Kişisel Gelişim Dergisi Eylül 2011

Page 1



22.08.2011 tarihinde hayata gözlerini açan güzeller güzeli yeğenim Büşra ARSLAN’a ithaf ediyorum. İsmi gibi müjdelerin habercisi olur inşallah. Ömer ARSLAN


forum tabanlı oluşturarak üye olunduktan sonra paylaşım yapılabilmesini sağladık. Böylelikle etkileşimimizi artırarak üyelerimizin bir şeyler üretmesini de sağlamaya çalıştık.

Herkese merhabalar.

Ben Ömer ARSLAN. Kişisel Gelişim sayfa kurucusuyum. İki yıla yakın bir süredir samimiyetle emek vererek gerçekleştirdiğim çalışmalarımı takip ettiğiniz için teşekkür ederim. 13.11.2009 tarihinde Facebook üzerinden “Kişisel Gelişim” ismiyle yayınına başlayan sayfamız, kuruluşunda bir hobiyken bugün büyük bir topluluğa hitap eden bir sayfa haline gelmiştir. Amacımız aile sıcaklığında, saygı çerçevesinde bilginin paylaşıldığı, üzerine düşünebildiğimiz, fikrimizi ifade edebildiğimiz bir merkez oluşturmaktı. Sizlerin yorumlarından da bunu başardığımı görüyorum.

Peki, çalışmalarımız duruyor mu? Elbette hayır! İsmimizden yola çıkarak gelişmeye devam ediyoruz. Bu gün sizlerin karşısında e-dergi çalışmamızla yer alıyoruz. Ayda bir çıkacak olan dergimizi internet üzerinden rahatlıkla okuyabileceksiniz. Yer alacak yazılara gelince… Tamamı amatör yazarlara ait denemeler yayınlanacak. Elbette ki denemelerin yanında küçük anekdotlara - bilgilere, özlü sözlere ve hikayelere yer vereceğiz. Tabi ki dergimiz bir bebeğin emekleyip yürümesi ve sonra koşması gibi zamanla daha gelişecek, içerik olarak doygun hale gelecektir. Facebook sayfamızın ikinci yılına yaklaşırken ilk gününden kısa bir süre öncesine kadar ekibimizde yer alan ve şimdi ayrılan Ayşenur Cihangir Hanım’a teşekkür eder başarılar dilerim. Başta Özlem ÖZTULUM Hanım olmak üzere ekimize yeni katılan herkese hoş geldiniz diyorum, başarılar diliyorum.

Dergimiz hepimiz adına hayırlı olsun. Umarız faydalı bir çalışma ortaya koymuşuzdur. Çalışmalarımız elbette durmadı. Bazı aksilikler sebebiyle gecikmeler de olsa öncelikle web sayfamızı kurduk. Facebook sayfamızda üyelerimiz sadece yorumlar aracılığıyla katılabiliyordu. Web sayfamızı

Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa Kurucusu


İçindekiler: Sofrada Acı Varsa; Yemek Zorunda Da Değilsin!

6

Başka Hayatların Efendisi Olmak

7

Anı Yaşa; Ama Nasıl?

8

Üyelerimizin Hakkımızdaki Görüşleri

10

Affetmek

11

Güneş Her Gün Yeniden Doğuyor

13

Üyelerimizin Hakkımızdaki Görüşleri

15

Değişim Günlüğü

16

John Nash’in Öyküsü

19


Sofrada Acı Varsa; Yemek Zorunda Da Değilsin! Millet olarak acıyı ne de çok seviyoruz. Dram, hüzün ve acı dolu diziler. Gazetelerin 2.sayfa haberlerindeki o her gün karşımıza çıkan cinayetler, adam öldürmeler. Üzüntülü bir şekilde biten ilişkiler, pişmanlıklar, kabullenememe... Acının verdiği ağır yükleri sırtlayıp omzumuza senelerce gidiyoruz. Arada bir yükümüzü bıraktığımız zamanlar olmuyor değil ama tekrar alışkanlıkların verdiği duygu onlarsız yaşamamıza izin vermiyor.

Acı çekmek, üzülmek, mutlu olmak bunların hepsi bizim seçimimiz. Kimse bize zorla “Hadi bugün üzülmek zorundasın!” demiyor, diyemez de; çünkü buna biz müsaade etmeyiz. Öyleyse neden hala yaptıklarımızın farkında olamıyoruz? Neden bir adım ilerlemek, bazen işimize bile gelmiyor? Üzüntülerin üzerine yara bandı yapıştırıp birkaç güne geçer diye bekliyoruz, hâlbuki yara geçmiyor, geçmediği gibi yaranın hava almasına bile engel koyuyoruz. Odak noktası değişmedikçe aynı olaylar üzerinde dönüp duruyoruz, biz döndükçe de zaman hızlıca akıp gidiyor. Bir gün her şeyin farkında olmuş bir şekilde güne başladığımızda ise geçen boşa zamanlar için sadece hayıflanmaktan başka yarar sağlamadığını anlamış oluyoruz. İnsan yaşamadığı olayları tecrübe edemez. Kulaktan dolma bilgilere inanır ancak başına gelmeden daha iyi olayları hissedemez. O yüzden yaşanılan her şeye birer tecrübe, birer deneyim, gelecek için yararımıza olacak bir adım olarak bakmak gerekli. Bu sayede farkındalıklar artar, bakış açıları genişler, çevremizdekilere yararı olur ve en önemlisi de olgunlaşmamızda bize öncülük eder.

