ODALAR BİRLİĞİ'NCE YAPILMASI ZORUNLU OLAN OLAĞANÜSTÜ SEÇİMLİ GENEL KURUL ÜZERİNE Birlik yönetim kurulunuzun "Anadolu Odaları"tanımlamasını yapmakla bölgecilik yaptığını düşünüyoruz. Sizin Anadolu Odası dediklerinizin mesleki ve demokratik haklarına, en az sizler kadar saygı duyuyor ve sahip çıkıyoruz. Sizden farkımız, onlara "Odalarımız" diyoruz.
Yahya ARIKAN İ.S.M.M.M.O. Başkanı
Seçmek, seçilmek veya seçimli bir genel kurul istemek, sadece delegenin değil her meslek mensubunun en demokratik haklarından biridir. Bu hak delegeler açısından yasamızla da kayıt altına alınmıştır. Önce demokratik, sonra yasal haklarını kullanmaya kalkışan insanların isteklerinin "hiçbir sahifede noter tasdiki yoktur" gerekçesiyle görmezden gelinmeye çalışılması, objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz. Kaldı ki, ne yasalarda ve ne de teamülde bu tür taleplerin noter kanalıyla yapılacağına dair en ufak bir hüküm veya örnek yoktur. Bu gerekçe, ne acıdır ki, demokratik hakkını kullanan insanları sahtecilikle suçlamaktan başka bir sonuç doğurmamaktadır. Aynen belirttiğimiz gibi, seçimli genel kurul isteğine ilişkin imzalar genel kurul esnasında toplanmıştır; sizin meslek namusuna uygun olarak hesap veremediğiniz genel kurulda, birlik yönetim kurulunun meslek adına da bir şeyler yapamayacağı kanaatine varıldıktan sonra toplanmıştır o imzalar. "Bu imzaların. genel kurul divanına hemen verilip bir karara bağlanması imkanı varken" diyorsunuz. Aslında bu gerekçeye sizin de inanmadığınızı biliyoruz. Çünkü genel kurul gündemi açılıştan sonra "kilitlenmişti". Yani gündem artık değiştirilemezdi. Kaldı ki arkasına saklanmaya çalıştığınız genel kurulun sayın divanı, deklarasyonumuzun okunmasından sonra, yeterlik oylamasına dahi gerek görmeden, genel kurulu kapatmıştır. Sonra üst örgütümüz olan birlik yönetim kurulunuzun "Anadolu Odaları" tanımlamasını yapmakla bölgecilik yaptığını düşünüyoruz. Sizin Anadolu Odası dediklerinizin mesleki ve demokratik haklarına, en az sizler kadar saygı duyuyor ve sahip çıkıyoruz. Sizden farkımız, onlara "Odalarımız" diyoruz. 14.10.1991/2712 sayılı yazınızda duygu sömürüsü yapmaktasınız; gerçekçi ve samimi değilsiniz. Eğer samimi olsaydınız, 2.9.1991 günü verilen 329 imzalı seçimli genel kuru.l istemini gündeme alınır, oylatır ve reddini sağlayarak endişe duyduğunuzu belirttiğiniz "Olumsuz geleneklerin" başlamasını önlerdiniz.
Bunu yerine ne mi yaptınız? 329 özgür ve demokratik imzayı yok saymayı tercih ettiniz. Tıpkı "Noter tasdiki yok" gerekçesiyle genel kurul esnasında toplanan imzalan yok veya sahte saydığınız gibi. 29.9.1991 tarihinde dilek ve temenniler kısmında okunan deklerasyon da; delege olmayanlar tarafından imza atıldığını belirtmektesiniz. O delege olmayan imzalar Oda başkanı, başkan yardımcısı ve Oda sekreterlerine aittir. Mesleğin çilesini çeken yöneticilerin sıkıntıların görmezlikten gelmenizde de her zaman olduğu gibi yine samimi değilsiniz. Birbirine ihanet eden, erken kalkıp darbe yapan ve birbirlerine güvenmeyen insanların, Meslek kamuoyunda bu kadar tepkilere rağmen hâlâ bir arada bulunabilmesi ve bunu sürdürmek istenmesinin nedeni, ilkeler yoksa, başka şeyleri akla getirmektedir ister istemez. Sizin Anadolu odaları veya üye sayısı fazla olan odalar tanımlaması yaparken ki amacınız bellidir. Nereden bellidir? Odalar Birliği yönetmeliği 11. maddesinin a ve b bendinden bellidir. Odalarımızın yasadan kaynaklanan yasal-demokratik haklan, delege sayısı dondurulmak veya kontenjan senatörlüğü ihdas edilerek yasaya rağmen ihlal edilmeye kalkışılmıştır. Gelecekte cunta oluşturmanın zamanı hazırlanmaya çalışılmıştır. Demokratlığı savunan insanların bunu ne amaçla yaptığının herkes farkındadır. "Genel Kurulda 1 milyar lira harcıyoruz" diyorsunuz. Yasayı saymasını ya da hesap yapmasını bilmiyorsunuz. 893 delegenin tümü katılsa üye başına 1.119.821 TL masraf düşer. Eğer bu masrafı yaptıysanız pek inandırıcı olmaz sanırım. Kaldı ki Odalar yol giderlerini kendileri ödüyorlar. Biraz ölçülü olun da biz de inanalım. Biz bunun israf olduğuna inanmıyoruz. Asıl israf, yasaya aykırı yönetmelikleri onaylatmak üzere genel kurulun yapılmasından başlamaktadır. Kurulun mesleğe, odalarımıza ve mensuplarımıza yarar sağlayacağına inanamıyoruz. Bu yönüyle yönetim kurulu, hizmet kusuru işleyerek Birliğin parasını çarçur etmiş, basiretsiz ve sorumsuz bu hareketiyle de milyonların israfına neden olmuştur. Yapılmasının zorluklarına değindiğiniz olağanüstü seçimli genel kurula gelince, bu önce yasal bir zorunluluktur. Tıpkı olağan mali genel kurullar gibi. Anlaşıldığı kadarıyla, finansman zorluğu yaratmasın gerekçesiyle yasaya karşı suç işlemek niyetindesiniz. Bu suç 329 imzalı seçimli genel kurul isteminde işlenmişti, ikinci istemde de işlendi. Ve görünen odur ki, noter tebligatlı genel kurul isteminde de işlenecek. Hesabını vermek şartıyla, siz yasalara ve demokratik haklara karşı çıkabilirsiniz. Ama bizi, yani odalarımızı bu suça ortak edemezsiniz. Evet; sadece "üye sayısı çok olan odalarımız" dediklerinizin değil, tüm odalarımızın iç sorunları vardır ve bu sorunlar birlik yönetim kurulunun çalışmamasından, odaların önündeki engelleri belki de kasıtlı olarak aldırmamasından kaynaklanmaktadır. Seçimli olağanüstü genel kurul istenmesinden amaç, taşra delegelerini devre dışı bırakarak sonuca gitmek veya birliği finansman sıkıntısına sokmak değildir. Amaç, meslek onuru, mesleki meşru çıkarlar ve saygın bir birlik yönetim kurulu oluşturmaktır.
KAYIP BIR YIL DAHA İSTEMİYORUZ!.. Uğur BÜYÜKBALKAN S.M.M.M.
İ.S.M.M.M. Odasının kuruluşunun ikinci yılına adım adım yaklaşırken, kurulduğundan (müteşebbis dönem dahil) bugüne kadar engel ve zorluklara rağmen, meslek adına bir çok işi başardıkları, bir çoğunu da yapmaya çalıştıklarını gözlemledik. Yarım yüzyılı aşkın zamanda birikmiş sorunlarımızın bir anda çözümlenmesini beklemek ütopyadan başka bir şey değildir. Kaldı ki bu beklentilerin tümünü yerel oda olan İ.S.M.M.M.O.'dan beklemek daha da büyük yanılgı sebebidir. 3568 sayılı meslek yasamızda yerel odaların görevleri belirtilmiştir. "... bu Kanunda yazılı esaslar uyarınca meslek mensuplarının ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, bu mesleklerin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarına birbirleriyle ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumaktır. (md. 14) Kurulduğundan bugüne, mesleğimizi kamuya tanıtmak, etkinlik kazandırmak için basında zaman zaman yer almış olması, üyelerin mesleki eğitimine ve sorunlarına yönelik seminerler ve paneller tertiplemiş olması, yasadaki eksiklikleri irdeleyen ve tasanlar hazırlayan "mevzuat ve 3568 sayılı yasa komisyonları"nın başarılı çalışmalarıyla, 8 bin üyeye ücretsiz aylık dergi ve bülten göndermesiyle oluşumun ilk yıllarında olan yerel bir oda olarak başarılıdır. Dünyanın 3. büyük meslek odası sayılan İ.S.M.M.M.O. (şu anda 8 bin üyeye sahip) bütün üyelerine yeterli hizmet verebilmek için günden güne daha profesyonelce çalışmalar sergilemektedir. Aylık derginin 8. sayısında "Oda Danışma Meclisi"nin kurulduğu haberi yer almıştı. Bu meslek adına gerçekten sevindiricidir ve profesyonellik olgusunun örneğidir. Bugün 8 bin, 1992'de 10 bin üyeye ulaşacak olan bir (ki çok şey beklenen bir oda) 5 kişilik yönetim kuruluyla her görevin üstesinden gelemeyeceği açıktır. Oda Dânışma Meclisini ve komisyonları oluşturan kadrolarla sorunların ve beklentilerin daha rahat aşılacağı açıktır. . Komisyonlarda yer alan meslektaşlarım; sizlere meslek adına çok, ama çok iş düşüyor; üstesinden geleceğine inanıyor, İ.S.M.M.M.O. üyesi olarak şahsım adına teşekkür ediyorum. Ancak! Bir çok sorunun muhatabı olacaksınız. Bunca özverili çalışmalarınız biz üyelerin gözünde ikinci planda değerlendirilecek; "Sorunlarımızın çözümünde geç kalınıyor! (Kalındı); "Ruhsatlarımız hala dağıtılmadı!"; "Kimlikler neden yaptırılmadı?"; "Korsanlarla mücadele, incelenmeyen dosyalar, stajyerler..."; "Topluluk sigortası ne oldu?"; "İ.S.M.M.M.O. yöneticileri uyuyor mu?" gibi sorular hep sorulacak ve cevap vermek zorunda kalacaksınız. Biliyorum, yasamız gerek odaların, gerekse Odalar Birliği' nin görevlerini açıkça belirtiştir. Sorduğumuz soruların muhatabı el- bette Türkiye S.M.M.M. ve Y.M.M. Odaları Birliği'dir. Ancak adrese kısa yoldan gitmek geleneksel adetimizdir.
