title.
AYLIK YAŞAM DERGİSİ SAYI 2 • ŞUBAT 2011 www.titlemag.com
title. Hazırlayanlar Aren Arda Kaya, aren@titlemag.com Cansu Onomay, cansu@titlemag.com Emre Sağlam, emre@titlemag.com Özgü Öztuna, ozgu@titlemag.com Yağmur Çenberli, yagmur@titlemag.com Katkıda Bulunanlar Ayşe Naz Baykal, aysenaz@titlemag.com Ozan Soybakış Ufuk Doğan Kapak Gizem Vural http://www.gizemvural.com/
title. Aylık Yaşam Dergisi Dergimizde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan izinsiz, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Öneri ve şikayetleriniz için title@titlemag.com adresine mail gönderebilirsiniz.
yaklaş yamacıma Senenin ikinci ayında bizler de ikinci sayımızı fırından çıkartıp servislere taze taze yerleştirdik. Okuyucularımızın ilk sayıdan bini aşkın sayıda mideye hüpletmesi bizleri hazırlıksız yakalasa da bu ay yeterli miktarda malzememiz var, soran olursa “yi yavrum yi” diyebileceğiz rahatlıkla. İlk sayıyı yiyenler arasında yaptığımız araştırmaya göre bu ay tarif üzerinde ufak tefek değişiklikler yaptık. Tarif üzerindeki oynamalarımıza sizlerin görüşleri doğrultusunda 1-2 ay daha devam edeceğiz. Sonrasında tam tadını bulmuş bir title. sunacağız evelallah. İlk ayın tadını bilenler bu ayki değişimlerin farkına hemen varacaklardır. Dut ve Dergi İşleri Mutfağı’ndan aldığımız kapı gibi belgelere rağmen zehirlenen olursa da direk bana ulaşabilir. Afiyet olsun. Aren Arda Kaya aren@titlemag.com Teşekkür 1: Bu ay kapak için bizlerle çalışmasını paylaşan Gizem Vural’a teşekkürler. Teşekkür 2: title. Lansman Partisi’ne katılan/ katılmayan/katılamayan herkese teşekkürler. Not 1: Fırının kapağı her ayın 3’ünde açılacak, aklınızda bulunsun. Not 2: “Bari biz yapmayalım” dedik ve 14 Şubat olayına girmedik. İyi de ettik, pişman değiliz.
06 KÜLTÜR SANAT
Robert Mapplethorpe Rejenerasyon.011 Buralı 1970-2011 / Sahtekâr Olmadığımızı Nereden Biliyoruz?
18 SİNEMA
Les Amours Imaginaires Black Swan Kids Are Alright Rabbit Hole You Will Meet Tall A Dark Stranger !f İstanbul 2011 Our Day Will Come The Borrowers Four Lions Winter’s Bone Adrien Poll Oscar Adayları Ayın Filmleri
34 MODA
Cildinizin Geri Dönüşümü Elie Saab
46 MÜZİK
Reggae kim ki o’nlar? Lady Gaga Iron&Wine Jessica Six Adele Beth Ditto Hype Williams’ın arkaoda’daki perdesinin arkası! Ayın Etkinlikleri
70 GEZİ
Transilvanya
White Gauze, 1984 © Robert Mapplethorpe Vakfı izni ile.
KÜLTÜR SANAT ÖZGÜ ÖZTUNA, OZAN SOYBAKIŞ
Sergi Robert Mapplethorpe 14 Ocak 2011 - 12 Şubat 2011 Galeri Nev İstiklal Caddesi Mısır Apt. 5. Kat 168 / 18 Beyoğlu / İstanbul Ziyaret Saatleri Salı - Cumartesi 11.00 - 18.30
Robert Mapplethorpe 20. yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından, sansasyonel Amerikalı sanatçı Robert Mapplethorpe’un eserleri, 14 Ocak itibariyle, İstanbul Galeri Nev’de sergilenmeye başlandı. 1946 New York doğumlu sanatçı 80’li yıllara çelişki ve yüksek dozda erotizm içeren fotoğraflarıyla damga vurdu. 60’lı yılların sonu itibariyle yaşanan ırkçılıkla mücadele, eşcinsel hakları, AIDS gibi politik, ekonomik sorunlar ve değişimler sanatçıyı derinden etkiledi ve önyargılara karşı sanatı aracılığıyla mücadele vermesini sağladı. Mapplethorpe, prestijli Pratt Institute’tan mezun olduktan sonra 1967’de Patti Smith ile tanıştı. 1970 yılında, ikili Chelsea Hotel’e taşındı. Sanatçı, aynı yıl aldığı polaroid kamera ile sanatçılar, müzisyenler, porno film yıldızları ve yeraltı sado-mazo üyelerinden oluşan geniş bir topluluğu fotoğraflamaya başladı. 1973’de “ Palorodiler” isimli ilk sergisini açtı. Toplumsal cinsiyet, ırkçılık, siyah beyaz ayrımı, titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
7
Alistair Butler, 1980 © Robert Mapplethorpe Vakfı izni ile.
kültürel kimlik, sanat, siyaset, toplumsal güç ve kişisel tatminle ilgili düşünce dünyasını dolduran sorularını çoğu zaman fotoğraflarına da yansıttı. 80’ler boyunca fotoğrafları estetik ve güzellik üzerine yoğunlaştı. Eski Yunan figürlerindeki gibi heybetli erkek ve kadın nülerine, çiçek fotoğraflarına ve sanatçı portrelerine ağırlık verdi, dünyanın ilk vücut geliştirici kadın şampiyonu Lisa Lyon ile yıllar süren işbirliği ile çeşitli projelere imza attı. Robert Mapplethorpe’ya 1986 yılında AIDS teşhisi kondu. Ölümünden bir yıl önce 1988’de ilk önemli retrospektif sergisi Whitney Müzesi’nde gerçekleşti. Dünya’yı dürüstlük ve gerçeklikle tasvir edebilmek için verilen sanatsal mücadelede, Mapplethorpe’nin eserlerinin anlamlı ve güçlü bir yer kaplıyor oluşu, provokatif, engin, yenilikçi işleri onun günümüz sanatçıları arasında önemini korumasını sağlıyor.
8
ŞUBAT 2011
title.
Galeri Nev’in Paul McMillen küratörlüğünde ve Robert Mapplethorpe Foundation işbirliğiyle gerçekleşen fotoğraf sergisinde, Mapplethorpe’nin sanat tarihinde iz bırakmış, ikonlaşmış 26 adet yapıtı sunulmakta. Sergide yayınlanan yapıtların bazılarının isimleri ise şunlar: “ Diane de Beauvau (1976), Patti Smith (1978), Gardenia (1978), Self Portrait (1980), Orchid (1980), Lisa Lyon (1980), Alistair Butler (1980), Lowel Smith (1981), Clifton (1981), Lisa Lyon (1982), Philip Prioleau, Louise Bourgeois (1982) Self Portrait (1983), White Gauze (1984), Laurie Anderson (1987), Isabella Rossellini (1988), Self Portrait (1988). • ÖÖ
titlemag.com
Otoportre, 1983 © Robert Mapplethorpe Vakfı izni ile. titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
9
Sergi Rejenerasyon.011 20 Ocak 2011 - 20 Mart 2011 Plato Sanat Ayvansaray Caddesi No:33 Balat / İstanbul Ziyaret Saatleri Salı - Cumartesi 12.00 - 20.00 Pazar 10.00 - 18.00
Rejenerasyon.011 Plato Sanat galerisi, 20 Ocak- 20 Mart arasında, son on yılda ortaya çıkan yeni bir sanat alanını gündeme getiriyor. Galerinin gerçekleştirdiği Rejenerasyon.011 (Web Bienali Seçkisi – İnternet Sanatında Şiirsellik ve Politika) dünyada ilk ve tek olma özelliğine sahip. Çağdaş sanatın ana akışı içinde kendine bir yer edinmeye çalışan net sanatı; internetin özgür, sınırsız ortamında giderek gelişen ve yenilenen teknolojik olanaklardan ivme alıyor ve yepyeni ifade imkanlarıyla engel tanımayan, tabularla uğraşmasını bilen eserlerin yaratılmasına zemin oluşturuyor. Ulus Baker’in sözleriyle, “İnternet çağında sanat eseri üretiminin “kolaylaştığını” ve ayağa düşebileceğini söylemek tam bir safsatadır. Akisine, alt edilmesi gereken “ zorlukların”, gerekli bilgi ve uğraşı faaliyetinin sonsuzca artabileceği bile söylenebilir. Üstelik dijital sanatçı, eğer günün birinde başarabilirse, modern kültürdeki şu standart “sanat”, “bilim” ve “ toplumsal yaşam” alanları arasındaki ayrımın sınırlarını da 10
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
ziyaret ederek alt edebilir.” Ulus Baker’in bu sözlerinden, bu yeni sanat alanının, kendisine sanat dünyasında yer edinmeye çabalarken ister istemez sanatlar hiyerarşisini sarsacağını öngörmek mümkün. Çünkü yeni olan eskinin düzenini bozacaktır. Bu bir yerde doğanın kanunu. Rejenerasyon, bir sistemin kayıp veya zarar görmüş kısımlarının yenilenmesi, yeniden doğumu ve yeniden büyümesi ile yakından bağlantılı bir süreci anlatan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Rejenerasyon.011 ismiyse, net sanatının, web bienalinin sanal mekanından, Plato Sanat’ın gerçek mekanına taşınmasına atıfta bulunmak amacıyla seçilmiş.
tan çekinmemesi. Bu da aslında sanat denilen şeyin aslında “ ifade etmek” eylemi paydasında birleştiğini söyleyen bir gösterge. Çalışmalarda öne çıkan temalar: İfade özgürlüğü, savaş karşıtlığı ve kişisel öyküler üzerinden insan hakları. Serginin Küratörü Marcus Graf, Rejenerasyon.011 için şöyle diyor: “Sergi, sanatsal üretim için alternatif bir platform olarak net sanatının önemini vurgulamaktadır. Net sanatının bireysel bağlamdaki şiirsel ve politik boyutunu ortaya koyarak kültürel, politik ve sanatsal ifadenin sınırlamalarına karşı verilen savaşın henüz kaybedilmediğini kanıtlamaktadır.” • ÖÖ
Web Bienalinin diğer bir yanı son derece politik ve hayata karşı duyarlı çalışmaları sunmak-
12
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
titlemag.com
title.
