Kişisel Gelişim Dergisi Ocak 2013

Page 1


Herkese merhaba. Yeni yılın ilk sayısıyla sizlerin karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ekibimiz olarak yeni yılda sizlere öncelikle sağlık ardından mutluluk ve başarı diliyoruz.

İnternet üzerinde yayın yaptığımızı bilmektesiniz ve dile kolay 17nci sayımıza ulaştık. Bu çalışmayı sürdürmemiz elbette siz değerli takipçilerimizin sayesinde gerçekleşmek. Bunun için teşekkür ederiz. Ve ayrıca sizlerle kendi adıma yaptığım bir çalışmayı paylaşmak istiyorum. Kişisel gelişime olan ilgimin yanında fotoğraf çekmeye de ilgi duymaktayım. Bu bağlamda bir facebook sayfası kurdum. Sizleri orada da yanımda görmekten mutluluk duyarım. Sayfamın linkini en sonda bulabilirsiniz.

Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi kurucusu http://www.facebook.com/omerarslanfoto


İçindekiler: Emek Başarı Tohumunun Meyvesidir

5

Etkili Dinlemenin Sırları

6

Kolay Olacağını mı Sanmıştınız?

11

Meleklerden Mesajınız Var!

14

Satmak İçin Önce Beynini Kullanmalısın…

16

Uyuşturucu Bağımlılığı

18

Ne Gerek Var?

22

Ne Yapsam?

24

Güvenilir Güvensizler

26

Mirim Çelebi

27

Künye

29



“Düşünün ve kendinizi o noktada hissedin! Hayatta herhangi bir hedefe ulaşmak için, sonucu daha başlarken düşünmelisiniz. Yaşayacağınız başarı hissini, memnuniyeti, mutluluğu düşünün! O coşkulu duyguyu hissetmek, istenilen hedefi görmenizi sağlayacaktır.” – Grace Speare

Emek Başarı Tohumunun Meyvesidir

Çok nadir televizyon izleyen biri olarak geçenlerde bir bilgi yarışması izlerken yarışmacı olan Ümmiye teyzeye denk geldim. Ümmiye teyze Balıkesir Hamamlı köyünde geçimini pazarcılık ile devam ettiren, lise mezunu, 2 çocuk yetiştirmiş, kitap okuma ve araştırmayı çok seven ve çevresine de okuma alışkanlığı kazandıran bir kadın. Müthiş bir performans göstererek yarışmadan 30 bin kazandı. Kendisi bu kadar parayı ömrü boyunca görmediğini, sandıkta sakladığı kitaplarını kazandığı para ile evinde bir kütüphane yaptırmak istediğini söyledi. İzlerken hikâyesiyle hem etkiledi hem de duygulandırdı. Günümüzde Ümmiye teyze gibi nice kendisini yetiştirip geliştiren insanlar var. Hayat amaçlarına sıkı sıkıya bağlı, planlarıyla içini ısıtan ve her türlü zorluğa rağmen tüm inancını, gücünü koruyan insanlar zamanı geldiğinde emeğin en güzel meyvesini alıyorlar. Ben de inancımı koruyan, amacımı sonuna kadar götüren bir insanım amaçsız geçen bir günün ertesi sabahı olmaz.

Başarının bir diğer gücü olumsuz dış seslere kulak vermemekten geçer. Çevremizde bu meslek sana uymaz, şunu yaparsan ya da şu mesleği seçersen iyi olur diyen o kadar çok kişi var ki… Dinlemediğinizde tavır alıp küsen hatta aile içinde sorunlara bile yol açan nedenler olabiliyor. Birey kendi istediği hedefte yürümek isterken yanında onu destekleyen çevresi ve ailesi olmasını ister. Olumsuzluk veren kişiler, çevre değişikliği ve bakış açısıyla yenilebilir ama aile bu konuda söyleyeceği her söze dikkat etmeli, uyarılarını sert bir dille değil, onun anlayabileceği şekilde dile getirmeli ki bireyden başarı gelsin. "Azami başarıyı elde etmeye kararlı bir kişi, ilerlemenin zamanla ve adım adım yapıldığı ilkesini öğrenir. Bir ev tuğla tuğla yapılır. Futbol maçları birer birer oynayarak kazanılır. Bir mağaza, bir müşteri, bir müşteri büyür. Her büyük başarı bir dizi küçük başarılar zinciridir.” – Alıntı Başarı zincirinin ilk halkasını oluşturmaya hazır mısınız? Gücünüzün farkında olun ve ilerleyin…