Biz her şekilde büyüyoruz, şu saat itibari bile düşüncelerimiz, yaptıklarımız değişiyor. Dün bile aynı değilken şu an farklı bir biz oluveriyoruz. Özlem ÖZTULUM


Başka Hayatların Efendisi Olmak "Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi, sizde başkasına yapmayınız." Hadis-i Şerif Doğduğumuz andan başlar ve ölünceye dek bir ağacın dallanıp budaklanması gibi genişleyerek devam eder sosyalleşme sürecimiz. Bir gün dahi yoktur çevremizdekilerle iletişim kurmadığımız. Çevremizdekilerle iletişim içersindeyken doğrularımız da yanlışlarımız da elbette olacaktır. Mükemmel insan yoktur ama kendimizi geliştirmeyeceğimiz anlamına da gelmiyor bu. Evet, bu yanlışlardan bir tanesi de: “Başkası Adına Karar Almak”. Yani başka hayatlara efendi olmak. Değer verdiğimiz bir kişinin iyiliğini düşünerek elbette fikirlerimiz olabilir ama onunla paylaşmadan bunu uygulamaya koymak onun kişilik haklarına saldırıdır. Önce paylaşmalıyız ne düşündüğümüzü, daha sonrasında uygun görülürse ortak alınan bir kararla gerçekleştirilebilir. Karşımızdakine söz hakkı tanımak son derece demokratik bir davranıştır. Ki bunu hayatımızın her safhasına yansıtmamız gerektiğini unutmayalım. Mesela, her ailede başımıza gelen veya bizim yaptığımız bir yanlış vardır. Çocuklar ya da aile bireylerinden biri hakkında karar alınır ve uygulanır. Söz hakkı verilmeyen birey ise bu karara uymak zorunda bırakılır. Ha keza ilişkilerde de sorgusuz sualsiz alınan kararlar olur. Bunun karşı tarafı ne kadar

rahatsız ettiği maalesef düşünülmez. Hatta tek taraflı konuşulmadan alınan ayrılık kararları da… Peki, karşı tarafın söz hakkı yok mudur? Benzer olaylara arkadaşlıklarda da rastlayabiliriz tabi. Biri diğeri adına bir şey düşünür ve sormadan yapar. Ya bu yaptığımız onun hoşuna gitmeyecekse veya başka planı varsa? “Davalarını istişare yolla halletmeye çalışan bir millet, idaresinde en doğru yönü bulmuştur.” Hz. Ömer (R.A.) Belki bilinçli belki bilinçsiz olarak yaptığımız bu tür davranışların karşımızdaki açısından nasıl algılandığını hiç düşündünüz mü? Empati sözcüğü bir kelime gibi görünse de esasında büyük anlamlar taşımaktadır. Başkalarının gözüyle hayata bakabilmemizi onları daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Hadi hepimiz üstte bahsettiğimiz örneklerden yola çıkarak başımıza gelse neler hissedeceğimizi düşünelim. Tabi örnekler bunlarla sınırlı değil, daha da çoğaltabiliriz. Empati kurduğumuz zaman daha iyi anlayacağız birinin bir başkası hakkında karar aldığında ne kadar rahatsız edici bir durum doğurduğunu. Sorumlu olacağımız tek hayat, öncelikle kendi hayatımız olmalı. Başkası hakkında bir düşüncemiz varsa da bunu önce onunla paylaşalım. Onun da fikrini alalım. Böylelikle yanlış sonuçlara imza atmamış oluruz. Başka hayatların değil, kendi hayatımızın efendisi olalım. Ömer ARSLAN


Anı Yaşa; Ama Nasıl? Bu sözü doğru anlamı ile kullandığımızda gündelik hayatta stresten kurtuluyoruz. NASIL MI? İşte cevabı:

