinde yer alıyor. Tam 1.200 adaya sahip. 281 adasında yaşam var. 86 ada da otel olarak kullanılıyor. Üstelik de Türkiye'den vize istenmiyor. Pasaportla doğrudan geçiş yapabilmek harika bir duygu. Ayrıca Maldivler balayı denince akla gelen ilk destinasyonlardan... Başkenti Male Adası'ndayız. THY'nin direkt seferinin olması şahane. Havalimanında boğucu bir nem bizi karşılıyor. Ama yol boyunca gördüğümüz manzara nemi unutturuyor. Ma-

48 l İSMMMO YAŞAM

le'den otelimize deniz motoruyla denizi yara yara varıyoruz. Büyük okyanusta bir motorda olmak ilk başta korkutucu geliyor ama kısa sü-

rede keyfine varıyorum. Maldivler balayı adaları gibi görünse de, denizle ilgili birçok aktiviteyi yapmak müm-

MAYIS-HAZİRAN 2015


kün. Dalış, yüzme ve olabildiğince kendinizle baş başa kalma. Dalış denemesi yapmadan dönmemek gereken destinasyonlardan. Şnorkel ve tüple dalış, balık tutma turları... Mutlaka yapmalıyım diye düşünüyorum.

DENİZLE İLGİLİ HER ŞEY

Yılın her dönemi gidilebiliyor ancak en iyi dönem ekim ve temmuz olarak görülüyor. Ortalama sıcaklık 28-30 derece arasında. Muson iklimine sahip. Her gün en az bir saat yağmuru çekmeye hazır olmalısınız. Plajda, restoran ya da otel çıkışında yağmur sürpriziyle karşılaşabilirsiniz. Neyse ki her yerde bulunan şemsiyeler imdada yetişiyor. Otele varır varmaz insanın tek yapmak istediği şey denize girip bir daha çıkmamak... Düşünebiliyor musunuz, ahşap bungalov bir ev, veranda şeklinde bir yolda kapınız doğrudan denize açılıyor. Adalardan oluşan Maldivler tam deniz, kum tatili sevenlere göre. Onun haricinde de fazla yapılabilecek bir şey yok gibi. Biz de denizin keyfini sonuna kadar çıkarıyoruz. Yemyeşil denizin kollarında envai renkte balıkla yüzme keyfi, başka nerede olabilir ki? Hint Okyanusu'nda yüzmek ve deniz altının rengarenk çeşitlerine tanık olmak paha biçilmez bir deneyim... Bir yerden bir yere yürürken bile suyun yüzünde cam gibi görünen

MAYIS-HAZİRAN 2015


GEZİ-DÜNYA

UZAKDOĞU VE HİNT ETKİSİ

Okyanus ürünleri ağırlıklı bir mutfağı var. Hint kültürünün çokça etkisinde kaldığı görülüyor. Baharat soslu yemekleriyle de Uzakdoğu esintisi hissediliyor. Hindistan cevizinden yapılan yemekleri bulunuyor. Baharatlarda karanfil, kimyon ve zencefil baskın. Yemeklerin yanında Hindistan cevizi olmazsa olmaz. Zaten adalarda yetişen tek şey de o. Buraya tatile gidenlerin en çok tükettiği yemek ise balık. Özel bir şekilde kurutulan orkinosun tadına doyamayacaksınız. Balık çorbaları 'garudhiya' da mutlaka denenmesi gerekenlerden. Özellikle ton balığı envai çeşit şekilde servis ediliyor. En bilinen yemekleri ise Mas Huni. Bir balık yemeği. Halkı bolca tüketiyor. Biz de denemeyi ihmal etmiyoruz. Yerel lezzetleri sevmeyenler için her türden uluslararası mutfak da var. Müslüman ülke olması dolayısıyla restoran ve kafelerde alkolün yasak olduğunu belirtelim. Ama otellerde bir sorun yok.

50 l İSMMMO YAŞAM

vatozlar, balıklar ve kaplumbağalara hayran hayran bakakalıyorum. Bolca fotoğraf ve video çekilecek bir yer. Burayı tercih edenler mutlaka yanında kamera götürmeli. 'Su'yla ilgili her şey var...

DALIŞ YAPMADAN DÖNMEYİN

Denizin keyfini çıkarma yanında dalış denemelerini ihmal etmiyoruz. Renkli denizaltı bitkileri, balıklar... İnanılmaz bir deneyim oluyor. Scuba diving'i daha önce denemediğime pişman oluyorum. Maldivler deniz altı zenginlikleriyle meşhur. Dalış yapmayanlar şnorkelle bulundukları ada etrafında tekneyle resiflere gitme şansı bulabilir. Mutlaka palet ve şnorkel bulundurun. Yarım günlük şnorkel gezileri de mevcut.

Adalarda köpekbalığı da varmış. Ama keskin resifler yani su altı yüzey yapıları nedeniyle adalara yanaşamadıklarını öğreniyoruz. Resiflerin bittiği yerde ise bolca görülebiliyorlar... Zaten köpekbalıklarının yakından görülebildiği dalış turları da düzenleniyormuş. Ben şaşkın bir şekilde bu işe hiç yanaşmıyorum. Ne gereği var değil mi? Gece dalışları, gündüz dalışları, balık tutma, fotoğraf çekimi gibi envai çeşitte turlar varken fazla adrenalin istemiyorum. Adayı bilenler resifleri keskin olan bölgedeki otellerde konaklamayı öneriyor. Bizim de seçimimiz tam buna göre oluyor.

BAŞKENT MALE'DE BİR GÜN

Denize, dalışa ve turlara doyduktan sonra dördüncü günümüzde ada-

MAYIS-HAZİRAN 2015


MAYIS-HAZİRAN 2015

GEZİ - DÜNYA

ları keşfetmek isteğindeyiz. Kültür turizmi adına maalesef çok yapılacak şey yok. Başkent Male bu tarz şeyler için ideal. Adalar arasında deniz motorlarıyla ulaşım sağlanıyor. Ama Müslüman bir bölge ve turistlerin her yere girmesine izin verilmiyor. Male'de camileri dolaştırıyorlar. Male, sadece İstanbul'daki bir ilçe büyüklüğünde bir yer. Sokakları yerel giysiler içindeki insanlarla rengarenk. Değişik mimariye sahip caminin önünde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz. Tabii ki meşhur pazarına da uğramadan olmaz. Bize çok farklı gelen tropikal meyve ve sebzeleri almak yerine hayran hayran seyrediyorum. Maldivler hatırası hediyelik eşyaları ise atlamıyoruz. Buradaki balık hali de görmeye değer. Balıkçıların günlük koşuşturması ilginç geliyor. En son da şehir müzesini geziyoruz. Maldivlerin yaşamı ve kuruluşuyla ilgili bilgileri de alınca seyahatimiz tamamlanıyor. Kararan havayla beraber otelimize geri dönüş vakti geliyor. Sabahki erken uçuş için hazırlıklara başlarken bu dünya cennetinden güzel hatıralarla dönüşe hazırlanıyorum. Sakin bir tatil için mükemmel bir yer diye tekrar düşünmeden edemiyorum. İnşallah bir daha gelmek nasip olur diye içimden geçiriyorum...

İSMMMO YAŞAM l 51


GEZİ-TÜRKİYE

Anadolu’nun tadı tuzu

Medeniyetler beşiği Anadolu’da keşfedilmeyi bekleyen bir vaha adeta Aksaray… Anadolu’nun ilk üniversitesi, ilk köy yerleşimi Aksaray’da bulunurken, bu güzel ilden Ihlara Vadisi’ne de bir kapı açılıyor. Türkiye’nin tadı tuzu da yine bu ildeki Tuz Gölü’nden sağlanıyor. Aksaray gezginler arasında hak ettiği ilgiyi göremese de o doğal ve tarihi güzelliklerini bağrında saklamayı sürdürüyor.