Odalar Birliği mevcut yönetimi 28-29 Eylül'de yaptığı Olağan Genel Kurula 1. yılını doldururken mesleğimiz adına kayıp bir yıl ve "bilanço!" bırakmıştır. Ankara'da yapılan genel kurulda bu düşüncelerimiz netleşti. Diyorum ki: Odalar Birliği'nin bu yönetimi mesleğimize bir şey veremez. Ve kayıp bir yıl daha yaşamak istemiyoruz!.. Bir zamanlar kendilerine oy veren delegelerin imzalarına güvenmeyen, sudan bahanelerle (imzalar noterden olacakmış"; yasamızın hangi maddesinde yer alıyor? Lütfedip göstersinler.") toplanan imzaları geri çeviren, bir günü kâr sayan insanlara da bizlerin güveni kalmadı. Ve bizlerin onca ikazlarına, ricalarına kulak tıkayan, imza toplamak zorunda bırakan Odalar Birliği yöneticilerimiz; bu kara lekeyi nasıl temizleyeceksiniz? Sizleri "aklayacak insanları nasıl bulacaksınız? Evet artık bir oluşum içindeyiz; Bu ne Odaların sorunu, ne de grupların sorunudur. Sorun meslek sorunu, 30 bin meslektaşın sorunudur... Çözüm; Meslek adına duyarlı odaların bir araya gelmesi, birlik ve beraberlikle hareket edilmesiyle sorunun aşılabileceği inancındayım. Aksi takdirde kısır çekişmelerin, grup cul bakış açısının yarardan çok zarar vereceği, birilerinin ekmeğine yağ süreceği unutulmamalıdır. Odalar Birliği yöneticilerinin son bir kez daha duyarlı olmalarını, Kasım ayı içinde seçim yapılması karan almalarını dilerken, Kasım ayının hepimiz için hayırlı geçmesini temenni ederim.
KAÇAK MUHASEBECİLERİN ENGELLENMESİ KONUSUNDA ÖNERİ Yapılan bütün çalışmalar, ne kadar özverili çalışırlarsa çalışsınlar, meslek mensuplarının kaçak muhasebecilerin önlenmesinde yeterli olamayacaklarını ortaya koymuştur. Meslek mensupları aleyhine büyük bir haksızlığın ve rekabetin mevcudiyetini hiç kimse inkar edememektedir. Yapılması gereken ilk iş, kaçak muhasebecilerin engellenmesi konusunda kesin netice alabilecek ek ve büyük bir kuvveti, devlet kuvvetini devreye sokmaktır.
H. Atilla ÖZBANK S.M.M.M.
Çok uzun yıllar beklendikten sonra kavuştuğumuz 3568 sayılı yasamız, bir kısım eksiklikleri olsa da, mevcut haliyle bile, gerek meslek mensupları ve gerekse Devletimiz lehine kullanılabilecek, olumlu bir ortam yaratabilecek nitelikleri haizdir. Türkiye sathında sayıları 2 bine yaklaşmış olan Yeminli Mali Müşavirler ile 30 bin civarındaki Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler, eşsiz bir denetim kuvvetidir. Bu kuvvet, vergi tahsilatlarını, bugünkü rakamlarla ölçülemeyecek seviyelere çıkartabileceği gibi, bütün vergi mükelleflerinin şikayetçi olduğu vergi adaletsizliğini ortadan kaldıramasa da, minimum seviyelere indirilmesine çok büyük katkılarda bulunabilir. Ama iyi kullanılır, iyi organize edilir, iyi yönlendirilirse. Ürkütülmez ve küstürülmezse. Ancak, yasamız hükümleri, unvanların haksız surette kullanılması;, ruhsat alamayanların ve almayanların muhasebe işi ile uğraşamaması gibi yasakların yanında, hapis cezasına kadar varan müeyyideleri de kapsamasına rağmen, kaçak muhasebecilik engellenememiştir. Meslek unvanlarını kullanmak, ruhsatlan olan meslek mensuplarına verilmiş bir haktır. Hak tanınırken görev ve sorumluluk da verilir. Bu görev ve sorumluluklardan biri de, unvanları korumak, hak etmeyenlerin (unvanları değiştirerek de olsa kullanmalarını önlemek, muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğiyle bilfiil iştigal etmelerini engellemektir.
Yapılan bütün çalışmalar (denetimler dahil), meslek mensuplarının kaçak muhasebecilerin önlenmesinde, ne kadar özverili çalışırlarsa çalışsınlar yeterli olamayacaklarını ortaya koymuştur. Üstelik gün geçtikçe bu durum meslek mensuplarının moralini bozmaktadır. Meslek mensupları aleyhine büyük bir haksızlığın ve rekabetin mevcudiyetini hiç kimse inkâr edememektedir. Yapılması gereken ilk iş, kaçak muhasebecilerin engellenmesi konusunda kesin netice alabilecek ek ve büyük bir kuvveti, devlet kuvvetini devreye sokmaktır. Hiç bir doktor kendi kendini ameliyat edemez. Çoğu kez teşhis de koyamaz. Ama durum diğer meslek mensupları için de geçerlidir. Kaçak muhasebeci ile çalışan vergi mükelleflerinin en büyük silahlarından biri "kendi muhasebemi kendim tutuyorum" lafıdır. Bu lafın ortadan kalkması gerekmektedir. Çünkü bu laf hava- da kalmaya mahkumdur.
Hem ticari iştigalini devam ettirmek, hem mevzuatı takip etmek, hem de vergi dairelerinde, Sosyal Sigortalar Kurumu, Çalışma Bakanlığı nezdin de ve diğer resmi dairelerde iş takip etmek, meslek ünvanını haiz kişiler için bile hem rasyonel değildir, hem de bir noktadan sonra imkansızdır. Kaldı ki, muhasebe ve mali müşavirlik mesleği ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler için tamamıyla imkansızdır. Ne yazık ki, yukarıdaki lafı edenler, meslekle ilgisi olmayan kişilerdir ve sayılan fevkalade yüksektir. Neredeyse mükelleflerin % 90'ı kendilerini muhasebecilik mesleğini yapabilecek kabiliyette tanıtmaktadırlar. Kaçak muhasebecilerin tuttuğu (veya çoğunlukla tutmaya tenezzül etmedikleri) defterlerin hali ise tek kelimeyle içler acısıdır. Bu defterlerin % 98'inin ciddi ve yoğun bir denetimden tertemiz geçmesi imkansızdır. Bu durum hem mükellefin, hem de devletin aleyhinedir. Devlet adına ne gibi tedbirler, devlet eliyle ne şekilde alınabilir? Bu tedbirleri almak, vergi tahsilatını arttırmak, vergi dağılımında ki adaletsizliği önlemek, bu işleri yapmakla görevli T.C. Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nın ilgi sahasındadır. Bakanlığın meslek mensuplarına büyük ölçüde ihtiyacı vardır. aynı şekilde meslek mensupları da Bakanlığa muhtaçtır. O halde, karşılıklı ihtiyaçları göz önüne alarak müşterek çalışma bir an önce başlatılmalıdır. Meslek mensuplarının tamamı bu çalışmaya en öz verili şekilde katılacaklardır. Çünkü, mesleklerine sahip çıkabilecekler, en şikayetçi oldukları vergi adaletinin sağlanmasında büyük katkıları olabilecek, devletimize büyük hizmetler verebileceklerdir. Kaçak muhasebecilerin önlenmesi ve vergi dağılımındaki adaletsizliğin minumum seviyeye indirilmesi için; · Bütün vergi beyannameleri meslek mensuplarınca düzenlenmeli veya kontrol edilmelidir. · Beyannameleri düzenleyen veya kontrol eden meslek mensupları, beyannameleri imzalamalıdır. İmzanın bir sorumluluğu olmalıdır. · Meslek mensuplarının imzasını taşımayan beyannameler vergi dairelerince hiç bir şekilde kabul edilmemelidir. · Müstakil muhasebe servisi olan mükelleflerin dahi beyannamelerini bir meslek mensubuna kontrol ettirerek imzalattırması zorunlu olmalıdır. Ancak,bu zorunluluk, muhasebe bürolarının üzerine bir anda büyük bir yük binmemesi için kademeli olarak getirilmelidir. · Bu zorunluluk önce anonim ve limited şirketlere getirilmelidir. · Müteakiben bilanço usulü defter tutan diğer vergi mükelleflerini kapsamalıdır. · Son olarak da işletme usulünde defter tutan mükellefler zorunlu tutulmalıdır. Sorunların kısa sürede çözümü ancak bu şekilde mümkündür. Konu hakkında acele edilmemelidir. Sakıncaları çok olsa bile, bütün mahsurlar müteakiben giderilebilir. Ancak, bir yerden mutlaka başlanmalıdır. İstanbul'daki mükellef sayısına göre meslek mensuplarının sayısının yetersiz olabileceği dikkate alınarak, zorunluluk kademeleri arasındaki süre biraz daha uzun tutulabilir. Ancak, meslek mensubu sayısı yeterli olan bölgelerde, bütün mükellefler için aynı anda zorunluluk getirilebilir. Bu konuda Odaların Bakanlığa fevkalade iyi bilgiler verebileceğinden ve zamanlamanın tesbitine yardım edebileceğinden şüphe edilmemelidir. Bütün arkadaşlarımızın meslekleri için gösterdikleri üstün çabaları devam ettirmeleri ve mutlu yarınlar dileğiyle saygılarımı sunarım.
FON' İSTAN
Yapılacak ilk vergi reformu çalışmalarında, vergiler arasındaki bütünlüğü sağlayarak sayıyı asgari düzeye indirmek, çeşitli amaçlarla kurulmuş, ancak amaç dışı kullanılmakta olan fonların tamamen kaldırılması veya gönüllülük esasına bağlanması tüm toplum kesimlerinin yararına olacaktır.
Masis YONTAN İ.S.M.M.M.O. Başkan Yardımcısı Toplumların kalkınmasında en önemli kaynak vergi gelirleridir. Bu kaynağı iyi değerlendiremeyenler başka kaynaklara baş vurmak zorundadırlar. Toplumların tüm kurum ve kuruluşları örgütsel ve işlevsel anlamda kendilerini ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal anlamda gelişmiş toplumlardaki eşdeğer kurum ve kuruluşlarına uyarlamalıdırlar. Günümüzün en gelişmiş, en işlevsel ve örgütlü kurumları hiç şüphesiz ki devletlerdir. Siyasi iktidarlar ise devletin en yüksek yönetim erkidir. Siyasi iktidarlar, yönetimleri süresince neleri, nerelerde, ne zaman, niçin ve nasıl yapacaklarının programını, kısaca bütçelerini yaparlar. Bütçelerde gelir ve gider çeşitlerinin detaylı gösterilmesine karşın, rakamsal tutarların çok net inceleme ve araştırmaya dayanmaması öngörülü olması, bütçelerin net olarak uygulanabilirliğini engellemektedir. Muhasebe biliminin genel kabul görmüş prensiplerine aykırı olmasına rağmen, bütçelerde diğer gelir ve giderler gibi fasıllar yer alabilmektedir. Bu tür gelir veya giderlerin gerçekleşme olanaklarının önceden kestirilmeyenleri, zaman içinde ortaya çıkabilenlerdir. Bütçe rakamlarının tam olarak gerçekleşmemesi nerede ise kural haline gelmiştir. Bütçeler her dönem açık vermekte, kısaca bütçe gelirleri aritmetik dizi ile artarken, giderler geometrik dizi ile artan bir durum almıştır. Bütçe giderleri her nedense hep gelirlerden fazladır. Hiper enflasyonun yaşandığı bir ortamda ise bütçe açıkla elbette kaçınılmazdır. Bütçe açıklarının kapatılması veya asgariye indirilmesi ise siyasi iktidarların tercihine bağlıdır. Bu tercih ülkemizde genellikle şöyle kullanılmıştır: a. Türk parasının, yabancı ülke paralarına karşı değerinin sürekli düşürülmesi (Günlük kur uygulanması ile sürekli devalüasyon) b. Mal ve hizmet değerlerinin sürekli artırılması (enflasyon) c. Yurtiçinde ve yurtdışında borç para temini (IMF, Dünya Bankası, Devletlerden alınan krediler,devlet tahvilleri vs.) d. Yüksek ve çok çeşitli vergiler. e. Çeşitli amaçlarla kurulan fon birikimleri. Burada sayıları kırkı bulan vergi çeşitleri ile yüz on dokuzu bulan fonların tamamını irdeleme olanağına sahip değiliz. (Maliye Bakanımız Sayın Adnan KAHVECİ' nin ifadesine göre fonların sayısı 119'dur.) Burada daha çok fonlar ve özellikle bunlardan Zorunlu Tasar rufu Teşvik Fonu ile Konut Edindirme Yardım Fonu üzerinde durmak gerekiyor. Fon' ların genel kuruluş amaçlarına bakıldığında, bunların dayanışma, yardımlaşma, ekonomik, kültürel, sosyal, çevresel ve teknik gelişmeyi amaçladığı görülmektedir. Nitekim yurdumuzda ilk defa 1941 yılında Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardın Fonu adı altındâ ilk fon kurulmuştur. Bu fon başlangıç olmuş; 1980 yılında kadar 33, 1980-1983 yılları arasında 24 ve 1984 yılından bu yana 62 adet olmak üzere toplam 119 fon kurulmuştur.
