5 Ağustos 2011 / Sayı 2
MARDİN Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası
Balkan Savaşları
Eski Mahalle Oyunları Türk’lere Özgü Davranışlar
Genel Yayın Editörü Mert Abakuş Editörler Barış Melih Cayıt Kıvanç Cangülenç Yazarlar Aycan Toplu Başak Tekin Başak Şimşek Batuhan Öztütüncü Maydanoz Nuh Burak Karakaya Gülşah Uludil Hakan Yıldız Sinem Şen Uğur Papatya Sefa Uludil Tolga Arslan Kara Dely Kemal Şahin Oktay Yenitürk Özge Özgüner Tasarım Derda Karakış
Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların sorumluluğu yazarlarına aittir. Kalemsiz Dergisi’nde yayımlanan yazıların her hakkı saklıdır. Hiç bir içerik izinsiz kullanılamaz. Kalemsiz Dergisi, www.kalemsizdergi.com üzerinden yayın yapmaktadır. Tüm görüş, öneri ve sorunlarınız için iletişim@kalemsizdergi.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Editör’den
Mert Abakuş /Genel Yayın Editörü mert@kalemsizdergi.com
Sevgili okuyucularımız, takipçilerimiz, İlk sayımızda gördüğümüz ilgi, aldığımız tepkiler bizi çok memnun etti. Bize bu süreçte destek olan ve yardımlarını esirgemeyen siz değerli okurlarımıza çok teşekkür ediyoruz. İlk sayı bizim için daha çok tecrübe kazanma sayısı oldu. Eksiklerimizi görüp üzerine gitmemiz , daha iyi bir dergi için ‘Neler yapabiliriz?‘ sorusunu sormamızı sağladı. Beyin fırtınaları ile fikir alışverişi yapmaya başladık. Sizlerinde önerebileceği fikirler olursa buna her zaman açık olduğumuzu belirtmek isterim. Yazar kadromuza ilaveler oldu ve daha da olacak. Yazmak isteyen arkadaşlarımıza dergimizin kapısı açık. Nasıl mı?
Her ay belirli konuk yazarlarımız oluyor. Siz de bunlardan biri olmak istiyorsanız bizimle iletişime geçmelisiniz. İlginç olacağını düşündüğünüz konularınız varsa bunları bizlerle paylaşabilirsiniz. Mesele sadece bizimle iletişime geçmek hepsi bu.Bize ulaşan herkese mutlaka geri döneriz. Bu sayımızda sizlere daha dolu içerik sunmak istedik. Daha çok yazıyı, yazı kalitesi düşmeden sizlere ulaştırmak istiyoruz. Bilinen, sıradanlaşmış konuları yayınlamaktansa merak edilen, daha önce pek fazla duymadığınız konuları ya da çok iyi bildiğiniz şeylerin bilinmeyen yönlerini sizlerle buluşturma gayesindeyiz.
İlk sayıda aldığımız bir eleştiri de “daha ciddi konular işlenebilir” idi. Ciddi konular denince akla ilk olarak siyaset gelir. Bizde siyasete içeriklerimizde yer vermeyi henüz düşünmüyoruz, ama toplumsal konular kesinlikle dergimizde yer alacaktır. Merak edilen bir konu da dergimizde röportajların yer alıp almayacağı idi. Bu konuda müjdeli haberler verebiliriz. Dergimizin ileriki sayılarında röportajların yer alması için son derece büyük çabalar göstermekteyiz.Bunun için çalışmalarımız sürüyor. Hiç beklemediğiniz bir isimle röportaj yaparak karşınıza çıkabiliriz. O sebeple bizi takip etmeye devam edin..
Aldığımız ve alacağımız iyi-kötü reaksiyonlarımız bizim için çok önemli. Lütfen bizleri eleştirmekten çekinmeyin ve eksik gördüğünüz yerleri bize bildirerek bizzat müdahale edin.Dergimizin ikinci sayısı ile sizleri başbaşa bırakıyor, bizi takip eden herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz..
İçindekiler
Dört Yanımız Hurafe 06 06 - Dört Yanımız Hurafe
17 - Şehitlerimizi Rahmetle Anıyoruz
07
18 - 19
- Türk’lere Özgü Davranışlar
09 - Facebook’ta Yeni Bir Uygulama 15 - Organize Oluyoruz
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
Eski Mahalle Oyunları 08
- Kendinize Güveninizi Sağlamak İçin 10 Adım
20-
Trendleri Takip Etmenin Püf Noktaları
Oyun İncelemeleri 16
Sabiha Gökçen’in Hayatı
35
21 - Paylaşalım Oyunu Omuz Omuza
32-33 - Kadir Gecesi
22 -23
34 - Yüzyılın İcatları
- Konuk Yazarlar
24 - 27
- Dillerin ve Dinlerin Buluşma Noktası : Mardin
35- Sabiha Gökçen’in Hayatı
28-31 - Balkan Savaşları
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
Dört Yanımız Hurafe Nereye baksanız batıl inançların cirit attığını görürsünüz. Saçmalık işte. Herkes her aklına geleni söylemiş, ortalık hurafeden geçilmez olmuş. Aşağıdaki hurafeleri inanmanız için değil, gülmeniz için koyduk.
• Ziyaret yerlerindeki ağaçları kesen çarpılır. • Mezarlığı parmakla işaret edenin parmağı kurur. • İki bayram arası evlenmek günahtır. • Elleri diz üstünde kavuşturmak kısmeti kapatır. • Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur. • El yıkamaya sol elden başlamak uğursuzluktur. • Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir, insan çabuk ölür. • Kurban kesilirken hayvan dilini dışarı çıkarırsa kurban sahibi o yıl ölür.
• Eşikte oturan evde kalır. • Kişinin önüne tavşan çıkması uğursuzluktur. • Ateşe tükürmek, sövmek, tırnak atmak, su dökmek uğursuzluktur. • Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır. • Baş taranırken dökülen saçları atmak doğru değildir. Bunlar toplanır, ölünce kişinin kabrine konur. Çünkü bu saçlar kıyamet gününde tekrar bitecektir. • Evin ışığını erkek yakarsa o ev bereketli olur. • Kızın ilk saçını dayısı keserse saçı gür olur. • Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar.
• Terliğin ters dönmüş olması uğursuzluktur.
• Düşen diş gömülmeli ya da saklanmalıdır.
• Kurt uluyunca ya ayaz olur ya kar yağar.
• Akşam kapının önü süpürülmez.
• Gece ıslık çalmak günahtır. • Duvar dibinde uyuyan çarpılır. • Tokalaşırken sol eli kullanmak uğursuzluktur.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
• Evden biri gurbete gidince o gün o ev süpürülmez, misafir kabul edilmez.
• Kara kedi görürsen saçını çek, yoksa kel kalırsın. • Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse , ayakkabının sahibi tez vakitte ölür. • Yağmur yağarken kapı eşiğinde oturmak günahtır. • Kadının, yolda, erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur. • Külün yanında yatılmaz. Külde cin, şeytan vardır. • Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar. • Akşam soğan yenen yere melekler gelmez. • İncir ve ceviz ağacının altında uyuyanı şeytan alıp götürür. • Narın tanelerini yere dökmek günahtır. • Evin üstünde baykuş öterse o evde bir ölüm ya da yıkım olur. • Tencerede su boşuna kaynarsa düşman çoğalır.
Özge Özgüner
Türk’lere Özgü Davranışlar • Ünlü birini görünce fotoğraf çektirip samimi havası vererek, çevresindekilere hava atma.
•Otobüs koltuklarının üstüne yazı yazma veya yırtma alışkanlığı.
• Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma.
• Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma. • En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme.
• Otobüs durağa yanaşınca ille ön kapıdan inme. • Tuvalet duvarını anı defteri sanma. • Cep telefonu ile bağırarak konuşma. • Trafikte beklerken burun karıştırma.
• Sinyal verir vermez şerit değiştirme. Olası bir kazada, “Sinyal verdik görmedin mi lan?” deme.
• Faturaları hep son gününde ödeme.
• Kar yağınca eve bolce ekmek alma.
• Reklam için asılan afişleri yırtma.
• Kimsenin bilgisi olmayan bir konuda ileri geri sallama.
• Meydana konan güvercinlerin üzerine koşup onları kaçırma.
• Kırmızı ışıkta beklerken yeşil ışık yanar yanmaz kornaya basma.
• Ünlü birini görünce ona el sallama.
• İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozma.
• Eline silah gecen birinin hemen silahla şaka yapması. • Futbol maçı sonucu kavga edip karşı takım taraftarlarının ağzını yüzünü dağıtıp ve bununla gurur duyma. • Yolda gördüğü arkadaşının üstüne arabayı sürme. • Uçakta yolculuk ederken yanındakine yolculuk nereye hemşerim deme.
• Cep telefonu kullanımının yasak olduğu yerlerde ille de telefonla konuşma. • Tiki olanların tiki ile kasıtlı uğraşıp karşıdakini çileden çıkartma. • Şahin marka arabayı doğan görünümlü yapma.
• “Kim o?” denince “Ben” diye karşılık verme.
• Belediyenin duraklara koyduğu saatleri söküp evde duvar saati yapma.
• Düğünlerde sahte çeyrek altın takma.
• Kumsalda deve güreşi yapma.
• Otobüs duraklarına “ateşli sevişirim beni ara” yazma.
• Trafikte bizi gecen arabayı yakalayıp, geçmeyi bir halt sanma.
• Mesleki ünvanımızı İngilizce söyleme. • Dersini çalışıp sınıfını geçen öğrenciyi inek sayma. •Ara yoldan ana yola çıkacak araca yol vermeme. •Minibüs şoförlerinin beğenmese bile mutlaka kral fm dinleme.
• Ağaçlara ve banklara kalp içinde isimlerinin baş harfini kazıma. • Kartopunun içine buz veya çakıl taşı yerleştirme.
•Atlet ve çizgili pijamanın altıyla mangal yakıp bütün aileyi doyurma.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
Eski Mahalle Oyunları Eskiden okullarda ya da mahalle aralarında bir grup çocuk arasında çeşitli oyunlar oynanırdı. Tabi o zamanlar teknolojiden yoksun gençlerin sokakta oynamaktan başka bir alternatifleri yoktu ve bu durum onlar için daha eğlenceli olurdu. Samimi arkadaşlıklar kurulurdu, sokaktaki çocuk iyiyi kötüyü ayırt ederdi, dostunu düşmanını bilirdi. Ancak günümüz bilgisayar ve internet çağında yukarıda saydığımız durum yavaş yavaş önemini yitirmektedir. O saf duygularla oynanan oyunlar ve güzelim arkadaşlıkların yerini sanal ortamlar aldı. Bu durum bizleri üzse de gerçeklerin önüne geçilemeyeceği aşikâr. Neyse gelelim o dönemlerde sokaklarda oynanan en popüler oyunları tanıtmaya…
Saklambaç: Her zaman ilk akla gelendir. Bir ebe ve istenildiği kadar oyuncu ile oynanan oyunumuzdur. Ebe elini duvara dayayarak gözünü kapatır ve belli bir sayıya kadar sayar. Bu esnada diğerleri saklanır. Ebeye görünmeden ebenin gözünü kapattığı yeri sobeleyen ebe olmaktan paçayı kurtarır. Yakalananlar ebe tarafından sobelenir. Ebe olmak ya da olmamak için değişik versiyonları ve takım halinde oynananları vardır.
Yakalamaca: İki takım halinde ya da tek ebeyle de oynanır. Bir takım kaçar, ebe yakalamaya çalışır. Yakaladıklarını bir yerde halka içine alacak şekilde çizgi çizerek tutar. İçeridekilerin kurtarılması için dışarıdakilerin yardımına ihtiyaç vardır
Körebe: Ebenin gözleri bağlı şekilde diğer oyuncuları yakalaması gerekir. İlk yakaladığı ebe olur. Yakantop: İki takım halinde ve bir topla oynanır. Bir takım karşılıklı geçerek içerideki diğer takım oyuncularına topu değdirmek üzere karşılıklı atar. Topa değen saf dışı olur. Topu havadayken yakalamak ise bir can avantajıdır. Oyuncuların tamamı vuruluncaya ya da son oyuncu can sayısını tamamlayıncaya kadar devam eder. Sonra takım görevleri değişir.
Ebelemece: Ebe kaçan oyuncuları vurmaya çalışır. Elle dokunulan yeni ebe olur. Oyun sürer gider. Misket: Mors, başvurma gibi çok değişik versiyonları vardır. Her birini açıklamaya gerek yok. Bilenler bilir. Oyuncular karşılıklı olarak misketlerini vurmaya çalışır.
Yağ Satarım: İçe dönük daire şeklinde oyuncular oturur. Ebe yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım tekerlemesiyle elinde mendil dışta dolanır. Çaktırmadan mendili birisinin arkasına bırakır. O kişi fark etmeden yerine oturursa ebe o kişi olur, yakalanırsa kendisi devam eder.
Hırsız-Polis: Eşit sayıda takım oluşturur ve hırsızların kaçması ve saklanması için belli bir süre verilir. Ve süre bittikten sonra polisler, hırsızları bulmaya çalışır. Yakalanan hırsız için belli bir yer vardır ve bir polis gözetiminde bekletilir. Başka bir hırsız diğer hırsızı kurtarabilir ama çok hızlı davranması gerekir kendisinin yakalanmaması için.