ĹžUBAT 2011
13
Sergi Buralı 1970-2011 / Sahtekar Olmadığımızı Nereden Biliyoruz? 20 Ocak 2011 - 27 Şubat 2011 Pi Artworks Galleri 1: Boğazkesen Cad. No:76 Tophane Beyoğlu / İstanbul Galleri 2: Boğazkesen Cad. Kadiriler Yokuşu 69/1 Tophane Beyoğlu / İstanbul Ziyaret Saatleri Pazartesi - Cumartesi 10.30 - 19.30
Buralı 1970-2011 / Sahtekâr Olmadığımızı Nereden Biliyoruz? 20 Ocak tarihli açılışıyla beraber, Pi ArtWorks İstanbul, Nancy Atakan’ın “Buralı 1970-2011” ve “Sahtekâr Olmadığımızı Nereden Biliyoruz?” isimli sergilerini 20 Ocak – 27 Şubat tarihleri arasında bünyesinde ağırlıyor. Türkiye’nin çağdaş sanatçılarından olan ve bazı üniversitelerimizde sanat tarihi dersleri de vermiş olan Nancy Atakan bu iki sergisinde özgünlük, benzerlik, aynılık, sahtelik ve mekânsal kimlik gibi kavramları ele alarak karşımıza çıkıyor. Nancy Atakan, Pi Artworks’ün bir numaralı galerisinde, “Sahtekar Olmadığımızı Nereden Biliyoruz?” da, medya, sanat tarihi, çevresindeki görünümler ve reklamların insanlar üzerindeki etkisini sorguluyor. “Özgün” kavramını özellikle inceleyen sanatçı, “özgün sanatçının olamayacağı” görüşünde. Orijinalliğin veya özgünlüğün mümkün olmadığı, her yapıtın mutlaka elde var olandan etkilendiği, yani tarihin istem dışı hocalığından ders gördüğünü söylüyor sanki. Bu noktada aklıma sosyal psikolojinin babalarından Gabriel Tarde geliyor. Gabriel Tarde “Toplum taklittir!” derken işin sanatsal boyu14
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
tunu da düşünmüş olmalı. Ona göre hayatımızda meydana gelen “yenilikler”, değişimler, olaylar, durumlar, hepsi geçmişin izlerini taşıyor. Toplum “imitasyon” ile kendini var ediyor. Nancy Atakan da bu “imitasyon” durumunu sanat tarihinden bir takım karelerle, şehrin sokaklarında çektiği resimlerle, bulduğu bir takım eski fotoğraflarla dijital baskılarını oluşturarak anlatıyor. Bir fotoğraf ile bir çizimi dijital ortamda birleştirip olayın “sahteliğine” dikkati çekiyor. Sergide yer alan, bir düğün pastasının yapım aşamasının ve onun pek çok kez kullanımının anlatıldığı videosunda farkında olduğumuz ya da olmadığımız “sahtekârlığımızı” anlatıyor. Galeri 2’de yer alan “Buralı 1970-2011” sergis16
ŞUBAT 2011
title.
inde, yaşadığı mahalleyi sorgulamakla başlıyor işe. “Sokaklarımızın gerçek sahibi kim?” sorusuna cevap arıyor. Bu cevabı ararken kullandığı veya sorguladığı bir kavram olan “değişim” bizler için önemli çünkü eserler bu değişimden yana değiller. Daha tutucu hava içerisindeler. Geleneksel dükkânların (üzerlerinde bulunan “Save me” etiketleri ile bunu zaten anlıyorsunuz), mahallelerin, tiyatroların, kısacası şehrin sosyokültürel dinamikleri olan bir takım değerlerin kapitalist düzen içinde yok oluşunu eleştiriyor. Mekânın kimliğinin değişmemesi gerektiğine inanıyor. Taksiye her binişinizde evinizi tarif etmekte zorlanır, her seferinde başka bir şekilde anlatmaya çalışırsınız ya, işte buna sebep olan değişimin etrafında yoğunlaşıyor eserlerinde. titlemag.com
Lokalliğin korunmasına dikkati çeken sanatçı doğal olarak bir takım büyük alışveriş merkezlerinin açılması için bu değerlerin yok olmasına dayanamıyor ve bunu bu sergisinde açıkça dile getiriyor. Kentsel dönüşüm, benzerlik-imitasyon gibi toplumsal boyutu yadsınamayacak bu iki sergiyle Nancy Atakan, yaptığı işi sosyal plat-
titlemag.com
formda yoğuruyor. “Değerler” üzerinden de hareket eden sanatçı, bu değerlerin korunması gerektiğini aksi takdirde bir yabancılaşma içine girileceğini, içinde “kendini” de kullandığı eserlerinde de anlatmış. ABD doğumlu sanatçının, kapitalist düzeni eleştirerek “Değişmeyin!” demesi, bizlerin, Türkiye’de yaşayanların, biraz kafa yorması gereken bir durum sanki! • OS
title.
ŞUBAT 2011
17
SİNEMA EMRE SAĞLAM
Les Amours Imaginaires Geçtiğimiz Mayıs ayında ülkemizde gösterime giren ve oldukça ses getiren I Killed My Mother (Annemi Öldürdüm)’ın ardından Kanada’nın gurur kaynağı Xavier Dolan’ın yenisi Les Amours Imaginaires Şubat ayında Türkiye galasını !f İstanbul ile yapıyor. İlk filminde cinsel yönelimini ailesi ile paylaşan gencin hayatındaki belli bir döneme odaklanırken; yeni filminde poligaminin ve biseksüelliğin dalgalı sularında yüzüyor. Yönetmenliğinde olduğu gibi oyunculuğunda ve senaristliğinde de oldukça başarılı olan Xavier Dolan, yeni filminde yine başrolde yer alıyor. 30’larına merdiven dayamış Marie, David heykelinin hipster olmayı seçmiş versiyonu olan Nicolas ve içine kapanık, stylish queer Francis’in 2 yıl içerisinde yaşadıkları yüz dakika içinde aktarılıyor. Nicolas’a homoerotik slowmotion’lar ile övgüde bulunarak başlıyor film. Övgüde bulunan yalnızca kamera açıları değil elbette. Nicolas’ın cool duruşundan mütevellit ortama yayılan afrodizyak tek bir burunu etkisi altına almıyor. Marie ve Francis aynı hisleri beslemeye başladıkları anda Nicolas onları oyununa titlemag.com
dahil ediyor. Kapıldıkları duygunun ötesinde durum alışveriş merkezlerinde aynı turuncu kazağı gören 12 yaşındaki kız kavgasına dönüşüyor bir süre sonra. Esasında göremediği aile sevgisine ve oidipus kompleksine kadar uzanan karmaşık durumları Nicolas’ın bünyesinde görebilmek mümkün. Bu üç kişi arasında yaşanan adlandırılamayn durumun akıbetini !f İstanbul’da kavramanız mümkün. Xavier Dolan bu yıl Cannes’da oldukça ses getiren ve umut veren bir yönetmen olmasının yanı sıra cinsel kimliğini ve lgbtt hakları için yaptığı çalışmalarla da oldukça gündemde. Slow motion kullanmanın estetik olduğunu kimse inkar edemez ancak yavaş uçan duman klişeleri 2001 yılını anımsatmıyor değil. Filmin diğer oyuncuları arasında; Monia Chokri, Niels Schneider ve Anne Dorval yer alıyor. Les Amour Imaginaires bu yıl Hit filmler kuşağının en içten filmlerinden biri. •
title.
ŞUBAT 2011
19
Black Swan Darren Aronofsky’nin Requiem for a Dream gibi kurgusuyla ön plana çıkan ve kült kabul edilen filminin ardından 2011 yılına damgasını vuran filmi Black Swan nihayet Türkiye’de. !f İstanbul’da Türkiye prömiyerini yapacak olan film 25 Şubat tarihinde de vizyonla buluşuyor. Film yıllarını baleye adamış Nina Sayers’ın bulunduğu dans akademisinin yeni oyun seçmeleri ile başlar. Oynanacak olan yeni oyun Black Swan (Siyah Kuğu)’dir ve başrolü yalnızca tek bir balerin üstlenecektir. Oyun içerisinde hem beyaz kuğu hem de siyah kuğu karakterlerini canlandırması gereken balerinin seçmeleri eşliğinde filmimiz de başlar. Nina otoriter bir annenin baskısı altında sadece başarı odaklı yaşamaya alışmış ve ergen olmasına rağmen pembe ayıcıklarla dolu odasında uyumaya devam eden bir balerindir. Nina Swan Queen olmayı çok istemektedir ki buda demek oluyor ki; hem beyaz kuğu hem de siyah kuğuyu kusursuz canlandırabilecek düzeyde bir performans ortaya koyacaktır. Ancak eğitim aldığı akademideki dans eğitmeni Thomas Leroy seksiliği ile 20
ŞUBAT 2011
title.
bütün balerin hayalini süslemektedir ve Thomas Leroy bu durumun farkındadır. Bütün bunların yanı sıra dişiliği nile Nina’nın ilgisini çeken Lily, Nina’nın yaşadığı zorlu sürecin odak noktasında ve hayal dünyasında yer alacaktır. Esasına bakıldığında durum baledeki rolü kapmak isteyen bir balerinin çoklu kişilik konusunda yaşadığı mental bir problem. Filmin özellikle görselliği oldukça etkileyici. Natalie Portman’ın performansı ise henüz Golden Globe getirmişken Oscar heykelciğine de göz kırpmış durumda. Ülkemizde yeni bir balerin stereotipi modası başlatır mı bilmiyorum ancak Black Swan bu yılın en iddialı filmi. Mila Kunis, Vincent Cassel, Barbara Hershey ve Winona Ryder’ın Natalie Portman’a eşlik ettiği film Darren Aronofsky’nin bugüne kadarki en iyisi. Küçük bir uyarıda da bulunmakta fayda görüyorum; fragmanı izlemeden giderseniz umduğunuzu daha kolay bulabilirsiniz. •
titlemag.com
The Kids Are All Right Bu yılın Oscar konusunda iddialı dramalarından biri olan Lisa Cholodenko imzalı film The Kids Are Alright, Şubat ayında ülkemizde. Filmin konusu fonksiyonunu yitirmiş ebeveynler ile çocukları arasındaki ilişkiye odaklı. Nic ve Jules adlı lezbiyen çiftimizin çocukları bir gün sperm donörlerini merak ederler ve bunun peşine düşmeleri sonucunda aile figüründe bugüne dek olmadığı kadar testesteron figürü barınmaya başlar. Orta sınıf tipik bir Amerikan ailesinin huzurlarının bir yabancı ile dağılmasına ve aile kurumunun birimiz hepimiz için mantığından uzaklaştırılmasına dikkati çekmeye çalışıyor film. Film esasında eşcinsel evliliğinin marjinalliğinden çıkararak olması gerektiği gibi olağanlaştırması ile övgü toplayabilecek türden fikri mühim bir harekette bulunuyor. Ancak aynı övgüyü filmin öyküsünü işletişi için kullanamayacağım ne yazıkki. Çünkü bir süre sonra durumun dramatikliği sizi boğmaya başlayabilir.
bu evliliklerde anne ve baba figürünü net bir biçimde dağıtmış olması ise biraz kör göze parmak yapmıyor değil. Ancak bu durumun bilinçli olabileceği de senaryosunun işlemesi açısından önemli olabilir. Şöyle ki; filmin varmak istediği bir diğer nokta da esasında aile denilen kavram her ne şekilde olursa olsun içerisinde aksaklıklar ve arızalar barındırmaya oldukça müsait bir kurum. Çocukların sperm sahipleri ile buluşmasının ardından yaşanan dramaya odaklanan filmimizin senaryosu da yine yönetmenin kendisine ait. Filmin başrol oyuncuları ise; Julianne Moore, Mark Ruffalo ve Anette Bening. Julianne Moore önce A Single Man ve hemen ardından Chloe gibi iki ünlü überseksüel karakterin ardından sanıyoruz ki bu rollerin vazgeçilmezi olmaya aday. !f İstanbul’un Hit filmler kuşağında yer alacak filmin kapalı gişe oynama olasılığı çok muhtemelken yerlerinizi önceden ayırtmanız önemle rica olunur. •
Eşcinsel evliliklerinin de artık aile dramaları kategorisine alınması başarısının haricinde titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
21
Rabbit Hole John Cameron Mitchell Shortbus ve Hedwig and His Angry Inch filmlerinin ardından bu kez senaryosu kendine ait olmayan bir aile dramasını sırtında taşıyor. Çocuklarını kaybeden bir banliyölü ailenin yaşadıklarına odaklanan film beyazperdede sıkça görmdüğümüz ve artık başlı başına bir dram türü olmaya aday türden bir sıradanlığa sahip. Little Children filmini sevenlerin daha dramlısından haz alabileceklerini umduğum film olan Rabbit Hole 2010 yılında çekilmesine karşın ülkemizde yeni vizyon bulacak yapımların başında geliyor. Evlat kaybının yaşattığı acının aileye yansıması zaman zaman korku filmi gerilimi yaratsa da oyunculukların kurtardığı anlarda dramanın farkına yeniden varabiliyoruz. Özellikle kısa bir rolü olmasına karşın efektif oyunculuğu ile tüm dikkatleri üstüne çeken Sandra Oh filmin en’lerinden. Bunun yanında yaşlandığını anladığımız Nicole Kidman’ın ağlama sahnelerinin haricinde oyunculuğunu yine konuşturduğuna tanık oluyoruz. Evladını kaybetmiş babayı ustaca canlandıran Aaron Eckhart ise oyunculuğu ile 22
ŞUBAT 2011
title.
