title. Haziran 2011

Page 1

title.

AYLIK YAŞAM DERGİSİ SAYI 6 • HAZİRAN 2011 www.titlemag.com



title.

manifestomsu “Sabri Bey N’apıyorsunuz?” konulu mesajlar alıyoruz zaman zaman. Sabri Bey ne yapıyor bilmiyoruz ancak biz title. ekibi olarak sadece Sabri Bey uçsun istemiyoruz. “Ne dedin sen?” anlayamadım derseniz; title. olarak gençlere ve kendini genç hissedenlere duyabilecekleri en yeni başlıkları açıyoruz diyebiliriz. Bu sayede “daldan dala” gezeceğiniz sayfalarda Kültür Sanat, Sinema, Moda, Müzik, Teknoloji ve Gezi gibi bölümlerde dilediğinizce kaybolabiliyorsunuz. “Ben saksı değilim!”, Erol Büyükburç da değilim. Ben oynatmaya az kalmış üniversitelilerin doğurduğu bir dergiyim. “Ben tekim!” çünkü yeni medyacıların blogdan sonraki en yeni sesiyim. Ayrıca ussuz bir title. okuru olursanız sizler de bir gün “tavşan kardeş”i görebilirsiniz. Son olarak gelin hep beraber ufak bir hesaplama yapalım: Bulunduğumuz yıl 2011 dersek, rakamların toplamı kaç eder? Dört. İlk sayımız Ocak’ta çıktı; Ocak birinci ay. Dörtten biri çıkar, etti mi sana üç? Hah işte her ayın üçünde yayındayız! (arada gecikmeler olabilir tabi orası ayrı)


Aren Arda Kaya, aren@titlemag.com Ayşe Naz Baykal, aysenaz@titlemag.com Cansu Onomay, cansu@titlemag.com Emre Sağlam, emre@titlemag.com Özgü Öztuna, ozgu@titlemag.com Yağmur Çenberli, yagmur@titlemag.com Katkıda Bulunanlar Ufuk Doğan Kapak Orkun Aziz Aksoy

title. Aylık Yaşam Dergisi Dergimizde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan izinsiz, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Öneri ve şikayetleriniz için title@titlemag.com adresine mail gönderebilirsiniz.


bizler çimlerde yuvarlanan bir neslin evlatlarıyız... Nihayet havalar ısınmaya, insanlar da çimlerde yuvarlanmaya başladı. Geçen ay bizi tatmin eden bir sayının ardından bu ay da dolu dolu geldik. Kültür Sanat sayfalarına eklediğimiz tavsiye ve kitap tanıtım bölümlerine bu ay da devam ediyoruz. Sinemada ise ultra kısa film festivali Art By Chance benim dikkatimi çeken konulardan biri oldu. Öte yandan How I Met Your Mother’ın Ted’ini de unutmamak lazım, sayfaları gezerken fark edeceksinizdir. Moda sayfalarında benim gibi parfüm seçiminde zorlananlar için yaz tavsiyeleri yer alıyor. Müzik’te ise Haziran festivallerinin yanında bir de Soft Gates röportajımız var. Teknoloji haberlerinin ardından yine benim en sevdiğim bölüm olan Gezi’ye geliyoruz. Bu ay Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeyiz, tadından yenmez... Görüldüğü gibi bu ay da dolu doluyuz. Ayrıca yaz bitmeden sayfalardan taşacak güzellikler yapma niyetindeyiz. Belki sayfa düzenine bir dokunuruz da güzelliğimize güzellik katarız. Biraz da bölümlerimizi besledik mi title.’a doyum olmaz. Keyifli okumalar sevgili title. severler... Aren Arda Kaya aren@titlemag.com Teşekkür: Bu ay kapak için bizlerle çalışmasını paylaşan Orkun Aziz Aksoy’a teşekkürler.


İÇİNDEKİLER HAZİRAN 2011, SAYI 6

08

24

34

KÜLTÜR SANAT ***

SİNEMA ***

MODA ***

Erotik Çizgi Yüzeyde Aşınmalar Üçüncü Doğa Ayın Tavsiyeleri Arka Kapak

X-Men: First Class Hangover 2 Happy Thank You More Please Kung Fu Panda 2 Super 8 Art By Chance Ayın Filmleri

Kısa Haberler Yazın En Güzel Atraksiyonu: Festivaller Parfüm Deyip Geçme Emanuel Ungaro


52

74

78

MÜZİK ***

TEKNOLOJİ ***

GEZİ ***

Haziran Festivallerle Geldi Cat’s Eyes Metronomy Lady Gaga Planningtorock Junior Boys Marissa Nadler Friendly Fires Soft Gates Röportajı Ayın Etkinlikleri

Kısa Haberler

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti


KÜLTÜR SANAT ÖZGÜ ÖZTUNA


Sergi Erotik Çizgi 17 Mayıs 2011 - 9 Temmuz 2011 Pi Artworks Galatasaray İstiklal Caddesi Mısır Apt. 163/4 Beyoğlu / İstanbul

Erotik Çizgi Gülay Semercioğlu, Erotik Çizgi adlı sergisinde beden, cinsiyet, mahremiyet gibi kavramların kendi kişisel tarihlerindeki anlamlarını sorguluyor. Bu imgeleri renk, biçim, doku, ışık olarak işlerine aktarırken, bir tür öznel bilinç altı analizi yapıyor. Kendi yaşam özetinden gelen sembolleri minimal anlatımla izleyiciye sunarken, geçmişteki eğreti beden algısıyla yüzleşiyor. Çizgilerin erotik yüzünü ortaya çıkartıyor. Bu durum ortaya güçlü bir ezber bozucu ruh olarak izleyiciye geri dönüyor. Cinselliğin ne olduğunu bir kere daha gözden geçiriyorsunuz kafanızda. Çizgilerin erotikliği, erotizmin aslında çok daha geniş bir alan olduğunu zihinlerimize hatırlatıyor. Erotik Çizgiler, normların iktidarının yarattığı bir takım mutlaklıkların değişmezliğini kırma iradesini de hissettiriyor çevresine. Zaten çalışma, hiçbir şey yapmadan sadece varoluşuyla konuşuyor. Çizgilerin erotikliği, hayatı da tümden erotize eden ve yaşamın erotik haliyle de barışık kalmayı başarabilen bir çalışma.

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

9



Cinselliği konuşuyoruz, o halde gizli erotizmi, çizgilerin ardındaki, oraya burya sıkıştırılmış erotizmi, estetik algısını nasıl inşa edildiğini de konuşuyoruz beraberinde. Hepsi birbirini izliyor, domino taşları gibi, birisini yıkınca diğerleri de yıkılıyor... Semercioğlu’nun siyah zemin üzerine yerleştirdiği binlerce vidaya, erotizmi destekleyen renklere sahip gümüş bazlı telleri gererek oluşturduğu bu sergi, sanatçının son bir yıl içinde ürettiği işlerden oluşuyor.

titlemag.com

1998 senesinde Mimar Sinan Üniversitesi’nde Yüksek Lisansını tamamlayan Semercioğlu’nun 2009- 2010 sezonunda katıldığı önemli uluslararası sergiler arasında İstanbul Cool – New York LTMH Galeri, İstanbul Next Wave – Berlin, Martin Grapius – Bau ( Akademie Der Kunste organizasyonu), Mardin Bienali – Mardin, INStiches – New York LTMH Galeri ( Küratör: Beth Rudin Dewoody) , Kaleidescope – Zurih Kashya Hildebrand Galeri gelmektedir. Contemporary İstanbul, Art Asia Miami, Art Abu Dhabi, Art Dubai, Art HongKong ve Scope Basel ise 2009 – 2010 katıldığı Uluslar arası fuarlar olarak kayda geçti. • title.

HAZİRAN 2011

11


Sergi Yüzeyde Aşınmalar 17 Mayıs 2011 - 17 Haziran 2011 Art Suites Gallery İstiklal Cad. Balo Sokak No:40 Beyoğlu / İstanbul

Yüzeyde Aşınmalar Binalar kentin ruhudur. İçlerinde geçen hayatlar, anılar, konuşmalar, sesler, git geller... Hepsi kenti durmaksızın yeniden var ederler. “Yüzeysel aşınmalar” işte tam da bu konuya parmak basıyor. Kentin ruhu olan binalar ve onlardaki değişimin kentin kimliğini ve ruhunu nasıl etkilediği üzerine bir belge sunmaya çalışıyor “ Yüzeysel Aşınmalar”. Kente dair olguların temsili sanatın görünür kıldığı ve bir farkındalık yarattığı başat konular arasında. Sanatın tarihinde kent ya da kente dair görünümlerin çarpıcı bir formda realist sunumlarından tutun da, ütopik kent tasarımlarına kadar buna şahit olunmakta. Şüphesiz kent belleği farklı geçmiş deneyimleri nedeniyle her bir bireyde farklı imgelerin ortaya çıkmasına neden olur. Her bir kentli, kentin belirli kısımlarında yaşar, hayatını deneyimler ya da çalışır ve bu orasıyla ilgili olarak farklı anıların ve dolayısıyla anlamların ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Fırat Arapoğlu “ Yüzeysel Aşınmalar” için şöyle diyor: “ Kentler, bedenleri dönüştüren, baskı al12

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com



tına alan, kodlayan, dönüştüren ve cisimleştiren bir niteliğe sahip. Kent ve insan bedenleri arasında diyalektik bir ilişki mevcut; her ikisi de birbirlerini dönüştürür. Kentler, güçler çatışmasının yaşandığı alanlardır; bedenlerimizin sınırlandığı, tabiri caizse mimari bir ideolojinin bizleri şekillendirmeye çalıştığı rahatlıkla söylenebilir. İşte bu durumda kent manzaralarında komşuluk ilişkilerine, arkadaşlıklara, sevgilere veya düşlere vurgu yapılmasına şaşırmamak gereklidir; öyle ya düşlerin amorf biçimleri, belki de kentin kaosundan kaçışı temsil etmekte. Dikey örgütlenmeler bazen öyle bir hal almaktadır ki, geçmişin anıtsal binalarının ve diğer sivil/dini mimari yapılarının özellikleri, kentsel yapılaşma ile üst üste çakışmış imgeler sunar. İstanbul özelinde cami minarelerinin ve kubbelerinin görselliği,

14

HAZİRAN 2011

title.

çarpık kentleşme olarak adlandırılan yerleşme pratiklerinin getirdiği formlarla birlikte kısa, uzun çizgilerin, düz ya da eğri çizgilerin bir arada bulunduğu izlenmesi güç konturlar oluşturur.” Kenti Ayna Metaforu Üzerinden Okumak “Şehrin dar sokaklarında sıkışan bedenlerin ya da işe giden ya da işten dönen yüzlere sinen ifadelerin, mutsuzluğu, kaosu ve kent yaşamının hızı içerisinde duygusuzlaşan mimikleri temsil ettiği görülebilecektir. Üst üste binen çok çeşitli kent manzaraları yeni okumalara olanak sağlarken, izleyiciye kentin sürekli değişim halinde olan bir yapı olduğunu hatırlatabilir. Girişleri ve çıkışlarıyla sonsuz bir döngüdür kent, bu döngünün içindeki bedenler geçmişe ve tarihsel

titlemag.com


dokunun temsil ettiği mitolojilere sığınabilir ya da kentin bu kaosunu temsil eder. Bu da bizleri kenti “ayna” metaforu üzerinden okumaya yöneltecektir.” Küratörlüğünü Erkan Doğanay’ın üstlendiği, sergi metnini Fırat Arapoğlu’nun kaleme aldığı “Yüzeyde Aşınmalar” başlıklı sergi, farklı yaş, cinsiyet ve kültür gruplarına ait olan 11 sanatçıyla kent ve kente dair imgelerin yarattıkları etkileri görünür kılmayı amaçlıyor. Seçil Büyükkan, Zeynep Bingöl Çiftçi, Erkan Doğanay, Çağdaş Erçelik, Tina Fischer, Deniz Gökduman, İnsel İnal, Coşkun Sami, Fırat Uysal, Serkan Yüksel ve Semih Zeki’nin çalışmaları ile yer alacağı sergi 17 Mayıs – 17 Haziran 2011 tarihleri arasında ART Suites Gallery’de izlenebilir. •

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

15


Sergi Üçüncü Doğa 14 Mayıs 2011 - 14 Haziran 2011 Pera Müzesi İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10 Beyoğlu / İstanbul

Üçüncü Doğa Azade Köker, ‘üçüncü doğayı’ şöyle tanımlıyor: “ Doğa insan tarafından yaratılmamış ve işlenmemiş herşey olarak betimlenirken ikinci doğa rasyonal olan herşey; bilim, teknik ve ekonominin, kısaca kültürün doğayı tabanından son şekline kadar belirleyen ve hakim kılan öğeler olarak tanımlanmıştır.Üçüncü doğa olarak adlandırdığım bu sergide artık insanın da hakim olamayacağı, tahmin edilemeyen sonuçlar çıkartabilen bir gelişme kaydeden bir oluşumdan söz edilebilir... Ölüm ve yok etme yok edilme gibi dürtülerin hakim oldugu kendi evrimini tamamlayacak bir gelişim söz konusu. Bu öznesi olmayan ve kontrolden çıkmış sosyal ve kültürel bütün yapıları arkasında sürükleyen ve onları da içine alan bir gelişim belki... Üçüncü doğa artık insanın bütün gelişmiş yapılandırmalarını bilinmeyen bir geleceğe götüren kontrolsüz bir mekanizma... ” Doğa, geçmişten beri öncelikle öteki görünmüştür insana: Doğa, sürülecek tarlaydı, keşfedilecek diyar, ucu bucağı olmayan okyanus, evcilleştirilebilir hayvandı. Bu ilk doğaya bizzat insan da dahildi . 16

