title.
AYLIK YAŞAM DERGİSİ SAYI 7 • TEMMUZ 2011 www.titlemag.com
BURADA HERKESE
www.koseka
AİT BİR KÖŞE VAR!
apmaca.net
Aren Arda Kaya, aren@titlemag.com Ayşe Naz Baykal, aysenaz@titlemag.com Cansu Onomay, cansu@titlemag.com Emre Sağlam, emre@titlemag.com Özgü Öztuna, ozgu@titlemag.com Yağmur Çenberli, yagmur@titlemag.com Katkıda Bulunanlar Ufuk Doğan Kapak Orkun Aziz Aksoy
title. Aylık Yaşam Dergisi Dergimizde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan izinsiz, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz. Öneri ve şikayetleriniz için title@titlemag.com adresine mail gönderebilirsiniz.
donlu günler festivali Yazın gelmesiyle ısınan bünyeler su birikintisi gördükleri yere donlarıyla hücum ederken, kanı kaynayan bünyeler çadırını alıp festival çimlerine koştu. Biz de bu durumu harmanlayıp “donlu günler festivali” olarak Temmuz kapağımıza yansıtmak istedik, başarılı da olduk hani. Bu ay title. ekibi olarak yazın güzelliğinden faydalanırken kendimizi kaybettik. Durum böyle olunca da dergiyi biraz boşlamış olduk. Bunun cezasını Ağustos sayısına yeni bölümler ekleyerek çekeceğiz. Evet yapacağız bunu. Temmuz sayısında fark edeceğiniz en büyük şey bölüm sıralamaları olacak. 6 aydır kullandığımız sıralamayı değiştirerek daha rahat okunabilir bir dergi sunmaya çalıştık. Doğru yolu bulana kadar oynamalara devam etme düşüncesindeyiz. Kader kısmet bu işler. Boşladık dediğime bakmayın yine dopdolu bir title. ile karşınızdayız. Keyifli okumalar. Aren Arda Kaya aren@titlemag.com Teşekkür: Bu ay kapak için Orkun Aziz Aksoy ve Emre Sağlam’a teşekkürler.
İÇİNDEKİLER TEMMUZ 2011, SAYI 7
08
22
34
MÜZİK ***
MODA ***
SİNEMA ***
Rock’n Coke Beyoncé Wu Lyf Ty Segall Digitalism Bon Iver The Wooden Birds Ayın Etkinlikleri
Kısa Haberler Bu Düğün Ne Giysem? Tory Burch
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları DREI Transfrmers 3 Bir Ayrılık The Smurfs Harry Potter Dosyası Ayın Filmleri Box Office
48
68
74
KÜLTÜR SANAT ***
GEZİ ***
TEKNOLOJİ ***
Genç / Yeni / Farklı Epik Ayartma Beni Bağrına Bas Gizem Aksu Röportajı Ayın Tavsiyeleri Arka Kapak
Ohrid
Kısa Haberler
MÜZİK EMRE SAĞLAM, UFUK DOĞAN
Rock’n Coke Haziran ayında bizi ısıtan To The City ve Sonisphere festivallerinin hemen ardından Temmuz ayı birbirinden iddialı starlar festival izleyicileri ile buluşmaya hazırlanıyor. Rock’n Coke, One Love Festival, İstanbul Jazz Festivali derken Temmuz ayı ilk yarısında dopdolu geçecek. İlk kez Türkiye’de sahne alacak Patrick Wolf, yalnızca bir kaç konser için bir araya gelen Suede bunlardan sadece bir kaçı... Coca-Cola ve Pozitif tarafından düzenlenen Rock’n Coke Festivali 16 ve 17 Temmuz 2011 tarihlerinde Hezarfen Havaalanı’nda müzikseverlerle buluşuyor. Bu sene birden fazla sahnesi ve zengin programıyla müzikseverlere dolu dolu bir haftasonu yaşatacak Rock’n Coke festivalinin bu seneki sanatçı programı açıklandı. Çok yakında festival programının geri kalanını resmi sitesi üzerinden açıklayacak Rock’n Coke festivali, bu sene bir çok farklı müzik türüne, dünyaca ünlü grupların sahne alacağı Ana Sahne, alternatif müzik türlerine yer verecek Vodafone FreeZone Sahnesi, taze ve çizgi dışı müzik gruplarının performans göstereceği Coca-Cola Zero Sahnesi üzerinden ev sahipliği yapacak. İşte Rock’n Coke’ta sahne alacak isimlerden bazıları;
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
9
Limp Bizkit
Amerikalı ünlü metal ve rapcore grubu Limp Bizkit’in kadrosu vokalde Fred Durst, gitarda Wes Borland, basta Sam Rivers, davulda John Otto ve DJ Lethal’dan oluşuyor. Şu ana kadar 3 kez Grammy’e aday olan topluluk, dünya çapında 75 milyondan fazla albüm sattı. 1995 yılında Florida’da temelleri atılan Limp Bizkit, 1997’de ilk albümleri “Three Dollar Bill, Yall$”’u yayınladı. Zaman içinde listelerdeki yerini sağlamlaştıran ve rock müzik çevrelerince giderek ün kazanan Limp Bizkit, asıl büyük çıkışını 1999 tarihli ikinci albümleri “Significant Other” ile yakaladı. Bu albümden çıkan “Nookie” hitleriyle ulurlararası arenada da tanınmaya başlayan Limp Bizkit, bu başarı sonucu tekrardan yapılan Woodstock festivalinde de sahne aldı. Wes Borland’ın 2001 yılında gruptan ayrılması ve 2009’da gruba tekrar dönmesiyle esnasında 1 albüm çıkaran Limp Bizkit’in orjinal kadrosu ile yayınlacağı “Gold Cobra” albümü ise 2011 senesinde piyasaya sürülecek.
TEMMUZ 2011
The Kooks
2004 senesinde Brighton’da kurulan İngiliz indie rock dörtlüsü The Kooks, Luke Pritchard (vokal,gitar), Hugh Harris(gitar), Chris Prendergast(davul) ve Peter Denton(bas)’dan oluşuyor. Kendilerini aslında bir “pop” grubu olarak tanımlayan The Kooks, 1960’larda Beatles ve The Rolling Stones’un başını çektiği “British Invasion” akımıyla post-punk arasında gidip gelen bir tarza sahip. Aynı zamanda grubun parçalarında Brit Pop, Reggae ve Ska tonlarına da sıkça rastlayabiliyoruz. Kimi zaman Arctic Monkeys ile kıyaslanan Britanyalı grup, ilk plaklarını çıkardıktan hemen sonra Virgin Records ile
Motörhead
10
1975 yılında kurulan efsanevi İngiliz metal grubu Motörhead, Rock’n Coke ana sahnesinde! Grubun basçısı Lemmy tarafından Phil “Philthy Animal” Taylor’lı ilk kadrosuyla 1975 senesinde kurulan Motörhead, İngiliz Heavy Metal akımının en öncü ve yenilikçi grupları arasında gösterilen, yıllar geçse de yaşlanmayan yaşayan bir efsane. 70’ler ve 80’lerin başında metali özellikle İngiltere’de tekrardan alevlendiren en önemli katalizörlerden biri olan Motörhead çıkış albümü On Parole’u 1979 senesinde yayınladı. Klasik rock’n roll temelleri üzerine yapılan bu ilk albüm sonrasında “Fast” Eddie Clark’ın gitarın başına geçmesiyle Motörhead’in efsanevi triosu oluşmuş oldu. Bu başarılı üçlü, 1979 -1982 seneleri arasında arka arkaya “OverKill”, “Bomber”, “Ace of Spades” ve “Iron Fist” adlı dört efsanevi albümü yaparak metal tarihine Motörhead ismini altın harflerle yazdırdı. O dönem ortalığı çılgınca kasıp kavuran Motörhead, bu çalışmalarla İngiltere’de de Hard Rock türünün en başı çeken oluşumlardan biri oldu.
title.
titlemag.com
anlaştı. 2006 tarihli çıkış albümleri “Inside In/ Inside Out” albümüyle bir anda İngiliz alternatif müzik sahnesine bomba gibi düşen ve ismini medyada duyuran grup; bu albümle İngiltere, İrlanda ve Avustralya’da platin plak mertebesine kadar yükselmeyi başardı. Aynı sene MTV Video Müzik Ödüllerinde en iyi İngiliz Grup ödülünü kazanmasıyla iyice gündeme gelen The Kooks, Brit Ödülleri’nde de “She Moves in Her Own Way” ödülüyle en iyi parça dalında aday oldu. Esben and The Witch
Müzikleri için post-rock, elektronik ve deneysel gibi tanımlamalar kullanabileceğimiz İngiliz grup Electrelane hipnotize eden, zarif ve çarpıcı şarkılarıyla Rock’n’Coke Sonar sahnesinde! Electrelane, 1998 yılında Brighton’da Verity Susman ve Emma Gaze tarafından kuruldu. Mia Clarke ve Ros Murray’nin katılımıyla son halini alan ve tamamı dişi elemanlardan oluşan grubun Krautrock sevgisi onların eski müzik aletlerine yöneltirken, modern prodüksiyon tekniklerini de müziklerine katmaktan geri kalmadılar. Sahnede nefes kesen enerjik bir performans sergilemeleriyle meşhur olan Electrelane’in ilham aldığı gruplar arasında Neu!, Stereolab, Sonic Youth ve The Velvet Underground’u sayabiliriz. 2007 senesinde dördüncü albümlerinin çıkmasının ardından kariyerlerine 4 yıllık bir ara veren Electrelane 2011 senesinden itibaren aktif olarak konser ve festival performanslarına hızlı bir şekilde geri dönüş yaptı. Dum Dum Girls
İsmini bir Danimarka masalından alan Esben and The Witch büyüleyici müzik zanaatkarları Thomas Fisher, Daniel Copeman ve Rachael Davies’den oluşan Brighton’lı sıra dışı bir deneysel rock grubu. 2008 yılında kurulan grubun ilk albümleri “Violet Cries” 2011 yılında Matador Records’dan yayınladı. Bu albümle eleştirmenlerden çok olumlu tepkiler alan topluluğun hayranları arasında The XX grubu da var. Esben and The Witch kasvetli, gotik ve post-punk etkili müzikleri ve etkileyici canlı performansları ile Rock’n’Coke Sonar Sahnesi’nde. Electrelane
titlemag.com
Son zamanların yükselen yıldızı, Kaliforniyalı indie-pop/noise-pop grubu Dum Dum Girls Rock’n Coke Sonar Sahnesi’nde! Karizmatik solist Dee Dee ve diğer elemanlar Jules, Bambi ve Sandy’den oluşan grup, isimlerini Iggy Pop’un “Dum Dum Boys” parçasından almış. Farklı tarzlarıyla The Ronettes ve The Siouxsie & The Banshees gibi isimlerle karşılaştıran Dum Dum Girls, 2010 yılında sahne aldıkları SXSW festivalindeki çılgın performanslarıyla indie müzik sahnesinde isimlerini duyurdu. Bunu izleyen aylarda MGMT ve Vampire Weekend ile turneye çıkan grup, New York’s Radio City Music Hall’da bile performans gösterdi. Blondie’nin eski prodüktörü Ric-
title.
