GELECEĞİ KENDİ ELLERİMİZLE KURALIM
Yahya ARIKAN İSMMMO Başkanı
Odamızın 8. Olağan (mali) Genel Kurulu' muzun bu yana mesleğinizle ve ülkemizle ilgili sıcak günler devam ediyor. ÜLKEMİZDEKİ SİYASAL GELİŞMELER Bildiğiniz gibi REFAH-YOL yerine ANA-SOL-D hükümeti kuruldu. Yeni hükümetin kurulmasında demokratik kitle örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının önemli bir payı vardır. Bu anlamda her kim ülkemizi cumhuriyet ve demokrasinin dışında farklı bir yönetime götürmek isterse bu kuruluşları karşısında bulacaktır. Nitekim batıda da sivil toplum kuruluşlarının estirdiği rüzgarlar, siyasal yapılanmaları değiştirebilmektedir. Yeni hükümetten köklü reformlar beklemiyoruz. Demokrasinin kurumsallaşmasında ve ülkemizi ortaçağın karanlığına götürmek isteyen şeriat devleti özlemcilerine karşı verecekleri mücadelenin yanında bizlerî bulacaklardır. Taleplerimizi İstanbul'daki 28 Meslek Odası ile birlikte düzenlediğimiz 04.07. 1997 tarihindeki basın toplantısında şöyle dile getirmiştik; TOPLUMSAL MUHALEFETİN ISTEMLERI DİKKATE ALINMALI Bizler aşağıda imzası bulunan meslek odaları, 55. hükümetin henüz hazır olmamasına karşın belli olan koalisyon programına ilişkin bir dizi görüş ve düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz. Bir erken seçime endeksli olduğu kuruluş protokolünden anlaşılan ve biz meslek mensuplarını doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren programın, kısa ve uzun vadeli öngörülerini eksen almamız birincil çıkış noktamızdır. İkincil olarak da, üyelerimizin mesleki anlamda öznel çıkarları açısından neyin, nasıl gelişmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimizi de bildirmek istiyoruz. ÜLKEDE YANGIN VAR... * Geçen yıl 3 Kasım' dan başlayarak ayyuka çıkan "Susurluk Skandal ı" sonrasında, başta sivil toplum kuruluşlarının muhalefeti ile gelişen toplumsal duyarlığın beklentilerini karşılayacak, bütün sorumlulara iliş- kin hukuksal boyut bir an önce meclis gündemine getirilmelidir. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmalıdır. * Başta Refahyol hükümeti ve koalisyon partilerinin tek tek, şeriatçı söylem ve örgütlenmeler karşısındaki tutumları, kurulacak bir araştırma komisyonu aracılığıyla hemen incelemeye alınmalı. Ülkeyi ortaçağ karanlığa çekmek isteyenler hakkında yasal takibat hemen başlatılmalıdır. * Çeteler olgusunun tamamına karşı da yasal takibat bir önce başlatıl- malıdır. Hiç bir şey gizlenmeden, gizlenmesine yeltenilmeden çete şefleri ve üyeleri hakkında kamuoyunu bilgilendirecek girişimler başlatılmalıdır. * İnsan hakları ihlallerinin önüne geçilmelidir. Yaşama hakkı, örgütlenme hakkı, düşünüldüğünü ifade etme özgürlüğü önündeki hukuki engeller kaldırılmalıdır.
* Yargının bağımsızlığı sağlanmalıdır. * Medyanın haber alma ve sunma özgürlüğü üzerindeki her çeşit baskı kaldırılmalıdır. * Güney doğu' da barışa gidenler yol denenmeli. Barışa taraf her kesim ile görüşülerek kirli savaş durdurulmalıdır. * Yukarıda sözü geçen bütün saptamalar ve uyarılar, Türkiye'nin aydınlık geleceğine yönelik ipotek koyan antidemokratik uygulamalardır. Bu anlamda yeni hükümetin, toplumsal dinamiklerin demokrasi, emek ve barıştan yana durduğu eksene karşı olan bütün anayasal yasaklamaları kaldırmaya yönelik girişimleri olmalıdır. Biz, on binlerce meslek. mensubu sözü edilen konulara ilişkin görüş üretmeye ve işbirliğine hazırız. * Kentsel ve kırsal rantlar spekülatif girişimlerin inisiyatifinden çıkarılmalıdır. Kaynak yaratacağız diye toprak satışı üzerinden haksız kazanç önlenmelidir. Toplumun geleceği ve adalet açısından, oluşturulan rantların kamuya ve topluma döndürülmesini öneriyoruz. * İmar yasasında yapılan ve yerel demokrasi açısından değer verdiğimiz ancak tek başına yeterli saymadığımız, imar planı yapma, yaptırma konusunda belediye meclislerine ve valiliklere verilen yetkilerin kullanılmasında ortaya çıkan olumsuzlukların sivil meslek örgütleri tarafından denetlenmesi gerekmektedir. * Kamuoyuna ve mesleki camialara bilgi verilmeden ve tartışılmadan oluşturulan MEGİP (Milli Emlak Gecekondu Islah Projesi), toprak gibi üretilmeyen kaynakların siyasi amaçlar uğruna haraç mezat satılmamasını öngörmektedir. Asıl amacı gizli bir gecekondu affı olan bu projenin yeniden titizlikle gözden geçirilmesi gerekmektedir. * Çevreyi dikkate alan sürdürülebilir bir kalkınma politikasının yerleşmesi, doğal ve tarihsel çevrenin korunması amacıyla mevcut yasaların gözden geçirilerek yeni düzenlemelerin yapılmasına öncelik verilmelidir. * Sağlık ve sosyal güvenlikteki özelleştirmeci politikalara bir an önce son verilmeli yurttaşların en temel hakkı olan sağlıklı yaşama hakkı üze- rinde ciddi bir tehdit olan serbest piyasacı anlayış terk edilmeli, kamu kaynaklarının özel sağlık sektörüne aktarılması durdurulmalıdır. I * Yıllardır süren politik belirsizlikler yüzünden yaşanan ekonomik dengesizlikler, belge düzenlemelerindeki belirsizlik, kayıt dışı ekonomi, eskimiş vergi yasaları ve 2000'li yıllara girerken vergi dairelerinde henüz kurulamamış otomasyon sistemi üzerinde ciddi bir reform yapılmalıdır. * Kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları üzerinde bakanlıkların vesayeti kaldırılmalı, eğitim, sağlık, kültür, ulaştırma, adalet ve vergi konularında ilgili meslek odalarının görüşleri alınarak iyileştirme ve Anaya- saya uyum yasalarının çıkarılması gerekmektedir. Sözünü ettiğimiz konulara ilişkin harcamaların aktarılması için; askeri harcamalarda kısıtlama yapılmalıdır. * Gerçek demokrasinin kurulması amacıyla, insan hakları temelinde sivil bir anayasanın, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla tartışılmaya açılmasına TBMM'nin öncülük etmesini sağlamak gereklidir. * Çağdaş, laik ve demokratik eğitimin vazgeçilmez şartı olan 8 yıllık eğitime bir an önce geçilmelidir. SON SÖZ OLARAK... Kısaca Refahyol iktidarının her icraatında öngördüğü siyasal kadrolaşma ve yapılaşmanın temizlenmesi gerekmektedir. Emeğe, barışa, demokrasiye yönelik girişimler durdurulmalı.
Rüşvet, imar yolsuzluğu, hak gaspları, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, özgür düşünceye zorbalık, kültür varlıklarına saldırı, akademik ve demokratik üniversite girişimlerine baskı, sendikal hareketlere zorbalık gibi temel insan hakları ihlallerini bir an önce durduracak yasal ve yönetimsel önlemler alınmalıdır." Hükümet değişikliğinden sonra yine bildiğini,z gibi, camiamızın yakından tanıdığı değerli kişiler önemli görevlere getirildiler. Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel' e, Gelirler Genel Müdürü Sayın Nevzat Saygılıoğlu' na tekrar eski görevlerine dönen SSK Genel Müdürü Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile İstanbul Defterdarı Sayın Alper Kuş' a yeni çalışmalarında başarılar diliyoruz. MESLEKİ GELİŞMELER Hatırlarsanız Odamızın 8. Olağan (Mali) Genel Kurulunda ülkedeki siyasal gelişmelerin endişe verici boyutta olduğunu ve meslektaşlarımıza ağır yükler (angaryalar) yüklendiğini hep birlikte dile getirmiştik. Bu nedenle sesimizi duyurmak için 13 Haziran da tüm Türkiye'de alanlara çıkarak kamuoyu oluşturalım dedik. 13 Haziranla ilgili aşağıdaki bildiriyi düzenlediğimiz basın açıklamalarında deklare ettik: "Yurdun dört bir yanında, 75 Odada örgütlenmiş bulunan muhasebe camiası olarak, 3568 Sayılı Meslek Yasamızın yürürlüğe girişinin sekizinci yılında, 13 Haziran 1997 tarihinde, sorunlarımızı ve düşüncelerimizi kamuoyuna duyurmak istiyoruz. 1- Ülkemizin sorunları, mesleki sorunlarımızın önüne geçmiştir. Ulusça, istilacı düşmana karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı sonunda kurulan, insan haklarına saygılı, Demokratik, Laik ve Sosyal. bir Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti tehlike içindedir. Laik, Demokratik düzen, irticai faaliyetler ve darbe tehdit i altındadır. Hukuk düzeni yerini, devletin içine sızmış bulunan çeteler ve menfaat gruplarının eline geçmek üzeredir. Çağdaş yaşamı ve laik düzeni tehdit eden irticai faaliyetlerin ortadan kaldırılmasını, darbe tahriklerine son verilmesini, çetelerden ve onları himaye edenlerden hesabı sorulmasını talep ediyoruz. 2- Yıllardır yaşanan kronik enflasyon; gelir dağılımının, toplumsal huzurun, ekonomik dengelerin bozulmasına neden olmuştur. İşçi, memur, sanayici, esnaf, tüccar ve emekli enflasyonun altında ezilirken bir avuç rantiyeci trilyonlarına trilyon katmaktadır. Enflasyon vergi sistemini tahrip etmiş ve kayıt dışı ekonomiyi teşvik etmiştir. Asgari ücretten % 25 gelir vergisi alınırken, trilyonları kazananlar gerçek vergilerini ödememektedirler. Kayıt dışı ekonomi ve vergi kaçakçılığı ile etkin bir şekilde mücadele edilmesini, bir amaçla ekonomi ile ilgili yasaların değiştirilmesi, belge düzeninin kurulmasını, kapsamlı bir vergi reformunun acilen yapılmasını, ekonomide,şeffaflığın sağlanması, yolsuzluklara karışanların üzerine gidilmesini talep ediyoruz. 3- Ülke ekonomisinin muhasebesini ve mali denetimini yapan bir mesleğin mensupları olarak, ekonomide, devlette, siyasette yaşanan kirlenme bizleri son derece rahatsız etmektedir. Yasama, yürütme ve yargıdan sonra, dördüncü güç olarak bizlerin denetim gücünden yararlanılmasını talep ediyoruz. 4- Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 227. maddesi ile Maliye Bakanlığı'na verilen vergi beyannamelerinin imzalanma yetkisinin Anayasa' ya I uygunluğu yüce mahkemece kabul edilmesine rağmen, bugüne kadar Bakanlıkça bir düzenleme yapılmamıştır. Vergi kaçakçılığı ve kayıt dışı ekonomi i1e mücadelenin çok etkin bir aracı olan vergi beyannamelerinin ruhsatlı meslek mensuplarımızca imzalanmasına ilişkin
genel tebliğin yasaya uygun yetki ve sorumluluklar doğrultusunda acilen çıkarılmasını talep ediyoruz. 5- Maliye Bakanlığı TURMOB üzerinde vesayet yetkisini ölçüsüzce kullanarak TÜRMOB Genel Kurulu'nun kabul ettiği yönetmelikleri yayınlamamakta ve ayrıca TÜRMOB Genel Kurulu'nun kabul ettiği mecburi mesleki kararların uygulanmasını engellemektedir. Maliye Bakanlığı, Başbakanlığa başvurarak mecburi mesleki kararların yayınlanmasını engellemekte, kaşelerle ilgili kararda olduğu gibi vergi daireleri vasıtasıyla kararın uygulanmasını önlemektedir. Maliye Bakanlığı'nın vesayet düşüncesinden vazgeçmesini, TÜRMOB genel Kurulu' nun kabul ettiği yönetmeliklerin acilen yayınlanmasını ve mecburi meslek kararlarımızı engelleyen tutumundan vazgeçmesini talep ediyoruz. 6- Maliye Bakanlığı geçmişte istemiş olduğu, kiracılar tarafından dol- durulacak bilgi formu ile yıllık gelir ve kurum bildirimlerinde olduğu gibi, işe yaramayan yeni bildirimleri istemeye devam etmektedir. Bu yeni bildirimlerden 1997/1 nolu genelge ve 256 sayılı VUK Genel Tebliği ile ayrıca geriye dönük bilgiler istenmektedir. Meslek camiası olarak, vergi reformu yapılmadan, meslektaşlarımıza yetki verilmeden bu bildirimlerle kayıt dışı ekonominin önleneceğine inanmıyoruz. Odalarımızın ve TÜRMOB' un görüşü alınmadan, vergi reformu yapılmadan, meslek mensuplarımıza yetki verilmeden hiçbir işe yaramayacak bu bildirimlerin yürürlükten kaldırılmasını talep ediyoruz." 13 Haziran angaryalara hayır kampanyası tüm Türkiye'de coşkuyla kutlandı. İstanbul'da beş bine yakın meslek mensubu alanlardaydı. Et- kinlik 16 kez televizyonlarda ve 26 kez de yazılı basında yer aldı. Destek veren, sahip çıkan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Yine bildiğimiz gibi "Vergi beyannamelerinin imzalanması ile ilgili 4. nolu tebliğ" yayınlandı. Odamızın bu konudaki görüşleri bir rapor halinde 17. Başkanlar Kurulunda TÜRMOB yönetiminde aktarılmıştır: VERGİ BEYANNAMELERİNİN SERBEST MUHASEBECİ VE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLERCE İMZALANMASI HAKKINDA 4 NOLU GENEL TEBLİĞ KONUSUNDA GÖRÜŞ VE ÖNERİLER 1. AMAÇ: 3568 Sayılı Meslek Yasasının 2. maddesinde, meslek mensuplarının yetkileri düzenlenmiş olmasına rağmen Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin Mali Sorumlulukları bu kanunda yer almamıştır. Sorumluluk, 213 sayılı VUK'nun mükerrer 227. maddesinde belirlenmiştir. İnceleme konumuzu oluşturan 4 Sayılı Genel Tebliğ, daha önceki Genel Tebliğlerde (Özellikle 1.Nolu Genel Tebliğ) yer alan ve Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararlarına konu edilen hususları aynen ve satır aralarına yerleştirerek veya farklı ifadelerle düzenleyerek yeniden yürürlüğe konması hukuka aykırılığın sürmesi demektir. "Kanunun 2/A-a bendinde muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin konusu; diğer işlemlerin yanında "gerçek
ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin, genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince, defterlerini tutmak, bilanço, kâr-zarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri yapmak", Kanunun "2/A-b bendinde muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlemleri düzenlemek veya bu konularda müşavirlik yapmak" Kanunun 2/A-c bendinde ise; "Yukarıdaki bendde yazılı konularda, belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak. Yukarıda sayılan işleri; bir işyerine bağlı olmaksızın yapanlara Serbest Muhasebeci Mali Müşavir denir." Şeklinde ifade edilmiştir. 4 Nolu Tebliğin amaç bölümünde Kanunun 2/A-a bendinin kaynak olarak gösterilmesi hukuka aykırıdır. Zira mesleğin tarifi yukarıdaki (b-c) bendlerinin de (a) bendi ile birlikte düşünülmesi, maddenin tüm fıkraları ile bütünlük arz eder. Mesleği sadece "Defter Tutmaya" endekslemek yanlıştır. Tebliğin bu bölümünü kabullenmek Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik Unvanını tamamen ortadan kaldırmak demektir. Kısaca 3568 sayılı meslek yasasının 2/A maddesinin tümünü tebliğin amaç bölümünde aynen yer alınması sağlanmalıdır. II. KAPSAM: A) İMZALATMA KAPSAMINDAKİ MÜKELLEFLER 4 sıra nolu tebliğin amaç bölümünde; VUK'nun 227. maddesi uyarınca, vergi beyannamelerinin 3568 sayılı kanuna göre yetki almış meslek mensupları tarafından da imzalanması mecburiyetini getirme, bu mecburiyeti; - beyanname çeşitleri - Mükellef grupları, - ve faaliyet konuları itibariyle ayrı ayrı uygulatmaya ve söz konusu uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirleme hususlarında Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır. 4 nolu tebliğin kapsam bölümünde "1997 yılı aktif toplamı 200 milyar ve net satışlar toplamı 400 milyar lirayı AŞMAYANLAR 1998 yılına ilişkin yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannamelerini 3568 Sayılı Kanuna göre yetki alınış meslek mensuplarına imzalatmak zorundadırlar. Yukarıdaki hadlerin aşılması halinde ise söz konusu beyannameler 18 Nolu Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Yeminli Mali Müşavir Genel Tebliği hükümlerine göre Yeminli Mali Müşavirlerce tasdiki zorunlu hale getirilmektedir:" olarak belirtilmiştir. Oysa söz konusu 18 Nolu Tebliğin, kapsam bölümünde; "Yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannamesi (tasfiye, birleşme ve diğer beyannameler dahil) vermek durumunda bulunan mükellefler, söz konusu beyannameleri ile bunlara ekli mali tablolarını ,ve bildirimlerini DİLEDİKLERİ TAKDİRDE Yeminli Mali Müşavirlere Tasdik ETTİREBİLİRLER" şeklinde düzenlenmiştir.
