Kasım 2013

Page 1

Kasım,2013

Güncel Bilim ve Biyoloji Dergisi

CANLILAR DEPREMİ ÖNCEDEN SEZİNLEYEBİLİR Mİ?

CANLILAR DEPREMİ ÖNCEDEN SEZİNLEYEBİLİR Mİ? 1

BEYİN EPİGENOMİLERİ HARİTALANDI , CBS-KNAW ,ORGAN NAKLİ HAFTASI


TEŞEKKÜRLER

Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji konusunda temel bilgileri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Başkanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITEPE’ye ve Bölüm Başkan yardımcıları sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN ve sayın Doç.Dr.Özlem Çetin ERDOĞAN’a teşekkür ederiz. Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr. Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğumuz kapsül plus dergisi ve duvar gazetesi hakkında desteğini bizden esirgemeyen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya teşekkür ederiz. Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkılar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Doç.Dr. Kadri KIRAN,Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER, Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr. Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu GÜLTEKİN’e şükran borçluyuz. Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Doç.Dr.Hayati ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Özellikle yazdıkları yazılarla kapsül plus dergisinin ve duvar gazetesinin oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda bulunan tüm hocalarımıza ve öğrenci arkadaşlarımıza, özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz. KAPSUL PLUS AİLESİ 2


Kapsul Plus severler Merhaba; Sizlerin karşısına bir sayımızla daha çıkmaktayız. Yeni ama bir öncekinden bir adım daha önde ,ilginç ama her zamankinden daha heyecan verici, görmeyi özlediğiniz meraklandırıcı bilgi kokan sayfalar... Kulağa hoş geliyor öyle değil mi? Değişmeyen kalitedeki yazılarımızla üstüne yenilik katarak tam hızda ilerlemekteyiz. Farklı kaynaklar kullanmaya özen gösterdiğimiz gibi sizlere en doğru bilgileri sunarken itinayla yaptığımız işin uzmanlar tarafından onay görmesinede dikkat ediyoruz, buda bizim her ay okuyucu kitlemizin artmasındaki en büyük kanıt olsa gerek. Bu sayıda dikkat çeken hususlardan bahsetmek isterim ; Günümüzde her an korkusunu yaşadığımız deprem olaylarına ' Canlılar Depremi Önceden Sezinleyebilir Mi?' yazısı ile canlılarla deprem ilişkisine farklı boyuttan bakacak , 'Beyin Epigenomileri Haritalandı' yazısı ile beynimizde olup bitene farklı bir bakış açısı yönlendirecek , 'Biyologların Özel Sektörde Çalışma Alanları ' yazısında en son gelişmeleri inceleyebilecek, Türkiye'de ilk kez Trakya Üniversitesi'nde yapılan CBS-KNAW projesi hakkında bir fikir sahibi olabilecek, canlılar dünyası köşemizde denizatının çok ilginç yaşam özelliklerini okurken , çarkıfelek bitkisinin sizi imrendirecek niteliklerinde şaşkınlığınızı saklayamayacaksınız. Haberleri sizler için en güncel bilgiler ışığında hazırladık tabi ki 'Organ Nakli Haftası'nın önemini vurgularken sayfalarımız arasında görmekten mutluluk duyduk. Değerli yazılarını bizimle paylaşan saygıdeğer bilim insanı Prof.Dr.Ali Demirsoy 'a teşekkürlerimizi bir borç biliriz. Her zamanki gibi sayımızı biz hazırlarken zevk duyduk okuma keyfini siz kıymetli okuyucularımıza bıraktık. Keyifle okumanız dileğiyle… Özge BİÇEROĞLU

Aslıhan DİKMEN

3


SAY

CANLILAR DEPREMİ ÖNCE

Hem mal hem can kaybına neden olması, önceden bir türlü sap kaç saniye içinde yapacağını yapması, müdahaleye zaman bırak hemen olanaksız olması depremi en yıkıcı doğa olayı olarak ta ortaya çıkmadan belirli bir süre önce algılad

6

BEYİN EPİGENOMİ

'Genom' hücrelerimizin ve vücudumuzun tüm bileşenleri için ş olsa da, 'Epigenom' genlerimizin üstündeki, onların kullanım yo yeni çalışmanın sorumlu yazarı “ARC Center for Plant Energy Bi Ryan Lister, "Bu yeni bakış açıları Epigenomun öğrenme, bellek üzerindeki araştırmalar için temel sağlayacaktır" açıklamasında

1

BİYOLOGLARIN ÖZEL SEKT

02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (S DE İÇERMEYEN BİYOSİDAL ÜRÜNLER TEBLİĞİ” kapsamında

1

COURSE ON FOOD- AND AİRBORNE FUN AND MOLECULAR

Bölümümüzde 23-27 Eylül 2013 tarihleri arasında “Course on Molecular Methods – 2013” başlık

2

ORGAN NAKL

CANLILAR DÜNYASI 22-25 Kapsul Plus

6

4

Kasım , 2013


YI 15

EDEN SEZİNLEYEBİLİR Mİ?

ptanamaması, tekrarlanabilir olması, aniden ortaya çıkması, birkmaması, doğan zararın o anda ve daha sonra telafisinin hemen anımlamamızı gerektirmiştir. Bu yıkıcı etkiyi bazı canlıların olay dıklarına ilişkin güçlü kanıtlar bulunmaktadır.

6

İLERİ HARİTALANDI

şablonları (genler) içeren kullanım kılavuzu olarak düşünülebilir olunu değiştiren ek bir bilgi katmanı olarak düşünülebilir.Bu iology”de genom biyologu olarak görev yapan UWAlı Profesör k oluşumu, beyin yapısı ve akıl hastalığı üzerindeki oynadığı rol a bulunmuştur.

16

TÖRDE ÇALIŞMA ALANLARI

Sağlık Bakanlığı-Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’ndan) “AKTİF MADüretim yerlerinde mesul müdür olarak olarak çalışabilirsiniz.

19

NGİ IDENTİFİCATİON BASED ON CLASSİCAL R METHODS – 2013

Food- and Airborne Fungi Identification Based on Classical and klı kurs başarı ile gerçekleştirilmiştir.

20

HABERLER

Lİ HAFTASI 26 Kapsul Plus

7

5

28 Kasım, 2013


CANLILAR DEPREMİ ÖNCE E

vrimsel süreç, canlıların hepsine kendine uygun ortamda beceri kazandırabi-

lecek yapı, fiziksel işleyiş ve en önemlisi duyu organları kazandırmıştır. Var olan duyu organlarını o ortamda en iyi biçimde kullanacak şekilde geliştirmiştir. Baykuşun gece çok daha başarılı bir şekilde görmesi, yarasanın ağızdan ve burundan çıkarılan, kulaktan alınan süpersonik dalgalarla yolu üzerindeki nesneleri uzaktan bir çeşit görüntüleyebilmesi, bir köpekbalığının çok uzaklardan kan kokusunu alabilmesi ve benzer yüzlerce örnek bu özelleşmeye tipik örneklerdir. Yerleşik düzene geçildiğinden bu yana, özellikle uygarlıkların adeta fışkırdığı Akdeniz, Orta Amerika ve Uzak Doğu Kuşağında depremler bilinen en büyük yıkımları yapmıştır. Anadolu’nun güney kıyılarını dolaştığınızda adım başı yıkılmış, viraneye dönmüş bu uygarlıkların sonunu depremler getirdiğini biliyoruz. Hem mal hem can kaybına neden olması, önceden bir türlü saptanamaması, tekrarlanabilir olması, aniden ortaya çıkması, birkaç saniye içinde yapacağını yapması, müdahaleye zaman bırakmaması, doğan zararın o anda ve daha sonra telafisinin hemen hemen olanaksız olması depremi en yıkıcı doğa olayı olarak tanımlamamızı gerektirmiştir. Bu yıkıcı etkiyi bazı canlıların olay ortaya çıkmadan belirli bir süre önce algıladıklarına ilişkin güçlü kanıtlar bulunmaktadır. Bu yazıda bu canlıların alışılagelmişin dışındaki algılama yetenekleri ve bunun fizyolojik açıklamaları ele alınacaktır.

Elektrik çıkaran ve elektrik alanını algılayanlar…

Şekil: Gymnotiformes ta

Dünyada yüzlerce canlının özellikle balıkların, ölçülebilir miktarlarda elektrik ürettikleri

Canlıl

ve önemli bir kısmının da elektrik alanının varlığını algıladıkları bilinmektedir; yaklaşık 384 türün de elektrik ürettiği görülmüştür.

Çizgili kasların ilginç bir şek

Bir elektrik balığı elektrik alanı üretebiliyorsa “Elektrogenik”, eğer elektrik alanı algılayabiliyorsa da “Elektroreseptiv” olarak adlandırılır. Elektriği algılayan elektroreseptörler

çekirdekli sitoplazmalarının içeris

elektrik plakaları sütunlar meyda yüzüne bağlanmıştır. Öbür yüzü

deriye gömülmüş durumdadır.

dır. Bu asimetri, işlevsel bir pota Balıkların bir kısmı her iki özelliğe sahiptir. Örneğin denizlerin altında yaşayan çok sayı-

farkı, iç tarafı eksi olmak üzere 8

da balık, Güney Amerika nehirlerinde yaşayan Gymnotiformes takımına ait balıklar ve Afri-

gösterildiği gibi düz yüzey tarafı

ka nehirlerinde yaşayan Mormyridae familyasına ait balıklar bu tiptir.

