Kişisel Gelişim Dergisi Mart 2012

Page 1


Merhaba arkadaşlar. Umarız dergimizi takip eden tüm okuyucularımız iyidirler. Dergimize başlayalı yarım yılı geçmiş bulunuyoruz. Bugün sizlerle 7’nci sayımızla birlikte olduğumuz için mutluluk duyuyoruz. Paylaşmak güzeldir. Bizler bu dergiyi meydana getirerek çalışmalarımızı sizlere ulaştırmayı amaçladık. Başardığımızı gördükçe de mutluluğumuz kat be kat artıyor. Sizler de sevdiklerinize bu emek dolu çalışmayı hediye edebilirsiniz. Kim bilebilir, burada okunan bir yazının; sevdiğinizin tüm hayatını olumlu etkileyebileceğini? Belki de sizin bilmediğiniz ama büyük bir ihtiyacının olduğu konuya merhem olacak bir yazı vardır. Unutmayınız! Sevgi ve mutluluk paylaştıkça çoğaldığı gibi bilgi de paylaştıkça çoğalır. Bir kartopunun çığ halini almasını düşününüz. Küçük bir top halinde yuvarlanmaya başlamışken topladığı diğer karlarla dağın eteğine bir çığ olarak ulaşır. Çığ belki olumsuz yönde bir yıkıcı olabilir ama bilginin paylaşımı kötülüklerin yıkılması adına olumlu bir yıkıcıdır. Ayrıca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde annelerimizin ve anne olmaya aday tüm bayanların ellerinden saygıyla öpüyoruz. Fotoğrafın manasına gelince de; bu çalışmalarla zihinsel tutsaklıklarımızdan hep birlikte kurtulmayı amaçlıyoruz. Tel örgülerin ardına özgürlüğe ulaşmayı hedefliyoruz. Buyrun arkadaşlar. Umarız faydalı bir sayı ile karşınızdayızdır. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


İçindekiler: Egomu Kontrol Altına Alan 'Öfke'

4

10 Başarı Formülüm

6

Değişim Süreci

12

Herkesten Onay Beklemek

13

Seçim Sizsiniz - Seçimsizsiniz

16

Kendini Kabul Etme Kendini Sevme İle Başlar!

18

Öz Niyet

21

Zaman Yönetimi

22

Hadi Gelin Kişisel Gelişim Teknikleriyle Film Çekelim!

24

Çekingenleştiremediklerimizden Olmaya Var mısın?

27

Tat Almak

29

Maskelerimiz

31

Tohumlar ve Umutlar

33

Cabir Bin Hayyan

34

Künye

37


olumsuz düşünmeye büyük bir katkı sağladığını düşünüyorum. Tabi ki her konuda bilinçlenmeliyiz, duymalıyız ama bu bize negatif düşünen bir insan olarak geri dönmemeli.

Egomu Kontrol Altına Alan 'Öfke' ‘’Öfke: İncinme, kızgınlık, hiddet, gözdağı karşısında verilen saldırganlık tepkisidir.’’ Hepimiz ister istemez haksızlık karşısında, kaybetme korkusundan ya da küçük yaşlarda bilinçaltımıza itilen değersizlik hissinden dolayı sinirlenir, öfkeleniriz. Bilinçli bir kimse durduk yere ‘ben öfkeleneyim’ şimdi demez. Mutlaka öfkenin bir sebebi vardır. Bazen bu durumun geç de olsa farkına varırız bazen ise neden kaynaklandığını bile düşünmeyiz. Günümüzde insanlara nasılsın demekten bile korkar olduk. Yanımıza yaklaşan ya da göz göze geldiğimiz her insana karşı muhakkak ‘bu insan bana kötü davranacak’ diyerek gardımızı alıp, yüzümüzü de bir karış ekşiterek yürümeye devam ettik. Bu davranışlar gün geçtikçe bize agresif, negatif düşünen, saldırgan bir insan olarak geri döndü. Bunların yanı sıra ben televizyon ve gazete haberlerinin de

Bir insana öfkelendiğimizde beynimiz öncelikle doğru düşünemez, sonra korku devreye girer ve verilen her cevap egonun kontrolü altındadır. Öfkeli tartışan birini görürseniz emin olun hiç kimse galip gelemez sadece egolar atışır, sonuç yoktur. ‘’Sustum, dinledim ve anladım. Bu 3 kelime hiç de zor değildi. Zor olan kendi ego’nu her koşulda kontrol altına almaktı.’’ Bilmeyenler varsa ego: Bizim kendi benliğimizdir, nefsimize karşı gelemeyerek ortaya çıkar ve ego ya geçmiştedir ya da gelecekte ‘an’ da kalamaz. Ego’yu olumlu yönde beslemek ise daima bizim elimizdedir.

Saldırgan, öfkeli bir insanla karşı karşıya geldiğinizde asla cevap vermeyin, biliyorum bu oldukça zor görünüyor, kendimize hâkim olamıyoruz ama emin olun yararını fazlasıyla anlayacaksınız. Anında cevap vermek yerine ‘o insanın korkuları var’ ve ‘egosu ile hareket ediyor’ diye düşündüğümüzde biz bu durumda en karlı insan olarak çıkarız; çünkü cevapsız kalındığında öfke kişinin kendisine döner, enerjinizi harcamaz.


Bunun en güzel örneğini kendimden vereyim. Yaklaşık 1 sene kadar önce çok sevdiğim bir insanla tartışmıştım, tartışmak bile o an hafif kalır gözüm hiçbir şeyi görmemişti. Sürekli haksızlığın verdiği sinirle hareket ediyordum. İşte egoma yenildiğim anlardan biriydi. Ertesi gün sinirim geçtiğinde bana bir yararı olmadığını, mantıklı düşünerek anladığımda fark ettim. Öfke de tecrübeyle derse çevrilebilir. Yeter ki bu işten ne kazanç ne de yarar sağlanmayacağını bilin.

en iyi tepki vermeden nasıl atlatabiliyorsanız onu yapın, yapın ki karşınızda ki insan her sözü hak etse bile siz sessizliğinizle en güzel cevabı ona verin.

Özlem ÖZTULUM ozlemoztulum.wordpress.com

Ve her ne olursa olsun öfkelendiğiniz de

Kişisel Gelişimim “İhtiyacımız olan her yerde!”

www.kisiselgelisimim.com


düşüncelerinizin ve inançlarınızın bir sonucu olduğunu unutmayın.

10 Başarı Formülüm 1. Kendinizi sevin ve güvenin: Her şey sizinle başlar, öncelikle kendimizi tanımalıyız ve sevmeliyiz ki, başkalarıyla ve olumsuz olaylara karşı baş edebilelim ve uyum sağlayabilelim. Kendimize güven ufak yaşlarda başlar, başararak ve kendimize inanarak kendimize inancımızı ve güvenimizi artırabiliriz. Her konuda ileri gitmemiz için öncelikle hayatta hedeflerimiz ve başarma hırsımız olmalı. Bir başarıdan diğer başarıya gitmek istiyorsak, bir hedeften bir hedefe koşmalıyız. İnsan hayatta, ürettiği, kendisine ve çevresine faydalı olduğu sürece var olur, değer katar. Üretmek de eylemden geçer. Güven, sevgi gibi duygularının hepsini içimizde yaratıyoruz. İnsanlar arasında en büyük fark, düşüncelerini, hislerini, nasıl yönlendirdikleridir. Gücünüzü en iyi şekilde kullanabileceğiniz; güven, sevgi, inanç, coşku, neşeli durumlardan alın, korku, şüphe, endişe, çöküntü, karamsarlık ve üzüntüden uzak durmaya çalışın. Davranışlarımızın, durumunuzu, durumunuzun da fizyolojinizin ve

2. Sağlıklı yaşayın, iyi beslenin: İnsanın enerjik, pozitif olması, doğru kararlar alabilmesi için sağlıklı olması gerekir ve sağlıklı olmak için kendimize iyi bakmalıyız. İyi beslenmeliyiz. Sigara, alkol kullanımınız sağlığınıza zarar vermeyecek düzeyde olmalı. Düzenli uyumalı, tatile çıkmalıyız. Vücudumuzu, zinde hissedecek kadar uyumalı ve belli sürelerde muhakkak tatile çıkmalıyız. Yılda bir kere sağlık kontrolünden geçmeliyiz. Gerekirse takviye vitamin almalıyız. Benim için en önemli öğün kahvaltıdır, iyi bir kahvaltı yapmadan güne başlamamaya özen gösteririm. Kahvaltıda, mutlaka taze meyve suyu içer, veya meyve yerim. Öğün atlamam. Haftada bir kere mutlaka balık yerim. Yeşillik ve sebze yemeye gayret ederim. Fast food, kolalı içecekler, şeker ve tuzdan uzak dururum. Kafeinli içecekler konusunda günlük limitlerim vardır. Spor, hayatımın vazgeçilmez parçasıdır. Haftada en az 5 gün düzenli spor yaparım. Çoğu insan, spor yapmamalarını zamanları olmadığı bahanesinin arkasına sığınırlar. Spor yapmak, için spor kulübüne üye olmanız gerekmez, Hızlı adımlarla her gün yürümeniz, evde ufak ağırlıklarla çalışmanızda yeterli olacaktır. Ben pozitif enerjimi spordan alıyorum. Spor için sabah erken, öğlen veya akşam fark etmez. Günlük programıma sporu iş randevusu gibi ekleyip, kesinlikle bu konuda ne olursa olsun taviz vermem.

Spor yapmanın diğer avantajı, eğer tenis, yelken, golf vb sporlar yapıyorsanız iş dışında geniş bir çevre de elde edebilirsiniz.


Hafta sonlarında zaman zaman outdoor aktivitelere katılın paintball, rafting, atv‘ye binin. Bu tür aktiviteler, hayata bağlanmanızı sağlayacağı gibi, kendinizi iyi hissetmenizi ve işinizde daha verimli olmanızı sağlayacaktır.

