Merhaba arkadaşlar, Elimizde olmayan sebeplerle verdiğimiz iki aylık aranın ardından sizlerle tekrar birlikte olmanın heyecanı içerisindeyiz. Son altı aydır yaşadığımız sıkıntılar neticesinde iki aylık bir ara vermek zorunda kaldık. Ancak çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ederek kendimizi geliştirmeyi amaç ediniyoruz. Dile kolay gibi gelse de iki yıldır e-dergimizi yayınlıyoruz. Duyduğumuz mutluluk ve gurur tarif edilmez. Siz değerli üyelerimizin desteği devam ettikçe ümit ediyoruz ki bu emek ürünü çalışma daha da büyük başarılara imza atacak. Bizler bilgi çalışanlarıyız. Lütfen sizler de desteğinizi bizlerden esirgemeyiniz. Dergimizi sosyal paylaşım sitelerindeki profillerinizde paylaşmanız daha çok kişiye ulaşmamıza vesile olacaktır. Keyifli okumalar diliyoruz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net
İçindekiler: Niyet Güzelliği
4
Zaman Yönetimi Nedir?
6
Yüzleşmekten Korkmak
9
Günerji – Ocak Ayı
11
Toplumsal ilişkilerde kadına karşı şiddet - 2. Bölüm
14
Selamlaşma Kuralları
17
Mutlanalım
20
Bu Yoldan Yılmayacağım!
21
Battani
22
Künye
25
niyetlerimizin neden kabul olmadığı ve nasıl çalışma yapılması gerektiği yönünde çok makale ve konuşma dinliyorum. Çevremde de sürekli duyuyorum dua ediyorum kabul olmuyor diyerek dua etmeyi kesme yönünde düşünceye gidiliyor. Bunların hepsi yanlış. Biz dua ederken sabretmeyi bilmiyoruz istiyoruz ki hemen her şey anında hayırsız olsa dahi bizim istediğimiz şekilde gelişsin ve biz oldurana kadar mücadele gösterelim.
Niyet Güzelliği Günün verdiği yorgunlukla hemen uyuya kaldığınız ve kendinizle değerlendirme yapamadığınız anlarda dileklerim neden olmuyor dediğiniz oldu mu? Ya da istiyorum ama olmuyor diyerek niyetlerinizden uzaklaştığınız? Geçenlerde nadir televizyon izleyen biri olarak tv de Mustafa Karataş'ı gördüm. Dua, niyet ve dilekler üzerine çok güzel bir konuya değindi ve konuşması sırasında " Biz dua ederken aslında eksik diliyoruz ve dua sırasında çok fazla gereksiz, benim ulaşamayacağım şeyleri istersem olmaz herhalde diye düşünüyoruz, hâlbuki ayakkabınızın bağı kopsa bile Allah'tan isteyin diyor; Peygamberimiz" dedi. Allah gönülden edilen hiç bir duayı, isteği geri çevirmez yalnız duanın da bir vakti, zamanı vardır. O oluşum süreci içinde beklemek gerekir. ‘DUA’ sevgiIiye yazıImış bir mektup gibidir. Zarfın içerisine yüreğini koyanın, duası kabuI ediIir. Son bir buçuk yıldır dualarımızın ve
"Sabrın güzelliği zaferin doğuşudur."Sabrın güzelliği her işin doğuşudur." -Hz.Ali Bir diğer husus ise son zamanlarda meleklerden dileyin, melek kartları size her yolu gösterir diye bir furya çıktı. Bu kartların verdiği bilgiler doğrultusunda ilerleyip hayatını şekillendiren insanlar var. Bu kadar mı kör olduk, önceden melek, dilek, aşk kartları diye bir şey yoktu. Beynimizi yozlaştıran bu hoş görünen şeyler, duanın önünde birer aracı oldu. Biz bu durumun farkında değiliz. Meleklerden dileyin size bir şekilde tüyle, yazıyla birilerinin vasıtasıyla haber gönderir diyerek inandık. Biz ne kadar bir şeylere inanmaya aç bir toplum haline geldik. Çıkan bu furyaya daha da destek olarak iyice yayılmasını sağlıyoruz insanlarda bu durumdan rant sağlıyor. Ve biz bir kez daha farkına varmıyoruz. "Duanın önüne aracı koymada, saf niyetli (gönlü güzel) olanın duası kabul edilir." Bu durumun en güzel örneği ise duasını sabırla dileyen tembelin hikâyesidir. Tembel gece gündüz "Madem beni tembel yarattın rızkımı da gönder Allah'ım" diyormuş. İnsanlar bunu öğrenerek tembel bizim için de
dua et diyorlarmış. Tembel "Bununda rızkını göder Allahım" diyor. Görenler tembel'e sürekli benim içinde dua et diyerek tembelle alay ediyorlarmış. Tembel her gün her gece aynı duayı ederek: "Beni tembel yarattın ben çalışmam benim rızkımıda gönder Allahım" diyormuş. Tam böyle gönülden dua ettiği sırada evin içine bir öküz girmiş. Tembel "Şükürler olsun Allahım duamı kabul ettin" demiş. Hemen bıçağı alarak öküzü kesmiş, yüzmeye başladığı sırada kasap kaçan öküzün tembelin evine gittiğini öğrenmiş. Tembelin evine vardığında "Ne yapıyorsun o öküz benim!" demiş. Tembel: "Nerden senin oluyor Allaha dua ettim rızkımı gönderdi" demiş. Kasap: "Ya olur mu tembel bu benim keseceğim öküz" desede Tembel "Ben yıllardır dua ediyorum tam duamda ya rabb rızkımı gönder dediğim zaman geldi, senin nerden oluyor o benim hakkım" demiş. Kasap ile tembel'in durumu sonunda mahkemelik olmuş. Hz.Davut zamanında durumu birde ona açıklamışlar. Hz.Davut tembele "O öküzün parasını kasaba ödüyeceksin" demiş. Tembel sen hekim insansın hemen karar verme demiş. Hz.Davut peki bu gece bana müsaade et düşüneceğim diyerek ikisinide göndermiş. O gece Hz.Davut bu işin hakikatini kendisine bildirmesi için Allah'a
yalvarmış. Ertesi gün Hz.Davut ikisinide yanına çağırarak "Ey kasap öküz tembelin, dükkânın tembelin, evin tembelin, senin ne kadar malın varsa hepsi tembelin" demiş. Kasap: "Böyle adalet mi olur?" demiş. Hz.Davut "Ey ahali bu tembelin bir babası vardı bu kasapta onun yanında işçiydi. Birgün oyuna getirdi, tuzak kurdu bu tembelin babasını öldürdü, malına el koydu. Ve ne kazandıysa tembelin babasının malından kazandı. Herşey tembele aittir." demiş. Tembel'in yıllar sonra rızkı gelmiş ve kaybettiğin malların hepsine sahip olmuş. Hikâyede olduğu gibi gönülden edilen her niyetin sonucu bize bir şekilde geri gelir. Yeter ki inancınızdan, isteklerinizden bir an olsun vazgeçmeyin dileyin ve hayırla o olsun. Sevgiyle kalın.