Tüm bu fonlar irdelendiğinde hepsinin ortak özelliğinin devletin asli görevleri arasında olan işlerin bu fonlarla kurumlara devredilmesi ve bunların hiçbir denetime tabi olmamasıdır. Buna karşın fon kaynaklan toplumun çeşitli kesimlerinden karşılandığı halde bu fonların işlev ve kullanmaları hakkında bu kesimlerin söz sahibi olmamalarıdır. 1990 yılında fonlarda toplam olarak 32 trilyon liranın toplandığını, aynı dönemde ise 70 trilyonluk Gelir Vergisinin tahakkuk ettiğini göz önüne aldığımızda olayın büyüklüğü daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Burada bu fonlardan Zorunlu Tasarrufu Teşvik Fonu ile Konut Edindirme Fonu üzerinde durmak gerekiyor. Öncelikle belirtmeliyiz ki diğer ülkelerde de bunlara benzer fonlar vardır. Ancak bunlar tamamen isteğe bağlı işlev ve Zorunlu Tasarruf Fonu - Damlaya damlaya göl olur atasözümüze uygun hazırlanarak, çalışan ücretlilerin brüt ücretlerinden % 4 oranın- da kesilen ve buna işverenin % 6 katkı sağlayarak T. C. Ziraat Bankası'nda açılan özel hesaba yatırılan fondur. Zorunlu Tasarruf Fonu olsun, Konut Edindirme Fonu olsun on ve daha fazla ücretli çalıştırılan işyerlerindeki ücretliler hakkında uygulanmaktadır. Yasa koyucular bu fon yasasının düzenleniş amacını kısaca şöyle tanımlar. Ücretliler aldıkları ücretin belirli bir kısmım zorunlu olarak tasarruf ederek gelecekte belli bir birikim sağlayacaklar. Diğer yandan tasarruf edilen miktar piyasaya çıkmadığından, talep enflasyonunun önlenmesi ile fiyat artışları aşağıya çekilecektir. Bugün geçerli asgari brüt ücret 801.000 TL net ücret 502.911 TL'dir. Eylül ayı sonu itibariyle bu fonda yaklaşık 14 trilyon lira birikmiş, bunun yaklaşık 450 milyar hak sahiplerine, 150 milyar T.C. Ziraat Bankasına komisyon ve yatırım harcamaları karşılığı, kalanı ise düşük faizli kamu ve devlet tahvillerine yatırılmıştır. Başka bir deyimle bütçe açıklarında kullanılmıştır. Fiyat artışlarının % 80'leri bulduğu bir ortamda, net 502.911 TL aylık ücret alan insanlardan tasarruf istemek herhalde bu insanlarla alay etmektir. Zoraki olarak, gönüllülük esasına dayanmayan ve gerçek hak sahiplerine hiçbir zaman tam olarak yansımayacak bu fonun kaldırılması, belki yaşam düzeylerini çok iyileştirmeyecektir, ama katkı sağlayacaktır. Konut Edindirme Fonu Dünyada mekan, ahirette iman. Barınma insanlık ile birlikte yaşayan bir sorun. Konut tüm iktidarların programlarının en başında yer almasına karşın çözümlenmemiş, çözümlenmesi de gittikçe zorlaşmaktadır. 3320 sayılı yasa ile yaşamımıza giren Konut Edindirme Fonu'ndan yararlanabilmek için 180 ay süre ile ödenti yapmak zorunludur. Yukarıda belirtildiği gibi 10 ve 10'dan fazla ücretli çalıştıran işyerlerinde işverenlerin ücretliler adına ödenti yapmasını zorunlu kılıyor. Bu ücretliler için ayda en az 17.500 TL, en fazla 80.000 TL konut edindirme fonu ödenmektedir. Arsa payı dahil en basit konutun metrekare maliyeti bir milyona yakındır. Günümüzün geçerli fiyatlan ile bir ücretli ancak yetmiş yılda, yetmiş metrekarelik bir konuta sahip olabilecektir. Şimdiye kadar bu fonda toplanmış 10,5 trilyon lira ise diğer fonlar gibi devlet bankaları ile menkul kıymetlere yatırılmıştır. Ülkemizde konut sorununun fonlarla çözümlenemeyeceği tüm kesimlerce bilinmektedir. Avrupa ve Amerika'nın ötesinde Hindistan'dan dahi ucuz insan emeğinin ülkemizde olmasına rağmen, işsizlik halen çok büyük boyutlarda ise Zorunlu Tasarruf Teşvik ile Konut Edindirme fonlarının rolü büyüktür. İşverenler çoğunlukla dokuz ücretlide kalmakta, on ve on' dan fazla ücretli çalıştırmamaya özen göstermektedirler. Bu ise tüm sosyal güvenliklerden
yoksun, ücretli çalıştırmayı teşvik ettiği gibi, kesinti yolu ile toplanan vergi miktarlarını da azaltmaktadır. Bu nedenlerle bu fonlar en kısa zamanda kaldırılmalı, biriken prim ve nemaları hak sahiplerine en kısa zamanda verilmelidir. Yapılacak ilk vergi reformu çalışmalarında, vergiler arasındaki bütünlüğü sağlayarak sayıyı asgari düzeye indirmek, çeşitli amaçlarla kurulmuş, ancak amaç dışı kullanılmakta olan fonların tamamen kaldırılması veya gönüllülük esasına bağlanması tüm toplum kesimlerinin yararına olacaktır.
AMORTİSMAN GİDERLERİNİN İŞLETMELERİN MALI TABLOLARINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ Şahismail GÜZEL İşletmelerdeki amortismana tabi kıymetlerin ve bunların işletmelerin kuruluşundan kapanışına kadar, kalkınma/vergilendirilme ilişkisi yönünden ülke idarecilerinin, yatırım kârlılık ilişkisi yönünden de işletme sahipleri ve yöneticilerinin sürekli olarak gündeminde olması gereken bir konudur ve göz ardı edilmemesi gerekir. İşletmeciler, işletmelerin kuruluş aşamasında ya da işletmenin işleyişi sırasında veya yatırım karar aldıkları anda ne kadar amortisman ayıracaklarına da karar verirler. Devletin ekonomik yönetiminde sorumlu olanlar, amortisman oranlarını yükselterek veya düşürerek yatırımcıların ve işletmecilerin kararlarını etkileyebilirler. Amortismanların belli koşullarda gider kabul edilmesi, kalkınmada bir teşvik unsuru olup özellikle yatırımcılar için vazgeçilmez karar aracı olmaktadır. Amortismanlar, amortismana tabi iktisadi kıymet yatırımların çözülmesine yönelik, işletmecilik ve vergicilik ilkeleri uyarınca ayrılan ve satış hasılatı içinde işletmeye geri dönen imalatçı için imalat maliyet unsuru, işletmeci yönünden de satılan malın maliyeti içerisinde yer alırken finansman yönünden mal satış hasılatı içerisinde işletmeye geri dönerek oto finansman kaynağı oluşturmaktadır. Ülkemizde değişik yıllarda işletmelerde yapılan istatistikler sonucu sabit kıymetler/birikmiş amortisman oranları şöyledir: 1981'de % 25,58, 198Tde %29,33, 1989'da 24,48, 1990 yılında 26,74'e ulaşmış olup ülke ekonomisinde yeri ve önemi bu oranlarla ne kadar ciddi olduğu ve bu nedenle milli hesaplar içinde de amortismanlara ayrı bir yer verilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Değişik işletmelerde yapılan incelemeler sonucu bu işletmelerin sabit kıymetlerinin yaklaşık % 50'sini amorti ettiği görülmüştür. Bilançolarda işletmeler için "Altın Kural" olarak tanımlanmasının nedeni de yukarıdaki sebeplerdir. Sabit kıymetler/Öz sermaye oranının (1)'in altında kaldığı (% 18)'i göstermektedir. Bu duruma göre işletmelerin mali yapılarının sağlam olduğu ancak yatırımlara yönelme olmadığı açıkça görülmektedir. SPK' nın standart gelir tablosunda SMM içerisindeki payın % 16,17’ye, satış hasılatı içindeki payının da % 14'e ulaşmış olması Amortisman giderlerine ayrı bir yer verilmemiş olması işletmelerin verimlilik ve kredi verilebilirlik incelemelerini güçleştirmektedir. Metal işletmelerinde finansal katkı oranının yüksekliği bu işletmelerin aktiflerindeki Sabit varlık yatırımlarının yoğunluğunu % 18 e ulaştırmakta ve bu sonuç işletmelerin aktif yapıları ile amortismanların finansal katkı oranları arasında direkt ilişki olduğunun kanıtıdır.
