Merhaba arkadaşlar. Yeni yılın ilk sayısında sizlerin karşısında olmaktan mutluluk duyuyoruz. Yeni yıl yeni umutlar besler. Bizim umudumuzsa internet üzerinden çıkarmakta bulunduğumuz bu dergimizin basılı olarak sizlerin karşısında yer alması. Her sayımızda olduğumuz gibi bu sayımızda da ilerleme kaydetmeye devam ediyoruz. Ünlü Yaşam Koçu Sevgi Karaca da bu sayımızla birlikte yazar kadromuza dahil oldu. Bu ay ve önümüzdeki aylarda değerli yazılarıyla bizlerle olacak. Böylelikle uzman yazarlarımız artmaya devam etmekte. Diliyoruz ki her sayıyla birlikte sizlere sunduğumuz bu emek dolu çalışma daha da gelişecek ve büyüyecek. Yegane dileğimiz ekonomik sorunları da aşarak sizlerin karşısına basılı olarak çıkarabilmek dergimizi. İşte o zaman geldiğinde inanıyoruz ki kitaplığınızda yer alacak güzel bir arşiv çıkacak ortaya.
Sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Yeni yılda tüm insanlık adına öncelikle sağlık ve mutluluk diliyorum. Umut, kalplerinizden hiç eksik olmasın. Umut ettiğimiz her şeyin gerçekleşmesi dileğiyle…
Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
İçindekiler: Tekrarlanan Hayatlar
4
İnsanları Nasıl Kazanırız ve Etkileriz?
6
İlişki mi Yoksa Çelişki mi Yaşıyoruz?
10
Kendine Acımak
12
Ego
15
Eski Bir Karamsar'ın İyimser'e Dönüşüm Öyküsü
17
2012 Bize Pozitif Bir Yaşam Vaat Ediyor
19
Gerçek Zafer
20
Dünyada Bir “Ben” Var, Bende Koskoca Bir “Dünya” Var!
21
Yaşam Cesurların Yanındadır
23
Hayat Bumerang Gibidir
24
Harezmî’nin Hayatı
26
Künye
29
Fark edin ki adımlarımız kolaylıkla ilerlesin ve bu çıkılamaz durumlardan kurtulalım bitsin :)
Tekrarlanan Hayatlar Yaşamımızda istemeden de olsa aynı olayların tekrar ettiğine tanık olmuşuzdur. İş yaşamımızda farklı patronlardan aynı azarı işitmek, ilişkilerimizin sürekli aynı şekillerde gelişip sonlanması… Bu durumu fark edenlerin istemeden de olsa canını sıkar hatta acıtır. Ne yapsak ne etsek bir türlü işin içinden çıkılamaz bir boyuta ulaşır. Ve zaman içinde artık hayatımızda belli bir rutinlik çerçevesinde aynı olaylar süregelir. Aslında her şey biz bu olayları yaşamadan evvel küçük yaşlarda çevremizden gördüğümüz, duyduğumuz şeyleri bilinçaltımızın hoop diye içine alması ile başlıyor ve bilinçaltımız ileride önümüze servis ediliyor. Yiyip yememek bize kalmış bir durum gibi gözükse de zorla da olsa istemediğimiz yemekleri yer gibi yaşıyoruz. Şu yazıyı okumak bile eminim acaba “Kendi yaşantımda da yaşadım mı veya aynı olayların dönüp durduğu bir durumla karşılaştım mı ya da karşılaşıyor muyum?” diye düşünceye itmesine ufacık da olsa yardımcı olacaktır; çünkü istediğim tek şey sizin fark etmeniz.
Öncelikle; 1- Olayları fark edebilmek mutlak önemli. Ben çevremdeki herkese aynı şeyleri söylüyorum. Fark edin evet ben bu durumu yaşıyorum deyin. 2- Ben bu durumlara engel olmak için ne yapabilirim? Aynı olayların tekrar yaşanmamasına çok rahat engel olabilirsiniz. Ve bütün olayların en başına giderek daha bu olaylar başlamadan “Ne yaptım da bu olayları yaşadım ya da kendime çektim?, O an hangi olumsuz bir cümleyi söyleyerek kendime engel oldum ve gelişen olayları yaşamaya izin verdim.” şeklinde kendinizle baş başa kalıp sorgulayarak yüzleşebilirsiniz. 3- Bunları yaptık farkına vardık, kendimizi de sorguladık ama aynı olaylar yine başıma geldi gelecek! Eyvah! Sakın ola izin vermeyin. Kendinize söz verin tekrar aynı olayları yaşamayacağım diyerek kendinizi frenleyin. 4- Giderek karmakarışık çıkılamayacak bir duruma gelindiğinde sıcağı sıcağına bir destek almanızı önerebilirim; çünkü o sıcak olay soğur ve unutulursa tekrar yaşanması muhtemel en yüksek olacaktır. Kendi adıma aynı olayları fark edebilmem 2-3 senemi almıştı. Ben de çoğu şeyi uyguladım, hatta denemediğim metot kalmadı diyebilirim. Zor zamanlarımda hep Allah’a sığındım ve bu olayların yaşanmasına izin vermedim sürekli gözlemledim. Hala da dikkat ediyorum. Sizler de her ne durum olursa olsun gücünüzü düşürmeyin,
aksine daha da güçlenin. “Zor durumdayım, yapamayacağım galiba!” diyerek kendinizi sürekli kısıtlamayın her şeyi kolaylıkla halledebileceğinize inanın, inanın ki önünüz kolaylıkla açılsın ve aşılamayacak sanılan yollar bile su gibi kolaylıkla akıp gitsin. Özlem ÖZTULUM ozlemoztulum.wordpress.com
Kişisel Gelişimim “İhtiyacımız olan her yerde!” www.kisiselgelisimim.com
Dale Carniege’in 2 milyonun üzerinde satan 70 yıl önce yazdığı “Dost kazanma ve insanları etkileme sanatı” kitabı başucu kitabımdır. Bundan yıllar önce yazılmış bu kitabın kurallarının halen geçerli olması şaşırtıcı:
Paris’ten uçakla geri dönerken yanıma Edirne’de yaşayan Tuana adında 2002 doğumlu bir kız çocuğu oturdu. Önce beni izledi. Sonra bana döndü : “ Elimdeki kitabı neden renkli kalemle çizerek okuduğumu sordu?” Açıkladım. Sonra “ne iş yaptığımı sordu?” Açıkladım. Sonra kendisini anlattı. Bana soru sormaya devam etti. İlgimi yakalamıştı. Sohbet etmeye başladık. Konuşma esnasında gözleri parıldıyor ve hep gülümsüyordu. Kendisine döndüm “ Çok şanslısın. Allah vergisi bir yeteneğin var, bunu asla kaybetme” dedim.
İnsanların sizden hoşlanmasının 6 yolu: İnsanlarla samimice ilgilenin Gülün Bir insanın ismi her lisanda, o insan için en tatlı ve en önemli sestir. O yüzden konuşurken bol bol ismini kullanın. İyi bir dinleyici olun. Karşınızdaki kişiyi dinlemek kişileri kendileri hakkında konuşmaları için cesaretlendir. Konuşurken, diğer insanların ilgilendikleri konular hakkında konuşun. Diğer insanın kendini önemli hissetmesini sağlayın ve bunu samimice yapın. Oldukça basit kurallar değil mi? Ama bunu yapan insan sayısı o kadar az ki. Sosyal olabilmek, insanlara çekinmeden yaklaşabilmek, tanımadığımız insanlarla tanışabilmek, telefonda randevu alabilmek; bunları yapabilmek için servetini verebilecek o kadar insan var ki.