Çocuklarınız varsa onlarla beraber bir gün geçirin. Benim 19 ve 22yaşlarında iki oğlum var, onlarla geçirdiğim zamanlar hayatımın en mutlu anlarıdır. Kendinizi iyi hissetmeniz, mutlu olmanız satış mesleğinde çok önemlidir. 3. Pozitif olun, bol bol gülümseyin Hayata pozitif bakmak için her şeye sahip olmanız gerekmez. Önemli olan hayata ve insanlara olumlu bakabilmeniz, sahip olduklarınızla yetinebilmenizdir. Pozitif ve negatif düşünceyi yaratan sizin düşüncenizdir. İnsanlar olumlu ve neşeli insanlarla birlikte olmak isterler. Kimse negatif veya sürekli olumsuz bir kişi ile zaman geçirmek istemez. Olumlu olmak için, spor yapın, iyi beslenin, sahip olduklarınıza şükredin. Kendinize sürekli yeni hedefler belirleyin, yeni insanlarla tanışın, bol bol kişisel gelişim kitapları okuyun, mümkünse seminerlere katılın. Hayır kurumlarında veya sivil toplum örgütlerinde görevler alın, yeterli birikiminiz varsa bağışta bulunun. Bilginizi ve tecrübenizi paylaşın, insanlara örnek olun. Gülümseyen insanlar karşındaki kişileri daha kolay etkilerler, etrafa pozitif enerji vererek, ortamı yumuşatırlar. Gülmeyen bir surata sahip olabilirsiniz, ama sürekli egzersizle suratınızı gülümsemeye alıştırabilirsiniz. Tabii ki sahte olmamalı, içten olmalı. Hayata olumlu bakmak, insanları sevmek ve

kendimizle barışık olmamız gülümsememizi kolaylaştırır. Bazı insanlar gülümsemeyi zayıflık olarak görür. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Olaylara ve insanlara pozitif bakma alışkanlığını kazanırsanız, gülümseme konusunda da bir adım atmış olursunuz. 4. Ailenize ve yakın dostlarınıza zaman ayırın: İleride keşke demek istemiyorsanız, sizi sevenleri ihmal etmeyin. Çevreniz ne kadar geniş olursa olsun, insanın ailesinin ve yakın dostlarının, ailesinin yeri ayrıdır. Bu kişileri hangi konumda olursanız olun, ne kadar zengin, güçlü olursanız olun, her zaman arayın, ziyaret edin, sohbet edin. İnsanın değeri ve geçmişi, kişiliğinin gücünü gösterir. Ailemi, akrabalarımı ve çocukluk arkadaşlarımı her zaman arar, hatırlarını sorar ve zaman geçirmeye özen gösteririm. Spor gibi zamanım yok bahanesinin arkasına saklanmayın. Kaybettiğiniz zaman çok pişman olur ve üzülürsünüz. İş, sosyal ve aile dengesini sağlamalısınız! Ruh sağlığınız üzerinde de olumlu etkisi olacaktır. Business Week dergisi 2006 yılında yaptırdığı en güncel araştırmada iş adamlarına “sabah yatağınızdan kaldırıp, , işe istekli gitmenizi sağlayan en kıymetli iş hedefiniz nedir?” sorusuna verilen en yüksek yüzdeyi sağlayan cevap “ İş ve ev hayatı arasındaki dengeyi koruyabilmek “ olmuş. 5. Zamanı iyi değerlendirin: Zaman günümüzde iş hayatında olsun, sosyal hayatımızda olsun çok kıymetli olmaya başladı. Herkes aynı zamana sahiptir, önemli


olan zamanınızı nasıl planlandığınız, önceliklerinizi nasıl belirlediğinizdir. Planlı ve hedefli olursanız, istediğiniz her şeyi yapacak zamanınız olacaktır. Ben istediğim şeyleri yapabilmek için, önceden planlarım ve en öncelikli olarak ajandama yazarım. Kahvaltı, öğlen yemeği, akşam yemeği ve kahve molalarını değişik insanlarla geçirmek için organize ederseniz, günde dört kişi fazla görebilirsiniz. Hafta sonlarınızı yatakta geçirmeyin, güne erken başlayın, bu şekilde hafta sonlarında birçok insanla zaman geçirmeniz mümkün olacaktır.

Zamanı yerine koyamazsınız, kıymetini bilin, en iyi şekilde değerlendirmeye çalışın. 6. İyi giyinin, kendinize özen gösterin, kişisel imaj oluşturun: Satışta ilk intiba veya izlenim kolay kolay silinmez. Bir kişiyi kısa zamanda etkilemek istiyorsanız iyi giyinin. İyi giyinmek marka giymek değildir. Diğer yandan, bazı sektörlerde ve mevkilerde marka giyinmeniz sizin hakkınızdaki güvenirliği artıracaktır. Giyinmek kadar kıyafeti taşımak da önemlidir. Yürüyüşünüz, duruşunuz, el ve kol jestleriniz, bakışınız da en az giyinmek kadar önemlidir. Hepsi bir bütündür, sizin imajınızdır. Bir insanın bizim hakkımızdaki düşüncelerini, duygularını ve tavrını bizim o kişide ilk on saniyede oluşturacağımız imajımız belirler. Başkalarının bizi nasıl algıladığı, bizim kendimizi algılama şeklimize bağlıdır. Örneğin, biz kendimize güveniyorsak, başka insanlarda da bırakacağımız ilk izlenim “özgüvenli” olacaktır.

Şunu hiç bir zaman unutmayın “İnsanlar kıyafetleriyle ile karşılanır, karakterleriyle uğurlanırlar ” Başarılı olmak mı istiyorsunuz? O zaman başarılı insanlar gibi bakımlı, temiz ve düzenli olmalı ve pozisyonunuzla ve hedeflerinizle tutarlı giyinmelisiniz. Kendisine saygısı olan insanlar, görüntülerine ve giyimlerine özen gösterirler. Etkili giyinmek, başkalarının üzerinde çarpıcı bir etki yapmaktır. Etkili giyinmek, pahalı giyinmek değildir. Önemli olan bulunduğunuz ortama göre, iş hayatındaki pozisyonunuza göre giyinmektir. Saçınız, elleriniz, sakal traşınız, temiz olmanız ve uyumlu renkler giyinmeniz, ayakkabı ve kemer seçiminiz sizi her yerde seçkin konuma getirecek ve itibarlı yapacaktır. Bazı insanlar iş dışında kendilerine hiç özen göstermezler. İnsan başkaları için değil öncelikle kendisi için giyinmelidir. Giyinmek kadar temiz olmak, temiz kokmak, bakımlı ve uyumlu olmak önemlidir.

Tutarlı olmanız gibi tutarlı giyinmeniz, insanların size güvenmesine neden olacaktır. Önemli olan özel zamanlarda değil her zaman aynı tutarlılığı gösterebilmektir. İnsanların ilgisini ve beğenisini kazanmanın en kısa yolu, yüzünüzde her zaman büyük bir gülümseme taşımanız, dik durmanız ve hızlı yürümenizdir. Dik durmanız, kendinizi iyi hissetmenize ve güven duymanıza, hızlı yürümenizde, kendinizi enerjik hissetmenize neden olacaktır.


Taşıdığınız aksesuarlara da özen gösterin. Çantanız, cüzdanınız, kaleminiz, cep telefonunuz, laptopunuz ve ajandanız pozisyonunuza ve statünüze uygun olmalıdır. Erkekler takı takmamaya, bayanlarda da abartılı makyaj yapmamaya ve renk uyumuna özen göstermelidir. 7. Seyahat edin, yeni insanlarla tanışmaya gayret edin: İnsanları “bilgi” öğretilebilir. Ama, insanlara “görgü”, “vizyon” ve “büyük düşünme” öğretilemez. Küçük yaşlardan beri şanslı bir aileye sahip olmam sebebiyle sık sık yurtdışına seyahat etme imkânım oldu. İnsan dünyayı yüzde 85 gözleri, yüzde 15 ise diğer duyuları ile keşfeder ve öğrenir. Görmeden insanın ilerlemesi ve gelişmesi beklenemez.

Yurtdışında sadece dünyanın nereye gittiğini görmek dışında, değişik kültürden ve ülkeden insanlarla tanışma ve öğrenme imkânınız oluyor. İnternetten önce sadece görerek öğrenme imkânı televizyon vasıtasıyla oluyordu. Satış mesleğinde kişinin en son yenilikleri bilmesi ve takip etmesi işinde iyi olabilmesi için önemlidir. Gittiğimiz ülkelerin tarih, sanat, örf ve adetleri ve kültürünü anlamalıyız. İhracat ve ithalat yapan kişiler için bu bilgi diğer ülkelerle yapacakları temaslarda avantaj sağlayacak, daha başarılı iletişim kurmalarına fayda sağlayacaktır.

hedeftir. Tanıştığınız her insan size yeni iş imkanı, referans, bilgi ve vizyon sağlayacaktır. Gelişmek istiyorsanız, başkalarının birikimlerinden ve tecrübelerinden faydalanmasını bilin, çünkü her şeyi deneyip, yapacak kadar zamanımız yok. Tecrübe, insanların hayatta yaptıkları hataların toplamıdır. Yeni insanlarla tanışmak bize ayrıca network sağlayacaktır, bugün her tanıdığımızın tanıdığı şeklinde ulaşamayacağımız çok az insan vardır. Bu tür ilişkilerde cömert ve yardımsever olursanız, insanlar sizi çevresindeki insanlarla severek tanıştırmaya çalışacaklardır. Başarı ne kadar bizimle başlasa da, bunun çok hızlı bir şekilde büyümesi bizim diğer insanlarla kuracağımız ilişkilere bağlı olacaktır.

Dünyaya yön verenler, genellikle kendilerinden çok diğerlerinin deneyimlerinden yararlanarak öğrenmede ustalaşmış kişilerdir.

8. Kendinizi geliştirin: Öğrenmenin yaşı yoktur. İnsan her gün kendisi hakkında yeni bir şeyler keşfedebilir, üzerine gidip başarabilir. Başarının yüzde 80’ini eylemdir. Kendimizi geliştirmek için öncelikle belli kararlar vermeliyiz. Bu kararları verebilmek için hayattan ne beklediğimizi bilmemiz lazım. Her insanın farklı olmasının sebebi, herkesin farklı hayat görüşüne, tecrübe ve deneyimlere, düşünce ve inançlara sahip olmasıdır. İnsanın yeterince isteği, hırsı ve inancı varsa isterse kendisini geliştirebilir. İnsanları gelişmeye, daha iyi olmaya yöneltecek tek şey içindeki başarma hırsıdır.

Yeni insanlarla tanışmak, satış mesleğinde kariyer yapan her satıcı için en önemli

Ben kendimi 35 yaşında keşfettim. Almış olduğum eğitimcinin eğitimi kursunda, bir


konu seçmem söylendi. Benim de en iyi bildiğim konu satış idi ve satış konusunda eğitim vermeye başladım. İlk sunumumu powerpoint kullanmasını bilmediğim için bir arkadaşım benim yerime hazırladı. Öğrenmenin ve başarmanın tek yolu, tekrarlamaktır. Bende vermiş olduğum yüzlerce eğitimden sonra bu konuda yeteneğim olduğuna inandım. Her fırsatı değerlendiriyor, üniversitelerde, Rotary Kulüp ve Jaycee’s toplantılarında eğitim, seminer ve keynote konuşmacılık yaparak bu konuda kendimi geliştirdim: Kendime güvenim gelmişti. Duyguzal zekâ popüler bir konuydu ama hiç bir fikrim yoktu. Yüzlerce saat internette araştırma yaptım, birçok kitap okudum, psikologlarla ve bilirkişilerle tartıştım ve sonunda ikinci eğitimimin içeriğini oluşturmayı başardım. Diğer yandan, bir yakın arkadaşımın tavsiyesi ile maxihaber web sitesinde bana köşe verildi ve her ay bir yazı yazmam istendi. Bu hedef beni her ay düzenli yazı yazmaya mecbur etti, fakat bir şeyi fark ettim, gittikçe daha iyi ve akıcı yazmaya başlamıştım. Kendime güvenim arttı ve bu okuduğunuz kitabı yazmaya başladım. Sevdiğiniz bir konuyu seçin, kendinizi o konuda uzmanlaştırın, araştırın ve o konuda en iyi olmaya söz verin. Başardığınızı göreceksiniz. Bunun yetenekle bir alakası yok, daha çok çalışma, tekrar, inanç, hırs ve istek ile alakası vardır. 9. Hedeflerinizi belirleyin, kendinize inanın ve kararlı olun: Bir hedefe sahip olmak veya olmamak, her

sabah erken veya geç kalkmamızı sağlar. Hedefler bir itici güçtür. Hedefe ulaşmak için üç şeye ihtiyacınız olacaktır: “Kendinize inanmak”, “kararlı olmak” ve “hayattan ne istediğinize karar vermek”.

