Eylül,2013
TAV U S K U Ş U
(Pavo cristatus)
29.08.2013
1
P R E N ATA L TA N I v e KO RYO N V İ L LU S B İ YO P S İ S İ
PRENATAL TANI ve KORYON VİLLUS BIYOPSİSİ Bebekte doğmadan saptanan bazı anomaliler bebek doğduktan
K
sonraki erken dönemlerde müdahale yapıldığında bebeğin tedavi sonrası şifa ile yaşamını sağlamasına imkan tanıyacak türden ola-
A
bilir.
8
P
S
U
L
DİYETİNİZ YANLIŞ OLMASIN Lif, pek çok kişinin önem vermediği makro besinlerden biridir. Faydaları saymakla bitmeyen bu besinin diyette bulunmaması vücudumuz için önemli bir eksikliktir.
10
P
L ANTİBİYOTİĞE DİRENÇ TERÖR KADAR TEHLİKELİ
U
S Bakteriler Antibiyotiklere Karşı Nasıl Direnç Kazanır ? Peki Antibiyotiklere Karşı Oluşan Direnç Neden Bu Kadar Tehlikelidir ?
S
Direnç Oluşumunu Engellemek İçin Bireysel Olarak Neler Yapabiliriz ?
13
A
Y EN GARİP CANLI Hindistan ' nın tropikal ormanında ıslak toprak altında bulunan solucana benzeyen ancak çok daha iri olan bacaksız canlının amfibi olduğu açıklandı.
15
2
1
KİRLENMEK GÜZEL MİDİR?
K
Batı ülkesindeki hijyenik şartlar çocukların bağışıklık sistemlerinin
A
bu maddelerle tanışmasını geciktiriyor. Ancak köpeklerle eve giren az miktarda kir, bu görevi yerine getirebiliyor. Ancak bu varsayımla-
P
rın hepsinin daha çok sınamadan geçmesi gerekecek.
16
S
U
CANLILAR DÜNYASI
L Tavus kuşu, Phasianidae familyasında Pavo cinsindeki kuş türüdür.Anayurdu Hindistan ve Sri Lanka’nın dağlık ormanlarıdır. Yıldız çiçeği, Asteraceae familyasından Dahlia cinsini oluşturan yaz ve sonbahar mevsiminde çiçek açan, gövdesi çalı,kökleri yumru
P
şeklinde bitkidir.
18
L
U
S
S
NESLİ TEHLİKEDE OLAN ÇİFT TOYNAKLILAR
And geyiği (Hippocamelus) , Cervidae (Geyikgiller) familyasının Güney Amerika'da Andlar'da yaşayan bir cinsidir.
22
A
Y I
13
HABERLER İstanbul Üniversitesi'nde bilim insanları çok ilginç bir gelişmeye imza attılar ve tavşanlara deniz anası DNA'sı enjekte ederek, deniz anaları gibi parlayan tavşanlar doğurtmayı başardılar.
24
3
GENEL BAŞKAN Tayfun GÖZLER
KÜNYE
tayfungozler@yandex.com
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Emine Ceyda SÖZÜER
Mete Arslan KONAK
emcey.16@gmail.com
metearslankonak@gmail.com
EDİTÖR
EDİTÖR
Aslıhan DİKMEN
Özge BİÇEROĞLU
dkmn.aslihan@gmail.com
ozge_mgmgma@hotmail.com
4
TEŞEKKÜRLER
Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji konusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Başkanısayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yardımcıları sayın Doç.Dr.Murat Doç.Dr.Özlem Çetin ERDOĞAN’a teşekkür ederiz.
YURTCAN
ve
sayın
Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğumuz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini bizden esirgemeyen aynı zamanda danışmanlığımızı üstlenen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya teşekkür ederiz. Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Araş.Gör.Dr. Kadri KIRAN,Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER, Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu GÜLTEKİN’e şükran borçluyuz. Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar gazetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza,özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.
KAPSÜL PLUS AİLESİ
5
VİZYON Kapsül Plus dergisi tamamen bağımsız, güvenilir ve uzman habercilik ilkelerini benimser. Aylık yayın olması nedeniyle analizler ve yorumlar derginin temelini oluşturur. Kapsül Plus dergisinde çıkan yazılar bilimsel değer taşıyan ve dergi içeriğine uyan konuların analiz ve yorumlamasıdır. Kapsül Plus dergisi etnik, cinsel, ırksal, ulusal ve inanç temelindeki tüm ayrımcılıklara şiddetle karşı çıkar. Kapsül Plus Trakya Üniversitesinin üniversiteler sıralamasında daha üst sıralara yükselmesi için yapılan tüm çalışmaları da yürekten destekler.
MİSYON Kapsül Plus dergisi Trakya Üniversitesinde ki tüm akademik birimlerin toplumsal kültürel ve bilimsel alanda tartışma platformu olmayı amaçlar. Kapsül Plus dergisi Trakya Üniversitesinin öğrenci dergisi olmayı hedefler. Ayrıca Kapsül Plus dergisi yayın ilkelerine uyan herkesin dergiye yazılarıyla katkıda bulunması için gayret gösterir.
