YAS AM
SAYI
ISSN: 1306-5653
70
İSTANBUL SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI İKİ AYLIK YAYINI
DIJITAL OYUN FURYASI l DOSYA: BİZİ BU KİRLİ HAVALAR MAHVETTİ TALAT YEŞİLOĞLU: DERGİLER AZALIYOR l OYUNCU SUZAN AKSOY İLE SÖYLEŞİ l NEFES KOÇU MESLEKTAŞ: İLKNUR BİLGİÇ l SAĞLIK: ASTALIKLARA DİRENİN lALPLERDE KAYAK MOLASI lİLÇE: BAKIRKÖY
başkandan
Sevgili İSMMMO Ailesi,
Yeni yıla sayılı günler kaldı. Yeni yıl yeni umutlar demek... Acısıyla tatlısıyla geçen 2017 yılının son dergisiyle karşınızdayız. Artık sonbaharın etkisini kaybedip kışın sert yüzünü gösterdiği kasım ve aralık aylarına da girmiş bulunuyoruz. Bu aylarla da 2017 yılını uğurluyor olacağız. Siyasi, politik, ekonomik ve sosyal gelişmelerle nasıl geçtiğini anlamadığımız bu yılı dolu dolu bir kenara bırakıyoruz ve hoş geldin 2018 diyoruz. Yeni yılın tüm insanlık ve Türkiye için güzellikler ve barış getirmesini diliyoruz. Bilhassa ekonomik göstergelerin daha iyiye gittiği bir yıl olması hepimizin temennisi. İşsizliğin azaldığı, turist sayısının arttığı, cari açığın ve enflasyonun düştüğü bir yıl bekliyoruz.... Evet, yılın son dergisiyle karşınızdayız. Bu sayımızda sizlere kapak haberimizle ‘dijital oyun’ dünyasının kapılarını açıyoruz. Türkiye’de adeta dijital oyun salgını yaşanıyor. Cepten, bilgisayardan, sosyal medyadan artık oyun oynamayan sayısı yok denecek kadar az. Ülkemizde her ay aktif olarak oyun oynayan kişi sayısı 30 milyon. Bilgisayar ve konsol oyunlarında erkeklerin hakimiyeti sürerken, mobil oyunlarda kadınlar kendini gösteriyor... Dosya konumuzu ise, özellikle kış aylarında kendini daha çok gösteren hava kirliliğine ayırdık. Soluduğumuz temiz hava tehdit altında. Kötü şehirleşme, nüfus artışı, sanayi, trafik gibi nedenlerle artık zehir solur hale geldik. Türkiye’de yılda yaklaşık 28 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğü belirtiliyor. Uzmanların önerisi ise önlemlerin ve denetimlerin daha artırılması yönünde... Zirvedekilerde konuğumuz ise Gıda Perakendecileri Derneği (GPD) Başkanı Mustafa Songör. Türkiye’nin yıllardır kanayan yaralarından biri, tarım ürünlerinin tarladan sofraya gelene kadar yaşadığı 4-5 katlık fiyat artışları... Her yönüyle gıdayı ele aldık. Bu ayki sayımızda gazeteci konuğumuz ise Türkiye’nin en eski ve köklü ekonomi dergilerinden Ekonomist’in Genel Yayın Yönetmeni Talat Yeşiloğlu. Yeşiloğlu’yla Türk basınını ve dergiciliği konuştuk... Sanatçı sayfalarımızı ise Suzan Aksoy süslüyor. Şevkat Yerimdar’ın Marika’sı, Acil Servis’in Leyla hemşiresi, Çemberimde Gül Oya’nın Suna’sı, Şaşıfelek Çıkmazı’nın Nuran’ı, Süper Baba’nın Yakut’u. Aksoy, dramı ve mizahı iyi harmanladığı rolleriyle herkesin gölünde taht kuran bir oyuncu. Renkli Yaşam’da kendini nefes koçluğu alanında geliştiren meslek mensubu İlknur Bilgiç var. O, nefes eğitimleriyle kendini yeniden keşfetmiş. Bilgiç, “Nasıl bir nefes alışkanlığımız varsa öyle bir hayat yaşıyoruz” diyor. Yurtdışı gezi sayfalarımızda sizi dünyanın en iyi kayak destinasyonlarından biri olan İsviçre’ye götürüyoruz. Ülke, St. Moritz, Verbier, Saas Fee, Zermatt gibi ünlü pek çok merkeze ev sahipliği yapıyor... İstanbul gezi sayfalarımızda ise, tarihi ilçe Bakırköy var. Sinir hastanesiyle akla gelse de tarih, doğal güzellikler, eğlence ve manzara açısından çok şey vaat ediyor. Lezzet sayfalarımızda kışın vazgeçilmez içeceği bozayı yazdık. Sağlık, kariyer, eğitim, teknoloji, mizah, evim, kitap, sinema, kültür sanat sayfalarımızla da sizi farklı dünyalara götürüyoruz. Yılın son dergisini keyifle okumanızı diliyoruz...
Yücel Akdemir
İSMMMO ISSN: 1306-5653
YAS AM
SAHİBİ İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası Adına Yücel Akdemir Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Gülgün Öztürk
YAYINA HAZIRLAYANLAR Nil Demirciler, Ela Gökmen, Ayşegül Emir, Gaye Delen basin@ismmmo.org.tr, yasamdergi@gmail.com
Kurtuluş Cad. No: 114 Kurtuluş-Şişli / İSTANBUL
l DANIŞMA KURULU
l BASILDIĞI YER: Fabrika Basım ve Tic. Ltd. Şti. Göztepe Mh. İnönü Cd. Yücel Akdemir, Erol Demirel, Orhan Sarıgene, Cemile Kuzu, No: 74/a 34214 Mahmutbey-Bağcılar / Ali Haydar Tunç, Gülgün Öztürk, Adem Çalışkan, İbrahim Balcı, İstanbul Telefon: (0212) 2943800 Turgay Kanarya, Halil İbrahim Avcı, Alim Karataş, Taner Yüceur, l Yayın Türü: İSMMMO Yaşam; yaşam, Nadir Hikmet Güneş, Aysel Tümer, Ayhan Çorapçı, Çiçek Yağmur, kültür ve güncel haber dergisidir. Yerel Mithat Erdoğan, İbrahim Şennur, Nilgün Saraçer, Sebahaddin Kunaçaf, süreli yayındır. İki ayda bir yayımlanır, Ahmet Karakılınç, Hayrettin Özbakır, Bilal Karayazı, Nihat Savaş, 3.000 adet basılır. Fahrettin Ravanoğlu, Nevzat Pamukçu, Murat Düzgün, Halim Bursalı, Dergimizde yer alan yazıların Yıldız İrgin, Murat Ceyhan, Süheyla Öztürk Selçuk, Hacı Demir, Sabri Karakaşlıoğlu, Hafize Öztürk, Mustafa Çanakçıoğlu, Oğuzhan Bahadır, sorumluluğu yazarlarına aittir. l Yönetim Yeri ve Yazışma AdreKazım Mermer, Ali Ekber Özkan, Yılmaz Bolgün, Hüsniye Sezgin, si: Kurtuluş Caddesi, No: 114, Emel Duman Yücetürk, Sevda Rızvanoğlu, Metin Gökdağ, Hüseyin Turna, Mustafa İrfan Yalçın, Turan Karabulut, Mahmut Şahin, İskender Demirci, Şişli- İSTANBUL Alper Karakaş, Filiz Bülbül, Arif Mert, Saadet Gençoğlu, Yalçın Sütütemiz, Telefon: (0212) 315 84 00, Özlem Gül Er, Cumhur Karatepe, Serdar Murat Akın, Yeşim Özer Faks: (0212) 343 47 80
KAPAK
Dijital oyun çocuk işi değil! Türkiye’de adeta dijital oyun salgını yaşanıyor. Cepten, bilgisayardan, sosyal medyadan artık oyun oynamayan sayısı yok denecek kadar az. Boş vakitleri değerlendirmenin en önemli alternatifi oldu. Ülkemizde her ay aktif olarak oyun oynayan kişi sayısı 30 milyon. Bu çılgınlık ‘oyun çocuk işidir’ inanışını da çürütmeyi başarıyor.
16
İÇİNDEKİLER
Z İ R V E D E K İ L E R
Tarladan sofraya gıda harekâtı GDP Başkanı Mustafa Songör, “Arz açığı ve yaş sebze ve meyvedeki ihracat arzı, gıda enflasyonuna yol açan diğer unsurlar. Dünya piyasalarından uzak kalma, öte yandan ürün zincirlerinde yaşanan aksaklıklar, örgütlenme ve operasyonel verimsizlik gibi konulardan söz edebiliriz. Bunları önlemek için çalışıyoruz” dedi. 12
D O S YA
Bizi bu kirli havalar mahvetti Büyükşehirlerin en büyük sorunları arasında artık hava kirliliği başlarda yer alıyor. Rakamlar da bu tehlikeyi gözler önüne seriyor. Türkiye’de yılda yaklaşık 28 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğü belirtiliyor. Uzmanların önerisi ise önlemlerin ve denetimlerin daha artırılması yönünde. 24
GÜNDEMİN SESİ
‘Dergi sayısında ciddi bir azalma var’ Türkiye’de dergi yayıncılığı denilince ilk akla gelen isimlerden olan Talat Yeşiloğlu, reklam pastasından azalan paylarla, dergi sayılarında ciddi bir azalma yaşandığına işaret ediyor. Talat Yeşiloğlu, “Tabii burada da haksız bir rekabetten bahsedebiliriz” ifadelerini 20 kullandı.
YAŞAMIN PORTRESİ
‘Her role kendimden bir parça koyarım’ Suzan Aksoy, dramı ve mizahı iyi harmanladığı rolleriyle herkesin gölünde taht kuran bir oyuncu. Çılgın, farklı bir rolde olmasa bile onu farklılaştırmayı iyi başarıyor. Pek çok dizi ve filmde rol alan deneyimli oyuncu en son Cenaze İşleri filminde karşımıza çıktı. Aksoy, “Her role mutlaka Suzan’ın birazcık çatlaklığını koyuyorum” 30 diyor.
KARİYER
İşten atılmaktan korkmayın İş hayatında pek çok çalışan işten çıkarma korkusu yaşıyor. Çok sık tenkisatların yaşandığı işyerlerinde korku kültürü hakim. Uzmanlara göre sinyalleri takip ederek, süreci hasarsız bir şekilde atlatabilmeniz mümkün.
36
R E N K L İ
Y A Ş A M
Derin bir nefes aldı! İlknur Bilgiç, aldığı eğitimler sonucunda ‘nefes koçu’ olan bir meslek mensubu. Bilgiç, “Nefes en temel ihtiyacımız. Araştırmalar insanların nefes kapasitesinin sadece yüzde 20’sini kullandığını gösteriyor. Bu demektir ki yaşamımızda olmasını istediğimiz neşe, mutluluk, sevgi, bolluk ve bereketi yüzde 20 oranında kabul ediyoruz” diyor. 28
6 2 .
G Ü N
6
İSMMMO HABER
8
MODA
34
EĞİTİM
38
S A Ğ L I K
40
DOSTLARIMIZ
42
L E Z Z E T
44
EVİM EVİM
46
G E Z İ - D Ü N YA
48
G E Z İ - İ S TA N B U L
52
K Ü LT Ü R - S A N AT
56
SİNEMA - DVD
58
K İ TA P
60
T E K N O - YA Ş A M
62
MİZAH
64
62. GÜN
Saygı, özlem ve minnetle Ulu Önderi andık
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, ölümünün 79’uncu yılında saygı ve minnetle andık. Anıtkabir ve yurdun dört bir yanında anma törenleri düzenlendi. Aradan 79 yıl geçti ama acı hiç dinmedi. Türkiye Ata’sına koştu. İSMMMO, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 78. yılında Taksim Anıtı önüne çelenk bıraktı. İSMMMO Başkanı Yücel Akdemir, TÜRMOB Genel Sekreteri ve İSMMMO Kurucu Onursal Başkan Yahya Arıkan, Oda Yönetim Kurulu, Oda Kurulları, Oda çalışanları ve çok sayıda meslek mensubunun katıldığı törende İstiklal Marşı ve saygı duruşu gerçekleştirildi. Ayrıca oda çalışanlarımız Ulu Önder Atatürk’ü İSMMMO Hizmet ve Kültür Binası önünde düzenledikleri törenle andılar. İstanbul’da Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda anma töreni düzenlendi. Çelenk sunumunun
6 l İSMMMO YAŞAM
ardından saat 09.05’te sirenlerin çalmasıyla Taksim Meydanı’nda adeta hayat durdu. Törene katılanlarla birlikte çevrede toplanan kalabalık saygı duruşunda bulundu. Devlet erkanı da Atatürk’ün huzuruna çıktı. Saat 9’u 5 geçe saygı duruşunda bulunuldu. Anıtkabir’deki törene, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı İsmail Kahraman, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar,
bakanlar, başbakan yardımcıları ve devlet erkanı katıldı. Beşiktaş’ta da bin 94 metrelik dev Türk bayrağının açıldığı yürüyüşle anıldı. Kadıköy Belediyesi Gönüllülerinin öncülüğünde düzenlenen ‘Ata’ya Saygı Zinciri’nde, binlerce insan el ele tutuşarak saat 09.05’te saygı duruşunda bulundu. Saygı zinciri sonrasında tekneler de sahil boyunca kıyıya yanaşarak sirenleriyle destek verdi. Su jetleri geçiş yaparken, paramotorcular da havada bayrak açtılar.
Öğretmenler Günü’nü kutladık 24 Kasım Öğretmenler Günü, yurt genelinde çeşitli etkinliklerle kutlandı. İstanbul’da ilk tören Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde yapıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan tören, Cumhuriyet Anıtı’na çelenk konulmasıyla devam etti. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü ve çok sayıda öğretmenin katıldığı tören halk oyunları gösterileriyle sona erdi. Yurt genelinde çeşitli şehirlerde törenler düzenlenirken, okullarda öğrenciler de öğretmenlerini unutmadı... Ülkemizde 1981 yılından bu yana her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak
kutlanıyor. 4 Kasım 1928 tarihi Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği’ni kabul ettiği gün. Bu nedenle Türkiye’de Öğretmenler Günü her yıl Kasım ayının 24’ünde kutlanıyor. Türkiye’deki Öğretmenler Günü tarihini belirleyen Mustafa Kemal Atatürk, eğitime ve öğretmenlik mesleğine verdiği değeri her fırsatta dile getirmiş, bir ülkenin gelişiminde öğretmenlerin etkisini söylediği sözlerle hatırlatmıştı. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlerle ilgili sözlerinden bazıları:
MTV’ye zam oranı yüzde 25’e düşürüldü tüm araçların MTV oranlarında yüzde 40’lık bir artış öngörüyordu. Ancak tasarıya gelen itirazlar, oranının düşürüleceği beklentisini de beraberinde getirmişti. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda bazı vergi kanunlarında değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının görüşmeleri devam ederken verilen bir önerge ile MTV’deki artış yüzde 25’le sınırlandırıldı.
“Öğretmenler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.” “En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretler olur.” “Öğrenci ne yaşta ve sınıfta olursa olsun, onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakacak ve öyle davranacaksın.”
Ucuz et seferberliği Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’nın talimatıyla ucuz et seferberliği başlatıldı. Ucuz et satacak marketler ve fiyatları belirlendi. Bakanlık ucuz et satışı için iki marketle anlaşma sağlandığını duyurdu. Bu iki market ise A101 ve BİM oldu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada A101 ve BİM firmalarıyla sözleşme imzalandığı, bu marketlere karkas et sevkiyatının başladığı duyuruldu. Ucuz et satışı yapmak için bakanlığı 8 firma başvurdu. Vatandaşlar, Et ve Süt Kurumu (ESK) müdahalesiyle KDV dahil kıymanın kilogramının 29 lira ve kuşbaşının kilogramının 31 liradan satışını olumlu karşılarken, bazı zincir marketler, kasaplar ve üreticiler karara tepki gösterdi.
62. GÜN
Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) zam oranı komisyonda yüzde 40’tan yüzde 25’e çekildi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba tasarı üzerinde verilen önergenin kabul edilmesiyle MTV için uygulanacak yeniden değerlendirme oranı 1300 cc altı araçlar için yüzde 15, 1300 cc üstü araçlar için ise yüzde 25 olarak uygulanacak. Tasarı, yeni yıldan itibaren
Başöğretmen Atatürk öğrencilerle.
İSMMMO YAŞAM l 7
İSMMMO ailesine hoşgeldiniz İSMMMO Hizmet ve Kültür Binası’nda 9 Ekim 2017 tarihinde gerçekleştirilen törende, mesleğe yeni giren meslek mensupları ruhsatlarına kavuştu. Zorlu bir sınavı geri bırakarak ruhsatlarına kavuşan meslek mensupları, oda başkanımız Yücel Akdemir’in elinden ruhsatlarını teslim
aldılar. Oda başkanımız Yücel Akdemir’in konuşmasının ardından video ile başlayan törenlerde, rezervasyon yapmış olan meslek mensupları arasında en yüksek notu alan ve en genç üyelere oda tarafından hediyeler verildi.
İSMMMO HABER
Gelişimde teşvik ve fonların önemi İSMMMO Teşvik ve Fonlar Komitesi, 2016-2019 döneminde çalışmalarına odamızın ilkeleri doğrultusunda amaca yönelik hedefler koyarak yol alıyor. Başkanlığını Emine Kocakerim’in yaptığı Teşvik ve Fonlar Komitesi, 11 üyesiyle odamızın bünyesinde çalışmalar yürütüyor. Kocakerim, komitenin amaçları ve yol haritasına ilişkin düşüncelerini şöyle aktardı: “Teşvik, fon ve hibeler Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için proje finans kaynağı yaratmada yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bu desteklerle bölgesel ve sektörel teşvik projeleri hazırlanarak ülke ekonomisine olumlu katkılar sağlanmaktadır. Uluslararası rekabet ortamlarının yarattığı zorluklarla baş edebilme, proje ortakları ile birlikte karar vererek belli bir amaca yönelik hareket etme, bu fonların yarattığı imkanlar sayesinde gerçekleştirilebilmektedir. İçinde bulunduğumuz çalışma dönemi içinde meslek mensuplarının özellikle yeni mesleğe başlayan meslektaşlarımızın; ulusal ve uluslararası meslek uyumunu sağlamada ihtiyaç duyduğu desteğin bilinci ile
8 l İSMMMO YAŞAM
mesleki eğitimlerine katkıda bulunmak üzere ihtiyaca yönelik teşvikler, hibe fonlar komitemizin çalışma alanını oluşturmaktadır. Üstlenmeyi hedeflediğimiz projelerle ilgili olarak amacımıza ulaşmak yolunda birlikte olmanın ve ortak akılla hareket etmenin öneminin farkındayız. Komitemiz, İSMMMO ailesinin bir ferdi olarak, mesleğimizin gelecek nesillere aktarılması bilinci içerisinde üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmek üzere çalışmalarına devam edecektir.”
Bilirkişilik eğitimleri için ön başvuru Odamızın düzenlediği Bilirkişilik Temel Eğitim Programı için başvurular alınmaya başlandı. Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Bilirkişilik Yönetmeliği’nin ardından eğitim verme amacıyla Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunarak yetki alan odamız ‘Bilirkişilik Temel Eğitimi’ programını açıklayarak eğitimlere başladı. Eğitimleri tamamlayanlar ilk sertifikaları da aldı. Odamızın web sitesi üzerinden yapılan açıklamada; eğitimlerin toplam 24 ders saati olacağı, bunun 18 saatinin teori ve 6 saatinin uygulamayı kapsayacağı belirtildi. Odamız tarafından yapılan açıklamalarda şu ifadelere yer verildi: “Adalet Bakanlığı Bilirkişilik Daire Başkanlığı’ndan almış olduğumuz yetki dahilinde ve akademik iş birliklerimiz ile güçlendirerek oluşturulan ‘Bilirkişilik Temel Eğitimi’ programımızı, eğitim almak isteyen bütün meslektaşlarımızı memnun edecek şekilde hazırlamış bulunmaktayız. Sınıflarımızı İstanbul’un çeşitli bölgelerin-
deki eğitim birimlerimizde ve mümkün olduğunca sizlerin zaman ve yer beklentilerinize de uygun olacak şekilde oluşturabilmemiz için kesin kayıtlar ön başvuru alınarak yapılacaktır. Her zaman olduğu gibi Bilirkişilik Temel Eğitimlerinde de en yüksek memnuniyeti sağlayarak, zamanında bu eğitimleri tamamlamanız ve düzenlemelere uygun şekilde eğitim tamamlama belgeleriniz için biz hazırız.”
İSMMMO HABER İSMMMO YAŞAM l 9
İSMMMO HABER
Eğitimler tüm hızıyla sürüyor İSMMMO, meslektaş ve stajyerlerin gelişimine yönelik eğitimlerine ilçelerde tüm hızıyla devam ediyor. Alanında uzman eğitimcilerin yer aldığı eğitimlerde katılımlar yoğun bir şekilde gerçekleşiyor. Her ay Bahçelievler, Gaziosmanpaşa, Kartal, Kadıköy, Kağıthane, Küçükçekmece, Sancaktepe, Avcılar, Şişli gibi ilçelerde eğitimler veriliyor.
10 l İSMMMO YAŞAM
Eğitimler arasında ‘İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku’, ‘Güncel Muhasebe ve Vergi Uygulamaları’, ‘Yabancı Çalıştırma İzinleri’ gibi eğitimler yer alıyor. Ayrıca TÜRMOB’un meslek mensuplarına etik öğrenme yönünde isteklilik yaratmak, etik davranış gelişimini sağlamak üzere düzenlediği Etik Eğitimi odamızda yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.
Oda başkanımız Yücel Akdemir, İSMMMO Akademi’de devam eden SMMM Yeterlilik Sınıfı ve Staja Başlama Sınavı Hazırlık Sınıflarında eğitim gören meslektaşlarımızı ziyaret etti. Odamız ve TESMER İstanbul Şubesi’nin ortak düzenlediği seminerler, mesleki eğitimler alanında uzman eğitimcilerin katkılarıyla devam edecek.
Sosyal medyada mesleki açılım Müjdat Aybar’ın başkanlığını, sekreterliğini Senem Dursun’un üstlendiği İSMMMO Sosyal Medya ve İletişim Komitesi’nde; Menşur Şeker, Nurhan Gezer, Aydan Ay Çakmak, Sezen Özen, Serap Taş, Berk Ofluoğlu ve İlke Gökçek Gedikoğlu görev alıyor. Yeni nesil web teknolojilerinin getirdiği kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan eş zamanlı bilgi paylaşımının takip edildiği dijital platform
olan sosyal medya mesleğimizde de önemli bir rol oynuyor. Birçok insanın mobil ve online olduğu dijital çağda paylaşım ve iletişim sınırı olmadan özgür ve özgün tartışma zemini yaratan sosyal medya, kişi ve birey iletişiminin yanında marka ve kurum konumlandırması açısından da son derece önemli. Sağladığı etkileşim açısından, eğitim, araştırma ve bilgi sağlama anlamında da kapılarını ardına kadar açmaktadır.
Anlamlı ziyaret Odamızın Bahçelievler İlçe Temsilciğinin düzenlediği sosyal sorumluluk projesi ile Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu’na yardım desteğinde bulunuldu. Oda başkanımız Yücel Akdemir, Bahçelievler İlçe Temsilci Özlem Gül Er, Odamızın Denetleme Kurulu Başkanı Nadir Hikmet Güneş, Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü Faruk Çelik ve Bahçelievler ilçe üyelerimizle birlikte gerçekleştirilen etkinlikte destek kampanyasıyla toplanan ihtiyaç malzemeleri kuruma teslim edildi. Sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın önemini pekiştirmek ve kimsesiz çocuklara bir nebze olsun destek olmak amacıyla düzenlenen ziyarette meslektaşlarımız duygulu anlar yaşadı.
Meslektaşlarımız ziyaret sırasında çocuklarla bir arada vakit geçirirken etkinlikle ilgili açıklama yapan oda başkanımız Yücel Akdemir, bu tarz destek kampanyalarının çocukların gelecekleri için büyük bir adım olduğunu söyledi. Yapılan yardım etkinliğinin önemine değinen Akdemir, “İlçe temsilciliğimizin büyük özverisiyle gerçekleştirilen bu anlamlı kampanya, umarım toplumun birçok kesimine örnek teşkil eder. Bu yardım kampanyası ile büyük bir umuda vesile olan, emeği geçen Bahçelievler İlçe Temsilciliğime, meslektaşlarımıza ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na teşekkür ediyorum” dedi.
İSMMMO HABER
ÖRNEK TEŞKİL EDER
İSMMMO YAŞAM l 11
ZİRVEDEKİLER
Tarladan sofraya gıda harekâtı
Türkiye’nin yıllardır kanayan yaralarından birisi, tarım ürünlerinden tarladan sofraya gelene kadar yaşadığı 4-5 katlık fiyat artışları... Gıda Perakendecileri Derneği (GPD) Başkanı Mustafa Songör, “Arz açığı ve özellikle yaş sebze ve meyvedeki ihracat arzı, gıda enflasyonuna yol açan diğer unsurlar. Dünya piyasalarından uzak kalma, öte yandan ürün zincirlerinde yaşanan aksaklıklar özellikle de örgütlenme ve operasyonel verimsizlik gibi konulardan söz edebiliriz. Bunları önlemek için çalışıyoruz” dedi.
12 l İSMMMO YAŞAM
GPD Yönetim Kurulu
ELA DEMİRCİLER
NEDENİ ÇOK ÇEŞİTLİ Türkiye’de modern perakende sektörü son yıllarda nasıl bir değişim ve
NEDEN ARTIYOR? Türkiye’de gıda enflasyonuna yol açan ya da açabilecek unsurların başında artan üretim maliyeti geliyor. Bunun yanı sıra arz açığı ve özellikle yaş sebze ve meyvedeki ihracat arzı gıda enflasyonuna yol açabilecek diğer unsurlar olarak gösterilirken Mustafa Songör, şunları söylüyor: “Gıda enflasyonu bunlarla sınırlı değil. Dünya piyasalarından uzak kalma, ürün zincirlerinde yaşanan aksaklıklar özellikle de örgütlenme ve operasyonel verimsizlik gibi konular gıda enflasyonunun nedenleri arasında yerini alıyor.” Üretim maliyetlerinde artışın en önemli nedenlerinden bir diğeri ise, tarımsal girdi kullanımında ithalata bağımlı olmak. Özellikle döviz kurundaki artışlara bağlı olarak maliyetler ciddi oranda yükseliyor ve yurtiçinde fiyatları yükseltiyor. Tüm bunlar hem üretim kalitesinde ve verimlilikte düşüşe neden oluyor hem de raflardaki etiket fiyatlarına yansıyor ve tabi bundan en çok da son tüketici etkileniyor.
gelişim gösteriyor? Perakende sektörü bugün Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri. Gerek sağladığı istihdam, gerek işgücü çeşitliliğiyle dikkat çeken sektörümüz, özellikle arka planda sürekli bir değişim içinde. Bu değişimin en önemli aktörlerinden biri şüphesiz teknoloji. Bildiğiniz üzere gıda perakendesinde müşteri memnuniyeti her şeyin önünde geliyor. Geçmişten bugüne her daim müşterilerimize kendilerini değerli hissettirmeye odaklandık. Bu nedenle özellikle son yıllarda hem dijital teknolojileri yakından takip ediyor hem de bunları süreçle-
rimize hızlıca entegre etmek için çalışıyoruz. Sektör olarak büyüme, süreç iyileştirme ve verimlilik yatırımlarımız kesinlikle arttı. Tüketici ihtiyaçlarını hızlıca belirlemek ve talepleri karşılamak için doğru analiz ve hızlı hareket etmek, günden güne daha büyük önem kazandı. Stok yönetimi, mağaza içi alan yönetimi ve ürün çeşitliliğinin sağlanması için teknolojiden her geçen gün daha çok faydalanır hale geldik. Çünkü artık verimli olabilmek için doğru teknolojiyi, doğru işgücünü, doğru lokasyonu seçmek ve onu geliştirmek eskisinden çok daha büyük önem taşıyor.
ZİRVEDEKİLER
Tarladaki ürünün sofraya çok pahalı ulaşması, fiyatların devamlı artması, üretim maliyetlerinin yüksekliği, arz açığı, ürün zincirlerinde aksaklık, örgütlenme ve operasyonel verimsizlik, üretim kalitesi ve verimlilikte düşüş... Bunlar ana ihtiyaç maddesi olan gıdada yıllardır üstesinden tam olarak gelinemeyen sorunlar. Ama iyi şeyler de olmuyor değil. Teknolojik gelişimle beraber daha hızlı üretim, gıda perakendeciliğinde gelişmeler, iyi sağlıklı ürün kavramı, doğal ürünlerin ağırlığının artması... Tüketiciye ulaştırılan ürünler izlenebilirken, tüketici şikayetleri de artık daha fazla dikkate alınıyor. Gıda sektörü ülkemizde her anlamda gelişimini sürdürüyor. Sektörde son dönemde en çok göze çarpan ise döviz kurundaki yükseliş nedeniyle maliyetlerdeki ciddi artışlar. Bunun da fiyatlara yansıması. Bu unsurlar hem üretim kalitesinde ve verimlilikte düşüşe neden oluyor hem de raflardaki etiket fiyatlarına yansıyor. Bundan da en çok etkilenen son kullanıcılar oluyor... Ülkemizde gıda alanında pek çok örgüt var. Sektörün sorunlarını çözmek için çalışıyorlar. Bunlardan biri 2012 yılında kurulan Gıda Perakendecileri Derneği (GPD). Dernek, 105 milyar TL ciro ve 300 binin üzerinde istihdamı temsil ediyor. Türkiye’nin her şehrinde yaklaşık 35 bin satış noktasında tüketicilere güvenilir hizmet ulaştıran, ulusal, bölgesel ve yerel organize gıda perakendecileri ve gıda servis zincirlerinin temsilcisi. Derneğin önemle üzerinde durduğu konulardan biri de gıda enflasyonu. GPD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Songör’le modern perakende sektörünü, sorunları, çözüm önerilerini ve geleceği konuştuk.