Nedense biz kendimize değil de hep başkalarına güvenmeyi ve inanmayı tercih ederiz. Oysa insan kendisine inandığında hayal edemeyeceği güçlere kavuşur ve başkalarının yardımına ihtiyaç duymaz. Kendine inanmak düşüncelerde başlar. Bir konuda kararsız kalmak yerine, kendinize sürekli pozitif telkinlerde bulunup “Mutlaka başaracağım” diyerek kendinizi cesaretlendirebilirsiniz. Başarılar tesadüfen olmaz, öğrenmemiz gereken şey, bedenimizi ve zihnimizi en güçlü ve en yararlı şekilde harekete geçirmektir: Bunun içinde iki şeye ihtiyacınız var “ Hırs ve kendinize inanmak”. Neyin doğru olduğuna inanırsak o doğrudur. Bir şeyleri başarabileceğimize ne kadar inanırsak, genellikle o konuda o kadar çok enerji harcarız. İnanç, özelikle de kişinin kendisine olan inancı, öğrenebilen ve geliştirmeye açık bir güçtür. Birçok insan sabırsız olduğu için, sürekli başarısızlığa uğrar. Kendimize bir hedef belirler, ama buna hemen ve bir an önce ulaşmak isteriz. Bunu elde edemeyince de o konuya ilgimiz azalır, uğraşmaktan vazgeçeriz.

Hiç kimse hedefe bir defada ulaşmaz; hedefe ufak adımlarlar, çok çalışarak, deneme yanılma yöntemiyle ulaşılır. Hiç kimse ilk


defasında 100 kere şınav çekemez, öncelikle ilk 10 taneden başlar ve bu sayıyı giderek artırır. Eğer adeleleri yeterli kuvvete ulaşana kadar çalışmak sabrını göstermezse, hiç bir zaman arzuladığı sonuçlara ulaşamaz.

Sabırsızlığın yol açtığı başarısızlıklar giderek kişinin kendine güvenini kaybetmesine ve kendine daha mütevazı hedefler koymasına neden olur. Bu durum sürdükçe, dünyası da, kendisine olan inancı da gitgide daha çok küçülür. Kişinin kendine olan inancı, onun koyacağı hedeflerin boyutunu belirler. Güçlerini hedefe doğru ve tam olarak yönlendirilebilmesi için konsantrasyon gereklidir. Kararlılık da, hedefe ulaşana kadar bıkmadan ve yılmadan gerekli miktarda adımı atabilmek açısından vazgeçilmezdir. 10. İnsanları sevin, değer verin ve yardımcı olun: Amerika’da 11 Eylül saldırıları ile ilgili bir film izliyordum, insanların panik anında veya öleceklerini hissettikleri anlarda yakınlarına onları ne kadar çok sevdiklerini söylüyorlardı. Günlük hayatımızda insanları ne kadar sevdiğimizi nadiren söyleriz. Duygularımız açığa vurmanın zayıflık olduğunu düşünürüz. İnsanlara “merhaba “, “ günaydın” demeye çekiniriz veya ihmal ederiz. İnsanları nadiren kucaklarız, “seni seviyorum” deriz. Dünyada başarmak, hayallerimize ulaşmak istiyorsak, insanlara yardım etmeliyiz, iyilik yapmalıyız, karşılıksız vermeliyiz ve sevmeliyiz. İçimizdeki sevgi bize mutluluk ve güç verecektir. Bu neşe ve coşku çevremizdeki insanların bizimle beraber

olmak istemelerine sebep olacaktır. Sonuç olarak, bize daha çok güvenecekler ve daha çok özel sorunlarını, hedeflerini, problemlerini, ihtiyaçlarını paylaşacaklardır. İnsanlara değer vermek, onları dinlemekten, samimi ve içten sohbet ederek paylaşmaktan ve zaman geçirmekten geçiyor. Ne kadar önemsemez gibi görünsek de, insanların bizi bir yerlere davet etmeleri, başkaları ile bizi tanıştırmaları, bizi övmeleri, beğenmeleri , önemli günlerimizde bizi aramaları çok hoşumuza gider. İnsanın temel ihtiyaçlarından biri değerli ve önemli olduğunun kendisine hissettirilmesi ve çevresi tarafından takdir ve kabul görülmesidir. Bunu yapmanın en kolay yollarından birisi insanları samimi ve ilgili bir şekilde dinlemektir. Bunun ikinci yolu insanların hayattaki ve iş hayatlarındaki hedeflerine ulaşmalarına destek ve yardımcı olmaktır. Ben, prensip olarak her zaman çevremdeki her kişiye elimden geldiği kadar karşılıksız yardımcı olmaya çalışırım. Annemin bana küçükken söylediği sözler halen aklımdan çıkmaz: “Dünyanın en zengin insanı en çok verendir. Gerçek zenginlik iç zenginliğidir.” Hayatta başarı oranımız çevremizdeki insanlarla kurmuş olduğumuz ilişkilerin kalitesine ve düzeyine eş orantılıdır. İnsanları sevmeyi öğrenirsek, sadece daha mutlu ve neşeli olmak dışında hayatta istediğimiz şeylere daha kolay ulaşabiliriz.

Taner Özdeş Satış ve Pazarlama Uzmanı www.tanerozdes.com


birlikte sorumlulukların dengeli dağılmış olması sürecin verimli olması açısından önemlidir. Hiç bir uzmanın elinde bir anda her şeyi değiştirmeyi sağlayacak sihirli bir değnek yoktur. Aslında sihirli değnek danışanın bizzat kendisidir. Bütün mesele danışanın bunu fark etmesi ve yaşamına geçirmesi adına koçun gereken teknikleri kullanmasıdır. Bu işbirliğinde iki taraf da sorumludur.

Değişim Süreci Değişim sürecindeki en önemli safhalardan biri de yasadığınız deneyimlerden kendini sorumlu tutmak yerine bu deneyimlerle ilgili sorumluluk almaktır. Aradaki fark nedir? Yaşadıklarınızı kötü, başarısız, olumsuz vb. yargıladığınız zaman kendinizi sorumlu tutarsınız ve bu sizde suçluluk, cezalandırma, değersizlik ve acı gibi daha da ağırlaştıracak duygular yaratır. Bunun yerine her an deneyimlerinize dışarıdan bakmayı alışkanlık haline getirmek ve farkına varmam gereken ne? Sorusunu sormak çok önem taşır. Bu şekilde kendinizi daha özgür, güçlü ve mutlu hissettiğiniz aşamaya geçebilirsiniz. Danışanlarıma her zaman söylediğim: her ne yaşamış olursanız olun kendinizi kutlayın cümlesidir. Kendini kutlamak zaman zaman zor da olsa nötr alana geçmek ve değişim için adım atmak adına önemlidir.

Değişim adına hangi tür kişisel gelişim desteğini alıyor olursanız olun danışan ve uzman arasındaki bağlantı ile

Bir yaşam koçu olarak potansiyel danışanlarda ve sürece başlayanlarda karşılaştığımız en büyük engellerden biri de " benim yardıma ihtiyacı yok, ben her şeyi kendim hallederim" inancıdır. Bu inanç başlı başına sürece ve değişime ket vurur ve birçok kişi de sırf bu yüzden koçluk ve danışmanlık hizmeti almaya yanaşmaz. Anlaşılması gereken nokta bu süreçte muhteşem bir sistemin işlediği ve koçun kenara çekildiğidir. Bu bağlamda koç danışana kimliklerinden sıyrılarak ayna da olur zaman zaman. Danışanın bu hizmeti almasının sebebi eksik ya da zayıf olmasından değil içindeki potansiyelin çok daha fazlasını açığa çıkarma isteğindendir aslında. O sadece birçok insanın yaptığı gibi ortalama bir hayat yaşamak yerine, yaşamda çok daha fazlasının olduğunu bilip bu güdüyle ve seçimle sürece dâhil olmuştur. Değişimle birlikte yaşamını yeniden yaratmaya başlamaktadır...

Erim ERGÜN Yaşam Koçu & Mentor www.erimyasamkoclugu.com


başka diğer durumlarda alabiliriz.

Herkesten Onay Beklemek

Ama ben, aldığı maaşın neredeyse tamamını falcılara yatıran, falcılar ya da astrologlar ne derse ona göre yaşayan, tırnağını kesme zamanını bile mars’ın hareketlerine ya da falcısının onayına göre belirleyen insanlar tanıyorum. Böyle yaşamak insanı bir zaman sonra, düşünemeyen, kendi kendine karar veremeyen bir ruh haline sürükler. Bu da, bizim hiç istemediğimiz bir şeydir. Çoğu insanın içinde bulunduğu mutsuzluğun sebebi budur işte.

İşte en büyük düşmanlarımızdan biri daha karşımızda... Kendimize olan güvenimizi yavaş yavaş elimizden alan ve bizi diğer insanlara bağımlı kılan bir canavar…

Siz nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, bir başkası bunu nasıl bilsin? Eğer siz kendinizi tanımıyorsanız, insanlar sizin hakkınızda bir yargıya nasıl varsınlar?

Neden başkalarının onayını alma gereği duyarız? Çünkü o konuda kendimize güvenimiz yoktur. Elbette bazı konularda başkalarının onayına ve bilgisine ihtiyacımız var. Hastalığımızla ilgili olarak doktorumuzun görüşünü dinlemeliyiz, ya da araba kullanmayı öğrenirken belli konularda eğitmenimizin onayını almak isteyebiliriz.

Zaman zaman, cevabını bulmakta çok zorlandığım sorularla karşılaşıyorum. “Kocam bana nasıl iyi davranır?” ya da “Çocuğuma nasıl söz dinletirim” gibi.