"Anı yaşamak" dediğimizde her insanın algıladığı farklı şeyler vardır. Kimisi bu sözü "Çılgınca hayatı umursamadan kaygısızca" yaşam olarak yorumlar. Gider koluna "CARPE DİEM" yazdırır (Latincede ANI YAŞAMAK demektir), kendine öyle bir gerçeklik oluşturur "Anı yaşıyorum çok çılgınım hiç bir şeyi takmıyorum." der. Ancak bu da biz Türk milletinin birçok dışarıdan transfer ettiğimiz düşünceyi yanlış yorumlamasına basit bir örnektir. Aslında söz tamamen şu anlama gelmektedir: İÇİNDE BULUNDUĞUN ANDA KAYGILARINI YAŞAMAMAMAK! Çünkü içerisinde bulunduğumuz birçok kaygı ve sıkıntı ya geçmişteki korkularımızdan ya da gelecekteki kaygılarımızdan yer almaktadır. Yaşadığımız birçok korkunun temeli küçükken yaşadığımız irili ufaklı travmalara dayanmaktadır. Bunu illa ki büyük olaylar olarak algılamayın. Tabi ki gözleri önünde bir yakının ölümüne şahit olmuş bir insan bunun travmasını onlarca davranışına yansıtabilir. Ancak mesela küçükken sürekli eve ayağı çamurlu geldiği için annesinden azar yiyen bir çocuğun ilerde düzen ve aşırı titizlik hastası olması bu yaşadığı küçük soruna dayanabilir. Bu küçük sorunlar hayatımızın her aşamasında bize KORKU olarak geri gelecektir. Keza KORKULARIMIZDAN sonra bir diğer bizi gündelik yaşamda olumsuzluğa iten büyük sorunlardan biri de KAYGI’larımızdır. En büyük kaygımız "gelecekte sahip olunacak iş ve kariyer ", yani özünde MADDİ temelli kaygılardır. Düşünsenize bir çocuk ilkokuldan sonra bir YARIŞIN içine giriyor ve sürekli toplumda yer edinebilmek için çabalıyor. Bu yarışın içinde kendisine yer edinebilmenin en önemli şartı ise bir meslek sahibi olmak. Burada KAYGILARIMIZ da devreye giriyor. Yaşadığım bir örmekten alıntı ile bu KAYGI meselesini anlatmak istiyorum. Çok yakın bir akrabamızın oğlu inanılmaz derecede AT ve AT YARIŞI düşkünü bir çocuktu. Daha sonra tabi ki üniversite çağları geldiğinde ailesi bin bir zorla kendisini Edebiyat Öğretmenliği bölümüne soktular. Çocuk okulu okudu bitirdi ama aklında bir gün bile bu mesleği yapmaya yönelik bir istek yoktu. Yapmak istediği şey SEYİSLİK’ti. Tabi ki aile sürekli buna bir anlam veremiyor onun gibi bir Edebiyat Öğretmenliği mezunu çocuğun bu alanda bir şeyler yapmak istemediğini yadırgıyorlardı. Üstelik baba da öğretmendi ve onun oğlu KOSKOCA BİLMEMNENİN OĞLU seyislik mi yapacaktı? Çocuk istemeye istemeye dershanelerde mesleğini icra etmeye başlamışken bir gün Türkiye jokey Kulübü’nün bir SEYİSLİK kursu açtığını öğrendi. Hemen gitti o kurslara çaktırmadan yazıldı. Gündüzleri dershanede işini yaparken akşamları gitti orada atlarla beraber AHIRLARDA uyudu. Bundan gocunmadı, 6 ay sonunda kursu EN İYİ derece ile bitirdi. Bunu ailesine anlatmak için her gün bir şans bekledi ama bu cesareti bir türlü toplayamadı. ÇÜNKÜ KAYGILIYDI. Ya ailesi


buna izin vermez ise ne olurdu? Daha sonra kendisi için tam bir yol ayrımı zamanı geldi. Kursu başarıyla bitiren ilk 3 öğrenciyi AMERİKADA PARALI STAJA yolluyorlardı. Cebinden tek kuruş ödemeden sadece onaylaması durumunda bu staj hakkından yararlanacaktı. Üstelik o sırada birde KPSS ye girmiş VE ATANMASI BİLE OLMUŞTU. Aile tabi ki atanma haberi ile gideceği şehri ve yaşam şartlarını araştırırken çocuğun aklında tek bir şey vardı: AMERİKAYA GİTMEK VE HAYATI BOYUNCA SEVDİĞİ MESLEĞİ YAPMAK. Çocuk gizliden gizliye vize işlemlerini yürütürken bir gün aileye durumu anlatmaya karar verdi. Anlattığında tabi ki aile şok oldu. ÜSTELİK ATAMASI BİLE OLMUŞTU. Ama çocuk kararını vermişti bile bir kere artık geri dönüşü yoktu. Ailenin tüm olumsuz tutumuna rağmen çocuk Amerika’ya gitti orada 2 yıl çalıştı. Daha sonra ülkesine döndü. Sonuç ne mi oldu? Orada aldığı eğitimlerden ve başarı belgelerinin ardından o çocuk çok yüksek bir Maaş ile (bir öğretmenin maaşının 5 katı) TJK’nın kadrolu bir elemanı oldu. Peki, o çocuk Kaygılarına yenik düşse ne mi olacaktı? Hayatı boyunca mutsuz bir iş, daha sonrasında bu mutsuzluk her yere sıçrayıp mutsuz bir ilişki, mutsuzluk, mutsuzluk, mutsuzluk…