Öyleki tüm plaka zarları aynı yön bir batarya elde edilmiş olur.

Bazı balıklar da sadece elektriksel alanı algılarlar: Köpekbalıkları, yayınlar, kedibalıkları (Siluriformis) ve Torpediniformes, vatozlar (Rajiformes). Bunlar avlarının vücudundan çıkan

Örneğin, elektrikbalığının (

çok zayıf elektriği algılarlar. Örneğin kuma tamamen gömülmüş avlarını bile bu yolla bulabi-

yapılmıştır) 6.000 kadar elektrik

lirler “Pasif Elektrolokasyon”.

(volta) kadar yükselebilir.

Kapsul Plus

8 6

Kasım, 2013


EDEN SEZİNLEYEBİLİR Mİ? Bu yüksek gerilimli deniz balıklarının yanı sıra, tatlısularda yaşayan bazı balıkların (Gymnotidae ve Mormyridae) elektrik organında ancak birkaç volt elektrik üretilir. Özel elektrik almaçları ile doğrudan doğruya kendi ürettikleri elektrik alanının farkına varırlar. Bazen bu elektrik boşaltımı bir antene ya da dokunaca bağlı olarak yapılır. Elektrik deşarjından kendilerinin nasıl etkilenmediği bilinmemektedir. Deşarj beyinden çıkan sinirlerle denetlenir.

akımından, Electrophorus electricus (elektrikli yılanbalığı).

larda elektrik akımları nasıl üretilir?

kilde değişmesiyle, özellikle balıklarda, elektrik plakaları meydana gelir. Çok

sinde işlev gören miyofibril olmadığı için kasılamazlar. Elektrik organlarında,

ana getirir. Motorik sinir uç plakalarında olduğu gibi, sinirler, plakaların bir

Şekil: Elektrikli yılanbalığının (Electrophorus

ise papiller (küçük çıkıntılar) şeklindedir ve kılcal kan damar-ları ile temasta-

electricus) elektrik organı, a) Morfolojik görünü-

ansiyel farkı meydana getirir. Sakin durumda her plaka zarında bu potansiyel

şü, b) Elektrik plakası, c) İşlev şeması. Üstte iki

84 mV (milivolt)'tur. Sinir impulsu geldiğinde her plakanın aşağıdaki şekilde

fı 67 mV daha yüklenmiş olur ve toplam potansiyel farkı 151 mV'a yükselir.

nde, aynı şekilde dizildiği için, her kas plakasından (piliden) 151 mV üreten

elektrik plakası sakin durumda ve altta deşarj halinde. eP) Elektrik plakası, eS) Elektrik veren sütunlar, Kn) Kan damarlarıyla donatılmış zar (rostral), Su) Sinir uçlarının girdiği zar (kaudal),

(Electrophorus) bir elektrik sütununda (elektrik organı da birçok sütundan

ISk) İskelet (Demirsoy 1992’ye göre Kühn'den).

k plakası vardır ve elektrik sütununlarının toplamında potansiyel 900 V'a

Kapsul Plus

9

Kasım , 2013

7


Güçlü elektrik üretenler: Elektrik değişikliğe uğramış elektrosit denilen kas ve sinir hücrelerinin değişimi ve birbirine bir elektrik çifti gibi bağlanması ile oluşu. Elektrositler büyük ölçüde kas hücrelerine benzer. Bu kas hücrelerinin bir ucuna sinir uçları bağlanmıştır. Elektrik bu sinir bağlantıları aracılığıyla deşarj edilir. Her elektrosit yukarıda izah edildiği gibi yaklaşık 0.15 volt elektrik üretir. Enine ve yüksekliğine sütunlar 5.000-6.000 batarya şeklinde dizilmiş, yaklaşık 200.000 elektrik plakası bu yüksek elektriği üretir. Bir seri asimetrik bağlanmış batarya gibidirler.

Şekil: Elektrik organları vücudun daha çok kuyruk kısmına toplanmıştır ve vücudun yaklaşık 4/5’ini oluşturacak kadar büyüktürler (internetten).

Bir tarafında kas blokları diğer tarafında da sinir bağlantıları olan bir elektrik çifti şeklinde işlev yapar. Elektrositler ateş emrini beyinden alırlar. Bir seri bağlanmış bloktan çıkan elektrik en az 10 volt ve frekansı 25 Hz’dir. Ancak vücuttan çıktığında, avcıların algıladıkları frekans yüzlerce Hz’ yüksekliğinde olur. Bataryalar çoğunluk kuyruk kısımlarında bulunurlar. Diğer canlıları hareketsiz hale getirenler güçlü elektrik üretir; elektrik deşarjı sırasında 10-500 volt ve bir amperin üzerinde (yaklaşık 10-500 Wat gücünde) elektrik üretebilirler. Bu güçteki bir elektrik akımı erişkin bir insanı öldürebilir). Vücudun başı ve kuyruk kısmı farklı kutuplar halindedir; uyarılma sırasında akım plakalardan bir uçtan öbür yana doğru olur. Bayıltma, felç haline getirme ve kendini koruma için farklı potansiyellerde elektrik de çıkarılabilir. Çıkarmış olduğu düşük voltajdaki elektrik yolunu bulmada kullanılır. Bir defa elektrik deşarjı olunca belirli bir süre beklenmesi gerekir; bu süre çoğunluk bir saten fazladır. Ölü bir balık 8-9 saat sonra bile elektrik boşalması yaparak insanı çarpabilir. Nehri geçen bir atın üzerindeki insanı 6 metre uzaktan çarpabilir. Elektrik şoku sinir sistemini ve kalbi etkilediğinden nefes almada ve kalbin ritminde meydana gelen bozukluklar ölüme neden olur. En güçlü elektriği Electrophorus electricus, Malapteruridae ve Torpediniformes üretir. Bu tip elektrik üretenler ya sürekli ve sinusoyidal (Apteronotus ve Eigenmannia) ya da kesik kesik, geniş aralıklarla puls şeklinde verebilirler (Gnathonemus, Gymnotus ve Raja).

Şekil: Bazı elektrik balıkları puls (nabız atması gibi) kesik kesik elektrik üretir (üstte), bazıları da dalga şeklinde sürekli elektrik üretir (altta). Elektrik organları vücudun arka kısmında üç blok halinde ve vücudun yaklaşık 4/5’ini oluşturur. Alçak gerilimli elektriğin yanı sıra yüksek voltlu elektrik de üretir. Beyinden gelen emre göre hücrelerin pozitif sodyum kanalları açılır ve kısa zamanda da tersine akım oluşturulur. Voltajdaki bu ani değişiklik elektrik akımının meydana gelmesini sağlar. Elektrik akımının büyüklüğü balığın yaşı (ve dolayısıyla cüssesi) ile artar. Dünyada elektriğini üreten, depo eden ve deşarj yapan sistem yalnız bu hayvanlarda bulunur. Kapsul Plus

10

8

Kasım , 2013


Zayıf elektrik üretenler: Deşarj bir volt ve bir amperin üzerinde değildir. Bunlar diğer canlıları uyuşturmazlar; elektrik alanını yer ve yön tayininde ve aynı elektriği çıkaran diğer bireylerle iletişim kurmada kullanırlar. Buna “Elektrolokasyon” denir. Bunlara en iyi örnekler Gnathonemus petersi, Apteronotus albifrons’tur. Elektrik alanı vücudun üzerine dağılmış duyarlı tüberküllerden algılanır.

Şekil: Vücuttan çıkarılan elektrik dalgaları çevredeki manyetik ve paramanyetik nesnelerin algılanmasını sağlayarak bireyin yol bulmasını sağlar. Nil yılanbalıkları olarak bilinen Mormyridae ve Gymnotidae ancak 3-7 volt kadar elektrik üretirler. Bu gerilimle avlanamazlar; bununla kendilerini de savunamazlar. Bu alçak gerilim yanal organların bulunduğu yerde bir elektrik almacı tarafından algılanır. Öyle ki bu almaçlar 0.01 mV/cm. elektrik alanını algılayacak kadar duyarlıdırlar. Düşük potansiyelli elektrik üretenler, taşıdıkları elektrik alan almaçlarıyla, bu yeteneklerini, yön (belki türdeşlerini ve özellikle karşı eşeylerini) bulmada kullanırlar. Nil elektrikli yılanbalığı voltaj değişimi olarak santimetrede 0.03 mikrovolt'luk (mikrovolt, volt'un milyonda biridir) ve akımda da cm3'te 0.04 mikroamperlik değişimlere tepki gösterirler. Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi etrafındaki herhangi bir cismin elektrik iletiminin suyun iletiminden az ya da fazla olmasına göre, alan çizgileri bir araya toplanır ya da dağılır. Bu alan çizgilerinin dağılması ya da toplanması hayvanın etrafındaki cisimler hakkında bilgi edinmesini sağlar.

