Kişisel Gelişim Dergisi Eylül 2013

Page 1


Merhaba arkadaşlar, Dergimiz yayın hayatına başlayalı iki yıl oldu. Ne mutlu bizlere ki sizlerin desteğiyle bu özverili çalışmayı yayınlamayı sürdürebiliyoruz. Sizden tek bir beklentimiz var: Lütfen bu emek ürünü çalışmayı paylaşarak daha çok kişiye ulaştırmamıza destek olunuz. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net


İçindekiler: Farkındalık

4

Satışı Kapalıçarşı'da Öğrenin

5

Dikkat! Küçük Ayrıntılar

7

SAT(mak) için Önce Müşteri Olmak Gerekir

12

Sanal Bilinçaltı

16

Günerji

19

Risk Alarak Yaşamak

21

Hipnoz

24

Yeni Hedefler

26

İbrahim Hakkı

27

Künye

29


hissetme ya da umduğum şekilde verilen karşılığın tam tersini görme…” Bu gibi duygular girdiğinde bir öfke anımda egom saldırıya geçer de korkularım gün yüzüne çıkarsa vay halime

Farkındalık Aykut Oğut’un ‘Evrenden Torpilim Var’ kitabını okumadan önce diğer kişisel gelişim yazarlarından apayrı bir yeri olduğunu çıktığı programlarda fark etmiştim. Bir insan bu kadar mı neşeli, içten olur defalarca izlemek istedim. Eşiyle de harika bir uyum yakalamışlar. Onun kitabı sayesinde ego mu dikkatlice gözlemleyebildim. Nelere neden öfkelendiğimi, nelere engel olduğunu, düşünce kalıplarımın ne kadar dar olduğu fark edebilmiştim. Hatta biraz alıntı yapmak istiyorum okuduğum bir bölümden öfke ile ilgili, benim yeri geldiğinde kendime hâkim olamadığım zamanlar oluyor ve sinirden deliye dönebiliyorum. Aykut Oğut şunu söylemişti: SİNİR ve ÖFKE, KORKUNUN ŞEKİL DEĞİŞTİRMİŞ HALİDİR. Her sinirlenmenin altında yatan duygu hep korkudur. Bu bölümü okuduktan sonra durdum ve hayatımda öfkelendiğim anları tekrar gözden geçirdim. Gerçekten de haklıydı. Öfkelenirken içerde yatan korkularımın hiç farkında değildim. Ama öfkemin neden kaynaklandığını gayet iyi biliyordum. DEĞERSİZLİK KORKUSU. İlişkilerimde belli bir zaman sonra oluşan “ya beni istediği şekilde davranmaya iter de beni bırakırsa korkusu, bir şeylerin eksikliğini

Şiddetli öfkelerde doğru şekilde düşünme yetisini kaybediyoruz. Neden böyle olduğunu bilmeyen varsa hemen açıklayım ego yüzünden. Egoyu doğru yöne çektiğimizde gerçekten işe yarar sonuçlar doğuyor ama ego kendini savunmaya geçtiğinde biz bizlikten çıkıyoruz. Her ne durum olursa olsun öfke anında 1-2 dakika düşünebilmek gerekir. Karşı taraf da sinirlilik anında şiddetli bir tepki vererek olaylar gittikçe büyüyebilir ve biz bu durumu fark etmediğiniz sürece ego daima haklı çıkacaktır. Ben neden korkuyorum? Hangi olaylarda korkum devreye giriyor? Korkularımın ve eksikliğini hissettiğim her şeyin çözümünü ne şekilde sağlayabilirim? Durun ve düşünün! Yanıtlarını kendi içinize sorarak cevaplarının çoğunu bulabilirsiniz. Yeter ki durumunuzun farkında olun çözüm onunla beraber gelecektir. Farkındalık günümüzde artık her yerde yaygın şekilde dile getiriliyor. İnsanlar bilinçlensin, kendini doğru analiz edebilsin, olaylara bakış açıları genişlesin diye… Kitabı almanızı tavsiye ediyorum. Arkadaşlarınızla paylaşın, herkes bilgilensin, öğrensin. Hatalarının, atacak adımlarının farkında olsun insanlar. Sevgiyle kalın. Özlem ÖZTULUM


hoşuma giden hikâye; elemanlardan birinin arayan müşteri adayına firmanın adını söylemek için artık dayanamayarak baş harfleri olan “Giresun” ve “Diyarbakır” demesi. Santraldaki görevli telefondaki kişiye Giresun ve Diyarbakır firmasından geldiler diyor. İşleri bu konuda oldukça zor!

Satışı Kapalıçarşı'da Öğrenin Giesecke & Devrienet firmasına eğitimim vardı. 16 kişilik eğitim grubu benden özel “Satış ve Duygusal Zekâ” eğitimi vermemi istemişlerdi. İşin ilginç yanı eğitime katılanların hemen hepsinin satış dışı işlerde, çoğunlukla teknik işlerde çalışıyor olmasıydı. Diğer ilgimi çeken şeyse; bu kadar takım ruhu içinde çalışan inançlı, coşkulu, motive ekibe ülkemizde az rastlanılmasıydı. Satış, günümüzde bireysel yeteneklerden çok; bir takım oyununa dönüşmüştür. Şirket; banknot işleme sistemleri, çözümleri ve bunların teknik servis destek ve bakımları konusunda uzmandı. %100 Alman kökenli bir firma idi. En önemli itirazlardan biri yine fiyattı. Ben de kendilerine şunu söyledim: ’’Ana firmanız 156 yıldır başarı ile faaliyetlerini sürdürüyor. Türkiye’deki firmanız bu sene 10. yılını kutlayacak. Sizler 6 senedir bu firmada çalışıyorsunuz. Bu kadar güçlü bir satış mesajı çok az firmada mevcut. Bunu hissedin ve kullanın. ‘’ Firmanın adını söylemek oldukça güç… Bu isimle ilgili birçok hikâyeleri var. Ama en çok

Konuşmama şöyle devam ettim: “Fiyat itirazı 2 sebeple ortaya çıkar: ürün/hizmet ve firmanın değerinin müşteri adayına yeterince anlatılmamış olunması ve hedef müşterinin yanlış olması. Ürün veya hizmet herkese satılacak diye bir kural yok. Önemli olan gerçekten size ihtiyaç duyan firmaları bulmaktır. Onlara değeri sunmaktır.” Eğitimde en çok verdiğim mesajlar arasında: “ Kendinizi satın... Açık, dürüst ve samimi bir iletişim kurun… Uzun vadeli bir ilişki kurun... Elinizden gelenin en iyisini yapın ve sabırlı olun...” bulunuyor.