Özlem ÖZTULUM www.ozlemoztulum.net
gereken yeterli bilgiye sahip değilizdir. * Kurumda sürekli çeşitli sebeplerle krizler ortaya çıkmaktadır. * İş dağılımı ve iş gücü organizasyonu planlamasını doğru yapamıyoruzdur. * Hedeflerimiz belli değildir. * Yetki devredemiyoruzdur. * İşleri ağırdan alıyoruzdur. * Etrafımız, ofisimiz dağınıktır. * Çok vaktimizi alan misafirlerimiz vardır. Etkili Zaman Yönetimi Zaman Yönetimi Nedir? Zamanı daha etkin kullanarak öncelikleri belirleyip, doğru planlama yapabilmektir. Zaman, Yerine konması, geri döndürülmesi yenilenmesi, depolanması, satın alınması mümkün olmayan tek bir kaynaktır. Etkili Zaman yönetimi ise Zamanı mümkün olduğunca etkin ve etkili bir biçimde kullanma ve denetleme sistemidir.
Zaman tüm insanların eşit olarak sahip olduğu tek şeydir. Neden zaman yönetimi yapılmalıdır? * Verimsizliği gidermek * Belirlenen hedeflere ulaşmak * Kariyer gelişimi sağlamak * Görev gereklerini uygun şekilde gerçekleştirmek için zaman yönetimi gerekmektedir. Neden Zamanı Etkin Biçimde Kullanamayız? * Zamanı etkin kullanamadığımızın farkında değilizdir. * Okunması gereken çok yazı, evrak, kitap, makale vb. vardır. * İşimizi daha hızlı ve doğru yapmak için
Zaman Çeşitleri Nelerdir? 4 Temel Zaman çeşidi vardır bunlar bizim objektif, sübjektif, biyolojik ve yönetsel zamandır. Şimdi bunları detaylıca inceleyelim. * Gerçek Zaman * Psikolojik Zaman * Biyolojik Zaman * Yönetsel Zaman Gerçek Zaman Objektif zaman olarak da adlandırılır. Saatin gösterdiği zamandır. Bu zaman izlenebilir bazı değişmelerle ölçülebilir. Yıldızların hareketi, dünyanın dönmesi gibi düzenli olarak izlenen bazı fiziksel olaylar veya bir saatin çalışması gibi suni olarak yapılan bazı düzenli hareketler esas alınır. Psikolojik Zaman Sübjektif zaman da denir. Hissedilen zamandır. Saatin neyi gösterdiğine bakılmaksızın bir olayda geçen süreyi kısa veya uzun hisseder ve buna göre kısa veya uzun süre diye karar veririz. Saat zamanı çok kesin birimlerle ölçülürken, sübjektif zamanın anlaşılması güçtür. Biyolojik Zaman Biyolojik saat, alışkanlıklara göre kurulur.
Çoğu zaman uyanmak için kurduğumuz saatin alarmı çalmadan biraz önce uyanırız. Bir biyolojik saat, bize kalkma zamanının geldiğini söylemiştir. Biz derece derece uyuma ve uyanma saatlerini değiştirirsek, biyolojik saatte yeni programa kendisini ayarlayacaktır. Yönetsel Zaman Yönetsel zaman, birden çok insanı bir araya getirebilecek nitelikteki bir amaç belirlemesi ile bu amaca ulaşmak için yerine getirilen planlama, örgütleme, yürütme, koordinasyon, denetim ve yönetici eğitimi faaliyetlerinin gerektirdiği iş gören ve makine zamanı toplamıdır. Zaman Tuzakları * Acelecilik ve kararsızlık. * Telefonun kötü kullanımı. * Ayrıntılarla uğraşma. * Planlanmamış ve ani ziyaretler. * Öncelikleri belirlememek. * Hedeflerin belirsizliği. * Yetersiz ve yeteneksiz personel. * Verimsiz ve gereksiz toplantılar. * Dağınık masa düzeni. * Yarım bırakılan işler. * Hayır diyememek. * Her şeyi okumaya çalışmak ve hızlı okumayı bilmemek. * Aşırı iletişim. * Yetki devrinden kaçınma ve detaylara uğraşma. Etkin Zaman Yönetimi * Zamanınızı nasıl geçirdiğinizle ilgili çok ayrıntılı bir günlük çıkarın. * Önceliklerinizi belirleyin. * Ziyaretleri düzenleyin.