GÜLŞEN KANDEMİR

Aksaray denilince özellikle İstanbul’da yaşayanların aklına Aksaray semti gelir. Oysa Türkiye’nin tam ortasında da Aksaray adında ilimiz var. Zaten İstanbul Aksaray ahalisinin önemli bir bölümü de Fatih Sultan Mehmet zamanında bu ilden götürülüp Aksaray’a yerleştirilmiş. Benim gibi gezmeyi seven bir arka-

52 l İSMMMO YAŞAM

daşımın isteği üzerine rotamıza bu hiç bilmediğimiz ili de ekliyoruz. Özel aracımızla bir Cuma sabahı yola çıkıp hafta sonunu değerlendirebileceğimiz kısa bir gezi planı yapıyoruz. Cuma günü öğlen vaktinde Aksaray’a varıyoruz. Merkezde kalacağımız otele yerleşip iki saat kendimize dinlenme molası veriyoruz. Öğlen güneşi iyice etkisini yitirdiği zaman biraz da uyku mahmurluğuyla Aksaray’ı keşfe çıkıyoruz. Ar-

kadaşım Aysun “Buraya neden Aksaray demişler acaba?” sorusuyla hemen beni internette araştırmaya teşvik ediyor.

AH SARAY’DAN AKSARAY’A

Zaten her şehrin adıyla ilgili bir efsane vardır. Aksaray’ınkine gelince: Selçuklu sultanlarından birinin çok sevdiği kızı hastalanır. İmparatorluk sınırları içindeki tüm hekimler sa-

MAYIS-HAZİRAN 2015


Tuz Gölü

BİR ÇİMDİK TUZ

Ihlara Vadisi

AKSARAY’IN KÖKLÜ TARİHİ

Aksaray’ın tarihi neolitik çağa uzanıyor. Acemhöyük kazılarında Asurlu tüccarların bölgeye gelerek ticaret yaptığına ilişkin buluntulara rastlanmış. M.Ö. 2000 yıllarında en parlak dönemini yaşadığı saptanan Acemhöyük’ün adı

MAYIS-HAZİRAN 2015

M.S. 6 yüzyılda basılan bir sikkede “Aqsara” olarak geçmiş. 1142’de Selçuklular tarafından ele geçilen bu şehri 1470’de İshak Paşa ele geçirip Osmanlı topraklarına dahil etmiş. Aksaray ilk olarak 1920’de il olmuş. Ancak bu durum 13 yıl sürmüş ve 1933’te Aksaray Niğde’ye ilçe olarak bağlanmış. Aksaray nihayet 1989’da “68” plaka koduyla illerimiz arasına yeniden katılmış.

ANADOLU’NUN İLK ÜNİVERSİTESİ

Aksaray’da tarih derinliklerine dalmak için önce Zinciriye Medresesi olarak da bilinen Aksaray Müzesi’nin yolunu tutuyoruz. Karamanoğlu Yahşi Bey tarafından 1336-1338 yıl-

ları arasında yaptırılan bu medrese; Anadolu’nun ilk üniversitelerinden… Somuncu Baba, Yusuf Hakiki Baba, Ak Şemseddin gibi büyük İslam alimleri, burada dersler vermiş. Medresenin en büyük revakının tam ortasında bulunan büyük bir kuyudaki zincirlerden dolayı bu ismi almış. Bugün müze olarak kullanılan Medrese’de koridorlarla bağlanan 4 teşhir salonu var. Etnografya salonuna girdiğimizde bindalli, kaftan gibi giyim eşyalarından para keselerine kadar eskinin günlük yaşamına ilişkin eserle karşılaşıyoruz. Arkeoloji bölümünde ise GüvercinkayaYerleşkesi’den getirilen eserler var. Çoğu Kalkolitik dönemden kalma bu eserler arasında obsidyenden kesici aletler, çanak-çömlek, sürt-

GEZİ-TÜRKİYE

raya çağrılır ama çare bulamazlar. Sonra saraya bir derviş gelir. Derviş kızın kara sevdaya tutulduğunu söyler. Meğerse kız saraydan kurtulup da sevdiğine kavuşamayacağını düşündükçe “Ah Saray” diye inlemektedir. Derviş durumu öğrendikten sonra Sultan’a durumu anlatır ve kız sevdiği ile evlendirilir. Böylece “Ah Saray” iniltileri “Aksaray”a dönüşür.

Aksaray’a gidip de Tuz Gölü’nden bahsetmemek olmaz. Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü’nün bir adının da Koçhisar Gölü olduğunu Aksaray’a gidince öğreniyorum. Çevresi bataklıklarla çevrili bu gölün bataklık dışında kalan yerleri çoraklaşmış. En derin yeri bir metre olan gölün aşırı buharlaşma nedeniyle yazın tamamına yakınının kuruduğunu belirtelim. Bu kuruma Tuz Gölü için hayati önem taşıyor çünkü kuruyan bölgelerde 30 santimetreye kadar ulaşan bir tuz tabakası oluşuyor. Ülkemizin tuz ihtiyacının üçte ikisinin karşılandığı bu gölün kenarına gelince ayaklarımızı çıkartıp göl kenarında biraz yürüyoruz. Göl aynı zamanda kuş varlığı bakımından da zengin. Özellikle ilkbaharda göl içinde oluşan bataklıklarda ve adacıklarda kuşlar kuluçkaya atıyor. Özellikle mevsiminde gidilip flamingo kuşlarının görülmesi tavsiye ediliyor. Tuz Gölü’nün kıyısındaki köylerde kavun ve karpuz tarlaları dikkatimizi çekiyor. İnsanın aklına ‘bu kavunlar tuzlu mudur” diye geliyor. Biz test ediyoruz; kavunlar bal gibi… Ayrıca göl kıyısındaki bazı köylerde de çömlekler yapılıyor. Bir de çok özel su kavanozları yapıldığını görüyoruz. Hatta çok beğenip bir tane alıyoruz.

İSMMMO YAŞAM l 53


me ve öğütme taşları, pişmiş topraktan hayvan ve insan figürleri de bulunuyor. Acemhöyük kazısında bulunan ise yüzlerce eser de yine bu müzede sergileniyor. Bu eserler arasında pişmiş topraktan testilere damgalardan el baltalarına hayvan figürlerinden bronz iğnelere kadar birçok eser bulunuyor. Sikke bölümünü de oldukça zengin olduğunu söylemeliyiz. Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait 3 binden fazla altın, gümüş, bronz ve bakır sik-

keler olduğunu öğreniyoruz.

İLK KAFATASI AMELİYATI

Gelelim müzenin en ilginç parçasına… Aşıklı Höyük’te bulunan ve ameliyat izlerini taşıyan dünyanın en eski kafatası da burada sergileniyor. Bu kafatası genç bir kadına aitmiş. Müzede bir de mumyalar bölümü var. Çanlı Kilise’nin içinden ve çevresinden çıkarılmış çocuk ve yetişkin mumyaları içinde bir de kedi mum-

GEZİ-TÜRKİYE

AKSARAY ULU CAMİİ

54 l İSMMMO YAŞAM

Kent meydanı (solda), Katedral (üstte). yası bulunduğunu belirtelim.

SOMUNCU BABA TÜRBESİ

Aksaray’da şehir merkezinde görülmesi gereken eserlerden biri de Somuncu Baba Türbesi’dir… II.Kılıçaslan Tepesi eteğinde, Ervah mezarlığı içindeki bu açık türbe, Somuncu Baba olarak da bilinen Şeyh Hamid-i Veli’ye ait. Türbe, 1412 yılında yapılmış. Türbenin girişinde bizi “Ne kahrı düşman elinden, ne lütfu tanıdıktan

Anadolu’daki birçok şehrin olduğu gibi Aksaray’ın bir Ulu Camii var. Şehir merkezinde, yığma bir tepe üzerinde bulunan cami 1408-1409 yılları arasında, Kılıçaslan’ın oğlu Rükneddin Mesut tarafından yaptırılmış. Sultan Mesut’tan sonra hükümdar olan oğlu II.Kılıçaslan, babası tarafından yaptırılan camiyi genişlettirmiş, abanoz ağacından yapılan muhteşem minberine, babasının adı yanına kendi adını da yazdırmış. Şehir merkezinde hafif eğik gibi görünün bir minare ‘kızıl minare’ olarak da biliniyor. 1221 yılında; Selçuklular döneminde; Sultan I.Gıyasettin Keyhüsrev tarafından yaptırılan minare kırmızı tuğladan yapıldığı için ‘kızıl minare’ olarak anılıyor. Yüksekliği 35 metre olan bu minare 27 derece eğik ve 1973 yılında yıkılma tehlikesi geçirince çelik halatlarla bağlanmış.