TAYFUN GÖZLER
6
Sevgili Kapsül Plus Okuyucuları ; Yepyeni ve bomba gibi bir sayımızla daha karşınızdayız .Biz hazırlarken çok keyif aldık sizlerde okurken aynı hazzı alacağınızdan eminim. Rengarenk ve bir o kadar da bilgi yüklü , pahada hafif bilgide ağır sayfalarının içinde dolaşırken dönüp bir daha okumak isteyeceksiniz. Yanlış veya eksik bildikleriniz , güncel haberlerle dünyada da neler varmış diyeceğiniz, böyle canlılarla da aynı çevrede yaşıyor muşuz diyebileceğiniz şaşırtıcı gerçekler arasında göz zevkinizi tazeleyeceksiniz. Kadromuzun sağlamlığına güvendiğimiz kadar dergimize de bir o kadar güveniyoruz , içerik bakımından da çok ciddi kaynaklara başvuruyoruz bu da bizi vazgeçilmez kılan önemli bir etken .Tabi ki değerli okuyucularımız sayesinde bunu yapmaktayız biz sunduk, karar ve takdiri sizlere ait.. Zevkle okumanız dileğiyle …
ÖZGE BİÇEROĞLU
ASLIHAN DİKMEN
7
PRENATAL TANI ve KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ Prenatal tanı nedir? Prenatal (doğum öncesi) tanı, bebek dünyaya gelmeden önce, ya da daha dar anlamda, bebek yaşama sınırına erişmeden önce ( "yaşama sınırı" 24. gebelik haftası olarak kabul edilmektedir) kendisinde var olan problemlerin tanınmasıdır. Var olan problemlerin tanınması birkaç açıdan önemlidir. 1-Yaşamla bağdaşmayan, yani bebek doğduğunda yaşamasını imkansız kılacak olan anomalilerin tanınması: Böyle bir tanı, gebeliğin daha fazla devam ettirilmesini önler. Bunun en tipik örneği anensefali ("beyin dokusunun olmaması") adı verilen anomalidir. Bu anomali türünde bebeğin beyin dokusu herhangi bir nedenle gelişmemiştir ve bu nedenle bebek doğduğunda yaşaması imkansızdır.
PRENATAL TANIYA NE ZAMAN İHTİYAÇ DUYULUR? 1) Önceki çocuklarda kromozom anomalisi 2)Önceki çocuklarda genetik hastalık 3)Eşlerden birinde dengeli kromozom düzensizliği 4)Ailede genetik hastalıklar 5)Tekrarlayan gebelik kaybı 6)Ölü doğumlar 7)Ultrasyon muayenelerinde anomali saptanması 8)Ailede metabolizma hastalıkları için riskin bulunması 9)Akraba evliliği 10)Gebelik sırasında zararlı olabilecek bir ilaç kullanma veya radyasyona maruz kalma
2-Doğduğunda bebeğin sakat kalmasına neden olma riski yüksek olan anomali türlerinin tanınması: Doğan bebeğin tüm yaşamını etkileyecek "sakatlıklar" söz konusudur. Bunun da en tipik örnekleri Down sendromu ve nöral tüp defektleridir. Down sendromlu bebekler zeka geriliği gösteren, çeşitli bedensel sakatlıkları olan bireyler olarak yaşamlarını sürdürürler. Nöral tüp defekti de bebeğin sinir sisteminin işlevlerini derinden etkileyen bir durumdur ve bu bireyler de çeşitli özürlerle yaşamlarını devam ettirmek zorunda kalırlar. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Prenatal tanı, yaşam sınırına henüz ulaşmamış bir dönemde bebeklerinde yaşamla bağdaşır anomalisi saptanan çiftlere gebeliği devam ettirip ettirmeme özgürlüğü tanımaktadır. Çeşitli inançları nedeniyle, saptanan bu anomalilere rağmen bebeği dünyaya getirmekte kararlı olan çiftler de mevcuttur ve yasalar bu kararı onlara bırakmıştır. 3-Bebekte doğmadan saptanan bazı anomaliler bebek doğduktan sonraki erken dönemlerde müdahale yapıldığında bebeğin tedavi sonrası şifa ile yaşamını sağlamasına imkan tanıyacak türden olabilir: Bunun da en tipik örneği ön karın duvarı defektleridir. Bebek doğar doğmaz alınacak birkaç tedbirle ön karın duvarındaki açıklıktan dışarı sarkmış olan organların zedelenmesi engellenerek, defekti onarmak için yapılacak ameliyatın başarı şansı artırılabilir.
Prenatal tanı için , amniyosentez , koryonvillus biyopsisi , fetoskopi , kordosentez vb. test yöntemleri kullanılmaktadır. Ancak bu yazımda sizlere koryon villus biyopsisi yönteminden bahsedeceğim.
8
KORYON VİLLUS BİYOPSİSİ(CVS)
Koryon villus biyopsisi gebeliğin 10-12. haftaları arasında genellikle kromozom anormalliği riski olan fetusların tanısı için uygulanan , 9-15 cm arasındaki iğneler ile fetusun eşinden (plasenta) biyopsi şeklinde doku alınması işlemine verilen isimdir. İşlem sırasında kateter adı verilen ince bir tüp hastanın vajinandan servikse doğru uygulanır ve sırasıyla aşağıdaki aşamalar izlenir.
*Kateteterin plasentaya yakın uygulanabilmesi için ultrason kullanılır. *Kateterin diğer ucuna uygulanan enjektör yardımıyla plasentadan doku alınır. *Karından uygulanan koryon villus biyopsisi sırasında karından uterusa bir iğne ile girilerek plasenta hücrelerinden örnek alınır. *Hasta, koryon villus biyopsisi işlemi sırasında kramp tarzı ağrılar hissedebilir. *Doku örnekleri analiz için genetik laboratuvarına gönderilir. Sonuçlar genellikle 10 günle 2 hafta arasında alınabilmektedir.
KORYON VİLLUS BİYOPSİSİNİN RİSKLERİ ve ÜSTÜNLÜKLERİ NELERDİR?
Düşük : Bu işlemden sonra %1.2 oranında fetüsü kaybetme riski vardır. Enfeksiyon : Özellikle aktif vajen enfeksiyonu olan hastalarda işlem sonrası enfeksiyona yol açabilmektedir. Bu nedenle işlem öncesi hastalara jinekolojik muayene uygulanarak vajen enfeksiyonu bulgularına bakılmaktadır. Yeni doğanda kol ve bacak anomalileri : Koryon villus biyopsi , 10. gebelik haftasından önce uygulanan gebeliklerde, yeni doğanda kol , bacak ve parmak anomalileri izlenebildiği rapor edilmiştir. Bu nedenle işlem 10. gebelik haftasından önce uygulanmamaktadır.