Bir zamanların en çok oynanan ama günümüzde bu oyunların oynandığını nadir olarak gördüğümüz mahalle oyunları bu kadar. Yazımı yeraltından bir Rapçi’nin sözüyle kapatıyorum. ”Herkeste var PC, yok kaydıraktan kayan”
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
8
‘ta Yeni Bir Uygulama
GÖRÜNTÜLÜ MESAJ DA BIRAKILABİLECEK
Artık facebook’tan görüntülü olarak konuşabilmek mümkün. Geçtiğimiz hafta beta yayına geçen Google Plus servisinden sonra Facebook hizmeti bunu pek ciddiye almamıştı. Ve Facebook cephesinden beklenen gelişme geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Bu gelişmenin ardından Skype ve Facebook ortaklığı ile görüntülü sohbet yapabileceğiz. Skype işbirliğiyle hayata geçirilen yeni “video araması” özelliği, Facebook kullanıcılarına sohbet penceresinin hemen üzerinde yer alan “video araması başlat” düğmesine tıklayarak bir arkadaşıyla anında görüntülü görüşme yapabilme olanağı sağlıyor.
Teknoloji Neden Geliştiriliyor ?
Video araması özelliğini kullanmak için üyelerin ayrıca bir program yüklemesi gerekmiyor. Bir seferlik yapılan kurulumdan sonra, tek bir tıkla kullanıcılar arkadaş listesinde yer alan ve o sırada çevrimiçi olan kişilerle anında görüntülü sohbet edebiliyor. Görüntülü arama çağrısı yapılan kişiden cevap gelmemesi durumunda, çağrıyı yapan kişi aradığı kişiye görüntülü mesaj bırakabiliyor. Dâhili veya harici kamerası olmayan kişiler de görüntülü görüşmeye sesleriyle katılabiliyor. 70’ten fazla dilde hazırlanan ve ilk aşamada bir grup üyenin kullanımına sunulan görüntülü arama uygulaması, kısa bir süre içinde sayıları 750 milyonu geçen tüm Facebook üyelerinin kullanımına açılmış olacak. Batuhan Öztütüncü
Dünya’da teknoloji hızla geliştiriliyor. Her geçen gün olmaz dediğimiz, yapamazlar dediğimiz ürünler ortaya çıkıyor. Teknolojinin hızına gerçekten yetişilemiyor. Teknolojinin gelişmesi gayet normal ama teknolojinin neden geliştirildiğine hiç kimse net bir cevap verememektedir. Teknoloji neden geliştirilir? Birçok insan hayatı kolaylaştırabilmek için diyor. Fakat insanların hayatları kolaylaşırken insanlar neden gittikçe mutsuzlaşıyor? O zaman teknoloji insanların hayatlarını kötüleştiriyor mu? Teknoloji iyi bir şey değil mi? Gibi birçok soru aklımıza geliyor. Aslında teknolojiyi gerekli teknoloji ve gereksiz diye ikiye ayırabiliriz. Gerekli teknoloji insanın olmazsa olmazıdır. Örnek vermek gerekirse sağlık araç gereçlerinde ve ilaçlarda teknolojinin geliştirilmesi çok önemlidir. İnsanın ömrü bu teknoloji sayesinde uzuyor da diyebiliriz. Diğer gereksiz teknolojiye baktığımızda ülkelerin silah geliştirmeleri birbirleri ile savaşmaları sonucunda insanların hayatlarına mal oluyor. Bu örneklere bakacak olursak teknolojinin yararlı mı zararlı mı olduğuna karar veremeyiz. Şöyle bir mantık yürütebiliriz teknoloji iyi insanlar tarafından geliştirilirse insanlar için çok faydalı fakat kötü niyetli insanlar tarafından geliştirilirse insanların zararına olmuş olur. Ama bir de teknolojinin doğaya ve ozon tabakasına zararlarından bahsedecek olursak ne kadar iyi olursa olsun teknolojik her ürünün doğaya ve ozon tabakasına zararı oluyor maalesef. Yani bu teknolojinin neden geliştirildiğine verilecek kesin bir yanıt yok. Aynı zamanda yararlı mı zararlı mı olduğu da bilinmemektedir. Hakan Yıldız
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
9
Bol Giyen Adamlar
Yazı Dizisi / #2 / Türkçe Sözlü Rap Müzik Doğdu – Oktay YENİTÜRK
Geçen yazımda size bir hiphop kültürünün üyesinin monoton hayatı gibi bir şey yazmıştım. Söz verdiğim gibi bu yazıda Türkçe sözlü rap müzik nerden geliyor, ilk hangi albüm çıktı bu konuda, ilk grup kim, kaç senesinde çıktı, Türk’ler bunu nasıl karşıladı vb. Şimdi bunları yazıyorum. İlk önce şu bilgiyi kafamızdan atalım. Türkçe rapin çıkışı asla Cartel ile olmadı. Ama kendi dönemine göre Türkçe rapin en iyileriydi. 90’lı yılların başında hayatımıza rap gurbetçi Türkler (genellikle Almanya’da yaşayan kesim) tarafından girdi. İlk gurbetçilerin yaptığı bu rap Almanya’daki siyaseti iğnelemek, gerekirse çok büyük bir çuvaldız batırmak amacıyla yapıldı. Bilinen köklü ilk grup bu yönde King Size Terror’dür. 1991 çıkışlı “The Word is Subversion” albümünde ki “Bir Yabancının Hayatı” isimli şarkıda Almanya’da yaşayan gurbetçilerin dertlerini rap müziğe yansıtmıştır. Parçanın yazarı ise en az 5 senedir rap dinleyen birine yabancı gelmeyecek bir isim, Karakan ! Bundan sonra yeni bir akım daha başladı. Biraz sabredin henüz Cartel değil. Türkçe rapin en ama en efsanesi (bana göre efsane ve bir çoğunluğa göre de) İslamic Force oldu. O zaman yaptıkları müziklerin bugün bizim yaptığımız müziklere çok yakın. Çünkü içinde gerçek rap melodilerini, ritimlerini barındırıyordu. Bu grup Boe B, Dj Cut’em T, Dj Derezon isimleriyle oluştu. 1992 yılında bir single’a sahip oldular, 1993 yılında ise bir EP albüm yayınladılar. Bu tarihe kadar sürekli İngilizce çalışmalar yaptılar. EP albümünün tarzı King Size Terror’un “Bir Yabancının Hayatı” gibi bir tarza sahipti. 1993 yılında yine Almanya’da yapılan bir toplama albümde Boulevard Bou tarafından parçanın altyapısı tamamen Türk müziği sample’ı ile yapıldı ve bir bölümü Türkçe sözlü olarak söyledi.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
10
Bu zamandan sonrası Türkiye’ye köklü bir kültürü getirdi. Adı ise Hiphop! . Almanya’da bakkallarda içinde Türkçe parça olan sing albümler satıldı, tamamı Türkçe sözlü olan bir rap albümüne sahip olduk. Bundan sonrası için Türkiye artık rapi duyabilicekti. Çünkü Cartel geldi ve herkes “gel gel gel” sesine kulak verip Cartel’e gitti. İşte Türkçe sözlü rap müzikte bir dönüm noktası daha... 1995 yılında Cinayi Şebeke (bir breakdance gurubuydu), Karakan ve Erci E grubu kurmak için bir araya geldiler. MTV sayesinde seslerini Türkiye’de de çok rahat bir şekilde duyurdular. İlk önce yurtdışında sonra Türkiye’de çıkan Cartel’in albümü çok fazla bir satış elde etti. Türkiye’de rapin kemik kitlesi dahil bu kadar beklemiyordu belki ... Bundan sonra Cartel’in 2 üyesi de 1997 yılında solo albümlerini çıkardı. Erci-E’nin albümü “Sohbet” , Karakan’ın albümü ise “Al sana Karakan” ismine sahipti. Şimdi Türkçe rapin en önemli isimlerinden birisi Killa Hakan desem birçoğunuz “hass, hadi be, ya bırak ya, o Ceza sayesinde ünlü oldu” falan dersiniz. Ama 1997 yılında Killa Hakan İslamic Force grubuna dâhil oldu ve İslamic Force’nin Türkçe sözlü ilk rap albümü “Mesaj” çıkış buldu. Bu tarihten sonra Blue Jean gençlik dergisinde Turbo (Tunç Dindaş) özellikle grafiti ağırlıklı olmak üzere hiphop kültürü için birçok yazı yazdı. Türkiye’de yapılan hiphop organizasyonlarının başını ise o zamanlar Blue Jean çekiyordu. (Sonrasından Hiphoplife popüler olmaya başlayınca organizasyonların da seyiri değişti.) 1999 yılında ise en önemli albümlerden birisi olan “YERALTI OPERASYONU” çıktı, ardından ise Sultana’nın albümü çıktı. Ama konumuz “Yeraltı Operasyonu” albümü. Turbo yeraltı organizasyonlarında sahne alan isimleri bir araya
toplayıp toplama albüm yapmaya ve ismini “Yeraltı Operasyonu” koymaya karar verdi. Albümde ise Nefret, Silahsız Kuvvet, Yener, Susturucu ve Ses grubu bulunuyordu. Albüm kaset ve CD olarak piyasaya sürülürken kısa sürede satışları 5000’den fazla bir sayıya ulaştı. Biten baskılar yerine yenisi basılmadı kopyaları elden dağıtıldı. “Yeraltı Operasyonu” bombasından sonra piyasada kız sanatçıları görmek artık mümkündü. Bu kadar isimden bahsettik Ceza, Sagopa, Fuat nerde kaldı diyebilirsiniz. Yukarda Nefret isminden bahsettim. İşte bu grup Ceza ve Dr. Fuchs tarafından oluşmuştu ve albümleri ise “Meclis-i Âlâ İstanbul” ismine sahipti. Yine “Yeraltı Operasyonu” albümünde adı geçen Silahsız Kuvvet grubu 2000 yılında bir albüme sahip oldu. Bu yılda ise Boe B hayata gözlerini yumdu. Bundan sonrası Türkçe sözlü rap albümleri, parçaları bugüne kadar ufak tefek değişimlerle geldi. Fakat bu seneden sonra çok şey değişecek gibi görünüyor. Çünkü Hiphoplife “Organize Oluyoruz” isimli bir albüm yaptı ve “Yeraltı Operasyonu” kadar ses getirecek bir albüm olduğunu savunuyor. Çıkış tarihi ise 22 Temmuz 2011.. Bundan önce de yine bu yıl Da Poet parçalarında ve sahnelerinde kurduğu “Live Band” grubuyla birlikte canlı enstrümanlar çaldı. Bu bir ilk değil, Da Poet – Poetika albümünden önce bunu Mode XL’de sahnelerde yapmıştı ve “Da Poet Live Band” kadar iyi değildi. Ki bundan önceki 2000’lerde, 90’larda yapılan albümlerde bile çok az canlı enstürmanlar çalınıyordu parçaların altyapılarında. Son 1,5 sene içinde dubstep müziği tanıdık, hiphop kökenine bağlı bu türün (rapten ayrı bir müzik türü değil gangsta, crunk türü bir müzik) Türkçe sözlü rap müziğe çok iyi katkısı olabileceğine inanıyorum. Da Poet’te yine Poetika albümünde ki bir parçanın sonunda dubstep melodisi kullanmıştı.