TEMMUZ 2011
11
hard Gottehrer önderliğinde hazırlanan grubun ilk çıkış albümü “I Will Be” geçtiğimiz sene Sub Pop plak şirketinden yayınlandı. Beach House
Indie rock’ı disko ile harmanlayıp dans müzik severlerin karşısına çıkan Friendly Fires, Rock’n’Coke ana sahnesinde!2006’da kurulan ve kısa sürede Türkiye dahil çok sayıda Avrupa ülkesinde güçlü bir hayran topluluğu oluşturan İngiliz dans-pop topluluğu Friendly Fires, kendi isimlerini taşıyan ilk albümlerini 2008 yılında piyasaya sürdüklerinde, albümden çıkan ‘Paris’ ve’ ‘Jump In The Pool’ gibi hitleriyle listeleri zorladı. Aynı yıl Interpol ile İngiltere turnesine çıkan Friendly Fires, 2011 yılında yayınladıkları ikinci albümlerinin tanıtım turnesi kapsamında İstanbul’lu müziksevelerle buluşmaya hazırlanıyor. • ES
Victoria Legrand ve Alex Scally’den oluşan, 2004 yılında Baltimore’da kurulmuş iki kişilik Amerikalı dream-pop grubu Beach House; 2006 yılında kendi isimlerini taşıyan çıkış albümlerinden sonra “Devotion” albümünü çıkararak tamamen kendilerine özgü “lo-fi” tarzlarını buldular ve buradan devam ettiler. Bu albüm sonrası bir çok başka gruba da ilham vererek müzik sahnesinde yepyeni türlerin gelişmesine ön ayak olan Beach House, son dönemde bazı çevrelerce “The Silent Revolution(Sessiz Devrim)” denilen ve The XX grubunun da başını çektiği müzik akımının da öncülerinden biri olmuşlardır. Fransız asıllı olan Victoria Legrand’ın farklı boğuk sesi ve vokal tekniği, soft melodileri, rüyası sözleriyle kendini bir çok alternatif gruptan ayıran Beach House, 2010 senesinde son olarak çıkardıkları “Teen Dream” albümleriyle esas büyük çıkışlarını yakalayarak, indie müzik çevrelerinde büyük bir popülarite kazanmışlardır. Friendly Fires
12
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Beyoncé – 4 Müzik dünyasının en güçlü figürlerinden biri haline gelen ve feminist söylemlerine Single Ladies’in ardından Mayıs ayında çıkarttığı Run The World (Girls) single’ı ve 28 Haziranda çıkarttığı yeni albümü “4” ile yenilerini ekleyen Beyoncé müzikal kariyerinde altın çağını yaşamaya hazırlanıyor. Yeni albümü “4” bando ritimlerinden chill Glo-fi müziğe uzanan geniş bir sound yelpazesine sahip albümü ile sevenlerine kıyak geçiyor. End of Time, Run The World gibi ritmi bol dansı yüksek şarkıların yanı sıra Best Thing I Never Had gibi müzikal anlamda oldukça kaliteli ve düşük tempolu şarkılara imzasını atıyor. Bu albümü tek bir sıfat ile tanımlamamız gerekirse kesinlike bu “klas” olurdu. Kanye West ve Andre 3000 ile düet yaptığı Party ise tam anlamıyola bir chillwave. 1+1 adlı parçasında ise Beyoncé’nin müzikal anlamda sesini çıplak ortamda ve efektsiz ne kadar başarılı kullanabildiğinin en büyük sanıtı. Albümün kısa sürede sızmasının ardından Beyoncé albümün dağıtımını durdurup yeni şarkılar ekleyeceğini açıkladı. 12 şarkının “şimdilik” bulunduğu albümün yazın en iddialı albümü olduğu kuşkusuz ki bir gerçek. Honey B bu sefer başardı! • ES
14
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Wu Lyf - Go Tell Fire to the Mountain Wu Lyf’ın Haziran sonunda çıkartmış olduğu Go Tell Fire to the Mountain, projenin birlikte oluşunu kutladığı bir tür şölen. Albümün açılış parçası olan L Y F ile bir anda bir kilise töreninde kendinizi buluyorsunuz ancak giderek ritmi değişen bu parça bir süre sonra yerini güzel bir hamakta sallanıyormuşsunuz hissi yaratacak olan Lo-Fi melodilere teslim ediyor. Heavy Pop ritimleri bağrınıza basacağınız bu albümün devam eden şarkısı ise acılı vokaliyle hüzünlü omuz danslarına sevk eden Cave Song oluyor. Albümün hitlerinden en iddialısı Such a sad puppy dog. Genel olarak katolik rutinlerini ve yazın geldiğini Lo-Fi indie ritimlerden anlayacağınız bir albümü sizlere hediye eden Wu Lfy albümünün görseliyle de adından oldukça söz ettirecek. Spitting Blood ile çok sesli bir dinlence içerisinde stres ertieceğiniz ve yalnızsanız appletini’ninizi entrikalı bakışlarla yudumlayabileceğiniz bir atmosfere kolaylıkla iten türden bir parça. 10 adet parçanın bulunduğu Go Tell Fire to the Mountain Dawson’s Creek neslini göl kıyısında üzecek türden güzel bir yaz albümü olmuş. • ES
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
15
Ty Segall - Goodbye Bread Ty Segall yeni albüm çalışmaları Goodbye Bread ile rock soundını elden bırakmadan güzel bir yaz albümü kaydetmeyi başarmış. Albüme adını veren parçaları Goodbye Bread ile dinlemeye koyuluyoruz yeni albümü; 25 yaş üstü Radyo Eksen dinleyicilerinin ilgisini çekebilecek türden. California Commercial ile ergenliğinizdeki halet-i nefretiyeye geri dönüş yaşayacağınız anlara tanıklık etmek isteyen dostlarınızla beraber dinleyebilr, akabinde “hepinizden nefret ediyorum” demek suretiyle kafanızı yastığınıza gömebilirsiniz. You Make The Sun Fry adlı güzide eserlerinde noise rock’ın dibine vururken damlayan terlerinizi kolunuzla sıyırmak suretiyle kafanızla çeşitli dans rutinlerine yönelebilir annenizden duymaya alışık olduğunuz aşağılayıcı cümleleri kolaylıkla işitebilirsiniz. Albüm dinleyenlere büyük vaatlerde bulunmasa da yazın atıştırmalık, denize giderken sıkılmamalık, duştan çıkınca moda sokmalık türden bir albüm olarak değerlendirebiliriz. 10 parçanın bulunduğu albüm yaz günlerini ergen kardeşiyle geçirecek olanlar için tatlı bir öneri. Goodbye Bread insanlık için küçük ancak ergenlik öncesi- gençlik sonrası için büyük bir adım. • ES
16
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Digitalism - I Love You, Dude Digitalism 2007’de çıkardıkları Idealism albümlerinin üzerinden neredeyse beş yıl geçti ancak projenin ilerleyen senelerle beraber kendine kattığı hiç bir yenilik yok. Elektronik müzikle yeni tanışan yurdum taşralısının ilk google araması sonucu olması bu projenin oldukça başarılı olduğu sonucunu aklınıza düşürerek sizi kandırmasın. 2009’da çıkardıkları Blitz single’ının da içerisinde bulunduğu I Love You, Dude kesinlikle izleyicilere çok bişey vaadedemeyen ve oldukça sıkıcı olarak değerlendirebileceğimiz türden bir albüm. 2 Hearts ile Metric soundunu yakalamaya çalışmış olsalar da bunu başaramadıkları oldukça açık. 10 parçanın bulunduğu albüm Forrest Gump, Encore gibi klişeleşmiş isimlerde ve güya kimsenin anlamadığı ama onlar için çok büyük anlamlar ifade eden parça isimleriyle de dinleyenleri 2006-07 klişeliğinden sıyıramayan bir albümle tekrar karşımızda. Albümün tek ışık vaadeden parçası olan Reeperbahn, soundu günümüze daha yakın ve dansı bol olan nadide parçalardan biri olsa da bu durum albümün genel tutumunu gözümde değiştiremiyor. Olmamış Digitalism, otur sıfır! • ES
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
17
Bon Iver - Bon Iver Justin Vernon’ın 2000’li yılların ortasında indie folk patlaması yaşanırken ortaya çıkan projesi Bon Iver, 3 sene ara verdikten sonra kendi adını taşıyan ikinci stüdyo albümüyle karşımıza çıkıyor. For Emma Forever Ago’nun kendisine kazandırdığı büyük başarı ertesinde Gayngs ve Volcano Choir gibi yan projelerle adını duyuran Vernon, yepyeni kaydıyla müzik dünyasında yerini sağlamlaştırmanın yolunu bulmuş görünüyor. Önceki albümünü kendini bir kulübeye kapatarak kaydeden müzisyen, bu albümüyle hayatında bazı şeylerin değiştirdiğinin sinyallerini vermekte. Albümdeki orkestral altyapılar önceki albümde görülmeyen çok katmanlılıkla süslenerek sanatçının adeta yeniden doğuşunu destekliyor. Kayıttaki şarkı sözlerindeki kriptik ve şiirsel tavır hayranlarını bir parça şaşkınlığa uğratma potansiyeline sahip olsa bile For Emma Forever Ago’yı dinlerken kalbinize saplanan hançerleri bu bunaltıcı yaz zamanlarında tekrar ve isteyerek hissetmenize neden oluyor. Albümün tutarlı yapısı hit şarkı çıkarmanın önüne geçse de, Bon Iver bu albümüyle Temmuz ayının en iyisi oluyor. Oduncu gömleklerinizin kolarını kıvırıp sakallarınızı uzatın ve kendinizi Vernon’ın harika vokallerinin kollarına bırakın. • UD
18
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
The Wooden Birds - Two Matchsticks 2009 yılında çıkardıkları ilk albümleri Magnolia’nın ardından yeni albümleri Two Matchsticks ile Teksas’tan akustik müzik ihtiyacımızı The Wooden Birds severek karşılayacaklarını bildirdi. Andrew Kenny önderliğindeki yeni projenin kayıtları elinizle tempo tutmanıza olanak sağlayan türden ritimler barınırdırıyor ve sahil kasabalarındaki “akdeniz akşamları”ndan sizleri kurtarma vaadinde bulunuyor. 12 parçanın bulunduğu yeni albümde özellikle Criminal Wins hikayesiyle dikkati çekiyor. “İyi” olan insanların başına gelen talihsizliklerin onların dünya için çok iyi olduklarından kaynaklandığına dair rivayetleri bünyesinde barındıran oldukça rehavetli bir parça. Hikayesi ile dikkatleri üzerine çeken bir diğer parça ise Too Pretty To Say Please olmuş. Aşık olduğunuz kişi ile ilgili sizi çaresiz durumlara sürükleyen takıntılarınızın odağındaki melodileri size tıngırdatan bir kayıt olmuş. Albümde genel olarak ağır aksak ritimlerle ilerleyen bir albüm, sizi yaz günü eski aşklarla dolu depresyonlar denizinde kulaça zorlayabilir. Amerikan folk ve indie tutkunlarına durağan bir yaz vaad eden The Wooden Birds sizleri mesut bahtiyar kılacak bir kayıda imza atmış. • ES
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
19
Ayın Etkinlikleri
Elthon John
Bon Jovi
Patrick Wolf
5 Temmuz 2011 Ergo Club House (Limitsiz Yemek+İçki) - 565.00 TL Oturmalı 1. kategori - 415.00 TL Vip Oturmalı - 415.00 TL
8 Temmuz 2011 Localar: 300, Diamond Ring:550, Sahne Önü:400, Kategori 1 VIP: 270, Kategori 2: 125, Sahaiçi Ayakta: 90, Kategori 3: 75.00 TL
14 Temmuz 2011 45 / 34 TL
Dünya turnesi kapsamında 21 ülke ve 47 farklı şehirde konser verecek olan “Sir” Elton John, 5 Temmuz Salı günü İstanbul’da, 6 Temmuz Çarşamba günü Ankara’da vereceği konserlerle hayranlarına muhteşem bir gece yaşatacak. Rolling Stone dergisi tarafından gelmiş geçmiş en iyi 50 müzik sanatçısından biri olarak gösterilen Sir Elton John, MAP İletişim’in organizasyonu ile 05 Temmuz 2011 Salı günüMaçka Küçükçiftlik Parkı’nda İstanbullu müzikseverler ile buluşacak. Gay Lord Elthon John performansı için yerinizi ayırtmayı unutmayın! Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul
20
TEMMUZ 2011
title.