Bebekte doğmadan saptanan bazı anomaliler bebek doğduktan sonraki erken dönemlerde müdahale yapıldığında bebeğin tedavi sonrası şifa ile yaşamını sağlamasına imkan tanıyacak türden olabilir.
Karyon villus biyopsisinin amniyo sentez teşhis yöntemine göre daha erken gebelik haftalarında uygulanması kromozom anomalilerin erken tanınmasını ve daha erken müdahale edilmesini sağlamaktadır. Bu şekilde amniyo sentez zamanına kadar beklenmemiş olur. Anne fetüse psikolojik açıdan çok bağlanmadan negatif bir sonuç çıkma ihtimalinde gebeliğin sonlandırılması da gebe için daha az yıpratıcı olmaktadır.
Kaynaklar http://www.gebelik.org/dosyalar/prenatal/ http://www.femical.com.tr/content/view/383/255/
ZAFER ŞAKACI
http://www.muratyayla.com/default.asp?CatId=85
zafer54gs@gmail.com 9
DİYETİNİZ YANLIŞ OLMASIN Herkes diyet yapıp faydasını göremez bir şekilde yorgun düşer ve vazgeçer. Diyete başlamadan önce konuyla ilgili doğrulara ve yanlışlara bir bakalım;
1.SODYUM’U AYARLAMAK Sodyumun doğrudan şişkinliğe yol açtığı yaygın bir yanlış anlamadır. Sodyum tamamen kesilmemeli sadece kontrol altına alınmalıdır. Evet, vücudunuzun su tutmasına neden olur ama günlük aktiviteler, sıcak ortamda bulunmak, terlemek ve idrarla büyük miktarda sodyum kaybederiz. Eğer bu sodyumu besinlerle geri almazsanız kramp, bitkinlik ve düşük tansiyon gibi sıkıntılar yaşarsınız. Sodyum, vücudunuzda bulunan vitamin ve mineral dengesini kontrol eden mükemmel bir mineraldir.
2.DOĞAL YERİNE HAZIR EK GIDALAR Doğal bir yiyeceğin yerini hiç bir şey tutamaz. Ama bizler kusursuz bir dünyada yaşamıyoruz. İş, okul ve benzeri sorunlar yüzünden öğün atlamak zorunda kalabiliriz yada öğünler fastfood olur. Bu gibi durumlar vücudun ihtiyacı olan besinlerin yeterince almamasına neden olur. Bunları tamamlamanın yanında dışarıdan alınan zayıflamak yada kilo almak için kullanılan yığınla ürün var. Bunları mümkün olduğunca besin olarak almalıyız mama olarak değil, yada çay olarak alınan bir sürü çiçek var neden hazır alıyoruz. Bu gıda takviyelerinin çoğu, kendisi de yenilen besinler. Bu besinleri doğal olarak alırsak bir yeri yaparken diğerini yıkmamış oluruz. Lif içermeyen hazır besinler zaten başlı başına düşmandır. Düşünün, piyasada satılan ürünlerle bir öğün geçirmek mi yoksa sevdiğiniz yemeğin diyetinize uyarlanmış hali mi?
10
3.ÖĞÜNLERDE HİLE YAPMAK Diyet bozmanın en genel sebebi sevdiği yemeği yiyememektir. Uzun süreli diyetler metabolizmayı yavaşlatır. Bu iki anahtar cümle diyetinize farklı bir boyut katacaktır. Diyet yaparken hep aklında yemek istediğin şey olursa o diyet uzun sürmez. Diyette öğünleri değiştirmek kalıcılığı sağlayabilir. Örneğin devamlı olmamak kaydıyla jelibonları ekmeğinizden feragat ederek yemek sizin için iyi olabilir. Hatta iki elma yerine bir elma bir domates bir salatalık yapabilirsiniz buda hem göz doygunluğu verir, hem de vücudunuzun ihtiyacı olan farklı mineral ve vitaminleri almasını sağlar. Genel olarak diyetler kalori hesabı yaptığı için bu mantıklı bir yol olacak ve vücudunuzda vitamin eksikliği olma riskini azaltacaktır.
4.YETERLİ MİKTARDA KALORİ ALMAMAK Güç kaybı, kas kaybının açık bir belirtisidir ve diyet yapanlarda sık olarak görülür. Günlük ihtiyacı bile karşılamayacak kadar az kalori içeren diyetler bize bunu yapar. Çünkü diyet senin olmamıştır hiçbir zaman. Senin metabolizma hızın ihtiyacın olan mineral farklıdır. Kas kütlesi, boy, günlük hareketler gibi etkenlerin hesaba katılmadığı bir diyet sizce ne kadar doğru? Siz diyetinizi bu faktörleri göz önünde tutarak yönetebilirsiniz. temel prensip düzgün ve temiz beslenmektir. Vücudunda yağ olan biri zayıflamak ister evet ama bu sırada kas da kaybeder. Sebebi yetersiz kaloridir. Yağ da günlük bir ihtiyaçtır, bunu unutmadan öğünlerimizde onu azaltmak bile büyük farklar ortaya çıkarır. Yağı diyetten tamamen çıkarmaksa büyük bir hata olur. D vitamini gibi bazı maddeler yağda çözünür hatta yağlar hormonal sistemi de düzenler. Bu yüzden azaltmak, kontrollü tüketmek, çıkarmaktan iyidir. Yada yine değiştirme yaparak günlük yağ ihtiyacımızı fındık, ceviz gibi omega 3 vb. içeren besinlerle alabiliriz.
5.YETERLİ MİKTARDA LİF ALMAMAK Lif, pek çok kişinin önem vermediği makro besinlerden biridir. Faydaları saymakla bitmeyen bu besinin diyette bulunmaması vücudumuz için önemli bir eksikliktir.. Yeterli olması da proteinlerin sindirilmesini sağlar, böylece diyetinizdeki altı sekiz öğünün doğru şekilde sindirildiğine emin olabilirsiniz. Büyük öğünlerin yorduğu sindirim sisteminizi rahatlatmasını fark edeceksiniz bunun için yeşil sebzeler ve yulaf kullanılabilir.