En çok karşılaştığım bir diğer soru: -Sizin gibi bir satışçı her şeyi satar mı? -Hayır! Ben sadece inandığım firmada inandığım ürün ve hizmeti satarım. Dürüst olmak benim için her şeyden daha önemlidir. Benim sormak istediğim şu: Siz satıştan ne anlıyorsunuz? Bana göre satış kazan–kazan üzerine kurulmuş bir güven ilişkisi. Bunu ne kadar doğal ve doğru kurallarla yaparsak işimiz o kadar kolay. Aksi takdirde Giesecke& Devrient gibi kaliteli, ama pahalı ürün ve hizmet satan firmalar 156 yıl var olamazdı! Pazar sabahı gazeteleri karıştırırken okuduğum bir röportaj beni ciddi anlamda


düşündürdü ve bu yazıyı siz değerli okuyucularımla paylaşayım dedim. Dünyanın önünde eğildiği satış ve pazarlama dehası, Apple’ın öncülerinden torun Guy Kawasaki, Hürriyet’teki röportajında şöyle söylüyor: “Kapalıçarşı’da mal satmak zor iştir. Satış romantik iş değildir. Satışın ne olduğunu pırlanta satarken perakendecilerden öğrendim. Bilgisayar satmaktan daha zordur. Apple’da çalışıyorsanız nasıl satış yapıldığını bilmenize gerek yok. Zaten insanlar kararını vermiş olarak mağazaya geliyor. Belki renk seçimine katkınız oluyor. Bütün turistler iyi pazarlık yaparak halı aldığını düşünür. Ama hepsi yanılıyor. Bir mağazaya bakıp çıkıyorsunuz. “Almanız şart değil, bakın” diyorlar. Sonra “iki çay” diye bağırıyorlar. Çay içip çıkıyorsunuz. Yandaki dükkândan daha ucuza halıyı satın aldığınız için suçluluk duygusuna kapılıyorsunuz. Ama bilmediğiniz bir şey var. İki dükkânın sahibi de aynı kişi. Bir mağazada kaçırdığı müşteriyi öbüründe yakalıyor. Harika bir şey! İşte satış budur! Satış duygusaldır. Mantığımız satış bittikten sonra devreye girer. İnsan karar vermeyi sevmez. Çünkü insan temelde güvensizdir. Başarısız olmaktan korkar. Kapalıçarşı bir

şekilde bunu çözmüş. Satış günümüzde artan rekabet, mal fazlası, birbirine benzeyen ürünler sebebiyle gittikçe zorlaşıyor. Siz satıştan ne anlıyorsunuz. Ürününüzü nasıl pazarlayıp, satıyorsunuz? Ne kadar yaratıcısınız? İkna konusunda mesajınız nedir? Satış stratejiniz var mı? Bu sorulara cevap vermeden, satış yapmamanızı tavsiye ederim. İnanç, satışın hammadesidir. İnanç olmadan satış başarıya ulaşmaz. Kapalıçarşı esnafı satışı yaşayarak öğrenmiş, günümüzde Kapalıçarşı bile artık kendini yenilemek zorunda... Satış eskiden bir yetenek idi, bugün ise satış artık bir uzmanlık dalı!

Sevgilerimle, Taner Özdeş “Satışın 10 Altın Kuralı Yazarı” Satış ve Performans Koçu www.tanerozdes.com.tr


Vücudumuz, milyarlarca hücreden ve trilyonlarca atomdan meydana gelir. Gözümüzle görebildiğimiz her şey, gözle görülmeyen sayısız atomdan ve atom altı parçacıktan meydana gelir.

Bu yüzden yaşamda önemsiz diye bir şey yoktur. Küçük yada büyük, her şeyin bir anlamı vardır ve her şey önemlidir. Özellikle de küçük ayrıntılar…

Dikkat! Küçük Ayrıntılar Yaşam küçük ayrıntılarda saklıdır. Adına hayat dediğiniz her şey, minin parçaların bir araya gelmesiyle oluşur. Küçük ayrıntılar o kadar önemlidir ki, onlar olmadan büyük resmi göremezsiniz. Tıpkı puzzle’ın parçaları gibidir küçücük ayrıntılar. Mutluluk da küçük ayrıntılarda gizlidir. Mutlu olmak için çok büyük şeylerin olmasını beklemek, bizi büyük bir hüsrana uğratabilir. Küçük ayrıntıları görebilmek ve onları değerlendirmek ise, bizi adım adım büyük resme götürecektir. Konumuz mutluluk olduğuna göre, şimdi küçük ayrıntıların üzerine nasıl mutlu bir dünya inşa edebileceğimize bir bakalım. Lao Tzu, en uzun yolculukların bile küçük bir adımla başladığını söyler. O küçücük adımlar büyür ve uçsuz bucaksız yollara dönüşür. Önüne çıkan her şeyi silip süpüren bir çığ, küçücük bir kar tanesinin sürüklenmesiyle meydana gelir. Okyanuslar damla damla sudan oluşur.

Küçük ayrıntılar bir araya geldiği zaman, çok büyük parçalar oluşturur. Denizdeki masum ve sevimli bir dalga, diğer dalgalarla bir araya gelince fırtınaya dönüşebilir. Küçük bir tohum, yüzlerce yıl yaşayacak olan dev bir çınara dönüşebilir. Tek bir hücreyle yaşama tutunan ve sonra da mucizevi bir biçimde hayat bulan bizler gibi… Bugün yaptıklarımız, gelecekte bizi bir yere götürüyor olacak. Ama nereye? İşte bu sorunun yanıtı, bugün yaptığımız küçücük şeylerde gizlidir.

* Küçük tartışmalar, büyük kavgalara dönüşebilir. * Küçük tembellikler, büyük bir başarısızlığa sürükleyebilir * Küçücük ihmaller, büyük felaketlere götürebilir. * Küçük bir delik, bir gemiyi batırabilir. * Bir çivi yüzünden bir nal kaybedilir. Bir nal yüzünden at, at yüzünden bir komutan ve o komutan yüzünden bir savaş kaybedilebilir. * İçtiğiniz o masum sigaracıklar, günün birinde makinelerle bile nefes alamamanıza sebep olabilir. *Bir çocuğa attığınız bir tokat, onu yüzlerce


kişiyi öldüren bir seri katile dönüştürebilir. * Bütün bunların tam tersi de mümkündür. * Bugün kötü alışkanlıklarınızdan kurtulmak, otuz yıl fazla yaşamanızı sağlayabilir. Diktiğiniz bir fidan, dünyayı büyük bir felaketten koruyabilir. Tanımadığınız birine içten bir şekilde gülümsediğinizde, yarım saat sonra onun bir cinayet işlemesini önlemiş olabilirsiniz. Yol üzerindeki bir taşı kenara fırlattığınızda, altı kişilik bir aileyi kurtarmış olabilirsiniz. Ve o arabanın direksiyonunda, gelecekte insanlığı büyük bir felaketten kurtaracak olan birisi oturuyor olabilir. Siz o taşı ayağınızla kenara fırlatınca, bütün insanlığı kurtarmış bile olabilirsiniz. Adına “Kelebek Etkisi”, “Kader”, “Tesadüf”, “Çekim Yasası” ne derseniz deyin, dünyada düzen bu şekilde işliyor.

