Merhabalar arkadaşlar.
Diliyorum ki geçen aya göre çok çok daha iyisinizdir. Bizler sizlerin varlığı ve desteğiyle gayet mutluyuz. Bir seneyi ardımızda bırakmamıza sayılı günler kaldı. Bu geçen bir senede dergimiz sizlerle gelişti ve büyüdü. Çalışma ekibimizde değişiklikler de oldu elbet. Öncelikle yazılarıyla katkıda sağlayan yazarlarıma sonra da destekleriyle dergimizin büyümesini sağlayan siz okurlarıma teşekkür ederim. Dergimizi ilk yayınladığımız zamandan beri söylediğimiz amacımızın bir gün basılı olarak da evlerinize misafir olmaktı. Geçen bir yılda bu amacımıza daha da yaklaştığımızı sizlerden gelen maillerde ve yorumlarınızda görüyoruz. İçtenlikle söylüyorum ki iyi ki varsınız. Nice senelere hep birlikte… Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
İçindekiler: Yeni Başlangıçlar
5
Nasıl Sohbet Edilir?
6
Kelebek Etkisi
12
İkna Teknikleri (3)
14
Ayın Kitap Önerisi
15
Kendini Kodla (mak)
16
Psikiyatristler Ve Psikologlarda İnsani Değerler
19
Ayın Film Önerisi
22
Düşmeye Doyamayanlar!
23
Nasıl Karizmatik Olunur?
25
Nerede Kaldı Coşkumuz?
26
İbrahim Müteferrika
27
Künye
29
Sizde kendinize böyle bir liste çıkarabilirsiniz. Unutmayın! Hedeflediğimiz mücadele boyunca yorulacağız belki de, pes ettiğimiz noktaya geleceğiz fark etmeden, mücadelemizin haklı ödülü almak isteyeceğiz ve alacağız da. Kendimize inanarak…
Yeni Başlangıçlar
Bir senenin daha sonuna yaklaştığımız şu günlerde herkesin adına gözlemlediğim ve kendi adıma gördüğüm zorlu koşullar altında sabır isteyen, bolca mücadele gerektiren ve iyisiyle kötüsüyle tecrübe edindiğimiz bir yıldı. (Derslerimizden edindiğimiz sonuçları çıkarabildik mi?) Her yıl aslında geçmiş senelerin üstüne tecrübeyle yeni bir basamak daha ekliyoruz. Bu yönden ben her yıl üşenmeden kendime başlangıçlar listesi çıkartırım. Bütün bir sene yaptıklarımı birer birer analiz ederek yeni senede hayatımda neleri başarmak istediğimi, hangi çalışmalarımın ya da olayların bitmesi gerektiğini, hayatımda beni mutlu eden ve olması gereken şeyleri yazarım; çünkü yazının her zaman bir geçerliliği vardır ve gerçekleşmesi gereken yolda bir adımdır. Yazdıklarımı daha sonra açmamak üzere saklarım. Her yıl bitimi yazdığım kâğıdı çıkarır, hayatımda neleri gerçekleştirmiş olduğumu görürüm. Genellikle birçoğunu başarmış olurum. Bu gurur verir bana.
Yapma! Gereksiz düşüncelerine dur demeyi bil! Bunca zaman düşündüklerinin ne sonuç verdiğini düşün, Şimdi ne durumdasın kendini gözlemle. Hayatında ne eksik? Aşk mı, iş mi, kariyer mi? Durup bir düşün, düşünürken asla geriye bakma. Sen pekâlâ güçlü bir insansın. Ne yapman gerektiğini de çok rahat bilebilirsin. Arkadaş, eş, dost tavsiyesi, aldığın terapiler Seni sadece belli bir yere kadar götürür. Hayatına en iyi kılavuzluk eden sensin. Fikirlerini de en bilinçli şekilde yine kendin verebilirsin. Sakın umutsuzluğa kapılma, olumsuz ise hiç olmaya çalışma. Bir kere de olumlu yönden, Güçlü bir inançla bakmayı dene. Bak o zaman, ne kadar da güzel görünecek her şey... Sen bile bambaşka bir insan olup, Hayatına farklılık katacaksın. Benden söylemesi, tercih senin:) Yaptığınız başlangıçlardan emin olun ve ilerleyin! Başardığınızı göreceksiniz…
Sevgiyle kalın, Özlem ÖZTULUM
aranızdaki bağ güçlenmez, aranızdaki samimiyet artmaz, kısacası Türkçe deyimiyle “geyik” yapmış olursunuz. İnsanlar neden havadan sudan başkalarından konuşmayı kendilerinden konuşmaya tercih ederler? (Politikacılar bunu harika yaparlar!)
Nasıl Sohbet Edilir? Günümüzde teknoloji, Internet, MSN, facebook, Linkedin iletişimi inanılmaz hızlandırıyor ve kolay hale getiriyor. Elinizdeki Blackbery, İphone veya PDA üzerinden anında mesaj gönderebiliyorsunuz. Internet üzerinden sosyal içerikli veya sosyal ağ siteler üzerinden istediğiniz kişi ile tanışma şansınız oluyor. Bunlar gerçek ilişkiyi sağlıyor mu? Karşımızdaki kişiye ne kadar güveniyoruz? Hangi boyutta bir ilişkiye giriyoruz? Amacımız ne? Yeni nesil bizden çok daha şanslı. Eğitimleri, bilgiye ve yeni insanlara ulaşmaktaki kolaylıkları bize göre son derece kolay. Hızlı ilişki kuruyorlar, daha çok arkadaşları oluyor, ancak kurulan ilişkiler ne kadar sağlam, derin ve uzun vadeli sorgulanmalı! Bugün iki insan tanıştıklarında havadan sudan konuştuktan sonra bir noktada kilitleniyorlar. Bu noktadan sonra yapacağınız iki şey var, sohbeti kesmek ve sonra görüşürüz demek veya sohbet etmek. Sohbet etmek konusunda karşınızdaki kişi ile özel bir şey konuşmazsanız, paylaşmazsanız,
Nedeni çok basit. Özel veya kendinizden konuşmak sizin karşınızdaki kişiye karşı açık vermeniz anlamına gelir. İnsanoğlu temelde güven arar. Belirsizlik duygusu korku demektir. İnsanlar çok güvenmedikçe karşılarındaki kişiye açılmazlar. Psikologlara gitmemizin ana sebeplerinden biri her şeyimizi rahatlıkla – güvenlepaylaşabilmemiz. Geçen gün bana uzun zamandır borcu olan büyük bir grubun sahibini ziyaret etmeye gittim. Aslında randevum onunla değildi. Kendisinin beni beklediğini öğrendiğimde oldukça şaşırdım, hem de sevindim. Paramı alabilecektim. Böyle birisi ile bir odada bir araya geldiğinizde ne konuşursunuz, konuşmaya nasıl başlarsınız? Ne demelisiniz? Bu konularda ben çok rahatımdır. Dünyanın en etkili, en hızlı, en güvenilir şeklinde insanlara iletişim kurabilirim.. Nasıl mı? Sadece kendim olarak ve kendim gibi davranarak. Kaybedeceğim, korkacağım, saklayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü mümkün oldukça dürüst ve açık olmaya çalışırım. Bu da karşı tarafta samimiyet yaratır. O da bir şekilde aramızda bir problem, sürtüşme ve gerginlik yoksa bana karşı açık olur. Bu doğal olarak gelişir.
Odaya girdiğimde – oldukça geniş bir oda ve büyük bir çalışması masası vardı - masası oturduğum koltuktan yüksek duruyordu.