6.ŞEKER VE YAĞ TÜKETMEK Besleyici olan, antioksidan özellik gösteren, lif içeren bir besine hayır demeyin. Meyveler söz konusu olduğunda ise çoğu meyve çok şeker içerdiği için diyetlerde tüketilmez fakat bir meyvede olan vitamin ve mineraller diğerinde olmuyor bu yüzden meyveleri de kontrollü tüketmeliyiz. Meyveleri özellikle sabah tüketmeliyiz çünkü vücudun enerjiye en çok o zaman ihtiyacı var. Sabaha kadar aç kalan bir vücudu beslemek için meyveler iyi bir seçimdir. Meyvenin şeker içeriği kanda insülin artışına sebep olur. Yağlar da tehlikelidir ama kontrolsüz olursa… Evet yağlar vücudun savunma mekanizması, hormonların düzenlenmesi, kardiyo vasküler sistemi, üreme, bağışıklık ve sinir sistemini destekler. Yağ alımı için somon, badem, zeytinyağı sağlıklı kaynaklar arasında sayılabilir ama faydaları olmasına rağmen aşırı tüketiminden kaçmakta fayda vardır.
11
Sabaha kadar aç kalan bir vücudu beslemek için meyveler iyi bir seçimdir. Meyvenin şeker içeriği kanda insülin artışına sebep olur.
Bunlara uygun bir diyetle farkı görebilir ve daha sağlıklı uzun diyetler yapabilirsiniz. Diyet denildiğinde esasen akla ilk gelen; düşük kalorili, lezzetsiz, tatsıztuzsuz yiyecekler listesidir. Ancak sodyum miktarı ve yağ içeriği yok denecek kadar azaltılmış, tamamen şekerden arındırılmış diyetler, vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi bizi mutsuz eder. Temel besinlerin dengeli ve yeterli şekilde tüketimi, organizma için en sağlıklı olandır. Doğal besinler seçerek, kontrollü şekilde tüketerek ve esasen istediklerimizi de yiyerek aynı zamanda fiziksel olarak hareketimizi arttırarak sağlıklı olabiliriz. Doğanın bizden istediği budur….
ÖMER ÇELEBİ mc_sipahi@hotmail.com 12
Antibiyotiğe Direnç Terör Kadar Tehlikeli İngiltere Sağlık Bakanlığı baş danışmanı Prof. Sally Davies, antibiyotiklere direncin 'terör kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu' söyledi. Sorunu "saatli bomba" ya benzeten Davies, enfeksiyonla savaşma kabiliyetinin kaybedilmesi halinde önümüzdeki 20 yıl içinde basit ameliyatların bile ölümcül olabileceği uyarısında bulundu. Hükümetin konuyu başkent Londra'da düzenlenecek G8 zirvesinin gündemine taşıması gerektiğini belirten Davies, "Eğer harekete geçmezsek, insanların sıradan operasyonlar sırasında enfeksiyondan öldüğü 19'uncu yüzyıldaki koşullara geri döneriz" dedi. Antibiyotik üretiminin kârlı olmadığına dikkat çeken Prof. Davies ilaç firmalarının yeni ilaçlar geliştirmeye teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.
‘TERÖR KADAR ÖNEMLİ’ "80'lerin sonundan bu yana yeni tür antibiyotikler üretilmiyor. Büyük ilaç şirketlerinin çok fazla yeni antibiyotik üretme planı yok. Antibiyotik üretimini teşvik etmedik. İlaç şirketleri yüksek tansiyon ya da diyabet için bir şeyler üretiyor ve bunlar işe yarıyorsa bunları hastalarımızda her gün kullanıyoruz. Ama antibiyotikler, ihtiyaç olduğunda sadece bir -iki hafta kullanılıyor. Direncin gelişmesi nedeniyle antibiyotiklerin sınırlı bir ömrü var." Manchester Üniversitesi'nden mikrobiyoloji uzmanı Dr. İbrahim Hassan ise antibiyotiğe dirençli enfeksiyonu olan hasta sayısının arttığını belirterek bunlar karşısında çok fazla tedavi seçeneği olmadığına dikkat çekti. İngiltere'de enfeksiyon hastalıklarından ölümlerin oranı yüzde 7 civarında. Prof. DallyDavies, enfeksiyon hastalıklarıyla ilgili yıllık raporunda önümüzdeki yıllarda mikroplara karşı savaşı kaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarını belirterek, basit operasyonların ve kemoterapi ve organ nakli gibi bağışıklık sistemini baskılayan tedavilerin ölümcül hale gelebileceğini kaydetti. Davies, hükümetin konuyu, küresel ısınma ve terör gibi öncelikli tehlikeler arasında ele alması tavsiyesinde bulundu.
13
Bu konuda bilinçli olmak için sormamız gereken önemli üç soru var.
Bakteriler Antibiyotiklere Karşı Nasıl Direnç Kazanır ? Bulunduğumuz çevrede sürekli olarak bakterilere maruz kalırız. Bu bakteriler zaman zaman enfeksiyona neden olur. Antibiyotiğin uygun olmayan biçimde kullanımı, bakterinin yok olmamak ve güçlenmek için direnç geliştirmesine yol açar. Direnç geliştirmiş bakteriyi daha sonra aynı antibiyotikle yok etme girişimi başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bu nedenle, antibiyotikler sadece enfeksiyonun tedavisinde gerekli olduğu zaman kullanılmalıdır
Peki Antibiyotiklere Karşı Oluşan Direnç Neden Bu Kadar Tehlikelidir ? Bakteriyel hastalıklar sadece sınırlı sayıda antibiyotikle tedavi edilebilmektedir. Dirençli bakterilerin yol açtığı bir enfeksiyon söz konusuysa, tedavide daha toksik ve pahalı ilaçların kullanılması gerekebilir. Bu durum, hastanede daha uzun süre kalınmasına ve yüksek maliyete yol açabilir. Bunun yanı sıra, antibiyotik direnci diğer bakteriyel enfeksiyonlara da yayılabilir. Ender görülen bazı vakalarda, hastalığa neden olan dirençli bakterileri yok edecek kadar etkili antibiyotik bulunmadığından, bazı bakteriyel enfeksiyonlar tedavi edilemez duruma gelebilir.