John D. Rockerfeller, “İnsanın ilişki kurma kapasitesi, kahve ve şeker gibi alınıp satılabilir ve ben bunun için başarılı bir insana en yüksek bedeli ödemeye razıyım” diye söylemiş. İnsanın zekâsı, bilgisi ve tecrübesi en üst seviyede de olsa, insan ilişkileri konusunda başarılı değilse, istediği konuma gelmesi ve bu konumunu koruması zordur. İnsan ilişki kurma kapasitesi ile hayatta ve kariyerinde eş orantıda başarılı olur. Bunlar arasında en önemli yeteneklerden birisi de dinleme becerisidir.
Bu konuda tecrübelerimi sizlerle paylaşmak isterim: Hayatta bana en çok fayda sağlayan özelliğim, direk ve samimi olmam. Aynı şekilde bana en çok zarar veren de düşündüğümü süzgeçten geçirmeden pat diye karşımdaki kişiye söyleyebilmemdir. Buna açıklık, dürüstlük veya samimiyet diyebilirsiniz. Ama bu davranışım beni az tanıyan insanlarla başımı belaya da sokuyor. “Gerektiğinde politik olmak, konuşmamak, sessiz kalmak” iletişimin temel taşlarından biridir. Bu
İnsanları Nasıl Kazanırız ve Etkileriz?
nedenle, insanları bilmeden üzdüğüm, kırdığım da olmuştur. İnsan ilişkisi her zaman risk içerir, sorumluluk gerektirir. Bu nedenle insanlarla ilişki kurmak yerine, yalnız kalmayı tercih eden birçok insan vardır çevremizde! Rahat, esprili, pozitif ve samimi kişiliğim sayesinde insanlarla ilişkilerim her zaman olumlu olmuştur. Dinlemek ve düşünmeden konuşmama konusunda ise kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Söyleyeceğiniz şeyi söylemeden önce düşünün ve söyleyeceğiniz şeyin size fayda mı yoksa zarar mı vereceğini düşünün. Kızgın ve öfkeli iken karşınızdakine nasıl bir şey yazmamanız gerekiyorsa, konuşmadan önce de düşünüp sonra konuşmalıyız. Neden mi? İnsanlar duygusal varlıklardır, her insan bizim kadar şanslı olmayabilir? Kusurlarını kabul etmek istemeyebilir? Kendine özgüven ve özsaygısı düşük olabilir? Alıngan olabilir? Kompleksleri vardır. Eleştiriye kapalıdır. Peki, dürüst olarak karşımızdaki ile konuşurken daha kibar, nazik, anlayışlı, mütevazı, hoşgörülü olabilir miyiz? Eleştirilerimizi daha yumuşak yaparak ( sorularla veya kendine söyleterek) istediğimiz sonuçları elde edebilir miyiz? “EVET” O zaman neden yapamıyoruz? Zaman darlığımızdan, bencilliğimizden, düşüncesizliğimizden, egomuzdan, sadece kendimize odaklandığımızdan, karşımızdaki
kişiyi küçümsememizden, üstünlük taslamamızdan vb. Diğer yandan, karşımızdaki kişiye negatif bir şey söylemeden önce kendisini takdir ederek, överek veya konunun olumlu yönlerinden bahsederek her zaman başlama imkânımız vardır. Negatif tutum ve davranışların uzun vadede bize faydası var mıdır? “HAYIR “ O zaman insan ilişkilerinde nasıl ustalaşabiliriz? İletişimin en önemli kuralı: “Anlamamız ve karşımızdaki kişide güven uyandırmamız için, kendisini öncelikle dinlememizdir.” Hem de tüm dikkatimizle, beden dilimizle her şeyimizle. Bunu başaramazsak, karşımızdakinin güvenini kazanamayız, anlayamayız, sonuçta doğru ilişki kuramayız. İnsanlara kendi fikrimizi söylemeden önce onların ilgisini çekmeliyiz? Bunun içinde onlara samimi sorular sorup, sanki onlar dünyanın en önemli insanlarıymış gibi onları dinlemeliyiz. Yeni bir insanla tanıştığınızda, o kişinin ilgisini hemen nasıl çekebiliriz? İlgisini çeken konular konusunda soru sorarak, konuşarak ve öncelikle konuşmasına teşvik ederek. Kendimizden az bahsederek, kendimizi az överek, negatif yerine pozitif tonda, olumsuz konulardan konuşmak yerine, eğlenceli ve olumlu konular hakkında konuşarak, karşımızdaki kişinin bizimle zaman geçirmesini, hatta daha sonra görüşmek istemesini sağlayabiliriz. Bu yazıyı yazdığım akşam Paris’te tanıdığımız bir kız arkadaşımızın Fransız eşi ile yemeğe çıktık.
Kendisi ile ilk defa tanıştım. Kendisine nasıl tanıştıkları, işi, Fransa hakkında sorular sordum. Bütün akşam o konuştu. Ben dinledim. Benim açımdan keyifli bir sohbet oldu. Yeni tanıştığınız insanlarda olumlu intiba bırakmak istiyorsanız, onların konuşmasına kendinizin de mümkün olduğu kadar dinleyici kalmanıza özen gösterin. Geçen gün havalimanında uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı gördüm. Arkadaşım sohbete benim sevmediğim bir konu hakkında soru sorarak başladı. Ne mi yaptım? Geçiştirdim ve uzaklaştım. Bazı insanlar ise konuşmasını bilmezler, hemen size saldırarak konuya girerler: Görmeyeli kilo almışsın, yorgun gözüküyorsun, bu kadar genç olamazsın, saçların boya mı? Veya başkaları hakkında dedikodu yaparlar ya da akıllarını gelen negatif şeyleri sizinle paylaşırlar. Ne olacak bu ülkenin hali, ekonomi berbat, işler nasıl v.s. Bu tarz kişiler olumlu konuşmasını bilmediklerinden sohbete negatif veya olumsuz başlayarak samimi ortam yaratamazlar.