14. Sayfada satın alınması gereken albümleri ve “Hiphoplife: Organize Oluyoruz Vol1” albüm tanıtımını bulabilirsiniz.
o.yeniturk@kalemsizdergi.com adresinden bana eleştirilerinizi, mesajlarınızı ulaştırabilirsiniz.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
11
Dely’nin Köşesi
Article with photo No. 2
Dely’nin sözlüğünden kelimeler: “Yıpranmak” Bir alt başlık diyelim: “kontörlü ilişkiler ve sabit tarife yalnızlık” Beklenti diyelim, beni koru, beni kolla, beni sev, komutuma uy, bana his yükle bana aşk yükle bana enerji yükle, bana özgürlük yükle… aç bir kondansatör gibi emilen ruhundan geriye kalan kaç şey seni yansıtır ki? Düşünürsün: “Ben kimim? O gittikten sonra ne kalır?” diye. Sonra başlar kıyılarda ansızın su çekilmeleri, birden daha kalabalık yunus sürüleri vurur kıyıya, inci çıkmaz artık istiridyelerden… kaybedilen her şey yüzüne vurmaya başlar… birden anlarsın ne yaparsan yap yalnızsın… Sükunet ruhunu esir alır
Bir alt başlık diy
Bir alt başlık diyelim: “ blues acılar ve pop yaşamların geri bildirimi” Kitaplıklar dolusu kelimenin bulandırdığı bir beyin mesela, bolca şarkı, bolca sigara hatta yerine göre alkol ile demlenmiş algılar… geri alınan her şeyin yeniden kurgulanmış bir senaryo ile çekilmeyi bekleyen tetikler gibi, domino taşları gibi kontrolden çıkmasını izlerken, duvarlara seslendiğimiz tüm o acı dolu şarkıların kaçında yaşanmışlık vardır diye sorgulamaktan yorgun düşmek… geçmişteki hatalarının adına sinir krizi geçirerek kendi izini sürmek istersin…Kendine uyguladığın yıldırı karşısında sigara paketleri çöplerde birikir, dumanlardan fallar açılır…
Bir alt başlık diyelim: “acı aromalı yalnızlık ve dipsos ilişkiler”
Bir kan gölüne döndürebilecekken hayatını, tek hamlede silindiğinde içine attığın tüm kudurma belirtilerini baskılayıp başkalarına kusmadan durabiliyorken hatta hala düşünebiliyor ve üretebiliyorken ama hala çaresizce yalnızken, kelimelerini hamarat bir ev kadınının gurur duyduğu akça pakça çamaşırları gibi asarsın, dalgalandıkça beyninin rüzgarında sözcükler, ruhuna huzur verecek yeni tapınaklar ararsın…
12
5 Ağustos 2011/ Sayı
Dely’nin Köşesi
yelim ki: “daldır batır boyacı küpü sevişmeler ve lanetli ruh sancıları” Hata diyelim, bedel diyelim, ceza diyelim… ayağın altında cayır cayır şeytan tırnakları, ruhunda ise pervaneler… birine ait olma isteği, birisinin senin olması dürtüsü… sonra delicesini ritmli sevişmelerden kalan kirliliğe ağıt… sürekli ağıt yakan bir beyine ait şizofrenik yankılarla ansızın hazperest baskılamalar, utanmaz savunmalar… ikna nöbetleri, güçlüyüm iması ile kendini hoyratça vurmak… O zaman med cezirlerinde ruhunun kendi günahlarının seni yıkmasını izlemek bile avutmaz… Bilirim…
Bir alt başlık diyelim “özgürlük savaşçısı ve istila gücü yalnızlık” bir kuleye giren uçak gibi… ansızın ateş ateş bakarken deli ruhuna kaç farklı ritm ile dans edebilir şeytanları bir ruh avcısının… hatta normalleşmek diyelim yada iyimserlikle normale teğet geçebilmek… iki yanına yaslanmak uçurumun bir anda çekilip kurtarılmayı beklemeden… kelime oyuncusu olmak, ön saha oyuncusu, tiyatro oyuncusu, kendi bunalımının tek kişilikli gösterisini alkışlayan bir güç olmak… Joker olmak, her konuda bir fikri olmak, Ortaçağ Bard’ları gibi, jonklör, sihirbaz, şarkıcı ve soytarı olmak… İçinde katılaşan bir şeyleri fark etmek… Kalp değil bir kaya diyelim… Bir alt başlık diyelim “sevgi arsızı savaş çocuğu ve esirgeyen yardım kuvvetleri”
savaş alanına ait tüm kan kokusu, savaş çığlıkları, bol zorlama dolu yanlarını silemeden rüyalarına teslim olamayan bir çocuk diyelim… biraz çocuk diyelim… zaman diyelim… geçecek diyelim… gözyaşlarının neden kuruduğunu bilmemeyi tercih etmek diyelim… yalnızlığıyla savaşacak kadar güçlü olduğunu fısıldanarak, ikna olmasını umursamadan evimize dönelim… maskelerimizi çıkarıp kendi savaş meydanımızda yalnızlığımızın kılıcının önünde diz çökelim… İçimizdeki en çorak toprağa kendi ruhumuzun acımasız gülüşleri arasında gömülelim…
SON diyelim...
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
13
Satın Alınması Gereken 5 Albüm Patron – Professional
Da Poet – Poetica
Apache Squad Sunar – Merdiven
Ceza – Onuncu Köy
Hiphoplife: Organize Oluyoruz Vol 1 * * Bir sonraki sayfada “Organize Oluyoruz” albümünün tanıtımı bulunmaktadır.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
14
1 seneden fazla bir zaman önce Hiphoplife bize böyle bir albüm yapıcaklarını ve bandrollü olucağını söylediler. Videolar hazırlandı, reklamlar yapıldı ama bekle bekle albüm gelmedi. Nihayet albümün çıkış tarihi belli oldu. 22 Temmuz günü artık albümü tüm müzik marketlerden alabilirsiniz.
Albümün çıkış parçası ise Ceza’ya ait olan “Sen de Biraz Delisin” parçası. Parçaya birde klip çekildi ve albüm çıktığında da klibi izleme şansımız olacak. Albümün kapak tasarımı ise “Krys2looper” (Erman Yılmaz) tarafından hazırlanmış bulunuyor. Hiphoplife’ın en büyük iddiası ise “Organize Oluyoruz” albümünün “Yer Altı Operasyonu” albümünden sonraki en iyi Türkçe Rap toplama albümü olacağı. Bu seçimi size bırakıyoruz ve albümü almanızı tavsiye ediyoruz. Şimdiden keyifli dinlemeler.
Organize Oluyoruz Volume 1 ! Albüm uzun süredir bekleniyordu ama aksaklıklar derken kesin çıkış tarihi 22 Temmuz 2011 oldu. Pasaj müzik etiketi ile piyasaya sunulacak olan albümün kesin fiyatı (EsenShop’a göre) 12,27Tl. Böyle bir albümün yanında aslında çok fazla bir para değil. Albümün miksaj işlemlerini ise Kupa-A üstlenmiş ki Kupa-A Türkçe Rap piyasasında en iyi mastering ve mix yapan kişilerden birisidir.
ALBÜME AİT PARÇA LİSESİ İSE AŞAĞIDAKİ GİBİ; 01. DJ Steel - Organize Oluyoruz (Intro) (Produced by DJ Steel) 02. Ceza - Sen de Biraz Delisin (Produced by Roka) 03. Cash Flow - Hydro (Produced by Can Volkan)
13. Karaçalı & Da Poet - Satalayt Katana (Produced by Da Poet)
04. Sırtlan - Konuşma (Produced by Volkan Malkoçoğlu)
14. Sahtiyan - Sıkıntı Var (Produced by Kerem Akdağ)
05. Pit10 - Çek Kılıcı (Produced by Pit10 & GZP)
15. Alaturka Mavzer - Bir Kaçı Kaçık (Produced by Akşit Uğurlu)
06. Farazi & Kayra (of Gına) - Alt Geçit (Produced by Farazi)
16. Mozole Mirach - Zor Deme Bana (Produced by Mozole Mirach)
07. Nomad - Patla (Produced by Kupa-A)
17. Yunus Emre & Frekans - Herkes Yaramaz (Produced by Yusuf Taş)
08. Sansar Salvo & Rapozof - Ayak Yapma (Produced by İnziva)
18. Dramelodi Project - Getto Ağzı (Produced by Kodes Kahra)
09. Evren Besta - Sokak Okulu (Produced by DJ Suppa O)
19. Susturucu - Dönüş Olasılığı (Produced by Roon)
10. Emre Baransel - Bilmece (Produced by Ferhat Tokmak)
20. DJ No-Frost - Organize Oluyoruz (Outro) (Produced by DJ No-Frost)
11. Patron & Saian - İki Usta (Produced by Da Poet) 12. Casus - Yeni Devir (Produced by Misda Oz)
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
15
Oyun İncelemesi Nuh Burak Karakaya
Quidditch World Cup
Napoleon Total War
Quidditch World cup Ea Game tarafından 2003 yılında yayınlanan zevkli bir oyundur.
Bu oyunda aslen Avusturyalı olan Napolyon’u Fransa komutanı olarak oynayacağız.
Oyunda,Gryffindor,Ravenclaw,Huffle puff ve Slytherin Takımları ile antremana başlıyorsunuz
Napolyon zaten garip adam aynı anda hem Fransa cumhurbaşkanlığını hem de İtalya başbakanlığını yapan bir Avusturyalı.Oyunda da bunun etkisi var. Floransa olsun,Venedik olsun,Ceneviz olsun çok etkin hele Papalık arkasına Allah’ı da alıp başlamış fetihlere.Oyunda Memluklerden Osmanlıya,Polonyalılardan Ukraynalılara herkesi seçmek mümkün.Aynı zamanda Osmanlı birliklerini buradan söylemek gerekirse Ermeni okçularında Afgan Topçularına kadar çesitli asker var. Şimdi bir Age of empires olsaydı size bolca bombacı alın derdim ama bu oyun o kadar zeka isteyen bir oyun ki,inanın bana herkesin kendi taktiğini geliştirmesi gerekir. Oyunda Mısır,İtalya,Avrupa ve Deniz kampanyaları mevcut ama Mısır kampanyası bir noktadan sonra sıkıyor.
Anremandaki,Atıcılık,Tutuculuk,Vuruc uluk ve Yakalayıcılık görevlerini yerine getirmeniz isteniyor sizden ve sizde tabii onları kırmıyorsunuz.Bunları Harry Potter , Fred ve Georghe Weasley kardeşlerin aracılığıyla yapıyorsunuz. Yani siz kumanda ediyorsunuz onlarda yapıyor. Bunlada kalmıyor elbette.Gryffindor,Ravenclaw,Hufflepuff ve Slytherin Takımları arasında 4 lü turnuvada yapılıyor ve kazanan Quidditch Kupasını alıyor oyunda buraya kadar ise her şey hazırlık.amaç ise Quidditch World Cup’ın açılmasını sağlamak.Oyunun o bölümü açıldığı zaman ise Girip bir milli takım seçip quidditch World Cup’ı kazanmak kalıyor geri. Dünya kupasına gelince;Dünya kupası Adından da anlaşilacağı üzere Dünyanın kupasıdır.Ve heyecan ve atmosfer hat safhadadır. Sıradan maçlara benzemez 15-16 ülkenin katılacağı bu kupa birbirinden görkemli, 15-16 sahada oynanıyor ve inanın oyun okadar kolay ki oyunda yiyeceğiniz tek sayı muhtemelen sahanın güzelliğini ve etkileyiciliğini seyrederken olur muhtemelen. Oyunun bu denli kolay olmasına rağmen neden sürekli olarak oynama ihtiyacı hissediyoruz?Onun cevabımda şu : Çünkü oyunda sürekli bir şeyler kilitli ve onların kilidini açabilmek için devam ve başarı şart.Hal böyle olunca da kesin olan bir şey de şu :Bu oyun oynanır be kardeşim!
Yukarıdaki atlı olan asker.Pargalı İbrahim’dir(Muhteşem Yüzyıl)Oyunda:Anlaşmalı devletler(dost),düşman devletler ve orta devletler mevcut.Ve siz siz olun düşmanlarınıza karşi daha güçlü olabilmek için boşta yani ortada ne kadar devlet varsa onlarla pozitif ilişkiler kurun gerekirse taviz verin. Çünkü onlar düşman devletlerle olumlu ilişkiler kurarsa yandığınızın resmidir.Mesela Almanya 1.dünya savaşinda Osmanlı ile aynı politikayı gütmüştür.Oyunda en çekismeli kampanya Avrupa.Bu arada:Oyunda ticaret yaparak ve ganimet kazanarak gelir elde edilebilir.
ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ.. Geçtiğimiz ay Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan çatışmada 7 askerimiz yaralanmış ve 13 askerimiz de şehit olmuştu. Türkiye’yi sarsan bu olayda onlarca ocağa ateş düştü, anne ve babaların yürekleri yandı. Maalesef ülkemizin bir gerçeği haline gelen terör olayının önünü bir türlü alamıyoruz. Binlerce gencimiz, Mehmetçiğimiz bu yolda canlarını yitirdi. Oysa hepsinin önünde güzel bir gelecek vardı. Her biri ülkeye çeşitli alanlarda katkı yapacaklardı. Ama hain terör onların canını aldı ve ailelerine acı saldı. Kalemsiz Dergisi ekibi olarak ülkemizde bu olayların bitmesini ve yetkililerimizin de bu konunun sonlanması için uğraş vermelerini istiyoruz. Şehit ailelerimize başsağlığı diliyoruz. Mehmetçiklerimizin Mekânı cennet olsun. Allah onlardan binlerce kez razı olsun. Şehitler Ölmez.
-ASLAN MEHMETÇİKDoğmamış cihana böyle bir aslan Kükremiş sel gibi, coşar Mehmetçik Yüreğinde saklar sarsılmaz iman Durmayıp yerinde, koşar Mehmetçik Yan gözle baktırmaz vatana yurda Yağmurda ıslanır, yüzer çamurda Dağlar meskenidir, ilerler karda Nice engelleri, aşar Mehmetçik. Şehitlik mertebe, hem alın yazı İndirmiş göklerden ayı yıldızı Bayrağa bulanmış kanı kırmızı Sığmıyor kabına, taşar Mehmetçik
Kalemsiz Dergisi
Kendinize Güvenmenizi Sağlam İçin 10 Adım
Kendinize Güveninizi Sağlayın
Kendine güven, durdurulamaz gibi hissetmek ve düşündüğünüz şeyleri yapmaktan korkmak arasındaki farktır. Sizin kendi sezgileriniz, diğerlerinin sizin hakkınızdaki sezgilerinin büyük etkisi altındadır. Sezgi gerçekliktir, kendinize ne kadar güveniniz varsa, başarma şansınız daha yüksektir.
Buna rağmen kendinize olan güveniniz çoğu zaman sizin kontrolünüz dışındadır, buna rağmen siz bilinçli olarak kendinize olan güveninizi geliştirebilirsiniz. Bu yazıda kendi potansiyelinizin farkına varmanız için size 10 strateji sunacağım.