Ama bunu abartırsak ve her konuda insanların görüşünü alma gereği duyarsak, bir yerde elimiz kolumuz bağlı bir şekilde kilitleniriz. O zaman hayatımızı biz değil de, sanki eline bizim kumandamızı geçirmiş olan başkaları yönetiyor olur. Bu en büyük tuzaklardan biridir. İnsanların onayını, yeni bir şey öğrenirken, çok kararsız kaldığımız anlarda ya da nadiren

Bu soruların belli bir cevabı yok ki… Daha doğrusu bütün bu cevaplar, tamamen o iki kişinin iletişimine bağlı. Bazen annesi tarafından çok sorunlu diye zorla getirilen çocuklara koçluk yapmam isteniyor. Çocuğa bakıyorum, gayet normal. Demek ki o çocuğun genel bir sorunu yok, sorunu annesiyle… O halde soru, “Çocuğuma nasıl söz dinletirim?” gibi genel bir şekilde değil, “Çocuğumun benimle olan şu konudaki sorununu çözmek için nasıl bir yol izlemeliyim?” olmalı. Ama bunun da öncesinde, o kişinin o konudaki sorununun genel olmadığını, sadece kendi aralarında bunu yaşadıklarını kabul etmek gerekir.


Bizler ne yazık ki sorunları hemen genellemeye çalışırız. O kişi sizinle bir konuda zıtlık yaşıyor diye, “O çok geçimsiz” gibi bir etiketi kişinin suratına yapıştırmak çok anlamsızdır. Genellemeler çok tehlikelidir. Çünkü bütün durumlar, kişiye, zamana ve mekâna göre değişir. Eğer birisi çok agresif davranıyorsa, bu davranışını ortaya çıkaran sebepler vardır. O sebepler ortadan kaldırıldığında kişi bir anda uysallaşmaya başlayacaktır.

vurduysam. O da kumandayı bana verseydi öyle değil mi ama?”

Sorunlar bize göre hep diğerlerinden kaynaklanıyordur. “Sence de benim kocam geçimsizin teki değil mi?” diye sorduğunuzda, “Haklısın, boyu devrilsin onun” cevabını beklersiniz. Ama birisi çıkıp karşınıza, “Sen ne yapıyorsun da, adam sana öyle davranıyor?” dediği anda, hemen “Sen de mi Hayriye abla…” diye kapıyı çekip bir daha oraya dönmemek üzere ayrılırsınız.

İnsanlar bu merkeze burunlarından soluyarak gelecekler, sonrasında ise gülücükler saçarak ayrılacaklar. “Oh… Haklı çıktım, onayımı da aldım…Kim tutar beni…Sefam olsun…Ohhhh”

Peki, o halde neyin onayını bekliyoruz? Kendi haklılık savaşımızın mı? Bu konuyla ilgili aklıma müthiş fikirler geliyor. Bir “İnsanları Onaylama Merkezi” açmayı düşünüyorum. İnsanlar randevu alarak gelecekler buraya ve müşteri hizmetleri yetkililerimiz kişileri sıcak bir çay eşliğinde dinleyecek. “Kocam hayvanın teki değil mi?” “Evet, efendim kesinlikle. Olmaz olsun böyle koca” “Ben haklıyım değil mi?” “Haklı olmak ne demek, siz bir haklılık abidesisiniz…” “Bir daha söyle…” “Abide…” “Bir daha…” “Ne olmuş canım kafasına tavayla

“Az bile yapmışsınız efendim, keşke kezzap da dökseydiniz…”

İşte böyle bir hayalim var benim. Bunun tüm dünyada zincirlerini oluşturmayı düşünüyorum. Mustafa Çay Haklı Olma Merkezi TM

Sizi de merkezimize mutlaka bekliyoruz. Burada her konuda haklı çıkacağınızdan ve onaylanacağınızdan emin olabilirsiniz. (Mutsuz Olmak Günahtır Kitabından Yazarın İzniyle Alınmıştır.)

Mustafa ÇAY NLP Master Trainer, Yaşam Koçu www.mustafacay.com



herkesin gerçeği kendine özgü olmayabilir. Kendi gerçeğinizi yaratmazsanız, başkalarının gerçeğinin bir parçası olursunuz. Siz, kendiniz için ne ifade ediyorsunuz? Sorunun cevabı sınırlarınızıdır, kapasitenizdir. Her insan kendi sınırını kendisi çizer ve kapasitesini kendisi belirler.

Seçim Sizsiniz - Seçimsizsiniz Yaşamın kıyısında geçen ömrümüzün arkasından bakıp, keşke, keşke, keşke dememek… Zor mu, sizce? Ne dersiniz…

Algılarınızla algıladıklarız değişir. Önemli olan algının değişmesidir. Algının değişmesi farkındalıktır. Dışsal uyarıcılar her zaman vardı ve her zaman var olacaktır. Önemli olan bu dışsal uyarıcıların sizin için ne ifade ettiğidir. Dışsal uyarıcıları değiştiremezsiniz, dışsal uyarıcıların sizin için ne ifade ettiğini değiştirebilirsiniz. Gerçeği göremezsiniz. Gerçeği duyamaz, hissedemezsiniz. Gerçeği anlayamazsınız. Gerçeği yaratır ve yaşarsınız. Yaratılan gerçeğin bir parçası olarak, gerçeği inşaya etmeye devam edersiniz. Gerçeği anlamaya çalışmak beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Gerçeği anlamaya çalışmak egosal benliğin altında sıkışıp kalmaktan başka bir şey yaratmaz.

Size göre neleri çok iyi yapabilir, neleri geliştirebilirsiniz… Sorunun cevabı sınırlarınızı geliştirir. Hedefleriniz nelerdir? Sorunun cevabı kaderinizidir. Her insan kendi kaderini, hedefleri ve hedeflerine olan inancıyla belirler, çizer. Allah kimseye kötü bir hayat vermez ve kimseyi kötü bir kaderle de baş başa bırakmaz… Şu andan mutlu musunuz? Sorunun cevabı, değişimin zamanıdır. Mutlu değilseniz, değişimin zamanı gelmiştir. Bir şeyin değişmesi gerektiğini biliyor ve zihniniz size onu değiştirmemeniz gerektiği yönünde düşünce ve bahaneler ileri süremeye başlamışsa, değişim için zaman gelmiştir. Değişimi doğru zamanda yapmak cesarettir ve herkes bu cesareti kendinde bulamayabilir. Bu cesareti bulamayanlar, hayatlarında gerekli olan değişim için asla adım atmazlar ve mutsuzluğu kalıcı olarak kabul ederler. Kabulleriniz nelerdir? Kabullendiğiniz

Herkes kendi gerçeğini yaratır ve yaşar. Ancak


düşünce kalıpları nelerdir? Hayatı, yaşamı nasıl düşünüyor ve kabul ediyorsunuz? Size göre hayat zor mudur, kolay mıdır? Çirkin midir, güzel midir? Şefkatli midir, acımasız mıdır? Soruya verdiğiniz cevap, değiştirmeniz gereken kalıpları göstermektedir. Yeni düşünce kalıplarını düşünmek ve yeni kalıpları eski kalıpların yerine geçirmek… Düşünce kalıbınız ne ise hayatınızda onu yaşarsınız. Zorluk kabulü size zorlu bir yaşam getirirken, mutlu bir yaşam kabulü size mutluluğun kapılarını açacaktır. Size göre hayat güzel ise, hayat güzeldir ve bilinçdışınız size hayatın güzel olduğunu binlerce neden bularak ispatlamaya çalışacaktır. Size göre hayat kötü ise, yine bilinçdışınız size binlerce neden bularak hayatın ve hayatınızın kötü ve anlamsız olduğunu ispatlamaya çalışacaktır. Yaşamın içine doğdunuz. Herkes bir yerinden tutundu yaşama, kendi hayatlarıyla.

Gelişim ve değişim için tüm güç size yaratılışınızda verildi. Değişmek istediğiniz kadar değişir, gelişmek istediğiniz kadar gelişirsiniz… Seçim sizin. Kendi adımıza doğru seçimler yaparsak şayet; Yaşamın kıyısında, geçen ömrümüzün arkasından bakıp şu sözler dökülmeli dilimizden… Güzeldi, Çok güzeldi…

Siran KALELİ Psikolojik Danışman www.sirankaleli.com


Çünkü kötümserlik öğreniliyor, çünkü aşılanan değersizlik duygularıyla, öğrenilmiş çaresizlikleriyle beraber başarısızlığı ve mutsuzluğu öğreniyor çocuklarımız; bizler öğretiyoruz bütün bu negatif duyguları çocuklarımıza. Bu kadar negatiflik yüklediğimiz çocuklarımızdan kendilerini sevmelerini beklemek ne kadar doğru olur?

Kendini Kabul Etme Kendini Sevme İle Başlar!

Kendimi sevmeyi öğrenebilir miyim? Yaşadığımız sürece, incinmemek için duvarlar öreriz kalbimizin etrafına, kale duvarları gibi sağlam. Kendimize kurduğumuz tuzaktır aslında ördüğümüz bu duvarlar. Hapsederiz duygularımızı, dışarı çıkmasına izin vermeyiz, katı kurallar koyarız kendimize. İfade etmekten kaçırdığımız duygular, tutkular bizi çevremizden ve kendimizden uzaklaştırırken yaşamın tadına varamayan ve kendi kalbinin sesini duyamayan insanlar haline geliriz.

Bir Makine değiliz biz, zihnimiz ve bedenimiz arasında enerjinin belirli kanallar boyunca aktığı, duyguları olan, öfkelenen, acı ve sevinç duyan, üzüldükçe ağlayan, suçluluk ve utanç duygularının altında ezilen, intikam duygusuyla kavrulan, güven duygumuzun eksikliğinden dolayı çoğu zaman kendimizi değersiz hisseden canlı varlıklarız. Bir önceki yazımda söz etmiştim: iyimser doğan çocuklarımız ergenlikten sonra birer kötümser olarak hayatlarına devam ediyorlar.

“Niye kendimizi sevmeliyiz? Kendimizi sevmenin bize ne yararı olacak ?“ diyenler çok olabilir. Gerçek potansiyelimizin ortaya çıkmasını istiyorsak ve istediğimiz hayatı mutlu bir şekilde yaşamak istiyorsak; kendimizi sevmekle başlamalıyız yolculuğumuza. Kendimizi sevmenin bencillik olduğunu, yeterince akıllı, yeterince terbiyeli ve uslu, yeterince güzel ve zeki olmadığımızı defalarca duyarak büyüdük birçoğumuz. Fiziksel olarak mükemmel olmadığımızı kabulün yanı sıra ruhsal ve psikolojik olarak ta kabulümüz zordur kendimizi. Şimdi size soruyorum sevgili dostlar: nereye kadar kendimizi tüm varlığımızla kabul etmeden, inkârcılığı seçerek kaçabiliriz kendimizden? Vakit geçirmeden kalbimizi kendimize açarak işe başlamalıyız.