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com



İnsanın kendi ortamında doğa iktidarına karşı geliştirdiği bilişsel zekanın ürünü olan hafıza sayesindeyse, ikinci doğa sayılabilecek ‘ kültür’ gelişti: Doğadaki gibi uyum sağlama zorunluluğu doğuran kuralları ve yasaları ile, insanlar için yeryüzünün engin arazileri kadar doğal bir çevre. Romalı devlet adamı Cicero’ya göre, bu ikinci doğa gelenek ve göreneklerin bir diğer adıydı. Kentsel hayatın yoğunlaşması ve endüstriyel modernitenin sahneye çıkmasıyla birlikte, ikinci doğa kavramı uygarlığın çelikten kabuğunun ifadesine dönüştü. Antroposen Çağı’nın arifesi’nde üçüncü bir doğa belirdi. İnsanlar tarafından fabrikada üretilen yapay nesneler, bu doğa içinde kendine özgü ekolojik bir denge yarattı. Azade Köker’in çalışmaları, birer sanat eseri olarak, gelecekteki doğanın biçimi etrafında dö-

18

HAZİRAN 2011

title.

nüyor. Doğrudan bu doğayı değil, bu doğanın toplumun ufkundaki imgesini konu alıyor. Onun çalışmaları şu şekilde de ifade edilebilir: Azada Köker kimyasal olarak değiştirilmiş kağıtla çalışıyor ve kağıdı bir heykeltıraş gibi işliyor. İlgisinin odağında ne renk ne de bir suret olarak fotoğraf var. Büyük saniyede üretilmiş fotoğraf kağıdını elle işleyerek yabancılaştırıyor: Kağıdı parçalarına ayırıyor, biçim veriyor ve yeniden birleştiriyor. Eserleri farkıl katmanlardan oluşan montajlar olarak çıkıyor karşımıza. Malzemenin şeffaflığı ve renklerin berraklığı bu sanatsal kavrayışın en önemli karakteristiğini oluşturuyor. Doğayı katmanlaşma olarak görüyoruz. Yeryüzünün imgesi, doğal ve toplumsal süreçlerin iç içeliğinden doğuyor. Doğal tortuların ve karasal güçlerin önceki çağların katmanlarını biçimlendirmiş olması gibi, kültürümüzün tortuları ve karakterimizin katmanları da Antroposen

titlemag.com


Çağı’ndaki bu katman araştırmasını biçimlendiriyor. “Enviromental Beauty” ( Çevresel Güzellik) adlı çalışmasında Azade Köker, Da Vinci’nin ünlü bir çizimin taslağını kullanıyor: Da Vinci’nin eskizini. Da Vinci’nin eskizini önemli kılansa farklı olanları bir paydada eşitleme çabasını simgelediği için titlemag.com

de ayrıca önemlidir. Azade Köker’in sergideki diğer çalışmalarıysa şöyle: Otlar, Fındık Bahçesi, Günah Elması, Kara Orman, Yangın, Kuzey Ormanı, Ormanda Tanklar, Oyuncak Tank, Sessizlikte Patlama, Dikenli Bulut, Gölgeli Kar, İki Balık, Dua Eden Melekler, Piknik. • title.

HAZİRAN 2011

19


Ayın Tavsiyeleri

Elton John Konser 6 Temmuz 2011

Dünya turnesi kapsamında 21 ülke ve 47 farklı şehirde konser verecek olan “Sir” Elton John, 5 Temmuz Salı günü İstanbul’da, 6 Temmuz Çarşamba günü Ankara’da vereceği konserlerle hayranlarına muhteşem bir gece yaşatacak.

20

HAZİRAN 2011

title.

Limonata Tiyatro 6 Haziran / 27 Haziran 2011

Kendi temposunda boğulan yaşamımıza bir aile ziyareti molası. Özlemler. Gidişler. Özürler. Korkular. Kitaplar. Bacaklar. Pizzalar. Fotoğraflar. Anne kokusu.

1. Kategori - oturmalı: 415,00 TL, 2. Kategori - oturmalı: 365,00 TL , Club House - Ayakta: 565,00 TL , Normal Ayakta: 140,00 TL, VIP Ayakta: 315,00 TL

Sami Berat Marçalı’nın yazdığı, Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yönettiği, Banu Çiçek Barutçugil, Heves Duygu Tüzün, Deniz Türkali, Tevfik Şahin, Barış Gönenen ve Sezgi Mengi’ninse oyuncu olarak yer aldığı “ Limonata” 6 Haziran’dan itibaren izleyicisiyle buluşuyor!

Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul

İkinci Kat Olivo Çıkmazı Sk. Olivo Han No:1 Kat 2 Beyoğlu / İstanbul titlemag.com


Sözün Görüntüsü

Kargaşa

Sergi 3 Haziran - 2 Temmuz 2011

Sergi 3 - 30 Haziran 2011

Yazı dildeki anlamının dışında, taşıdığı imaj değeriyle de zihnimizde farklı algılama biçimleri yaratır. Sözcüğün imaj olarak kendisi, dildeki anlamını değiştirebilir, azaltabilir ya da tamamen farklı bir duyguya yol açabilir. Böylece söz, dil olarak aktardığı anlamdan çok, o anlama karşılık gelebilecek tipografik ve üç boyutlu imajlarla yeni bir anlam kazanır ve imajın görme ile yarattığı duygular, dilin kendisine dönüşür. Artık zihinde yer eden, sözün kişide yarattığı anlam dizgeleri değil, kelimenin kendi imajıdır.

Kurulduğu günden beri genç sanatçıların ilk işlerini astıkları, gösterdikleri bir mekân olma rolü üstlenen KargART, bu kez 11.’si düzenlenecek olan “Kargaşa” sergisi için, sanatçıları KargART Salonu’nu bir deneyim alanı olarak kullanmaya teşvik ediyor. Bu seneki Kargaşa’nın konusu “Bir deneyim alanı olarak kasti hata”. Kurumların ve galerilerin sanatçıların işini olabildiğince satılabilirlik üzerinden değerlendirip, daha estetik olma uğraşısının karşısına; sizleri, sanatçıların istediği ve estetize etmekten uzakta durdukları işleri sergilenecek olan bu sergiyi deneyimlemeye davet ediyoruz.

Daire Tophane Boğazkesen Cad. No:65D Tophane Beyoğlu / İstanbul

KargArt Kadife Sok. No:16 Kadıköy / İstanbul

titlemag.com

Otobüs Tiyatro 4 Haziran / 10 Haziran 2011

Bir otobüste yolculuk eden on kadın... Bayan Kahverengi... Bayan Yeşil... Bayan Turuncu... Bayan Kırmızı... Bayan Sarı... Bayan Mavi.... Bayan Pembe... Bayan Siyah... Bayan Gri... Bayan Beyaz... Hepsi birbirinden farklı, hepsi birbirinden renkli... Otobüs,Türkiye’de çok tartışılan bir konu olan namusu tiyatronun diliyle tartışma çabasında olan bir oyun olarak tasarlandı. Oyun, namusun ne demek olduğuna ve bu kavramın hayatlarımızdaki işleyişine feminist bir gözle bakmayı; sahnedeki bir değil birçok namus hikayesiyle bu soruları seyirci ile de birlikte tartışmayı hedefliyor.

BGST- Tiyatro Boğaziçi Tomtom Mahallesi, Kaymakam Reşat Bey Sok. 9/1 Beyoğlu / İstanbul title.

HAZİRAN 2011

21


22

Willem Elsschot: Peynir

Michael Cunningham: Gece İnerken

Takıntılı ve huzursuz kâtip Laarmans, aniden kendini iş hayatının içinde bulur: Huzur dolu çalışma ortamından sonra peynir tüccarlığı, riskler, düşünülmesi gereken pek çok şey... 1930’ların Anvers’ini, şehrin kriz içindeki orta sınıflarını eğlenerek anlatan Elsschot, Peynir’de sonradan çok işlenecek “küçük insan” tipinin ilk örneklerinden birini veriyor. Yazarın sonraki kitaplarında da boy gösteren Laarmans, kimi eleştirmenler tarafından Italo Svevo’nun Zeno’suyla karşılaştırılmıştır. “Kâtipler mütevazıdırlar, isyankârlıklarıyla zorla bir nebze saygı edinen işçilerden çok daha mütevazı. Kâtipler genel olarak fazla uzmanlaşmış kimseler de değillerdir ve birbirlerinin yerini öyle güzel tutarlar ki, uzun yıllar deneyimi olan biri bile ilk fırsatta elli yaşında kıçına tekmeyi yiyebilir, yeri de en az onun kadar iyi ve daha ucuza çalışan biri tarafından doldurulabilir. Bunu bildiğimden, ayrıca çocuklarım olduğu için yabancılarla tartışmaya girmekten itinayla kaçınırım; zira bunlar patronumun arkadaşları olabilir. Bu yüzden tramvayda beni itip kakmalarına izin veririm, ayağıma basan olursa sert tepki vermem. Ama o akşam artık hiçbir şey umurumda değildi. Nasıl olsa peynir rüyası gerçekleşmeyecek miydi?” •

Biri sanat simsarı, diğeri dergi editörü olan Peter ve Rebecca Harris, Manhattan, So-Ho’da yaşayan, kırklı yaşlarda, görünürde mutlu olmak için gereken her şeye sahip bir çifttir. Bir gün Rebecca’ya ikizi kadar benzeyen erkek kardeşi Mizzy yanlarına gelir. Yirmi üç yaşında, uyuşturucu bağımlılığıyla başı dertte, yönünü henüz bulamamış bir ilah kadar güzel Mizzy’nin gelişinden sonra, Peter birlikte çalıştığı sanatçıları, yapıtlarını, kendi kariyerini, kısaca o güne kadar özenle kurduğu dünyasını sorgulamaya başlar. Michael Cunningham’ın Pulitzer Ödülü kazanan ve beyazperdeye de aktarılan yapıtı Saatler gibi, Gece İnerken de, günümüzün yaşam biçimini tekrar tartmamız gerektiğini vurguluyor. Şoklar ve artçı şoklarla devam eden roman, güzelliğin anlamı, işlevi ve aşkın yaşamımızdaki yeri konusunda tartışmalar açıyor. Sonunda, Peter sadece sanatçıların değil, kendisinin, karısının, hatta insanların kendilerini yenilemeleri gerektiğini anlıyor. Yaşamın yeniden yeniden yaratılması şart. Değişmez mutlu sonlar yok. Ama bir tek şey önemli: bağışlamak. •

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com

A R K A

K A P A K


A R K A

K A P A K

Emily Liebert: Facebook Masalları 40 yıl sonra bir araya gelen kız kardeşler. Kimsesiz bir çocuğu evlat edinen bir çift. Organ bağışında bulunulan bir anne. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Facebook adında bir sosyal paylaşım ağı vardı. Dünyanın her yanından insanları buluşturan bu ağ, yeni aşkların ve dostlukların doğmasına, insanların yeni bir kariyere ya da hayata başlamalarına, hatta donör bulmalarına bile yardımcı oldu. Günlerden bir gün, Emily Liebert adında bir yazar, Facebook kullanıcılarıyla yaptığı söyleşilerden yola çıkarak Facebook Masalları adında bir kitap yazdı. Niyeti, internet ortamındaki mutlu sonları okuyucularla paylaşmaktı. Sadece birkaç yıl içerisinde, dünya çapında 350 milyon kullanıcı sayısına ulaşan Facebook’u insanlar biyolojik babalarını bulmak, organ aramak, muhtaçlara yardım etmek, suçluları yakalamak ya da Obama gibi, başkanlık seçimlerini kazanmak için kullandılar. İnsan ruhunun zorlukların üstesinden gelme gücünün internet ortamında bile ne kadar etkili olduğunu ortaya koyan Facebook Masalları okuyanlara ilham verecek. •

titlemag.com

Gene H. Bell-Villada: Bir Söz Büyücüsü: Garcia Marquez BMW’si bir trafik ışığında stop edip Garcia Marquez de arabayı çalıştırmakta zorlanınca yakındaki arabadan biri, “Hey Gabo,” diye bağırdı, “senin elinden Nobel ödülü kazanmaktan başka bir şey gelmiyor!” Garcia Marquez benzeri görülmemiş bir ölçüde, başlangıçtaki romancı konumunu aşıp bir kitlesel fenomen haline gelmiştir; yapıtlarıyla sedece hayranlık ve saygı değil, herkesin yakınlığını ve sevgisini de kazanmış, bir tür halka mal olmuş şahsiyet haline gelmiştir. Günümüz edebiyat sanatında böyle büyük kitleleri peşinden sürükleyen pek görülmez. •

title.