Bazıları ise sataşırlar, akıllarınca dalga geçerler, fiziksel kusurlarınızı bularak konuşurlar veya samimiyetsiz şekilde eşinizden veya kız arkadaşınızdan ayrıldığınıza ne kadar üzüldüklerini söylerler. Bu insanların fazla arkadaşları olmaz, olanlar ise menfaat için onlar ile görüşüyorlardır. Uzun vadede yalnız kalırlar. İnsanların ilgisini çekmek ve etkilemek konusunda tecrübeme dayanarak yapmanız gerekenler şunlardır: * Yeni tanıştığınız insanlar ile çok uzun
konuşmayın, özel konulara girmeyin. Aktif dinleyin. Ortak ilgi alanları bulun, çokça sorular sorup o kişinin konuşmasını teşvik edin. * İnsanlar ile içten el sıkışın, gözlerine bakarak konuşun. * Kimseyi eleştirmeyin, söylenmeyin, kimse hakkında negatif konuşmayın, hiç bir konuda olumsuz konuşmayın. İnsanlar negatif insanlarla zaman geçirmek veya konular hakkında konuşmak istemezler. * Yeni insanlar ile tanıştığınızda onları da başka insanlar ile tanıştırmak için çaba sarfedin. Bu Sosyal Ağ kurmanın ana kuralıdır. * Sosyal ağ çok insanla tanışarak değil, çok insanı birbirleriyle tanıştırarak oluşur. * Entelektüel kapasitenizi artırın, her konuda fikir sahibi olun, güncel konuları takip edin. Meraklı olun her konuda. * Mizah gücünüzü kullanın. İnsanları güldürmeyi başarıyorsanız, onlarla birlikte gülebiliyorsanız, hatta kahkaha atabiliyorsanız, bu sizin kendinize güvendiğinizi ve kendinizle barışık olduğunuzu gösterir. * Kimse ile iddialaşmayın, eleştirmeyin, alay etmeyin, kendinizi övmeyin, konuları abartmayın (özelikle yeni tanıştığınız insanlar ile) * Birisi sizi tanıştırdığında tanıştıran kişiye teşekkür edin. Tanıştığınız kişiye de tanıştığıma çok memnun oldum diyerek, gözüne bakın gülümseyin ve sağlam bir şekilde memnuniyetinizi belirtir şekilde el sıkışın. * Öncelikle karşınızdakini dinleyin. Sözünü kesmeden ilgi ve merak içinde dinleyin. Dinlemek, karşımızdaki kişide güven ve saygı uyandırmanın en etkili yöntemidir. İnsanlar kendilerini iyi dinleyen insanlar için “ çok
zeki, çok akıllı, mükemmel biri veya iyi bir konuşmacı “ diyerek memnuniyetlerini belli ederler. * Karşınızdaki kişiye samimice ilgi duyun, istediği konular hakkında konuşurken sorular sorun. Dinlediğinizi karşınızdaki kişiye beden diliniz , çıkardığınız sesler “ Hımm, anladım, harika” veya kafanızı sallayarak veya koltuğunuzda öne çıkarak veya ilgili sorular sorarak belli edebilirsiniz. * Samimi olduğumuzu göstermek için karşımızdaki kişiye kendimiz hakkında özel bilgileri paylaşarak veya konu hakkında yorum, öneri ve tavsiye vererek yapabiliriz. * İnsan ilişkilerinde en önemli kural tanıştığınız kişi ile ilişkide kalabilmektir. Bu konuya çaba göstermez, ilgi ve zaman ayırmazsanız, ilişkiler bir sure sonra önce zayıflar, sonra da biter. İnsan ilişkilerini yönetmek, başlatmak gibi belli kuralları iyi bilirseniz başarıya dönüşebilir. Bunlar arasında benim kullandıklarım “ Davet etmek, mail atmak, hoşlandığı konular hakkında e-posta atmak, telefonla aramak, o konuda başka insanlar ile tanıştırmak, mümkün olan sıklıkta görüşmek kahve veya öğlen yemeği vb. Sosyal olmak için öncelikle istekli olmak, yeterli enerji ve zamana sahip olmak gerekir. * En önemlisi insanları takdir edin, övün, kutlayın, iyi yönlerine odaklanın, onlar hakkında pozitif konuşun, her türlü başarılarında yanlarında olun. Günümüzde sosyal olmak daha kolay,
insanlara ulaşmak daha kolay. Zor olan, insanların sürekli mesaj bombardımanında zamanlarının olmaması, kendilerine yoğunlaşmaları, her şeyi bir hedef olarak görmeleridir. İnsan insandır. Temelde insanların ihtiyaçları değişmez. Takdir edilmek, övülmek, onaylanmak bugün nasıl yemek yemek gibi bir ihtiyaç ise, karşımızdaki insanların da bizden beklentileri onları önemsememiz, ilgi duymamız ve değer vermemizdir.
Eğer başkalarının size sevmesini istiyorsanız, eğer gerçek dostlar edinmek istiyorsanız ve eğer kendinize olduğu kadar başkalarına da yardım etmeyi diliyorsanız “ Başkaları ile içtenlikle ilgilenin!” – Dale Carniege Çağ bilgi ve iletişim çağı, ama asıl kaçırdığımız çağımızın "bir ilişki çağı" olmasıdır! Bunun değerini bilenler sadece çevrelerinde çok sevilip, takdir edilmezler, her zaman istediklerini elde ederler.
Sevgilerimle, Taner Özdeş Satış ve Pazarlama / Kişisel Gelişim Uzmanı www.tanerozdes.com
Sevdiklerinize "gül" verin. Gülünüz yoksa, gülüverin! Hz. Mevlana
dokunmuştur çokça. Onun hazımsızlığı vardır hep. Zehirlenmiştir belki de çoğu zaman, iyileşmesi uzun sürmüştür. Ama hep kuyruğunda bağlı olan mükemmel et varlığını korur. Bazen de artık ona inancı da biter ve "yaşamda böyle mükemmel ve lezzetli bir et yok ki zaten" der. Kedi-et örneğini nasıl buldunuz bilmiyorum ama kadın olsun erkek olsun ilişkilerde çoğunun yaşadığı bir kısırdöngü bu şu dönemde.
İlişki mi Yoksa Çelişki mi Yaşıyoruz? Var oluş yaşamın her anında bir nabız atışı gibi insanı çepeçevre kuşatırken; insan, beyhude bir biçimde o ilişkiden bu ilişkiye koşma çabası içinde. Kimisi de var ki kendisini kalın duvarlarla çevrelediği, yüzeysel ve duygularıyla bağlantısını kestiği sanal bir alanda saklamakta. Ne zamana kadar saklayacağı da meçhul... Doğru kişi geldiğinde; "ilişki yaşamalıyım, kendimi açmalıyım ve hak ettiğim güzellikleri yaşamalıyım" der kafasındaki ses çokça. Ama gelin görün ki o doğru kişi çoğu zaman gelmez, yaşam ertelenir ve ertelendikçe hep derinlerde yaşamı kaçırma duygusu kaplar insanın içini. Bu durum, içindeki tatminsizliği artırır ve hep bir şeylere yetişme telaşı sarar içini zaman zaman. Sanki kuyruğunda çok lezzetli bir et parçası bağlı olan kedinin, ileriye doğu gitmeye çalışıp etrafında dönüp durması, bir türlü ona ulaşamaması gibi bir süre sonra yorgunluk ve tükeniş başlar. Tabii bu arada bir kısım kedi de kendince ideal olmayan farklı yerlerdeki bir sürü eti yemiş, hatta midesine de
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yemekte günümüzde. İlişkiler de ya hep temkinli ya da fazlaca duygusuz yaşanmakta. Her ikisinin de altında bir şekilde geçmişte yaşanmış irili ufaklı travmalar yatmakta. O deneyimler yaşanıp bitse de zamanında tam olarak hissedilmeyen acılar, korkular, üzüntüler ve kırgınlıklar bedenimizde, bilinçaltımızda geleceğe taşınmakta ve her yeni ilişkide gardımızı alıp hareket etmemize sebep olmakta. Çözüm tabi ki geçmiş deneyimlerimizle barışmak; ancak çoğu zaman barıştığımızı sanıyoruz da bastırıyoruz. Bilinçli olarak unutuyoruz ama aslında üstünü örtüyoruz. Çünkü orada fazlaca tatsız ve sevimsiz duygular mevcut. Yine de eninde sonunda geçmişimizle tam olarak kucaklaşmak, o deneyimleri yaşadığımız kişilerle bağlarımızı koparmak ve özgürleşmek durumundayız. Yeniyi yaşamamıza sokmak ve gerçekten ilerlemeye başlamak için bu şart. Enerjilerin her geçen gün güçlendiği bu dönemde geçmişi bırakamayan ve hala orada saplanıp kalanlar iyice zorlanmaya başlıyor. Bu değişimin kaçınılmazlığını beraberinde getirmekte.
Değişime direnç işleri daha da zorlaştırıp, kaos da yaratmakta zaman zaman. Bu, hatta bedenlerimizi ve sağlığımızı da etkilemekte. Sebebini anlayamadığımız, tıbbi olarak bir tanı konamamış ağrılar ve dengesizlikler çıkmakta. Yazıya ilk başlarken sorduğum soruya geri döneyim. Aşk, sevdiği için seferber olmak mıdır yoksa sevdiğinde yeniden var olmak mı? Aşk, öncelikle kendini tüm reddettiği taraflarla kucaklamaktır, geçmişi kutlamak ve ondan özgürleşmektir. Kendi değerini idrak etmek ve karşısındaki için seferber olmadan önce kendi ruhsal ve duygusal egemenliğini
kazanmaktır. Ancak bu şekilde ilişkilerde tatmin, sevgi ve dengeye ulaşılabilir. Sevgiyle kalın ve AŞK la yaşayın...