Küçük ayrıntılar üzerine kurulu, muazzam bir sistem var bu dünyada. Her şeyin bir anlamı ve bir görevi var. “Ben bu dünyada hiçbir işe yaramıyorum” demek, kendinize yapabileceğiniz en büyük haksızlıktır. Sivrisineğin bile bu dünyada çok önemli bir görevi varsa, sizin hiçbir işe yaramıyor olmanızdan söz edilebilir mi? Bu kendi değerini ayaklar altına alma düşüncesi, tamamen ilkel ve cahil bir zihniyetin dayatmasıdır. Kendinize değersiz ve işe yaramaz etiketi yapıştırdığınızda, gerçekten de öyle olursunuz. Ama bunu hak ettiğiniz için değil, öyle olmasını istediğiniz için…

Bu kitap, yaşamınızdaki çok küçük ayrıntıları değiştirmeyi amaçlıyor. Belki de kullandığınız olumsuz kelimelerden birini değiştirmek bile, yaşamınızı gelecekte bambaşka bir düzeye ulaştıracaktır.

Bugün erteleme alışkanlığınızı yenmek, sizi gelecekte büyük bir lider yapabilir. Sevginizi içinizde saklamak yerine paylaşmak, gelecekte sizi büyük pişmanlıklar yaşamanızdan kurtarabilir. Küçük ayrıntılar önemlidir ve onlar bir araya geldiği zaman “Siz” ortaya çıkarsınız. Bir orkestranın üyeleri, tek başlarına anlamsız sesler çıkarabilir. Ama bu sesler bir araya geldiği zaman, bir müzik ziyafeti çıkar ortaya. Mutlu olmak demek, küçük ayrıntıları hayatınıza dahil etmek demektir. Şimdi de, yaşamımızı değiştirecek bazı küçük ayrıntılardan söz etmek istiyorum. Eğer bunları bir alışkanlık haline getirebilirsek, mucizeler birbiri ardına önümüzde belirecektir… * Teşekkür etme alışkanlığınızı güçlendirin. * İnsanların isimlerini mutlaka bir yere not alın. * Günlük, haftalık, aylık ve yıllık hedefler belirleyin. * İnsanları önemsediğinizi hissettirin. * Daha sağlıklı bir beslenme alışkanlığı edinin. * Sesinizin daha gür çıkmasını sağlayın. * Daha dik durun ve daha hızlı yürüyün. * Sorunlara değil, çözümlere odaklanın. * “Neden?” diye değil, “Nasıl?” diye sorun. * Hedefli yaşayın.


* Çocuklar gibi eğlenmenin bir yolunu bulun. Kardan adam yapın, yerlerde yuvarlanın, zıplayın! * Bütün mevsimlerin tadını doyasıya çıkarın. * Geçip giden zamana değil, önünüzde bekleyen zamana odaklanın. * Küçük sürprizler yapın. * Sonunda kaybedecek bile olsanız, değerlerinizden ve dürüstlüğünüzden taviz vermeyin. * Sınırlarınız olmadan düşünün. * Kimsenin sınırlayıcı inançlarının, sizi etkilemesine izin vermeyin. * İçinizdeki hayalci çocuğun büyümesine göz yummayın. * Bir düşünceyi, anında eylemle hayata geçirin. * Düşünenlerden değil, yapanlardan olun. * Verdiğiniz sözlerde durun, yapamayacağınız sözler vermeyin. * Kimsenin görmediğini görün, kimsenin duymadığını duyun. * Kolayca yoldan çıkarılamayacak bir kararlılığa sahip olun. * Kimse sizin yanınızda karamsar olamasın. * Mutsuzluğu kimyasal reaksiyona uğratıp yok eden bir imaj çizin. * “Yenilik” kelimesini parolanız haline getirin. * Can sıkıcı bir durumla karşılaştığınız zaman, bunun geçici bir durum olduğunu hatırlayın. * Bu dünya için önemli olduğunuzu bilin. * Kimsenin, olumsuz düşünceleriyle sizi zehirlemesine izin vermeyin. Listeyi daha da uzatabiliriz. Bütün bu küçük adımlar bir araya geldiğinde, dev gibi sonuçlara götürür bizi. Burada anahtar kelime, “Süreklilik”tir. Bütün bunları birkaç gün değil, bir ömür boyu yapmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Japonlar buna, “Kaizen”

adını veriyorlar. Bunun anlamı, sürekli olarak ilerlemeye devam etmek. İlerlemeniz durursa, olduğunuz yerde saymaya başlarsınız. İlerlemenin durduğu yerde, artık gerileme süreci başlar. Japonlar buna “Kaizen” diyorlar ve bu felsefeyi yaşamlarında neredeyse her alanda uyguluyorlar. Eğitimde “Kaizen” diyorlar ve eğitim kalitesi küçük adımlarla bile olsa, hep daha iyiye doğru gidiyor. İş yaşamında “Kaizen” diyorlar ve ürettiklerinin kalitesini günden güne daha iyiye götürmeyi amaçlıyorlar. Bu felsefe size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Hani takvim sayfalarında yılda bir kez okuduğumuz bir hadis-i şerif vardır, “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” diye. Okurken, şöyle bir bakarız bu söze ve “Doğru…” deriz. Sonra ne olur? Takvim sayfasının üzerine kestiğimiz tırnaklarımızı koyarız, sonra onu bir güzel katlayarak çöpe atarız. Evet, gerçekten de “Doğru…” Bizim çok yakından bildiğimiz bu felsefeyi Japonlar bir kalite felsefesi haline getirmişler. Onlar bu prensipleri hayata geçiriyorlar ve biz onların yaptıklarını görünce, “Adamlar yapmış kardeşim…” diyoruz. Evet, adamlar gerçekten de yapmışlar… Hani derler ya, “Yemeyenin malını yerler” diye. Eğer bu bilgiyi biz kullanmazsak, birileri alır ve onu bir güzel kullanırlar. Sonra da biz onlara hayret dolu gözlerle ağzımızı açarak bakarız ve “Adamlar yapmış birader” deriz. Yaparlar tabi… ‘’Buyurun, siz yapın!’’ diyecek halleri yok ya…


Şimdi yapma sırası bizde artık. Bunca yıllık suskunluğumuz yeter. Şimdi hayatımızı değiştirmeye ve bir şeyleri yeniden inşa etmeye başlama zamanı. Bütün bunları, içimizdeki kaynaklara erişerek yapabiliriz ancak. Ve o kaynaklara ulaşmanın en etkili yolu ise, düşüncelerimize, duygularımıza ve davranışlarımıza hakim olabilmekten geçiyor. “Mutsuz Olmak Günahtır” kitabından yazarın izniyle alınmıştır.