1992 YILI ASGARİ ÜCRET TARİFESİ Erdoğan BÜYÜKMENEKŞE S.M.M.M.
Bildiğiniz gibi 3568 sayılı yasanın 46. maddesi gereği, her oda Ocak ayından geçerli olmak üzere bir ücret tarifesi hazırlayarak Birliğe göndermekle yükümlüdür. Bu nedenle Odamız 1992 ticari yılı ücretlerini belirlemek için bir komisyon oluşturmuştur. Komisyon bir başkan ve altı bölge sorumlusundan teşekkül ederek çalışmalarına başlamıştır. Ücret Komisyonu Başkanı : Erdoğan BÜYÜKMENEKŞE 1. Bölgenin Sorumlusu : Mevlüt DEMİRCİ 1. Bölge : Şişli, Sarıyer, Kağıthane ve Beşiktaş ilçelerini kapsar. 2. Bölgenin Sorumlusu : Reşit KÜÇÜK 2. Bölge : Beyoğlu, Fatih, Eminönü ilçelerini kapsar. 3. Bölgenin Sorumlusu : İsrafil GÜL 3. Bölge : Bakırköy, K. Çekmece, B. Çekmece, Çatalca ve Silivri ilçelerini kapsar. 4. Bölgenin Sorumlusu : Rafet YAVUZ 4. Bölge : Bayrampaşa, G. Osmanpaşa, Zeytinburnu, Eyüp ilçelerini kapsar. 5. Bölgenin Sorumlusu : Necati VOLKAN 5. Bölge : Kadıköy, Ümraniye, Üsküdar, Beykoz ilçelerini kapsar. 6. Bölgenin sorumlusu : Harun YARAR 6. Bölge : Kartal, Pendik, Yalova ilçelerini kap- sar. Ücret tesbit komisyonu ilk önce şu esasları tesbit etmiştir. Şöyle ki; bundan önce düzenlenen tarifeler tabanın sesini yansıtmadığını, bunun için de Odamızın çalışanlar kütüğünde kayıtlı meslek mensuplarının katılacağı bir anket çalışması yapılması gerekliliğine inanarak boş ücret tarifelerini üyelerimize göndererek değerlendirmeyi bu yönde yapmayı kararlaştırmıştır. Üyelerimizin gösterdiği yakın ilgiye teşekkür ediyoruz. Anketimize çeşitli taban ücret listeleri gelmiştir. Bölgelerde taban ücret tarifesini bölge sorumluları tarafından oluşturmak için bölgesel olarak ilk değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu değerlendirmeler ortalama değerlendirme metodu ile bölgesel tek ücret tarifesi haline getirilmiş daha sonra altı bölgesel tarife ortalama değerlendirme metodu ile İstanbul için taban ücret tarifesi oluşturulmuştur. Bu tarife odamıza 25.10.1991 tarihinde teslim edilmiştir. Odamız tarifeyi 30.10.1991 tarihine kadar Birliğimize gönderecektir Şunu belirtmek isteriz ki, yine de bu taban ücreti çok düşük bulan meslek mensuplarınız olacaktır. Ama unutulmamalıdır ki bu taban ücret tarifesidir. Meslek mensupları iş sahibinin iş hacmine göre bu taban ücret tarifesinden daha da yukarılarda ücret talep etme hakkına her zaman sahiptir. 1992 yılı asgari ücret tarifesinin tüm meslektaşlarımıza hayırlı olmasını ve bol kazanç getirmesini dileriz.
MADDİ OLMAYAN DURAN VARLIKLAR Mehmet IŞILTAN S.M.M.M. İşletmelerin aktiflerinde yer alan bu tür kıymetler, fiziki varlıkları olmayan kullanılmaları sonucunda işletmenin hasılatında artış doğuran bir takım haklarla, işletmeye ticari bir fayda sağlayan haklar, imtiyazlar, üstünlüklerden oluşur. Bu imtiyaz ve üstünlükler işletme tarafından bir bedel ödenmek veya işletmenin faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkarlar. İşletmeler kârlılık gücünü arttırmak için bu tür haklara sahip olabilmektedirler. Maddi olmayan sabit varlıklarım muhasebeleştirilmesinde belirli bir bedelin ödenmesi şarttır. Varlıklara ancak bu şekilde dahil edilebilirler. Maddi olmayan duran varlıkları aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz: 1-Özel maliyet bedeli, 2- Kuruluş maliyeti, 3- Firma değeri (peştemallık), 4- Ayrıcalık haklan (imtiyazlar), 5- Patent haklan (ihtira beratı), 6- Ticari marka ve isimler, 7- Yayın haklan, 8- Diğer haklar v.s. V.U.K.'nun 269'uncu maddesine göre bütün gayri maddi haklar gayri menkuller gibi değerlenir. İşletmenin hayatiyetinde büyük önem arz eden bu tür varlıkları önem sırasına göre açıklayalım: ÖZEL MALİYET BEDELİ Gayrimenkullerin ve gemilerin kiracıları tarafından yapılan ve Vergi Usul Kanunu'nun 272'nci maddesinde belirtildiği şekilde , bunların iktisadi kıymetini arttıran giderler özel maliyet bedeli olarak işletmenin aktifine kaydolunur. Özel maliyet bedeli olarak işletmenin aktifine kaydedilen bu tür giderler kira süresi içinde eşit tutarlarda itfa edilir. Mesela binayı kiralıyoruz, duvarları beğenmiyoruz, mermer yaptırıyoruz. 400.000 TL' sını peşin ödüyoruz. Biz aslında buna sahip değiliz, mülkiyet bizim değil, sadece burada işletmenin gayrimenkulden faydalanmak hakkı vardır. Başka bir örnek vermek gerekirse, işletme beş dönüm arsayı on yıllarına kiralamış ve bu arsa üzerine yirmi katlı bina yapmıştır, burada binalar hesabı değil özel maliyet hesabı kullanılacaktır ve binanın maliyeti kira süresi ile orantılı olarak on yılda itfa edilecektir. Sözleşmede kira süresi belirtilememişse vergi idaresinin uygulamasına göre itfa süresinin beş yıl olduğu kabul edilmektedir. Bazen de kira süresi sonradan değişebilir veya kira süresinin dolmasından önce gayrimenkul boşaltılabilir. Kira süresinin sonradan değişmesi halinde özel maliyet bedelinin itfası bakımından aktife alındığı yıldaki kira süresi esas alınır. Eğer aktifleştirilen özel maliyet bedelinin itfası dolmadan, kiralanan gayrimenkulün boşaltılması halinde itfa edilmemiş bütün giderler, boşaltıldığı yılda tamamen gider yazılarak sıfırlanır. KURULUŞ MALİYETLERİ Kuruluş giderleri Vergi Usul Kanununun 282'inci maddesinde "kurumun tesis olunması veya yeni bir şubenin açılması veyahut işlerin devamlı bir surette genişletilmesi için yapılan ve karşılığında maddi bir kıymet iktisap olunmayan giderler" olarak tanımlanmıştır. Bir işletmenin genel kuruluş maliyetleri, kuruculara ödenen ücretleri, tescil resim ve harçlarını, hisse senetleri ve tahvillerin satışı için verilen komisyonları ve diğer kuruluş finansman giderlerini içine alır. Bu çeşit maliyet unsurları, özelliği belirsiz bir "aktifleştirme gider unsuru" olarak gösterilir ve beş yıl veya daha az bir süre içinde hasılattan düşülmek suretiyle amortismana tabi tutulur. Kuruluş maliyetleri işletmenin kazanç gücü ve elindeki maddi
faaliyet seviyesini muhafaza ettiği müddetçe ömrü sınırsız bir aktif unsuru olarak muhafaza edilmeli ve ancak faaliyet başarısındaki bir azalmanın veya işletmenin isteyerek yapacağı bir tasfiyenin sonucu olarak gelirdeki devamlı azalma ve maddi aktiflerdeki azalmanın ortaya çıktığı zamanlarda amortismana tabi tutulmalıdır. Böylece devamlı ve enerjik bir şekilde faaliyet gösteren bir işletmede ise, işletmenin bütünü ile ilgili bu maliyet unsuru da maddi aktiflerin ömrü süresince amortismana tabi tutulacaktır. Diğer taraftan kurumlarda, kuruluş maliyetlerinin doğrudan gider yazılması veya aktifleştirilmesi hususu işletmelerin insiyatifine bırakılmıştır. (V.U.K. Md. 282, Dan. 4. Daire, 26.1.1976 gün ve E. 1975/2197, K. 1976/ 134 sayılı kararı.) FİRMA DEĞERİ (PEŞTEMALLIK) Firma değeri yani peştemallık, bir firmanın aynı varlıkları ile gelecekte normal kazancın üstünde fazladan elde edilmesi beklenen kazançların şimdiki değeri olarak tanımlanır. Yani peştemallık ileride beklenen fevkalade kazançlardan doğmaktadır. İşletmeler beklenenin üzerinde kazanç elde edilen firmaları araştırmakta, özellikle o firmanın monopol durumda bulunması, iyi bir ismi ve şöhreti olması, firmanın kadrosu, kabiliyetli yönetimi, ticari ilişkilerin mükemmel olmasına dikkat etmekte ve buna göre girişimde bulunmaktadır. Mesela bir işletme ileride elde edeceği fevkalade kazançları hesap ederek bu yüke katlanmaktadır. Peştemallıklar, bunları bir bedel karşılığında iktisap eden işletme tarafından değerlendirme konusu yapılabilir. Peştemallığın değeri tahmin edilen fazla gelir miktarlarının bir kaç yıllık süre içinde kapitalizasyonu suretiyle tayin edilmiş bulunuyorsa, bu maddi olmayan aktif maliyetinin değerlemede esas alınmış bulunan süre ilerledikçe sistematik bir şekilde amortize edilmesi de en normal bir hareket tarzı olacaktır. AYRICALIKLARI (İMTİYAZLAR)
İşletmeler bazı durumlarda faaliyetlerini genişletmek ve belli bir kazanç elde etmek gayesiyle ayrıcalık haklarına sahip olabilmektedirler. Bu haklar bir tür imtiyazı niteliğindedir. Mesela tekel imtiyazı buna bir örnektir. V.U.K.'nun 296'uncu maddesine göre bu tür haklar da gayri menkuller gibi değerlenmektedir. Gayrimenkullerin değerlemesine ilişkin Vergi Usul Kanununun 269, 270, 271 ve 272. maddelerindeki değerleme ölçü ve esasları ile aynı kanunun gayri menkulleri ilgilendiren amortisman hükümleri, bu tür hakların değerlemesinde de aynen geçerlidir. Haklar kendilerinden yararlanılacak süre içinde amorti edilirler. Ancak bu sürenin ya mukavele ile tesbit edilmiş olması ya da resmi makamlarca tescil edilmiş olması gerekir. Eğer mukavele süresi bir yıl ise söz konusu hakkın değeri ne olursa olsun ilk yılda tamamen giderleştirilir (Dan. 4. Daire, 11.11.1970 gün ve E. 1967/ 3060, K. 1970/6339 sayılı kararı). Eğer hakların faydalanma süresi resmi makamca veya mukavele ile tesbit edilmemiş ise bu durumda (imtiyazlar hariç) itfa süresi beş yıl olacaktır. Yani amortisman nispeti % 20 olacaktır. Yani hakların tümünün muhasebeleştirilmesinde belli bir bedelin ödenmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde muhasebeleştirilmeleri mümkün olabilmektedir. İşletmeler kârlılıklarını arttırmak için bu tür haklara sahip olabiliyorlar. Haklarda genel anlamda itfa suretiyle tükenme söz konusudur. Yine bir örnek daha vermek gerekirse. işletme PTT"den teleks alıyor, bedelini ödüyor. İşletmenin 5.000.000 TL bedel ödendiğini varsayıyoruz, muhasebeleştirirken, teleksi demirbaş olarak değil kullanma hakkı olarak ele alıyoruz, hak olarak itfa ediyoruz, çünkü mülkiyet bize ait değildir. Maddi olmayan duran varlıkların giderleştirilmesi için değişik fikirler ileri sürülmektedir. Bir görüşe göre belli bir düzene bağlı olmadan giderleşebilir, deniyor; bir görüşe göre ise işletmenin gelir elde etme gücü azaldığı dönemlerde giderleşebilir deniyor, başka bir görüşe göre ise belli bir programa bağlı olarak, eşit paylarda itfa edilsin deniyor. Bütün bu görüşleri bir kefeye koymak mümkün değildir. İşletmecilik ilkelerine göre fayda süresine bakmak daha akılcı bir yoldur, çünkü bazılarının fayda süreleri sınırlıdır.