MAYIS-HAZİRAN 2015


‘AKSARAY YETERİNCE TANINMIYOR’ Aksaray SMMM Odası Başkanı Bünyamin Köse üç dönemdir Oda başkanlığını yürütüyor. 28 yıllık meslek mensubu olan Köse, Oda’ya kayıtlı 162 meslek mensubu olduğu bilgisini veriyor. Aksaray SMMM Odası üyelerinin 110’nun kendi bürosu var; 20’ye yakını da bağımlı çalışıyor. Bir o kadarı da gayrifaal durumda. Halen 30’a yakın stajyerin olduğu Oda’nın stajyerlik sınavlarına her dönem 40 ila 50 arasında meslek mensubu adayı başvuruyor. Başkan Bünyamin Köse, Aksaray’ın 1989 yılında il olduğunu hatırlatarak sözlerine başlıyor. Halen ilin Niğde Aksaray ya da Konya Aksaray diye bir ilçe gibi tanındığı için il olarak çok fazla bilinmediğini söyleyen Köse, Aksaray’ın tanıtım sorunu olduğu üzerinde duruyor. Aksaray’ın son yıllarda sanayide ciddi bir gelişme gösterdiğinin altını çizen Köse, 5084 sayılı Teşvik Yasası’ndan en çok yararlanan üçüncü ilin Aksaray olduğu-

nu ifade ediyor. Mersin Limanı’na yakın olan Aksaray’ın Kayseri ve Konya’nın ortasında olduğunu belirten Başkan Bünyamin Köse, ildeki tarım ve hayvancılık kapasitesinin de iyi olduğunu söylüyor. Tüm bunlara rağmen turizm açısından ilin değerlerinin yeterince bilinmediğini belirten Köse, şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Aksaray’ın turistik potansiyeli var ama yeterli tesisimiz yok. Ihlara Vadisi’nin giriş kapılarından biri Aksaray. Ancak biz bundan Nevşehir kadar yararlanamıyoruz. Aksaray bir Anadolu Selçuklu şehri. Ulu Camii, Eğri Minare, Selime Katedrali, Güzelyurt ilçemiz dahil birçok güzelliğimiz bilinmiyor. Hasandağı Volkanik bir dağ. Burada kış sporları ve yamaç paraşütü sporları yapılıyor. Anadolu’nun en büyük kervansarayı Sultanhanı ilçemizde bulunuyor. Maalesef turizmden yeterince yararlanamıyoruz.”

bil. İşlerini Hak’ka havale et, onları Allah’tan bil” yazısı karşılıyor. Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli’nin de şeyhidir. Bir gün Hacı Bayram-ı Veli’yi Aksaray’a çağırtır ve geldiğinde, ona “vefat zamanının geldiğini” söyler. Hacı Bayram-ı Veli, 18 yıl burada, şeyhinin hizmetinde bulunarak eğitim alır. Daha sonra, Fatih Sultan Mehmet’in hocalığını yapar.

yerleşim insanlarına satarak ticaretini yapmışlar.

AŞIKLI HÖYÜĞÜ’NÜN SAKLADIKLARI

MAYIS-HAZİRAN 2015

Nevşehir-Kapadokya gezilerimde Ihlara Vadisi’nin bir bölümünü görmüş, oradaki bazı kiliseleri gezmiştim. Bu nedenle Aksaray gezimizde Ihlara Vadisi’ne gidip gitmemekte tereddütlüyüm. Aksaray’ın şehir merkezinden 45 kilometre yolu daha göze alarak vadiye giriş yapıyoruz. Bilindiği üzere bu vadi içinde 5 bin yerleşim yeri ve 105 kilise bulunuyor. Bugün görülebilen 14 kilise mevcut. Bunlardan, 10 kadarı, canlılığını ve renk uyumunu koruyor. Burada bulunan kiliselerden, sadece ikisinin yapılış tarihleri belirlenebilmiş. Bunlar; Direkli Kilise (976-1025) ve Saint Georges Kilisesi (1283-1295)… Bizim hedefimizde Ağaçaltı Kilisesi olarak da bilinen Daniel Kilisesi bulunuyor. Kiliseye yıkık olan ana apsisten girilebiliyor. Son dönem Roma ve Sasani etkisindeki kilisesinde Danyal Peygamberi aslanlar arasında gösteren ve oldukça tahrip olmuş fresklere dayanılarak Daniel Kilisesi olarak da isimlendiriliyor. Kilisedeki aziz tasvirleri Kapadokya ve Bizans tipinden çok ayrı. Kilisenin planı gereği 5. veya 6.yüzyılda yapıldığı düşünülüyor. Kubbeli bir yapıya sahip kilisenin büyük kubbesi iyi korunmuş durumda ve çeşitli dini tasvirler görünürlüğünü koruyor.Ayrıca bu kilisede “Göklerin Dürülüşü Sahnesi”ni betimleyen bir fresk var. Bu resimde ortadaki İsa, baş aşağı görülüyor. Bu sahne İsa’nın “yüceleştirilmesi” yani Apoheosis olarak adlandırılıyor. Aksaray’da Neolotik Çağ’dan Selçuklu’ya Bizans’tan Osmanlı’ya adeta medeniyetler arasında bir gezi yapıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Günlerden ‘pazar’ olması bize ‘pazartesi’nin yani yeni bir iş gününün geleceğini haber verdiği için İstanbul’a doğru yola revan oluyoruz.

Aşıklı Höyüğü

GEZİ-TÜRKİYE

Tarih meraklıları Aksaray’a geldiklerinde ilk merkezine 25 kilometre mesafedeki Kızılkaya Köyü’nde Aşıklı Höyüğünü de mutlaka görmeliler. Biz de gezimizin ikinci gününde Ihlara Vadisi’nin 4.5 kilometre kuzeydoğusundaki bu höyüğü ziyaret için yola çıkıyoruz. Melendiz Irmağı’nın kenarında kurulmuş. 1989 yılından beri arkeolojik kazıların yapıldığı Aşıklı Höyüğü’nde Anadolu’nun ilk köy yerleşimi bulunmuş. Günümüzde tam 10.000 yıl öncesine ait köy yerleşiminde damından girilen neolitik bir ev tipi kullanıldığı anlaşılmış. Aşıklı insanları, ölülerini, konutlarının altına açtıkları çukurlara gömmüşler. Aşıklı’da yaşayan insanlar, ilk kez, buğday, arpa ve mercimek tarımı yapmışlar ve o dönemlerde Melendiz Vadisi’nde bulunan yabani koyun, domuz, keçi, sığır, geyik, tavşan ve kuş gibi hayvanları avlayarak yaşamlarını sürdürmüşler. Aşıklı Höyüğü’ndeki buluntular, “doğal cam-volkanik cam” denilen “obsidiyen” yataklarının çevrede çokça olduğunu gösteriyor. Bu bölgede binlerce yıl önce yaşayan insanlar alet ve silahlarını yapmak için oldukça keskin olan obsidiyen kaynakları kullanmışlar, çevredeki diğer

IHLARA’NIN AKSARAY KAPISI

İSMMMO YAŞAM l 55


Eğlenmeye hazır mısınız? 20 yıldır 54 milyon kişi tarafından izlenen ve şarkıları her gün binlerce kez farklı yerlerde yayınlanan dünyanın en ünlü müzikali MAMMA MIA!, BKM organizasyonuyla bir kez daha İstanbul'da… MAMMA MIA’yı 29 Eylül’de Zorlu Performans Sanat Merkezi’nde Turkcell Sahnesi’nde izlemek mümkün. Bilet fiyatları 98 lira ile 298 lira arasında değişiyor. Müzikal, ABBA grubunun ölümsüz şarkılarıyla, Sophie’nin düğününden önce babasını bulmaya çalıştığı eğlenceli macerası bir kez daha sanatseverlerin karşısına geliyor. MAMMA MIA! komik hikayesi ve herkesin bildiği, her seferinde dansa davet eden şarkıları ile dünyanın en ünlü müzikallerinden.

KÜLTÜR-SANAT

Elektronik müzik sevenler için…

56 l İSMMMO YAŞAM

Dünyanın en renkli partisi Life in Color, 1 Ağustos'ta bir kez daha İstanbul'u rengarenk boyamaya hazırlanıyor. 2014 yazının en beğenilen etkinliği olan Life In Color, bu kez Big Bang konseptiyle binlerce elektronik müziksevere unutulmaz bir şov daha yaşatmaya geliyor. Dünyaca ünlü DJ'lerin performanslarıyla gerçekleşecek Life in Color'da rengarenk bir gün, yepyeni bir prodüksiyonda W&W, DJ BL3ND, DubVision, Firebeatz, Headhunterz, Ummet Ozcan’ın müzikleri ile coşmak mümkün olacak.