Mustafa ÇAY NLP Master Trainer / Yazar www.mustafacay.com



sormalı ve bunun cevabını bulmalıdır. Müşteri olarak eğer ikna olur ve sunulan ürün ve/veya hizmeti alırsak, karşı tarafta yer alan müşteri de alacaktır.

SAT(mak) için Önce Müşteri Olmak Gerekir Profesyonel bir satışçı müşteri gibi düşünmelidir. Müşterinin düşüncelerini anlamalı, beklentilerinin farkına varmalı ve bunları tüm satış süreçlerine aktarmalıdır. Bazı zamanlar satış ekibini de tıpkı bir müşteri gibi denetlemelidir. Bu kurgu kendisine ve ekibine müşteri yönünden düşünebilme yetisini katar.

İnsanlar; İhtiyacı olduğu için satın alır. İleride ihtiyacı olabileceğini düşündüğü için satın alır. Ürüne karşı bir sempati duyduğu için satın alır. İndirimde diye satın alır. Arkadaşından görüp beğendiği için satın alır. Ama kimse bir ürün ya da hizmetten etkilenmediği zaman SATIN ALMA kararını vermez. Demek ki buradaki birincil strateji, müşteride ihtiyaç algısı ve ürün ya da hizmet ile arasında duygusal bağ yaratacak sempati algısını doğru şekilde yaratmak olacaktır. Bu da bize SAT(mak) eylemini gerçekleştirecektir.

Müşteri olarak çok beğendiğiniz ve kafanızda iyi bir yerde konumlandırdığınız ve sizde yüksek Marka değeri oluşmuş bir firmanın mağazasına yada temsilciliğine, ofisine gittiğinizde kimsenin sizinle ilgilenmediğini, personelin kendi arasında şakalaşarak zaman geçirdiğini düşünün. Karşılaştığınız bu olumsuz tablo firmanın olumlu imajının sonudur. Profesyonel bir Satış Yöneticisi kendini sadece organizasyonun başında insanları çalıştıran bir kişi olarak görmemelidir. Birçok farklı açıdan düşünebilmeli, empati kurabilmeli ve davranışsal özellikleri iyi analiz edebilmelidir. İlk olarak ”Ben Müşteri olsaydım bunu alır mıydım ?” sorusunu

Satışçı müşterilerine beğeneceği bir yaşam biçimi sunarken neyi sunduğunu iyi bilmeli yada daha önce deneyimlemiş olması gerekmektedir. Örneğin, hayatında hiç el terminali kullanmamış ya da cep telefonu


kullanmamış satışçının bu ürünleri satma becerisi, kullanan kişilere göre çok daha az olacaktır. Ya daha önce tecrübe sahibi olmalı yada iyi bir oryantasyon sürecinden geçmelidir.

kitlenize satarken, mümkün mertebe, onların neler düşündüğünü de hesaba katmalısınız.

Müşteri gözüyle bakmak ve müşteri gibi düşünmek son derece önemlidir. Philip Kotler şöyle der: “Bazı müşteriler sadece ürünü değil, diğer kişilerle ortak bir yaşam biçimini de satın almaktadır.” Çok önemli bir noktadır bu, bu nedenle ürünlerinizi ve/veya hizmetlerinizi hedef

Ümit ÜNKER Satış Koçu ve Satış Eğitmeni Yemek Guru kurucusu & CEO umit@umitunker.com




Sanal Bilinçaltı Günümüz dünyasında teknolojinin gelişmesiyle birlikte insan davranışlarında değişimler gözlemlenmeye başlamıştır. İnternet gibi küresel iletişim araçları toplumsal ilişkilerin gelişmesine, kültürel kaynaşmaya ve insan kişiliğinde değişimlere yol açmıştır. Özellikle internet de yaygınlaşan sosyal medya, milyonlarca insanın bireysel, grupsal ve toplumsal düzeyde karşılıklı psikolojik, sosyal ve kültürel etkileşimlerde bulunmalarına katkıda bulunmuştur, Facebook, Twitter, Netlog, Friendfinder v.b onlarca sosyal paylaşım siteleri insanların yaşamında alternatif arayışların kaynakları haline gelmeye başlamıştır. Sosyal paylaşım sitelerinin küresel düzeyde kullanıcı sayısının zamanla artması psikologların ve sosyologların dikkatini çekmiştir. Örneğin, facebook ilk açıldığı günden itibaren hızla dünya genelinde en çok kullanılan sosyal paylaşım sitesi olmuştur. Resmi açıklamalara göre dünyada yaklaşık 800 milyon insan facebook’u kullanmaktadır. Diğer yandan gerçek yaşamda yapılmış psikoloji araştırmalarının sonuçları

doğrultusunda kişilik psikolojisi, toplumsal olgulara, insan ilişkilerine, toplumsal travmalara, bireysel kişilik özelliklerine, inançlara ve kültürel değer yargılarına göre şekillenmektedir. Psikoloji literatüründe tartışmalara açık olan ve Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikoanalitik perspektife göre insan kişiliği, bilinçaltı süreçlerinin işlevselliği ile şekillenmektedir. Bu işlevsellikler çocukluk döneminde kazanılan tecrübeler, çocuğun anne-baba ile olan iletişimleri, çocukluk dönemi krizleri vb. süreçler yetişkinlik dönemindeki kişiliğin belirleyicileri olmaktadır. Ancak bu olgular daha sonradan yeni psikopolitik araştırmalar ve sosyolojik araştırmalar tarafından çürütülmektedir. İnternet teknolojisinin gelişmesine paralel olarak açılan sosyal paylaşım siteleri insanların gerçek yaşamda toplumsal, ahlaki, dini değer yargılarından ve yasalardan dolayı bastırdığı bilinçaltlarındaki çatışmaların ifade edildiği ortamlar olup yeni psikolojik araştırmalarında kaynağı olmuştur. Bu doğrultuda Facebook kullanıcılarının gruplarda ve kendi sayfalarında paylaştıkları bilgiler, onların bilinçaltı süreçleriyle ilgili önemli bilgilerde vermektedir. Gerçek hayatta insanlar toplumsal kurallardan dolayı bilinçaltında çatışmaları yaşamaktadırlar ve bu çatışmalar ‘öz kişilik (doğuştan gelen kişilik) ve ‘Kapitalizmin şekillendirdiği kişilik’ formları bilinçaltı çatışmalarının odak noktası olmuştur. Belirtilen kişilik profillerinin arasındaki çatışmalarının yanı sıra sosyal paylaşım sitelerinin etkisiyle fantezilere dayanan bastırılmış duygu ve düşüncelerin sanal ortamda ifade edilmesiyle birlikte ‘’sanal bilinçaltı’’ olgusunu da gündeme