* Çalışma sisteminize göre etkili bir masa düzeni oluşturun. * Gerekmedikçe toplantı düzenlemeyin. * Hayır demesini bilin. * Zor ve sevimsiz işleri öncelikle bitirin. * Mükemmelliyetçilikten kaçının. * Yorucu ve zor işleri sabah saatlerinde yapın. * İş yaparken konsantre olun. * İşinize olduğu kadar, kendinize ve ailenize de zaman ayırın. * Mutlaka kendinize zaman ayırın ve formda kalabilmek için tatil yapın. Zaman Yönetimi Matrisi Zaman Yönetimi yaparken aşağıdaki Matrisi kullanmanızı tavsiye ederim bu Matris sizin önceliklerinizin durumunu belirleyen en etkili yöntemlerden biridir. Burada Önemli işleriniz için soracağınız sorular: “Ne kadar acil?, Hemen yapmak mı gerekir?” yoksa “Ne zaman yapacağınıza karar verebilir bir durumda mısınız?” şeklinde olmalı. Acil bir konu aciliyetine rağmen çok önemli değilse bu konuyu bir başkasına delege edebilirsiniz böylelikle zamanınızı daha efektif kullanabilirsiniz. Acil olmayan ve önemli olmayan işleri de boş verebilmelisiniz. Yani Hayır demeyi bilmelisiniz. Unutmayın! Gün herkes için 24 Saat… Ümit ÜNKER Satış Koçu & Satış Eğitmeni TEDİ Eğitim ve Danışmanlık Kurucu | Genel Müdür Mail : umit@umitunker.com Web : www.umitunker.com
olurdu. Sonra zamanla komik gelmeye başladı bu durum. Çok saçma bir şey yaptığımı fark ettim. Karanlıkta ne oluyordu ki? Ev yine aynı evdi, koridor aynı koridor. Değişen tek şey ışıktı. Karanlıkta bir yerlerden bir şeylerin geleceğini düşünüp korkuyordum. Ülkemizde “Öcü” diye bilinen, literatürde bir karşılığı olmayan ve ne olduğu bilinmeyen saçma sapan bir şeyden korkuyordum. Yüzleşmekten Korkmak Sorunlardan kaçtıkça, onların daha da büyüdüklerini hepimiz biliriz. Ben bunu çocukluğumda yaşamıştım. Çocukken karanlıktan korkardım. Karanlıkla burun buruna gelmek bile kâbus gibiydi benim için. Gece tuvalete kalkmamak için saatler öncesinden bir şey içmezdim. Ama olur ya buna gerek duyarsam, o zaman annemi ya da ablalarımı uyandırırdım. Bazen de tek başıma giderdim tuvalete. Ama duvarlara sürüne sürüne, önce lambayı yakmak için elektrik düğmesini bulurdum. Işığı yakardım ama yine de tedirginliğim bitmezdi. Sonra yatağıma gitmek üzere tekrar koridora gelirdim. Lambayı kapatmam gerekirdi. Ama kapatırsam, yatağa ulaşmak için dört ya da beş metrelik bir mesafeyi karanlıkta geçirmek zorunda kalırdım. Elektrik düğmesinin önüne geldiğimde, derin bir nefes alıp sanki bir maraton koşucusunun start anını beklemesi gibi bir ayağım önde, elim düğmede ve gözüm ileride hazırda beklerdim. Üç… İki… Bir ve koşa koşa yatağıma fırlardım. Çoğu zaman karanlıkta hızla koşarken bir yerlere çarptığım bile
“Öcü…” neydi öcü? “Öcüler gelir seni kaçırır” ne yapacaklar ki beni kaçırıp? Hem siz, öcüler tarafından kaçırılan birine dair bir haber duydunuz mu? “İyi akşamlar sayın seyirciler. Yozgat’ta bir çocuk öcüler tarafından kaçırıldı. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Hatay Valisi, öcülerin en kısa sürede yakanıp adalete teslim edileceğini söyledi”
Her neyse, öcüleri araştırmaya başladım sonra. Bir dedektif gibi “Öcü” avcılığına başladım. Pusuya yattım. Ama tek bir öcü bile çıkmadı karşıma. Öcünün, ya da adına ne derseniz deyin, zihnimizin içinde var ettiğimiz bir korku olduğunu anladım sonra. Bir şeyden korkmaya kararlıysa insan, öcüden, hayaletlerden, sınavlardan, kaybetmekten… Her şeyden korkabilir. Sonra bir gece karanlıkta kalktım ve koridorda yürümeye başladım. Her şey normaldi. Hiçbir tuhaflık yoktu ortada. Yürüyerek tuvalete kadar gitmeyi başardım. Hiçbir şey olmamıştı. Sonra çıktım, lambayı kapattım ve yatağıma yattım. Evde her şey gündüz nasılsa, gece de aynen öyleydi. Yüzleşmiştim! Yüzleşince de,
korkularım tamamen kaybolmuştu. Konu karanlıkta yürümek, suya atlamak, imkânsızı başarmak, birisine açılmak… Her ne olursa olsun, üstüne gitmediğiniz zaman karşınızda hayali öcüler bulacaksınız… Kaçtıkça sizi takip edecekler. Yolda karşınıza bir köpek çıktığında, ondan kaçarsanız size saldırır. Ama karşısında hiçbir şey yokmuş gibi sessizce durun, hatta üstüne üstüne gidin, göreceksiniz ki bu defa o sizden kaçacaktır. Zor zamanlarda hayatta kalmakla ilgili ilginç bir kitapta, “Ormanda karşınıza ayı çıkarsa ne yapmalısınız?” gibi bir başlık vardı. Yazar çözüm olarak şunu öneriyordu. “Eğer kaçarsanız, hiçbir şekilde kurtulamazsınız. Yüksek bir kayaya çıkın, ceketinizi kabartın, kendinizi normalden daha büyük gösterin ve ayıya kükreyin…” yazara göre, ayıdan kurtulmanın tek yolu işte bunlardı. Şükürler olsun ormanda karşıma ayı çıkmadı, çıkmasını da istemem. Ama o ayılarla -elbette mecazi anlamda, yaşamda pek çok kez karşılaştım. Ben ne zaman bir şeyden kaçtıysam, kaçtığım şey beni anında esir almıştır. Ama ne zaman bir korkumun üstüne gittiysem, o korkum artık tarihe karışmıştır. Tüm zorlukların üstüne üstüne gidin! Cesur bir şekilde kendinizi zorlukların içine atın. Bundan korkmayın. Liderler, savaşçılar, dehalar hep bunu yapmışlardır. Tarihimize bir bakın. Hangi savaşta kaçmışız? Bırakın kaçmayı, kendimizi yağmur gibi üstümüze gelen kurşunların önüne atmışız.