Efsanevi rock grubu Bon Jovi İstanbul’a geliyor. Greatest Hits Tour kapsamında ülkemize gelecek Bon Jovi, 8 Temmuz 2011’de 18 yıl sonra tekrar İstanbul’da... Kasım ayında yayınladıkları Bon Jovi Greatest Hits albümüyle dünya çapında 1 numara olan grup, Greatest Hits Tour kapsamında Türkiye’nin yanısıra Amerika, Kanada ve tüm Avrupa’da sahne alacak. Kaçırılmaması gereken bu konsere Bon Jovi 1 Boeing 747 ve 65 Tır dolusu show malzemesi ile geliyor! Dünya çapında 125 milyon albüm satışına ulaşarak, 50 ülkeden fazla yerde 2,700 konser vererek, 35 milyonun üzerinde seyirciye ulaşan Grammy ödüllü Bon Jovi İstanbul’da. Türk Telekom Arena Seyrantepe Şişli/ İstanbul
İstanbul Jaz Festivali kapsamında Patrick Wolf ilk kez Türkiye’de. İngiliz şarkıcı ve besteci Patrick Wolf, folk, pop ve elektronik müziği harmanladığı şarkılarıyla “Yeni Ozanlar” serisinin bu yılki konuğu. Daha on altı yaşındayken çıkardığı ilk albümü Lycanthropy ile eleştirmenlerin takdirini kazanan ve kendi hayran kitlesini oluşturan Wolf, sonraki yıllarda edineceği büyük başarının da sinyallerini veriyordu. Wolf o tarihten bu yana 2011 Temmuz çıkışlı Lupercalia da dâhil olmak üzere beş albüm yayımladı. Viyola, ukulele, piyano gibi birçok enstrümanı bir arada kullanan şarkıcı, sahnede müziğiyle olduğu kadar tükenmeyen enerjisi, ilginç kostümleri ve teatral performansıyla da dikkat çekiyor. Patrick Wolf, İstanbul’daki bu ilk konseriyle hayranlarının uzun süren bekleyişini sona erdirecek. İstanbul Modern Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Karaköy / İstanbul
titlemag.com
Paul Simon
Duran Duran
Joss Stone
19 Temmuz 2011 Sahne Önü - 375.00 TL, 1. Kategori - 220.00 TL, 2. Kategori - 165.00 TL 3. Kategori - 134.00 TL, 4. Kategori - 112.00 TL, Öğrenci - 67.50 TL
28 Temmuz 2011 Deluxe Lounge - 305.00 TL, Sahne Önü - 220.00 TL, Normal - 135.00 TL
28 Temmuz 2011 Sahne Önü - 165.00 TL, 1. Kategori - 112.00 TL, 2. Kategori - 78.50 TL 3. Kategori-Ayakta 45.00 TL, 4. Kategori - Öğrenci - 34.00 TL
Ozan şarkıcı geleneğinin öncülerinden, Amerikalı ünlü folk sanatçısı Paul Simon ilk kez İstanbul’da! Gelmiş geçmiş en büyük müzik efsanelerinden biri olarak kabul edilen sanatçı, kült ikili Simon and Garfunkel ile unutulmaz başyapıtlara ve “You Can Call Me Al”, “Graceland”, “50 Ways to Leave Your Lover” ve “Late in the Evening” gibi klasikleşmiş şarkılarıyla büyüleyici bir solo kariyere imza attı. Time dergisinin 2006 yılında “dünyaya yön veren 100 kişi” arasında saydığı Paul Simon, 2011 yılının ilkbaharında yayınlanan yeni solo albümü So Beautiful or So What ile çıktığı Avrupa turnesi kapsamında İstanbul Jaz festivali’ne konuk oluyor. Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi Taşkışla Cad. Harbiye / İstanbul
titlemag.com
Mark Ronson’ın prodüktörlüğünü yaptığı son albümleri ‘All You Need Is Now’, hem yerli hem de yabancı müzik otoriteleri ve hayranları tarafından ‘Duran Duran’ın muhteşem dönüşü’ olarak tanımlanıyor. İstanbul’da verecekleri konserde Simon Le Bon (vokal), John Taylor (bas gitar), Nick Rhodes (klavye) ve Roger Taylor’dan (davul) oluşan 4 asıl üye ile sahne alacak Duran Duran; bu yılın en önemli konserlerinden birini gerçekleştirmeye hazır. 28 Temmuz Perşembe gecesi Maçka Küçükçiftlik Park’da sahne alacak Duran Duran; müzikseverlerin karşısına yeni albümleri ‘All You Need Is Now’ın yanı sıra, 80’li ve 90’lı yıllara damgasını vurmuş hafızalardan silinmeyen ‘Wild Boys’, ‘Rio’, ‘Girls on Film’, ‘The Reflex’, ‘Notorious’, ‘Ordinary World’, ‘Hungry Like The Wolf’, ‘Come Undone’ gibi parçalarını da seslendirecek. Küçükçiftlik Park Kadırgalar Yokuşu No:4 Maçka / İstanbul
İngiltere’den çıkmış en güçlü seslerden biri, Grammy ödüllü soul şarkıcısı ve şarkı yazarı Joss Stone ilk kez Türkiye’de. “You Had Me” ve “Fell in Love with a Boy” gibi şarkılarıyla son yılların en iyi çıkış yapan sanatçıları arasında sayılan Stone, “geleceğin Aretha Franklin’i” olarak da anılıyor. Tutkulu vokali ve doğal sahne performansıyla Joss Stone, İstanbul’da iz bırakacak. İstanbul Jaz Festivali kapsamında Türkiye’deki müzikseverleri ile buluşacak olan Joss Stone konserini şimdiden ajandanıza not edin!
santralistanbul Eski Silahtarağa Elektrik Santralı Kazım Karabekir Cad. No: 2 Eyüp / İstanbul
title.
TEMMUZ 2011
21
MODA CANSU ONOMAY, YAĞMUR ÇENBERLİ
H&M’den Son Bomba! Makul fiyatlarıyla günün modasını ulaşılabilir kılan dünyaca ünlü İsveçli dev marka H&M, her yıl değişik moda devleriyle yaptığı işbirlikleriyle markasını gitgide güçlendirmeyi ve biz takipçilerini heyecanlandırmayı başarıyor. Geçen yıl olay yaratan Alber Elbaz tasarımlarından sonra, marka bu yıl da Donatella Versace ile anlaştığını duyurdu. 17 Kasım’da satışa sunulacak koleksiyonda erkek, kadın ve ev ürünleri tasarımları olacak. 19 Ocak gününden itibaren de H&M online mağazalarına özel Donatella Versace bir kıyak geçerek bahar koleksiyonu hazırlayacak. Versace’nin halka inen bu mütevazı, bu alçakgönüllü tavrını ayakta alkışlıyoruz. • YÇ
Nefret, Tutku, İhtiras Mart ayının başlarında ‘high fashion industry’ bir skandalla çalkalandı. Dior’un efsanevi tasarımcısı John Galliano alemlere aktığı bir gecede etrafındaki birkaç kişiye hakaretler yağdırmış, anti-semitik söylemleriyle olay çıkarmıştı.Olayın hemen ardından Dior, tasarımcıyla yollarının ayrıldığını kamuoyuna açıklamıştı. Bunun hemen ardından Galliano’nun toparlanamaz bir düşüşe geçtiği dedikodusu kulislerde hemen dönmeye başladı. Geçtiğimiz haziran ayının sonlarında John Galliano’nun davası görülmeye başlandı. Mahkemede Galliano, antidepresan hapların, uyku ilaçlarının ve alkolün karışması nedeniyle böyle bir olaya karıştığını ve kendinde olmadığını, geceye dair hiçbir şey hatırlamadığını söyleyerek özür diledi. Hemen aynı günlerde bünyesinde 50 kadar lüks markayı bulunduran LVMH’ten de Galliano’nun bir daha kendileriyle çalışmayacağı duyurusu geldi. Suçu haplara ve alkole atan Galliano’ya ‘suçu kendine at beybi’ dizelerini armağan ediyorum. • YÇ
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
23
Klasik Bir Louboutin Her kadının en zayıf noktalarından biri olan kırmızı tabanlı Louboutin’lerin tasarımcısı Christian Louboutin ve ünlü fotoğrafçı Peter Lipmann sonbahar-kış reklam kampanyasına çok farklı ama klasik bir bakış açış getirdiler. Georges de la Tour’un “Magdalen With the Smoking Flame”, Jean-Baptiste-Camille Corot’nun “Portrait of a Girl”, Marie Guillemine Benoist’in “Portrait d’Une Negresse”, Francisco de Zurbaran’ın “ Saint Dorothy”, Jean Marc Nattier’nin “Marquise d’Antin” ve James Abbott McNeill Whistler’ın “Whistler’s Mother”ı gibi klasik portreleri Louboutin tasarımlarıyla birleştirerek eşsiz bir çalışmaya imza attılar. Kuşkusuz her biri birbirinden güzel fakat aralarında en ilgi çekici olanı Louboutin Pigalili modelinin sergilendiği François Clouet’nin “Elisabeth of Austria” eseri. • CO
Uzakdoğu ve Batı Bu Ayakkabıda Birleşti Evet, bu iki kültürü bir araya getiren Shulong ayakkabıları oldu. Fransız tasarımcı Alexandre Lagneau’da hayat bulan Shulong, Çin savaş sanatlarından olan Wushu ayakkabılarının üretildiği yöntemle üretiliyor. Koton ve kauçuğun kullanıldığı sneakerlar Türkiye’de, rahatlık ve sağlık sloganıyla satışa sunuluyor. 1930’lar Çin’inin rahatlık ve sağlık teması Fransız tasarımıyla birleşince ortaya sportif bir şıklık çıkmış durumda. Ayakkabı aynı zamanda dayanıklılık ve esneklik özelliklerini de taşıyor. İsmi de kendisiyle müsemma; Çince’de Shu rahatlık, Long ise ejderha demek. ABD ve bir çok Avrupa ülkesinde tercih edilen bir numaralı sneaker olan Shulong, bizde Twiggy mağazalarında satışta. Shulong, aynı başarıyı Türkiye’de elde edecek mi henüz bilinmez. • YÇ
24
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Bu Düğün Ne Giysem? Evet, mevsim itibariyle bir düğün sezonunu daha açmış bulunmaktayız. Uzun bir zamandır ‘kış aylarının nesi var da her çift 3-4 aylık bir sürece sıkışıp art arda evleniyor?’ sorusuna cevap aramaktayım ama ne yazık ki aradığım cevabı bulamamaktayım. Evlenenlerin binbir stresi var doğrudur. Efendim, ‘Nikah şekerimizin kurdelesi böyle mi olsun yoksa böyle mi?’lerden tutun da ‘Masadaki peçetelikler mor değil lila olacak’ gibi teferruatlara, gelinin düğün günü stresinden kaynana triplerine kadar epey hummalı bir dönem. Ancak, gelin-damat ve aileleri bu stres döneminden bir kez geçerken, biz misafirler ortalama her on beş günde bir ‘Bu düğün ne giysem?’ düşüncelerine derinlemesine dalıyoruz. İnsanların mutlu gününde yanında olalım derken düğünü, başlı başına bir şıklık yarışına dönüştürüyoruz ve bekar hanım kızlarımızın ve beyefendi erkeklerimizin birbiriyle kaynaştığı/ kaynaştırıldığı (yer yer validelerin biricik evlatları için kısmet kovaladığı) alanlara çeviriyoruz. Her konuda olduğu gibi, düğünlerde de konunun özünden epey uzaklaştığımızdan size buradan birkaç kıyafet önerisinde bulunacağım, zira siz bu yazıyı okuduğunuz sırada ben de düğün kıyafeti stresimi yeni yeni tamamlamış olacağım.
Nişantaşı, Bakırköy, Beşiktaş, Bağdat Caddesi ve Kadıköy gibi ilçe ve semtlerimizde ömrünü abiye kıyafete adamış birçok butik arasından ister kısa ister uzun, ister straples ister askılı birçok çeşit var. Bu kıyafetlerde bol bol taşlar, işlemeler de bulmak mümkün.
Düğünün yapılacağı mekan burada hayati bir önem taşımaktadır. Yaz düğünleri de genellikle ikiye ayrılır: kır düğünü olanlar ve olmayanlar. O yüzden mekan konusunda pek karmaşa yok. Bir otelde, çeşitli saray ve kasırlarda olan düğünlere mecbur abiye giyiceksiniz. Eğer, benim gibi abiye kıyafet kültürüne sahip olmayalardansanız bilen biriyle alışverişe çıkmanız en makbulüdür. Ben paramı bez parçası için çarçur etmem derseniz, alışveriş merkezlerinden ve bildiğiniz dev markalardan uzak durun. Burada çeşitli semtlerimizin gözden kaçan butikleri define niteliğinde.
Birkaç püf nokta vermek gerekirse, açık ayakkabıyla lütfen ama lütfen külotlu çorabı aynı anda kullanmayın. Ayakkabı ayağımı vurur, ben çorapsız yapamam diyorsanız burnu açık ayakkabılar için üretilmiş ten rengi çoraplardan edinin. Bir de kıyafetiniz dik yakalıysa, boyundan bağlamalıysa veya yakası kapalıysa saçlarınızı açık bırakmak yerine toplayın. Yalnız bu toplamada 1990’ların modası dağınık topuz değil. Enseden yandan yapılmış topuzlar ve tepede sıkıca toplanmış at kuyruğu modeli çok yerinde seçimler olabilir. • YÇ
titlemag.com
Kır düğünüyse, işiniz daha da kolay. Çünkü ağır, taşlı kıyafetlerle koşup eğlenmek kırın kimyasıyla uyuşmaz. Bu düğünde, rahat bir şıklık yakalayarak turnayı gözünden vurursunuz. Kokteyl elbiseleri, gece arkadaşlarla çıkmaya giderken giyilen kıyafetler kır düğününe uyarlanabilir. Saçı, makyajı biraz daha özenli tutarak mükemmel dengeyi yaratabilirsiniz. Benim için can alıcı nokta ise, renktir. Yaz ayında kış aylarının kasvetini çağrıştıran koyu renklerden uzak durun. 2011 yaz sezonunun gözde renkleri neonlarla barışın. Turuncular, yeşiller, morlar, pembeler çok çok ideal. Ancak, butiklerimizde henüz bu renklerin ağırlığı henüz yok, neonlar için iyi bir araştırma yapmak gerek. Yok ben saatlerce dolaşıp ayaklarıma kara sular indiremem derseniz pudra, siyah, gece mavisi ve kırmızı en kolay bulunan renkler.
title.