18 Nolu Tebliğin bu şekli ile yürürlükte olmasına rağmen ve tasdikin İHTİYARİLİĞİ bulunması göz ardı edilerek, düzenleme yapılmıştır. Danıştay 4. Dairesinin Esas 1995/1820 Sayılı Kararında; "zorunluluk" kaldırılmıştır. Kısaca, yukarıdaki hadleri aşanlar, yargı kararlarına göre tam tasdike tabi tutulmaları zorunlu olmayacağından ihtiyari bırakılmalıdır: B) İMZALATMA KAPSAMI DIŞINDAKİ MÜKELLEFLER Tebliğin bu bölümündeki limitler; işletme esasına tabi mükellefler ile serbest meslek erbabının tamamını sistem dışı bırakmaktadır. 6.,Kısaca; ilk yıl için açıklanan limitler %50 azaltılarak belirlenmeli müteakip yıldan itibaren söz konusu limitler tamamen kaldırılmalıdır: III. SORUMLULUK: 213 Sayılı VUK' nun Mükerrer 227. Maddesinde meslek mensuplarının sorumluluğu aşağıdaki şekilde belirlenmiştir: "Beyannameyi imzalayan meslek mensupları imzaladıkları beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkan vergi ziyanına bağlı olarak alınacak vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükelleflerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacaklardır:" 4 Nolu Tebliğde ise sorumluluk; "Meslek mensupları, mükellef tarafından kendilerine ibraz edilen belgelerin, Muhasebe Sistemi Uygulanma Genel Tebliğleri ile genel muhasebe kurallarına uygun ve doğru olarak yasal süresi içinde, kanuni defterlere kaydedilmesinden ve mali tablolara aktarılmasından sorumludurlar: Meslek mensupları, bilerek kullandıkları veya harici araştırmayı gerektirmeden sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğu anlaşılabilen belgelerden de sorumlu olacaklardır: Miktar veya tutar itibariyle işletmenin faaliyet konusu veya i,s hacmiyle mütenasip olmayan belgeler ile ticari örf ve teamüle uygun olmayan belgeler, meslek mensuplarının sorumluluğu kapsamındadır. böyle bir belgenin varlığı halinde, meslek mensupları, bunu doğruluğunun tespitini mükelleften isteyebilirler: Mükellefin bir tespitte bulunmaması veya bu konuda meslek mensubunun ikna olmaması halinde, keyfiyet, meslek mensubunca beyanname verme süresi sonuna kadar ilgili vergi dairesine yazılı olarak bildirilecektir: Bu bildirimle birlikte meslek mensubunun söz konusu belgelere ait sorumluluğu ortadan kalkacaktır: Sorumluluğun tespitinde, yukarıda belirtilen sorumlulukla bağlantılı olarak ortaya çıkan vergi ziyanın varlığı yeterli olacaktır: Örneğin, 'sehven dahi olsa yevmiye defterinde yer alan bir toplamı yanlış aktararak veya bir yevmiye işlemini yanlış hesaba kaydederek vergi ziyanına sebebiyet veren meslek mensubu, ziyana uğratılan bu vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaktır. Meslek mensupları, beyannamelerini imzaladıkları mükelleflerce ibraz edilen belgelerde yer alan bilgilerin kanuni defterlere ve defterler· deki bilgilerin mali tablolara uygunluğunun yanı sıra, beyannamelere ;, eklenen temel mali tablolarda yer alan ve Muhasebe Sistemi Uygulama ' Gene1 Tebliğlerine göre 6elirlenen Dönem Kâr Zararı' nı doğruluğundan da sorumludurlar. Meslek mensuplarını sorumlulukları kapsamına giren yukarıda belirtilen işlemlerden dolayı bir vergi ziyan ortaya çıktığı takdirde, beyannameyi imzalayan meslek mensubu, ziya uğratılan vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükellefle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaktır."
Şeklinde belirtilmiştir. Yukarıda da görüleceği gibi Mükerrer 227. Maddenin lafzına ve ruhuna uymayan sorumluluk anlayışı, meslek mensuplarını zora sokmaktadır Hukukun genel doğrusu tebliğlerin yasalara aykırı olarak çıkartılmamasıdır. Kısaca, meslek mensuplarının sorumluluklarının " Beyannameyi imzalayan meslek mensupları imzaladıkları beyannamelerde yer alan bilgilerin defter kayıtlarda ve bu kayıtların dayanağı teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkar vergi ziyana bağlı olarak salınacak vergi, ceza ve gecikme faizlerinden mükelleflerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacaklardır:" göre düzenlenmelidir. IV BEYANNAMELERİN VERGİ DAİRELERİNE VERİLMESİ 4 Nolu Tebliğin kapsam bölümünün giriş kısmında; "1998 yılına ilişkin yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannamelerini 3568 sayılı Kanuna göre yetki almış MESLEK MENSUPLARINA imzalatmak zorunda- dırlar." şeklinde düzenlenmiştir. Tebliğin bu bölümünde; "Meslek mensupları, beyannamelerini imzaladıkları mükelleflerin adı-soyadı, bağlı bulundukları vergi dairesi ve vergi numaralarını içeren bir listeyi Mayıs ayının 15 inci günü mesai bitimine kadar kendilerinin bağlı bulundukları vergi dairesine vermek zorundadırlar: Bu listeler, meslek Odasına kayıtlı olduğunu "Oda Kayıt Belgesi" veya "Oda Faaliyet Belgesi" ile belgeleyen meslek mensubu tarafından bizzat imzalanarak vergi dairesine yazı ekinde teslim edilecektir." şeklinde belirlenmiştir. "Oda Faaliyet Belgesi" Odaların çalışanlar kütüğüne kayıtlı serbest çalışan meslek mensupları için, "Oda Kayıt Belgesi" ise bağımlı çalışanlar için düşünülmüştür. Mayıs ayının 15. gününe kadar verilmesi istenen listeler ile imzalanan beyannamelerin oto kontrolünün yapılması zordur. Kısaca; meslek mensuplarınca imzalanan yıllık Gelir ve Kurumlar vergisi beyannamelerinin eklerinde, Oda Faaliyet belgesi veya Oda Kayıt belgesinin aslı veya fotokopisi eklenir: Aylık beyannamelerde bu zorunluluk aranmamalıdır, şeklinde düzenleme yapılmalıdır." Bu arada 20 Haziran 1997 tarihinde Danıştay Vergi Dava Daireleri (genel Kurulunca Sorumlulukla ilgili bir karar yayımlanmıştır (Bu konudaki gelişmeleri bu sayıda izleyebilirsiniz). her ne kadar bu sorumluluk bizleri rahatlatsa ila yukarıdaki görüşlerimizin bir an evvel yeni Maliye Bakanı ve yeni Gelirler Genel Müdürü tarafından dikkate alınmasını istiyoruz. Hukuka aykırı sorumluluklarla kimse meslektaşlarımızı mahkeme kapılarında uğraştıramaz. Bu nedenle görüşlerimiz dikkate alınmadığı takdirde; 4 Nolu tebliğin tümü değil hukuka aykırı bölümleri için İstanbul SMMM Odası olarak dava açacağınızın bilinmesini istiyoruz. Odanın 1997-1998 dönemi çalışmalarının ağırlık kısmı yine eğitim olacaktır. Bu konudaki projelerimizi önümüzdeki sayılarda sizlere bildireceğiz. 8 yılda devletten hiç bir yardım almadan ve hiç bir fonksiyon elde edilmeden sizler eğitime katılarak katip imajını yıktınız. Gelin düzenleyeceğimiz eğitim çalışmalarına katılarak hem kendimizi yenilemeye devam edelim, hem de mesleğin yarınlarındaki profilini tartışalım. Sadece kayıtlarımı tutacağız? Ya da sadece kayıtları tutan ve denetçi mi olacağız? Ya da sadece denetçi mi olacağız?
Bu sorularıma hemen cevap vermeyin, bir düşünün, birlikte tartışalım, birlikte geleceği kendi ellerimizle kuralım. Sevgi ve saygılarımla.
VERGİ BEYANNAMELERİNİN İMZALANMASI VE BAĞIMLI MESLEK MENSUPLARI Mustafa ÖZYÜREK* Vergi Beyannamelerinin 3568 sayılı yasaya göre yetki almış meslek mensupları tarafından imzalanmasını öngören V.U.K.'nun mükerrer 227'nci maddesinin Resmi Gazete' de yayımlandığı 06-07-1994 tarihin- den beri, muhasebe camiası, akademisyenler, Maliye bürokrasisi, Sanayici, tüccar ve esnaf örgütleri, konuyu sürekli tartışmaktadırlar. Bu tartışmalar bazen yapıcı, yaratıcı ve konuyu çözümleyici olmakta, bazen de, imza mecburiyeti uygulamasını engelleme amacına yönelmektedir. TÜRMOB ve bağlı meslek odaları, konuyu yasanın çıkmasından çok önce tartışmaya başlamışlar, bu tartışmalarla yasanın oluşumunda ve TBMM'de kabulünde etkili olmuşlardır. Konunun böylesine uzun süre ve geniş olarak tartışılmasının elbette bir nedeni vardır. V.U.K.'un bu maddesi, Vergi sistemimiz, mükellef Maliye, meslek mensubu ilişkileri açısından gerçek anlamda bir reformdur, çok önemli bir yeniliktir. Her reform, her yenilik, belli tepkileri, tartışmaları beraberinde getirir; çünkü alışılmış ilişkileri değiştirmektedir. Anayasa Mahkemesine kadar uzanan hukuksal tartışmaların, Maliyenin bazı bürokratlarının imza mecburiyetini defter tutma ile sınırlama çabalarının, yapılmak istenen vergi reformunu anlamayan bazı meslek men- suplarının tepkilerinin temelinde, yeniliği, reformu özümsememe olgusu yatmaktadır. Muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de çağdaş, etkin bir meslek olmasını, mesleğin dene- tim boyutuna oturmasını isteyen TÜRMOB Yönetimi, meslek odalarımızın büyük çoğunluğu, vergi beyannamelerinin imzalanması müessesesinin gerçek anlamıyla uygulanması için sürekli çaba göstermektedirler. Zaman zaman sonuçsuz kalsa da bu çabaların, kamuoyunu aydınlatma, müesseseyi mükelleflere benimsetme açısından büyük yararı olduğu kuşkusuzdur. Maliye Bakanlığı'nın 1995 yılında yayımlanan 1, 2 ve 3 No' lu tebliğlerinin yerine geçmek üzere 29-06-1997 günlü Resmi Gazete' de yayımlanan 4 No' lu Genel Tebliği ile vergi beyannamelerinin imzalanması müessesesi bir kez daha alevli tartışmalara konu olmaktadır. TÜRMOB Yöne- timi, Anayasa Mahkemesinin V.U.K.'nun mükerrer 227'nci maddesinin Anayasaya aykırı olmadığı yolundaki kararı belli olduktan sonra, nasıl bir düzenleme istediğini Maliye Bakanlığı'na bildirmiştir. Ne yazık ki o zamanki Bakanlık yetkilileri, TÜRMOB Yönetiminin taslak metnindeki önerilerinin çoğunu dikkate almayarak, 4 Sıra No' lu tebliği yayımlamışlardır. 4 No' lu tebliğde, beyannameyi imzalayacak meslek mensubunun, o' mükellefin defterlerini tutma şartı getirilmesi, meslek mensubunun sorumluluğu belirlenirken, yasal çerçevenin dışına çıkılması, imza kapsamındaki mükellefler belirlenirken konulan hadler, TÜRMOB Yönetiminin tepkisine neden olmaktadır. Belirtilen noktalarda iyileştirilmeler yapılması için TÜRMOB Yönetimi yeni Maliye Bakanı ve Gelirler Genel Müdürü ile temaslarını sürdürmektedir. 4 No' lu tebliğde meslek mensuplarının sorumluluklarını belirten hükümler, Danıştay Vergi Daireleri Genel Kurulu'nun 20.06.1997 günlü kararı ile önemini kaybetmiştir. Sorumluluğun tespitinde tebliğdeki hususlar değil, Danıştay Kararı esas olacaktır. 4 No' lu tebliğde bağımlı çalışan meslek mensuplarının Vergi beyannamelerini imzalamaları konusu açıkça düzenlenmiş olmasına rağmen gereksiz tartışmalar sürdürülmektedir. *
Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği Genel Başkanı
4 No' lu tebliğde bağımlı veya bağımsız ayırımı yapılmamıştır. Maliye Bakanlığı, TÜRMOB' un bu konudaki önerisini de dikkate alarak, bağımlı-bağımsız ayrımı yapmamıştır. V.U.K.'nun mükerrer 227'nci maddesinde de imza yetkisinin "3568 Sayılı yasaya göre yetki almış SM, SMMM veya YMM' ler tarafından kullanılabileceğini hükme bağlamıştır. Kanundaki ve 4 No' lu tebliğdeki düzenlemelere göre bağımlı meslek mensuplarının da vergi beyannamelerini imzalayabilecekleri konusunda hiçbir tereddüt yoktur. 4 No' lu tebliğde vergi beyannamesini imzalayacak meslek mensuplarının "Oda Kayıt Belgesi" veya "Oda Faaliyet Belgesi" ni vergi dairesine teslim etmesi hükme bağlanmıştır. Kuşkusuz, Serbest çalışanlar odadan "Faaliyet Belgesi" alacaklar, bağımlı çalışanlar ise "Oda Kayıt Belgesi" alacaklardır. Ayrıntı gibi görünen bu düzenleme bile bağımlı çalışanların vergi beyannamesini imzalaması yetkisinin tanındığının açık delilidir. Bu açık düzenlemeye rağmen bazı bağımlı meslek mensuplarının ve bazı yorumcuların 4 No' lu tebliğ ile bağımlı çalışan meslek mensuplarının vergi beyannamelerini imzalatmalarının engellendiğini ileri sürmeleri son derece yanlıştır. Gerek Maliye Bakanlığı'nın, gerekse TÜRMOB' un görüşü, 4 No' lu tebliğde bağımlı meslek mensubuna da beyan- name imza yetkisi tanındığı yolundadır. Nitekim, Maliye Bakanlığı 14.07.1997 gün ve 29224 sayılı ... genelgesinde aynen "Anılan tebliğ uyarınca, 3568 sayılı Kanuna göre ruhsat almış ve bağımlı çalışan SM ve SMMM bağımlı çalıştıkları mükelleflerin beyannamelerini imzalayabileceklerdir" denilmektedir. . Bağımlı çalışan meslek mensupları, kanunun ve tebliğin kendilerine imza yetkisi tanıdığından kuşku duymayarak, V.U.K.'un mükerrer 227'nci maddesinin özüne sahip çıkmaları, 4 No' lu tebliği iyileştirme çalışmalarına destek olmaları kendi yararlarına olacaktır.
VERGİ POLİTİKALARINA YAKLAŞIM İzzettin ÖNDER İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Vergi, kamu kesimine kaynak aktarım mekanizması olarak daima tepki ile karşılanmıştır. Vergi ile finanse edilen kamusal hizmetlerin tüm topluma genel yarar sağlaması ve finansmana katılmayanların dışlanamaması vergi yükümlülerini vergiden kaçınmaya ve/veya vergi kaçırmaya teşvik eder. Bu nedenle, vergi zorunlu bir ödeme olarak tanımlanır ve yasalar çerçevesinde oluşan vergi borcunu ödemeyen yükümlü üzerinde devletin güç ve otorite uygulaması gündeme gelir. Vergi olgusu, teoride çok farklı biçimlerde açıklanmaya ve rasyonalize edilmeye çalışılmıştır. Vergi, bir ortaklık payı ya da sigorta primi vb. gibi çok farklı yaklaşımlarla açıklanmıştır. Tüm bu açıklamalar iki temel teorik yaklaşım içinde özetlenebilir. Bunlardan birine göre, vergi kamu hizmetlerinden sağlanan yararın bir tür fiyatıdır. Vergilemenin yararlanma teorisi olarak bilinen bu yaklaşım, bireyci görüşü yansıtır ve kamusal hizmetlere ait kararların da vergi yükümlüleri tarafından verileceği mantığına dayanır. Buna karşın, sosyal devlet politikaları ile tarih sahnesinde beliren diğer görüşe göre ise, toplumsal gereksinmelere göre kamu hizmetleri belirlenir, böylece oluşan harcama yükümlülüğünün mali bedeli, bireyler arasında, onların ekonomik gücüne göre dağıtılır. Açıktır ki, bu yaklaşımda vergi yükümlülerinin karar süreçlerindeki rolü ikinci plana itilmiş olmaktadır. Vergilemede iktidar ilkesi olarak bilinen bu teori, birinciye göre daha bir toplumsalcı felsefeye dayanmaktadır. Bu ilkenin uygulanışı ile, kamu hizmeti ve harcama süreçleri sonunda, birincil gelir dağılımı olumlu yönde değişebilir. Teorideki farklı açıklamalarına rağmen, vergi olgusunda temel belirleyici devlet ya da siyasal otorite değil, vergi yükümlüleri olmuştur. Vergi yükümlüleri güçlenip, siyasal karar organı karşısında göreli bağımsızlık kazandığından, vergi yükünü hafifletme yolunu topluma empoze etmeye çalışmaktalar. İşte Türkiye'de 1980 politikaları ile telaffuz edilen ve geliştirilen uygulamaların gerisinde böyle bir süreç yatmaktadır. Önce devletin küçültülmesi tezinin dayandığı görüşü irdeleyeyim. Bu sava göre, devlet asli görevlerini yerine getirmeli, fakat ikincil görevlerinden vazgeçilmelidir. Asli görev ile tüm topluma yarar sağlayan, genel idare, altyapı, adalet, savunma vb. gibi temel kamu hizmetleri kastedilmektedir. Söz konusu, kaçınılmaz hizmetlerin kamu kesiminde sunulması ve finansmanın vergi yolu ile sağlanması, söz konusu hizmetlerin görülmesinde tasarruf sağlar. Oysa, ikinci grup hizmetler sosyal nitelikli olup, eğitim ve sağlıkta olduğu gibi, bireylere yarar sağlar nitelikte olduğundan, bunların iktidar ilkesine göre salınan vergilerle finanse edilmesi, vergi yükümlüleri üzerinde mali sömürü, hizmetten yararlananlarda ise mali rant oluşturur. Açıktır ki, bu grup kamu hizmetlerinin kaldırılmaya çalışılması, mali sömürüye muhatap olan vergi yükümlülerinin talebi olup, özünde, vergiye karşı bir tepkidir. Bir politika, aynı zamanda, kapsayıcı toplumsal görüşe karşı bireyci görüşün alan kazanmasını ifade etmektedir. Aynı mantıkla, KİT 'lerin özelleştirilme politikasının da, vergiye karşı tepkinin bir tür uygulama aracı olduğu ileri sürülebilir. Doğal tekel dışında kalan ve olağan koşullarda kârlı olan KİT'lerin özelleştirilmeleri halinde, bunların kârları özel kesime oluşacak, ancak bu kârın
belirli bir oranı devlete vergi olarak intikal edecektir. KİT konumunda iken tüm kârlar devlete vergi olarak geçecekken, özelleştirme ile bunun bir bölümüne özel kesim el koymuş ve böylece devlete vergi olarak tahakkuk eden bölüm azalmış olacaktır. Bu sonuç da vergiye karşı tepki olarak görülmelidir. Görüldüğü gibi, vergi kaçırma ya da vergiden kaçınma yanında, devletin küçültülmesi ve özelleştirme politikalarının temelinde de vergiye karşı tepki ve vergi yükünün hafifletilmesi amacı yatmaktadır. Günümüzde bu amacın meşrulaştırılması için üç neden ileri sürülmektedir. Bunlar, 1. Kamu kesiminin çok büyük olduğu ve küçültülmesi gerektiği; 2. Kamu kesiminin israf kaynağı olduğu; ve 3. Kayıt dışı ekonominin rekabet koşullarını bozduğu savlarıdır. Çok genel hatlarla baktığımızda bu üç savın da fazla geçerli olmadığı anlaşılmaktadır. Bir kere kamu kesiminin çok büyük olduğu savı teknik değil, ideolojiktir. Zira, burada kastedilen, yukarıda da belirtildiği gibi, özellikle sosyal nitelikli bazı hizmetler alanından devletin çekilmesi gereğidir. Teknik açıdan bakıldığında ise, bugün hemen tüm kamu hizmetlerinin yetersiz düzeyde olduğu açıkça görülmektedir. Bu hale göre, kamu kesiminde etkinliğin sağlanabilmesi için harcamaların kısıtlamaması, tam tersine, artırılması gerekmektedir. Avrupa Topluluğu ve OECD ülkelerinin tümünde kamu harcamalarının GSMH içindeki oranı Türkiye' dekinden büyüktür. Tüm bu veri ve müşahedeler sonucunda Türkiye'de kamu ı kesiminin büyük değil, küçük olduğu anlaşılmaktadır. İkinci sav olan kamu kesiminde israfın mevcut olduğu görüşü ise, çelişkili bir konudur. Bir defa, israfın bir boyutu, hem de çok önemli bir boyutu, belirli kamu hizmet alanlarına yeteri kadar kaynak ayrılmamış olmasından kaynaklan- maktadır. Bir çeşit "batık maliyet" türü israf gerçekten vardır. Bu tür israfın önlenebilmesi, kamu harcamalarının arttırılması ile olasıdır. Diğer taraftan gerçekten israf olarak nitelenebilecek harcama kalemlerinde israfı önleyici önlemlerin alınması, doğal olarak, gerekmektedir. Ancak bu gerekçe vergi yükünü hafifletebilmek için kullanılabilecek geçerliliğe sahip değildir. Zira, israf özel kesimde de vardır ve doğal olarak, nerede israf var ise, önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması yoluna gidilmesi gerekir. Nihayet, üçüncü sav olan kayıt dışı ekonomi görüşü de fazla geçerli değildir. Bir defa, kayıt dışı ekonomi bazı tür vergilerde konu olmakta, diğer vergilerde konu olmamaktadır. İkincisi, doğal olarak, kayıt dışı ekonominin kapsanması bir amaç olmalıdır, ama aynen israf konusunda olduğu gibi, bu konunun da vergi ödememek için bir gerekçe oluşturması hiçbir haklı nedene dayanmamaktadır. Türkiye'de vergiye karşı tepkinin bir nedeni de, maalesef, bu alandaki politika ve uygulama hata ve yalpalamalarıdır. Bunlardan birincisi vergi sistemindeki götürülük uygulamasıdır. Bu alandaki ikinci büyük yanlışlık ise, yine vergi sistemindeki yaygın istisna ve muafiyet hükümleridir. Bu iki temel yasal boşluk yanında, bunları destekleyici idari ve uygulama boşlukları da söz konusudur. Vergi idaresinin bilinen sorunları yanında, politik amaçlı vergi afları da vergiye karşı tepkiyi ve isteksizliği güçlendirmektedir. Vergiye karşı haksız tepki ve vergi ziyanın yükümlüye çok pahalıya mal olması kaçınılmaz bir kuraldır. Zira, özellikle enflasyonist ve faiz haddinin çok yüksek olduğu koşullarda vergi borcunu ertelemek ya da hiç vergi ödememek yükümlüye büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bu avantaj, yükümlünün yakalanma olasılığı ve cezanın şiddetine bağlı olarak azalır. Yükümlünün yakalanma olasılığı zayıfladıkça, aynı caydırıcı etkinin korunabilmesi için; cezaların yükseltilmesi gerekmektedir. Türkiye'de denetim oranının %5'e dahi ulaşamadığı dikkate alınırsa, vergi cezalarının yükseltilmesi, en azından politik ve popülist mantıkla hafifletilmemesi kaçınılmazdır.