MAYIS-HAZİRAN 2015


Yıldızlar geçidi

Turkcell Yıldızlı Geceler yine müzikseverleri coşturacak. Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’ndaki konserler dizisi yine yıldızlar geçidine sahne olacak. 2014 yılından beri Pera Event’in organizasyonuyla gerçekleşen Turkcell Yıldızlı Geceler ‘En Uzun Soluklu Konser Serisi’ olma geleneğini bu yıl da 27 konser ile yineleyecek. 28 Temmuz’da Zaz konseri ile açılışı yapılacak ve yerli – yabancı her müzik tarzından sanatçının sahne alacağı konserler, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda yaz akşamlarını renklendirecek. 1 Ağustos’ta Sibel Can’ın, 6 Ağustos’ta Volkan Konak’ın, 14 Ağustos’ta Sertap Erener’in sahne alacağı konser dizisi, 5 Eylül’de İlhan İrem konseriyle son bulacak. Konserin en ilgi çekici konseri de şüphesiz 28 Temmuz’da gerçekleştirilecek Zaz konseri olacak.

İstanbul Modern Sanat Müzesi, çocuklara sanatla dolu bir yaz programı sunuyor. 7-12 yaş grubu çocuklar 6 Temmuz - 28 Ağustos tarihleri arasında, sabah saatlerinde müze uzmanlarıyla birlikte sanatı yorumlamaya yönelik atölye çalışmalarına ya da öğleden sonra sanatçıların yönetiminde gerçekleşen, sanat projeleri üretmeye odaklanan sanatçı atölyelerine katılabiliyor. Ayrıntılı bilgi için: (212) 334 7352 Online kayıt için www.istanbulmodern.org

MAYIS-HAZİRAN 2015

Skrillex, 11 Eylül'de KüçükÇiftlik Park'ta ilk kez Türk hayranlarının karşısına çıkıyor. Şehrin olmazları olduran festivali İstanbul Blue Night, birbirinden önemli isimleri müzikseverlerle buluşturmaya devam ediyor. Dubstep, electro, glitch karışımından alışılmadık bir füzyon yaratan ve her geçen gün hayran kitlesini büyüten Skrillex, ilk kez Türk hayranlarının karşısına çıkacak "Festivalin böylesi İstanbul'da olur!" dedirtecek! 40. yılını muhteşem festivallerle kutlayan KüçükÇiftlik Park'ın kapıları 11 Eylül Cuma günü elektronik müzik severler için Skrillex konseriyle açılacak. Konser saat 15:00’da başlayacak. Ayrıca, dünyanın en büyük festivallerinde headliner olarak çalan ve canlı performansıyla çok konuşulan genç DJ, Lollapallooza Berlin ve Bestival'a geçmeden İstanbul Blue Night ile KüçükÇiftlik Park'ı sallayacak.Yerli ve yabancı birçok DJ ezber bozan tarzlarıyla bu festivalde sahne alacak.

KÜLTÜR-SANAT

Çocuklar için atölyeler

Skrillex ilk kez Türkiye’de…

İSMMMO YAŞAM l 57


Jurassic World l Sinema tarihinin geniş kitleleri etkileyen serilerinden biri olan

Jurassic Park’ın son filmi bu yıl seyirciyle tekrar buluşuyor. Kosta Rika yakınlarındaki Pasifik kıyılarında kurulu olan Isla Nublar adası, bundan tam 22 yıl önce Jurassic Park hikayesinin başlangıcına ev sahipliği yapmıştı. John Hammond'ın tasarladığı sıradışı park projesi, yıllar sonra hayata geçirilir ve böylece dinozor temalı, tam teşekküllü bir park ortaya çıkar. Ne var ki Jurassic World adındaki bu parkın sahibi Simon Masrani ve yardımcıları için, yıllar içerisinde azalan ziyaretçi sayısı çok büyük bir soruna dönü-

Tür: Macera, Aksiyon Yönetmen: Colin Trevorrow Oyuncular: Chris Pratt, Bryce Dallas Howard, Nick Robinson

şür. Bu nedenle ziyaretçilerin ilgisini artırmak amacıyla riskli bir planı uygulamaya koyarlar. Simon Masrani'nin sahibi olduğu şirket, parktaki dinozorların genlerinden yeni bir dinozor türü yaratmaya karar verir. Ancak bu plan, ada sakinlerinin hayatını tehlikeye atacak ciddi bir tehditle sonuçlanır. Jurassic World filminin yönetmeni, Safety Not Guaranteed filmiyle tanıdığımız Colin Trevorrow. Filmin senaryo aşamasında ise dört farklı yazarla çalışılmış. Bu isimlerden biri, ilk Jurassic Park filminde olduğu gibi sonrakilerde de imzası bulunan Michael Crichton.

Terminatör: Yaradılış

SİNEMA -DVD

Orijinal adı: Terminator: Genisys (2015) Tür: Aksiyon, bilim kurgu Yönetmen: Alan Taylor Senaryo: Laeta Kalogridis, Patrick Lussier Oyuncular: Arnold Schwarzenegger, Jason Clarke, Emilia Clarke

90'ları sallayan hikayesiyle Terminatör serisi bu sefer yeni bir üçleme olarak yeniden başlıyor… Yıl 2029... İnsanların direniş önderi John Connor, makineler imparatorluğu Skynet'in ölümcül gücüne karşı savaşmaktadır. John Connor, sadık dostu Çavuş Kyle Reese'i 1983 yılına geri gönderir ve katil bir robot tarafından takip edilmekte olan annesi Sarah Connor'ı kurtarması için görevlendirir. Bu sayede insan ırkının geleceğini korumuş olacaktır. Ne var ki

58 l İSMMMO YAŞAM

Kyle Reese, 1980'lerin Los Angeles'ına vardığında karşılaştığı şey bildiği anlamda bir geçmiş değildir. Olayların beklenmedik bir şekilde yön değiştirmesi, zaman çizgisinde kırılmaların yaşanmasına neden olur. Reese bu yabancı geçmişte beklenmedik müttefikleriyle, yeni düşmanlarına karşı geleceği yeniden başlatmak gibi zorlu bir görevi yürütecektir. Serinin beşinci filminin senaristliğini ilk iki filme imza atan William Wisher üstlenirken yönetmen koltuğunda Alan Taylor bulunuyor.

MAYIS-HAZİRAN 2015


Jane Got a Gun

Orijinal adı: Jane Got a Gun Tür: Dram, Aksiyon Yönetmen: Gavin O'Connor Senaryo: Brian Duffield, Anthony Tambakis Oyuncular: Natalie Portman, Ewan McGregor, Rodrigo Santoro

Jane Hammond, 8 kurşun yemiş olan ve ölümle pençeleşen kanun kaçağı kocası Bill'i kurtarmak amacıyla, 10 yıldan fazladır görüşmediği eski sevgilisi Dan Frost'tan yardım ister. Zira peşinde azılı bir mafya vardır ve yarım kalan işlerini bitirmek için Bill'in

izini saklandığı çiftlik evine kadar sürerler. Dan, Jane'e yardım edecektir ama hiçbir şey karşılıksız değildir. Filmin oyuncu kadrosunda Natalie Portman'ı Jane rolünde seyderken, güzel oyuncuya Ewan McGregor ve Joel Edgerton eşlik ediyor.

DVD SEPETİ l Son Moda Aşk

Modayla ilgili ünlü bir dergide editör olarak çalışan Alice, hayatı boyunca ön plana kariyerini almış ve işi dışında pek bir şeyle ilgilenmemiştir. Buna aşk da dahildir; zira Alice başarısız bir aşk hayatına sahip olmuş ve bundan şikayet etmemiştir. Basamakları tek tek çıkarak inşa ettiği kariyerindeki yeni hedefi derginin yayın yönetmeni olmaktır. Uçakta seyahat

l Black Sea - Kara Deniz

MAYIS-HAZİRAN 2015

l Sen, Sen Değilsin

Filmde, kaba ve görgüsüz bir üniversiteli kızın (Emmy Rossum), ALS hastası bir kadın (Hilary Swank)'ın bakıcısı olması ve aralarında sonradan gelişen dostluk anlatılıyor. Filmin sloganı ise; “Hayat, bizi nefessiz bıraktığı anların çokluğuyla ölçülür.” Filmi geçen yıl kaçıranlar için DVD'si oldukça keyifli bir seçenek olarak çıkıyor.