Direnç Oluşumunu Engellemek İçin Bireysel Olarak Neler Yapabiliriz ? Soğuk algınlığı ya da diğer birçok viral enfeksiyonda antibiyotik kullanmayın. Doktorunuz viral enfeksiyon olduğunu ve antibiyotik gerekmediğini söylediğinde, antibiyotik kullanmakta ısrar etmeyin. Doktora danışmadan antibiyotik almayın. Başkalarına reçetelenen ya da herhangi bir hastalıktan arta kalan antibiyotiği kullanmayın. Antibiyotikleri daha sonra kullanmak üzere saklamayın.
Antibiyotiğin uygun olmayan biçimde kullanımı, bakterinin yok olmamak ve güçlenmek için direnç geliştirmesine yol açar.
Naki YARDIMCI nakiyardimci@mynet.com 14
En Garip Canlı
Hem karada hem de suda yaşayan bu canlı, profesör SD Biju tarafından bulundu. Hindistan'nın tropikal ormanında ıslak toplak altında bulunan solucana benzeyen ancak çok daha iri olan bacaksız canlının amfibi olduğu açıklandı. Chikilidae adı verilen canlıyı bölgede yaşayan köylülerin yılan sandıkları ve yanına yaklaşamadıkları belirtildi. Londra Royal Society dergisinde yayınlanan makaleyle duyurulan bu buluş bilim dünyasında da heyecana neden oldu. Dünyada sadece 186 türün bulunduğu Chikilidae 'nin Afrika ve Güney Amerika'da bulunduğu ilk kez Hindistan'da raslandığı belirtildi. Bu bakımdan bu canlının Hindistan'a nasıl geldiği bilinmiyor. Dinozor çağından kalan bu canlı, bütün olumsuz şartlara rağmen günümüze kadar sağ kalmayı başarabilmiş.
Kaynak: http://www.etarim.net/tarimsal-videolar/chikilidae-adi-verilen-yeni-amfibi-bulundu.html
15
KİRLENMEK GÜZEL MİDİR? Kırdaki toz-topraklı hayatın aksine, şehirlerde börtü-böcekten uzak, temiz apartman dairelerinde mikroplara, asalak canlılara muhtemelen daha az maruz kalıyoruz. Bu daha temiz yaşantının genelde daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Ama son zamanlarda araştırmacılar hijyenin de fazlasının zarar olduğunu düşünerek yeni çalışmalar yapıyor. Kirin, pasın ne yararı olabilir? Bunun cevabı, bağışıklık sistemimizin kendini etrafımızdaki hastalık yapıcı canlılara karşı nasıl ayarladığında gizli. Hâlâ süren bu çalışmalara Doğu Finlandiya Üniversitesi araştırmacılarından bir katkı geldi. Geçen ay Pediatrics dergisinde yayınlanan araştırmalarında, Fin hekimler 397 çocuğun sağlığını ana karnından itibaren izleyerek, ev içindeki kedi ve köpek mevcudiyetiyle bunun arasındaki bağlantıyı incelediler. Bunun için çocukların doğumundan sonraki her hafta, her bir anneden bebeğinin sağlık durumuna dair bilgi aldılar. Ayrıca evde kedi veya köpek besleyip beslemediklerini, besliyorlarsa bu hayvanların her gün evin içinde ne kadar zaman geçirdiğini öğrendiler. Çünkü evdeki hayvanlar da çocuğun hastalanmasını etkileyebileceğinden, daha önce buna dair bazı araştırmalar yapılmış, ancak bunlardan çelişkili sonuçlar çıkmıştı. Bu önceki sonuçlar geçmişe yönelik (retrospektif) araştırmalardan geldiğinden, Fin ekip daha zor ve masraflı, ama daha güvenilir bir yöntem olan ileriye yönelik (prospektif) bir araştırma yapmaya karar vermişti. İleriye yönelik araştırmaların önemli bir avantajı, daha çok değişkenin denetim altında tutulabilmesidir. Sözkonusu araştırmada da hekimler, kendi sonuçlarını yanıltabilecek birtakım değişkenleri denetlediler. Meselâ, anne veya babanın sigara içmesinin de bebekte üst solunum yolu hastalığına yol açabildiğini bildiklerinden, bu gibi verileri de toplayıp hesaba kattılar. Bu verilerden, köpek bulunan ve bulunmayan evlerdeki bebeklerin hastalandıkları hafta sayısını hesaplayıp bunları mukayese ettiler.
Şekil 1. Bergothvd.’nin araştırmasına göre köpekle temas eden çocuklar daha az sağlık sorunuyla karşılaşıyor. (Veriler: Bergoth vd., 2012, Çizelge-2)
İlk olarak, evin köpeği evde günde 6 saatten az zaman geçirdiğinde bile, bebeğin hastalanmadan geçirdiği hafta oranı %64,8′den %75,7′ye yükseldi (Şekil 1). Köpekli evlerdeki çocuklarda daha az öksürük, daha az kulak ve burun iltihabı görüldü. Yani köpekle aynı ortamda bulunan bebekler daha az hasta oluyordu. Köpekle daha da çok temas halindeki bebeklerin sağlık durumunun daha da çok düzelmesi bekleniyordu. Düzelme yine de görüldü, ama biraz daha azdı: Günde 6 saatten az köpek teması %75,7′lik oran sağlarken, 6-16 saat arası temas % 74,2, 16 saatten çok temas ise %72,2′lik bir oran sağlamıştı (Şekil 1). Bu beklenmedik bulgu, köpekte bebeğe yarayan ne varsa hayvanın bunun dışarıda gezinerek edindiğini, daha çok evde vakit geçiren köpeklerin ise dışarıda yeterince kirlenmediklerinden bu kadar yararlı olamadıklarını akla getiriyor. Ne var ki bu varsayımın yeni araştırmalarla sınanması gerekecek.