Anlattığım hikâyenin neresinden bakarsanız bakın finalinde MADDİ açıdan bir çıkarım yapmak isterseniz evet o çocuk maddi olarak çok zengin oldu. Manevi olan kısmını anlatmıyorum bile. Çünkü yeni başlayan bir güne bu kadar İSTEKLİ ve “Bir an önce atlarımı görmeye gitmeliyim.” sözlerinden bu çok iyi anlaşılıyor. Hatta işin bizim için en güzel çıkarım yapabileceğimiz kısmı; AİLESİ ONUNLA GURUR DUYUYOR! Geçmişteki korkularımız ve gelecekteki kaygılarımızı YENME yollarını bir dahaki yazılarımda değineceğim; ancak bu yazımı şöyle bitirmek istiyorum. KORKULAR VE KAYGILAR SADECE GELECEK VE GEÇMİŞTE. 15 Ağustos 19.33 Bu yazıyı kaleme alırken biliyorum ki geçmişte olan birçok korkum var ve geleceğe dair birçok kaygılarım. AMA bunlarla İL-Gİ-LEN-Mİ-YORUM. Çünkü iyisiyle kötüsüyle bir yere geldim ve DAHA YAPACAK ÇOK ŞEYİM VAR. Bu sebeple kalpten bir kez daha diyorum: ANI YAŞA, ANI YAŞA, ANI YAŞA… Sizde gündelik hayatta bunu şöyle uygulayabilirisiniz, örneğin: A kişi: Abi ben dünyanın en lezzetli DÖNERİNİ üreteceğim. B KİŞİ: Saçmalama oğlum ya binlerce marka var, binlerce adam var bu işi yapan sana yedirirler mi? O işi hem nasıl üreteceksin?… vb. A kişi: (KAYGI BAŞLADIĞI ANDA içimden ANI yaşa diyerek ) Haklısın kardeşim fikirlerini değerlendireceğim. (On yıl sonra) B kişi: VAY KARDEŞİM NABER yaaa bende uzun zamandır seni arıyordum. Vay be resmen döner imparatoru olmuşsun bende iş arıyorum hala. Bir kapını çalayım dedim A kişi: Teşekkürler dostum… Dur bakalım beklemede ol türkiye geneli 56. BAYİMİZ açılacak orada yeni eleman alımı yapacağız bulaşıkçılık falan bir boş pozisyon olduğunda ben sana haber veririm. :D :D :D İnanınki bunu denedikçe çok işe yaradığını göreceksiniz. SORULARINIZI TEK TEK cevaplamaktan onur duyarım yazışma adresim: “senandenizhava@hotmail.co.uk” HEREKSE BOL BOL ANI YAŞAMALAR! :D Şenan Deniz HAVA


Facebook sayfamızın değerli üyelerinin hakkımızdaki görüşleri: Yasin Esen: Yaşım 17. Liseyi bitirdim ama üniversiteyi kazanamadım. Erken yaşta işe girdim. Hep beni küçük görüp dışlayacaklarını düşünüyordum. Bu sorunumu başkasına açıklamaya da çekiniyordum. Kişisel Gelişim sayfasındaki çoğu paylaşımı inceleyerek ve uygulayarak kendimi rahatlattım. Her zaman dediğiniz gibi ' karşımızdaki de bir insan '. Teşekkürler Kişisel Gelişim Ailesi!

Şenay Mutti: Başarılar... Katkı sağlamaktan ziyade ben katılımcı ve de onayladıklarımda dahil oldum. Çünkü doğruluk payı vardı hemen hemen. Artı gözden kaçanlar da varsa artı olarak eklenmiş ve de birey kendini de tartmış oluyor, “Genel mi yoksa sadece sen mi o sekil düşünüyorsun veya uyguluyusun?” gibi... Ama bu nokta'ya göre bir değerlendirme gözlemciliği ayrı yeten yapılıp daha muntazam bir dergi kompozisyonu, üyelerin katılımı ile yerini bulabilir, çoğunluk kimleri etkilediği belli olarak dergiden okuyan bireyler için de muntazam seçim yapılmış olunur. Gülistan Ö. Güngören: Nasıl anlatılır ki yaşanmışlıkların bıraktığı izler, bilinçaltına saklanan duygular ve ortaya çıkan insan acizliğine ait davranış boşlukları, sayfanıza dâhil olmadan da kişisel gelişim ile ilgili yayınları takip etmekteydim ama bende bıraktığı izlenimi isterseniz, sıcacık dumanı tüten çorba sıcaklığında içinizi hemen ısıtan, karmaşık duygulardan yazılarınızla çıkan, dergide örneğini vermişsiniz ki bu çok hoşuma gitti halatlar kopunca yedek misinalar olmalı diyorsunuz ya işte öyle her yazı bir misina, teşekkür ediyorum. Sevgilerimle. Elif Aykaş: Ben de tebrik ediyorum. Ben eksik kalırsam olmaz. :) Şaka bir yana bizleri her konu da aydınlattığınız için tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Bizim ruh ve beden sağlığımızla ilgili sizlere her zaman ihtiyacımız var. Bizi bırakmayın iyi ki varsınız. :)) Fatma Seslikaya: Ben de sizleri tebrik ediyorum ve şöyle söyleyeyim tüm paylaşımlarınız müthiş bir ihtiyaç. Yani insan beslenmek için nasıl suya ekmeğe kendini mecbur hissediyorsa bence bu bilgilere de öyle ihtiyaç var hele de bu günün dünyasında! Hayatin temposu o kadar farklı ilerliyor ki insanlar bir durup kendini dinleyip ona göre dizginleyemiyor hayatını. Fakat yazılarınız o kadar duru ve güzel ki çok zor gelen anlam veremediğin her şeyi tereyağından kıl çeker gibi çözüme ulaştırıyorsun. Allah ufkumuzu açan yolumuzu genişleten emeği gecen herkesten razı olsun.