Müşterim kilolu olması sebebiyle masanın arkasından oldukça iri duruyordu. Ama ben aldırış etmeden “ Nasılsınız? “ diye konuya girdim. Tam karşısında geniş bir TV ekranı vardı (ara sıra ekrana bakıyordu) . TV’de çizgi film oynuyordu. Sanırım rahatlamak veya gündemi takip etmek için TV’yi sürekli açık bırakıyordu. Konuya hemen girmek yerine sohbet etmeyi tercih ettim. Konu tabii ki ikimizin de sevdiği konu olan borsaya geldi. İkimizde geçmişte borsacılık yapmıştık. Tam 20 yıl önce. Birbirimizle başımızdan geçen en özel konuları paylaştık. Müşterim son derece keyifli ve sempatik birisiydi. Eminim elemanları çok çekiniyordur (gerçek yüzünü göremedikleri için) . Sonra kendisine çok özel bir soru sordum “ Niye, borsacılığı bıraktınız ve bilişim sektörüne geçtiniz, bu kadar başarılı ve sevdiğiniz mesleği neye bıraktınız diye?” Bana döndü ”Ailem ve çevrenin baskısından, borsacı olmak imaj açısından o zamanlar doğru bir meslek olarak anılmıyordu. Beraber mezun olduğum arkadaşlarım iyi yerlere, yüksek mevkilere gelmişlerdi. Kendimi kötü hissettim ve bir ünvana sahip olmak için sevdiğim bir işi bıraktım”, dedi. Bana başından geçen birçok hikâyesini anlattı. Bunların bazılarını karısı bile bilmiyordur. Sohbet uzadı gitti. En sonunda ödeme gibi zor bir konuda bile bana kolaylık gösterdi. İnsanlarla sohbet etmeden, ilişki kurabilmek hemen hemen imkansızdır. İnsan temelde karşısındaki kişiye önce şüpheyle yaklaşır. Güvenmez. Pozitif insanlar bile karşısındaki kişiden samimi bir elektrik almazsa karşısındaki kişiye açılmaz. Karşımızdaki kişilere nasıl yaklaşmalıyız?
Bunun en kolay yolu karşımızdaki kişi ile karşılaştığımızda gözüne bakarak içten el sıkışmak (samimiyete göre hatta kucaklaşmak), sıcak ve içten gülümsemek İkinci önemli nokta ise beden dilimizin de (ses tonumuz da dâhil olmak üzere) bizim bu yaklaşımımızı desteklemesi. Hizmet sektöründe çalıışıyorsanız misafirlerinizi karşılarken ilk izlenimi yaratırken bahsetmiş olduklarıma özen göstermeniz gerekir. Türkiye’nin önde gelen otellerinde, spor merkezlerinde bu fark o kadar önemlidir ki. Bunlar doğru yapıldığında kendinizi evde gibi hissederken, yanlış yapıldığında o mekânda kalmaktan haz duymazsınız. Hillside Su, Hillside Fethiye, Hillside Leisure klüblerine üye iseniz bunu hemen gözlemlersiniz. Daha sonra gittiğiniz diğer yerlerde bunun eksikliğini hisseder ama ne olduğunu tam da anlamazsınız. Geçen gün önemli bir müşterimizin yıllık bakım anlaşmasını yenilemek için İzmir’e gittim. Müşterimiz sektörün en büyük şirketlerinden biriydi. Tüm firmalar gibi krizden etkilenmişti.
Toplantım Satın Alma bölümü ile olacaktı. Satın Alma ile hiç pazarlık yaptınız mı bilmem ama işlerini mükemmel yaparlar. Bir çok bildiğiniz satış tekniği, duygusal oyunlar onlara sökmez. Olaylara mesafeli, objektif ve firmalarının menfaatini gözeterek bakarlar. Müşteri ayrıca bizi şikayet ederek konuşmaya başladı. Bu konuda firmamız beş aydır ücretsiz hizmet vermesine rağmen müşteri kendisini halen haklı görüyordu. Bana karşı ilk başta mesafeli davrandılar. Havayı sezmiştim. Moralimi bozmadım. Samimi bir şekilde
bütün olayları kendi açımdan anlattım. Olayı daha da objektif yapmak amacıyla, konferans görüşmesi ile bizim Teknik bölüme bağlanıp onların açısından yaşanan olayları anlattırdım.
müşteri ile özel konuları konuşmak zorunda değilsiniz. Ama sohbet etmeniz şarttır. Konu ne olursa olsun. Bu süreç iki kişinin birbirine yaklaşmasını, karşılıklı güven ilişkisinin oluşmasını sağlar.
Müşteri yumuşamıştı. Bana bu dakikadan sonra güvendiklerini hissettim. Her zaman ki gibi kullandığım bir tekniği “samimi, açık ve dürüst “ iletişim yolunu seçtim. Bu şekilde davranmam bana her zaman uzun vadede kazandırmıştır. Kısa vadede kaybettiğim olmuştur. Ama önemli olan uzun vadede ne başarı elde edeceğimdir. Müşteriye aynen şöyle dedim “ Şu andan itibaren yapacağım konuşmaları eğer IT bölümünüzün elemanları burada olsaydı kesinlikle yapmazdım. Onları da diğer yandan çok iyi anlıyorum. Baskı altındalar. Para harcama konusunda yukarıdan gelecek tepki sebebiyle üstlerine götürme şansları yok. O zaman bu adamlara biz niye maaş veriyoruz gündeme gelecektir. Bir elemanın işini yapması için her yıl eğitimlere katılması lazım. Sizin elemanlarınız en son ne zaman eğitim almış? Hemen şirketi aradım ve en son iki sene önce aldıkları bilgisini paylaştım. Eğitim almadıkları takdirde elemanlardan her şeyi beklemek haksızlık olur.”
Bazı durumlarda karşımdaki kişi ile kimyam tutmaz. Bunun birçok sebebi olabilir.. Böyle durumlarda ziyaretimi mümkün olduğunca kısa tutar, mümkün olduğunca kibar olurum. Önyargılarımı kontrol edip, müşterinin konuşmasına teşvik ederim. Ben konuştukça ortam daha gerginleşebilir, ama müşteriyi dinlersem oklar benden ona dönmüş olur. Bu süreçten çok keyif aldığım söylenemez. Ama bu da işimizin bir parçası. Bu, toplam ziyaretlerimde oranı yüzde ondan fazla değildir. Bu oranda bence makul bir orandır. Sonuçta hepimiz insanız!