SİNEMA -DVD

30 yıllık denizcilik kariyeri, eşi Chrissy’yi (Jodie Whittaker) ve çocuklarını kaybetmesine mal olan Robinson, 11 yıldır çalıştığı gemi hurdası bulup satan şirketten sebepsiz yere kovulduğunda ilişkilere sahip Amerikalı Daniels ile birlikte hazine avını finanse eder ve eski bir Rus denizaltısı bulur. Ruslardan ve İngilizlerden oluşan mürettebatın yanında patronunun gölgesi olarak, Daniels da Robinson ile bu maceraya katılır. Kevin Macdonald’ın yönetmenliğini yaptığı filmin oyuncuları; Jude Law ve Karl Davies…

ederken yanında oturan Bathazar isimli bir öğrenciyle tanışması ise bu hedefe giden yolda ilginç bir durak olacaktır. Bathazar, Alice'i çok beğenir ve bir kez daha buluşmak için Alice'i zor bela ikna eder. Bu buluşma anına tanık olan patronu ise her zaman demode ve eski kafalı olduğunu düşündüğü Alice'in böyle bir yeniliğe adım atmasına memnun olur. Bu durum Alice'in terfisi için önemli bir artı puandır ancak işler kısa zamanda karışacaktır.

İSMMMO YAŞAM l 59


l Yazar: Ahmet Sever l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 206

l Abdullah Gül ile 12 Yıl

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş bir isim. Abdullah Gül’ün Basın ve İletişim Danışmanı Ahmet Sever, “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabında Ak Parti’nin kurucularından olan Abdullah Gül’ün başbakan, dışişleri bakanı ve cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin yakın siyasi tarihine damgasını vurduğu 12 yılın hikâyesini anlatıyor… En başından son gününe kadar Gül’ün başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever bu kitapta 12 yılın bilinmeyen, söylenmeyen veya söylenemeyen perde arkası gerçeklerini satırlara döktü. “27 Nisan muhtıra gecesi konutta neler yaşandı, karşı metin nasıl hazırlandı,1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi Türkiye’nin rotasını değiştirecek hangi gelişme olacaktı, Gezi Olayları’nı nasıl gördü, neler yaptı, 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına tepkisi ne oldu, Erdoğan ile hangi konularda ayrıştı?” gibi birçok sorunun yanıtı da kitapta verildi.

Konstantiniyye Oteli

l Yazar: Zülfü Livaneli l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 476 Müzisyen kişiliğiyle milyonların kalbinde taht kuran

Zülfü Livaneli yazar olarak da edebiyat dünyasındaki üretimlerini başarıyla sürdürüyor. İlk hikaye kitabını 1978 yılında yayınlayan Livaneli son yıllarda Mutluluk, Leyla’nın Evi gibi romanlarıyla çok okunan eserlere imza attı. Leyla’nın Evi’nin ardından anılarını Sevdalım Hayat’ta toplayan Livaneli’nin son romanı ise, Konstantiniyye Oteli… Livaneli 2014 yılının son günlerinde yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılışı münasebetiyle okurlarını binlerce yıllık şehirde tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Değişen, dönüşen ama barındırdığı şiddet aynı kalan bu şehirde Zülfü Livaneli zengin bir insan panoramasıyla İstanbul’un derinliklerine iniyor. Şehrin büyülü ama bir o kadar da acımasız atmosferiyle buluşturduğu okurlarını sıra dışı bir yolculuğa çıkarıyor.

Başarıya Götüren Aile

KİTAP

l Yazar: Doğan Cüceloğlu l Yayınevi: Remzi Kitapevi l Sayfa sayısı: 142 7’den 70’e herkes tarafından kolay

l Konstantiniyye Oteli

l Başarıya Götüren Aile l İstanbul

l Trendeki Kız

l Türklerin Tarihi

l Paris’e Son Tren

l Steve Jobs Gibi Düşünmek l Kavgam

l Masal Terapi

ŞİİR

AĞUSTOS ÇIKMAZI

Beni koyup koyup gitme, n'olursun Durduğun yerde dur Kendini martılarla bir tutma Senin kanatların yok Düşersin yorulursun Beni koyup koyup gitme, n'olursun Bir deniz kıyısında otur Gemiler sensiz gitsin bırak Herkes gibi yaşasana sen İşine gücüne baksana Evlenirsin, çocuğun olur Beni koyup koyup gitme, n'olursun

anlaşılan ve çok okunan psikolog yazar Doğan Cüceloğlu “Başarıya Götüren Aile” adlı kitabıyla sınav döneminde nasıl iyi ATTİLA İLHAN bir ebeveyn olunabileceğini anne ve babalara anlatıyor. Kitap, çocuğunun başarılı olması için, "Çok çalış oğlum/kızım," demenin ya da tüm maddi olanaklarını seferber etmenin ötesinde bir şeyler yapmak isteyen ana babalara yol göstermek amacıyla yazıldı. Yazar “Her ana baba, okul başarısı için çocuğuna yardımcı olmak ister. Ama öğrenme sürecinin bilimsel temellerini kavramadan atılacak her adım, iyi niyetli de olsa çocuğu engelleyebilir. Başarıya Götüren Aile, sınav döneminde çocuklarına destek olmak için doğru ve etkili yöntemler arayan tüm ana babalara kılavuzluk edecek” diyerek kitabın yazılış amacını anlatıyor.

60 l İSMMMO YAŞAM

MAYIS-HAZİRAN 2015

l Remzi Kitabevi (Haziran 2015)

Abdullah Gül ile 12 Yıl

EN ÇOK SATANLAR


Paris’e Son Tren

l Yazar: Michele Zackheim l Yayınevi: Doğan Kitap l Sayfa sayısı: 256 Amerikalı bir kadın gazetecinin, II. Dünya

Savaşı’na uzanan yıllarda Paris ve Berlin arasında geçen sürükleyici yaşam öyküsü... Michele Zackheim’in yazdığı Paris’e Son Tren romanı, Nazilerin giderek güç kazandığı ve ufukta savaş tehlikesinin belirdiği bir dönemde, Avrupa’da dış haberler muhabiri olarak görev yapan Rose Manon’un öyküsünü anlatıyor. Amerika’nın küçük bir kasabasında doğan Rose, New York’ta bir gazetede iş bulup düşlerini kovalamaya başlar. Gazetenin erkek ağırlıklı haber merkezinde kısa bir süre sonra kendini kanıtlar. Yarı Yahudi asıllı olduğunu öğrenir. Rose, görevi dolayısıyla bir süre Paris’te, sonra Berlin’de yaşar. Colette ve Janet Flanner (Genêt) gibi dönemin ünlü aydınlarıyla dostluk kurar; bu arada gönlünü bir direnişçi sanatçıya kaptırır. Üçüncü Reich gücünü ve baskısını artırdıkça, olaylar akıllara durgunluk verici bir hızla gelişir. Rose, aynı zamanda yüreğini parçalayan bir seçim yapmak zorundadır.

Steve Jobs Gibi Düşünmek l Yazar: Daniel Smith l Yayınevi: NTV Yayınları l Sayfa sayısı: 176 Arkadaşı Steve Wozniak ile 1976'da Apple'ı

kuran ve her zaman kötü durumlardan olabildiğince iyi sonuçlar çıkarmayı bilen Steve Jobs, 1985'te Apple'dan kovuluşunu CGI şirketi Pixar'ı satın almak için bir fırsat olarak kullandı. Sonra da 11 yıllık aranın ardından Apple'a dönüp orayı dünyanın en çok sevilen şirketlerinden birine dönüştürdü. Bu başına buyruk iş adamının görüşlerini ve itinayla bilenmiş becerilerini bir araya getiren bu kitap, okuru Steve Jobs'dan ilham almaya ve dünyaya bir dâhinin gözlerinden bakmaya davet ediyor. Bu kitapta cesaret alacak çok şey var çünkü Jobs uyumsuzların ve isyankârların dünyayı değiştirmekten korkmayarak "insanlığı ileri götürdüğüne" inanan bir adamdı; hatalarına rağmen her zaman kendinden umulanı yapabilen cesur, cüretkâr bir iş adamıydı. Siz de Steve Jobs gibi düşünebilirsiniz.