HAZİRAN 2011

23


SİNEMA EMRE SAĞLAM


X-Men: First Class Mayıs ayı içerisinde yaptığım X-Men dosyasına aldığım olumlu tepkilerin ardından bu ay vizyona girecek olan X-Men: First Class daha önceki filmlere oranla izleyenlere çok daha alnı ak bir film vaadediyor.2006-2007 yılları arasında, Jeff Parker’ın kaleme aldığı, Roger Cruz’un çizimlerini yaptığı çizgi roman serisinden uyarlanan X-Men: First Class’ta, serinin önceki filmlerinden tanıdığımız kahramanlarımızın gençlik yıllarına gidiyoruz. Bu kez vardığımız nokta 1963 yılıdır ve Profesör Xavier, mutanların ünlü okulu olan Xavier’s School for Gifted Youngsters’ı kurmuştur. Cerebro’nun babası olan Xavier’in gençlik yıllarına ve diğer popüler mutantların varoluş serüvenlerine tanıklık ediyor olacağız bu kez. Xavier homosapiens grubu olarak tanımlanan insanlara homosuperiors’ın zararsız ve fobiye sebebiyet vermemesini anlatacak bir grup olduğunu anlatmaya çalışarak varolan güçlerin insanlarla işbirliği içerisinde kullanımına yönelik bir amaç gütmektedir. Bu emelini gerçeğe dökebilmek adına varettiği grubu huzur içerisinde yaşatabilmesi gerekmektedir. Bu grubun içinde en yakın titlemag.com

arkadaşı Erik Lensherr da vardır. Erik, çok yakın zamanda en büyük düşmanı olacaktır. Daha önceki filmlerden tanıdığımız Magneto’nun Magneto oluşuna tanık olacağımız filmin iginç transferlerinden bir diğeri de Mystique karakteri olacak. Kadroya baktığımızda geçmiş filmlere göre oyuncu değişikliği yapıldığı açıkça görülüyor ki bunu Mystique karakterini canlandıracak olan Jennifer Lawrance’tan da anlayabiliriz. Toplumdaki fobileri gerektiği yerden eleştiren ve yıllarca homofobiye tanıklık ettiğini belirten Bryan Singer’ın senaristliğini yaptığı filmin yönetmen koltuğuna bu kez Matthew Vaughn oturuyor. Wolverine’in olmaması kimi kesimi sevindirse de Marvel fanları tarafından filmin gösterimi için boykot çalışmasının yapılması öngörülüyor. Bakalım 3 Haziran 2011’de salonlardan mutlu ayrılabilecek misiniz? • Fragmanı izlemek için tıklayın.

title.

HAZİRAN 2011

25


Hangover 2 İlk filmi izleyenler bilir, özellikle kapanış sekansı esnasındaki foto-klip ile internette izlenme rekorları kıran Hangover ikinci film için geri sayım başladı. The Hangover kaldığı yerden devam ediyor. Kahramanlarımız yine bir eğlence sonrası başlarını geleni sorgulamaya başlıyor ve izini sürüyor. Stu, fazlasıyla çılgın attığı bir parti gecesinin sabahında, yatağında bir transseksüel ile uyanır.

çıkacağını belirtmeden geçmiyor. Liam Neeson, Zach Galifianakis, Bradley Cooper ve daha çokça usta oyuncuyu castinginde barındıran Hangover 2 soundtrack albümü ile de oldukça iddialı olacağa benziyor. Jay-Z, Kanye West, Bradley Cooper gibi isimlerin yer aldığı soundtrack albümü ile de izleyenlerin kulaklarındaki pası attıracak olan film 103 dakikalık süresiyle izleyenleri mutlu edebilecek mi hepberaber göreceğiz.

Ekip derhal toplanır ve geçen gece neler olduğuna dair tüm izleri anlamaya çalışır. Tabi Stu’nın bir transseksüelle uyanma sahnesinde herhangi bir transfobi yapılıp yapılmadığı izlendikten sonra müdahale edilerek gereken mercilerin müdahale etmesi gereken bir durum. Ancak geri sayıma dek basına verilen bilgiler arasında ikinci filme göre çok daha iddialı olduklarının haberini veren filmin yönetmeni Todd Phillips.

Ancak benim soundtrack albümündeki yegane favorim Jenny Lewis’in seslendirdiği Bad Man’s World adlı güzide ve halide ve bir o kadar da nadide eseridir. Filmin bol dış mekanları çekim planları izleyenleri de Haziran ayının tatil havasına direkt sokacağa benziyor. Bangkok’taki sahneleri ile adından oldukça sözettirecek olan bu yaz komedisini kaçırmamanızı öneriyorum. • Fragmanı izlemek için tıklayın.

İlk filme oranla filmin süresinin daha kısa ancak aksiyonun daha bol tutulduğunun sinyalini veren yönetmen özellikle Hangover serisinin ilk filmini izlemiş olanların memnuniyetinin iki katına 26

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Happy Thank You More Please Haziran ayının belki de içimizi en çok ısıtacak filmi filmekiminden aylar sonra vizyon buluyor. Filmekimi kapsamında geride bıraktığımız ekim ayı içerisinde gösteriminin biletlerinin bitmesiyle beraber yaşatılan hayal kırıklığı sekiz ay sonra vizyon bularak giderilmeye çalışıyor. Esasında açıkhava sinemalarına en çok özlem duyurabilecek filmlerden biri gibi görünen “Mutluyum, devam et” serin yaz gecelerine uyan akışkan kamera görüntüleriyle içimizi ısıtacak naiflikte bir film olmuş. Konusuna gelecek olursak; Metroda ailesini kaybeden bir çocuğu evine getiren Sam, çocukla zor da olsa samimi olmayı başarır. Yazarlıkta zorlanan Sam’in hayatında fazla arkadaşı da yoktur: Kimseye bağlanamayan Annie, Los Angeles’a taşınmaya karar veren Charlie ile Mary ve bir kabarede şarkı söyleyen Mississippi, tek yakınlarıdır... Bu şekilde baktığımızda hikayenin güzelliği bir kenara filmin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu How I Met Your Mother’da Ted Mosby rolüyle büyük bir hayran kitlesi edinen Josh Radnor. Film, titlemag.com

New Yorklu altı kişinin büyüme hikayesini aşk ve arkadaşlığı merkezine alarak anlatıyor. Filmi izledikten sonra içinizde değilseniz şayet anlamsızca bir aşkı olma hissiyatı uyandırabilir. 100 dakika süren filmin başrol oyuncuları arasında Josh Radnor, Malin Akerman, Tony Hale bulunuyor. Zengin oyuncu kadrosu ve başarılı soundtrackleri ile akıllarda kalacak bu orta halli memur romantik komedisini 17 Haziran’dan itibaren sinemalarda izleyebileceksiniz. Josh Randor’un sinemada rüştünü ispatlama girişiminde bulunduğu bu filminin sinemaseverler tarafından takdirle karşılanması bekleniyor. Film içerisinde Zoe Kazan gibi bir ismi görmenin mutluluğundan bahsetmeden geçmek istemiyorum. Biraz geç gelmiş bir yapım olmasına ve torrentlerde bulunurluğuna bakmadan sizin için değerli olan insanı kolunuza takarak gidin izleyin, bir yaz günü evde oturmaktan daha eğlenceli şeyler olacağının garantisini veriyoruz. • Fragmanı izlemek için tıklayın. title.

HAZİRAN 2011

27


Kung Fu Panda 2 Animasyon konusunda Dreamworks beni Pixar kadar mutlu kılamamıştır. Ancak Kung Fu Panda kesinlikle bu konuda fikrimin değişmesine vesile olan animasyonlardan biri. Çünkü Dreamworks daha çok hikayedeki o alaycı tavra önem verirken çizimlerindeki görünür sadelikle izleyenlere animasyonun estetik tavrını çok hafife alıyorlarmış izlenimi yaratmaktadır. Bu nedenle Pixar işin daha bir ciddiyetinde gibi gelmiştir bana çoğu zaman. Tutulan çoğu animasyonda olduğu gibi Dreamworks Kung Fu Panda’nın da suyunu çıkartmakta kararlı olacaktır ki 10 Haziran’dan itibaren seyirci ile ikinci film buluşuyor. Bu seferki hikayemize bakacak olursak; Po artık Ejder Savaşçı olarak rüyasını yaşıyor. Kung Fu ustaları ve arkadaşlarıyla, yani Kaplan, Turna, Mantis, Engerek ve Maymun’dan oluşan Öfkeli Beşli ile birlikte Barış Vadisi’ni koruyor. Ama Çin’i ele geçirmek ve Kung Fu’yu ortadan kaldırmak için gizli ve durdurulamaz bir silahı kullanmayı planlayan, korkunç bir kötü adamın ortaya çıkışı, Po’nun etkileyici yeni hayatını tehdit ediyor. Tüm Çin’i dolaşarak 28

HAZİRAN 2011

title.

bu tehditle yüzleşmek ve onu yenmek, Po’ya ve Öfkeli Beşli’ye düşüyor. Peki Po, Kung Fu’yu durdurabilecek bir silaha nasıl engel olacak? O, geçmişine bakmalı ve gizemli kökeninin altında yatan sırları ortaya çıkarmalı; ancak o zaman başarılı olmak için gereken gücü açığa çıkarabilir. Jennifer Yuh’un yönetmenliğini yaptığı filmin süresi çocukları koltuklarında tutmaya yetecek türden, yani 95 dakika. Seslendirenler arasında Hollywood’un büyük isimlerine rastlıyoruz bu kez. Gary Oldman, Angelina Jolie, Seth Rogen gibi isimlerin dublajını yaptığı Kung Fu Panda 2 okulların kapanmasına denk düşen hafta içerisinde hedeflenen karne hediyesi olacak gibi gözüküyor. Yeryüzünde çok az kalan bu hayvan türünü sadece animasyonlardan hatırlamamak ümidiyle... • Fragmanı izlemek için tıklayın.

titlemag.com


Super 8 Super 8 kameralar 2011 yılına geldiğimizde nostaljik havayı desteklemekten öteye gidemeseler de 17 Haziran’da vizyona girecek olan Super 8 bu nostaljik havayı gerilim dolu bir atmosfere çevirme vaadini veren oldukça iddialı bir J.J. Abrams filmi. Amerika’nın Ohio kasabasında Super 8 kameraları ile film çekmek isteyen bir grup arkadaşın tanıklık ettikleri bir tren kazasının ardından yaşadıkları kasabada gerçekleşen korku dolu olayları işleyen Super 8 yaz gününün hararetini alacak grilikte bir gerilim filmi. Kazadan kısa süre sonra kasabada sıra dışı kaybolmalar ve açıklanamayan olaylar olmaya başlar ve şerif yardımcısı gerçeği ortaya çıkarmaya çalışır – hiçbirinin hayal edemeyeceği kadar dehşet verici bir şey vardır. Başrollerini Elle Fanning, Amanda Michalka, Kyle Chandler gibi isimlerin paylaştığı filmin senaryosu da yine yönetmen J.J.Abrams tarafından yazılmış. Şu sıralar filmle alakalı sinema forumlarında dönen esas büyük soru işareti ise filmin fragmanında filme dair heyecan verici ipuçlarının olmayışı. titlemag.com

Yani filmin klasik gerilim filmlerinden öte içi boş ve sonunda izleyiciyi korkuya ve gerilime gark edemeyen türden boş bir yapım olup olmaması yönünde. Steven Spielberg’ün prodüktörlüğünü yaptığını afişe adının yönetmenle aynı tipografik hiyerarşi ile yazılıyor olması ise olayın ne kadar box office koktuğunu anlamamız için şimdiden yeterli bir ipucu. M.Night Shyamalan tarzından çokça izler barındırdığını düşündüğüm Super 8 bana kalırsa biraz kapitalizmin çarkına hizmet ederek Super 8’leri yeniden popülerleştirecek olan bir tür gerilim yüklü halkla ilişkiler çalışması. bu filmin ardından lomografik fotoğraf makinalarında olduğu gibi etrafta çokça yeniden üretilmiş Super 8 kameraları görmemiz olası. Bütün bunların yanında herkesi şok edecek türden güzel bir zayıf görüntü kalitesinin yaratmış olduğu gizem havası içerisinde içimizi ürpertecek türden bir yaz gerilimi ile karşılaşmamız da aynı olasılık dahilinde. • Fragmanı izlemek için tıklayın.

title.