Burada vermek istediğim mesaj müşteri kazanırken firmada gerçek hizmeti alan kişileri suçlamak sizin kaybetmenizi sağlar. O zaman yapılması gereken durumu dışarıdan bir göz ile anlatmak ve istediğiniz hizmet veya ürünü müşterinin almasına ikna etmektir. Kimseyi suçlamadan.. Bu görüşmede sohbet etme şansım çok olmamakla birlikte özel konular olmasa da genel olarak sektörden ve işler hakkında kısa da olsa sohbet ettik. Her
Sohbet etmek öğrenebilir bir beceridir. Sohbet edebilmek için ayaküstü konuşma (kısa konuşma) konusunda becerilerinizi geliştirmeniz gerekir. Sırada beklerken, asansörde, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızı gördüğünüzde, uçakta yanınıza oturan bir yabancı ile nasıl konuşmaya başlamanız gerektiği konusunda pratik yapmanız gerekir. Herkesin kişiliği ve karakteri farklıdır. Thomas Harrell Stanford Universitesi’nin MBA öğrencileri ile yaptığı bir araştırmada en başarılı öğrencilerin en önemli ortak özelliğinin dilsel akıcılık (verbal fluency) olduğunu ortaya çıkarmış. Bu kişilerin en önemli özelliği herkesle her durumda sohbet edebilme yetenekleri olduğu ortaya çıkmış. İş dünyasında hızla yükselen veya işlerini başarı ile büyüten iş adam/kadınlarının en büyük meziyetlerinden dillerini kullanmalarındaki mükemmellikleri
ve farklı insanlarla - taksi şoförü, kapıcı, yatırımcı, sekreter veya arkadaşlarıyla - rahat diyalog ve ilişki kurabilmeleridir. Sözcüklerin gücünü maalesef çok ileri yaşlarda keşfedebildim. Sakin, sabırlı ve kolay kolay kızmayan bir kişiliğim olmasına rağmen sözcüklerimle birçok insanı kırdığımı anladığımda kendi açımdan iletişim konusunda çok önemli bir sırrı bulmuştum. Kullandığım kelimeler, sözcükler en az beden dilim kadar ne düşündüğümü, ne hissettiğimi karşı tarafın anlamasını ve sonuç olarak bana karşı buna göre bir tepki vermesine sebep veriyordu.
Dün bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Arkadaşım insan ilişkileri konusunda kendisini çok başarılı gördüğünü ve bu konuda benimle paylaştı: “Ben yeni insanlarla tanıştığım zaman öncelikle konuşamam, sadece sessizce gözlemlerim; karşı tarafın mimiklerini, beden dillerini, surat ifadesini, kullandığı sözcükleri çok dikkatli izleyerek onun zayıf tarafını (zayıf kelimesini ilgi alanı şeklinde ben yorumladım) bulurum ve harekete geçerim. Çoğu zamanda çok başarılı olurum.“ Karısını bu taktikle tavladığını uzun uzun anlattı. Bu tür bir iletişim bana çok uzak. Ama onun için
bu yöntem ve yaklaşım çalışıyordu. Bana göre en iyi yöntem kalpten (samimi konuşmak) bu şekilde karşının güvenini kazanmak. Bu şekilde birçok insan ile buzları kırıp kalbine ulaşabilirsiniz. Antropologlar insanların ilk tanıştıkları 10 saniye içinde mağara insanları gibi karşımızdaki kişinin bize zarar verip vermeyeceğini, kişinin güvenilir olup olmadığını, karşımızdaki kişiyi sevip sevmediğimize bilinçaltı seviyesinde karar verdiğimizi söylüyorlar. Bu etkileşim sözsüz bir şekilde sözsüz iletişim ile gerçekleşiyor. Bu nedenle siz ne kadar samimi ve içten olursanız, karşınızdaki kişi de size karşı aynı açıklıkta olur. Yeni bir insanla tanıştığınızda bir şeyler (güncel konular, spor, ekonomi, ilişkiler, yemek, golf, arabalar) konuşma konusunda kendinizi geliştirin; okuyun, araştırın, yeni insanlarla tanışın, gündemi ve trendleri takip edin. Bu konuda heyecanınızı ve tutkularınızı karşı tarafı esir almadan yapın. Burada sizi ilginç yapacak şey anlattığınız konuda heyecan duymanız, konuyu eğlenceli, ilginç şekilde sunmanız. Ne konuştuğunuzdan çok, nasıl konuştuğunuz karşıyı daha çok etkileyecektir. “Johari Window” – Keith Ferrazzi’nin Asla Yalnız Yeme kitabında – Amerika’da iki psikologun keşfettiği ilginç bir yöntem. Bu yönteme göre her insan dışarıya karşı penceresini karşısındaki kişiyi tanıyıp tanımamasına göre açıyor. Bu, kişinin içe dönük ve dışa dönük olması ile fark göstermekte. Kişinin karakteri kadar mesleği de bu konuda belirleyici olmakta. Örnek olarak satışçıları ve mühendisleri gösterebiliriz. Burada başarı formülü
karşımızdaki kişi ile tanıştıktan sonra kısa sohbet esnasında karşımızdakinin stiline karar verip penceremizi ona göre açmamızdır. Eğer karşımızdaki kişiye yanlış yaklaşırsak onların penceresinin kapanmasına ve hiçbir iletişim oluşmamasına neden olabiliriz. Dışa dönük ve aşırı sosyal kişiliğim, hızlı konuşmam ve hiperaktif karakterim sebebiyle yeni tanıştığım kapalı kişiliklerde ilk izlenimde olumsuz bir etki bıraktığımı hemen fark ederim. Sakin, temkinli, az konuşmayı seven kişiliğe sahip profillerle sohbete başladığımda hemen kendimi toparlarım. Mümkün olduğunca az konuşup karşımdaki kişiye soru sorarak konuşmaya teşvik ederim. Konuşkan olmama rağmen dinleme tarafında kalmayı tercih ederim. Karşımdaki kişi ne zaman penceresini açmaya başlar o zaman bende konuşmaya başlarım. Bu karşımdaki kişinin bana karşı daha olumlu, rahat olmasını sağlar. Aksi davranışta olsam, karşımdaki kişinin hemen kendini kapattığını fark ederim. İnsanların sizi anlamasını istiyorsanız, öncelikle onları anlamaya çalışın. İnsanları anlamanın en iyi yolu onları etkili ve samimi bir şekilde dinlemekten geçer. Karşınızdaki kişinin kendisini değerli hissetmesini veya size güvenmesini istiyorsanız, yapmanız gereken en önemli iki şey uyum sağlayacak bir iletişim şeklini seçmeniz ve o kişinin dünyadaki en önemli kişiymiş gibi dinlemeniz gerekir. Yeni tanıştığınızda öncelikle merhaba, nasılsınız diyen ilk el sıkan kişi olmanız kendinize ne kadar güvendiğinizi gösterir. Bu karşınızdaki kişinin sizi sevmesine ve güvenmesine sebep olur. Karşınızdaki kişiyi dinlerken kafanızı sallamanız, esprilerine gülmeniz ve soru sormanızda karşınızdaki kişi
üzerinde olumlu etki bırakmanızı sağlayacaktır. Kişiye sürekli adı ile hitap etmek, adını unutmamanızı ve size karşı olumlu düşünmesini sağlayacaktır. Otellerde yakalarında isimleri yazan servis elemanlarını tanımama rağmen isimlerini görüp öyle çağırdığımda veya konuştuğumda gözleri parlar. O zaman insanın kendi ismi ile hitap edilmesinin ne kadar önemli olduğunu veya insanların isimlerini hatırlamadığım zaman veya yanlış hatırladığım zaman bana düşmanca bakmalarını hiç bir zaman unutmam. Bu nedenle bana küsen (ilişkimizi askıya alan) arkadaşlarım bile olmuştur.