Akif diyor ya, “Siper et gövdeni, dursun bu
hâyâsızda akın…” siper etmişiz gövdemizi ve bu cennet vatanı korumayı başarmışız. Ya korksaydık? Mustafa Kemal düşman gemilerini boğazda gördüğünde, “Geldikleri gibi giderler” değil de, “Eyvah! Geldiler!” deseydi. Bu sözü ağzımıza almak bile ne kadar anlamsız ve saçma geliyor değil mi? Bunu hayal bile edemiyoruz. “Geldikleri gibi giderler…” işte zorluklar karşısında tarihten almamız gereken en büyük derslerden biri. Karşınıza bir zorluk çıktığı zaman, Mustafa Kemal’in size, “Merak etme! Geldikleri gibi giderler” dediğini duyun. Bunu kulağınıza, gayet kendinden emin bir sesle fısıldadığını hayal edin. Hayatınıza parasal zorluklar mı girdi, “Geldikleri gibi giderler…” Sizin ve ailenizin üzerinde kara bulutlar mı dolaşıyor, “O bulutlar geldikleri gibi giderler…” Umutsuzluk sizi esir mi aldı? “Geldikleri gibi giderler…” Ve gidecekler… Yeter ki siz, cesaretle ve kararlılıkla onların karşısına çıkın. Ormandaki ayıyı hatırlayın. Kabartın ceketinizi ve güçlü bir şekilde onun gözlerinin içine bakarak kükreyin! “Mutsuz Olmak Günahtır” kitabından yazarın izniyle alınmıştır. Mustafa ÇAY NLP Master Trainer / Yazar www.mustafacay.com
Günerji – Ocak Ayı Ocak ayında, uzun zamandır bekleyen devam edilip tamamlanması gereken işler gündemde olacak. Emek verilen ve henüz tamamlanmamış işler için yoğun çalışma gerekiyor. Ertelenmiş birçok işinde bu dönemde önünüze gelebileceğini söyleyebiliriz. Emek vermeye ve detaylar üzerinde çalışmaya hazır olunuz. Göstereceğiniz gayretler ve vereceğiniz emekler ciddi kazanç elde etmenize yarayabilir. Bitmeyen, tamamlanmayan tüm durumlarda size ait olan sorumlulukları tam tamına yerine getirmeye ve bu anlamda gerçekten tüm eforunuzu göstermeye gayret ediniz. Ödülü çok büyük olacaktır. Emek vermediğiniz ve beklenti içinde olduğunuz durumlarda ciddi hayal kırıklıkları olabilir. Uzun süredir emek verdiğiniz ve gerçekten hakkınız olan büyük ödüller ya da bu anlamda size maddi ve manevi büyük kazançlar sağlayacak oluşumlarla ilgili önemli gelişmeler olabilir. Sabrınızın ve emeklerinizin karşılığını görebilirsiniz.
Ocak ayında güven konusunda test edileceğiniz koşullar gündeme gelebilir. Güveninizi sarsan ya da güvenilirliğinizi etkileyen olaylar olabilir. Her konuda biraz daha gayret biraz daha emek biraz daha direnmek biraz daha dayanmak ve biraz daha sabırlı olmak gerekiyor. Tüm bunları yaparken detayları kaçırmadan ve tüm bu detayları yukarıdan bir bakışla izleyerek hareket etmek alacağınız kararlarda size destek olacaktır. Detayları unutarak ya da önemsemeden yapacağınız her çalışmanında size olumsuz yönde ciddi etkileri olabileceğini unutmayınız. Karşılaşılan zorluklar sizi güçlendirirken bu zorlukları aşmak için kendi yaratıcılığınızı ve yeteneklerinizi cesurca kullanmaya hazır olunuz. Yöntemleriniz size ait ve özgün olsun. Kendinize güvenerek yola çıkınız, kendinizi göstermeye ve farkınızı ortaya koymaya çalışınız. Kendiniz olmaya ve kendinizle yüzleşmeye de özen gösteriniz. Başkalarına suç atarak veya onları yargılayarak ilerlemek yerine yaşamınızda olan biten şeylerin sorumluluğunu alınız. Bu anlamda size ait olmayan işlerin sorumluluğunu üzerinize almayınız ve bunları yapmaya çalışmayınız. Emeğinizi kendiniz takdir ediniz ve bunu başkalarının onayına bırakmayınız. Bu ay boyunca neye evet neye hayır diyeceğinizi çok iyi düşününüz. Düşünülmeden evet denilen durumların size yükleyeceği sorumlulukların altında ezilebilirsiniz. Bu esnada kendinize ait yapmanız gereken işleri ertelemek durumunda kalırsanız bunun sizin üzerinizde oluşturacağı strese dikkat ediniz. Bu anlamda
yeteri kadar dinlenmeye de zaman ayırınız. Delege edebileceğiniz işler olursa bunları delege etmek size biraz zaman kazandırabilir. Duyguların kolayca ifade edilemediği dönem olan Ocak ayında, kendinizi yeterince ifade etmeden anlaşılmayı beklemeyiniz. İlişkilerde kritik bir dönem olarak, sorun çözmeye yönelik ve sorunları ciddiye alarak ilgi göstermeye ihtiyaç var. Ailevi değerlere sahip çıkılmazsa, özgürleşmek adına aile birliktelikleri zarar görebilir. Sorunlu ilişkiler açısından problemlerin davranış boyutuyla değilde o davranışlara sevk eden duygu ve düşüncelerin neler olduğuna yönelik düşünmekte fayda var. Olayların görünür yüzü yanıltıcı olabilir. İspatınız olmadıkça sadece duyumlara dayanan ve kesin olmayan durumlarda gerçeği tam olarak anlayana kadar bir karara ya da yargıya varmayınız. Tam olarak gerçeği idrak ettikten sonra ilerlemeye özen gösteriniz.
Endişe ve kaygıların, aklınızı karıştırmasına ya da akıl oyunları ile duygularınızın ve iç dünyanızın karışmasına müsaade etmeyiniz. Ocak ayında masa üstünde duran işleri toparlamak ve bir muhasebe yapmak, finansal konulara dikkat etmek ve bütçenizi hazırlamak, ne yapıyorsanız en sağlam ve sağlıklı şekilde yapmak çok önem kazanmaktadır. İş dünyasının kapıları bu ay hem açık hem de zorlu. Cesur olanlar ve yeteneklerini verimli şekilde kullanmaya çalışanlar ilerleyecekler.