Tabi ki kendimizi kabul ederek, kendimizi sevmek ve kendimizle dost olmanın kolay olduğunu söylemiyorum. Ben size kendinizi sevmeyi öğrenebileceğinizi inançla söylüyorum. Bu süreci yaşayarak kendini sevmeyi öğrenebilen biri olarak diyorum ki: Bu zor bir süreç olabilir sizin için: tüm kalbinizi bütünüyle açmak, içinden çıkacak olan suçluluk, şüphe, utanç ve kendinden nefret duygularınızı kabul etmek size zor gelebilir. Kendimizi kötü ya da yanlış olarak değerlendirmemize neden olan


modası geçmiş çekirdek inançlarımız bilinçaltımızın eseridir, başka bir şey değildir. Çocukluktan itibaren toplumda yüzyıllardır sürüp giden onay alma ve kontrol etmeye dayalı karşılıklı bağımlı ilişkilerin girdabının içinde buluruz kendimizi. Başkalarını kontrol etmeye ve kendimizi başkalarına sevdirmeye çalıştığımız sürece onay- kontrol kalıbının esareti altında yaşamaya mahkûm ederiz kendimizi tıpkı bir zamanlar benim de yaptığım gibi. Ben de çok debelendim durdum bu girdabın içinde. Ne çok karmaşa yaşadım iç dünyamda. Bağımlılığımı farkedip, zincirlerimi kırmaya karar verdiğim an içimde ruhani bir ışığın, bir bilincin belirdiğini hissetmiştim. Onay-kontrol sistemi çalıştığı sürece hepimizde var olan bu ruhani bilinç içimizde hep gizli kalacaktır. Bu bilincin ortaya çıkmasına izin verdiğinizde üzerinizden büyük bir yük kalktığını ve hafiflediğinizi hissedeceksiniz. Ben sizi başka insanların onayını alma ve onları kontrol etme girdabından çıkmaya davet ediyorum. Hayatınızı onay bekleyerek ya da itirazdan kaçınarak geçirmekten vazgeçmek istiyorsanız nasıl kontrol ettiğinizi ve onay beklediğinizi fark edin. Onay-kontrol zırhınızı üzerinizden çıkarın ve yüreğinizdeki gerçek sevgiyi serbest bırakın. Kendimizi sevmenin gerçek sırrı budur sevgili dostlar. Kendimizi kabul ederek sevmek sürecinde atlamamız gereken önemli bir nokta da kendimize saygı duymamızdır ve sadece sevdiğimiz yönlerimizle değil varlığımızın her parçasını kabul etmemiz ile sağlanır. Kendini sevmenin ne demek olduğunu bilmeyen biri başkalarını nasıl sevebilir? Kendine saygı duymayan biri çevresindekilere nasıl saygı

duyabilir? Kendinizi kabullenmek güveninizi de artıracaktır. Bu duygularla tanışıp onları hayatımıza yerleştirmenin birkaç pratik yolundan söz etmek istiyorum sizlere: * Kendini kabullenmenin zor olduğunu söylemiştim. Bunun gerçekleşmesi için kesin kararlı bir tutum gerektiğini unutmayın. * İlk adım olarak kendinizin yeteneklerinizi keşfe çıkın ve yetenek listenizi yapın. Fark edemediğiniz ne kadar çok yeteneğinizin olduğunu görecek ve şaşıracaksınız. * Neler için onay aldığınızı ve nasıl kontrol ettiğinizi fark ederek liste yapın. Bunları hayatınızdan çıkarın. * Hata yapmanız sizi değersizleştirmez. Bunu bütün hayatınıza taşımak yerine hatalarınızdan ders alarak bir daha aynı hatayı yapmamanız size bilgelik yolunda artı değerler katacaktır. Bir kez hata yapmak sizi kötü biri yapmaz. * Hiç kimse hep iyi ya da kötü olmamıştır. İyi insanlar bazen kötü şeyler, kötü insanlar da iyi şeyler yapabilirler. * Siz de herkes kadar değerlisiniz. Kendinize acıyarak kurban rolü oynayarak başkalarını suçlamaktansa, sorumluluğu üzerinize almayı bir davranış alışkanlığına dönüştürün. * 3 D Kuralını hayatınızın felsefesi haline getirin. OLUMLU DÜŞÜNÜN, OLUMLU DUYGU ÜRETSİN, OLUMLU DUYGULAR OLUMLU DAVRANIŞ ALIŞKANLIĞINA DÖNÜŞECEKTİR. * Hiç kimse mükemmel değildir buna kendiniz de dâhilsiniz. * İyi yanlarınızı takdir edin. * İşler yolunda gitmediği zaman, ne hissettiğinizin farkına vararak duygularınızı normal yollarla ifade ederek, gerekirse başkalarından yardım istemeniz yararlı


olabilir. Kendinizi başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçmenizde yarar var. Kıyaslamak yerine hayranlık duyduğunuz birinin başarılı olduğu yöntemleri örnek alıp kullanabilirsiniz. “meli” ve “malı” kalıpları gibi sizi sınırlayan cümle kalıplarından uzak durun. Örneğin:”Herkesi sevmeliyim”,”hep başarılı olmalıyım” gibi. Başkalarını şımarttığınız kadar kendinizi şımartmayı da öğrenin. Sırasıyla sizinle paylaştıklarım, benim kendimi kabul ve sevme sürecimdeki adımlarım: bıkmadan usanmadan hayatıma kattığım değişim ve dönüşüm sürecimde hücrelerime kadar kodladığım ve asla vaz geçmeyeceğim olmazsa olmazlarım.

Eminim ki sizin de, kendinizi kabul ve sevme sürecinizde size has geliştireceğiniz adımlarınız olacaktır. Sizden benimle ve ilgilenen herkesle bu adımlarınızı paylaşacağınızın sözünü almak istiyorum.”Evet, memnuniyetle” dediğinizi duyar gibiyim. Yazımı benim de ilk başlarda bilinçaltımın sesini kısmakta kullandığım ve yirmi bir gün yaptığım “kendimi kabul ve

sevme” üzerine olumlama örneklerimle bitiriyorum. Hoşça ve dostça kalmanız dileğiyle... Ben değerliyim; Kendimi seviyorum ve olduğu gibi kabul ediyorum; Sonsuz bir enerji kaynağına sahibim; Her geçen gün artan bir potansiyele sahibim; Not: Olumlamaları yirmi bir gün süresince akşam uykuya dalarken, sabah uykudan uyanırken içten bir duyguyla sesli ya da içinizden tekrarlayabilirsiniz

Sevgi KARACA Yaşam Tasarım Uzmanı "DÜZELTEBİLECEĞİN TEK ŞEY KENDİNSİN" www.sevgikaraca.org E-mail: sevgi@sevgikaraca.org twitter.com/SevgiKaraca


bir istek ile değil, saf masumiyetinden yükselen öz niyetin ile sadece iste ve bırak. Sonrasını sorgulama, zamanını sorgulama, var oluş her şeyin uygunluğunu bilir ve o uygunluğunda senin karşına çıkartır.

Öz Niyet Soruyorsun: UK. Biz olumlamalarla bolluk ve bereket çalışmaları yapsak da bunun şimdiye kadar pek bir etkisini göremedik. Sizin bakış açınızda bolluk yasası nasıl işler? Cevap: Öncelikle şunu idrak etmeni isterim; Bolluk ve Evren dışarıda değildir, onlar senin içinde vuku bulur ve senin öz niyetin ile bolluk tezahür eder. Sizin en büyük yanılgınız bolluğu kendi adınıza istemekle başlar. Kendinizi bütünden ayrı kıldığınızda bolluk sizden uzak duracaktır. Çünkü siz ayrımı ve uzaklığı yaratıyorsunuz. O halde önce öz niyet önemlidir. İçindeki evren ona bulunduğun taleplerle ilgilenir o, öz niyetini talep olarak kabul edecektir, evren düşüncelerinle ilgilenmez. İnsanlar korsan kitap alıyor, insanlar korsan cd alıyor, onlar kaçak olana yöneldiklerinde içlerinde şu düşünce vardır:” Benim param sadece buna yeter, ben ancak ucuz olanı alabilirim. “ Bu senin öz niyetindir. Ve içindeki evren senin öz niyetine karşılık verir.

Bolluk çalışmalarının etkisini göremediğini söylüyorsun, bu senin onu arzuladığını gösteriyor. Arzulamak egosaldır, onu yoğun

Şayet sen arzularsan tüm bolluğun önünü kesmiş olursun, o senden hep uzak kalacaktır. O senin içinde bir yerdedir fakat senin karşına çıkmayacaktır. Onu sen düşüncelerinle pasifize edersin. O halde bolluk ve huzur yolunda öncelikle tüm evrenin hayrına güzel niyetlerde bulunacağını idrak et. Ve toplumun oyunlarına dikkat et. Toplum kendi sisteminin içinde kredi kartları ile insanları kandırmaya ve bolluğun önünü kesmeye başladı. Bir alışveriş yaptığında önüne aylar süren taksitler getiriyorlar öyle değil mi? Ve sen taksit kullandığında paraya olan enerjini bölmüş oluyorsun. İçinden şöyle düşünüyorsun: “ Ben ancak bu kadarını ödeyebilirim, ne kadar çok taksit olursa o kadar iyidir.” Bu, artık para sana taksit taksit gelecek demektir; çünkü evren senin bu niyetini talep alarak kısıtlı miktarlarda parayı tezahür ettirecektir. Sen ne kadar büyük enerji beslersen o kadar büyük enerji alırsın. Şayet sen küçük enerjiler beslersen küçük olanla yetinmek zorunda kalacaksın. Bu senin seçimindir, kısıtlı yahut bolluk içinde yaşamayı senin öz niyetin belirler. Bu kadar! Uğur KOŞAR Ruhsal Danışman www.ugurkosar.com www.facebook.com/ugurkosar


teslim edecekse bu rapor planlamada ilk sıraya konulmalıdır. Bunlara A tipi hedefler deriz. B tipi hedefler, önem sıralamasında ikinci sırada olan işlerimizdir. Bunlar uzun vadede yapacağımız ve biraz da keyfi yaptığımız işlerdir. Örneğin, yabancı dil öğrenmek, enstrüman çalmayı öğrenmek gibi hedefler B tipi hedeflerdir. Kitap okumak, film, dizi ve televizyon programları izlemek gibi hobi olarak yaptığımız ve hemen her zaman yapabileceğimiz işleri ise C tipi hedefler olarak adlandırırız. Zaman Yönetimi Yapacak çok işinizin olduğunu ama bunları yapmak için yeterince zamanınızın olmadığını mı düşünüyorsunuz? Zamanın su gibi akıp geçtiğinden ve bütün işlerinizin yarım kaldığından mı şikâyetçisiniz? Yoğun iş temposundan dolayı kendinize vakit ayıramadığınızdan mı yakınıyorsunuz? Cevabınız evetse zamanınızı nasıl değerlendirdiğinizi gözden geçirmeniz gerekmektedir. Çünkü gün 24 saat ve bu, yapacak birçok şeye yeterince vaktiniz var demektir. İstediğiniz birçok işi yapabilmek için zamanınızı iyi yönetebilmelisiniz, aksi takdirde yapmak istediğiniz birçok iş yarım kalacaktır. Zaman yönetiminin temelinde, yapacaklarımızı aciliyetine ve önem sırasına göre düzenlemek vardır. Gerek günü, gerek haftayı, gerekse de daha geniş zaman dilimini planlarken dikkat etmemiz gereken en önemli husus yapmak zorunda olduğumuz işleri ilk sıraya koymaktır. Hedeflerimizi bir başka deyişle işlerimizi A tipi, B tipi ve C tipi hedefler (işler) olarak üç gruba ayırırız. Örneğin, çalışan birisi patronuna bir rapor

Plan yapmaya başlamadan önce A tipi, B tipi ve C tipi hedeflerimizi net bir şekilde belirlemeliyiz. Daha sonra hedeflerimizi bitirilmesi gereken zamana göre yakından uzağa sıralamalıyız. Burada dikkat etmemiz gereken husus, hobi olarak yaptığımız C tipi hedeflere, A tipi ve B tipi hedeflerden daha fazla zaman ayırmamamız gerektiğidir. Öncelikle A tipi ve B tipi hedeflerimizi yapıp daha sonra C tipi hedeflerimize yani hobilerimize gönül rahatlığıyla zaman ayırmalıyız. Ayrıca zamanımızı planlarken ufak boşluklara bu C tipi hedeflerimizi koyabiliriz.