filmi kurtaran diğer bir isim. Genel olarak filme baktığımızda herkesin başına gelebilecek olayları dünyanın sonu geliyormuşçasına bir kasvette sunarak göz boyamaya çalışmak sinema dünyasında artık çok başarılı olan yöntemlerden biri değil. Aşırı dozda yaşayacağınız banliyo melodramına kendinizi hazırlamanız şiddetle tavsiye. Alice’in düştüğü bu tavşan çukurundan kendinizi çıkarmaya çalışacağınız bir bunalım Şubat ayı içerisinde sizleri beklemekte. Rabbit Hole’ün Pulitzer ödüllü bir öyküden uyarlama olduğunu da belirtelim. Ancak film içerisinde çokça sevimli yanlar da yok değil. Evcil hayvanlara sahip olmanın ve onlarla dostluğun önemine bir kez daha vurgu yapan sahneler hayvansever izleyicilerin takdirini kazanabilecek türden bir durum. Filmde Dianne West’i izledikten sonra koşup ailenizde yaşayan en büyük bireye sarılmak istemenizin dışında Rabbit Hole bana kalırsa karlarla kaplı bir kış gecesinde olabilecek en soğuk bir diğer alternatif gibi görünüyor. • titlemag.com
You Will Meet A Tall Dark Stranger Woody Allen Barselona Barselona’nın ardından bir düşüş yaşayacağının sinyalini verir gibiydi. Çünkü filmlerinde genel olarak kendine belirlediği üç güzergah ve bu üç güzergahın her seferinde denk gelen bir güzellik sıralaması var. Bu kez İspanya’nın ardından İngiltere’ye konan Allen filmine bir çok starı birden doldurarak isimden kurtarmaya çalışmış gibi geldi. Hemen her filminin vazgeçilmezi olan sarkastik dış sesi yine bu filmde de bizleri yalnız bırakmıyor. Kariyer konusunda bir türlü tutunamayan erkekleri, aldatılmış çaresiz kadınları, menopoz ve andropoz un çığlık çığlığa havada uçuştuğu filmimizin yine bir diğer vazgeçilmezi de çapkın erkeği. Film de zaten tam bu vazgeçilmez ile alev alıyor. Oldu bittiye getilmiş bir Woody Allen filmi olmaktan öteye geçemeyen film Şubat ayı içerisinde en büyük hayal kırıklığı yaratabilecek yapımların başında geliyor. Naomi Watts, Antony Hopkins, Antoni Banderas, Josh Brolin ve daha nicesini kadrosunda barındırmayı başaran film klasik bir İngiltere atmosferi içerisinde nefes alıp veriyor. titlemag.com
Woody Allen filmlerinden bir top beş listesi yapacak olursak bu listeye adını yazdırması pek muhtemel görünmeyen yapımlardan biri olan You Will Meet A Tall Dark Stranger’ın belki de en güzel yanı müzikleri. Woody Allen yaptıysa başka söze gerek yok diyenleri zaten olası bir şekilde tatmin edebilecek türden olan film, oyuncu kadrosuna bakarak beklentilerini yüksek tutan eleştirel kesime biraz hayal kırıklığı yaşatabilir. Dış sesin bile belli bir noktadan sonra akla mugayyir olması filmin eksik yönleri nedeniyle içinizdeki tedirginşiği ateşleyebilir gibi görünüyor. Scarlet’siz bir Woody filmine şimdiden kendinizi alıştırıp Gemma Jones’ın çizgilerine hazırlıklı olun. Salonlarda Barselona Barselona kadar sükse yapar mı bunu hep birlikte göreceğiz. Şubat ayının ikincisi yarısı vizyona girmesi planlanan film 14 Şubat hüznü yaşayacakları çatısı altında barındırmayı bekleyen bir kırık kalpler klubü. •
title.
ŞUBAT 2011
23
24
ĹžUBAT 2011
title.
titlemag.com
!f İstanbul 2011’den Seçmeler 17- 27 Şubat 2010 tarihlerinde İstanbul’da, 2 - 6 Mart tarihlerinde ise Ankara’da gerçekleştirilecek festivalin biletleri yine www.mybilet.com’dan satışa sunulacak. İstanbul için 5 – 7 Şubat, Ankara için 25 – 27 Şubat indirimli ön satış tarihleri olarak belirlendi. İstanbul’da 8 Şubat, Ankara’da ise 28 Şubat’ta gişelerden bilet satışı başlayacak. İstanbul’da haftaiçi gündüz seansları, Türk filmleri biletleri ve Film Forward filmleri biletleri 7 TL’den, Galalar 16 TL’den ve haftaiçi 19.00 seansları ve sonraki seanslarla haftasonu seansları tam biletleri 13 TL, öğrenci biletleri ise 10 TL’den satılacak. Ankara’da ise haftaiçi gündüz seansları 7 TL, haftaiçi 19.00 ve sonraki seanslarla haftasonu seansları tam biletleri 13 TL, öğrenci biletleri ise 10 TL’den satışa sunulacak. Biletler haftasonu hariç gündüz seanslarında gnçtrkcll’lilere %50 indirimli olarak satılacak. Beyoğlu’ndaki Zencefil Restoran ise festival biletini gösterenlere %10 indirim yapacak. Festival, Beyoğlu AFM Fitaş, Caddebostan AFM Budak ve AFM İstinye Park ve Cinebonus Maçka G-Mall sinema salonlarında gerçekleştirilecek.
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
25
Our Day Will Come Spike Jonze ve Gondry ile alevlenen klip yönetmenliğinden uzun metraja terfi durumu bu kez meşaleyi Romain Gavras’a devretti. Geçtiğimiz baharda eğlenceli bir filmle karşımızda olan Costa Gavras’ın oğlu Romain Gavras’ın ilk sinyallerini M.I.A.’in klibinde verdiği filmi Our Day Will Come benim festivalde en çok merak edilen yapımların başında geliyor. Keş!f bölümünde yarışacak olan film için yerlerinizi hemen ayrımanız şiddetsizlikle tavsiye edilir. Vincent Cassel, Olivier Barthelemy, Justine Lerooy ve Vanessa Decat’ın başrollerinde olduğu film bakalım bizlere babasının oğlu dedirtebilecek türden bir yapım olacak mı? •
Adrienn Pal Geçtiğimiz sene İstanbul Film Festivalinde ilgi toplayan film Gordos’un ardından benzer bir obezite sempatizanı film !f İstanbul aracılığı ile vizyonda. Macar yönetmen Agnes Kocsis’in Cannes Film Festivali’nde “Un Certain Regard” (Belirli bir bakış) bölümünde gösterilen film eski çocukluk arkadaşını bulmak için yola çıkan kilolu, krema dolgulu hamur işlerine hayur diyemeyen ve toplumdan soyutlanmış hemşire Piroska’nın hikayesi. Keş!f bölümünde yarışacak bir diğer iddialı aday da Adrienn Pal olacaktır. •
26
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Four Lions Four Lions. Yaşamlarını İngiltere’de sürdüren dört Müslüman karakter üzerine odaklı flmimiz. Bu dört karakterin de idealleri ve emelleri birbirinden farklı ancak onları birleştiren İslamik bir kavram var: cihad. İslam’a kimse güç kullanılarak davet edilmezdi değil mi?. Karakterlerimiz; Ed, Waj ve Omar çokça bir araya gelerek toplum içerisinde ses getirecek hadiseler meydana getirmek adına girişimde bulunurlar. Bunların çoğu kağıt üzerinde veya video kasedinden ibaret olsa da inandıkları din adına terörize bir takım performatif girişimlerden kendilerini esirgemezler. Christopher Morris imzalı bu film !f’ kare proramı kapsamında gösterilecek. •
The Borrowers Daha önce kanlı cnalı versiyonunu Hollywood aracılığı ile izlediğimi The Borrowers bu kez çok farklı bir biçimde bizlerle birlikte olacak. Spirited Away, Princess Mononoke gibi Japon anime türü klasiklerinin yaratıcısı Hayao Miyazaki’nin senaryosunu yazdığı film, ünlü Japon animasyon şirketi Ghibli’nin prodüksiyonu ve bu yılın en iddialı animasyonlarından biri. Mary Norton’un roman serisinden uyarlanan bu fantastik hikaye, büyük insanların evlerinde yaşayan minik insanları anlatıyor. Kendi yaşam alanlarını evlerin asıl sahiplerinden ödünç aldıkları eşyalarla yaratan 14 yaşındaki Arrietty’nin evin sahibinin oğlu tarafından fark edilmesi ile tehlikeye giriyor. Ancak Arrietty ve insan oğlan arasında gelişen arkadaşlık derin bir dostluğa dönüşüyor. •
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
27
Winter’s Bone Debra Granik’in yönettiği ve Jennifer Lawrence’ın başrollerinde oynadığı film bu sene festivallerin ve eleştirmenlerin en beğendiği filmlerden biri oldu. Uyuşturucu bağımlısı bir baba ile asosyal ve depresif bir annenin kızı olan 17 yaşındaki Ree Dolly’nin hayatı, babasının evlerini kefalet karşılığı teminat olarak gösterdiğini öğrenmesi ile bir anda tepetaklak olur. Babasının bir hafta sonraki duruşmaya gelmemesi halinde evlerinin ellerinden gideceğini anlayan Ree, uyuşturucu satıcılığına da bulaşan babasını tüm tehlikelere karşı aramaya koyulur. Ailesinin iyiliği için hayatını tehlikeye atarak gerçeği aramaya çıkan genç kızın hikayesi aklınızdan çıkmayacak. Film Oscar’ın bu yılki en iddialı adaylarından. •
!f Gökkuşağı Partisi Babylon , Nublu 25 Şubat Cuma, 22:00 30 / 20 TL
Efsanevi Yönetmen Alejandro Jodorowsky İstanbul’da! 20 Şubat Pazar gecesi !F Istanbul çok özel bir konuğa, ve Türkiye’de ilk defa gösterilecek kült film Santa Sangre’ye ev sahipliği yapacak. Alejandro Jodorowsky, sayısız yönetmen ve sanatçıya ilham vermiş Şili asıllı bir yönetmen. !f Istanbul kapsamında hem filmi sonrası seyircilerle buluşacak hem de 22 Şubat Salı gecesi sinema ve spirituellik üzerine özel bir konuşma yapacak. • 28
ŞUBAT 2011
title.