TEMMUZ 2011
27
Tory Burch T-Logolu babetleri yaz geldikçe daha sık görmeye başladık. T-logosu ismini markanın yaratıcısı Amerikalı tasarımcı Tory Burch’ten almış, “Tory Burch”. Tory Burch, üniversiteden mezun olduktan sonra, New York’a taşınmasıyla birlikte tasarım macerası başladı. Harper’s Bazaar dergisinde, Vera Wang ve Polo Ralph Lauren’in reklam bölümlerinde çalıştı. Edindiği deneyimler sonrasında, 2004 yılında “Tory Burch” markasını başlattı. Kısa sürede başta genç bayanlar olmak üzere herkesin ilgisini çekmeyi başardı ve ülkenin dört bir yanına yayıldı. Tory Burch markasının en büyük destekçilerinden biri de dünyaca ünlü Oprah Winfrey’dir. Tory Burch’ün yaptığı tasarımlar tabiki de sadece babetlerden oluşmuyor. Kaftanlar, payetli ceketler, tunikler, mayolar, mücevherler, çantalar ve güneş gözlüklerinde de Burch’ün tasarımları arasında yer almakta. Genel olarak tasarımlara baktığımızda hem şık hem de bohem bir tarz görüyoruz. • CO
28
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
SİNEMA EMRE SAĞLAM
Harry Potter ve Ölüm Yadigarları İlk film olan felsefe taşının üzerinden tam 10 yıl geçti ve artık bir dünya klasiği haline gelmiş serinin sekizinci ve son filmi ile vizyonlara veda ediyor. Serinin 3 boyutlu ve 2 boyutlu olarak sinemalarda boy gösterecek son filminde Harry Potter efsanesini şimdiye kadar ki en büyük macerası bekliyor olacak. Yedinci kitap olan Harry Potter ve Ölüm Yadigarları’nın ilk bölümünün sinema uyarlamasındaki Dumbledore’un ölümü gerçekleşiyor ve büyü dünyası büyük bir yasa giriyordu. Harry ise devam filminde Hogwarts cadılık ve büyücülük okuluna dönmeyerek Dumbledore’un yarıda bıraktığı görevi tamamlamak için kolları sıvıyor. Yanında Ron ve Hermione’yle, bir yandan Voldemort’tan ve onun Ölüm Yiyenler’inden kaçarken bir yandan da Hortuluk’ları yok etmek, Ölüm Yadigarları’nın sırrını keşfetmek zorunda olan Harry kendi geçmişiyle ilgili pek çok şey öğrenir. Tüm bunların yanı sıra muhteşem oyunculuklar ve büyüleyici görsel efektlerle birlikte bir nesli büyüten masalın yetiştirdiği erişkinlikteki finaliyle de seyirciye güzel bir görsel miras titlemag.com
bırakara salonlardan ayrılacağa benziyor. IMDB’den henüz çıkmamasına karşın 9.8 gibi bir oran alarak şimdiden fanlarının gönlünde taht kurduğunu kanıtlayan serinin yönetmeni 5. filmden itibaren yanımızda olan David Yates. Melez Prens ile hayranları üzüntüye uğratmış olsa da Ölüm Yadigarları serisindeki başarısı ile kendini affettirmeyi başaran Yates, Harry Potter serisi için hayatımın dönüm noktası diyor. Daniel Radcliffe, Emma Watson, Rupert Grint’in her zaman olduğu gibi yine ve son kez başrollerinde yer aldığı filmin kadrosunda Helena Bonham Carter, Gary Oldman, Ralph Fiennes, Alan Rickman gibi isimler de varlığını sürdüren usta isimler arasında. 13 Temmuz Çarşamba günü tüm dünya ile aynı anda vizyona girecek olan bu görsel şölen için biletler şimdiden satışa çıktı. İyi-Kötü mücadelesindeki en muhteşem hayal güçlerinden birine tanıklık edeceğimiz filmde iyilerden verilecek kayıplar sizi üzse de süpriz olmayan son sizi tekrar sevindirebilir. Expecte Patronum! • title.
TEMMUZ 2011
35
DREI “Run Lola Run”, “Perfume”, “Paris, Je Taime” gibi filmlerinden hatırlayacağınız ve yakın zamanda karşımıza çıkacak olan Cloud Atlas’ın Alman yönetmeni Tom Tykwer yepyeni bir filmle karşımıza çıkıyor. Berlin, günümüz. Kentli çift Hanna ile Simon 20 yıldır birlikte yaşıyorlar. Çekici, modern, olgun, çocuksuz, kültürlü ve ayakları yere basan bir çiftler. Hanna sunuculuk yapıyor, Simon ise sanat teknisyeni. Sonra bir gün Hanna Adam’la tanışıyor. Ve Adam Simon’la tanışıyor. Aşk, iş, seks ve günlük yaşamları saldırgan bir uyumla birbirine karışmış. Beklenmedik bir şekilde, herkes birbirine aşık oluyor ve herkes, diğerinin ilişkisinden habersiz kalıyor. Ama bu gizem bir süre sonra kafaları karıştırmaya ve üç aşığın kırılgan ilişkilerini parçalamaya başlıyor. Üç, bir yandan, hayatta herşeyin yerli yerine oturduğunu sandığımız bir yaşta hissedilen aşk ve arzu üzerine bir film. Bir yandan da, yeni olasılıklarla eski özlemleri uzlaştırmaya çalışan bir neslin duygusal yaşamına dair bir inceleme.
ce yaklaşıyor konusuna; tek hamlede hem sinemanın biçimiyle oynuyor, hem ahlakın sınırlarını zorluyor, hem de arzunun derinliklerinde dolaşabiliyor. Ahlakın sınırlarında bu denli ustaca dolaşabilen ve kimin ahlakı sorusunu çekinmeden sorabilen bir yönetmen olmasının yanında çektiği filmlerin görsel kaliteleri de şüphesiz ki oldukça başarılı. Sophie Rois, Sebastian Schipper, Devid Striesow gibi isimleri başrollerinde buluşturan filmin senaryosu da yine Tom Tykwer’a ait. Film 1 Temmuz günü izleyicileri ile buluşurken 119 dakikalık bir sorgulamaya davet ediyor sizleri ve keyifli bir Temmuz akşamına davet ediyor. Almanca ve İngilizce dil seçenekleri ile izleyebileceğiniz filmde Türkçe altyazı mevcut. Drei Temmuz ayının en iyi alternatif sıcaklarından. Guten Apetit! •
Tom Tykwer her zamanki gibi incelikle ve zeki36
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Transformers 3 Hollywood’un son yıllardaki en iyi keşfi olan Shia LeBeouf’u bizlere kazandıran serinin üçüncü filmi Temmuz ayının ilk günü vizyon bularak sıcak yaz gününde içimizi iyice kavurmaya geliyor. Shia etkisi nedeniyle genç erkeklere ve kadınlara soğuk içecekler alarak salonlardaki yerini almalarını önerdikten sonra yeni filmin konusuna geçebilirim. Aya giden bir uzay gemisinin yanlış yere inmeleri sonucu işler karışır. Yanlışlıkla ayın farklı bir yerine inen ekip, orada yaşayan bir robotu uyandırır. Bu durum büyük olaylara sebep olacaktır. Dünyanın geçmişine ait gizemli bir olayın, günümüze yansıması o kadar büyük bir savaşa yol açar ki, Transformer’lar bizi tek başlarına kurtaramayacak duruma gelir. 3D olarak çekilen filmin yapımı için Hollywood’da özel bir görsel stüdyo kuruldu. Ek olarak hollywood’un ünlü görsel efekt şirketi olan Imaginary Forces işbirliğini de bir yandan devam ettiren filmin gerçek manada bir pazara dönüşmesi beklenen hollywood pazarlama başarısının çalışır durumuna dair bir gösterge. Shia LaBeouf, Josh Duhamel, Tyrese Gibson gibi isimlerle yoluna devam eden filmde özellikel Bumble Bee yine en çok bekletitlemag.com
nen karakter olarak karşımıza çıkacağa benziyor. Michael Bay tarafından yönetilen filmde 3D teknolojisinin bütün imkanları zorlanmışa benziyor olacak ki fragmanlar bile 3D olmamasına karşın o izlenimi vermek adına oldukça başarılı kurgulanmış. Çizgi filmi, oyuncakları, bilgisayar oyunları, çizgi romanları, kostümleri, müzik CD-Plakları, filmleri ve daha pek çok koluyla tam anlamıyla bir pazara dönüşen Transformers, 2000’li yılların ilk çeyreğine şimdiden adını kazımayı başarmış bir öykü. Senaryosunu daha önceki Transformers filmlerinden alışık olduğumuz ve The Ring, Scream 3 gibi korku filmlerinin ünlü senaristi Ehren Kruger tarafından yazılan filmin yeni senaryosu da önceki filmlerine oranla oldukça iddialı. Ay’ın Karanlık Yüzü sizi bir Temmuz gecesinde yakalayacak. •
title.
TEMMUZ 2011
37
Bir Ayrılık Jafar Panahi, aldığı haksız film çekememe ve hapis cezası bir yana İran sineması sesini duyurmaya devam ediyor. İran rejiminden mutsuz bir ailenin aile olma dinamikleri arasında nasıl bir girdabın içerisine girdiğine tanık olacağımız Nader and Simin, çok alışık olmadığımız türden bir İran filmi. Simin, kocası Nader ve kızı Termeh’le birlikte İran’ı terk etmek istemektedir. İran’ı terk etme fikri esasında oradaki baskıdan ve insan haklarına ayrı tutumun farkına varabilen her hürriyet talepli insanın doğal isteği olabilir. Simin’in eşi Nader’in babası ileri derecede Alzheimer hastasıdır ve Nader babasını bu durumda bırakmak istemez. Nader’in bu tutumunun hemen ardından boşanma davası açarak özgürlük mücadelesine tek başına devam etmek ister ancak kadının varlığını hiç bir yerde tanımayan İran hukuku, dava talebini redderek Simin’i anne ve babasının evine gitmeye mahkum eder. Kızları Termeh ise babası ile kalmaya karar vermiştir. Bütün bunlar yaşanırken Nader kızına ve babasına bakması için bir kadın tutar ve olaylar iyice sarpa sarar. 38
TEMMUZ 2011
title.
Genel ahlaktan öte tabuların yaşam tarzı olduğu İran aile yapısında olaylar giderek büyür ve bu göç isteği yerini bir aile dramına bırakır. About Elly filmi ile uzun süre gündemden düşmeyen Asghar Farhadi’nin bu yeni yapımı 01 Temmuz 2011 tarihinde vizyon bulacak. Başrollerinde Sareh Bayat, Sarina Farhadi, Leila Hatami’nin yer aldığı bu film özellikle görsel kalitesiyle de oldukça başarılı. 123 dakika süren filmin dili Farsça. Ortadoğu aile ve kadın temelli hikayeler kendimizdeki durumun vehametinin farkına varmadan izleyen bizler için heyecan verici gelse de aslında çok da uzak durmayan senaryoya sahip ki senaryo da filmin yönetmeni Asghar Farhadi’ye ait. Berlinale ve Sundance’de gösterilen bu ayrılık hikayesi sıcak yaz aylarında yüreğinizi soğutabilir. •
titlemag.com
The Smurfs Belçika yapımı, çikolata tadınta, izlerken çocukluğunuza doğru seyahata çıkacağınız Smurfs efsnaesi beyaz perde ile buluşuyor! 1958’de Pierre Culliford tarafından çizgi roman olarak çizilmeye başlanan bu sevimli yaratıklar 1981’de televizyonda Hanna and Barbara tarafından çizgi film olarak uyarlandı. Şirinler yayınlandığı anda tıpkı Teletubbies gibi pekçok şehir efsanesine gebe kaldı. Tıpkı Teletubbiesdeki trans karakter Tinkie Winkie gibi şirinlerdeki “Süslü Şirin” adındaki eşcinsel şirin karakter için çeşitli iddialarda bulunuldu. Ancak şirket hiç bir döneminde karakterkleri değiştirmedi ve anlam verilemeyen şekilde seriye devam edilmedi. Ancak halen televizyonda gösterilen Şirinler için ortaya atılan en büyük iddia ise Şirinler’in ingilizce adı olan “Smurf” kelimesinin “Socialist Men Under Red Flag”ın (Kızıl Bayrak Altındaki Sosyalist Adamlar) kısaltması olduğu iddiasıdır. Şirinlerin Komünizm, LGBT, Feminizm propagandası yaptığı iddiaları kısa sürede ortalığı karıştırmış ve tepki toplamak istemeyen klasik ahlakçı medya tarafından bir anda kaybedilmiştir. Bunun ardıntitlemag.com
dan pazar içerisinde tekrar pay bulmak isteyen Belçikalılar 3D teknolojisinden de yararlanarak The Smurfs ile beyaz perdeyi Temmuz ayında memnun kılacak. Kadroda tekrardan Süslü Şirin’e yer verilmeyişi dikkatleri çekiyor olsa da çarkı çevirdikleri ve eski ruhu taşımadıkları zaten ortada. Neil Patrick Harris, Sofía Vergara, Jayma Mays gibi isimlerin başrolleri paylaşmasının yanı sıra Şirine seslendirmesi ile sinema dünyasında karşımıza çıkacak olan Katy Perry bakalım nasıl bir performans sergileyecek. Raja Gosnell tarafından yönetilen film 5 Temmuz 2011 tarihinde vizyon bularak hem minik hem de minikliğinden büyüklüğüne tanıklık ettirdiği fanlarını sinema salonlarına bekliyor olacak. Gargamel’in mantar evlerinden kovduğu Şirinler New York’a taşınışlarını konu alacak bu filmde bakalım How I Met Your Mother’ın Barney’i ile Şirinler anlaşabilecekler mi bunu beraber göreceğiz. Tabi iyi bir çocuk olursak. •
title.