İSMMMO YAŞAM l 13
300 BİN İSTİHDAMI TEMSİL EDİYOR
ZİRVEDEKİLER
Gıda Perakendecileri Derneği’nden bahseder misiniz, ne zaman kuruldunuz, kaç üyeniz var ve kuruluş amacınız nedir? 2012 yılında kurulan Gıda Perakendecileri Derneği (GPD), 105 milyar TL ciro ve 300 binin üzerinde istihdamı temsil eden, ülkemizin hemen hemen her şehrinde yaklaşık 35 bin satış noktasında tüketicilerimize kaliteli ve güvenilir hizmet ulaştıran, ulusal, bölgesel ve yerel organize gıda perakendecileri ve gıda servis zincirlerinin temsilcisi olan bir dernek. Günde 15 milyon kişiyle doğrudan temasta olan GPD üyeleri başta gıda olmak üzere tüm hızlı tüketim ürünlerinin hizmetini, hijyen standartlarına uygun, güvenilir ve kendi iç mekanizmaları ile denetlenen bir yapıda sunuyor. İnsanları gıda ve gıda perakendesi konusunda bilgilendirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? GPD, kurulduğu günden bugüne uluslararası derneklerle, danışmanlık kuruluşlarıyla ve perakende organizasyonlarıyla olan yakın bağı sayesinde ‘Global Know-How-Global Bilgiyi’ Türkiye’ye taşımasının yanı sıra imza attığı projelerle de sektörümüzün gelişmesi için büyük çaba sarf ediyor. Özellikle temsil ettiğimiz geniş istihdam kaynağının eğitimi için ulusal ve uluslararası projelere imza atıyoruz. GPD’nin yönetim kurulu başkanlığını yürüteceğim 2017-2018 yıllarında da derneğimizin çalışmalarına aynı hızla üzerine yenilerini de ekleyerek devam edeceğiz. Yeni dönemde üyelerimizin ciro büyüklüğü, istihdama ve ekonomiye olan katkılarıyla sektörün en önemli temsilcisi konumundaki GPD’nin temsil gücünün arttırılması yönündeki çalışmalarımıza ağırlık vereceğiz. Mevzuat çalışmalarımız, Ortak Gelişim Kongremiz, eğitim ve istihdam projelerimiz sayesinde sektörün gelişiminin önünü açarken, iletişim kanallarımızın da güçlenmesini sağlıyoruz.
Sektör olarak daha çok tüketiciye ulaşmak için de çalışmalarınız bulunuyor? Bu çalışmalardan bahseder misiniz? Daha çok tüketiciye ulaşmak için yeni formatlar, farklı konseptler geliştiriyoruz, küçük metrekareli mağazaların çoğaldığını görüyoruz. Farklı ekonomik gruplara ulaşmak için özel konseptlerde mağazalar ve hizmetler tasarlanmaya başlanıyor. Bununla beraber mağaza içinde farklı deneyimler yaşatmak için yeni sistemler ortaya çıkıyor. Bir yandan tüketiciyi mağaza içinde daha fazla tutmak için çalışılırken diğer yandan özellikle ödeme ve kasa işlemlerinde hız kazandıracak sistemler geliştiriliyor. Gıda servis zincirlerinde Türk damak tadına uygun yeni ürünler geliştiriliyor, tüketiciyi çekmek için etkinlikler düzenleniyor. İyi-sağlıklı ürün kavramı yaygınlaşıyor, doğal ürünlerin ağırlığı artıyor. Ürünlerin izlenebilirliği, tüketici şikayetlerinin değerlendirilmesi gibi hizmetler farklılık yaratmada öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde ne gibi değişimler, gelişmeler bekliyorsunuz? Perakende sektörü büyümesini sürdürüyor. Bu büyüme önümüzdeki dönemde de devam edecek. Ekonomik açıdan piyasalara bir hareketlilik geldiğini söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan sıkıntılar aşılıyor. Hükümetimizin uygulamaları ve gıda konusundaki yeni politikalarıyla sektörün önünün daha da açılacağını düşünüyoruz. Bu uygulama ve
14 l İSMMMO YAŞAM
politikalara gıda enflasyonu konusunda alınacak tedbirler de dahil. Plastik poşet kullanımının azaltılmasına yönelik uygulamalar da… Öte yandan, gıda perakendesi sektörü olarak bizler de değişim ve gelişim için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Dijital dönüşümün her alanda yaşandığı bir dönemdeyiz. Perakende sektörü bu dönüşüme en hızlı ayak uyduran sektörlerin başında geliyor. Böylece yakın gelecekte sektör olarak operasyonel verimliliğimiz daha da artacak, tedarikçilerle olan iş süreçlerimiz pratikleşecek ve müşterilerimizin alışveriş koşulları kolaylaşacak. Türkiye’deki gıda enflasyonunun nedenleri neler? Gelişmiş ülkeler seviyesine çıkabilmek için neler yapılmalı? Gıda enflasyonu bakımından TÜSİAD’ın yayımlamış olduğu 2017 Raporu bu konuları çok iyi açıklıyor ve doğru tespitler sunuyor. Türkiye’de gıda enflasyonuna yol açan ya da açabilecek unsurların başında artan üretim maliyeti geliyor. Bunun yanı sıra arz açığı ve özellikle yaş sebze ve meyvedeki ihracat arzı, gıda enflasyonuna yol açabilecek diğer unsurlar. Bunlarla da sınırlı değil tabi. Dünya piyasalarından uzak kalma, öte yandan ürün zincirlerinde yaşanan aksaklıklar özellikle de örgütlenme ve operasyonel verimsizlik gibi konulardan söz edebiliriz. Üretim maliyetlerinde artışın en önemli nedenlerinden biri tarımsal girdi kullanımında ithalata bağımlı olmak. Bunu, çeşitli gıda enflasyonu
GPD 4. Ortak Gelişim Kongresi
‘DÖNÜŞÜME HIZLI AYAK UYDURUYOR’ Çağımız teknoloji çağı. Teknolojiyi kullanmak şirketleri bu süreçte bir adım daha ileri taşıyor. Dijital dönüşümün her alanda yaşandığı bir dönemde perakende sektörünün bu dönüşüme en hızlı ayak uyduran sektörlerin başında geldiğine dikkat çeken Mustafa Songör, “Bu sayede yakın gelecekte, sektör olarak operasyonel verimliliğimiz daha da artacak. Tedarikçilerle olan iş süreçlerimiz pratikleşecek ve müşterilerimizin alışveriş koşulları kolaylaşacak” değerlendirmesini yapıyor.
POLİTİKALAR DEĞİŞMELİ Gıda ürünleri tarladan rafa gelene kadar önemli bir zincirden geçiyor. Ama ürünler çiftçinin sattığı fiyattan kat be kat yüksek fiyatlarla tüketicilere ulaşıyor. Nerede yanlış yapılıyor? Sade destekleme politikalarına ihtiyaç var.
1. Gıda servis zincirlerinde Türk damak tadına uygun yeni ürünler geliştiriliyor. 2. Ürünlerin izlenebilirliği, tüketici şikayetlerinin değerlendirilmesi gibi hizmetler, farklılık yaratmada öne çıkıyor. 3. Tüketiciyi çekmek için etkinlikler düzenleniyor. 4. İyi-sağlıklı ürün kavramı giderek yaygınlaşıyor. 5. Doğal ürünlerin ağırlığı artıyor.
Örneğin, hayvancılık sektöründe hayvan sağlığını da gözetecek şekilde girdi maliyetlerinin ve çıktı fiyatlarının göz önüne alınması gibi… Et arzındaki sorunların ortadan kaldırılması gerekiyor. Canlı hayvan ithalatının sürdürülmesi, yurtiçi maliyetlere göre gümrük tarifelerinin aşağıya çekilmesi, tabi yurtiçinde hayvan üretiminin artırılması gerekiyor. Et ve süt hayvancılığının ayrı ayrı geliştirilmesine yönelik projeler ve destekler olmalı. Tarım sektörüne yani bitkisel üretime bakıldığında ise kooperatifler, üretici birlikleri gibi yapılar içinde pazarlama faaliyetlerine engel olan sorunların ortadan kaldırılması önemli. Yeni mevzuatlara ihtiyacımız var. Üretici odaklı olunmalı. Dileğimiz, bu konuda gerekli önlemlerin hızlı ve akılcı çözümlerle alınması yönünde. Biz de gıda perakendesi sektörü olarak üzerimize düşen neyse her zaman yapmaya hazırız. 10 Ekim tarihinde Ortak Gelişim Kongresi düzenlediniz. Bu kongrenin önemi nedir? GPD-Ortak Gelişim Kongresi’nin bu yıl dördüncüsünü düzenledik. Tüketici Odaklı Tedarikçi ve Perakendeci Verimliliği ana teması altında, ilk yıldan bu yana farklı odak noktalarıyla düzenlediğimiz GPD-Ortak Gelişim Kongresi’nin
bu yılki odak noktası, Perakendenin Yarattığı Ortak Değerler oldu. Biz perakendeciler olarak müşterimize ürün ve hizmet götürürken; arka planda işleyen yoğun bir süreç, emek katan çalışanlarımız ve sürekli gelişen bir teknoloji var. Gerek tedarikçilerimizle gerekse kendi operasyonlarımızla yarattığımız değeri kongremizde tüm yönleriyle ele aldık. Perakendenin faydalarını, sağladığı katkıları, yarattığı değeri her açıdan ele alıp örnek uygulamaları paylaştık. Gıda perakendesi sektörünün tüm paydaşlarının bir araya geldiği kongremize bu yıl yine yoğun katılım sağlandı. Her yıl perakendeci, üretici ve tüketicinin ortak faydası olarak 3K, yani Kazan-Kazan-Kazan anlayışı çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz kongremiz, perakende profesyonellerini bir araya getiriyor. Pek çok oturumun yanı sıra son derece verimli olduğuna dair olumlu eleştiriler aldığımız ‘Tanışma Maratonu’ kongremizin en ilgi çeken bölümlerinden biri. Daha önce düzenlenen ‘Tanışma Maratonları’nda Anadolu’dan pek çok başarılı girişimci, sektörün karar vericisi konumunda olan profesyonellerle bir araya gelerek başarılı iş ortaklıkları kurdu.
ZİRVEDEKİLER
raporları da ortaya koyuyor. Yani bununla neyi anlıyoruz diyecek olursanız; bitkisel üretimde gübre, tohum, hayvansal üretimde yem veya her iki üretim için de mazot maliyetlerindeki artışı söyleyebiliriz. Özellikle döviz kurundaki yükselmelere bağlı olarak maliyetler ciddi oranda yükseliyor ve yurtiçinde fiyatları yükseltiyor. Tüm bunlar hem üretim kalitesinde ve verimlilikte düşüşe neden oluyor hem de raflardaki etiket fiyatlarına yansıyor ve tabi bundan en çok da son tüketici etkileniyor. Gıda enflasyonu, özellikle son aylarda derneğimizin yoğun olarak gündeminde olan bir konu. Hatta GPD 4. Ortak Gelişim Kongresi’nde bu konu masaya yatırıldı; çok önemli konuşmacıların bir araya geldiği ‘Gıda Enflasyonuna Farklı Bakış Açıları ve Tedbirler’ başlıklı panelde tartışıldı.
SEKTÖRDE YAŞANAN 5 DEĞİŞİM
İSMMMO YAŞAM l 15
KAPAK
Dijital oyun çocuk işi değil! Türkiye’de adeta dijital oyun salgını yaşanıyor. Cepten, bilgisayardan, sosyal medyadan artık oyun oynamayan sayısı yok denecek kadar az. Boş vakitleri değerlendirmenin en önemli alternatifi oldu. Ülkemizde her ay aktif olarak oyun oynayan kişi sayısı 30 milyon. Bu çılgınlık ‘oyun çocuk işidir’ inanışını da çürütmeyi başarıyor.
16 l İSMMMO YAŞAM
GAYE DELEN “Farmville’de tarlamı ekip, hayvanlarımı beslemem gerekiyor. Bu akşam buluşmaya gelemem...” “Çok mutluyum Temple Run’da 400’üncü seviyeye geçtim...” “Her gün işe gidip gelirken en az bir saatimi cep telefonunda oyun oynayarak geçiriyorum...” “Oyun oynamak kafamı boşaltıyor, duygusal olarak beni rahatlatıyor...” Bunlar herkesin çevresinde az çok duyar hale geldiği konuşmalardan. Dijital oyunlar o kadar hayatımıza girdi ki artık onlara göre
yaşıyoruz. Cep telefonundan, bilgisayardan, oyun konsolundan ve sosyal medyadan oyuna vakit ayırıyoruz. Ülkemizde ortalama oyun oynama süresi yıldan yıla artış gösteriyor. Araştırmalara göre, Türkiye’de 21-30 yaş arasındaki erkeklerin haftada ortalama oyun oynama süresi 3.5 saat. Her yaş ve cinsiyet grubunda benzer artışlar var. Her ay aktif olarak oyun oynayan kişi sayısı 30 milyon. Yani Türkiye nüfusunun neredeyse yarısı oyun oynuyor. Bilgisayar ve konsol oyunlarında erkeklerin hakimiyeti devam ederken, mobil oyunda kadın erkek oranı neredeyse eşit. Mobil oyuncuların yüzde 51.6’sını kadın kullanıcılar oluşturuyor. Kadın
kullanıcıların daha çok zaman geçirmek ve stres atmak için bulmaca türü oyunlar oynamayı tercih ettiği belirtiliyor.
HER KESİMDEN İLGİ VAR
YERLİ GELİŞTİRİCİLER ATAKTA Türkiye’de bir yandan yerli oyun furyası da yaşanıyor. Bu alanda pek çok geliştirici var. Uluslararası arenada adlarından söz ettiren oyunlarımız da bulunuyor artık. İstanbul Kıyamet Vakti bunlardan biri. Sobee tarafından Şubat 2004’den beri geliştirilen ücretsiz bir oyun. Tamamen Türk yapımı ve yüzde yüz Türkçe. Bir milyonu aşkın çevrimiçi oyuncusu var. Oyun, dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul’da geçiyor. Mount&Blade, İkisoft tarafından geliştirildi. Kendine ait bir evreni olan, Ortaçağ temalı, tek oyunculu bir rol yapma oyunu. Oyunun geliştirilmesine Taleworlds’ün kurucuları Armağan Yavuz ve eşi İpek Yavuz tarafından bağımsız bir oyun projesi olarak başlanıldı. Crysis 3, Almanya’da yaşayan Cevat, Avni ve Faruk Yerli kardeşler tarafından kurulan Crytek tarafından geliştirildi. Electronic Arts tarafından dağıtılan bir bilim kurgu birinci
şahıs nişancı video oyunu. Aynı seride 1, 2 ve 3 versiyonu bulunuyor. Zula ise, MadByte Games tarafından geliştirildi. MMOFPS yani birçok oyuncunun oynadığı çevrimiçi oyun türünde Türk yapımı video oyunu. Vatansever asker ve istihbaratçılardan oluşan Zula ve paralı askerlerden oluşan Gladyo adında 2 düşman oluşumun yer aldığı oyunda farklı hikayelere sahip toplam 16 ayrı karakter var. Voidrunner ise henüz beta aşamasında. İçerisinde gelişmiş savaş dinamikleri içeren Voidrunner, yüksek detayda hazırlanmış oluşu ve e-Spor, FPS ve VR oyuncularını tek bir noktada buluşturmasıyla öne çıkıyor. Yerli oyunlardan Mount&Blade’in ikinci oyunu da çıktı. TaleWorlds Entertainment’in çıkardığı ‘Mount & Blade II: Bannerlord’un çoklu oyunculu modu ‘Komutan Modu’ tanıtıldı. Oyuncular 5’e 5 iki grup halinde oynanabilen bu yeni modda komuta ettikleri askerlerle birlikte rakip oyuncuların ordularına karşı çarpışacaklar. Joyegame Koordinatörü Ozan Aydemir, oyun geliştirmenin çok zorlu bir süreç olduğunu da dile getirerek, “Yıllarınızı verip 5-50 milyon TL’ye kadar yatırım yapmanız gerekiyor. Yerli oyun geliştiricilerin oyun içinde satış ve satışın sürekliliğine çok dikkat etmesi gerekiyor” tespitini yapıyor.
KAPAK
Türkiye’de genç nüfusun çoğunlukta olması nedeniyle dijital oyun kültürü son derece yaygın. Dijital oyunda yeni trendler de var. Sanal gerçeklik yani VR yeni trendler arasında en popüler olanı. Ancak oyuncuların çoğu klasik bir şekilde oyun oynamayı seviyor. Ayrıca Türkiye’deki oyuncular ücretli yerine ücretsiz oyunlarda daha çok zaman geçiriyor. Oyun ağı ByNoGame’in Kurucusu Can Kömürcü, genç nüfus nedeniyle Türkiye’de oyun kültürünün son derece yaygın olduğunu belirterek, “Aktif bir şekilde mobil oyun oynayan kullanıcıların büyük bir bölümü tek bir oyunla yetinmiyor. Kullanıcıların yüzde 85’i en az iki veya daha fazla oyunu aynı zamanda oynuyor. Oyunlara en çok parayı ise 12 ile 30 yaş aralığındaki erkekler yatırıyor” diyor. Kömürcü, sanal gerçeklik ve üç boyutlu baskı teknolojilerinin sektörde ciddi gelişmelere neden olacağını da altını çiziyor. Kömürcü’ye göre, Türkiye oyun pazarı sadece yabancı yatırımlarla değil oyun üretimiyle, fuarlarla ve yayıncılarla da günden güne büyüme gösteriyor. Can Kömürcü, dünyada da bilgisayar, mobil ve konsol oyun satışlarının 2018’de 100 milyar doların üzerine çıkmasının beklendiğini aktarıyor. Türk oyun firması Joygame’in yaptığı araştırmaya göre de, yaş ilerledikçe dijital oyun oynama süresi artıyor. Anadolu Üniversitesi ile beraber Türkiye’de online oyun oynayan 6 bine yakın kişi üzerinde yapılan araş-
Can Kömürcü
İSMMMO YAŞAM l 17
KAPAK
DİJİTAL FUTBOL ZAMANI
Dijital oyun arenasında son yıllarda yeni bir kulvar açıldı. eSpor, bilgisayar üzerinden oynanan çeşitli oyunların, profesyonel bazda düzenlenen lig ve turnuvalarda, lisanslı oyuncuların ve spor kulüplerinin katılımlarıyla ve yarışmalarıyla gerçekleşen spor dalı. Futbol turnuvaları düzenlenen eSpor’da Beşiktaş mücadele ediyor. League of Legends takımlarımdan Aces High Esports Club ile Beşiktaş anlaşarak eSpor’a giriş yapmıştı. Süper Lig’de top koşturan 18 kulüp te eSpor’da takım kurmak için hazırlık yapıyor. Türkiye, dijital oyunlar ve eSpor sektörlerinde
tırmadan çıkan diğer sonuçlar da oyuncuların fiziksel görünüşlerine göre karakter seçtiğini ortaya koyuyor. Joyegame Koordinatörü Ozan Aydemir, “Herkes bilgisayar oyunlarının çocuklar için bir eğlence olduğunu düşünüyor. Oysa yaş ilerledikçe online oyun oynama saatlerinin arttığını görüyoruz. Eskiden kanıtlanmış olan ‘oyun çocuk işidir’ terimi artık zamanla zihnimizden silineceğe benziyor” yorumunu yapıyor. Aydemir, kamuoyunda bilgisayar oyunlarının akademik başarıyı olumsuz etkilediği, akademik olarak başarısız öğrencilerin bilgisayar oyunlarına yöneldiği gibi bir izlenim de olduğunu anımsatarak, “Fakat yapılan araştırmada bunun doğru olmadığı tam tersine gerçek yaşamlarında kendilerini başarılı
18 l İSMMMO YAŞAM
hızlı bir büyüme potansiyeline sahip. Riot Games Türkiye İletişim Direktörü Erdinç İyikul, oyuncuların 11.4 milyonunun dijital oyunlara harcama yaptıklarını ve oyun pazarının geçen yıllarda 300 milyon doları aştığını söylüyor. İyikul, “Yakın gelecekte, Türkiye oyun pazarının 600 milyon TL sınırına ulaşacağını tahmin ediyoruz. Sektörde gelecek yıllarda mobil uygulamalar ve oyun pazarının, bireysel yazılım pazarındaki büyümenin itici gücü olacağı öngörülüyor. eSpor da tüm dünyada benzer hatta daha hızlı biçimde büyüyor” diyor.
Ozan Aydemir
gören bireylerin oyunda da başarılı olduğu görülüyor. Ayrıca araştırmanın sonucunda özgüveni yüksek bireyler oyunda hem daha iyi sosyalleşebiliyor, hem de daha başarılı oluyor”
tespitini yapıyor. Türkiye’de dijital oyun sektörünü de değerlendiren Aydemir, pazarın büyüklüğünün 600 milyon dolara yükseldiğini belirterek, son beş yılda ciddi oranda büyüme görüldüğünü aktarıyor. Aydemir, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Son beş yılda sektör bir hayli şekillendi. Hala gidilmesi gereken çok yol var. Bilgisayar olmayan evler bulunuyor. Bilgisayar ve web tabanlı oyunlardaki gelişim yanında mobil ciddi ivme kazandı. Biz de bu trende uyarak mobil oyun sayımızı artırdık. Ancak mobil kesinlikle PC ve web tabanlı oyunları öldürmüyor. Büyük ekranda oyun oynamak gerçek oyunculara ayrı keyif veriyor. Türkiye’de en çok First Person Shooter (FPS) denen aksiyon oyunları oynanıyor. Strateji oyunlarına da talep var.”
AMAN BAĞIMLI OLMAYIN! Bilgisayar ve cep telefonu oyunları çok eğlencelidir, güzel vakit geçirilmesini sağlar. Eğlendiğinizde de zamanın nasıl akıp gittiğin görmezsiniz. Oyunların beyinde mutluluk hormonu salgılattığı, ödül ve başarı duygusu uyandırdığı bilimsel olarak kanıtlandı. Bir saat bir bakmışsınız üç saat olmuş. Bazı oyuncular da tamam demeyi bilemez hale gelir. Burada bağımlılık ön plana çıkıyor. Dijital oyunu keyfinde bırakmak için bağımlı aşamasına gelmemek gerekiyor. Yoksa bir anda günlük hayattaki işlerinizi yapmamaya ya da ertelemeye başlarsınız. Ama oyun oynamayı sevmek ve uzun süre oynamayı istemek bir hastalık değil. Gecelere kadar oynuyor, kendinizi alıkoyamıyorsanız bir sınır koymanızın zamanı geldi demektir. Oyun bağımlılığı çoğunlukla erkeklerde görülüyor. Uyku ve hafıza sorunlarını da beraberinde getirebiliyor. Sürekli aynı pozisyonda oturmak da vücut ağrılarına neden olabiliyor....
Oyun konsolları gençlerin ve kendini genç hissedenlerin en büyük eğlencesi. Monitöre ya da televizyona bağlanabilen dijital oyun oynama araçları. Taşınabilir olanları da var. Yeni nesil konsollar hareket algılama teknolojisiyle başta gençler olmak üzere bütün oyun severleri cezbediyor. Türkiye’de 1.1 milyon hanede konsol olduğu tahmin ediliyor. Konsolda Sony Playstation 4 ve Microsoft Xbox One öne çıkıyor. Türk oyuncular, futbol, nişancı, yarış ve aksiyon seviyor. PS4’de en çok oynanan oyunlar, Mount&Blade, Bir Hırsızın Sonu, No Man’s Sky, The Last of Us, Battlefield 1, FIFA 17. Xbox One’da ise popüler olan oyunlar ise, Forza Horizon 3, Gears of War 4, FIFA 17 , Minecraft, Battlefield 1, GTA V, Dance Central Spotlight... Oyun dünyasında sanal gerçeklik rüzgarı da esiyor. Teknolojide yeni fenomen olan sanal gerçeklik oyun oynama şekillerini de değiştiriyor. Farklı platformlardaki oyunlar yanında oyun severlerin vazgeçilmezi oyun konsolları da bu trendden nasibini alıyor. Sony Playstation VR bunlardan biri. Sanal gerçeklik teknik olarak bireylerin orada olma hissini yaşadığı bilgisayar kaynaklı üç boyutlu ortamlar için kullanılıyor. Kullanıcılar, kask ve ekran aracılığıyla sanal ortamlara dahil oluyor. O ortama girdiği andan itibaren kullanıcının gerçeklikle bağlantısı kopuyor ve tamamen sanal gerçekliğin yaratıldığı ortamda olma hissini yaşıyor. Sony Eurasia Playstation Grup Ürün Müdürü Mustafa Yiğit, yeni ortama yönelik oyun geliştirmelerin sürdüğünü belirterek, “PlayStation VR için geliştirilen oyunlar arasında Supermassive Games’den Until Dawn: Rush of Blood’ın yanı sıra Guerrilla Cambridge’in VR nişancı oyunu RIGS ve Crytek’in ünlü Cryengine ile PlayStation VR sisteminin çığır açan teknolojisini bir araya getiren yeni oyunu ‘Robinson: The Journey’ var. Bunlardan Robinson: The Journey, Türk oyun firması Crytek tarafından geliştirildi” diyor.
KAPAK
Sony Eurasia Playstation Grup Ürün Müdürü Mustafa Yiğit
KONSOLLAR ÇOK POPÜLER
İSMMMO YAŞAM l 19
‘Dergi sayısında ciddi bir azalma var’
GÜNDEMİN SESİ
UMUT EFE
Türkiye’de dergi yayıncılığı denilince ilk akla gelen isimlerden olan Talat Yeşiloğlu, reklam pastasından azalan paylarla, Türkiye’de dergi sayılarında ciddi bir azalma yaşandığına işaret ediyor. “Tabii burada da haksız bir rekabetten bahsedebiliriz” ifadelerini kullanan Yeşiloğlu, tüm sıkıntılara rağmen, girişimcileri desteklemeye, özellikle teknolojideki yenilikleri, yeni iş süreçlerini, iş modellerini en iyi bir şekilde aktarmaya devam edeceklerini vurguluyor.
20 l İSMMMO YAŞAM
Talat Yeşiloğlu… Türkiye’de dergiciliğin ve ekonomi gazeteciliğinin tüm aşamalarına katkı sunan duayen bir isim… Doğduğu Anadolu topraklarından aldığı ilhamı işine yansıtarak, katma değerli içerik ve organizasyonlarla iş dünyasının da gelişimine katkıda bulunuyor… Gazeteciliği meslek olarak seçmesi ile kendisine ‘doktor’ diye hitap eden tüm yakınlarını şaşırtan Yeşiloğlu, daha üniversite sıralarındayken Hakimiyet, Son Havadis gibi köklü kurumlarda iş hayatına atıldı. 1993’ten bu yana Doğan Burda Dergi Grubu bünyesinde muhabir, finans editörü, haber koordinatörü ve son olarak da yayın yönetmeni olarak çalışıyor. Yeşiloğlu, Ocak 2004’ten bu yana da Türkiye’nin en prestijli ekonomi dergisi olan Ekonomist’in yayın yönetmeni… Dijitalleşme ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de basın yayın sektöründe oyunun kurallarını değiştirdiğine dikkat çeken Talat Yeşiloğlu, şu anki durumu “İçerik olarak ileri gittik ancak tirajlar konusunda aynı gelişmeyi söyleyemeyiz. Dergicilik Türkiye’de reklam pastasından az pay alan bir alan. Dergiciliğe uzun süre emek veren bir yönetici olarak, bunu hazırladığımız içerikle uyuşmayan bir yapı olarak görüyorum” diye yorumluyor. Yeşiloğlu ile dergiciliğin geldiği noktadan Türkiye ekonomisindeki gidişata kadar geniş bir alanda konuştuk… Talat Yeşiloğlu kimdir? Antakya, 1966 doğumluyum… Sırasıyla Çekmece Köyü İlkokulu, Fevzi Çakmak Ortaokulu ve Antakya Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne (Eski adı Basın Yayın Yüksek Okulu) girmeye hak kazandım. 1986’da girdiğim okulun ‘Gazetecilik ve Halkla
ADLİYE MUHABİRİYDİ Mesleğe polis adliye muhabiri olarak başladığınızı biliyoruz. Ekonomi ve finans
alanına geçişiniz nasıl oldu? Evet mesleğe başlarken, Hakimiyet, Son Havadis gazetelerinde her basın toplantısını izlemeye çalışıyordum. Adliye, siyasi parti toplantıları derken, Bulvar gazetesinde bana “Kadıköy Büro’ya git, orada adliye, hastane, polisi takip edersin” demişlerdi. Polisiye olayları takip ederek, haber toplamayı, fotoğrafın haberde ne kadar önemli bir unsur olduğunu öğrendim. Haberiniz ne kadar iyi olursa olsun, fotoğrafınız iyi değilse, o haber iyi sunulamazdı. Müthiş bir heyecan olurdu, çektiğimiz fotoğraflar da net mi diye… Adliye, müthiş bir sosyolojik deneyim kazanmanın birinci yoludur. Çünkü, her türlü insanla karşılaşıyorsunuz. Müthiş bir gözlem gücü sağlıyor. Hastane, hızı öğretiyor… O anda fotoğrafı çektiniz çektiniz yoksa çeken arkadaştan bir kare dilenmek durumunda kalırdınız. O dönemin kişisel gelişimime büyük katkı yaptığına inanıyorum. Ardından ekonomiye geçiş yaptım, 1988’in son aylarında. Aylık ekonomi dergisi Kapital’de çalışmaya başlayınca ekonomiye, özellikle de finans alanına yöneldim. Finans, 1990’larda çok büyük bir dönüşüm geçirdi. O dönüşümü, 1994, 1997, 2001 krizini yakından izledim, haberler hazırladım. Polis adliyeden sonra ekonomi iyi geldi diyebilirim. Gittikçe de ekonomiyi sevdim, iyi ki bu alana yönelmişim… TV programları yaptığınızı da biliyoruz... Evet, TV’de iki program hazırlayıp sunuyordum. Sky 360, yeni bir döneme girmişti, ekonomi programlarında farklılaşma isteniyordu. Ben de Kobi Pusulası ve Vergide Gündem başlıklı programlar hazırlayıp sundum. Her iki programı, iki yayın dönemi boyunca hazırlayıp, sundum. Çok sayıda iş insanını konuk ettim. Vergi programı, Türkiye’de bir ilkti. Programı hazırladığım şirketin yabancı yöneticileri, bir vergi programının, üstelik canlı olarak sunulmasına inanamı-
İKİ KİTAP HAZIRLIĞINDA... İş dışındaki zamanınızı nasıl geçirirsiniz? Hobileriniz var mı? İş dışında ne yapıyorum? Özel yaşantımızı paylaşma konusunda çok cömert olduğum söylenemez. Ailem ve arkadaşlarımla zaman geçirmeyi çok sevdiğimi söylemekle yetineyim… İki oğlunuz olduğunu biliyoruz. Onlara zaman ayırabiliyor musunuz? Liseye giden bir oğlum var. Özellikle hafta sonları onlarla birlikte olmayı ve zaman geçirmeyi seviyorum. Hafta içindeki zaman azlığını, hafta sonu gidermeye, açığı kapatmaya çalışıyoruz. Kitap yazma ya da bu tarzda bir projeniz var mı? Kitap yazma konusunda geçmişte bazı deneyimlerim oldu, girişimcilerin, iş insanlarının, yöneticilerin biyografileri üzerine çalışmalar yaptım. Bazı kitapların kurgularına yönelik olarak da katkı isteyenler oldu. Onlara kitapların içeriklerine, fazla veya eksik yönlerine ilişkin analizler yaptım. Yeni dönem için iki kitap için hazırlık yaptığımı söyleyebilirim. Bir tanesi, yurtdışında çok büyük olan bir Türk girişimcinin biyografisi üzerine… İkincisi de yeni Türkiye’nin yapılanması üzerine olacak…
GÜNDEMİN SESİ
İlişkiler’ bölümünden 1990’da mezun oldum. Çocukken oturduğumuz sokakta herkes bana ‘doktor’ diye hitap ederdi. Lakap hoşuma gidiyordu, fakat ne kadar yapabileceğimden emin değildim. Okumaya merakım vardı, elime ne geçerse okuyordum. “Gazetecilik okuyacağım” dememiştim ama yayın dünyasının bir parçası olmak istiyordum. O yüzden harçlıklarımı, bütün paramı, gazete, dergi ve kitaba harcıyordum. Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz? Bugüne kadar hangi yayın organlarında ve hangi kademelerde çalıştınız? Sosyal bir bölümde okumaya hedeflemiştim ve bu hedefimi gerçekleştirdim. İlkokuldan bu yana okuma merakım vardı. Okuma merakımın olması, gazetecilik mesleğine daha yakın olmamı sağladı. Üniversiteyi bitirene kadarki dönemde, sosyal medyanın hiç olmaması, TV kanalının sınırlı olması, gazete, dergi, kitap ilgisinin yüksek olmasının yolunu açtı diyebilirim. En azından okumaya daha fazla zaman yarattığını söyleyebilirim. Farklı kaynaklarla beslenme özellikle lise döneminde çok büyük katkı sağladı. Okulda başladığım iş yaşamı Hakimiyet, Son Havadis, Bulvar gazetelerinin ardından Kapital dergisi, Number One FM haber merkezi ve Ekonomist/Capital dergileriyle devam etti. Mayıs 1993’ten bu yana Doğan Burda Dergi Grubu bünyesindeki bu iki dergide muhabir, finans editörü, haber koordinatörü ve son olarak da yayın yönetmeni olarak çalışıyorum. Ocak 2004’ten bu yana da Ekonomist’in yayın yönetmeniyim. Bu görevim devam ederken bir ara SKY Türk televizyonunda, 2 yıl boyunca Kobi Pusulası ve Vergide Gündem programlarını hazırlayıp sundum.