Her yıl çok konuşulan ve sabırsızlıkla beklenen !f Gökkuşağı partisi, tek bir kulübün kapıları arasına sığamayacak kadar büyük, tek bir odada duramayacak kadar hareketli. !f takipçilerinin Too Much Pussy filminden tanıdığı DJ Metzgerei Berlin gay sahnesinde ses getirdiği kadar DJ kabininde de minimal teknodan Elektro-pop’a uzanan seti ile ses getirecek. Tek bir DJ ile kimseyi tatmin edemezdik biliyoruz, onu Dearhead, Elif Tanrıbilir, Çağlar Sür, Sanem İlçe, Arzu Gürsel, Death by Pop ve görselleriyle Jakie Raindrops takip ederek, Babylon ve Nublu’nun her yerine dağılmış gökkuşağı çocuklarını eğlendiriyor olacaklar. LGBTT bireyler tarafından merakla beklenen bu parti yılın partisi olmaya aday! •
titlemag.com
!f açıldı saçıldı! Geçen sene ilk defa gerçekleştirdiği Açılım bölümü ile Türkiyeli sinema tutkunlarını Kürt sineması ile tanıştıran !f İstanbul, bu sene de Kürt filmlerinden bir seçki göstermeye devam ediyor. Film gösterimlerinden sonra 20 Şubat Pazar günü festival merkezinde yurtsuzluk, sınırlar arasında var oluş ve sürekli bir özlem duygusunun tasvir edildiği filmler yönetmenleri ile birlikte tartışılacak. 21 Şubat Pazartesi günü festival merkezinde Kadınlar Kahramandır etkinliği kapsamında Women Are Heroes film gösterimi sonrası Zeynep Direk’in Pınar Selek ile internet üzerinden röportajını canlı izledikten sonra hep birlikte Esmeray’ın kısa stand-up şovunu izliyor olacağız. 22 Şubat Salı günü festival merkezinde ücretsiz olarak gösterilecek Geçiş 1.0 filmi gösterimi ve festival programında Dünyanın Çivisi bölümü kapsmaında gösterilecek 2012: Time for Change filmi gösterimleri sonrasında Buğday Derneği ile sürdürülebilir yaşam ve alternatifleri ve film üzerine söyleşiyor olacağız. 24 Şubat Perşembe günü Mars filminin yönetmeni Geoff Marslett ile Blue Box Animasyon Atölyesi gerçekleştirilecek. 25 Şubat Cuma günü festival merkezinde festival katılımcıları atölye ve provalar ile ortaya bir burlesque performansı çıkartacak. Atölye sonrasında katılımcılardan isteyenleri !f partilerindeki performanslarında izleyebileceğiz. 26 Şubat Cumartesi festival merkezinde Altyazı Aylık Sinema dergisi !f İstanbul takipçileri için bu yıl üçüncü kere bir kült filmi yeniden keşfediyor ve bu keşfini bir tartışma seansı ile masaya yatırıyor. Bu sene Sırp – Hırvat asıllı yönetmen Dusan Makavejev’in belgesel ve kurgu arasında gidip gelen surreal seks komedisi izleyenlerin de katılımı ile tartışılacak. •
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
29
30
ĹžUBAT 2011
title.
titlemag.com
Oscar adayları açıklandı Herkesin merakla beklediği Oscar ödüllerinin bu yılki adayları açıklandı. En iyi filmi şimdiden tahmin etmek çok ama çok zor. En iyi kadın için ise Natalie Portman’ın alacağı yönündeki dedikodular çığ gibi büyüyor. En iyi yabancı film için gönlümden geçen film ise Dogtooth. Animasyon konusuna gelince Avrupa Sineması Hollywood’a karşı durumu söz konusu. Sizler de favorilerinizi belirlemek isterseniz; buyrun aday listesi:
En İyi Film The Social Network Black Swan King Speech The Fighter Inception The Kids are All Right 127 Hours Toy Story 3 True Grit Winter’s Bone
En İyi Erkek Oyuncu Javier Bardem in “Biutiful” Jeff Bridges in “True Grit” Jesse Eisenberg in “The Social Network” James Franco in “127 Hours”
En İyi Kadın Oyuncu Annette Bening in “The Kids Are All Right” Nicole Kidman in “Rabbit Hole” Jennifer Lawrence in “Winter’s Bone” Natalie Portman in “Black Swan” Michelle Williams in “Blue Valentine”
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Christian Bale “The Fighter” John Hawkes “Winter’s Bone” Jeremy Renner “The Town”
titlemag.com
Mark Ruffalo “The Kids Are All Right” Geoffrey Rush “The King’s Speech”
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Amy Adams “The Fighter” Helena Bonham Carter “The King’s Speech” Melissa Leo “The Fighter” Hailee Steinfeld “True Grit” Jacki Weaver “Animal Kingdom”
En İyi Animasyon How to Train Your Dragon – Chris Sanders and Dean DeBlois The Illusionist – Sylvain Chomet Toy Story 3 – Lee Unkrich
En İyi Yabancı Film Biutiful (Meksika) Dogtooth (Yunanistan) In a Better World (Danimarka) Incendies (Kanada) Outside the Law (Cezayir)
En İyi Belgesel (Uzun) Exit through the Gift Shop Gasland Inside Job Restrepo Waste Land
title.
ŞUBAT 2011
31
Ayın Filmleri
BOX OFFICE 1) Eyyvah Eyvah 2 2.499.548 izleyici 358 salon / 3 hafta 2) Kutsal Damacana Dracoola 130.000 izleyici 221 salon / 1 hafta 3) Ayı Yogi 127.508 izleyici 104 salon / 2 hafta 4) Cadılar Zamanı 127.000 izleyici 66 salon / 2 hafta 5) Megazeka 3D 124.432 izleyici 132 salon / 3 hafta 6) Tangled 3D 200.237 izleyici 26 salon / 5 hafta 7) Aşk Sarhoşu 59.748 izleyici 50 salon / 2 hafta 8) Günah Keçisi 21.231 izleyici 100 salon / 1 hafta 9) Av Mevsimi 2.121.971 izleyici 31 salon / 9 hafta 10) Turist 471.506 izleyici 32 salon / 7 hafta 32
ŞUBAT 2011
title.
I am Still Here
Scott Pilgrim vs. The World
Takvim yaprakları 2009’u gösterdiğinde Hollywood camiası bugüne dek eşine benzerine zor rastlanabilir türden olaylara tanıklık etmişti. Joaquin Phoneix oyunculuğu bırakarak rap şarkılcılığına başlayacağını duyurmasının ardından ortalıklarda inanılmaz bir hızda gelişen karalama kampanyası çıkmıştı. Perez Hilton’dan tutun da David Letterman’a kadar pek çok isim Joaquin Phoneix’in başarısız rap kariyerini alay konusu ederek bir starın çöküşünü an be an gözler önüne seriyorlardı. Ancak tüm bunlar olup biterken kayın biraderi Casey Affleck elinde kamerası ile yarı kurgu yarı belgesel bir işe imza attı ve ortaya I Am Still Here çıktı. Casey Affleck bu mockumentary’si ile rüştünü ispat ederken bir starın çöküşüne şahit olacaksınız.
Demedi demeyin; bu film boyunca hoparlörlerden üzerinize molotof kokteylleri yağacak. Edgar Wright’ın “kankileri” ile yeni projesi Scoot Pilgrim Vs. The World sizleri uzun metrajlı bir gitar hero kapışmasına davet ediyor. Sevdiği kızın gözüne girebilmek uğruna onun yedi eski sevgilisinden de daha iyi gitar çalabildiğini tüm dünyaya göstermek isteyen bir gencin macerasına tanıklık edeceksiniz. Bolca Hollywood göndermesi içeren bu yapım; tansiyonu ile sağlık sorunu olanların uzak durması gereken bir yapım. Michael Cera ve Alison Pill başrollerinde olduğu 112 dakikalık yapım title. okurlarını memnun edecek gibi görünüyor. Vizyon tarihi hala net olmamakla birlikte bu ay yasal olarak internet üzerinden erişmeniz mümkün.
title. puanı 7.2
title. puanı 6.6
titlemag.com
127 Hours
My Son My Son, What Have Ye Done?
True Grit
18 Şubat’ta ve !f İstanbul 2011’de vizyon bulması beklenen 127 Hours bu yılki Oscar ödüllerinin en büyük adaylarından biri. Yönetmenliğini ve senaristliğini Danny Boyle’ın yaptığı film dağcı Aron Ralston’un iki kaya parçası arasındaki beş günlük mahsuriyetine odaklanıyor. Bunu yaparken sizleri elbette klostrofobiler, baş dönmeleri ve mide bulantıları da bekliyor. Altın küre ödüllü James Franco’nun başrollerinde yer aldığı film “yeni başlayanlar için oyunculuk” dersi veren türden bir film olmuş. Danny Boyle Slumdog Millionaire’in hemen ardından yepyeni bir fenomenle karşımıza çıkması hiç şaşırtıcı gelmedi. 94 dakika süren bu 127 saatlik yolculuğun ardından bakalım kaç title. okuru hayatta kalmayı başarabilecek, bunu birlikte göreceğiz.
Filmekimi’nin ardından vizon bulması beklenen Almanya’nın babasız jenerasyonun usta yönetmeni Herzog bu kez ağızları açık bırakacak bir işe imza atıyor. Film Brad McCullum adlı karakterin Euripides’in Orestes tragedyasından esinlenerek eline geçirdiği antika kılıç ile annesini öldürmesinin ardından iki kişiyi de zorla alı koymasını konu alır. Tüm bunlar olurken bir de prodiktör David Lynch işin içine karışır ve dakikalar süren anlamsız bakışmalar, jump cut’lar kalbinizde taht kurar. Michael Shannon’un eline geçen fırsatları ne kadar iyi değerlendirdiğini görebildiğimiz yapım kesinlikle bu ayın favorisi.Willem Dafoe, Chloë Sevigny, Udo Kie başroldeki diğer isimler. E başka söze ne hacet!
Western filmlerine hasret kalanlara müjde! 25 Şubat itibariyle buz gibi geçmesi beklenen bir kış gününde içinizi ısıtacak türden bir atmosfer beyaz perdeye yansıyor olacak. Matt Damon, Josh Brolin ve Jeff Bridges’in başrollerini paylaştığı True Grit bu ayın en aksiyonu bol yapımlarından. Kızıldereliler ve kovboylar arasında yaşanacak mücadele geçen yıl aynı tarihteki yerli versiyonu olan Yahşi Batı’nın yerini tutar mı bilinmez ancak Coen kardeşlerin yeni filmi A Serious Man’in hemen ardından sizleri üzerinde düşündürtecek türden bir intikama sürüklüyor. Jeff Bridges’in oyunculuğuna hayran kalınması oldukça muhteşem olan bu Western draması 2010’dan 2011’e Türk izleyiciler için güzel bir miras niteliği taşıyor.
title. puanı 8.3
title. puanı 8.5
title. puanı 7.9
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
33
MODA CANSU ONOMAY, YAĞMUR ÇENBERLİ
Cildinizin geri dönüşümü Kadın ve erkek arasında çok belirgin farklılıklar vardır. Bunlardan biri de kadınların tutkunu olduğu, erkeklerin kaçmaya yer aradığı alışveriş. Erkeklerin sinir katsayısının artması alışveriş süresinin uzamasıyla doğru orantılıdır. Belki bu yüzdendir kadınların aksesuarda, kıyafette, ayakkabıda sınırsız seçeneği mevcutken, erkekler aynı tipteki birkaç ürünün farklı kombinasyonlarıyla ve renkleriyle yetinirler. Gerçi son yıllardaki erkek modasının gelişimine bir saygısızlık olarak da algılanabilir bir önceki cümle ama en azından Türk erkekleri belli başlı bir tarzı takip etmeyi kendilerine yol edinmiştir. Aynı tutum kendini kozmetik dünyasında da gösteriyor. Kadınlar için olan ürünler kullanım amacına göre tek tek ayrılırken, erkeklerde genelde 3ü 1 arada mantığı uygulanıyor. Biz de bu ay kozmetik için birçok markanın aksine çevreci politikayı daha güçlü bir biçimde uygulayan Body Shop’u seçtik. Body Shop’taki hiçbir üründe hayvansal yağlar ve ürünler kullanılmıyor. Aynı zamanda da ürünler hayvanlar üzerinde değil, gönüllü denekler üzerinde test ediliyor. Ürünlerin ambalajları ise çevre dostu, doğaya geri dönüşümlü maddelerden üretiliyor.