Türkiye'de yükümlülerin vergi yüklerini hafifletebilecekleri iki önemli sığınma alanı da götürü usul ve hayat standardı esasıdır. Evrak üzerinde belirli limitlerde kalmaya özen göstererek götürü usule giren, ya da hayat standardı asgari koşul ve miktarlarına riayet ederek beyanname veren yükümlüler denetime karşı oldukça korunmalı bir konuma kavuşmakta- dır. Bu itibarla, ekonomik ilerleme sağlandıkça, Türkiye'nin batı bölgelerinden ve büyük kentlerinden başlayarak götürü usulü kaldırmak ya da coğrafi olarak daraltmak kaçınılmazdır. öte yandan., bir denetim aracı olan hayat standardı esasının ise, tarh ve tahakkuk amacı ile kullanılması çağdaş vergicilik ve demokrasi ya da hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Vergiye karşı tepkiyi besleyen başka önemli bir husus da, vergide adalet ilgili bireysel toplumsal algılama ve yargılardır. Bu nedenle vergilerin adil olması ve vergi afları çıkartarak, zamanında vergisini verenlerin mağdur edilmesinden kaçınmak fevkalade önemlidir. Bu konuda peşin vergi çok gerekli ve yerinde bir uygulamadır. Zira, özellikle ücretlerde olmak üzere, stopaj usulü ile yapılan tevkifatlar karşısında, beyan edildik- ten sonra belirli taksitlerle ödeme yapan yükümlüler avantajlı bir konuma geçmektedir. Bunu önlemenin yolu, Batıda' da yapıldığı üzere (PAYG sistemi) peşin vergi sisteminin uygulamaya konulmasıdır. Ancak, adaleti sağlamaya yönelik peşin vergi uygulamasının kendisi adaletsizlik aracı olmamalıdır. Bu nedenle, KDV yükümlülüğüne ya da bir önceki yılın kârına bağlanmış olan peşin vergi uygulaması adaletsiz bir haraç niteliğine dönüşür. Günümüzde ilerlemiş bilgisayar sistemi ile yapılan tüm işlemler sonunda kaba bilançosu elde edilebilir. Böyle bir dönem-içi işlemlere dayalı peşin ödeme sistemi geliştirilip, oturtulmalıdır. Vergi sistemlerinde yapılacak düzenlemeler, o andaki çarpık bir uygu- lamaya uyarlanacak biçimde değil, fakat uzun dönemli ideal oluşumun basamaklarını oluşturacak şekilde~ tasarlanıp, gerçekleştirilmelidir. Ancak bu şekilde, yamalı bir sistem değil, fakat giderek mükemmelleşen bir yapıya ulaşılabilir.
SEVK İRSALİYESİ VE UYGULAMASI Mehmet TİMUR Yeminli Mali Müşavir I.GİRİŞ 31.12.1980 tarih ve mükerrer 17207 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 30.12.1980 tarih ve 23G5 sayılı kanun, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda bazı değişiklikler ihtiva etmiştir. Bu değişikliklerden biri de Vergi Usul Kanununun 230. maddesinin 5'inci bendindedir. Madde, Maddi Mal hareketinin kontrolünü temin etmek için sevk irsaliyesi düzenlemesi mecburiyetini getirmiştir. Daha sonra 11 Aralık 1985 tarih ve 18955 sayılı Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe giren 04.12.1985 tarih ve 3239 sayılı kanunun 19'uncu maddesi ile Vergi Usul kanununun 230. maddesinin 5 no' lu bendi yeniden düzenlenerek, fatura bulunsun veya bulunma- sın hareket gören mal mutlaka sevk irsaliyesine bağlanması hüküm altına almıştır. Bu durum muvacehesinde satılan malın teslimi fatura tarihinden önce veya teslim tarihinde olsa dahi sevk irsaliyesi düzenlenecek ve düzenle- nen irsaliyenin tarih ve numarası faturada bulunacaktır. Ticari hayatta Maddi Mal hareketi iş dünyasının gelişmeleri karşısın- da, değişik şekillerde oluşmaktadır. Bu değişikliklere paralel olarak da sevk irsaliyelerinin tanziminde tereddütler oluşturmuş ve bir çok vergi mükellefi hak etmediği cezayla karşı karşıya kalmıştır. Bu yazımızda, Maddi Mal hareketlerinde ne zaman ve kimlerin sevk irsaliyesi düzenlemesi gerektiği hususunda mal sevk eden ticaret erbabına açıklık getirmektir. II. AÇIKLAMALAR 1. SEVK İRSALİYESİ VE DÜZENLEME ZAMANI Sevk irsaliyesi, Ticari Maddi Mal hareketinde fatura bulunsun veya bulunmasın malın cinsini, miktarını ve nereden nereye gittiğini gösteren ve Maliye Bakanlığınca kullanılması zorunlu tutulan bir belgedir. Sevk İrsaliyesi Vergi Usul Kanunu uyarınca vergi mükellefleri tarafından kullanılan belgelerin basım ve dağıtımı hakkında yönetmelik uyarınca anlaş- malı matbaalarda bastırılarak temin edilmelidir. Sevk irsaliyesi alım-satım işlemi olsun veya olmasın Maddi Mal hareketinden önce tanzim edilen ve mal ile birlikte hareket eden bir vesikadır. 2. SEVK İRSALİYESİNDE BULUNMASI GEREKEN BİLGİLER Sevk İrsaliyesi, en az üç nüsha olarak düzenlenir ve iki nüshası sevk edilen mal ile birlikte taşıyanda bulundurulmalıdır. Sevk irsaliyesinde aşağıdaki bilgilerin mutlaka bulunması gerekmektedir. a) Sevk irsaliyesinde, irsaliyenin düzenleme tarihi ile fiili sevk tarihi, sevk irsaliyeleri üzerinde ayrı ayrı yer almalıdır. Tanzim tarihi ile, sevk tarihi aynı gün olsa dahi bu tarihler ayrı ayrı kayıt edilmelidir. b) Sevk edilen malın nevi ve miktarı ile malın nereye ve kime gönderileceği irsaliyelerde belirtilir, ancak fiyat ve bedel kayıt edilmez. c) Sevk irsaliyesini düzenleyenin adı - soyadı, varsa Ticaret Unvanı, iş adresi, bağlı bulunduğu vergi dairesi ile hesap numarası eksiksiz yazılmalıdır.
d) Müşterinin adı - soyadı, varsa Ticaret Unvanı, vergi dairesi ve hesap numarası (mükellefin diğer iş yerine veya satılmak üzere bir alıcıya gönderildiği hallerde malın nereye ve kime gönderildiği) belirtilmelidir. e) Sevk irsaliyesinde seri ve sıra numarası ile sevk edenin imzası bulunmalıdır. f) Sevk irsaliyesinin irsaliye numarası ile tarihi satış faturasına kayıt edilmelidir. 3. SEVK İRSALİYESİNİN ARANMAYACAĞI MAL HAREKETLERİ a) Nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırılması halinde bu mallara ait fatura, perakende satış fişi bulunması ve satılan Maddi Malın tesliminin iş yerinde yapılması halinde sevk irsaliyesi aranmayacaktır. Ancak, nihai tüketicinin satın aldığı malı bizzat satıcı taşıyor veya taşıtıyorsa fatura ve perakende satış vesikası olsa dahi satıcı sevk irsaliyesi düzenleyecektir. Düzenlenen irsaliye taşıyanda bulunmalıdır. b) Fatura düzenleme mecburiyetinde olmayan ve kazançları götürü tespit olunan Tüccarlar ile götürü ve gerçek usuldeki serbest meslek erbabı ve vergiden muaf esnafın sevk irsaliyesi düzenleme mecburiyeti bulunmamaktadır. Ancak bunların gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden satın aldıkları malları, kendilerinin taşımaları halinde sevk irsaliyesi aranmaz. Satıcının satış anında düzenlediği faturaya "Alıcı tarafından taşınmıştır" şerhi konulmalıdır. Diğer taraftan götürü usulde vergilendirilen mükellef veya vergiden muaf esnaftan mal satın alan gerçek usulde vergilendirilen mükellef, malı kendisi taşıması halinde sevk irsaliyesini kendisi düzenlemelidir. c) Mükellefler faaliyetlerine ilişkin olarak iş yerlerinde kullanılmak ve tüketilmek amacıyla satın aldıkları (kırtasiye, büro ve temizlik malzemeleri, yemek, ekmek gibi) ufak hacimli ve değeri 10.000.000.-TL aşmayan malları taşımaları veya taşıtmaları halinde bu mallara ait faturaların taşın- ma esnasında taşıtta bulundurulması ve faturanın üzerine "Bu mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmemiştir" şerhinin verilmesi şartıyla sevk irsaliyesi aranmamalıdır. d) Belediye, Et ve Balık Kurumu, Orman İşletmeleri, Eti bank İşletmeleri, Tekel İdareleri ile benzeri kamu kurum ve kuruluşlarınca satılan çeşitli mamullerin sevkıyatında sevk için düzenlenen belgelerde malın cin- si, miktarı, alıcının adı ve soyadı veya ticaret unvan ı vergi dairesi ve hesap numarasının bulunması halinde; bu belgeler sevk irsaliyesi olarak kabul edilir ayrıca sevk irsaliyesi düzenlenemez. e) Ödeme kayıt edici cihaz kullanan ve perakende satışlarını ödeme kayıt edici cihaz fişi ile belgelendirmek mecburiyetinde bulunan mükelleflerden servis otoları kullanmak veya başka yollarla evlere ve iş yerlerine gitmek suretiyle seyyar olarak emtia ticareti ile uğraşanlar (tüp gaz veya diğer emtia), ayrıca elektrikli ev aletlerine bakım ,onarım ve servis hizmetlerini yürütenlerin satılan mal veya işin bedelini sabit işyeri dışında yapıldığı veya hizmetin verildiği yerlerde tahsil etme mecburiyetinde bulunmaları halinde, bu faaliyetlerini fatura veya perakende satış fişi ile belgelendireceklerdir, ayrıca sevk irsaliyesi düzenlemeyeceklerdir. 4. SEVK İRSALİYESİ DÜZENLEMEK MECBURİYETİNDE OLANLAR a) Malın alıcıya teslim edilmek üzere, satıcı tarafından taşındığı veya taşıtıldığı hallerde sevk irsaliyesini satıcı düzenler. b) Teslim edilen Ticari malın, alıcısı tarafından taşındığı veya taşıtıldığı hallerde, sevk irsaliyesi alıcı tarafından düzenlenir. 5. MADDİ MAL SEVKİYATINA GÖRE SATICININ SEVK İRSALİYESİ DÜZENLEYECEĞİ HALLER VE DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR
a) Satıcı; toptan veya perakende sattığı maddi mallan satış faturası bulunsun veya bulunmasın bizzat kendisi tarafından taşındığı veya taşıtıldığı zaman sevk irsaliyesini düzenlemeli ve mal ile birlikte taşıyanda bulundurulmalıdır. b) Satıcı; müşterilerinin kimler olacağı ve ne miktarda mal alacakları belli olamayan ve müşterilerine iş yerinde teslim edilmek üzere kendi nakil vasıtası ile mal göndermesi halinde nakil vasıtasına yüklenen tüm mallar için; tek bir sevk irsaliyesi düzenlemeli ve düzenlenen sevk irsaliyesinin müşteri adı ve adresi bölümüne "Muhtelif müşteriler ile nakil vasıtasının plaka numarası ve sürücünün veya araçta bulunan satışa yetkili kimsenin adının" yazılması gerekir. Ticaret erbabının "sıcak satış" diye adlandırdığı bu tür satışlarda satıcı; bir nevi iş yerini alıcının ayağına götürmektedir. Bu tür satışlarda fatura 10 gün içinde tanzim etme süresini beklemeden anında tanzim edilmelidir. Her bir müşterinin faturasına muhtelif müşteriler adıyla tanzim edilen sevk irsaliyesinin numarası ile satılan malın alıcının iş yerinde teslim edildiğinde kayıt edilmelidir. c) Satıcılar, bazen müşterilerinden iletişim araçları ile mal siparişi alırlar, aldıkları sipariş üzerine, iş merkezinde sipariş verilen mallan hazırlanır ve faturaları tanzim edilir. Alıcısı belli olmayan mallarla birlikte satıcının kendi nakil vasıtasına yüklenir. Yüklenen tüm mallar için de tek irsaliye düzenlenmesi gerekir. Ancak merkezde muhtelif müşteriler adına ' tanzim edilen irsaliyeye merkezde tanzim edilen faturanın tarih ve numarası da kayıt edilmelidir. d) Bir iş yeri ve deposu bulunmadan kendi taşıtıyla pazar takibi şeklin de köy köy satış yapanların taşıtta bulunan bütün mallar için; bir adet '. muhtelif müşteriler adıyla tanzim edilmiş sevk irsaliyesi bulundurmaları gerekir. Ancak satılan mallar için anında perakende satış fişi veya fatura düzenlenmelidir. Düzenlenen satış fişine fatura sevk irsaliyesinin numarası yazılmamalıdır. e) Bir toptancı firma; müşterileri olan perakendeci firmalara başka firmalardan (imalatçılardan) iletişim araçları ile maddi mal sevk edilmesini isteyebilmektedirler. Bu durumda imalatçı, firma, toptancının müşterisine malı kendisi taşıdığı veya taşıttığında sevk irsaliyesini tanzim ederek, iki nüshasını malla birlikte toptancının müşterine göndermelidir. Ayrıca, irsaliyenin bir fotokopisini de bilgi için toptancıya yollamalıdır. Sevk irsaliyesinin müşteriler bölümüne ise "toptancı adına (İsmi) müşterisine (isimli) teslim edilmek üzere" ibaresini yazmalıdır. Daha sonra siparişi alan imalatçı firma, siparişi veren toptancı firma adına, Toptancı firma ise kendisine siparişi veren perakendeci müşterisi adına satış faturaları düzenleyecektir. İmalatçı ve toptancı tarafından düzenlenen faturalara imalatçı firmanın tanzim ettiği irsaliyenin numarası yazılmalıdır. f) Numune üzerine veya tecrübe ve muayene şartıyla satışlarda, numuneyi veya muayene edilecek maddi malı satıcı firma taşıyor veya taşıtı- yorsa sevk irsaliyesini satıcı tanzim edecektir. Kabule bağlı bu satışta fatura, kabulün gerçekleştirildiği tarihten itibaren 10 gün içinde tanzim edilmelidir. g) Satıcı, satılan mallara ait satış faturalarını malı sevk etmeden önce düzenlediği takdirde faturalara malı, daha sonra sevk edeceği şerhini vermelidir. Ancak faturada bulunması gereken malın teslim tarihi ile sevk irsaliyesinin numarasını, malın tesliminden sonra alıcı ve satıcı kendilerinde bulunan suretlerinden faydalanarak kayıt yapmalıdırlar. h) Satıcı; başka ilde bulunan alıcısından iletişim araçları ile sipariş alındığı ve sipariş edilen malın taşınmasında alıcı, üstlendiği durumlarda karşılıklı anlaşmaları halinde satıcı, alıcı yerine sevk irsaliyesi düzenleyecek alıcının taşıtında veya alıcı adına taşıma yapan araçla bulundurulacaktır. Bu uygulama ile alıcının fiili imkansızlık nedeniyle araçta bulunduramadığı irsaliyeden ötürü cezaya muhatap olmaktan kurtulmaktadır.
ı) Satıcı, herhangi bir mal satışı söz konusu olmamasına rağmen malı aynı işletmenin birden ziyade işyerleri ve şubelerine göndermesi halinde taşımanın yapıldığı araçta tanzim edilmiş sevk irsaliyesi bulundurmalıdır. i) Satıcı, satmak amacıyla bir komisyoncuya veya aracıya konsiye mal göndermesi halinde konsiye malı satıcı taşıyor veya taşıtıyorsa sevk irsaliyesini satıcı düzenlemelidir. Ancak; komisyoncu veya aracı konsiye malı satıcıdan teslim alıp kendileri taşıyor veya taşıtıyorsak sevk irsaliyesini komisyoncu veya aracı tanzim etmelidir. Konsiye mal satılması halinde satıcı komisyoncuya, komisyoncu da konsiye malı satın alan kişi veya kuruluşa fatura düzenlemelidir. 6. MADDİ MAL SEVKİYATINDA ALICININ SEVK İRSALİYESİ DÜZENLEYECEĞİ HALLER VE DİKKAT EDECEĞİ HUSUSLAR a) Teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya alıcı adına başka birine taşıttırması durumunda, sevk irsaliyesini alıcı düzenleyecek ve taşıyan da iki nüshasını bulunduracaktır. Teslim edilen malın faturası tanzim edilip taşıyanda bulunması halinde de sevk irsaliyesi mutlaka tanzim edilmelidir. Ancak alıcının sevk irsaliyesi düzenleyebilmesi için alıcının işletme sahibi olması gerekir. b) Gerçek usulde deftere tabi mükellefler, fatura düzenlemek mecburiyetinde olmayan ve kazançları götürü usulde tespit olunan tüccarlar ile götürü serbest meslek erbabından ve vergiden muaf esnaftan mal satın aldıklarında, teslim konusu malı kendileri taşımaları halinde sevk irsaliyesini de alıcı olan gerçek usule tabi olan mükellefler tanzim edecektir. 7. ÖZELLİK ARZEDEN DURUMLARDA SEVK İRSALİYESİ DÜZENLENMESİ a) Mamul malın veya yarı Mamul malın işlem yapılmak üzere diğer iş sahiplerine gönderilmesinde ve geri getirilmesinde sevk irsaliyesi düzenlenir. Gönderilen mal için işlem yaptıran firmaca düzenlenecek sevk irsaliyesinde işlem yapan hakkında bütün bilgiler ve irsaliyede olması gereken işlem de kayıt edilmelidir. Mal işlem gördükten sonra geri götürülmesinde ise sevk irsaliyesinin müşteriler bölümüne işlem türü ile işlem yapana ait bilgiler yazılmalıdır. Ancak, işlem gören malların işlem yapan tarafından taşınması veya taşıttırılmasında sevk irsaliyesini işlem yapan düzenlemelidir. b) Ülke çapında gazete ve mecmua dağıtan kurum ve şahıslar tarafın- dan bayilere yapılan sevkıyatlarda ana ulaşım hatları dışındaki taşımalar- da mahalli vasıtalar kullanıldığında, ana sevk merkezince düzenlenmiş bulunan sevk irsaliyeleri maliye idarelerince geçerli sayılmıştır. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere sevk irsaliyeleri her geçen zaman içinde ticaretteki gelişmelere paralel olarak karmaşık hal almaktadır. Bu durum vergi mükelleflerinin haksız cezalandırılmalarına neden ol- maktadır. Bu nedenle satış faturasının bulunması halinde sevk irsaliyesi aranılmaması vergi ödeyen mükellefleri biraz rahatlayacaktır.