Affetmek Bu dünyada her birimiz birilerini kırmışızdır ya da onlar tarafından kırılmışızdır. Hepimiz birleri tarafından incitildi ve hepimizde birilerini incitti, öfkelendik, sinirlendik, kin duyduk ve hatta öç almak istedik. Düşünürüz ki “Neden bu kişileri affedelim?”, illa onlara bir ceza vermek zorunda hissederiz kendimizi, çünkü onları affettiğimiz zaman onları ödüllendirileceğiz diye bir duyguya kapılırız. “Bunu bana nasıl yapar? “Ama ben bunları hak etmemiştim.” ya da “Beni kullandı attı.” der dururuz. Kimimiz onu terk eden sevgilisini affetmez kimimiz babasını, arkadaşını ve diğerlerini…

bir daha tekrarlamayın. Çok sevdiğim ünlü bir Tibet Budist hikâyesi vardır: İki Tibet rahibi, iki yıl boyunca işkence görerek mahkûm edildikleri hapishaneden çıktıktan birkaç yıl sonra karşılaşırlar. Birincisi sorar: “Onları bağışlayabildin mi bari?” “Onları asla bağışlamayacağım. Asla!” diye yanıt verir ikincisi. İlk rahip ise şöyle karşılık verir: “Eh, demek ki hala seni hapishanelerinde tutuyorlar”

Bağışlamak ilaç gibidir ve güçlü olanların davranışıdır. Sizi özgür hissettirir ve sizi daha güçlü kılar, affedemeyen kişinin ise zaten başka cezaya ihtiyacı yoktur. O kendini yer bitirir. İnsanlar bizim aynalarımızdır, bizden Affetmek bizi özgür bırakan bir eylemdir, çıkan duygu yine bize döner bunu affettiğimiz kişilerin artık bizim gönül unutmayalım. O yüzden affedip yolumuza hapishanemizden çıkıp gitmesidir ve affetmek enerjisi içe dönüktür, affetmemek devam etmeliyiz. Bazen soruyorum kendime “Beni üzenleri, kıranları affetmiş miyim?” ise dışa dönük sürekli o unutamadığımız diye kalbimi yokluyorum, evet affetmek kişiye yönelik düşük frekanslı bir enerjidir. Düşünsenize affetmek istemediğiniz kişiye hemen olmuyor ama bunun için adımınızı aklınızca bir ceza verirsiniz, onu affetmeyerek atmalısınız, belki de bir daha o kişiyi görme aslında affetmediğiniz kişi kendinizdir, çünkü şansınız olmasa dahi gözlerinizi kapayın ve sürekli onu düşünerek enerjinizin başka yöne onu hayal ederek “Seni ve kendimi kaymamasına sebep olursunuz. Affetmek, affediyorum, sen yoluna ben yoluma…” diyin. yapılan davranışa göz yummak değildir. Sanki Affetmeyi ancak affederek öğrenebiliriz. Sadece diyin “Şu an her şeyi olduğu gibi bağışlayınca o kişiyi tekrar hayatımıza kabul ediyorum, kendimi affediyorum seni alacağımızı zannederiz ya da bağışlayınca affediyorum.” tekrar incineceğimizi düşünürüz, bu böyle değildir. Siz affettiğinizde içinizdeki zehri Ahmet KAN dışarıya atarsınız, bir rahatlama kaplar ruhunuzu. Evet, belki o size çok kötü davranmıştır belki de sizi aşağılamış ya da gururunuzla oynamıştır, size tek önerim: affedin. Çünkü insanları oldukları gibi kabul etmek zorundayız, onları değiştiremeyiz ve aslında size her yapılan eylemin hayatta bir amacı vardır. Size karşı yapılan davranıştaki dersi görün ve o kişiyi affedin ve aynı hatayı


Kişisel Gelişim “İhtiyacımız olan her yerde!”

Bu sayfa sizin için…

Sunmuş olduğumuz yüzlerce kaynaktan faydalanabilirsiniz. Okumak, düşünmek doğada bize verilmiş bir yetidir. Neden kullanmayalım? Önerebilirsiniz!

Paylaşabilirsiniz! Ayrıca bu paylaşımların daha çok kişiye ulaşmasına vesile de olabilirsiniz.