HAZİRAN 2011

29


30

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Art By Chance Dünyanın en çok kişiye ulaşan kısa film festivali Art By Chance 2011 başlıyor. Bu yılki teması “Değişim” olan festival 13 Mayıs-13 Haziran tarihleri arasında yine tüm şehir sakinlerinin günlük hayatlarında karşılarına çıkarak, hayatın monotonluğunu üzerlerinden alacak. Günlük yolculuklarınız sırasında karşılaşacağınız ekranlara göz atmayı ihmal etmeyin! Kısa filmlerle yüz yüze gelebilirsiniz. Bu yıl 20’yi aşkın ülkede, 200’ü aşkın şehirde ve 20.000 civarı ekranda izleyiciyle buluşacak festivalin gösterileceği bazı ülkeler ise: Avusturya, Arjantin, Belçika, Brezilya, Kanada, Danimarka, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Litvanya, Malezya, Portekiz, Katar, Romanya, İspanya, Hollanda, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere, ABD… İzleyenlerin sinema bileti almadan katılabileceği tek festival olan Art By Chance’te, uluslararası jürinin seçtiği 23 film, havaalanı, alışveriş merkezi, metro ve tren istasyonu, üniversite kampüsü, spor salonu ve hastane gibi halka açık alanlarda gösterilmek için 13 Mayıs tarihini bekliyor. Jüriye gelecek olursak eğer; Walt Disney’in yapımcısı Don Hahn; Fransız Sinema kanalı ARTE Yönetim Kurulu Üyesi Michel Reilac; BIFA kurucu yöneticisi Johanna Von Fischer, film eleştirmeni Nick Roddick ve Türkiye’nin önemli müzik gruplarından Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin’in oluşturduğu jürinin seçtiği filmler ansızın karşınıza çıkmaya hazır. Kurmaca, belgesel, animasyon ve video art’ın her örneğine açık olan ART BY CHANCE, bir ay boyunca şehirde etrafına bakan, sanatı fark etmeye hazır izleyicilere, şehrin hızlı temposunda renkli bir mola vaat ediyor. titlemag.com

Art By Chance 2011 Seçkisi *A clockwork blossom, Yassmin Yaghmai, Italya brain eater, Shenja Berline, Belarus *Breathe In/Out, Nina Peter, Almanya *cast iron, Yağız Mehdiabbas, Türkiye *Change Is About.., Stefano Bagnoli, Italya *ClimateSocks, Niklas Ben el Mekki, Almanya *Cognite, Milos Obradovic, Italya *Currency and the Future, George Sikharulidze, Amerika *Democreative, Semih Uzunlar, Türkiye *Fade Up, Miro Mastropasqua, Almanya *Green Peas, Sergey Yazvinsky, Rusya *Growing, David Köhlmeier, Avusturya *Hope, Sebastien Ginestra, Fransa *Illusions, Nicola Gastaldi, Italya *Keep on Trying, Lee Daniels, Brezilya *Manhattan 4.33pm, Lizzie Oxby, Ingiltere *minor CHANGES, Frank Bertram, Almanya *Mousetrap (Change user), Eckhard Kruse, Almanya *OFFLIVE, Dennis Schnieber, Almanya *Primitive (love), Dimo Petrov Trifonov, Bulgaristan *Sleepyhead, Nenko Genov, Bulgaristan *Teeter-Totter-Tam, Constantine Konovalov, Rusya *The Duel, Aaron Rositzka, Almanya Bu filmleri festival süresince ekranlarda yakalayıp fotoğrafları festival sitesine yükleyen herkes dünyanın en büyük online sinema portalı www.mubi.com ‘dan iki haftalık üyelik kazanarak iki hafta boyunca istediği filmi izleme şansı elde ediyor. Ayrıntılı bilgi için festivalin web sitesi turkey.artbychance.org •

title.

HAZİRAN 2011

31


Ayın Filmleri

BOX OFFICE 1) Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde 623.653 izleyici 428 salon / 2. hafta 2) Hızlı ve Öfkeli 5: Rio Soygunu 593.086 izleyici 171 salon / 5. hafta 3) Ödünç Sevgili 16.167 izleyici 65 salon / 1. hafta 4) Hop 92.744 izleyici 101 salon / 3. hafta 5) Türkan 46.430 izleyici 164 salon / 2. hafta 6) Kutsal Savaşçı 77.223 izleyici 82 salon / 3. hafta 7) Kıyamet Gecesi 63.387 izleyici 58 salon / 4. hafta 8) Gönül Avcısı 4.623 izleyici 35 salon / 1. hafta 9) Devlerin Günahı 4.082 izleyici 50 salon / 1. hafta 10) Çığlık 4 173.179 izleyici 60 salon / 7. hafta 32

HAZİRAN 2011

title.

Rome in Rome

Happy Few

Filmekimi filmlerinin Haziran ayı içerisinde ardı ardına vizyona giriyor olması gerçekten ilginç. Yılın en kısa gecesinde, Roma’da bir otel odasında iki kadın, ruhlarına işleyecek bir deneyim yaşayacak. Bu gecenin sonunda, sabaha karşı, bu iki kadın ayrılacak ve ülkelerine dönecekler. Baş başa geçirdikleri 12 saat boyunca hayatlarını birbirlerine anlatacak bu iki kadın, kayıp zamanın sürprizleriyle, dört duvar arasında kalacak ve yeniden özgürlüklerine kavuşacaklar. Yönetmenliğini Julio Medem’in üstlendiği filmde başrollerde Elena Anaya, Natasha Yarovenko, Enrico Lo Verso yer alıyor. 109 dakika süresiyle ve ilginç senaryosuyla bu ayın en iddialı alternatiflerinden.

Ödüllü Soğuk Duş’un yönetmeni Antony Cordier’in Venedik Film Festivali yarışma bölümünde seyirci karşısına çıkan filmi Mutlu Azınlık, açıklık ve eğlence arzusuyla başlayan ve yakıcı duyguların hâkimiyetine giren devrimci bir medeni hal denemesinin öyküsünü beyaz perdeye taşıyor. Bir takı mağazasında çalışan Rachel, Vincent’la tanışır ve onun açıksözlülüğünden çok etkilenir. Rachel ve Vincent, eşlerini, Frank ve Teri’yi de yanlarına alarak bir akşam yemeği ayarlarlar. Birbirleriyle kaynaşan çiftler, kuraları belirlenmemiş bir eş değiştirme programı uygularlar. Ne var ki kıskançlık ve acımasızlık gibi duygular, yeni tabloda da kendilerine bir yer bulacaktır. 103 dakika süren bu filmi kaçırmayın.

title. puanı 6.8

title. puanı 7.3

Fragman

Fragman

titlemag.com


Made in Dagenham

Mars Needs Moms

The Beaver

2010 yapımı bir ingiliz filmi ile karşı karşıyayız bu kez. Sosyal adaleti ele alan neşeli ve dokunaklı İngiliz komedisi Kadının Fendi gerçek hayattan esinlenip feminist bir ittifakı anlatırken izleyicileri kahkaha tufanına sürüklüyor. 1968 yılında, İngiltere’deki bir Ford fabrikasında geçen filmde cesur bir grup kadın güç birliği yapıp adalet için ayaklanıyor. Mücadelenin gayesi, cinsel ayrımcılığın önünü keserek erkeklerle eşit kazanç ve haklar elde etmek. Hayatları mutfakla fabrika arasında geçen, işçi sınıfına mensup kadınlar patronlarına, kocalarına ve devlete karşı duruyor ve sonunda amaçlarına ulaşıyorlar. Calendar Girls / Takvim Kızları’nın yönetmeni Nigel Cole’un bu yeni filmi akla, ruha ve kalbe hitap eden tam bir seyirlik.

Disney bu yaz Kung Fu Panda 2 çıktığını haber almış olacak ki alelacele bir animasyonla gündeme oturdu. Esasında yapımı geçtiğimiz Haziran ayı içerisinde kulaktan kulağa dolaşan Mars Needs Moms konusu ve 3D teknolojisinin doğru kullanıldığı animasyon şirketi olması bakımından oldukça umut verici. Kendi genç çocukları için “anneliği” çalmayı plânlayan Marslılar tarafından annesi kaçırılınca, 9 yaşındaki Milo, annesine ne kadar ihtiyacı olduğunu anlar. Milo, gizlice uzay gemilerine binilen, uzaylı ulusu ve liderleriyle mücadeleye tutuşulan bir maceraya atılır. Teknoloji delisi, yeraltında yaşayan dünyalı Gribble’ın ve isyancı Marslı kız Ki’nin yardımıyla, Milo annesine ulaşmanın bir yolunu bulacaktır. 88 dakika süren bu macera, animasyon susuzluğunda bir vaha

Afişine bakacak olursanız acıların çocuğu Mel Gibson’un haline üzülebilirsiniz ki haklısınız da. The Beaver, ailesini yeniden keşfe çıkan ve hayatına baştan başlayan bir adamın duygu yüklü hikâyesini anlatıyor. Kendi şeytanlarıyla boğuşmakta olan Walter Black, bir zamanlar başarılı bir oyuncak üretimcisi ve iyi bir aile babası olan, şimdilerdeyse depresyonla boğuşan bir adam. Her yolu denese de eski haline dönemeyen Walter’ın hayatı bir el kuklası kunduzun hayatına girmesiyle değişir. 91 dakikalık süresi ile Jodie Foster’ın yönetmenlik deneyimine tanıklık edeceğiniz film 17 Haziran tarihinden itibaren sizleri bekliyor olacak.

title. puanı 5.4

title. puanı 7.1

title. puanı 6.8

Fragman

Fragman

Fragman

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

33


MODA CANSU ONOMAY, YAĞMUR ÇENBERLİ


Bebek Şenliği Başladı! Kıyı şeridimizin en güzel etkinliklerinden biri olan Bebek Şenliği 3/4/5 Haziran tarihleri boyunca devam edecek. Bu yıl 6.sı düzenlenen etkinlikte hem kulaklarınızın pası silenecek hem de dilediğinizce alışveriş yapacaksınız. 3 Haziran Cuma 14:00 Stantların açılışı 18:30 ”Carnaval Turco” Açılış Bandosu @ Bebek 19:00 Açılış 20:00 Konser “Elif Çağlar” 23:00 Stantların kapanışı 4 Haziran Cumartesi 11:00 Stantların açılışı 17:00 Performans “Carnaval Turco” 18:30 Nostalji DJ Set “Vahram Gesar & Kerim Soysal” 19:30 Konser “Melis Danişmend” 21:30 Konser “Can Bonomo” 23:00 Stantların kapanışı 5 Haziran Pazar 11:00 Stantların açılışı 18:00 Konser “Social Inclusion Band” 20:00 Konser “Rebel Moves” 23:00 Stantların kapanışı • YÇ

Neon Neon Neon Neon renk çılgınlığı bu sezon her yere bulaşmış durumda. Artık mat ve pastel tonlarının adını kimse anmazken cart kırmızı, fosforlu sarı, fuşya gibi renkler başımızı döndürüyor. Bu çılgınlık sadece kıyafetleri değil, kozmetik alanını da vurdu. Tırnaklarda siyah ve koyu bordo gibi klasik renklerin yerini canlı turuncular, göz alıcı maviler ve morlar aldı. Neon renkli ojeler için lüks markaların 50-60 TL’lık ürünlerini almanıza da gerek yok, Flormar’da 1.50-2.00 TL arası gayet uygun fiyata istediğiniz renkleri bulabilirsiniz. • YÇ

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

35


Baştan Ayağa Beyaz Yaz aylarının top renkleri diye bir sıralama yapsak beyaz, listeye birinci sıradan giriş yapar. Gün yüzü görmek için bütün yıl yaz mevsimini bekleyen beyaz bu sezonda ağırlığını ortaya koyuyor, yalnız bir farkla. Bu sefer beyazın şartı baştan ayağa giyilmek. Özellikle erkeklerde ön plana çıktı beyaz akımı. Beyaz kemerler, beyaz pantolonlar, beyaz gömlekler, beyaz ayakkabılar hepsi aynı anda kullanılmayı bekliyor. • YÇ

Espadriller, Dolgu Topuklar, Tasarımlar ve Mucitler Birkaç sezondur sessiz ve derinden gelen espadriller ve dolgu topuk ayakkabılar bu sefer patlamasını yaptı. 1980’li yıllara da damgasını vuran espadriller uzun bir süre unutulmuşlardı. Topuklu ayakkabı giymek isteyenler ama gün içinde de konforundan ödün vermek istemeyenler için üretilmiş espadriller ve dolgu topuklar. Her stile kombinlenebilen bu ayakkabılar bir süre daha gündemdeki yerini koruyacak gibi görünüyor. • YÇ

36

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


DVF’in Diane’i Diane Von Furstenberg bugünlerde yeni parfümünü çıkarmaya hazırlanıyor. Henüz piyasaya sunulmayan parfüm adını tasarımcısından alıyor: Diane. Tasarımlarında da kadınlığı esas alan Furstenberg, parfümünün yapım aşamasında da tavrından ödün vermemiş. Diane’de menekşe ve frangipani ağacının çiçeklerinin kokusunu duyacaksınız. Moda dünyasındaki imzası “wrap dress”leri olan Diane Von Furstenberg’ün parfüm dünyasındaki imzası da Diane mi olacak? • YÇ

Loafer Tutkusu Kadınlarda büyük anne modası tam gaz sürerken erkekler de bu modadan nasibini aldı. Büyük anne kadar 2-3 nesil öncesine gitmelerine gerek kalmasa da babalarının ayakkabılarından erkekler bu yaz yararlanabilecek. Bahsi geçen ayakkabı loafer. Loafer modası erkek ayakkabılarında aldı başını gidiyor bile. Hem rahatlığı hem de şıklığı içinde barındıran bir ayakkabı. Superga ve Tod’s gibi markalar çoktan kendi loaferlarını vitrinlere sundu bile. Sportif ve klasik görünümü bir arada arayan erkekler için bir çift loafer biçilmiş kaftan. • YÇ