Şekil: Nil yılanbalığında (Gymnarchus niloticus) elektriksel alanla yer saptanması, a) Elektrik alan çizgileri, ortamda düzenli dağılır. Kuyruk başa göre negatif yüklüdür, b) Herhangi elektrik ileten bir cisme rastladığında elektrik alan çizgileri bu cisim aracılığıyla biraraya toplanacaktır, c) Yalıtkan bir cisimde elektrik alan çizgileri dağıtılacaktır. Bu geçirgenlik ve yalıtkanlık suya göredir (Demirsoy 1992’ye göre Kühn'den). Kapsul Plus

11

9

Kasım, 2013


Zayıf elektrik çıkaranlar karanlıkta ve çamurlu, bulanık

Ancak depremin etkisi yeryüzünde birden bire ortaya

sularda elektrik ile çevrelerini bir çeşit görürler. Çevredeki

çıkmasına karşın, yer altında belirli bir ön hazırlık olduğu

manyetik nesneler bunlara nirengi noktası gibi yol gösterir.

da bilinmektedir. Depremin taşküredeki plakaların hareke-

Her birey farklı frekansta elektrik üretir. Aynı frekansta üreti-

tinden ya da kütlelerin kaymasından kaynaklanması nede-

lirlerse sönme ya da girişim olacağı için yer bulma zorlaşır.

niyle bazı yerlerde sıkışmanın bazı yerlerde de açılmaların

Böyle bir durumla karşılaştıklarında şekilde görüldüğü gibi

ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu hareketler sırasında in-

frekanslarını ya yükseltir ya da düşürürler.

sanların algıladıkları en son ortaya çıkan yıkıcı etkilerdir ve yapacak fazla bir şey kalmamıştır. Ancak birçok canlı daha önce başlamış olan; ancak fiziki yıkıcı sonuçları henüz ortaya çıkmayan depremleri algılama yeteneğindedir. Bunlar:

Titreşim ya da dalgalarla depremi algılama Plakaların ya da kütlelerin henüz büyük kırılmalar meydana gelmeden önce yer değiştirmelerinden ya da bazı bölmelerin (kompartımanların) çökmelerinden dolayı ortaya çıkan düşük salınımlı titreşimleri (dalgaları) bazı

Şekil: Bir türe ait elektrik çıkarın iki birey rastlaşırsa,

hayvanların algıladığı saptanmıştır. Bu dalgaların deprem

dalgalarda girişim ya da sönme olmasın diye

başlamadan en fazla 4-5 gün önceden zayıf olarak ortaya

biri frekansını yükseltirken öbürsü düşürür

çıktığı ve zamanla güçlenerek ilerlediği düşünülmektedir.

(internetten)

İnsan kulağı ve aygıtlar bu dalgaları algılayamaz; algılasa bile olanı biteni tam olarak anlayamaz. Birçok canlı, bizim

HANGİ CANLILARI DEPREM HABERCİSİ

şu anda saptadığımız kadarıyla memeliler başta olmak üzere bu sıra dışı dalgaları algılayarak içgüdüsel olarak

OLARAK KULLANABİLİRİZ?

huzursuz ve alışılagelmişin dışında davranışlar göstermeye başlarlar. Öncelikle kısa süreli donup kalma, bir şeyleri

Burada bir şeyi bilmemiz gerekiyor. Birçok canlı, deprem yıkıcı etkisini göstermeye başlayınca alışılagelmişin dışında belirli bir davranış sergilemeye başlar. Memeli hayvanların birçoğunun (örneğin koyunların, keçilerin ve sığırların) şaşkın bir

dikkatle dinleyecekmiş gibi hareketsiz kalma, gizlenme, toprak içinde yaşıyorsa toprak üstüne çıkma gibi alışılagelmişin dışında davranışlar gösterebilir. Bunun için canlıların vücudunda bazı düzenlemeler meydana gelmiştir.

şekilde donup kaldıkları bilinmektedir. Bunları bu denli duyarlı kılan sistem, çoğunluk ayakUzakdoğu’da oluşan büyük tsnunamide, tsunami başlayınca birçok evcil hayvanın dağlara doğru kaçtığı, örneğin fillerin zincirlerini kırarak kıyıdan uzaklaştıkları gözlenmiştir. Yer altında yaşayan (körfare, tarlafareleri gibi) ya da oyuklarda yaşayan (kirpi gibi) memeli hayvanların, keza karıncaların yeryüzüne çıktıkları birçok gözlemle bilinmektedir. Deprem başlayınca davranış değişikliği gösteren hayvanların depremi önceden

parmaktan başlayıp iç beyne kadar uzanan yolda kemiklerin birbirleriyle olan ilişkilerindeki ya da bağlantılarındaki mükemmelliktir. Tırnak ya da ayak kemikleri ile topraktan alınan uzun dalga boylu titreşimleri (dalgaları), bacak, kürek, omurga ve kafatası kemiğinin birbirleriyle özel bağlantı ya da ilişkileri nedeniyle ayak kemiklerinden kafatası kemiğiyle iç kulak sıvısına aktarılmasını sağlar.

haber vermeleri söz konusu olamayacağı için bu yazıda bunlara yer verilmeyecektir. Kapsul Plus

12

10

Kasım, 2013


Suda yaşayanların suyun bir özelliğinden dolayı işit-

Buradaki en önemli fiziki olayı, büyük bir olasılıkla, ayaktan alınan uzun ve düşük enerjili dalga boylarını, kısa salınımlı ve yüksek enerjili (ampilütütü yükseltilmiş olarak) dalga boyu haline dönüştürmedir. Böylece kuvvetli dalgalarla iç kulaktaki sıvının harekete geçirilmesi sağlanır. Bunu kemiklerin birbirine bağlantı biçimi gerçekleştirir

me bakımından bir şansları vardır. Suda dalga (titreşim) meydana getirme havaya göre çok daha zordur; yüksek güç ister. Örneğin denize girip de karnımızın önünde vücudumuza değmeden ellerimizi göbeğimize doğru uzaklaştırıp yakınlaştırdığımızda göbeğimizin güçlü bir şekilde

Aslında böyle bir yapı yeri ve aracıları farklı olsa da bizde

ileri geri gittiğini görürüz. Ancak ellerimiz suyu harekete

de vardır. Birincil omurgalılarda (yani suda oluşmuş ve hep suda

geçirmek için büyük bir güç kullanır.

kalmış olan; yani karaya çıkıp da yeniden sulara dönmemiş olan canlılarda) vücut suda iletilen dalgalara bir çeşit saydamdır.

Aynı hareketi havada yaptığımızda karnımızın derisi-

Yani sudaki titreşimler (dalgalar) vücudun bir yanından girip

nin bu hareketi hiç algılamadığını görürüz. Çünkü havada

öbür yanından çıkarak yoluna devam edebilir aynı zamanda

titreşim (dalga) meydana getirme çok kolaydır; ancak

canlının vücudu içinde farklı yönlere doğru da yol alabilir. Çün-

buna karşın bu dalgalar bir yere çarptığında ortaya çıka-

kü bu canlılarda vücut yoğunluğu neredeyse su yoğunluğuna

racakları etki çok zayıftır. Suda dalga meydana getirme

eşittir ve bir anlamda sıvı yapısındadır; dolayısıyla dalgalar sön-

büyük güç ister; ancak dalga bir defa meydana getirilmiş-

dürülmeden, kesintiye uğramadan yoluna devam edebilir. Bu

se taşıdığı güç büyük olur; herhangi bir yere vurduğunda

dalgalar örneğin balıklarda dışa açıklığı olmayan duyma (işitme)

da yıkıcı etkisi o oranda büyük olur. Bu nedenle dinamit

organına yani iç kulağa ve denge organına bu yolla iletilir. Yani

atıldığında bir nehir ya da göldeki balıkların tümü denge

balık havadaki ses dalgaları ile değil sudan gelip vücudundan

organı ve iç kulağı etkilendiği için bayılarak su üzerine

geçen dalgalar ile titreşimleri duyar. Weber kemlikleri bu dalga-

çıkar ya da bu organlar tahrip olduğu için (patladığı için)

ların iletilmesinde güçlendirilmesinde rol oynar.

ölür.Ancak sudaki dalgaların (titreşimlerin) gücü yüksek olduğu için çok düşük frekanslı dalgalar bile taşıdığı yüksek enerji nedeniyle hemen algılanır. Bu nedenle balıklar saniyede 6 titreşimi duyarken, insanlar ancak 20.000 titreşim/saniyeyi algılayabilirler. Yine bu nedenle bir göle yavaşça bir sopa soksak bile balıkların bu sopanın hareketini hemen algılayarak (duyarak) kaçıştıklarını görürüz. Birincil su canlıları karaya çıkınca işitme organlarında önemli değişiklikler meydana gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Artık dalgalar ya da titreşimler sıvı ortamdan (çevreden) sıvı ortama (iç kulaktaki sıvıya) aktarılma şek-

Şekil: Bir Teleos hayvanda (sazan) yüzme kesesi ve labirent

linde olmuyor, gaz (hava) ortamından sıvı ortamına (iç

(yarım daire kanalları) bağlantısı. 1 ve 2. Yarım daire

kulağa sıvısına) aktarılma biçimine dönüşmüştü. Sudaki

kanalları, 3. Sinus endolymphaticus, 4. Perilenfatik boş-

dalgaların gücü buna yeterliydi, ancak havadaki dalgala-

luğun sinusu, 5. Claustrum, 6. Weber kemikleri, 7. De-

rın gücü sıvı bir ortamı (iç kulaktaki sıvının) harekete geç-

ğişikliğe uğramış kaburga; Weber kemikleri ve yüzme

mesi için çok güçsüzdü. Bunun için ilk olarak havadaki

kesesiyle bağlantılı, 8. Weber hava odacığı (yüzme

titreşimleri alacak dışa dönük bir delik açılmalıydı, böyle-

kesesinin ön kısmı), 9. Yüzme kesesi kanalı, 10. Yüzme

ce kulak deliği ve bunu dış ortamdan ayıran kulak zarı

kesesi, 11. Omurga ve 12. Alt kaburgalar (Demirsoy

(timpanum) oluştu.