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
35
Erkek kişisel bakım ürünlerine baktığımızda genelde Body Shop’un dörtte birini kaplıyor. Fakat erkek tüketicilerin sayısının günden güne artması bu büyük farkı ortadan kaldırıyor. Erkeklerin en çok tercih ettiği ürünler “Maca Root Traş Yağı” ve “White Musk For Men Eau de Toilette”. Peru Dağları’na özgü ve mineral bakımından çok zengin olan Maca kökü, Body Shop tarafından yeni bir erkek bakım serisi yaratılmada kullanılmış. Cildin canlılığını ve sıkılığını sağlayan bu yeni Maca Root serisinde erkeklerin en çok tercih ettiği ürün kılları yumuşatarak traşı kolaylaştıran ve tahrişi önleyen traş yağı. Bir diğer ürün ise hasır ve sandal agacı kokularının ve taze aromatik kokuların bağımlılık yaratıcı misk kokusuyla birleşmesiyle oluşan White Musk For Men. Bu ürünler dışında erkekler peeling jelleri, nemlendirici kremler, saç ve duş jelleri gibi ürünleri tercih ediyor.
36
ŞUBAT 2011
title.
Bayanlara baktığımızdaysa tabiki seçenekler çok daha fazla. Öncelikle makyaj ürünlerini incelediğimizde, alerji yapma riski en aza indirgenmiş, mineral içeren, gönüllü denekler üzerinde denenen ve marula bitkisi yağı içeren doğal ürünler kullanıldığını görüyoruz. En çok “Shimmer Allık” ve “ Super Volume Mascara” tercih ediliyor. Tüm bayanlara kolaylık sağlayıp dudak ve yanak nemlendiricisini bir araya getiren “Lip and Cheek” Body Shop’un vazgeçilmezleri arasında. Rujlarda bayanlar yaz kış demeden kırmızı ve pembe gibi canlı ve sıcak tonlar tercih ediyor. Natürel renkler yerini parlak renklere bırakıyor. Love Gloss 11 Numara su aralar en favori! Her zaman doğallıktan yana olan Body Shop, Nature’s Minerals makyaj serisiyle bir kez daha bütün bayanların ilgisini çekmeyi başardı. Bu serisindeki ürünleriyle mineral bazlı doğal,
titlemag.com
ışıltılı ve canlı görünüm veren bir makyaj hissi yaratıyor. Her türlü ciltle uyumu test edilmiş katkı maddelerinden uzak ürünler içeriyor. Mineral içerdiği için gece makyaj ile yatsanız bile cildinize zarar vermiyor. Vücut bakımı ürünlerine baktığımızda da kırmızı ve yeşil renkler revaçta. Kırmızı rengi ve afrodizyak etkisiyle bilinen “Çilek” ve temel yağ asitleri içeren nemlendirici etkisiyle “Kenevir”. Bayanlar en çok çilek serisinin vücut kremini tercih ediyor. 24 saate kadar koruma sağlayan, el ayak kuruluğunu kenevir çekirdeği tohumu yağıyla gideren ve vücudu dış etkenlere karşı koruyan kenevir gün geçtikçe bayanların daha çok ilgisini çekmeye başlıyor. Body Shop’ta çok ilgi gören bir başka seri ise “E Vitamini Serisi”. Gece ve gündüz yoğun nemlendirme etkisini, E vitamini kaynağı olan buğday tohumundan alıyor.
38
ŞUBAT 2011
title.
Son zamanlarda her yerde adını duymaya başladığımız Çay Ağacı Yağı, doğal ürünlerin kaynağı olan Body Shop’ta da “Çay Ağacı Serisi” adı altında yer almakta. Sağlıklı ve nemli bir cildin anahtarı olan “Tamanu Yağı”, ferahlatıcı kokusuyla “Limon Çayı Ağacı Yağı” ve anti-bakteriyel özelliğiyle bilinen “Çay Ağacı Yağı” bu serinin ana elementleri. Doktorların hastaları reçeteyle gönderdikleri Body Shop’ta çay ağacı yağı gözenekli, siyah noktalı ya da lekeli ciltler için bir çığır açmış durumda. Sadece cilt ve yüz bakımı değil, saç bakımı da bayanların ilgisini çekmekte. Kimyasal hiçbir madde içermeyen saç ürünlerinin ambalajları da doğaya geri dönüşümlü. “Rainforest Serisi”, her saç tipi için ayrı ürünleriyle bayanların ilgisini çekmeyi sürdürüyor. En çok satılan saç bakım ürünüyse üzüm çekirdeği yağıyla kıvırcık ve elektriklenen saçları kontrol altında tutan “Grapeseed Glossing Serum”. • titlemag.com
Elie Saab Burnu havada Avrupa moda dünyasındaki hükümdarlığını kaybediyor mu? Doğu’nun yaratıcı isimlerinin birer birer modaya ayak basıp kırmızı halılarda, moda haftalarında boy göstermeye başlaması Avrupalı tasarımcılar için tehlike çanları sinyalleri veriyor olsa gerek. Tabiki Chanel, Dior veya Yves Saint Laurent gibi devlerin sarsılması imkansız olsa da Şark’ın gelişini küçümsememek de fayda var. Son yıllarda dünyanın doğu yakasından öne çıkan bir isim de Elie Saab. 1964’te Lübnan’ın şimdilerde gece hayatıyla dillere destan olan şehri Beyrut’ta dünyaya gözlerini açtı. Alaylı olarak sektöre atılan Saab, daha çocuk yaşlarda evde kendi kendine dikiş dikmeye başlamış. Adam olacak çocuk misali küçükken mesleğini yeteneği doğrultusunda belirleyen Saab, 18 yaşındayken temellerini Beyrut’ta attığı ve köklerine her zaman sıkı sıkı bağlı kalacağı markasını yarattı. Markasını kurduğu ilk yıllarda konsantrasyonu gece elbiseleri ve gelinlikler üzerine oldu.
40
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Kısa süre içinde Lübnan basınında “precocious genius” yani zamanından önce gelişmiş dahi olarak anılıyor ve tasarladığı gece kıyafetleriyle prenseslerin vazgeçilmezi olmayı başarıyor. Bu kadar genç yaşta böyle büyük başarılara imza atması ona 1997’de Camera Nazionale della Moda’ya üyeliği getiriyor. Böylece kurumun İtalyan olmayan ilk moda tasarımcısı üyesi unvanına sahip oluyor Elie Saab. Kendisine Avrupa’nın kapılarının sonuna kadar açılmasıyla hemen ertesi yıl, 1998’de, Lübnan dışında ilk hazır giyim koleksiyonunu Roma’da çıkarıyor. Ancak Elie Saab asıl şöhretine 2002 Oscar Ödül Töreni için Halle Berry’nin tercihi olmasıyla ulaştı. Bu sayede bir gecede büyük üne kavuşurken Oscar sahibi bir aktrisi giydiren ilk Lübnanlı tasarımcı unvanını da listesine eklemiş oldu. 2003’te ise başka bir üyelik teklifi Fransa’dan, Chambre Syn-
42
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
dicale de la Haute Couture’den geliyor. 2003 yazında da Paris’teki ilk haute couture koleksiyonunu sunuyor. Önce Roma, ardından Paris ile Elie Saab modanın kalbinde kendine de yer açmayı kısa zamanda başardı. Aynı hırs ve azimle 2005 ilkbahar-yaz sezonu için Paris’te ilk hazır giyim koleksiyonunu görücüye çıkarıyor ve bundan sonra hazır giyim sektöründe Paris’te kalıcılığını sağlıyor. 2008’in temmuz ayında da İngiltere’de ilk butiğini açıyor. Neden Elie Saab? Tasarımlarında her zaman oryantal esintilerle batının stilini çok estetik bir biçimde bir araya getirmeyi başarıyor. Kadın vücudunun kıvrımlarını ön plana çıkaran kıyafetlerinde modernizmi yakalarken feminenliği ve romantizmi de geri plana itmeyi red-
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
43
dediyor. Lüksü ve modernizmi buluşturan Elie Saab’ın tercihi ipek, dantel gibi lüks kumaşlardan yana. Yumuşak hatlar ve zarif detaylarla zenginleştirdiği kıyafetlerinde detaylı dikişlerle işçilik ön plana çıkarken masraftan kaçınmayıp incilerle ve kristallerle sofistike stilinden asla taviz vermiyor. 1982’de, 18 yaşındayken kurduğu markasında başarılı bir stil yakalayan ve 29 yıldır bu stili geliştirirken korumayı başarmış bir isim Elie Saab. Elie Saab giyen Hollywood ünlüleri arasında, Halle Berry, Marion Cotillard, Teri Hatcher ve Angelina Jolie bulunmakta. *2011 Bahar Koleksiyonu’nda da lüskten vazgeçmemiş Elie Saab. Pastel ve toprak tonlarının ağırlıkta olduğu koleksiyonda yine kadınsı biçimler yeni kreasyonunun temelini oluşturuyor. Gösterişli ve işlemeli tüller cazibeyle zerafetin buluşma noktası. • 44
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
MÜZİK EMRE SAĞLAM, UFUK DOĞAN, YAĞMUR ÇENBERLİ
Reggae Bugünkü global düzenin ve özgürlük değerinin temellerinin atıldığı 1960’larda Jamaika’da yeni bir müzik türü doğdu: Reggae. Jamaika usulü rock olarak da anılır reggae. Çıktığı dönemin ‘60’ların sonuna denk gelmesi ve bulunduğu siyasi konum nedeniyle şarkıların teması aşk, barış, inanç, yoksulluk ve eşitsizlik üzerine. Reggae, ska ve rocksteady türlerinin izlerini taşır ancak temposu bu iki türe göre daha yavaş. African-American jazz ve blues’dan da önemli ölçüde etkilenmiştir. Reggae’yi reggae yapan ise baslar ve Afrika kökenli davul/perküsyon ritmleri. Zaten ileride bu ritmler reggaenin dans soundlarını benimsemesine de neden olacaktır. Kabul edilen ilk reggae parçası 1960’ların sonunda ska/rocksteady müzik yapan Toots and The Maytals’ın “Do The Reggay” adlı şarkısı oldu. 1970’lerle birlikte dünya çapındaki popülaritesine ulaşan türün en önemli ve efsanevi temsilcisi Bob Marley. Bob Marley, reggaeyi tüm dünyaya tanıtan ve onun felsefesini oluşturan rastafarianizmi en iyi anlatan sanatçıdır. titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
47
Çıktığı ilk yıllarda reggae analog kayıtlarla yapılıyordu ancak teknolojik gelişmelerin müzik dünyasına da yansıması reggaeyi de 1980’lerin ortalarından itibaren dijitalleşme yoluna doğru sürükledi. Bu yıllarda yapılan işler dijital ve analog soundun senteziydi. 1990’lı yıllara geldiğimizde ise reggae, doğduğu vatanının dominasyonundan çıkmış İngiltere’nin şefkatli kollarında kendini bulmuştur. Milenyum çağı 2000’lerde de her ne kadar old school reggae yapmaya çalışan gönüllüler olsa da tür artık dancehall/ragga şeklinde hayata devam etmiştir. Jamaika’nın müzik hayatındaki çıkışı reggae ile olduğundan Jamaika’daki çoğu müzik türü reggae olarak değerlendiriliyor ama bu sadece yanlış bir değerlendirme. Jamaika’da roots reggae yapan yeni isimler yetişmemesine rağmen, reggaenin alt türlerinden biri olan dancehall/ ragga ile Shaggy Jamaika’yı yeniden popüler
48
ŞUBAT 2011
title.
yapmayı başardı. Dancehall/ragganın roots reggae ile yani ilk çıktığı zamanlardaki reggae ile hiçbir alakası yok ne yazık ki. Reggae’nin en dikkat çeken özelliği ise güçlü bir felsefe taşımasıdır. Rastafarianizm. Elbette her müzik türü içinde felsefe ve hikayeler barındırır, ancak bunlara sıkı sıkıya bağlı kalan, sanatçının kendi yaşam tarzına adapte ettiği türler çok azdır. O yüzden reggaenin bu bağlamda kendini diğer türlerden bir nebze ayırdığını düşünüyorum. Reggaeyi anlamak için felsefesini de özümsemek gerekir. Aslında rastafarianizm sadece bir felsefe değil, bir dindir. Dinin kurucusu Leonard Howell, en önemli mensubu da Bob Marley. Bu dinin mensupları da Jamaika’da reggaenin doğuşuna kaynaklık eden aynı isimlerdir. Rastafarianizm, Mısır kökenli Ra dinlerinin Yahudilik ve Hıristiyanlıkla oluşturduğu bir karışım. Bu dini kabul edenlere de rasta deniyor. Rastaların hep-
titlemag.com
50
imizin adından anımsayacağı saç tipine Dreadlock adı veriliyor. Dreadlock, uzun süre saçın taranmayıp ve kesilmeyip uzamasıyla oluyor. Ayrıca, eti çok sınırlı tüketiyorlar ve alkol-sigara ise katiyen kullanmıyorlar. Rastaların rengi; siyah halkın dökülen kanını temsil eden kırmızıdan, Afrika’nın yeşilliğini ve güzelliğini temsil eden yeşilden, Afrika’nın zenginliğini temsil eden sarıdan ve Afrika halkını temsil eden siyahtan oluşur.
dancehall/ragga. Sean Paul, Kevin Little, Kid Kurup dancehall/ragga’nın popüler isimleri. Bir başka tür de, diğer bir adı skinhead reggae olan early reggae. Early reggae, İngiltere’de işçi sınıfı müziği olarak doğdu. Önemli temsilcileri ise John Holt, The Pioneers, Toots & The Maytals, Symarip. Diğer türler, roots reggae, dub, rockers, lovers rocks. Reggaenin daha yeni olan stilleri ise, hip hop and rap, dancehall, raggamuffin, reggaeton ve reggaefusion.