İSMMMO YAŞAM l 21
İSMMMO DEMOKRATİK DÜZENİ AYAKTA TUTACAK KURULUŞ İSMMMO’nun faaliyetlerini nasıl buluyorsunuz?
GÜNDEMİN SESİ
Kurumsallaşma, şeffaflık, hesap verebilirlik… Bütün dünyanın üzerinde durduğu bu temel kavramları içeren bir örgüt olarak, İSMMMO’nun daha etkin, daha çok içerik üretip, kitleleri bilgilendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Demokratik düzenin birinci kuralıdır, hesap verebilmek. Vergi toplayan ve harcayan devletin, hesap vereceği kuruluş sayısı azaldıkça, iyi yönetişimin, demokratik düzenin sağlık düzeyi de düşüş gösterir. Bu ilkeyi ayakta tutacak kuruluşlardan birisidir İSMMMO… Bu kadar sık vergi affının yaşandığı, harcamalara ilişkin denetim ilkesinin azaldığı bir ortamda toplumun daha fazla bilgiye, bilgilendirmeye, uzman analizlerine ihtiyaç vardır. Bunu da sizlerden bekliyoruz... yordu. Vergi programına da epey ilgi olduğunu, seyircilerden gelen tepkilerden görüyorduk. Kişisel olarak zor bir alan olan ‘vergi’ kavramının yumuşatılmasında, anlaşılmasında bir katkı yaptığımıza inanıyorum. Ekonomist dergisini yaklaşık 13 yıldır yönetiyorsunuz? Dergiyi bu süreçte nerelere getirdiniz? Ekonomist dergisinin Ocak 2004’ten beri yöneticiliğini yapıyorum. Öncelikle hiçbir şeyin tek başına yapılamayacağına olan görüşümü paylaşmak isterim. Bu süreçte çok sayıda araştırma, yarışma ve içeriğe imza attık. Örneğin, Anadolu’nun yükselişini rakamlara döken temel çalışma olan Anadolu500 araştırmasını başlattık. İlk etapta Anadolu 250 ile başladık, 2009’da bunu Anadolu 500’e dönüştürdük. İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki ‘saf’ Anadolu’nun gücünü, gelişimini ölçme olanağı oluştu. Anadolu’daki yarının büyük şirketlerinin, 80-90 yıllık devlerle yarıştırmak yerine, kendi kategorilerinde hangi sırada yer aldıklarını da göstermiş olduk.
22 l İSMMMO YAŞAM
Ayrıca, zenginlik kavramı, zenginlerle ilgili çalışma yabancı dergiler tarafından yapılıyordu. Biz Türkiye’nin en zengin ailelerini içeren ‘Zengin 100’ araştırmasını da yine o dönemde başlattık. Böylece en zengin 100 aileyi, yükselenleri, düşenleri, işlerini küçültenleri, büyütenleri de Türkiye’ye göstermiş olduk. Bir başka çalışmamız da Anadolu’nun en etkin 50 iş insanını sıralamak. Yine bu şekilde, Anadolu’nun yükselişindeki temel rol oynayan, iş ve siyaset dünyasında adıyla öne çıkanları da sıralamış olduk. Bu gibi çalışmaların yanı sıra yarışmalarımızla da iş dünyasının gündemine ciddi bir katkı yaptığımızı söyleyebilirim. Örneğin, Ekonomist’in Garanti Bankası ile düzenlediği, Kagider’in de desteğini aldığımız Kadın Girişimci Yarışması. Bu yarışmada 11’inci yıla girdik. Kadın girişimci sayısının artmasında, kadın girişimciliğine yönelik daha farklı programların oluşmasında iyi bir katkı yaptığımıza inanıyorum. Benzer şekilde, Anadolu Markaları yarışmasıyla da ‘Marka’ kavramının Anadolu’da
daha çok benimsenmesine, şirketlerin marka yolculuklarına katkı yaptık. Bu çalışmalar kadar bizlerin iş dünyasıyla iletişiminde daha farklı bir algı yaratmasına yol açan iki temel oluşum da ‘Ceo Club’ ve Uludağ Ekonomi Zirvesi’dir. Ceo Club’ı, kardeş dergi Capital ile birlikte kurduk. İş dünyasının en büyük şirketlerinin Ceo’larının bulunduğu bu kulüple yılda en az 8 etkinlik düzenliyor ve farklı içeriklerin tartışılmasının yolunu açıyoruz. İkincisi ve en önemlisi 6 yıldır düzenlediğimiz ve 7’incisi için çalışmaya başladığımız Uludağ Ekonomi Zirvesi’dir (UEZ). Her yıl bu zirvede binin üzerinde yerli ve yabancı iş insanı, konukları dinlemek, kendi aralarındaki iletişimi güçlendirmek için bir araya geliyor. Bazıları iş konuşuyor, yarım kalan bazı projeleri devam ettirme yönünde adımlar atıyor. Bazıları da çeşitli iş fırsatlarını yaşama geçirmek için muhataplarıyla toplantılar düzenliyor. Sonuçta her yıl binin üzerinde yerli/yabancı iş insanı 2 gün boyunca aynı ortamda bulunuyor, aynı havayı soluyor.
Sanırım bu araştırma ve etkinlikleri sıralamak, 13 yıllık süreçte ne yapıldığının güzel bir özeti oluyor.
İNTERNET RAKİP DEĞİL
girişimci, iş insanı var. Girişimcileri desteklemeye devam edeceğiz. Yenilikleri, özellikle teknolojideki yenilikleri, yeni iş süreçlerini, iş modellerini en iyi bir şekilde aktarmaya ve şirketlerin yapılanma süreçlerine haberlerimizle katkı yapmayı sürdüreceğiz. Dijitalleşme kaçınılmaz. Yenilikçi, değişimi ve dönüşümü savunan bir yayın kuruluşu olarak iş süreçlerini de bu şekilde sürekli olarak okurlarımıza aktarıyoruz. Mobil devrimi yaşayan bir ülkeye, ekonomiye, bu doğrultuda içerik üretiyoruz ve üretmeye devam edeceğiz. Dijitalleşen dünyada Türkiye’nin dışında kalması gibi bir lüksü olamaz. Biz de bu doğrultuda haberleri, örnekleri sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz. Start up’lar, melek yatırımcılık, teknokentler, dijitalleşme gibi teknoloji ağırlıklı alanların yanı sıra, hızlı büyüyen ekonomiler, ihracatçılar için yeni pazarlar gibi katma değeri yüksek üretim yapanlara yönelik daha fazla zaman ve sayfa ayıracağımızı söyleyebilirim… Türkiye’de dergiciliğin eski günlerine dönmesi için neler yapılmalı sizce? Dergiciliğin eskiye dönmesi gibi bir
POLİTİK YAPI Son dönem ekonomi politikalarını nasıl yorumlarsınız? Ekonomi politikalarına gelecek olursak… Şu anda nasıl bir politika uygulandığını ilişkin bir soru sorulursa ne yanıt verilebileceğini kestiremiyorum. 2001 krizinden sonra “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” vardı. Bu program 2008 global krize kadar uygulandı. Ardından Türkiye’nin yeni bir programa ihtiyacı vardı. Lakin, yeni program yerine eskinin üzerine bazı değişikliklerle devam edildi. Özerk, bağımsız kurumların yerini tamamen politik bir yapı aldı. Sürekli teşvik ve aflarla bir düzen yürütülmeye çalışılıyor gibi… Bunların da ekonomiyi nereye kadar getirdiği ortada… Referandum sonrasında girdiği yeni dönemle ilgili neler söylemek istersiniz? Başkanlık rejimine tam olarak geçmediğimiz için net bir fikir beyan etmek sağlıklı olmaz. Geçiş döneminin sancıları çekiliyor diyebiliriz.
GÜNDEMİN SESİ
Türkiye’de ekonomi dergiciliğinin gelişimiyle ilgili görüşleriniz neler? İnternet ve sosyal medya haberciliğiyle nasıl rekabet etmeyi planlıyorsunuz? İçerik olarak ileri gittiğimizi ancak tirajlar konusunda aynı gelişmeyi söyleyemeyiz. Dergicilik Türkiye’de reklam pastasından az pay alan bir alan. Bunu dergiciliğe uzun süre emek veren bir yönetici olarak, bunu hazırladığımız içerikle uyuşmayan bir yapı olarak görüyorum. Reklam pastasından azalan paylar, dergi sayısının azalmasına yol açtı. Tabii burada da haksız bir rekabetten bahsedebiliriz. O da şu, internet sitelerinin kaynaklı da olsa, içeriklerimizi hemen veya 1 gün sonra sitelerinde paylaşması, tiraj gelirlerimizi olumsuz etkiliyor. İnternet siteleri bizim rakibimiz mi? Yanıt net olarak hayır. Bunun en büyük nedeni, internet sitelerinin içerik üretimindeki zayıflığıdır. İçerik üretmek pahalı ve zaman isteyen bir süreç. İnternet sitelerinin ne böyle bir mali gücü var, ne de böyle bir istekleri. Yeni dönemde Ekonomist olarak hedefimiz nedir? Güzel bir soru. Öncelikle şunu söylemem gerekiyor, derginin DNA’sında, pozitif yaklaşım, girişimcilik, yenilikçilik, sürekli değişim var. Ekonomide olumlu yaklaşıma sahibiz, çünkü güçlü bir potansiyelimiz olduğuna inanıyoruz. Girişimcilik, yayın yaşamına başladığımız 6 Ocak 1991’den bu yana, girişimcinin en çok yanında duran dergi olduk. Hazırladığımız içerikler ortada bizimle beraber, haberlerimizle işini kuran, büyüten ve büyük noktalara getiren çok sayıda
beklenti içine girmeyi doğru bulmuyorum. Demografinin değiştiği, yeni kuşakların farklı özellikler gösterdiği bir ortamda, bizlerin yeni yapıya uyum gösterecek içerik üretmemiz gerektiğini düşünüyorum. İnternet haberciliğiyle yazılı basının haberciliğini nasıl karşılaştırırsınız? Bizimle, internet sitelerini kıyaslamak bana doğru gelmiyor. Biz içerik üretmek için ciddi bir muhabir, yönetici kadrosuna sahip bir kuruluşuz. Alanında en deneyimli muhabirlerle çalışıyoruz. İnternet sitelerinin bu düzeyde bir içerik üretmeye altyapıları uygun değil. Bu yüzden de yazılı ve görsel basından sağladıkları içeriklerle ayakta kalmaya çalışıyor.
İSMMMO YAŞAM l 23
Soluduğumuz temiz hava tehdit altında. Büyükşehirlerin en büyük sorunları arasında artık hava kirliliği başlarda yer alıyor. Kötü şehirleşme, nüfus artışı, sanayi, trafik gibi nedenlerle artık zehir solur hale geldik. Hava kirliliğinden nasibini almayan şehir kalmadı. Özellikle sanayinin yoğun olduğu iller alarm veriyor. İstanbul da bu iller arasında yer alıyor. Rakamlar da bu tehlikeyi gözler önüne seriyor. Türkiye’de yılda yaklaşık 28 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğü belirtiliyor. Uzmanların önerisi ise önlemlerin ve denetimlerin daha artırılması yönünde.
Bizi bu kirli havalar mahvetti
DOSYA
UMUT EFE Puslu gökyüzü nedeniyle göz gözü görmüyor. Her nefes alış zehir gibi. Hastalıklar kol geziyor. Bitkiler büyüyemiyor. Sanatsal ve mimari yapılar tahrip oluyor. Doğa zarar görüyor. İklimler değişiyor, küresel ısınma yaşanıyor. Asit yağmurları başlıyor... Bunlar hava kirliliğinin neden olduğu sonuçlardan sadece birkaçı. Hava bütün canlılar için hayati öneme sahip. Ve dünyamızın son geldiği durum itibariyle her yıl milyonlarca insan hava kirliliği nedeniyle ölüyor. Bu rakamın her yıl 3.7 milyon olduğu belirtiliyor. Gelişen teknoloji, dilediği kadar çoğalabilme imkanı, hızlı göçle gelen kentleşme, camdan gökdelenler, dev sanayi tesisleri, plazalarda geniş imkanlara sahip ofisler… Zenginleşen dünyamızın insanoğluna sunduğu ve elini uzattığı anda istediği her şeye
24 l İSMMMO YAŞAM
ulaşmasını sağlayan fiziki imkanlardan bazıları bunlar... İnsan elde ettiği her kolaylık, kazandığı her imkan için doğadan bir şey feda etmek zorunda kalıyor. Günümüz insanı gökyüzüne baktığında yıldızlar yerine gökdelenleri, ağaçlar yerine alışveriş merkezlerini, dereler yerine içinde yaşayabileceği bir evi tercih eder hale geldi. Ve insanoğlunun doğadan feda ettiği son şey ise, havada soluduğu oksijen. Her gün milyonların ofise, okula ya da farklı yerlere ulaşmak için aynı anda yollara döküldüğü bir kış sabahında derin bir nefes alan insanlık artık oksijen yerine karbon monoksit solumaya başladı.
TABLO ÇOK VAHİM Kış ayları ise yakıt tüketimi nedeniyle hava kirliliğinin en çok hissedildiği dönem oluyor. Bu kış da tüm dünyada ‘kırmızı alarm’
seviyesine yükselen hava kirliliği ile yüzleşti. Türkiye’de daha çok kömür santralleri ile gündeme gelen ve 90’lı yıllarda kaldığını düşündüğümüz kirli hava şartları, kritik bir seviyeye ulaştı. Öyle ki bir dönem, Avrupa’yı kasıp kavuran veba salgınının günümüze yansımış halini hava kirliliğinde görüyoruz. Dünyanın önde gelen ülkeleri masaya yatırdıkları çevre anlaşmaları ile dünyaya daha az karbon salınımının sözünü verirken, diğer taraftan bilim insanları yaşanacak yeni bir gezegen arayışında… Dünya ile birlikte Türkiye’de yapılan araştırmalar ise bu konuda oldukça vahim bir tablo ortaya koyuyor. Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü hava kirliliğinin cilt hastalıklarından akciğer hastalıklarına ve hatta kansere kadar pek çok hastalığa kapı açtığına dikkat çekiyor. Türkiye’de de 1990’lı yılların en büyük çevre ve sağlık sorunlarından olan hava kirliliği özellikle son yıllarda yeniden
hortladı. Doğal gazın yaygınlaşmasına rağmen sağlığı ve çevreyi tehdit eden havanın içindeki kirletici maddelerin yeniden yüksek değerlere ulaşmasının nedenlerinin başında ise ekonomik ve toplumsal sebepler gösteriliyor.
YÜZDE 50’Sİ ISINMADAN
KALP KRİZİNİ TETİKLİYOR İngiliz Kalp Vakfı tarafından finanse dilen ve Lancet tarafından gerçekleştirilen araştırmada İngiltere, ABD ve Çin dahil 12 ülkede binlerce hastanın verilerini kapsayan 35 çalışmaya bakılırken, araştırma sağlık açısından korkutucu sonuçlar verdi. Dünyanın pek çok bölgesinde yapılan testlerde, karbon monoksit ve azot dioksit gibi gazlar ve de ince partiküllü hava kirliliği ile bulunmuş. Araştırmadaki verilere göre özellikle ulaşımda, otobüs, taksi ve kamyonlardan çıkan egzos dumanlarında bulunan gazların akciğerler yoluyla kana karışabileceğine dikkat çekiliyor. Bu noktada ise uzun yıllar sonunda kalpleri zayıflamış olan insanların trafiği yoğun olan yollar boyunca seyahat etmesi ya da yakın yaşaması durumunda kalp ve beyin sağlığı konusunda daha hassas bir noktaya ulaştığı tespit edildi. Dr. AnoopShah ve ekibi tarafından yapılan çalışmada, hava kirliliğinde ılımlı azalmaların ABD’de her yıl için 8 bini kişinin kalp yetmezliğinden hastaneye kaldırılmasını önleyebileceğine dikkat çekiyor. Hava kirliliği astım ve kanser gibi diğer akciğer hastalıklarının yanı sıra kalp sorunlarıyla da bağlantılı görülüyor. Hava kirliliği örneğin İngiltere’de, başlıca 10 ölüm nedeni arasında görülüyor. Diğer taraftan, Edinburg Üniversitesi, 28 ülkeden 94 araştırmanın sonuçlarını inceleyerek, hava kirliliğinin kısa süre için artmasının bile beyin kanaması vakalarını ve beyin kanamasından ölümleri artırdığını saptadı. Araştırma sonuçlarında hava kirliliğiyle beyin kanaması arasındaki ilişkinin en güçlü olduğu bölgeler olarak, düşük ve orta gelirli ülkeler öne çıkarken, halkın özellikle yüksek hava kirliliği yaşadığı günlerde arttığına işaret edildi.
DOSYA
İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülkü Alver Şahin, havayı oluşturan temel bileşenlerin dışındaki kirleticilerin veya havayı oluşturan temel bileşenlerin konsantrasyonlarının farklı boyutlarda yer almasının hava kirliliğine yol açtığına dikkat çekti. Hava kirliliğini oluşturan temel hava kirletici parametrelerin partikül madde ve kükürt dioksitler olduğunu açıklayan Şahin, “İnsan sağlığı ve ekoloji üzerine bu kirletici parametrelerin etki etmesine hava kirliliği diyoruz. Bunun dışında azot oksitler, ozon, karbon monoksit, uçucu organikler gibi
daha birçok kirletici var. Bunların havada belli konsantrasyonlarının üzerinde bulunması halinde ekoloji ve insan sağlığı üzerine etki edeceği belirlenmiştir” bilgisini verdi. Şehirlerde hava kirliliğinin en temel nedenlerinden birinin kömür kullanımı olduğunu kaydeden Şahin, kömürün hava üzerindeki etkisini şöyle anlattı: “Kalitesiz kömürün özellikle ısınma amaçlı olarak uygunsuz koşullarda kullanılması hava kirliliğine neden oluyor. Sanayi tesisleri de doğalgaz yanında enerji için kömür kullanıyor. Isınma kaynaklı hava kirliliği şehirlerde toplam hava kirliliğinin yüzde 50’sinden fazlasını oluşturuyor. Kaliteli kömürlerin yakılması için ilgili standartların titizlikle uygulanması gerekiyor. Şehirlere ısınma amaçlı getirilen kömürlerin denetim altında tutulması gerekiyor. Tabii ideal olan ısınma kaynaklı hava kirliliğinin oluşmaması için kömürün tercih edilmemesi. Temiz enerji kaynaklarına yönelmek temel politika olmalıdır. 1995 sonrası birçok şehirde doğalgaza geçiş ile önemli oranda hava kirliliği oluşumu önlendi. Başta doğalgaza geçişin tamamlanması ve güneş ve rüzgâr enerjisinin de etkili bir şekilde kullanımının enerji politikası içerisinde yer alması gerekiyor.” Toplu göç hareketleri ile şehirlere doğru devam eden nüfus akımı ise hava kirliliğinin ikinci temel nedenini oluşturuyor. Özellikle yüksek yapılaşmayla rüzgâr, sıcaklık, rüzgârın yönü gibi hava hareketlerinin önüne set çekilmesi ile atmosferde kirleticilerin dağılmasının önüne geçilmiş oluyor. Ülkü Alver Şahin, yüksek yapılaşma ile bu partiküllerin oluştuğu yerde kalıp tekrar şehir üzerine çöktüğüne işaret ederek, “Dolayısıyla imar planları oluşturulurken meteorolojik ve topografik koşullar iyi analiz edilmeli. Bu planlar yapılırken hava kirliliği oluşumuna etken olan yapıların önemli başlıklar olarak değerlendirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. Hava kirliliği ulaştığı boyutlarla ölüm nedenleri arasında da üst sıralara yerleşti. Bu
İSMMMO YAŞAM l 25
DOSYA
TÜRKİYE’DE KEŞAN, İSTANBUL’DA YENİBOSNA l Türkiye’nin dört bir yanında yapılan hava ölçümleri, nüfusu yoğun kentlerdeki hava kirliliğinin arttığını ortaya koyarken, havası en kirli yerin de 2015 yılı ölçümlerine göre Edirne’nin Keşan ilçesi olduğu ortaya çıktı. 20’den fazla noktada yapılan ölçümlere göre, İstanbul’un havası genel olarak, ‘iyi-orta’ düzeyde. l Kentteki en yoğun hava kirliliği Yenibosna’da. Küçük sanayi tesisleri de hava kirliliğini etkiliyor. İstanbul’da yüz binlerin oturduğu Kadıköy ve Esenler ilçelerindeki hava ise ‘hassas’ düzeyde. l Son 10 yılda İstanbul’daki kontrolsüz büyüme sonucu havadaki solunumu kirleten azot dioksit oranının yüzde 50 oranında arttığı NASA uydu haritalarına yansımıştı. NASA’ya göre kirlilik artışı Ankara’da yüzde 30’u bulurken, İzmir’de ise yüzde 10. l Ankara’nın sekiz ayrı noktasında ölçülen hava ‘orta’ düzeyde bulunurken, İzmir’de de kimi ilçelerin havası ‘orta’, kimisi ise ‘hassas’ düzeyde çıktı. Güzelyalı ve Alsancak’ın havası ise ‘temiz’. l Türkiye genelinde havası sağlıksız olan diğer bölgeler ise madenciliğin ve sanayinin yoğun olduğu Düzce, Manisa (Soma) ve Burdur. l Uzmanlar yardım amacıyla dağıtılan kömürlerin kalitesiz olması, yüksek binaların kirli havayı tutması gibi nedenlerin hava kirliliğini arttırdığını kaydediyor. Ölçümlere göre, kontrolsüz büyüme İstanbul’un havasını bozdu. Azot dioksit oranı yüzde 50 arttı.
26 l İSMMMO YAŞAM
alanda hem Türkiye’de hem de dünyada çeşitli araştırmalara imza atılsa da uzmanlar bu konuda hem yetersiz hem de yanlış verilerden şikayetçi. Burada dikkat çeken bir başka durum ise kapsamlı araştırmaların oldukça seyrek aralıklarla yapılıyor oluşu… Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, Türkiye’de klasik hava kirleticilerinin tümünün ölçülmediğine dikkat çekerek, “Ülkemizde yalnızca SO2 ve PM10 tüm illerde ölçülüyor. Diğer klasik hava kirleticilerinin ölçüldüğü il ve istasyon sayısı sınırlı. Hükümet hava kirliliğini önleme konusunda ivedi olarak adım atmalı ve hava kirleticileri için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önerilen sınır değerlerin kullanılmasını sağlamak amacıyla yasal düzenleme yapmalı” dedi. Pala, OECD’nin Türkiye’de yılda yaklaşık 28 bin kişinin hava kirliliği nedeniyle öldüğüne ilişkin verilerine de dikkat çekerek, “Her yıl ölen 100 kişiden 7’sinden fazlası hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybediyor. Acil önlem alınmazsa, on yıllar içinde ölümler 50 bin hatta 100 bine ulaşacak. Hasta sayısı ise 3 milyona çıkacak. Türkiye’de kirliliğin kitlesel hastalıklar düzeyine erişmesi için önümüzde ne kadar zaman olduğunu talep etmemize rağmen verileri alamadığımız için öğrenemedik. Türkiye’de akciğer ve mesane kanserinde artış var ve ikisi de hava kirliliği ile doğrudan ilgili. Ancak sigara içsin
ya da içmesin, Akciğer kanseri hastası birinin hava kirliliği yüzünden hayatını kaybedip kaybetmediği hep soru işareti olarak kalıyor” diye konuştu.
TERÖRDEN DAHA FAZLA ZARAR VERDİ
Türkiye’deki kirlilik haritasını en iyi takip eden örgütlerden olan Çevre Mühendisleri Odası’nın hava kirliliği raporu ise alarm veriyor. Rapora göre, birçok kentte kirlilik DSÖ sınır değerlerinin çok üzerinde. Örneğin; Ankara’nın hastaneler bölgesi olarak da bilinen ve birçok hastanenin de yer aldığı Sıhhiye bölgesinde tam 245 gün kirlilik değerlerinde sınır aşıldı. Rapora göre, birçok kentte yılın önemli bir bölümünde ölçüm yapılmaması da dikkat çekti. Kömür kullanımından kaynaklı kükürt dioksit miktarı da oldukça fazla. DSÖ ve AB sınır değerleri yoğun bir şekilde aşılıyor. Yönetmelikte yılda sadece 3 kere aşılmasına izin verilen kükürt dioksit değeri 2015 yılında 112 kez, 2016 yılında da 166 kez aşıldı. Grafikler incelendiğinde, Keşan’da meydana gelen kirliliğin ekim ayında Musul’un güneyinde bulunan kükürt üretim tesislerinin IŞİD tarafından ateşe verilmesiyle meydana gelen hava kirliliğinden çok daha ciddi olduğu gözle görülür şekilde ortaya konuldu. Örneğin raporda, Düzce’de 24 Aralık’ta kentte PM 10 değerinin AB sınır değerinin 7 kat üzerine çıktığına dikkat çekilirken, Bolu’da 20 Ocak’ta PM 10 kirleticisinin değeri 330 mikrogram /metreküp olarak ölçüldü. Yani DSÖ ve AB sınır değeri olan 50 mikrogram/ metreküpün yaklaşık 7 katı. 1 yılda sınır değer 43 gün aşıldı. İstanbul’a bakıldığında ise Yenibosna’da 118 gün PM 10 sınır değer aşıldı. 65 gün ölçüm yapılmadı. Esenyurt’ta 206 gün PM 10 sınır değeri aşıldı. 9 gün ölçüm yapılmadı. Kadıköy’de 91 gün PM 10 değeri aşıldı. 76 gün ölçüm yapılmadı.