Zaman yönetiminde çoğu kişinin yanlış yaptığı şey plan yaparken saatleri kullanmaktır. Yani “13-15 arası rapor hazırlayacağım vs.” şeklinde plan yapılmaz. Yapacağınız işlerin tahminen ne kadar zamanınızı alacağını göz önünde bulundurur ve gün içerisine ona göre hedef koyarsınız. Gün içerisinde bu işleri ne zaman yapacağınız size bağlıdır ve en uygun zamanı siz bilirsiniz. Önemli olan gün içerisinde ulaşılabilecek hedefler planlamak ve planlanan hedeflere ulaşmaktır. Ayrıca plan yaparken esnek


olmakta fayda vardır, çok fazla iş yapmayı planlamak sizi psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun yerine az ve sizin için önemli olan işleri bitirmeye yönelik plan yapmak gerekir. Zamanla gün içerisinde kendi sınırlarınızı zorlayacak planlar yapmaya başlayabilirsiniz. Unutmayın ki geçen zaman bir daha yaşanmıyor ve atalarımız dediği gibi vakit nakittir, bugünün işini yarına bırakmamak gerekir.

Tayfun SOYLU www.beyinselgelisim.com

Kişisel Gelişim “İhtiyacımız olan her yerde!”

www.facebook.com/kgelisimim


Hadi Gelin Kişisel Gelişim Teknikleriyle Film Çekelim!

Merhabalar Türkiye’nin en çok okunan ekişisel gelişim dergisi okurları. Ben sinema eğitimi alıyorum bir yandan bambaşka işlerle uğraşıyorum ve tabi ki her ay düzenli kişisel gelişim yazıları yazmaktayım. Bu dergiyi okuyan arkadaşlarımla iletişime geçtiğimde bana “Her ikisini de birleştiren bir yazı yazmayı düşünür müsün?” diye bir teklif geldi. Bu fikri duyduğum anda çok hoşuma gitti, çünkü kısa film çekmek en azından teknik bilgi vb. birçok şey gerektirse dahi bir özgüven işi. Ben de madde madde elinize alacağınız bir kamerayla" basit telkinlerle" güzel bir iş nasıl çıkarabileceğinizi size anlatacağım. 1-Kendinize Güvenin Film çekmek her şeyden önce kendinize güven meselesidir. Ve bence sanat dalları içerisinde kendinizi ifade etmenin en etkili yolludur. Kendi dilinizi, kendi kişiliğinizi yansıtabileceğiniz bir mecradır. 2-Eleştirilere Açık Olun unutmayın sizler birer profesyonel yönetmen

değilsiniz. Bu işe merak duyan insanlarsınız."kısa film" profesyonel filme giden yolda antrenmanlardır zaten pek ciddiye alınmayı beklenmezler. Bu sebepten bu satırları okuyup aklınıza bir fikir düştüyse onu hemen bir kenara yazın, rahat olun, dalga geçenler olacaktır, bırakın geçsinler zaten bunun için yapıyorsunuz. Şu milyonlarca insanı peşinden koşturan Quentin Tarantinonun "My Best Friend's Birthday" kısa filminin linkini vermek istiyorum : (http://www.youtube.com/watch?v=X6MUb RZSg80&feature=related) gerçekten tam bir rezalettir! Onun için gerçekten bu konuda rahat olun 3-Bir Fikir Aklınıza Düşürün ya da... Unutmayın Avatar’ı başlatanda basit bir cümleydi. Aklınıza bir fikir geldiyse hiç durmadan hemen onu bir yere yazın. Onu geliştirmeye çalışın."Senaryo yazım teknikleri " ben 3 yıldır aldığım bir ders. Evet, tabi ki basit bir iş değil ancak senaryo yazmak sandığınız kadar zor bir iş değil. Bu konuda şüpheleriniz varsa hemen bir yerli diziyi açın ve orda ki konuşmaları bir kâğıda yazın. Sonra onları okuyun. Sizce inanılmaz yaratıcı sizin aklınıza gelmeyecek diyaloglar mı? Kesinlikle hayır. İnanınki sizin uyduracağınız iki üç cümle vasat bir Türk dizisinden daha ilgi çekici olabilir. (Leyla ile Mecnun, Gürse Birsel ve Ezel’i hazırlayan senaryo ekibini ayrı bir yere koyuyorum burada tabi onların işleri gerçekten orijinal ) Senaryoyu da bir A-4 kâğıdı ortadan bölün sol tarafa filmin geçtiği yeri sağ tarafa ise diyalogları yerleştirin. Örneğin sol tarafta "İÇ MEKÂN " yazın (yani filmin evin içinde geçtiğini belirtin) sağa ise “babam uykudan henüz uyanır ve kahvaltı


masasına gelir " diye belirtin 4-Hiçbir Fikir Aklınıza Gelmedi Ama İsteklisiniz... Hiç isteğinizi kırmayın hayat devam ediyor. Etrafınıza bir bakın, nelere sahipsiniz? Sahip olduğunuz şeylerin bir listesini oluşturun. Babanızın kasap dükkânımı var. Al sana senaryo. Babanızın bir iş gününü kameraya alın. İkinci gününe aksiyon katın mesela kasap dükkânına kafası maskeli hırsızların girmesi ve yaşanan diyaloglar gayet absürt ve sıra dışı bir kısa film olabilir. 5-Fikir Oluştu, Basitçe Çizin... Evet, fikir oturdu diyaloglar tamam. Bunları basitçe karalayın çizin. Bu size çekim yaparken kamera açılarınızı oluşturmak için güzel bir rehber olacaktır 6-Kamera, Bir de Işık! Sakın "kamere nerden bulacağım " demeyin. Biraz üst model bir cep telefonun kamerası bile işiniz görür. Ayrıca çevrenizde illaki mini kasetlere kayıt yapan handycam kamerası olan arkadaşlarınız vardır. Rica edin isteyin. Kamera kolay. Işığı hiç dert etmeyin. Sinemanın köşe taşı filmlerinden Yedi’deki (Seven) bazı sahneler sadece el fenerleriyle aydınlatılmıştı. Yaratıcı olun. Mukavvadan ışık yansıtıcıları yapabilirsiniz. Evdeki masa lambaları da işinizi görür. Özellikle yan yana konuşma sahneleri çekerken zaten fazla ışığa ihtiyacınız olmayacak. 7-Hepsi Hazırsa Motor... Eğer yaratıcı senaryonuz ve teknik ekipmanınız hazırsa hazır gaza gelmişken hiç zaman kaybetmeyin. Kameranızı alın, karaladığınız ön çizimlere göre konuşlandırın.

Büyük ihtimal arkadaşlarınız olacak oyunculardan rica edin çekim esnasında size tam itaat etmelerini isteyin. Unutmayın ki sanatta demokrasi yoktur, hiyerarşi vardır Siz onlardan istediğinizi tam bilin onlar elinden gelenin en iyisini yapsınlar kafanızdaki filme yakın görüntüleri kaydedin. Senaryonuzu kaydederken unutmayın bir sıra belirleyin. Atıyorum "kasap sahnesi 1 iki kişi karşılıklı konuşma "gibisinden. Basit bir yazı tahtası edinin ve her sahneden önce bunu kameraya okutun. Şu gibi: Sahne 3 "kasap sahnesi iki kişi karşılıklı konuşma " İlk önce bu yazıyı kameraya okutun. Daha sonra o sahneyi çekin. Defalarca kez hata yapsanız bile bu hatırlatma metni montajda sahneleri birleştirirken doğru kesmenize yarayacaktır.

8-Montaj... Bilgisayarınızdaki basit bir MOVİE MAKER programıyla bile güzel işler çıkarabilirsiniz. Görüntüler kasete kayıtlı ise bile artık bilgisayara aktarmak çok kolay. Aktardıktan sonra sahnelere tek numara veya isim verip ilk önce onları çekip daha sonra montaja


girdiğiniz için işiniz kısa sürecektir. Tek tek kafanızdaki senaryoya göre sahneleri kesip birleştirin. Çekim sırası önemli değil, elinizdeki senaryoya göre bunu yapabilirsiniz.

türlü teknik soru için program yardımı için ve hatta film çekerseniz ben montajını dahi yaparım senandenizhava@hotmail.com)

Ve unutmayın, 90'lı yıllarda popüler bir söz vardı: “Her erkeğin iki hayali vardır; birisi KISA FİLM ÇEKMEK, ikincisi ise KAFE İŞLETMEK.” İkincisi sermaye ister. Film çekmek ise sadece hayal gücü. Pahalı film stüdyoları para vererek bir şeyler satın alabilir ama HAYAL GÜCÜNÜZÜ ASLA SATIN ALAMAZLAR Arzulamayı bırakın, yapmaya başlayın.(her

Şenan Deniz HAVA uzunyasa.wordpress.com

Kişisel Gelişim “İhtiyacımız olan her yerde!”