Kısa konuşma veya yeni tanıştığınız insanlarla sohbetinizi bitirirken yapmanız gereken en önemli final davranışı en kısa zamanda tekrar görüşmek istediğinizi veya bir araya gelmek istediğinizi içten bir şekilde belirtmenizdir. Şu şekilde konuşmanızı bitirebilirsiniz. “Çok hoş zaman geçirdik. Gerçekten bu sohbetten çok keyif aldım. Tanıştığımıza çok memnun oldum. En kısa zamanda tekrar görüşelim .” Bu sözcükleri sıcak ve içten söylemeniz sözcüklerin etkisini artıracaktır. Dale Carniege insanlarla daha iyi geçinmenin ve ilişki kurmanın öğrenebilir bir beceri olduğunu ve bu hayatta daha başarılı olmamıza sağlayacağını kitaplarında sürekli vurgular. En önemlisi, bu becerinin bizim kim olduğumuzla veya fakir olup olmadığımıza bir ilgisi olmadığını da söylüyor. Kendisine yüzde yüz katılıyorum! Sevgilerimle, Taner ÖZDEŞ Satış ve Pazarlama Uzmanı www.tanerozdes.com.tr
alınması ya da alınmaması gerektiği, yıllar öncesinden planlanmıştır. Bu konu, seçimlerimizin ya da mantığımızın çok ötesinde bir anlam ifade eder ve burada karşımıza yeni bir kavram çıkar: “Niyet”
Kelebek Etkisi Yolda bir çocuğun ayağına taş takılsa ve çocuk yere düşse, bunun sorumlusu siz olabilirsiniz. Bir diğer açıdan bakınca, o taş çocuğun ayağına takılmalı ve o çocuk yere düşmelidir. Eğer düşmeseydi, yolun karşısına geçerken ona araba çarpabilir ve çocuk ölebilirdi. Bu durumda siz o taşı yoldan karşıya fırlatmadığınızda o çocuğun hayatını kurtarmış oldunuz. Kelebek Etkisi, karmakarışık bir olaylar ve duygular zinciridir. Suçlu ya da suç yoktur. Her şey olması gerektiği gibi mükemmel bir şekilde sonuçlanır. O anda yapmanız gereken şey, yapılması gereken en doğru şeydir. Diğer türlü yolda gördüğümüz bütün taşları temizlemek zorunda hisseder ve çıldırırdık. Sonra bunun ardından, “ya o taşları temizlememem gerekiyorsa?” diye hayıflanabilirdik. Şu anda üzerinde çalıştığımız konuların, evrensel yasalar olduğunu unutmayın. Evrensel yasalar bizim çok üzerimizde bir güce sahiptir. Bazı taşların ne zaman oradan
Kelebek etkisi, doğru niyet ile kullanıldığı zaman, yaşamınızda bir kâbus gibi görünmeyecektir. İçinizde bir rahatlık duygusu olmalı. Niyetinizden emin olmalı ve ona göre davranmalısınız. Bunu yaptığınız anda, kâinat sizinle işbirliği içerisinde olacaktır. Ayağınıza takılan taş niyetinizle paralel bir biçimde ya bir hayat kurtarır ya da bir hayata son verir. Bu konu bütünüyle niyetlerimizle ilgilidir. Derin bir “oh” çekebilirsiniz. Çünkü kelebek etkisi, eğer sizin niyetiniz iyiyse, kesinlikle bir kötülüğe neden olmanızı sağlamaz. Eğer öyle bile olsa, o zaman bunda da bir hayır vardır mutlaka. Bazen üzücü bir durumla karşılaşırız. Ama o durum bize yepyeni fırsat kapıları açar. Sonra da, “İyi ki yaşamışım” deriz.
Niyet bizim pusulamız olduğu sürece, yaşamda korkmamız gereken yada üzülmemiz gereken bir şey yoktur. Bir bilge gibi düşünmenin kuralını hatırlayalım: “Bir şey iyiyse, zaten sorun yoktur. Eğer bir şey kötü gibi görünüyorsa, bunda da mutlaka bir hayır vardır” işte size “Kelebek Etkisi”nin her durumda sizin niyetinize paralel çalışacağının delili. Bu dünyada bıraktığınız tüm izler, bir kelebek
etkisidir. Yüzlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelen kelebek etkilerinden söz edebiliriz. Tarih sayfasında bırakılan tüm izler, kuşaktan kuşağa süregelen kelebek etkileridir. Dünyanın herhangi bir yerinde birisi bir şey yapar ve tüm insanlık bundan etkilenir. Belki hemen, belki de yüzyıllar sonra. Bu nedenle daha büyük düşündüğünüzde ve daha büyük niyetlerle yol almaya karar verdiğinizde, sizin dünyadaki kelebek etkiniz de giderek artmaya başlayacaktır. ''Sıradan bir hayatla, sıra dışı bir hayat arasındaki fark, geride bırakılan izlerdir.'' “Kelebek Etkisi” evrensel bir yasadır ve amacı hem bize, hem de tüm insanlığa fayda sağlamaktır. Eğer bu dünyada evrensel yasalar olmasaydı, tesadüfî hayatlar yaşar ve kaybolduğumuz zaman yolumuzu bulamazdık. Evrensel yasalar bize yol gösteren haritalardır. Ve bu evrensel haritalar, kesinlikle yanlış bir yön tarif etmezler bize. Göçmen kuşlar geri dönüş yollarını nasıl bulurlar? Arılar birbirleriyle kilometrelerce öteden nasıl haberleşirler? Balinalar, okyanusun, diğer kıyıdaki arkadaşlarından nasıl haberdar olurlar?
Sistem öylesine mükemmeldir ki, sizin bütün bunları düşünmeniz bile gerekmez. Gezegenlerin hareketleri, mevsimlerin periyodik döngüsü, çiçeklerin açması, dağdaki bir sincabın karnının doyması…
Eğer bütün bu görevler, insanlara verilmiş olsaydı başımıza neler gelirdi bir düşünün… Evrensel yasalar, gezegenimizin ve dolayısıyla da bizlerin can simididir. İçiniz rahat bir şekilde uyuyabilirsiniz, çünkü o dağın başındaki sincap, kesinlikle aç kalmaz. Tabi, o dağa insan eli değmezse…
Ne balinalar yollarını kaybederler, nede göçmen kuşlar… İçiniz rahat olsun, çünkü biz ona dokunmadıkça, dünyadaki muhteşem düzen tek bir hata bile yapmaz. Mutluluk dolu bir yaşama kavuşma serüvenimizde, evrensel yasalar bize her an yol gösterecektir. Kendinizi bu yasaların kollarına bırakın. Elinizden gelenin en iyisini yapın, en iyiyi hayal edin ve sonra da güvenin.
Göreceksiniz ki, her şey öyle ya da böyle, sizin için ve dünyamız için, olması gereken en iyi şekilde olacaktır. Buna bütün benliğinizle inanabilirsiniz.
Ölen hücrelerimiz, yenilenmeleri gerektiği komutunu nereden alır? Hangi güç, elimiz kesildiği zaman o yaranın profesyonel bir cerrah titizliğinde iyileşmesini sağlayabilir. O yaranın kapanması gerektiğini vücudumuz nereden bilir?
“Mutsuz Olmak Günahtır” isimli kitaptan yazarın izniyle alınmıştır.