AMORTİSMANA TABİ İKTİSADİ KIYMETLERİN YENİDEN DEĞERLEMEYE TABİ TUTULMASI VE SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Ahmet KAVAK Yeminli Mali Müşavir Pricewaterhouse Coopers 1. Yeniden Değerlemeyi Kimler Yapabilir? Bilanço usulüne göre defter tutan (Tam ve dar mükellef ayırımı olmaksızın); a) Gelir Vergisi Mükellefleri ( Kolektif Şirketler, Adi Komandit Şirketler ile Adi Şirketler dahil), b) Kurumlar Vergisi Mükellefleri; I. Sermaye Şirketleri (A.Ş., Ltd. Şti. ve Eshamlı Komandit Şirketler), II. Kooperatifler, III. İktisadi Kamu Müesseseleri, IV İş Ortaklıkları, V. Dernek ve Vakıfların İktisadi İşletmeleri. 2.Yeniden Değerleme Kapsamı Dışında Kalanlar: İmtiyazlı Şirketler. 3. Yeniden Değerleme Yapmak Zorunda olanlar: İktisadi Devlet Teşekkülleri. 4. Yeniden Değerleme Kapsamı Dışındaki İktisadi Kıymetler: a) Değeri 5.000 lirayı geçmeyen iktisadi kıymetler, b) İktisadi kıymetlerin maliyetine eklenmiş olan kur farkları, (iktisadi kıymetlerin aktifleştirildikleri yılın sonuna kadar maliyete ilave edilen kur farkları hariç.), ' c) Sinema filmleri, d) Alameti farika hakları, e) Peştamallıklar, f) Özel maliyet bedelleri, g) İlk tesis ve taazzuv giderleri, h) Organizasyon, etüd ve arama giderleri, ı) Mahiyetleri ve amortisman süre ve tarzları itibarıyla yukarıdakilere benzeyen sair aktif kıymetler, j) Hesap dönemi içinde aktife alınan iktisadi kıymetler, k) Değeri itfa edilmiş olan iktisadi kıymetler, l) Boş arsa ve araziler, m) Tablolar ve tesis bedelleri ile bilgisayar programları, yeniden değerleme kapsamı dışında olup, yeniden değerlemeye tabi tutulmaz. 5. Yeniden Değerleme Kapsamına Giren İktisadi Kıymetler: Yukarıdaki 4'üncü maddede belirtilenler dışında kalan amortismana tabi tüm iktisadi kıymetler yeniden değerlemeye tabi tutulabilir. 6. Yeniden Değerleme Nasıl Yapılır?
Ekli listede yer alan bilgileri de içermek suretiyle, yeniden değerleme kapsamındaki iktisadi kıymetlerin aktif değerleri ile bu kıymetler için geçmiş yıllarda ayrılan amortismanlar, yeniden değerleme yapılan yılda uygulanan katsayı ile çarpılarak yapılır. Yeniden değerleme sonucu doğan değer artış fonu, bilançonun pasifin- ' de özel bir fon (M.D.V. Yeniden Değerleme Artışları) hesabında gösterilir. (Aktif Değeri x Değerleme Oranı) (B. Amortisman x Değerleme Oranı) = Yeniden Değerleme Sonrası Net Aktif Aktif Değeri-Birikmiş Amortisman = Değerleme Öncesi Net Aktif (Yeniden Değ. Sonrası Net Aktif) (Değerleme öncesi Net Aktif)
= Değer Artışı
Not: a) Ayrılmış sayılan amortisman tutarı, değer artışının tespitinde dikkate alınması zorunludur. b) Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen mükellefler değerleme sırasında, özel hesap döneminin başladığı takvim yılına ait değerleme oranını dikkate alacaktır. 7.Yeniden Değerlemenin Sonuçları: A. Bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri, (Kolektif Şirketler, Adi Komandit Şirketler ile Adi Şirketler dahil) bakımından; a) Yeniden değerleme sonucu oluşan değer artışını pasifinde özel bir hesapta tutarlar. b) iktisadi kıymetlerini, değerleme sonrası yeni değerleri üzerinden amortisman ayırmaya devam ederler. (Binalar, arsa ve arazilere ise değerleme öncesi değerleri, yani aktife giriş değerleri üzerinden amortismana tabi tutulur.) c) Değerleme fonunun sermayeye eklenmesi veya herhangi bir hesaba atılması veya işletmeden çekilmesi halinde bu işlemelerin yapıldığı vergilendirme döneminde, bu dönemin kazancı ile ilgilendirilmeksizin vergiye tabi tutulur. d) İktisadi kıymetlerin satışında, bunlara isabet eden değer artış fonları, amortismanlar gibi dikkate alınır. e) İşletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri adlarla yapılan giderler ve maliyet unsurları toplamına (yatırım maliyetine katılanlar hariç) G.V.K.' nun 40/8'nci maddesi uyarınca tespit edilen indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın % 25'inin gider olarak indirilmesi söz konusu olmayacak, yani bu tutar kanunen kabul edilen gider olarak dikkate alınacaktır. Not: İndirim oranı; o yıl için belirlenen yeniden değerleme oranının, Maliye Bakanlığınca hesaplanan ortalama ticari kredi faizi oranına bölünmesi suretiyle bulunur. f) Sanayi siciline kayıtlı imalatçıların imalat faaliyetinde kullandıkları yabancı kaynaklara ait faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri mahiyetteki gider maliyet unsurları hakkında yukarıdaki (e) ayırımında belirtilen uygulama söz konusu değildir. B) Kurumlar vergi mükellefleri bakımından; a) Yeniden değerleme sonucu oluşan değer artışını, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterirler. b) İsterse değer artış fonunun tamamını veyâ bir kısmını sermayesine ilave edebilir.
(Önerimiz değer artış fonunun tamamının sermayeye ilave edilmesi yönündedir.) Değer artış fonunun sermayeye eklenmesi durumunda; i. Sermayeye eklenen değer artışı, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilen değer olarak kabul edilir. ii. Değerleme yapılan kuruma iştiraki olanlar, aktiflerinde bu nedenle oluşan artışları, pasifte özel bir karşılık hesabında gösterir ve karşılık sermayenin cüzü sayılır. Bu ana firmalar da söz konusu karşılığı sermayeye ekleyebilirler. Bu durumda da, bu işlem kâr dağıtımı sayılmaz ve vergilendirilmez. c) Yeniden değerleme yapan kurumlar; i. Bina, ii. Arsa, iii. Arazi, dışındaki iktisadi kıymetleri, yeniden değerlemenin yapıldığı hesap döneminden itibaren, yeni değerleri üzerinden amortisman ayırırlar. Bir diğer ifade ile söz konusu iktisadi değerler, ilk iktisap değerleri üzerinden, diğer iktisadi kıymetler ise değerlendirilmiş yeni değerleri üzerinden amortismana tabi tutarlar. d) Yeniden değerleme fonunun, sermayeye ilavesi dışında herhangi bir hesaba aktarılması veya işletmeden çekilmesi halinde, bu işlemlerin yapıldığı dönem kazancı ile ilgilendirilmeksizin vergilendirilir. e) İktisadi kıymetlerin satışında, bunlara isabet eden değer artış fonları aynen amortismanlar gibi dikkate alınır. f) İşletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlarla yapan giderler ve maliyet unsurları toplamına (yatırım maliyetine eklenen hariç) G.V K.' nun 40/8'nci maddesi uyarınca tespit edilen indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın °l0 25'i, gider olarak indirilmesî söz konusu olmayacak, yani bu tutar kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınacaktır. Not: İndirim oranı; o yıl için belirlenen yeniden değerleme oranının Maliye bakanlığınca hesaplanan ortalama ticari kredi faizi oranına bölünmesi suretiyle bulunur. g) Sanayi siciline kayıtlı imalatçıların imalat faaliyetlerinde kullandıkları yabancı kaynaklara ait faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri mahiyetteki gider ve maliyet unsurları hakkında yukarıda (f) ayırımında belirlenen uygulama yapılmaz. C) Bankalar da; yeniden değerleme sonucu doğan değer artışlarını, nakit karşılığı hisse senedi ihracı suretiyle sermaye artırımına gidilmesi ve taahhüt edilen pay bedellerinin ödenmesi şartıyla sermayeye ekleyebilirler. Bu durumda her yıl sermayeye eklenen değer artışı taahhüt edilen pay bedellerinden ödenen kısmını geçemez.
Yıl
İktisadi Kıymetin Cinsi
Tarih
1995 1996 1997 1998 1999 2000
Makine Makine Makine Makine Makine Makine
1996 Bina 1997 Bina
Alış Bedeli Oranı %
Sabit Kıymet Değeri
Birikmiş Amortisman değeri
Net Değer
Değer Oranı %
Sabit Kıymet Değeri
Birikmiş Amortisman Değeri
Net Değer
Değer Artış Fonu
Cari Dönem Amort.
Devrede Birikmiş Amort.
4.6.1994 6241
500.000
20
500.000
-
500.000
-
500.000
-
500.000
-
100.000
100.000
4.6.1995 6241
500.000
20
500.000
100.000
400.000
%50
750.000
150.000
600.000
200.000
150.000
300.000
4.6.1995 6241
500.000
20
750.000
300.000
450.000
%80
1.350.000
540.000
810.000
360.000
270.000
810.000
4.6.1995 6241
500.000
20
1.350.000
810.000
540.000
%75
2.362.500
1.417.500
945.000
405.000
472.500
1.890.000
4.6.1995 6241
500.000
20
2.362.500
1.890.000
472.500
%100
4.725.000
3.780.000
945.000
472.500
945.000
4.725.000
4.6.1995 6241
500.000
-
4.725.000
4.725.000
-
-
4.725.000
4.725.000
-
-
-
4.725.000
1995
6241
500.000
4
9.000.000
360.000
8.640.000
%50
13.500.000 540.000
12.960.000
4.320.000
360.000
720.000
1995
6241
500.000
4
13.500.000
720.000
12.780.000
%80
24.300.000 1.296.000
23.004.000
10.224.000
360.000
1.080.000
No
EMEKLİLERİN S.S.K. KAPSAMINDA ÇALIŞMASI Mehmet MAÇ Yeminli Mali Müşavir Günümüz Türkiye'sinde, batılı ülkelerdekine nazaran daha genç yaşlarda emekli olunabilmektedir. Çoğu emekliler, gerek henüz çalışma çağında bulundukları, gerekse emekli maaşı ile geçinemedikleri için emeklilik sonrasında da çalışmaya devam etmektedirler. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli olduktan sonra S.S.K. na tabi bir işyerinde çalışmaya başlayanların bordrolanmasında muhtelif hatalara rastlanmakta; bu hatalar bazen emeklinin, bazen da işverenin zarara uğramasına yol açmaktadır. Bu nedenle aşağıdaki bölümlerde, emekli olduktan sonra S.S.K. kapsamında çalışanların ve bunların işverenlerinin dikkat etmeleri gereken hususlar özetlenmeye çalışılmıştır. 1. EMEKLİLERİN SOSYAL SİGORTA KARŞISINDAKİ DURUMU Hizmet akdine dayanarak S.S.K. kapsamındaki bir işyerinde çalışan emekliler de 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na göre sigortalı sayılırlar. Ancak Kanun' da bu kimseler için bazı özel hükümler yer almaktadır. Sosyal Sigorta Emeklilerinin Durumu : S.S.K.’ dan Malulen Emekli Olanlar: 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 58 inci maddesine göre, S.S.K. dan malulen emekli olmuş kimse, sosyal sigorta kapsamındaki bir iş yerinde çalışmaya başlarsa, maluliyet maaşı kesilir. Söz konusu şahıs, işten ayrıldığında, Kurum' a müracaat ederek yeniden emekli edilmesini isteyebilir. Yapılan kontrol muayenesinde maluliyetin devam ettiği anlaşılırsa, ilave prim ödeme gün sayıları da dikkate alınmak suretiyle hesaplanan maluliyet maaşı, talep tarihini izleyen aydan itibaren ilgiliye ödenir. Başka bir anlatımla, S.S.K. dan malulen emekli olmuş bir kimsenin, yine S.S.K. kapsamındaki bir işyerinde emekli maaşı kesilmeksizin çalışması mümkün değildir. İşverenler S.S.K. dan malulen emekli olmuş kişi- yi işe aldıklarında, aynen sağlıklı ve emekli olmamış kimselerde olduğu gibi işe giriş bildirgesi vermek ve normal olanlar üzerinden S.S. primi hesaplamak zorundadırlar. S.S.K. dan Yaşlılık Aylığı Almakta Olanlar: S.S.K. dan yaşlılık nedeniyle (normal emeklilik hakkını kazanarak) emekli olmuş şahıs, S.S.K.' na tabi işyerinde çalışmaya başlarsa emekli aylığı bu çalışmaya başladığı tarihten itibaren kesilir. Emekli aylığı kesilen kimsenin ücretleri üzerinden normal şekilde S.S. primleri hesaplanır. Bu kişi bir süre çalıştıktan sonra işinden ayrılıp, yeniden emekli edilmesini isteyebilir. Bu talep üzerine S.S.K. emekli aylığının kesilmesinden sonraki prim ödeme gün sayılarını da dikkate alarak müracaat sahibine yeniden emekli maaşı bağlar. FAKAT; S.S.K. yaşlılık emeklisi, S.S.K. na dilekçe vermek suretiyle, S.S.K. na tabi bir işyerinde çalışmaya başladığını bildirerek yaşlılık aylığının devam ettirilmesini isteyebilir. Söz konusu talep, aşağıda örneği bulunan form dilekçe ile yapılmaktadır.
SOSYAL SİGORTALAR KURUMU ......... SİGORTA MÜDÜRLÜĞÜNE ... .. Tahsis numarası ve kurumunuzdan yaşlılık aylığı almakta iken, aşağıda işyeri numarası ve unvanı belirtilen işyerinden Sosyal Güvenlik destek primine tabi olarak çalışmaya başladım. 3279 sayılı kanuna göre gerekli işlemin yapılmasını arz ederim. Sigortalı Adı Soyadı :
.. / .. /19
Sigortalı Sicil No
İMZA
:
.. Tahsil numaralı ............................ ../../19 tarihinden itibaren Sosyal Güvenlik destek primine tabi olarak işyerimizde çalışmaya başlamıştır. İşyeri Numarası
:
İşyeri Unvanı ve Adresi :
İşverenin İmzası Mühür veya Kaşe
Not: Bu dilekçe; Sosyal Güvenlik destek primine tabi olarak çalışacak Sosyal Sigortalar Kurumu emeklileri için iki nüsha olarak düzenlenecektir. Bu dilekçe uyarınca işveren, bu emeklinin ücretinden S.S. tavanını da dikkate alarak, % 6 nispetinde "Sosyal Güvenlik Destek Primi" keser. İşveren yine tavanla sınırlı olmak üzere, emeklinin prime tabi ücret unsurları üzerinden % 18 nispetinde Sosyal Güvenlik Destek Primi işveren payı hesaplar. Toplam % 24 oranındaki bu primler, Sosyal Güvenlik Destek Primine mahsus bildirge ile, müteakip ayın sonuna kadar ilgili S.S.K. şubesine beyan edilir ve ödenir. Bunlar için ayrıca 4 aylık bildirge verilmez. Söz konusu tavan, 1997 yılının ikinci yârısı için 62.247.270 TL. dır. Temmuz 1997 ve müteakip aylarda, emeklinin aldığı prime tabi aylık brüt ücret unsurları toplamı bu rakam seviyesinde veya daha fazla ise her ay, 3.734.836 TL. işçi payı 11.204.508 TL. işveren payı olmak üzere toplam 14.939.344 TL. prim tahakkuk ettirilmektedir. Yıllar boyu emek verip önemli tutarlarda prim ödeyerek emeklilik hakkını kazanmış, yani sosyal güvenlik meselesi hallolmuş bir kişi için bu derece yüksek prim almak, kurum lehine karşılıksız gelir sağlamak anlamındadır. Çünkü ödenen Sosyal Güvenlik Destek Priminin, emekliye sigortalılık süresi açısından yararı yoktur. Yani bu primler emekli maaşının artmasını sağlamaz. Sadece, iş kazası veya meslek hastalığı ortaya çıkarsa, diğer sigortalılar gibi sağlık yardımı alabilirler. Diğer Emeklilerin Durumu : S.S.K. dışındaki Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kurumlarından malullük veya yaşlılık aylığı almakta iken, sosyal sigorta kapsamındaki bir işyerinde çalışanların ücretleri de yukarıda açıkladığımız şekilde sosyal güvenlik destek primine tabi tutulur. Bunun için emeklinin dilekçe vermesine gerek yoktur. Çünkü; bu tür emekliler için söz konusu prim mecburi olup başka bir alternatif mevcut değildir. 3. GELİR VERGİSİ VE DAMGA VERGİSİ KESİNTİSİ AÇISINDAN Emekli olduktan sonra çalışanların ücretleri diğer ücretlilerde olduğu gibi stopaja tabidir. Bu kimseler Gelir Vergisi Kanunundaki özel indirim, sakatlık indirimi, çocuk yardımı, harcırah, ölüm yardımı gibi tüm indirim ve istisnalardan faydalanırlar.