Mehmet AKTÜRK Günerji Uzmanı ve Yaşam Kodu Analisti mehmet.akturk@yenicizgi.com.tr www.gunerji.com
Toplumsal ilişkilerde kadına karşı şiddet - 2. Bölüm Evlilik ilişkisinde şiddetin oluşum koşulları Evlilik ilişkisinde kadına karşı uygulanan şiddet eyleminde geleneksel kültürler erkek şiddetine odaklanır. Ancak geleneksel kültürlerdeki bu dar bakış açısında törelerin payı da vardır. Örneğin halk arasında söylenen ‘dayak cennetten çıkmadır’ bakış açısında kadına biçilen rol ve kadının toplumdaki yerini belirlemektedir. Evlilikte, erkeğin, şiddet dâhil kadına karşı her türlü davranışının meşru görüldüğü geleneksel kültürlerde, kadınlarda oluşan öfke zamanla öğrenilmiş çaresizliğe dönüşür. Kapitalist toplum koşullarında evlilikte kadına uygulanan şiddet, sosyal çevre, eşlerin aileleri ve toplumun genelinde tepkiyle karşılanırken şiddete maruz kalan kadın yaşadığı öfkesini ifade etmede daha bağımsız davranabilmektedir. Kapitalist toplumlarda, evlilikte erkeğin kadına uyguladığı şiddet yasalarla cezalandırılmakta ve bu süreç erkeğin kadın üzerindeki rastgele hegemonyacı
yaklaşımında önünü kesmektedir. Ancak kapitalist bir toplumda kadının evlilikteki yaşama güvencesi her ne kadar yasalarla güvence altına alınsa da bu durum gerçekte göründüğü gibi değildir. Özellikle, evlilik ilişkisinde erkekteki ağır psikolojik sorunlar, yasaların baskısı, ekonomik baskı vb. şiddetin kontrolünü güçleştirir. Bu bağlamda yasaların, kadını koruması kendi içerisinde gerçekliğini kaybeder. Kapitalist toplumda şiddete uğrayan kadınla geleneksel bir toplumda şiddete maruz kalan bir kadın arasındaki temel fark, tepkilerin şiddetin kaynağına yönelmesidir. Geleneksel toplumda ise söz konusu tepkiler şiddet uygulayan erkeğe yönelmekten ziyade kadında ‘içselleşir. Evlilik ilişkisinde şiddete uğrayan kadın tepkilerinde pasifleşirken, toplumda ise şiddete uğrayan kadına karşı yaklaşımlarda, erkek şiddetini, ‘sineye çek kızım’, ‘kızım, çocuğunun/çocuklarının babasıdır, idare edeceksin’, veya ‘kızım ayrılmakta nedir, millet duyarsa bize ne der, biz başımız dik insanların içinde nasıl dolaşırız’ gibi ifadeleri kapsayan uzlaşmacı tarzda yorumları görmek mümkündür. Örnek vaka incelemesi Okuduğunuz örnek olay gerçek yaşamdan alınmış olup, İngiltere’de 1985’de E isimli genç bir kızın erkek arkadaşı A ile yaşadığı duygusal ilişkide, şiddetin oluşum koşullarını ve ilişkinin bozulması sürecinde meydana gelen fiziksel şiddetin sonuçlarını anlatmaktadır. Bu vaka incelemesinde evlilik süreci olmasa da toplumsal ilişkiler formu olarak yaşanan duygusal ilişkide A’nın E’ye karşı uyguladığı fiziksel şiddetin kapitalist bir toplumda yasalar açısından nasıl sonuçlandığını göstermektedir.
1 E kendi ailesiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle evini terk eder ve fuhuş yapmaya başlar. Fuhuş yaptığı dönemde erkek arkadaşı A ile tanışır. Erkek arkadaşı ise alkol bağımlısı olup şiddete eğilimli kişilik karakterine sahiptir. E 1985’de erkek arkadaşının şiddetine maruz kalır. A kız arkadaşı E’ye zorla cinsel ilişki teklifinde bulunması sonucunda E bıçakla kendi sol el bileğini keser, devam eden gergin tartışmalar ve paniğin ardından E erkek arkadaşı A’yı aynı bıçakla öldürür. Mahkeme sürecine yansıyan bu davada, E’nin avukatı E’yi suçsuz bulurken, A’yı provakatif davranışlarından dolayı suçlu bulur. Davada savunma avukatlarına göre (A’nın avukatları) E suçludur ve cezalandırılması gerekir. Mahkemeye sunulan adli psikoloji raporuna göre E suçsuzdur. Raporda E’nin suçsuz olduğunu kanıtlayan olgular ve kanıtlar E’nin erkek arkadaşı A ile tanışmadan önceki psikolojik sorunları, psikososyal faktörleri ve suçun oluşumunda ki kritik faktörleri detaylarıyla açıklar. Bu rapora göre E’nin şiddete dayalı davranışını kaygı bozukluğu, depresyon ve kişilik bozukluğu ile açıklamıştır. Psikososyal faktörler açısından raporda E’nin çocukluk dönemine değinilmiştir. E çocukken anne-babası ayrılmış, annesi tekrar evlenir. E ergenlik döneminin başlangıç yıllarını üvey baba baskısı altında geçirir.
E ergenlik dönemine geldiğinde evdeki mutsuzluğu 17 yaşında uyuşturucu kullanmanın etkisiyle fuhuş yapmaya başlar. E 33 yaşındaki erkek arkadaşı A’ya karşı şiddet
uyguladığı sırada aynı evdedir. E’nin işlediği suçun geçmişi psikososyal faktörlerle desteklenmiştir. Belirtilen psikososyal faktörler E’nin lehinedir. Adli psikoloji raporuna göre A kız arkadaşı E’yi zorla cinsel ilişki istemiyle tahrik eder. E ise erkek arkadaşının tahriğine karşı yaşadığı kontrolsüz duygusal reaksiyonlar, kendi davranışlarını mantıklıca algılamama ve kendi gücünü kontrol edememesi sonucunda erkek arkadaşı A’yı öldürür. Davanın sonucları Bu örnek olay incelemesinde E’nin psikolojik profili, psikososyal geçmişi ve yaşadığı psikolojik sorunlar davanın karar verme aşamasında jürinin tutumlarını etkilemiştir. Ancak bu dava İngiliz hukuk tarihindeki en zor davalardan birisi olduğu için davada şahitlerin verdiği ifadeler büyük önem kazanmaktadır. Dava mahkeme duruşmaları süresince iki ayrı kategoride değerlendirilir. Birinci kategoride cinayet işleyen E’nin olay anındaki psikolojik durumu, İkinci kategoride ise E’nin öldürme eylemine neden olan erkek arkadaşı A’nın psikolojik profile, E’nin olaydan önce yani depresyon dönemindeyken bir kafede içki içerken yaslı bir kadın tarafından görülmesi E’nin savunmalarına olumlu yönde katkılarda bulunmuştur. Ancak jüri, E’nin işlediği cinayetin psikososyal geçmişini görmezlikten gelir. E’nin erkek arkadaşı A’nın içki bağımlısı olması ve uyuşturucu kullanması, iddiaların olgusal olarak desteklenmesinde olumsuz etki yapmıştır. Örnek vaka incelemesi olarak verdiğimiz bu davada, savunma ve iddia tarafı E’nin ‘’mantığa uygun davranış’ ve ‘kendi kendini kontrol etme yeteneğine sahip olup olmamasına’’ odaklanmıştır.