Güneş Her Gün Yeniden Doğuyor… Güneş her gün hepimiz için yeniden doğuyor. Her yeni gün, yeni bir başlangıç, yeni bir umut, yeni bir şans demektir. Bugün dünden farklı olmalı. Mevlana’nın dediği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım, Bugün yeni bir şeyler söylemek lazım.”. Hatalarımız geride kaldı artık. Bugün başarılı olmak için hatalarımızdan ders alıp yeni bir yola çıkmalıyız. Thomas EDISON ampulü bulmadan önce defalarca hata yaptı ama pes etmedi, hatalarından ders alıp farklı yollar denedi ve sonunda başarılı oldu. Başarılarımız da geçmişte kaldı, bugün yeni başarılar için çalışmalıyız. Alexander Graham BELL telefonu bulmakla yetinmedi, birçok buluşa daha imza attı. Ayrıca önümüze sınırlar koymamalıyız ve imkânsız deneni zorlamalıyız. Albert EINSTEIN sınırları zorladı, parçalanamaz denen atomu parçaladı. Başarılı insanların hayatlarına baktığımız zaman dikkatimizi çeken ortak bir nokta vardır: Bütün başarılı insanlar zor zamanlar geçirmiş, çaresizlik içerisinde kalmış ama umutlarını kaybetmemişlerdir. Onlar güneşin her gün yeniden doğduğunu biliyorlardı. Dün olmadı ama bugün olacak, bugün de olmazsa yarın mutlaka olacak dediler ve hedeflerine ulaştılar. Şüphesiz hedefi olmayan birisi için yaşamanın pek fazla bir anlamı yoktur. Eğer hayata anlam katmak istiyorsak bir hedefimiz olmalı, doğup büyümek ve sonunda ölmek değildir yaşamak. İnsanlığa faydalı olarak, bir şeyleri başararak yaşamalıyız. Hedeflerimiz olmalı ve ne olursa olsun hedeflerimizden vazgeçmemeliyiz. Gerektiği zaman insanların olumsuz sözlerine karşı sağır olabilmeli ve her fırsatta zorluğu değil her zorlukta fırsatı görebilmeliyiz. Sabırla, azimle ve büyük bir inançla çalışmalarımıza devam etmeli, hedeflerimize ulaşana kadar da vazgeçmemeliyiz. Biz inandıktan sonra kimse bizi yolumuzdan çeviremez, biz inanmadıktan sonra ise kimse bizim bir şeyleri başarmamızı sağlayamaz. Henry FORD’UN dediği gibi “Başaracağım da deseniz, başaramayacağım da deseniz sonuçta siz haklı çıkarsınız!”. Bir şeyleri başaramayacağımıza dair bahanelerimiz mi var? Gelin beraber çürütelim bahanelerimizi: Yalnız olduğumuzu, kimsenin bize destek olmadığını mı düşünüyoruz? Oğuz ATAY’A kulak verelim: “Kimse benim kimsesizliğimden cesaret bulmasın, en güçlü anımdır yalnızlığım. Çünkü ben daima tek başıma iktidarım.” Bu sözü kendimize referans alarak başarı yolunda kendimizi motive edebiliriz. Çalışmaya başlamayı sürekli erteliyor muyuz? Şunu hatırlayalım: Dün geride kaldı, yarın ise belki hiç gelmeyecek, sahip olduğumuz tek an “şu an”, daha fazla vakit kaybetmeden bir yerlerden başlamalıyız. Nereden başlayacağımızı mı bilmiyoruz? Başlayalım bir yerden de, nereden olduğu fark etmez, her şey yoluna girecektir. Biz gittiğimiz yolu bildiğimiz sürece etrafımızdaki her şey ve herkes bize yol açacak ve bize saygı duyacaktır. Artık bahanelerden sıyrılıp başarılı olmanın yollarını aramalıyız. Zorluklardan korkmamalı, onlarla sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki hiç kimse başarı merdivenlerini


elleri cebinde çıkmamıştır. Tarihe ismini altın harflerle yazdırmış insanlar, yola başarmak için çıktılar ve başarılı olana dek her zorluğa göğüs gerdiler. İşe başlamak içinse “yarın”ı beklemediler, “bugün”den yola koyuldular. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi sahip olduğumuz tek an ve biran önce başarı için yola çıkmalıyız ve bu yolda elimizden gelen her şeyi yapmalı, ümitsizliğe yer vermemeli ve hedefimizden sapmamalıyız. Ve sonunda “Başardım!” diyebilmeliyiz.

Yolunuz dikenli olsa da vardığınız yerde güller olması dileğiyle, iyi yolculuklar… Tayfun SOYLU

Anne Sevgisi Ünlü doğa parkı Yellowstone National Park’da çıkan bir yangın sonrası görevliler, hasar tespit çalışmaları için ormanda geziyorlardı. Görevlilerden biri, bir ağacın dibinde küller içinde neredeyse kömürden bir heykele dönüşmüş bir kuş gördü. Görevli, elindeki çubukla hafifçe dokundu kömürleşmiş kuşa. Dokunur dokunmaz kuşun kanatları altından üç küçük kuş yavrusunun cıvıldayarak çıktığını gördü. Anne kuş, gelen tehlikeyi fark ederek, yavrularını bir ağacın arkasına getirmiş, kendisinin yanacağını bile bile onları kanatlarının altında saklamıştı. Yangın, yayılmadan çok rahatlıkla uçup oradan uzaklaşması mümkünken yavrularının yanında kalmayı tercih etmişti. Alevler, bulunduğu yere varıp küçücük bedenini kavurmaya başladığında hiç kıpırdamadan kalmıştı. Bedeni, yanıp kavrulmuştu, ama geriye hiç ölmeyecek bir “anne” heykeli bırakmıştı.