SABİT KIYMETLERİN YENİDEN DEĞERLENMESİ Mehmet Serdar ATAY Marmara Üniversitesi Muhasebe Doktora Öğrencisi Yeniden değerleme, 2791 sayılı kanunun 14. maddesi ile değiştirilerek 1.1.1983 tarihinden itibaren yürürlüğe konulmuştur. Buna göre bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükellefleri (imtiyazlı şirketler ve dar mükellefler hariç, kollektif, adi komandit ve adi şirketler dahil bilançolarına dahil amortismana tabi sabit kıymetleri ve bu kıymetler üzerinden ayrılmış olup bilançolarının pasifinde gösterilen amortismanları yeniden değerlemeye tabi tutabileceklerdir. 2791 sayılı kanunla bir defaya mahsus olarak düzenlenen yeniden değerlemenin 12.12.1984 gün ve 3094 sayılı kanunla yapılan değişiklikle hesap dönemi sonundan itibaren her yıl yapılabileceği hükmüne bağlanmıştır. 1982 hesap dönemi sonu itibariyle yeniden değerleme ölçüsü olarak katsayı yöntemi uygulanmış fakat, 3094 sayılı kanunla yapılan değişiklikle yeniden değerleme ölçüsü olarak "yeniden değerleme oranı"nın esas alınması kabul edilmiştir. Bu nedenle mükellefler aktifteki sabit kıymetleri ve pasifteki amortismanlarını, Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca her yıl hesaplanıp belirlenen oranla çarparak yeniden değerleme yapacaklardır. Yeniden değerlemeye tabi tutulan sabit kıymetin aktifte görünen değerinden pasifte onun için ayrılmış olan birikmiş amortismanın çıkartılması sonucu bulunan rakama, "yeniden değerleme den önceki. net aktif değer" denilmektedir. Sabit kıymetin aktifteki değerini ve pasifteki amortismanını "yeniden değerleme oranı" ile çarptıktan ve bulunan yeni değerlerin birbirinden çıkartılmasından sonra bulunan rakama, "yeniden değerlemeden sonraki net aktif değer" denilir. Yeniden değerlemeden sonraki net aktif değerden, yeniden değerlemeden önceki net aktif değerin çıkartılması sonucu bulunan rakama "değer artışı" denir. Bu rakamın bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında, (yeniden değerleme fonu hesabı veya değer artış fonu hesabında gösterilmesi gerekir. Yeniden değerlemenin hesaplanmasına ve muhasebe kayıtlarına ilişkin bir örnek verecek olursak: Z. A.Ş.'nin 199X yılı sonu itibariyle aktifte kayıtlı 20.000.000 TL tutarında sabit kıymeti ve bu sabit kıymetin pasifte kayıtlı 4.000.000 TL tutarında birikmiş amortisman olup geçen yıl satın alınmış olsun. Sabit kıymetin amortisman oranı; % 20, o yıl için Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nın ilân ettiği yeniden değerleme oranı: % 65 olduğunu farz edersek; Sabit kıymeti ve birikmiş amortismanını 199X yılı sonunda yeniden değerlemeye tabi tuttuğumuzda: Sabit kıymet = 20.000.000 x 0,65 = 13.000.000 Birikmiş amortisman = 4.000.000 x 0,65 = 2.600.000 Net aktif değer artışı =16.000.000 x 0, 65 = 10.400.000 Bu hesaplamalarla ilgili muhasebe kayıtlan aşağıdaki gibi olacaktır: . ___________31.12.199X_____________ SABİT KIYMET HS. 13.000.000
BİRİKMİŞ AMORTİSMAN HS. 2.600.000 YENİDEN DEĞERLEME FONU HS. 10.400.000 Sabit kıymetin yeniden değerlenmesi sonucu Meydana gelen değer artışlarının ilgili hesaplara kaydı Yukarıdaki hesaplarda görüldüğü gibi sabit kıymetin değeri 13.000.000 TL artmış olup yeniden değerleme sonundaki net aktif 33.000.000 TL na çıkmıştır . 199X yılının amortismanı aşağıda görüleceği üzere bu yeni değer üzerinden ayrılacaktır.
___________31.12.199X___________ KAR /ZARAR HS. 6.600.000 BİRİKMİŞ AMORTİSMAN HS. 6.600.000 Sabit kıymete %20 amaortisman ayrılması ________________
___________________________
Bu işlemleri büyük defter kayıtlarına geçirdiğimizde aşağıdaki gibi olacaktır: SABİT KIYMET _________________________ 20.000.000 13.00.0 13.01.0 ___________ 33.200.0
YENİDEN DEĞERLEME FONU _____________________________ 10.400.0
BİRİKMİŞ AMORTİSMAN _________________________ 4.000.000 2.600.000 6.600.000 __________ 13.200.000
KAR/ZARAR ____________________ 6.660.00
Bir sene sonra yapılacak hesaplamalar, bu sene sonundaki değerleme neticesinde elde edilen net sabit değeri ve amortismanı üzerinden yapılacaktır. Değer artışının vergilendirilmesi; Gelir vergisine tabi işletmeler bu değer artışını pasifte bir fon hesabında göstermelidirler. Şayet bu tutar işletmeden çekilirse ve başka bir hesaba nakledilirse ya da sermaye hesabına eklenirse vergiye tabi tutulur. Bu nedenle bu tür işletmeler için, yeniden değerleme bilançonun düzeltilmesinden başka bir şey olmamaktadır. Yeniden değerleme yapan gelir vergisi mükellefleri amortisman ayırırlarken sabit kıymetin yeniden değerlemeden önceki değerine amortisman oranını uygulayacaklardır. Kurumlar vergisi mükellefleri ise, yeniden değerleme yapmaları sonucu bulunan değer artışını vergiye tabi tutulmadan sermaye ye ekleyebilirler. bu değer artış fonunun sermayeye eklenmesi durumunda hissedarlara yeniden ödemesiz hisse senedi verilecektir. Bu mükellefler ayrıca yeniden değerlemeye tabi tutulan sabit kıymetlerin yeni değerleri üzerinden
amortisman ayırabileceklerdir. Ancak, bina, arsa ve araziler yeniden değerlemeden önceki değerleri üzerinden amortismana tabi tutulacaktır. Yeniden değerlemeye tabi tutulan sabit kıymetlerine satışı: Yeniden değerlemeye tabi tutulan sabit değerlerin satışı halinde bunların fon hesabında bulunan değer artış paylan tıpkı amortismanlar gibi, son hesabından çıkartılır, Ancak, değer artışlarını bir kısmı başka bir hesaba aktarılmış olduğu takdirde, fon hesabından çıkartılacak kısım bakiye değer artış paylarıdır. Bu durumda yukarıdaki örnekte sabit kıymetin yeniden değerlemeye tabi tutulduktan sonraki yıl içerisinde, 18.000.000 TL' sına satıldığı farz edilirse, yapılacak kayıtlar aşağıdaki gibi olacaktır: / KASA HS. 18.000.000 BİRİKMİŞ AMORTİSMAN HS. 13.200.000 YENİDEN DEĞER. F. HS. 10.400.000 SABİT DEĞER HS. 33.000.000 KARL-/ZARAR HS. 8.600.000 Sabit değerin satışı dolayısıyla /
KDV MÜKELLEFLERİNİN KULLANACAKLARI ÖDEME KAYDEDİCİ CiHAZLAR DA (YAZAR KASA) "Z" RAPORLARININ ALINMASI VE CEZA UYGULAMASI Metin BAŞER S.M.M.M.
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1.1.1985 tarihinde yürürlüğe görmesiyle, vergi idaresince oto kontrol maksadıyla KDV mükelleflerince kullanılması zorunlu hale getirilen [bazı istisnalar hariç) ödeme kaydedici cihazlar (yazar kasa), 3100 sayılı Kanunla vergi hukukumuza girmiştir. Bütün gün işlem yapan yaza.r kasalardan gün sonunda rapor alınmaktadır. Alınan bu raporların ne gibi özellikleri taşıyacakları; Maliye ve Gümrük Bakanlığın 11.3.1987 tarihinde yayımladığı 9 no' lu Yazar Kasa tebliğiyle belirlenmiştir. Söz konusu tebliğin 5. maddesi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: "Günlük Kapanış Fişinin (Z Raporunun) Alınması ve Muhafazası Bilindiği gibi ödeme kaydedici cihazlarda yer alan ve vergi matrahının tarihine esas olan bilgiler, rulolarda ve günlük kapanı,fişinin (Z raporunun) alınmasıyla m. ali hafızada kayıt altına alınmaktadır. Günlük kapanış fişleri (Z Raporu. bir is günü içerisinde cihazı kullanmak suretiyle yapılan. şahıslara ilişkin bilgileri, ekle edilen hasılatı, tahsil olunan KDV'ni ayrıntılı olarak veren, müteselsil sıra numarası taşıyan bir rapordur:" 10 Şubat 1991 tarihinde yayımlanan 29 no' lu yazar kasa tebliğinin 1. metninde: "Z" Raporlarının Alınması ve Muhafazası: 3100 Sayılı Kanun uyarınca kullanılan ödeme kaydedici cihazlarda (yazar kasalarda) yer alan ve vergi matrahının tarihine esas olan bilgiler, rulolarda ve "Z" raporunun (günlük kapanış fişinin) alınmasıyla. mali hafızada kayıt altına alınmaktadır: Ödeme kaydedici cihazların Kanun ve genel tebliğlerle belirlenen fonksiyonlarına uygun olarak kullanılması, mali bilgilerin istenildiği şekilde günü gününe kayıt altında tutularak muhafazası ve kontrolünün sağlanması bakımından ödeme kaydedici cihaz kullanılmak suretiyle satış yapılan her bir iş gününün sonunda mutlaka "Z" Raporu alınması ve alınan bu raporları müteselsil sıra numarasına göre kayıt ruloları ile birlikte V. U.K.'nun defter ve belgelerin muhafaza edilmesine ilişkin hükümlerinde yer alan süreler içerisinde (5 yıl saklanması gerekmekte- dir. Şu kadar ki KDV Beyannamesi henüz verilmemiş olan günlere ait "Z" Raporlarının işletmede saklaması zorunlu olup, beyannamesi verilen dönemlerine ilgili "Z" Raporlarının ise işletme dışında (Büro vb. gibi) bir yerde bulundurulması ve muhafazası mümkündür. " "Z" Raporlarının muhafazası ve ibrazı konusuna açıklık getiren bu tebliğe rağmen, yaygın ve yoğun vergi denetimlerini gerçekleştiren yoklama yetkili memurları, her güne ait "Z" Raporlarının ibrazını mükelleflerden istemektedirler. Oysa tebliğin dikkatlice okunmasından anlaşılacağı gibi işlem yapılan her bir iş günü sonunda "Z" Raporu alınması gerekmektedir. Bir başka deyişle satış yapılan veya fış kesilen günlerin "Z" raporu alınır. İŞ yapılmayan veya fış düzenlenmeyen günlerde "Z" Raporunun alınmasının zorunlu olmadığı açıktır. Bazı iş kollarında günlerce Yazar Kasa kullanılmadan da fatura kullanılmak suretiyle işlem yapılmaktadır.