2 Davanın önemli sonuçları olarak, E mahkeme duruşmaları devam ederken 1995 yılına doğru konduğu cezaevinde intihar eder. Jüri, E’nin erkek arkadaşı A’yı suçlu bulur. Kapitalist bir toplumda kadından erkeğe veya erkekten kadına yöneltilen şiddetin arka planında sadece cinsiyet ve yaş farklılıkları, şiddet uygulayan ile şiddete maruz kalanın psikososyal geçmişleri toplumsal psikolojiyi algılamada belirleyici değil etkileyici faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Örnek vaka incelemesinde açıklanan şiddet olgusu insan davranışının tek bir yönünü göstermektedir. Örnek vaka incelemesinde anlatıldığı gibi duygusal bir ilişkide bir kadının önce kendisine sonrada erkek arkadaşına karşı şiddet kullanması onun tamamen saldırgan olduğu anlamına gelmemekte ve bireylerde saldırganlığa neden olan toplumsal dinamiklerin bir bütün olarak dikkate alınması gerekir. Hukuki açıdan E davasında sadece psikososyal ve psikolojik faktörler
duruşmaların ve karar sürecinin odak noktası olmuştur. Ancak diğer yandan aynı örnek davanın sosyolojik ve politik boyutlarını incelediğimizde, E’nin ve A’nın davranışlarının arkasında sadece bireysel yaşam öyküleri bulunmamaktadır aynı zamanda Kapitalist bir toplumda insan psikolojisinin nasıl algılandığını da göstermektedir. Örneğin A’nın içki içmesi, E’nin uyuşturucu kullanmaya başlaması ve erkek arkadaşı ile çatışmaları, her iki tarafın öncelikle bireysel olarak kendilerine sonrada birbirlerine karsı yabancılaştıklarının bir göstergesidir. Uyuşturucu bağımlılığı, fuhuş, vb. psikolojik sorunlar toplumda yaygın olan sorunlar olup toplumsal patolojinin temel düzeyde açıklanmasında pratik örnekler olmaktadır. Örnek vaka incelenmesinin alındığı Kaynak: Independent gazatesi, 11 Temmuz 1995 Çetin Alkan, BSc, BA Terapist, Araştırmacı ve Yazar Email: cetinalkan@hotmail.com
gerekse selamlaşma sırasında, özellikle erkeklerin dikkatli olması gerekir. Toplumumuzda genellikle kadın elini uzatmadıkça, erkeğin elini uzatması hoş karşılanmaz.
Selamlaşma Kuralları İnsanların birbirine selam vermeleri, insan ilişkileri açısından son derece önemlidir. Birbirini tanıyan insanlar, karşılaştıklarında birbirlerini selamlarlar. Gün içerisinde çok sık kullandığımız fakat nasıl davranacağımızı bazı zamanlarda kestiremediğimiz konulardan biridir selamlaşma. Belli başlı kurallar çerçevesinde sizlere bunları aktarmaya çalışacağım. Selamlamada aslında en önemli olan hafif bir gülümsemenin olması ve birbirlerinin yüzüne bakılmasıdır. Selamlama; erkekler eğilirken, elleri her iki yana, aşağıya sarkık, avuç içi içe bakacak şekilde, kadınlar ise ellerini birleştirmiş şekilde selamlaşırlar. Selamlaşmada günün saatine göre iyi dilekler belirtilir. Ayrıca, kişilerin ilgilerini, sevgilerini, saygılarını göstermeleri açısından selamlaşma güzel bir başlangıçtır. Selamlaşma; sıcaklık, kardeşlik, barış dostluk, arkadaşlık, sevgi, saygı ifadeleri içerir. Merhaba, günaydın, selâmün aleyküm, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler gibi sözcük ve söz gruplarıyla selamlaşmanın yanı sıra gülümseme, el sallama, baş eğme, göz kırpma şeklinde jestler ve mimikler de selamlaşma biçimi olarak görülür. Gerek ilk tanışmada ve
Katılmakta olduğumuz davetlerde toplantılarda özellikle kalabalık grup toplantılarında kendimizi rahat hissederek içeri girmeliyiz. Bir davete veya toplantıya gelindiğinde ilk önce ev sahibesi ardından diğer konuklar selamlanır. Ayrılırken de aynı şekilde davranılmalıdır. Kalabalık toplantılarda sadece ev sahibesi selamlanarak ayrılınır. Bir bayanla sokakta karşılaşıldığında, ilk önce erkek selam verir. Ağzında sigara varsa eline alır. Selam verirken şapka varsa çıkartılır. Yürürken biri ile selamlatılacak ise, şapka aksi yöndeki elle çıkarılır. Melon ve silindir şapka sağ yandan, fötr şapka ise üstten tutulur ve selam verilir. Konuşma yapılacak ise konuşma boyunca şapka elde tutulur. Selamlaştığınız bir dostunuzla ayaküstü konuşurken, güneş gözlüğünüz varsa çıkartmak gerekir. Özellikle büyüklerle konuşan küçüklerin buna dikkat etmesi gerekir. Bayanlar erkeğin selamına başlarını eğerek cevap verirler. Erkek bayandan yaşlı ve saygın bir kişi ise, bayanın başını eğmesi daha derin olmalıdır. Bayan oturuyor ise ayağa kalkmalı veya kalkar gibi yaparak daha saygılı bir davranış biçimi sergilemelidir. Tanıdık iki kişinin, sokakta karşılaşmaları halinde birbirlerini selamlamaları, yolu işgal
etmeden bir kenara çekilerek konuşmaları veya yolda yürüyerek konuşmalarını sürdürmeleri uygun olur. Erkek sokakta tanıdık bir kadına yalnız başına rastlarsa ve onun görmezlikten geldiğini sezinlerse selam vermeden geçebilir. Göz ucu ile selama izin verdiğini görürse selamlar. Caddeden, uzaktan geçen tanıdıklar selamlanmaz çünkü bağırıp çağırarak selamlamak doğru değildir. Aynı gün bir kaç kez karşılaşan kişilerin her defasında birbirlerini selamlamaları gerekmez. Sokakta, beraberinizde bulunan bir kişi biri ile selamlaşıyor ise, tanımasanız dahi sizin de ona hafifçe başınızı eğerek selamlamanız centilmenlik kabul edilir.