1992’ye göre Portmann'dan). Kapsul Plus

13

11

Kasım, 2013


Şekil: Bir sürüngenin kulak bölgesinden kesit. çizgisi, iç (A) ve orta (B) kulağı birbirinden ayırır. 1. Beyin, 2. Beyin zarı, 3. Foramen endolymphaticum,

4.

Sacculus

en-

dolymphaticum, 5. Foramen perilymphaticum, 6. Sacculus perilymphaticus, 7. Utriculus ve yarım daire kanalları, 8. Sacculus, 9. Lagen, 10. Oval pencere, 11. Columella auris (kısmen stapes), 12. Dış columellanın dorsal çıkıntısı, 13. Dış columellanın ventral çıkıntısı, 14. Kulak zarı (timpanum), 15. Orta kulak boşluğu, 16. östaki borusu ve 17. Articulare üzerinde quadratum

noktalanmış

(Demirsoy

1992’ye göre Portmann'dan).

Timpanum havadan aldığı ses dalgalarını başlangıçta amfibilerde (kurbağagillerde) ve sürüngenlerde, keza kuşlarda zara bağlı kolumella denenen sopa gibi, bir ucu kulakzarına diğer ucu iç kulağa açılan bir zara değen bir çubukla ses dalgalarını dış ortamdan iç kulağa iletmeye başlamıştır. Çubuğun görevi havadan gelen genliği yüksek (uzun dalgalı) ve şiddeti düşük titreşimleri, genliği düşük (kısa dalgalı) ve gücü yüksek dalgalara çevirerek iç kulağın sıvısına iletmektir. Yani dalgaların genliği değiştirilir. Daha sonra memelilerde, kıkırdaklıbalıklardaki solungaç yaylarının bazılarının değişmesi ile oluşan orta kulaktaki kulak kemikleri aracılığıyla yani çekiç (Malleus), örs (İncus) ve üzengi (Stapes) aracılığıyla kulak kepçesi ile dış ortamdan toplanan büyük genli ve zayıf ses dalgalarını, kulak zarına değen çekiç kemiğiyle alarak bir kaldıraç gibi, örs üzerinden ve sonunda iç kulağın orta kulağa açıldığı bir pencereyi (Oval Pencere = Fenestra Ovali) örten zara, yani oval pencereye değen üzengiye aktarır. Kemikler bir kaldıraç gibidir. Geniş ve güçsüz dalgalar bu kemikler aracılığıyla kısa dalgalı ve güçlü dalgalara dönüştürülür. İç kulağın açıklığını örten zara geldiğinde genliği azalmış (kısa dalga boyuna dönüşmüş), şiddeti artmış (amplitütü yükselmiş) dalgalara dönüşmüştür. Dolayısıyla bu dalgalar iç kulaktaki sıvıyı harekete geçirecek güce ulaşmıştır. Sıvının hareketi duyu almaçlarına iletilerek impulsların meydana gelmesine bu da beyinde işitmeye ayrılmış bölmede işitme işinin gerçekleşmesine neden olur. Kulak kemiklerinin buradaki görevini şu şekilde açıklayabiliriz. Örneğin başparmağımızla bir tahtaya bassak tahtanın şeklini değiştiremeyiz; ancak bir raptiye ile bu işlemi yapsak tahtayı delebiliriz. Çünkü raptiyenin başındaki alınan kuvvet, sivri bir uca toplanarak gücü artırılmıştır. Dış, orta ve iç kulakta olan da budur. Özetle titreşimleri alabilmek için iç kulaktaki sıvının harekete geçirilmesi gerekir. Bu işlem vücudun sıvıdan oluşması ve dış ortamın da sıvı olması nedeniyle dalgaları algılama suda kolay olmasına karşın havada ses dalgalarının gücü zayıf olması edeniyle zor olmaktadır.

Kapsul Plus

14

12

Kasım, 2013


Toprakla (yerle) çeşitli yerleriyle teması olan canlılar –bugün çok iyi incelememiş olmamıza karşın- yerden alılan titreşimleri (bu bir canlının adımları olabilir, deprem öncesi zayıf titreşimler olabilir) ayak, bacak, öncelikle omuz kemeri belki kalça kemeri, omur, özellikle boyun omurları, kafatası yoluyla alarak iç kulaktaki sıvıya iletebilir. Dört ayağı üzerinde duran canlılarda bu böyledir. Ancak yılan gibi sürünen ve çenesini yere dayayan yılan gibi canlılarda, ya da göğsünü yere dayayan timsahlarda ya da kirpi gibi diplerinde almaçların olduğu bilinen kirpi gibi canlılarda bu dalgalar farklı yollar izleyerek iç kulağın sıvısına ulaştırılır. Hangi yolla alırınsa alınsın, genel kural, alınan dalgaların, iletecek aracı yapılar ile bir çeşit kaldıraç gibi işlev görerek dalgaların genliğinin azaltılması ve gücünün çoğaltılmasına çalışılır. Bu hayvanlar deprem henüz yeryüzünde fiziki olarak görülmeden, yerin iç katmanlarında plakaların, katmanların ya da bölmelerin yer değiştirmesi ile ortaya çıkan zayıf ve genliği büyük dalgaları algılayabilme yeteneğine sahiptir. İçgüdüsel olarak farklı bir şeylerin olduğunun farkına varan bu canlılar, gizlenme, donup kalma, kovuklarından yer yüzene çıkma ve birçok beklenilmeyen davranışla sinyal verebilirler.

Elektriksel alan değişikliği ile depremi anlama Sulardaki (tatlısulardaki ve denizlerdeki) elektrik balıklarının durumu biraz daha değişiktir. Depremi önceden haber veren en önemli canlılardır denebilir. Bunlar üç grup halinde incelenir. a) Canlıların vücudunda kas ve sinir işlevleri sonucu ortaya çıkan elektriksel alanları uzaktan algılayarak onları av için kullananlar. Kendileri elektrik üretmezler. Bunların elektrik alanlarını algılaması sadece avlarının çıkardıkları elektrik alanlarını algılamayla sınırlıdır. Almaçlar daha çok başta bulunur ve yanal duyu organının bir türevi olarak kabul edilir. Elektrik alanlarını algılama avlarını bulmaya yöneliktir. Örneğin, kuma gömülü bir pisibalığının yerini saptayabilir. Dolayısıyla deprem habercisi olarak kullanılmaları zor görünüyor. b) Çok yüksek voltajlı elektrik üretenler. Bunlar çıkardıkları yüksek voltajlı elektriği avlarını bayıltmada ya da öldürmede kullanırlar. Elektrik alanlarını ölçme ya da yön bulma gibi bir amaçları olmadığı için deprem habercileri olarak kullanılmaları bugünkü bilgilerimize göre mümkün değildir. Kapsul Plus

15

13

Kasım , 2013


c) Hem vücutlarından zayıf elektrik üretenler hem de başka bir canlı tarafından üretilen ya da kendi yarattığı elektrik alanını algılayan canlılar. Bu canlıların hemen hepsi kural olarak denizlerin ya da göllerin dibinde (karanlık yerlerde) ya da çoğunluk gözün göremeyeceği kadar bulanık akan çamurlu nehirlerde yaşarlar. Bunların derdi yollarını bulabilme ve kendi hemcinsleri ile elektrik alanları üzerinden haberleşebilmedir. Yollarını nasıl bulurlar? Çevredeki nesnelerin manyetik (elektrik alanına duyarlı) ya da paramanyetik (elektrik alanına duyar-

Son zamanlarda yapılan araştırmalarda, bazı organizmaların, yerin magnetik alanını da algıladıkları saptanmıştır. Belki arıların yönlerini ya da yuvalarını bulmaları, termitlerin belirli bir alanı saptamaları, birçok kınkanatlının ve sineğin ya da kuşlardan Erithacus rubecula (kızılgerdan)'nın gece yönlerini bulmaları bu magnetik alanın algılanmasıyla olmaktadır. Fakat böyle bir magnetik almacın fizyolojik mekanizması konusunda hiç bir bilgiye sahip değiliz.

sız) oluşuna göre, bu dalgaların çıkış ve alınışını algılayarak bir çeşit yol haritası yaparak yollarını bulurlar.