Özlem ÖZTULUM Kişisel Gelişim Sayfa Editörü ve Yazarı


Etkili Dinlemenin Sırları Etkili dinleme, derin ve genelde açığa vurulmayan duygu ve anlamları anlamaya çalışmak için sözcüklerin altına iner. Dinlemek girişimi sadece konuşmacının duygularını anlamak değil, aynı zamanda, bir şekilde anladığımızı karşıya geri yansıtmaktır. Dinleme konusunda çok başarılı olduğum söylenemez. Ama bu kadar önemli ve popüler bir konuyu yazmam gerekir diye düşündüm. İş hayatında yüksek Duygusal Zekâ’ya sahip olmak kariyerinizde ileri gitmenizi sağlar, Etkili Dinlemek Duygusal Zekâ becerilerinden biridir. Duygularımızı nasıl farkına varmadan yönetemiyorsak, insanları dinlemesini bilmeden anlamamız ve güvenilir iş ilişkisi kurmamız da mümkün değildir. Bu konuyu yazmaya karar verdikten sonra sokaklarda insanları izledim. Birbirini dinleyen insanların surat ifadeleri, beden dilleri dışarıdan hemen anlaşılıyordu. Bir müşterimle yemek yiyordum. Katıldığı bir etkin dinleme eğitimiyle ilgili bir anısını

benimle paylaştı: “Eğitmen katılımcılara dinleme konusunun önemi ve insanların dinlenmediği zaman hangi duygu ve hislere sahip olduklarını göstermek için interaktif bir egzersiz organize ediyor. Eğitmen grubu ikiye ayırıyor. Bir grubun görevi başlarından geçen ve hayatlarında önemli bir yer eden öyküyü anlatmaları. Diğer grubun görevi ise karşılarındaki kişi bu öyküyü anlatırken ilgi göstermeyerek dinlemeleri ( örnek: sağa sola bakmak, cep telefonundan gelen mesajlara bakmak, önüne bakmak, başka şeylerle meşgul olmak vb.) . Müşterim öyküyü anlatan kişilerden biriymiş ve bana aynen şöyle anlattı " karşımdaki kişi beni dinlememek için elinden geleni yapıyordu. Bir ara o kadar sinirlendim ki içimden ona vurmak geldi. “ Dinlemeye bu tür bir direnme sergilememiz bilinçaltımızdan kaynaklanmaktadır. Kusurlarımız çok meşgul olmaya ya da edinilecek bilginin potansiyel değerinin o kadar da yüksek olmadığını düşünmeye kadar varır. İçimizden şöyle konuşuruz: “Yoğunlaşacak çok şey var. Benim de yapmam gereken çok iş var. Bunu duymak istemiyorum”. Dinlemede ne kadar başarılı olursanız, düşüncelerinizi aktarmada ve karşınızdakini ikna etmede de o kadar etkili olursunuz, başarılı ve mutlu olma duygusunu tadarsınız. Daha geniş insan topluluklarına karşı daha etkili olmayı başarırsınız. Kısacası, kendinizi geliştirmenize yardımcı olabilecek yeni bir yeteneğe sahip olursunuz. Yanımda çalışanların çoğu benim kendilerini


benim kendilerini dinlemediğim yönünde bana geri bildirim verirler. Asistanım Emine’ye bana beni dinlemiyorsunuz dediğinde “nereden anladın?” diye sorardım. Beden dilinizden, derdi. Ne kadar dinlediğimi zannetsem de beden dilim, bakışlarım, o anda başka şeylerle meşgul olmam, göz teması kurmamam beni ele veriyordu! Yaşım ilerledikçe ve kendimi kişisel gelişime adadıkça dinlemenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Diğer yandan birisini dinlemek konuşmaktan daha fazla enerji gerektiriyordu.