getirmiştir. Bu perspektiften bakıldığında facebook’da ‘Sanal Bilinçaltı’ olgusunu araştırmak için 3 yıl boyunca facebook ortamında kişilik psikolojisi ve sosyal psikoloji alt dallarını kapsayan gözleme dayalı araştırma yaptık. Facebook’da Türk kullanıcılar tarafından açılan 5000’ne yakın küçük, orta ve büyük ölçekli psikoloji ve sosyoloji grupları tespit edildi. Tespit edilen psikoloji ve sosyoloji grupları içinde 3000 üzerinde üyesi olan 10 tane psikoloji ve sosyoloji grupları seçildi. Türkiye’de ve yurtdışındaki Facebook kullanıcılarının, facebook gruplarında yaptıkları bilgi paylaşımları ve yorumlar 3 yıl boyunca takip edilerek kişilik profilleri çıkartıldı. Kişilik profillerinin kategorize edilmesinde ’İçerik analizi (content analysis)’ yöntemi kullanıldı. İçerik analizi yönteminin kullanıldığı bu araştırmada ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesinde Carl Jung’in kişilik teorisi temel alındı. Facebook’da yaptığımız araştırmanın sonuçları, gerçek yaşamdaki bilinçaltı çatışmalarının facebook’ta sanal bilinçaltına nasıl yansıdığı ile ilgili önemli tespitleri içermektedir. Sanal bilinçaltı aynı zamanda gerçek kişilik profillerinin gerçek yaşamda görünmeyen derin çatışmalarını yansıtmaktadır. Bu çatışmaların sonucu olarak paylaşımlara göre kişilik profilleri 1-İçe dönük kişilik, 2- Şüpheci kişilik, 3-Mükemmelci kişilik, 4- Dışa duygusal kişilik, 5-Duygusal karar veren kişilik profilleridir. Her kişilik profili birbirine göre farklılıklar göstermektedir. Facebook’ta yapılan paylaşımlar, gerçek yaşamda bastırılmış duygu ve düşünceleri farklı kişilik profilleri temelinde yansımaktadır. Aynı

zamanda facebook psikoloji sayfalarında ve gruplarında paylaşılan her ifadede, gerçekte bastırılan duygular ve düşünceler fantezilerle birleştirilerek yazılmaktadır. Kişilik profillerinin sanal bilinçaltında kazandığı işlevsellikler sırayla aşağıdaki gibi özetlenebilir. 1-Dısa dönük kişilik Dışa dönük kişilik kategorisinde olan kişiler paylaşımlarında, gerçekçilik ön planda olup paylaşımın içeriğine yoğunlaşırlar. Bu tip kişiler genelde güncel dünya olaylarından yaşamın zorluklarından ve mevcut haksızlıklarla ilgili paylaşımlar yapmayı tercih ederler. Bu kişilik profilinde sanal bilinçaltı yoktur. 2-Şüpheci kişilik Bu kişilik profili kategorisinde olan facebook kullanıcıları, gruplarda ve bireysel sayfalarda yapılan paylaşımların doğruluğunu kolay kolay kabul etmeyen, paylaşımda açık arayan, paylaşımı bireyselleştirir. Sanal bilinçaltının oluştuğu kişilik profilidir. Gerçek yaşamda kendini ifade etmede sorun yaşayan insanlarda özgüven eksikliği yarattıkları fanteziler eşliğinde kendisini sosyal paylaşım sitelerinde ifade ederler. 3-Mükemmelci kişilik Mükemmelci kişilik karakterine sahip olan facebook kullanıcıları, paylaşımlarında mükemmel olmayı severler. Çok az paylaşımlar yaparlar. Ancak bu kişilik profiline sahip olan kişilerde akademik ve sosyal kısıtlayıcılar ve kuralcılık da göze çarpar. Bu kişilik profilinde sanal bilinçaltı Kapitalist değer yargılarına göre şekillenmiştir. Sanal bilinçaltlarında gerçek yaşamda ifade


edemedikleri derin narsistik kişilik özelliklerini sanal bilinçaltlarında sayfalara veya gruplara yansıtırlar. 4- Dışa duygusal kişilik Bu kişilikler genelde paylaşımın psikolojik etkilerine göre yorumlar yaparlar. Kendi paylaşımlarında hislere dayanan konular ağırlık basar. Örneğin bu kişiler zaman zaman paylaşımlarında aile kültüründen, toplumsal ilişkilerdeki kişilik bozukluklarına sahip insanlardan rahatsızlık duyduklarını söylerler ve bu nedenle de paylaşımları yorumlamaktan kaçınırlar. Duygusal karar veren kişilik profilinde sanal bilinçaltı, imgelerle doludur yani kendi çatışmalarını paylaşımların etkilerine bağlarlar. Kendi yaptıkları paylaşımlar ise zamanlama açısından çok seyrek olur. Genelde psikoloji sayfalarında veya gruplarında yapılan paylaşımları ve kendilerini ifade ettikleri paylaşımları beğenirler. Paylaşımları yorumlarken kısa

cümleler kullanırlar, karışıklıktan uzak durmaya çalışırlar. 5- Duygusal karar veren kişilik Bu kişiler paylaşımlarını kendi sayfalarına veya gruplara eklerken verdikleri kararlar hep duygusal olur. Örneğin arabesk, duygu motifli şarkı türkü resim paylaşımları bu karakterlerde yüksektir. Bu kişilik profilinde sanal bilinçaltı çatışmalarda gerçek yaşamlarında kendilerini değersiz hissetmek, övgüden beslenmek ve başaramadıkları girişimleri sanal ortamlarda fanteziye dönüştürerek paylaşımlarında ifade ederler. Ancak bu kişilik profilinde olan kullanıcılar için en önemli faktör paylaşımların değerli olup olmadığıdır. Duygusal kararlar veren kişilik profilinde olan facebook kullanıcıları kendilerini paylaşımlarda ifade edebildikleri sürece yorumlar yapabilmektedirler. Çetin ALKAN, BSc, BA Terapist, Araştırmacı ve Yazar Email: cetinalkan@hotmail.com


Günerji

Bu ay gerek görünüm ve imajımızı gerekse gardrobumuzu yenileyerek, hem kozmetik hem de kılık kıyafet açısından iyi görünmeye çalışabiliriz. Bu amaçla lüks harcamalar yapmak isteyebiliriz. Yapacağımız her harcamada kendimize “buna gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu sorarak samimiyetle cevaplayalım. Ölçüyü kaçırıp gereksiz harcama yapabiliriz. Kozmetik olarak güzelleşmek maksadıyla girişimlerde bulunurken aynı zamanda şifa amacıyla bunu yapacaklar için uygun fırsatlar olabilir. Başka bir deyişle eğer bu anlamda bir tedavi ya da uygulama yaptıracaksak o zaman Eylül ayında bunu yapabiliriz.