Depremden önce kaynak sularında miktar olarak değişmeler (azalma ya da artma), sıcaklığında artma ve kalitesin-

Kayaçlardaki özellikle silisli kristaller (ve keza başka kristaller de olabilir) sıkıştırıldıklarında atom yerlerinin kaymasından dolayı elektronlar hareketli hale geçer ve zayıf bir elektriksel alanın doğmasına neden olur. Büyük bir olasılıkla bu elektrik alanlarının güçlenmesi gece ya da günüz yeryüzünde deprem ışıkları olarak bilinen alışılagelmişin dışında, mavi, yeşil ve kırmızı ışıldamalara da neden olur. Kayaçların özdirencinin sürekli ölçülmesi ile bu gerilmeleri önceden

de değişmeler; göl tabanlarından kükürt içeriği ve metanı fazla olan hava kabarcıkları çıkma; göllerin su seviyesinde değişmeler; radon, helyum, karbondioksit gaz çıkışında artma; yeryüzünde ve gökte bazı ışıldamalar görülür. Su kuşları sulardan uzak durmaya çalışırlar; uçuşlarında farklılıklar görülür; yengeçler, küçük memeliler ortalıkta dolaşır; büyük baş memelilerde davranış bozuklukları görülebilir.

tahmin etme de söz konusudur. Çamur ve dip balıkları, zayıf elektriksel alanları algılayabilmeleri nedeniyle yaşadıkları alanda ortaya çıkan elektrik alan değişiklilerini (anomalilerini) -büyük bir olasılıkla nevigasyon dediğimiz yol bulma mekanizmasını sekteye uğrattığı için- algılayarak kendini güvenli bir yere atmaya çalışır; çoğunluk da bir yerlere siner ya da saklanır. Çünkü radar sistemi parazitlenmiş ya da felç edilmiştir.

SONUÇ: Neden yaygın olarak kullanamıyoruz sorusu aklımıza gelebilir. Bunun için öncelikle bu canlıların davranışlarının standardize edilmesi gerekiyor. Yani bir balığın alışılagelmiş yüzme hareketlerinin, bir kaplumbağanın, kirpinin, tarlafaresinin ne zaman kış dinlenmesine çekildiğinin (bu zaman ikli-

Saklanan balıkların ağ ya da başka bir yöntemle yakalanmaları

me göre her bölgede farklı olabilir), tutuklu (yani kafeste)

zor olduğu için depremlerden önce bu balıkların avlanma miktarla-

ise alışılagelmiş davranışlarının ne olduğunun öncelikle be-

rında önemli düşüşler meydana gelir. Japonya’da bu nedenle balık

lirli bir formata oturtulması gerekir. Böylece anormal davra-

hallerinde dip balıklarının avlanma miktarının günü gününe kayıtları

nışların da farkına varılabilmesi mümkün olur.

alınmaktadır. Deprem yaklaştıkça avlanan balık miktarında hızla azalma görülmektedir.

1970’li yılların ortalarında Münih Kentinde/Almanya galiba Max Planck Araştırma Enstitüsünün bir biriminde yaklaşık 800 kadar akvaryumda şu anda hatırladığım kada-

Bu balıklar depremleri haber verecek esas kaynak olmasa bile, gerek tutulan balık miktarındaki değişmeler ya da özel akvaryumlarda gözlem alınan alınmış olan bu cins balıkların standardize edilmiş davranışlarındaki sapmalar dikkatle izlenerek bir depremin yaklaştığını sezinlemek mümkün görünmektedir. Japonya’daki gözlemler bu balıkların deprem olmadan yaklaşık 5-6 gün önceden sinmeye başladık-

rıyla kılıçkuyruk, lepistes ve bir olasılıkla Japon süs balıklarının davranışları (daha çok kuyruk hareketleri) ile bir araştırmaya tanık olmuş; ancak doğrusu onun nedenini de tam anlayamamıştım. Çeşitli uyarılar ya da günlük yaşam akışı içerisinde vücudun hareketleri izlenerek bir model oluşturulmaya çalışılıyordu.

larını ve gittikçe artan bir oranda sindiklerini göstermiştir. Kapsul Plus

16

14

Kasım , 2013


Böyle bir çalışma depremi önceden algıladığı varsayılan hayvanlar için yapılıp bir model ya da standart oluşturulabilirse, örneğin çeşitli akvaryumlarda gözleme alınmış akvaryumlarda ya da kafeslerde ya da doğada bu hayvanlara odaklanmış kameralarla alınan hareket biçimleri, daha önce bir süper bilgisayara aktarılıp, daha önce standardize edilmiş hareket modelleri ile karşılaştırılmasını sağlayabilirsek, bağımsız birçok istasyondan gelmiş bilgiler bir anamoliye kayış alarmını verirse, en azından o çevredekilerin evde, iş yerinde çeşitli (yanlarında olması gereken ihtiyaçları bulundurmaları, sığınacakları yerleri önceden hazırlamaları gibi) önlemleri alabilmeleri sağlanabilir. Yine de bir balığın ya da koyunun davranışına güvenmeyip, onun hayranlık verici yeteneklerine sığınmayıp, binalarımızı olması gereken şekilde yapmamız herhalde aklın gereği olmalıdır.

Not: Çeşitli kaynaklardan gelen bilgilere göre Van depreminden kısa bir süre (yaklaşık bir gün) önce kış dinlenmesi için bir yerlere gömülmüş olan onlarca kara kaplumbağalarının yola koyulduğu, kaldırım taşlarını aşamadıkları için onların yanında bir konvoy oluşturdukları, kirpilerin benzer şekilde yola düştükleri, normalde mevsim itibariyle yuvalarında istirahata çekilmiş olması gereken karıncaların da yollara düştükleri, akvaryum balıklarının (Japon balıkları) alışılagelmişin dışında yüzeye yakın yüzdükleri ve sudan çıkma gibi davranışlar gösterdiği gözlenmiştir.

Prof. Dr. Ali Demirsoy Kaynak: Demirsoy, Yaşamın Temel Kuralları Cilt I/I ve II, 1992-

Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi,

METEKSAN Biyoloji Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

Kapsul Plus

17

15

Kasım , 2013


BEYİN EPİGENOMİL UWA’lı(Batı Avusturalya Üniversitesi) ve Amerikalı bilim adamları, beyin devrelerinin oluşumu sırasında yer alan büyük ölçüdeki değişiklikleri, insan beyninin epigenomunun kapsamlı haritası ile ortaya çıkarıyor. Batı Avusturalyalı ve ABDli , bilim adamları tarafından çığır açan ve Science dergisinde yayınlanan araştırma beyin gelişimi sırasında epigenomun örneğine raslanmamış bir görüntüsünü elde etmelerini sağlamıştır. Epigenomun yüksek çözünürlüklü haritalanması, çocukluk döneminde beyin devrelerinin oluşması sırasında ortaya eşsiz modellerin çıktığını açığa çıkarmıştır.

'Genom' hücrelerimizin ve vücudumuzun tüm bileşenleri için şablonları (genler) içeren kullanım kılavuzu olarak düşünülebilir olsa da, 'Epigenom' genlerimizin üstündeki, onların kullanım yolunu değiştiren ek bir bilgi katmanı olarak düşünülebilir. Bu yeni çalışmanın sorumlu yazarı “ARC Center for Plant Energy Biology”de genom biyologu olarak görev yapan UWAlı Profesör Ryan Lister, "Bu yeni bakış açıları Epigenomun öğrenme, bellek oluşumu, beyin yapısı ve akıl hastalığı üzerindeki oynadığı rol üzerindeki araştırmalar için temel sağlayacaktır" açıklamasında bulunmuştur.

Kaliforniya’da bulunan Salk Biyolojik Araştırmalar Enstitü’sünün Genomik Analiz Laboratuvarı müdürü ve bu çalışmanın danışmanı olan Prof. Joseph R. Ecker, araştırmanın beynin nöral devrelerinin olgunlaştığı zaman dilimine nöral epigenomunun büyük ölçekli yeniden yapılandırılmasının paralel bir süreç ile eşlik ettiğini söyledi. Profesör Ecker: ‘’ Sağlıklı bir beyin, uzun süreli bir gelişimsel sürecin ürünüdür.” dedi.Bu gelişim süreçleri beynimizdeki karmaşık yapıları ve bağlantıları şekillendirir.Frontal korteks denilen beynimizin ön kısmı, düşünmek, karar vermek ve hareket etmek gibi yeteneklerimiz için kritik bir öneme sahiptir.

Epigenomun beyin gelişimindeki önemini daha iyi anlamak için bilim adamları bebeklerden yetişkinlere kadar hangi genomdaki C’lerin bu kimyasal işaretçilere sahip olduğunu anlamak için ileri DNA dizileme teknolojilerinen yararlanmışlardır. Çalışma insanların ve farelerin tüm ömrü boyunca beyinlerindeki ilk kapsamlı DNA metilasyon haritalarını ve dinamiklerini sunar.