Mükelleflerin ve Yoklama Yetkili Memurlarının dikkat etmesi gereken husus, işlem yapılan günlerde alınacak "Z" Raporlarının muhafazası ve ibrazıdır. Tebliğin yukarıdaki hükümlerine riayet etmeyenler hakkında ise 3100 Sayılı Kanunla eklenen 2. maddesinde belirtilen ve bu maddeye bağlı olarak V.U.K.' nu Usulsüzlük Cezalarına ait cetvelde yer alan birinci derece Usulsüzlük Cezalarının beş katı uygulanır. İşlem yapılan her bir iş günü sonunda alınmayan veya yetkili memura ibraz olunmayan geçmiş gün "Z" raporları için V.U.K.'nu 352. maddesi uyarınca sınıflarına göre mükelleflere 1. derece usulsüzlük cezası beş katı olarak uygulanır. Buna göre: l. Sermaye Şirketlerine; 24O.OOOx5 : 1.200.000 TL 2. 1. Sınıf Tüccarlara; 16O.OOOx5 : 800.000 TL 3. 2. Sınıf Tüccarlara; 8O.OOOx5 : 400.000 TL Usulsüzlük Cezası kesilir.
YENİ KDV BEYANNAMELERİ ÜZERİNE Osman ÇAVUŞOGLU S.M.M.M.
Katma Değer Vergisi Kanunu oldukça geniş kapsamlı bir kanun olup, çok geniş bir mükellef kitlesini ilgilendirmekte ve mükellefin faaliyetine göre değişik uygulama arz etmektedir. Bu nedenle beyannamelerin mükellefler tarafından sağlıklı bir şekilde düzenlenebilmesi için, içeriğinin çok açık olması ve istenilen uygulamaya cevap verebilmesi çok önemlidir. 3065 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.1985 tarihinden, 23 seri no' lu Genel Tebliğin yayınlandığı 18.7.1986 tarihine kadar, 1 no' lu Katma. Değer Vergisi Beyannamesinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. 23 seri no' lu Genel Tebliğle, özellikle imalatçılar tarafından ihraç edilmek kaydıyla mal teslimlerine ait bildirim şekline getirilen uygulama doğrultusunda beyanname, uygulamaya cevap verecek şekilde yeniden düzenlenmiş ve beyanname üzerinde gerekli açıklamalar yapılarak ihracat nedeniyle iadeye konu edilecek miktarın hesaplanması ve beyanı hususunda en ufak bir tereddüt bırakılmamıştır. Söz konusu beyannamede ihracatın gerçekleştiği dönemde iadesi gereken katma değer vergisi miktarı, Tecil Edilebilir Vergi ile Tecil Edilecek Vergi arasındaki müspet farkın tamamını kapsamaktadır. Bilahare 1.8.1988 tarihinde yayınlanan 28 seri no' lu Genel Tebliğe göre iade sistemi değiştirilmiş ve Tecil Edilebilir Vergi ile Tecil Edilecek Vergi arasındaki müspet farkın yüklenilen vergiden fazla çıkması halinde, sadece yüklenilen verginin iade konusu yapılacağı, aradaki farkın ise sonraki dönemlerde indirim konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Ancak beyannamenin düzeni ve üzerindeki açıklamalar 28 seri no' lu Genel Tebliğle getirilen uygula- maya cevap verece şekilde değiştirilmemiş ve beyan sisteminin mevcut beyannameye ne şekilde intibak ettirileceği hususunda herhangi bir açıklama yapılmamış ve mükellef ~tereddütler içinde bırakılmıştır. Nitekim, 3065 sayılı kanunun 11 / 1-C maddesi çerçevesinde ihraç kaydıyla mal tesliminde bulunan mükelleflerin aşağıdaki hususlarda tereddütleri hala devam etmektedir. l. Tecil Edilebilir vergi ile Tecil Edilecek vergi arasındaki müspet farkın, yüklenilen miktardan büyük olması halinde, yüklenilen miktar ile farkın hangi satırlarda beyan edileceği, 2. Sonraki dönemlere devreden farkın hangi dönemlerde veya hangi şartların yerine getirilmesinden sonra indirim konusu yapılabileceği, Şimdi görülüyor ki, beyannamede tasarlanan yeni düzenleme 28 seri no' lu Genel Tebliğle getirilen uygulama ile, yukarıdaki soruna çözüm getirmektedir. Yeni beyanname düzeninde söz konusu yüklenilen vergi ile sonraki dönemlere devreden fark için 83 ve 84 no' lu satırlar ihdas edilmiştir. ayrıca 84 no' lu satırdaki miktarın ihracatın gerçekleştiği dönemde indirim konusu yapılacak hususu beyanname üzerindeki açıklama ile açıklığa kavuşturulmuştur. 58-a ve 58-b no' lu satırlarla ilgili beyanname üzerindeki açıkla- ma ile dergideki açıklama arasında fark bulunmaktadır. Şöyle ki: 58-a satırına yazılacak rakam için beyannamede "Sonraki döneme devreden katma değer vergisi tutarının (50+52+54+55+/ 50+51+52+53+54+55) oranındaki kısmının" yazılacağı şeklinde açıklanırken, dergide bu oranın 58 no' lu satırda yer alan tutarla çarpılması sonucunda bulunacak tutarın yazılacağı belirtilmekte- dir.
58-b satırına yazılacak rakam için beyannamede "Sonraki döneme devreden katma değer vergisi tutarının (51+53+/ 50+51+52+53+54+55+) oranındaki kısmının" yazılacağı şeklinde açıklanırken, dergide bu oranın 58 no' lu satırda yer alan tutarla çarpılması sonucunda bulunacak tutarın yazılacağı belirtilmektedir. 71 no' lu satır için gerek beyannamede gerekse dergideki açıklamalarda "68 No' lu satırda yer alan iade hakkı doğuran işlemlere ait teslim ve hizmet bedellerinin genel vergi oranı ile çarpılması sonucu bulunacak tutardan" vs. denilmektedir. Bu açıklamada belirtilen (genel vergi oranı) iyice anlaşılmamaktadır. Söz konusu vergi oranının, beyannamedeki hangi satırda yer aldığı veya ne şekilde hesaplanacağı açıklanmalıdır. SONUÇ 1 No' lu katma değer vergisi beyannamesi yeni şekliyle oldukça iyi hazırlanmıştır ve geniş kapsamlıdır. Ancak şu hususu kabul etmek gerekir ki vergi mükellefiyeti sadece alım satımla sınırlı olan mükellefler için bu beyanname fazla teferruatlıdır. ÖNERİMİZ Katma Değer Vergisi Beyannamesinin doğru bir şekilde düzenlenmesi hem Maliye' nin hem de mükellefin yararınadır. Doğru düzenlenmiş bir beyanname İdare ile Mükellef arasındaki ihtilafı ortadan kaldırır. Bu nedenle üzerindeki açıklamaların gayet açık ol- ması ve yoruma ihtiyaç göstermemesi gerekir. Yeni beyanname için Maliye Bakanlığı tarafından açıklamalı, örnekli bir katma değer vergisi kılavuzu çıkarılması veya açıklamalı bir Genel Tebliğ yayınlanması çok yararlı olacaktır.
FİKİR ÜRETELİM, TARTIŞALIM, DOGRUYU BULALIM, ÖNERELİM M. Ferruh ÖZGÜÇ S.M.M.M.
Muhasebeci ve Mali Müşavirler, işletmelerin nabızlarını ölçen, mali ve ekonomik yapılarını bilen, gelişimlerini takip eden, rahatsızlıklarda teşhis koyabilen, tedavi edebilen meslek mensuplarıdır. Küçük ve orta büyüklükte sanayi, ticaret ve hizmet işletmelerinin kuruluşlarından itibaren meslek mensuplarımızın kontrolünde bulunduğu bir gerçektir. Gerek ülkemizde, gerekse Avrupa ülkelerinde ekonomik çözüm yollan hep makro düzeyde aranmış, uygulanmış, bu nedenle de küçük ve orta sanayi ve hizmet işletmeleri ciddi sorunlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Bir Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak pratik meslek yaşamımda gördüğüm, bilimsel olmayan bir bakışla, yani at gözlüğüyle incelediğimde bazı fikirler ortaya atmak, bunların tartışılmasını sağlamak, doğruyu bulmak, bilimsel ortama getirmek, yasama ve yürütmeye ışık tutacağı inancıyla aşağıdaki görüşlerimi yazmayı mesleki görev bildim. Serbest piyasada uygulanmayan asgari ücret kaldırılmalı, yerine "asgari geçim geliri" benimsenmelidir. Asgari geçim gelirinin bazı ülkelerde uygulanan yaklaşık 3 milyon TL kazancın vergi dışı bırakılması, bu geliri elde edenlerden yıl içinde kesilmiş herhangi bir vergi varsa onun beyan zamanında fatura ve belgelerini ibrazı halinde adına çek düzenlenip, adresine gönderilerek iadesi sağlanmalıdır. Bunun üzerindeki gelirler küçük oranlarla artan ve % 75'lere varan nispette vergilendirilmelidir. Ticari kazancın elde edilmesi için yapılan her türlü masraf yerine her türlü masraf gider kabul edilmeli, böylelikle yüksek vergi oranına yakalanmak istemeyenler gelirlerini harcamak zorunda kalacağından piyasada alış veriş hızı artacak ve KDV tahsilatı katlanacaktır. Gelir vergisi KDV yanında çok cüce kalacaktır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin ve yeni müteşebbislerin en büyük sıkıntısı sermaye yaratmaktır. Bu tür işletmelerin kuruluşlarında alınan vergi ve harçlar kaldırılmalı veya azaltılmalı, o da olmaz ise tahsili ileriye bırakılmalıdır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelere krediden ziyade elektrik, su, yol gibi altyapı hizmetleri talep edildiğinde anında götürülmeli, bedeli ileride alınmalıdır. Kurumlar Vergisi oranlan en yüksek ve en düşük vergi oranının ortalaması alınarak tesbit edilmelidir. Yatırımların teşviki ve ileride yapılacak yatırımlar için fon ayırımı şartlı olarak vergiden muaf tutulmalıdır. Mesela ileriki senelerde yatırım yapacak kişi bu yatırıma mahsuben bir bankada bloke hesap açtırmalı, buna cari en yüksek faiz uygulanmalı, ileride yatırımdan vaz geçerse bundan vergisi kesilerek iade edilmelidir. KDV müstesnası hariç, ihracat ve döviz kazandırıcı işlemlere
teşvikler gözden geçirilmeli, kontrolü güç olan turizm istisnası başka biçimde yapılmalıdır. Gayrimenkul satışlarından elde edilen kazançların doğru vergilendirilmesi için yöntemler geliştirilmelidir. Özel veya ticari binek otomobillerinin KDV'leri de indirim konusu yapılmalıdır. Fiş ve belge düzeni geniş ölçüde oturmuş olduğundan, fiş-fatura farklılığının kaldırılması, gezici esnafın vergiye tabi tutulması sağlanmalı, tarım kesiminin vergilendirilmesi ve belge düzeni için yeni yöntemler oluşturulmalıdır. KDV tahsilatına önem verilerek geçici vergi kaldırılmalı, böylelikle işletme sermayesine katkı sağlanmalıdır. Üretimi teşvik edici tedbirler geliştirilmeli, psikolojik olarak enflasyon olacağı düşüncesini ortadan kaldırıcı yöntemler bulunmalıdır. Mevduat faizlerinden alınan vergi arttırılmalı, hamiline yazılı kağıtlar gözden geçirilmeli, hamiline mevduatlar kaldırılmalıdır. Türk parasının sıfırlan azaltılmalı, yeni paraya bir isim bulunmalıdır. Tasarruf için alınan dövizlerin ileride açacağı sorunlar incelenmeli, tedbir alınmalıdır. Kıdem tazminatı fonu kurulmalı işlerlik kazandırılmalı, her yıl ayrılacak fanlar gider kabul edilmelidir. Götürü vergi kaldırılmalı, gerçek usule dönüştürülmelidir. Vergi mükellefi olmak basitleştirilmeli, gereksiz kırtasiyeden vazgeçilmelidir. Beldelere ödedikleri vergiler oranında hizmet götürülmeli, vergi ödemeyen bölgelerde zorunlu olmayanlar dışında hizmet götürülmemelidir. Sonuç olarak bu konular devamlı kafamızı meşgul eden konular olmaktadır. Çağımızda her şeyin basite indirgendiği görülmektedir. Vergi kanunlarımızı basit anlaşılır ihtilaftan en az düzeye indirici bir yapıya kavuşturarak daha verimli, üretken gelişen bir yapıya kavuşmalıyız. Meslektaşlarımın kafalarındaki düşünceleri yazarak yayınlayarak tartışma ortamı içinde birbirimizin fikirlerini çürüterek veya onaylayarak. ya da geliştirerek yeni ışıklar saçması mesleğimize kazandıracağı saygınlık açısından arzulamaktayım. işte bunun için fikir üretelim, korkmadan tartışalım, doğruyu bulalım ve önerelim diyorum.