Reggae, zaman içinde gelişmesiyle ve dünyaya açılmasıyla pek çok alt türünü de oluşturmuştur. Bunlardan en hit olanı yukarıda da bahsettiğim
Reggae dinleyebileceğiniz birkaç isme gelince, babalarının yolunu takip eden Bob Marley’nin en büyük oğlu Ziggy Marley ve 3 Grammy Ödülü sa-
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
hibi en küçük oğlu Damien Marley. 1997’de kurulan ABD’li grup Soldiers of Jah Army ve 1978’li İngiliz grup Ub40 (Unemployment Benefit, Form 40) dinlenebilirler arasında. Jamaika asıllı Shaggy dancehall/ragga türünü dinlemek için iyi bir tercih olacaktır. 1948 doğumlu Jamaikalı Jimmy Cliff roots reggae yapan yaşayan çok az sanatçıdan biri. *Dictionary of Jamaican English’in 1967’deki edisyonunda reggae’nin yırtık pırtık giysi, gürültü patırtı anlamına gelen rege-rege’den geldiği açıklanmaktadır. *Bob Marley ise reggae’nin İspanyolca “kralın müziği” anlamına geldiğini söyler. *Roots reggae sanatçısı Toots Hibbert de Jamaika’da “streggae” kelimesinin varlığından ve “streggae”nin kötü giyinen kadınlar için kullanıldığından bahseder. Hatta kabul edilen ilk reggae parçası olan “Do The Reggay”in hikayesinin buna dayandığını anlatır. Bir sabah grup arkadaşlarına “OK man, let’s do the reggay” dediğini ve bunun öylesine ağzından çıktığını, daha sonra “do the reggay” diye tekrarlayarak bir sound yakaladıklarını ve bu sounda bu şekilde ad verdiklerini söyler. *Türkçe reggae müziğini takip edebileceğiniz bir kaynak da Türkiye’nin ilk ve tek reggae dergisi olan Reggaezine. Okumak için: www.reggaezine.net *Reggae’yi dinlemek ve bu müzikten bir parça da siz tatmak istiyorsanız Reggaelation çok yerinde bir tercih olur. Reggaelation adını verdikleri bu oluşumun performanslarını takip etmekte fayda var. En son 25 Aralık’ta Kadıköy Barlar Sokağı’ndaki Stereogun’da performans sergileyen grup, önümüzdeki performansını mart ayında gerçekleştirecek. Girişin bedava olduğu bu eventlerde fiyatlar da çok uygun. Dinlemek için: http://www.myspace.com/reggaelationindependance • YÇ
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
51
kim ki o’nlar? Dünyada neler olup bitiyor takip ederken başucumuzda nelerin mırıldandığına da dikkatleri çekmenin önemli olacağını düşündük ve bundan itibaren ülkemizdeki oluşumların da kulaktan kulağa fısıldanması gerektiği düşüncesinde birleştik. Buna da ilk olarak klipleri ile gönüllerde taht kuran Synthsizer ve bas gitar melodileri ile kulakları şenlendiren ikili “kim ki o” ile başlamak istedik. Fırından taze çıkardıkları albümü Dans’ın kokusu Hollanda merkezli plak şirketleri Enfant Terrible tarafından tüttürüldü ve ünleri de bununla sınırlı kalmadı. Bir çok ülkede çokça konser veren Ekin Sanaç ve Berna Göl, ülkemizdeki en özgün müziklerden birine imzalarını çoktan atmış bulundu. 500 adet basılmış olan Dans adlı plaklarında 6 şarkı mevcut ve bunlardan benim favorim “Herkes Evine”. Özellikle ilk video klipleri “kapalı kapalı kapalı” için Zeynep Dadak ve Merve Kayan’ın çektikleri klip bu topraklarda bugüne dek çekilmiş en iyi işlerden biri. Alternatif müzik piyasasının yeni yeni destek bulmaya başladığı ülkemizde yurtdışından sesini duyuran bu ikiliye sizler için bir kaç soru sorduk;
52
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Müziğinizi en çok duyurmak istediğiniz mekan neresidir? Ekin: Mekan derken, belirli bir şey gelmiyor aklıma ama farklı ülkelerde düzenlenen yaz festivalleriyle ilgili heveslerim ve hayallerim var. Berna: Evet, festivaller! Yeni dönem gruplarına erişmek zor biliyorsunuz. Kim Ki O’nun müziklerine yasal yoldan erişebilmenin ve indirebilmenin bir yolu var mı veya olacak mı? Ekin: Aslında erişim tam tersine çok kolay değil mi? kim ki o’ya gelince biz zaten kendi albümlerimizi (kendimiz yayınlamış olalım ya da bir plak şirketi tarafından yayınlanmış olsun) internet sitemizden ücret istemeksizin “indirilebilir” kılıyoruz. Biz koyduğumuza göre de oldukça yasallar. www.kimkio.org
54
ŞUBAT 2011
title.
Berna: Ayrıca zaten yasal olarak Fransa kökenli dijital label Beko DSL de bir single’ımızı yayınladı. (http://beko-dsl.com/ 43’nolu yayın) Genelde bu tarz müziklere plak şirketi desteği Avrupa tarafından verilirken burdaki sektörün destek görmesi için neler yapılmalıdır? Ekin: Ben çok “burada”, “buraya karşın Avrupa’da” diye bakamıyorum artık. Eskiden de bu gibi örnekler söz konusuydu ama hele ki bugün, albüm yayınlamak adına lokasyonun çok da öneminin olmadığını görüyoruz. Bence bunu da fırsat bilerek, müzik yapanlar için önemli olan kendi içlerine sinen işler ortaya koymak olmalı, müzikten ödün verilmemeli. Bunun için de ya kendileri organize olmalı ki bunun güzel örneklerini burada da görüyoruz, ya da dışarıda aynı mantıkta iş yapanlara uzanabilmenin yolları kollanmalı. Aslında kim ki o’nun süreci
titlemag.com
de “sektör”den bağımsız, hatta “sektör”e karşı gelişen bir süreç oldu, oluyor. kim ki o bir sonraki adımını nereye atmayı planlıyor? Berna: kim ki o başından beri plan yapmadı, ya da yapamadı. Ama sürekli çalışmayı ihmal etmedi, etmiyoruz. Size, olasılıklar ve hayaller anlamında çeşitli düşünceler sıralayabiliriz. Bu sene içinde daha fazla parça yapmayı, onları gene kim ki o usulü paylaşmayı, daha az, ama daha özenli konserler vermeyi, remikslenen kim ki o parçalarını toplamayı, yönetmen arkadaşlarımız –bir nevi paralel ekibimiz- Zeynep Dadak ve Merve Kayan’la daha çok çalışmayı, turne yapmayı, daha çok politik şarkı yapmayı istiyoruz, diyebiliriz. Kısacası, galiba adımımızı nereye değil, nasıl attığımızla daha çok ilgileniyoruz. • ES
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
55
Ayın Albümleri Lady Gaga 2000’lerin en büyük efsanesi olacağı şimdiden kesinleşen Lady Gaga yeni Single’ı Born This Way ile 13 Şubat günü tüm müzik marketlerde olacak. Gelirinin tamamını eşcinsel öğrencilerin okuması için bağışlayacağını duyuran Gaga yine doğru ata oynamayı başarmış gibi görünüyor. Single’ın müzikseverler ile buluşacağı günün 14 Şubat’tan bir gün önce olması ise yine Gaga’nın başarılı stratejik ve politik duruşundan biri olarak değerlendirilebilir. Dans ögelerini çokça barındıran ve özgürlüğe vurgu yapan sözleri ile Born This Way otoriteler tarafından şimdiden bir klasik olarak nitelendiriliyor. Albümü için henüz ser verip sır vermeyen Gaga albümünün tanıtımına sponsor olmak isteyen binlerce marka arasından elemeler yaptığını söylüyor. MUGLER’ın Anathomy of Change isimli kolleksiyonuna Ocak ayında yaptığı müzik direktörlüğü ile yeni albümünün de sinyalini veren tanrıça bakalım yeni albümünün ilk habercisi olan bu single ile müzik dünyasındaki tahtını sağlamlaştırabilecek mi hep beraber göreceğiz. • ES
56
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Iron&Wine Twilight serisinin ilk filmlerine yaptığı Flightless Bird, American Mouth şarkıları ile ününe ün katan Floridalı folk müzisyeni Sam Bean’in sahne adı olarak kullandığı Iron&Wine yeni albümü Keep Each Other Clean ile müzikseverlerin karşısında. 10 şarkı bulunan yeni albüm önceki albümlerine oranla çok daha hareketli ve cıvıltılı soundları bünyesinde barındırıyor. Albümün öne çıkan çalışmaları ise; Walking Far From Home, Rabbit Will Run ancak Godless Brother In Love yine 14 Şubat’ın alternatif aşıklarının vazgeçilmezi olacak gibi görünüyor. Şarkıları arasında bu kez folk kılıfından sıyrılarak biraz daha alternatif pop ve funk soundları içeren albümleri ile Iron&Wine, tam bir kış ayı albümüne imzasını atmış. Twilight vampirlerini aşık eder mi bilmiyorum ancak dinlerken insanın gözlerini doldurmayı başarabilen şarkıların dozunun haddinden fazla olduğu bu albüm yalnızların 14 Şubat sonrası edinmesi gereken türden bir albüm. • ES
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
57
Jessica Six Cyber Punk filmleri sevenlerin favorisi olan Logan’s Run filmindeki karakterden adını alan Jessica Six 2008 yılında Hercules and Love Affairs grubunda ön plana çıkan Nomi Riaz Hercules and Love Affairs tunesinde tanıştığı Andrew Raposo ve Morgan Willey’in buluşmasıyla beraber kuruldu. İlk single çalışmaları Fun Girl ile dans pistlerini kırıp geçiren grup 2009 ve 2010 yılında tam 3 kez Türkiye’ye geldi.Fun Girl single’ının yakaladığı başarının ardından Not Anymore gibi bir dram yüklü şarkıyla karşımıza çıkan grup bu kez ismiyle bile iddiasını kanıtlayan White Horse albümünü bu ay müzikseverlerle buluşturuyor. Antony Hegarty gibi bir müzik devi bu yıl Jessica Six yılı dedikten sonra dikkatleri iyice üstüne çeken grup ilk konserlerini 9 Şubat gecesi İstanbul’da vermeye hazırlanıyor. Konseptini Bülent Ersoy olarak tanımlayıp ser ve sır vermeyen Nomi o gece title. ekibi için kısa bir performans’ta sergileyecek. White Horse arşivlerden çıkmaması gereken bir yapım olacak. • ES