Kapsul Plus

18

16

Kasım, 2013


LERİ HARİTALANDI Frontal korteks, her biri çok farklı işlevleri yerine getiren , nöronlar ve glia hücreleri gibi, farklı hücre türlerinden meydana gelmiştir. Beyin hücrelerinin hepsinin genomunun hücrenin ortaya çıkmasını sağlayan emirleri içeren DNA kodunun aynı A,C,G ve T harflerininden oluştuğunu biliyoruz ancak nasıl oluyor da her biri farklı kimliğe sahip oluyorlar Bu sorunun cevabı 'Epigenom' olarak adlandırılan genomun DNAsı üstüne yazılmış ikinci katmanındaki bilgisinde yatmaktadır. DNA metilasyon olarak adlandırılan epigenomun bir bileşeni, genomunda bazı C harfleri üzerine küçük kimyasal etiketlerin eklenmesini içerir. Bu etiketler hücreyi bu farklı şekilde işaretlenmiş DNA’ya farklı davranması gerektiği ve farklı okuması gerektiği konusunda uyarı oluşturur. Mesela u etiket yakınındaki bir genin kapatılmasına sebep olabilir. DNA metilasyonu gelişimimizde ve vücudumuzdaki farklı hücre tiplerinin yapılmasında ve hücrelerimizin birbirinden farklı olmasında önemli bir rol oynar.

Epigenom nedir? DNA, vücudun tüm parçalarının inşasını sağlayacak talimatları içerir. Fakat DNA, hikayenin sadece yarısıdır. Vücudumuzdaki DNA’lar, ‘histone’ denilen proteinler etrafına sarılıdırlar. Hem DNA hem de histone’ler kimyasal etiketlerle kaplıdır. Bu ikinci katman yapılara epigenom denir. Epigenom, genomun fiziksel yapısını biçimlendirir. Aktif olmayan genleri sıkıca sararak onları ‘okunamaz’ yapar. Aktif genleri ise gevşeterek, onları kolay erişilebilir hale getirir. Farklı gen grupları, farklı hücre tiplerinde etkinlerdir. DNA kodu, hayat boyu sabit kalır. Fakat, epigenom esnektir. Epigenetik etiketler, dış dünyadan gelen sinyallere tepki verebilirler. Örneğin, beslenme alışkanlığı ve stres gibi. Epigenom hızla gelişen çevrimize cevap olarak genetik peyzajımız içerisindeki belirli genleri ayarlar.

Epigenomun beyin gelişimindeki önemini daha iyi anlamak için bilim adamları bebeklerden yetişkinlere kadar hangi genomdaki C’lerin bu kimyasal işaretçilere sahip olduğunu anlamak için ileri DNA dizileme teknolojilerinen yararlanmışlardır. Çalışma insanların ve farelerin tüm ömrü boyunca beyinlerindeki ilk kapsamlı DNA metilasyon haritalarını ve dinamiklerini sunar. Başyazarlardan biri olan Salk Hesaplamalı Nörobiyoloji Laboratuvarı ‘ndan Eran Mukamel , :"Şaşırtıcı bir biçimde, özel bir çeşit DNA metilasyonunun tam da çoçukların gelişen beynindeki nöronlarda yeni bağlantılar oluşurken yani aslında beyin devrelerinin oluştuğu zamanda ortaya çıktığını keşfekttik" demiştir. Geleneksel olarak, insandaki DNA metilasyonunun ve neredeyse tamamen G’nin önünde bulunan C’lerde olduğu düşünülmekteydi ve bu yüzden de CG metilasyonu olarak adlandırlıyordu. Ancak, 2009’da sürpriz bir keşif ,metilasyonun embriyonik kök kök hücre genomlarında CG metilasyonu olmayan formunu ortaya çıkardı. Bu beyin çalışması için gerekli olan pek çok teknik daha önceki araştırmacılar tarafından bitki genomlarındaki DNA metilasyonları üzerinde öncü olarak yapılmıştı.

Kapsul Plus

19

17

Kasım, 2013


Profesör Lister daha önceki bitki epigenomlarındaki araştırmaları dolayısıyla insanlar üzerindeki bu çalışmaya farklı bir açıyla yaklaştıklarını söyledi ve şu anda üzerinde nonCG metilasyonu olmadığını düşündükleri yerleri aktif olarak taradıklarını ve insan beyninde fazlasıyla nonCG metilasyonu bulduklarını belirtti. Şaşırtıcı bir şekilde, nöronlarda bulunan DNA metilasyonunun bireyler arasında çok benzer olduğu görülmüştür. BiyoEnerji ve Biyo Sistemler ARC Merkezi’nde hesaplamalı bilimler biyoloğu Dr Julian Tonti Filippini, : ‘’Araştırmamız DNA’da çok düzenli bir işaretleme sistemi bulunduğunu ve ve bu sistemin beyne özel olduğunu gösteriyor." demiştir. Bu bulgu çok önemlidir çünkü önceki çalışmalarda DNA metilasyonu öğrenme,bellek oluşumu ve insan beyninin devre esnekliğinde önemli bir rol aldığını ileri sürülmüştür. Profesör Ecker:’’Bu sonuçlar DNA metilasyonunun beyin gelişimi ve fonksiyonundaki rolünü hakkında bilgimizi genişletmiş ve sağlıklı ve hastalıklı nöral devrelerde epigenomun fonksiyonlarını test etmemize olanak sağlamıştır.” Makale yazarlarından biri olan ve Salk Hesaplamalı Nörobiyoloji Laborotuvarı başkanı olarak görev yapan Terrence J. Sejnowski : " Metilasyon deseninin beyin gelişimi sırasında , özelliklede CG olmayan metilasyonun erken çocukluk ve ergenlik döneminde dinamik olduğunu ki bununda beyin fonkiyonlarımızdaki normallik ve anormalliğe bakış açımızı değiştirdiğini bulduk" demiştir. Son çalışmalar ise DNA metilasyonunun bipolar bozukluk, depresyon ve şizofreni gibi ruhsal hastalıklarda rol oynayabileceğini göstermiştir. Ayrıca Salk Hesaplamalı Nörobiyolojik Labarotuvarı’nda bilim insanı olan M.Margarita Behrens ,: nöronlardaki DNA Metilasyon durumunda çevresel ya da deneyime bağlı meydana gelen değişikliklerin gen ekspresyonunda değişikliğe sebep olduğunu belirtirken “Metilasyon desenindeki değişiklikler ağların kurulum yolunu değiştirirken kişinin ileriki yıllarında görülebilecek ruhsal rahatsızlıkların sebebi olabilirler.” demiştir.

Glia hücreleri nedir? Glia hücreleri, merkezi sinir sisteminin uyarı yaratmayan ve iletmeyen hücreleridir. Sinir sisteminde sadece sinir hücreleri bulunmaz. Bunların yanında, kütle olarak merkezi sinir sisteminin yarısını oluşturan ve sayıca da yaklaşık sinir hücrelerinin on katı kadar sayıda bulunan yardımcı hücreler vardır. Bu hücrelere glia hücreleri diyoruz (İngilizce’de yapıştırıcı anlamına gelen glue sözcüğü de aynı kökten gelmektedir). Miyelin kılıf dediğimiz bir kılıf oluşturmak görevleri arasındadır.

Bu çalışma Biyolojik Çalışmalar yapan The Salk Ensititüsü,La Jolla, California, UWA ve birçok uluslar arası disiplinden farklı kurumların çok popüler bilim insanlarının iki yılı aşkın yoğun takım çalışmasının üstün başarılı bir ürünüdür. Profesör Lister ve Dr Tonti-Filippini insan sağlığı ve tarım üzerinde büyük etkileri olmasını umdukları bu epigenetik desenleri bitki ve hayvan genomlarında nasıl kontrol edecekleri üzerine UWA’daki çalışmalarına yoğunlaştırmışlardır. Bu çalışma Avusturalya Araştırma Konseyi , Batı Avusturalya Eyaleti Yönetimi,Ruh Sağlığı Ulusal Enstitüsü, Howard Hughes Tıp Enstitütüsü, Gordon ve Betty Moore Vakfı , Rejeneratif Tıp için California Enstitüsü, Lösemi ve Lenfoma Derneği, San Diego-California Universitesi Teorik Biyolojik Fizik Merkezi tarafından desteklenmiştir. Makalenin çeviri sürecinde vermiş olduğu katkılardan dolayı, İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde öğrenim gören, değerli dostum Ahmet Eroğlu’na teşekkürlerimi sunarım. . .

Kapsul Plus

20

18

Makalenin Orjinali : http://www.sciencealert.com.au/news/20130607-24556.html THE UNIVERSITY OF WESTERN AUSTRALIA - 08 JULY 2013

ZAFER ŞAKACI zafer54gs@gmail.com

Kasım, 2013


BİYOLOGLARIN ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞMA ALANLARI Dergimizin 12.sayısında yer aşan Biyologların özel sektörde çalışma alanları listesine 3 çalışma alanı eklenmiştir.

1) 20.08.2013 tarih ve 28741 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan) “İŞ HİJYENİ ÖLÇÜM, TEST VE ANALİZİ

YAPAN LABORATUVARLAR HAKKINDA YÖNETMELİK” gereğince iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı kapsamında çalışma ortamındaki kişisel maruziyetlere veya çalışma ortamına yönelik fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenlerle ilgili iş hijyeni ölçüm, test ve analizleri yapacak özel veya kamuya ait kurum ve kuruluş laboratuarlarında “laboratuvar yöneticisi ve kalite yöneticisi” olarak Biyologlarda görev yapabilmektedir.

2) 02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (Sağlık Bakanlığı-Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’ndan) “AKTİF MADDE İÇERMEYEN BİYOSİDAL

ÜRÜNLER TEBLİĞİ” kapsamında üretim yerlerinde mesul müdür olarak olarak çalışabilirsiniz.