SORULAR – YANITLAR Yanıtlayan : Eğitim Komisyonu Sayın F .AKYOL 'a yanıt: Soru: Mülkiyeti ortaklardan birine ait olan işyerinde kauçuk maddeleri imalat ve satışıyla iştigal eden kollektif şirketiz. Ortak olan şahısa kira bedeli olarak herhangi bir ödememiz yoktur. Vergi dairesine verdiğimiz muhtasar beyannamede kira stopajıyla ilgili herhangi bir yükümlülüğümüz var mıdır? Muhtasar beyannamede kira ile ilgili olarak bir tevkifat yapacak mıyız? İzleyebileceğimiz başka bir yöntem var mıdır Yanıt : G. V. Kanunun 73'cü maddesi "bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli bu mal ve hakların kirası sayılır. Emsal kira bedeli ilgili mercilerce tesbit edilmemişse ve. Kanununa göre belirlenen vergi değerinin % 5'idir" şeklinde düzenlenmiştir. Mat sahibi ortaklık gelir vergisi beyannamesinde Gayrimenkul Emlak değerinin % 5'inz kazancına G.M.S.İ geliri olarak ilave ederek beyannamesini tanzim ederse stopaj söz konusu değildir. Sayın H. TOKATLI' ya yanıt: Soru : Bir iktisadi kıymetin yılın son gününde işletmenin aktifine girmiş olması ve kullanılmaya başlaması durumunda Amortisman ayrılabilecek midir? Yanıt : Bir iktisadi kıymet son gününde olsa bile aktife girmişse ve de kullanılmaya başlanmışsa amortismana tabi tutulabilir: Sayın G. GÜLMEZ' e yanıt: Soru : Mükellefin işyerindeki bekçisine yapılan tebligat geçerli midir? Yanıt : Vergi Usul Kanunu'nun 94;. maddesine göre tebliğ esas itibariyle mükelleflerin kendilerine, umumi vekillerine yapılır. Ancak yine aynı maddeye göre tebligat yapılacak kimse bulunamıyorsa mükellefin ikametgah adresinde bulunânlardan ya da işyerindeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilir (Bariz bir şekilde ehliyetsiz olmaması koşuluyla). Sayın T. SAKACI' ya yanıt: Soru : Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler "Fiyatlara HDV dahildir" levhasını asmak zorundalar mı? Yanıt : Perakende mal satışı ve hizmet arz eden mükelleflerin sözü edilen levhayı işyerlerine asmaları zorunludur. Katma. Değer Vergisi Kanununun 57. maddesi hükmüne ve KDVI~ 22 seri nolu Genel Tebliğine göre bu levhanın münhasıran perakende mal satanlarca asılması gerektiği emredilmistir: Nitekim 25. l.1991 tarih 20776 no' lu Resmi Gazetede Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin ücretlerine KDV dahil olmadığı açıkça belirtilmiştir: Bu durumda Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirin "Fiyatlara KDV dahildir" levhası asmaları gerekmez. Sayın A. DEMİRTAŞ' a yanıt: Soru : Tasfiyeye giren Limited Şirket, tasfiyeden önceki döneme ait Kurumlar Vergisi beyanını ve tasfiye neticelendiğinde tasfiye sonu beyanını ne zaman vermelidir? Yanıt : Tasfiyeye giren Limited Şirket tasfiyeden önceki döneme ait Kurumlar vergisi beyanını tasfiyeye girdiği tarihten itibaren 4 ay içinde; Tasfiye sonu beyanını ise tasfiye bitiği tarihinden itibaren 15 gün içinde bağlı bulunduğu vergi dairesine tasfiye memuru tarafından verilir.
YARGI KARARLARI VE MEVZUATTAN HABERLER Yaşar KIZILKUM Mevzuat Komisyonu Başkanı
DANIŞTAY KARARLARI 1. Komandit şirketlerde idare ve temsil yetkisi kanunla komandite ortağa verildiğine göre, böyle bir şirketin vergi borcundan dolayı ancak komandite ortağın varlığına başvurma olanağı bulunduğu, komanditer ortağın ise koyduğu sermaye payını aşan bir sorumluluğu bulunmadığı hak. (Danıştay 7. Daire, E. No: 1980/ 1274 K. No: 1981 / 161 1 K.T.: 24.1 1.1981) 2. Ödeme emrine karşı açılan davada, tarhiyata ait ihbarnamelerin kendisine tebliği edilmediğine ilişkin yükümlü iddialarının öncelikle incelenmesi gerektiği, tarhiyatın usule uygun yapılmadığı gerekçesiyle ödeme emrinin iptal edilemeyeceği hak. (Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, E. No: 1988/20 K. No: 1988/78 K.T.: 10.6.1988) 3. Limited şirket ortaklarının amme borçlarından dolayı şirkete koymayı taahhüt etmiş oldukları sermaye miktarı kadar sorumlu oldukları, hangi yıla ait olursa olsun konulan sermaye miktarı kadar amme borcunun ödenmesi ile sorumluluğun sona ereceği hak. (Danıştay 3. Daire, E. No: 1989/2586 K. No: 1990/649 K.T.: 23.2.1990) 4. Gelir Vergisi Kanununda yazılı "Emsal Kira Bedeli Esası" uygulanan hallerde yükümlüler, vergi değerinin yüzde yedisinin altında kira geliri elde ettiklerini açıklama ve kanıtlama olanağına sahiptir. Bu konuda kanıt yükümlülüğü iddiayı ileri sürenindir. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu, E.No: 1989/ 186 K. No: 1990/31 K.T.: 6.4.1990) 5. a) İnşa edilen binanın % 70 oranındaki kısmının satılmayıp kalan kısmının satılmasının inşa veya alim-satım işinin mutad meslek haline getirildiğini göstermeyeceği, dolayısıyla satıştan sağlanan kazancın ticari kazanç olarak değil sair kazanç ve irat olarak vergilendirilmesi gerektiği, b) Ayrıca ortada ticari bir işletme ve emsal bedeli ile değerlenmesi gerekli işletmeden çekilen kıymetler süz konusu olmadığından satılmayan bağımsız bölümlerin işletmeden çekilmiş kıymet kabul edilerek bulunan matrah farkında isabet görülmediği, c) Sair kazanç ve iradlar hakkında kaçakçılık hükümleri uygulanmayacağından vergi kaybı nedeniyle olayda kusur cezası kesilmesi gerektiği hak. (Danıştay 3. Daire, E. No: 1989/958 K. No: 1990/639 K.T. 22.2.1990) 6. Muhtasar beyanname geç verilmekle beraber verginin zamanında ödenmesi halinde vergi kaybından söz edilemeyeceği hak. (Danıştay 4. Daire, E. No: 198?/4476 K. No: 1990/830 K.T.: 12.3.1990) 7. Merciine gönderilmek üzere iadeli taahhütlü olarak dilekçenin PTT°ye verildiği tarihin itiraz tarihi sayılacağı hak. (Danıştay 7. Daire, E. No: 1989/ 1594 K. No: 1990/293 K.T.: 14.2.1990) 8. Kollektif şirket olarak kurulan firmanın Anonim Şirkete dönüşmesi yeniden işyeri açma sayıldığından salınan harçta isabetsizlik bulunmadığı hak. (Danıştay 9. Daire E. No: 1988/ 1933 K. No: 1990/ 1630 K.T.: 17.4.1990)
YARGITAY KARARLARI 1. İhbar tazminatı peşin ödenerek iş aktinin feshi halinde, ihbar öneli hizmet süresine eklenemez. Bu nedenle önel içerisinde yürürlüğe giren toplu iş sözleşmesi ücret zamları ile diğer sosyal yardım artışları ihbar ve kıdem tazminatına yansıtılamaz. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. No: 1981/464 K. No: 1981/520 K.T.: 20.1.1981) 2. Sigortalı çalıştırılmadığı ve ücret ödenmediği yazılı olarak kuruma bildirildiği, bu konuda kurumca bir uyuşmazlık da çıkarılmadığına göre, aylık sigorta prim bildirgesi verilmediğinden bahisle ölçümleme yapılamaz. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, E.No: 1981/3165 K.No: 1981/ 3741 K.T.: 9.6.1981) 3. Kıdem Tazminatının hesabında yıldan artan süreler aynen hesaba katılır. Yıldan artan sürelerin seneye tamamlanacağına dair hüküm yasaya aykırıdır. (Yargıtay 9. Hukuk Daîresi, E.No: 1982/3155 K.No: 1982/ 3767 K.T.: 16.4.1982) 4. Çalışırken muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrılan ve bu hizmeti yaptıktan sonra tekrar aynı işyerine giren davacının muvazzaf askerlikte geçen süreleri borçlanması halinde bu süreler kıdem tazminatı hesabında nazara alınır. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E.No: 1983/2933 K.No: 1983/ 4855 K.T.: 24.5.1983) 5. Hizmet sözleşmesinin başlamasından önceki muvazzaf askerlikte geçen sürelerin borçlanılması halinde bu süreler kıdem tazminatının hesabında nazara alınmaz. (Yargıtay 9. Hukuk D., E. No: 1984/5722, K. No: 1984/7108, K.T. 26.6.1984) 6. Aynı kıdem süresi için bir defadan fazla kıdem tazminatı veya ikramiye ödenemeyeceği gibi, kıdem tazminatını gerektirmeyecek şekilde sona ermiş olan hizmet süreleri de kıdem tazminatının hesabında nazara alınamaz. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E.No: 1983/5610 K.No: 1983/ 7939 K.T.: 13.10.1983) 7. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak davanın sonunda istek tarihindeki yasal faize hükmedilmelidir. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E.No: 1983/9542 K.No: 1984/340 K.T.: 20.1.1984) 8. Yaşlılık aylığı tahsis müracaatlarında, dilekçenin Kurum kayıtlarına işlendiği tarihin değil, P'IT' ye veriliş tarihinin işleme esas alınması gerekir. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, E.No: 1984/2516 K.No: 1984/ 2848 K.T.: 22.5.1984)
MEVZUATTAN HABERLER: 1. Sermaye Piyasası Kurulunun Hisse Senetlerine ilişkin Esasları belirleyen Seri: 1 Tebliğ No: 10 yayınlandı. (Resmi Gazete Tarihi: 2.10.1991 Sayı: 21009) 2. Kurumlar Vergisinden muaf olan kurumlardan yapılan mal ve hizmet alımları yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar ve 1.9.1991 tarihinden geçerli olmak üzere yeniden vergi iade kapsamına alındı. (Resmi Gazete Tarihi: 5.10.1991 Sayı: 21012) 3. Katma Değer Vergisi 38 seri numaralı genel tebliği yayınlandı. Tebliğin ana başlıkları şöyledir: A. Genel esaslara göre yapılacak iade ve mahsup işlemleri, B. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanan mükellefler hakkında yapılacak işlemler, C. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen mükellefler hakkında yapılacak işlemler, D. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen ve/veya kullanan mükellefler hakkında mahkemelerce karar verilmiş olması halinde yapılacak işlemler,
E. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği ve/veya kullandığı konusunda haklarında inceleme raporu bulunan mükelleflerden mal alanlar ile ilgili olarak yapılacak işlemler, F. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlediği ve/veya kullandığı konusunda haklarında inceleme raporu bulunan mükelleflerin ortakları ve bu mükelleflerin kurdukları veya ortak oldukları şirketler hakkında yapılacak işlemler, G. Bu tebliğin yayımından önceki tarihlerde sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığı ve/veya düzenlediği konusunda hakkında rapor bulunan mükelleflerle ilgili olarak yapılacak işlemler, H. Sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanan mükelleflerin teminatları hakkında yapılacak işlemler, I.Katma Değer Vergisi uygulamasında müteselsil sorumluluk, J. İhracat teslimleri ile ihraç kaydıyla yapılan teslimlerden doğan iade ve mahsup, tecil-terkin işlemlerinde döviz alım belgesinin ibrazı. 4. Yeni tip muhtasar beyannameler Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından basılmış olup tüm vergi dairelerine gönderilmiştir. A. Ekim/ 1991 ayı aylık muhtasar beyannameler ile Ağustos- Eylül-Ekim/ 1991 dönemi 3 aylık muhtasar beyannameler yeni tip beyannameye göre doldurulacaktır. B. Yeni tip muhtasar beyanname eskiden olduğu gibi yine 4 sahife olup, birinci sahifede sadece beyannamenin ismi Muhtasar Beyanname/Vergi İade Beyannamesi olmuştur. Diğer sütunlar aynıdır. İkinci sahifede diğer kesintiler sütunu kaldırılmıştır. Üçüncü sahifede diğer kesintiler sütunu kaldırılmış ve 35.nci sütundaki beyannameye ait damga vergisi muhtasar beyannameye ait damga vergisi olarak değiştirilmiş, 36.ncı sütun açılarak buraya Vergi İade Beyannamesine ait damga vergisi (400 TL) eklenmiştir. Dördüncü sahifede kesintilere ait bildirim kısmı 2/3 oranında küçültülmüş ve altına Vergi İade Beyannamesine ait kısım eklenmiştir. Ayrıca vergi iade beyannamesi işçi için doldurulmayacaktır. Dördüncü sahifeye ilave olarak Serbest Muhasebeci veya Serbest Muhasebeci Mali Müşavirin Adı-Soyadı, Vergi Dairesi ve Sicil No, Oda Sicil No ve İmzası konulmuştur.