Mustafa ÇAY NLP Master Trainer, Yaşam Koçu www.mustafacay.com
İkna Teknikleri (3) İkna teknikleri yazımın üçüncü bölümünü okuyorsunuz. Burada satış profesyonellerince kullanılan ‘indirim tekniğini’ inceleyeceğiz. Koltuk takımlarınızı yenilemeye karar verdiniz ve internetten yeni modelleri araştırırken, bir mağazanın koltuk takımlarında %50’ye varan indirim yaptığını gördünüz. Hem de bu mağaza size çok yakın, hemen atlayıp gittiniz. Güler yüzlü satış elemanı sizi karşıladı ve koltukların olduğu bölüme doğru eşlik etti. Uzun incelemelerinizden sonra, iki takım arasında kararsız kaldınız, takımlardan birinde %10 indirim varken, diğerinde indirim yoktu. %10 indirimli olanı tercih ettiniz, kasaya geldiğinizde, bu indirimin sadece nakit ödemeler için geçerli olduğunu, kredi kartı ödemelerinde %5 komisyon, taksit isterseniz bir %5 daha ödemeniz gerektiğini öğrendiniz ve kredi kartıyla koltuğunuzu satın aldınız. Daha sonra, sıra nakliyeye geldiğinde araçların yoğunluktan dolayı müsait olmadığını ancak 3 saat kadar beklerseniz geleceğini söylediler. Fakat bir alternatif daha vardı; mağazanın anlaşmalı bir aracı nakliyenizi yarı fiyatına yapabilir, beklemek istemezseniz onunla gidebilirdiniz. Beklemek istemediğinizden ödemenizi yaptınız ve koltuklarınızı evinize taşıdınız. Hayırlı olsun. Bu ve bunun gibi indirim senaryoları, fırsattan yararlanmış olma dürtüsünü
tetikleyerek, müşteriyi kuruma çeker ve satış yapılma olasılığını arttırır. Fırsattan yararlanmış olma dürtüsüne bir başka örnek; Sid ve Harry Durbeck kardeşler, 1930’lu yıllarda, erkek terzisi dükkânı işletiyorlarmış. Zor ve fiyat odaklı bir müşteriyle karşılaştıklarını hissettiklerinde, kendi geliştirdikleri bir tekniği uygulayarak, müşterinin ‘hemen al’ butonuna basıyor ve satışı kapatıyorlardı. Teknik şöyleydi: Giysilerin üzerinde fiyat etiketi yoktu. Müşteri mağazaya girer, çeşitli giysileri dener, seçtiği giysilerin fiyatını sorunca, Harry içerideki kardeşi Sid’e seslenerek, ‘Sid şu giysinin fiyatı neydi?’diye bağırır. Sid ise, ‘100$’ diye cevap verir. Bunun üzerine Harry duymamış gibi yaparak tekrar bağırır ve Sid, tekrar aynı cevabı verir. Harry bunun üzerine müşteriye dönerek ‘ 70$’mış.’ der. Müşteri bu cevabı duyunca, fırsattan yararlanmış olmanın sevinciyle, Harry hatasını fark etmeden satın alıp mağazadan ayrılmak için bir an önce ödemelerini yapar ve çabucak çıkarlardı. Kısacası indirim tekniği, her zaman olmasa da çoğu zaman, satışları arttırmak üzere kullanılan güçlü bir tekniktir. Günümüzde onlarca fırsat sitesinin sunduğu indirimlerden bahsetmiyorum bile. Bu teknik esasında, insanların en az bedel ödeyerek, en fazlasına sahip olma dürtüsüne yönelir. Oysa, hiçbir zaman ödediğiniz bedelden fazlasına sahip olmazsınız. Bu bedeli de her zaman parayla ödemezsiniz. Sevgilerimle, Sezen ÇELEBİ / Satış Koçu www.salescoachturkey.com
Kendini Kodla (mak) İletişimde insanlar birbirleri ile etkileşim kurarlar ve bu etkileşim sonucunda olumlu veya olumsuz alış-veriş doğar. Bir iş görüşmesinde, bir arkadaşla sohbette, yeni tanıştığımız biri ile ilk iletişimimizde karşılıklı kodlar göndeririz birbirimize. Bu kodları doğru gönderdiğimizde karşı tarafta olmamızı istediğimiz kişi imajını çizebiliriz, ancak yanlış kodlamalar yaparsak tam tersine karşımızdaki kişide kötü bir izlenim bırakırız ki bu istenilen bir durum değildir. İnsanlarla iletişim kurarken;
- Rahat olmalı ve beden dilimizi iletişime açık halde tutmalıyız. - Özgüvenimiz yüksek şekilde omuzlarımız dik oturmalı ve konuşmalıyız. - Ses tonumuz bağırırcasına yüksek perdeden olmamalı ama susarmışçasına da kısık olmamalı. Güçlü karşıdaki kişide etki yaratabilecek seviyede tutulmalı. - Diksiyonda ve artikülasyonda doğru telaffuz ve doğru vurgulamaları yapmalıyız. - Konuştuklarımızı düşünmeli ancak bu düşünme süresini karşı tarafa belli etmeden
akıcı konuşmalıyız. - Sözlerimizi somut örneklerle desteklemeli, vurgu yapmak istediğimiz konu üzerinde kısa ama tekrarlı şekilde durmalıyız. - Karşımızdaki kişiyi dinlemeli ve gözlerine bakmalıyız, siz konuşurken o dinlemiyor dahi gözükse sizi kesinlikle dinlediğinden emin olabilirsiniz. - Gülmek en etkili faktördür bu nedenle güler yüzlü ve pozitif enerjili olmalıyız. - Motivasyonumuz, enerjimiz karşı tarafa geçmeli ve coşkulu sunumumuz karşı tarafta etki yaratmalı. Yukarıda belli başlı ancak önemli detayları gördüğünüz gibi maddeler halinde sıraladım. Bunlar karşı tarafın bilinçaltında kendine güvenen, pozitif, kendi alanında başarılı, donanımlı ve güler yüzlü biri olduğunuzu kodlayacaktır. Bu tarz önemli ayrıntılar sizin karşı tarafta unutulmayan simalar arasında yer almanızı sağlayacaktır. Ellerinizi bağlamamalı, konuşurken veya dinlerken ayaklarınızı sallamamalı, omuzları düşük ve suratı asık durmamalısınız bu şekilde olursanız da karşı tarafa çok sıkıldığınızı, mutsuz olduğunuzu, konudan bir haber olduğunuzu kodlarsınız. Sonrasında kesinlikle unutulan insanlar arasında olacağınıza emin olabilirsiniz. Başarılı şekilde kendinizi kodlama ve tanıtma süreçlerinde iletişimi çok etkili kullanmalısınız. Karşı tarafla selamlaşırken elini sıkı sıkıya kavramalı, sert olmayacak şekilde güçlüce tutmalısınız burada da güvenilir insan kodlaması yaparsınız. Tüm bunlarla birlikte, hakkında hiçbir fikriniz olmayan konularda konuşmamanızı şayet bir
doğaçlama ustası değilseniz ve yanlış kodlar gönderirseniz karşı tarafta ukala ve bilgisiz olarak hatırlanacağınızı belirtmemde fayda var. Başarılı iletişimin sırrı KENDİNİ TANIMAK’tan geçer. Kendini tanıyan kişi, karşı tarafa doğru kodlamalar gönderirse o masadan her zaman 1 – 0 galip kalkar.
Ümit ÜNKER Satış Koçu ve Satış Eğitmeni Beta İnternational Firmasının Satış-Pazarlama Müdürü.
Başarı kişisel sunum kendinizi nasıl tanıttığınız (kodladığınız) ile doğru orantılıdır.
umit@umitunker.com www.umitunker.com
Doğru, yaşamayı seviyoruz; ona alışmış olduğumuzdan değil ama sevmeye alışmış olduğumuzdan. Friedrich Nietzsche
Bunları Biliyor musunuz?
Sıcak suyun, soğuk sudan daha ağır olduğunu... İnsanların yılda 1.500 kere rüya gördüklerini... Ketçapın önceden ilaç olarak kullanıldığını... Sarışınların, esmerlere göre daha fazla saçının olduğunu...