3) 02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” gereğince 20.06.2012 tarih ve 6331 sayılı “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU”nda değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliğe göre Biyologlar kamu ve özel sektöre ait işyerlerinde İş Güvenliği Uzmanı olarak çalışabilmektedir.

Biyologların Özel Sektörde Çalışma Alanları Biyolog Yalçın DEDEOĞLU tarafından derlenmiştir.

Kapsul Plus

21

19

Kasım, 2013


COURSE ON FOOD- AND AIRBORNE FUNGI IDENTIFICATION Bölümümüzde 23-27 Eylül 2013 tarihleri arasında “Course on Food- and Airborne Fungi Identification

Based on Classical and Molecular Methods – 2013” başlıklı kurs başarı ile gerçekleştirilmiştir.

Bu kurs 1981 yılından beri Hollanda’nın Utrecht Şehrindeki

CBS-KNAW

Fungal

Biodiversity

Centre’de

yapılmaktadır. Kurs, bu güne kadar Hollanda dışında yalnızca Kanada ve Almanya’da yapılmıştır. Kurs gıda ve havayla taşınan, tıbbi ve endüstriyel önemi olan, doğada yaygın olarak bulunan mikrofungusların Kursun amacı Türkiye’deki Tıp, Ziraat, Ec-

tanıtılması , klasik ve moleküler metotlarla bu organizma-

zacılık ve Veterinerlik Fakülteleri ile Gıda Mühendisliği

ların teşhis edilmesini kapsamaktadır.

ve Biyoloji Bölümlerinde konuyla ilgili çalışmalar yapmakta olan akademisyenler, doktora ve yüksek lisans öğrencilerine, mikrofungusların koloniyal, morfolojik ve moleküler olarak bilgi vererek bu organizmaların teşhis yöntemlerini öğretmektir.

Türkiye’de ise ilk kez Trakya Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir.

Kapsul Plus

22

20

Kasım , 2013


N BASED ON CLASSICAL AND MOLECULAR METHODS – 2013

Biyoloji

Bölümünde

düzenlenen

bu

kursa

eğitimci olarak, CBS-KNAW Fungal Biodiversity Centre (Utrecht, Hollanda)’dan Prof. Dr. Robert A. SAMSON, Dr. Jos HAUBRAKEN ve bu kuruluşda doktora öğrencisi olan Neriman YILMAZ VISAGIE katılmıştır. Kurs Organizasyon Komitesinde Bölümümüz öğretim elemanları Prof. Dr. Ahmet ASAN Yrd. Doç. Dr. Filiz SANAL ,Arş. Gör. Dr. Burhan ŞEN ,Dr. Volkan AKSOY ve Eczacılık Fakültesi öğretim elemanları Yrd. Doç. Dr. Suzan ÖKTEN Yrd. Doç. Dr. Elvan BAKAR görev almıştır. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü lisansüstü öğrencileri Ayşegül YOLTAŞ ve Elif KOCAÖĞÜT kültürlerin eğitim için hazırlanması konusunda laboratuvar çalışmalarına katkı sağlamışlardır. Organizasyon

komitesi

olarak

kursun

gerçekleştirilmesindeki katkılarından dolayı Trakya Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Fen Fakültesi Dekanlığı’na ve Biyoloji Bölümü Başkanlığı’na teşekkür ederiz.

Kapsul Plus

23

Kasım , 2013

21


DENİZATI (Hipp Familyası: Deniziğnesigiller (Syngnathidae).

Yaşadığı yerler: Sıcak ve ılıman denizlerde. Memleketimizd

Özellikleri: Başı at başına benzer, 10-15 cm uzunlukta bir çe vardır. Denizatı, Avrupa denizatı, deniz ejderi en meşhurlar

Akdeniz, Ege ve Atlantik Okyanusunda bol miktarda Vücudu uzun ve testere şekilli olup, kuyruğu ince ve hareke mıştır. Denizaygırı da denir. Vücudu sert ve kabukludur. Su yüzme yüzgeci vardır. Hareket, devamlı dalgalanan bu sırt y lerde yosun ve deniz bitkileri arasında yüzerek gizlenir. Der deniz bitkisine sarar ve kendini suyun sallantısına bırakır. Bu zehirlidir.

Üremeleri ilgi çekicidir. Hippocampus spp. genusun leri çiftleşme döneminde dişiden aldığı yumurtaları inkube leşme zamanı geldi-ğinde dişi denizatları yumurtaları ovipo kırlar ve döllenme burada gerçekleşir. İlk yavru doğumunda raki doğumlarda ise bu sayı giderek artarak 1000 adete kad olgunlaşırlar. Erkek denizatının karnı yavruların gelişmesiy erkek, kuyruğunu bir bitkiye dolar. Gerçek doğum kasıntılar şan yavrular suya dökülür. Çıkan yavrular ergine benzer. Erk KAYNAKLAR web.ukonline.co.uk Journal of FisheriesSciences.com yunus.hacettepe.edu.tr/~elifm/denizati.htm

Kapsul Plus

24

22

Kasım, 2013


pocampus sp.)

de, Ege ve Akdeniz sahillerinde rastlanır.

eşit balık. Dikey yüzer. Erkekleri doğurur. Çeşitleri: 15 kadar türü rıdır.

a bulunan bir çeşit balık. Kemiklibalıklar (Teleostei) takımındandır. etlidir. Başı ve vücudunun üst kısmı ata benzediğinden bu adı aliçinde dikey vaziyette yüzer. Yalnız sırtında yelpaze şeklinde bir yüzgeciyle sağlanır. Gözlerini ayrı olarak hareket ettirebilir. Sahilrinlere inmez. Dinlenmek istediği zaman, kuyruğunu bir yosun veya u balığın bir kaç çeşiti vardır. Etleri yenmez. Hatta bâzılarının eti

na ait balık türleri tek eşli (monogamus) canlılar olup, erkek bireyetmekte kullandığı yumurta kesesine (morsupium) sahiptir. Çiftozitör adı verilen bir organ yardımıyla erkek bireyin kese-sine bıraa sayı oldukça düşük olup yaklaşık 40-110 adet civarında daha sondar Yavrular, babalarının kesesinde gizlenir, kanıyla beslenir ve yle şişmeye başlar. İki ay sonra doğum sancıları çekmeye başlayan rına benzeyen kas titreşimleriyle kesenin ağzını kasarak, olgunlakek her defasında 200 kadar yavru doğurur.

Kapsul Plus

25

23

Kasım, 2013


Passiflora Caerulea

Passiflora caerulea, çarkıfelekgiller (Passiflor Amerika'da yetişen türüdür. Çiçekleri, Paraguay'in millî çiçeğidir.

Çarkıfelek adıyla bilinen meyveleri insanlarca asma sülüğü gibi helezonik tutmaçlarla tutunarak hız dir. Yaprakları beş (bazen üç ya da yedi) lopludur. Çiç miştir.Tropikal iklimlerde bütün yıl boyunca çiçek aça

Bu da Passiflora incarnata türü gibi soğuğa d yanabilir. Hem bu yüzden hem de çiçekleri ve aroma felek türlerindendir. Avrupa'da da gözde bahçe bitkil

Meyveleri çiğ olarak yendiğinde lezzetsiz old Güney Amerika'da meyve suyu Passiflora Mousse gib

Yapraklarından yapılan çayın stresi ve endişe birlikte yapraklarında bulunan "siyanid glukosid" mad yük bir kısmı yok edilebilse de; bu sebeple fazla tüketi

Bitkinin dünya çapında,üretilip yayılmış çeşit hibrit türlerinin üretilmesinde de kullanılmaktadır. Bilinen bazı kültür çeşitleri:

'Chinensis' : Solgun mavi korona filamentleri bulunu

'Constance Elliott' : Kucombe and Exeter Prensi (Büy çiçekleri vardır. 'Grandiflora' : 20 cm çapında çiçekleri vardır. 'Hartwiesiana' : Beyaz Çiçeklidir. 'Regnellii' : Uzun korona filamentleri bulunur. Kaynaklar

http://www.biyolojionline.com/bahce-sus-bikileri/115-passiflora-caerule http://tr.wikipedia.org/wiki/Passiflora_caerulea

http://www.tarimziraat.com/peyzaj_bitkileri/carkifelek_mavi_carkifelek

Kapsul Plus

26

24

Kasım, 2013


a-Çarkıfelek Çiçeği

raceae) familyasından çarkıfelek cinsinin Güney

a tüketildiği için Dünya çapında ziraati yapılır. Bitki, zlı büyür. 15-20 m yüksekliğe kadar boylanabilmekteçek tacı mavi ya da menekşe rengi filamanlarla çevrilabilir.

daha dayanıklı türlerden olup -10 dereceye kadar datik kokusunda dolayı bahçecilikte tercih edilen çarkıleri arasındadır

duğu için daha çok kek ve pasta yapımında kullanılır. bi tatlıların yapımında da kullanılır.

eyi azaltıcı etkisi olduğu iddia edilmektedir.Bununla ddesinin toksit etkisi bulunmakla,kaynatılmakla bütilmesi tavsiye edilmez.

tli kültür türleri de bulunmaktadır. Bu türler bitkinin

ur.

yük Britanya) tarafından yayılmıştır. Beyaz kokulu

ea-carkfelek-cicegi

k_passiflora_caerulea/carkifelek_mavi_carkifelek/

Kapsul Plus

27

25

Kasım, 2013


3-9 KASIM ORGAN Organ bağışı ve naklinin yaygınlaştırılması ve bu bilincin yeterince gelişmesini sağlamak amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl 3-9 Kasım tarihleri arasında “Organ Nakli Haftası” düzenlenmekte ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Hayatın içinde insanların ne zaman neye ihtiyacı olacağı bilinemez. Buradan hareketle diğer insanların ihtiyaçlarına daha duyarlı yaklaşmanın gerekliliğine halkın ilgisi ve dikkatini çekmek ve organ bağışını arttırmak için bugün son derece önemlidir.