ODAMIZDAN HABERLER 1.Odalar Birliği Mali Kongresi 28-29 eylül 1991 günü Ankara'da yapıldı. 2. Yönetmelikler Olağanüstü Genel Kurulu 28 Eylül 1991 günü Ankara'da yapıldı ve yönetmeliklerin aksayan yönleri düzeltilmeye çalışıldı. 3. İstanbul'dan 165 delege genel kurula katıldı. 4. Ümraniye Bakkallar Derneği Başkanı hakkında açılan dava sonuçlandı. Korsan muhasebecilik yapan dernek başkanı 6 ay hapis, 2.000.000 TL para cezasına çarptırıldı. 5. Kimlikler hazırlanmaktadır. Yaptığımız tesbitlerde bir kısım üyemiz adres değişikliklerini bize bildirmemektedir. Adres değişikliği yapanların en kısa zamanda Odaya başvurması gerekmektedir. 6. 30 Kasım-2 Aralık tarihlerinde Ankara'da Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik sınavı yapılacaktır. Sınava girmek isteyenlerin Odaya başvuruda bulunup form almaları gerekmektedir. 7. Odamız yeni dönem stajı 1 Kasım 1991'de başlayacaktır. Toplam stajyer sâyısı 796'ya ulaşmıştır. STAJ DÖNEMİ S.M. S.M.M.M 1990/Ağustos 40 24 1990/ Kasım 49 106 1991 / Nisan 87 144 1991 /Ağustos 50 100 1991 / Kasım 63 133 8. Çalışanlar Listesine kayıtlı olup halen nisbi aidat tahakkuklarını Odamıza göndermeyenler vardır. Bunlar en kısa zamanda tahakkuklarını yaptırmaz iseler re' sen yapılacaktır. 9. Ruhsat değişim müracaatına 6324 üyemiz başvuruda bulunmuştur. Diğer üyelerimizin de Odaya müracaatlarını bekliyoruz. 1O. Yeni dönem ruhsat müracaatı v için 1020 S.M., 347 S.M.M.M. müracaatı yapılmış, olumlu bulunan dosyalar Odalar Birliğine gönderilmiştir. 11. Defterdarlık Değerlendirme Komisyonlarından devir olan 2400 dosya sahibinden 17 si itirazda bulunmuş ve dosyaları birliğe gönderilmiştir. 12. İcra takibine kalmadan, borçlu üyelerimizin Odaya ödentilerini yapmalarını istiyoruz. 13. Odamızın üye sayısı: kayıtlı 7475, kaydolacak 667 kişiyle şu anda 8142'dir. S.M. S.M.M.M TOPLAM Bürosu olanlar: 2693 1483 4176 Bağımlı çalışanlar: 1753 1546 3299 Kayıt yaptırmayanlar 431 236 667 4877 3265 8142
MUHASEBECİNİN KASIM ‘91GÜNLÜĞÜ Hazırlayan : H. Turgut ARIĞ I.S.M.M.M.O. Denetim Kurulu Başkanı 7 Kasım '91 Perşembe' ye kadar Ücretlilerin Ekim '91 alış fatura ve fişleri, Vergi İade Beyannamesine listelenerek işyerine verilir. Kasım '91 Pazartesi'ye kadar Boş video ve ses kaseti imal ya da ithalinden geçen âyın vergi kesintisi Ziraat Bankası'na yatırılır, bildirimi Turizm Bakanlığına yollanır. TV satışı bandrol ücreti Ziraat Bankası'na yatırılır, bildirimi TRT Genel Müdürlüğüne gönderilir. 15 Kasım '91 Cuma'ya kadar Banka ve Sigorta İşlemleri Ekim '91 Beyannamesi, vergi dairesine verilir ve ödenir. Anlaşmalı matbaalarda Ekim '91'de basılan ve dağıtılan fatura, PSV ve reçetelerin bildirimleri, vergi daireleri ve defterdarlıklara verilir. Eczane, imalatçı kuyumcu, mıhlamacı, anlaşmalı matbaaların reçete basımı ile tapu sicil, valilik, belediye, TEK ve benzeri kuruluşlarda onaylanan emlakle ilgili Ekim '91 aylık bilgi ve form bildirimleri, Maliye ve Gümrük Bakanlığı-vergi İstihbarat Şubesi, Maltepe Ankara'ya taahhütlü gönderilir. 18 Kasım '91 Pazartesi'ye kadar 17.5.1991'den önce olağan genel kurullarını yapmayan ve 200'den az üyeli esnaf derneklerinin durumları, yeni Oda yasasına uyumlaşmalı (6. ve son ay-R.G. 17.5.1991 Gm. 2). 20 Hasım '91 Çarşamba'ya kadar Kişi ve şirketlerin Kasım '91 Geçici Vergisi ödenir. Anonim şirketlerce Damga Vergisi Beyannamesi vergi dairesi- ne verilir ve pul bedelleri ödenir. Ücretlilerin alış belge sonuçlan yalnız aylık Muhtasar Beyanname verenlerce Ekim '91 Vergi iade Beyannamesi ile vergi dairesine verilir. Üç aylık Muhtasar verenler ise Ağustos-Ekim '91 dönemi. 10'dan fazla işçi çalıştıranlar Ekim '91'de, 10'dan az işçi çalıştıranlarda ise Ağustos-Ekim '91 döneminde yapılan ödemelerin vergi kesintileri, Muhtasar Beyanname ile vergi dairesine verilmeli ve ödenmelidir. Kendi adlarına reklam yapanlar ve reklamcıların geçen aya ait ilan-reklam beyannamesi ile Eğlence, Yangın Sigorta ve Akar- yakıt Tüketim Beyannameleri Belediye' ye verilir ve ödenir. 25 Hasım '91 Pazartesi'ye kadar KDV Ekim '91 Beyannamesi vergi dairesine verilir, vergi kesinti fazlası varsa ödenir. 29 Kasım '91 Cuma'ya kadar (2.12.91'e uzar)
Bağ Kur' un Kasım '91 pirimi bankaya, posta çekine, Müdürlüğü veznesine ödenir. Sosyal Sigorta Ekim '91 bildirgesi verilir, prim tutan ödenir. Geçen ay 9'dan fazla işçi çalıştıranlarca: a) Konut Edindirme Yardım Fonu bildirimi SSK Md' ne verilir, tutan banka ya da sigortaya ödenir. b) Zorunlu Tasarruf Kesintisi yeni aylık bildirimi formları Ziraat Bankası'na verilir ve yatırılır. Tarım geliri vergisinin 2. taksidi ( 1 /3'ü) ödenir. Tarım işletmeleri, köy ve mahalle muhtarlıklarına Ekim-Sayım Bildiriminde bulunurlar (VUK.Md. 243) Ticaret ve Serbest meslek sahiplerinin Ekim '91 Vergi İade Beyanname zarfı vergi dairesine verilir. Veraset ve intikal Vergisinin 2. yarıyıl taksidi ödenir. Emlak Vergisinin 2. yarıyıl taksidi ödenir. 30.9.1990'a kadar verilen Harita Müteahhitlik Karnesi ve İmar Planı Yeterlik Belgesi yenisiyle değiştirilmeli (3. ay - R.G. 20.9.1990). Bağımsız Denetim Kuruluşları, durumlarını yeniden düzenlemeli (9. ay-R.G. 9.3.1991 m. 5,6). 5 milyar ödenmiş sermayeli ve 100 milyon FOB dışsatımı ger- çekleştiren şirketler, Dış Ticaret Sermaye Şirketi olabilmek için Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlığı'na başvurmalı (5. ay- R.G. 21.6.1991). Daha önce yabancılara ait yatları kiralayan ve temsilciliğini üstlenen işletmelerin faaliyetleri son bulur (5. ay-R.G. 29.6.1991 ). Halen kurulu tüm ihracatçı birlikleri, bölge birliği olarak çalışmalarını sürdürebilmeleri için yenileme düzenlemeleri yapmalı (5. ay-R.G. 1.7.1991). Yürürlükteki çekler 30.9.1991'den sonra bankalarca işlem görmeyecek, yıl sonundan sonra da geçerliliğini yitirecek (2. ay).