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

37


John Lennon Geri Döndü! Müziğin efsanevi ismi John Lennon’ı gözlerimizin önüne getirdik. John Lennon deyince zihnimizde canlanan resmin ona has en önemli parçası, küçük ve yuvarlak güneş gözlükleri. Lennon ile o kadar bütünleşmiş ki bu gözlüklere Lennon tarzı gözlükler deniyor. Lennon tarzı gözlüklerin ülkemizdeki en önemli temsilci de Zerrin Özer, hatta daha da ileriye gidip bu güneş gözlüklerini Özer tarzı olarak adlandırabiliriz. Yalnız dikkat! Her yüze gitmeyen bu modelin seçimi çok dikkatli yapılmalı. • YÇ

Sen Sus Rujun Konuşsun Çarpıcı renkler fırtınası dudakları da vurdu. Ülkemiz kadınlarının adetlerinden olan çarpıcı göz makyajı ve çarpıcı olmayan ruj seçimi bütün dünyada çoktan tarihe karışmışken bizde de böyle olmalı. Bizler genellikle capcanlı bir kırmızı ruju veya kopkoyu bir pembeyi dudaklarımıza sürmekten çekiniriz ama devir değişti. Yüzde çiğ durmaması için yapılması gereken çok basit kendi ten renginize uygun tonları yakalamak. Sarışınsanız veya açık kumralsanız açık ama canlı tonlar, esmer veya koyu kumralsanız nispeten daha koyu tonlar sizin rujunuz olacaktır. • YÇ

38

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com




Yazın En Güzel Atraksiyonu: Festivaller +24 yasasıyla festivalden festivale koşup çadırı hangi tarafa atacağımıza dair hayallerimiz suya düşmüşken Danıştay’dan gelen müjdeli haberle herkes neşesini buldu. Zira yaz mevsiminin dörtte üçünü İstanbul’da geçirecek olanlar için artık dünya daha farklı bir yer. Bu müjdeli haberle, imrenerek belki de kıskançlıkla iç geçirdiğimiz festival programları için, planlar yapmaya başlandı bile. Şimdinin gündemi “Abi bu ne ya?? Kazık kadar olduk festivale mi giremeyeceğiz?! Hem 24 yaş üstü kaç kişi olacak?, hedef kitleye aykırı..” gibi sitem dolu sözler değil, “Ahmetcanlar ona değil de bir sonraki festivale gelecekmiş, ben ikisine de gideceğim parayı denkleştirirsem” gibi cümleler meşgul ediyor. Bütün bunların modayla ne ilgisi var derseniz, her festival mutlaka yaşanan “Bu etekle de yere oturamıyorum ki” ya da “Sanırım başıma güneş geçti” gibi durumların yaşanmasına mahal vermemek adına naçizane birkaç önerimiz olacak. Öncelikle festival günlerine en uygun parça şort. Hem oturma kalkma derdi yok, hem de kot pantolon gibi yaz sıcağında bunaltıcı değil. Yok ben illa etek veya elbise giyeceğim diyorsanız onda da vücudu saran hareketi kısıtlayan modeller yerine pilili veya çan etek gibi modeller daha rahat olacaktır.

tı yok. Bu kısımda seçenek bol. İster t-shirt, ister atlet, ister gömlek veya uygun herhangi bir bluzle kombin yapılabilir. Her şeyden önemlisi ayakkabı. Ayakkabı seçimi yanlış olduğu zaman isterseniz pijamanızla gelin o festivalden geriye kalan acı bir tat olacaktır. O yüzden vurma tehlikesi olan gıcır gıcır yeni ayakkabılarınızı başka bahara saklayın veya ayağınızı her giydiğinizde vurmayı alışkanlık haline getirmiş ama giymeyi çok istediğiniz diğer bir ayakkabınızı da. Babetler, Converse’ler, Tiger’lar, sandaletler, Toms’lar, Superga’lar ve benzerleri bu zamanlar için yaratılmış. Onları giyin. Topukluları aklınızdan bile geçirmeyin, onlar festival ruhuna aykırı en başta. Ve son olarak festivale giderken yanınızda olmazsa olmazlarınız, güneş gözlüğü ve şapka. Sezonun gözdeleri; devasa boyuttakiler, Lennon tarzı olanlar veya her üç kişiden birinin sahip olduğu Ray-Ban Wayfarer’lar. Şapkada ise hasır ve geniş şapkalar trend. Hasır şapkanızın çevresine doladığınız eşarpla şık bir görünüm de elde edebilirsiniz. Festival programları için müzik bölümümüze göz atabilirsiniz. Festival eğlenceniz bol olsun! • YÇ

Üstüne ne giyeceğim konusunda ise pek sıkıntitlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

41


Parfüm Deyip Geçme Hafıza görsel hafıza, işitsel hafıza gibi çok çeşitli kısımlara ayrılıyor. Ancak öyle bir çeşit hafıza var ki hepsinden daha güçlü; koku hafızası. Koku hafızası ilk kez duyulan bir kokuyu bile arşivlere geçiyor ve uzun süre boyunca koyduğu rafta saklıyor. Sadece bu yeteneği koku hafızasının, anılarımızın da canlanmasına yol açabiliyor. Yanımızdan geçen birinin parfümünün kokusu bize eski sevgilimizi hatırlamamıza veya herhangi bir yemek kokusu çocukluk anılarımızın canlanmasına neden olabiliyor. Çoğu zaman da bir kokuyu bir insanla özdeşleştirdiğimiz oluyor. Koku insan üzerinde bu kadar büyük bir etkiye sahipken seçtiğimiz parfümlerin de bizi yansıtması ve tenimizle uyum sağlaması da bir o kadar önem taşıyor. Parfüm tenimize uydu işlemi tamamladık ama bir detay daha var, mevsime uygunluk. Daha yeni yeni karşılamaya başladığımız yaz mevsiminde baharatlı ve ağır kokular yerine meyve ve çiçek kokuları içeren parfümler kullanmak daha yerinde bir hareket. Bu mevsimin parfümü taze, serin ve ferahlatıcı olmalıdır. İşte yaz aylarında kullanılması en makbul kadın ve erkek parfümleri: 42

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


DKNY - Be Delicious: Elma kokusunu buram buram duyduğunuz bu parfümde amerikan salatası, salatalık, greyfurt, gül, sandal ağacı ve beyaz amber notaları bulunmakta. Fiyatı 185 TL

Ralph Lauren - Ralph: Meyvenin ve çiçeğin buluştuğu hafif bir koku. İçinde bulunan notalar; yeşil elma yaprakları, tatlı mandalina ve pembe manolya. Fiyatı 112 TL titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

43


Dolce Gabbana - Light Blue: Yasemin, bambu ve beyaz gülle buluşan Sicilya turunçgili ve Granny elması ferahlık veren kokusuyla sezonun vazgeçilmez parfümüne imza atıyor. Fiyatı 129 TL

Davidoff Cool Water: En popüler parfümlerden biri olan Cool Water; ananas, kavun, gül, yasemin, müge, sandal ağacı ve ahududu notalarından oluşuyor. Fiyatı 121 TL 44

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Burberry Summer: Ferah ve aynı zamanda kalıcı olan Burberry Summer’da mandalina, frenk üzümü, frezya, yasemin, gül, siklamen, amber ve sandal ağacı notları bulunmakta. Fiyatı 155 TL

Davidoff - Champion: Taze ve enerji dolu bir parfüm Dadvidoff Champion. İçinde bergamut, limon, galbanum özü, aromatik ada çayı, meşe yosunu ve sedir ağacı notalarını taşıyor. Fiyatı 133 TL titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

45


Calvin Klein - CK Be: Unisex bir parfüm olan CK Be, siyah şişesiyle asaleti temsil ediyor. Notaları ise; mandalina, nane, bergamut, lavanta, manolya, şeftali, sandal ağacı, tonka fasulyesi ve opoponaksın. Fiyatı 125 TL

Giorgio Armani - Acqua Di Gio: Cennetin Esansı lakaplı bu parfümde deniz, meyveler ve bitkiler buluşmuş. Yasemin, lavanta, bergamut, neroli, biberiye, latin çiçeği, Akdeniz ladini, Fas sediri, paçuli ve sandal ağacı notaları parfümde barınıyor. Fiyatı 135 TL 46

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


The Body Shop - White Musk: Çevre dostu The Body Shop’un erkek parfümü hem gündüz hem gece kullanımı için uygun. İçinde hasır ve sandal ağacının erkeksi notalarını taşıyor. Fiyatı 50 TL

Hugo Boss Hugo: Modern ve klasiği buluşturuyor Hugo. Gün boyu kalıcılığını koruyan parfümde yeşil elma, greyfurt, kekik, nane, bergamut, fesleğen, yasemin, adaçayı, karanfil, lavanta, sarıçam, meşe yosunu, misk, sandal ve sedir ağacı notaları bulunuyor. Fiyatı 110 TL • YÇ titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

47


Emanuel Ungaro “Benim fazla bir şey anlatmama gerek yok çünkü yarattığım elbiseler zaten benim adıma konuşuyor.” Babasının faşizm ayaklanmalarından kaçmasıyla başladı her şey Emanuel Ungaro için. Terzi olan babasının Güney Fransa’da açtığı terzi dükkanında 5 yaşından itibaren dikiş makinelerinin arasında büyüdü. 22 yaşında tek başına Paris’e yerleşti ve efsanevi tasarımcı Cristobal Balenciaga için tasarım yapmaya başladı. 1960’ların ünlü Fransız tasarımcısı André Courrèges ile birlikte çalıştı.Kısa sürede tasarımlarıyla çok büyük beğeni toplayan Ungaro, 6 yıl boyunca çalışıp büyük deneyimler edindiği Balenciaga moda evinin de desteğiyle 1965’te Paris’te kendi moda evini açtı. “Parallèle” adlı pret-à-porter koleksiyonuyla bütün dünyanın dikkatini çektikten sonra, uluslararası alanda da kısa sürede ünlü olan Ungaro, eşsiz tasarımlarıyla dünyanın dört bir yanından moda tutkunlarına Paris’e gelmek için çok geçerli bir sebep sundu. 1990’larda moda evinin büyük bir değisim geçirmesiyle, birçok tasarımcıyla işbirliği yapılma48

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com



ya başlandı. Önce Salvatore Ferragamo, daha sonra da Bvlgari ile Emanuel Ungaro parfümleri piyasaya sürüldü. 2005’te Ungaro’nun emekli olmasının ardından moda evi, Amerikalı bir işadamına satıldı. Şu anda, Avrupa başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde Ungaro’nun tasarımları yer almakta.

50

HAZİRAN 2011

title.

Birçok ünlü tasarımcının moda evinin baş tasarımcısı olmak için çabaladığı yarışta, 2007 yılında Kolombiyalı tasarımcı Esteban Cortázar, Ungaro Moda Evi’nin baş tasarımcısı oldu. Daha sonra Lindsay Lohan ile çalışmayı reddedince işine son verildi. Farklı birçok tasarımcının ardından, baş döndürücü bir stili olan Ungaro Moda Evi’ni canlandıracağına ve çok daha yükseklere çıkara-

titlemag.com


cağına inanılan Giles Deacon, markanın kreatif direktörlüğüne getirilmiştir. Peki, nedir onu bu kadar özel yapan? Ungaro denince akla cıvıl cıvıl renkler gelmelidir. Renkleri kullanmada bir ustadır. Yaşamında önemli bir yer kaplayan Güney Fransa’nın so-

titlemag.com

kaklarındaki canlılık, güneşin ışıltıları ve renklilik Ungaro’nun temel esin kaynaklarıdır. Tutkular da onun için çok önemlidir. Tutkularını, tasarımlarının detaylarında gizler. Baskı ve desenler, Ungaro kadınının baş döndürücü ve capcanlı siluetinde karşımıza çıkan en dikkat çekici unsurlardır. • CO

title.