Ağustos ayında konuşup yol aldığımız anlaşmaların getirileri bu ay yavaş yavaş Kendimize keyif veren, tutkularımızın bizi görünür olmaya başlayacak. Uzlaşma enerjisi o yönlendirdiği şeylerle meşgul olup rahatlamak kadar yoğun bir şekilde devam edecek ki, isteyebiliriz. Hayal dünyamızın zenginleşeceğini birlikte parayı çeken enerjiler keyfimizi yerine düşünerek, bu hayalleri kendimiz için bir getirebilir. Keyifli bir eylül ayı bizi bekliyor. hazırlık devresi olarak görüp, yeni Havada aşk ve romantizmle gelen duygusallık başlangıçlara adım atmak için kendimizi var. Ayrıca o kadar hassas yaklaşımlarımız yenileyeceğimiz bir zaman olarak Eylül ayını olacak ki, nezaket ve zarafet ön planda kullanabiliriz. olacağından huzurlu bir hava içinde olabiliriz. Bugüne kadar uzlaşamadığımız ya da ayak Barışın, huzurun, sevginin olduğu bu ay, uyduramadığımız durum ve kişilerden uzak çatışmalardan uzak kalmaya özen göstereceğiz. kalmak isteyebiliriz. Özellikle keyfimizi bozan, Yaşamın keyifli yüzünü, sosyal ortamlarda neşemizi kaçıran, kaba saba insanlardan değer verdiğimiz arkadaş ve dostlarımızla uzaklaşıp daha huzurlu ve keyifli ortamlarda doyasıya yaşamak isteyeceğiz. Romantizm ve bulunmak isteyebiliriz. Farklı insanlarla aşkın doruklarında gezeceğimiz bir eylül ayı tanışmak, sosyal ortamlarda ve partilerde bize hayallerimizdeki aşkı yaşayabileceğimiz olmak bu ay favorilerimiz arasında. Bunu çok hoş ortamların olabileceğini gösteriyor. yaparken, yemek içmek konularında da dikkatli Tabi tüm bunlar eğer biz kabuğumuzun içinden olalım. Aşırıya kaçan durumlardan sonra çıkıp bu duyguları yaşamak istiyorsak olabilir. rahatsız olabiliriz. Evli çiftler aşklarını tazelerken çocuk yapma isteği çok öne çıkabilir. Evlenmek isteyen Bugüne kadar anlaşamadığımız kişiler veya çiftler bu ay bunun için çok hoş zamanlar çözüm bekleyen konularda, daha derin bir bulabilirler. bakışla sorunların kökenine inmemiz


gerekebilir. Ayrıca uzlaşmak ve uyum sağlamak konusunda başkalarının kendi yeteneklerimizi kullanmasına müsaade etmememiz gerekir. Bu amaçla uyum sağlamak için kendi kişiliğimizi yok sayarak hareket etmeyelim. Fikirlerimizi medeni şekilde söyleyelim ve fikir ayrılıklarının olmasından korkmayalım. Hayallerimizin peşinden giderken kendimizi kandırmayalım. Başkalarının bizi kullanmasına müsaade etmeyelim. Uzlaşırken atılan adımların karşılıklı olmasına dikkat edelim. Ne istediğimizi bilelim. Ölçülerimizi yeniden belirlemek isteyebiliriz. Yaşamın

keyifli yüzünü yaşamak için de zaman ayıralım. Zevklerde ve keyif veren konularda ölçümüz şaşmasın. Abartılara dikkat edelim.

Mehmet AKTÜRK Günerji Uzmanı ve Yaşam Kodu Analisti mehmet.akturk@yenicizgi.com.tr www.gunerji.com


yarmayı, her türlü zorluğu göze almazsanız, o dallara, o en uçtaki dallara doğru tırmanmazsanız o hayatın en güzel meyvelerini hiç bir zaman yeme şansını yakalayamayacaksınız. Hayat bir risk. Rahat bölgenizi terk etmeniz gerekiyor dostlar (1) Risk almadan yaşayanlar garanti(!) arayışlarla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini özgürlüğünü kaybederek öderler. Bu yüzden risk hayatında risk alarak devam edenler gerçek özgürlüğün tanına varanlardır. Risk Alarak Yaşamak İstenilen yerde olmadığınızı kabul etmekle başlayan eylemin adı risktir. Risk alarak yaşamak ise, sonuca ulaşmak adına elindekileri feda etmektir. Her şeyi kazanmak için her şeyi kaybetmeyi göze almaktır. Hayat, insanın işte bu fedakârlık derecesine bağlı olarak daralır ve genişler. Her insan hayatında risk alır. Öyle ki, hayat başlı başına bir risktir. Her sabah nasıl geçeceği belli olmayan bir güne uyanmaktan daha büyük risk mi vardır. Risk alarak yaşamak, kendini tekrar etmemeden kurtulup daha iyinin peşinden koşmaktır. Rahat hayata bir başkaldırıdır. Öyle ki kıyıyı gözden kaybetmeyi riske alamayan insan, yeni okyanuslar keşfedemez. Bu yüzden risk alarak yaşamak; ileri görüşlülüğün ve başarıya yakınlığın da bir göstergesidir. Selahaddin Şimşek’in ifadesiyle:” Endülüs, gemileri yakanlarındır.” Hayata gülümse kitabının yazarı Sıtkı Aslanhan şöyle diyor ‘’Dostlar! Lütfen hayatımıza dikkatle bakalım. Ağacın gölgesine mi sarılıp duruyoruz yoksa o dallara tırmanıp meyvelerini mi yemek istiyoruz? Eğer riski göze almazsanız, düşüp kafanızı gözünüzü