7 MİLYON KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ
Özellikle, kent merkezlerinde, coğrafi konumdan kaynaklı olarak kirli havanın dağılamaması problemi yaşanıyor. Yetkililerin bu konuda ciddi tedbirler alması insanoğlunun da bu problemler yaşamayı öğrenmesi gerekiyor. Uzmanlar tarafından önerilen acil önlem listesi ise şöyle: l Kentin alanlarının imara açılması acilen durdurularak, hava koridorlarının önüne bina yapımı engellenmelidir. Eğer bir kentsel dönüşümden söz edilecekse, hava kirliliğini çözme odaklı yürütülmeli. l Ölçüm noktasında ölçüm yapılan kirlilik parametrelerinin sayısı arttırılmalı, ölçüm cihazları geliştirilmeli. l Kömür kullanımını teşvik etmek yerine doğalgaz kullanımı için maddi olarak vatandaşa destek sağlanmalı. l Ulaşımda toplu taşıma hâkim kılınmalı kent merkezine araç girişi kısıtlanmalıdır. Toplu taşıma bütün kentlerde hızlı, konforlu hale getirilmeli. l Çocuklar, yaşlılar, hastalar ve hamileler hava kirliliğinin yoğun olduğu saatlerde sokağa çıkmamalı. Bu konuda Valilik güncel olarak internet sitesinden uyarıları yapmalı. l İl Sağlık Müdürlükleri solunum yolu enfeksiyonları ve akciğer hastalıklarıyla ilgili başvuru sayılarını acilen açıklamalı. l Yerleşim alanları ile sanayi alanı arasında yeşil kuşaklar oluşturulmalı, şehir planlaması yapılırken ilin hâkim rüzgar yönü ile komşu illerden olası kirletici taşınımı göz önünde bulundurulmalı. l Kömür kullanan konutlarda doğru yakma sistemlerinin kullanılarak emisyon azaltımı sağlanması için halka eğitimler düzenlenebilir. Konutlarda izolasyon tekniklerinin uygulanması, kullanılan yakıt ve salınan emisyon miktarında yüzde 50 oranında bir azalma sağlanacağı dikkate alındığında, halkın bu konuda hazırlanan mevzuatlara uyumu konusunda teşvik edilmesi ve desteklenmesi sağlanabilir. l Kalitesiz kömür kullanımına dair denetimler arttırılmalı, kalite standartları altındaki kömürün kullanımı yasaklanmalı. l Trafikten kaynaklı emisyonların azaltımı için yeşil dalga ve akıllı sinyalizasyon sistemlerinin kullanımı yaygınlaştırılabilir.
DOSYA
Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hem kapalı alanlardaki hem de açık alanlardaki hava kirliliğinin tüm dünyada 7 milyon kişinin ölümüne neden olduğunu açıkladı. DSÖ araştırmasına göre, dış ortam hava kirliliği her yıl 3.7 milyon insanın ölümüne neden oluyor. Bu ölümlerin yüzde 40’ı kalbin yeterince kanlanamamasına bağlı hastalıklar, yüzde 40’ı inme (felç), yüzde 11’i kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH), yüzde 6’sı akciğer kanseri ve yüzde 3’ü ani alt solunum yolu enfeksiyonları sebebiyle gerçekleşti. Yine aynı açıklamada bu ölümlerin yüzde 88’inin düşük ve orta gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerde görüldüğü belirtilmişti. Ulusal ölçekli yapılan projeksiyonlarda Türkiye’de sadece 2010 yılında kömürlü termik santrallerin yarattığı kirlilik nedeniyle hava kirliliğine maruz kalan kişilerin ömrünün yaklaşık 79 bin saat (kabaca 10 yıl) kısaldığı görülüyor. Hesaplamalar sadece 2010 yılında kömürlü termik santrallerin neden olduğu ölümlerin trafik kazası kaynaklı ölümlerden yaklaşık 2 kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle Partikül maddeler (PM 10 ve PM 2,5) civa, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller ile kanserojen kimyasalları bünyelerinde bulundurmakta ve sağlık üzerinde önemli tehdit oluşturuyor. Bu zehirli ve kanser yapıcı kimyasallar, nemle birleşerek aside dönüşüyor.
KİRLİLİKTEN NASIL KORUNULUR?
İSMMMO YAŞAM l 27
Derin bir nefes aldı! RENKLİ YAŞAM
ELA DAMLA GÖKMEN “Doğru nefes almak insanı daha sağlıklı, daha mutlu yapar, insanlarla daha iyi ilişkiler kurmaya yardımcı olur. Nefes = Yaşam. Nefesin olduğu yerde yaşam vardır. Nasıl bir nefes alışkanlığınız varsa öyle bir hayatınız vardır...” Bu sözler nefes koçu meslek mensubu İlknur Bilgiç’e ait. O sadece meslekle yetinmeyip kendini başka bir alanda geliştirmiş bir isim. 2010 yılından itibaren kişisel gelişim eğitimleri almaya başladı. Son bir yıldır ‘Nefes Koçu’ olarak çalışmalarını sürdürüyor. Bilgiç, başarılı bir iş hayatının, eğitimlerin, kariyerin ve yaşam yolculuğundaki kazanımların artık kendisini mutlu etmediğini görmüş. “Her şey var ama bir şey eksik” dediği bir dönemde ‘Nefes’ ile tanışmış. İlknur Bilgiç, Beyoğlu Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra iş hayatına atıldı. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 24 yıldan bu yana Çarmıklı Şirketler Grubu bünyesinde muhasebe ve mali işler departmanında çeşitli pozisyonlarda görev aldı, hala aynı şirkette mali müşavir olarak hizmet veriyor...
28 l İSMMMO YAŞAM
İlknur Bilgiç, aldığı eğitimler sonucunda ‘nefes koçu’ olan bir meslek mensubu. O, nefes eğitimleriyle kendini yeniden keşfetmiş. Bilgiç, “Nasıl bir nefes alışkanlığımız varsa öyle bir hayat yaşıyoruz. Nefes en temel ihtiyacımız. Araştırmalar insanların nefes kapasitesinin sadece yüzde 20’sini kullandığını gösteriyor. Bu demektir ki yaşamımızda olmasını istediğimiz neşe, mutluluk, sevgi, bolluk ve bereketi yüzde 20 oranında kabul ediyoruz” diyor.
İstanbul Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Beyoğlu Şubesi’nde dört dönem yönetim kurulunda bulunan İlknur Bilgiç, şu anda Beyoğlu İlçe Temsilci Yardımcısı olarak görev yapıyor. O, kendini sürekli geliştirip yenilemekten keyif alıyor. Aldığı nefes eğitimleri sayesinde yaşamı yeniden keşfettiğini anlatıyor.
EĞİTİMLERE KATILDI Nefes yolculuğunun Simurg Nefes Semineri ile başladığını anlatan Bilgiç, “Yoğun geçen dört günlük eğitim ve çalışmalar sonrasında doğru nefes alışkanlığının hayatımdaki olumlu dönüşümlerine şahit oldum. Aslında olanın sadece benim zihnimdeki yarattığım endişeler, kaygılar, korkular olduğunu gördüm. Seminer dönüşünde artık kendiyle barışmış bir İlknur vardı” diyor. Yaşadığı farkındalıkla sevdiklerine, çevresinde aynı sıkıntıları yaşayan insanlara dokunmak ve onların mucizelerini yaratmalarına yardımcı olmak için İlknur Bilgiç, Nefes Koçluğu eğitimlerine devam etme kararı almış. Bu amaçla da Nefes ve Yaşam Merkezi Serap Gülşen’den dersler alarak eğitimlerini tamamlamış. Bilgiç, “Serap Gülşen ve ekibi ile
PEK ÇOK YARARI VAR
birlikte işimden arta kalan zamanlarımda gönüllülükle çalışmaya başladım ve şu an hayatımın hiçbir döneminde hissetmediğim mutluluk, huzur ve keyif içerisindeyim. Frekansımın yükselmesi ailemden tutun da iş arkadaşlarımla ilişkilerime de olumlu yansıdı. Artık çok daha rahat bir insanım” diyerek yaşadığı değişimi özetliyor.
YÜZDE 20’SİNİ KULLANIYORUZ
RENKLİ YAŞAM
İnsan yaşamının en önemli unsuru olan ‘nefes’ doğru alınmadığında insanın yaşam enerjisinin yüzde 75’ini kaybetmesine neden olabiliyor. İlknur Bilgiç, kurumsal ve bireysel çalışmalarda ‘kendi hayatının keşmekeşinde kaybolmuş yaşamında ‘Bir nefes bile alamayan’ katılımcıları nefes ile tanıştırmanın kendisi için muhteşem bir öğreti olduğunu söylüyor. İnsanlara nefes hakkında bilgi vermek istediğine dikkat çeken Bilgiç, ‘Doğru Nefes nedir?’ sorusuyla başlıyor. “Nefes = Yaşam” diyen Bilgiç, şu bilgileri veriyor: “Nefesin olduğu yerde yaşam enerjisi ,
nefesin olmadığı yerde ölüm vardır. Nasıl bir nefes alışkanlığımız varsa öyle bir hayat yaşıyoruz. Nefes en temel ihtiyacımızdır. Yaşam enerjimizin yüzde 75’ini sağlar. Nefes farkındalığı yaşam farkındalığı da yaratıyor. Yüzleşmek istemediğimiz duygularla karşılaştığımızda nefesin tutulması, durdurulması ile nefesin akışını engelliyoruz. Yapılan araştırmalarda insanların yüzde 90’ının nefes kapasitesinin yüzde 20’sini kullandığı görüldü. Bu demektir ki yaşamımızda olmasını istediğimiz neşe, mutluluk, sevgi, bolluk ve bereketi yüzde 20 oranında kabul ediyoruz. Nefes alışkanlığı parmak izi gibi kişiye özgü. Çünkü herkesin yaşadıkları olayları yükledikleri anlamlar ve hikayeler farklı. Nefes alışkanlığımızın yaşamımızı nasıl etkilediğini fark ederek dönüştürmek doğru nefes ile gerçekleşir. Nefes çalışmaları; doğal nefes alışkanlığını yeniden kazandırmak, nefes ve düşünce alışkanlığımızın farkına varmak, fiziksel, zihinsel, duygusal ve manevi seviyede iyileşme içindir. “
Doğru nefes diyafram kasının tam kapasite çalışması ile bedenin ihtiyacı olan yeterli oksijeni alarak yaşam enerjisine dönüşmesini sağlayan doğal süreçtir. Doğru nefes alınarak oluşan doğal nefes, fiziksel, zihinsel, duygusal ve manevi birçok yarar sağlar. Bu faydalar ise şöyle: l Nefes alışkanlığı hakkında farkındalık yaratır. l Kanda oksijen oranı artarak tam seviyesine gelir. l Hücre yenilenmesi hızlanır, bağışıklık sistemi güçlenir ve beden enerji seviyesi artar. l Beden daha canlı, dengeli, güçlü ve enerjik hale gelir. l Zihin, negatif düşünce sisteminden pozitif düşünce sistemine dönerek motivasyon yaratır. l Aynı olaya/duruma farklı bakış açılarından bakabilme, farklı görme, farklı düşünebilme becerisini geliştirir. l Stres yaratan düşüncelerin tehdit değil fırsat olduğunun görülmesini sağlar. l Geçmişte yaşanan olayların yarattığı bastırılmış duygularda, öfke, stres ve anksiyeteden özgürleşmede etkilidir. l Odaklanma sağlar. l Sevgi anlayışında derinlik, hoşgörü ve açılım sağlar. l Çekim alanı genişler, yaratma gücü ve yaratıcılık artar. l Egonun değil kalbin rehberliğine açılım yaşanır.
İSMMMO YAŞAM l 29
YAŞAM’IN PORTRESİ
Suzan Akoy, dramı ve mizahı iyi harmanladığı rolleriyle herkesin gölünde taht kuran bir oyuncu. Çılgın, farklı bir rolde olmasa bile onu farklılaştırmayı iyi başarıyor. Pek çok dizi ve filmde rol alan deneyimli oyuncu en son Cenaze İşleri filminde karşımıza çıktı. Rollerine biraz çılgınlık kattığını söyleyen Aksoy, “Yani en dramatik rolde de karakterde de olsa ya da tip bile olsa ona mutlaka Suzan’ın birazcık çatlaklığını koyuyorum. Yani enerjim inanılmaz. Bazen kendim rahatsız oluyorum çünkü çevremi rahatsız ediyorum” diyor.
‘Her role kendimden bir parça koyarım’
30 l İSMMMO YAŞAM
Çok sayıda tiyatro oyunu, dizi ve filmde oynayan Suzan Aksoy, birçok ödüle layık görüldü.
BANU BOZDEMİR
CENAZE İŞLERİ’NDE ANNE Cenaze İşleri filmindeki rolünüzü öğrenelim öncelikle... Nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz? Ben filmde Orhan’ın annesini oynuyorum. Biraz işitme kaybı ve demansı var. Heyecanlı, hemen her şey bir anda olsun isteyen, hayat dolu ve enerjik bir anneyi canlandırıyorum. Sizin açınızdan çekimler nasıl geçti? Set ortamı nasıldı? Bütçesi kısıtlı olmasına rağmen yapımcıların oyunculara olan tavırları inanılmaz zarifti. Benim bir dediğim iki olmadı. Bu bütün setlerde olması gereken bir durumdur ama zaten maalesef bizde öyle olmuyor. Sette oyuncu olduğumu hissettim, iyi ki oyuncu olmuşum diyorsunuz bir kez daha. Ben hepsine çok teşekkür ediyorum. Canlandırdığınız karakter size ne kadar benziyor?
Bir oyuncunun mutlaka etkisinde kaldığı, diğerlerinden daha fazla benimsediği bir rol vardır. Sizinki hangisi? Kenter Tiyatrosu’nda ‘Şafak Yıldızları’ diye A. Galin’in bir oyunun oynamıştık. Orada Sovyetlerin dağılmasına yakın bir dönemi anlatıyordu. Olimpiyatlar sırasında barakalardaki fahişelerin başında duruyordum. Bu rol bana çok ilginç gelmişti ve çok zorlanmıştım. Zira insani taraflarından vazgeçmiş bir kadındı. Fakat ben onun insan tarafını da kaptım. A. Galin geldiğinde dünyada 7 ülkede oynanıyordu bu oyun. Ve bana demişti ki, “Hepsinden farklı oynadın çünkü sen insanı sevdin.” Sonra ‘Gönül Suçları’ diye bir oyun oynamıştık, oradaki karakter de çok çatlak bir kadındı. Onu da çok sevmiştim.
YA Ş A M ’ I N P O RT R E S İ
Şevkat Yerimdar’ın Marika’sı, Acil Servis’in Leyla hemşiresi, Çemberimde Gül Oya’nın Suna’sı, Şaşıfelek Çıkmazı’nın Nuran’ı, Süper Baba’nın Yakut’u... Bunlar oyuncu Suzan Aksoy’u tanıdığımız sadece birkaç karakter... Onlarca dizi ve filmde rol alan Suzan Aksoy’un farklı bir oyunculuk enerjisi var. Dramı ve mizahı iyi harmanlayan bir oyuncu. Çılgın, farklı bir rolde olmasa bile onu farklılaştırmayı bilen oyunculardan.... 52 yaşındaki deneyimli oyuncu Aksoy, Çemberimde Gül Oya ve Şaşıfelek Çıkmazı dizileri ile tanınıyor. Konservatuar eğitimini bitirdikten sonra 12 yıl boyunca Kenter Tiyatrosu’nda görev aldı. Daha sonra Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’na geçti. O deneyimiyle her tür rolün altından başarılı bir şekilde kalkmasını bilen bir oyuncu. Tiyatrokare’de oynadığı yıllarda ‘Büyük İkramiye’ oyunu ile En İyi Kadın Oyuncu ödülüne ve 1998 yılında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda ‘Eski Çamlar Bardak Oldu’ oyunu ile de En İyi Müzikal Oyuncusu ödüllerine layık görüldü. Suzan Aksoy’un oynadığı filmler arasında 2010 yılında çekilen Hayat Ağacı, 2008 yılında
çekilen Aşk Tutulması sayılabilir. Sanatçı oynadığı dizilerle televizyon izleyicisiyle tanıştı. 1981 yılından bu yanan profesyonel olarak tiyatroculuk yapıyor. Kendisiyle en son rol aldığı Cenaze İşleri filmi dolayısıyla konuştuk…
DAHA FAZLA BENİMSEDİĞİ ROLLER
İSMMMO YAŞAM l 31
R E N K L İ YA Ş A M
Bana benzemiyor. Sadece annelik anlamında oğluna olan düşkünlüğü benziyor. Ressamın tablosunu renklerinden anlarsınız, onun küçük bir imzası vardır. Oyuncuda da şöyle bir şey vardır. Kendinizden bir parça koyduğunuz, kattığınız zaman artık o sizin olur. Muhakkak her role kendimden bir parça koyarım. İnsan her şeyi içinde barındıran bir yaratık. İyiyi, kötüyü, dahiliği, hırçınlığı, mutluluk ve mutsuzluğu… Hepsinden bir parça var ama birebir oğluna olan sevgisi, benim de oğluma olan sevgim… Role nasıl hazırlandınız? Artık öyle özel bir şeyler yapmıyoruz. Biraz kendimden, biraz annemden aldım. Mesela yapımcımız Serpil (Altın) hanımın annesiyle tanıştık, onda hafif bir demans olduğunu gördüm. Çok tatlı bakıyordu, enerjik hayat dolu bir kadındı. Anlık şeyler ve hafızamızda alışkanlık haline gelmiş olan gözlemlediğimiz şeylerin ortaya çıkmasıyla oluyor. Genelde sizin rolleriniz de çılgın oluyor aslında, çılgın tiplemeler… Evet, biraz böyle bir çılgınlık katıyorum ben. Yani en dramatik rolde de karakterde de olsa ya da tip bile olsa ona muhakkak Suzan’ın birazcık çatlaklığını koyuyorum. Yani enerjim inanılmaz. Bazen kendim rahatsız oluyorum çünkü çevremi rahatsız ediyorum.
ÇOCUKKEN HAYAL DÜNYAM GENİŞTİ
32 l İSMMMO YAŞAM
Peki, çocukken var mıydı tiyatro? Vardı, olmaz olur mu? Diyarbakır’da başladım ben ilkokula, baba-
mın memuriyetinden dolayı. Okulun bahçesinde kocaman bir çınar ağacı vardı, o çınar ağacının gövdesine dayardım kendimi, bulutlara bakardım. Sahne yapardım işte orada, birini köpeğe, birini kadına benzetirdim ve radyo tiyatrosunda dinlediğim her neyse onları kafamda şekillendirir, onlarla konuşurdum. Hayal dünyası inanılmaz güzel bir çocuktum. Bazen
gerçekte de, gerçek söylediğimde inanamazdı ailem. Ve tiyatroya girdiğim zaman hiçbir engel görmedim. Çok desteklendim tam tersine. Yani böyle bir aileydi, benim ailem. Ve tiyatroya da çocuk yaşta karar verdim. Başka hiçbir meslek düşünmedim. Birçoklarına Adile Naşit’in sıcaklığını hatırlatıyorsunuz… Benim için çok güzel böyle bir şeyi duymak. Adile Abla ile ben birlikte oynamadım maalesef. O zamanlar konservatuar hazırlık bölümündeydim. Ama şehir tiyatrosunun kulisinde bir kere karşılaşmıştık. Demişti ki, “Sakın normal hayatında makyaj yapma.” Ben hiç makyaj yapmadım. Böyle tatlı tatlı sohbetler ediyorduk. Kim bilir belki etkilendim de ondan, olabilir. Çok özel bir insan, benim için çok özel.
‘TİP KOMEDİSİNE’ YÖNELME VAR
Birçok oyuncu dizi sektöründe artık rol almasının zor olduğunu söylüyor. Dizi sektörüyle ilgili sorunlar yıllardır konuşuluyor ancak bir sonuç alınamıyor hatta bu sürede önemli sayılacak genç izleyici kitlesi yabancı dizilere yöneldi, bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Bence izlenmiyor değil ama tekrar var. Aynı konularda diziler bütün kanallarda oynuyor. Yaratıcı, kendi doğal yaratıcılığınızda, özgün olmadığınız sürece yer bulamıyorsunuz. Belki bir tanesi reyting rekorları kırıyor Ama diğerleri çakılıyor, bunun gibi. Bakış açıları farklı gençlerin. Benim oğlum beni sever, oyunculuğumu beğenir ama izlemeye gelince izlemiyor. Yabancı dizi ben de izliyorum gerçi. Vakit yakalarsam durmaksızın hem de. İzletiyor, orijinal hikayeler çünkü. Ya adı çok büyük fantastik hikayeler ama o kadar gerçek ki… Biz hayallerimizi kısıyoruz. Yaptığımız işleri yeterince önemsemiyoruz. Neredeyse bütün diziler yurtdışından adaptasyon. taşır. Halk eğitim oyunları kaldırılmış ilkokullarda, bunlar iyi şeyler değil. Kaldırdığın şeyin yerine bir şey koyamıyorsan da olmaz. Ya da sadece bina koyarak olmaz, dışarıya açılınmaz. Müteahhitlik bir sanat değil. O yüzden çok üzülüyorum. Komedi alanında en iyi oyunculardan birisiniz ancak komedi içerisinde mizahi unsuru da barındıran bir branş. Ancak son zamanlarda mizah yönünde bir kuraklık söz konusu. Bunun sebebi sizce nedir?
Komedinin en büyük özelliği sahici olması. Dramada da önemli. Dramada kamufle edebilirsin ama komedide edemiyorsun. Bir de senarist yazıyor, mesela doktorlarla ilgili komik bir şey koyuyor hemen itiraz geliyor biz öyle miyiz diye? Bu da onu geri plana itiyor. Bazen oyuncunun kendisi ilham kaynağı olur yazarlara. Kara mizah ise kendi içinde bir harmandır. Kelime oyunlarıyla, bir yerlere atıfta bulunmasıyla… Çok zekice senaryolar çıkabilir ortaya, eleştiriler yapılabilir.
R E N K L İ YA Ş A M
Türk komedi filmleriyle ilgili son dönemlerdeki değerlendirmeler ‘vasat’ olduğu yönünde. Sizin görüşünüz nedir? Katılıyorum. Komedi denince daha çok tip komedisine yönelme var. Halbuki komedi biraz daha işlenmesi ve dramaturjisi güçlü olması gereken bir tür. Sadece tiplere yöneldiği zaman olmuyor, ben gülemiyorum. Antipatik de geliyor bana. Seyirci zaman zaman hoşlanıyor. Ben sulu zırtlak, belden aşağı komediden hoşlanmıyorum. O yüzden şu anda rol aldığım Şevkat Yerimdar dizisini seviyorum. Filmin bütünü bozmayan bir mizah algısı var dizide. Altın Portakal’da ‘Ulusal Yarışma’ kategorisinin kaldırılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu, Altın Portakal’la sınırlı kalmayacak gibi geliyor. Yerli filmler olmazsa bir festival nasıl kendini ifade edebilir ki? Sinemanın, tiyatronun önü kesilir, heykeller aşağı indirilir, resim umursanmazsa, opera ve bale neredeyse kalkarsa o zaman çok kötü olur işte. Umarım yetkililer sanatın değerini çok çabuk anlarlar. Çünkü sanat bir anlamda yabancı ülkelere karşı etkiyle kullanabileceğiniz bir silah etkisi de
NEREDEYSE TÜM DİZİLER YURTDIŞINDAN ADAPTASYON
İSMMMO YAŞAM l 33
Retro ve vintage rüzgârları 2017-2018 kış modasında retro akım ve vintage rüzgarları esiyor. 70’li ve 80’li yılların temaları ortaya çıkarken maskulen ve feminen tarzlar dengeli bir şekilde görülecek. Bu kışa, eski trendlerin yeni bir yorumla sunulduğu moda trendleri hakim olacak...
NİL DEMİRCİLER Moda trendleri kimi yıllarda tekrar tekrar gündeme geliyor. Tıpkı bu kış olduğu gibi... 70’li ve 80’li yılların temalarının ortaya çıktığı, maskulen ve feminen tarzlar dengeli bir şekilde görüldüğü 2017-2018 kış modasında; geniş omuzlar, metalik renkler, yüksek bel pantolonlar, kadife, drape, vinil kumaşların öne çıktığı eski trendler yeni bir yorumla sunuluyor. Ayrıca kareleri desenler 2018 kışının en önemli detaylarından biri oluyor... Bu kış modada retro akım ve vintage rüzgarları esiyor. Öyle ki; 80’li yılların etkisinde kalan volümlü kollar trendinde kollar bir aksesuar gibi dikkat çekiyor. Abartılı ve şişkin görünen kol detayı 2017-2018 kış modasının en dikkat çeken trendleri arasında yerini almış durumda. 70’ler akımıyla birlikte bohem ve kovboy tarzı, mini etekler, sahte kürkler, kadife, baharat tonları, büyük kemerler, maksi etekler gibi detaylar öne çıkıyor.
ANAHTAR PARÇA KADİFE Geçmiş yıllarda sıkça kullanılan kadife bu sezon yeniden revaçta. Kadife kıyafetler kış sezonunun anahtar parçalarından biri oluyor yani bir dönem çok popüler olan fitilli kadifeler de geri dönüyor. Özellikle fitilli kadifeden üstler çok revaçta olacak. Bu kış kombinlerde kemerler yeniden ortaya çıkıyor. Kemerleri bazen kazakların bazen de mantoların üzerinde göreceğiz. Yani bu kış şık kemerlerle ince bellere vurgu yapılan bir yıl olacak.
MODA
OMUZ DEKOLTESİ
34 l İSMMMO YAŞAM 36
Kışın soğuk havasına inat omuz dekoltesi kış sezonunun en mühim trendleri arasında yerini alıyor. Yazın en sevilen trendi olan kayık yaka da kış mevsimine sıcak alternatiflerle geçiş yapıyor. Depresyon hırkaları olarak anılan kalın örgü hırkaların yanı sıra
kalın örgü kazakları da bu kış çokça göreceğiz. Üstümüze bir iki hatta üç beden büyükmüş gibi görünen parçaların yine yükselişe geçtiği bir kış sezonu bizleri beklerken bu kazaklarda da omuz dekoltesi öne çıkacak. Oversized kıyafetlerdeki büyük cep detayı da dikkat çeken bir diğer detay oluyor. Dış giyim parçalarından etekten pantolona kadar hemen her yerde büyük cepler olacak...
KOVBOY TRENDİ 2017-2018 kışının bir diğer trendi de kovboy stili oluyor. Kovboylardan ilham alan görünümdeki şapkalar, süet parçalar, püsküller ve yün astar gibi detaylar dikkat çekiyor. Düşük bel yerini yüksek bel parçalara bırakıyor ancak bu kez alıştığımız
yüksek belden daha yüksekte modeller göreceğiz.
DAR KOT VE TAYT
Skinny jeanler (dar kot pantolonlar) bu sezonda da hayatımızın parçası olmaya devam edecek; yırtık kotlar, özellikle dizden yırtık kotlar... İster yürüyüş yaparken ister arkadaşlarınızla bir yere giderken skinny jeanlerinizi kullanabilir, işyerinde şık gömlek ve bluzlarla kombin yaparak giyebilirsiniz. Taytlar son birkaç yıldır çok popülerdi bu trend yükselerek devam ediyor. Bu kış gardırobunuzda mutlaka birkaç tane kalın tayt olmalı. Bu sezonda taytla oluşturulan stiller gittikçe artacak...
PUF MONT VE KALIN KABAN
MODA
2017-2018 kış sezonunda kalın yünlü kabanlar yeniden ortaya çıkıyor. Rengarenk ve çeşitli desenlerdeki kalın kabanlar dış giyimde şıklığınızı tamamlayacak. Son 15 yıldan bu yana hayatımızda olan puf montları bu sezonda da giymeye devam edeceğiz. Ancak bu sezon puf montları daha değişik tasarımlarla göreceğimizi de vurgulamakta fayda var...
İSMMMO YAŞAM l 37 35
KARİYER
İşten atılmaktan korkmayın
İş hayatında pek çok çalışan işten çıkarılma korkusu yaşıyor. Çok sık tenkisatların yaşandığı pek çok işyerinde korku kültürü hakim. Uzmanlara göre bu korkuyla mücadele kendinden emin olmakla başlarken, sinyalleri takip ederek, süreci hasarsız bir şekilde atlatabilmeniz mümkün.