Konuşmadığımız zaman sanki kontrolü karşıya bıraktığımızı düşünürüz. Diğer taraftan, sessiz bir insan olmak sizi otomatikman iyi bir dinleyici de yapmaz. Sabır, etkili dinlemede önemli bir unsurdur. Genel inancın tersine, sohbeti denetleyen kişi konuşmacı değil, etkili dinleyendir. Dinlemek ve duymanın farklı bir şey olduğunu, duymanın fiziksel, dinlemenin zihinsel olduğunu anladım. Karşımızdakini anlamak için dinlemek veya empati göstererek dinlemek iş hayatında en önemli meziyetlerinin başında geliyor. Ürün ve hizmetinizi satmak, insanları yönetmek, kızgın müşterileri yatıştırmak, çocuklarınızın ve yakın dostlarınızın sevgisini kazanmak için candan ve içten dinlememiz gerekiyor. Karşımızdaki kişinin güvenini kazanmak için yapmamız gereken en önemli iki eylem: beden dilinizle karşınızdaki kişiye uyum sağlamanız ve kesmeden, yargılamadan, karşınızdaki kişinin fiziksel kusurlarına, anlatım tarzının üzerinde durmadan, sadece

can kulağı ile- sanki o onda dünyada ondan daha önemli bir kişi yokmuş gibi dinlememiz. Ortalama zekaya sahip öğrenciler arasında, öğrencinin dinleme yeteneğiyle başarı derecesi arasındaki ilişki, bir kişinin zeka düzeyiyle o kişinin başarı derecesi arasındaki ilişkiden daha yüksek görünüyor. Brigham Yoling Üniversitesinin 457 üst düzey yönetici ile yaptığı bir araştırmada şu soru soruldu : “Başarı için en önemli yönetme yeteneği hangisidir?” En çok söylenen 20 yetenek belirlendi. İlk başta alan yer alan tüm yetenekler iletişim yeteneğiydi. Dinleme ilk sıraya konulmuştu. Harvard Business Review’daki bir rapora göre iletişim yeteneği idarecinin, yöneticinin, pazarlamacının en önemli özelliğidir. Ortalama bir yetişkinin dinleme verimliliğinin yüzde 25’in altında olması şaşılacak bir şey değildir. Zor durumlara düştüğüm zaman kullandığım en başarılı yöntem müşterilerimle bir araya gelerek onları kesmeden dinlemektir. Buna benzer bir görüşmeyi bugün yaptım. 2 saatlik görüşmemde konuşma sürem yüzde onun üzerinde değildi. Ama dinlerken gülümsedim, kafa salladım, katıldığımı belirtir sözler söyledim. Doğal olarak bana karşı güveni arttı! Yemek bittiğinde istediğim sonucu elde etmiştim. Hem de hiç konuşmadan! Satışta kullandığım yöntem ise öncelikle müşteriyle beden dilimi eşleştirir, müşteriye sorular sorarak, konuşmacının duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını yansıtacak biçimde karşılık vererek düşüncelerini kontrol ederim. Benim için en önemli ikna etme yöntemi