4. TASARRUFU TEŞVİK FONU AÇISINDAN 10 ve daha fazla personeli bulunan işyerlerinde çalışanların brüt ücretlerinden 3417 Sayılı Kanun uyarınca % 2 nispetinde fon kesintisi yapılması, aynı brüt üzerinden ayrıca % 3 nispetinde işveren payı hesaplanması gerektiği malumdur. Emekliler 10 kişilik sınırın aşılıp aşılmadığı bakımından hesaba katılır, fakat bunların ücretlerinden fon kesintisi yapılmaz, işveren payı da ödenmez. Ancak, çalışmaya başlama nedeniyle emekli maaşının kesildiği hallerde, emekli vasfı yitirildiği için yeniden emekli olununcaya kadar fon hesaplanması gerekmektedir. 5. KONUT EDİNDİRME YARDIMI UYGULAMASI SONA ERMİŞTİR Bilindiği üzere 3320 sayılı "Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması hakkında Kanun" 01.01.1987 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 31.12.1995 tarihine kadar uygulanmıştı. Bu Kanuna göre Bakanlar Kurulu, konut edindirme: yardımlarını, kanuni haddin 5 katına kadar yükseltmek yetkisine sahip bulunmaktaydı ve Bakanlar Kurulu, bu yetkisini kullanarak konut edindirme yardımı tutarlarını peyderpey arttırmış ve son defa 1990 yılında çıkardığı 90/1325 sayılı Kararname ile bu yetkisinin sınırına ulaşmıştı. O tarihten sonra, yasa değişikliği yapılarak yardım miktarı veya Bakanlar Kurulunun bu konudaki yetkisi arttırılmadığı için konut edindirme yardımı, 1990 yılından 31.12.199S'e kadar aynı tarife üzerinden ödenmiş ve enflasyonun etkisi ile eriyip önemini kaybetmişti. Anlamsız bir hale gelen bu uygulama ile ilgili olarak, 4130 sayılı "1996 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeleri Kanunlaşıncaya Kadar Devlet Harcamalarının Yapılmasına ve Devlet Gelirlerinin Tahsiline Yetki Verilmesine Dair Kanun"un (RG. 11.11.1995-22460) 6 ncı maddesindeki, "3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanun' un 3 üncü maddesi 1996 mali yılında uygulanmaz." hükmü uyarınca, 1996 yılı başından itibaren tatbikat durdurulmuştu. Daha sonra, 4160 sayılı Kanunun (RG. 5.8.1996-22718 Mükerrer) 5' inci maddesinin g bendi ile Konut Edindirme Yardımı Yapılmasına ilişkin 3320 sayılı Kanun' un 3'üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle yeni bir düzenleme yapılmadığı sürece, 1996 yılında olduğu gibi Ocak/1997'den itibaren de konut edindirme yardımı için BİLDİRGE VERİLMEYECEK VE KONUT EDİNDİRME YARDIMI ÖDENMEYECEKTİR. 6. İŞ KANUNU AÇISINDAN Emekli sıfatı ile çalışıyor olmak, bu kişilerin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücretli izin gibi, haklarını etkilemez. Başka bir anlatımla, İş Kanunu'nun tüm hükümleri emekli olduktan sonra çalışanlar için de geçerlidir.
ZARAR EDEN KURUMLARIN VERGİ ÖDEMESİ HALİ Ahmet Demir Yeminli Mali Müşavir Bilindiği üzere işletmeler dönem bilançolarını, Ticaret Kanunu hükümleri, Tekdüzen hesap planı ile muhasebe ilke ve standartları ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre düzenlerler. İşletmelerin ticari bilanço ve gelir tablolarındaki kar veya zararları Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde oluşmaktadır. Bununla beraber vergi mevzuatı ve diğer kanunlara göre, kurum kazancından indirim yapılamayan giderler ile vergiye tabi olmayan gelirler nedeni ile ticari bilanço karı ile vergi matrahının tespitine yönelik çalışmalar sonunda ortaya çıkan mali kar veya zarar farklı olmaktadır. İşletmelerde 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI HESABI bazen zararlı olmakta veya kanunen kabul edilmeyen giderleri kapsayacak kadar kar olmamaktadır. Bu nedenle işletmeler vergi ödemek durumunda kalmaktadırlar. Bu vergilerden sonra da zarar oluşmaktadır. Örnek: (A) işletmesinin 31/12/1996 dönem sonunda 100.000.000.-TL Ticari bilanço zararı ve 500.000.000.-TL'de kanunen kabul edilmeyen giderleri ve 1996 yılı kurum kazancı için ödediği 50.000.000.-TL Gelir Vergisi vardır. Vergilerin hesaplanması: 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler Kurumlar Vergisi Matrahı %25 Kurumlar Vergisi % 10 Fon Payı Kurumlar Vergisi ve Fon Payı Toplamı
(-) 100.000.000.-TL (+)500.000.000.-TL (+) 400.000.000.-TL 100.000.000.-TL 10.000.000.-TL 110.000.000.-TL
Gelir Vergisi Stopaj Matrahının Tespiti: Kurumlar Vergisi Matrahı %25 Oranlı Kurumlar Vergisi Stopaj Matrahı %20 Gelir Vergisi Tevkifatı % 10 Fon Payı
400.000.000.-TL (-) 100.000.000.-TL 300.000.000.-TL 60.000.000.-TL 6.000.000.-TL
Gelir Vergisi Tevkifatı ve Fon Payı Toplamı Ödenecek Vergi ve Fonlar
66.000.000.-TL 176.000.000.-TL
Muhasebe Kayıtları: 31/12/1996 691- DÖNEM KARI VERGİ VE DİĞER YASAL 176.000.000.-TL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI 370- DÖNEM KARI VERGİ VE DİĞER YASAL 176.000.000.-TL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI Dönem karının bilanço hesabına devrinin kaydı. 31/12/1996 391- DÖNEM KARININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE 50.000.000.-TL DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ 193- PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR 50.000.000.-TL 31/12/1996 692- DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI 276.000.000.-TL 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI 100.000.000.TL 691- DÖNEM KARI VERGİ VE DİĞER YASAL 176.000.000.TL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI 31/12/1996 591- DÖNEM NET ZARARI 276.000.000.-TL 5910-1994 yılı indirilebilir zarar 100.000.000.-TL 5911-1994 yılı indirilemeyecek zarar 176.000.000.-TL 692- DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI 276.000.000.-TL
Bilindiği üzere; 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI İLE 692- DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI hesapları çift yönlü, hem borçlu hem de alacaklı çalışan hesaplardır. İşletmenin dönem karının olması halinde alacaklı zararının olması halinde borçlu olarak çalışırlar. Buradaki 276.000.000.-TL zararın 100.000.000.-TL' sı K.V K. 14/7 göre beş yıl içinde indirilecek, vergi ve fonlardan oluşan 176.000.000.-TL ise indirim konusu yapılmayacak mali zarardır. Bunun stopajı da ileriki yıllarda, 1995 yılı ile ilgili kar payı ödenmesi olmadığından indirilemez. Bu zarar kar dağıtımında ortakların temettülerinden düşülerek kapatılır. İndirim konusu yapılamayan söz konusu mali zararın müteakip yıllarda tekrar kanunen kabul edilmeyen giderlere kaydedilmesi mümkün değildir. Dönem faaliyet sonuçlarını gösteren 590- DÖNEM NET KARI ve 591- DÖNEM NET ZARARI hesapları Şirket ortaklarının payları ile Şirketin kendisinin kanuni ihtiyat olarak alacağı payları içermektedir. Bu hesaplardaki net kar ortakların ve şirketin kanuni ihtiyatı olarak payıdır. Zarar olması halinde ise, zarar tekrar müteakip yıllarda giderlere atılmaksızın ortaklar tarafından karşılanır. Bilindiği üzere işletmelerin dönem faaliyet sonuçlarından pay alan, üç taraf bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Devlet Vergi ve Fon alarak payını almaktadır. ikinci taraf şirkete sermaye koymuş ortaklardır. Ortaklar payını dağıtabilir kar üzerinden kar payı temettü olarak almaktadır. Üçüncü taraf ise, şirketin kendisidir. Şirket Türk Ticaret Kanununun 466/I. ve 46G/III. Maddesine göre birinci ve ikinci tertip yedek akçe alarak ve olağanüstü yedek akçe ve fon alarak payını almaktadır. Bu nedenle, işletmelerin faaliyet sonuçlarının tekrar gider veya gelir kalemlerine kaydedilmesi mümkün olmadığı gibi, dönem faaliyet sonucu ortaklan ilgilendiren konudur.
Bu açıklamalar doğrultusunda ödediği vergi ve fonlar nedeniyle mali zararı oluşan bir kuruma monografi şeklinde örnek verelim. Örnek: KURUM KAZANCI VE KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLERİ HESAPLANAN VERGİ VE PONLAR OLAN VE KURUM KARINDAN FAZLA OLMASI NEDENİYLE MALİ ZARARI OLUŞAN KURUMA ÖRNEK: Çağdaş Anonim Şirketinin 31/12/199G dönem sonu, Gelir tablosu hesapları ve kurum kazancı aşağıdaki gibi olup, kurumun vergi ve fonları aşağıdaki şekilde hesaplanır. 600- YURTİÇİ SATIŞLAR (+) 601- YURTDIŞI SATIŞLAR (+) 602- DİĞER GELİRLER (+) 642- FAİZ GELİRLERİ (+) 645- MENKUL KIYMET SATIŞ KARLARI (+) 646- KAMBİYO KARLARI (+) 647- REESKONT FAİZ GELİRLERİ (+) 673- TAZMİNAT VE CEZA GELİRLERİ (+) 674- DURAN VARLIK SATIŞ KARLARI (+) 679- DİĞER OLAĞAN DIŞI GELİR VE KARLAR (+) Gayri safi Satış, Gelir ve Kar Hesapları Toplamı: 610- SATIŞTAN İADELER(-) 620- SATILAN MAMULLER MALİYETİ (-) 621- SATILAN TİCARİ MALLAR MALİYETİ (-) 631- PAZARLAMA SATIŞ VE DAĞITIM GİDERLERİ (-) 632- GENEL YÖNETİM GİDERLERİ (-) 656- KAMBİYO ZARARLARI (-) 657- REESKONT FAİZ GİDERLERİ (-) 659- DİĞER OLAĞAN GİDER VE ZARARLAR (-) 660- KISA VADELİ BORÇLANMA GİDERLERİ (-) 682- KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER (-) 683- TAZMİNAT VE CEZA GİDERLERİ (-) 684- DURAN VARLIKLAR SATIŞ ZARARLARI (-) 686- BAĞIŞ VE YARDIMLAR (-) 689-DİĞER OLAĞANDIŞI GİDER VE ZARARLAR (-) maliyet gider ve zarar hesapları toplamı: DÖNEM KARI:
112.616.527.343.-TL 865.571.391.-TL 5.915.771.721.-TL 427.106.433.-TL 109.883.659.-TL 233.094.659.-TL 51.991.883.-TL 284.712.619.-TL 1.086.305.313.-TL 13.562.943.034.-TL (+) 136.153.908.055.-TL (6.178.975.854.-TL) (93.536.259.141.-TL) (206.598.701.-TL) (5.981.998.022.-TL) (11.457.373.617.-TL) (310.673.170.-TL) (134.486.314.-TL) (20.667.483.-TL) (116.702.120.276.-TL) (1.206.544.306.-TL) (45.339.000.-TL) (118.415.409.-TL) (13.500.000.-TL) (51.468.650.-TL) (-) (135.964.419.943.-TL) (+) 189.488.112.-TL
Burada görüldüğü üzere, alacak bakiyeli satış gelir ve kar hesaplarına borç, 690 no. lu hesaba alacak, borç bakiyesi veren maliyet, gider ve zarar hesaplarına alacak 690 no. lu hesaba borç verilmek suretiyle aşağıdaki şekilde kurum dönem karı veya zararı hesaplanmıştır. 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI . 135.964.419.943.-TL 136.153.908.055.-TL Bakiye dönem karı (+) 189.488.112.-TL a) Kurumlar Vergisinin Hesaplanması: 690- DÖNEM KARI VEYA ZARARI . . . . . . . . . . . . . . (+) 189.488.112.-TL Kanunen kabul edilmeyen giderler . . . . . . . . . . . . . . ... . (+) 1.323.180.155.-TL 657- REESKONT FAİZ GİDERLERİ. . . . . . . . 23.288.732.-TL (Çeklerin Reeskontu) 682- KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER: 1.154.552.423.-TL 683- TAZMİNAT VE CEZA GİDERLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . 45.339.000.-TL Toplam: 1.323.180.155.-TL
İNDİRİM VE İSTİSNALARDAN ÖNCEKİ KURUM KAZANCI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (+) 1.512.668.267.TL İndirim ve istisnalar Kurumlar Vergisi Matrahı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (+) 1.512.668.267.-TL %25 oranlı Kurumlar Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 378.I67.000.-TL (1.512.668.267.-TL x %25) Fon Payı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37.816.000.-TL (378.167.000.-TL x %10) Kurumlar Vergisi ve Fon Payı toplamı. . . . . . . . . . . . . . 415.983.000.-TL b) Gelir Vergisi Tevkifat Matrahı: İndirim ve istisnalardan önceki kurum kazancı . . . . . . . (+) 1.512.668.267.-TL İndirimler (-) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (378.167.000.-TL) Kurumlar Vergisi (-) . . . . . . . . . . . . . (378.167.000.-TL) Gelir Vergisi Tevkifat Matrahı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (+) 1.134.501.267.-TL %20 oranlı Gelir Vergisi tevkifatı . . . . . . . . . . . . . . . . . . 226.900.000.-TL ( 1. I 34.501.267.-TL x %20) Fon Payı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22.600.000.-TL (226.900.00U.-TL x % 10) 996 yılı geçici vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 264.716.000.-TL (378.167.000.-TL x % 70) Toplam Vergiler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 930.199.000.-TL -Kurumlar Vergisi . . . . . . . . . . . . . . 378.167.000.-TL -Fon Payı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37.816.000.-TL -Gelir Vergisi Tevkifatı . . . . . . . . . . 226.900.000.-TL -Fon Payı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22.600.000.-TL Toplam 665.483.000.-TL 1997 yılı içi hesaplanan Geçici Vergi 264.716.000.-TL Toplam 930.199.000.-TL 1996 yılında tahakkuk eden geçici vergi............................. 73.344.000.-TL Örnekte, Kurum kazancından indirim ve istisnalar olmadığından % 20 oranlı asgari Kurumlar Vergisi hesaplaması yapılmamıştır. c) Muhasebe kayıtları: ca) 1996 yılı dönem sonunda yapılan muhasebe kayıtları:
31/12/1996 691- DÖNEM KARI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI (-) 665.483.000.-TL 6911- Kurumlar Vergisi 378.167.000.-TL 6912- Gelir Vergisi 226.900.000.-TL 6913- Fon Payları 60.416.000.-TL 370- DÖNEM KARI VERGİ VE DİGER YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI 665.483.000.-TL 3701- Kurumlar Vergisi 378.167.000.-TL 3702- Gelir Vergisi 226.900.000.-TL 3703- Fon Payları 60.416.000.-TL 1995 yılı dönem karından Kurumlar Vergisi gelir ve fonlar ayrılmasının kaydı 31/12/1996 690- DÖNEM KARI VE ZARARI HESABI 189.488.112.-TL 692- DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI 475.994.888.-TL 691- DÖNEM KARI VERGİ VE DİĞER YASAL YÜKÜMLÜLÜKLER KARŞILIKLARI (-) 665.483.000.-TL 6911- Kurumlar Vergisi 378.167.000.-TL 6912- Gelir Vergisi 226.900.000.-TL 6913- Fon Payları 60.416.000.-TL 1996 yılı net karının hesaplanması ile ilgili işlemlerin kaydı. 31/12/1996 591- DÖNEM NET ZARARI 475.994.888.-TL 692- DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI 475.994.888.TL 1996 yılı dönem net karının bilanço hesabına devrinin kaydı 31/12/1996 371- DÖNEM KARININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ 73.344.000.-TL 3711- Kurumlar Vergisi 73.344.000.-TL ( geçici vergi) 193- PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR 73.344.000.-TL 1931- Kurumlar Vergisi (geçici vergi) 73.344.000.-TL 1996 yılı ödenen geçici verginin ilgili hesaplara intikali. Cb) 1997 yılında yapılacak Muhasebe Kayıtları ve Kar Dağıtım Tablosu: 1/1/1997 580-GEÇMİŞ YILLAR ZARARLARI 5801- 1996 Yılı Zararı 591- DÖNEM NET ZARARI Önceki dönem zararının devri.
475.994.888.-TL 475.994.888.- TL
Kurumlar Vergisi beyannamesi verildiğinde yapılacak kayıtlar: 30/4/1997 370- DÖNEM KARI VERGİ VE DİGER YASAL YÜKÜMLÜLÜK KARŞILIKLARI 665.483.000.-TL 3701- Kurumlar Vergisi 378.167.000.-TL 3702- Gelir Vergisi 226.900.000.-TL 3703- Fon Payları 60.416.000.-TL 371- DÖNEM KARININ PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLERİ 73.344.000.-TL 3711- Kurumlar Vergisi (geçici vergi) 73.344.000.-TL 360- ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR 592.139.000.-TL 3601-Mükellef olarak ödenecek Vergiler ve kesintiler 36011- Kurumlar Vergisi 304.823.000.-TL 36012- Gelir Vergisi 226.900.000.-TL 36013- Fon Payları 60.416.000.-TL 1996 yılı Kurumlar Vergisinin kesinleşmesi ile ilgili işlemlerin kaydı. 1997 yılı geçici vergisinin hesaplanması: 1996 yılı kurumlar vergisi 378.167.000.-TL x % 70 = 264.716.000.-TL 30/4/1997 193- PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR 264.716.000.-TL 1931- Kurumlar Vergisi 360- ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR 264.716.000.-TL 3601- Mükellef olarak ödenecek Vergiler ve kesintiler 36014- Geçici Vergi 1997 yılı geçici verginin tahakkukunun kaydı. Aylık ödenecek geçici vergi tutarı; 264.716.000.-TL / 12 = 22.059.000.-TL Geçici Verginin İlk Taksitinin Ödenmesi: 30/4/1997 360- ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR 22.059.000.-TL 3601- Mükellef olarak ödenecek Vergiler ve kesintiler 36014- Geçici Vergi 22.059.000.-TL 100- KASA 22.059.000.-TL 1001- Ulusal Paralar Nisan 1997 ayı geçici vergisinin ödenmesinin kaydı.