Kürk Mantolu Madonna

l Yazar: Sabahattin Ali l Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları l Sayfa sayısı: 160 Türk edebiyatının önemli yazarlarından

MAYIS-HAZİRAN 2015

KİTAPLAR

Küçük Gezginler

Yazar: Üstün Dökmen Yayınevi: Remzi Kitapevi Sayfa sayısı: 16 Doruk Dizisi’nin son kitabı Küçük Gezginler de yayınlandı. Prof. Dr. Üstün Dökmen’in yazdığı bu kitabın iki kahramanı olan Duru ile Doruk, bisiklete binmeyi çok seviyorlar. Gezgin olup dünyayı keşfetmeyi hayal ediyorlar. Yapmak istedikleri o kadar çok şey var ki... Neye karar verecekler dersiniz? Macera dolu bu kitabı Esin Şahin resimledi.

Annem Hayat Ağacım

Yazar: İbrahim Ünsal Yayınevi: Genç Hayat Sayfa sayısı: 64 Her çocuğun annesi onun için değerlidir. Peki ya annesinden ayrı kalıp ona hasret büyüyen çocuklar için anneleri ne ifade eder? Yazar İbrahim Ünsal’ın “Annem Hayat Ağacım” romanı anne hasretini iliklerine kadar hisseden Ömer’in küçük dünyasındaki büyük çalkantıları anlatıyor. İşte romanın kahramanın içsel konuşmalarından biri: “Yerini en önden istemişti. Böylece otobüsün, yolları nasıl su gibi içtiğini, her saniye annesine nasıl yaklaştığını daha iyi görecekti. “Annem!” diye derin bir iç geçirdi. On iki yıllık yaşamının bütün sevgisini, bu tek kelimelik yürek fısıltısına yüklemişti sanki. On iki yılın bütün sevgisini, bütün hasretini, bütün düşlerini yükleyerek bir kez daha seslendi. içten içe: “Annem!..”

KİTAP

olan Sabahattin Ali’nin ilk kez 1943’de yayınlanan Kürk Mantolu Madonna romanını Yapı Kredi Yayınları yeniden bastı. Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına(?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

ÇOCUKLARA ÖZEL

İSMMMO YAŞAM l 61


Cepte sistemini seç! İşletim sistemleri; cep telefonları ve tabletlerde kullanımı belirleyen en önemli unsurlar arasında. iOS, Android ve Windows Phone olmak üzere üç seçenek var. Bu sistemlerin artı ve eksilerini karşılaştırdık…

TEKNO-YAŞAM

AYŞEGÜL EMİR

Cep telefonu ya da tablet alacak olanların ilk sorduğu sorulardan biri Android mi olsun, iOS mu, yoksa Windows Phone mu? İşletim sistemleri cep telefonlarının kullanımını belirleyen en önemli özellikler arasında yer alıyor. Mobil işletim sisteminde iOS ve Android arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Windows Phone ise biraz daha geriden geliyor. Her üç platformun güçlü ve zayıf yönleri var. Genelde insanlar bir işletim sistemine alışkınsa onu benimseme yönüne gidiyor. Üç platformun özelliklerini karşılaştırdık. * Eğer sıkı bir Windows ve Microsoft kullanıcısıysanız Windows Phone sizin için en ideal platform olabilir. Microsoft’un tarzını beğenenler tercih ediyor. * Mobil cihazınızda tam kontrol mü istiyorsunuz? Bunu size Android sağlıyor. Çok farklı telefon modeli ve üreticisi var. Daha fazla se-

62 l İSMMMO YAŞAM

çim şansı sunuyor. Kendi uygulamanızı bile geliştirip telefonunuza yükleyebilirsiniz.

HEPSİNİN GÜÇLÜ YANI VAR

* En güncel ve en iyi uygulamaları istiyorsanız iOS size daha uygun. iOS kullanıcıları, uygulama ve özelliklere daha fazla bütçe ayırıyor. Geliştiriciler de para kazanmak istediği için doğal olarak ilk olarak bu platform için app geliştiriyor. * Basit ve sade bir telefon isteyenler de var. Windows Phone ve iOS, bunun için en iyi çözüm. Daha az seçeneğe sahipler. Karmaşıklıktan ve çok seçenekten herkes hoşlanmayabilir. Android ise teknolojiye düşkün, daha fazla seçenek ve telefonunu devamlı kurcalamak isteyenlere hitap ediyor. * Bütçeniz limitli mi? Bazı cep modelleri pahalı olabilir. Özellikle iPhone 6 Plus gibi. Akıllı telefon deneyimi yaşamak ancak çok fazla para harcamak istemiyorsanız Android tam size göre. Piyasadaki en uygun fiyatlı telefonlar Android işletim sistemi kullanıyor. Uygulamaların büyük bölümü de ücretsiz.

ÇOK KARARSIZ KALMAYIN

* Eğlenceye önem mi veriyorsunuz? Google’ın da mükemmel film, müzik, oyun ve kitapları var. Fakat istatistikler iOS kullanıcılarının daha fazla oyun oynadığını ve daha fazla eğlence uygulaması kullandığını gösteriyor. iOS daha fazla bir eğlence platformu gibi. * Hala kararsız mısınız? Bu durumda en iyisi arkadaş, aile çevreniz ve diğer insanlara sormak. Benzer zevk, ilgi alanı ve önceliği olan tanıdıklarınıza deneyimlerini sorabilirsiniz.

MAYIS-HAZİRAN 2015


4G’yi büyük ekrana getiriyor

Casper, VIA serisi altında satışa sunduğu akıllı telefonlarına bir yenisini daha ekledi. Firma, büyük ekranda 4G deneyimi yaşamak isteyenler için 5.5 inç HD ekrana sahip VIA V6x’i satışa sundu. 8.3 mm inceliğindeki metal gövdesi ve arka bölümündeki deri hissi veren kaplamasıyla taşıma kolaylığı sunan VIA V6x, 13 MP kamerası, güçlü işlemcisi ve ulaşılabilir fiyatıyla mobil tutkunlarının gönlünü fethedecek.

Qualcomm’un 1.2 GHz dört çekirdekli işlemcisi Snapdragon 410’u taşıyor. Güçlü işlemcisinin yanı sıra 2 GB RAM’e sahip. Dahili 16 GB depolama alanına ek olarak 64 GB’a kadar SD kart desteği sunan Casper VIA V6x, 999 TL’den satışa çıktı.

Xperia ailesine yeni üye

Sony Mobile, amiral gemisi Xperia Z3 serisine, şık ve zarif tasarımı ile dikkat çeken Xperia Z3+’ı ekledi. Z3+, 20 MP’lik ana ve 5 MP’lik ön kamerası ile göz dolduruyor. Ayrıca iki güne varan pil ömrü Xperia Z3+ kullanıcılarını hiçbir yerde yarı yolda bırakmıyor. 6.9 mm inceliği ve 144 gramlık ağırlığı ile ön plana çıkan Xperia Z3+, suya ve toza da dayanıklı. Cepteki bir başka tasarım yeniliği ise kapaksız USB girişleri. Exmor R mobil görüntü sensörüne sahip yeni 5MP’lik ön kamera sayesinde artık her ışıkta daha iyi selfie’ler çekebilirsiniz. Xperia Z3+, siyah ve beyaz renk seçeneklerinin yanı sıra bakır ve su yeşili renkleriyle tüketicilerin beğenisine sunuluyor.

Son dönemin en popüler teknoloji aksesuarları olan taşınabilir şarj cihazlarına bir katkı da Asus’tan geldi. 10050mAh kapasiteli tek dolumda 3 kez telefon şarj edebilen ZenPower, satışa sunuldu. 215 gram ağırlığında ve 22 mm kalınlığındaki ZenPower yalnızca bir kredi kartı boyutunda. 10050mAh kapasitesi ve iOS’tan Android’e tüm işletim sistemlerine uyumluluğuyla gün boyunca sürekli seyahat eden kullanıcıların kurtarıcısı olacak. Asus ZenPower, 2.4A çıkış özelliği sayesinde akıllı telefonları orijinal bir adaptör kadar hızlı şarj ediyor. PowerSafe teknolojisi ise sıcaklık, giriş ve çıkış voltajları gibi değerleri anlık olarak kontrol ediyor ve kısa devreye karşı koruma sağlıyor.