Erim ERGÜN Yaşam Koçu & Mentor www.erimyasamkoclugu.com
Kişisel Gelişim
www.facebook.com/kgelisimim
bulabilirsiniz. Fiziksel bir engeliniz mi var? Gözleri görmeyen, kulakları duymayan, yürüyemeyen, elleri kolları olmayan ama yaptıklarıyla bize ilham veren sayısız örnek var etrafımızda.
Kendine Acımak Dünyanın nerdeyse her yerinde, acı odaklı bir yaşam hüküm sürüyor. Bazen birileri bize acıyor, bazen biz birilerine acıyoruz. Fakat hiçbirisi, bizim kendimize acımamız kadar ağır bedeller ödetmiyor. Kendine acımak demek, kendi öz benliğini ayaklar altına almak demektir. “Ben bir işe yaramıyorum, ben bu dünyada gereksiz yere bulunuyorum” anlamına gelir bu. Böylesi bir bakış açısı, o kişinin etrafı çiçek bahçeleriyle ve türlü türlü güzelliklerle bile dolsa, yaşamda kendisine bir yer edinememesine sebep olur. Kendine acımak, bizim genetik programlarımıza aykırıdır. Sonradan öğrendiğimiz bir duygudur bu. Bir insanın kendine acıması için hiçbir gerekçe olamaz! Aklınıza gelebilecek hemen her türlü felakete maruz kalıp yine de kendine acımayı reddeden insanlarla doludur tarih sahnesi.
Neden dolayı kendinize acıyorsunuz? Paranız mı yok? Parası olmayan ama kendi çabasıyla bu engeli aşan on binlerce örnek
Güzel yada yakışıklı mı değilsiniz? Yüzü ve vücudu tamamen yanmış ama kendisine olan sevgisini hiç kaybetmeyerek insanların kalbinde taht kurmuş insanlar var bu dünyada. Boyunuz mu kısa? Kaşlarınız orman gibi mi? Ses tonunuz mu kötü? Bütün bunlar kendinize acımak için bir bahane olabilir mi? Yıllar önce ergenlik dönemimde yüzüm sivilcelerden tanınmayacak bir haldeydi. Yüzüm tam anlamıyla mayın tarlası gibiydi. Bu benim özgüvenimi tamamen yok ediyordu. Kendimi çok çirkin, zayıf ve güvensiz hissediyordum. Bu sivilcelerimle ilgili tedavi olmak için hastanede sıra beklerken, karşımda oturan benim yaşlarımda bir gence takıldı gözlerim. Yüzü bembeyaz ve pürüzsüzdü. Çok yakışıklıydı. Onun karşısında kendimi iyice berbat hissettim. Kimse benim yüzüme bile bakmazdı. Derken, bir şeyler oldu. Sanırım annesiydi onun kolundan tuttu, ayağa kaldırmaya çalıştı. O anda beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bir bacağı yoktu onun… Donup kaldım. Kendimden utandım. Bir an empati kurdum onunla. Hangimiz bir diğerinin yerinde olmak isterdik. Acaba içinden, “keşke bacağım olsaydı da, yüzüm sivilcelerle dolu
olsaydı” demiş midir o da bana bakarken? Şimdi düşünüyorum da, Nick geliyor aklıma. Eminim Nick’de onun yerinde olmak isterdi. Ve yine eminim, bu dünyada Nick’in yerinde olmak isteyenler bile vardır. Hani derler ya, “Beterin beteri vardır” işte bu söz, yaşamda karşımıza ne çıkarsa çıksın, bizim daha sakin ve daha olgun tepkiler vermemizi sağlıyor. Elbette ki böylesine zor durumlarda insanın duygularına hâkim olması kolay olmuyor. Ama bir şekilde bizden daha zor durumda olanları düşünmek, mevcut sorunlarımızın gittikçe önemsiz kalmasını sağlıyor. Bu nedenle kendine acıma duygusunu beslememizi sağlayacak hiçbir durum olmadığını hep hatırlamamız gerekiyor. Kendine acıma duygusu, biz onu besledikçe güçlenen bir yapıya sahiptir. Ne kadar kendinize acırsanız, o kadar çok acınacak durumu hayatınıza çekersiniz.
Bazen elinizde hiçbir şey kalmayabilir. Paranız, çevreniz, yetenekleriniz olmayabilir. İnsanlar her şeyi sizden zorla alabilir ama bir şeyi siz istemedikçe elinizden kimse zorla alamaz: Umudunuzu…
Umudun olmadığı yerde karamsarlık ve kendine acıma boy gösterir. Bir yerde umut varsa, yıkılanlar yeniden yapılır, yeniden yola çıkılır ve her şeye yeniden başlanabilir. Bir gece Edison’un atölyesinde büyük bir yangın çıkar. Yakınları telaş içinde Edison’un evine gelir ve onu uyandırırlar. Edison gayet sakin bir şekilde yürüyerek yangının olduğu atölyesine gelir. Herkes feryatlar içinde ağlarken, Edison sessizce yangını seyreder. Sonra çalışanlarını yanına çağırır. “Şu yangına iyi bakın” der. “Bu yangınla birlikte, bütün hatalarımız da yanıp kül oluyor. Sabah her şeye yeniden başlıyoruz!” Ne kadar insanüstü bir olgunluk örneği… Günümüzde bu olgunluğu gösterecek kaç kişi var acaba? İşte bu kadar az Edison’un olmasının sebebi de budur herhalde. Umut en son elimizden giden şeydir. Umut bittiği anda çaba da biter. Teslim olduğunuz andır umudun bittiği an. Zihninizin hiçbir zaman umudunuzu elinizden almasına izin vermeyin. Acınacak biri olmak için henüz çok erken. Ayrıca acınacak biri olmak gerçekten de çok zordur. Ancak siz kendinize acıdığınızda bu duruma düşersiniz.
Bu durumdan kendinizi kurtarmak için, güçlü yönlerinize odaklanmanız gerekecektir. Yeteneklerinize, sahip olduklarınıza…
Kendinize acımayı reddedin! Bu kararınıza sıkı bir şekilde sahip çıkın. Bu yaşam sizin ve siz mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Kendinize acımakla bu mutluluğu elinize alamazsınız.
Kimse de size mutluluğunuzu kristallerle işlenmiş tepsilerde sunmayacak.
“Mutsuz Olmak Günahtır” kitabından yazarın izniyle alıntıdır.
Siz gideceksiniz ve mutluluk hakkınızı yaşamdan, söke söke alacaksınız. Bir daha kendinizi, kendine acıma duygusu içinde bulursanız, yüzünüze sert bir tokat atın! Bunu gerçekten yapın. Çünkü o tokat’ı siz atmazsanız, hayat sizin yerinize çok daha sert bir şekilde atacaktır…
Mustafa ÇAY NLP Master Trainer, Yaşam Koçu www.mustafacay.com
Gerçek benlik, tanrısaldır… Tanrının izini taşır… İçinde sevgiyi, huzuru, mutluluğu, bolluğu, sağlığı, affetmeyi, gülümsemeyi, inancı taşır…
Ego Ego? Nedir ego? Düşündünüz mü hiç? Ego, içimizdeki diğer beni oynayandır. Oynayandır diyorum, çünkü gerçek ben sizsiniz. Çoğu insan egosal benliğiyle, gerçek benliğinin aynı şey olduğunu düşünür. Egosal benliğin kendi benliği olduğunu düşünür. Bu büyük bir yanılgıdır. Bu insanların gerçek benlikleri, egosal benlikleri tarafından kuşatılmıştır… Ego, içinizdeki ses olarak sizinle konuşur. Yapamazsın, ondan intikamını almalısın, seni beğenmedi, sen bir aptalsın, hiçbir şeyi başaramazsın, hemen burayı terk etmelisin, haddini bildirmelisin, seni sevmediler vs… Bunlar egonun sesidir… Peki, gerçek benliğin sesi, o ne der? Gerçek benliğin sesiyle, egonun sesini nasıl ayıracağız?