Facebook sayfamızın değerli üyelerinin hakkımızdaki görüşleri: Hamide Şimşek: öncelikle isteklerimizi dikkate alıp ricalarımızı yerine getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Yazılarınızı her okuduğumda içimde farklı bir şeyler keşfediyorum evet bende de bir ışık var diyorum ve bundan büyük bir heyecan duyuyorum. İçsel olarak bir şeyleri aşmak için küçük küçük adımlarla ilerlediğimi düşünüyorum. Evet, ben sanırım yavaş yavaş içimdeki gücü keşfedecek kapıyı aralıyorum. Dergininde çok başarılı olacağından eminim. Emeklerinizden dolayı tekrar teşekkürler. Fatmagül Toklu: Bu site gerçekten hayatımın pusulası oldu diyebilirim yani kafamızdaki olumsuz düşünceleri imkânsızlığı, dertleri, başaramama korkusunu inanın yenmemize çok büyük katkı sağladı. Bence her şey insanoğlunun elinde ama bizler olaylar karşısında cesaretimizi korumayıp hemen “Tamam ya bittiğim andır ben yapamayacağım.” diye devam edecek sorularla aklımızı bulandırmaya devam ederiz. Ümitsizliğin yandaşı oluruz bir anda ama ömür geçer ölümün kokusu hissedildiği zaman büyük bir pişmanlık duyarız maziye baktığımızda ah çekeriz işte keşkeler çoğalır o anda. Bunların nedeni ekseri kendimize zaman ayırmamamızdan kaynaklanır. İnsan önce kendine değer vermeli ki başkalarına da versin böylelikle işte tam istediğim bir siteyle karşı karşıya kaldım gerçekten hayata daha olumlu bakmakla beraber mutluluğun yakalanabileceğinin, istendikten sonra başaramayacağımız hiçbir şeyin olmayacağını, kendime vakit ayırmayı daha fazla duygudaşlık kurmayı... vs.uzun lafın kısası çok şey kattı bizlere. Bu siteyi açıp ve yazıları sanal ortama taşıyan beyefendiye teşekkürlerimi sunmak istiyorum çok güzel iş başardınız buna emin olabilirsiniz malum artık toplumumuz eskisi kadar kitap okumuyor en azından sanal ortama fazla takıldıklarından dolayı ilgilerini çekecektir ki bizde bu sitenin yayılmasında emin olun çaba gösteriyoruz. Umarım yayınlayacağınız dergide Allah’ın izniyle biter ve halka ulaşır. Başarılarınızın devamını dilerim esen kalın. Derviş Kara: Şimdi bu sayfanın hayatıma kattığı şeyleri saymaya kalkarsam ben yazmaktan siz okumaktan bıkarsınız. Tek kelimeyle mükemmel. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.


Değişim Günlüğü Bilgi çağını yaşıyoruz. Her türlü bilginin, meraklısına anında ulaşabildiği bir zamandayız. Kişisel gelişime ilginin de tavan yaptığı günlerdeyiz. Sosyal paylaşım sitelerinde, internette aradığımız her şey akışta gözümüzün önünde. Buna rağmen pek çoğumuz mutsuz, pek çoğumuz tatminsizlik kıskacında. Size bu güne dek tanıdığım en mükemmel yaşam koçundan bahsetmek istiyorum müsaadenizle. Annemden. Evet, o benim hayatta ki ilk koçum. Yılların bana kattıklarıyla değerini daha iyi anlıyorum. Annem ilkokul mezunu ve okumayı da çok sevmez. Bununla birlikte, TV’de ki her kişisel gelişim programını her psikiyatristi seyreder. Bazen beni arar, “Şu kanalda şu var muhakkak seyret!” der. Kendimi bildim bileli annem böyledir. Annemin bana en mükemmel öğretisi, “MUTLU OLMAK İSTİYORSAN, MADDİ ANLAMDA DAİMA KENDİNDEN AŞAĞISINA, MANEVİ ANLAMDA DAİMA KENDİNDEN YUKARISINA BAKACAKSIN, DAĞLAR BİLE ALÇAKLI YÜKSEKLİDİR!” söylemiydi. Sana minnettarım anneciğim. Ve annem bazen der ki, gençliğimizde bunları bilmiyorduk. Canım anneciğim, şimdi herkes her şeyi biliyor, marifet bildiklerinle hareket etme olgunluğunda. Evet, annem duyduğu her olumlu bilgiyi hayatına katan – Cilt maskelerini uygulamak ta dahil- ve ilerleyen yaşına rağmen enerjisi tükenmeyen bir sevgi böcüğü.

Sevmeyi ondan öğrendim. Her koşulda beni sevdi ve yargısız bağrına bastı. Güvenmeyi ondan öğrendim. Beni asla arkadaşlarımla kıyaslamadı ve ben kıskanmamayı da şimdi anlıyorum ki bu yolla öğrendim. Annemden kısaca bahsedip, yazıya giriş yapmaktı niyetim. Ama annem öyle geçiştirilecek kadın değildir. Gelelim konumuza: Evet bilginin en hızlı erişildiği ve artık kimsenin ben bilmiyordum mazeretini sunamayacağı bir devirdeyiz. Değişmek istiyorsak tüm imkânlar emrimize amade. Bununla birlikte insan bildiğini hayatına katamıyorsa, bilmiyor demektir. Bu gün insanlar neden mutsuz? Bilipte yapamadıklarından olabilir mi?


Değişim günlüğü: Çok basit bununla birlikte bir o kadar etkili bir değişim çalışmasıdır. Her an bilgiye açık bir haldeyiz. Sosyal paylaşım sitelerinde hepimiz kişisel gelişimciyiz. Önce kendime soruyorum: BİLDİKLERİMİZİ NE KADAR İÇSELLEŞTİRİYORUZ? Değişim günlüğümüzün mantığı şöyle: Her gün değiştirmek istediğimiz bir huyumuzu, algımızı, davranışımızı, duygumuzu, davranışımızı, kendimize hedef seçiyoruz. Değiştirmek istediğimiz bu durumun adını tanımlıyoruz. Ve bu tanım üzerinde çalışmaya başlıyoruz.