Karada ya da denizde her anınızı ölümsüzleştirmek için tasarlanan Pentax WG30 ile macera dolu anlar yaşamak artık daha keyifli. Yüksek ya da düşük sıcaklık, su, kum, gibi yıpratıcı şartlara da dayanabilen WG30, seyahat severler ve yaz sporlarına meraklı kullanıcılar için tasarlandı. Su geçirmez (12m.), düşmeye dayanıklı (1,5m.), toz geçirmez ve soğuğa dayanıklı (-10 dereceye kadar) gövde yapısı ile tüm zor koşullarda kullanılabiliyor. WG30, 16 MP çözünürlükte arkadan aydınlatılmış CMOS sensörü ve 5X yakınlaştırma sağlayan lensi ile tüm koşullarda muhteşem görüntüler elde etmenizi sağlayacak. WiFi özelliğiyle de akıllı telefon ya da tabletinizle uzaktan çekim ya da transfer sağlayabilirsiniz.

TEKNO-YAŞAM

Bir kredi kartı boyutunda

Macerayı paylaşmak için

İSMMMO YAŞAM l 63


l

KOMİK RESİMLER

ZEYBEK

Bölgeler arası folklor yarışması düzenlenmiş. Finale, Karadeniz horon ekibiyle Ege zeybek ekipleri kalmış ve yarışmayı zeybekler kazanmış. Karadenizliler duruma çok bozulmuş. Temel, yenilginin nedenini açıklarken, 'Biz oynarken çok acele ettik' demiş. - Keşke biz de zeybekler gibi düşüne düşüne oynasaydık.

KAHVALTI SAATİ

Evin hanımı işe başlayan hizmetçiye: - Biz saat 08:00'da kalkar, saat 09:00'da kahvaltı yaparız. Sen ona göre hazırlanırsın tamam mı? Hizmetçi, gayet sakin: - Uyanamazsam, siz başlayın!

MİZAH

DOPİNG HAPI

Çok miktarda doping hapı alan Temel, maraton yarışına katılmış. Ancak sonuncu olmuş. İdris haklı olarak sormuş: -Yahu neden sonuncu oldun? Temel, cevabı yapıştırmış: - Doping yaptığım anlaşılmasın diye.

64 l İSMMMO YAŞAM

DÜŞEN UÇAK

Temel uçakla Türkiye'den Amerika'ya uçuyormuş. Uçağın motoru bozulmuş ve uçak hızla yere düşüyormuş. Temel'in yanındaki kadın korkuyla bağırmış: - Eyvaah! Uçak düşüyor! Temel sakince yanıt vermiş: - Ne telaşlaniyisun daaa, düşen uçak babanun mali midur?

KRAL VE SOYTARI

Canı sıkılan kral bir gün soytarısını çağırır, 'Soytarı bana öyle bir hata yap ki özrün kabahatinden büyük olsun' der. Aradan birkaç gün geçer. Kral sarayda merdivenlerden çıkarken soytarı kralın arkasından yanaşıp kalçasını eller. Kral hiddetlenip arkasını döner: - Ne yapıyorsun soytarı... Soytarı da cevap hazır: - Pardon kralım. Sizi kraliçe zannettim...

İKİ TRAKYALI

İki Trakyalı bulmaca çözüyormuş. Biri: - Dört harfli bir hayvan adı diye soruyor, nedir acaba? Diğeri: - 'Oroz be ya!' - Dur yazmayalım 'İndi' de olabilir!

MAYIS-HAZİRAN 2015


l İnsanlar yaşamları boyunca altı filin ağırlığına eşit miktarda yiyecek tüketiyorlar. l Şeker hastaları en çok ekşi elma yemeyi sever. l Bebekler duyguları okumak konusunda o kadar yeteneklidir ki uzmanlar bunu akıl okumaya eş değer bulmaktadır. l İnsan gözü 526 Megapikseldir. Eğer insan gözü kadar kaliteli bir fotoğraf makinesi olsaydı, çekilecek tek bir resmin boyutu 2.5 GB olurdu. l Bir kadında 4.5 litre, bir erkekte ise ortalama 5.6 litre kan bulunur. l İki kere 4 saatlik uyku bir kere 8 saatlik uykudan daha verimlidir. l Bir gün içerisinde yaşadığınız olayların yalnızca yüzde 7'si kalıcı hafızada kalır. l Eski Roma'da şişeden hazırlanmış kaplar, altın ve gümüşten daha değerli sayılırlardı. l Paraguay dünyanın en yağışlı bölgesidir. Bölgede yağmur neredeyse ara vermez. l Bir köstebek sadece bir gecede 90 metre tünel kazabilir. l Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kanı hissedebilir. l Her insanın dilinin izi de parmak izi gibi farklıdır. l Bir maymunun kolunda 25 milyon kıl vardır. l Ayak başparmağınızda iki kemik olmasına karşılık diğer dört parmağınızda üçer kemik bulunur. l Penguenler, saldırıya uğradıklarında ölü taklidi yapabilme yeteneğine sahiptirler. l Yeni doğmuş bebeklerde gözyaşı yoktur, gözyaşı 7. haftadan sonra salgılanır. l Vücudunuzun çok yağlı bir yemeği sindirmesi 6 saat sürerken, karbonhidrat ağırlıklı bir yemeği sindirmesi 2 saatte tamamlanır.

MAYIS-HAZİRAN 2015

SÜVEYŞ KANALI

Coğrafya dersinde öğretmen sorar: - Süveyş Kanalı'nı biliyor musun, Ali? Ali, uykulu uykulu cevap verir: - Öğretmenim bizim TV yabancı kanalları çekmiyor...

REKLAMCI

Brooklyn Köprüsü'nde, bir bahar günü, kör bir adam dilencilik yapıyormuş. Dizlerinin dibine bir tabela koymuş. Üzerinde 'Doğuştan kör' yazılıymış. Herkes dilencinin önünden geçip gidiyormuş. Bir reklamcı bunu görmüş. Tabelayı almış arkasına bir şeyler yazmış, olduğu yere tekrar bırakmış. Ne olduysa olmuş... Gelip geçen ve bu tabeladaki yeni yazıyı okuyan herkes başlamış dilencinin önündeki şapkaya ha bire para atmaya... Bir cümle yetmiş onca kişiyi etkilemeye ve dilencinin şapkasının kısa sürede ağzına kadar parayla dolup taşmasına... 'Güzel bir bahar günü. Ama ben baharı görmüyorum.'

KAYNANA GELİN

Gelinle kaynana karşı karşıya oturmuşlar. Kaynana: - Gelin sen daha yenisin birbirimizin huyunu suyunu oturarak anlayalım. Gelin de: - Tabii anne konuşalım. Kaynana başlamış anlatmaya: - Aman kızım benim üç halim vardır, dikkat et. Saçıma gül takmışsam; neşeli olurum. Her yola gelirim. Kulağımın arkasına gül takmışsam havamda olmam. Çok ısrarcı olma. Eğer ki yakama gül takmışsam sakın etrafımda dolaşma çok sinirli olurum. Gelin kaynana lafını bitirince başlamış lafa: - Anne benim halim malim yoktur. Bacak bacak üstüne atarım, sigaramı yakarım, sen gülü nerene takarsan tak ben keyfime bakarım.

Cevaplar

İLGİNÇ BİLGİLER

1-Yattım yumuşak, uyudum sıcak sıcak 2-Uzun yoldan kuş gelir, ne söylese hoş gelir 3-Başımda saç yok, içimde tat çok 4-Akşam baktım çok idi, sabah baktım yok idi 5-Dışı var içi yok, dayak yer suçu yok 6-İz eder dizi dizi, alır götürür bizi 7-Yazın giyinir, kışın soyunur 8-Uzun uzun uzarlar, boynuzundan bozarlar 9-İptendir yapısı, üstündedir kapısı 1-Yatak 2-Mektup 3-Kabak 4-Yıldız 5-Top 6-Ayak 7-Ağaç 8-Fasulye 9-Çuval

l İNTERNETTE BUNLAR VAR :)

ÇOCUK BİLMECELERİ

AYNI ÖĞRETMEN

Bir sınıf sınav olacakmış. Öğretmenin kontrolü altında sınav bitmiş. Yan yana oturan Ahmet ve Mehmet adında iki öğrenci de '1' almış. Yanlış yaptıkları yerlerin hepsi de aynıymış. Öğretmen şöyle demiş: - Ahmet! Mehmet! Bana bir açıklama yapın bakalım. İkinizin de yanlışlarının aynı yerde olmasının nedeni nedir? Ahmet, şöyle yanıt vermiş: - Açıklaması çok basit. İkimiz de aynı öğretmenin öğrencileriyiz!