Bir günlüğüne teknolojiyi çıkarın hayatınızdan… Sahil kenarına gidin… Denizi izleyin… Martıların uçuşunu izleyin… Bir ormana gidin… Ağaçları bakın… Kuş seslerini dinleyin… Ve kendi kendinize konuşun… Bir süre sonra farkındalığınız artmaya başlayacak… İki sesi de fark edeceksiniz. Egonun istekleri bir süre sonra sizi rahatsız etmeye başlayacak… Kızgın olduğunuz birine kin kusmayacak, onu affetmeyi deneyeceksiniz en azından düşüneceksiniz… Huzursuz olmayacak, mutlu olacaksınız… Nefret duygusunu taşımak zorunda kalmayacak, sevgi tohumlarını atacaksınız bilinçaltınıza…
Daha da önemlisi seçim yaptığınızı fark edeceksiniz… Ego ya da kendi benliğinizin sesini dinlerken seçimi siz yapıyorsunuz… Ve geleceğinizi bizzat kendi elinizle şekillendiriyorsunuz… Birine kızdığınızda, nefret duygusuna odaklanıyor, bu duyguyu yaşamınıza çekiyorsunuz.
Sorunu çözmüyor, sorunu kalıcı hale getiriyorsunuz. Sürekli o kişiyi düşünerek, nefret duygusuna odaklanmaya devam ediyorsunuz. Bir süre sonra tüm terslikler sizi bulmaya başlıyor. Ve isyan ediyorsunuz. Unutmayın ki her düşünce bir enerji formudur ve siz bir düşünceyi ne kadar çok düşünürseniz enerjisini daha güçlü hale getirirsiniz…
Bu yazıyı okurken, iki ses duyacaksınız içinizden gelen. Birincisi; haklı olabilir bu yazı diyecek, düşünmemizde fayda var, kendimizi geliştirebiliriz diyecek ki bu sizin gerçek benliğinizin sesidir. İkinci ses; doğru değil bu okudukların, boş ver, sen en doğrusunu biliyorsun, aynen devam et diyecek ki, bu ses egonuza aittir…
Aklınıza gelen başınıza gelir. İçinizdeki her endişe gerçek olur? Neden? Hiç düşündünüz mü?
Farkındalığınızın artması dileğiyle…
Hayatınızı gözden geçirin. Gelecekle ilgili hayaller kurun ve hayallerinize odaklanın… Hayatınızda nelere odaklandığınız fark edin… Yaşamda doğru gitmeyen bir şey varsa, bu yaşamın kötü olduğundan değil, sizin hatalı seçimlerinizden kaynaklanmaktadır. Yaşamınız, siz isterseniz kötü olur…
Siran KALELİ sirankaleli@gmail.com www.sirankaleli.com
2- Geçmişte olup bitenlerden pişmanlık duyarak bugünü kendime zehir ediyor muyum? 3- Sabahları uyandığımda o günü yaşamak ve yirmi dört saatin tadını çıkarmak için kararlı oluyor muyum? 4- Ne geçmiş ne de geleceği düşünmeden Neden kendinize şu soruları sorup verdiğiniz sadece anı yaşayarak hayatı daha yaşanır yanıtları bir yere yazmıyorsunuz? kılıyor muyum? 1- Gelecek için endişelenip ''ufkun ötesindeki 5- Bunu yapmaya ne zaman başlayacağım? büyülü gül bahçesini'' görmeyi hayal ederek Gelecek hafta? Yarın? Bugün? bugünü yaşamayı erteliyor muyum?
Eski Bir Karamsar'ın İyimser'e Dönüşüm Öyküsü
Sevgili Kişisel Gelişim Okurları; Özlem hanım, “Sevgi hanım sizi beğeniyle takip ediyorum. Sizi de her ay güzel yazılarınızla aramızda görmeği çok isteriz” dediği zaman doğrusunu isterseniz çok sevindim. Kişisel Gelişim adını hem facebook’ta hem twitter’da sık sık duyuyordum ve web sitelerini de inceleme fırsatım oldu böylece. Bilgi ve heyecanla yaptıkları işe imzalarını atan bir ekiple çalışacak olmamın verdiği enerji ile sizlerle ilk yazımı paylaşıyorum. Hep kendi gibi olmak isteyen ancak bunun için dışarıdan kurtarıcı bir ışık beklerken, yogayla tanışmam içsel olarak gücümü fark etmemi sağladı. İyimserliğin öğrenilebileceğini bilmiyordum. İYİMSERLİĞİ sonradan öğrenmiş eski bir KARAMSAR olarak; kendimle iletişim kurdum, kendimi olduğum gibi kabul ettim, KENDİMLE BARIŞTIM. Kendi Gerçek Özüm’e doğru yaptığım
değişimi, yaşam koçluğu sertifikası ile dönüşümle daha da ileriye götürdüm. Bir Aldous Huxley klasiği olan "DÜZELTEBİLECEĞİN TEK ŞEY KENDİNSİN" felsefesi hayatıma yeniden yön vermemi sağladı. Başkalarını düzeltmek için harcadığım enerjilerimi kendimi yeniden yapılandırmada kullandım. Dünün ve yarının endişesiyle hep kaçırdığım ana odaklanmayı öğrendim. Kabul ederek barıştığım geçmişime şimdiki bakış açımla baktığımda, “yaşadığım zorlukları, sıkıntı ve endişelerimi yaşamayabilirdim” diyorum. Sizlerin de istediğiniz yaşama ulaşmanızda nefes alabilmeniz için bir nebze olsun katkı sağlamak üzere iyimserliği öğrenme sürecimi adım adım paylaşarak, herkesin öğrenmesini ve İYİMSER olmasını istiyorum.