HAZİRAN 2011

51


MÜZİK EMRE SAĞLAM, UFUK DOĞAN


Haziran Festivallerle Geldi! TO THE CITY “bant” dergisinin Converse ana sponsorluğunda Kadıköy’ün çiçeği burnunda konser mekanı arkaoda’da 3-4-5 Haziran’da düzenleyeceği TO THE CITY bu yılın sessiz ama derinden gelen festivali. Festival yerli ve yabancı çok sayıda grubu ağırlarken aynı zamanda DJ setler ve bant pazarı gibi yurdum hipsterının kaynaşmasına yardımcı olacak etkinlikleri de bir arada sunmaya hazırlanıyor. Festivalde yer alacak grupların bazılarından kısaca bahsetmek gerekirse; Büyük Ev Ablukada: İstanbul müzik sahnesinin, ünü bir şehir efsanesi misali büyük bir hızla yayılıveren yeni ismi… Gündelik hayatta gözden kaçan ufak detayların bile kendine yer edindiği şarkı sözleri ile güçlü gitar tınılarını ustaca harmanlayan Büyük Ev Ablukada’yı bu kadar özgün kılanın ne olduğunu tarif etmek güç. titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

53


Ha Za Vu Zu: Kendi içinde iletişimini seslerle kurabilen kolektif. Ha Za Vu Zu hakkında ‘şuna benziyor’ diyebilmek neredeyse imkansız. Çünkü girdiği mekana, içinde olduğu zamana ve kimlerle birlikte olduğuna göre değişen performanslar sergiliyorlar. Yine de yaptıkları işin herhangi bir sınırının olmadığını belirtmekte fayda var. Julianna Barwick: Şu gezegende sesinin ulaştığı her bir noktayı gerçeküstü kılan bir kadının gücüne kim kayıtsız kalabilir ki? Panda Bear’ın deneyselliği ile efsanevî Cocteau Twins vokali Elisabeth Fraser’ın eşsiz sesi bir araya gelse ne olurdu? Bu sorunun zihninizde oluşturacağı çağrışımlara ve müziğe kulak verin. Duyduklarınız, Julianna Barwick’in müziğini tanımlayabilmeniz için şimdilik başlangıç olsun. Prince Rama: Kim bilir belki bir konserden ziyade bir ayin olur. Prince Rama her dinleyişte Ash Ra Tempel gibi 70’lerin kozmik seslerle kafayı bozmuş gruplarını anımsatıyor. Belki biraz daha kısaltılmış şarkılar ve daha çok vokaller içeriyor olmasıyla onlardan ayrılıyor olabilir. Prince Rama of Ayodhya olarak da bilinen üçlü, Brooklyn’den. Moon Duo: San Francisco İşte size müzikli zaman makinesi: haydi 70’lere gidiyoruz! Moon Duo’nun neye benzediği aslında çok açık. Silver Apples, Cluster, Suicide, Moolah gibi psikedelik krautrock grupları Moon Duo’ya ilham kaynağı olmuş. İkili de aynı kanaldan devam ediyor. Nereden geliyor? Gitarist Ripley Johnson zaten Wooden Shjips’le bizi çok önceden etkiliyordu. Kim Ki O: Kaynak gözlüklerinizi takın ve sahneden yükselen kör edici ışığa doğru yürüyün. Dinleyen herkesi kendinden çıkartıp başka kapıları çaldırmaya teşvik eden müzikleriyle kim ki o’nun birkaç gruba benzetilip, kulağa gelen seslere eş seçilmesi büyük haksızlık. Yine de synthleri, basları ayrı ayrı kurcalayan, M83’den çıkıp Pet Shop Boys’a, New Order’a kadar gidebilir. Bilet fiyatlarının gün başına 20 TL gibi uygun bir rakamla fiyatlandırılmış olan festival, Haziran ayı için güzel ve bir o kadar da kafa göz dağıtabildirecek türden bir başlangıç olmuş.

54

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


SONISPHERE FESTIVAL 19 Haziran gecesi Küçükçiftlik Park, Heavy Metal tutkunları için toplu ibadethane niteliği taşıyor olacak. Birbirinden ağır topları bünyesinde barındıracak olan Sonisphere Festival, ikinci yılında bu kez tek günlük bir müzik şöleni ile İstanbul’lu müzikseverlerin karşısına çıkıyor olacak. Festivalde yer alacak olan gruplardan kısaca bahsetmek gerekirse; Iron Maiden: 70’lerin ortasında, basçı Steve Harris tarafından kurulan Iron Maiden, üçüncü albümleri ‘The Number Of The Beast’i 1982 yılında yayımladıklarında, zaten tüm dünyada heavy metal müziğin en parlak umudu olarak anılmaya başlamıştı. Takip eden 10 yıl boyunca Maiden, durmaksızın kayıtlar yapmaya ve turnelere gitmeye devam ederek, yalnızca 80’lerde 7 yeni stüdyo albümü ve 7 Dünya Turnesi gerçekleştirdi. Dünyadaki en sağlam dünya turnesi yapan grup ünvanını iyice pekiştiren ve grubun maskotu haline gelen Eddie’nin her albüm kapağı ve tshirtü sayesinde Iron Maiden, kendilerine özgü bir dünya yaratmayı başardı. Grup, tüm kültürlerden, mezheplerden ve sosyal sınıflardan gelen fanları içten bir sevgi ve olağanüstü canlı sahne şovları ile kabul etti. Dönüm noktaları sayılan 1984 ve 1985 ‘te gerçekleştirdikleriMaraton World Slavery Turnesi, 1985 ve 2001 yılında headliner olarak çıktıkları Rock in Rio; ve 1988 yılında çıktıkları Castle Donington’s Monsters of Rock Festivali (ki hala dünyadaki en büyük festival olma ünvanını, 107.000 kişi ile elinde tutmaktadır) ile Maiden, standartları tamamen değiştirerek, kendilerini hem müzikal olarak hem de görsel olarak geliştirmeyi başardılar. Slipknot: Nu metal’in öncüleri, Grammy ödüllü Slipknot, 1995 yılında kurulmuş bir bar grubu iken, yıllar geçtikçe çok başarılı bir grup oldular. Bilinmeyen ve alkışlanmayan bu grup, Corey Taylor’un tertemiz vokalleri ve saldırganlıklarını belirten derinlemesine şarkı sözleri ile, öfkeli nü metal müzik yapmaktaydı. Perküsyonist Shawn Crahan’ın düşüncesiyle Slipknot yalnızca bir müzik grubunu değil, bir kültürü temsil ediyordu. Sonisphere Türkiye, basçıları Paul Gray’in zamansız ölümünün ardından ilk defa sahne alacakları 5 festivalden biri olacak; ve çok güçlü

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

55


duygular ile sınırsız enerji patlaması yaşayacağınız bir Slipknot konseri olacak. Slipknot’un bu konseri aklınızı uçuracak ve kafanızı sallamaktan boynunuz tutulacak! Alice Cooper: Heavy Metal müziğe yön veren ve şekillenmesine yardımcı olan Alice Cooper için hala, ‘korkunç betimlemeleri rock’n roll tarihine getiren ve bu müzik türünü ilginç gösterileri ve kostümleriyle tamamen değiştiren müzisyen’ tanımlaması yapılmakta. Kendisi, teatral rock’ın efsanevi babası! “Schools Out”, “Poison” ve “Hey Stoopid” gibi hitlerle bilinen Alice Cooper’ın tiyatral sahne şovları ile nefesiniz kesilecek! Süslü kıyafetler görmeye ve müthiş sahne şovları izlemeye hazır olun! In Flames: İsveçli Melodik Death Metal grubu olarak bilinen In Flames, hala tartışmalı olan ‘kendi müzik türünü yarattığı’ görüşünü sürdürürken, hayranları bu fikre tam destek veriyor. Jesper Strömblad’ın kurduğu grupta, Johan Larsson ve Glenn Ljungström yer alıyor. “The Colony” isimli albümlerinin yayımlanmasının ardından ününe ün katan grup, Amerika, Avrupa ve Japonya’da çıktıkları sahnelerde konser alanlarını tamamen doldurdular. Birkaç yıl süren başarılı turnelerden sonra stüdyoda kayıta giren grup, “The Clayman” isimli albümlerinin ardından listelerde bir numaraya yerleşti ve satış rekorları kırdı. Bilet Fiyatları sizlere biraz yüksek gelebilir ancak bu müzik ziyafetini baz aldığınızda buna değecektir. Normal: 148,50 TL Sahne Önü: 295,00 TL VIP Teras: 520,00 TL. • ES

56

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com



Cat’s Eyes - Cat’s Eyes Yeni çıkan grupların albüm isimleri konusunda bu denli kolaycı olmasını çok sevmesem de Cat’s Eyes ismi kulağa hoş gelmiyor değil. Manga severlerin kalbinde ayrı bir yere saip olacağa benzeyen grubun ilk albümü daha şimdiden NME dergisinin 2011 yılının ilk 50 albümü arasına daha şimdiden ismini yazdıran gruplardan biri. Albüm genel olarak düşük tempoda ilerleyen klasik İngiliz İndie gruplarından biri olmasına karşın kuvvetli vokalleri ile durumu toparlayan bir ritim tutturmayı başarmış. Grubun ve albümün adı olan Cat’s Eyes hazır lisansı almışken bir de şarkıya isim verelim şeklindeki arap-yağ ilişkisini kurmuş olacak ki albümün ilk şarkısının da ismi Cat’s Eyes. Ancak sonrasında gelen ve ağlayan synthler ve buhulu vokalleri ile The Best Person I Know, ile sizleri hüzünlere gark edecek türden bir eser. İlk üç şarkıdaki ağır seyrini koruyan şarkıların ardından Face In The Crows ile bir anda manasız dans rutinlerine kendinizi kaptırmanız mümkün. Çok ışık vaadetmese de Cat’s Eyes iyi başlangıç yapan ikililerden biri olmuş. • ES

58

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Metronomy - The English Riviera Metronomy fazla mükemmelliyetçi bir albümle karşımızda bu kez. The English Riviera adını verdikleri albümleriyle karşımıza çıkan grup ne tam indie bir dans, ne de tam latin bir funky diyemeyeceğimiz ve bu ikilem içerisinde tırnaklarımızı yiyebileceğimiz türden bir albümle karşımıza çıkıyor. The English Riviera çoğu İngiliz dergisi tarafından yılın ilk on albümü arasına şimdiden adını yazdırdı. Serin bir yaz akşamüstü albümü diyebileceğim Metronomy, İngiliz sahillerine biraz burnu yukarıda dalış yapıyor. Albüme baktığımızda genellikle ağır tınıların yer aldığı albümde dikkat çeken çalışmalardan bazılarını sıralamak gerekirse; soft rock ritimleri ile omuz dansı yapabileceğiniz Trouble, latin danslarıyla seslendirebileceğiniz Everything Goes My Way, Nu-rave ritimleriyle mojitonuzu yere fırlatmak isteyeceğiniz Look ve Loving Arm albümün favori parçalarından. İngiliz rivierası bu yaz sizleri ritimleriyle dalgalandıracağa benziyor. • ES

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

59


Lady Gaga - Born This Way Born This Way single’ını duyurmamızdan tam iki ay sonra Lady Gaga popüler müziğin zirvesindeki yerini korumak konusundaki iddiasını sağlamlaştıran bir albümle karşımızda. Elektonik soundların çokça yer aldığı albümde bulunan 14 şarkılık versiyonun yanında ekstra 3 şakrının da bulunduğu Deluxe versiyonu da satışta. Albümün favori şarkıları ise; Scheiße, Americano, Government Hooker ve You and I. Single olarak yayınladığı üç şarkısı Born This Way, Judas ve Hair ise şimdiden hit olmanın ötesinde yüzyılın en çok satan single’ları arasındaki zirveyi kimselere bırakmıyor. İddialı klipleri, değişik sahne kostümleri ve eşcinsellerin Seda Sayan’ı olmaktan fazlasını vaadeden bir albüm olmasının yanı sıra müzikal kariyeri adına önemli bir basamak olan Born This Way, geride bıraktığımız Mayıs ayı içerisinde son hafta çıkmasına karşın en çok satan albüm olmayı da başarmış bulunuyor. Monster’ların gözü aydın. • ES

60

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Planningtorock - W Janine Rostron’un tek kişilik ve oldukça başarılı projesi Planningtorock. Kendi videolarında da parmağı bulunan bu multi enstrümentalist hanım bu ayın en gizemli ve bağımlılık yapıcı albümüne imza atmış bulunmakta. Tası tarağı toplayıp Amerika’dan Berlin’e yerleşen Rostron burada tekrar doğduğundan bahsediyor, aslında W’nun geneline bakılınca da Berlin sokaklarından izler görmemek mümkün değil. Planningtorock’ın yaptığı müzik kesin bir kategoriye girmese de deneysel / karanlık synth pop olarak tanımlamak küçük bir fikir verebilir. W, size küçükken geceleri yatağın altından çıkarak sizi korkutacağını düşündüğünüz canavara gel yanıma yat dedirtecek bir atmosfere sahip olmakla beraber, birbiri ardına gelen singlelara çekilen videolar da Planningtorock’a olan hayranlığı perçinleyecek derecede etkileyici. Vokallerinin üstünde çokça oynayıp oldukça tuhaf bir forma sokarak kullanan Rostron, W ile ayın en iyisi oluyor. Albümdeki The One, The Breaks ve I’m Yr Man gibi şarkılara dikkat etmekte fayda var. Çocukların ulaşamayacağı yerlerde dinleyiniz. • UD