1. İyi Giyinin
2. Daha Hızlı Yürüyün
3. İyi Bir Duruş
Her ne kadar giysiler sizi değiştiremese de, sizin kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayabilir. Kimse sizin kendiniz kadar dış görünüşünüzden etkilenmez. Eğer siz iyi görünmüyorsanız, bu sizin kendinize verdiğiniz değeri yansıtır ve insanlarla olan ilişkilerinize yansır. Bunu kendi avantajınıza çevirin ve görünüşüze önem verin. Çoğu zaman düzenli olarak banyo yapmak, traş olmak, temiz giysiler giymek ve trendi takip etmek yararlı olacaktır.
Bir insanın kendi hakkında nasıl hissettiğini söylemek için en kolay yol nasıl yürüdüğüne bakmaktır. Yavaş mı? Yorgun? Acı mı veriyor? Yoksa enerjik ve bir amacı varmış gibi mi? Kendine güvenen insanlar daha hızlı yürürler. Onların gidecek yerleri, görecek insanları ve yapılacak önemli işleri vardır. Sizin aceleniz olmasa bile, yürüyüşünüzü biraz hızlandırarak kendinize olan güveninizi arttırabilirsiniz. %25 daha hızlı yürümek sizin daha önemli görünmenizi ve hissetmenizi sağlar.
Benzer olarak, bir insanın duruşu bir hikaye anlatabilir. Düşük omu uyuşuk hareketler bize o insanın dine güveni hakkında bilgi verir. O yaptıkları işlerde hevesli değill ve kendileri önemli olarak görme Her zaman daha iyi bir duruşla ke nizi daha iyi hissedebilirsiniz. A hızlıca kalkın, kafanızı yukarı kal ve göz teması yapın. Diğerleri üz de pozitif bir etki yaratacak ve ke nizi daha canlı, güçlü hissedeceks
6. İnsanlara İltifat Edin
7. Ön Sırada Oturun
8. Konuşun
Biz kendi hakkımızda negatif düşündüğümüzde, bunu genellikler diğerleri üzerine atmaya çalışır, diğerlerini aşşağılar veya kızarız. Bu negatif enerji çemberini kırmak için, diğer insanlara iltifat etmeye başlamalısınız. Elinizden geldiğince olumsuz eleştrilerden kaçınıp, övgü dolu sözler söylemek için efor sarfedin. Diğerlerinin en iyi özelliklerini ortaya çıkarmaya çalışırken, kendinizdeki en iyi özellikleride görmeye başlayacaksınız.
Okulda, ofiste toplu oturulan her yerde, tüm dünyada insanlar her zaman arka köşelere gitmeye meyillidir. Bir çok insan arkaya geçer, çünkü fark edilmekten korkarlar. Bu kendine güven duygusunun gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Önde oturmaya karar vererek bu güvensizlik duygusunu yenebilirsiniz. Ayrıca önemli insanlarla konuşurken önde oturarak çok daha görünür olmak hoşunuza gidecektir.
Grup tartışmalarda bir çok insa konuşmaz, çünkü insanların bir şey söyledikten sonra ken ni yargılayacaklarından korkarl korku mantıklı değildir. Genel insanlar bizim tahmin ettiğimizd daha hoşgörülüdür (Bknz. 60 Sa Nasıl Akıllıca Karar Verebilirim) çekte bir çok insan bu tür ko la uğraşır. En azından her tartı bir kere konuşmaya çalışmak daha iyi bir konuşmacı yapar, düşünceleriniz hakkında daha olursunuz ve arkadaşlarınız tara el üstünde tutulursunuz.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
18
mak Mert Abakuş mert@kalemsizdergi.com
u bize uzlar, kenOnlar lerdir ezler. endiAyağa ldırın zerinendisiniz.
an asla saçma ndilerilar. Bu olarak, den çok aniyede ). Gerorkularışmada k, sizi , kendi kararlı afından
4. Kişisel Reklam
5. Minnettar Olmak
Kendinizi güvende hissetmenizi sağlayacak en güzel şey güzel bir konuşma dinlemektir. Ne yazık ki, bu tür konuşmaları iyi bir konuşmacıdan dinlemek pek nadir karşımıza çıkar. Kendinize 30-60 saniyelik, kişisel hedeflerinizi ve becerilerinizi anlatan bir konuşma hazırlayın. Ne zaman kendinize güven pompalamak isterseniz, bu konuşmayı aynanın önünde yüksek sesle veya kendi içinizden söylerek yapabilirsiniz.
Ne istediğinize çok odaklanırsanız, beyin bunu neden elde edemediğinizle ilgili sebepleri sorar. Bu sizi zayıflıklıkarınızla başbaşa bırakır. Bundan kaçınmak için yapılabilecek en iyi şey elinizdekilere şükretmektir. Her gün sahip olduğunuz onca şey için ne kadar minnet duygusu beslediğinizi düşünmek için kısa bir zaman ayırın. Eski çalışmalarınızı, ilişkilerinizi, eşsiz özelliklerinizi düşünün ve kendinizi etkileyin. Bunun başarıya giden adımda ne kadar işinize yarayacağını göreceksiniz.
9. Egzersiz Yapın
10.
İnsanlara
Faydalı
Olun Aynen dış görünüşünüze verdiğiniz önem gibi, fiziksel durumunuzda kendinize olan güveninizi belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Eğer vücudunuz istemediğiniz kadar kötü bir şekil almışsa, kendinizi daha güvensiz, daha isteksiz ve daha az enerjili hissedersiniz. Egzersiz yaparak fiziksel görünümünüzü geliştirebilir, enerjinizi arttırabilir ve pozitif olarak bir işi başarma duygusuyla rahatlayabilirsiniz (Bknz. Tüm Gün Enerjik Olmanızı Sağlayacak 3 Adım). Egzersizleri düzenli olarak yapmak sadece sizin daha iyi hissetmenizi sağlamayacak, ayrıca size gün boyu sürece pozitif bir momentum kazandıracaktır.
Çoğu zaman kendi arzularımıza kapılıp gideriz. Kendimize çok odaklanırken, çevredekilere gerekenden çok daha az ilgi gösteririz. Eğer kendiniz hakkında endişelenmeyi bırakıp, dünyaya daha fazla katkı yapmak için çalışırsanız, kendi endişeleriniz size çok daha küçük görünecektir. Bu sizin kendinize olan güveninizi tazeleyecek ve maksimum verimliliğe ulaşmanızı sağlayacaktır. Diğerlerine fayda sağladıkça aldığınız ödüller ve teşvikler artacaktır.
5 Ağustos2011/ Sayı 2
19
TRENDLERİ TAKİP ETMENİN PÜF NOKTALARI Başak Şimşek
Modada trendleri takip etmek herkes için önemlidir. Fakat asıl önemli olan kendi vücut tipinizi bilerek ona göre giyinmektir. Modanın kurbanı olmamak için ilk yapılması gereken vücut ölçülerinizi ve vücut şeklinizi tam olarak öğrenin. Bu ölçülere uygun kıyafetler alın ve aksesuarlarla destekleyin. İri yazıları veya şekilleri olan kıyafetlerden kaçının. Çünkü insanlar sizden çok kıyafetinizde ki yazılara odaklanacaktır. Şu an moda olan bir şeyi tercih etmek her zaman sizi şık göstermez. Klasik olan fakat vücut tipinize uyumlu olan kıyafetler seçmek sizi çok daha şık gösterecektir. Yaz mevsiminin başlamasıyla modanın başında şort bulunuyor. Fakat doğru tercih edilmediği durumlarda modanın kurbanı olmak kaçınılmaz son oluyor. Şort alırken dikkat etmeniz gereken ufak fakat gün kurtaran detaylardan bir kaçı; -Çok karışık desenlerden kaçının. Bu sizi olduğunuzdan daha kilolu gösterir. -Açık renk bir şortu yine açık renk bir üstle kombinelerseniz olduğunuzdan uzun görünebilirsiniz. -Tabi tercih edeceğiniz ayakkabı da çok önemli. İnce topuklu ayakkabı giyemiyorsanız dolgu topukları tercih etmelisiniz. Size çok yardımcı olacaktır. -Eğer kalçalarınızın büyüklüğünden şikâyet ediyorsanız koyu renk her zaman kahramanınız olacaktır. -Sorun karın kısmınızsa şortun üzerine kruva-
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
20
ze gelen salaş bluzlar işinizi görecektir. Kalın kemerlerde bu konuda iyi bir kamuflaj olacaktır. Eğer şort size göre değilse yine bu yazın en gözdelerinden balon etekleri tercih edebilirsiniz. Çok şirin duruyor olsa da yanlış bir seçimde sizi komik durumlara düşürebilir. Bu yüzden etek boyunuza çok özen gösterin. Etek boyu diz altında olmamalı! Yüksek veya dolgu topuklarla veya babetlerle giyilmeli asla spor ayakkabı tercih edilmemelidir ve mutlaka üstüne ne giyerseniz giyin eteğin içinde olmalı... Son olarak bu ay tulumlardan biraz uzak durmakta yarar var moda herkesle aynı şeyi giymek değil kendinize en yakışanı zamanında giymektir...
İyi alışverişler ve keyifli giyinmeler dilerim hepinize..
PAYLAŞALIM OYUNU OMUZ OMUZA Bırakalım artık şahsi oynamayı. “Sende ağlayacaksın, paylaşacağız” de! Kişisel becerilerimizle yarısını geçtik zaten oyunun.
Sarılmadan yatmayalım mesela gecenin karanlığına,
Geri kalanı da yardımlaşmayla geçiversin, Sabah güneşine birlikte uyanalım. Yükümüz hafiflesin, olmaz mı? Fırından taze çıkan ekmeğin kokusu bile ağır gelir oldu, Mesela birlikte koklasak ya pazar sabahlarını, çıtır, çıtır.
Güneş bile sıkıldı çünkü tekil odalara ışımaya ve “yormayın beni” diyor. Artık paylaşın size yaptığım ışık oyunlarını dercesine! Sınırı olsun mesela yalnızlığın.
Sen uyuyamadığında bende eşlik edeyim kahvene, Ya da ben kararsız kaldığımda bana sen rehber ol. Ben güldüğümde sende mutlu ol, ama sakın sen ağlama ben ağlarım. Sen itiraz et buna mesela, “nerde kaldı takım oyunu” de,
Ya senin iş seyahatin, ya da benim gece nöbetim olsun hududu. Fazlası olmasın, ama onu bile paylaşalım. Paylaşalım işte, bizim olsun! Günün en küçük anını da, koskoca ömrün geriye kalanını da paylaşalım. Ya hemen şimdi yazsın ekranda ‘GAME OVER’…
“bende ağlayacağım işte” de, “ama sen ne halin varsa gör” deme.
Ya da finalde onu bile paylaşalım!
Tolga ARSLAN
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
21
Konuk Yazar Köşesi
Hüzün biçtim, gözyaşı açıyorum. Kaderimden sakındığım onlarca tebessümümü aldım, kimseye ihanet etmeden gidiyorum. Varışlarımın çok uzak olduğu tenha sokaklarda arıyorken sevdayı kimsesizliği can edip soluyorum her nefeste. Buram buram yalnızlık. Kabuslarım yolumun üzerinde koca bir kara çalı, yüreğimi kanatıyorum ve içlerinden sağlam çıkabilmek ümidi var. Her adımda azalan.. Her adımda adına bulaşıyor göz yaşlarım.. Kimseyi umuruma takmadan ve kimsenin umudu olmadan ben yine tek başıma kimseye görünmeden Yitiyorum.. Yitirdiklerimin gölgesinde kalıyor varlığım.. Ve ben bir akşam üstü gidişini izlememek için atıyorum adımlarımı da sen hiç olamıyorsun ardımdan izleyen Ben giderken hep tek başıma oluyorum.. İçimde ne varsa soluk benizli denize kusuyorum ve ben bir akşam üstü kimsesizliğimi bam telinden vuruyorum da sen hiç olamıyorsun gözyaşlarımın sırdaşı Bir sen olamıyorsun bir de biz olamıyoruz.. Kader kederin kulağına bir şeyler fısıldıyor senin adın benim adımlarımı uzaklaştırıyor kedere bir tek kelimeyle susuyorum.. Susuşlarda ne ölümler gizlidir bilirsin Ben ölümlere ölümsüzlüğü anlatırcasına susuyorum.. Susuyorum da kan damlıyor cümlelerimden.. Ve ben sabaha karşı kendimi
virane bir sokakta buluyorum Çokta bayılmıyorum yitirdiklerim ve yitirilişlerime.. Mecbur bıraktıklarım ve mecbur bırakılan bir yarım da eşlik ediyor, dilimde aynı yemini geveliyorum.. Söz verişlerim ve aldıklarım çok uzak.. Nasıl da sevmişim ben bu tatsız cümleleri.. Kabuslarıma en güzel oyunu oynarken bir tütün kızıllığında soluyorum sabahın nemli gözlerini.. Ve ellerinden öpüyorum hayatımın onca tekliğe ve terk edilişe rağmen hala ayakta ve hala benimle.. Kutluyorum sadık kalan bir parçamı.. Ama ben hiç olamadım ki kendimle, bir ben sevemedim ki kendimi.. Bir ben alışamadım kendime, her aynaya bakışım biraz daha yabancı.. Bir ben yakıştıramadım gülümsemeleri kendime de uzak durdu bana gamzelerin.. Sende kalsın üstü kalsın sevdandan ve senden yana ne varsa ben hakkıyla aldım bana düşeni.. Bir bulut olup tenha bir sabaha uyansam pamuksu dokunuşlarla sevsem gökyüzünü Bana da düşmez mi bir damla yaşamak? Kabullenmek gerek yalnızlık oyununda ki son perdeyi Ve sevebilmek başka renkleri.. Kabuslara tebessümleri öğretene dek yılmadan.. Kaçabilmek, kurtulabilmek.. Ellerimizi kanatmadan bu kimsesiz sokaklarda Hoşçakal demeyi başarabilmek.. Hoşçakal hayat.. Sevemedim ben yaşamayı.. Yazar :
Fatmanur Aksan Ne zaman,
Ne zaman,
Gözlerine bakmak istediysem,
Ellerini tutmak istediysem,
Kapattın gözlerini,
Ya telefonunu aldın eline,
Engel, koydun gözlerime..