Yaşadığım her anımda, konuk olduğum TV ve radyo programlarında, yazdığım yazılarımda, bilimsel gerçeklikle ve gerçek hayatla bağdaştırmayı ihmal etmeden deneyerek başarılı olduğum her şeyi paylaştım ve paylaşmaya devam ediyorum. Öğrendiğim her şeyi diğer insanların da öğrenip uygulayabilmeleri en büyük amacım. Kişisel Gelişim Dergisi’nin sayfalarında birlikte çıkacağımız KÖTÜMSERLİĞE KARŞI İYİMSE RLİK YOLCULUĞU’muzun tadını birlikte çıkarmak dileğimle... Hoşça ve dostça kalın… Sevgi KARACA Yaşam ve Eğitim Koçu www.sevgikaraca.org e-mail: sevgi@sevgikaraca.org twitter.com/SevgiKaraca
•Nefes uzmanı •Sağ beyin-Sol beyin entegrasyonu uzmanı
Sevgi Hanım Kimdir? Aramıza yeni katılan değerli yazarımız Sevgi Karaca Hanım hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak istedik. •İTÜ Jeoloji Mühendisiğini bitirdi. •Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nden pedagojik formasyon aldı. •Fen Bilgisi ve Bilgisayar Öğretmenliği yaptı. •Dünya Gazetesi’nde dört yıl Abone Müdürü olarak görev yaptı. •Fa Coach Akademiden Kapsamlı Koçluk (Comprehensive Coaching) eğitimini aldı. •ICF Türkiye Koçluk Derneği üyesi •Kişisel gelişim üzerine birçok seminere katıldı ve seminerler verdi/vermektedir. •Beden Dili uzmanı •Yüz Okuma uzmanı
Uzmanlaştığım Koçluk Alanlarım: •Aile Koçluğu •Uyum Koçluğu •Sınav Koçluğu •Eğitim Koçluğu •Emeklilere Kariyer Koçluğu •Yönetici Koçluğu •Kariyer Koçluğu
Sevgi KARACA
Kişisel Gelişim
www.twitter.com/kgelisimim
2012 Bize Pozitif Bir Yaşam Vaat Ediyor Merhabalar “Kişisel Gelişim” meraklıları güzel insanlar. Pozitif bakış açılı, sorun odaklı değil çözüm odaklı insanlar hepinize içten bir merhaba. 2011’i geride bıraktığımız şu günlerde yepyeni bir yıla merhaba diyoruz. Umarım bu sene hepimiz için "keşke" demeyeceğimiz tam tersine "Yaptık olmadı abi!" diyeceğimiz bir sene olur. Bu yeni yılda pozitif bakış açısının hepimize bir şeyler katması dileği ile… Eş dost ortamlarında arkadaş muhabbetlerinde her zaman "Kişisel Gelişim"in önemini NLP’yi aşırı derecede överim. Bu övmeler bazen aşırıya kaçtığında tepkiler de toplarım "Oğlum anladık tamam uygulayacağız ısrar etme!" lafların duymaktan ben sıkılmam onlar söylemekten sıkılır. Çünkü ben NLP ile tanışana kadar gerçekten "boşa kürek çeken" bir insandım. Ne zaman bu teknikler ile tanıştım hayatım o günden beri sinema filmlerindeki gibi değişti. Hayatımda yıllarca saçma sapan melankolik saplantılar ile kendime yazık etmişim, boşuna dert edinmişim. Artık beni üzecek olaylar sadece büyük ciddi olaylar (depremler
ölümler vb.) haricindekiler gelip geçici. Çünkü biliyorum ki: HAYATIMI KONTROL ETMEKTEN VAZGEÇtim VE AKIŞA GÜVENiyorum. Eğer gerçekten NLP’nin gücünü hissetmek istiyorsanız beğendiğiniz, sizi gaza getiren sözleri YAZIN YAZIN YAZIN. Cüzdanınıza buzdolabınıza her yere yazın. Çünkü kişisel gelişimde en büyük DERT okurken "Ooo süper valla bunu hayatıma uygulayacağım!" demek ama harekete geçmemektir. Bunu engellemek için sizi gaza getiren ateşleyen her cümleyi gözünüzün önündeki bir yere YAZIN! Bazen derler ki "Hayatta bazı insanlar şanslı olamıyor." evet bu doğru. Ama arkadaş bazı insanlar da şanssız olmayı kendi seçiyor. Bir arkadaş toplantısında arkadaşım "Deniz kendimi çok yalnız hissediyorum ve bu hissim geçici gibi değil sanki hep öyle olacakmış gibi…" dedi. Kızı biraz incelemeye aldım. Mesala telefonundaki müzikleri karıştırmaya başladım. Kızın bir tane MUTLU olmakla ilgili dinlediği şarkı yok. YERLİSİ YABANCISI hepsi tamamen mutsuz olma ve kötümser duygularla dolu şarkılar. Dinleyicisi olanların iyi bileceği ünlü "karamsar" grup: Portishead ve bunun gibi gruplardan oluşuyordu bütün playlisti. Sürekli konuşurken kolları içe kapanıktı ve sorgulayıcı tavırları vardı. En sonunda dedim ki "Dostum sorunun ne olursa olsun sen bunu davranışlarınla üçe çarpıyorsun, bir olan sorununu 3 yapıyorsun. Bunu bırak. Unutma ki dinlediğin müzikten söylediğin söze her türlü hareketin bir süre sonra DAVRANIŞIN olur. O davranışlarda seni sen yapan KARAKTERİNE dönüşür. Bunu yapma. Unutma ki her zaman bir aydınlık kapı vardır." Bu konuşmam arkadaşımı çok etkiledi ve dinlediği müzikten söylediği sözler kadar her şeyime bir çeki düzen vermeye başladı. O artık daha POZİTİF BİRİSİ.
Bu satırları size sakin kafayla yazmak için inanın ki aylardır uğraşıyorum. Tam 4 aydır bir konaklama barınma problemim vardı. Ev arkadaşım ile ilgili problemlerim had safhaya ulaşmıştı. Artık iş neredeyse "yargı" yoluna gidecekti. Kendisiyle artık anlaşamayacağımız zaten ortadaydı ama evleri nasıl bir şekilde dağıtacağımız belli değildi. Bu problemler o kadar canımı sıkıyordu ki uzun zamandır az kalsın depresif sinirli biri falan olacaktım. En sonunda kendisiyle artık tartışacak boyuta gelmişken ağzından baklayı çıkardı. Başka bir ev tutmuştu. O anda şunu anladım ki hayatta kendimizi diğer insanların düşüncelerini kafamıza takarak boşuna üzüyoruz. O şunu dedi bu şunu dedi vb… Ey sevgili okur KİM NE DERSE DESİN KAFAYA TAKMA çünkü sen olumlu düşündüğün sürece HER ŞEY EN YÜCE HAYRIna GERÇEKLEŞİYOR. Ben ne zaman ev arkadaşımla ilgili olumsuz düşünmeyi bıraktım "Aman bana ne ya, naparsa yapsın.”
demeye başladım ve süreç benim için muhteşem gerçekleşti. Sizlere 2012’de BOL BOL "Amaaan bana ne!" diyerek hayatta neleri kazandığımı anlatacağım. Hepinize bol kazançlı bol sağlıklı BOL KENDİ KENDİNİZE MUTLU OLMALI SENELER DİLİYORUM!
Şenan Deniz HAVA senandenizhava@hotmail.com uzunyasa.wordpress.com
bir endişe geçer: "Acaba asker izinsiz tek bir elma koparmış mıdır?" Bir müddet sonra ordusunu durdurur. Yeniçeri ağasını yanına çağırarak bütün askerlerin heybelerinin aranması emrini verir. Aranacak şey, tek bir elmadır. Fakat bulunamaz. Yarım elma bile çıkmaz heybelerden.
Gerçek Zafer
Yavuz mesrurdur. Bu sevinçle söyle der: "Eğer bir askerin üstünde halkın bahçesinden koparılmış tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim, Şükür Allah’ıma!"
Yavuz Sultan Selim, Mısır yolunda... Ordu’yu Hümayun saatlerce Kocaeli’nin bağ ve bahçelerinden geçer. Yavuz'un içinden söyle
Tarih gösteriyor ki; gerçek zaferler yalnız kılıçların ucunda değil, üstün ahlak anlayışının ve faziletin burçlarındadır.
çözer. Beynimizden üst düzeyde faydalanmamız için onu iyi tanımalı ve ona iyi bakmalıyız. Şüphesiz beynimizi birçok farklı açıdan ele alabiliriz. Bu yazımda beynimizi belleğimiz açısından ele alacağım ve belleğin yapısını, çalışma sistemini ve belleğe faydalı olan besinleri anlatacağım.
Dünyada Bir “Ben” Var, Bende Koskoca Bir “Dünya” Var!