36 l İSMMMO YAŞAM
UMUT EFE İş dünyasının daha uzun bir süre daha gündemini meşgul edecek yeni bir kavramı var: Belirsizlik… Tüm dünya ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan yaşadığı yeni dönüşümün sancısını çekerken, gündemin ve insanların yeni normali de belirsizlik… Bu yeni normalin en çok etkilediği kesim ise özellikle 2008 krizi sonrasında toparlanamayan ekonomilerle birlikte iş dünyası oldu… Bu öngörülemeyen ortamla birlikte iş imkanlarının yüksek nüfus nedeniyle zaten kısıtlı olduğu çalışma hayatında, işten atılma korkusu ise tavan yapmış durumda. Özellikle toplu işten çıkarmaların tetiklediği bu korkuyla birlikte her sabah yeni bir bilinmeze uyanan çalışanlar, yoğun stres altında adeta bıçak sırtı hayat yaşıyor. Ancak nasıl ki çalışma hayatına girmek, ‘işe alınmak’ gibi durumlar doğalsa ‘işten atılmak’ da çok zorlu bir süreç olmasına rağmen bu hayatın normal bir parçası… Bugün işten çıkarmalar hem dünyada Türkiye’de hem de oldukça sık yaşanmakta… Eğer bu normali
kabul edemiyor ve çok sık işten atılma korkusu yaşıyorsanız, bu alanda takip edilecek sinyaller ve yollar bu durumu kabullenmek yolunda size yardımcı olabilir… Öncelikle işten çıkarmaların yaşandığı şirketlerde, gerek işten çıkarılan gerekse işlerine devam eden çalışanlar için daha da zor bir dönem başlamış demektir. Bir yanda işine son verilen çalışanlar yeni iş arama mücadelesine girerken, işten çıkarılmış olmanın getirdiği stresle ve psikolojik zorluklarla mücadele edeceklerdir. Diğer taraftan, işte kalmayı başaranlarsa “acaba ben de işten çıkarılacak mıyım?” endişesi içinde, çıkarılan çalışma arkadaşlarının da işlerini üstlenmelerinden ötürü, stres ve sorumlulukları daha da ağırlaşacak. Her iki grup için de zorluklarla dolu olan bu dönemin sinyallerini önceden alabilmek ancak yöneticinizin ve iş arkadaşlarınızın size yolladığı mesajları doğru anlayabilmekle mümkün…
PERFORMANS DEĞERLENDİRMELERİ Burada, yöneticinizle ve çalışma arkadaşlarınızla aranızın iyi olması her zaman için olumlu bir işaret
olarak kabul ediliyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken durum ise olumlu olduğunu düşündüğünüz ilişkinizin gerçekten olumlu olup olmadığıdır. İK uzmanlarının burada en çok dikkat çektiği konu, yöneticiniz eskisi gibi inisiyatif kullanmanıza izin veriyor mu ya da tek başınıza çalışmanız yerine artık sizi sürekli denetleneceğiniz projeler içine mi sokuyor? Çoğunlukla gözden kaçırılan bu sorular, aslında yöneticinizin size olan inancını kaybetmeye başlayabileceğine dair ilk işaret olarak görülmelidir. Diğer taraftan, iş arkadaşlarınızla olan ilişkilerinize göz atıldığında her zaman dahil olduğunuz toplantılara çağrılıp çağrılmadığınıza dikkat edilmesi öneriliyor. Hâlâ çağrılıyor musunuz? Önemli projelere dahil ediliyor musunuz yoksa çeşitli nedenlerden ötürü toplantıların ve projelerin dışında mı kalıyorsunuz? Bu noktalara dikkat edip nedenlerini öğrenmeye çalışmalısınız. Özellikle performans değerlendirmeniz sırasında yöneticinizin olumlu bir tavır içinde olmaması, dikkate almanız gereken bir durum…
KENDİNİZDEN EMİN OLUN
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN 8 İŞARET l Eğer çalıştığınız şirket satıldıysa ‘İşiniz garanti. Kimse çıkarılmayacak’ sözüne inanmayın. Kartlar mutlaka yeniden karılacaktır… l Şirketinizde maaşlar aksıyor ve yan ödemeler kesildiyse tehlike var demektir. Özgeçmişinizi bir kenarda hazır tutun ancak patronun yeni politikasına gönülden uyduğunuzu gösterin… Bu mali açıdan zor dönemden geçen şirketiniz gözünde sizin değerinizi artırır. l İş arkadaşlarınız işten çıkarılıyorsa sıranın size gelebileceği ihtimalini göz ardı etmeyin… l Artık önemli kararların alındığı toplantılara çağrılmıyorsanız süreci yeniden gözden geçirmelisiniz.. l Yöneticinizle geçinemiyorsanız o zaman da işiniz tehlikede demektir. Bu noktada şirket içinde başka bölümlere geçmeye çalışın. l Eğer işte size önemsiz ya da anlamsız işler verilmeye başlandıysa, bu sizin yeteneklerinize değer verilmediğini gösterir. Yeteneklerinizi şirketin ilgisinin odak noktası haline getirmeye çalışın. l Projeleriniz erteleniyorsa ya da rafa kaldırılıyorsa şirket içinde başarabileceğiniz projeleri bulun ve şirket için yararlı olduğunuzu gösterin. l Şirket sizin işiniz için birini arıyorsa dikkatli olmalısınız. Yöneticiniz personel sayısını artırmak istiyorsa sorun yok ama öyle değilse bu sizin yakında işten çıkarılabileceğinizi gösterir.
KARİYER
Burada bir çalışan olarak yapılması gerekenlerin başında en çok önerilen şey, kendinizden emin olmanız…İşten çıkarılma zamanlarında olumlu düşünmek ne kadar zorlu olsa da hâlâ çalışıyorsanız işvereninizin sizden memnun olduğunu firmanın gelecek planlarında aktif olarak yer almanızda fayda gördüğünü unutmayın… Bu nedenle olumlu düşünmeli ve işinizi en iyi şekilde yapabileceğiniz düşüncesine odaklanmalısınız. Kendinize güvenmek sizi her zaman için başarıya götürecektir. Diğer taraftan, bir çalışan olarak yapmanız gerekenler öncelikli olarak çözülmesi ve tamamlanması gereken projelere daha fazla vakit ayırmak ve iyi bir zaman yönetimi uygulaması yapabilmek olacaktır… Bunu başardığınızda hem daha hızlı çalışacak hem de belli bir düzen içinde çalıştığınız için son ana sıkışacak veya gözden kaçıracağınız hiçbir nokta kalmayacaktır. Bu alandaki bir diğer tavsiye ise gerçekçi olmanız yönünde… Çalışanların, işten çıkarılma dönemlerinde beklenenden fazlasını yapmak istemesi doğaldır…Fakat işlerini yetiştiremeyen ve üzerine aldığı sorumlulukları yerine getiremeyen bir personel olarak da görülmek istemeyeceğiniz kesin... Bu nedenle hangi işleri hangi tarihlerde tamamlayabileceğinizi düşünün ve size sunulan tarihe yetiştirmenizin olanaksız olduğu işleri üstlenmemeye gayret edin. Olumlu olmaya çalışın, olumsuz düşünceler içinde olmanız iş performansınıza hiçbir şey katmayacaktır. Ne kendinize ne de çevrenize negatif enerji yaymamaya çalışın.
İSMMMO YAŞAM l 37
EĞİTİM
Öğretmenim canım benim
Öğretmenler gelecek nesilleri yetiştiren en önemli mesleğin mensupları... Atanamamaktan düşük maaşa ve çalışma koşullarının kötülüğüne kadar pek çok sorunları bulunuyor. Bu yıl yayınlanan Öğretmen Strateji Belgesi de mesleği yeniden şekillendirmeyi içeriyor. 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle onların sorunlarına mercek tuttuk....
38 l İSMMMO YAŞAM
ELA DEMİRCİLER Öğretmenim, Canım benim canım benim, Seni ben pek çok, Pek çok severim. Sen bir ana, Sen bir baba, Her şey oldun, Artık bana. Okut, öğret ve nihayet, Yurda yararlı bir insan et. Bu öğretmen şarkısını bilmeyen yoktur. Okula başlayan çocuklara ilk öğretilenler arasındadır. Öğretmenin kutsallığını ve anne baba kadar önemli olduğunu vurgular. Yeni nesillerin yetişmesinde önemli katkıları olan öğretmenlerimiz pek çok sorunla uğraşıyor. 2016 rakamlarına göre sayıları 921 bine ulaşmış durumda. 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle her yıl bir kere
de olsa hatırlanırlar. Peki, Türkiye’de öğretmen olmak nasıl bir şey? Bu kutsal mesleği yapan öğretmenlerin sorunlarına mercek tuttuk. Türkiye’de öğretmenlerin sorunları saymakla bitmiyor. Atama problemleri, düşük maaşları, çalışma saatleri, kötü çalışma ortamları en büyük sıkıntıları. Ülke gündemine bağlı olarak en önemli sorunlarından biri işsizlik olarak görülüyor. Çünkü, Türkiye’de atanamayan öğretmen sayısı 455 bin 119’a ulaştı... Ağustos ayında ataması yapılmayan ücretli öğretmenlik yapan İsa öğretmen intihar eden 45’inci öğretmen adayı olurken, yine ataması yapılmadığı için inşaatta çalışmak zorunda kalan ve düşerek ağır yaralanan Ömer öğretmen de umutsuz öğretmen adaylarından sadece biri.... Türkiye’de öğretmenliğin her dönem zor olduğuna dikkat çeken Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, “2012 yılında 4+4+4 yasasının çıkmasıyla birlikte öğretmen olmak bu memlekette her zamankinden çok daha zor. Öğretmenler için sözleşmeli, ücretli çalışma koşulları devam ediyor. Güvencesizlik öğretmenler için hak ihlali. Öğrenciler açısından ise
eğitimde sürekliliğin ortadan kaldırılması, nitelikli eğitim hakkı ihlali olarak görülüyor” diyor.
2023 VİZYONU BELİRLENDİ Eğitim sistemi birkaç yılda bir değişirken Millî Eğitim Bakanlığı’nca (MEB) hazırlanan ve öğretmen yetiştirme ve geliştirme sürecinde yol haritası olması hedeflenen 2017-2023 yıllarındaki eylemleri kapsayan Öğretmen Strateji Belgesi, Haziran ayında Resmi Gazete’de yayımlandı. Belgede öğretmen yetiştirme, geliştirme ve istihdam süreçlerine ilişkin, öğretmenliğe yönelik hizmet öncesi eğitim, öğretmen adaylarının seçimi, istihdamı, adaylık ve uyum eğitimi, kariyer geliştirme ve ödüllendirme, öğretmenlik mesleğinin statüsü ve sürekli mesleki gelişim olmak üzere 6 temel bileşen belirlendi. Yüksek nitelikli, mesleğe uygun bireylerin öğretmen olmaları için öğretmen yetiştirmeye yönelik programlarda eğitimleri iyileştirmek, üniversite mezunları arasından öğretmenlik mesleğine en uygun olanları seçmek hedefler arasında yer aldı. Öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimini sürekli kılmak amacıyla öğretmenlerin gelişim ihtiyacını tespit edecek bir performans değerlendirme sisteminin hayata geçirilmesi de hedeflendi. Eğitim çalışanlarının, ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar üretmeleri, etkinliklere katılımları teşvik edilerek, bu konuda ilgili kurumlarla iş birliği geliştirilecek ve benzeri nitelikte fırsatlar oluşturulacak. Ulusal Ajans, YTB, TİKA, Maarif Vakfı, TÜBİTAK gibi kurumlarla iş birliğiyle, öğretmenlerin eğitimde uluslararası gelişmelerle ilgili bilgi ve farkındalığı artırılacak.
STATÜSÜ GÜÇLENDİRİLECEK
Türk Eğitim-Sen’in 2016 yılında yaptığı anket çalışması, öğretmenlerin çok büyük bir bölümünün bankalara yüksek oranda borcu olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 83’ünün bankalara borcu varken, yüzde 91.6’sı öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının ve tüm memurların iş güvencesinin tehdit altında olduğunu düşünüyor. Ankete katılanların yüzde 25.7’si ek iş yaptığını belirtmiş. Yüzde 25.1’i özel ders verdiğini, yüzde 14’ü etüt/kurs merkezlerinde çalıştığını, 8.2’si pazarlama/satış yaptığını, yüzde 3.3’ü pazarcılık yaptığını söyledi. Araştırma, öğretmenlerin tatil bütçesi olmadığını da ortaya koydu. Öğretmenlerin yüzde 46.2’si tatilini memlekette, yüzde 10.3’ü otelde/tatil köyünde, yüzde 3.6’sı akrabalarının yazlığında, yüzde 1.6’sı kendi yazlığında, yüzde 0.6’sı kurum kampında geçirirken, yüzde 37.7’si tatile gitmediğini belirtti.
ÖZEL OKULLARDA HAK İHLALİ VAR
Türkiye Kamu-Ben ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türkiye’deki özel okulların büyük bir kısmında öğretmenlerin haklarının ihlal edilip sömürüldüklerine dair kendilerine şikayetler geldiğini vurguluyor. Giderek artan özel okul sayısının bu okullarda çalışan öğretmenlerin çalışma şartlarının denetlenmesi zorunluluğunu doğurduğunu belirten Koncuk, MEB’in özel okul öğretmenlerini koruma görevini yerine getirip sağlıklı bir sistem oluşturarak öğretmen istismarını önlemesi gerektiğini de hatırlatıyor. dırıldığına dikkat çeken Aydoğan, şu bilgileri veriyor: “Belgede performans konusunun başlığı öğretmenlerin gelişim ihtiyaçlarının tespiti olmasına rağmen performans değerlendirme sisteminin ödüllendirme ve cezalandırmada kullanılacağı belirtiliyor. Ardından öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve mesleğin statüsünün güçlendirmekten bahsediliyor. Strateji Belgesi’nde öğretmenin ekonomik, özlük ve sosyal haklarına ilişkin bir tümce yok. Aksine öğretmenliğin statüsünü zayıflatan, çalışma koşullarını ağırlaştıran uygulamalardan birincisi olan sözleşmeli öğretmenliğin yaygınlaştırılarak devam edeceği beyan ediliyor.” Mesleğe girişte adayların, psikomotor ve duyuşsal becerilerini de göz önüne alan öğretmen yeterlilikleri çerçevesinde seçme sınavları ile lisans başarısı, mülakat ve benzeri çoklu veri kaynağına dayalı değerlendirmeyi esas alan bir istihdam sistemi oluşturulacak.
EĞİTİM
Strateji belgesine göre, öğretmenlik mesleğine yönelik algıyı iyileştirmek ve mesleğin statüsünü güçlendirmek için öğretmenlerin çalışma şartlarını iyileştirilecek. Kurumlar ve bölgeler arası farklılıklara göre iyileştirici tedbirler alınacak, kariyer ve ödüllendirme sistemi de geliştirilecek. Bu hedef kapsamında 35 eylem maddesi belirlendi. Bütün öğretmenler için zorunlu bir performans değerlendirme sistemi geliştirilecek. Tüm öğretmenler her 4 yılda bir öğretmen yeterlikleri çerçevesinde yapılacak sınava tabi tutulacak. Sınav sonuçları, öğretmenlerin gelişim ihtiyaçlarının belirlenmesi ve buna yönelik tedbirlerin alınması, kariyer gelişimi, terfi, hizmet puanının hesaplanmasında bir kriter olacak.q Adaylık sürecinden itibaren öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişim faaliyetlerinin niteliğinin artırılması amacıyla ‘öğretmen akademileri’ kurulacak. 2016’da başlatılan aday öğretmen yetiştirme süreci içerik ve yöntemleri zenginleştirilip uygulanmaya devam edecek. Aydoğan, yeni öğretim programlarının ‘değer temelli’ hazırlanmış olduğu dikkate alındığında, Strateji Belgesi’nin bir amacının da öğretmeni müfredatla uyumlu hale getirmek olduğunu söylüyor. Dört yılda bir sınava tabi tutulmalarının öğretmenlerin disiplinle yola getirileceği tezine dayan-
EKONOMİK SORUN YAŞIYORLAR
İSMMMO YAŞAM l 39
SAĞLIK
Hastalıklara direnin Kış mevsimi pek çok hastalığın habercisi. Hastalıklara davetiye çıkartan soğuk kış günlerine karşı vücut direncinizi artırmak sizin elinizde. Uzmanların bu konudaki önerileri; stresten uzak durmak, vücut direncini artıracak gıdalar tüketmek, spor yapmak, vitamin ve mineral desteği almak yönünde.
40 l İSMMMO YAŞAM
NİL DEMİRCİLER Yazın güneşli günlerinde koşup oynayan Ahmet, okulların açılması ile birlikte sürekli hasta olmaya başlamıştı. Sık sık hapşırıyor, ateşleniyor ya da sürekli burnu akıyordu. Bahar ve yaz aylarında çok sağlıklı olan bir çocuğa birden ne olmuştu? Üstelik annesi ve babası da onun eve taşıdığı hastalıklardan etkileniyorlardı. Biri iyileşirken bir diğeri hasta oluyor, tüm aile kışın büyük bir kısmını yatakta geçiriyordu. Hemen hepimizin yaşadığı ya da çevresinde gördüğü bu tabloyu tersine çevirmek mümkün. Çünkü insan vücudu, hastalıklara karşı savunma sistemiyle donatılan ve kendi kendini iyileştirme yeteneğine sahip bir yapı. Öyle ki; hastalığa yol açan maddeler tarafından uyarıldığında, bağışıklık sistemi harekete geçip kendi kendini yenilemeye başlıyor. Ancak bunun için insanın bağışıklık (İmmun) sisteminin güçlü olması gerekiyor. Sağlıklı işleyen bir bağışıklık sistemi, kendimizi iyi hissetmemizi, iyi görünmemizi ve enerjimizi
daha iyi kullanmamızı sağlıyor; bizi enfeksiyonlardan, kanserlerden ve çevresel zararlardan da koruyor. Ancak kimi zamanlarda yapılan çeşitli hatalarla bağışıklık sistemimiz işlevini yitirip hastalıklara davetiye çıkarılmasına neden oluyor. Bağışıklığı azalan sistem nedeniyle hastalıklar kapımızı çalıyor. Özellikle güneşin az görüldüğü soğuk kış aylarında sağlıklı ve zinde kalabilmek için birtakım önlemler almamız gerekiyor.
STRESTEN UZAK DURUN Stres bağışıklık sistemini çökerten en önemli neden. Uzmanlar stresten uzak durup hayata pozitif bakmanın bağışıklık sistemini güçlendirmeye destek olduğuna dikkat çekiyor. Bağışıklık sistemini korumanın ilk şartının stresten uzak durmak olduğunu belirten Tamamlayıcı Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul, bağışıklık sistemimizi zayıflatan ve bizi strese sokan faktörlerden olabildiğince uzak kalmayı, hayata ve olaylara pozitif yaklaşıp düzenli beslenip, spor
yapmayı öneriyor. Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yolunun dengeli ve düzenli beslenmekten geçtiğine de dikkat çeken Nazlıkul, “Vücudun enerji kaynaklarından biri olan besinler bağışıklık sistemimize destek olurlar. Kimi gıdalar da yorgunluğa neden olur. Bu nedenle vücudumuzda yorgunluğa neden olan alkol, asitli içecekler, hazır besinler, sakatatlar, çok yağlı ve şekerli besinlerden uzak durmalıyız” uyarısında bulunuyor.
RİSK GRUBUNDAKİLER Soğuk havalar bağışıklık sistemimizin en zayıfladığı dönemler olarak öne çıkıyor. Soğuk havalardan en çok etkilenenler ise, çocuklar, yaşlılar, hamileler, vejetaryenler ve demir yetersizliği olan kişiler olduğunu belirten Diyetisyen Derya Zünbülcan de, risk grubunda yer alan bu kişilerin kendilerini korumak ve bağışıklık sistemlerini güçlendirmek için tüketecekleri gıdalara dikkat etmelerini öneriyor. İnsanları soğuk havadan koruyan ve sıcak tutan besinleri sıralayan Zünbülcan, “Vücut ısısını artıran en temel baharatlar zencefil ve karabiberdir. Özellikle boğaz ağrısı yaşayan kişiler bir bardak ılık suya bir tatlı kaşığı bal ve toplamda bir çay kaşığı olmak üzere zencefil ve karabiber karışımından ekleyerek hem boğaz ağrısını hafifletmiş hem de soğuktan korunmuş olur” diyor. Soğuk havalarda termojenik denge denilen sıcaklık dengesini kurmayı kolaylaştıran en temel besinlerin ise protein açısından zengin besinler olduğuna dikkat çeken Zünbülcan, soğuktan korunmak için peynir, kuru fasulye, nohut gibi kaliteli protein kaynaklarının diyete dahil edilmesi gerektiğin konusunda uyarıda bulunuyor.
NELER TÜKETMELİYİZ?
1. Spor yapmak 2. Sağlıklı beslenmek 3. Doğal Immunostimulanlar almak 4. Vitamin ve mineral destekleri 5. Bitkisel ürünler kullanmak 6. Omega-3 yağ asitleri almak 7. Bağırsak florasının düzenleyen kefir gibi gıdalar tüketmek 8. Nöralterapi 9. Akupunktur uygulamaları 10. Ozon, biyofoton terapisi, titreşim manyetik alan terapisi gibi tedaviler
EGZERSİZLE DİRENÇ ARTIRILABİLİR Bağışıklık (İmmun) sistemi üzerinde olumlu etkiye sahip olan düzenli egzersiz, fazla kiloların verilmesi ve yağ miktarının azalmasını da sağlar. Kalp krizi ve yüksek tansiyon riskini azaltan egzersiz, soğuk algınlığına yakalanma oranının azalmasına yarar, vücudun maksimum oksijen tüketimini olumlu etkiler. Egzersiz, HDL oranını artırıp LDL kolesterol seviyesini düşürür, stresle mücadelede olumlu etkisi vardır. Bağırsaklarda meydana gelecek kanser riskini, felç olma riskini azaltır ve felç sonucu erken ölümü önler. Tromboz (trombüsten kopan pıhtı parçası) riskini azaltır, sırt ve bel ağrılarının azalmasına ve tedavisine yardımcı olur. Kişilerin kendine güvenini artırıp hayattan keyif almalarını sağlar.
SAĞLIK
Kimi gıdalar özellikle kış mevsiminde vücut direncimizi artırıp hastalıklara karşı daha dirençli olmamıza yardım ediyor. Örneğin, demir vücudun çalışmasını hızlandırarak ısı dengesinin sağlanmasında yardım eden önemli bir mineral. Demir açısından oldukça zengin olan ciğer ve kırmızı et soğuk havalarda üşümeyi azaltır. 4 bin yıllık eski Çin Yazıtları’nda tarçının günlük hayatta tedavi edici ve sağlığı destekleyici özellikleri anlatılıyor. Tarçının sağlığa olan faydalarından biri de soğuk havalarda vücut direncini artırması. Tarçının içerisinde bulunan bazı maddeler doğal bir antimikrobiyal ajan olarak işlev görmesini sağlar. Bu sayede tarçın vücudu mikroplara karşı korur. Kuru üzüm, dut, taze üzüm, yumurta ve keçi boynuzu pekmezi de soğuk hava kalkanı besinler arasında yerlerini alıyorlar. “Çocukken okula giderken annemizin önlük ceplerine doldurduğu kuru üzüm-leblebi de soğuktan korunmak için iyi bir alternatif. Burada önemli olan porsiyon kontrolünü sağlayabilmektir” diyen Derya Zünbülcan, şu bilgileri veriyor: “Üşüyorsanız ve kan şekerinizde herhangi bir sorun yoksa günde bir avuç kuru üzüm tüketerek soğuğa karşı önlem alabilirsiniz. Dut, üzüm ve keçi boynuzu pekmezinden birer ölçü eklenerek hazırlanan karışım vücudu ısıtarak, soğuğa karşı korur. Sabah evden çıkmadan evvel tüketilecek pekmez karışımı soğuk havaya karşı direnç sağlar. Her gün bir yumurta yemek gün boyunca bedeni hem zinde tutar hem vücudun soğuktan korunmak için ihtiyacı olan kaliteli proteinleri almamıza destek olur.”
SAĞLIK İÇİN 10 YOL
İSMMMO YAŞAM l 41
Sokaklarda ve evlerimizde her gün beraber yaşadığımız kedi ve köpek dostlarımızla ilgili yıllardır mitleşmiş pek çok bilgi var. Bu bilgilerin pek çoğu doğru bilinen yanlış olarak kabul ediliyor. Uzmanlara göre bu nereden çıktığı belli olmayan mitlerin çoğunluğu ya yanlış ya da yanlış anlaşılmış. Dostlarımızla ilgili gerçeklere araştrdık.
Dostlarımızla ilgili doğru bilinen yanlışlar
DOSTLARIMIZ
UMUT EFE Kediler dört ayak üzerine düşer, kedi ve köpek birbirine düşmandır, kedileri sütle beslemek iyidir, kuyruğunu sallıyorsa mutludur, kediler nankördür, ıslak kuru burun köpeğin sağlıklı olduğunu gösterir, siyah beyaz haricinde renkleri ayırt edemezler... Evcilleştirildiklerinden beri evlerimizdeki en şirin misafirler olagelen kedi ve köpekler hakkında bunun gibi mitleşmiş pek çok doğru bilinen yanlış var.... Her ne kadar onları tek bir kalıba sokmak istesek de da birbirinden farklı tepki ve algılara sahipler... Aynı çatı altında yaşamak, tıpkı diğer aile bireylerinde olduğu gibi evcil dostlarımızın da davranışlarını, sevdiklerini, sevmediklerini ve kızdıklarını bilmekten geçiyor. Çocuğumuz gibi sevdiğimiz dostlarımızın bizim
42 l İSMMMO YAŞAM
aklımızdan geçenleri anladıkları bilinen bir gerçek… Ancak aynı dili konuşmadan çok iyi tanıdığımızı zannettiğimiz dostlarımızla ilgili yanlış bilinen veya yaygın olarak bilinmeyen pek çok gerçek de var. Kediler, köpekler gibi komut almazlar ve bir yönleri daima hırçın ve özgürken, diğer yandan köpeklerden daha evcildirler… Özellikle kediler ve köpekler gibi evimizde, sokağımızda, kısaca her gün her yerde iç içe yaşadığımız canlılarla ilgili ortaya atılan yanlış çıkarımlar günümüzde mitleşmiş ve herkes tarafından doğru kabul edilir olmuş. Bu, nereden çıktığı belli olmayan mitlerin çoğunluğu ya yanlıştır ya da yanlış anlaşılmıştır…
KEDİ-KÖPEK DALAŞINI UNUTUN Evcilleştirilme tarihleri bugüne kadar hep tartışma konusu olan kediler, hâlâ en gizemli canlılar arasında yer alıyor… Evcil hayvanlar
arasında farklı bir yeri olan ve adeta ailenin bir bireyinden ziyade bir yönetici olarak kabul edilen kediler, oldukça özel hayvanlar. Çin’in orta bölgesinde yer alan Quanhucan adlı çiftçi köyünde yapılan kazılarda bulunan 5 bin 300 yıllık fosiller, kedilerin insanlarla sanıldığından daha uzun zamandır birlikte yaşadığını ortaya koyarken, minik dostlarımız hâlâ bilinmezlerle dolu bir varlık olarak hayatımızda yer alıyor. Öncelikle bir deyim olarak da sık sık kullandığımız ‘kedi-köpek dalaşı’nı bir kenara bırakın. Çünkü, Tel Aviv Üniversitesi’nde 2008 yılında yapılan bir araştırmada 6 aylık kediler ve 1 yaşındaki köpekler aynı ortama konuldu ve beraber yaşadıkları gözlemlendi. Yine bir deyim olarak hayatımıza giren ‘kediler dört ayak üzerine düşer’ miti de aslında gerçek dışı. Kediler düşerken bedenini çevirebileceği kadar yüksek bir yerdeyse ayakları üzerine düşecektir. Ancak bu durum kedinin zarar gör-
meyeceği anlamına gelmiyor... Nasıl düşerlerse düşsünler kedilerin kemikleri kırılabilir ve ciddi şekilde zarar görebilirler. Bu mite güvenerek kedinizi yüksek yerlerde korunmasız bir şekilde bırakmayın….
SÜT YARARLI MI? Çizgi filmlerden alışa geldiğimiz kedilerin çoğunlukla sütle beslendiği algısı da yine bir efsaneden ibaret. Evet birçok kedi süt içmekten hoşlanır ama günlük yeterli besinini alan bir kedinin süte ihtiyacı yoktur. Hatta çok fazla süt içmek kedileri ishal yapabilir. Kediniz sütü çok seviyorsa belli aralıklarla az miktarda içmesine izin verebilirsiniz. Kedilerin bıyıklarının onları dengede tuttuğu inanışı da aslında gerçek dışı. Kedilerin bıyıkları onların bir duyu organı gibidir ama dengelerini sağlama konusuna bir katkısı yoktur. ‘Kediler yaralarını yalayarak iyileştirir.’ Bu da bir diğer doğru zannedilen yanlıştır. Hatta kedilerin yaralarını yalaması iyileşme süresinin uzamasına bile neden olabilir. Kedi parazitlerinin insana bulaşma şekli ise bir başka karmaşa… Kedilerdeki bazı parazitler tabi ki insana da bulaşabilir ancak bu durum kediye temas etmekle değil, genellikle kedi dışkısına temasla bulaşır. Yani kedinizin dışkısıyla birebir temas etmediğiniz sürece parazitler size bulaşmayacaktır. Ayrıca evde beslediğiniz bir kedi varsa sık sık veterinere götürüp parazit tedavisi yaptırırsanız bir sorunla karşılaşmazsınız…
KUYRUĞA DİKKAT..!
l Deniz suyu içebilirler, böbrekleri tuzu filtreleyebilir. l Patilerinden terlerler. l Bir şeyi kararsızlıkla üç kez tattıktan sonra dördüncüde kendilerinden emin bir şekilde yerler. Bu nedenle antibiyotik vermek istediğinizde dördüncü mamaya ekleyebilirsiniz. l Günün yüzde 70’ini uyuyarak geçirirler. l İdrarları karanlıkta fosforluymuş gibi parlar. l Tatlı şeylerin tadını alamazlar. l Dişi kediler sağ, erkek kediler ise sol patilerini daha çok kullanır. l Köprücük kemikleri yoktur. l Toplamda 33 farklı canlı türünün neslinin tükenmesinden sorumlular. Kediler en istilacı 100 canlı türü arasında kabul ediliyor.
hakkında kesin bir işaret değildir. Köpekte normal beden ısısı 37,5 - 39,5 derece arasıdır; ancak veteriner hekimler köpeğin ateşi 40 dereceye çıksa bile burnunun soğuk ve ıslak olabileceğini söylüyorlar. Burnu ıslak ve kuru olsa bile, asla köpeğinizdeki diğer hastalık belirtilerini göz ardı etmeyin. ‘Kuyruğunu sallaması, köpeğin mutlu olduğunu gösterir.’ Doğruluk payı olan ancak kesin olmayan bir başka mit… Burada köpeğin tüm davranışlarını göz önünde bulundurmalısınız. Çünkü kuyruğun ne şekilde sallandığı önemli. Dominant ve saldırgan bir köpek de kuyruğunu sallayabilir ama kuyruğu dimdik havadadır. Dostça kuyruk sallamada kuyruk yataydır ve gerçekten çok hızlı sallanır ayrıca köpeğin tüm arka kısmı sallanır.
RENKLERİ GÖREBİLİYORLAR ‘Kısırlaştırılmadan önce dişi köpek en az bir kez çiftleşmeli ya da bir defa yavrula-
malı.’ Kediler için de yaygın olan bu efsane yüzünden her yıl milyonlarca köpek sokaklara atılıp zehirleniyor. Dişi köpeği ilk kızgınlık döneminden önce kısırlaştırmak, planlanmamış hamilelikleri önlemenin yanı sıra bazı kanser risklerini de azaltıyor. Ve yaygın inanışın aksine, dişi köpeğin ‘anneliği’ tatması gerekli bir durum değil. Köpekler içgüdüleri ile hareket ederler ve üreme hormonları kısırlaştırma ile ortadan kaldırılırsa köpek üremek için ihtiyaç duymaz. Köpeklerin sadece siyah ve beyaz renkleri gördüklerine dair inanış ise 1980’lerde Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan araştırma sonuçları ile ortadan kalktı. Buna göre, köpekler kırmızı bir top ile mavi bir topu, beyaz ışık ile renkli ışıkları ve mor ile mavi arasındaki tonları birbirlerinden ayırt edebiliyorlar. Yeşil-sarı ve turuncu-kırmızıya arasında olan renkleri ayırt edemiyorlar.