Değiştirmek istediğimiz durumun adını da tanımlıyoruz ve bunu o günkü hedef hanemize işliyoruz. Ve gün boyu bu pozitif duruma odaklanıyoruz. O duruma sahipmiş gibi davranıyor, öyle konuşuyor, öyle bakıyor ve öyle algılıyoruz. Böyle olduğumuzda bizi saran duyguyu tanımlıyoruz. Olumsuz tavır bizi kuşattığında, hemen farkına varıyor yine olumlu tavrı hayatımıza seçiyoruz. Gün boyu buna devam ediyoruz. 7 gün boyunca bunu bir diyetmiş gibi uyguluyoruz. 7 günün sonunda isterseniz eski halinize dönebilirsiniz. Bir sonraki hafta başka bir pozitif durumu kendimize hedef ediniyoruz. SEÇİN, KARAR VERİN VE UYGULAYIN. Şimdiden kolay gelsin. Yüksel KÖKSAL Yaşam Koçu

Gülmek için sadece 15 yüz kasımızı kullanırken kaşlarımızı çatmak için 43 yüz kasımızı kullanıyoruz. Mutluluk bir seçimdir. Ruhumuzu ve bedenimizi yıpratan mutsuzluk da… Siz hangisini seçerdiniz?


Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Şems-i Tebrizi


John Nash’in Öyküsü John Forbes Nash, 13 Haziran 1928 senesinde Bluefield – Batı Virjinya’da dünyaya gelen ABD’li ünlü matematikçidir. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Carnegie Institute of Technology'de tamamladıktan sonra doktora yapmak için Princeton Üniversitesi'ne gitti. 21 yaşında hazırladığı doktora tezi, "Oyun Teorisi", ona uzun yıllar sonra, 1994'te Nobel Ekonomi Ödülünü kazandırdı. Genç deha, John von Neumann'ın icadı olan oyun teorisindeki sorunları çözüp kullanılır hale getirdi. Etkileyici fikirleriyle matematik dünyasında hızla yükselmiştir. MIT’te profesörlük yaparken Alicia Larde ile tanıştı. Ve çiftin bir oğlu oldu. Fakat henüz oğlu dünyaya gelmeden Nash’te şizofreni kendini göstermeye başladı. Hastalığının ilk belirtileri 1958 yılında görülmeye başladı. Bir oda arkadaşı olmamasına rağmen bir oda arkaşından bahsedip etrafındakileri korkutmuş ve oda arkadaşıyla yaptığı kurgusal sohbetler onun şizofren olduğunu ortaya çıkarmıştır.Daha sonra bu hastalığı kendi zekasını kullanarak yenmiştir. Alicia - John Nash çifti 1963’te boşandı ve 1970’te tekrar biraraya geldi. Bu tarihten itibaren darılıp barışan çift, kendileri hakkında “aynı çatı altındaki iki yabancı” benzetmesini yapmıştı. Nash 1994’te Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra aralarını düzelttiler ve 1 Haziran 2001’de tekrar evlendiler. Nash, 1945 ve 1996 yılları arasında 23 bilimsel çalışma yayınladı, ayrıca “Essays on Game Theory” (1996) ve “The Essential John Nash” isimli kitapları yazdı. Aynı zamanda “Hex” ve “So Long Sucker” adlı 2 popüler oyunun yaratıcıları arasında. Princeton’da matematik üzerine çalışmalar yapmaktaydı. Yaşantısı, “Akıl Oyunları” adlı filme konu olmuştur. Nash 23 sayısıyla takıntılıydı. Nash, toplam 23 bilimsel makale yayınlamıştı. Nash, 21 Ağustos 2009'da kalp krizi geçirdi. Dört gün hastanede yattıktan sonra kendine geldi ve eve döndü. Doktoru ölümü ucuz atlattığını ve sağlığının tehdit altında olduğunu söyledi. Nash şuanda düzenli ilaç alıyor ve kontrole gidiyor. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/John_Forbes_Nash


襤htiyac覺m覺z olan her yerde! http://facebook.com/kgelisimim

http://twitter.com/kgelisimim

http://kisiselgelisimim.com


Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Kişisel Gelişim Dergi Eylül 2011 – Sayı 1 Dergi Tasarım:

Ömer ARSLAN Kapak Tasarım:

Ömer ARSLAN – Şenan Deniz HAVA Yazarlar:

Ömer ARSLAN Özlem ÖZTULUM Şenan Deniz HAVA Tayfun SOYLU Ahmet KAN Yüksek KÖKSAL İletişim:

http://facebook.com/kgelisimim http://kisiselgelisimim.com http://twitter.com/kgelisimim Elektronik Posta:

gelisimim@gmail.com Emeği geçen ve vakit ayırıp bu çalışmamızı okuyan herkese teşekkür ederim. Bir bebeğin emeklemesi gibi şu an dergimiz. Zamanla ayağa kalkacak, yürüyecek ve koşacak. Desteklerinizi bizden esirgemeyiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Kurucusu


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.