Yaratılmışların en şereflisi olan bizler olağanüstü bir yapıya sahibiz. Şüphesiz her organımız vücudumuz için ayrı önem taşıyor. Ama bir organımız var ki o olmadan hiçbir şey olmuyor: Beynimiz! Beynimiz hayatta başarılı olmamızda şüphesiz çok büyük önem taşımaktadır. Çevremize baktığımızda ağma, sağır ve çeşitli sakatlıkları olan engelli kardeşlerimizin birçok alanda başarılı olabildiklerini görüyoruz ama zihinsel engelli bir kardeşimizin maalesef hayatta bir şeyleri başaramadığını biliyoruz. Bu yüzden en önemli organımız beynimizdir. Bilim adamları hâlâ beynimizi tam anlamıyla keşfetmiş değillerdir. Ama şunu biliyoruz ki muhteşem bir yapıya sahip olan beynimiz adeta başlı başına bir dünyadır. Beynimiz istemli ve istemsiz verdiğimiz tepkilerin yönetildiği merkezdir. Ayrıca hem iyi bir organizatör, hem de iyi bir yöneticidir. Beynimiz vücudumuzda olan biten her şeyi düzenler ve yönetir. Herhangi bir sorun olduğunda ise duruma el koyar ve sorunu
Belleğin Yapısı Bellek, öğrendiğimiz bilgilerin saklandığı yerdir. Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren bilgiler bellekte depolanmaya başlar. Belleğimiz kısa süreli bellek ve uzun süreli bellek olmak üzere ikiye ayrılır. Kısa süreli bellek yakın geçmişte öğrendiğimiz bilgilerin saklandığı yerdir ve sınırlı kapasiteye sahiptir. Beynimiz yeni öğrendiği bilgileri önce kısa süreli bellekte tutar, bilgileri özümserse uzun süreli belleğe aktarır. Kısa süreli belleğe atılan bilgiler özümsenmezse unutulur ve daha sonra hatırlanmaz. Uzun süreli belleğin kapasitesi sınırsız kabul edilir ve kısa süreli bellekte özümsenip uzun süreli belleğe atılan bilgiler kolay kolay unutulmaz. Belleğin Çalışma Sistemi Bilginin alınması: Öğrendiğimiz bilgiler ilk olarak daha önceden bildiğimiz bilgilerle karşılaştırılır ve bağlantı kurulmaya çalışılır. Öğrendiğimiz bilgiler bizim için bir anlam ifade ediyorsa kısa süreli belleğe atılır. Eğer yeni öğrendiğimiz bilgiler daha önce öğrendiğimiz bilgilerle bağlantılıysa, bilgiler kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe atılır ve kalıcı öğrenme gerçekleşmiş olur. Bu yüzden yeni bilgiler öğrenirken daha önceden bildiğimiz bilgilerle bağlantı kurmak, öğrendiğimiz bilgilerin uzun süreli belleğe atılmasına ve kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesine katkı sağlar.
Bilginin depolanması: Öğrenilen bilgiler uzun süreli bellekte depolanır ve uzun süreli bellekte daha önce var olan bilgiler yeni öğrenilen bilgilerle bağlantılıysa birbirleriyle ilişkilendirilir ve yeniden düzenlenir. Öğrendiğimiz bilgiler eski bilgilerle ilişkilendirilemiyorsa ayrı bir yere konulur ve bellek yeniden düzenlenir. Bilginin hatırlanması: Uzun süreli belleğe atılan bilgiler beyinde üst düzey bir sorun olmadıkça unutulmaz ve gerektiğinde hatırlanır. Hatırlamada problem çekiliyorsa bu, bilgileri öğrenirken yeterince özen gösterilmediğinden kaynaklanır. Hatırlamada problem yaşamamak için yeni öğrendiğimiz bilgileri eski bildiklerimizle ilişkilendirmeli ve yeni bilgiler öğrenirken iyice konsantre olmalıyız.
Bilgilerin Bellekte Uzun Süre Kalmasında Etkili Olan Faktörler Müzik: Barok müzik ve doğa sesleri insan beynini sakinleştirir ve beynin öğrenme için ideal ortam olan Alfa dalga durumuna geçmesini sağlar (Bu konuyla ilgili “BEYNİMİZ” adlı yazımı Facebook Kişisel Gelişim sayfasında bulabilirsiniz.). Bilgileri öğrenmeden önce yaklaşık yarım saat barok müzik veya doğa sesleri dinlemek bilgilerin daha iyi öğrenilmesini sağlayacaktır. Görsek bellek gücü: Öğrenme %83 görme ile gerçekleşir. Bu yüzden görsel materyaller öğrenmemize yardımcı olmaktır. Zihinde canlandırılan bilgiler uzun süreli belleğe atılır ve kalıcı öğrenme sağlanmış olur. Bu yüzden yeni bilgiler öğrenirken zihinde canlandırma önemlidir. Sistematik tekrar: Öğrenilen bilgilerin büyük çoğunluğu ilk 24 saat içinde unutulur. Bu yüzden tekrar çok önemlidir. Yalnız gelişigüzel
tekrar yapmak yerine sistemli bir şekilde öğrendiğimiz bilgileri tekrar etmekte fayda vardır. İdeal tekrar bilgileri öğrendikten bir gün sonra, bir hafta sonra ve bir ay sonra yapılan tekrardır. Bilginin zorluğuna göre tekrarları sıklaştırabilirsiniz, yalnız sistematik tekrar yapmaya özen gösterilmelidir. Ayrıca yeni bilgiler öğrenip yatmak da kalıcı öğrenmede etkilidir. Çünkü beynimiz biz uyurken son öğrendiği bilgileri tekrarlar ve uzun süreli belleğe atar. Belleği Güçlendiren Besinler B,C, E vitaminleri ve demir içeren besinler bellek için çok önemlidir. Balık, süt, yoğurt, et, meyve, sebze ve tam tahıl ürünleri bu vitaminleri içeren bazı besinlerdendir. Bunun yanı sıra gece yatmadan önce içilen sıcak çikolata ve sıcak muzlu süt belleği canlandırır. Ayrıca bitter çikolata ve siyah üzüm suyu bellek gücünü artırmada son derece önemlidir. Kapasitesi sınırsız kabul edilen belleğimiz başarılı olmamızda son derece önemlidir. Çünkü ne kadar çok bilgi sahibi olursak, o kadar çok başarılı oluruz. Unutmamalıyız ki, dünyaya bir kere geliyoruz ve dünyada bizden bir tane var, bizde ise koskoca bir dünya var! Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyor, yeni yılda her şeyin gönlünüzce olmasını diliyorum…
Tayfun SOYLU tayfunsoylu@windowslive.com
Yaşam Cesurların Yanındadır Hayatımızda kaç defa kendi kendimizi engelledik ya da ben bu işi halledemem, yeterince iyi değilim, ya benimle alay ederlerse diye yapmak istediklerimizi ya yapmadık ya da hep erteledik. Düşünün engellere ve hiçe sayılmalara rağmen kendi yolunuzda ilerleseydiniz kendinizi nasıl hissederdiniz? Güvende olmak ya da olmalıyım düşüncesi sizi ele geçirmiş ise bu hayatınıza cesaretsizliğin yön verdiğini gösterir. Bu hayatta tutkudan ya da sizi canlı tutacak hislerden uzaksınız demektir. Hergün zorla gittiğiniz işinize ve sırf hayatta yalnız kalmamak adına hiç tat vermeyen ilişkilerimize sımsıkı yapışırız. Bütün bunlar tabii ki de hiç yoktan iyidir ve güvenli hissettirir kendinizi. Bu arada cesaretsizliğinizden sıyrılmak için hayatta olanlara karşı süperman olun demiyorum, demek istediğim hayatınızda keşfe çıkacak kadar kendinizi tanıyım ve sizi hayatta engelleyen duvarlarınızı yıkın. Hayatta cesaretimizi arttıran şeylerin başında deneyimlere açık olmak, vicdanlı olmak,
geleceğe karşı umutlu olmak ve sorunlara karşı esnek olmaktır. Kaçınız sırf karşınızdaki sizi beğenmeyecek diye o çok hoşlandığınız kişiye açılamadınız ya da buluşmak istemediğiniz birisine sırf yalnız kalmaktan korkup onu da kırmamak adına EVET dediniz. Sesleri duyabiliyorum. Fillerle ilgili bir şey okumuştum. Filler daha yavruyken kalın bir zincirle bacakları bağlanıyor, yavru olan fil bu zinciri kıramıyor ve ayağında bu zincirle büyüyor o cüssesine rağmen zinciri kıramayacağını kabulleniyor. Birçoğumuzun yaşamı bu filler gibi inandığımız düşünce kalıplarını kıramıyoruz. Hepimizin olağanüstü yetenekleri ve harika kapasitesi var, sadece bunu ortaya çıkarın. Her gün aynanın karşısına geçerek kendinize bugüne kadar neleri başardığınızı hatırlatın ve kendinizi övün, gerçekten işe yarıyor. Reddedilmek adına hayallerinizin kırılmasına asla izin vermeyin. Biliyor musunuz, Puccini’nin müzik öğretmeni ona hiç müzik yeteneği olamadığını söyleyerek ona eğitim vermeyi reddetmişti. Belki de öğretmeni onun dehasıyla başa çıkamayacağını anladı ve sonunda Puccini öğretmenini dinlemedi ve sonunda harika bir müzik dehası oldu.