Kişiler sahip olduklarını kaybetme korkusu ile riske girmekten kaçınırlar ve korkarlar. Oysaki korku birçok durumda olduğu gibi burada da bir engeldir. Çünkü hiç risk almadan hayata devam etmek büyük risktir. Limanlarda demirlemiş gemilerin güvende olduğunu söylense de gemiler limanda dursun diye yapılmamıştır. Hiç risk almayarak güvencede olduğunuz düşüncesi de bir aldatmacadır. Russel der ki ‘’ Dar bir kapının üzerinde yahut bir uçurumun kenarında yürürken düşme riskiniz, korktuğunuz oranda artar. ‘’ Risk alan ile almayan şu iki tohumun sonu durumu daha iyi anlatır ‘’Bahar aylarının verimli topraklarının içinde iki tohum yan yana yatıyorlarmış. Tohumlardan biri diğerine : ‘’ Ben büyümek istiyorum, demiş. Köklerimi altımdaki toprağın derinliklerine ve filizimi yeryüzüne göndermek istiyorum; baharın müjdecisi tomurcuklarım açılsın istiyorum. Güneşin sıcağını yüzümde, sabahın tatlı dokunuşunu yapraklarımda hissetmek istiyorum’’ demiş ve büyümeye başlamış. İkinci tohum ise ‘’ Ben korkuyorum! Köklerimi altımdaki yatan toprağın derinliklerine gönderirsem karanlıklarda beni neyin beklediğini bilemem. Üstümdeki toprağı zorlayıp yeryüzüne çıkmaya çalışırsam


filizlerim zarar görebilir. Ya tomurcuklarım açmaya başladığında üzerinde salyangozlar gezip, onları yemeye kalkarsa? Ya tomurcuklarım açılıp çiçeğe dönüştüğünde küçük bir çocuk beni koparı verirse? Yooo! Hayır, en iyisi burada kalıp beklemek. Büyümek için belki daha güvenli bir zaman bulabilirim ‘’ demiş. O sırada yumuşamış olan bahar toprağını eşeleyen bir tavuk, tohumu bulmuş ve bir lokmada yutuvermiş. Charles F. Kettering ‘’ Eğer fırtına çıkınca yolcular gemiyi terk etmiş olsalardı, kimse okyanusu geçemezdi.” der. Bu yüzden riski alanlar gemiyi terk etmeyen ve karayı görenlerdir. Risk alarak yaşayanlar kimsenin alamadığı tehlikeleri göze alanlardır. Onlar heyecan veren, harekete geçiren ve iz bırakanlardır. Seneler önce Ortadoğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü hocalarından biri öğrencilerinin final imtihanında tek soru sorar. Soru çok kısadır ve tam puanlık cevap alan sadece bir kişi olmuştur. Soru şudur: Risk Nedir? Tam puan alan öğrencinin cevabı ise sorudan çok daha enteresandır. Kâğıdı boş veren kurnaz öğrencinin cevabı kâğıda bir şeyler doldurmadan “işte risk budur.” cümlesini yazmasıdır. Her güzele ulaşma belli bedeller ister. Risk alarak yaşayanlar bu bedelleri peşin ödeyenlerdir. Leo F. Buscaglia ne güzel ifade etmiş ; ‘’Gülmek, saftır denme riskini göze almaktır. Ağlamak ise duygusal görülme riskini. Birine yakınlaşmak, kendini kaptırma riskini göze almaktır. Sevdiğini söylemek, sevileni yitirme riskini. Duygularını

açmak, kendini ortaya koyma riskini göze almaktır. Düşüncelerini söylemek ise, dokuz köyden kovulma riskini. Umutlanmak, hayal kırıklığına uğrama riskini göze almaktır. Sevmek karşılık görmeme, yaşamak ise ölme riskini.’’ Ama riskler alınmalıdır. Bir şartla ki; alacağınız risk, kaybedeceklerinize değmelidir. Hayatını bir adım ileriye götürmek isteyenler risk almak zorundadır. Hayatta oturduğu yerden başarıya ulaşan tek canlı, tavuktur. Riske girmeyen ilerleyemez. Kaplumbağa bile ilerlemek için boynunu dışarı çıkarmak zorundadır. Öyle ise siz de daha yaşanılabilir bir dünya için geleneksel kalıpları aşarak yenilik ve değişimlere yelken açın. Bazı tercihler size büyük risk gibi gözükse de geriye dönmenin çaresizliğinin daha büyük olduğunu unutmayın. Yeni bir gün, yeni bir dünya ve kendiniz için bir riskte siz alın. Ve Necip Fazıl’ın dediği gibi! "Hayatı o kadar ciddiye almayın! Nasılsa içinden canlı çıkamayacağız". Sıtkı ASLANHAN, Hayata Gülümse

Aydın UZKAN

Bir milletin büyüklüğü, nüfusunun çokluğu ile değil, akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur.

Victor Hugo



Uyku bozuklukları Çocuklardaki gece idrar kaçırmada, eğitim ve davranış sorunlarında Çeşitli psikosomatik hastalıklarda Bağımlılık tedavisi (alkol, sigara, uyuşturucu tedavilerinde) Astım, Nefes darlığı Türkiye´de hipnoz ve hipnoterapi uygulaması için henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır maalesef. Hipnoz Hipnoz kelimesini hep duyarız gazetelerde, web sayfalarında… Ben de hep bir sihir ifade eder bu kelime bir hipnoz seansıyla bir anda olmasını istediğin şey olacak olmasını istediğin şey ise olmayacak. Peki, gerçekte de böyle bir şey mi? Nedir? İsterseniz hep beraber bir göz atalım. Hipnoz transın yoğun halidir. Bir bakıma odaklanmayı sağlayan bir yöntemdir. İlkin en ilkel çağlardan bu yana önce dini ayin ve törenlerde daha sonra da tedavi amacıyla başta kabile büyücüleri, şamanlar, rahipler, tarikat liderleri tarafından, daha sonra soylular, krallar, daha sonra da hekimler ve 1900´lü yıllardan itibaren de illüzyonistler tarafından sahnede gösteri amacıyla kullanılmış. Hipnoz tıbbi bir girişimdir ve sadece hekimler tarafından uygulanabilir. Kullanıldığı alanları ise şu şekilde sıralayabiliriz: Tüm ağrılı durumlarda (Romatizma, migren gibi) Narkoz kullanılmadan yapılan çeşitli ameliyatlarda, Kilo problemlerinde (diyetsiz, açlık hissini yok ederek, alınmaması gereken gıdalara karşı

Özer, dışarıdan bakıldığında kişinin derin bir uykudaymış görünmesine rağmen, hipnozun kesinlikle bir uyku hali olmadığını vurgulayarak, “Hipnoz sırasında kişi, gönüllü olarak hipnoz yapan kişinin verdiği telkinleri alır, gönüllü olarak kabul eder ve uygular. Sanılanın tersine, hipnozdaki kişi kendi sosyal ya da ahlaki değerlerine aykırı telkin verildiğinde telkini kabul etmez, ısrar edilirse hipnozdan çıkar” diye konuştu.