* Asansörde tanıdıkla karşılaşıldığında selamlamak gerekir. * Doktor muayenehanesinde bekleyenleri, sonrada gelenler selamlamalıdır. * Sinema, tiyatro, konser gibi yerlerde birbirlerini gören tanıdıklar, hafif bir baş eğmesiyle birbirlerini selamlarlar. * Uzun tren yolculuklarında ve her türlü uzun sürecek yol arkadaşlıklarında ilk defa karşılaşıldığında selam verilir. * İbadet yerlerinde selamlaşma, yerin kutsallığı nedeniyle hafif bir baş eğmesi şeklinde yapılmalıdır. Genel olarak baktığımızda; Küçük büyüğü, Erkek bayanı, Yeni gelen mevcutları, Ayrılanlar kalanları, sayıca az olan çok olanları, yürüyenler oturanları ve araçlı olanlar yürüyenleri selamlar.
Tanıdık kişiler sıkılıp utanabilecekleri durumda görüldüklerinde görmemezlikten gelinir ve selamlanmaz. İş dünyasında, hafifçe öne eğilerek selamlamak önemli bir jest sayılır. Aynı statü ve mevkide olanlar birbirlerine eşit ölçüde eğilirler.
Müge YAVAŞ www.mugeyavas.com
Mutlanalım Fark etmez diyenlerden misiniz yoksa fark eder diyenlerden mi? Eğer fark etmez diyenlerdensen, mutsuzsan ve hayatına mutluluk renklerini serpiştirmek istiyorsan işe “fark eder” demeyle başlamanda fayda var. Bunun ne kadar önemli olduğunu anlatan bir hikâye paylaşmak istiyorum. Genç adam arkadaşını ziyarete gitmişti. Muhabbetin muhabbeti açtığı koyu bir sohbet ortamında arkadaşı ona "Ne içersin?" diye sordu. O da "Fark etmez!" dedi. Daha sonra arkadaşı, "Peki o zaman. Çay mı kahve mi desem?" diye teklifini yeniledi. Genç adam tekrar, "Bana hepsi uyar. Sen bir şeyler getir de beraber içeriz." dedi. Arkadaşı mutfağa geçtiğinde ona ders verecek bir içecek hazırlamayı düşündü. Acaba bizimkine ne hazırlasam da içtiğiyle dışarı çıkardığı bir olsa diye yaptığı kısa beyin fırtınasının ardından aklına mükemmel bir fikir geldi. Elinde bulunan sert bitki çaylarından kekik ve anasonu alıp kaynatmaya başladı. İki bitki çayı da hazır olunca ikisini de karıştırarak genç adamın yanına gitti. Sarımtırak rengiyle garip duran bardağı gören genç adam, "Bunlar da ne çayı?" demekten kendini alamadı. Bu soru üstüne arkadaşı "Madem senin için hiçbir şey fark etmiyor, buyur iç o zaman." diye karşılık verdi. Genç adam bardaklardan birini çekine çekine almış ve bir kaşık şeker koyduktan sonra bir yudum tatmıştı. Çayı dudaklarına
götürmesiyle geri çekmesi bir olmuştu. Yüzünde acının tarif edilmez tadını yaşayan bir kişinin ifadesi vardı. "Bu da ne?" diye sordu. Arkadaşının yüzünde bir tebessüm vardı. Daha sonra arkadaşı genç adamın elindeki çayı göstererek dedi ki: "Ben buna ‘fark etmez’ içeceği diyorum. Dedi. Görüyorsunuz ki en basit bir şey bile hayatınızda far eder sonuçlar doğuruyor. Hayatta da başarısızım diyorsan belki de hayatın sana sunmak istediği seçeneklere fark etmez dediğin içindir. Senin yapmak gereken tek şey sunulan seçenekleri çok iyi bir şekilde değerlendirerek sana en uygun olanını hayata geçirmektir. Unutma sen herkesten farklısın, senden başka bir tane daha yok o yüzden kendini basitleştirmekten vazgeçme. Senin de kendine göre sınırların zevklerin, hobilerin, sevdiklerin, hoşlanmadıkların var. Bunları karşı tarafa belirtmek ne ayıp ne de saygısızlık sadece sorulan bir soruya dürüst bir cevap vermektir hepsi bu. Yani kafanda saniyede oluşturduğun kötü senaryolara yol açacak bir durum değildir. Bu şekilde kişisel imajına bir artı daha atmış olacaksın. Nasıl mı? Sana uymayan her şeye uyar kabul edersen bir süre sonra insanlar tarafından basite alınırsın önemsenmezsin ve “nasılsa o uyar, kabul eder, o kızmaz vs” düşünceleri diğer insanlarda filizlenmeye başlar. Ama “ben buradayım “ resmini çizersen insanlar sana da gereken önem fazlasıyla vermeye başlarlar. O yüzden haydi yaşamınıza bir yıldız daha ekleyin ve bu güzelliğin tadını çıkarın Hamide ŞİMŞEK
ulaşabileceklerdi. Ve yıl 2011…
Bu Yoldan Yılmayacağım! Ben biri kişisel gelişim yolcusuyum.
Sanal bir dergi yayınlama fikri ortaya çıktı. Ön hazırlıklarına hemen başladık. Bir deneme yayını çıkardık ki fikir üyelerimiz tarafından oldukça beğenildi. 2011 Eylül ayında aylık olarak dergimizi yayınlamaya başladık. Oldukça ilgi gördü. Aylık neredeyse basılı çıkan dergiler kadar okuma sayısına ulaştık. Mutluyuz. Son altı aylık süreçte yaşadığımız bazı sorunlar sebebiyle yayınımızda aksaklıklar yaşandı. Vaz geçmedik! Aramızda kalmaya devam eden ekip arkadaşlarımızla ve yeni katılan yazarlarımızla tekrar sizlerleyiz.
Ben biri kişisel gelişim yolcusuyum. Nasıl mı? Bu yola 2009 yılı kasım ayında çıktım. Yolun başından bu güne değin geldiğim noktaya baktığımda ise yüz bini aşkın kişiye ulaşabildiğimi görüyorum.