Ya da sigaranı,
Ne zaman,
Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım,
Seni sevdiğimi söylemek istediysem,
Durdum..
Dilimde dolandı o iki kelime, Boğazımda düğümlendi,
Şimdi,
Gözlerin aklıma geldi yutkunamadım,
Ellerime baktığımda
Sadece sustum..
Avuçlarımda ki seni göremiyorum, Sadece, sensizliği görüyorum..
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
22
Yazar :
Heybet Irmak
Yazınızı bize gönderin dergimizde yayınlayalım ! Dergimizde yayınlamasını istediğiniz “özgün” yazınızı konuk@kalemsizdergi.com’a gönderin bir sonraki sayımızda yazınızı dergimizde yayınlayalım !
Ruhumu bedenimden konuştum.
çıkarıp
çok
Ben yine seni düşünüyorum.
Aman boşver yazsam ne ki?
Vazgeçemiyor insan.
Dudaklarım kadar işlev görseler yeter.
Yalnızlığım bile artık beni dinlemiyor. Bırakamıyor sevdiğini. Bedenim çok hırpalanmış terk edilişlerin işkencelerinde.
Onlar ismini söylerken, Bağımlılık yapıyor, ayrılamıyor ondan. Ellerim ismini yazsın. Sigarayı bile bırakmak daha kolay geliBu bana ömür boyu yeter… yor dudaklarıma inan.
Güneş artık pencereme doğmuyor. Kendimle fısıldaşmaktan sesim kısık.
Ama seni bırakmak, terk etmek için, Kimseyle konuşamamaktan konuşmayı unutmuşum. Ve ben her şeye inat yaşamak için çabalıyorum.
Dudaklarımdan bir çift kelime bile dökülemiyor, dökülmüyor. Unuttular konuşmayı ama tek bir şey söyleyebiliyorlar:
Sessiz bir gecede yazdığım bu şiir, Senin ismini.. Hayata baş kanıtlıyor.
kaldırmaya
çalıştığımı Şimdi bir elimde beyaz diğerinde antidepresanlar.
bayrak,
Tam her şey düzeliyor. Artık sessiz sokaklar beni dışlıyor,
Sen olsaydın eğer, gözlerin burada olsaydı eğer.
Neşe dolusun diye derken.
Antidepresan işlevi görürlerdi,
Biri daha çıkıyor hayatımdan.
Elimdeki hapları bırakırdım.
Artık tüm kalabalıklar yalnızlaşıyor.
Ve boş kalan ellerimi, ellerinle doldururdum.
Yalnızlığım kendine bir yalnızlık daha yaratamıyor. Şimdi bu odada tek saçmalıkları yazıyorken,
başıma
bu
Ama yoksun.. Ellerimde yazmayı unutur diye korkuyorum. Yazar :
Sultan Tekinyer
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
23
Barış Melih Cayıt b.melih@kalemsizdergi.com
Dillerin Ve Dinlerin B
Mardin, Dünya’nın kuzey yarım küresinde, Asya kıtasında, Asya ile Avrupa kıtalarını birleştiren Anadolu yarımadasında, 40 ila 42 Boylam ve 37 ila 38 Enlem arasında, güzel Türkiye’mizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, 47 trafik numaralı bir ilidir. 12 Bin yıllık tarihi geçmişiyle Açık Hava Müzesi MARDİN, geçmişten bugüne birçok inancı ve kültürü özümseyerek yaşayan Mardin, uygarlıkların beşiği olmuştur.
Plinus’a göre, Nusaybin civarında yaşayan Mardanî adlı Arap kabilesinden almıştı Maridin adını. Ortaçağ’ın ünlü yazarı Prokopios kenti, bir kale-kent olarak Margdis diye anıyordu. Daha sonraki dönem Bizans yazarlarına göre, kentin adı Mardes’ti. Diğer kaynaklara göre Persler Marde, Ermeniler Mardi, demişlerdi. Çoğu kaynaklarda; Mardin’in gerçek adı “Merdin” diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir.
Vefanın, dillerin, dinlerin, duyguların, Sevgilerin, hoşgörünün, yüreklerin el ele, yüz yüze, iç içe girdiği, gönül gönüle birleştiği, bir gül bahçesinin güneşlenmesidir MARDİN.
Kervan ve savaş yolları üzerinde bulunan Mardin tarih boyunca önemli bir şehir oldu. İlkçağda Persler’in, Büyük İskender ve ardıllarının egemenliğinden sonra uzun zaman Roma ve Bizans’ın elinde kalan Mardin, Çaldıran Savaşı’ndan sonra Osmanlı ülkesine katıldı. Anadolu seferinde Timur iki ay kuşatıp da zapt edemediği şehrin eteklerindeki tüm ağaçları yaktırır. Mardin Kalesi Bizans İmparatoru Constantinus tarafından Sasaniler’e karşı yaptırıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında da işgale uğramayan şehir günümüzde ticari önemini yitirmiştir. Yakın geçmişte Almanlar tarafından yapılmış ünlü Bağdat demiryolunun bir uzantısı Mardin önündeki ovadan geçer ama kent Güneydoğu’nun en çok göç veren illerinden biridir maalesef. Mardin teolojik olarak da çok zengin bir kenttir. Bu dinsel mozaik hiçbir dinin baskın olmamasıyla oluşmuş. Yeni bir inanç sistemini benimseyenler diğerlerini rahatsız etmemiş. Değişik dini cemaatler birbirleriyle evlilikler yapmış. Bu akrabalık bağları da ortamı yumuşatmış. Şunu hissedebiliyoruz; Mardin’de baskın bir din yok.
Fırtınalarda, boranda yüreklerimizin ısınmasıdır MARDİN. İşte o nedenle, her şeye rağmen sizinde bir MARDİN gülünüz olsun yüreğinizde. Unutmayın, hayatta hiçbir şeyiniz olmazsa dahi, yüreğinizi ısıtacak hep bir MARDİN gülünüz olsun...
Mardin Tarihi Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan Mardin yöresi; tarihsel gelişim içerisinde, onlarca uygarlığa ve onlarca değişik din, etnik grup ve mezheplere ev sahipliği yapmış ve birbirinden farklı bu kültürler, sevgi ve hoşgörüyü bir potada harmanlayarak ve farklılıklarını koruyarak, yüzlerce, binlerce yıl bir arada ve dayanışma içerisinde yaşamasını bilmiştir. Müslüman, Süryani, Yakubi, Keldani, Nesturi, Yezidi, Yahudi, Kürt, Arap, Çeçen, Ermeni vs. gibi farklı din ve farklı etnik kökenden gelen topluluklar; “doğal toplumsal hoşgörü” ve uzlaşma ile, “barış ve kardeşlik içerisinde” bir arada yaşamışlardır. Mardin, bu özelliklerinden dolayı, “değişik kültürel yapıların barışçıl bir sentezini oluşturmuştur”. Zarathustra’nın, Mani’nin yaşadığı; kültürel ve felsefi yoğunluğun tarih boyunca damgasını vurduğu barış, kardeşlik ve hoşgörü kenti Mardin... Şehrin adı Süryanice kaleler kenti demek olan “Marde” den gelir. Romalıların Süryanilerden alarak ‘Maride’ dedikleri şehre, Araplar ‘Maridin’ dediler.
Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki kent, neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuştur. Kentin doğum tarihi İÖ 3000 yılına dayanıyor. İlk konuklar ise şöyle sıralanıyor: Subarular, Sümerler, Akadlar, Hititler, İran’dan gelen Midiler. Daha sonra Asurlar, Urartular, Mitannîler, Aramîler, Persler...2 bin yıl sonra Büyük İskender. İlk Hıristiyanlar, II. yüzyılda Romalılar, Sasanîler, hemen ardından Bizanslılar. Araplar, IX. yüzyılda Hamdanîler, X. yüzyılın sonunda Mervanîler, XI. yüzyılda Türkmenler, XII. yüzyılda Artukiler. Haçlıların kılıç sesleri, ardından Eyyubîler sonra İlhanlılar. Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylikleri. XVI. yüzyılda Safevîler, Osmanlılar ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti. Mardin, kurtuluşunu politik zekâsıyla kan dökmeden ve acı günler yaşamadan elde etmiştir. Dünya tari-
hine son yön den mas
Zate alm 25.0 halk prot imz
Hak refa ğura gere ti v muh Osm ting düş
Bu şehr vetl Erzu önd son
Fran yan durd karş yesi hali cekl mi y şehr koru ğini man miş
Ma
Buluşma Noktası: Mardin
e damgasını vuran Kartal Kalesini önce İngilizler nra da Fransızlar zapt etmek istemiştir. İngiltere netimindeki Irak Valisi Nüel halkın ileri gelenlerinn şehri istemiş ancak, halkın bu duruma karşı dursı sebebiyle şehri terk etmiştir.
en Mardin ahalisi Suriye itilaf namesini haber alır maz bunu protesto etti. 30 Ekim 1919 tarihinde 000 kişinin katıldığı bir miting akdeden Mardin kı Güney Cephesi’ndeki durumu, dolayısıyla işgali testo etmiş ve Heyet-i Merkeziyye namına Hüseyin zası ile şu protestoyu yayımlanmıştır.
ksız ve adaletsiz bir sulh kararın medeniyet âlemine ah ve saadet getireceği yerde, kanlı bir istikbal doacağı herkesçe bilinmektedir. Tarih ve tabii hukuk eği İslam Halifesi ve Osmanlı vatanının selameve hayat hakkını kanlarının son damlasına kadar hafazaya mecbur olan milyonlarca Müslüman ve manlı namına yirmi beş bin nüfusun akdettiği migde, Mardin Müdafaai-i Hukuk-u Milliyesi halkın şüncelerine tercüman olmuş.
hislerle hareket ederek, Fransızlar tarafından rin işgal edileceğini duyan Mardinliler milis kuvlerini oluşturarak Mustafa Kemal’in hızlandırdığı urum Kongresine iki temsilci gönderdiler. Büyük derle görüşüp moral ve manevi destek aldıktan nra, kuvvetlerini daha da güçlendirdiler.
nsız Norman, Mardin’e gelince, güvenliği sağlan silahlı milisler Norman’a saldırmaya çalışan halkı durmaya çalışıyorlardı. Fransız Komutan bu tepki şısında ne yapacağını şaşırmıştır. Mardin Belediinde halkın yöneticilerine Mardin’i teslim etmeleri inde Avrupa’nın en büyük şehirleri arasına girelerini, işsizliği ortadan kaldıracaklarını ve yönetiyerli halktan oluşturacaklarını anlatmıştır. Ancak rin ileri gelenleri binlerce asker tarafından şehrin unduğunu, gitmemeleri durumunda kan dökülecei bildirmişlerdir. Durumun ciddiyetini anlayan Norn kendisine istasyona kadar eşlik edilmesini isteve trene binerek şehri terk etmiştir.
ardin’de Turizm Amaçlı Faaliyetler
Yaban Hayatı Mardin arkeolojik bakımdan zengin olduğu kadar tabii güzelliği bakımından da farklı bir cazibeye sahiptir. Farklı doğa yapısı yaban hayatını canlı kılacak tüm unsurları barındırır. Tilki, tavşan, keklik, karabatak, çulluk, yaban ördeği ilde yaşayan başlıca yaban hayvanlarıdır.
Kamp ve Karavan Turizmi Beyazsu (Nusaybin-Midyat), Karasu (Nusaybin-Midyat), Bakırkırı (Merkez), Gurs şelaleleri (Kızıltepe-Yüceli), Zınnar Bahçeleri (Merkez), Savur Meyve Bahçeleri ve Yeşilli Vadisi kamp kurmaya elverişli alanlardır.
Mağara Turizmi Doğadan sakınmak, korunabilmek dünyanın varlığından beri insanoğlu için hep gerekli olmuştur. Mardin, bu anlamda coğrafi özelliklerinin gerekleri doğrultusunda insanlar tarafından kaya kültürü ile paralel mağara kültürünü doğurmuştur. Mevcut bulunan mağaralar, içlerine girildikçe bizden öncekilerin sabrını, gücünü, sanat anlayışını görmemiz için imkân sunmaktadır. Mardin Gızzelin Mağarası (İplik Dokuma), Midyat Linveyri Şifa Mağarası dışında ilde Mardin Şakolin ve Firiye, Midyat Kefilsannur, Midyat Şenköy Kefilmelep, Kefilmardin, Midyat Hapisnas, Midyat Tınat, Savur Kıllıt, Kızıltepe Hanika ve Salah, Nusaybin Hessinmeryem ve Sercahan, Mazıdağı Gümüşyuva ve Avrıhan, Derik Derinsu, Dırkıp, Haramiye mağaraları bulunmaktadır.