Bu örnekte, kanunen kabul edilmeyen giderlerin kurum kazancına ilavesinden kaynaklanan vergiler ve fonlardan dolayı, 475.994.888.-TL mali zarar oluşmuştur. Bu zarar Kurumlar Vergisi Kanununun 14/7 kapsamında olmadığından, müteakip yıl kazançlarından indirilemez. Çağdaş Anonim Şirketinin Kar Dağıtım Tablosu aşağıdaki şekilde düzenlenir. Kaynak: Yeminli Mali Müşavir - Ahmet Demir Mali Tablolar ve Uygulaması 1997
ÇAĞDAŞ ANONİM ŞİRKETİNİN 1996 YILI KÂR DAĞITIM TABLOSU A- DÖNEM KÂRININ DAĞITIMI 1- DÖNEM KÂRI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 189.488.112.-TL 2- ÖDENECEK VERGİ. . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . . . . . . . . . . . . (665.483.000.-TL) - Kurumlar Vergisi (Gelir Vergisi). . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 378.167.000.-TL - Gelir Vergisi Kesintisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 226.900.000.- TL - Fon Payı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60.416.000.- TL NET DÖNEM KARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (-) 475.994.888.-TL 3- GEÇMİŞ DÖNEMLER ZARARI (-) 4- BİRİNCİ TERTİP YASAL YEDEK AKÇE (-) 5- İŞLETMEDE BIRAKILMASI VE TASARRUFU ZORUNLU YASAL FONLAR (-) DAĞITILABİLİR NET DÖNEM KARI 6-ORTAKLARA BİRİNCİ TEMETTÜ (-) - Adi Hisse Senedi Sahiplerine (-) İmtiyazlı Hisse Senedi Sahiplerine 7- PERSONELE TEMETTÜ (-) 8-YÖNETİM KURULUNA TEMETTÜ (-) 9-ORTAKLARA İKİNCİ TEMETTÜ (-) - Adi Hisse Senedi Sahiplerine (-) - İmtiyazlı Hisse Senedi Sahiplerine 10-İKİNCİ TERTİP YASAL YEDEK AKÇE (-) 11- STATÜ YEDEKLERİ (-) 12- OLAĞANDIŞI YEDEKLER (DAĞITILMAMIŞ KÂRLAR) 13- DİĞER YEDEKLER 14- ÖZEL FONLAR B-YEDEKLERDEN DAĞITIM 1- DAĞITILAN YEDEKLER 2- İKİNCİ TERTİP YASAL YEDEKLER (-) 3- ORTAKLARA PAY (-) - Adi Hisse Senedi Sahiplerine (-) - İmtiyazlı Hisse Senedi Sahiplerine 4- PERSONELE PAY (-) 5- YÖNETİM KURULUNA PAY (-) C- HİSSE BAŞINA KAR (Net dönem kârı) (*) 1- Adi Hisse Senedi Sahiplerine (TL %) 2- İmtiyazlı Hisse Senedi Sahiplerine (TL %)
KREDİ KARTLARI VE UYGULAMASI -IDr Levent DEMİRDAĞ-Mehmet BAYDEMİR Vergi Denetmenleri I- GİRİŞ : İnsanlık tarihi boyunca kabul edilen en geçerli ödeme aracı para olmuştur. İnsanlar arasındaki ekonomik ilişkilerin artması ve yeni ülkeler görme isteğinin genişlemesiyle birlikte, para yerine geçen ve herkesçe kabul edilip, güvenilen ödeme araçlarına gereksinim duyulmuştur. Son yıllarda bankacılık sektöründe elektronik teknolojisinin daha da gelişmesi ve yaygınlaşması, işlemleri hızlandırılıp finansal hizmetlerin niteliğini arttırmış ve hizmetlerden yararlanan tüketicilerin de onları kolayca elde edebilmesine olanak sağlamıştır. Nakit para ödemeksizin, mal ve hizmet satın alma olanağı sağlayan kredi kartlarının ilk uygulaması ABD’nde 19. yüzyılda başlamıştır. Bugün dünyada kabul gören en önemli kredi kartları, Visa, Mastercard/Eurocard Diners Club ve Amerikan Express’ dir. Bu kredi kartlarının 1970'li yıllar da Avrupa’ya da yayılması ile birlikte, kredi kartı uygulaması, tüm dünyada geçerlik kazanmıştır. Türkiye'de ise ilk kredi kartı 1968 yılında çıkarılan Diners Club’ tür. Ülkemizde kredi kartı kullanımı, uzun süre istenilen boyutlara ulaşamamış ve yalnızca yurt dışı gezilerinde kullanılan bir ödeme aracı olarak kabul edilmiştir. Ancak, 80'li yılların ikinci yarısından başlayarak kredi kartı kullanımı hızlı bir gelişme göstermiştir. Türkiye de çıkarılan kredi kartlarının yıllara göre toplam sayıları a aşağıdaki gibidir. Yıllar
Kart Sayısı
Artış Oranı (%)
1991
671.894
-
1992
900.035
33.95
1993
1.321.152
46.78
1994
1.467.132
11.04
1995
2.150.526
46.58
1996
3.137.001
45.87
Türk kredi kartı pazarı, özellikle bankaların uluslararası organizasyonlarla imzalamış oldukları lisans sözleşmeleri çerçevesinde çıkardıkları Visa, Mastercard/Eurocard, Amerikan Express gibi dünya çapında yaygın kullanım alanına sahip kredi kartlarından oluşmaktadır. Ancak Türkiye' de çıkarılan kredi kartlarının büyük bir kısmı Visa ve Mastercard/ Eurocard’ dan oluştuğu 31.03.1997 tarihi itibariyle çıkarılmış bulunan kredi kartı türleri ve sayıları incelendiğinde daha net anlaşılacaktır.
Kredi Kartı Sayıları (31.03.1997) Toplam Kart Kredi Kartı Tipi Visa
Sayı 2.660.732
76.58
754.962
21.73
58.686
1.69
3.474.686
-
Mastercard Diğer Toplam
Sayısı İçindeki Payı
Kaynak : Bankalar arası Kart Merkezi A.Ş. Kredi kartı sayısı Haziran (1997) ayı sonu itibariyle ise 3 milyon bin 371'e ulaşmıştır. (Bankalar arası Kredi Kartları Merkezi) Banka ve mali kuruluşların sahip oldukları yetkiye dayanarak müşterilerine vermiş olduğu, nakit ödeme yapmaksızın mal ve hizmet sağlama, nakit kredi (para) çekebilme olanağı sağlayan kredi kartlarının sayısı geçen gün artmaktadır. II. KREDİ KARTI SİSTEMİ Kredi kartları, özel olarak (kredi kartı sistemini kurup organize etmek kendi adına kredi ihraç ederek sistemden gelir elde etmek amacıyla) kurulmuş kredi kartı şirketleri, bankalar ya da ticari işletmeler tarafından çıkarılır. Bazı kredi kartı kurumları, kart hamillerine, üyelik sözleşmesi imzaladıkları ticari işletmelerden nakit ödemeksizin harcama olanağı sağlarken, bazı kuruluşlar ise, kart verdikleri müşterilerine kendi işletmelerinde alışveriş olanağı sunmaktadır. Sisteme katılan tarafların sayısına göre, kredi kartı sistemlerini iki raflı, üç taraflı ve karma sistem olmak üzere üç kümede toplamak olanaklıdır. A. İKİ TARAFLI SİSTEM İki taraflı sistemin en belirgin özelliği kartı çıkaran ile malı satan tacirin özdeş olmasıdır. Diğer bir deyimle, kartı çıkaran kuruluşun müşterilerine kredi kartı vererek, onlara kendilerine ait işyerlerinde nakit ödemeksizin alışveriş olanağı sunması durumunda iki taraflı sistem söz konusu olur. Bu sistemde, hamil, ticari işletme tarafından çıkarılan kredi kartının, işletmeye bağlı işyerlerinden yaptığı alışverişlerde ibraz ederek, nakit ödemeksizin harcama yapabilmektedir. Kredi kartının bu şekilde kullanılmasından sonra, kartı çıkaran kuruluş müşteriye bir hesap belgesi bildirim cetveli göndererek (vererek) borcunu ödemesini istemekte, kart hamili ise bu tutarı, sözleşmede öngörüldüğü şekilde, toplu yada taksitle ödemektedir. Bu sistemde, kart hamili, kredi kartını yalnızca kartı çıkaran kuruluşun işyerleri ve ona bağlı şubelerinde kullanabilir. Bu yüzden kartı çıkaran kuruluşun nakit ödemeksizin alışveriş olanağı sağlamasına ilişkin yükümü, kendisine ait işyerleri dışında geçerli değildir. Örneğin Beymen, Huzur Mağazası kartları vb. Öğretide basit kart, tacir kartı, satıcı kredi kartı, işletmeye özgü kart diye de nitelendirilen bu kartın gerçek anlamda bir kredi kartı sistemi oluşturmadığı açıktır. Çünkü, ticari işletme bu kartı çıkarmaya gerek olmaksızın da müşterisine taksitle mal satabilir. B. ÜÇ TARAFLI SİSTEM Bu sistemde, kart hamili ve mal ya da hizmet sunan ticari işletmenin yanı sıra, sistemin organizasyonunu sağlayan kartı çıkaran bir kurum vardır. Burada, kartı çıkaran kurum,
müşteri tarafından kredi kartıyla yapılan alışveriş bedellerini işyerine ödemeyi yükümlenerek, iki taraflı sistemdeki ödememe rizikosunu üzerine almaktadır. Kart hamili ise, kart aracılığıyla yaptığı harcama tutarlarını, sözleşmede öngörülen biçimde kartı çıkaran kuruma ödemekle yükümlüdür. Üç taraflı sistemde, kartı çıkaran kurum, bir yandan, mal ya da hizmet sunan ticari işletmelerle üyelik sözleşmesi imzalayarak, onların kredi kartıyla yapılacak harcamalarda nakit ödeme sisteminden vazgeçmelerini sağlamakta, öte yandan, kredi kartı sözleşmesi imzaladığı kişilere kart vermek suretiyle nakit ödemeksizin alışveriş olanağı sunmaktadır. Buna göre, müşteri kurumdan aldığı kartı belirtilen işyerlerinde yaptığı alışverişlerde ibraz ederek, nakit ödemekten kurtulmaktadır. Kendisine kart ibraz edilen işyeri, kart hamiline imzalattırdığı harcama belgesiyle kartı çıkaran kuruma başvurarak, alışveriş tutarını tahsil eder. Kartı çıkaran kurum ise, kart hamiline aylık hesap belgesi göndererek harcama tutarının ödenmesini sağlar. Bazı durumlarda, üç taraflı sisteme bir dördüncü taraf daha katılabilmektedir. Ülkemizde olduğu üzere, bankalar, bizzat kredi kartı çıkarmak yerine, uluslararası kredi kartı şirketleriyle (Visa, Mastercard gibi) lisans sözleşmesi imzalayarak, onlar tarafından çıkarılan kredi kartlarını müşterilerine sunma yoluna başvurmaktadır. Genişletilmiş üç taraflı sistem olacak da anılan bu sistem, Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'de büyük ölçüde uygulama olanağı bulmuştur. Burada özellikle bankalar tarafından çıkarılan kredi kartlarının özelliğine değinmek gerekir. Örneğin, ülkemizde de geçerli olan Visa kartının üzerinde Visa ambleminin yanı sıra, bu kartı çıkaran bankanın, diyelim Yapı Kredi Bankası A.Ş., Garanti Bankası A.Ş. ya da Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. nin ticaret unvanı da yer alır. Banka, daha önce imzalamış bulunduğu bir lisans sözleşmesi uyarınca kredi kartı sistemini oluşturan kurumdan, bulunduğu ülkede bu kartı çıkarıp pazarlamak yetkisi almıştır. Türkiye'de Visa açısından olduğu gibi, eğer bir kart değişik birkaç banka tarafından çıkarılabiliyorsa, her banka bir yandan kendisince, öte yandan da başka bankalar tarafından çıkarılan aynı kartla (banka amblemli Visa kartı) yapılan alışverişlere ilişkin harcama belgelerini üye işyerine ödemek zorundadır. Buna karşılık, hamil kartını bir başka bankadan almışsa, bu kez sözü edilen banka sisteminin 4.ncü bir tarafı olarak karşımıza çıkar. İşte harcama belgesini ödeyen banka bu durumda ödediği tutarı, ancak, aynı kartı çıkaran diğer bankadan isteyebilir. Çünkü kart hamili ile kendisi arasında hiç bir hukuki bağ özellikle sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Kredi kartı ilişkisinde bankaların birbirlerinden olan alacaklarının takas işlemini yapmak üzere 24 Ağustos 1990 tarihinde Bankalar arası Kart Merkezi A.Ş. kurulmuştur. BKM her ne kadar bir anonim ortaklık olarak kurulmuşsa da, gerek kendi pay sahiplerine gerek pay sahibi sıfatını taşımamakla birlikte "üyeliğe" kabul edilen diğer banka ve kredi kartı kurumlarına çeşitli hizmetler 1sunmakta ve doğal olarak bunlardan gelir sağlamaktadır. C. KARMA SİSTEM Karma sistemin en belirgin özelliği, kredi kartının mal ya da hizmet sunan ticari işletmeler tarafından çıkarıldığı halde, kartı çıkaran kuruluşun, yanı sıra diğer işletmelerde de kullanılabilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, karma sistem; hem iki taraflı sisteme, hem de üç Anılan kurumun sunduğu hizmetler, altyapı olanakları sağlamak, yurtiçi takas ve hesaplaşma sistemi kurmak, yurtiçi birleşik uyarı listesi yayımlamak, swich sistemi oluşturmak ve eğitim ve güvenlik hizmetleri sunmak olmak üzere beş ana kümede toplanabilir. 1
taraflı sisteme ilişkin unsurları taşımaktadır. Şöyle ki, ticari işletmenin kart verdiği müşterisine kendisine ait işyerlerinden nakit ödemeksizin alışveriş olanağı sağlaması iki taraflı sistemi anımsatmakta, buna karşılık, ticari işletmenin başka kuruluş tarafından çıkarılmış olan kredi kartını üye işyeri sıfatıyla kabul etmesi ise üç taraflı sisteme benzemektedir. Ancak, kredi kartının, kartı çıkaran kuruluş dışında başka işletmelerde kullanılabilmesi iki taraflı sisteme aykırılık oluştururken, kartı çıkaran kuruluşun kart hamillerine mal ya da hizmet sunması da üç taraflı sistemin yapısına ters düşmektedir. Karma sisteme dayalı kredi kartları ya aynı bölgede ya da aynı branşta kullanılabilen kartlardır. Bunun en klasik örneğini Universal Air Travel Plan (UATP) tarafından çıkarılan Air Travel Card oluşturur.
ASGARİ ÜCRETİN ASGARİ SONUÇLARI Masis YONTAN Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Asgari ya da en az ücret bilindiği gibi İş Kanunu'na tabi olarak çalıştırılan personellere verilecek ücretin brüt olarak en az tutarıdır. Çoğunlukla azami yada en çok ücretli "ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU" tarafından belirlenen "ASGARİ ÜCRET" tutarı 31 Temmuz 1997 tarih ve 23065 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak 1 Ağustos 1997 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Bilindiği gibi 1475 Sayılı İş Kanunu' nun 33. maddesi gereğince bir işverene hizmet akdi ile çalışan ve İş Kanunu kapsamına giren tüm çalışanların asgari ücretini belirleme görevi "ASGARI ÜCRET TESPİT KOMİSYONU" na verilmiştir. Komisyon ücreti belirlerken yurt genelinde besin içi ve besin dışı harcamaların dışında diğer tüm harcamaları da kapsayan, asgari ihtiyaçlar için yeterli bir satın alma gücünü öngörür. Ne var ki bu yeterli satın alma gücü her yönü ile sağlıklı, yeterli ve insana insan olma hazzını yaşatan bir satın alma gücünden çok çalışanın, üretim faaliyetine devam etmesine yetecek, onu kıt kanaat geçindirebilecek satın alma gücünden başka bir şey değildir. Bu neden ile olmalı ki, Komisyon karar gerekçesinde şu maddelere yer vermiştir. 1- Asgari ücret pazarlık ücreti değildir. Çalışanın geçimini sağlayacak, kanun ve yönetmeliklere uygun bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücrettir. 2- Asgari ücret uzun dönemde ekonomik ve sosyal şartların iyileşmesine yardımcı adil gelir dağılımını sağlayıcı olacaktır. 3- Asgari ücret iller itibariyle malların perakende fiyat farklılıklarını gerçek olarak tespit etmek, bunların asgari ücrete yansımasını sağlamak suretiyle ülke çapında tek ücret olarak tespit edilmiştir. Komisyon asgari ücreti ekonomik ve sosyal şartların iyileşmesine yardımcı ve adil bir gelir dağılımı sağlayacak bir anlayışın sonucu olarak; 1- 1 Ağustos 1997 - 31 Temmuz 1998 tarihleri arasında, 16 yaşını doldurmamış çalışanların bir günlük normal çalışma karşılığı brüt ücretini 997.500-TL., net ücretinin (on kişiden az ücretli çalıştırılan işyerleri için) 638.600-TL. bir aylık brüt ücretini 29.925.000-TL. net ücretini 19.157.985-TL. 16 yaşını doldurmuş çalışanların bir günlük çalışma karşılığı brüt ücretini 1.181.250-TL., net ücretinin (On kişiden az ücretli çalıştırılan işyerleri için) 782.486-TL: bir aylık brüt ücretini 35.437.500-TL. net ücreti 23.474.588-TL. olarak tespit etmiştir. 2- Komisyon asgari ücret sorununu 31 Aralık 1998 tarihine kadar karara bağlayarak; 1 Ağustos 1998 - 31 Aralık 1998 tarihleri arasında, 16 yaşını doldurmamış çalışanların bir günlük normal çalışma karşılığı brüt 1.355.475-TL., aylık 40.664.250-TL. 16 yaşını doldurmuş çalışanların bir günlük normal çalışma karşılığı brüt 1.594.650-TL., aylık 47.839.500-TL. olarak tespit etmiştir. Bilindiği gibi asgari ücret 31 Temmuz 1997 tarihine kadar,
16 yaşını doldurmamış olanlar için normal bir günlük çalışma karşılığı için brüt 480.000TL. net 307.296-TL. (On ve daha az ücretli çalıştırılan iş yerleri için), aylık brüt 14.400.000TL. net 9.218.880-TL. 16 Yaşını doldurmuş olanlar için ise günlük brüt 567.000-TL. 389.243-TL. aylık brüt 17.010.000-TL. net 11.667.302-TL. olarak uygulanmakta idi. Asgari ücret yeni tutarları ile 16 yaşını doldurmamışlar için gerek ve gerek brüt olarak % 107.8, 16 yaşını doldurmuş olanlar için ise net % 101.1, brüt % 108.3 oranında arttırılmıştır. Oysa asgari ücret artışından dolayı gelir vergisi kesintisinde % 138, S. Sigorta Prim kesintisinde ise % 108.3 oranında artış meydana gelmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine dayanılarak Türk İş Teşkilatlandırma Bürosu tarafından yapılan çalışmalara göre ülkemizde toplam 4.215.375 işçi bulunduğu ve bunun 2.774.622 sinin sendikalı, kalan 1.440.753 ünün ise sendikasız olduğu tespit edilmiştir. Sendikalı işçilerin dağılımında ise özellikle kamu kesiminde öngörülmüş olan Türk İş 2.048.000 kişi ile en çok, 335.000 kişi ile Hak İş ve 291.000 kişi ile DİSK işçi konfederasyonları olarak başı çekerken, şanların 30.000'inin bağımsız sendikalara, 70.000'i ise işkolu barajını aşamayan sendikalara üye olduğu görülmektedir. 1996 yılı ile ilgili olarak Petrol-İş sendikası tarafından yayınlanan raporda 86.807 iş kazasında toplam 1.492 işçinin yaşamını yitirdiği tespit edilmiştir. Evet ülkemizde bir milyon civarında çalışanın yanında üç milyon civarındaki gelir vergisi mükellefini de yakından ilgilendiren asgari ücret 1 Ağustos' tan itibaren yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Asgari ücretin belirleniş yöntemine, Komisyon gerekçesinde yer alan ilkelerin doğruluk ya da yanlışlığı elbette herkese göre farklı değerlendirilebilir. Ne var ki asgari ücretin asgari olduğu, pazarlık ücreti olmadığı gerçeği yanında, işçinin geçimini sağlamaya yetmeyeceği gerçeğini de taşımaktadır. Asgari ücretin kanun ve yönetmeliklere uygun bilimsel, objektif yöntemlere göre tespit edildiği belirtilmiş olmasına rağmen kanun ve yönetmeliklerin günümüz koşullarına uygun çağdaş, insan hak ve özgürlüklerine uygun kanun ve yönetmeliklerden mi, yoksa var olan ve içerikleri itibari ile tartışılan kanun ve yönetmeliklere mi uygun olduğu doğrusu tartışmalıdır. Gene gerekçede bilimsel ve objektif yöntemlerden söz edilmiş olmasına rağmen bilimin ve objektifliğin niteliği belirtilmediğinden, bunun gerçek yaşamda geçerli pozitif ve tarafsızlıktan ziyade sözde bilimsel, gerçekte ise çok da bilimsel olmayan, çokça taraflı, güvenirliliği tartışılır bir hava sezilmekte. Öyle olmasa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı "Asgari Ücret Tespit Komisyonu" ile aynı bakanlığa bağlı "Sosyal Sigortalar Kurumu" farklı asgari taban ücretler uygularlar mıydı? Bilindiği gibi 11 Temmuz 1997 tarih ve 23046 sayılı R. Gazetede yayımlanan 7 Tem tarih ve 97/9572 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri uyarınca 1 Temmuz 1997 tarihinden itibaren alınacak sigorta prim hesaplanmasına esas alınacak asgari alt sınır günlük 1.231.371-TL. aylık 36.941.130-TL. üst sınır olarak da günlük 2.074.909-TL. aylık 62.247.270-TL. olarak tespit edilmiştir. Bu uygulama ile Sosyal Sigortalar Kurumu kendini memur maaş kat sayısına bağlayıp asgari ücreti tamamen devre dışı bırakmıştır. Devlet memurları dışında, kamu ve özel sektörde çalışanların sosyal güvenlik kurumu olan Sosyal Sigortalar Kurumu' nun alacağı prim hesabına devletin kendi