Bir insanın günde 23 bin kere nefes alıp verdiğini... Dünyada en çok kullanılan ismin Muhammed olduğunu... Vücudumuzdaki en güçlü kasın dilimiz olduğunu... Yüz yüze yapılan bir konuşmada aniden değişen ses tonu, güçlü bir yalan belirtisi olduğunu... Psikologlara göre endişe duygusu, aslında olmasını istemediğiniz bir şey için dua etmenin yolu olduğunu, BİLİYOR MUYDUNUZ?
Psikiyatristler Ve Psikologlarda İnsani Değerler
Psikiyatrist ve Psikologlarda insani değerleri anlamak için öncelikle toplumun baskı altında tutulduğu Türkiye gibi ülkelerdeki psikoloji ve psikiyatri eğitimine kısaca değinmekte yarar vardır. Çünkü eğitim süreci aynı zamanda öğrencilerin kişiliklerini, bağlı oldukları değer yargılarını, kendi toplumunu ve dünyadaki diğer toplumlara bakış açılarında etkilemektedir. Örneğin, Müslüman bir ülkede alınan psikiyatri ve psikoloji eğitiminde din ve kültürün derin etkileri görülebilmekte ve bu olgular psikiyatristlerin ve psikologların gerçek hayatta yaptıkları mesleki uygulamalara yansımaktadır. Psikiyatrist, TIP eğitimi alırken son sınıfta psikiyatri bölümünü seçen ve üniversiteden psikiyatrist olarak mezun olan insandır. Psikolog ise üniversitede psikoloji lisans eğitimi alan ve yüksek lisans eğitimini de psikolojinin alt disiplinlerinden birinde bitiren kişiye denir. Psikiyatristlerin çalışma alanları farklı ülkelerde mesleki ve yasal olarak önceden belirlenmiştir. Psikiyatristler tıpkı Klinik
psikologlar gibi nörolojik, biyolojik anormalliklerden kaynaklanan ve insan bilincinin toplumsal değerlerle çatışması sonucu oluşan kronik vakalar ile ilgilenirler. Psikiyatristler genelde psikolojik sorunları insan biyolojisi ve genetik yapısı ile açıklarken psikologlar ise insandaki bilinçsel sorunları ve rahatsızlıkları sosyal, kültürel ve politik olgularla açıklarlar. Spesifik olarak psikoloji alanı klinik psikoloji ile psikiyatriye bağlanırken sosyal psikoloji ile de sosyal bilimlere bağlıdır. Bu perspektiften bakıldığında psikiyatristlerde ve psikologlardaki insani değerleri hem aldıkları eğitimin yapısı, hem kendilerinin aileleri için de yetiştirilme tarzı ve politik bakış açıları temelinde değerlendirebiliriz. Psikiyatristlerde ve psikologlar da insani değerler sadece, mesleğe atanırken ettikleri yeminden ibaret değildir. Yemin süreci sadece teknik bir işlemdir. İnsani değerlerin varlığı psikiyatristlerin ve psikologların kendi mesleki çalışmalarında pratik yaşamda rahatlıkla görülebilir. Öncelikle, insani değerler açısından psikiyatristler ve psikologlar yaşadıkları ülkenin yasaları ile ne kadar çelişirlerse çelişsinler, her koşulda ve her yerde hangi kültürden, dinden, milliyetten olursa olsun, milliyetçilik ve ırkçılık yapmadan danışanlarını tedavi etmeleri gerekir. İdeolojik bağımlılığından dolayı milliyetçilik ve ırkçılık yapan bir psikiyatrist veya psikolog ne yasal anlamda ne de etiksel anlamda psikiyatrist veya psikolog olamaz. Psikiyatri ve psikoloji alanında insani değerlerin mesleki yaşamda etkili olmasını engelleyen çok farklı sorunlarda olabilir. Bu sorunlardan birisi yukarda açıkladığımız
eğitim sürecinde gelişen kişilik sorunudur. Diğer sorunlar ise üniversitelerdeki psikoloji eğitimindeki sistemsizliklerdir. Örneğin üniversitede psikoloji lisans programında 'kültür psikolojisi ve politik psikoloji’ derslerinin objektif bir düzeyde öğretilmemesi, mezun olan psikiyatrist veya psikolog adayının toplumsal olayları ve danışanlarının sorunlarını değerlendirirken kısır döngü yaşamasına neden olur. Kültür psikolojisi ve politik psikoloji, insan davranışının ve insanlardaki farklı dinsel, kültürel ve ailesel değerlerin kaynaklarını açıklamaya yardımcı olur. Geleneksel toplumda psikiyatri ve psikolojik lisans eğitimi ve yüksek lisans eğitimi almış olan psikiyatrist ve psikologlardaki insani değerler bağlı oldukları dinsel ve kültürel değer yargılarına göre şekillenmekle birlikte yabancı dil bilmenin ve teknolojiyi kullanmanın sonucu insani değerler Bati kültürlerine göre de şekillenebilir.
Örneğin geleneksel bir toplumda psikologlar, kendilerine gelen danışanların sorunlarını çözmeye çalışırken, kendi özgün travmalarının, dinsel değer yargılarının etkileri uyguladıkları terapiye yansıyabilir. Psikiyatristler ve psikologlar öncelikle
kendilerine gelen danışanların psikolojik sorunlarını çözmeye çalışırken mesleki kriterlere bağlı kalmaları gerekir. Mesleki kritikler ise danışanın sorununu değerlendirmeye almak, soruna teşhis koymak için gerekli testleri uygulamak, danışanın bağlı olduğu kültürün değer yargılarına saygılı olmak, milliyetçi veya ırkçı tarzda danışana yaklaşmamak soruna teşhisi koyduktan sonra başka bir meslektaşı ile birlikte konulan teşhisi tartışarak geçerliliğini ve güvenilirliğini onaylamak ve en son uygulanacak tedavi yönteminin ne olacağına karar vermektir. Bu kriterleri uygulamadan danışanı dinleyip direk ilaç tedavisine veya konuşma terapisine karar vermek ahlaki ve yasal değildir. Psikiyatristlerde ve psikologlarda insani değerler, mesleki kriterleri ve danışanların sorunlarına yaklaşımında ahlaki inisiyatif olarak görülebilir. Örnek olarak, Türkiye'de ki psikologların ve psikiyatristlerin çoğunluğunun düştükleri hatalardan biriside APA/DMS-IV (Amerikan Psikiyatristler Derneği-Tanı ve Teşhis Ölçeği, 5.Versiyon) ölçeğinin danışanların psikolojik sorunlarına teşhis konulmasında kullanılmasıdır. Bu durum insani değerler açısından farklı kültürlerde görülen davranış ve düşünce bozukluklarının Türk toplumuna genellenmesini göstermektedir ve ahlaki değildir. Unutulmamalıdır ki DSM-IV Amerikan Kültürünün ve Hıristiyanlık dininin değerleri temel alınarak hazırlanıp geliştirilmiştir, Gerçekte ise doğulu olan Türk toplumunda psikologların ve psikiyatristlerin Uluslararası Sağlık Örgütü (International Health Organization-ILO) tarafından hazırlanan Uluslararası Tanı ve Teşhis
Ölçeği’nin temel alınması gerekir. Sonuç itibari ile psikologlar ve psikiyatristler sadece kendilerine gelen hastaları tedavi sürecinde danışanın sosyopolitik koşulları da dikkate alması gerekir. Bunun anlamı ise, psikiyatrist veya psikologun, kendisine gelen danışanı tedavi ederken danışanın sosyalleşmesin ve politikleşmesine de katkıda bulunmalıdır. Sadece danışanın kendisine
zarar veren davranış ve düşüncelerini sonlandırma tedavi amacı olmamalıdır ve danışanın kişiliğinin de sosyalleştirilmesi önemli bir insani değer olarak görülmelidir, Çetin Alkan - BSC, BA Terapist, Arastırmacı Email : cetinalkan@hotmail.com
gerekli olan hazırlıkları yapmanın önüne geçebilir. Evlilikle ilgili, ilişkilerle ilgili, zor kararlar veren bir grup olduğu gibi; kararlarında hiç zorlanmayan, her şeyin çok iyi olacağına dair hayallerden ötürü hali hazırda olan problemleri göremeyen bir grup insan da var…
Düşmeye Doyamayanlar! Özgüvenli olmak, istediğin şeye ulaşabileceğine inanmak güzedir. Başarıyı da çoğu zaman beraberinde getirir. Ama her şeyin fazlasının zarar getirmesi gibi aşırı özgüven de insanı gerçeklikten koparabilir. “Nasıl olsa yaparım, bir şekilde hallederim!” diyerek üstüne düşen vazifeyi yapmadan gerekli tedbirleri almadan yola çıkanlar çoğu kere yolda kalırlar. Bazı insanlar defalarca aynı eksik hazırlanmayla mükemmel sonuçlar beklerler. Sonuç kötü olur. Ama zihin bunu bir başarısızlık olarak algılamaz… Hatta bazıları için bu düşmeler, motivasyon sebebi bile olabilir. Daha hırsla sarılıp, başarıya gitmek için daha bir gayrete gelenleri de olabilir… İnsan olarak bazılarımızın dünyaya ve olaylara ilişkin pozitif bir illüzyon kurduğumuzu ve bu illüzyona inandığımızı görüyorum. “Her şey daha iyi olacak!” inancı bazen bir körlük nedeni olarak gerçeği görmenin ve
İyi düşünmek, iyi olması için önemli bir adım olsa da iyi olmayan bir şeyi görmezden gelmek için bir kaçış noktası da olabiliyor bazen.