Dağ ve Doğa Yürüyüşü Zinnar Bağları ve Beyazsu dağ ve doğa yürüyüşü yapılabilecek yerlerdir.
Termal Turizm Germ-i Ab Kaplıcası, Dargeçit ilçesi sınırları içerisindeki Germ-i Ab kaplıcası, şifalı suları ile yörenin en önemli termal merkezidir.
Dillerin Ve Dinlerin Buluşma Noktası Av Turizmi Mardin arkeolojik bakımdan zengin olduğu kadar tabii güzelliği bakımından da farklı bir cazibeye sahiptir. Farklı doğa yapısı av turizmini canlı kılacak tüm unsurları barındırır. Son zamanlarda avcıların yoğun ilgisini çeken mekânlarda: Tilki, tavşan, keklik, karabatak, çulluk, yaban ördeği vardır.
Mardin El Sanatları TAŞ İŞÇİLİĞİ VE MARDİN TAŞI ÖZELLİĞİ Medeniyetler izlerini yaşadıkları ortamlardaki nesnelere işleyerek bırakırlar. Bazı medeniyetler bu izleri siler, bazı medeniyetlerde ise; bir önceki medeniyete saygı duyar ve onun üzerine medeniyetini inşa eder. Mardin’deki antik mezarlara baktığımızda, Hıristiyan(nisrani) mezarlık üzerine Müslüman mezarlığı yapılmış ve günümüze kadar korunarak gelmiştir. Beklide ülkemizde ilk örnek olacak bir yapıt, Mardin Taşına ince işçilikle işlenerek oluşturulmuştur. Hoşgörünün büyüklüğü, medeniyetlere saygının özlemi kanımızca burada yatmaktadır. Mardin Taşı Alt Eosen - Alt Oligosen yaşlı resifal kökenli Hoya Formasyonu içinde yataklanmaktadır. Formasyonun ortalama kalınlığı 50-600 metreler arasındadır. Formasyonu meydana getiren litolojiler; tebeşirli kireçtaşları, biyomikrit, dolomitik kireçtaşları, killi kireçtaşları ve fosilli kireçtaşlarıdır. Kayaçlarımızın renkleri; sarı, pembe, kırmızı, beyaz, kirli beyaz, gridir. Formasyon sığ deniz-şelf kenarında oluşmuş ve yer yerde resifal karekterli ürünler sunmaktadır. Formasyonun yayılımı Mardin- DiyarbakırSiirt-Adıyaman(Hoya formasyonu) ve Kilis-Gaziantep yörelerinde ise Havra Taşı ismini almaktadır (Gaziantep formasyonu). Hoya formasyonu Gaziantep formasyonu ile yatay yönde geçişlidir.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
26
Mardin Taşı 19x20x30 cm ebadında ve özel ebatlara da kesilerek yapılarda, sanat eserlerinde ve süs işlemeciliğinde kullanılmaktadır. Ocaklarda taş kesme makineleri ile düz bir hat boyunca dikey yönde kesilen zon, aynı makine ile yatay yöndeki bıçağı ile kesilerek elde edilmektedir. Mardin Taşının bol gözenekli olanları genellikle kaba işçilik isteyen sanat eserlerinde kullanılır. İnce işçilik görecek ürünler çıkartıldıktan sonra gölgede işlenir ve istenilen şekil verilerek ışığa çıkartılır. Bu tür kireçtaşları tebeşirimsi özellik sunmaları, ince tane yapılı olmaları, çıkartıldıklarında rahatlıkla çizilebilecek özelliklere sahip olmaları ince işçilik için albenilerini arttırmaktadır. Mezar, balkon korkulukları ve harpusta gibi sanat eserlerinde kaba işçilik yanında ince işçilikte yapılmaktadır. Kaba işçilik özellikle gözenekli, kirli beyaz renkli, tebeşirli kireçtaşına göre biraz daha sert yapılı kireçtaşlarında yapılmaktadır. Mardin Taşı ilgisizlik yüzünden ustalarını kaybetmekte ve tedbirler alınmazsa, ince işlemeciliğe yönelik faaliyetler bitecektir. Bu nedenle bilgisayar teknolojileri kullanılarak istenilen çizimler bilgisayara verilerek bir robot yardımı ile taşa işlenecektir. Bu tarz üretim şekli dış pazarlarda talebi yüksek ürünlerin oluşturulmasına olanak sağlayacaktır.
TELKÂRİ Kısaca gümüş tel işleme sanatı anlamına gelen “telkari”, ince tel haline dökülen gümüşün bükülmesiyle oluşturulan küçük motiflerin bir araya getirilmesi olarak tanınır. Tümüyle el işçiliğine dayalı bir sanattır. Telkari sanatı ile yaygın olarak kolyeler, yüzükler, bileklikler, tütün kutusu, sigara ağızlıkları, aynalar, tepsiler, kemerler, küpeler, anahtarlıklar, isimlikler, düğmeler ve vazolar yapılabiliyor.
Özellikle Mardin ve M kari sanatı oldukça Mardin ve Midyat ilçes büyüdüğü yer olarak çoktan kazımış durum bir elin parmakları ka sanatı yaşatmak ve ge çalışmalarını sürdürü gibi gün geçtikçe kan Sanatı’na Mardin Vali Sanatın sürekliliğinin s genç ustalar tarafında Avrupa’daki moda evle lecek. Böylece gelene şür dağıtımından ulusl dar birçok hizmetten f Bugün el kalemi ile pa dinli ustaların bir gele etmektedir.
BAKIRCILIK VE
Bakırcılık ve Kalaycıl zinde, önemli diğer sa bir ihtimamla şehrin ö bulan kendi adıyla anı yıllardan beri varlığın Bakırcılıkta ürünlerin derece ağır şartlarda işin tamamı el gücün Burada birçok sofra ta şık, kepçe, kevgir, sini cereleri, kazanlar, güğ ibrikler, su güğümü v üretilmektedir. Bakır bir kez kalaylanırdı. Gü tı sürdürenlerin sayısı
İĞNE OYALARI, M
OYACILIK, BA
Çok eski bir geçmişe s sı, göz nurunun el ma bir güzellik sergilendi tülerinde veya oda ta yazma çevrelerinde, y sesuarda motiflenen a sudur.
Midyat ilçesinde telgelişmiştir. Hatta si, telkarinin doğup k hafızalarda yerini mda. Sayıları bugün adar azalan ustalar, eleceğe taşımak için üyor. Her el sanatı n kaybeden Telkari iliği destek veriyor. sağlanması için ilde an işlenen telkariler, erine kadar götürüeksel el sanatı, brolararası fuarlara kafaydalanmış olacak. arlatma işlemi Mareneği olarak devam
KALAYCILIK
lık, Mardin merkeanat dalları gibi ayrı özel dokusunda yer ılan çarşısında yüznı sürdürmektedir. ortaya çıkması son gerçekleşmekte ve ne dayanmaktadır. akımı, çanaklar, kai, leğen, yemek tenğümlü ibrik denilen vb. mutfak eşyaları eşyalar yılda en az ünümüzde bu sanaoldukça azdır.
Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenmektedir. Bu sanat daha çok nevresim, perde, masa örtüsü, bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.
TESTİCİLİK-ÇANAK VE ÇÖMLEKÇİLİK Testicilik, Çanak ve Çömlekçilik(bardak, çömlek, küp, saksı vb. ürünler) Merkez ve Midyat ilçelerinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı, küp yapımcılığına uygun olduğu için bu sanat dalı bu ilçelerde gelişme göstermiştir. Testiler aynı zamanda evlerin kubbeli tavanlarında da kullanılmıştır.
SEMERCİLİK - NALBURCULUK Atı evcilleştiren Mezopotamya medeniyetinin, İpek Yol güzergahında sürekli değerini artırarak sürdüren Mardin’in doğal dokusu gereği binek hayvanlarına ihtiyacı hep olmuştur. nice kervanların gelip geçtiği, konakladığı bu topraklarda binek hayvanları ile ilgili gelişkin bir sektör oluşmuştur. İşte semercilik de bu sektörlerden biridir. Değişen zaman şartları bu sanatı günümüzde neredeyse atıl duruma sokmuştur.
sonrası geleneksel günler ve ayinler için özel olarak yapılan hayır yemekleri, yöre mutfağını oluşturan öğelerden bazılarıdır. Yöreye has baharatlar kullanılarak lezzeti arttırılan geleneksel yemekler arasında, ikbebet (içli köfte), semburek, ırok, kibe, kitel raha, kuzu çevirme, kaburga, lebeniyye, ve zerde sayılabilir.
Yapmadan Dönme! Mardin Müzesini, Deyrulzaferan Manastırını, Zinciriye ve Kasımpaşa Medresesi’ni, Dara Harabelerini görmeden, Mezopotamya ovasına nazır mekânlarda soluklanıp çay içmeden, Yöresel lezzetleri denemeden, Badem şekerinden, leblebiden, ceviz sucuğundan tatmadan, Telkariden, gümüş işlemelerde
YÖRE MUTFAĞI
Mardin’in kendine özgü yemekleri, yörede MİDYAT NAKIŞI, yetişen bitkilerin yardımı ve yaşam tarzının belirleyiciliğiyle geleneksel bir boyut ASMACILIK kazanmıştır. Mardin mutfağının zenginliği, gelmiş geçmiş uygarlıkların kültür bisahip olan iğne oya- rikimleri ve yöre halkının medeniyetteki aharetiyle bütünsel değişim sürecinde kendilerini yenilemeiği bazen masa ör- deki yetenekleri ile açıklanabilmektedir. akımlarında, kırlent, yaka ve benzeri ak- Çeşitli dinlerin dinsel törenleri için hazırayrı bir sanat doku- lanan yemekler, düğün, doğum ve ölüm
almadan, Kiraz Festivaline gitmeden Dönmeyin..!
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
27
Balkan S
Balkan Savaşları Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki dört devlete 1913). Çatışmaların temel nedeni Bulgaristan Krallığı ile
Savaşın Nedenleri ve Savaş Öncesi Balkanların Durumu Çok ağır ve acı bıraktığımız 93 Harbinden sonra Rusya Ayestefanos ant. İle Ruslar çok güçlenmişti. 2. Abdülhamit de İngiltere’yi Rusya’yı kışkırtması üzerine Rusya’nın sıcak denizlere ineceğini fark eden İngiltere Rusya’ya yeni anlaşma imzalanması için baskıda bulundu ve başarılı oldu. Berlin antlaşması ile Bulgaristan Bosna özerk Teselya, Niş, Dobruca, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları elimizden çıktı. Bu çok ağır bir antlaşma olsa da Girit, Doğu Beyazıt, Eleşkirt bizde kalmıştır. Ve ayrıca Kıbrıs İngilizlere kiralanmıştır fakat Kıbrıs’ı 1974’e kadar geri alamamışızdır. Fakat Bulgaristan Berlin antlaşmasından istediği toprakların hepsini alamaması Avusturya-Macaristan imparatorluğunun topraklarının bir kısmını Bosna-Hersek’e vermesi Sırbistan’ın da aynı politikalara itti. Rusya da boş durmayarak Bulgaristan ile Sırbistan arasında arabuluculuk görevini üstlenmesi ve Yunanistan, Karadağ krallıklarının da ittifaka katılması ortamı hazırlıyordu. Bu sırada devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu.1910 Eylül'ünde başlayan Trablusgarp Savaşı devam ediyordu. İtalyanlar on iki Ada'yı işgal ettikten sonra Çanakkale'ye dayanmışlar ve İstanbul'u tehdit etmeye başlamışlardı. 1910'da çıkan Arnavutluk isyanın bastırılması sırasında ordu içindeki muhalif subaylar Halaskaran/Halaskar Zabitan'' adıyla siyasi
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
28
bir grup kurarak dağlara çıktılar. Bu grubun İstanbul'daki mensuplarının baskıları sonunda Sait Paşa kabinesi istifa etti. Böylece İttihat ve Terakki yönetimi sona ermiş oldu. 22 Temmuz 1912'de Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın kurduğu, ''büyük kabine'' veya baba-oğul kabinesi'' adı verilen yeni hükümet de Balkan milletlerinin Osmanlı Devleti aleyhine birleştiklerini fark etmedi. Hatta Balkan ittifakını el altından destekleyen Rusya'nın savaş olmayacağı konusunda Hariciye Nazın Noradungiyan(Noradounghian) Efendi'ye verdiği teminata güvenerek Rumeli'deki 120 tabur talimli askerini terhis etti. Muhalefette bulunan İttihat ve Terakki de muhakkak bir mağlubiyet yüzünden hükümetin düşmesini sağlamak için şiddetli hap taraftarlığına başladı. Darülfünun talebelerini kışkırtarak savaş lehinde gösteriler yaptırdı. Arnavut isyancıların Karadağ'a sığınmaları üzerine Osmanlı Devlet buraya asker sevk etti.3 Ekim 1912'de Bulgaristan, Sırbistan. Yunanistan ve Karadağ hükümetleri Babıâli’ye ortak bir nota vererek Türk hükümetinden üç gün içinde eski Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Girit'e muhtariyet verilmesini istediler. Sürenin bitiminde isteklerini tekrarlayarak yeniden üç günlük süre tanıyan Balkan devletleri Batılı devletlere de ortak nota vererek İstedikleri kabul edilmediği takdirde si-
lahla kabul ettireceklerini bildirdiler. Nihayet 8 Ekim 1912'de Karadağ'ın Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesiyle Balkan savaşlarının birinci safhası başlamış oldu. Diğer müttefikler de 13 Ekim'de ortak bir nota vererek Rumeli'nin milliyet esasına göre muhtar idarelere ayrılmasını istediler. Babıâli buna cevap vermediği gibi sınırlarını tecavüz eden Sırbistan ve Bulgaristan elçilerinin pasaportlarını ellerine verdi(13 Ekim 1912).Ertesi gün iki devlet de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Arkasından Yunanistan da bir nota vererek onlara katıldı.