16
Şekil 2. Doğu Finlandiya Üniversitesi’nin Kuopio yerleşkesi, Savilahti adlı koyun etrafına yayılmış durumda. Uzakta koy ile tepe arasında üniversite hastanesinin beyaz binaları görülüyor, en tepede de kayak pisti ile turistik Puijo Kulesi. Sol atta ise Kuopio’nun Finlandiya haritasındaki yeri var. (Fotoğraf: KuopioInnovation. Harita: Wikipedia.)
Ekibin toplayıp denetlediği diğer veriler arasında bebeğin cinsiyeti, doğum ağırlığı, mevsimi, kardeş sayısı, annesinin sigara alışkanlığı, anne-babasında alerji varlığı, emzirme gibi etkenler vardı. Bunların hesaba katıldığında da sonuç değişmedi. Bu sonuçlar aslında evcil dostlarımızın bebeklere faydası açısından ilk değil. Daha önce ABD’li bir ekip, doğumdan sonraki bir yıl içinde köpekle temas eden çocukların, 6-7 yaşına geldiklerinde daha az allerjik sorun yaşadığını göstermişti. On yıl önceki bu çalışma ile yukarıda bahsettiğim güncel araştırma bir arada bağışıklık sistemine işaret ediyor. Bağışıklık sistemimiz bazı düşmanlarını daha doğuştan tanırken, bazılarını ancak onlarla karşılaştıkça öğreniyor. (Daha önce Eren Ada’nın dergimizde yazdığı ayrıntılara bakabilirsiniz.) Öyle görünüyor ki, özellikle birçok Batı ülkesindeki hijyenik şartlar çocukların bağışıklık sistemlerinin bu maddelerle tanışmasını geciktiriyor. Ancak köpeklerle eve giren az miktarda kir, bu görevi yerine getirebiliyor. Ancak bu varsayımların hepsinin daha çok sınamadan geçmesi gerekecek. Ve şimdi bir de itiraf: Yukarıda hep köpeklerin faydalarından bahsettim, ancak bu sonuçlar kediler için de geçerli. Gerçi kedilerdeki sonuçlar daha zayıf, ancak yine de anlamlı. Ama benim evde bir köpeğim olduğundan hikâyeyi köpek ile anlattım. Diğer bir itiraf da benim geçmişte bu çalışmanın yapıldığı üniversitenin öğrencisi olmuş ve hâlâ da araştırmanın yapıldığı Kuopio şehrinde oturuyor olmam. Bu çalışmayı anlatmayı biraz da bu yüzden seçtim. O yüzden Kuopio’nun üniversite yerleşkesinin güzel bir yaz günü çekilmiş bir fotoğrafını sizlerle paylaşayım (Şekil 2). Gerçi yaz demek doğru olmayabilir, zira derler ki Finlandiya’da iki mevsim vardır: Beyaz kış ve yeşil kış. Kışın bütün bu manzaranın karla kaplı olduğunu söylememe gerek var mı?
Çağrı YALGIN, ’’Kirlenmek Güzel midir? ’’ Kaynak; http://www.acikbilim.com/2012/08/guncel/kirlenmek-guzel-midir.html
17
CANLILAR DÜNYAS
18
SINA HOŞGELDİNİZ...
Tavus Kuşu (Pavo cristatus) Tavus kuşu, Phasianidae familyasında Pavo cinsindeki kuş türüdür.Anayurdu Hindistan ve Sri Lanka’nın dağlık ormanlarıdır. Erkeğin uzunluğu, kuyruğuyla birlikte 200 cm’ye ulaşır. Dişi ise 110-125 cm kadardır. Erkeğin çok güzel ve göz alıcı lekelerle süslü çok uzun ve yeşil mavi ağırlıklı üst kuyruk tüyleri belirgin özelliğidir fakat bu görkemli renkteki tüyleri ve kuyruğu dişide yoktur. Tüyler yaklaşık 200 tanedir. Kuyruk kur yapma döneminde dişi tavus kuşunu etkilemek için açılır. Dişi daha küçük boylu olduğu gibi tüyleri genellikle gri-siyahtır. Erkek tavusun kuyruğunun heybetine karşın sesi hiç de kulağa hoş gelmez. Gözleri koyu kahverengi, göz halkası beyaz, gagası ve ayaklan da kahverengimsidir. Genellikle tahıl taneleriyle beslenir. Kuluçka süresi 30 gündür ve dişisi 12-15 arasında yumurta yapar.
http://www.nkfu.com/tavus-kusu-hakkinda-bilgi-tavus-kusu-resimleri/ http://www.tavuskusuciftligi.com/ic.asp?sec=1&menuid=6 http://tr.wikipedia.org/wiki/Tavus_ku%C5%9Fu
19
YILDIZ ÇİÇEĞİ (Da
Yıldız çiçeği, Asteraceae familyasından Dahlia ci mevsiminde çiçek açan, gövdesi ça yumru şeklinde bitkidir. Yirmi sekiz çeşit yıldız çiçeği v kışa dayanıklı değildir. Yıldız çiçeklerinin bazı türleri 9 m ağaç yıldız çiçeği diye adlandır Yıldız çiçeği yumruları çok uzun süre saklanabilir fakat ana yumrudan devamlı yeni yumrular oluşur. Bazı
cm ye kadar ulaşabilir. Yıldız çiçeklerinde mavi renkli çiç nin gen programlarında ana renk Delphinidin maddes Delphinidindir. İspanyollar tarafından ilk olarak Meksika dağlar
ulusal çiçeği olarak kabul edilm Yıldız çiçekleri bazı kelebek (Lepidoptera) türler olarak tüketilmektedir.