Rüya bitip de uyandıktan sonra, canı yanan taraf için çok geç kalınmış oluyor. “Geçen geçmiş, kalan sağlar bizimdir!” mantığıyla “Önümüzdeki maçlara bakalım!” tesellisine sığınmaktan başkaca bir yol kalmıyor. Sosyal paylaşım ağlarıyla geçirdiğimiz onca vakitten dolayı pişman olsak da bu bizi vaktimizi daha doğru değerlendirmeye nedense götürmüyor. Her gün işe geç kalan birisini düşünün. Erken de uyansa geç kalıyor, geç uyansa da… Her gün karar almasına, bir daha aynı hatayı yapmamak için niyet etmesine rağmen, ertesi gün evde oyalanarak yine geç kalabiliyor. Bunun nedeni yalnızca alışkanlık olmasa gerek. Burada bir düşmeye doyamamak durumu var. Bir adrenalin bağımlılığı durumu var… Sanki bazı şeyler için “bize olmazmış, bizim başımıza gelmezmiş” gibi hissediyor insan. Olsa da atlatırız sanıyoruz ama bu his gerçek değil.
Tedbir alınması gerektiği halde tedbir alınmayan tüm ilişkilerde benzer sonuçlar kaçınılmaz oluyor. İlle de yeniden düşmemiz gerekmediği halde yeniden yeniye düşmeye devam ediyoruz…
Mesela bir pazar günü kavgasını neyin başlattığını defalarca test etmiş olsa da çiftler, aynı konu gündeme geldiğinde aynı tepkileri göstererek kavga edebiliyor. Taraflardan birisi ağlıyor... Diğeri kapıyı çarparak çıkıp, daha kapının dış tarafında bin pişman olsa da gururdan tüm günü dışarıda geçirmek zorunda kalabiliyor. Bir-iki haftalık bir küslük durumundan sonra barış sağlandığında her şey çözülmüş olmuyor. Yine aynı çift yine aynı yerde birbirlerine girebiliyorlar… Eleştirerek başladığımız bir konuşmada insanları kırarken kırılan da oluyoruz çoğu kere. Ama yinede iğnelemekten geri durmuyoruz.
Bu dünyadaki hiç kimseyi kendisi istemeden değiştiremeyeceğimizi bilmemize rağmen, değiştirmeye çalışırken buluyoruz kendimizi. Onca çabayı kendimize verseydik belki de ererdik ama ne eriyoruz, ne oluyoruz. Sadece kırıyor, kırılıyoruz. Kredi kartlarının gerekli-gereksiz kullanarak ödeyebileceğimizin çok üstünde şişirdikten sonra aklımız başımıza geldiğinde aynı hatayı yenden yapmak da bir düşmeye doyamama örneğidir. İnsanların onca acı çekmelerine rağmen ders almadıklarını görmek, düşmeye, acı çekmeye karşı bir bağımlılıkları olduğunu düşündürmeye başladı beni… Ne dersiniz, neden düşmeye doymuyor olabiliriz? Nazlı ÖZBURUN / Aile ve Evlilik Terapisti nazliozburun@gmail.com www.nazliozburun.com
istedim. Peki, şimdi isterseniz bir de bunu hayata nasıl aktaracağımıza bakalım:
Nasıl Karizmatik Olunur? Karizma nedir? Desem eminim ki herkesin farklı farklı tanımlamaları olur; fakat herkes kimin karizmatik olduğunu kimin olmadığını kolaylıkla anlayabilir. Peki, ben de kendi tanımlamamı yapayım öyleyse. Karizma insanlar üzerinde her yönden bir etki bırakan soyut bir kavramdır. şunu belirtmem lazım ki karizma deyince akla ilk erkekler geliyor. Maalesef bu yanlış bir tutum bir bayan da karizmatik olmalıdır. O yüzden bu yazım hem bayanlar hem de baylar için geçerlidir. Gelelim ikinci soruma insanlar karizmatik mi doğar karizmatik mi olur? Şahsi fikrimi söylemem gerekirse karizmatik doğanlar da vardır sonradan karizmatik olanlar da. Doğuştan değilse bu özelliğiniz şimdi bunu oluşturabilmeniz için nelere dikkat etmeniz gerektiği konusunda biraz ipucu vereceğim sizlere. Yalnız sizden istediğim tek şey bunların uygularken üzerinizde karizmanın kes-yapıştır şeklinde durmamasına dikkat etmenizdir. İllaki sizler de çevrenizde dediğim tarz insanları görmüşsünüzdür garip bir karışım olduğunu da fark etmişsinizdir. Buna mahal vermeniz adına dikkat etmenizi
1-RAHAT OLUN: Karizmatik insanlar girdikleri ortamlarda kasılıp, çekinip gerilmezler. 2-ÖZGÜVEN: Az önce bahsettiğim kesyapıştır olayının olmasının ana nedeni budur. Her şeyi yaptığınız takdirde özgüveniniz olmazsa komik bir duruma düşersiniz. Onun için her ne olursa olsun kendinize güvenmeyi mutlaka öğrenmeniz gerekmektedir. 3-BAKIŞLAR: Ve geldik etkili silahlardan birisi daha ..elbette bakışlar .olmazsa olmazımız.Bunu sağlamanın yolu da özgüveni geliştirmekten geçmektedir.özgüveniniz geliştiği takdirde bu durum bakışlarınıza yansır.Önemli bir tüyo: gerektiği yerlerde gözlerinizi kısarak bakmak sizin karizmanıza karizma katar. 4-İYİ İNSAN OLUN: Evet kötü insanlar hiçbir zaman kabul görmezler ve bu yüzden karizmaları olmaz. 5-DUYGULAR: Duygularınızı ifade etmede açık sözlü olun. Gereksiz dolaylamalara ve sıkılmalara girmeyin bu sizi güvensiz ve dediklerinizin önemsiz olduğunu gösterir. 6-DÜŞÜNEREK KONUŞUN: Söyleceklerinizi düşünerek söylemek size artı kazandırır. Böylece gaf yapmazsınız ve olası hatalara düşerek kendinizi zorda bırakmazsınız. 7-IIIIIII’LAMAYIN: Buradaki önemli hususlardan biri de konuşmanızın akıcı ve açık olmasıdır. İstanbul Türkçesiyle ve doğru bir diksiyonla insanları etkileyebilirsiniz. 8-ÖZEL İNSANLAR: Sizinle zaman geçiren herkesin kendisini özel hissetmesini sağlayın. Böylece çevreniz kalabalıklaşır çünkü bir başınıza karizmatik olamazsınız. Hamide ŞİMŞEK
bundan sonraki hayatında kendinde bir şey yapmaya cesaret bulabilir mi? En başta yapacağı davranışın sonucunda kayıp yaşayacağı korkusu yerleşmiştir ruhuna.