Savaşın Başlangıcı
Balkan savaşı, doğu(Trakya) ve batı (Makedonya ve Arnavutluk) olmak üzere iki cephe de cereyan etti. Doğu cephesinde Bulgarlarla, batı cephesinde ise bütün müttefiklerle savaşıldı. Ayrıca denizde de Yunan donanmasıyla harbedildi. Savaş sırasında ordu içindeki siyasi görüş ayrılıkları yenilgide büyük rol oynadı. Osmanlı Şark ordusu 23 Ekim 1912'de kendisinden üç kat fazla olan Bulgar ordusuna yenilerek Çatalca'ya kadar çekildi.
Bu sırada Selanik'te sürgün hayatı yaşayan II. Abdülhamit düşmanın ilerlemesi karşısında Selanik'in tehlikeye düşmesi üzerine 1 Kasım'da İstanbul'a nakledildi. Kendisine gazete verilmediği için Balkan Savaşı'nın çıktığından haberi dahi olmayan eski padişah,Ba1kan ittifakına ve Babıâli’nin böyle bir ittifaktan haberdar olmamasına hayret ederek kiliseler meselesini sordu. Hal edildiğini öğrenince de ittifakı tabii karşıladı.
Savaşları
e karşı 1912-1913’te yaptığı savaşlardır (8 Ekim 1912 - 29 Eylül Sırbistan Krallığı’nın Balkanlarda hızlanan faaliyetleridir. Osmanlı Ordusunun Savaşı Kaybetme Nedenleri
Yeni kurulan Kamil Paşa kabinesi büyük devletlerden ateşkes için arabuluculuk etmelerini istedi. Görüşmelerin devam ettiği bir sırada Balkan yenilgisini iç politika malzemesi yapan İttihat ve Terakki Fırkası kanlı bir darbe ile hükümeti ele geçirdi.3 Şubat 1913'te savaş yeniden başladı. Yunanlılar 6 Mart'ta Yanya'yı, Mehmet Şükrü Paşa'nın kahramanca savunmasına rağmen Bulgarlar 26 Mart'ta Edirne’yi, Esat Toptani Paşa'nın ihaneti üzerine Karadağlı1ar da 23 Nisan'da İşkodra'yı işgal ettiler. Arnavutluk’taki son Osmanlı birliğinin Sırplara teslim olması üzerine, Edirne’yi kurtarmak iddiasıyla iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Fırkası Kamil Paşa'nın kabul etmediği şartlan kabul etmek zorunda kaldı. Londra sefiri Tevfik Paşa vasıtasıyla devletlerin aracılığının kabul edileceği bildirildi. Bir ay soma 31 Mart'ta İstanbul'daki büyük elçiler Hariciye Nazın Sait Halim Paşa'ya verdikleri dört maddelik bir ortak nota ile antlaşma esaslarını tebliğ ettiler. Notanın ürk hükümeti tarafından kabul edilmesi üzerine tekrar başlayan Londra Konferansı, 30 Mayıs 1913'te Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında imzalanan bir antlaşma ile sonda erdi. Midye-Enez hattı Osmanlı-Bulgar sınırı olarak kabul edildi. Edirne, Trakya ve Dede ağaç Bulgaristan’a; Selanik, Güney Makedonya ve Girit Yunanistan’a; Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan’a; Silistre de Romanya'ya bırakıldı.
•Trablusgarp Savaşı’nın çıkması (1911), •Balkanlarda bir karışıklığın meydana gelmeyeceği fikriyle bölgeden, 200 taburluk (75,000 askerlik) bir kuvvetin terhis ettirilmesi, •Ordunun teçhizatının düşman güçlerden çok daha üstün olmasına rağmen birliklerin sabotaj ve baskınlara açık ileri mevkilerde mevzilendirilmesi •Sırbistan'ın Almanya'dan satın aldığı ağır silahların Selanik Limanı üzerinden geçirilmesine şaşırtıcı bir biçimde izin verilmiş olması ve dolayısıyla Balkan devletlerinin silahlanması hususunda kayıtsız kalınması, •Askerlikle politikanın, birbiri içine dahil edilmesi neticesinde İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu subay ve generallerin, sırf siyasi görüş farklılıkları sebebiyle birbirine yardımdan yüz çevirmesi.
•Ordu tecrübesiz ve mesuliyet duygusundan uzak subaylarca idare edildiğinden Doğu ve Batı cephesi olarak iki tertipte savaşan Osmanlı Ordusunun ilk önce doğu kısmı Bulgarlar tarafından mağlup edilmiştir. Daha sonra Batı cephesiyle irtibatı kesilen Osmanlı Ordusu, Sırp ve Yunanlarla savaşan birliklerini de kaybetmiştir. •1910'daki olaylar nedeniyle Arnavutlar Osmanlı tarafında yer almamıştır. •İttihatçı askeri örgütlenme ve taraftarların beceriksizliği nedeniyle Trakya Türkleri ancak 45,000 civarında bir seferberlik çıkarabilmiştir. • Öte yandan savaşın kısa sürmesi Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Arap Yarımadası'ndaki birliklerinin bölgeye nakledilmesine dahi fırsat tanımamıştır.
Ayrıca; •Osmanlı Devleti yüz binlerce asker ve yılların çabasıyla elde edilmiş binlerce top ile silah stoklarını kaybetti. •Savaş, çok sayıda Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların birçoğunun katline ve mecburen göçüne yol açtı. Balkanlardaki nüfus dağılımı büyük ölçüde değişti.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
29
1.Balkan Savaşının Osmanlı Açısından Sonuçları •Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı tamamen sona erdi. •Edirne ve Kırklareli Bulgaristan’a bırakıldı •Gökçe Ada ve Bozca Ada hariç, Ege Adaları fiilen elden çıktı •28 Kasım 1912’de, Arnavutluk, bağımsızlığını ilan etti. Bu durum İslamcılık politikasını da olumsuz etkiledi. (Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan devleti Arnavutluktur.) •İttihat ve Terakki Partisi, 23 Ocak 1913’de düzenlediği Bab-ı Âli Baskını sonucunda hükümeti tam olarak ele geçirdi. (Bu partinin resmî iktidar dönemi başladı.) Not: İttihat ve Terakki Partisi 1889’da kurulan II. Meşrutiyetin ilanında etkili olan, 31 Mart Olayından itibaren yönetimde etkili olmaya başlayan, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğü devletin siyasi düşüncesi haline getiren, Osmanlı Devletini I. Dünya Savaşına sokan bir partidir. •Mustafa Kemal’in ordunun siyasete girmemesi şeklindeki görüşünün doğruluğu ispatlandı. •Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmıştır. •Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlık sonucunda II. Balkan Savaşı çıkmıştır. •Balkanlar’dan Anadolu’ya göç başladı Not: I.Balkan Savaşında İstanbul tehdit altına girmiştir. Londra Antlaşması II. Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine yürürlükten kalkmıştır.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
30
2. Balkan Sav
Birinci Balkan Savaş Devleti'nin ağır mağ yıp Balkanlardan çe cunda, Balkanlarda dan büyük bir boşluk meydana geldi. Ganim masında anlaşamaya letleri, birbirine girdil
Sırbistan askeri, hare la Sırp-Bulgar ittifak kendisine ayırdığı ara daha büyük bir bölgey ti. Sırpların bu arazi b vermemesi anlaşma noktasını teşkil ediyo raftan Londra Konfer yük payı Bulgaristan ğer müttefiklerin ho sebebiyet vermişti. B kıyısına ulaşmış olma sert tepki ile karşılam sus, Yunanistan ile S rine yaklaştırmış ve ittifaka sebep olmuşt
Sırbistan ile Yunani lerine yaklaştıklarım ristan, bu iki devlet yapmadan 29-30 Ha saldırdı. Ancak Bulg nanlılar ve Sırpla Makedonya'dan çıkar Bulgaristan'dan pay Romenler de savaşa zamanda Bulgar Do geçirdiler. Bulgar o cephede savaşmak z için yenilmeye başlad
vaşı
şı'nda Osmanlı ğlubiyete uğraekilmesi sonusiyasi bakımk ve dengesizlik metin paylaşılan Balkan devler.
eket dolayısıykının çizdiği ve azi parçasından yi ele geçirmişbölgelerini geri azlığın düğüm ordu. Diğer taransında en bün'ın alması, dioşnutsuzluğuna Bulgarların Ege asını Yunanlılar mışlardı. Bu huSırbistan'ı birbiaralarında bir tu.
istan'ın birbirm gören Bulgate hazırlıklarını aziran 1913'te gar ordusu Yuar tarafından rıldı. Bu sırada almak isteyen girdiler ve kısa obruca'sını ele orduları birkaç zorunda kaldığı dı
Sonuçları: Osmanlı Devleti bu fırsatı kaçırmadı ve bütün özellikleri ile bir Türk şehri olan Edirne’yi geri aldı. Bu yenilgiler üzerine Bulgarlar, bir yandan Romanya kralına başvurarak Balkan devletleriyle, bir yandan da Babıâli’ye başvurarak Osmanlı Devleti ile barış yapmak istediler.
Bu antlaşmayı takiben Osmanlı Devleti yine 1913 yılında İstanbul Antlaşması'nı yaptı. Kırklareli ve Dimetoka, Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Batı Trakya ve Dedeağaç, Bulgaristan'da kaldı.
Osmanlı son dönemde kaybettiği topraklardan birazını geri kazanmış. Yunanistan Karadeniz kıyılarına ulaşmış. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti yeni kurulan devletler karşısında büyük bir yenilgiye uğramış, Meriç Nehri'nin batısındaki tüm topraklarını kaybetmiş, Ege Adaları'nın kaderini de büyük devletlerin eline bırakmak zorunda kalmıştır.
Arda BALTA
Osmanlı Devleti bu savaşın sonunda Yunanistan'la Atina Antlaşması'nı yaptı. Girit ve Ege Adaları, Yunanistan'a verildi. Yunanistan'da kalan Türklerin durumu da düzenlendi. Sırbistan ve Karadağ'ın, Osmanlı Devleti'yle sınırı kalmadığı için antlaşma imzalanmamıştır. Osmanlı Devleti, Sırbistan ile de Bulgaristan'la yaptığından farklı bir İstanbul Antlaşması imzalamıştır. Her üç anlaşmada da Balkan devletlerinin sınırları içinde kalan Türk topluluğunun durumuna ilişkin hükümler bulunmakta, Balkanlardaki Türk halkının din ve mezhep özgürlüğü, Türkçe öğretim yapan ilk ve ortaokulların açılması gibi hususlara yer verilmektedir.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
31
HZ. ŞİT (A.S)
Hz. Şit (a.s), Hz. Âdem (a.s) oğludur. Hz. Şit (a.s) anlında so peygamberimiz olan Hz. Muhammed (s.a.v) nuru intikal etmi tir. Hz. Âdem (a.s) ölümünden sonra Hz. Şit (a.s) vahiy gelm ve peygamberliğini ilan etmiştir. Allah (c.c), Hz. Şit (a.s)’a e sayfalık kitap göndermiştir. Hz. Şit (a.s) ‘a gönderilen kitapt matematik, kimya, sanat gibi birçok bilgi varmıştır.
Hz. Şit (a.s) bin şehir kurup ve her şehrin kapısına ‘ La ilah illallah, Âdem Safvetullah, Muhammed Habibullah’ yazdırmı tır. Yemende Kabil’in çocuklarına Allah (c.c) emirlerini anlat ama onlar uymadı ve cihad etti. Hz. Şit (a.s) ilk kez bu savaşt kılıç kullanmıştır. Ölmeden önce oğlu Enus’u halife ilan etmi tir.
Hz. Şit (a.s) hakkında pek bir bilgiye sahip değiliz çünkü hakkında her hangi bir ayet yoktur.
KADİR GECESİ Bin aydan hayırlı olan kadir gecesinde; Kur’an-ı Kerim bu gece de inmeye başlamıştır. Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiştir. Ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” buyurmuştur (Buhari, Müslim). Bu gece de melekler yeryüzüne inerler.
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
32
Kadir Gecesinde Neler Yapmalıyız?
HADİS-İ ŞERİFLER
- Dört rekât Kadir gecesi namazı kılınır,
“Akılca en mükemmeliniz Allah’tan en çok korkanınızdır.”
-
Kur’an-ı Kerim okunur,
- “Kıyamet gününde ilk hesaplaşacak kimseler, komşulardır.”
-
Tövbe, istiğfar edilir,
- Bir kere ‘Allahümme inneke afüvvün kerimün tuhibbü’l-afve fa’fü anni’ duası edilir.