KAYNAKLAR
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:DahliaDahlstarS http://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1ld%C4%B1z_%C3%A http://www.bitkivecicek.com/dahlia-yildiz-cic http://www.agaclar.net/forum/soganli-ve-yumrulu-bit http://tropiksera.com/Dahlia---yildiz-cicegi,LA_269-2.h
20
ahlia)
insini oluşturan yaz ve sonbahar alı, kökleri vardır. Yabani yıldız çiçekleri de m ye kadar boylanabilir ve bunlar rılırlar. r. Ana yumru 2-3 sene sonra ölür yıldız çiçeklerinin çiçek çapı 40
çek açan tür yoktur. Çünkü bitkisi eksiktir. Mavi rengi veren
rında bulunmuştur. Bu ülkenin
ektedir. rinin larvaları tarafından besin
SunsetPink.jpg A7i%C3%A7e%C4%9Fi cegi-dalya tkiler/17965.htm html#labels=269-2
21
Nesli Tehlike Altında Olan Çift Toynaklılar
And geyiği (Hippocamelus) Cervidae (Geyikgiller) familyasının Güney Amerika'da Andlar'da yaşayan bir cinsidir.
Dev boğa antilobu (Taurotragus derbianus) Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından Orta Afrika'ya özgü büyük bir antilop türüdür.
Burma boynuzlu keçi (Capra falconeri) Kuzeydoğu Afganistan, kuzey ve orta Pakistan,Hindistan'ın Cemmu ve Keşmir eyaletinin bazı kesimleri ile Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan'ın güneyinde yaşayan en iri yaban keçisi türüdür.
Cüce suaygırı (Hexaprotodon liberiensis) Batı Afrika'nın bataklıklarına ve yağmur ormanlarına özgü iri bir hayvandır.
22
Arabistan oriksi (Oryx leucoryx) Oryx cinsinden oriksi Arap Yarımadası'ndaki çöllerde yaşayan bir antilop türüdür. Nil leçvesi (Kobus megaceros) Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından Afrika'da yaşayan antilop türüdür.
Gaur (Bos gaurus) Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından bugün en büyük popülasyonu Hindistan'da olan bir sığır türüdür.
Avrupa bizonu (Bison bonaus) Amerika bizonundan daha küçük yapılıdır. Eskiden tüm orta ve doğu avrupada yaşamaktayken, günümüzde bazı hayvanat bahçelerinde ve ayrıca Rusya, Ukrayna, Belarus ve Polonya'daki milli parklarda yaşamaktadır.
Kaynaklar http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ift_toynakl%C4%B1lar http://tr.wikipedia.org/wiki/Nesli_tehlikedeki_t%C3%BCrler
23
Bakterilerle aydınlanmanı yolu: Biyolojik ampul
Türk bilim insanları parlayan tavşan yaptılar
H A B E
Parlama özelliği bulunan bakterileri kullanarak, parlayabilen bitkilerin geliştirildiği günümüzde, biyolojik lambalar alanında da atılımlar görülmeye başlandı. ABD’nin Wisconsin Üniversitesi’nden üç öğrenci, Popular Science dergisinin bilim ve teknoloji projelerinin yarıştığı CrowdGrant Challenge yarışmasında finale kalan proje, farklı mikroorganizma türleri kullanılarak ortaya çıkarılan biyolojik lamba.‘Biobulb’ projesinde yer alan biyo-kimya öğrencisi Michael Zaiken, “Biobulb, aslında bir kavanozda kapalı tutulan bir alandan meydana geliyor. Farklı ve çok sayıda mikroorganizma içeriyor. Her bir organizma,
R
diğer organizmaların hayatta kalması için gereken besinlerin oluşmasında önemli rol oynuyor” dedi. Haberin devamı;
İstanbul Üniversitesi'nde bilim insanları çok ilginç bir gelişmeye imza attılar ve tavşanlara deniz anası DNA'sı enjekte ederek, deniz anaları gibi parlayan tavşanlar doğurtmayı başardılar. Deniz analarında bulunan bir genetik kod, ışığı karanlıkta ortaya çıkaran "fosforlu" bir protein içeriyor. Deniz analarının bu özelliği sayesinde, bilim insanları, DNA enjeksiyonunun başarıyla gerçekleştirildiğini test edebiliyorlar. Bilim insanları bu yöntemle, örneğin kedilerin AIDS'i olarak bilinen FIP hastalığına karşı bağışıklığı olan hayvanlardan aldıkları genetik kodu kedilere yerleştirerek kedilerde de bağışıklık sistemi oluşturmayı planlıyorlar. Aynı yöntemin, insan hastalıklarında da işe yarayabileceği düşünülüyor. Ancak insanlar üzerinde genetik araştırmalardan bahsedebilmek için henüz çok erken. Haberin devamı; http://www.chip.com.tr/haber/turk-bilim-insanlari -parlayan-tavsan-yaptilar_42060.html
http://www.ntvmsnbc.com/id/25460388
L
En uzun Sosyal Belleğe Sahip Hayvan: Yunuslar Olağanüstü belleğe sahip yunuslar insan, şempanze ve filler de dahil olmak üzere diğer türlerle karşılaştırıldığında en uzun sosyal belleğe sahip hayvan ol-
E
dukları belirlendi. ABD'deki Chicago Üniversitesinden bilim adamlarını yaptığı araştırma, yunusların 20 yıl sonra bile "eski dostlarının" ıslıklarını hatırlayabildiğini gösterdi. Araştırmalar Bruck Chicago yakınlarındaki Brookfield Hayvanat Bahçesi ve Bermu-
R
da DolphinQuest’e, 53 farklı şişe burunlu yunuslar üzerinde yapıldı. Araştırma, "Proceedings of the RoyalSociety B" dergisinde yayımlandı.