N ra

d d

o m

Tedavisi sadece organ ve doku nakli ile mümkün olan hastalıklar, tüm dünyanın olduğu gibi, ülkemizin de en önemli sağlık sorunlarının başında yer alıyor. Türkiye’de, organ ve doku nakli bekleyen hastaların sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle kalp ve karaciğer nakli bekleyen hastalar, uygun organ bulunamaması nedeniyle hayatlarını kısa süre içinde kaybediyorlar. İleri kalp, karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hastalarda sağlıklı bir yaşam sadece organ nakli ile mümkündür. Bugün ülkemizde böbrek bekleyen yaklaşık 40 bin böbrek hastası bulunmaktadır ve bu hastalar potansiyel böbrek bekleyen hastalardır. Diyaliz böbrek hastaları için yardımcı bir tedavi şeklidir. Ancak kalp, karaciğer hastalarının diyaliz gibi bir yardımcı tedavi olanakları da yoktur. Ülkemizde organ bağışları henüz istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Bu nedenle organ bağışının yaygınlaştırılması gereklidir.

Türkiye genelinde 2002 yılında 2073, 2003 yılında 984 kişi olmak üzere toplam 3057 kişi organlarını bağışlamıştır.

Türkiye'de ilk kez 22 Kasım 1968'de Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde Dr. Kemal Beyazıt tarafından kalp nakli yapılmış ancak hasta kaybedilmiştir.

İlk başarılı organ nakli ise, 3 Kasım 1975 yılında Dr. Mehmet Haberal ve ekibince Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde bir anneden oğluna yapılan böbrek nakli oldu.

Bunu 1978 yılında aynı ekibin kadavradan yaptığı ilk böbrek nakli izledi.

2010 yılı itibariyle 59 Böbrek Nakli Merkezi, 34 Karaciğer, 14 Kalp, Kalp Akciğer Nakli Merkezi , 2 Akciğer Nakli Merkezi bulunmaktadır.

Türkiye'de 2010 yıl sonu itibariyle organ nakli merkezlerinde sıraya girip organ ve dokul nakli bekleyen 2010 böbrek, 86 karaciğer 80 kalp, 63 pankreas nakli bekleyen hasta bulunmaktadır.

Kapsul Plus

28

Kasım, 2013

26


N NAKLİ HAFTASI

Nakil yapılabilen organ ve dokular; böbrek, kaaciğer,kalp,akciğer,pankreas ve ince bağırsak, kalp kapağı,kornea,kemik iliği ve deridir.

Organ alacak hastalar önce kan ve doku gruplarına göre daha sonrada tıbbi aciliyet durumlarına göre belirlenir. Cins, ırk, din, zengin-fakir ayırımı yapılmaz.

Kişi organ bağışından vazgeçtiği anda üzerinde taşıdığı organ bağış kartını taşımaktan vazgeçmesi ve kayıtlı bulunduğu merkeze bu durumu bildirmesi yeterli olacaktır.

Organlarımı bağışlamak için ne yapmalıyım? -Bir organ bağış kartı alıp yanınızda taşımanız yeterlidir. Organ bağış kartlarını İl Sağlık Müdürlüğü Bölge Koordinasyon Merkezi'nden Toplum Sağlığı Merkezleri'nden Devlet Hastanelerimizden temin edebilirsiniz. Organlarını bağışlayan bir kişinin bu durumdan ailesini haberdar etmesinde yarar vardır.

Kaynaklar http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/onemli_gun/organnaklihaftasi.asp http://www.sakaryasm.gov.tr/detay/184/3-9-kasim-organ-bagisi-haftasi.aspx

Kapsul Plus

29

27

Kasım, 2013


Dünyanın ilk biyonik adamı Bilim insanları, dünyanın konuşan, nefes alan ve atan bir kalbi olan ilk tam biyonik adamını tanıttı. En gelişmiş protezlerin bir araya getirilmesinden oluşturulan biyonik adam, yapay organlara ve kan pompalayan kan dolaşım sistemine sahip.

H A B E

Haberin devamı; http://www.ntvmsnbc.com/id/25473582/

Ağaç yapraklarında altın bulundu Avustralyalı bilim adamları okaliptüs ağaçlarının yapraklarında altın parçacıkları buldu. Natüre Communications’da yayımlanan makaleye göre, bilim adamları okaliptüs yapraklarında 8 mikrometre büyüklüğüne kadar ulaşan altın partikülleri tespit etti. Altının topraktan ağacın kökleri vasıtasıyla çekildiği ve su yardımıyla yapraklara kadar ulaştığı bildirildi. Bilim adamları araştırmalarını batı Avustralya’nın Freddo bölgesinde yoğunlaştırdı. Buradaki okaliptüs yapraklarındaki altın oranının diğer bölgelerdekine oranla 800 kat fazla olduğu ifade edildi. Haberin devamı için;

R

http://www.trtturk.com.tr/haber/agac-dokusunda-altinbulunou.html

Strese giren arılar dünyanın sonunu getirebilir

L

Dünya genelindeki arı kolonilerini etkileyen esrarengiz bir hastalık, doğadaki dengelerin korunması için çok büyük önem taşıyan arıları

E

tehdit ediyor. Bilim insanları, tek bir arıyı bile etkileyen stres kaynaklı hastalığın zamanla tüm koloniyi ele geçirebileceğini belirtiyor.

R

Arı kolonilerindeki on binlerce işçi arıyı sessiz sedasız ölüme sürükleyen bir hastalık, bilim insanlarının çözmeye çalıştığı ana sorunlardan biri haline geldi. Deneyler, arıları strese boğan hastalığın birçok nedeni olabileceğini gösterdi. Haberin devamı; http://www.timeturk.com/tr/2013/10/08/strese-giren-arilar-dunyanin-sonunu-getirebilir.html

Kapsul Plus

30

Kasım, 2013

28


Solucanla milyonlar kazanıyor Rusya'dan 30 bavulun içinde getirttiği Kırmızı Kaliforniya solucanlarının dışkısından organik gübre üretimine başlayan Burdurlu girişimci Mehmet Aksoy, bugün 18 tesiste sayısı 200 milyara ulaşan solucanla yıllık 5 milyon liranın üzerinde ciro yapıyor. Burdur'da organik gübre konusunda faaliyet gösteren firmanın Genel Müdürü Mehmet Aksoy, AA muhabirine, yaklaşık 5 yıl önce Rusya'dan "Kırmızı Kaliforniya" adıyla bilinen "lumbricus rubellus" cinsi solucanları getirdiklerini ve organik gübre üretimine başladıklarını kaydetti. Haberin devamı; http://www.cnnturk.com/2013/ekonomi/genel/10/06/ solucanla.milyonlar.kazaniyor/726109.0/

Kendi Antibiyotiğini Üreten Karınca İstilacı karıncalar dünyanın birçok bölgesinde insanlara büyük sorunlar çıkarabiliyor. Araştırmalar, böcek ilaçlarına karşı kendi antibiyotiğini geliştiren beyaz karıncaların ortaya koyduğu tehdidi artıracağını gösteriyor. Beyaz karıncalar, her yıl dünya genelinde 40 milyar dolar zarara neden oluyor. Bilim insanları, dışkılarından kendi antibiyotiklerini üretmeyi başaran beyaz karıncaların, böcek ilaçlarına karşı dirençlerini artırdığı uyarısında bulundu. Haberin devamı; http://www.ntvmsnbc.com/id/25467172/

Bitkiler Tohum Olarak Klonlandı İlk defa bir bitki tohum olarak klonlandı.UC Davis2ten bir ekibin uluslararası ortaklarıyla birlikte gerçekleştirdiği çalışma,istenilen özelliklerini nesilden nesile koruyabilen melez bitkiler üretebilmesi yolunda çok önemli bir adım. Tarım bitkilerinin çoğu melezdir,ancak melezler eşeyli üreme geçirdikleri zaman meyve büyüklüğü ve soğuya dayanıklılık gibi faydalı özellikleri harmanlayıp kaybolabilir.Araştırma grubundan UC Davis araştırmacısı Simon Chan büyüdüğü zaman genetik olarak bir atasıyla tamamen aynı olacak tohumlar üretmek istediklerini söylüyor. Haberin devamı; http://www.biltek.tubitak.gov.tr/haberler/biyoloji/s520_10_11.pdf

Kapsul Plus

31

29

Kasım, 2013


Bu dergi Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi 30

Biyoloji Bölüm öğrencileri tarafından aylık olarak hazırlanmaktadır.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.