kendimi güvenilir kılmaktır. Bunun da yolu doğru sorular ve etkili, ilgili dinlemedir. Bunu başarılı yaptığımda müşterinin bana kısa zamanda güvendiğini, sonuç olarak duygularını benimle paylaşmasından anlarım. Öfkeli iletişim bile, karşınızdakinin size güveninin açıkça bir göstergesidir. Müşteri psikolojisi eğitimlerimde Mısırlı Firavun, Ptajhotep’in MÖ 1000 yılındaki sözlerini hep kullanırım : “Bir memur müşterilerin dileklerini sabırla ve sinirlenmeden dinlemelidir, çünkü müşteri isteğinin yapılmasından çok, söylediklerine önem verilmesini ister.” Etkili dinlemek konusundan satış ve duygusal zekâ eğitimlerimde muhakkak bahsediyorum. Bu konu hakkında birçok kitap okudum, gözlemlerde bulundum, en önemlisi kendi üzerimde sürekli deniyorum. Kendimde rastladığım en önemli bulgu benim dinleme başarım karşımdaki kişinin fiziksel özellikleri, konuşma (anlatım) tarzı, konuşma hızı, ses tonu, konunun ilginçliği ve önemine göre – ve benim ruh halime- değişiyordu. Uzun süre dinleyemiyordum. Görsel destek ile; powerpoint prezantasyon, broşür, görsel anlatım ile dinleme başarımda gözle görülür bir artış olurken, karşımdaki kişinin alçak, yavaş seste konuşması, fiziksel özellikleri, konuşmasının rutin ve cansız olması, sürekli tekrarlayarak konuşması benim dinleme performansımı olumsuz etkiliyordu. Bu konuda ne kadar eğitim alırsam alayım, kendimi ne kadar telkin edersem edeyim, her zaman mükemmel bir dinleyici olmam benim açımdan çok zor, ama bu konuda kendimi geliştirmeye devam ediyorum. G.K Chestertan’ın şu sözleri beni hep

etkilemiştir “ İlginç olmayan konu yoktur. İlginç olmayan insanlar vardır.” Karşınızdaki kişiyi dinlediğiniz takdirde onu sadece değerli kılmak dışında o kişiden yeni bir şeyler öğrenme imkânı elde edeceksiniz. Her insandan öğreneceğiz bir şeyler mevcuttur, yeter ki birşeyler öğrenmenin keyfini anlayın. Bayanlar erkeklere göre daha iyi dinleyicilerdir. Bunun da genetik sebepleri dışında bayanların çocuk yetiştirirken çocukları ile sözsüz iletişim kurmaları dinleme yeteneklerini geliştirmelerine ciddi katkıları olmaktadır. Etkili dinlemede yüzde 70 başarı karşınızdaki kişinin sözsüz iletişimini (beden dilini) dikkatli bir şekilde takip etmek ve uyum sağlayarak olur. Etkili dinlemenin niye zor olduğunun bazı somut nedenleri vardır. Dinlemek zordur çünkü; * Ortalama bir insan 100-150 sözcük söylerken 400-600 sözcüğü dinleyebilir. Yetişkin beyninin ortalama dikkat süresi 12 saniyedir. * Müşterinizle iletişimde aynı frekansta olduğunuza dikkat edin. * En başarılı insanlar sohbetlerinde birkaç 400-600 sözcük kullanırlar. * İngilizcede, 400 temel sözcüğün 14,500 farklı anlamı vardır. * Zihin her söyleneni yorumlar. Yanlış anlaşılmalar işte bu boşlukları herkesin kendine göre doldurmasından kaynaklanır. Nasıl daha etkili dinleyebiliriz. Bir kaç öneride bulunabilirim: • Hem kulağınız, hem de zihninizle dinleyin.


• Empati kurun, kendinizi karşı tarafın yerine koyun. • Göz teması kurun • Sözel veya davranışsal mesajları iyi değerlendirin, gözlem yapın. • Karşı tarafın söylediklerini başınızı öne eğerek onaylayın. • Sabırlı olun ve konuşan kişinin sözünü kesmemeye özen gösterin. En iyi yöntem karşınızdaki kişi konuşmasını bitirdikten sonra 5-6 saniye sessiz kalmaktır. • Sorular sorarak daha ayrıntı anlamaya çalışın. • Anlamı bütünlüğü içinde yakalamaya çalışın. • Söylenenleri anlayıp anlamadığınızı kontrol edin. • Önyargılarınızın bilincinde olun. • Açık görüşlü olun. Farkı fikirleri onaylamasanız da anlamaya çalışın. • Konuyu özetleyin, kendi cümlelerinizle doğru şekilde ifade edin. • Eleştiri yapmayın ve yargılayıcı olmayın. • ‘‘Doğru – yanlış ’’ veya ‘‘haklı – haksız ’’ gibi ayrımlar yapmayın. • Farklı açıları görmeye çalışın. Kişiye değil, görüşlere odaklanın; olayları kişileştirmeyin. • Gerektiğinde notlar alın. Dinlemenin temel amacı doğru değerlendirme yapmak ve uygun tepkiler vermektir. Yanlış tepki ve tepkisizlikler sadece iletişimi değil, ilişkileri de tahrip eder.