DOSTLARIMIZ
Kediler dışında köpekler hakkında yanlış bilinen pek çok gerçek var. Bu konuda, 70’den 70’e herkesin bildiği şeyler var ve doğru bilinen yanlışların pek de zararı yok gibi görünüyor. Ama burnu ıslak ve soğuk olduğu için köpeğindeki belirgin diğer hastalık belirtilerini pek çok kişi ihmal ederken, kuyruğunu salladığı için mutlu sanılan köpekler tarafından ısırılan kişilerin sayısı da oldukça yüksek… En yaygın yanlış, ıslak, kuru bir burun, köpeğin sağlıklı olduğunu gösterir. Oysa köpeğin burnu, sağlığı
KEDİLERLE İLGİLİ MİTLER
İSMMMO YAŞAM l 43
Vefa booozaaaa UMUT EFE
LEZZET
Soğuk ve yağmurlu bir kış akşamında, akşam yemeği sonrası çöken ağırlıkla battaniye altında ısınmaya çalışırken, bir anda bir ses yankılanırdı sokaklarda: Booozaaaaa…. Önce sokakları hareketlendirecek bir mani ve ardından, aslında darıdan yapıldığına inanılamayacak kadar sihirli içeceğin adıyla seslenirdi apartman sakinlerine satıcılar. Sonra bir sepet salınır, içindeki sürahi kadar boza alınır ve bir anda o soğuk akşam, yerini sıcacık bir bahar esintisine bırakırdı. Eski bir İstanbulluya kış denince akla gelen 3 şeyi say deseler, kar ve kestaneyle birlikte sayacağı üçüncü şey ‘boza’ olurdu… Geçmiş dönemlerde İstanbul semtlerinin manili akşamlarına eşlik eden ve de Orhan Pamuk’un ‘Kafamda bir tuhaflık var’ kitabına ilham veren boza, biraz romanın biraz da nostaljik tatlara dönüşün etkisi ile eski ihtişamlı günlerine geri dönüş yaptı.
EN ESKİ İÇECEKLERDEN Her ne kadar bir süre geri planda kalmış olsa da Türk yeme-içme kültürünün en eski içeceği olan boza, içimi bazılarına göre zor olsa da ekşi mi yoksa tatlı mı olur tartışmaları arasında yeniden tahtına doğru yürüyor… Kabul gören bilgilere göre, boza,Türkçe’ye Farsça darı
44 l İSMMMO YAŞAM
Yüzyıllar önce Mezopotamya’da ortaya çıkan ve sıvı ekmek olarak da adlandırılan boza, manilerle satış yapanların sayısı azalsa da yeniden ihtişamlı günlerine dönüş yapıyor…
ezmesi anlamına gelen “buze” kelimesinden geçmiştir. Moğollarda ise boza “bodso” adıyla anılmaktadır. Arapça’da “maü’d-duhn” olarak geçer ve akdarı suyu anlamına gelir… Genel olarak beyaz darıdan yapılan, yoğun kıvamlı, mayalı bir içecektir… Tarihi ise İsa’dan bile eski… Tarihte ilk olarak İÖ 9000-8000 yıllarında Mezopotamya’da ya da Doğu Anadolu’da yapıldığı iddia ediliyor…. Ancak Yunan tarihçi Ksenophon (İÖ 430355), İÖ 401 yılında Doğu Anadolu’da boza yapıldığından yazılı olarak söz eder. Orta Asya Türkleri tarafından 9.yüzyılda içilmeye başlanan bu kadim içeceğin oradan Kafkaslara ve Balkanlara yayıldığı söylenir…
DEYİMLERE İLHAM OLMUŞ 16.yüzyılda da iki tür bozanın varlığından bahsedilir… Bunlardan ilki, içildiğinde insanı sarhoş edecek kadar alkol içeren ekşi bozaydı. Osmanlı’da içkinin yasak olduğu dönemlerde akşamcılar birkaç kadeh ekşi boza içerek sarhoş olmanın yolunu bulmuşlardı. Dilimizdeki “Bozacının şahidi şıracı” deyişinin, bu ilişkiyi ifade ettiği belirtiliyor..16. yüzyılda Şeyhülislam Ebussuud Efendi (1490-1574) bu akşamcıları görmüş olacak ki, İslam dinine aykırı olduğu gerekçesiyle bozayı yasakladı. Bozanın satıldığı bozacıya gitmek de meyhaneye gitmekle aynı suç
olarak sayıldı. Ama yine de diğer türü olan tatlı boza ise haram sayılmıyordu. Evliya Çelebi’nin (1611-1685) Seyahatnamesi’nde ‘esnaf-ı bozacıyan’ başlığı altında yer alan bilgiye göre ise 17.yüzyılda İstanbul’da 300 dükkanda 1005 bozacı çalışmaktaydı. Yine aynı başlıkta başka bir boza çeşidi üreten esnaflara da yer verilmiştir. Bu esnaflar 40 dükkanda 105 kişi olarak çalışıp, Tekirdağ darısından süt gibi beyaz ve çok koyu bir boza elde ederlerdi. Yararlı olduğuna inanılan bu boza çeşidinin alkollü olmadığı biliniyor.
OSMANLI’DA PEKMEZLE İÇİLİRDİ Günümüzde bulgur ve pirinçten yapılan tarifleri olsa da bozanın asıl hammaddesi beyaz darı… Boza yapılırken, beyaz darı, değirmende çekilip, un haline getirilir. Elenerek kabukları ayrılır sonra da biraz sulandırılarak kendi haline bırakılır. Bu haliyle serin ve hafif mayalanmış bir bulamacı andırır. Mayalanma sırasında karbondioksit açığa çıkar. Bu nedenle kabarcıklanma oluşur. Açığa çıkan karbondioksit ile mayamsı ekşi tadı ve kokusu, bozanın elzem miktarda da olsa (yüzde 1 ya da 2 ) alkol içerdiğinin kanıtıdır. Osmanlılar bozayı içine halis üzüm pekmezi katarak içermiş... Bozanın bir başka versiyonu da ekmekten yapılanı olup içine pekmez yerine şeker konulurdu. Çok besleyici bir içecek olan bozanın fazla mayalanmış (ekşimiş) haline ve sarhoş edenine “mırmırık” denirdi. Sert mırmırık, içenlerde sarhoşluk etkisi yaptığından içki niyetine kullanılırdı. Rumeli’de Arnavutluk ve Sırbistan’da yaygındı. Arnavutluk’tan da İstanbul’a geçmiştir.
ENERJİ İHTİYACINI KARŞILIYOR
l VEFA BOZACISI - FATIH Bu alanda neredeyse jenerik bir marka
haline gelen ve kuruluşu 1876 yılına dayanan tarihi Vefa Bozacısı, akla ilk gelen mekanların başında. Fatih’te yer alan Vefa Bozacısı aynı zamanda ülkemizin 100 yılı devirmiş markalarından biri. Tarihi atmosferiyle birlikte bu mekan mutlaka gidip görmeniz gereken yerlerin başında geliyor..
l DAMLA DONDURMA & BOZA - KURTULUŞ Kurtuluş’un
sevilen dondurmacılarından olan Damla Dondurma, kış aylarında salep ve bozalarıyla ünlü. Lezzetli bozalarını her yaştan insan severek içiyor.
l BIRINCI PROFITEROL - ÜSKÜDAR Daha çok Profiterolleri
ve ekleri ile meşhur olan Birinci Profiterol, kışın bozaları ile de ilgi görüyor. Bozalar litrelik olarak cam şişelerde satılıyor. Hiçbir katkı maddesi kullanmayan mekanda boza dışında ekler ve profiterol de deneyebilirsiniz…
EVDE PRATİK BOZA TARİFİ Bulgurlarınızı bir gece önceden ıslatın. Ertesi gün ıslattığınız MALZEMELER: bulgurların üzerine pirinçleri de l 3 su bardağı bulgur ekleyip haşlayın. Haşlanma işlemi l 2 kahve fincanı kadar pirinç bittikten sonra mikser yardımı ile l 3 su bardağı toz şeker iyice ezin ve daha sonra süzgeç ile l Maya süzün. Hazırlamış olduğunu karıl Kap şımı bir tencere ye aktarın ve kısık ateşe koyun. Üzerine şekeri ilave edin. Eriyinceye kadar karıştırıp daha sonra ocaktan alın. Oda sıcaklığında soğumaya bıraktığını bu karışımı arada bir karıştırarak topaklanmasını önleyebilirsiniz. Karışım ılık hale gelince içine suda ezdiğiniz mayayı ilave edin ve ağzını kapatın. Tahmini 25 derecelik bir sıcaklıkta 2-3 gün saklayın. Ancak arada karıştırmak için açabilirsiniz.Eğer 3 gün sonra göz göz olmuşsa bozanız hazır demektir. Bozanızı, tarçın ve leblebiyle servis edebilirsiniz.
LEZZET
Bozanın en büyük etkisi insanın içini ısıtması… İnsan vücudu havalar soğudukça metabolizmayı koruma altına almak ister. Enerji harcaması azalır ve gıdalardan alınan enerjiyle vücut ısısı korunmaya çalışılır. Ortaya çıkan bu enerji ihtiyacından dolayı, özellikle kışın yoğun karbonhidrat içerikli, yüksek kalorili, tatlı ve şekerli gıdalara düşkünlük artar. Bu nedenle Boza, kış aylarının en favori içeceklerinin başında geliyor. Mayalanması sırasında ortaya çıkan bazı yararlı bakteriler mide florasını temizliyor ve sindirim sistemini düzenliyor. Kanserden koruyan boza ayrıca laktik bakteriler sayesinde vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek antioksidan etki gösterir.
EN İYİ BOZA YAPAN MEKANLAR
İSMMMO YAŞAM l 45
EVİM EVİM
Hoş geldin yeni yıl çikolata ve şekerlemelerden oluşan özel tabaklar hazırELA GÖKMEN Kış bastırdı, ladı. Yeni yıl konseptli mumlarını da salonunun çeşitli takvimler yıl sonuna yerlerine yerleştirdi. Evde bereketin sembolü olan Her yeni yıl, yeni bir başlangıç demek. Sinem yaklaştı. Sokaklar, kozalakları da bereket köşesine eklemeyi unutmadı... için de yaklaşan 2018 yılı yeni heyecanlar anlamını soğuklara inat yeni Birçoğumuz için tanıdık gelen bu yeni yıla hazırlık taşıyor. 2018’de yeni başlangıçlar yapmak, yeni yıla sürecini daha keyifli geçirebilmeniz için uzmanlarından keyifle girmek için arkadaşlarını evinde ağırlamaya yıl hazırlıkları ile karar verdi.. Arkadaşları ve ailesi ile bu soğuk kış gü- küçük tüyolar aldık. ısınmaya başladı. nünde keyifli bir ambiyans yakalayıp unutulmayacak Bu sıcaklığı evlere EVİNİZİ SÜSLEYİN bir yeni yıl gecesi geçirmek için hazırlıklara başladı... de taşıma zamanı.... Önce balkonu renkli ışıklarla süsledi, sonra salonundaYeni yıl ambiyansı yaratmak için öncelikle Yeni yıl konseptini ki yastıklardan mumlara, ağaç ve kapı süslerine kadar evinizin giriş kapısından başlayabilirsiniz. ‘Hoşgeldin 2018’ ya da ‘Hoşgeldin Yeni Yıl’ yazan kapı süsleri ve yeni yıl konseptini içeren ürünler satın aldı. evlerinize nasıl Akıllarda kalacak bir yılbaşı sofrası kurmak için paspaslarla evinizin girişini süsleyebilirsiniz. Hem gelen kolayca uygularsınız? misafirleriniz hem de komşularınız için farklı, özel bir de çeşitli hazırlıklar yapmayı ihmal etmedi... Bununla En güzel yılbaşı sofrası birlikte yeni yıl konseptli taşlar boyayarak misafirleri- hava yakalayabilirsiniz... nasıl hazırlanır? ne sürprizler hazırladı. Salonundaki sehpanın üzerine Evin içinde ise süslemelere salonunuzdan başla-
46 l İSMMMO YAŞAM
yıp diğer odalara kadar uzanabilirsiniz....Yeni yıl temasının olmazsa olmazlarından biridir yılbaşı ağacı. Yılbaşı ağacı süslemek hem yeni yıl havasına girmenizi hem de çocukların yanıp sönen ışıklı süslemelerle eğlenmelerini sağlıyor. Doğal bir yılbaşı ağacıyla salonunuzda bir odak noktası oluşturabilir ya da gerçek hissi veren yapay yılbaşı ağaçlarından da faydalanabilirsiniz... Yılbaşı atmosferini evinize yansıtmak için illaki büyük bir yılbaşı ağacına ihtiyacınız yok; tavandan asılan şemsiye formlu yılbaşı süsleri, kurdelelerle bağlanmış ışıltılı toplarla büyülü ortamı evinize taşıyabilirsiniz. Ortamın ruhunu belirleyen ışık zincirlerini ister duvardan ister sehpanın ya da rafın kenarından sarkıtarak, sezon boyunca onları hoş birer aydınlatma elemanı olarak kullanabilirsiniz.
MİNDER VE YASTIKLAR Yılbaşı konseptinin olmazsa olmazlarından biri de kırmızı, beyaz ve koyu yeşil renklerin hakim olduğu yastıklar... Yeni yılı hatırlatan kar ve geyik desenleriyle süslü yastıkları salonunuzun baş köşesinde yer alan koltuklarınızda kullanabilirsiniz. Evinizin her köşesinde yeni yıl konseptini uygulayabilirsiniz. Örneğin; küçük bir odayı sıcak, davetkar bir kutlama alanına dönüştürmek için ortalıktaki eşyaları kaldırıp birkaç esnek mobilya ve yer minderlerine yer açarak sıcak ve samimi bir atmosfer oluşturabilirsiniz. Yeni yıl konseptini yaratmak için olmazsa olmazlardan biri de renkli mumlar oluyor. Noel Babalı’sından melek figürlülerine kadar birbirinden çeşitli mumlar alarak evinizde farklı bir hava yaratmanız mümkün...
YENİ YIL SOFRASI
l Yeni yıl temalı kapı süsleri. l Balkonlarda yanıp sönen renkli ışıklar. l Süslenmiş yeni yıl ağacı. l Yeni yıl temalı yastıklar. l Yeni yıla özel mum ve biblolar. l Masa örtüsünden mumlarına, peçetelerinden şamdanlarına kadar özenle hazırlanmış yeni yıl sofrası.
EVİM EVİM
Yeni yıl yeni başlangıç anlamını taşıyor. Ülkemizde ve dünyada yeni yıl yemeği tüm aile bireyleri ve dostlarla birlikte yeniliyor. Kutlama havasında geçen bir yemek için de önceden ciddi hazırlıklar yapılıyor. Siz de tarzınızı yansıtan bir kutlama masası teması için; desenli tekstiller ve altın detaylardan faydalanabilirsiniz. Herkesin bir araya geldiği sofrada, ışıltılı yaldız toplarla süslü ufak bir ağaç odak noktası oluşturmanızı da öneririz. Yılbaşı masanıza kırmızı ya da koyu yeşil bir örtü serip; yılbaşı temalı tek kullanımlık bardaklar ve peçeteler ile sofranıza stil katmanın yanı sıra servis esnasında hayatınızı kolaylaştırabilirsiniz. Tek kullanımlık bardak istemeyenler ise, ayaklı kadehlerle masaya daha özel bir hava katabilir. Masa üzerine yerleştireceğiniz şamdanlardaki mumları yemek esnasında yakarak misafirlerinize yeni yıl konseptini yaşama şansı da sunabilirsiniz. Yılbaşı konseptli masanızda yeni yıl temalı kurabiye ve keklerle misafirlerinize hem görsel açıdan hem de lezzet bakımından ziyafet yaşatabilirsiniz.
OLMAZSA OLMAZLAR
İSMMMO YAŞAM l 47
Alplerde kayak molası
Dünyanın en iyi kayak destinasyonlarından biridir, İsviçre. St. Moritz, Verbier, Saas Fee, Zermatt gibi ünlü pek çok merkeze ev sahipliği yapıyor. Her seviyede kayakçıyı çeken ülke, jet sosyetenin de uğrak noktası. Dünyanın en eski kayak merkezi olan St. Moritz’de pistleri deniyoruz. 350 kilometreyi bulan pistleriyle kayak ve snowboard’a sizi doyuruyor. Her açıdan büyüleyici bir deneyim sunuyor...
GEZİ-DÜNYA
AYŞEGÜL EMİR Müthiş manzaralı pist geçişleri, geleneksel köylerden dönüşler, dağlara çıkan trenler, buzul tünelleri, muhteşem doğa, kaliteli kar ve daha nicesi.... İsviçre’ye daha önce pek çok kez gezi amaçlı gitmiştim ama ilk kez kayak için buradayım. Doğal güzellik ve görsellikte Avrupa’nın en güzel ülkelerinden biri olan İsviçre’yi kayakla keşfetmek de harika bir
48 l İSMMMO YAŞAM
deneyim olacak. Zaten yıllardır karla kaplı zirveleri dünyanın her yerinden kayak severleri çekmeyi başarıyor. Kayak denince akla ilk gelen yerlerden. Alplerin eteklerindeki güzel kasabalarıyla sunduğu kartpostal manzaraları da çabası. Özellikle ileri seviyede kayak sevenler için...
PEK ÇOK MERKEZ VAR Seyahate çıkmadan önce ülkedeki kayak merkezlerini araştırıyorum. Ülkede bir
hayli kayak merkezi var ve hangisini seçeceğimi bilmiyorum. Gezimanya’nın sunduğu bilgiler çok yardımcı oluyor. Bu merkezlerden biri Klosters, Avusturya sınırına ve Davos kasabasına çok yakın. Bir hayli uzun pistlere sahip. Her seviyede kayanlar için pistleri var ama en çok orta seviyede bilenler için ideal. Verbier, Fransa sınırında Cenevre’ye yakın. Bu kasaba İsviçre’nin en gözdelerinden. Thyon, Veysonnaz ve Nendaz kasabalarıyla beraber ‘4 Vadi’ adı verilen kayak bölgesinin bir par-
Badrutts Palace
EN ESKİ KAYAK MERKEZİ ST. MORİTZ Tercihimiz St. Moritz’den yana oluyor. Dünyanın en eski ve ünlü kayak merkezini yakından görmek müthiş. Zaten orta seviyedeki pistleri de tam bana göre. Dünyanın en güneşli kayak merkezi unvanına sahip olması da tercihimde etkili oluyor. Kar
GEZİ-DÜNYA
St. Moritz’de gece
çası. 410 kilometrelik pistleri ve teleferikleriyle en büyük kayak bölgesi. İleri seviye kayakçılar için vazgeçilmez. Laax ise diğer bir bölge. Her seviyedeki kayakçıya hitap ediyor. Özellikle snowboard’cular için iyi seçim. Saas-Fee ise İtalya sınırında. Daha sakin bir destinasyon. Bu kasabaya araçların girmesi bile yasak. Kayak öğrenmek isteyen ve yeni kaymaya başlayanlara öneriliyor. Gstaad ise son dönemde popüler olan bir kasaba. Fransızca konuşulan bölgede. Çevresindeki 9 köyle beraber Gstaad Dağ Bölgesi adını alıyor. 220 kilometre uzunluğunda pistleri var. Gece kayak yapmak isteyenlere de uygun aydınlatma sunuyor. Pistlerin çoğu başlangıç seviyesinde. Villars da, Mont Blanc dağına yakın. Enfes bir manzaraya sahip. Çocuklu aileler için çok uygun. Zermatt, İtalya sınırında. Matterhorn dağı eteklerinde bulunduğu için en yüksekteki kayak merkezi. Çok yüksek ve her seviyeye hitap eden pistleri var. Mürren de Bern’e yakın. Dik pistleri kayak tutkunları için cazip. St. Moritz, dünyanın en eski ve en bilinen kayak merkezlerinden. Orta seviyeye uygun pistleri mükemmel. Wengen ise Bern’e yakın. Çocuklu aileler için ideal.
İSMMMO YAŞAM l 49
St. Moritz Hotel
Karda polo oyunu
GEZİ-DÜNYA
Chamonix Mont Blanc
50 l İSMMMO YAŞAM
ve güneş evet bronzlaşmak için de şahane olacak. Saint Moritz, 1864 yılından beri dünyanın kayak merkezi. Graubünden kantonunda Engadine bölgesinde yer alıyor. Milano, Zürih ve Münih’ten otomobille üç saatlik mesafede. 322 gün güneş alıyor. Kaplıcaları, sarayı, göl üzerinde oynanan polo ve kriket, golf, buz hokeyi, köpek yarışları, curling de kasabayı meşhur eden spor aktiviteleri arasında. Yükseklik ve dağların konumu sayesinde karın kalitesi her sezon mükemmel. Ama kasaba klasik İsviçre görünümünden biraz uzak. Burada da mı kötü şehirleşme demeden edemiyorum. Dünyanın gözbebeği olması dolaysıyla biraz kasaba olmaktan çıkıp şehirleşmiş gibi. Çok katlı betonarme oteller biraz hayal kırıklığı yaratmıyor değil. Neyse ki doğal örtü kar her şeyi kamufle etmeyi başarıyor. Her şeye duruluk ve saflık katıyor. Biz de olsa kim
bilir ne hale getirilirdi diye de düşünmeden edemiyorum. Söylemeye gerek bile yok otel fiyatları bir hayli yüksek. Biz göreceli biraz da uygun fiyatlı bir otelde konaklamayı seçiyoruz. Dünyanın her yerinden ziyaretçi çekmeyi başaran kayak cennetinin zaten pahalı olacağını göze alarak ona göre bütçeyle gittiğimizden bir sorun olmuyor. St. Moritz’in iki bölgesi var. Dor ve Bad. Dor ünlü giyim markalarının olduğu caddesiyle her daim kalabalık. Via Serlas deniyor. Oysaki kayak tatilinde kalabalık çok da istenen bir şey değil. Bu cadde ünlü ve zenginlerin uğrak noktası. Kendimi jet sosyetenin ortasına düşmüş gibi hissediyorum adeta. St. Moritz, her açıdan büyüleyici. Temiz havayı bol bol içime çekmeyi ihmal etmiyorum. 350 kilometreyi bulan pistleriyle kayak ve snowboard’a sizi doyuruyor. Çevresinde dört ünlü kayak merkezi var. Corviglia, Corvatsch, Diavolezza ve Zuoz.
Deneyimli kayakçıların tercihi Diavolezza oluyor. Biz o kadar iyi değiliz. Kendi işimizi görecek şekilde orta seviyeli kayak deneyimimizle Corviglia pistinin yolunu tutuyoruz. Güneş tepedeyken karlarda süzülmek harika bir his. Güzel orman, dağ manzarası ve sessizlik... Adeta yeniden doğmuş gibi hissediyorum kendimi. Her yere hakim olan bembeyaz kar görüntüsü beni kendime getiriyor. Uçsuz bucaksız bir beyazlık.... Pistlerde öğlen yemeği veren restoranlar da var. Corviglia pistlerinde yer alan Marguns’u tercih ediyoruz. Muhteşem manzara ve eşsiz lezzet. Dağ lezzetleri ve tabii ki sıcak şarap. Yorgunluğunuzu hızlıca unutmanızı sağlıyor.
BUZ ÜZERİNDE AT YARIŞLARI Günlerimizi güzel pistlerde kayarak, snowboard yaparak geçiriyoruz. Bölgede farklı imkanlar da var. Atlı arabalarla ormanda dolaşma, kızak yapmak gibi. Piz
White Turf yarışı
viteleri de mevcut. Alpin kayak yarışması, snowboard yarışları, kayak maratonu, köpek yarışları, buz üzerinde oynanan curling, polo ve kriket... Meraklıları için pek çok alternatif sunuyor. Ayrıca buraya gitmişken Eğik Kule’yi görmeden olmaz. Geçmişi 12’inci yüzyıla giden kule, bölgenin simgelerinden. Meşhur roman kahramanı Heidi’nin kulübesi. Filmin çekildiği kulübe bir hayli ziyaretçi çekiyor... Üç günlük St. Moritz seyahatine pek çok şeyi sığdırıp ve kayağa doymuş olarak dönüşe geçiyoruz....
İsviçre’de yemek deyince ilk akla çikolata ve fondü gelir. Gerçekten tam bir çikolata ülkesi. Avrupa mutfağına sahip. Fransız, Alman ve İtalyan bölgeleri olduğu için her bölgesinde ayrı bir mutfak hakim. Ama dünya mutfaklarından seçkileri her yerde bulabilirsiniz. Et ve sosis ağırlıklı yemekler. İsviçre mutfağının en ünlü yemekleri, rösti, raclette, polente ve fondü. Ama tabii ki en merak edileni de fondü. Geleneksel İsviçre fondüsünü ülkeye gidince mutlaka denemelisiniz. Bu yemeğin adı Fransızca’dan geliyor. Eritilmiş anlamına geliyor. Önceden İsviçreliler yazın kış aylarında tüketmek için ekmek ve peynir depolarmış. Ancak zamanla bu ekmekler bayatlaşıp sertleşirmiş. Peynirler de taşlaşırmış. Zamanla yöresel bir şarabı sertleşmiş peynirler karıştırıp ısıttıklarında kalın ve lezzetli bir sos elde edebildiklerini görmüşler. Bayat ekmekleri bu sosa bandırdıklarında ekmekler yumuşayıp yenebiliyor hatta bayağı lezzetli oluyormuş. Bunun üzerine aileler ocağın önüne dizilip ateşin üzerindeki kara tencerede kaynayan bu sosa bandıra bandıra yeni keşfettikleri bu yemeği yermiş. Fondü, İsviçre dışında 1960’lı yıllarda tanınmaya başladı. Geleneksel İsviçre fondüsü, İsviçre’nin ünlü iki peyniri emmental ve gruyer’in karışımıyla yapılıyor. Çikolatadan da yapılan fondü de var....
GEZİ-DÜNYA
Nair tepesinden de gün batımı manzarası müthiş. St. Moritz’de belli dönemlerde gittiğinizde yapmadan dönmemeniz gereken şeyler de bulunuyor. Şubat ayında gölü buz tutuyor. Burada yapılan at yarışları çok meşhur. Bunlara White Turf yarışları deniyor. O tarihte gideceklere mutlaka izlemeleri öneriliyor. Diğer ilginç aktivite erkeklere yönelik Cresta Run yarışları. Bir kızağın üzerinde baş aşağı yapılan yarışın geçmişi 1887’de kurulan Cresta erkek kulübüne kadar uzanıyor. Kasabada ayrıca pek çok farklı spor akti-
FONDÜYÜ DENEYİN
İSMMMO YAŞAM l 51
İstanbul’un incisi: Bakırköy İstanbul’un bu tarihi ilçesi sinir hastanesiyle akla gelse de tarih, doğal güzellikler, eğlence ve manzara açısından çok şey vaat ediyor.
GEZİ-İSTANBUL
NİL DEMİRCİLER Akıp giden insan seli içerisinde bir an duraksıyorum. Başım dönüyor adeta. Herkes bir yere yetişme telaşında. Ama bir süre sonra bu kalabalığı izlemekten keyif almaya başlıyorum. Bir yanda müzik sesleri, diğer yanda elinde çiçek sevgilisini, arkadaşını bekleyenler. Size devamlı bir şeyler satmaya çalışan satıcılar... Bakırköy’ün ünlü Özgürlük Meydanı’ndayım. İlçeyi keşfetmeye buradan başlıyorum. Herkesin malumu üzere her daim kalabalık bir meydan. İncirli Caddesi ve Ebuzziya Caddesi’ni birbirine bağlıyor. Günün her saati hareketli, herkesin buluşma mekanı. Adının Cumhuriyet
52 l İSMMMO YAŞAM
Meydanı olarak değiştirildiğini de öğreniyorum. Ama halk tarafından halen eski adıyla anılıyor. Bir süre meydan ve çevresinde dolanıyorum. Birkaç mağazaya da girmeyi ihmal etmiyorum. Ama çok da zaman kaybetmeden hızlıca diğer görmem gereken noktalara yöneliyorum. Çünkü tarihi İstanbul kadar eski olan bu ilçede keşfedecek çok şey var.... 30-35 yıl öncesine kadar uçsuz bucaksız çayırların uzandığı kırsal kesimin tüm özelliklerini gösteren ilçe günümüzde tam bir kent görünümünde... Florya,Yeşilköy,Yeşilyurt ve Ataköy plajları, kıyı kahveleri, parkları, gezinti yerleri şehrin gözbebeklerinden... Bakırköy’de keyifli bir gün geçirmek
isteyenlerin yaptığı gibi ilk olarak rotamı Bakırköy Belediyesi’nin önünden sahile doğru inen trafiğe kapalı Ebuzziya Caddesi’ne çeviriyorum. Burada yürüyüş yapmak, cadde boyunca sıralanan mağazaları gezip kafe ve yeme-içme mekanlarında keyifli vakit geçirmek şahane... Caddeden sahile doğru ilerlerken Havuzlu Bahçe adlı çay bahçesinde çay içip nargile molası vermeyi ihmal etmiyorum. Sahilde sıralanan çay bahçeleri, kafe ve restoranlarda ise çay keyfimi sürdürüyorum. Sahil kenarı, deniz ve manzara bu ilçeyi gerçekten güzelleştiriyor. İlçe, akşam dışarı çıkmak isteyenlere de bir hayli seçenek sunuyor. Gece gezmesi için sahilde sıralanan çok çeşitli bar ve kafe seçeneği
ilçeyi Marmara Denizi kıyısındaki konumu nedeniyle eğlence ve sayfiye yeri olarak konumlandırdığı rivayetler arasında... Konstantinopolis’in en büyük yapıtlarından biri olarak gösterilen ve döneminde senato binası olarak kullanılan daha sonraki dönemde üniversite olan Magnaura Sarayı, Bizans dönemine ait dört büyük sarnıçtan biri olan Fildamı Sarnıcı, Surp Stepanos Ermeni Kilisesi semtte görülmesi gereken tarihi mekanlar arasında başı çekiyor...