Haberin devamı ; http://www.sciencedaily.com/releases/2013/08/130806203146.htm 24
Ölüm Testi Cihazı
Her 13 kişiden 1’i şempanze ayaklarına sahip
Boston Üniversitesi araştırmacıları Jermey DeSilva ve SimoneGill, bazı insanların yürümeye elverişli olan düz ayak yapısı yerine ‘daha esnek ve bükülebilir’ ayaklara sahip olduğunu tespit etti. Böylece, bazılarının ağaçlara nasıl çabucak tırmanabildiği de anlaşılmış oldu. İki araştırmacı, Boston Bilim Müzesi’nde yaptıkları deneyde, 398 yetişkinden müze içinde çıplak ayakla yürümelerini istedi. Kameraya çekilen görüntüler incelendiğinde, deneklerin 32 sinin ayaklarının orta kısmında esnekliğe sahip olduğu belirlendi. ‘AmericanJournal of PhysicalAnthropology’ dergisine yayımlanan araştırmada, bu özelliğin ağaçlarda yaşayan şempanzelere benzediği ifade edildi.
Cildin altına yerleştirilen lazer , kişinin vücudunun ne kadar yaşlandığını ölçebiliyor. Lazer hücrelerin işlevini inceleyip hücrelerin ne kadar hızda yaşlanacağını hesaplamak için kılcal damarlar içindeki en küçük kan damarlarını analiz ediyor. '0' ile '100' arasında derecelenen cihazda '0' ölü anlamına gelirken '100' en uygun durumdaki vücut anlamına geliyor. Lazer, hücrelerin işleyişini ölçerek aynı zamanda bir kişinin ne kadar yaşayacağını tahmin ediyor. Lazer ışını ağrısız olmakla birlikte kanser ve bunama hastalıklarını test etmek için de kullanılabilecek. İngiltere'deki Lancaster Üniversitesi'nden fizik profesörleri Aneta Stefanovska ve Peter McClintock tarafından patenti alınan cihazın üç yıl içinde doktorların kullanımına sunul-
Haberin devamı;
ması bekleniyor.
http://www.calgaryherald.com/life/
Haberin devamı;
Scientists+explain+some+walk+like+chimpanzees/8691764/
http://www.mirror.co.uk/news/technology-science/ technology/scientists-invent-death-test-device-2152216
story.html
Beyin ölüm anında aşırı uyarılıyor "Proceedings of theNational Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmada, Michigan Üniversitesi araştırmacıları, laboratuvar ortamında fareler üzerinde yaptıkları deneylerde ölüm anında beyin dalgalarında önemli oranda artış olduğunu belirledi. Araştırmayı yöneten Jimo Borjigin, beyin dalgalarındaki artışın insanlarda bilinç düzeyinin de artmasına yol açacağına işaret etti. Borjigin, sözlerine şöyle devam etti: "Birçok insan, kalbin durması ve beyne kan akışının sona ermesi olarak tanımlanan klinik ölümde beynin ya çok az çalıştığını ya da hiç çalışmadığını düşünür. Oysa yaptığımız araştırma, bize durumun hiç de böyle olmadığını gösterdi. Fareler üzerinde yaptığımız deneyler, ölüm sırasında beynin son derece aktif olduğunu ispatladı. Beyin, ölüm gibi bilinmeyen bir durumda aşırı derecede uyarılıyor." Haberin devamı; http://www.cnnturk.com/2013/bilim.teknoloji/bilim/08/13/beyin.olum.aninda.asiri.uyariliyor/719367.0/index.html 25
Duyguları anlayan bilgisayar Biyometrik izleme yöntemi, izlenmeye izin veren insanların yüz ifadelerinin belirlemek için, standart bir web kamerası kullanıyor. Teknoloji şu anda büyük bütçeli reklam kampanyaları başlatılmadan önce, gönüllü kullanıcıların nasıl tepki verdiğini görmek için kullanılıyor. Bu yöntemi kullanan Realeyes şirketinin Genel Müdürü MihkelJäätma şunları söyledi: "Bilgisayar programı, kaşlar, ağız ve göz çevresinde nasıl hareket olduğunu belirliyor. Herkes için aynı olan altı evrensel duygu dizisi var. İnsanların nereli veya kaç yaşında oldukları fark etmiyor. Bilgisayarlara, işte bu duyguları yüzlerden okumayı öğrettik. Biz bu teknolojiyle, gelecekte reklamların kullanıcılar için daha anlamlı, daha az rahatsız edici ve daha az saldırgan olmasının sağlanmasını umuyoruz." Değerlendirilen ifadeler arasında kafa karışıklığı, öfke, şaşkınlık ve tiksinti tepkileri de var. Jäätma, bu teknolojinin reklamdan başka alanlarda da işe yarayacağını kaydediyor. Haberin devamı için; http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/08/130812_computer_face.shtml
Bilim adamları "sahte anı " oluşturdu
Farelerin beyninde ilk kez "sahte anılar" oluşturuldu. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki RIKEN-MIT Merkezi’nde 1987'de Nobel Tıp Ödülü sahibi Susumu Tonegawa ve ekibi, farelerin beynine yerleştirilen optik fiberler sayesinde hafıza oluşumu sağlayan hücreleri harekete geçirmeyi başardı. Araştırmacılar, farelerin beyin hücrelerini ışığa maruz bırakıldığında tepki vermek üzere yeniden programladı. Bilim adamları, ışığa maruz bırakıldığında hücreleri etkin hale getiren "channelrhodopsin-2" proteininin üretilmesini sağlayan bir virüs geliştirdi ve beynin hafızayla ilgili hipokampus bölümüne bunu enjekte etti." Science" dergisinde yayımlanan araştırma, insan hafızasının işleyişinin daha iyi anlaşılmasına ve travma sonrası stres bozukluğu ve benzer rahatsızlıkların tedavisine ışık tutuyor. Haberin devamı için ; http://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/208537--bilim-adamlari-quot-sahte-ani-quot-olusturdu
26
Bu dergi Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölüm öğrencileri tarafından aylık olarak hazırlanmaktadır. 27