İSMMMO YAŞAM l 65


1

K A R E

B U L M A C A

2

5

3

4

6

7

8

9

HARFLERLE

10 11 12

1

SUDOKU

Z O R

2 3 4

5 6

7 8

9 10

K O L A Y

11 12 13

14 15 solDAN sA⁄A 1. Oğulotu – Ses yitimi. 2. Deniz kuvvetlerinde bir rütbe – Değerli bir taş. 3. Çekişme, kavga – Eşbasınç. 4. Rusya’da bir ırmak – Eziyet, cefa – Sinirler. 5. Peru’nun plaka işareti – Bitkisel hoş kokulu. 6. Kazanma, iktasap – İMKB’de bin hisseye verilen ad. 7. Zambiya’nın başkenti – Aksaklık. 8. Çölden esen rüzgar – Arjantin’in plakası – Rezerve baskıyla yapılan süsleme. 9. Sazın en kalın teli – Süpürgeotu – Bir soru sözü. 10. Çok anlayışlı ve sezgili kimse – Kayıp. 11. Bir harfin okunuşu – Suyla çevrili kara parçası – Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri. 12. Aslına bakarsanız – Temiz. 13. Bağımlı – Sahip – Ucu halkalı cıvata. 14. Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka – Tutsaklık. 15. Almancada evet – Belirti – İspanyolların sevinç ünlemi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Tekel – Türlü nedenlerle seçimin sonuçsuz kalması. 2. Taht – Özsu – Maksim Gorki’nin bir romanı. 3. Küçük bal teknesi – İsimler – Doğum yaptıran hemşire. 4. Üstü örtülü olarak anlatma, kinaye – Erkek kişi – Familya. 5. Silisyumun simgesi – Bir meyve – Rusçada evet – İlaç. 6. Emir Kusturica’nın bir filmi. 7. Maksimum – Çıplak – Yapıt. 8. Telefon sözü – Japon Buddha rahibi – Yemişlerin yenen bölümü – Tavlada üç sayısı. 9. Tatlı bir besin, asel – Burun iltihabı – Fas’ın plaka işareti. 10. İhtimal – Pey akçesi. 11. Külhanbeyi bağırışı – haykırma – Halk şairi – Eskiden bir liralık kağıt para. 12. Vilayet – Gövdesi köşeli, yumrulu, yaprakları mat yeşil, çiçekleri demet biçiminde, yumrusu toprak altında oluşan, nişastaca zengin ve besin maddesi olarak kullanılan bir bitki – “… Moss” (Dünyaca ünlü topmodel).

K O L A Y

solDAN sA⁄A 1. Melisa-Afoni. 2. OramiralLal. 3. Niza-İzobar. 4. Oka-Eza-Asap. 5. PeAromalı. 6. Edinim-Lot. 7. Lusaka-Arıza. 8. Sam-Ra-İkat. 9. Bam-Püren-Ne. 10. Arif-Yitik. 11. Le-Ada-Etap. 12. Esasen-Pak. 13. Tabi-IsMapa. 14. Anele-Esaret. 15. Ja-Emare-Ole.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA 1. Monopol-Balotaj. 2. Erike-Usare-Ana. 3. Laza-Esami-Ebe. 4. İmaAdam-Fasile. 5. Si-Erik-Da-Em. 6. Arizona Rüyası. 7. Azami-Ari-Eser. 8. Alo-Ama-EtenSe. 9. Bal-Rinit-Ma. 10. Olasılık -Kaparo. 11. Nara-Ozan-Papel. 12. İl-Patates-Kate.

66 l İSMMMO YAŞAM

Z O R

HAZIRLAYAN: İLKER MUMCUOĞLU

MAYIS-HAZİRAN 2015


FA R KI N D A L I K E Ğİ T İ Mİ

İİŞLETME Ş L E T M E BÜTÇELERİ B Ü T Ç E L E R İ KONTROL KONTROL V E REVİZYON R E V İ Z Y O N EĞİTİMİ EĞİTİMİ VE

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ETLERDE TLERDE TASFİYE, TASFİYE, BİRLEŞME, BİRLEŞME, DEVİR, DEVİR, NEV’İ NEV’İ DEĞİŞTİR DEĞİŞTİR BÖLÜNME ÖLÜNME VVEE HİSSE HİSSE DEĞİŞTİRME DEĞİŞTİRME EĞİTİM EĞİTİM PROGRAMI PROGRAMI

UZMANLIK UZMANLIK SERTİFİKA SERTİFİKA PPROGRAMI ROGRAMI

M MALİ ALİ İÇ İÇ DENETİM DENETİM UZMANLIĞI UZMANLIĞI PROGRAMI PROGRAMI

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ACL ACL BAŞLANGIÇ BAŞL ANGIÇ EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

İŞLETME BÜTÇELERİ, KONTROL VE REVİZYON EĞİTİMİ

ŞİRKETLERDE TASFİYE, BİRLEŞME, DEVİR, NEV’İ DEĞİŞİKLİĞİ, BÖLÜNME VE HİSSE DEĞİŞTİRME EĞİTİMİ

MALİ İÇ DENETİM UZMANLIĞI EĞİTİM PROGRAMI

BAŞLANGIÇ ACL EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

ULAMALI L AMALI TÜRKİYE TÜRKİYE FİNANSAL FİNANSAL RAPORLAMA RAPORL AMA SSTANDARTLARI TANDARTL ARI EEĞİT ĞİT

F A R K I N DALIK EĞİT İM İ

VVERGİ ERGİ UYUŞMAZLIKLARI UYUŞMAZLIKL ARI VE VE ÇÇÖZÜM ÖZÜM YYOLLARI OLL ARI EĞİTİMİ EĞİTİMİ

UYGULAMALI TÜRKİYE FİNANSAL RAPORLAMA STANDARTLARI EĞİTİMİ VERGİ UYUŞMAZLIKLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI EĞİTİMİ BİLGİSAYAR DESTEKLİ DENETİM TEKNİKLERİ

İŞLETMELERDE İŞLETMELERDE İİÇÇ KKONTROL ONTROL EĞİTİMİ EĞİTİMİ

ÖZLEŞMESİNİN ÖZLEŞMESİNİN FESHİ FESHİ VVEE SSONUÇLARI ONUÇL ARI EĞİTİM EĞİTİM PROGR PROGR

F ARKINDALIK EĞİT İM İ

KKOBİ'LERE OBİ'LERE YÖNELİK YÖNELİK DEVLET DEVLET DESTEKLERİ DESTEKLERİ VVEE FİNANSAL FİNANSAL AAVANTAJLAR VANTAJLAR

FARKINDALIK EĞİTİMİ

KOBİLERE YÖNELİK DEVLET DESTEKLERİ EĞİTİMİ

İFLASIN ERTELENMESİ EĞİTİMİ

FLASIN L ASIN ERTELENMESİ ERTELENMESİ EĞİTİM EĞİTİM PPROGRAM ROGRAM

GİSAYAR DDESTEKLİ GİSAYAR ESTEKLİ DDENETİM ENETİM TTEKNİKLERİ EKNİKLERİ VVEE VERİ VERİ ANALİZ ANALİ İLE İİNCELEMESİ NCELEMESİ UZMANLIĞ UZMANLIĞ DENETİM VE VE H HİLE DENETİM

F A R K I NDALIK EĞİT İM İ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

İŞ SÖZLEŞMESİNİN FESHİ VE SONUÇLARI EĞİTİMİ

İÇ KONTROL EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

UYGULAMALI UYGUL AMALI BBİLİRKİŞİLİK İLİRKİŞİLİK EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

F A RK I N DA L I K E Ğ İ T İ Mİ

ŞİRKET DEĞERLEME EĞİTİMİ

ŞİRKET ŞİRKET DEĞERLEME DEĞERLEME EEĞİTİMİ ĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

VVERGİ E R G İ TEKNOLOJİLERİ T E K N O L O J İ L E R İ EĞİTİM E Ğ İ T İ M PROGRAM PROGRAM

FARKINDALIK EĞİTİMİ

VERGİ TEKNOLOJİLERİ EĞİTİM PROGRAMI

SAHTE BELGE İNCELEME EĞİTİMİ

SSAHTE AHTE BELGE BELGE İİNCELEME NCELEME EĞİTİMİ EĞİTİMİ

UYGULAMALI BİLİRKİŞİLİK EĞİTİMİ

FARKINDALIK EĞİTİMİ

SSÖÖ ZZLL EŞM E Ş M E HU H U KU K U KU K U EĞİT E Ğ İ T İM İMİ

SÖZLEŞM HUKUKU EĞİTİMİ



DRD_ISMMMO_Yasam.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

1

9/7/15

1:31 PM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.