www.twitter.com/kgelisimim


sevsin ki? Teksin sen başka eşin yok değerlisin unutma bunu! Olumsuz düşüncelerini de kat çöp torbasına geri dönüşmeyen kutuya yolla. Kurtul gitsin. Zarardan başka yararı var mı onların sana? Söyler misin bana güya her şeyinizi bildiğine inandığınız iç sesinizi sizden başka duyan var mı? Çekingenlik kılıfından kurtulmak istiyorsan bu sese sağır olmanı rica edeceğim. Aynı anda kendinize ait kişisel karizmanızı da Çekingenleştiremediklerimizden Olmaya Var oluşturmanın zamanı. Her şey herkes mısın? hayatınızdan bir şekilde gelir geçer ama siz ölene kadar sizinlesiniz. Kendini ifade edememe=Özgüven eksikliği= Çekingenlik Mükemmel iyidir, mükemmeldir ama dozajındaysa.1günde İstanbul fethedilmemiş Kim bilir kaç insan bu döngü arasında gidip ki, sen aklındaki tüm işleri bir günde gelmektedir? Hatta bu sistem öyle kuvveti bitirebilesin. Uyanınca dahi olasın, haftayı 8 çalışmaya başlamıştır ki bazılarında sosyal güne çıkarasın. Sabır ve azim en önemli iki hayatını, kariyerini de elinden alıp gitmektedir. silahınızdır bu durumda. Bu süreç sonunda yaptıklarınızın illaki karşılığını alacaksınız hatta Peki, merak ettiğim bir şey var. Neden ulaştığınız başarıya siz bile şaşkınlıkla çekingensin? bakacaksınız. * Fazla mükemmeliyetçisin, hataya tahammülün yok, rezil olacağına perde Evet, anne babalarımızın şartları gereği arkasında takılıyorsun? davranışları bunları engelleyecek donanıma * Anne babanın bilmediği ve ya dikkat sahip olmamış olabilir. Ama bu her şeyi sonu etmediği birtakım davranış ve tavırları sonucu ya da çözümsüzlüğü değildir. Tek başına böylesin? üstesinden gelemiyorsan uzman kişilerle bunu * İçindeki olumsuz sese dur diyemeyecek güzel bir şekilde yürütebilirsin. kadar acizsin? * KENDİNİ SEVMİYORSUN? Karşındaki de sen gibi bir insan bunu unutma. Fazla kulağı beyni vb yok. Eşitsin anlayacağın. Sizin çekingenliğinizin altında yatan neden Neden onlardan çekinesin ki? Neden kendine hangisi ya da hangileri peki? hata yapma şansını vermeyesin ki? Daha da önemlisi neden hayat yoklamasında “bende Söyler misiniz bana kendine kendini buradayım” demeyesin ki? sevdirtememiş bir insanı başka biri neden


Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysan ilk adımı atmışsın ve bu hala umut var demektir. Sevinmelisin bence sadece bunları hayata aktarma kaldı artık. Bu da iki dudağının arasındaki cümlede gizli.”Ben bunları yaparım”

* Bulunduğun yerdeki kişilerle olabildiğince iletişime geç. * Aynada kendinle sohbet et. * Kendini sev ve “BEN DE VARIM” demeyi asla unutma.

Kendinizi çok sevmeniz dileğiyle… Bunlara paralel olarak; * Günde 30 dakika kitap oku. * Özgüvenini geliştirici kaynaklardan faydalan. * Uzman bir kişiyle iletişime geçebilirsin. * Kaybetmenin de hayatta var olduğunu unutma ve bunu göze al. * Kimsenin 4x4 lük olamayacağını unutma. * Mümkün olduğunca sosyal aktivitelere katıl.

Hamide ŞİMŞEK


Tat Almak Nezle oldum bu hafta. Canım ülkem tarif edilemez bir şiddetle yaşıyor kış mevsiminin en çetin şartlarını. Durmaksızın akan burnum, dayak yemiş gibi sızlayan vücudum, yorgunluk, bitkinlik… Yataktan doğrulmaya yetecek gücü bile bulamıyorum kendimde. Tadım yok. Vücudumu gözümle göremediğim varlıklar ele geçirmeye çalışıyorken güzel yemeklerin bile tadını alamıyor, eşsiz çiçeklerin kokusunu duyamıyorum. Hastayım… Neden böyle oldum ben? Neden hiçbir anlamı yok çevremde ölesiye dönen dünyanın, renklerin? Kendi sesimde buluyorum yanıtı. Eğer daha güçlü olsaydı bedenim soğuğa, yorgunluğa ve uykusuzluğa asla izin vermezdi kanımdaki savaşçılar hastalanmama. Şimdiyse hiçbir şeyin lezzetini alamıyorum… Uzatma, konuya gel.

Ne zaman kendimin savunulmaya muhtaç bir varlık olduğunu düşünsem hemen aklıma en zayıf noktalarımın nereler olduğu gelir. Nasıl

güçlendirebilirim kendimi? Nasıl etkisinden uzak kalabilirim hayatın tipisinden fırtınasından? Sonra iki yol gelir aklıma: Kendimi dağlara vurmak, insandan uzak ıssız tasasız bir hayat. Hayır, bu benim çarem olamaz… Ne kadar pürüzlü olursam o kadar çok şey koparabilir dalgalar benden, ta ki göl kıyısında elinize aldığınızda cilalanmışçasına parlayan en usta sanatçı tarafından zımparalanmış gibi görünen bir taşa dönüşene kadar. Kaç dalga yaktı canımı? Sayabildim mi? Kaç el tuttu fırlattı beni suyun derinliklerine? Bilmiyorum. Yuvarlandıkça arındım kumdan fazlalıklarımdan. Suyun serinliği soğuttu içimi, şiddeti eritti görünüşümü bozan yerlerimi. Hastayım, tadım yok.

Yediğim yemeklerin tümü birbirini andırıyor artık. Koku merkezim çalışmıyor. Sorun belli, tedavi ortada. Peki ya alamadığım tat yemeğimin değil de hayatımın tadıysa? Şimdi ben ne yapacağım? Günler bir diğerinin kopyası, bunaltıcı, sıkıcı. Ne dostlar ne çay bahçeleri ne de bir zamanlar en sevdiklerim… Ne oluyor bana? Sorun ne? Neye küstüm? Çevremde olup bitenler mi daha yıkıcı içimde olup bitenler mi? Allah’ım neden bu kadar karmaşık ve aslında tekdüze her şey? Sorular sorular ve sorular… Hani kişisel gelişimdi? Benim hastalığımı dinleyerek mi gelişeceğiz? Yok artık daha neler. Güzellik dünyada, bende ya da adı bilinmeyen bir kitapta değil a dostlar. Kendi sorularınıza verdiğiniz yanıtlarınızda. Gerçekleşme ihtimali düşük hayallerimizi gömelim. Olmasını istediklerimize değil elimizde olanlara bakalım birlikte. Ben tadını


alamıyorum diye elma lezzetini terk etmiş değil. Gökyüzü hala mavi ve kuşlar hala aynı makamda öterek süslüyor kubbemizi. Ya gözlüklerinizin buğusunu silin ya da dünyaya daha önce hiç bakmadığınız bir gözle bakmayı deneyin. Her sabah güneşin nasıl bir azimle

doğduğunu fark edeceksiniz. Ve işte son soru: Siz bu dünyanın neresindesiniz? Dağlar başında mı? Yoksa, yoksa… Sağlıcakla kalın. Fatih KEŞKEKÇİ


Maskelerimiz Bu hayatta hepimizin arkasına saklandığı bir maskesi var, peki bu takındığımız maskeler gerçekten bizi koruyor mu yoksa daha da çekilmez biri yapıp sürekli bir başkasına sempatik görünmek için kendinden verilen ödün bizi rahatsız mı ediyor? Eminim ki yüz kişiye sormasam davranışlarınızda olduğunuz gibi misiniz desem birçoğu evet diyecektir. Sizce maskelerin ardına saklanmak güvenli mi? Belki diyeceksiniz ki benim düşmanlarım var onlara karşı güçlü durmam lazım, ya da sevgilim beni sempatik ve cömert bilmeli yoksa beni terk eder, iş arkadaşlarıma sürekli yardım etmeliyim ki beni yardım sever bilsinler ve daha niceleri. Biz bu maskeleri takındıkça emin olunki kurban rolü oynamaya başlarız çünkü hem kendimizi hem de evreni kandırmaya başlarız, peki içtenliğiniz nerde? Takındıkları maskeleri içtenlikle karıştıran nice insan var, bunu anlamanız için o kişinin gözlerine bakmanız yetecektir. Hayatta takındığımız maskeler bizi o gün için kurtarsa da akşam eve geldiğimiz de duygularımızla baş başa kaldığımızda ya da yatağa yatıp uyumaya başlamadan önce

davranışlarımız aklımıza hücum etmeye başlar, ben onun için neler neler yaptım, ama o beni hala sevmiyor, soruyorum gerçekten bu davranışı içinden gelerek mi yaptın? Çünkü içten gelen bir davranışın karşılığını beklemezsiniz, doğal olarak da beni sevsin diye iyilik maskesi takmanıza gerek yoktur. Peki, insanları etiketlemek zorunda mıyız? Ayşe çok iyi kızdır kimseye zararı olmaz ama Ayşe’nin ufak bir hatasında Ayşe artık kötü olur. Aslında verdiğimiz o iyidir o kötüdür de bizim insanlara taktığımız maskelerdir. Sevdiğim Kişisel Gelişim Uzmanı Nil Gün şu lafını çok severim "Her insanın temel amacı mutlu olmaktır. Azize de, fahişe de, bilge de, katil de mutlu olmak ister. Oysa mutlu yaşamın sırrı çok basit. Çünkü orda sır yok. Yalnızca bizim görmek istemediklerimiz var.".İşte o görmek istemediklerimiz de bizim maskelerimiz oluyor. Okuduğum bir kitapta şöyle yazıyordu; * Kişi eksikliğini gizlemek içim mükemmeliyetçi olur. * Güçsüzlüğünü gizlemek için, başkalarını kontrol etmek ister. * Korkaklığını gizlemek için şiddete ve öfkeye başvurur. * Suçluluk duygularını gizlemek için, başkalarını suçlar, eleştirir, yargılar. * Onursuzluğunu gizlemek için gururlu olur. * Azimsizliğini gizlemek için hırslı olur. * Değersizliğini gizlemek için kibirli olur. * Yetersizliğini gizlemek için başkalarını hor görür. * Ahlaksızlığını gizlemek için "ahlakçı" olur. * Kıskançlığını gizlemek için sürekli hoş görünmeye çalışır. * Önemsizliğini gizlemek için kendini


beğenmiş olur. * Sevgi açlığını gizlemek için, aşırı yardımsever ve fedakâr olur. * Aptallığını gizlemek için, ahkâm kesen olur. * AMA MUTLU OLAMAZ DOYUMLU OLAMAZ.

bizim aynamızdır. Bunu son zamanlarda daha iyi anlamaya başladım, sizde dikkat edin çevrenizdeki insanlarla nasılda benzersiniz sorunlarınız bile hatta maskelerinizde, unutmayın siz değiştikçe sizinle birlikte çevrenizdeki arkadaşlarınızda değişir değişmeyenlerde geride kalırlar ama yerleri yeni birileri doldurur.