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

61


Junior Boys - It’s All True Kanada’lı elektro pop ikilisi So This Is Goodbye albümlerinden beri kendi açımdan konuşmam gerekirse dişe dokunur bir kayıt çıkaramamanın acısını 13 Haziran’da piyasaya sürülecek olan It’s All True’yla çıkarma niyetinde. Yeni albümün dans pistine çağıran funky altyapıları libidonuzu ateşleyecek şarkılarla desteklenerek ortaya oldukça kıvrak bir iş sunuyor. Albümün altıncı şarkısı olaran konuşlanan Second Chance saçınızı sağdan sola savururken eski sevgilinize sırtınızı dönerek nispet yapmanız için bir fon müziği olarak biçilmiş kaftan olabilir. Kick The Can’deki minimal techno etkileşimleriyle beraber eski Junior Boys müzikalitesine sadık kalması güzel bir harman oluşturmuş. Son şarkı Banana Ripple’da da hala dans etme isteğiniz artmadıysa, sizin için sakinleştiricilerin dozunu azaltma zamanı gelmiş olabilir. Kaydın genel olarak akılda yer eden şarkılardan oluşmaması belki bir dezavantaj sayılabilir ama kalkıp iki omuz sallamanız için bu bir bahane değil elbette. Albümü dinlerken yanınızda terinizi silecek bir bez bulundurmanızı hararetle tavsiye ediyorum, danslı günler sizin olsun. • UD

62

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Marissa Nadler - Marissa Nadler 2009 yılında çıkardığı Little Hells’le sesini alternatif folk camiasında iyice duyuran Marissa Nadler, kendi adını taşıyan beşinci stüdyo albümünü bu ay çıkararak dil altı haplarınızı düzenli yutmanız için yeterli bir sebep veriyor. Albümün ilk şarkısından itibaren sanatçının müziğinde daha melodik tınılar ve acısı kararında bir stil tutturmuş olduğu göze çarpmakta. Kayıttan ilk çıkan single Baby I Will Leave You In The Morning, tren garında bırakıp gittiğiniz yaz aşkınızı gözünüzün önüne getirip sizi hatıralarla beş çayına davet ediyor. Müzisyenin şarkı sözlerindeki obsesif ögeler bu albümde de mevcut, en son 2005’te çıkardığı The Saga of Mayflower May’deki Mr. John Lee şarkısına bu albümünde yeniden Mr.John Lee Revisited şarkısıyla gönderme yaparak tutarlılık ne demek herkese gösteriyor. Albümün temposu ortalara doğru biraz düşüş gösterse de Marissa hanım sağ gösterip sol vurarak kulaklarınızda tatlı bir seda, kalplerinizde buruk bir acı bırakarak sizi yaz güneşinin altında yanmaya teşvik ediyor. Çıkışına daha iyi bir zamanlama düşünemediğim albüm bu ayın en iyilerinden biri. • UD

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

63


Friendly Fires - Blue Casette İngiliz Friendly Fires, üç yıl önce piyasaya çıkan kendi adlarını taşıyan ilk albümlerinden sonra Mayıs ayının ortasında çıkardıkları ikinci stüdyo kayıtlarıyla bu ayın ikinci dans dolu albümüyle karşımıza çıkıyor. Açılış şarkısı Live Those Days Tonight’la oldukça hareketli bir başlangıç yapan grup zıplarken kendinizi tutamayarak eşlik edebileceğiniz Blue Cassette’le albümden beklentiyi oldukça yüksek bir seviyeye taşıyor. “As I hear your voice, it sets my heart on fire” gibi şarkı sözleri kaydın genel havasını sizlere anlatabilir. Dance punk janrına farklı bir soluk getirmemelerine rağmen Pala’nın sokakta yürürken rahatlıkla dinleyebileceğiniz bir albüm olması grubu örneklerinden bir parça da olsa sıyırabiliyor. Albümde tek anlam veremediğim şarkı olan Show Me Lights, sizi yanlışlıkla araya karışmış bir Backstreet Boys şarkısı dinliyormuş gibi bir hissiyata sürükleyebilir. Bunun dışında oldukça up tempo ve kendinizi iyi hissettirecek şarkılarla süslenmiş bir albüm Pala. Kapanış şarkısı Helpless barındırdığı 80’ler esintisiyle gönülleri çalan cinsten. • UD

64

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com




• Soft Gates • İlk çalışmaları Life Club’ın ardından yeni kayıtlar için lazerlerle dolu kayıt odalarına kapanmadan önce Soft Gates ile Moda sahilinde buluştuk.


İlk olarak Soft Gates’in oluşum sürecinden bahsedelim. Soft Gates nasıl bir araya geldi? Berk Çakmakçı: I Create Soundscapes için geçen Ocak’ta yeni bir şeyler kaydetmiştim ama I Create Soundscapes olmuyordu benim kafamda, ona uymuyordu yani. O yüzden isim değiştirip yeni bir proje yapmaya karar verdim. Life Club’ın kaydını bitirdim evde ve canlı performans düşünmüyordum aslında ama Demonation için Ekin’lerle konuştuğumda bu canlı performans meselesini I Create Sounscapes performansını yapmak istemedim ve işte Soft Gates... Berna Göl: İlk muhabbet ettiğimiz günden bile bahsetmek gerekebilir aslında. Hani merhaba , nasılsın dışında beraber bir şeyler yapalım diye heyecanlandığımız günden beri kafamızda olan bir işti bu aslında. Ekin Sanaç: F91W gecesinde konuşmuştuk hatta biz bunu. Berna Göl: Evet, F91F gecesiydi, Haziran’dı hatta galiba. Onun heyecanı vardı ve bir şekilde ona evrildi. Soft Gates’in canlı performansını yapmak olarak...

Ekin ve Berna’nın “kim ki o” projesi var ve ayrıca senin I Create Soundscapes adlı bir projen vardı. Bu iki projeyi ayrı kefelere koyduğumuzda Soft Gates’in ortaya çıkmasıyla müzikal kariyeriniz adına nasıl bir değişiklik oldu? Berk Çakmakçı: Benim açıkçası, I Create Sounscapes vardı ve bitti. Böyle bir değişiklik oldu benim kariyerimde. Domine etti Soft Gates. Ekin Sanaç: Bizim için de çok heyecan verici ve ufuk açıcı bir şey oldu. Çünkü bir yandan kim ki o’dan çok farklı. Bir yandan da böyle hem çok yaratıcı olabildiğimiz bir nokta, bir yandan da daha önce üstüne gitmediğimiz şeylerin üstüne gitmeye başladığımız bir proje oldu. Berk Çakmakçı: Ben uzaktan bakan biri olarak birşey söylemek istiyorum; hem çok uzak olmadığınız birşey (enstrüman olarak) hem de çok yakın olmadığınız bi olgu (yapısal olarak) , aynı zamanda da kimkio’da dokunmadığınız şeyler

68

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


var ve onun sınırlarına girmeyen bi durum bu ve biraz daha farklı birşeyler deneneiliyor iki taraf için de.

Soft Gates’in peki dışarıdan yazılı-görsel basından aldığı tepkiler ne yönde? Berk Çakmakçı: Demonation’da beklemediğimiz kadar heyecanlanmıştı insanlar, Ekin şaşırarak anlatıyordu çünkü. Ekin Sanaç: Hiç düşünmemiştik çünkü orada öyle bir tepki alacağımızı. Çalıcaz bitecek şeklinde düşünüyordum, tepki alacağımız ve bu denli coşkulu olacağını beklemiyorduk.

virebilmeye uğraştık, çünkü şarkıları tek başıma kaydettiğim için ve tek başıma da çalamayacağım için, canlı performansa bizim ne duyacağımız konusunda çok heyecanlanmıştık. Berna Göl: Sonunda baya bi şaşırdık ama. Sonra arkaoda konseri de bence oldukça etkili eğer Soft Gates kitlesi oluşması açısından ele alacaksak. Ekin Sanaç: Arkaoda konserinin önemli olmasının bir diğer sebebi de o dönemde beraber kaydettiğimiz şarkıları da çalmış olmamızdı. Berk Çakmakçı: O dönemde grup olabildikten sonra da kaydettiğimiz şarkıları da çalma imkanı bulabildik.

Berk Çakmakçı: Biz o anda şarkıları canlıya çe-

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

69


Grup olma aşamasından sonraki şarkıları beraber mi kaydetmeye başladınız?

Sound olarak Life Club albümü ile paralellik taşıyacak mı?

Berk Çakmakçı: Kayıt yapamadık henüz ama şarkı yaptık ve konserde de beraber çaldık.

Ekin Sanaç: Oradan, çok bağını koparmadan yeni bir yere taşınacak. Biraz daha evrilmiş olacak.

Kayıt projesi var mı peki yeni? Berk Çakmakçı: Evet, var. Berna Göl: Albümden önce bir kayıt projesi var öncelikle, adım adım ilerleyecek. Berk Çakmakçı: Life Club sonrası ikinci albüm olarak düşünüyoruz. Ama bu sefer benim için biraz daha değişik olacak. Hiç yapmadığım kadar hi-fi bir sound’ı barındıracak. Daha profesyonel bir kayıt olacak.

70

HAZİRAN 2011

title.

Soft Gates yakın zamanda bir klip yayınladı. Baya başarılı bulduğum bir klip. Biraz klipten de bahsedebilir miyiz? (izlemek için tıklayın) Ekin Sanaç: Şaşkınlık uyandırıcı, ben çok beğenmiştim ilk izlediğimde. Hiç nasıl olacağını bilmiyordum ve orada bir yoga dersinden found footage var. Klipte müzikle uyumlu görüntülerin yanı sıra ayrıca akan başka şeyler var gibiydi. Müzikle bütün bunlar anlamsal olarak uyuyorlardı. İlk o şarkının klibi nasıl olur dediğimde, temposunun bile çok farklı olduğunu gördük. O nedenle çok içime sindi aslında.

titlemag.com


Berk Çakmakçı: İzleyip de beğenmeyenler o nedenle beğenmiyorlar aslında. Yani çok uymuyor çünkü.

Bu arkaoda performansınıza geri dönecek olursak, lazerler ve ışık şovları vardı ve gayet eğlenceliydi. İlerleyen konserlerde de bunlar devam edecek mi? Berk Çakmakçı: Çok olası. Berna Göl: Bir şekilde öyle şeyleri dahil ediyoruz. Bir şov eğilimi genel olarak var. Berk Çakmakçı: Ben arkaoda için şey düşünüyorum aslında, sürekli gittiğimiz bir yer olduğu için kafalardaki bu çok alışılmışlığı nasıl değiştiririz diye düşündüm aslında. İlk kez gittiğimiz bir yer olsa bu kadar önem vermeyebilirdik aslında bu işe.

titlemag.com

Ekin Sanaç: Bence de. Kesinlikle arkaoda olmasının özel bir durumu var. Çok iddialı gibi olacak belki ama biraz ele geçirmek istedik sanırım arkaodayı. Berna Göl: Bu arada vaktimiz çok azdı, elimizden geldiğinde stüdyoda çalarken de lazerleri açtık ve bu iyi hissettirdi. Berk Çakmakçı: Benim lazer fetişim olduğu için biraz, her yerde kullanabiliriz sanırım.

Yeni kayıt için kaç şarkı düşünüyorsunuz peki? Berna Göl: 6’dan fazla galiba. Berk Çakmakçı: Fazla, 10 olabilir Ekin Sanaç: Her şeyiyle beraber 10 olacak gibi. • ES

title.

HAZİRAN 2011

71


Ayın Etkinlikleri

72

HAZİRAN 2011

title.

Interpol

Ricky Martin

1 Haziran 2011 131 / 55 TL

18 Haziran 2011 270 / 112 / 78 TL

Amerikalı ünlü indie rock grubu İnterpol, Garanti Bankası ana sponsorluğuyla, 1 Haziran’da İstanbul’da! Pozitif tarafından düzenlenen Interpol konseri Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek. Türkiye’de büyük bir hayran kitlesine sahip New York’lu topluluk, sağlam sahne performansları ve klasikleşmiş parçalarıyla bu konserde rock müzik severlerle buluşacak. Konserin özel konuğu ise Türkiye’nin en başarılı rock gruplarından Mor ve Ötesi. 2010 senesinde U2 360 turnesinde de yer alan Interpol, New York indie rock sahnesinin en önde gelen isimlerinden. Grubun solisti Paul Banks sıra dışı bariton sesiyle müzik çevrelerince sık sık Ian Curtis ile kıyaslanıyor. Çağdaş rock müziğe yön veren en önemli gruplardan biri olarak kabul edilen Interpol, epik canlı performansları, sağlam hayran kitleleri ve vazgeçilmez hitleriyle Türkiye’de uzun süredir beklenen bir isim.

Ricky Martin nihayet İstanbul’da. 2000’de 2. İnglizce albümü olan “Sound Loaded”u yayınlayan Ricky Martin, 2001 yılında ise “La Historia” başlığının altında en beğenilen İspanyolca şarkılarının bulunduğu albümü hayranlarına sundu. 2003’de yayınladığı “Almas del Silencio” albümü ise yeni İspanyolca şarkılardan oluşuyordu. 2005’te yayınlanan “Life” albümüyle ise İnglizce pop tarzına geri dönen Ricky Martin, en son 2006 senesinde “MTV Unplugged”da gerçekleştirmiş olduğu konserini albüm ve DVD formatında piyasaya sürdü. Albümden çıkan ilk single “Tu Recuerdo” olurken, albüm Latin listelerinde zirveye yerleşti. 5. kez İstanbul’da sahneye çıkacak olan Martin boğazın kıyısında İstanbul’lulara unutulmaz bir gece yaşatmayı hedefliyor.

Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul

Kuruçeşme Arena Muallim Naci Cad. No:60 Kuruçeşme / İstanbul

titlemag.com


Amy Winehouse

James Blunt

Jamiroquai

20 haziran 2011 600 / 350 / 152 TL

24 Haziran 2011 315 / 215 / 78 TL

26 Haziran 2011 261 / 108 TL

Arı kovanını andıran peruğu ve burnu tozlardan düşmeyen yıldız Amy Winehouse 2007 yılında çıkarttığı Back To Black albümünden tam dört yıl sonra İstanbul’da. Yeni albüm öncesi İstanbul’daki hayranlarının gazını alacak olan Winehouse’un sansasyonlu konseri için geri sayım başladı. 20 Haziran Pazartesi akşamı Küçükçiftlik Park, Maçka’da gerçekleşecek yılın en ses getirecek konserinde Amy Winehouse, kitleleri peşinden sürükleyen duygu dolu eski ve yeni parçalarıyla nefes kesecek bir performans için İstanbullu hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyor.Amy Winehouse’un merakla beklenen performansı öncesi gecenin açılışını, dünya müziğinin en başarılı gruplarından Oi Va Voi yapacak. Faiş bilet fiyatlarıyla dikkati çeken konserde kara duvağım ve dostlarımla yer alıyor olacağım.

“Goodbye My Lover”, “You’re Beautiful”, “High” ve “Stay The Night” gibi müthiş parçalarıyla kısa zamanda Dünya çapında bir superstar olan James Blunt iki dünya turnesi sonrasında yepyeni albümü “Some Kind of Trouble” ile ilk kez Türkiye’de… 24 Haziran Istanbul Küçükçiftlik Park - 25 Haziran İzmir Arena’da Türkiye’nin dört bir yanından onbinlerce müzikseverin katılımıyla gerçekleşecek bu büyük buluşma Unilife Organizasyon tarafından düzenleniyor. Tur otobüsüne atlayıp turne yollarına düşmeyi dört gözle bekleyen James Blunt 24 Haziran akşamı İstanbul Küçükçiftlik Park’ta ve 25 Haziran akşamı İzmir Arena’da tüm Türkiye’den bir araya gelecek hayranlarıyla buluşacak.

İngiliz Funk Grubu “Jamiroquai”, 26 Haziran’da İstanbul’da! 93 yılında çıkan “Emergency on Planet Earth” albüm İngiltere listesinde bir numaraya yerleşti. 2.albümleri ile grubun başarısı Avrupa sınırları içinde kalmayarak ünleri Japonya’ya kadar ulaştı. Artık tüm dünya grubun parçaları ile dans ediyordu. 96 yılında “Traveling Without Moving” albümleri çıktı. Bu albüm tüm dünyayı kasıp kavururken klipleri de tüm zamanların en güzel klipleri olarak adlandırılıyor. “Dynamite” adlı albümleri 2005 senesinde piyasaya çıktı. Albüm İspanya, İtalya, Costa Rica, İskoçya, New York, Los Angeles ve Jamiroquai’a ait olan Buckinghamshire stüdyolarında hazırlandı ve kaydedildi.Jamiroquai, uzun bir aradan sonra, bir kez daha Türkiye’deki hayranları ile buluşacak. Konser 26 Haziran’da Turkcell Kuruçeşme Arena’da.

Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul

Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul

Kuruçeşme Arena Muallim Naci Cad. No:60 Kuruçeşme / İstanbul

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

73


TEKNOLOJİ AREN ARDA KAYA


Güneş Enerjisiyle Çalışan Netbook Samsung güneş enerjisiyle çalışan dünyanın ilk 10 inç ekranlı netbook bilgisayarını piyasaya sundu. Güneş panelinin bilgisayarın kapağında yer aldığı bu netbook modeli 2 saat güneş altında enerji depoladığı taktirde 1 saatlik kullanıma imkan tanıyor. Tek şarjla 14.5 saat kullanım süresi depolayan cihaz ayrıca Intel Atom işlemcisi barındırıyor. Samsung’un akıllı şarj teknolojisi sayesinde normal pillere oranla üç kat daha fazla ömre sahip olan netbook bu şekilde üç yıllık süre zarfında 1000 kez şarj oluyor. Samsung’un güneş panelli netbook’u Ağustos’ta Türkiye pazarında satışa sunacağı belirtiliyor. •

Ovi’de Türklere de Yer Var Nokia’nın Ovi platformu üzerinde Türk kullanıcısının hayatını kolaylaştıracak uygulama sayısı gün geçtikçe artıyor. Mekanist, Yemek Sepeti Elit ve Taksi gibi uygulamalarla Türk kullanıcısının hayatı kolaylaşıyor. Bu uygulamalarla kullanıcılar çevrelerindeki en yakın mekanlardan, taksi duraklarına kadar her türlü bilgiye anında ulaşabiliyor. •

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

75


iPod’unu Bikininle Şarj Et Daily Mail gazetesindeki habere göre, Brooklynli genç tasarımcı Anderw Schneider’in buluşu Güneş Enerjili Bikini, kumaşın içine gizlenen USB bağlantısıyla, sahibinin veya çok yakın arkadaşlarının cihazlarını şarj edebiliyor. Foto-voltaik güneş panelleri iletken ipliklerle dikilerek yapılan bikini, uzun saatler süren el dikişiyle üretiliyor. Giyen kişinin ölçüsüne göre değişen ve maliyeti 350 lirayı aşan bikiniyi tasarlayan Schneider, erkekler için de plajda bira soğutabilen bir mayo geliştirmeyi amaçladığını belirtiyor. •

6 Haziran’da iOS 5 Tanıtılabilir 6 Haziran’da Steve Jobs’ın açılış konuşmasıyla başlayacak olan Worldwide Developers Conference kapsamında Apple’ın mobil işletim sistemi iOS’un son sürümü iOS 5’i tanıtacağı söyleniyor. iPhone 5 ile gelmesi beklenen işletim sisteminin iPhone 4’lere de yüklenebileceği söyleniyor. Ne tür yenilikler getireceği bilinmeyen işletim sistemi için meraklıları 6 Haziran’ı iple çekiyor. •

76

HAZİRAN 2011

title.

titlemag.com


Uzayda Check-In Foursquare uzaydan da check-in yapılabileceğini duyurdu. Tabi bunu şimdilik sadece astronotlar yapabiliyor. Nasa ve Foursquare arasında yapılan anlaşmayla, Nasa’nın Foursquare sayfalarında kullanıcıların Nasa Explorer Badge’ini açabilecekleri mekanlar sunuluyor. Dünyanın dışında da check-in kabul eden Foursquare’de, test için uzaydan check-in yapan ilk kullanıcı Uluslararası Uzay istasyonu komutanı olan Nasa astronotu Doug Wheelock oldu. •

Mac’te Truva Atı Mac bilgisayarlar bilgisayar virüslerinden etkilenmemekle meşhurdur. Fakat Mayıs ayı başında ortaya çıkan kötü amaçlı bir yazılım bazı kullanıcıların başını oldukça ağrıttı. Kendini Mac Defender (Mac Protector veya Mac Security) adında bir ‘anti-virüs programı’ olarak tanıtan yazılımı yükleyen kullanıcılar,kredi kartı bilgilerini hırsızlara kaptırma tehlikesiyle karşı karşıyalar. •

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

77


GEZİ AYŞE NAZ BAYKAL


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bunca zaman duyduğum ve yaşadığım vize problemlerinden sonra nereye gitsem diye düşürken aklıma Kuzey Kıbrıs geldi. Vizeye ihtiyacınız olmadığı gibi pasaporta bile gerek duymayacağınız Kuzey Kıbrıs’a girerken nüfus cüzdanınızı yanınızda götürmeniz yeterli olacaktır. Kısa bir uçak yolculuğundan sonra vardığım yavru vatanın şehirlerini sizler içingezdim. GİRNE Kuzey Kıbrıs’ın gözbebeği olan Girne, tarihi yapıları, müzeleri, birbirinden güzel kiliseleri, lokantaları ile göz dolduran bir şehir. Tarih kokan şehiri gezerken vasıta kullanmamaya çalışın. Şehirn güzelliği samimi sokaklarında saklı. Ayrıca eğer vaktiniz varsa Kıbrıs vatandaşlarıyla sohbet edin, çok şey öğrenecek ve her zaman sevgiyle karşılanacaksınız. titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

79


Girne’de gezilmesi geren en önemli tarihi yer Girne Kalesi. Orta Çağ’dan günümüze kadar ayakta kalan kale yıllarca farklı amaçlarla kullanılmış. Şehri savunmak için inşa edilmiş, polis koleji olarak kullanılmış, Türklere geçmeden önce ise hapishane görevini görüyormuş. Görülmesi gereken bir başka kale de St. Hilarion Kalesi. Adını son yıllarını burada ibadet ederek geçiren bir azizden alan kale daire şeklinde 500 metrelik duvarlara örülü. Bu görkemli yapıyı sakın es geçmeyin.

köyde, şu ana kadar gördüğüm en güzel manastırlardan biri var. Beyaz Manastır ya da Barış Manastırı olarak bilinen manastır gotik mimarisinin hala ayakta olan şaheserlerinden biri, mutlaka görülmeli. Girne’nin kumsallarının en önemli özelliği ise deniz kaplumbağalarının yumurtlama yeri olması. Özellikle Alagadi Sahilleri’ne doğum yapan kaplumbağalara rastlayabilirsiniz. LEFKOŞA

Girne’nin en önemli müzesi Batık Gemi Müzesi. Gittiğinize ve zaman harcadığınıza kesinlikle değecek bir müze. Ayrıca merakınız ve sertifikanız varsa Girne açıklarındaki batık dalışı sahalarında dalabilirsiniz. Dalma ile ilgilenenler için güzel bir deneyim olduğunu söylüyorlar. Girne’den biraz uzaklaşınca karşımıza güzeller güzeli Beylerbeyi çıktı. Turistik olarak ifade edilen benimse tamamen tesadüf olarak bulduğum

80

HAZİRAN 2011

title.

Girne’den güneye inildiğinde başkent Lefkoşa’ya vardım. Gördüğüm en garip sınırlardan biri le ( yeşil hat) ile ikiye ayrılmış durumda ve kuzey kısmı Türklere güney kısmı ise Rumlara ait. Türk kısmında eskiden kilise olarak kullanılan ancak Osmanlı zamanında camiye çevrilen iki önemli yapı var. Bunlardan ilki Haydar Paşa Camisi. Gotik mimari ile inşa edilmiş bir kilisenin camiye dönüşümünü görmeyi kaçırmak istemezsi-

titlemag.com


niz. İkinci yapı ise Selimiye Camisi. Bu camide daha önce bir katedralmiş. Lefkoşa’nın gotik mimari ile inşa edilmiş bir diğer önemli yapısı da Bedesten’dir. Kapısının üzerinde Orta Çağ’ın önemli ailelerinin armalarının yer alması yapıyı görülesi bir yer yapıyor. Lefkoşa’da ziyaret ettiğim Barbarlık Müzesi adanın kesimlerinin birbirlerine karşı olan nefretlerinin ne kadar da keskin olduğunu anlamama yardımcı oldu. Bu evde Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğu, Binbaşının alaydaki görevinde olduğu bir sırada korunmak için sığındıkları banyo odasında katledilmiş. Evin duvarlarında ise 21 Aralık 1963’te başlayan Rum Katliamı sonucu hayatını kaybeden ve çeşitli zorluklar çeken halkın resimleri var. GÜZELYURT Batı’ya yöneldiğimde vardığım şehir olan Güzelyurt M.Ö kurulan Soli Krallığı’nın en önemli kentiymiş. Soli Bazilikası ve Soli Tiyatrosu bu karllıktan ayakta kalan kalıntılar, eğer tarihi gezileri seviyorsanız Güzelyurt’a uğramadan Kıbrıs’tan ayrılmayın. Ayrıca doğru mevsimde giderseniz şehire girdiğinizde burnunuza gelen enfes turunçgil kokusunu fark edeceksiniz. Bahçeleri buram buram Turunçgil kokan şehir en büyük üreticilerden biriymiş. İPUÇLARI: - Güzelyurt’ta başıboş bir turunç bahçesi görüp bir tane portakal koparsam bir şey olmaz demeyin. Aniden beliren bekçiden fırça yiyebilirsiniz. Başıma geldi de söylüyorum. - Eğer gerçekten merak etmiyorsanız laf olsun diye insanlara adanın tarihini sormayın özellikle yaşlı amcalar tarihi anlatmaya çok hevesliler. - Malesef adada hosteller yok ama varınca kendinize ucuz pansiyonlar bulabilirsiniz. Couchsurf’de yapabilirsiniz. Ben öyle yaptım :) - Üniversite olan şehirlerde gece hayatı gayet iyi durumda. - Yemekler türk usulü tedirgin olmayın. - Tabiki Kuzey Kıbrıs kumarhanelerin yoğunlukta olduğu bir yer. Ancak yaş sınırı 25. Girebiliyorsanız da dikkatli olun bütün paranızı bırakıp çıkmayın :) •

titlemag.com

title.

HAZİRAN 2011

81


title.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.