ATATÜRK DENİZ KÖŞKÜ
VELİEFENDİ HİPODROMU Bakırköy’de yok yok. Bu kez yolum hipodroma düşüyor. At yarışı sevenlerin iyi bildiği bir yer, Veliefendi Hipodromu. Türkiye’nin en ünlü ve önemli hipodromlarından biri. Yenimahalle’de tren istasyonuna yürüme mesafesinde. Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan Veli Efendi isimli kişi İstanbul’un fethi sırasında büyük yararlılıklar göstermiş ve bu yüzden fetihten sonra Bakırköy’de bu bölgedeki bir köy kendisine verilmiş ve onun ismiyle anılmış. Bir
GEZİ-İSTANBUL
mevcut. Sahile yürüdükten sonra Ataköy Marina içinde yürüyüş yapıp orada kahve ya da yemek molası da vermek mümkün. Ayrıca sahilde yer alan ünlü Gelik’in döner ve yemekleri de herkese öneriliyor. Ben de tatmayı ihmal etmiyorum. Bu güzel ilçenin tarihine de göz atmadan olmaz. Bakırköy’ün tarihinin Roma İmparatorluğu’na ve 4. yüzyıla kadar uzandığını öğrenince şaşırıyorum. Gözümdeki değeri daha da artıyor. Tarihte çok çeşitli isimlerle anılmış. Bunlar arasında Jeptimun, Makrohori, Makriköy adları var. Şimdiki adını ise, 1925 yılında almış... Roma İmparatoru Konstantin’in İstanbul’u kurarken o dönemki adı Hobdomon olan
Florya Atatürk Deniz Köşkü de, ilçenin öne çıkan ve mutlaka gezilip görülmesi gereken tarihi binalarından biri... Florya, Atamızın da sevdiği semtlerin başında yer alıyordu. Çokça vakit geçirdiği, çoğu zaman denize girdiği bir köşktü. İstanbul Belediyesi tarafından yaptırılmış ve Osmanlı döneminde Atatürk’e armağan edilmiş. Deniz tabanına dikilen kazıkların üzerine oturtulmuş olan sağlam yapılı köşk, karadan 70 metre uzaklıkta. Köşkün bünyesinde yatak odaları, kütüphane, banyo ve kabul odaları bulunuyor... Kaç yıldır İstanbul’da yaşayan biri olarak buraya yıllardır gelmediğime hayıflanıyorum. Atamızın hatıralarını dikkatle inceliyorum. Atamızın anılarıyla dolu olan Bakırköy’ün görülmesi gereken yerlerinden biri de Bakırköy Botanik Parkı. 96 bin metrekarelik alandaki park adeta beni büyülüyor. Parka girişte sizi konuşan dinozor heykelleri karşılıyor. Su parkı ve oyun ekipmanları, tematik bahçeler, şifalı bitkiler, mutfak ve bahçe bitkilerinin gruplanmış olduğu kısımlar çocuklar ve büyükler için hem eğlenmeyi hem de bilgi edinmeyi amaçlıyor... Ama buranın tam hakkını verebilmek için bir gününüzü ayırmanız gerekiyor. Bakırköy, çarpık kentleşmeden payını alsa da yeşil ve maviyi bir arada sunduğu seçenekleri bir hayli fazla olan bir semt. Yeşilköy Sahil Parkı, Florya Sahil Parkı ve Florya Sosyal Tesisleri de kesinlikle gitmeye değer. Özellikle
hafta sonları İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen ziyaretçilerin akınına uğruyorlar... Aqua Florya Alışveriş Merkezi de semtin uğrak yerlerinden biri oluyor. Bakırköy’de başka neler yok ki. Akvaryumu da meşhur. Florya Şenlikköy’deki Aqua Florya AVM bünyesinde bulunan İstanbul Akvaryum, dünyanın en büyük tematik akvaryumlarından biri. Çocuklar tarafından çok sevilen bu akvaryumda heyecanlı dakikalar geçirebilir, devasa köpek balıkları ve vatozlarla burun buruna gelebilirsiniz. İstanbul Akvaryum’un en büyük özelliği coğrafi bir rotayı takip ederek Karadeniz ile başlayan ve Pasifik’e kadar uzanan toplam 16 tema ve bir adet yağmur ormanından oluşan bir güzergahta uzun ama keyifli, bol balıklı yolculuk yaptırması… Bu eğlenceli gezi esnasında yanı başıma kadar gelen Caretta Caretta’ya dokunmamak için kendimi zor tutuyorum. Ayrıca tüm çocukların beğenerek izlediği kayıp balık Nemo olarak adlandırılan Palyaço balıkları da mutlaka görülmeli. İstanbul Akvaryum’un en güzel özelliği ise, gezi sırasında Aqua Florya AVM’deki bazı restoranlara giriş-çıkış fırsatı sunması. Bu sayede yorulup acıkınca yemek ve dinlenme molası verip daha sonra gezinize kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Çarşamba ve Pazar günleri saat 14.30’da köpek balığı besleme seansları da ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Akvaryum gezisinin finalindeki yağmur ormanları bölümü de egzotik ambiyansı ile gerçekten dikkat çekici...
İSMMMO YAŞAM l 53
G EE ZZİ İ- -İ ST TÜA RN KB Uİ YL E
diğer rivayete göre, Sultan III. Mustafa bir iftira üzerine sürgüne gönderdiği Şeyhülislam’a özür mahiyetinde Çırpıcı Çayırının sahil kısmını vermiş, kendisi de o dönemin en değerli bölgesindeki bu arsayı mesire yeri olarak vakfetmiş... Veliyüddin Efendi uzun yıllar üst düzey devlet görevlerinde bulunmuş devrinin önemli bir hattatıydı. Dünyanın önemli koleksiyonlarında eserleri bulunan bu kişi Beyazıt Kütüphanesi’ne birçok el yazması kitap bağışlamış... Bakırköy kiliseleriyle de öne çıkan bir ilçe. 19’uncu yüzyıl ortalarına tarihlenen Aya Yorgi ve Surp Asdvadzadzin Rum ve Ermeni kiliseleri geçen yüzyılın ortalarında inşa edilmiş. Yenimahalle’ye doğru bir de İtalyan Katolik Kilisesi ve Rum mezarlığında Analipsis Kilisesi bulunuyor. Bakırköy’ün günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış en eski yapılarından bir diğeri de Dantelacı Sokağı’nın İstanbul Caddesine açılan köşesinde bulunan Çarşı Cami. 1601-1602 yılları arasında Şabanağa tarafından ahşap olarak yaptırılmış. Ardından zamanla harap olan cami Sultan Abdülaziz tarafından 1875 yılında kagir olarak yeniden inşa edilmiş
ZUHURAT BABA Bu kez sıra ismini her zaman ilginç bulduğum Zuhurat Baba’da. Mistik bir ziyaret yeri olarak ünlenen Zuhurat Baba Türbesi var. Türbenin hikayesi de oldukça ilginç... İstanbul’un fethi öncesinde ordularıyla İstanbul önünde
54 l İSMMMO YAŞAM
ilerleyen Fatih, Reghion (Küçük Çekmece) denen yerden hareketle Makro Khori (Bakırköy) denen yere gelir ve günümüzdeki Ataköy’de karagah kurar. Bizanslılar bütün su kuyularını zehirlediklerinden savaşın en yoğun günlerinde Osmanlı ordusunda susuzluk başlar. Sırtında kırbası ve elinde maşrapasıyla çıkagelen aksakallı ve nur yüzlü biri susuzluktan kırılan askerlere su dağıtmaya başlar. Kırbasındaki su bitmek tükenmek bilmez. Nereden çıktığı bilinmeyen bu yaşlı zat askerlere “Beni hünkarınıza götürün” der. Fatih’in huzuruna çıkarılınca, “Padişahım bende değil bir orduya, birkaç orduya yetecek kadar su var” der. Padişah yanındaki kumandanlara bu dedenin nereden geldiğini sorar. Onlar da “Bilmiyoruz hünkarım, yeniçeriler arasında birden zuhur etti” derler. Bu benzetmenin ardından hemen orada dedeye “Zuhurat Baba” ismi verilir... Zuhurat Baba, Fatih ve kumandanlarına bugünkü türbesinin bulunduğu yerin hemen yanında ağaçların ve çalıların arasında gizli bir kuyuyu gösterir. Ordunun su ihtiyacı bu kuyudan karşılanır. Ancak Zuhurat Baba askerlere su dağıtırken ölür ve kuyunun hemen ötesinde açılan mezara gömülür... Zengin tarihi ile görenleri büyüleyen Bakırköy’ün bir diğer önemli mekanı ise bugün Bakırköy Merkez İlkokulu olarak kullanılan bina... 1864 yılında, Paris’ten getirilen şehircilik uzmanı Kont Alleon kendine yaşamak için kentin bu sakin ve renkli semtini seçmiş.
Sanatın Merkezi: BASAD
Bakırköylü Sanatçılar Derneği (BASAD) 1993 yılında kuruldu. Bakırköy’de yaşayan sanatçıları, bir çatı altında toplamak gençleri sanata özendirmek, sanatsal ve kültürel alanda çalışmak isteyenleri eğitmek amacıyla kurulan dernek 800’ü aşkın üyesi 36 kişilik eğitimci kadrosyla Bakırköy’ün Kültür ve sanat yuvası haline geldi. BASAD’ın kurucuları arasında merhum Ergün Köknar, merhum Cem Karaca, Üstün Asutay, merhum Tarık Akan, Cihat Tamer, Ayşen Gruda, Erdoğan Sıcak gibi Türk sinemasının ve tiyatrosunun önde gelen isimleri yer alıyor. Derneğin onursal başkanlığını Üstün Asutay. Yönetim başkanlığını ise İlhan Gülek üstlenirken, BASAD, bugün sanat ve kültür konağında İstanbul’a hatta tüm Türkiye’ye örnek olacak çalışmaları ile dikkat çekiyor. Sanatın ışığını yayan dernek, 7’den 70’e sanatın güzelliklerini gösterirken gençlere ve Bakırköylülere sosyal bir çevre de oluşturuyor.
TURİZM VE TAŞIMACILIK ÖNE ÇIKIYOR İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) Bakırköy İlçe Temsilciliği’ne kayıtlı toplam bin 200 meslek mensubu bulunuyor. Meslek mensuplarının 700’e yakını bağımlı, 500’e yakını da bağımsız olarak çalışıyor. İSMMMO Bakırköy İlçe Temsilcisi Ali Çelik, 20 yıllık bir meslek mensubu. 20 yıldan bu
Ali Çelik
MEŞHUR HASTANE Bakırköy denilince birçoğumuz gülümser. Günlük konuşmalarımızda ‘tam Bakırköy’lük, ‘Bakırköy’e yatması gerekir’ gibi tabirleri de kullanmayanımız yoktur. Bir zamanlar aklından şüphe edilenler için bu tabirler sıkça kullanılırdı. Bakırköy denilince de
insanların aklına bu akıl hastanesi gelirdi. Bu vesileyle ilçeyle özdeşleşen Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden bahsetmeden olmaz. Zuhurat Baba Mahallesi’nde bulunuyor. Hastanenin ana binası 1914 yılında, Sultan Reşad tarafından Reşadiye Kışlası olarak yaptırılmış. 1924 yılında, Üsküdar’daki yerinden Enver Paşa tarafından Reşadiye adıyla yapılan kışla binasına taşınarak burada hizmet vermeye başlamış... Bakırköy’de diğer bir meşhur tarihi yapı olan Fildamı Sarnıcı’ndan da bahsetmeden olmaz. Osmaniye’de konumlanan sarnıcın erken Bizans döneminde 5 veya 6 yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Günümüze gelen en güzel açık sarnıç örneği olarak gösterilen yapı döneminde Hebdamon Sarnıcı olarak biliniyordu. Sarnıcın o dönemde Bakırköy’deki eski Magnaura ve Jucundianae saraylarına ve Veliefendi’nin bulunduğu yerdeki Bizans ordusunun Campos denen ordugahına su sağladığı düşünülüyorr.... Osmanlı döneminde ise, burada fillerin barındırıldığı ve bu yüzden ismin Fildamı
“İlçemizde bulunan Vita yağ fabrikası 80’li yılların sonunda kapandı yerine Carousel AVM yapıldı. Yine ilçemizde yer alan Sümerbank işletmesi kapanıp yerine otel ve rezidanslar inşa edildi. Yeşilköy bölgesinde havacılık kargo ve ulaşım hizmetleri yapan firmalar ülke ekonomisine katkı sunuyor. Dolayısıyla ilçemizde turizm, taşımacılık, eğitim hizmetleri ve perakende satış sektörleri ağırlıklı” diye konuşuyor. olarak kullanıldığı tahmin ediliyor. Ankara savaşının ardından Osmanlı bir süre fillerden yararlanmayı denemiş ve getirilen filler burada barındırılmış... Sarnıç kıyıdan yaklaşık 1500 metre kadar içeride. Üstü açık ve çok büyük. Uzunluğu 127 metre, genişliği 76 metre ve derinliği 11 metre. Sarnıcın dört bir tarafındaki duvarlarının kalınlığı nişlerle birlikte 7 metre. Bu duvarlar aşağıdan yukarıya doğru 7 sıra taş ve 7 sıra tuğla kuşak şeklinde örülmüş. Uzun bir süre boş olarak bekletilen sarnıç alanı 1996 yılında yapılan bir düzenlemeyle 12 bin kişilik konser etkinliklerinin düzenlendiği bir yere dönüştürülmüş ve birçok ünlü sanatçı burada konser vermiş. Büyük korolar burada çeşitli gösteriler düzenlemiş. Günümüzde artık konser düzenlenmiyor. İstanbul’un tarihi ilçesi Bakırköy’ün belli başlı noktalarını hem bilgilenerek hem de keyif alarak bir çırpıda bitiriyorum. Artık yolumun bu semte daha fazla düşmesi için uğraşacağım kesin...
GEZİ-İSTANBUL
Bugünkü Taş Mektep’in bulunduğu arsayı satın alıp kendine büyük bir köşk yaptırmış. Hemen yakınındaki Taş Köprü gibi Marsilya’dan getirilen kiremit ve tuğlalardan yapılan köşk, 2009 yılında bir yangın geçirmesine rağmen halen ayakta duruyor. 1894 yılında İstanbul’da meydana gelen depreme kadar burada oturan Kont Alleon, binayı 1898 yılında Preveze Mutasarrufu Ali Pıza Paşa’ya sattı. 1900 yılında Maarif nezaretine devredilen yapı okula dönüştürüldü ve Taş Okul adıyla eğitim hizmeti sunmaya devam ediyor. 1991 yılında merhum sanatçı Tarık Akan tarafından aslına uygun olarak düzenlenip Özel Taş Okulu olarak eğitim-öğretime başlayan okul, ilkokul ve ortaokul olarak hizmet veriyor...
yana Bakırköy’de serbest mali müşavirlik yaptığını ve kendi bürosunda hizmet verdiğini belirten Çelik, 1 Temmuz 2016 tarihinden bu yana Bakırköy ilçe temsilciliği görevini yürüttüğünü söylüyor. Bakırköy ilçesinin sahil bölgesi olması nedeniyle sanayi işletmesi bulunmadığına işaret eden Çelik,
İSMMMO YAŞAM l 55
Kasımda tiyatro başkadır İstanbul Kültür Sanat Vakfı organizasyonu ile bu yıl 21’incisi düzenlenecek olan İstanbul Tiyatro Festivali, 13-26 Kasım tarihleri arasında İstanbul’u dev bir sahneye çevirmeye hazırlanıyor. Festivalde, iki hafta boyunca, yurtdışından 6, Türkiye’den 13 oyun ve yan etkinlikler, 18 farklı mekânda tiyatroseverlerle buluşacak. Festival programındaki tüm öğrenci biletleri 10 TL’den satışa sunulacak. 21. İstanbul Tiyatro Festivali bu yıl yurtdışından 6 tiyatro ve dans topluluğunu konuk ediyor. Festivalde Antik Yunan tiyatrosunun efsanevi yönetmeni Theodoros Terzopoulos’un kurucusu ve yönetmeni olduğu Attis Tiyatrosu, yedi yıl aradan sonra Bir Daha ile bu yıl Onur Ödülü’nü alacak.... Kural tanımayan koreografileriyle dünya çapında ses getiren Fransız koreograf Angelin Preljocaj ise son eseri Fresk ile izleyicilerle buluşacak. Ayrıca festival kapsamında Shakespeare’in ölümsüz oyunu III. Richard ise çağdaş tiyatro sahnesinin en heyecan verici isimlerin-
den Thomas Ostermeier’in yorumuyla sahnelenecek. Festival, programında bu yıl Türkiye’den 13 yapım yer alıyor. Festivalin ilk oyunu çağdaş tiyatro sahnesinin dikkat çekici yönetmenlerinden Serdar Biliş’in güncel yorumu ile Çehov klasiği Martı, Pürtelaş Tiyatro prodüksiyonu ve güçlü oyuncu kadrosuyla seyircisiyle buluşacak. 21. İstanbul Tiyatro Festivali programında B Planı prodüksiyonu Sami Berat Marçalı’nın yazıp yönettiği öteki olmak, göçmenlik ve iletişim meseleleri çevresinde kurguladığı oyunu Yuva, Semaver Kumpanya’dan yönetmen Volkan M. Sarıöz’ün rejisiyle Herman Koch’un aynı adlı romanından uyarlanan Akşam Yemeği, Bakırköy Belediye Tiyatroları’ndan Ceren Ercan’ın yazdığı ve Yelda Baskın’ın yönettiği Seni Seviyorum Türkiye ve Shakespeare ile oyunlar oynamayı seven Kemal Aydoğan’ın yönetiminde Fırtına da sahneleniyor.
K Ü LT Ü R S A N AT
Martı
56 l İSMMMO YAŞAM
Sorin Çiftliği’nde bir akşamüstü... Çiftliğin hemen yanı başındaki gölün kıyısında hazırlanmış sahnede genç yazar Treplev’in oyunu oynanacaktır. Annesi ünlü aktrist Arkadina , sevgilisi başarılı yazar Trigorin ve ev halkı gösteriyi izlemek için toplanmışlardır. Oyunda Treplev’in aşık olduğu Nina oynayacaktır. Treplev’in hayali sanatta yeni biçimler bulmak, Nina’nın hayali ise ünlü bir aktrist olmaktır. Büyük umutlarla başlayan
oyun annesinin yüzünden yarıda kesilince Treplev ve Nina başta olmak üzere hayatları savrulmaya başlayacaktır. Moskova’dan uzak bir çiftlikte bir araya gelen Aristokrat ailenin, çöküş içinde olan ve yeni değişimlere ayak uyduramayan bireylerinin taşrada geçen dramatik öyküsü 30 Kasım Perşembe günü 20.30’da Şehir Tiyatroları programı kapsamımda Ümraniye Sahnesi’nde olacak.. Cehov’un ünlü eseri Yıldırım Fikret Ulağ yönetmenliğinde sahnelenecek…
Kamança üstadı İstanbul’da Kültür sanat çevrelerinde, ortaya koyduğu eserlerle “derin melodilerin adamı” olarak tanımlanan Mark Eliyahu, 150 yıllık kamançası ile yeniden Türkiye’de... Son albümü Roads’un tanıtım turnesi kapsamında gelecek olan Eliyahu, 1 Aralık Cuma gecesi saat 21.00’da Piu Entertainment organizasyonu ile Zorlu PSM’de sahne alacak. Henüz dört yaşındayken müziğe karşı olan ilgisini keşfeden ve babası ile sahneye çıkmanın hayaliyle genç yaşta müzikle kol kola bir yola çıkan sanatçı; Türk, Arap, Azeri ve İran makamlarının ve bu ülkelerin kültürlerinin müziğini derinden etkilediğine inanıyor. Eliyahu’nun
eserleri notalardan vücut bulan, derdinize ortak olmaya gelmiş samimi bir dost gibi adeta! Ortadoğu ve Balkanların ruhunu, gözyaşını, sevincini vurmalı ve yaylıların uyumunda hissettiğiniz müziğiyle dikkat çeken Mark Eliyahu, ünlü besteci ve kompotizor Piris Eliyahu’nun oğlu. Doğal olarak müzik onun için bir yaşam biçimi. Müzikle nefes alınan bir ortamda büyüyen, müzikolog, besteci ve tar sanatçısı babasından aldığı mirasla yola koyulan Mark Eliyahu, kemanda aradığını bulamayıp Türk, İran ve Azeri müziğine yöneldi. İrlandalı-Yunan Ross Dally ve Bakülü müzisyen Adalat Vazirov’ın öğrencisi oldu.
Mark Eliyahu
‘Yürüyen Köşk’le saklı anıları canlandıracak Dünyaca ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say, yeni eseri ‘Yürüyen Köşk’ün İstanbul prömiyeri için Volkwagen Arena’da gerçekleşecek muhteşem bir konserle İstanbul izleyicisi ile buluşacak. Aralık ayındaki konserde, sanatçının yeni eseri ‘Yürüyen Köşk’ün İstanbul prömiyeri yapılacak. Bestelerinde geçmişin içinde saklı kalan anılara, hikayelere müziği ile yeniden hayat veren Fazıl Say; “Yürüyen Köşk” Atatürk Anısına Opus 72 “ eseri ile Atatürk’ün Yalova’daki Millet Çiftliği’nde yaşayan çınar ağacı ve köşkün hikâyesini eşsiz melodilerle dinleyici ile buluşturuyor. Say’ın etkileyici ve güçlü yorumuyla izleyicinin karşısında olacağı gecede, Yürüyen Köşk’ün İstanbul’daki ilk seslendirilişinin yanı sıra Ludwig van Beethoven “Ay Işığı” ve “Fırtına” piyano sonatları, Frédéric Chopin ‘3 Noktürn’, ‘Kara Toprak’ eserleri de konser programında yer alacak.
Modern cazda farklı harman
K Ü LT Ü R S A N AT
İsmini yağmurlu bir günde verdiği konserden alan, modern caz çatısı altında folk, ambient ve synthpop’a başarıyla göz kırpan grup Portico Quartet, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında 4 Kasım’da #studio’da saat 22.30’da sahne alacak. 2005’te grup üyeleri School of Africanand Oriental Studies’te (SOAS) etno müzikoloji okurken kurulan Londralı grup; Jack Wylie (soprano, tenor saksafon), Duncan Bellamy (davul, hang), Milo Fitzpatrick (kontrbas) ve Keir Vine’dan (klavye, hang) oluşuyor. Hang adı verilen vurmalı çalgıyı modern cazda kullanmasıyla fark yaratan Portico Quartet’in adı ise Portico Quartet yağmurdan dolayı iptal olmanın eşiğine gelen İtalya’daki bir konserden geliyor. İtalya konserinde yağan yağmurun ardından bir sütunlu giriş altında çalmaya mecbur kalan grup, “Sütunlu giriş” sözcüğünün İtalyancadan gelen karşılığı “Portico”yu da isimleri olarak benimsemeye karar veriyor. İlk albümü Knee-Deep in the North Sea’yi 2007’de Babel Label etiketiyle yayınlayan Portico Quartet, 2009’da Isla’yı, 2012’de ise kendi adını verdiği albümü piyasaya sürdü. Keir Vine’ın 2014’te gruptan ayrılmasının ardından artık bir dörtlü olmamalarından hareketle “Quartet” adını bırakıp yola “Portico” olarak devam eden ekip, bu değişiklikten sonra benimsedikleri farklı müzikal türü 2015’te yayınladığı Living Fields albümüyle gösterdi. Vine 2016’da gruba döndükten sonra tekrar bir “Quartet” haline gelen Portico Quartet, Gondwana Records’la anlaştı ve Ağustos 2017’de çıkacak albümü Art in the Age of Automaton’ın kayıtlarını tamamladı.
Fazıl Say
İSMMMO YAŞAM l 57
Star Wars: Son Jedi Tür: Bilimkurgu, Fantastik, Macera, Aksiyon Yönetmen: Rian Johnson Oyuncular: Daisy Ridley, John Boyega, Oscar Isaac devamı Planlanan Vizyon Tarihi: 15 Aralık 2017
SİNEMA-DVD
Tüm zamanların kült filmi olan Star Wars evreninin sinemadaki üçüncü üçlemesiyle yepyeni bir hikaye anlatılıyor. Rey, bu bölümde de Finn, Poe ve Luke Skywalker ile destansı yolculuğuna devam ediyor. Sekizinci bölüm Force Awakens (Güç Uyanıyor) ile kafalarda oluşan Luke Skywalker neden herkesten uzaklaştı, Rey kimin çocuğu, Yüce Lider Snoke kim gibi birçok soruyu cevaplandıracak gibi gözüküyor. Filmde Daisy Ridley, John Boyega, Mark Hamill, Domhnall Gleeson, Carrie Fisher, Laura Dern, Oscar Isaac, Gwendoline Christie ve Lupita Nyong’o gibi birbirinden ünlü isimler yer alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Rian Johnson oturuyor.
All I See Is You
Avatar
Tür: Dram, Gerilim Yönetmen: Marc Forster Oyuncular: Blake Lively, Jason Clarke, Yvonne Strahovski Vizyon tarihi: 24 Kasım 2017
Tür: Bilimkurgu, Macera Yönetmen: James Cameron Oyuncular: Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver devamı Vizyon tarihi: 18 Aralık 2017
Gerilim dolu senaryosu ile dikkat çeken filmde, insan ilişkin farklı bir bakış anlatılıyor. Gina küçük yaşta ailesiyle geçirdiği bir trafik kazasından sonra görme yetisini büyük oranda kaybetmiş olan genç bir kadındır. Ailesinin hayatını sonlandıran kazadan sağ kurtulan Gina’nın görme yetisi ile düzeltilememiştir. Ancak bu Gina’nın hayatını sekteye uğratmaz, eşi James’in çevresini ona detaylı şekilde tasvir etmesi ile Gina dünyanın kendine göre bir versiyonunu kurgulayabilmektedir. Mükemmel bir evlilik süren çiftin şansı döner ve Gina için kornea nakli şansı doğar. Görüşü düzelen Gina için dünya merak uyandıran bir yer haline gelir ve James’e olan bağımlılığı azaldıkça James’in korkuları da artmaya başlar. Gina’nın görüşü ani bir şekilde gerilemeye başladığında, genç kadın James ile olan ilişkinin rahatsız edici dinamiklerini keşfetmeye başlayacaktır... Filmin başrollerinde Blake Lively, Yvonne Strahovski ve Jason Clarke yer alırken, filmin yönetmen koltuğunda ise Marc Forster oturuyor. Filmin senaryosunda yönetmenle birlikte Sean Conway’in imzası var.
58 l İSMMMO YAŞAM
Küresel bir fenomen haline gelen Avatar serisinin yeni halkasında bu defa James Cameron’un yaratmış olduğu öykü evreninin hem kökenlerine iniyor hem de sınırlarını genişletmeyi hedefliyor. Filmin başrolleriniyse, ilk filmden aşina olduğumuz Zoe Saldana, Sigourney Weaver ve Sam Worthington üstleniyor. Daha önce tam dört yeni Avatar filmi çekmeyi planladığını açıklayan Cameron,Yalnızca ikinci filmi kurgulamadıklarını aynı anda 2-3-4 ve 5. Avatar filmleri için çalıştıklarını dile getirdi. Yönetmen, önümüzdeki sekiz yıl boyunca bu seriyle uğraşması gerektiğini de sözlerine ekledi. Aklında görsel olarak ilk filmden çok daha ileride bir seri olduğunu vurgulayan Cameron, Avatar serisinin başlı başına destansı bir serüven olacağını düşündüğünü aktararak ikinci filme dair tüyolar verdi.
Jumanji Tür: Macera, Fantastik, Aksiyon, Komedi Yönetmen:Jake Kasdan Oyuncular:Dwayne Johnson, Jack Black, KevinHart devamı Vizyon tarihi:29 Aralık 2017 Efsane oyuncu Robin Williams’ın oynadığı ve 1995 yılının kült film Jumanji’nin devam halkası geliyor… Okul sonrası cezaya kalan 4 öğrenci tarafından keşfedilen oyun bir kez daha yeni oyuncularla başladı! Komedinin sevilen yüzü Kevin Hart, Hollywood’un “TheRock”ı Dwayne Johnson, Docto rWho’daki Amy Pond rolü ile tanınan, Galaksinin Koruyucuları’nın Nebula’sı Karen Gillan ve ünlü komedyen Jack Black’in
başrollerini üstlendiği macera fragmanına bakılırsa bir hayli eğlenceli olacak. Filmin yönetmen koltuğunu hatırlanan Jake Kasdan üstlenirken filmin senaryosu ise Zoo’nun yaratıcı ismi Scott Rosenberg’e emanet. Merkezi İstihbarat komedisinde de birlikte başrolü üstlenen Kevin Hart ve rol arkadaşı Dwayne Johnson’ı yeniden bir araya getiren olan filmin kadrosunda Jack Black ve NickJonas da yer alıyor.
DVD SEPETİ l Maymunlar Cehennemi Savaş
Yaklaşık 3 yıl aradan sonra gelen bu devam filminde savaşın tam orasında bir tarafta insanlar diğer tarafta maymunlar vardır. Serinin bir önceki bölümünde maymunlar Kobo’nun ihanetine uğrayarak, ırkından büyük kayıplar yaşayan Sezar, insanlığın onları affet-
l Suikast
l Tam Gaz Çocuksu görüntüsüne rağmen müthiş araba kullanma yeteneklerine sahip Baby (Ansel Elgort) çok büyük soygunlar organize eden Doc (Kevin Spacey) için soyguncuları olay yerinden götüren kaçış şoförü olarak çalışmaktadır. Bu konudaki müthiş yeteneklerini birlikte çalıştığı herkese zamanla kabul ettirmektedir. Az konuşan, herkesle mesafesini koruyan ve sürekli müzik dinleyen Baby, güzel garson Debora (Lily James) ile tanışıp ona aşık olduğunda hayatını suç dünyasından uzak bir şekilde sürdürmenin gerçekten mutlu olabilmesi için gerekli olduğunu fark edecektir.