çalışanlarına verdiği ücreti baz alması, asgari ücreti hep göz ardı etmesi kendi kuruluş amacı ile pek uygun olmamalı. Bu neden ile Sosyal Sigortalar Kurumu alacağı prim hesaplamasında asgari ücret ya da gerçek ücreti baz alması en doğru uygulama olacaktır. Temmuz ayında geçerli asgari ücret brüt olarak 16 yaşını doldurmamış olanlar için 14.400.000-TL. 16 yaşını doldurmuş olanlar için ise 17.010.000-TL, 1 Ağustos' tan itibaren 16 yaşını doldurmamış olanlar için asgari ücret brüt olarak 29.925.000-TL. 16 yaşını doldurmuş olanlar için ise 35.437.500-TL. olarak tespit edilmiş olmasına rağmen Sosyal Sigorta priminin kesileceği asgari taban tutarı 36.941.130-TL. olarak belirlenmiştir. İşin bir başka yönü her kat sayı artışında Sigorta taban ve tavan tutarları artmakta ve asgari ücret ile olan fark büyümekte ve alınmayan, verilmeyen bir ücret ten alınmış ya da verilmiş gibi varsayımlarla prim kesintileri yapılmaktadır. Her ne kadar aradaki farka ait primlerin işçi ve işveren paylarının tamamı işveren tarafından hesaplanıp ödenmekte ise de uygulama kendi mantığına ters, çalışma ve ekonomik yaşamda olumsuz gelişmelere neden olmaktadır. Hiç tartışmasız en olumsuz yönü uzun dönemde işçi çıkartmaları ve ekonomide fiyat artışları olacaktır. Burada asgari ücretin yeterliliği ya da yetersizliği üzerinde durmuyoruz çünkü biliyoruz ki bu ücret besin içi ve besin dışı gereksinmeler bir yana varoşlarda bile ev kirasına yetmemekte. Evet asgari ücret yalnız ücretlileri değil yaklaşık 3 milyon civarında vergi mükellefini de yakından ilgilendirmektedir. Nasıl mı? İşte hayat standardı esası, her yıl beyan edilecek asgari gelir vergisi matrahları asgari ücret esasına bağlandığından (GVK.mük.ll6.md.) 1998 yılı Mart ayında beyan edilecek 1997 yılı kazançları ile ilgili olarak Bilanço esasına göre defter tutanlar yıllık asgari ücret tutarının 3.1 katı karşılığı 1.318.200.000-TL. Serbest Meslek erbabı için 2.8 katı karşılığı 1.190.700.000TL. işletme defteri tutanlar için ise 1.8 katı karşı 765.400.000-TL. tutarında vergi matrahı beyan etmek zorundadırlar. Tutarlar büyük şehir belediye sınırları içinde faaliyet gösteren mükellefler için % 25 fazlası ile uygulanacaktır. Efendim tanrı şahidim olsun ki ben bu sene bu kadar kazanç sağlamadım, ya da zarar ettim demenin hiçbir yararı yoktur. Kime ne! kazansaydınız efendim. Şöyle bir düşünelim ve yaşamın ne kadar ince bir sanat olduğunu görmeye çalışalım. İstanbul’da işletme hesabı esasına göre defter tutan herhangi bir esnaf en az 956.750.000TL. (765.000.000 + % 25) vergi matrahı beyan edip bunun için 262.025.000-TL. Gelir Vergisi ile bunun % 10'u tutarında 26.202.000-TL. Fon ödeyecektir. İstanbul'da herhangi bir Serbest Meslek erbabı en az (1.190.700. TL. + % 25) 1.488.375.000-TL. Gelir Vergisi matrahı beyan edip bunun için 445.931.000-TL. Gelir Vergisi ile 44.593.000-TL. Fon ödeyecektir. Gene İstanbul'da faaliyette bulunan ve Bilanço esasına göre defter tutan herhangi bir mükellef en az 1.647.750.000-TL. ( 1.318.200.000-TL + % 25) Gelir vergisi matrahı beyan edip bunun için 501.712.000-TL. tutarında Gelir Vergisi ile 50.171.000-TL. tutarında Fon ödeyecektir. Asgari ücret arttı oh ne güzel, asgari ücrete bağlı olarak vergi gelirimiz de arttı eh bütçe açıklarını azaltıyoruz ancak bu da yetmez, ne yapalım? ne yapalım ı var mı efendim! cezalara da zam yapalım. Ne de olsa cezalandırma atalarımızdan yadigar değil mi? Emanete hıyanet, yadigara vefasızlık edilmez. 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu uygulayacağı para cezalarını asgari ücrete bağladığından asgari ücret ile birlikte 1 Ağustos 1997 tarihinden itibaren uygulanacak para
cezaları da artmış bulunmaktadır. Şimdi burada söylenebilir ki bu ne lahana turşusu bu ne perhiz. Sigorta priminin hesaplamasında Kurumun belirlediği asgari tutar, idari para cezalarında da ise asgari ücret tabanı esas alınıyor. Aynı Kurum kendi işlemlerinde nasıl oluyor da böyle farklı ve çelişkili bir uygulama içinde olabiliyor. Olur efendim olur burası Türkiye. İDARİ PARA CEZALARI 1- İşyeri bildirgesinin yasal süresi içinde Kuruma verilmemesi (asgari ücretin 3 katı) 106.312.500-TL. 2- Sigortalı işe giriş bildirgesinin süresi içinde verilmemesi (asgari ücretin 1 katı) 35.437.500-TL. 3- Aylık, dört aylık, S. Güvenlik ve Destek primi bordrolarının Kuruma verilmemesi (asgari ücretin 2 katı) 70.875.000-TL. 4- İşyeri kayıtlarının ibraz edilmemesi veya ibraz edilen kayıtların geçersizliğinin saptanması halinde: a- Bilanço esasına göre defter tutanlara
425.250.000-TL.
b- Bilanço esası dışında defter tutanlara
212.625.000-TL.
c- Defter tutmakla yükümlü olmayanlara
70.875.000-TL.
İŞYERİ KAPATMA CEZASI Vergi Usul Kanunu'nun 354. maddesinde işyeri kapatma cezası 358 ile 363 maddeleri arasında yer alan maddelerde ise Vergi Kanunlarının uygulanmasında ceza mahkemelerince yargılanacak suçlar ve cezalar hükme bağlanmıştır. 4008 Sayılı Kanun'un 18. maddesiyle Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 354. maddesi ile 6.7.1994 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Maliye Bakanlığı işyeri kapatma cezasını, cezaya muhatap olma sayısına göre 3, 5, 7 gün olarak belirlemiştir. Bu madde ile haklarında işyeri kapatma kararı verilen mükelleflerin işyerlerinin kapatılmasından önce yazılı olarak talepte bulunmaları halinde, işyeri kapatma cezasının para cezasına çevrilmesi mümkündür. İşyeri kapatma cezasının paraya çevrilmesi bir takvim yılı içinde yalnızca bir defa uygulanabilir. Para cezasının hesaplama şekli ise, mükellefin bir önceki takvim yılına ilişkin olarak gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan ettiği istisnaların düşülmesinden önceki kazancın % 5'i olarak hesaplanacaktır. Ancak bu şekilde hesaplanacak para cezası tutarı kapatma kararına ilişkin yazının mükellefe tebliğ edildiği tarihte yürürlükte bulunan 16 yaşını doldurmuş işçiler için belirlenen asgari ücretin bir yıllık brüt tutarından az olmayacaktır. Bu tutar 1 Ağustos 1997 tarihinden itibaren en az 425.250.000-TL. olarak uygulanacaktır. Ayrıca hesaplanan bu paranın yazının tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi şarttır. Hukuk literatüründe “Ceza"dan beklenen faydalar elbette vardır. Bunlar ıslah edici, caydırıcı, yapılan edimin karşılığı gibi öğeler olabilmektedir. Ne var ki "İDARİ PARA CEZALARI" olsun "İŞYERİ KAPATMA CEZALARI" olsun mükellefi ıslah eden, eğiten, caydıran bir yapıdan çok mükellefi ezen ve ödenemez bir zulüm müessesesi halini almış bulun- maktadır. Asgari ücrete yapılan artışın hemen ardından yapılan zamlar yapılan ücret artışını fazlası ile almaya başlamıştır. Kısa ya da uzun vadede olsun asgari ücret uygulaması hiç bir zaman gelir
dağılımında adil bir ortam yaratmamıştır yaratmayacaktır da. Bu nedenle asgari ücret uygulamaları hayatın her alanında zaman içinde kaldırılmalıdır. Ücret iki tarafın veya tarafların bir hizmet karşılığı anlaştıkları bir bedeldir. Bunun ise en iyi yolu tüm çalışanların öncelikli ve zorunlu olarak örgütlenmeleridir. Örgütlülük hareketinin gelişmesi hem ekonomiye canlılık ve hareket getirecek hem de, Gelir İdaresi ile Sosyal Sigorta Kurumunun gelirlerinde gerçek bir artış sağlayacaktır. Elbette bunun yanında ülkenin sosyal ve demokratik yaşamına katkı ve denge sağlayacaktır. Asgari ücret artışı ile birlikte gelir vergisi mükelleflerini canından bezdiren bir nevi salma vergi olan Hayat Standardı esasını ve buna bağlı vergi ve fonları iki kat arttırmış, özellikle varoşlardaki ticari, zirai ile serbest meslek mensuplarını daha da çok sıkıntıya düşürecektir. Bu neden ile belge düzenini oturtmak, yersiz, yararsız defter, bildirge ve beyannameleri kaldırmak, piyasa denetimini sağlamak suretiyle gerçek gelirler üzerinde vergi alınmalı fonlar ise en kısa sürede kaldırılmalıdır. Bu anlamda gelir idaresi personeli yararsız işlerle uğraşmayı bırakıp eğitim ve denetime ağırlık vermeli. Katma Değer Vergisi de dahil tüm vergi oranları düşürülmeli, idari para cezaları ile işyeri kapatma cezaları uygulanabilir ve tahsil edilebilir bir hale getirilmeli, bu anlamda asgari ücret ile bağlantıları tamamen kesilmelidir. Gelir İdaresi denetimi sağlamalı ancak hep de vergi mükellefleri üstüne gitmemeli, mükelleflerin dışında yaşamları boyunca yolları vergi dairesine düşmemiş hiç vergi ödememiş ama her gün medyada, toplumda boy gösteren sayın ve saygın insanlardan da vergi almanın yollarını bulmalı. Toplumumuzda belli kişi, kesim ve zümrelere hep ayrıcalıklar tanınmıştır. Dün de tanınmıştı, bugün de, kim bilir belki yarın da tanınacaktır. Her ne kadar tüm toplum bireyleri yasalar karşısında eşit olarak kabul edilir denilmekte ise de, günlük yaşamda bunun böyle olmadığı gerçeğini sağır sultanlar bile bilmektedir. Vergi, kamu harcamalarını karşılamak üzere karşılıksız ve zorunlu olarak yurttaşlardan alınan para veya paraya eşdeğer kıymetlerdir. Bu anlamda asgari ücretli vergi ödeme gücüne sahip olarak kabul ediliyorsa, o her gün boy gösterip de hiç vergi vermeyenlerin de gücü vardır ve onlardan da güçleri ve varlıkları oranında alınmalıdır. Bu konuda hiç bir kişiye, kesime ve zümreye ayrıcalık tanınmamalıdır. Vergi almak, vergi toplamak bilgi ister, beceri ister, sabır ister, ancak toplanan vergileri tüm toplum yararına kullanmak daha çok bilgi, beceri ve sabır yanında şeffaflık da ister. Bu anlamda ilgili tüm kurum ve kuruluşlar belli dönem aralıkları ile topluma hesap vermeli, toplumdan alınan tüm vergi ve fonların nereye, nasıl ve hangi amaçlarla kullanıldığının hesabı topluma sunulmalı başta örtülü ödenek olmak üzere toplumun bilgisi dışında hiçbir harcama yapılmamalı. Unutulmamalı ki verenin her zaman hesap sorma hakkı vardır. Çağdaş dünyada yaşayan tüm insanların, kurum ve kuruluşların kendilerine, yaşadıkları topluma ve dünyaya karşı görev, yetki ve sorumlulukları vardır. Bu görev, yetki ve sorumluluk insan sevgisi ile birleştiği gün cezasız, çıkarsız, yalansız çağdaş bir toplum ve çağdaş bir dünyaya kavuşmuş oluruz. Karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü dolu bir yaşam dileği ile.
TÜRKİYE'DE İKAMET ETMEYENLERE DÖVİZ KARŞILIĞI SATIŞLARDA KATMA DEĞER VERGİSİ İHRACAT İSTİSNASI
Doğan ŞEN S.M.M.M I- GİRİŞ Doğu bloğu ülkelerinde ve özellikle Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinin dağılması, Çarlık Rusya’sından bugüne kadar gelen idari rejimin ortadan kalkmasına varolan sistemin bir anda yıkılmasına ve yerine yeni sistemlerin kurulmasına yol açmıştır. Kurulan bu sistemler ülke insanlarının yurtdışına açılarak dış dünyayı tanımalarına izin vermiş ve uzun yıllar kapalı bir ekonomi içerisinde yaşayan ülke insanlarının bu dünya ile ekonomik ilişkiler içerisine girmelerine neden olmuştur. Ülkemiz yönünden, ilk başlarda yolcu beraberinde götürülen küçül mallar şeklinde başlayan alışverişler, yerini zamanla büyük çaplı ticari işlemlere bırakmıştır. Kısaca bavul ticareti olarak adlandırabileceğimiz bu ticari işlemler günümüzde ülke ekonomisine önemli boyutlarda girdi sağlayan ve gittikçe büyüyen bir sektör haline gelmiştir. Bugün gıda ve giyim işlemleri başta olmak üzere daha pek çok endüstri kolunda bavul ticaretinin izleri açık bir biçimde görülmeye başlanmıştır. Bavul ticareti, KDVK' nun 11/1-b maddesine göre ihracat istisnası kapsamında değerlendirilmiş, 28 Temmuz 1994 tarih ve 22004 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve halen yürürlükte bulunan 43 seri numaralı KDV Genel Tebliği ile düzenlemeye tabi tutulmuştur. Tebliğde ihracat istisnası verginin satış sırasında tahsil edilip, malın yurtdışına çıkarılışını müteakip alıcıya iade edilmesi şeklinde uygulanmaktadır. O1 Mart 1997 tarih ve 22920 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 61 seri numaralı KDV genel tebliğinde ise uygulanmakta olan ihracat istisnası yeniden düzenlenmiş ve Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı yapılan satışlara ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır. II- 61 SERİ NUMARALI TEBLİĞ İLE GETİRİLEN, TÜRKİYE'DE İKAMET ETMEYEN YOLCULARA DÖVİZ KARŞILIĞI SATIŞLARDA KDV İHRACAT İSTİSNASI UYGULAMASI 61 seri numaralı KDV Genel Tebliği ile Maliye Bakanlığı 3065 sayılı KDVK' nun 11/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı satışlarda KDV ihracat istisnası ile ilgili olarak aşağıda yer alan düzenlemeleri uygulamaya koymuştur. A. İSTİSNA BELGESİNE SAHİP OLMAK İÇİN, SATICILARIN YAPMASI GEREKEN İŞLEMLER VE SATICILARDA ARANAN ŞARTLAR Vergi dairesine başvurarak, "Türkiye'de İkamet Etmeyenlere Döviz Karşılığı Satışlarda Katma Değer Vergisi İhracat İstisna İzin Belgesi" (kısaca istisna belgesi olarak anılacaktır) alan satıcılar, bu tür satışlarını Katma Değer Vergisi tahsil etmeden yapabileceklerdir. Satıcıların istisna belgesine sahip olabilmeleri için aşağıdaki şartlara sahip olmaları gerekir: a. Gerçek usulde Katma Değer Vergisi mükellefi olmak, b. Haklarında sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği veya bilerek kullandığı konusunda rapor yazılmış olmamak. Bu şartları taşıyan mükelleflerin yapacakları başvuru vergi dairesince değerlendirilerek durumu uygun görülenlere İstisna Belgesi verilecektir.
B. ALICILARIN SAHİP OLMASI GEREKEN ŞARTLAR 43 numaralı Tebliğ ile getirilen ve 61 numaralı Tebliğde aynen geçerliliği kabul edilen uygulamaya göre, istisnadan Türkiye'de ikamet etmeyen ve satın aldığı malları yurt dışına götüren, Türk uyruklu veya yabancı uyruklu alıcılar faydalanacaklardır. Bu alıcılarda aranan özellikler şunlardır: a. Türk Uyruklular: T.C. tabiiyetinde bulunan gerçek kişiler Türkiye'de mukim sayıldığından prensip olarak istisnadan faydalanamayacaklardır. Ancak T.C. tabiiyetinde olmakla birlikte, bir yabancı ülkede ikamet etmekte olduklarına dair o ülke resmi makamlarından alınmış ikamet tezkeresi veya bu mahiyette bir belgeye sahip olanlar pasaportları ile birlikte satıcıya ibraz etmeleri halinde söz konusu istisnadan faydalanabileceklerdir. b. Yabancı Uyruklular: Prensip olarak T.C. tabiiyetinde olmayanlar pasaportlarını satıcıya ibraz etmek koşuluyla bu istisnadan faydalanabilirler. Ancak kendilerine Türkiye'de geçici veya daimi ikamet tezkeresi verilmiş yabancı uyruklular istisnadan faydalanamazlar. C. SATIŞ İŞLEMLERİNDE ARANAN ÖZELLİKLER Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığında yapılan satışlarda aşağıdaki şartların mevcudiyeti halinde Katma Değer Vergisi tahsil edilmeden işlem yapılabilir: 1. Yapılan mal satışlarının faturada gösterilen vergisiz bedelleri toplamının 25.000.000 liranın üzerinde olması gerekmektedir. Bu toplama, aynı faturada gösterilen birden fazla mal çeşidine ait bedeller dahildir. 2. Bu kapsamdaki satışlarda şekil ve muhtevası Maliye Bakanlığı ile Gümrük Müsteşarlığı tarafından belirlenen, 61 numaralı Tebliğ ekindeki Özel Faturanın kullanılması gerekmektedir. Özel Fatura 5 nüsha olarak düzenlenecek, 1'inci nüshası alıcıya verilecektir. 2, 3 ve 4'üncü nüshalar malın gümrükten çıkışı sırasında onaylatılacak, 5'inci nüsha ise satıcıda kalacaktır. 3. Satış bedeline ait döviz, bankalara veya Özel Finans Kurumlarına satılacak ve buna ilişkin olarak düzenlenecek döviz alım belgesinin veya noter onaylı örneği, ilgili döneme ait Katma Değer Vergisi beyannamesine eklenecektir. 4. Satın alınan malların satın alma tarihinden itibaren 3 ay içinde Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Gümrük Müsteşarlığınca belirlen gümrük kapılarından yurt dışına çıkarılması ve bu gümrük kapılarında onaylatılan Özel Faturaların çıkış tarihinden itibaren en geç bir ay içinde satıcıya intikal etmiş olması gerekmektedir. D. GÜMRÜKTE YAPILMASI GEREKEN İŞLEMLER Gümrük Müsteşarlığınca belirlenecek gümrük kapılarında gümrük görevlilerinin yanı sıra İl Defterdarlıklarınca görevlendirilecek Vergi Denetmeni veya Maliye Memuru bulunacaktır. İstisna Belgesine sahip mükelleflerce satılan malların, Gümrük Müsteşarlığınca belirlenen kapılarda Maliye Bakanlığı ve Gümrük Müsteşar görevlilerine gösterilmesi ve bu mallara ait Özel Faturanın 2. 3 ve 4'ün nüshalarının her iki görevli tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu şekilde onaylatılan Özel Faturaların 2 nüshası gümrük görevlilerine teslim edilecek. 4'üncü nüshası ise çıkış tarihini izleyen 1 ay içinde satıcıya intikal ettirilecektir. Gümrükte onaylatma işinin satıcılar tarafından yaptırılması esas olmakla birlikte, alıcıların da Özel Faturanın 2, 3 ve 4'üncü nüshaları onaylatıp 4'üncü nüshayı satıcıya intikal ettirmesi mümkündür. Aynı kargo ile yapılan mal göndermelerinde taşıyıcı firma, birden fazla satıcıya ait Özel Faturaları onaylatarak satıcılara intikal ettirebilecektir.
E. KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN YAPILACAK İŞLEMLER İstisna belgesine dayanarak yapılan satışlar, ihracat istisnasına ilişkin esaslar çerçevesinde beyan edilecektir. Buna göre, Türkiye'de ikamet etmeyenlere 1 ay içinde yapılan satışların toplam bedeli, beyannamenin 24. satırına dahil edilecektir. Bu satışlardan en geç beyanname verme süresinin son gününe kadar faturaları gümrükte onaylatılarak satıcılara intikal ettirilenler, bu süre içinde döviz alım belgesi de temin edilmek şartıyla aynı beyannamenin ihracat istisnasına ait 25. satırında gösterilerek Katma Değer Vergisi matrahından indirilecektir. Bu döneme ait beyannameyi gümrükte onaylanan özel faturaların tarih, sıra ve seri numaraları ile tutarlarını ihtiva eden bir listenin yanı sıra bu tutarlara ait döviz alım belgeleri de eklenecektir. Liste, işletme yetkililerince kaşe ve imza tatbiki suretiyle onaylanacaktır. Bu satışların bünyesine giren vergiler, indirimin mümkün olmaması halinde, yazımızın C/4 bölümündeki açıklamalara uyulmak şartıyla genel esaslar çerçevesinde mükellefe nakden veya mahsuben iade edilebilecektir. İade için "İade Hakkı Doğuran İşlemlere ve İhraç Kaydıyla Teslimlere Ait Bildirim"in doldurulması gerekmektedir. Bildirimin 71. satırına, istisna kapsamındaki satışlara ait bedeller, 72. satırına ise bu satışların bünyesine giren vergiler yazılacak, bildirimin diğer satırları bu bilgilere göre doldurulacaktır. F. DÖVİZ ALIM BELGESİ TEMİN EDİLEMEYEN, SATIŞA AİT ONAYLI FATURANIN SATICIYA ULAŞMADIĞI VEYA GEÇ ULAŞTIĞI HALLERDE YAPILACAK İŞLEMLER Türkiye'de ikamet etmeyenlere Özel Fatura düzenlenerek vergi tahsil edilmeden yapılan satışlardan beyanname verme süresi içinde döviz alım belgesi temin edilemeyen ve gümrükte onaylanmış Özel Faturayı intikal etmeyenler hakkında aşağıdaki şekilde işlem yapılacaktır: 1. Bu satışlara ait bedeller, satışın yapıldığı dönem beyannamesinin 24. satırına dahil edilecek, ancak 25. satırda matrahtan düşülmeyecek, böylece üzerlerinden vergi hesaplanacaktır. 2. Bu satışlara ait Özel Faturanın, satırı alma tarihinden itibaren 3 ay içinde Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Gümrük Müsteşarlığınca belirlenecek gümrük kapılarından yurt dışına çıkarılması ve bu gümrük kapılarında onaylatılan Özel Faturaların çıkış tarihinden itibaren en geç bir ay içinde satıcıya intikal etmesi halinde, istisna kapsamında işlem yapılabilecektir. İstisna, onaylı Özel Faturanın satıcıya intikal ettiği dönemde uygulanacaktır. Bu dönem beyannamesinin 54. satırına, onaylı Özel Faturalarda gösterilen her mal için ait oldukları oranlara göre hesaplanacak katma değer vergisi indirimi olarak yazılacaktır. Fatura bedelleri bu dönem beyannamesinin 24 ve 25. satırlarına yazılmayacaktır. Bu kapsamdaki satışlarda iade hakkı, gümrükte onaylanmış Özel Faturanın satıcıya intikal ettiği dönemde doğmaktadır. Bu dönemde beyannameye ekli bildirimin 71. satırına bu kapsamdaki satışların toplam bedeli, 72. satırına ise beyannamenin 54. satırında gösterilen tutar yazılacaktır. Beyannameye bildirim ile birlikte, bu kapsamdaki satışlara ait onaylı Özel Faturaların gösterildiği bir liste eklenecektir. Listenin satıcı firma yetkililerince kaşe vurulmak suretiyle onaylanması gerekmektedir. İade bu yazının H bölümündeki açıklamalara uyulmak şartıyla genel esaslar çerçevesinde yapılacaktır. G. İHRAÇ İŞLEMLER
KAYDIYLA
YAPILACAK
MAL
ALIMLARINDA
YAPILACAK
Türkiye'de ikamet etmeyenlere döviz karşılığı satışlarda "Katma Değer Vergisi İhracat İstisnası İzin Belgesi" alan mükelleflere imalatçılar tarafından yapılacak ihraç kaydıyla teslimlerde, 3065 sayılı Kanunun 11/1- c maddesi kapsamında işlem yapılabilecektir. İhraç kaydıyla teslimlerde tecil-terkin uygulaması ile ilgili olarak bugün uygulanmakta olan sistem,
istisna belgeli satıcılara yapılan ihraç kaydıyla teslimler bakımından da geçerlidir. Ancak,istisna belgeli satışlara ihraç kaydıyla teslimde bulunanların tecil edilen vergilerinin terkin işlemleri için, gümrükte tasdik edilen Özel Fatura nüshasının aslı veya noter yada yeminli mali müşavir tarafından onaylanmış örneği ibraz edilecektir. H. KDV İADE VE TECİL - TERKİN İŞLEMLERİ İstisna belgeli satıcıların Türkiye'de ikamet etmeyenlere yapacakları istisna kapsamındaki teslimlerden doğacak katma değer vergisi iade alacakları, öncelikle mükellefin kendi vergi borçlarına mahsup edilecek, ''... mahsup edilecek vergi olmaması veya iade alacağının tamamını karşılamaması halinde nakden iade yapılabilecektir. İstisna belgeli satıcılara ihraç kaydıyla teslimde bulunanlar lehine doğacak katma değer vergisi iade alacaklarının ise nakden iadesi mümkün değildir. Bu iade alacakları ancak mükelleflerin kendi vergi borçlarına mahsup edilebilecektir. I. 61 NUMARALI TEBLİĞ YÜRÜRLÜĞE GİRDİKTEN SONRA 43 NUMARALI TEBLİĞİN DURUMU 61 numaralı Tebliğ çerçevesinde İstisna Belgesine sahip satıcıların 43. numaralı Katma Değer Vergisi Tebliği çerçevesinde ve bu tebliğ hükümlerine göre vergi tahsil ederek istisna kapsamında satış yapmaları da mümkündür. J. 61 NUMARALI TEBLİĞE UYGUN AÇIKLAYICI ÖRNEK UYGULAMA Türkiye'de İkamet Etmeyenlere Döviz Karşılığı Satışlarda Katma Değer Vergisi İhracat İstisnası İzin Belgesi alan mükellef A 'nın Mart 1991 dönemindeki işlemleri aşağıdadır. (Satışa konu olan mallar % 15'lik KDV 'i oranına tabidir): - Yurtiçi satışlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 150.000.000 - Türkiye'de ikamet etmeyenlere bu Tebliğ uyarınca vergi tahsil edilmeden Özel Fatura ile yapılan satışlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 600.000.000 - Vergi tahsil edilmeyen satışların bünyesine giren (alımı sırasında ödenen) vergiler . . . . . . . . . . . 60.000.000 - Önceki dönemden devreden indirilebilir vergi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24.000.000 - Bu döneme ait indirilebilir vergi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86.000.000
Türkiye'de ikamet etmeyenlere Özel Fatura ile yapılan satışların 500.000.000 liralık kısmına ait onaylı Özel Faturalar ve döviz alım belgeleri 25 Nisan 1997 tarihine kadar temin edilmiştir. Bu satışların bünyesine giren vergi (satışa konu malların alımı sırasında ödenen vergi) 50.000.000 lira olarak hesaplanmaktadır. Bu veriler ışığında mükellef A' nın Mart 1997 dönemine ait Katma Değer Vergisi Beyannamesi şu şekilde düzenlenecektir: 24. satır: Teslim ve Hizmetlerin Karşılığı Teşkil Eden Bedel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 750.000.000 25. satır: İhracat İstisnası. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . (-) 500.000.000 37. satır: Katma Değer Vergisi~Matrahı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 250.000.000 48. satır: Toplam Katma Değer Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37.500.000 50. satır: İndirim Hakkı Tanınan İşlemlere İlişkin Önceki Dönemden Devreden Diğer Katma Değer Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24.000.000 52. satır: İndirim Hakkı Tanınan İşlemlere İlişkin Bu Döneme Ait Diğer Katma Değer Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86.000.000 55. satır: İndirimler Toplamı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110.000.000
57. satır: İndirilemeyen Katma Değer Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
72.500.000
62. satır: Sonraki Döneme Devreden Katma Değer V. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
72.500.000
Mükellef A Mart 1997 dönemi Katma Değer Vergisi Beyannamesi ekinde vereceği "İade Hakkı Doğuran İşlemlere ve İhraç Kaydıyla Teslimlere Ait Bildirim" ise şu şekilde dolduracaktır: İhracat Teslimleri ve Bu Teslimlere İlişkin Hizmetler İle Yurt Dışındaki Müşteriler için Yapılan Hizmetler 71. satır: Teslim ve Hizmet Tutarı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
500.000.000
72. satır: Yüklenilen KDV . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
50.000.000
89. satır: İade Hakkı Doğuran İşlemlere İlişkin Teslim ve Hizmet Tutarı . . . . . . . . . . . . . . . 500.000.000 90. satır: İade Hakkı Doğuran İşlemlere İlişkin Yüklenilen Toplam Katma Değer Vergisi
50.000.000
91. satır: İade Hakkı Doğuran İşlemler Nedeniyle Yüklenilen Vergilerden İade Olunacak KDV . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50.000.000 93. satır: İadesi Gereken Katma Değer Vergisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50.000.000
Mart 1997 döneminde Türkiye'de ikamet etmeyenlere Özel Fatura ile yapılan ve 25 Nisan 1997 tarihine kadar döviz alım belgesi ile onaylı Özel Faturaları temin edilmeyen 100.000.000 liralık satış bu dönemde istisna kapsamına dahil edilmemiştir. Bu satışlara ait Özel Faturaların Mayıs ayı içerisinde gümrükte onaylanıp satıcıya intikal etmesi halinde, Mayıs 1997 dönem beyannamesinin 54. satırına (54. satır: Türkiye'de İkamet Etmeyen Yolcular İle Diplomatik İstisna Kapsamına Giren Alıcılara Bu Dönemde İade Olunan Katma Değer Vergisi) 15.000.000 lira (Mart 1997 istisna kapsamına alınmayıp normal satış olarak kabul edilen kısma ait KDV), İade Hakkı Doğuran İşlemler ve İhraç Kaydıyla Teslimlere Ait Bildirimin 71. satırına 100.000.000 lira, 72. satırına 15.000.000 lira yazılacaktır. Beyannamenin 24. ve 25. satırlarına bu satışlar dahil edilmeyecektir. III. SONUÇ Küçük alışverişler halinde başlayan bavul ticareti günümüzde büyük bir sektör haline gelmiştir. İlk başlarda kayıt dışı kalan bu işlemler zaman içerisinde büyük ticari işlemlere dönüşmüş ve Maliye Bakanlığı bu sektörün büyümesini de göz önüne alarak 61 seri numaralı Tebliği yayınlamış bulunmaktadır. Tebliğ bugüne kadar yayınlananların aksine alıcı ve satıcı yönünden birtakım özendirici yöntem ve işlemleri kapsamakta olup bu ticareti geliştirici yönde etki yapabilecek, ülkemiz ekonomisi üzerinde faydalı olabilecek niteliktedir. IV.YARARLANILAN KAYNAKLAR 1. 28 Temmuz 1994 tarih 22004 numaralı Resmi Gazetede yayınlanan 43 seri numaralı KDV Genel Tebliği, 2. 01 Mart 1997 tarih 22920 numaralı Resmi Gazetede yayınlanan 61 seri numaralı KDV Genel Tebliği, 3. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu.
HATIR ÇEKLERİ VE MUHASEBESİ M. Vefa TOROSLU S.M. 1. GENEL OLARAK ÇEK Çek,ödeme emri içeren emre yazılı bir senettir. Türk Ticaret Kanunu çeki tarif etmemiş sadece çekte bulunması gereken unsurları saymıştır. T.T.K. na göre çekte bulunması gereken unsurlar şunlardır; -Çek kelimesi veya senet Türkçe den başka bir dilde yazılmış ise de çek karşılığı olarak kullanılan kelime. -Kayıtsız ve şartsız belli bir bedelin ödenmesi emri -Ödeyecek kimsenin (Muhatabın) adı ve soyadı -Ödeme yeri. -Keşide günü ve yeri. -Çeki düzenleyen kimsenin (Keşidecinin) imzası. Çek' de üç taraf bulunmaktadır; a) Keşideci: Çeki düzenleyen kimse b)Hamil:Çek muhteviyatı kendisine ödenecek olan kimse c)Muhatap:Çek muhteviyatını ödeyecek olan kimse. Türkiye’de ödenecek olan çeklerde muhatap olarak ancak bir banka gösterilebilir. Çekte, bono ve poliçede olduğu gibi bir vade yoktur. Çek görüldüğünde ödenir. Yani çek bir kredi aracı değil ödeme aracıdır. Türk hukuk sisteminde “vadeli çek” şeklinde bir kavram bulunmamaktadır. T.T.K.’nun 707. maddesine göre; "Çek görüldüğünde ödenir. Bana aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir. Keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan bir çek ibraz günü ödenir." Bütün bunlara rağmen uygulamada vadeli çeklerin, alacaklı yönü senede göre daha sağlam, borçlu yönünden ise damga vergisi gerektirmediği için yoğun bir şekilde kullanıldığı da bir gerçektir. Vadeli T.T.K.nun belirlediği anlamda çek olmamakla birlikte belli bir borcu ve alacağı temsil eden senet niteliğinde belgedir. 2. HATIR ÇEKİ Hatır çeki, ticari bir işlem karşılığı olmaksızın düzenlenmiş çeklerdir. Hatır çekleri genellikle vadeli olarak düzenlenir. Bu tür çeklerde keşideci durumunda olan kişi, gerçekte borçlu değildir fakat borçlu görünmeyi kabul etmiştir. Hatır çeklerinde önemli bir konu çeki keşide edenin taşımış olduğu risktir. Bunun için hatır çekleri genellikle çift yönlü olarak düzenlenir. Yani iki firma, karşılıklı olarak hatır çeki düzenlemek suretiyle birbirlerine karşı hem alacaklı, hem de borçlu duruma geçerler. Böylece risk karşılıklı olarak dengelenmiş olur. Hatır çeki, veren firma yerine daha çok alan firma için bir anlam ifade etmektedir. Hatır çekleri genellikle bankalara teminata verilerek karşılığında kredi kullanılmaktadır. Bunun dışında çeşitli nedenlerle teminat ve ciro etmek amacıyla da kullanılmaktadır.
3. HATIR ÇEKİNİN MUHASEBESİ 3.1. Hatır Çeki İle İlgili Hesaplar Tekdüzen Hesap Planı çerçevesinde hatır çekleri ile ilgili hesaplar şunlardır: 3.1.1 101 Alınan Çekler Bu hesap gerçek ve tüzel kişiler tarafından işletmeye verilmiş olup, henüz tahsil için bankaya verilmemiş veya ciro edilmemiş olan çeklerin izlenmesini sağlar. Alınan çeklerin yazılı değerleri ile borç, bankadan tahsil veya ciro edildiğinde alacak kaydedilir. 3.1.2 102 Bankalar Bu hesap işletmece yurtiçi ve yurtdışı banka ve benzeri finans kurumlarına yatırılan ve çekilen paraların izlenmesini kapsar. Bankalara para olarak veya hesaben yatırılan değerler borç, çekilen tutarlar ile üçüncü kişilerce tahsil edildiği anlaşılan çek ve ödeme emirleri alacak kaydedilir. 3.1.3 136 Diğer Çeşitli Alacaklar Ticari olmayıp diğer alacaklar grubundaki hesaplardan herhangi birine dahil edilmeyen alacakların izlendiği hesaptır. İşletme lehine doğan alacaklar bu hesaba borç, tahsilatlar alacak kaydedilir. 3.1.4 336 Diğer Çeşitli Borçlar Ticari olmayıp diğer borçlar grubundaki hesaplardan hiçbirinin kapsamına alınamayan çeşitli borçların izlendiği hesaptır. Bu hesaba borcun doğması halinde alacak, ödenmesi halinde ise borç kaydedilir. 3.2 Hatır Çeki İle İlgili Muhasebe Kayıtları 3.2.1 Hatır Çekinin Verilmesi / 136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 136.09 Hatır Çekinden Alacaklar 336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 336.09 Hatır Çekinden Borçlar Hatır Çeki Verilmesi / Firmaya vadeli hatır çeki verildiği zaman, verilen çek tutarı kadar 136 nolu hesap borçlandırılır. Karşılığında 336 nolu hesap aynı tutar kadar alacaklandırılır. / 336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 336.09 Hatır Çekinden Borçlar 136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 136.09 Hatır Çekinden Alacaklar Hatır Çekinin Ödenmesi / Verilen hatır çeki ödendiği zaman veya verilen firmadan geri alındığı zaman 336 nolu hesap çek tutarı kadar borçlandırılır, karşılığında 136 no.lu hesap aynı tutar kadar alacaklandırılır.
3.2.2 Hatır Çekinin Alınması / 101 ALINAN ÇEKLER 101.01 Portföydeki Çekler 336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 336.09 Hatır Çekinden Borçlar Hatır Çeki Alınması / Hatır çeki alındığı zaman 101 nolu hesap çek tutarı kadar borçlandırılır, karşılığında 336 no.lu hesap aynı tutarda alacaklandırılır. / 336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 336.09 Hatır Çekinden Borçlar 100 KASA 102 BANKALAR Hatır Çekinin Ödenmesi / Alınan hatır çeki ödendiği zaman, 336 nolu hesap çek tutarı kadar borçlandırılır, karşılığında 100 veya 102 nolu hesaplar aynı tutarda alacaklandırılır.