- “Bütün insanlar günah işler fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” - “Müslümanların derdini dert edinmeyen onlardan değildir.” - “Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse o lânet kendine döner.”
on işmiş elli ta
he ışttı ta iş-
R
SEÇME AYETLER Nisa;
Maide;
22. O (Rab) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah’a eşler koşmayın.
13- İşte bütün bu hükümler, Allah’ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur.
90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.
23- Eğer kulumuz (Muhammed) a indirdiğimiz (Kur’an)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sure getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.
17- Ancak Allah’ın kabul etmesini vaat buyurduğu tövbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul eder. Allah alimdir hakîmdir
Bakara;
Not: Bundan sonra tüm yazılarımda beşer tane hadis-i şerif ve seçme ayetler göreceksiniz…
CÖMERTLİK YARIŞI Bir gün Abdullah bin Cafer (r.a), Ebu Dahiye (r.a) ve Hasan (r.a), Mekke-i Mükkereme’den Medine-i Münevvere’ye giderken çölde şiddetli bir yağmur bastırdı. Sığınacak bir yer ararken nihayet bir Arap’ın çadırına rastladılar. O gece orada misafir kaldılar. Arap bir keçi kesti hanımı da onlara yemek hazırladı. Safa içinde yiyip içip yattılar. Ertesi gün yola çıkarken Abdullah bin Cafer (r.a), Arap’a dedi ki: “ Artık aramızda nimet hakkı geçmiş bulunmaktadır. Senden ricamız, bir kere bize gelip misafir olmandır ki, biz de sana hizmette bulunalım.” Arap: “ Başım ve gözüm üstüne…” dedi. Aradan epey uzun bir zaman geçmişti. Arap geçim sıkıntısına düştü. Hanımı, “ Bari Medine’ ye git. Belki vaktiyle sana misafir olan o kişiler-
den bir yardım görebilirisin. Bunların tutum ve davranışlarından cömert ve iyiliksever kimseler olduğu kanaatine varmıştım. Ümidim budur ki çabalaman boşa gitmeyecektir.” Dedi
(r.a) geldi ve Arap’a yüz bin dirhem bağışladı. Ayrıca elli bin dirhem de hanımına gönderdi. En son Ebu Dahiye (r.a) gelip özür diledi: “ Benim onlar kadar maddi gücüm yoktur. Lakin getir develerini sana Bunun üzerine Arap, devesine binerek acve hurması yükleteyim.” dedi. yola koyuldu. Medine-i Münevvere’ye varınca “ Abdullah bin Cafer neredeHasılı Arap Medine-i dir?” diye sordu. Meğerse rastladığı ilk Münevvere’den çok büyük bir zenkişi Hz. Hüseyin (r.a)’imiş. ginlik ve servet ile geri döndü. Artık ömrü boyunca darlık ve sıkıntı Arap’a,” Senin sorduğun kimse benim yüzü görmedi. amcamın oğludur. Sen onu nerden biliyorsun?” diye sordu. Arap: “Bir zaman bana misafir olmuşlardı” dedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a): “ Merhaba Kemal Şahin ey Arap kardeş senin vasıflarını epey anlatmışlardı.” dedi ve yüz adet deve k.sahin@kalemsizdergi.com hediye etti. Daha sonra Hz. Hasan (r.a) geldi. O da yüz adet koyun hediye etti. Daha sonra Hz. Abdullah bin Cafer
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
33
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
Yüzyılın İcatları İlk Çamaşır Makinesinin İcadı ve Günümüze Gelişi Çamaşır makinesi 1906'da Alva Fischer tarafından icat edildi. Makinenin içine yatay olarak yerleştirilmiş metal tambura kirli çamaşırlar konuluyordu. Tambur, elektrik yardımıyla döndürülüyor ve hareket sırasında çamaşırlar sürekli suyla temas ederek temizlenmiş oluyordu. İlk kurutuculu çamaşır makinesi ise 1924'te üretildi. Çamaşır makineleri sürekli gelişerek günümüzdeki halini aldı.
Türkiye’de Çam Makinesi
Çamaşır makinesinin tarihi Modern teknolojinin öncesinde çamaşır yıkamak hiç de sanıldığı kadar kolay, sıradan bir iş değildi. Çamaşır yıkamak, en az iki günlük, uzun bir uğraş gerektiriyordu. Çamaşır yıkamak için mutlaka hazırlık yapılması, bir gün önceden meşe odunu külünün bir gaz tenekesinde ya da kazanda iyice kaynatılması gerekirdi. O su ateşten indirilip dinlenmeye bırakılırdı. Küller iyice dibe çöküp, su tamamen berraklaşırdı. Çamaşıra başlanacağı zaman ocakta kaynayan su ile soğuk küllü su, uygun miktarda (genellikle bir tas küllü suya iki tas sıcak su), leğende karıştırılır: bu su ve sabunla çamaşırlar yıkanırdı. Küllü su ile çamaşır yıkamanın zorluğu sadece harcanan zaman ve emekten ibaret değildi; kaynar su, küllü su, kimilerinin buna eklediği soda ile çamaşırların kirini çıkarabilmek için iyice çitilemek, çamaşır yıkayanların ellerinde ağır tahribat yapardı. 1858’de Hamilton E. Smith, Amerika’nın ve tabii ki dünyanın ilk mekanik çamaşır yıkama cihazının patentini aldı. İlk çamaşır makineleri büyük bir kutu biçimindeki tekne içinde dönen çarklardan ibaretti. Teknenin yanındaki kol elle çevrildiği zaman içindeki çarklar da dönerek sudaki çamaşırları karıştırır, kirlerini akıtırdı. Ancak bu makineleri kullanmak neredeyse çamaşır
34
tokaçlamak kadar zor bir işti. 1908’de, Amerikalı A.J. Fisher elektrik motoru ile çalışan bir makine geliştirildi. İlk motorlu çamaşır makinelerinin çoğunda teknenin ortasına hem yukarı-aşağı hem de sağa-sola hareket eden bir mille tutturulmuş karıştırıcı, çamaşırları da çevirerek sabunlu suyun aralarından geçmesini sağlar ve çamaşırları yıkardı. Yüzyılın ortalarında bir İngiliz firması karıştırıcıyı teknenin iç kenarına yerleştirmiş, bir pervane hızıyla dönen karıştırıcının çamaşırlara değmeksizin yalnızca suyu şiddetle karıştırarak, su içinde alabora olan çamaşırların yıkanmasını sağlamıştır. Bu teknoloji, teknik özellikleri son derece gelişmiş günümüz otomatik çamaşır makinelerinin ilk örneğidir. Otomatik çamaşır makineleri sadece bu hızlı dönüşle çamaşırları yıkamakla kalmaz. Makine önce yıkanan çamaşırların suyunu sıkar. Ardından teknenin içinde büyük bir hızla döndürülen çamaşırlar, santrifüj (merkezkaç) gücüyle sularını kaybeder ve kısa süreli bir havalandırmadan sonra ütülenecek kadar nemli bir hale gelirler.
Türkiye’de ise çamaşır m ne talep 1950’lerde ken settirmiş, 1959’da Arçe sonra Profilo üretime ba Bugün 18 şirket buluna de üretimin %53’ü bu tarafından gerçekleşti dir. Rekor satış 1979’da makine ile gerçekleştiril
Yüzyıllar boyunca kad maşırlarını akarsu ken elleriyle ovarak ve toka yıkadılar. Akarsuların yerlerde, çamaşırlar, t kır ya da demir leğenl yıkandı. Bugün artık ça kir ve lekelerden arındı bilinen tüm maddelerd etkili olan deterjanlar, mizin ömrünü uzatan y cılar, hoş kokulu temizli ri ve gelişmiş çamaşır m sayesinde, çamaşır yıka harcadığımız zaman bir kadır.
Barış Melih Ca
b.melih@kalemsizde
maşır
makinesindini hiselik, bir yıl aşlamıştır. an sektöriki firma irilmektea 313 bin lmiştir.
dınlar çanarlarında açlayarak olmadığı tahta baler içinde amaşırları ırmak için den daha giysileriyumuşatıik ürünlemakineleri amak için rkaç daki-
ayıt
Dünyanın İlk Kadın Savaş Pilotu Sabiha Gökçen ’in Hayatı
Sabiha Gökçen (22 Mart 1913, Bursa – 22 Mart 2001, Ankara), Dünya’nın ilk kadın savaş pilotu ve ilk Türk kadın pilottur. Atatürk’ün manevi kızıdır. Bursa Vilayet Başkâtibi Hafız Mustafa İzzet Bey ile Hayriye Hanım’ın kızları Sabiha, 22 Mart 1913’te Bursa’da dünyaya geldi. Anne ve babasını küçük yaşta kaybeden ve ağabeyi tarafından büyütülen Sabiha, 1925’te Bursa ziyareti sırasında evlerinin yakınındaki Hünkâr Köşkü’nde konaklayan dönemin cumhurbaşkanı Atatürk’e ulaşmayı ve okumak istediğini iletmeyi başarmıştı. Atatürk, ağabeyinden izin alarak kendisini evlat edindi ve Ankara’ya götürdü. Sabiha, Çankaya İlkokulu ve Üsküdar Kız Koleji’nde eğitim gördü. Rahatsızlığı nedeniyle öğrenimini yarıda kesip Heybeliada ve Viyana’da tedavi gördü. Bir süre Fransızcasını ilerletmek amacıyla Paris’te bulundu. 1934’te Soyadı Kanunun çıkmasından sonra Atatürk kendisine Gökçen soyadını verdi. Sabiha Gökçen, 1935′de Türkkuşu’nun açılış töreninde yapılan planör gösterilerinden etkilenerek havacılığa ilgi duydu. Atatürk’ün de destek vermesi ile 1935′de Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na girdi, Ankara’da yüksek planörcülük brövelerini aldı. İlk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, 7 erkek öğrenciyle birlikte Kırım, Rusya’ya gönderilerek 6 aylık yüksek planörcülük eğitimini tamamladı. Türkiye’ye döndükten sonra Eskişehir Havacılık Okulu’nda Sami Uçan ve Muhittin Bey’den özel uçuş eğitimi aldı. 25 Şubat 1936’da ilk defa mo-
torlu uçak ile uçmaya başladı. Gökçen, uçuş eğitiminde gösterdiği başarılar üzerine Atatürk’ün isteği üzerine dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmak için çalışmalara başlamıştır. O yıllarda kızlar askeri okullara alınmadığı için özel bir üniforma giydirilerek Eskişehir Uçuş Okulu’nda 1936-1937 döneminde 11 ay boyunca özel eğitim aldı. Bu eğitim sırasında kendisine ilkokul öğretmeni Nüveyre Uyguç eşlik etti. Gökçen, brövesini aldıktan sonra Eskişehir’deki 1. Hava Alayı’nda 6 ay görev yaptı, bu sırada Trakya ve Ege manevralarına katıldı. 1937 yılında Tunceli Harekâtı’na katılan Gökçen, bu harekâttaki rolü ile dünyanın ilk kadın savaş pilotu oldu. Tunceli dönüşü, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı bir törenle kendisine Türk Hava Kurumu Murassa (İftihar) Madalyası verildi. 1938′de uçağıyla 5 gün süren Balkan turu yapan Gökçen’in ünü bu turla dünyaya yayıldı. Gökçen, aynı yıl Türkkuşu’na başöğretmen tayin edildi. 1955′e kadar bu görevini başarıyla sürdürdü. Türk Hava Kurumu yönetim kurulu üyesi oldu. Hayatı boyunca toplam 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçtu. Gökçen, 1940 yılında Hava Okulu’nda askeri coğrafya ve topografya öğretmeni Üsteğmen Kemal Esiner ile evlenmiş ve eşine kendi soyadını vermiş; ancak üç yıl sonra, 12 Ocak 1943’de eşini kaybetmiştir. Sabiha Gökçen, 22 Mart 2001 tarihinde doğum gününden bir gün sonra 88 yaşında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde hayata gözlerini yumdu, Cebeci Şehitliği’ne gömüldü.
ergi.com
5 Ağustos 2011/ Sayı 2
35
İlk Sayımızda Gördüğümüz İlgiden Dolayı Sizlere Teşekkür Ederiz Dergi cok guzel olmus basarıl arınızın devamını dilerim.
e Ö
et eh m
arkadasşlar öncelikle tebrik ediyorum sizi gerçekten gönül verilerek yapılmış bir iş hayırlısı olsun ve güzel de olmuşş inşş çok daha bu kadar güzellikte dergilerr çıkarırsınız. yayın hayatınızda başarılarr… Esin
M
H ar
ik
a
O
ng
lm
us
El
le
ri ni z
e
Sa ğl
ık
:)
ar şl n da ızı ka ın ar ar rıl im şa n er ba tu ed Al uş ik ve br olm er te i M le rg m n Şu te de leri i ek i rç b ı d Ge fis mın ne va de
opr ık. l r bi sağ la u ış lı m rine nce ö ış al elle an ç i a iy sin bir ay e e e K d rk r an rin he ye e lc n z u n ü e ile ğ ç O en ge ed t k k i çe eğ ha r Ge .Em rım je ma U lır şı
Tuba Sezer
Web : www.kalemsizdergi.com | Twitter : Twitter.com/KalemsizDergi | Facebook : Facebook.com/KalemsizDergi