Aşağıdaki öyküde iletişim eksikliğinin nerede olduğunu belirlemeye çalışın: “Bir bar sahibi gece 02.00’de mekânını

kapattı ve uyumak için evine gitti. Yatağına gireli sadece beş dakika olmuştu ki telefon çaldı. Sarhoş olduğu açıkça belli olan bir adamın sorusunu duydu “Sabahleyin kaçta açarsınız?”. Bar sahibi çok sinirlenmişti, ahizeyi sert bir şekilde kapattı ve yatağa geri döndü. Birkaç dakika sonra telefon tekrar çaldı ve aynı sesin aynı soruyu sorduğunu duydu. Bar sahibi “Dinle!” diye bağırdı. “Kaçta açtığımı sormanın hiçbir anlamı yok, çünkü senin durumundaki bir insanı içeri almazdım..” Telefondaki ses araya girdi, “İçeri girmek istemiyorum, içeriden çıkmak istiyorum.”

İnsanın hayatta en temel ihtiyacı değerli ve önemli olduğunu hissetmektir. Samimi ve etkili dinlemek kişinin kendisini değerli hissetmesine katkıda bulunmaktır. Yeni yüzyılda yöneticiler teknik uzmanlıklarından daha çok, kişiler arası yetenekleriyle önem kazanacak ve tanınacaklardır. Sevgilerimle

Taner Özdeş Satış ve Pazarlama Uzmanı Satışın 10 Altın Kuralı Yazarı www.tanerozdes.com.tr



İçinde bulunduğumuz bu galakside akıl almaz bir düzen var ve tek bir şey bile anlamsız değil. Güneşin birkaç santimlik açı değişimi, dünyanın bir kısmını buzul, diğer kısmını da ateş topuna çevirebilir. İşte o yüzden güneş tatil yapmaz. “Bugün biraz erken çıkıyorum, akşama dizi var” diye erkenden işi bırakmaz. Çünkü onun yapması gereken şeyleri yapmaması, insanlığın sonu olabilir.

Kolay Olacağını mı Sanmıştınız?

Nedense kolay şeyler hep daha cazip gelmiştir insanoğluna. Zoru pek sevmeyiz. Elimizden gelse, yaşanmış ve bitmiş bir hayatımız olsun isteriz. Ne gerek var ki sonunda bitecek olduğunu bildiğimiz bir şeyi uzun uzadıya yaşamaya. Çok tehlikeli bir bakış açısıdır bu ve insanın yaşamda yönünü kaybetmesini sağlayabilir. Ben çocukken anneme, “Nasıl olsa sofra tekrar kurulacak, neden kaldırıyoruz ki?” derdim. Bu soruya verilecek bir cevap yoktu. Hâlâ da yok. Eğer sonunda öleceksek neden yaşıyoruz ki? Sonunda emekli olacaksak neden çalışıyoruz? Hayır, bu kötü bir örnek oldu. Emekli olmak için çalışıyoruz değil mi? Pardon! Bu tehlikeli bakış açısı, eğer ondan hemen kurtulmazsak, bizi daha da mutsuz ve tükenmiş bir ruh haline götürür. Güneş bunu soruyor mudur acaba kendisine, “Yeter kardeşim ısınmadınız mı daha, su yakmıyor herhalde bu…” diye.