TEMMUZ 2011
39
Hayri Pıtır başlıklı bütün geyiklerin intikamı adına! Bahsedeceğimiz hayal gücü kaşısında kapılacağınız kıskançlık duygusunu gidermek adına Ebru Şallı ile pilates DVD’lerine göz atabilirsiniz ancak bu hayal gücünün önünde saygıyla eğilmek istiyorsanız okumaya devam ediniz. 2001 yılında Felsefe Taşı’nın ilk kopyası 1,000 adet basılıp aylar sonra 5 milyon kopyaya ulaşan baskısının ardından Nisan 2001’de ilk Harry Potter okuyucuları da ortaya çıkmıştı. Çıkar çıkmaz da Hayri Pıtır kekeke esprileri havalarda uçuşmuştu. Bugün okuyacağınız yazıda Harry Potter’ın kısa tarihinden bir kupleye ve Weasley’lerin fakir kızlarının Harry ile evlenerek konduğu mirasa göz atıcaz. Bütün bunlara bakmadan önce bu mükemmel hayal dünyasının mimarı J.K.Rowling’in hayatına da kısaca göz atalım. Rowling 31 Temmuz 1965’te Chipping Sodburry, ingiltere’de doğdu. Exeter Üniversitesi’nde, bir yıllık Fransa’da okuma da dahil olmak üzere, Fransızca ve klasik edebiyatlar okuduktan sonra Londra’ya yerleşerek araştırmacı ve çift dilli bir sekreter olarak Amnesty International’de çalışmaya başladı.
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
41
İlk Eserini “tavşan” adlı kitapla 6 yaşındayken yayınlamıştır. Bunların ardından ona ünü kazandıracak olan Harry Potter’ı yayınevi olan Blommsbury’e götürdüğünde ona korkunç seksist bir öneride bulunuldu. Bu aynı zamanda isminin J.K.Rowling olmasının da sebebidir. İsmini “J.K. Rowling” olarak kullanmasının sebebi, ilk kitabın yayımcısı Blommsbury’in korkusudur. Blommsbury; genç erkeklerin, kitabın yazarının kadın olduğunu öğrendiklerinde, kitabı okumamak istemesinler diye ismini erkek ismine benzetmek için “J.K. Rowling” şeklinde kullandı. Bu erkek egemen ve dayatmacı tavrı kabul eden Rowling bu davranışıyla bir anlamda erkek egemen dünyaya büyük bir övgüyü de bahşetmiş bulundu. Tabi yıllar sonra değişen dünya vizyonu ile yaptığı açıklamada esasında Albus Dumbledore homoseksüeldi açıklaması ile gönülleri kazanmaya çalışsa da ün yaptığı haliyle ismine devam etmesi oldukça yaman bir çelişki. Rowling, 4 saat rötarlı bir Manchester-Londra tren yolculuğu sırasında bu hikâye üzerinde yoğunlaştı ve yolculuk sonunda Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabının temel hikâyesi ve karakterleri aklının bir köşesinde duruyordu. Rowling, öğle aralarında hikâyeyi kağıda dökmeye başladı. Yarattığı bu hikayenin kahramanı olan Harry Potter ise ne tesadüftür ki Rowling gibi 31 Temmuz doğumlu aslan burçlu ve 1980 doğumlu bir cengaverdir. James Potter ve Lily Evans’ın tek çocuğudur. Avada Kedavra lanetinden sağ kurtulan tek kişidir. Ki onun bu lanetten kurtulacağını daha önce 3. ve 5. Harry Potter filmlerinde gördüğümüz Sybill Trelawney, onun Lord Voldemort’u yenecek kişi olacağıyla ilgili bir kehanette bulunulur. 1969 yılında Hogwarts cadılık ve büyücülük okulunun kurucusu Albus Dumbledore onunla yaptığı konuşmanın ardından okulda yaşamaya ve öğretim görevini üstlenir. Lord Voldemort adındaki karakter büyücü dünyasını ikiye bölmüştür ve muggle(büyücü ırkından olmayan/fani insan) soyundan olmayanların kendi yoldaşlığına itaat etmesini beklemiştir. Bunun içindir ki; yaşanan olaylar sonucunda
42
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
Harry’nin anne ve babasını öldürmüştür ancak Avada Kedavra laneti Harry’e etki etmemiştir. Bunun sonucu olarak Harry, Hogwarts’ın müdürü ve yegane temsilcilerinden Albus Dumbledore’un himayesi altına alınmış ve en yakın akrabaları olan teyzesi Petunia Dursley ve kocası Vernon Dursley’e emanet edilmiştir. Her kitabın ve filmin başında Dursley evinde yaşanan trajik ve ironik bir olay vuku bulur. Harry okul çağına geldiğinde Afacan Dennis saçlarıyla oturduğu bir gün Hogwarts’a kabul edildiğine dair belge niteliği taşınan mektup bombardumanı yaşanmaktadır ancak Dursley’ler nedensiz bir muggle kompleksine girerek bu durumu reddetmek ister. Ancak bu durum büyücü dünyasında çok uzun sürmez ve Harry kendini Hogwarts’a giden ve ulaşım araçları içerisinde bir ikon haline gelmiş olan Hogwarts Express’in içerisinde buluverir. Diğer gelişen olayları önceki filmlerin ve kitapların tadının kaçmaması adına değinmek istemiyorum aslında. Son film ile ilgili bilgi ayın filmleri bölümünde mevcut. Bütün bunların yanı sıra yedinci ve son filmin gösterime girmesi ile beraber 10 yıllık bir serüven son buluyor. Ancak geçtiğimiz ay J.K.Rowling Harry Potter için “çılgın projesi” olduğunu açıkladı. Sanırım R.T.Erdoğanın kanalları yurtdışında büyük ilgi gördü. Tabi Harry Potter’ın bu denli sevilmesinin zararlı yanları da yok değil. Bunlardan birine duyarlı bir hayvansever olarak örnek vermem gerekirse; Hindistan’daki 30 adet baykuş türünün nesli Harry Potter filmleri ve bu filmlerin yarattığı baykuş sevgisinden mütevellit yaşanan safkan baykuş ticareti ile yükenmekle yüzyüze kaldı. Bütün bunların yanı sıra 400 milyon kopya satarak tarihin en çok okunan kitabı olma ünvanını kimselere kaptırmayacak gibi görünen Harry Potter dünya edebiyat tarihinde 2000’li yıllar için bir mihenk taşı.
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
43
Harry Potter’ın Mal Varlığı * Grimmauld Meydanı 12 Numara’da bir ev (Vaftiz babası Sirius Black’ten miras) * Kreacher adında bir ev cini (Sirius Black’ten miras) * Şahgaga adında bir hipogrif (Sirius Black’ten miras -sonrasında Hagrid’e vermiştir-) * Gringotts bankasında annesi, babası ve Sirius Black’ten kalma yüklü miktarda büyücü parası * Çok iyi özelliklere sahip bir süpürge olan Ateşoku (Sirius Black’ten Noel hediyesi) * Görünmezlik Pelerini (Babasının pelerinini
titlemag.com
Albus Dumbledore 1. sınıftayken Harry’e gönderir -Ölüm Yadigarlarından-) * Çapulcu Haritası ismindeki Hogwarts’ın tüm bölgelerini ve içindeki insanların nerede olduklarını gösteren bir harita (Fred ve George Harry’ye vermiştir.) * Karbeyazı baykuş Hedwig (Hagrid okula başlarken hediye etmiştir. Son kitapta öldürüldü.) * Fawkes adlı anka kuşunun tüyünden ve defne ağacından yapılma asa * Mürver asa (Yadigarlardan biri) * Diriltme taşı (Yadigarlardan biri) •
title.
TEMMUZ 2011
45
Ayın Filmleri
BOX OFFICE 1) Kung Fu Panda 2 230.564 izleyici 175 salon / 3. hafta 2) Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde 1.070.533 izleyici 259 salon / 6. hafta 3) Super 8 108.622 izleyici 152 salon / 2. hafta 4) Felekten Bir Gece Daha 246.026 izleyici 100 salon / 4. hafta 5) X-Men: Birinci Sınıf 173.857 izleyici 111 salon / 4. hafta 6) İncir Reçeli 135.620 izleyici 58 salon / 20. hafta 7) Ruhlar Bölgesi 9.510 izleyici 43 salon / 1. hafta 8) Hanna 47.144 izleyici 69 salon / 3. hafta 9) Kartal 3.192 izleyici 26 salon / 1. hafta 10) Ödünç Sevgili 72.474 izleyici 48 salon / 5. hafta
46
TEMMUZ 2011
title.
Julia’nın Gözleri
Larry Crowne
İspanya’dan 112 dakikalık serin bir yaz filmi Temmuz’un ilk haftası vizyona giriyor. Julia’nın, sonunda onu kör bırakacak olan bir göz hastalığı vardır. Julia’nın ikiz kız kardeşi de aynı hastalığa yakalanmış ve kendini bodrum katında asarak intihar etmiştir. Herkes onun intihar ettiğini düşünse de Julia aynı fikirde değildir, kardeşini kimin öldürdüğünü bu işin gerçek nedenini öğrenmek amacı ile kendini bu göreve adar ve araştırmaya girer. Guillem Morales senaryosu ve yönetmenliğinde karşımıza çıkan Julia’nın gözleri, kedi gözleri, veya kedi canını Julia.
Tom Hanks ve Julia Roberts’ı bir araya getiren yepyeni bir yaz filmi. 8 Temmuz 2011 tarihinde vizyona girecek olan Larry Crowne 99 dakika süren bir Tom Hanks filmi. Üstelik senaryosu da Tom Hanks’e ait. İşsiz kalınca ev kredisini ödemekte zorlanan ve boş günlerinde ne yapacağını bilemeyen Larry, dostlarının tavsiyeleriyle yeni bir başlangıç için yerel üniversiteye gitmeye başlar. Hitabet hocası Mercedes’e aşık olur. Öğretmenliğe ve kocasına karşı ilgisini yitirmiş olan Mercedes, müthiş bir değişim geçiren bu orta yaşlardaki öğrencisine karşı ilgi duymaya başlar. Orta yaş sinema izleyicinsen rabet görebilecek türden olan yapım iddiası düşük ancak östrojeni yüksek bir yapım.
title. puanı 6.4
title. puanı 7.0
Fragman
Fragman
titlemag.com
LOFT
İyi Günde Kötü Günde
Yaşamın Ritmi
Antoinette Beumer’in 2010 Hollanda yapımı filmi Loft bir yıl rötar ile iddialı Hollywood yapımları arasında kaynayabilecek türden bir Avrupa gerilimi. Hepsi evli beş yakın arkadaş beraber bir çatı katı kiralarlar. Metresleriyle beraber güzel vakit geçiren bu beş erkek için her şey yolunda gitmektedir. Ta ki sabah uyandıklarında tanımadıkları bir kadının cansız bedenini dairelerinde bulana kadar. Beş arkadaşın içini bir şüphe kemirmeye başlar. Dairenin yalnızca beş anahtarı vardır. Her biri bir diğerinden şüphelenmeye başlayan arkadaşlar, aslında birbirlerini düşündükleri kadar iyi tanımadıklarını keşfedeceklerdir.Film, 2008 Belçika yapımlı Çatı Katı’nın Hollanda versiyonu. Loft bakalım gişeden umduğu ilgiyi bulabilecek mi?
Yaz gelir de gelinlikli film afişleri eksik olur mu hiç? Bir erkek ve bir kadının sırt sırta vererek poz verdiği bu tip afişlerin tanıtıldığı filmlerin genel olarak içi boş çıkar. 2011 İngiliz yapımı İyi Günde Kötü Günde (Love, Wedding, Marriage) da bu tip filmlerden biri. Evlilik danışmanı olan Ava’nın hayatı, hiç beklemediği bir anda anne ve babasının boşanma haberini alarak altüst olur. Kendi düğünün üzerinden çok az bir vakit geçmişken ve anne - babasının evliliklerinin 30. yılı şerefine bir davet vermek üzereyken yaşanan bu gelişme tüm plânları mahvedecektir. Ava, ne yapıp edip bu evliliği kurtaracaktır. Dermot Mulroney yönetmenliğinde çekilen filmin başrollerinde Mandy Moore , Kellan Lutz, Jane Seymour yer alıyor.