Kişiyi hipnoza almak için çok özel şartlara gerek yoktur. Önemli olan hastanın hipnoza girme isteğidir. Sabit bir bakış, nefes teknikleri ve telkinlerle girilebildiği gibi, arkaya düşürme ya da doğrudan gözlerin kapanması ve imgelerle de kişi hipnoz dediğimiz, değiştirilmiş bilinç haline girer. Göz seviyenize bir obje koyun ve sürekli ona bakın. Başlangıç için bir mum kullanabilirsiniz. Üç derin nefes alın ve kendi kendinize “Bu objeye konsantre oluyorum, gözlerim ağırlaşıyor ve onları açık tutamıyorum. 10 dakika içerisinde kendi kendime hipnoza gireceğim” deyin. Süre size bağlı olarak değişebilir.


“Şimdi tamamen gevşedim” dediğinizde gözleriniz otomatik olarak kapanacaktır. Aşamalı olarak vücudunuzun bir parçası gevşeyecektir. Ardından “Vücudumdaki tüm kaslar gevşiyor ve istesem de hareket edemiyorum” deyin. Bu artık hafif hipnoz düzeyinde olduğunuzu gösterir. Eğer yukarıdaki egzersizi doğru yaptıysanız hipnozun ikinci aşamasına ulaşmış olursunuz ve kendinizi zihninizle tamamen uyum içerisinde hissedersiniz. Bu sizin bulunmaktan en hoşlandığınız yerdir, belki bu kendi odanız, tapınağınız, hayalinizdeki tepe, göl ya da doğal manzaralı herhangi bir yer olabilir. Kendi kendinize hipnozdayken,

yukarıda belirlediğiniz sözcüğü söyler ve bilinçaltınızın bunu benimsediğini görürsünüz. Hipnozdayken çıkmak istediğinizde “3’ten 1’e kadar sayacağım, kendi kendime hipnozdan tazelenmiş, canlanmış ve enerji dolmuş olarak çıkacağım” diyebilirsiniz. Evet, yaptığım araştırmalardaki çıkarımlar bu yönde bir denemekte fayda var 

Mutlu kalın. Hamide ŞİMŞEK


denedim olmadı. Sonrasında ise çalışmam dediğim dershanecilikle geçen yıl işe başladım. Bu sene ise bir koleje geçerek iş hayatıma devam ediyorum.

Yeni Hedefler Hepimizin hayalleri vardır. Kimimiz zenginlik kimimiz aşk kimimiz güzel bir iş ister geleceğinde. Ama şöyle de bir gerçek var ki kaderimizde yazandan öteye gidemeyiz. Evet, kaderimizde yazandan öteye gidemeyiz. Bu demek değildir ki hayatımızı oluruna bırakalım. Yüce Yaradan bizlere seçme, isteme ve gerçekleştirme özgürlüğü vermiştir. Elbette hayal kuracağız, bu yolda çabalayacağız. Ancak yolumuzda ilerlerken karşımıza çıkan yeni yollar olacaktır. Bu sebeple bazen hayallerimizde kaymalar olacaktır.

Karşıma çıkan ve saptığım yan yollardan biri sadece özel sektörde öğretmenlik yapmak. Diğeri ise 2009 senesinde facebook üzerinden başlattığım “Kişisel Gelişim” isimli sayfamın bugünlere gelmiş olması. İki yıldır ise bu dergiyi sizlerle buluşturuyoruz. Mutluyum ki küçük de olsa binlerce insanın hayatına olumlu izler bırakmaya aracı olabiliyorum. Demem o ki tek bir hedef gerçekleşmedi diye hayata küsmeyiniz. Yeter ki karşınıza çıkan ve başta küçük gibi görünen yollara bir kulak verin. Belki sizi mutlu olacağınız daha başka bir hedefe götürebilir. Benim şimdiki hedefim bu derginin basılı bir yayın olarak karşınıza çıkabilmesi. Sizlerle daha nice senelerde güzelliklerle bu çalışmaları sürdürmeyi diliyorum.

Peki, bunu neye dayanarak dile getiriyorum? 2004 senesinde üniversite için Türkçe Öğretmenliğini kazanmış biri olarak söylüyorum sizlere. Kazandığım dönemde mezun olup atanmaktı gayem. Başka bir şeyler yapacağıma ihtimal vermiyordum ki bu yolda dört yılda bitirebilmek için çabaladım. Ardından mezun oldum ve KPSS’de şartların elvermemesi sebebiyle atanamadım. Birkaç yıl denedim, askerliğe gittim geldim yine

Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu www.omerarslan.net


önemlisi Marifet namedir. Bu ölmez eserde sadece bir bilgi kitabı değil, Harcı ve Temeli iman ve irfanla yoğrulmuş yıkılmaz bir abidedir. İbrahim Hakkı Hz. İlmi çalışmalarını yaparken birçok astronomi aleti yapmış ve bilimsel çalışmalarını bu aletlerden yararlanarak yapmıştır. İbrahim Hakkı Hz. 1780 tarihinde Tillo'da vefat etmiştir. Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz. Türbesinde medfundur. (Alıntıdır.)

İbrahim Hakkı (1703 - 1780) İbrahim Hakkı Hz. 1703 tarihinde Hasan Kale’de doğmuştur. Tillo'ya 9 yaşında bir çocuk iken gelmiş ve FAKİRULLAH Hz. İlim dünyasında dini ve Fenni ilim eğitimine başlamış, Hocası Şeyh İsmail Fakirullah Hz.'den aldığı ilim ve feyz ile olgun bir bilim adamı olmuştur. İbrahim Hakkı Hz. yetmiş seneyi geçen mübarek hayatında verdiği ölmez eserlerle kuvvetli bir bilim ve fikir adamı olduğunu göstermiştir. İbrahim Hakkı Hz. Müspet bilim adamıdır. Eserlerinde Mühendislik, Astronomi, Tıp, Fizik ve Kimya gibi müspet ilimlerden ve ayrıca dünyanın dört esas maddesi olan su, hava, toprak ve ateş üzerine çeşitli eserler vermiştir. İlim denen Sosyal servetin fertlerde kalmaması gerektiği ve bunun cemiyete yayılmasını esas almış ve bu döşünce ile birçok eser vermiştir. İbrahim Hakkı Hz.'nin tespit edilen 58 adet eseri mevcuttur. Hepsi de önemli ve değerli olan eserler yanında en


Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


Kişisel Gelişim Dergisi Eylül 2013 – Sayı: 24

Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Özlem ÖZTULUM Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM

Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Mustafa Çay Ümit ÜNKER Çetin ALKAN Mehmet AKTÜRK Aydın UZKAN Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN

İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.