Her zaman kendi iç sesinize kulak verin o size bir şey anlatmaya çalışıyor ve siz onun sesini bastırdıkça yapabilecekleriniz yapmıyorsunuz, bırakın kim ne düşünürse düşünsün; siz bu hayata kendi hayatınızı cennete çevirmek için geldiniz bir başkasınınkini değil. Siz cesursunuz ve biriciksiniz bu hayatta cesarete ihtiyaç duyduğunuz her an geçmişte neler başardığınızı hatırlayın ve kendinize coşkuyla BEN CESURUM diye haykırın. Ahmet KAN
bugüne kadar beklediysem diye kızdıysa da kendine mutluydu artık. Keşkelere kapılmadan mutluluğunu yaşadı doya doya.
Hayat Bumerang Gibidir Yorgun adımlarla gidiyordu yolda Mehmet Amca. Birazdan evine varacaktı. Yürürken hayallere daldı sokakları geçtikçe. İşte çocukluğunun geçtiği sokakta… Arkadaşlarıyla hava kararana dek top oynardı yağmur çamur demeden. Eğlenmeyi de kirlenmeyi de yaşamıştı. Evinden gelen taze kekin kokusunu aldıkça ne de çok eve gitmek isterdi. Oysa alıkoyardı onu oyunun zevki. Ta ki pencerede annesinin şefkatli sesiyle eve çağırmasına kadar. Daha temizlenmeden, çalan kapıya koşardı heyecanla babasını karşılamak için. Babasının şefkatle kucaklaması, ara sıra verdiği çikolata dünyalara bedeldi onun için. Yüzünde o günlerin lezzeti olan bir gülümsemeyle yoluna devam etti Mehmet Amca. Başka bir sokağa geldiğinde yine anılar canlandı gözünde. İlk aşkıyla karşılaştığı sokak... Görünce nasıl da heyecandan ne yapacağını bilememişti. Konuşayım dese ne diyecekti. Günlerce karşılaşmak için sebepler buldu. Bekledi, bekledi, bekledi… Bir gün tüm cesaretini topladı ve çıktı karşısına. Niye
Yürüdükçe huzurla doluyordu. Bugün güzel bir gündü çiseleyen yağmurla. Yağmur… Üniversite diplomasını aldığı gün heyecanından içi içine sığmıyordu. Yağmura rağmen mutluluğunu ailesiyle paylaşmak için çılgınca koşturuyordu yolda. Kundurası kayıp düşmesine neden olsa da birkaç kez canının yandığını bile hissetmiyordu. İnandığı, istediği şeyi başarmıştı. Öğretmen olmuştu. Annesine babasına sarılarak döktüler mutluluk gözyaşlarını. Düşündükçe yeniden yaşıyor gibiydi Mehmet Amca. İşte mahalle bakkalının olduğu köşe... Az buçuk maaşından biriktirdikleriyle aldığı arabasıyla yine aldığı gün o köşede kaza yapmıştı. Sevinçle frene basmayı unuttu ve araba elektrik direğinde durdu. Arabadan dışarı çıktığında herkes hayretle bakarken o sakin olup “Bir hayır vardır!” diyebilmişti. Arabaya bakarken de anladı o hayrı: Hayatta hiçbir duygu gözünü kör etmemeli insanın. Dengemizi korumalıyız. O gün direğe çarpmış, küçük bir çiziğe sebep olmuştu. Sonuç kendi ya da başkasının ölümü de olabilirdi. Bir süre tamir ettirmedi arabasını, her gün baktıkça ders alabilmek için. Yine bu sokaklarda kendi çocukları oynayıp ilk aşklarını yaşamıştı. Sevgiyle büyüdüğü gibi büyüttüğü çocukları karşılamıştı kapıda onu heyecanla. İşte ev göründü. Pencerede onu çok seven gözleri ışıl ışıl torunları bekliyor sevgiyle. Kapı açılır açılmaz bacaklarına sarıldılar o şen “Dedeciğim!” sesleriyle. Yıllardır bir gün bile sektirmeden onu kapıda
karşılayan vefakâr eşi karşısında duruyordu. Ve yıllardır aynı tebessümle: - Hoş geldin bey! Hoş bulduk demeden yaşlanmayan genç aşkıyla sarıldı o ilk aşkına. Kulağına huzurla: “Biz hayatı çok güzel yaşadık hanım!” diyebildi gözlerine dolan yaşlarla. Sarılmış dururken rahmetli babasının sözü dolanıyordu zihninde: “Hayat bumerang gibidir. Ne atarsan yine sana o döner.” Mehmet Amca hayata sevgi saçmıştı. Sevgiyle yaşıyor.
Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu 29.06.2010 www.kisiselgelisimim.com
Cebir sözcüğü de Harezmî’nin "El’Kitab’ülMuhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele” (Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap) adlı eserinden gelmektedir. Bu eser aynı zamanda doğu ve batının ilk müstakil cebir kitabı olma özelliğini taşımaktadır.
Harezmî’nin Hayatı
Ebu Abdullah Muhammed bin Musa elHarezmi, matematik, gökbilim ve coğrafya al anlarında çalışmış bir bilimadamıdır. Fars veya Türk olduğu düşünülmektedir. 780 yılında Harzem bölgesi nin Hive şehrinde dünyaya gelmiştir. 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir. Ebu Abdullah Muhammed bin El-Harezmî 780 yılında Özbekistan'ın Karizmi kentinde dünyaya gelmiştir. Horasan bölgesinde bulunan Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi, gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir. İlmî konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmî ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi halifesi Mem'un Harezmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Eski Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirilir.
Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince'ye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesabül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir. Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) "cebirin babası" olarak da bilinir. İngilizce'deki "algebra" ve bunun Türkçe'deki karşılığı olan "cebir" sözcüğü, Harezmî'nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan "el-cebr"den gelmektedir. Coğrafya alanında da tanınmış biridir ve coğrafya alanında birçok araştırmalar yapmıştır. Matematik ile alakalı eserleri El- Kitab'ul Muhtasar fi'l Hesab'il Cebri ve'l Mukabele Kitab al-Muhtasar fil Hisab el-Hind El-Mesahat
Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin (bkz. onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır. Harezmî'nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince'ye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur.
Astronomi ile alakalı eserleri Ziyc'ul Harezmî Kitab al-Amal bi'l Usturlab Kitab'ul Ruhname Coğrafya ile alakalı eserleri Kitab surat al-arz Tarih ile alakalı eserleri Kitab'ul Tarih Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Harezmi
Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu
Kişisel Gelişim Dergisi Ocak 2012 – Sayı: 5
Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Ömer ARSLAN Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM Muhabir: Şenan Deniz HAVA Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Erim ERGÜN Mustafa Çay Siran KALELİ Sevgi KARACA Ahmet KAN Şenan Deniz HAVA Tayfun SOYLU Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN
İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com