Sıcak yaz günlerinin ardı arkası kesilmezken gerilim ve korku türünden imdadımıza İsveç yapımı bir film yetişir oldu. Polis memuru Amadeus Warnebring sonunda çılgınlığın pençesine mi düşmüştür, yoksa dünyanın geri kalanı kesin olarak delirmiş midir? Warnebring kariyerinin en zor vakasıyla, müzikal bir soruşturmayla karşı karşıyadır: Şehri orkestra olarak kullanan ve müzikal bir kıyamet “çalan” altı eylemci davulcudan oluşan, ele avuca sığmaz bir çete. Bu vaka müzikten nefret eden kahramanımız için bir işkencedir; ancak son görevi kardeşinin konserini bu ses teröristlerinden kurtarmak olacaktır.Aşk, delilik ve gürültülü davullarla ilgili, kahkahalarla dolu, yaratıcı bir kentsel durum komedisi... Ola Simonsson tarafından yönetilen filmin başrollerinde Bengt Nilsson , Sanna Persson , Magnus Börjeson yer alıyor.
title. puanı 3.2
title. puanı 4.2
title. puanı 5.8
Fragman
Fragman
Fragman
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
47
KÜLTÜR SANAT ÖZGÜ ÖZTUNA
Sergi Genç / Yeni / Farklı 24 Haziran 2011 - 16 Temmuz 2011 CDA Projects İstiklal Caddesi Mısır Apt. No:163 K.3 D.5 Beyoğlu / İstanbul
Genç / Yeni / Farklı “Bilgi’ye dair pozitivist yaklaşımlarımız yolun sonuna gelmiş bulunmaktadır. İlerleme düşüncesi, anlamını gerekçelendirmek, gelişme kaydetmiş olmak ve Ev’e varmak için bir varış noktasına ihtiyaç duymaktadır. Kararlılık gösterilecek bir nokta olmayınca, mobilite, gerçekleşen tek var oluş moduna dönüşmektedir.” “İlerleme artık çaresizliğin kavramıdır. Gelişme olgusuna ve Bilgi’ye olan güven elle tutulamamakta ve öğrenme edimine eşlik eden irade kaybolmaktadır. Artık bilginin devinimini yeniden tanımlamak gerekli hale gelmiştir.” “Bilgi kendi başına bir amaç olmaktan çıkmakta ve kullanım değerini kaybetmektedir.” CDA Projects, Haziran ayında Genç / Yeni / Farklı ‘11 kapsamında Selin Turam`ın küratörlüğünü üstlendiği ‘ Kİ / İLE / GİBİ, Parçalar Arasında ‘ // ‘ In Slashes Between, Formless / Normless / Homeless ‘ adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. Genç/Yeni/Farklı için bu yıl Başak Şenova, Steptitlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
49
hane Ackermann ve Yane Calovski`den oluşan seçici kurulun 300`ü aşkın başvuruyu değerlendirerek seçtiği sanatçılar Elif Aydoğdu Ağatekin, Mehmet Ali Boran, Özge Ertanın, Burçin Esin, Mehmet Fahracı, Onur Girit, Ece Gülin Kasap, Umut Kılıç, Emrah Karakurum, Elif Sanem Karakoç, Melike Kılıç, Ege Okal, Menekşe Samancı, Sabri Atalay Yavuz ve Didem Yılmaz katılımlarıyla gerçekleşecek. Fotoğraf ve enstalasyon çalışmalarına ağırlık veren sergi 16 Temmuz`a kadar sürecek.
titlemag.com
Sergideki bazı işlerin isimleriyse şöyle: Alan Savunması - Mehmet Ali Boran, Açılım - Elif Aydoğdu Ağatekin, Ben Seni Arapça Düşünüp Türkçe Seviyorum - Mehmet Fahracı, Yarasa- Ece Güllin Kasap. •
title.
TEMMUZ 2011
51
Sergi Epik Ayartma 24 Haziran 2011 - 16 Temmuz 2011 Galeri Zilberman İstiklal Cad. Misir Apt. No:163 K.3 D.10 Beyoğlu / İstanbul
Epik Ayartma Galeri Zilberman Haziran ayında, Selin Turam’ın küratörlüğünü üstlendiği, genç sanatçı Özlem Şimşek’in ‘Epik Ayartma’ adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Genç/Yeni/Farklı için bu yıl Başak Şenova, Stephane Ackermann ve Yane Calovski’den oluşan seçici kurulun 300’ü aşkın başvuruyu değerlendirerek seçtiği sanatçılar arasında yer alan Özlem Şimşek’in yapıtlarıyla gerçekleşecek olan sergiyi yine bu kurulun 20’ye yakın başvuru içinden seçtiği küratör Selin Turam şekillendiriyor. Eski Türk ressamlarının kadın portrelerine göndermeler yaparak ve hatta portreledikleri figürlerin kılığında onları ‘taklit’ ederek, kendi fotoğraf sanatıyla resim sanatının öncülerine cevaplar veren sanatçı, ülkemizin önemli ressamlarıyla adeta sohbet tadında geliştirdiği özgün sanatı ile, izleyicilere bu keyifli sohbeti birinci elden gözlemleme olanağı tanıyor. Toplumda var olan değerleri, imgeleri ve birikimleri ödünç alıp yoğurarak farklı yorumlarla ve kendine has düzenlemeleriyle seyirciye bir zaman yolculuğu yaşa52
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
tırken aynı zamanda da toplumdaki değerlerin kendini tekrar etmesine ve bu tekrarın sürecinde gelişen açılımlara ışık tutuyor. Geçtiğimiz yıllarda giderek artan ‘temellük’ etme sanatını, Özlem Şimşek’in kendi tarihinin senteziyle ve kocaman otoportreleriyle süregelen bu iletişimi betimlediği sergi, 24 Haziran - 16 Temmuz tarihleri arasında izlenebilir. Özlem Şimşek Kimdir? Lisans eğitimine 2000 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakülte’sinde başlayan sanatçı; 2004’te İsveç Enstitüsü sanatçı destekleme programı çerçevesinde Nordens Fotoskola,
54
TEMMUZ 2011
title.
Stockholm’da atölye çalışmasına katılmış. 2009 yılında yüksek lisans eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Ana Sanat dalında devam etmiş, şu anda ise Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat ve Tasarım Programı çerçevesinde sanatta yeterlilik programına devam etmektedir. Selin Turam Kimdir? 2010 yılında, Central Saints Martins Sanat ve Tasarım Okulu’nun ( Londra ) Sanat ve Tasarımda Küratörlük, Sanat Eleştirmenliği ve İletişim bölümünü bitirdi. •
titlemag.com
Sergi Beni Bağrına Bas 22 Haziran 2011 - 21 Ağustos 2011 Arter İstiklal Cad. No: 211 Beyoğlu / İstanbul
Beni Bağrına Bas ARTER, “Beni Bağrına Bas” başlıklı sergiyle Patricia Piccinini’yi İstanbullu izleyiciyle tanıştırıyor. Küratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün üstlendiği sergi, Patricia Piccinini’nin 1997’den bugüne ürettiği ve heykel, yerleştirme, desen ve video gibi farklı mecraları kullandığı 20’den fazla işini bir araya getiriyor. Sanatçının “Davetli Misafir” (The Welcome Guest, 2011) adlı son çalışması da ilk kez ARTER’de sergilenmek üzere üretildi. Patricia Piccinini “Beni Bağrına Bas”ta izleyiciyi sıradışı ailesiyle tanıştırırken insanın doğayla ve diğer canlılarla ilişkisini gündeme getiriyor. Sanatçı, tamamen kendi tasarımı olan, dolayısıyla görmeye alışık olmadığımız bu yaratıkları gerçekleştirirken, silikon, fiberglas, poliüretan, deri ve insan saçı gibi, onlara gerçekçi nitelikler kazandıracak malzemeler kullanıyor. Bu figürler ilk bakışta doğa dışı, anormal, hatta ucube gibi görünseler de, sakin, çocuksu, dost canlısı, hatta koruyucu halleriyle izleyiciyi çelişkiye düşürüyorlar. Piccinini’nin işleri, gücünü tam da bu çelişkili duyguların yarattığı gerilimden alıyor. Bu sıradı56
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
şı, tuhaf yaratıklar, kısa süren bir ilk tereddütten sonra, izleyicide kaçınılmaz bir yakınlık, şefkat, hatta koruma arzusu uyandırıyorlar. Piccinini bu şaşırtıcı deneyim aracılığıyla bizi doğa/kültür, güzellik/çirkinlik gibi ikilikleri yeniden gözden geçirmeye davet ediyor. Kimi işlerinde soyu tükenmekte olan hayvan türlerini de yapıtının içine alan sanatçı, günümüz dünyasının teknoloji, tüketimcilik ve insanın doğadan kopuşu gibi tartışmalarını, ustalıkla tasarlanmış özgün bir deneyim yoluyla ele alıyor. Sergi üç kata yayılmış; giriş katı, metaların parlak dünyası ve sanayi sonrası kentte gündelik hayatın doğası üzerine bir yorum sunuyor. Hayali melez yaratıkların ve soyu tükenmekte olan türler için taşıyıcı annelerin yaşadığı birinci kat, çağdaş “doğa” kurgusu, doğadaki yerimiz ve onu kontrol etme çabamız üzerine düşünmeyi
58
TEMMUZ 2011
title.
öneriyor. Son olarak, yolculuğun en mahrem yeri olan ikinci katta izleyici, herkesin uyuduğu bir evin içinde; insan olmak, insanın yaratıları ve onlara karşı sorumlulukları üzerine düşünmeye davet ediyor. Sanatçı işleriye ilgili konuşmayı sevdiğini ama insanlara ne düşünmeleri gerektiğini söylemekle ilgilenmediğini söylüyor. Plazmit Bölge isimli çalışması için: “ Plazmit Bölge, serginin bu bölümünün kalbinde yer alıyor. Bu işte, biyolojik ve mekanik çoğalmayı bir araya getirmeye çalıştım: Sürekli bu tuhaf organik şeyleri çıkaran bir üretim bandı gibi. Bu garip etsi kütleler, ‘ Yavrusiklet’ gibi işlerle, ‘Şüpheci Thomas’ gibi daha figuratif işler arasındaki bağı kuruyor. Benim için bu iş çok güzel, çünkü doğumu hatırlatıyor. Ama aslında şunu da sormak gerekiyor: Bu şeyler nedir, nereye gidecekler ve nasıl olacak da hepsine yer bulacağız?”
titlemag.com
Piccinini, “ Bulunmuş Bebek “ adlı çalışması için de şöyle diyor: “ Çin’de sadece yarık dudaklı çocukların kaldığı yetimhaneler olduğunu öğrendim. Bu çocukların çoğu, kim olduğu bilinmeyen anne babaları tarafından terk edilmiş bebekler. Çin’de, damgalanma korkusu, sağlık hizmetlerine erişememe ve “ tek çocuk politikası” bir araya gelince, bazı anne babalar çocuklarını bir yerlere bırakmak dışında bir seçenek göremiyorlar. Bunun nedeni, Çinli anne babaların kalpsiz olmaları değil, yaşadıkları dünyada bu çocuklara yer oltitlemag.com
maması. Batıda yarık dudak çok büyük bir sorun olarak görülmüyor. Yaygın olarak kullanılan bir ameliyatla bu sorun çözülebiliyor.Avustralyalı çocuksuz çiftler de bu durumdaki çocukları seve seve evlat edinebiliyorlar. ‘ Bulunmuş Bebek’ teki az çok grotesk görünümlü bebek, bırakıldığı otomobil koltuğuna da tam yerleşemiyor. Belki de başarısızlıkla sonuçlandığına karar verilen bir genetik mühendisliği ürünüdür. Bu iş, bu bebeğe sevgi dolu bir yuva sağlamaktan kimin sorumlu olduğu sorusunu ortaya atıyor.” • title.
TEMMUZ 2011
59
• Gizem Aksu • Mimesis Sahne Sanatları Portalı’ndan genç yaşına rağmen bir çok sahne dansına imza atmış Gizem Aksu’yla Türkiye’de “sanat” demenin ve demenin de ötesinde üretmenin ne anlama geldiğinden bahsettik.