Hayatta karşımıza türlü zorluklar çıkabilir. Bize düşen bu zorluklara karşı yılmamaktır. Baştan beri savunduğumuz kişisel gelişim öğretileri ise bunu telkin etmekte bizlere.
Ne mutlu bana?
Sağlıcakla kalınız…
Tek başıma başladığım bu serüvende insanlara faydalı olabilen bir çalışmaya imza attım. Tabi tek başıma gerçekleştirdiğim bir şey değil. Ekip arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Peki, bu yolculuk nasıl başladı? Sıkıntılı olduğum bir dönemde çıkış yolunun bir şeyler üretmek olduğunu gördüm. İlk yaptığım iş ise facebook üzerinden “Kişisel Gelişim” adlı sayfayı kurmaktı. Ardından üye sayımız gün geçtikçe artmaya başladı. Derken web sayfamızı da oluşturduk. Kategoriler halinde sınıflandırılmış yazılara ziyaretçilerimiz istedikleri zaman
Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net
Battani (859-929) Devrinin en önemli astronomlarından ve matematikçilerinden olan Battâni (858-929), Sâbit ibn Kurrâ gibi, Urfa’nın Harran Bölgesi’ndendir. Rakka’da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887-918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştır. Ayrıca, ekliptiğin eğimini de dakik olarak belirlemeyi başarmıştır. Aynı zamanda matematikçi de olan Battâni, bu alanda da son derece önemli çalışmalar yapmıştır. Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Battâni, çalışmaları sırasında bazı temel trigonometrik bağıntılara ulaşmış ve bunları astronomik hesaplamalarda kullanmıştır. Sınüs Ve Kosınüs Tabırlerını Ilk Kullanan Bılgın M.Charles, “Geometrinde Metodlarin Tarihî Görünümü” adli eserinde, Battânî´den söz
ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kişi olduğunu ifade eder ve bu tabirleri güneş saati hesaplamasında bulduğunu, ona uzayan gölge adını verdiğini, buna modern geometride “tanjant” dendiğini belirtir. Battânî´nin senelerce önce ileri atıp kullandığı buluşları Bati asırlarca sonra kullanabilmis ve onlara sâhip çıkmıştır. İslam Tarihi Araştırıcılarından Prof. Philip K. Hitti “Muhtasar Arap Tarihi” eserinde şunları kaydeder: “Şüphesiz matematik bilginleri tanjant hakkında Battânî´den ancak beş asır sonra bilgi sâhibi olabildiler.(Alman astronom ve matematikçisi) Regiomantanus (14361476)bununla müşerref olduğu halde ondan bir asır sonra yasayan Kopernik (Copernicus,1473-1543) bunu tanımıyordu.” Eserleri 1. Kitâbü Mârifet-il Metâli-il Bürûc fî mâ beyne erbe-il felek: On iki burcun gök küresinin dörtte birindeki doğuş yerlerinin bilinmesi: Ay’ın tutulması, ay ve yıldızların doğuş yerlerinden bahseder. Dunthorn 1794´te ayın asırlık hızını hesaplarken Battânî´nin ay ve güneş tutulmalarıyla ilgili rasatlarından oldukça faydalanmıştır. Boylamları 0° den 36° ye kadar kıymetlerine tekabül eden yıldızların doğuş yerlerini gösteren bir katalogdur. Böylece bir cetveli ilk defa ilim dünyasına kazandıran Battânî olmuştur. Daha önce yapılan Habas el-Hasîb adli ziycde (yıldız kataloğu) böyle bir cetvel bulunmamaktadır. 2. Risâletünfî tahkîk-i akdâr-il ittisâlât: Yıldızların yan yana gelme ölçülerinin araştırılması hakkındaki kitapçık: Yıldızların enlemlerinden faydalanarak ışıklarını göndermelerini küresel trigonometriden faydalanarak izah etmektedir.
3. Serh-ul Makâlât-il erbai li-Batlamyus: Batlamyus´un “Dört Kitap” adli eserinin açıklaması. 4. Ez-Zîyc: Astronomiden bahsetmektedir. Battânî´nin en önemli ve günümüze kadar gelebilen tek kitabidir. Eser Battânî´nin rasatlarından elde ettiği neticeleri de içine almaktadır. Bu eser yalnız İslam dünyasında değil Ortaçağ’da ve Rönesans in ilk devrelerinde Avrupa küresel trigonometri üzerinde derin tesirler icra etmiştir. Kitap Kral X.Alfons (öl.1284) tarafından Arapçadan İspanyolcaya tercüme ettirilmiştir. 1143 yılında İspanya’da Robertus Retinensis tarafından tercüme edilmiş ise de günümüze kadar gelemeden kaybolmuştur. Ayrıca kitap 12. yüzyılın ilk yarısında Tivoli´li Piato Tiburtinus tarafından Latinceye çevrilmiştir. Regiomantanus(1436-1476), Sabiî Cetvelleri adıyla şöhret bulan bu ziycleri astronomiye
ait önsözüyle bir şerhini Latince´ye çevirmiştir. Önsöz 1537´de Fergânî’nin (?860) eseriyle birlikte Nürnberg´de basılarak Avrupa ilim dünyasına sunulmuştur. 1645´te de Bolonya´da tek eser hâlinde “Johannes Regiomontanus”´un bir kaç ilavesiyle “Albategnius (Battânî)´un Astronomi ilmine dair Eseri” adi altında Latince bir başlıkla yayınlanmıştır. Kopernik(1473-1543)de bu İslâm âliminin eserleriyle etraflıca ilgilenmiş ve cok istifadeler etmistir. Onun eserleri 1800 yılında bile Kahire´li Ibni Yunus (?-1009)´un eserleriyle birlikte Fransız Laplace(17491827)´in incelemelerinde yardımcı olmuştur. Bu Ziyc Doğu'da Ilhânî Ziyc çıkıncaya kadar kullanılmıştır. Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yad etmek isteyen Bati, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarında ,Batı'da Albategnius olarak şöhret bulduğundan, Albategnius olarak kaydedilmiştir.
Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
Kişisel Gelişim Dergisi Ocak 2014 – Sayı: 26
Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Özlem ÖZTULUM Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM
Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Mustafa Çay Ümit ÜNKER Çetin ALKAN Mehmet AKTÜRK Müge YAVAŞ Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN
İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim
Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com