58
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Adele Üç sene önce 19 adlı debut albümüyle İngiliz pop müzik piyasasında Amy Winehouse ve Duffy’nin en güçlü rakibi olduğunu kanıtlayan Adele, 2011 çıkışlı ikinci albümü olan 21 ile nefret ettiğiniz eski sevgilinize sabaha karşı naber? diye mesaj atmanızı sağlayabilir nitelikte. İlk single’ı olan Rolling in the Deep’le yeni albümünün oldukça güçlü olduğu sinyallerini veren sanatçı, şarkıların geneline yayılan soul sosu ve ayrıldık ama yine de seni seviyor olabilirim temasıyla 21 ile karşımıza müzikalite açısından ayaklarının daha sağlam bastığını gösteriyor. Albümdeki sürprizler The Cure ve Brandi Carlile coverları her ne kadar vasatın ötesine geçemese de albümün Adele’e yine Grammy adaylığı getireceği fazlasıyla açık. Şahsi favorilerim olan Turning Tables ve One and Only sanatçının 19’dan bu yana gelen acıtan duygusallığını devam ettiren şarkılar. Albümü dinlerken gözyaşlarınızı silmek için bir kutu mendili yanınızdan ayırmamanız ise benim naçizane tavsiyem. • UD
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
59
Beth Ditto Çeşitli dergilere verdiği umarsız pozlarla elinizdeki hamburgeri suçluluk duygusuna kapılmadan bitirmenize neden olan biri Beth Ditto. The Gossip’te takındığı cesur tavrı ve etkileyici vokalleri ile kariyerini sağlamlaştırdıktan sonra Simian Mobile Disco işbirliğiyle çıkacak ilk solo albümüne bir önizleme niteliği taşıyan EP adlı dört şarkılık mini albümü, 2011’in ilk heyecan yaratan işlerinden biri. Albümdeki dört şarkının da diskoya göz kırpan tarzda olmasının Ms. Ditto’nun indie rock klasmanından biraz sıyrılması açısından iyi olduğunu söyleyenebilir. Do You Need Someone ve I Wrote The Book gibi şarkıların dans pistinde dizlerinizi hafifçe kırarak dans etmenizi garantiler kalitede olması Ditto’nun kendini neden Simian Mobile Disco’nun güvenli ellerine teslim ettiğini açıklıyor. Yine de bu birlikteliğin yeterince ikna edici bir sonucu olup olmadığını görmek için biraz daha beklemekte fayda var. • UD
60
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Hype Williams’ın arkaoda’daki perdesinin arkası! 23 Ocak Pazar akşamı ayın etkinliği olarak seçtiğimiz Hype Williams konserindeydim. Kadıköyün yıldızı parlayan konser mekanı Arkaoda birbirinden güzel konserlere 2010 Kasım’ından itibaren start vermişti. Hype Williams ise 2011’in ilk bombası olarak zihinlere kazındı. 10 tl olan biletleri kapıda alabilmenin verdiği mutlulukla konser salonuna çıktık. Bizleri sahnenin hemen önünde beyaz bir perde bekliyordu ve içimizde acaba o perde kalkıcak mı gibi sorular kıvılcımlanmaya başlarken aniden perdenin ardından turuncu bir ışık belirdi ve Hype Williams’ın iki göz nuru performanslarına başladılar. Konser başladığı ilk andan itibaren harika bir müzik ziyafetini bizlere sundu. Enstrüman olarak kullandıkları oyuncaklar, ilginç gölge oyunları ve Sade’in
Sweetest Taboo cover’ı ile Hype Williams konseri perde arkasında bizlere harika bir konser yaşattı. Yaklaşık yetmiş dakika süren konser süresinde grup elemanlarının rahat tavırları ve kaliteli müziği dinleyenleri kendine hayran bıraktı. Kimisinin oturarak kimisinin ayakta izlediği konser gerçek anlamda Hype Williams evimizin Arkaoda’sına konsere gelmiş atmosferi yarattı. Berlin çıkışlı oluşumun Türkiye’den sonraki durakları ise 2 Şubat tarihinde Belçika. Grup ilk albümleri “Find Out What Happens When People Stop Being Polite, And Start Getting Reel” ile hipster ortamların şimdiden baba tabir edilen isimlerinden biri olmayı başardı. Deneysel sahne performansları ile unutulmaz bir gece yaşatan Hype Williams Arkaoda’mızın bu ayki en güzel misafiriydi. • ES
Ayın Etkinlikleri
62
Buika
Hindi Zahra
Jessica Six
4 Şubat 2011 56 - 23 TL
6-8 Şubat 2011 44.50 TL
9 Şubat 2011 28 / 17 TL
İspanya’nın büyülü aşk şarkılarına imzasını atmış olan Buika, İstanbul Caz Festivali’nin ardından gördüğü yoğun ilgiyi cevapsız bırakmayarak “El Ultimo Trago” turnesi kapsamında bir kez daha Türk müzikseverler ile buluşuyor. Çağdaş müzik tarihi içerisinde flamenkoyu farklı boyutlara taşıyarak, flamenko ile caz müziğini bir araya getiren Buika unutulmaz bir müzik ziyafetini sizlere sunmaya hazırlanıyor.
Caz müziği ile evrensel dünya müziğini bir araya getirerek harikalar yaratan yarı Fas yarı Fransız asıllı Hindi Zahra Türk müzikseverlerle buluşmak için 6 ve 8 Şubat geceleri Babylon’da bekliyor olacak. Geçtiğimiz Akbank Caz festivali kapsamında dillere destan bir performansla adından sözettiren Hindi Zahra aynı ay içerisindeki 2 performansındaki ateş ile Babylon’u yakmaya hazırlanıyor.
Yeni albümleri White Horse’u tanıtmak için dört nala şahlanan Jessica Six, Avrupa turnesinin ilk ayağı olarak İstanbul’lu müzik severleri seçti. Gecenin konsepti için Bülent Ersoy’u düşündüğünü belirten Nomi, konuklara şimdiden kemerlerini sıkı bağlamasını öneriyor. Salon IKSV’de gerçekleşecek olan konser için yerlerinizi şimdiden ayrıtın. Dansa, müziğe ve en önemlisi aşka doyacağınız bir gece sizleri bekliyor olacak. Bu arada bilet fiyatları Salon IKSV binasından alındığında 2tl daha ucuz.
CRR Konser Salonu Darülbedayi Caddesi Harbiye / İstanbul
Babylon Şehbender Sokak No:3 Tünel Asmalımescit / İstanbul
Salon İKSV Sadi Konuralp Caddesi No:5 Şişhane / İstanbul
ŞUBAT 2011
title.
titlemag.com
Olafur Arnalds
Macy Gray
Edwyn Collins
10-11 Şubat 2011 45 / 25 TL
14-15 Şubat 2011 141 / 75 TL
24 Şubat 2011 23 TL
İzlanda’nın sıcak su kaynakları gibi yürekleri yakıp geçen melodilerin kahramanı Olafur Arnalds 10-11 Şubat geceleri Salon IKSV’nin konuğu oluyor. İki gece üst üste gerçekleştireceği performansları ile hüznünğ ve sıcaklığını paylaşmaya hazırlanan Olafur’un melodilerinde Şubat ağırlığını üzerinizden atabilirsiniz. Elektro-akustik olarak tanımladığı sound’u ile unutulmaz 2 gecenin garantisini şimdiden veriyor.
Bugüne kadar 5 kez Grammy ödülü kazanarak tarihe geçmiş olan Macy Gray sevgililer günü kapsamında en iddialı ve ateşli R&B şarkılarını söylemek üzere iki gece üstüste konuk oluyor. Sevgilisi olmayanlar ve kapitalizme boyun eğmeyenler için 15 Şubat gecesi bir kez daha sahne alacak olan Macy Gray “Sexual Revolution” ile yarattığı devrimi bakalım İstanbul semalarında yaratabilecek mi?
Bant dergisi ve Converse sponsorluğunda; Orange Juice ile başlayan kariyerine tek tabanca devam eden ve “You’ll Never Know”, “A Girl Like You” gibi şarkılarla hafızamıza kazınan Edwyn Collins 24 Şubat gecesi Taksim’in ünlü müzik lounge’larından biri olan Ghetto’da sahne alacak. Saatler 22:00’ı gösterdiğinde Edwyn Collins sesini bizlerden esirgemiyecek, bilginize.
Salon İKSV Sadi Konuralp Caddesi No:5 Şişhane / İstanbul
Babylon Şehbender Sokak No:3 Tünel Asmalımescit / İstanbul
Ghetto Kamer Hatun Caddesi No:10 Beyoğlu / İstanbul
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
63
GEZİ AYŞE NAZ BAYKAL
Transilvanya Nasıl vize alınır? Romanya’nın Türk pasaportlarına vize istemediğini söyleyen bir sürü internet sitesi var, inanmayın! Avrupa Birliği’ne kabul edildikten sonra onlar da bizlere vizeyi şart koştu. Diplomatik ve servis pasaportları dışındaki pasaport sahipleri gerekli evraklarını teslim ettiği taktirde 3 iş günü içerisinde turist vizelerini alabilirler. Romanya Konsolosluğu Etiler’de. Ayrıca Romanya Avrupa Birliği’nde olmasına rağman Schengen vize sistemine dahil edilmedi. O yüzden dikkatli olun, Romanya’dan aldığınız vize ile diğer ülkelere geçemeyeceğiniz gibi, Schengen Vizesi ile de Romanya’ya giremiyorsunuz. Nasıl gidilir? Romanya’nın başkenti Bükreş’e uçakla ya da trenle ulaşım mümkün. Uçak bileti fiyatları gidiş-dönüş 120 Euro’ya kadar düşebiliyor. Ancak çok önceden almanız gerekli. Trenle ise Bulgaristan’nın başkenti Sofya üzerinden ya da Türkiye’den direk gidebilirsiniz. Bu daha ucuza mal olacaktır.
titlemag.com
title.