Mimesis Sahne Sanatları Portalı’ndan genç yaşına rağmen bir çok sahne dansına imza atmış Gizem Aksu’yla Türkiye’de “sanat” demenin ve demenin de ötesinde üretmenin ne anlama geldiğinden bahsettik. Aslında onun idealist tipik milliyetçi lise öğrencisinden, bir şeyleri kendinde dert edinen özgürlükçü, sanat üreten bir noktaya giden süreci Türkiye’de sanat demenin ne demek olduğunun cevabını çok güzel veriyordu. Aksu’ya, “Lise’de nasıl biriydin?” diye sorduğumda şöyle cevap veriyor: “Son derece milliyetçi, idealist biriydim. Diğer bir değişle üretmeye değil, ezberlemeye dayanan Türk Eğitim Sistemi için kusursuz bir tiptim. Derslerinde çok başarılı, sınavlarda derece yapan, çevremdeki büyüklerin, “bizim ve bu ülkenin gururu olacaksın” diye methettiği biriydim. Çok kafatasçı değildim belki ama aklımda sürekli bir “Türkiye” vardı ve onu olabildiğince iyi bir şekilde temsil etme düşüncesi vardı içimde. Ama şurası kesin ki dansla hiçbir alakam yoktu. Sadece gitar çalıyordum biraz.”
62
TEMMUZ 2011
title.
Peki bu durumda, seni dansla tanıştıran şey ne oldu, dönüm noktası neydi bu konuda? Hedeflediğim gibi Boğaziçi’ne girdim. Hazırlık benim için dönüm noktasıydı. Çünkü o yıl feminismle tanıştım. Boğaziçi Kadın Araştırmaları Kulübü ve Boğaziçi Folklör Kulübü’nün etkinliklerine katılmaya başladım. Kadın araştırmaları kulübü, bana bu sistemin empoze ettiği cinsiyetçi zihniyeti sorgulamamı sağladı. Folklör Kulübüyse anti – militarist yapısıyla militarismi sorgulamama yol açtı. Böylece o ezberci eğtimden geçmiş, tipik, idealist, ülkesinin gururu Gizem karakteri beni rahatsız etmeye başladı ve değişim yoluna girmiş oldum. 1. yılımda aklımda, “ cinsiyet eşitliği, cinsiyet ne demek? , feminism ne demek?” gibi şeyler vardı.”
Peki tam olarak ne zaman “ ben dansçı olmalıyım” dedin kendine? 2. sınıfta dansçı olmaya karar verdim. O sırada bu altı doldurulmamış bir istekti. Ama 4. sınıfa geltitlemag.com
duyuyordum. Senin aklındaki çalışmalarını orda yapmana izin vermezler türünden. Konservatuarların muhafazakar bir yapısı var sonuçta. Ama bana göre konservatuar, boş stüdyolarla dolu, aklımda fikirleri harekete dönüştürebileceğim eşsiz bir alandı. Zaten konservatuara da girince aklımda olan işleri hayata geçirmeye başladım. Militarizmle, cinsiyetçlikle ilgili sorgulamalar içeren işlerdi bunlar.
Konservatuar’da ne gibi işler çıkardın şu ana kadar?
diğimde tüm irademle dansçı olmak istiyordum. Ama ailem ve yakın arkadaşlarım başta olmak üzere, çevremdeki hiç kimse bendeki bu değişime inanmıyordu. “Gençlik hevesi” diyip geçiştiriyorlardı, dansçı olacağım laflarını. Ama Mimar Sinan Konservatuar’a girince ciddiye almaya başladılar tabii ki. Boğaziçi’nden mezun olduğumda konservatuara gitmekle master yapmak arasında çok düşündüm. Çünkü bana göre dansçı olmak konservatuar mezunu olmak değil. Zaten bir çok dans çalışması hali hazırda yapıyordum. Ama sonra yine de konservatuarı seçtim.
Peki yüksek lisans yapmak yerine konservatuar demende ne etkili oldu? Hayat bana çok tek düze geliyordu. Bir şeyler üzerine yazmak yeterli gelmedi bana. Hareket ederek de kendimi ifade edebilirdim. Hareket yeteneğimi geliştirmek, teknik seviyemi yükseltmek ve deneysel bir sürece girmek için Mimar Sinan Konservatuar’a girdim. Konservatuarla ilgili çevremden bir çok ön yargılı sözler titlemag.com
Boğaziçi’nde daha çok sosyo- kültürel ve politik arka plan edindim. Boğaziçi Üniversite yıllarım boyunca eşcinsel hareketini, kürt hareketini, feminist hareketleri inceledim. Bu bende ciddi bir arka plan oluşturdu. Konservatuar da benim için bunları projeye dökme fırsatı gibi oldu. Son bir sene içinde duyarlılık hissettiğim bu hareketlerle ilgili küçük küçük parçalar yaptım. Bunlardan bazıları okulda, bazıları dışarda gösterildi. Bir tanesi Aliye Kavaf’ın “eşcinsellik hastalıktır” demesiyle ilgili bir performanstı. Son Maya sahnesinde gösterilen çalışmamsa memeler üzerineydi. İsmi On beş kare. Temel noktası kadın bedenselliği. Çalışmalarımda içinde bulunduğum dernek ve oluşumlar beni etkiliyor. Mesela bu son çalışmam “ On beş kare” yi lamdalı ( lambdaistanbul (lezbiyen, gey, biseksüel, trans dayanışma derneği) kadınlardan ilham alarak yaptım ve onlara attfediyorum zaten. Bundan önce homofobi karşıtı buluşmada yaptığım çalışmayıysa, nefret cinayeti sonucu öldürülen trans kadınlara attfetmiştim mesela. Yani kısacası, yaşamımın içinde olan her şey beni etkiliyor. Dolayısıyla Lamda’da beni etkiliyor elbette. Bir çok işimi Lambda’dan ilham alarak yaptım. Aynı şekilde Uluslarası Af Örgütü de bana enerji veriyor. Benim beslenme şeklim bu aslında. İnsanlardan ve insan haklarına yönelik hareketlerden besleniyorum. Hiç Türkiye’den gitmeyi düşündün mü? Mesela New York’a? Ya da daha rahat yaşayabileceğin herhangi bir yere? Aslını söylemek gerekirse Türkiye, içinde barındırdığı çelişkilerle beni besliyor. Mesela Aliye Kavaf, “Eşcinsellik hastalıktır” demeseydi ben o çalışmayı yapamazdım. Türkiye’de daha çok iş yapılması gerekiyor. Bu da bana enerji veriyor. •
title.
TEMMUZ 2011
63
Ayın Tavsiyeleri
64
Çıplak Ayaklar Kumpanyası
TODES
Dans - Tiyatro 15 Temmuz 2011
Dans 16 Temmuz - 27 Ağustos 2011
Suyun yolunu kesersin, kum çuvalları dizersin, beton örersin; ama ne yapar ne eder, i yerden bi çatlak bulur ve özgürce akmaya devam eder su. olculuğu her seferinde başka engellerle karşılaşacak, bulanacaktır elbette ki...Bu hep böyledir ve böyle olduğunu bile bile ‘su cinayetleri’ işlenir durmadan bu ülkede. u eser, suyun yolculuğunu kendi yolculukları yapanların ve her türlü suyun sularında gezinenlerin hikayesidir. Bavul açılır ve içinden dökülenler çatlaklarını elbette ki bulur.
Dünyanın en büyük koreograflarından biri olarak tanınan Alla Duhova tarafından 1986’da St. Petersburg’da kurulan “Todes Dans Grubu”, break dans, buz pateni ve bale gibi çeşitli dans disiplinlerini harmanlayarak dünyaca ünlü bir dans topluluğu olarak isim yapmıştır. Todes aynı zamanda Michael Jackson, Mariah Carey ve Ricky Martin gibi dünyanın en ünlü sanatçıları ile birlikte çalışmış ve sahnede birlikte müthiş performanslar sergilemiştir.
Anadolu Ateşi Dans Topluluğu Troya efsanesine hayat veriyor. Sanat tarihinin bu ölümsüz eserine Anayurdu’ndan üç bin yıl sonra merhaba diyoruz. Hitit Kralı Tuthalia’dan, Akhileus’a, Büyük İskender’den Roma İmparatoru Sezar’a, Pers Kralı Kserkses’den Bizans Kralı Konstantinus’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Mustafa Kemal Atatürk’e kadar çağlar aşan dünya liderlerinin düşlerini süsleyen ışıklı şehir... Anayurdundan bütün insanlığa. Troya’da zaman, Troya’da mekan, Troya’da aşk ve sınırsallık...
Enka Açıkhava Tiyatrosu Sadi Gülçelik Spor Sitesi, İstinye-Äİstanbul
Rixos Premium Torba Cad. Zeytinli Kahve Mevkii Bodrum / Muğla
Aspendos Arena Belkis Belediyesi Karşısı Serik / Antalya
TEMMUZ 2011
title.
Troya Dans 5 Temmuz - 30 Ağustos 2011
titlemag.com
Fight Code
Zaman Aşımı
Dövüş 9 Temmuz 2011
Sergi 1 - 30 Temmuz 2011
Ring sporlarında yepyeni bir soluk, tertemiz bir sayfa! Ringlerin Gerçek İmparatoru’nu belirlemenin vakti geldi!
Sanat tarihinin dilsel görselliğini ödünç alarak sosyo-eleştirel işler gerçekleştiren Gençay Aytekin ve Saniye Dönmez, ifade biçimleri açısından farklı argümanları kullanıyor olsalar da yaşanmışlık ve ironi halini benzeşen bir aktarım şekliyle ifadeleştirdikleri yapıtlarıyla sanatseverlerle buluşacaklar. Kavramsal anlamda bir altyapı kurgusu yaratmadan da sadece görsel olanın etkileyiciliği hakkında söylenecek sözün olabilirliği üzerine açık bir alan bırakan sanatçılar, görme biçimlerimizi belleğimize göndermeler yaparak güncelleştiren bir izlenimi öngörmekteler.
Dünyanın en zorlu sporları savunma sanatlarında “En iyi kimdir?” tartışmasına son verecek heyecan verici bir platform hayata geçiyor. Avrupa’nın en deneyimli ring sporları organizatörleri bir araya geldi ve bu muhteşem projeye imza attı. Kick boksun, Muay Thai’nin, boksun, tekvandonun ve diğer tüm savunma sporlarının ustaları Fight Code arenasında terleyecek, Türk spor severler müsabakaları canlı izleme şansına sahip olacak!
Caferağa Spor Salonu Sakız Sokak Kadıköy / İstanbul titlemag.com
Sanatorium Sivil Sanat İnisiyatifi - Çağdaş Sanat Galerisi İstiklal Cad. Postacılar Sok. No:6/A Beyoğlu / İstanbul
İnsan Sergi 9 Haziran / 27 Ağustos 2011
Sonuçta, yalnızız. Özgürlüğün, tek başınalığın barındırdığı belirsizlik bizi ölüm kadar korkutuyor. Ortak paydamız olan insanlık bizi teselli etmiyor. Yaşamın savruluşunun içinde kendi güvenli alanlarımızı oluşturmaya ve korumaya çalışıyor, bizi yargısız kucaklayacak ışığı arıyoruz. Derin travmalarla çizilmiş sınırlarımızın dışında kalanlara yabancıyız. Yine de arayışımız dışa dönük. Dışarısı biz olamayınca yine tutunduklarımıza; aileye, sevgiliye, arkadaşa, topluma öfkeleniyoruz. Ardından, hep aynı ilişkiyi yaşadığımız, başka bağımlılıklar yarattığımız kısır döngüsel yolculuğumuza devam ediyoruz. The Empire Project Sıraselviler Cad. No:10 K.1 D.4 Beyoğlu / İstanbul title.
TEMMUZ 2011
65
66
A R K A
Stéphane Hessel: Öfkelenin!
John C. Parkin: S*ktir Et
“Aydınlanma Kitaplığı”nın ikinci kitabı Öfkelenin’in yazarı, 2011 Nobel Barış Ödülü’ne de aday gösterilen Stéphane Hessel, 94 yaşının baharını süren genç yürekli bir bilge. Aynı zamanda pilot, diplomat, arabulucu, danışman, eğitimci, filozof ve sosyalist olan Hessel İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız Direniş Hareketi’ne katılmış, nazizme karşı mücadele etmiş, faşistler tarafından işkenceye uğramış, toplama kamplarında asılmanın eşiğinden dönmüş, savaşın sonlanmasıyla Birleşmiş Milletler bünyesinde İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yazılması çalışmalarına katılmış, Cezayir’in bağımsızlığını savunan bir yazar.
John C. Parkin’in bu komik ve ilham verici kitabı, S*ktir Et demenin; Doğunun boş verme, vazgeçme ve bir şeylerin o kadar da önemli olmadığını fark ederek gerçek özgürlüğü bulma gibi ruhani fikirlerinin kusursuz bir Batı ifadesidir.