Hepimiz mutlu olmak isteriz, hayattın güzelliklerini almak için bir başkasını kandırırsan hayatta bizim karşımıza aynı şekilde bizi kandıran insanlar çıkarır. Her insan Ahmet KAN


Tohumlar ve Umutlar Bu ay yazımı kendi akışına bırakmak istedim. Konusunu akışında yine kendisi belirlesin. Klavyede parmaklarım yönlendirsin bu kez beni. Bahar geliyor ve çevremizde doğanın yeniden uyanışını izliyoruz. Toprak altında bekleyen çeşit çeşit tohumlar hayat bulup filizleniyorlar. Bize tarif olunmaz güzellikler sunuyorlar. Aslında Yüce Yaratan bizlere doğadan ders almamız için ne çok örnek vermiş. Siz ne dersiniz? Kışın soğuğuna bürünen doğa baharın gelişiyle yeniden bir canlanmaya giriyor. Bizler de ruhumuzu bazen kışa döndürmüyor muyuz? Umutlarımız baharın gelmesini bekleyen tohumlar gibi iç dünyamızın derinliklerinde gözlerimizi hayata yeniden açmamız için bekliyor. Yine yaşadığımızın farkına varalım ki umutlarımız filizlensin ve hayatımızda çiçekler açtırsın. Geçmişe bakarak ya da hiç gerçeklememiş şeyler için endişe duyarak o tohumların açmasına nasıl izin veririz? Kendimize soruyor muyuz hiç bunu? Çiçekleri düşünelim. Geceleri kapatırlar kendilerini. Çünkü gecede karanlık vardır, soğukluk vardır. Gece güzellikleri gizler. Ta ki güneşin doğuşuyla tatlı bir merhaba der yeni

güne. Güneşin sıcaklığıyla o da güzellikler sunar dünyaya. Hoş kokular ve doyumsuz manzaralar… Umutlarımızın güneşi de yine biziz unutmayalım. Sıcaklığımızı samimiyetimizi verdiğimizde, onlar da bizlere ulaşmaktan haz duyacağımız yeni ufuklar açacaktır. “Herkes bedeninin ölümünü düşünüyor. Kalbinin ölümünü düşünen yok. Asıl önemli olan kalbin ölmesidir.” - Mevlana Bizler insan olarak iyiye, güzele yönelik yaratılmış canlılarız. İnsanlığın başlangıcından beri daha iyisi aranmamış mıdır? Oysa her şeyin en iyisi kalplerimizde. Yeter ki onu ortaya çıkaracak kudretin yine bizde var olduğunun farkına varalım. Kötü şeyler de hayatın bir parçası elbet ama biz harekete geçmezsek kötü olana ulaşmak kaçınılmaz bir sondur. Büyük bilge ne kadar doğru söylemiş öyle değil mi? Maddesel hayata ne kadar çok takılıyoruz. Oysa ruhumuzu kışa çeviren, içsel dünyamızdaki güzellikleri söndüren yine bizler oluyoruz farkında olarak ya da olmayarak.

Öyleyse ruhumuza baharı getirmenin vakti geldi geçiyor. Bırakın ayrıntılara takılmayı, geçmişte yaşamayı ya da hiç olmamış olandan huzursuzluk duymayı… Yaşamamızdaki bütünsel manaya bakın. Bizler umut etmek, umut ettiklerimizi gerçekleştirerek iyiliğe erişmek için varız. Her şey gönlümüzce olsun. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


Priestley (1733-1804) ve Lavoisier'in (17431794) açtıkları çığırın daha önemli olduğu ittifakla kabul edilmiştir.

Cabir Bin Hayyan (721 – 805)

Avrupa üniversitelerine mensup birçok ilim adamı, meşhur olabilmek için Cabir bin Hayyan'ın ismini kullanmak zorunda kalmıştır. Berlin Üniversitesi Tabiat Bilimleri Tarihi Profesörü Jıılias Ruska ve yardımcısı Paul Kraus, Avrupa'da ünlü birçok ilim adamının Cabir bin Hayyan'ın ismini eserlerine verdiklerini ve bu yolla meşhur olduklarını bildiriyor.

Dünya medeniyet tarihine adını altın harflerle yazdıran Cabir bin Hayaan, bir Müslüman Türk âlimidir. Bundan 1250 yıl önce yasayan ve o zamanın en büyük ilim yuvası Harran Üniversitesi baş müderrisi (rektörü,) olan Cabir bin Hayyan (721-805) herkesi hayretler içinde bırakan şu İlmî bulusunu açıklamıştı: "Maddenin en küçük parçası olan cüz-ü la cüz-ü la yetecezza (atom) da yoğun enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi, bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öyle bir güç meydana gelir ki Bağdat'ın altını üstüne getirebilir. Bu Allahü Teâlâ’nın kudretinin bir nişanıdır."

Cabir bin Hayyan'a göre "Kimyevi hadiseler tabiatta Cenab-ı Hak'kın takdiriyle uzun sürede meydana gelmekledir. Kimyager tabiatla uzun sürede meydana gelen şeyi kısa zamanda yapan kişidir. Âlim, keşfedilmiş bir buluştan yola çıkarak başka buluşlar ortaya çıkarabilen insandır."

Modern kimyanın babası sayılan bu büyük Türk âliminden, Razi ve İbn-i Sina gibi büyük bilginler "Üstatlar üstadı" diye söz ediyorlar. Fransız şarkiyat âlimi Catdonne (1720-1783) onu dünyanın 12 büyük dâhisinden biri olarak tanımlıyor.

İlk Laboratuar En önemli vasfı deneycilik olan Cabir bin Hayyan, kimya ilminin hem teorik hem ele tatbikî alanda büyük mesafe kat etmesine vesile oldu. Dünyada ilk kimya laboratuarını kuran âlim olarak tarihe geçti. Kendi kurduğu laboratuarda ilk sunî hücreyi yaptı. Ölümünden iki asır sonra Kûfe'de bir caddenin yeni baştan açılması sırasında,

Bacon (1214-1291) ondan hayranlıkla bahsederken, kimya ilminde açtığı çığırın.

Ona göre altının gümüşten renk ve ağırlıktan başka bir farkı yoktur. Bu iki özelliğin ise ortadan kaldırılması mümkündür. Bunun yolunun da her iki cismi teşkil eden atomların kontrol altında parçalanıp değerlerinin değişmesiyle olacağını belirtmektedir ki, günümüz modem kimya ilmi de bu hakikati kabul etmektedir.


kullandığı laboratuar ortaya çıktı. Medeniyete Hizmetleri Cabir bin Hayyan'ın başta kimya olmak üzere tıp, fizik, astronomi, felsefe alanında yaklaşık 200 eser kaleme aldığını biliyoruz. Cabir'in en meşhur buluşu şüphesiz, atomla ilgili ortaya koyduğu faraziyedir. Bu keşfi, John Dalton (1766-1844) Otto Hahn (1779-1868), Enrico Fermi (1901-1954) ve Albeıt Einstein (18791955) gibi meşhur Avrupalı bilginlerden tam 1000 yıl önce yapması bu büyük Türk bilgininin nasıl bir dahi olduğunu ortaya koyuyor.

Cabir bin Hayyan'ın bu faraziyesi dünya medeniyetine Müslümanların lıâkim olduğu devirlerde tahakkuk ederek, atom parçalansaydi; vahşi Batı'nın acımasızca Müslümanlar'ın üzerine çullanması, zayıf ve sahipsiz ülkeleri istilâ ederek, zulüm etmesi mümkün olmayacaktı. Redüksiyon Prensibi Aynca Cabir bin Hayyan, kimyanın iki temel prensibini bilimsel şekilde ortaya koyarak, kolsinasyon ve redüksiyon prensiplerini dile getirdi. Buharlaşma, süblimasyon, eritme ve kristaleştirme için kullanılan metodları geliştirmiştir. Ham sülfirik asit ve nitrik asitlerin nasıl yapılacağını kesin olarak ortaya koydu. Madenlerin o zamana kadar bilinen basit eritilme metotları yerine, bizzat ürettiği nitrik asit, sülfirik asit ve altın eritme suyunun yardımıyla eritme metotlarını geliştirdi. Bu sayede Cabir ve ondan sonra gelen bilim adamları sayısız terkipleri (sentez), bu arada civa oksit, zincifre, arsenik, amonyak, gümüş

nitrat, şap. göztaşı, kireçli potas, südkostîk mahsûlü, yakıcı potasyum île çok değerli maddeleri elde edîp üretebildiler. Max Meyerhof (1884-1951) Cabir Bin Hayyan'ın kimya ilmine, buharlaştırma (evaporation), süzme (filtmtion), tasvi-ye etme (.sııblimalion), eritme (melting), damıtma (distallation) ve billurlaştırma (cristallization) metotlarını keşfederek uygulamaya soktuğunu bildiriyor. Ayrıca bir çok kimyevi cevherin, meselâ zincifre (cinnabarci ve süfidi). arsenik oksidi (arsenious oxide) ve başka birçok terkibin nasıl hazırlanacağını açıkladığını ifade ediyor. Saf kibrit tuzları (vitrîol), sap, alkali,nişaclır tuzu (salammo-niac, amonyum klorhidrat) ve güherçilenin (saltpedre) elde edilmesi, kükürt ve alkaliyi ısıtarak kükürt sütü yapması kurşun asetat, tamamen saf civa oksit ve süblime etmesi, ham sülfrik ve nitrik asitler ve bunların karışımının hazırlanması, tuz ruhu ve kezzap suyunu karıstırarak altın eritmede kullanılacak ''aguaregia" denilen özel mayi yapması, onun çalışmalarından bazı örneklerdir. Bunlardan 21. yüzyıl dünyasında kullanılan bir çok temel ihtiyaç maddelerin oluşumunda istifade edilmektedir. Optik kanunların keşfi ve mercekler teorisi Cabir'e dayandırılıyor. O iç bükey aynalar vasıtasıyla güneş ışınlarını bir yere toplayıp uzak mesafelerden ağaçları tutuşturdu ve bir kaptaki suyu kaynatmayı başardı. Ayrıca, güneş enerjisinden istifade etme yöntemini de dünya medeniyetine Cabir bin Hayam kazandırdı.


Eğitim Sistemi Sevgili peygamberimizin ilim öğrenmeyi teşvik eden hadisi şeriflerinin yanı sıra, öğretmeyi tavsiye buyuran mübarek sözleri, bütün İslam alimleri gibi Cabir bin Hayyam'ı da etkiledi.bildiklerini yeni nesillere aktarılmasını sağladı. Bu idealle rektörü bulunduğu üniversitede randımanı arttırıcı her türlü tedbiri aldı. Cabir'e göre öğrenme ve öğretme olayının gerçekleşebilmesi için öğrencide yumuşak başlılık şarttır.”yumuşak başlı öğrenci,

öğretmenin bilgi hazinesinden onu dinlemekle istifade edebilir. Talebe günlük derslerini takip etme başarısında kesinlikle öğretmenine itaat etmelidir. NOT: Cebir'i bulan Cabir Bin Eflah ile karıştırmayın, batılıların verdiği isimle Geber Endülüslü bir Müslümandır ölümü 1150 yılına yakın bir yıla rastlamaktadır(kesin tarih bilinmiyor 1140-1150 arası) (Alıntıdır, kesin kaynak bilinmiyor.)

Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


Kişisel Gelişim Dergisi Mart 2012 – Sayı: 7

Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Ömer ARSLAN Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM Muhabir: Şenan Deniz HAVA

Redaktör: Begüm KANERİ

Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Erim ERGÜN Mustafa Çay Siran KALELİ Sevgi KARACA Uğur KOŞAR Ahmet KAN Şenan Deniz HAVA Tayfun SOYLU Hamide ŞİMŞEK Fatih KEŞKEKÇİ Ömer ARSLAN

İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.