Nerede Kaldı Coşkumuz? Toplum olarak yıllardır sohbetlerde geçen ve sebebi sadece sözle araştırılan bir konu var. Bu da: Niçin bir şeyi yapma girişiminde bulunmaktan çekindiğimiz?
Neden sözle araştırılan dediğimi sorarsanız? Sözle araştırıyoruz çünkü en başta kendimizi sorgulamıyoruz. Yapmak istediğimiz pek çok şey vardır ama bunu yapmak için bir adım atmayız. Kimileri buna atalet der. Ben ise farklı bir açıdan ele alacağım bu yazımda. Coşkumuzu kaybediyoruz. Yani bir nevi bizi bir şey yapmaya iten motivasyonumuzu kaybediyoruz. Konuyu daha da derinleştirmek gerekirse, coşkumuzu daha en başta bir sorumuza karşılık çocukların çok konuşmaması gerektiğini söyleyen ailelerimiz sebebiyle kaybediyoruz. Ardından okul yıllarına geçiyoruz. Tahtada hata yapan öğrencisini yerin dibine sokan hatalı öğretmenler geliyor. Hepimizin başına mutlaka gelmiştir. Herhangi bir dersten yazılıya girip çıkmışızdır ve notumuz beklediğimiz gibi gelmediğinde itiraz etmişizdir. Aldığımız cevap aslında çok trajikomik: “Kağıdına tekrar bakarım ama fazladan verdiğim puanları geri alırım!” Bu itirazın sonucunun kayıp olacağı apaçık bellidir. Peki, bu tavırla karşılaşan birey
Peki, kaçımız istediğimi mesleği ailesinin yönlendirmesi olmadan seçebildi? Elbette seçebilenlerimiz vardır. Anca çoğunluğumuz ailemizin bize biçtiği yoldan ilerliyoruz ve ömür boyu süren bir boyun eğme süreci başlıyor. Bir konuda yanlış anlaşılmak da istemem. Aileleri ya da büyüklerimizi kesinlikle suçlamıyorum. Zira onlar da öyle eğitildiler çünkü.
* Kendinize güvenin. * Tarih kendi inandığı yolda dirençle yürüyenleri yazmıştır. * Bir hedefiniz her zaman olsun. * Hedeflerimiz bizim pusulalarımızdır. * Adım atmaktan çekinmeyin. * Attığınız adımın sonucu bulunduğunuzdan geri götürmez ama adım atmadan ilerleyip ilerleyemeyeceğinizi bilemezsiniz. * Her gününüzü sorgulayın. Bir gününüz dahi öncekinin aynı olmamalı. Hayatlarını başarıyla sürdüren kişilerin hayatlarına baktığımızda inandıkları yolda coşkuyla yürüdüklerini görürüz. Bize düşünse ne yaşadığımıza bakmadan kendi coşkumuzu kendimiz oluşturmamız. Hevesimizi başkaları kırabilir ama kendi coşkumuzu bir başkası bize veremez. Onu ancak kendimiz oluştururuz. Saygılarımla… Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
zenginleştirmiştir.
İbrahim Müteferrika İbrahim Müteferrika (D. 1674 - Ö. 1745) ilk Türk matbaasının Macar kökenli kurucusu, yayımcı, Osmanlı devlet adamı ve aydınıdır.
Bugünkü Romanya'da Erdel'in Kaloşvar şehrinde doğmuştur. 1670 ile 1674 arasında bir tarihte doğduğu kabul edilir. 1692 yılında İkinci Viyana Kuşatması'ndan sonraki savaşlarda Osmanlılara esir düştü. Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında çok az bilgi vardır. Osmanlı hizmetine girdikten sonra ordunun çeşitli birimlerinde görev almıştır. Müslüman oldu ve Türkçe öğrendi. Osmanlı devletinin kanun ve yöntemlerini kısa sürede kavrayarak hızla yükseldi ve mütefferika oldu. İslâm'ın inançlarını açıklayan "Risale-i İslâmiye" adlı küçük bir kitap yazdı. 1715 yılında III. Ahmet'in bir mektubunu Viyana'ya Prens Eugene'e götürdü. İbrahim Müteferrika'ya asıl şöhretini kazandıran matbaacılığıdır. Matbaasında bastığı ilk kitap 1729 yılının başlarında basılan Vankulu lugatı'dır. Bu matbaada basılan kitapların tarih, coğrafya, dil ve askerlik ile ilgili olduğu dikkat çekmektedir. İbrahim Müteferrika, bastığı kitapların çoğuna ilaveler ve açıklamalar yapmış, bazılarına ise notlar ve haritalar ekleyerek
İstanbul'da bir basımevi kurmak isteyen Sait Efendi ile tanıştıktan sonra bu işi gerçekleştirmek için çalışmalara başladı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Önce Şeyhülislâm Abdullah Efendi'den dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva alındı. Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. (Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır.) Yalova'da bir kağıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu. İbrahim Müteferrika 1727 yılında ilk matbaayı açmayı başardı. İlk olarak "Vankulu Lûgatı" adında Arapça-Türkçe bir sözlük bastı. Ardından tarih ve coğrafya ilgili on altı eser daha yayımladı. 1743'te bir atama emrini götürmek için Dağıstan'a gitti. Bu yolculuğun ardından 1745 yılında öldü. İbrahim Müteferrika'nın ölümünden sonra, matbaanın işletme izni Rumeli kadılarından İbrahim Efendi ile Anadolu kadılarından Ahmed Efendi'ye verilmiştir.
Kapalı Çarşı’nın Fesçiler Kapısı ile Beyazıt Camii arasında yer alan Sahaflar çarşısında ise İbrahim Müteferrika 'nın bir büstü bulunmaktadır. Eserleri Risâle-i İslamiyye Vesiletü't-Tıbâa Usûlü'l-Hikem fî Nizâmi'l-Ümem Tercüme eserleri Füyüzat ı Mıknatissiye 1731. Çev: İbrahim Müteferrika.
Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2012 – Sayı: 15
Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Özlem ÖZTULUM Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM
Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Mustafa Çay Sezen ÇELEBİ Ümit ÜNKER Çetin ALKAN Nazlı ÖZBURUN Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN
İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim
Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com