ŞUBAT 2011
65
Para, para, para... Romanya Avrupa Birliği ülkesi olmasına rağmen Euro kullanmıyor. Para birimi Lei. 1 Türk Lirası yaklaşık olarak 2 Lei’ye karşılık geliyor. Romanya diğer Avrupa ülkelerine nazaran çok ucuz bir yer. Lokantaların kalitesine göre değişen fiyatlar öğün başına 10-30 Lei arası, ama tabi 3 kişilik yerseniz o başka. Alacakaranlık Efsanesi’yle eski ihtişamına kavuşan vampirlerin doğal yaşam ortamlarını görmek için yanıp tutuşan ben, daha fazla dayanamayıp Romanya’nın Transilvanya Bölgesi’nin yolunu tuttum. En kolay ulaşım olan uçağı tercih edip Bükreş’e uçtum. Amacım Transilvanya olduğu için Bükreş’te sadece o gece konaklayarak trene atladım. Bölgeyi uzun uzun gezdim ve bu sayı için Transilvanya’nın en görülesi 3 şehrini seçtim: Sinaia, Braşov ve Sighişoara. 66
ŞUBAT 2011
title.
ne binmek iste e tr k e ir d r e Hapİpucu 1: Eğ siyem Bükreş v ta re e zl si iz mezsen . Metroya naklamanızdır ko e d l’ e st o üzlü H py hostel gülery u b n la o n çok yakı merkezükreş’in tam B le y ri le ci e da işletm -15 Euro arasın 7 i ğ li ce e G r. o de yurt inde yer alıy em özel hem h e ld e st o h n değişe r beyazı cut. Otelin ka v e m r la a d or. o tipi a neşe katıy m a rt o ” sy is e verkedisi “M nnedilen kediy za i iş d a d n u ğ u sma Doğd lan pembe ta kı ta e v sy is emiş. ilen ad M lınca değiştirilm şı la n a u ğ u ld o erkek
titlemag.com
Sinaia Sinaia trenle Bükreş’e iki saat mesafede, dağların üstüne kurulu küçük bir kent. Evleri ve sokakları ile tam bir Transilvanya şehri. Sinaia’da görülmesi gereken en önemli yer Avrupa’nın en güzel kalelerinden biri olarak anılan Peleş Kalesi. Ahşap duvar ve cumbaları, 7 terası ve 160 odasıyla şaşaalı bir görüntüye sahip olan kalede odaların bir kısmı görücüye açıktır. Aynı zamanda kale bünyesindeki müzede 15. ve 19. yüzyıldan kalma silahlar, heykeller, mobilyalar ve dekoratif eşyalar bulunmaktadır. Sinaia’da yürümek sizlere apayrı bir zevk verecek. Özellikle tipik Romen evleri yürüyüş yolunda seyredeğr nitelikte. Sinaia aynı zamanda bir dağ kenti. Kış sporları ve yürüyüş için biçilmiş kaftan. Kar yağdığı zaman kayakseverleri için
bir cennete dönüşen dağın üstünde bir sürü otel ve sıcak şarabınızı yudumlayabileceğiniz güzel restorantlar var. Fiyatları ve doğası ile birçok pahalı kayak merkezine iyi bir alternatif niteliğinde.
İpucu 2: Sinaia Bükreş ile Braşov’un tam ortasında yer alıyor ve eğer kalmak istemezseniz hiç sorun değil. Çünkü şehir küçük ve kayak yapmak gibi bir hevesiniz yoksa 1 günde rahatlıkla geziliyor. Trenden atlayıp şehri gezip tekrar trene binerek günübirlik gezilmesi mümkün şehirlerden. değiştirilmemiş.
inip şehire İpucu 3: Trenden Telegondolo” girdiğinizde her yerde “ sınız. Teleferlevhalarına rastlayacak raya bakmak ikle zirveye çıkıp manza ancak sürekli güzel bir fikir olabilir yakınmış gibi önünüze çıkan ve çok kanıp yürümsizleri aldatan levhalara ndinizi benim eye kalkmayın yoksa ke ntanızla 8 km de yaptığım gibi sırt ça siniz. Kendi yürümüş olarak bulabilir ri kullanın! sağlığınız için minibüsle
İpucu 4: Yaz a ylarında dağlardaki oteller ve restoranla r kapalı oluyormuş. O yüzden eğer sadece m anzaraya bakmak değilse hedefiniz, yüks eklere çıkmanıza gere k yok.
Braşov Braşov Transilvanya’nın kalbi ve Dracula’nın memleketi olmasıyla tanınan, tarihi eserlerin yanısıra doğasıylada göz kamaştıran bir şehir. Tren istasyonu ve otobüsler şehrin tam göbeğinde yer alıyor ama benim tavsiyem şehirin içinin yürüyerek gezilmesi. Şehirin en görkemli yapısı merkezde yer alan “Siyah Kilise”. Şehirdeki Alman toplumu tarafından yaptırlan bu katedral Lüteryan mezhebinin de en önemli mağbedlerinden biri olarak sayılıyor. Gotik sitilde yapılan ve Saint Marry kilisesi olarak bilinen bu kilise önceden beyazmış ancak Türkler tarafından yakıldıktan sonra siyaha dönerek Siyah Kilise ismini almış! Uzunluğu 89, genişliği ise 39 metre olan bu dev yapının içinde dünyanın en görkemli kilise orglarından biri var. Yaklaşık 4000 civarı boruya sahip org 1839’da yapılmış. Kilisenin çanı ise 6 ton ağırlığına sahipmiş. Ger-
çekten de gezilmesi ve görülmesi gereken bu yapıyı görmeden geçmek kendinize yapacağınız büyük bir haksızlık olur.Kentteki önemli diğer bir kilise de Saint Nicolas Kilisesi’dir. Bu kilisenin tam yanında ise ilk roman okulu bulunmakta. Burası da gezilebilecek yerler arasında. 1583’te eğitim hayatına başlayan okul aynı zamanda romence ilk İncil’in de ilk kullanıldığı yer olarak biliniyor. Ayrıca ilk roman okul kitabı, ilk basılan romence harfde buradaki matbaada basılmış. Braşov’da yürüken görebileceğiniz bir sürü tarihi yapı da var. Örneğin Catharine Kapısı ve Şchei Kapısı bunların en önemlilerinden bazıları. Şchei kapısının hemen yakınında İp Sokak adı verilen Romanya’nın en dar sokağındada yürüyebilirsiniz. Şehirin hemen yakınında 900 metre uzunluğundaki Tampa Dağı’na çıkıp orada
da İpucu 5: Braşov’da illab Happy Hostel’de ka m irsiniz. Hem Bükreş he de Braşov’da kalanlara inlin dirim uygulayan hoste 15 normal fiyatları is 7 ile r. Euro arasında değişiyo
İpucu 6: Braşo v’un içindeki meydandaki güvercinlere dikkat edin. Bizim ülkemizdekiler gibi e vcil görünselerde üzerlerine doğru yürüseniz dağ ılmak yerine gagalamak su retiyle onlarda sizin üzerinize geliyorlar.
ilise’nin İpucu 7: Siyah K f çekiçinde fotoğra kmeye mek yasak. Çe rçekten çalışmayın ge karakolçok kızıyorlar, . luk olabilirsiniz
Braşov’a kuşbakışı bakabilirsiniz. Teleferikle çıkılan dağın yolu da çok keyifli. Teleferikte ilerlerken ayaklarınızın altındaki ormanın keyfini çıkarabilirsiniz. Geldik Braşov’un en ilginç yapısına; Dracula’nın evi Bran Kalesi. Buraya uzunca bir otobüs yolculuğunun ardından varabiliyorsunuz. Kalenin önünde sizi bırakan otobüs tozu torağa katarak gözden kaybolurken Bran Kalesi tüm güzelliğiyle ortaya çıkıyor. Kalenin önünde aklınıza gelebilecek her türlü ıvır zıvırı Dracula ile birleştirmiş dükkanlar var. Dracula t-shirtleri , şapkaları, bardakları, tuzlukları, sabunları, sırt kaşıma aletleri, mendilleri, oyuncakları, sapanları ve daha neler neler. Kalenin bahçesinin kapısından girildiğinde sizi yemyeşil bir doğa ve su kuyusu karşılarken kalenin klasik bölge mimarisini yansıttığı hemen anlaşılıyor. Kalede verilen bilgilere göre kale Osmanlı akınlarına karşı yapılmış. Bilgilerde yer alan problem çıkaran
Türkler ifadesinin yanındaki bıyıklı Osmanlı askeri yüzümde bir gülümseme yaratmadı değil. Hele bir de buna yanımdaki Avusturalyalı arkadaşımın “ Aaa! Bu senin büyükbaban değil mi?” diyen sesiyle bu gülümseme koca bir kahkahaya dönüştü. Kalenin Dracula ile anılmasının sebebi ise Bram Stoker’ın 1897’de yazdığı Dracula romanında bu kalede yaşamış olan Eflak Beyliği Prensi III. Vlad’dan esinlenmiş olmasıdır. Kazıklı Voyvoda olarak bilinen Vlad’ın bu lakabı akıncı Osmanlı askerlerinin kafalarını kazıklara geçirdiği için aldığı söylenmekte. Kısaca Dracula aslında Türklere karşı büyük başarılar kazanmış bir prensmiş diyebiliriz. Dracula efsanesinin dışında Bran Kalesi inanılmaz güzel bir yapı. Beyaz duvarları, sivri çatıları ve tam ortasındaki tarihi dokusu hiç bozulmadan korunan meydanı ile görülmeye değer. Ayrıca ne kadar efsane olursa olsun Dracula’nın evinde gezmek de iç gıdıklayıcı.
Sighişoara Braşov’dan sonra trene atlayıp Sighişoara’ ya ulaştım. Bu şehirin mimarisi çok akılda kalıcı ve Romanya’daki çatı mimarisini öğretici bir özelliğe sahip. Transilvanya Bölgesi’nin de tüm özelliklerini barındıran şehir aynı zamanda Lüteryan etkisinide üzerinde taşıyor.. Avrupa’nın en iyi korunmuş şehirlerinden biri olduğu söylenen şehir Dracula yapımlarınıda ilham kaynağı olmuş. Şehir çok hareketli, meydanda sürekli bir grup müzik çalıyor ama akşamüstleri turistlerin ve yerlilerin katılımıyla büyük bir koro konser veriyor. Etraftaki kafelere yerleşen dinleyicilere köpüklü biralar eşliğinde unutulmayacak bir müzik ziyafeti çektiren bu grupta çocuklar da var. Dikkat: Yanlız bu grup çıkmadan önce 5 tane kadar çok kötü grup da çıkıyor benden söylemesi, erken gitmeyin. Meydandan yukarı doğru çıktığınızda yeşilliklerin arasındaki bir patikadan Kiliseye geliyorsunuz. Onun hemen yanındaki mezarlık turistik değil ancak bence görülmesi gereken bir Lüteryan
mezarlığı. Çok eski olan bu mezarlıkta insanlar üstüste gömülmüş ve 1500’lü yıllardan kalan mezar taşları mezarlığın içindeki patikanın kenarlarına yerleştirilmiş.mezarlığın tam çıkışında ise papazın evi yer alıyor. Bu ev tüm Rümanya gezim boyunca gördüğüm en güzel evdi. Dışı çiçekler ile süslenmiş minik ama bir o kadar da etkileyici bir ev. Şehirde aynı zamanda bir çok müze bulunuyor. Sighişoara Kalesi, Silah Müzesi, İşkence Müzesi bunların arasında. Kalenin bir bölümünde tüm dünya şehirlerinin bulunduğunuz noktaya uzaklıklarını gösteren levhalar asılmış. İstanbul’un Sighişoara’ya olan uzaklığı ise 660 kilometreymiş. Şehir aynı zamanda her yıl temmuzun son haftasonunda Sighişoara Ortaçağ Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor. Yazın gitmeyi düşününler için ilginç bir tecrübe olabilir. Unutmayın festivalde yolda gezinen şovalyeler , ortaçağdan kalma silahlar görebilir, ortaçağ müzükleri dinleyebilir ve o zamanın yemeklerinden tadabilirsiniz.
l şehirde güze u B : 8 cu u İp unp yerleri ve b gözüken kam var. Burada ka golov otelller , ın y hata yapma lmak gibi bir şey hiçbir mutfaklarda ar aletler ve duşl v tu r, o ıy m lış ça dk yürüme me ise odalara 8-9 k çü rin içindeki kü safesinde. Şeh iz. rcih edebilirsin pansiyonları te
İpucu 9: Sighişoara Romanya mutfağını tatmak için mükemmel bir fırsat. Şehir merkezin deki kafelerde klasik Romanya m utfağına ait çorbaları, et yemeklerini (domuz eti yemeyenler bunları terci h etmesin çünkü neredeyse her et yemeği domuz eti ile yapılıyo r) tadabilir ve Romanya’ya özgü so cata, tuica gibi içkileri tadabilirsini z.
Sonuç olarak bir vampir yakalama sevdasıyla yola çıktığım Transilvanya gezisinde ne yazık ki bir vampire rastlayamadım.Ya vampirler orada değillerdi ya da bana rastgelmediler bilemiyorum ama ne olursa olsun Transilvanya her açıdan muhteşem ve farklıydı. Yararlı linkler: www.hostelworld.com www.farecompare.com www.vizeislemi.com •
title.