SİNEMA-DVD
Filmde, karanlık dünyanın en tanınmış suikastçisi Arthur Bishop (Jason Statham) kendi ölümünü kurgulayıp, geçmişini geride bırakabilme umuduyla Rio’da sakin bir hayat kurmuştur fakat eski düşmanlarının peşini bırakmaya niyeti yoktur. Peşindekilerden kaçmak için Tayland’daki sakin bir adada, eski bir dostunun oteline sığınsa da orada tanıştığı şiddet gören genç ve güzel bir kadın olan Gina’yı (Jessica Alba) kurtarmaya kalkışınca, kendini büyük bir tuzağın içinde bulacaktır. Sevdiği kadını kurtarabilmek için Arthur dünyayı dolaşarak üç imkansız gözüken suikast düzenlemek ve hepsini de birer kaza olarak göstermek zorundadır.
meyeceğini düşünerek savaş için hazırlık yapmaktadır. Maymunların lideri olan Sezar her ne kadar savaşmak istemese de bu kaçınılmaz bir seçenektir. İnsanlık adına onları komuta eden Albay acımasızlığı ile nam salarken sonrasında iki ırkın da geleceği ve kaderleri bu yüzleşmeye bağlıdır.
İSMMMO YAŞAM l 59
Uçan Tabut
l Yazar: Pınar Eğilmez l Yayınevi:Karina Yayınevi l Sayfa sayısı: 120 “İnanmak ve bilmek aynı şey değildir. Hiçbir zaman da
olmamıştır. Bütün zulümler bu ayrıntıdan ürer.” Kitapta, New York’tan yurda getirilen bir cenazenin ekseninde gelişen olaylarda, bir diğerinin hayatını bilmeden bir meteor çarpmışçasına etkileyen bir dizi insanın hikâyesi anlatılıyor. Kitabın tanıtımı, “Birbirine dokundukça uyanan, uyandıkça birbirine dokunan insanların hikâyesi… Herkesin biricik bir hikâyesi vardır. Kendine uyanış hikâyesi. ‘O’ hikâyesi. Senin yok mu? Olacaktır” cümleleri ile yapılırken, yazar Pınar Eğilmez 9 kısa öykü ile birbirine dokunan insanların öz seyrini yazmış…
Güzel Kaybettik
l Yazar: Caner Yaman l Yayınevi: hayykitap edebiyat l Sayfa sayısı: 168 Daha önce Aşıktım Hatırlamıyorum ve Sonrası Yok
gibi beğenilen kitaplarıyla tanınan Caner Yaman’ın yeni kitabı Güzel Kaybettik okurlara yine güzel bir hikaye sunuyor. Yaman’ın bir yıllık aradan sonra okurlarıyla buluşturduğu yeni kitabının içeriğinden bir örnek şöyle: “Bize düşen, düştüğümüz yerde beklemek oldu hep. Bekleyecektik ve beklenenler asla gelmeyecekti. Gelecek dedikleri şey, olmayanlar, gelmeyenler ve kaybedilenler üzerine inşa edilecekti. Soğuk, karanlık, yalnız ve tedirgin koridorların çatlak duvarlarına asılmış birer gölgeydik bu hayatta. Bir fotoğraf kadrajının dışında bırakılmış sevimsiz bir detay, devam zorunluluğu olmayan sıkıcı bir derstik. Öğrenemediler. Onlar bizden vazgeçtiler. Vazgeçtiler ve kazandılar. Biz kaybettik. Yine de vazgeçmedik. Her seferinde daha güzel kaybettik. En güzel biz kaybettik...”
Romantika
KİTAP
l Yazar: Turgut Özakman l Yayınevi: Bilgi Yayınevi l Sayfa sayısı: 163 ‘Romantika’, Turgut Özakman’ın ‘Korkma İnsancık Kork-
ma’dan sonra ikinci romanı. Yine şaşırtıcı bir aşkın öyküsü, bir aşk güzellemesi olarak kurgulanmış… 1960-1987 dönemine özgü çalkantılar. Sürprizler, oyunlar, dönüşümlerle dolu, gizemli bir ilişkinin gizli tarihi. Kuşaklar arası çatışmalar. Renkli, ilginç, şaşırtıcı karakterler. Kıvrak, akıcı, neşeli bir dil, yalın bir üslupla yazılan kitap, konusu, kişileri, tekniği, kurgusu ile farklı bir çizgi çizerken, içeriğine ilişkinse şu bölümler öne çıkıyor: “Kendinden başkasını sevmeyen, bedenini kutsayan, kafası yerine bilmem nesi ile düşünen birinin aşkı anlamasını, övmesini beklemenin, bir kurbağadan arya söylemesini istemek kadar gülünç olduğunu bilirim.” “Sevene yılan bile dokunmaz. Bu büyük ve önemli sözü daha duymamış olabilirsin. Çünkü az önce uydurdum. Ama bir gün kalbi olan herkesin, bu sözü benimseyeceğine inanıyorum.” “Olayları özel bir yöntemle not ettim. Aklını çalıştırırsan kolayca çözebilirsin. Her şey şu basit, çocukça, sefil işaretlerin içindeydi ve çözemiyorduk. Hani kolaydı baba?
60 l İSMMMO YAŞAM
ŞİİR ACIYOR “Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun Sevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlarda orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını bir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi Kahkahası gün ışığına vurup da öteden beri yansımayan Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi Öbürünün bir kadından aldığı verem Bütün iş hanlarının tarihçesi sevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile O kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar Tavrım birçok şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün İlkbahar geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi dünyanın Bazen yaz ortasında gündüzün sevgim acıyor Kimi sevsem Kim beni sevse Eylül toparlandı gitti işte Ekim filanda gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar”
TURGUT UYAR
l Yazar: Hıfzı Topuz l Yayınevi: Remzi Kitapevi l Sayfa sayısı: 176 Hıfzı Topuz bu
kitabında çocukluk ve gençlik yıllarındaki Nişantaşı’nı anlatıyor. Nişantaşı’nın 40’lı 50’li yıllarından konaklar, sokaklar, pastaneler, ünlü sakinler, renkli sosyal ilişkiler, akşam turları, göz aşinalıkları ve belki de yaşam boyu anımsanacak aşklardan buruk anılar…Bir asrı devirmekte olan usta gazeteci- yazar Hıfzı Topuz yaşamının belirli noktalarını da aktardığı Bir Zamanlar Nişantaşı’nda adlı kitabında geçmişe bir ayna tutuyor. Ülkenin içinden geçtiği döneme bakmamızı sağlıyor. Editörlüğünü Öner Ciravoğlu’nun yaptığı son kitabı “Bir Zamanlar Nişantaşı’nda” ile bir kez daha kaybolup giden, paramparça olan zamana odaklanan Topuz, geçmişi yine ve yeniden bir kez daha üretiyor. Yıkılan eski apartmanlara, değişen sokak isimlerine, bedenen yiten ancak düşünsel olarak varlığını sürdüren kadirşinas isimleri yapıtının merkezine oturtan Topuz’un en otobiyografik eseri var elimizde.
Her Güne Bir Nietzsche
l Yazar: Allan Percy l Yayınevi: Pena Yayınevi l Sayfa sayısı: 232 Bu kitap
l l l l l l l l l l
Güzel Kaybettik Seher İki Söz Uçan Tabut Romantika Bir Zamanlar Nişantaşı’nda Teho’ya Mektuplar Ol Der ve Olur Ufak Şeyleri Dert Etmeyin Her Güne bir Nietzche
l D&R
Bir Zamanlar Nişantaşı’nda
EN ÇOK SATANLAR
bilge, kışkırtıcı ve ilham verici bir kullanma kılavuzu niteliğindedir. Ünlü düşünür Nietzsche’nin felsefesinden 99 damla alarak hayatı nasıl istediğiniz gibi kullanabileceğinizi göreceksiniz. Felsefeyi hayatınıza nasıl uygulayabileceğinizi kolayca öğrenebilirsiniz. Üniversitede felsefe eğitimi almanıza gerek de yok. Tek yapmanız gereken zihninizi açık tutmak, doğru soruları sormak ve doğru filozofa gitmek. Nietzsche’nin felsefesi gerek iş hayatında gerekse özel hayatta karşılaşılan yol ayrımlarında çıkışı bulmak için oldukça etkilidir. Çağımızın en etkili filozofunun düşüncelerinden ilham alarak günümüzde karşı karşıya kaldığınız keder ve korkularla savaşmayı öğreneceksiniz.
İLK GENÇLİK KİTAPLARI Charlie’nin Çikolata Fabrikası Yazar: Roald Dah Yayınevi: Can Çocuk Sayfa Sayısı: 208
Yazar: Şermin Çarkacı Yayınevi: Taze Kitap Sayfa Sayısı: 200 Şermin Çarkacı’nın kendi hatıralarından ilhamla kaleme aldığı Dedemin Bakkalı, büyüklere çocukların gözünden kendilerini görme imkânı verirken; küçüklere ticaretin, yenilikçi düşünmenin, büyüklerin dünyasının ve insan ilişkilerine dair inceliklerin ipuçlarını veriyor. Epey güldürüyor, biraz hüzünlendiriyor, uzun uzun düşündürüyor. Kitap tanıtım bülteninde özetle şu içerikle anlatılıyor: “O, tuz ruhu isteyen müşteriye yemek tuzu gönderip “ruhu arkadan gelecek” diyen bir girişimci… O, fakir müşterilere bedava ürünler satıp ücreti zenginlerin hesabına yazan bir kahraman…O, bakkaldaki içecekleri birbirine karıştırıp daha güzelini bulmak ve müşterilerine sunmak için uğraşan bir sivri zeka… O, Afrikalı çocuklara yardım göndermek için arkadaşlarının ellerinden kandil yiyeceklerini toplayan bir yardımsever… Çocukların Yetişkinlerle İletişimde Dikkat Etmesi Gereken Hassas Konular, bu kitapta.”
KİTAP
Charlie’nin çocukları heyecanlandıran büyükleri gülümseten öyküsü… Charlie; annesi, babası, iki ninesi ve iki dedesiyle, büyük bir kentin bitiminde, küçük bir tahta barakada yaşamaktadır. Yoksuldurlar. Charlie çikolataya bayılır ama alacak parası yoktur. Biriktirilen parayla, yılda bir kez,küçük bir çikolata girer evlerine. Bu büyük kentte, Charlie’lerin evinden bile görülen, kocaman bir çikolata fabrikası vardır; dünyanın en ünlü çikolatalarını üretir. Günlerden bir gün, fabrikanın sahibi Bay Wonka, imparatorluğunu devredeceği bir varis seçmek için yarışma düzenlediğini açıklar; Charlie de adaylardan biridir...
Dedemin Bakkalı
İSMMMO YAŞAM l 61
‘Hava’nız güzel olsun Önceden televizyonlarda dört gözle beklenen hava durumu tahminleri de çağa uyup cep telefonlarına girdi. Cep telefonları kendi içinde günlük hava durumunu gösterse de daha fazla bilgi arayanlar için çok güzel mobil uygulamalar var.
TEKNO-YAŞAM
AYŞEGÜL EMİR Hava durumundan anından haberdar olmak herkesin isteği. Özellikle kış aylarıyla beraber ne zaman yağmur, ne zaman kar yağacağını bilmek pek çok açıdan işimize yarıyor. Ona göre kıyafet seçimi yapıp, hayatımızı programlayabiliyoruz. Önceden televizyonlarda dört gözle beklenen hava durumu tahminleri de çağa uyup cep telefonlarına girdi. Cep telefonları kendi içinde günlük hava durumunu gösterse de daha fazla bilgi arayanlar için çok güzel mobil uygulamalar var. Bu uygulamalar sayesinde kötü havanın size sürpriz yapmasının önüne geçebilirsiniz. İşte, iOS ve Android platformundaki onlarcası arasında en popüler ve ücretsiz hava durumu uygulamaları.
ANLIK DURUMU ÖĞRENİN l METEOROLOJİ: Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri gözlem ve hava tahmini çalışmalarını sürdürüyor. Günümüz teknolojisine de adapte olarak tahminlerini mobil uygulamayla cebinize kadar
62 l İSMMMO YAŞAM
getiriyor. Uygulamayla istediğiniz noktanın anlık hava durumu ve tahminlerine erişebiliyorsunuz. Anlık hava durumu, sıcaklık, basınç, rüzgar ve nemi gösteriyor. Saatlik tahmin grafiği, 5 günlük hava durumu tahmini, saatlik ve günlük tahmin detayları var. Hava tahminleri ve diğer verileri sosyal medyada paylaşabilme özelliği de sunuyor.
l ACCUWEATHER: Dünyanın en ünlü hava durumu tahmini mobil aplikasyonlarından biri. Bu uygulamayla bulunduğunuz bölgeye ait anlık, günlük ya da haftalık hava durumu tahmini bilgisini alabilir, hava sıcaklığı, rüzgar şiddeti, rüzgar yönü, nem, görüş mesafesi, basınç gibi ayrıntılı verilere ulaşabilirsiniz. Türkçe de dahil 100’den fazla dil ve lehçede
dünyadaki tüm konumlar için hava tahminleri sunuyor. En güvenilir kaynaklardan biri olarak gösteriliyor. MinuteCast özelliğiyle de GPS konumunuzdan yerel olarak dakika bazında yağış tahmini yapıyor. l CANLI HAVA DURUMU: ‘Hava nasıl diye pencereden dışarı bile bakmanıza gerek yok’ diyerek iddiasını ortaya koyuyor. Dünyanın her yeriyle ilgili haftanın her günü ve her saati için kapsamlı hava durumu tahmini sunuyor. 7 gün için tahmin yapabiliyor. Gerçek zamanlı hava durumunu yansıtan animasyonları var. En son hava durumu verilerini içeren günlük raporu da bulunuyor. Sıcaklık sıfırı geçtiğinde alarm bildirimi gönderiyor. l YAHOO: O anki hava durumunu yansıtan fotoğraflarıyla öne çıkıyor. Tasarımını da yeniledi. Hava durumunu renkli bir şekilde takip etmenizi sağlıyor. En son hava durumu bilgilerini gösteren ana ekran widget’ları var. 10 günlük ve 24 saatlik sıcaklık tahminleri de dahil olmak üzere ayrıntılı hava durumu bilgileri sunuyor.
CEBE SIĞAN YAZICI Kompakt tasarıma sahip olan HP Sprocket yazıcı sayesinde arzu edilen her fotoğraf 5 x 7.6 cm boyutlarında anında basılabiliyor. Filtreler, çerçeveler, emojiler, metinler ve birbirinden renkli daha fazla seçenekle kişiselleştirilebiliyor. Baskısı alınan fotoğraflar ise kağıdın yapışkanlı arka yüzü sayesinde arzu edilen her yerde süsleme ve dekorasyon amaçlı kullanılabilir. iOS ve Android üzerinde ücretsiz olan HP Sprocket App, kullanıcıların akıllı telefon ve sosyal medya fotoğraflarını renkli çerçeveler, yazılar, çıkartmalar, filtreler ve daha fazlasıyla kolayca özelleştirmelerini sağlıyor. Sprocket ile 5 x 7.6 cm boyutlarında baskısı alınan fotoğraflar su geçirmez, lekelenmeye ve yırtılmaya karşı dayanıklı. Üstelik, baskı kağıtlarının yapışkanlı arka yüzü sayesinde istenilen her obje fotoğraflarla süslenebiliyor.
KOMPAKT VE SUYA DAYANIKLI
DOKUNMATİK EKRANLARA KARŞI Logitech’un Türkiye’de duyurduğu yeni mouse’u MX Ergo Kablosuz Trackball Mouse, dokunmatik ekranlara meydan okuyor. Trackball mouse’lar, bilgisayarın fare imlecini parmaklarınız veya avuç içinizle yönetmenize olanak sağlayan bir donanım türü. Bu mouse dokunmatik ekranlara alternatif arayan ve trackball hayranı kullanıcılar için tasarlandı. Standart mouse kullanımıyla karşılaştırıldığında kas gerilmesini yüzde 20 oranında azaltan ürün, altında bulunan ayarlanabilir metal desteği sayesinde mouse’un 0-20 derece arasında bir açıya ayarlanmasını sağlıyor. Tasarımıyla avuca ve parmaklara destek oluyor. Üst tarafta bulunan yumuşak lastiğiyle uzun süreli kullanımda rahat bir kavrayış sunuyor. MX Ergo, aynı anda birden fazla cihazı sorunsuz şekilde kontrol edebiliyor.
RENKLİ BLUETOOTH KULAKLIK
TEKNO-YAŞAM
Plantronics, BackBeat Fit’le koleksiyonuna yeni renkleri ekledi. Kırmızı, mavi ve yeşilin yanı sıra fuşya, lacivert, asker yeşili, krem rengi, parlak yeşil ve siyah gibi yeni renk seçenekleri de bulunan BackBeat Fit’ler spor yapanların tarzını da belirlemeyi hedefliyor. Bu kulaklıklar portatif tasarımıyla da kullanmadığınız sürede de boynunuzda asılı kalıyor. Yeni nesil Backfeat Fit’lerin ses özellikleri de geliştirildi. Bluetooth teknolojisi ile cihazlara bağlanabilen ürünün üzerinde kontrol düğmeleri ve mikrofonu da var. Gelen çağrıları kolayca yanıtlamanızı sağlıyor. Kablo karmaşasından kurtaran kulaklık, 8 saat kesintisiz müzik dinleme imkanı sunarken, 6 saate kadar da konuşma süresi sunuyor. 24 gram ağırlığında.
Sony, yeni model fotoğraf makinesi RX0’yu duyurdu. Görüntü kalitesini kompakt bir gövde içine sığdıran model, kreatif fotoğraf ve videografik ifadeyi mevcut sınırların ötesinde kolaylaştırıyor. Birçok farklı açıdan ilham verici resim, video ve süper yavaş çekim görüntüler yaratmaya yönelik çok kameralı bir düzeneği de var. 110 gram ağırlığında. Yağmurda, su altında veya kumlu ya da tozlu ortamlar gibi her türlü çekim koşulu altında fotoğraf veya video yakalamak üzere bağımsız bir fotoğraf makinesi olarak kullanılabileceği gibi nesneleri birçok farklı bakış açısından çekmek üzere çok kameralı bir düzeneğin parçası olarak çalışmakta da usta.
İSMMMO YAŞAM l 63
l
K O M İ K
R E S İ M L E R
İLK HATAYI AFFEDERİM
YERLER DAHA KURUMADI
Kayserili bir genç yeni işe başlamış. Bir aylık çalışma sürecinin sonunda ilk maaşını almak için bankamatiğe gittiğinde anlaştıkları maaşın 250 TL üzerinde bir ücret yatırıldığını görmüş. Hiç sesini çıkartmadan sevinerek maaşı çekmiş. Aradan bir ay daha geçmiş. Tekrar maaşını çekmeye gitmiş, bakmış bu sefer de 100 TL eksik yatmış. Hemen muhasebeye gidip itiraz etmiş: - Neden maaşım eksik yattı? Bunun üzerine muhasebeci: - Neden geçen ay 250 TL fazla para yatırdığımızda itiraz etmediniz de şimdi eksik yatınca itiraz ediyorsunuz. Adam sakince cevap vermiş: - Prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim!
Olay yerine giden memuru komiser arar: - Olay nedir? Memur: - Bir kadın yeni sildiği yerlere basan kocasını öldürmüş. Komiser: - E, peki müdahale ettiniz mi? Memur: - Hayır. Yerler daha kurumamış.
MİZAH
RÜYA TABİRİ Kocacığım! Gece rüyamda ne gördüm biliyor musun? - Ne gördün hayatım? - Akşam gelirken elinde çok güzel bir paketle geliyorsun. - Eeeee. - Ben de paketi heyecan içinde açıyorum ve içinden bir inci kolye çıkıyor! Sence bunun anlamı ne olabilir? Adam: - Bu akşam anlamını öğrenirsin sevgilim. Akşam olur adam elinde güzel bir paketle eve gelir. Kadın gözlerine inanamaz ve çok heyecanlanır. Paketi aceleyle açar. Kutunun içinde bir kitap. Ve üzerinde ‘Rüya Tabirleri’ yazmaktadır...
64 l İSMMMO YAŞAM
KÖYÜN DELİSİ Köyün delisi minareye çıkmış atlayacakmış. Bunu gören millet ikna etmeye çalışmış. Sana ev alırız demişler olmamış, araba alırız demişler yine olmamış. Bakmışlar bu böyle olmayacak, delinin dilinden deli anlar demişler ve komşu köyün delisini getirmişler. Deli elinde bıçakla gelmiş minaredekine seslenmiş: - Lan deliii elimdeki bıçağı görüyor musun? Minaredeki, “Görüyorum” demiş. - Ula indin indin, inmedin keserim minareyi. Deli: - Tamam ula indim sakın kesme düşerim..
AYNI YAŞTA İhtiyar doktora gider ve sorar: - Bu ayağım neden ağrıyor doktor bey. Doktor bakar ve cevap verir: - Yaşlılıktan efendim. Yaşlı adam sinirli sinirli: - Salak salak konuşma doktor. Diğeri de aynı yaşta neden ağrımıyor.
l İ N T E R N E T T E B U N L A R VA R : ) ANLAMLI SÖZLER
ÇEŞNİCİ Şarap fabrikasının emektar çeşnicisi ölür. Yenisi için ilan verirler. Perişan kılıklı belli ki ayyaş birisi başvurur. Fabrika müdürü bu ayyaşı
1-Eve bitişik odada yemek pişer orada 2-Elsiz ayaksız kapı açar 3-Bozulduğu halde tamir edilemeyen şey nedir? 4-Ne kanı var ne canı beş tanedir parmağı. 5-Hangi macunla diş fırçalanmaz? 6-Hangi kalemle yazı yazılmaz? 7-Tavuklar en çok hangi ülkeyi sever? 8-Babam kandil dedem çıra işin yoksa beni ara 9-En son hangi dişler çıkar?
başından savmak düşüncesi ile test için ona bir kadeh şarap verir. Adam şarabı içer: - Kırmızı bir Muscatel, 3 yıllık, kuzey yamaçta yetişmiş, çelik varillerde yıllanmış. Müdür şaşkınlıkla, “doğru” der.
1-Mutfak
Cevaplar
6-Kontrol kalemiyle 5-Lahmacun
getirmesini söyler. Adama bunu beyaz şarap
7-Mısır
bir bardak suya biraz idrarından karıştırarak
2-Anahtar
şaşıran müdür, sekreterinin yanına gider ve ona
8-Ampul
fıçılarda yıllanmış. Bu doğru cevap üzerine iyice
3-Hava
8 yıllık, güneybatı yamaç mahsulü ve meşe
9-Takma dişler
Bir başka şarabı tattırır. Kırmızı, Cabarnet,
4-Eldiven
l Dünü toprağa gömemezsen yarınlar çiçek açmaz. l Merhametli olmak mükemmel olmaktan çok daha iyidir. l Nokta koyduysan bir kere çevirmeyeceksin onu virgüle. Ne soru kalmalı ne de tek bir soru işareti geriye. l Ucuz insanların üzerine kurulan hayaller size pahalıya patlar. l İyi niyetimin son kullanma tarihi bitti. l Seni iki şey anlatır. Hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır. Her şeyin varken sergilediğin tavır. l Yürüdüğün yolda kimseyi bekleme. İşi düşerse o sana yetişir. l Keşke hep çocuk kalsaydık da en büyük yaramız dizimizdeki yara olsaydı. l Fırsatlar da bulutlar gibi çabucak gelip geçer. l En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır. l Belki yağmura da gerek kalmazdı insanlar bu kadar kirli olmasalardı. l Yüzü güzel insanlar için gönlü güzel insanları ne çok üzdünüz. l Bir insanla birlikte ne kadar saçmalıyorsanız, o kadar samimisinizdir. l Akıllı insanlar kendilerine yapılan birçok şeyi affedebilir ama affettikleri şeyleri hiçbir zaman unutmazlar. l Hayat üç bölümdür. Dünyayı değiştireceğini sandığın, değişmeyeceğine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun. l Bazı insanlar yağmuru hisseder, bazıları ise sadece ıslanır. l Görmek istemediklerinizi gözlerinizi kapatarak engelleyebilirsiniz ama hissetmek istemediklerinizi kalbinizi kapatarak engelleyemezsiniz. l Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. l İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar. l İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız ondan hiç söz etmeyin. l İyi olmak kolaydır zor olan adil olmaktır. l Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazı insanlar da alçak olmaya gönüllüdür. l Tebessüm kana en hızlı karışan ilaçtır.
ÇOCUK BİLMECELERİ
niyetine içirir. Adamın yanıtı: - Sarışın, 26 yaşında, 3 aylık hamile. Eğer beni işe almazsan babasını da söylerim.
BOŞANMA DAVASI Adam, boşanma davası için yargıcın karşısına çıkmış ve şikayetlerini anlatmaya başlamış: - Karım üç yıldan beri ne bulursa bana fırlatıyor hakim bey. Hakim adamın bu şikayetinden sonra hemen sözünü kesip merakla sorar: - Be adam, o zaman bu davayı açmak için niye üç yıl bekledin? Adam büyük bir saflık içinde cevap verir:
YAVRU FARE Yavru fare annesiyle konuşur: - Şu dünya ne tuhaf değil mi anne? - Neden? - Biz kedilerden korkuyoruz. Kediler köpeklerden. Köpekler insanlardan. İnsanların erkekleri, kadınlardan... Kadınları ise bizden korkuyor...
- Hakim bey, çünkü artık isabet ettirmeye başladı!
İSMMMO YAŞAM l 65
K A R E
B U L M A C A
SUDOKU K O L A Y
Z O R
SOLDAN SAĞA 1. Avrupa’da bir ülke – Tirsibalığı. 2. “... Portakal” (Stanley Kubrick’in bir filmi) – Ateş. 3. Pilot ve havacılar için yayımlanan bülten – Dolu gibi. 4. Parola – Öğrenciye verilen not – Tarla sınırı. 5. Sık gözlü ağ – Bir balık türü – Yer çatlağı. 6. Yığın, birikinti – Altın – Mevcut. 7. Risk – Bir şeyin yere bakan yanı. 8. Lalelerle bezenmiş – Saf, halis. 9. Parça parça, yırtılmış. 10. Mesaj – Hak ve hukuka uygunluk. 11. Çizgi – Bir hoşnutsuzluk sözü – Tırpanabalığı. 12. Bir kan grubu – Müşkül – Saçsız kimse. 13. Cevap – Bir burç adı – Milli Eğitim (kısa). 14. Fiil, eylem – Küçük kanal. 15. Düzgün söz söyleme kolaylığı – Elma, armut kurusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Televizyon, bilgisayar ekranı – Son, bitiş. 2. Bir kara taşıtı – Efelek. 3. Kısa anımsama yazısı – Kepazelik – Afrika’da bir ırmak. 4. Yardım isteme sözü – Anahtarla açılan düzenek – Halat ucu. 5. Büyük sözlük – Nicelik, miktar. 6. Argoda esrar – Anıtkabir – Bir çalgı – Kiloamperin simgesi. 7. Sürdürme, devam ettirme – Tanrıbilim. 8. Armoni kurallarına üst üste bindirilmiş sesler – Arjantin’in plaka işareti – İlkel benlik – Ekmek. 9. Söz – Bir tür tokat – Tibet öküzü. 10. O’nun gösterme durumu – Aylaklık – Bir nota. 11. Üzeri-ne tencere, tava gibi şeyler koymaya yarayan, ateş üzerine oturtulan, üç ayaklı çember – Hadım etmek. 12. Tütün kurutma sergisi – Endonezya’nın plaka işareti – Tembellik.
Ç Ö Z Ü M
KARE BULMACA ÇÖZÜM SOLDAN SAĞA 1. Monako-Alosa. 2. Otomatik-Nar. 3. Notam-Doluca. 4. İm-Numara-An. 5. Tor-Som-Fay. 6. Öbek-Zer-Var. 7. Riziko-Aşağı. 8. Laleli-Arı. 9. Lime lime. 10. İleti-Adalet. 11. Hat-Yuh-Rina. 12. Ab-Çetin-Kel. 13. Yanıt-Yay-Me. 14. Edim-Kanalet. 15. Talakat-Kak. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1. Monitör-Nihayet. 2. Otomobil-Labada. 3. Not-Rezalet-Nil. 4. Aman-Kilit-Çıma. 5. Kamus-Kemiyet. 6. Ot-Mozole-Ut-Ka. 7. İdame-İlahiyat. 8. Akor-Ra-id-Nan. 9. Laf-Şamar-Yak. 10. Onu-Avarelik-La. 11. Sacayağı-Enemek. 12. Aran-Rı-Atalet.
K O L A Y
Z O R
SOLDAN SAĞA: 1. Monako-Alosa. 2. Otomatik-Nar. 3. Notam-Doluca. 4. İm-Numara- An. 5. TorSom- Fay. 6. Öbek-Zer- Var. 7. Riziko-Aşağı. 8. Laleli-Arı. 9. Lime lime. 10. İleti-Adalet. 11. Hat-YuhRina. 12. Ab-Çetin- Kel. 13. Yanıt-Yay- Me. 14. Edim-Kanalet. 15. Talakat-Kak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1. Monitör-Nihayet. 2. Otomobil-Labada. 3. Not-Rezalet- Nil. 4. Aman-Kilit- Çıma. 5. Kamus-Kemiyet. 6. Ot-Mozole- Ut-Ka. 7. İdame-İlahiyat. 8. Akor-Ra- id-Nan. 9. Laf-Şamar- Yak. 10. Onu-Avarelik- La. 11. Sacayağı-Enemek. 12. Aran-Rı- Atalet.
2004 yılından itibaren bulut teknolojisini muhasebe yazılımında başarı ile uygulayan LUCA'dan E dönüşümde lider çözümler..
LUCA Ticari Paketleri’ nde yer alan çözümler ile firma iş süreçlerinde başlayan e uygulamaların LUCA Mali Müşavir Paketi’ ndeki e defter gönderimi ile Gelir İdaresi Başkanlığı’ na doğrudan bildirimi sağlanır. E dönüşüm süreçlerinde TÜRMOB İŞNET Özel Entegratörlük Hizmetleri anlaşması ile birlikte elektronik belgelerin saklanması konusunda da önemli hizmetler sunulur.