İnsanlık onuru için bir 21. yüzyıl manifestosu niteliğindeki kitapçığında Hessel, özellikle gençleri, haksızlık ve sorunlara kayıtsız kalmayarak neo-liberal masallara kanmamaya, çevreye duyarlı olmaya, sosyal adaletsizliğe, tekelci sermayenin diktatörlüğüne karşı çıkarak, öfkelerini barışçıl yollarla dile getirmeye çağırıyor. •
Bu yüzden, bütün sorunlarınıza ve meselelerinize S*ktir Et demenin bir yolunu bulun. Hayatınızda yapmanız “gerekenlere” S*ktir Et deyin ve sonunda başkaları ne düşünürse düşünsün, neyi yapmak istiyorsanız onu yapın. •
TEMMUZ 2011
title.
S*ktir Et; şarkı okumak, meditasyon yapmak, sandalet giymek ya da tütün yemek gibi eylemler gerektirmeyen ruhani bir yoldur. Modern zamanın küfürlü söylenişiyle, S*ktir Et, Batılıları şöyle bir sarsıp kendilerine getirecek, anlam dolu hayatlarımıza egemen olan stresi ve gerginliği ortadan kaldıracaktır.
titlemag.com
K A P A K
A R K A
K A P A K
Gülse Birsel: Yazlık
Andy Warhol: Andy Warhol Felsefesi
Zor bir yıldı, kabul edin. Dünyanın başına gelmedik kalmadı. Doğal afet, siyasi skandallar, kavga dövüş, ayaklanma, gerim gerim gerildik... Güneşi, aydınlığı özledik... Karamsarlık adamı hasta eder, dert, tasa ülser yapar, hüzün cildi kırıştırır, “Of”layıp durmak çevreyi kirletir! Bir ara verin. Tatil yapın. Beyninizi gezmeye çıkartın. Bu kitap, ister yazın okuyun, ister başka mevsim, “yazlık” havasında. Yani gevşek, sakin, neşeli... Bir kumsalda, şezlonga uzanmış, karpuz yiyerek okuduğunuzu hayal edin. Ve içinizi aydınlık tutun! •
Sanatın “Pop Prensi” Andy Warhol - Aşk, seks, yemek, güzellik, sanat, şöhret, çalışma, para, başarı, New York, sanat sosyetesi ve dahası üzerine samimi ve muzip yorumlarından oluşan felsefesini açıklıyor. Kendisini de yermekten çekinmeyen bir üslupla, matrak bir yaklaşımla “karısı” diye adlandırdığı teybine kaydettiği düşüncelerini, kimi zaman etrafındaki herhangi bir “B”ye, kimi zaman da doğrudan okur / izleyicilerine sergiliyor. Polonya göçmeni annesinden Amerikan taşrasındaki çocukluğuna, Liz Taylor’dan Rolling Stones’a, Fabrika’sından filmlerindeki oyuncularına, Andy’den B’ye ve gerisin geriye... “Keskin. Kesin. Bay Warhol’un her zamanki şaşırtıcı samimiyeti. Sürekli bir eğlence ve esinlenme.” Truman Capote Andy Warhol, 70’lerin New York bohem sanat çevresinin önemli merkezlerinden biriydi. 1968 yılında maruz kaldığı bir suikast girişiminden kurtulmuş, 1987’de ölmüştür. •
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
67
GEZİ AYŞE NAZ BAYKAL
Ohrid Bu seneki tatil planlarımızın başlangıç rotasını Makedonya olarak ayarladık. Başkent Skopje’ye uçtuktan sonra 2 saatlik bir minibüs yolculuğuyla Ohrid’e vardık. Ortadoksların JaruSalem’ı sayılan Ohrid, şu ana kadar ziyaret ettiğim en etkileyici şehirlerden biri. Başta küçük bir tatil kasabası gibi görünmesine rağmen gezdikçe görkemi açığa çıkan bu şehir, Ohrid gölünün kenarına kurulmuş. Şehirde 365 Ortodoks aziz için 365 tane manastır kurulu. Bu manastırların 1200’lerden beri ayakta kalması daha da heyecan verici. Manastırların bahçelerinde yıllar önce burada yaşamış rahipler gömülü. Aynı zamanda manastırların çevrelerinde arkeolojik kazılar devam etmekte. Manastırların bazılarına yürüyerek gidebilirsiniz ancak, yüksek bölgelerde olanlar için araba kiralamanız gerekiyor ki bu da 4 kişilik arabada kişi başı 1 Euro’ya denk geliyor.
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
69
Ohrid’in asıl görkemi geceleri ortaya çıkıyor. Hava karardıktan sonra dağlarda yanan haçları görebiliyorsunuz. Her gece farklı bölgelerde 3 tane dev haç yakılıyor ve bu da bizlere tüylerimizi diken diken eden bir manzara sunuyor. Ohrid’in bir başka özelliği de ay ile olan ilişkisi. Her gece 12’de ay yavaş yavaş dağın arkasından çıkmaya başlıyor ve en sonunda kendini gösterdiğinde bu manzara haçlarla birleşiyor ve tadına doyulmaz bir seyir sunuyor. Şehirin içinde eğer gitmeyi düşünürseniz bir Türk mahallesi de bulunuyor. Türkler Makedonyalılarin en sevdiği milletlerden biri. Makedonya devletini ilk tanıyan ülke olan Türkiye burada çok seviliyor. Buradaki Türkler neredeyse İstanbul’a hiç gelmemiş olmalarına rağmen on jenerasyondur Türkçe konuşmayı sürdürmüşler, tabi küçük bir lehçe farkı ile. Buradaki Türk kahvelerinin en değişik içeceği limonata. Ekşi su olarak tabir ettikleri limonatayı neredeyse hiç şeker katmadan içiyorlar, deneyen insanların yüzleri görülmeye
70
TEMMUZ 2011
title.
değer. Burada 3 dil kullanılıyor, Makedonyaca, Türkçe, Arnavutça. Turistik yerlerde İngilizce de bilenler var tabiki. Yani Türkçenizi kullanabileceğiniz nadir yerlerden biri Ohrid. Eğer 5 Euro taksi parasını verecek olursanız buranın en ünlü kalıntılarından biri ‘Kemik Köyü` nu görmeye gidebilirsiniz. Yıllar önce sular altında kalmış bir köyün üzerine platform yapıp birebir kopyasını inşa etmişler ama burada şaşırtıcı olan şey yere baktığınızda su altında kalan köyün kalıntılarını ve burada ölen insanların kemiklerini görebilmeniz. Gerçekten çok ama çok ilginç bir tecrübe. Kemik kalıntıları insanın içini ürpertiyor. Ohrid gölünün yanında göl olan Prespa Gölü’ne uygun fiyatlara yarım saatte varabiliyorsunuz. Bizim buraya gitme sebebimiz ‘ Yılan Adası’nı görmekti. Adanın orijinal adı `Golemgrad`. 1200 ve 1300’lerde keşişler tarafından kullanılan ada, yılanların istilasına uğramış. Keşişler manastırı
titlemag.com
taşımayı denedilerse de basarısız olmuşlar ve adayı terk etmek zorunda kalmışlar. Ada hala yılanların kontrolünde. Buraya gidecek botu 20 Euro’ya kiralayabiliyorsunuz ve bot 6 kişi alabiliyor. Ama botu kullanan adam size deliymişsiniz gibi bir bakış attıktan sonra adaya çıkmadan botunda size bekliyor. Gerçekten tüyler ürpertici bir yer olan adada ziyaret edebileceğiniz 2 manastır var ama burada ilginç olan her yerde sürünen yılanları ve zaman zaman karşınıza çıkan insan kemiklerini görmek. Ancak DİKKATLİ OLUN! Bunların dışında göle girebilir ve plajların keyfini çıkarabilirsiniz.
Vize Türk vatandaşları Makedonya’ya girmek için vizeye ihtiyaç duymuyor. Para, Para, Para Burada 60 Dinar yaklaşık 1 Euro’ya denk geliyor. Nerede kalınır? Ohrid’in içindeki en güzel hostel `Sunny Lake Hostel`. Geceliği 12 Euro olan otelin işletmecisi Gyoko çok yardımcı ve komik bir insan. İngilizcesi iyi olmasına rağmen bazen cok tatlı hatalar yapabiliyor. Bize en ciddi hali ile ` don’t happy
be worry` dedi :) Hostel çok temiz ve bir sürü enteresan insanla tanışmak mümkün. Nerede ne yenir? Şehirde genellikle kebab, hamburger gibi turistik yiyecekler satılıyor. Benim tavsiyem aslında bir Sırp yemeği olan ama Ohrid’de çok meşhur olan PLESKAVITSA yemeniz. İçinde sebzeler bulunan büyük bir porsiyon hamburger köftesi olan bu yemek hem doyurucu hem çok ama çok ucuz. Buradaki en iyi adresi `Cactus Fast Food`. Onun dışında eğer kendi yemeğinizi kendiniz yapacaksanız ev yapımı zeytinli makarna soslarını deneyebilirsiniz.
Ne içilir? Balkanların en önemli içkisi kesinlikle `Rakia`. Bunu sakın rakıyla karıştırmayın. Tamamen farklı ve çok daha sert olan bir içki shot bardaklarında shot yapılmadan içiliyor. İçimi çok da kolay olmayan bu içkiyi kendine güvenenlere tavsiye ediyorum. Gece nereye gidilir? Burada gece hayatı Cuma ve Cumartesi geceleri var. Gidilecek en güzel yerler ise `JAZZ INN` ve `IRISH PUB`. Onun dışında farklı bir eğlence için tavernalarını deneyebilirsiniz. •
TEKNOLOJİ AREN ARDA KAYA
Günde 500 bin Android Google’ın mobil işletim sistemi olan Android’in Bölüm Başkanı Andy Rubin Twitter’dan yolladığı mesajla Google’ın her gün 500 bin cihazı aktif hale getirdiğini açıkladı. Son zamanların en popüler akıllı telefon platformu haline gelen Android’in bu başlarısının arkasında Motorola ve Samsung gibi devlerin tabletlerinde son versiyon olan Honeycomb’u kullanmalarının da katkısı var. •
Google Verilerinizi İndirin Google Takeout isimli yeni hizmet, kullanıcıların Google ürünleri üzerindeki tüm verilerine ulaşmasını sağlıyor. Tek bir tıkla fotoğraf, resim, müzik gibi kişisel dosyalarınızı indireceğiniz bu servise Gmail üzerinden ulaşılabiliyor. Şimdilik test aşamasında olan Google Takeout ile tek tıkla tüm verilere ulaşılabilecek olmak büyük kolaylık sağlayacaktır. •
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
75
Ucuz iPhone Yolda iPhone için yeni model söylentileri somut bilgilere dönüşmeye başladı. Eylül ayında piyasaya sürülmesi beklenen iPhone 5 hız ve ekran kalitesi bakımından çok daha üstün olacak. Ancak orta fiyatlı akıllı telefon pazarına da giriş yapmak isteyen Apple Eylül ayında iPhone 5 ile birlikte iPhone 4S modelini de piyasaya sunabilir. 300-500 dolar fiyat aralığında olması beklenen modelin yüksek fiyat nedeniyle satış yapılamayan Afrika, Güney Amerika ve Asya pazarını hedeflediği söyleniyor. •
Twitter Kurucusu İşi Bırakıyor Twitter’ın kurucu ortaklarından Biz Stone Twitter’daki görevini bırakıp yeni bir projeye odaklanacak. Twitter’ın kurucularından Biz Stone, yaptığı açıklamada Twitter’dan ayrılacağını ve sosyal iletişim kanalının eski CEO’su Ev Williams ile bir araya gelerek teknoloji şirketi Obvious’u hayata geçireceğini açıkladı. •
76
TEMMUZ 2011
title.
titlemag.com
WoW’dan Ücretsiz 20 Bölüm MMORPG oyun tarzının devi olarak tanımlanan World of Warcraft’ın ilk 20 bölümü daha çok kullanıcı çekmek amacıyla başlatılan kampanya kapsamında ücretsiz olarak oynanabiliyor. Elbette bu başlangıç sürümünde belirli kısıtlamalar mevcut. Kullanıcıların biriktirebileceği altın sayısı 10, “trade skill”leri ise 100 ile sınırlı olacak. Ayrıca e-posta kutusu ve oyuncular arası erişim seçenekleri de bulunmayacak. •
Mac’te Truva Atı Mac bilgisayarlar bilgisayar virüslerinden etkilenmemekle meşhurdur. Fakat Mayıs ayı başında ortaya çıkan kötü amaçlı bir yazılım bazı kullanıcıların başını oldukça ağrıttı. Kendini Mac Defender (Mac Protector veya Mac Security) adında bir ‘anti-virüs programı’ olarak tanıtan yazılımı yükleyen kullanıcılar,kredi kartı bilgilerini hırsızlara kaptırma tehlikesiyle karşı karşıyalar. •
titlemag.com
title.
TEMMUZ 2011
77
title.