Hani yolda gördüğünüz bir taşı yolun dışına attığınız zaman, bütün insanlığı kurtarmış olursunuz demiştik. Belki de o taşı kenara fırlatan o kişi, “Allah kahretsin! Bu nasıl bir hayat! Lanet olsun her şeye!” demiştir. Sonra da önüne çıkan o taşa kızgın kızgın bir tekme savurmuştur. Taş yolun dışına fırlamıştır. Otuz saniye sonra o yoldan geçen bir araba, o taşa çarpmadığı için takla atmamıştır ve arabadakiler de ölmemişlerdir. Taşa sert bir şekilde vuran kişinin bundan haberi bile yoktur. Ama farkında olmadan, bütün insanlığı kurtarmıştır. Eve gidip, “Batsın bu dünya” yı dinliyor olsa bile, gerçekte o belki de dünyayı batmaktan kurtarmıştır. Şu ana kadar farkında bile olmadan kaç hayat kurtardığınızı tahmin bile edemezsiniz! Belki de yıllar önce yolda gördüğünüz bir adama bir adres sordunuz ve o da size yolu tarif etti. Bütün bunlar sadece 15 ya da 20 saniye sürdü. Ama siz o adama o adresi sormamış olsaydınız, karşıdan karşıya geçerken 20 saniye erken hareket etmiş olacaktı ve o anda adam bir aracın altında kalıp hayatını kaybedecekti. Adam hayatını kaybedince haberi alan karısı karnındaki çocuğu düşürecekti. O çocuk 30 yıl sonra bir


doktor olamayacaktı. Ve 30 yıl sonra siz gece yarısı hastanenin acil servisine gittiğinizde o doktor orada olmayacak ve hayatınızı kaybedecektiniz. Siz o adama adres sormakla, hem kendi hayatınızı, hem o adamın hayatını ve hem de hiç tanımadığınız ve henüz dünyaya bile gelmemiş olan bir bebeği kurtarmış oldunuz. Şu ana kadar hepimiz belki de binlerce kez, buna benzer kahramanlıklarla ne hayatları kurtardık. Ama ne yazık ki bunların hiçbirisinden haberimiz olmayacak. “Melekler Şehri” filminde de buna benzer bağlantılar vardır. Küçücük bir pozitif enerji, bir katili ya da bir hırsızı bir anda sakinleştirir. Siz şu ana kadar ne hayatlar kurtardınız, ne felaketleri önlediniz… Her birimiz yaptık bunu. Hâlâ da yapıyoruz. Dünyada güven içindeyiz. Bizi koruyan bir güç var. Bu gücün adına ne derseniz deyin. Ama öyle bir güç var ki bu dünyada, o gücü herkes tam anlamıyla kavrasa, kapılarımızı kilitlemeye, güvenlik sistemlerine ve kameralara ihtiyacımız olmazdı. Bir süre önce eşim ve iki arkadaşımızla birlikte araçla yol alıyorduk. Direksiyonda ben vardım. Hava yağmurluydu ve ben aracı normalin biraz üstünde bir hızla kullanıyordum. Derken, ansızın bir otomobil aniden ve hızla sağa doğru direksiyonunu kırdı ve benim önümde geçti. Frene sonuna kadar bastım ve bundan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. İki araç arasında, herhalde santimlerle ifade edilecek kadar kısa bir mesafe vardı ve bu kaza kaçınılmazdı. Hem de

oldukça sert bir çarpışma olacağa benziyordu. Tuhaftır ama sanki bir güç, her iki aracı da parmaklarının arasına aldı ve yumuşak bir şekilde tuttu. Araçlar birbirine dokunmadı bile. Evrensel senaryonun, o yerde o saatte oynanması gereken bölümünde, o kaza sahnesi yoktu ve kaza mucizevî bir şekilde gerçekleşmedi. Bu garip bağlantıları görmemiz ne yazık ki mümkün değil. O kaza neden gerçekleşmedi bilmiyoruz. İşte bu noktada, evrensel yasalar devreye giriyor. Siz elinizden geleni yapıyorsunuz ve orada kontrol artık sizde değil. Ben sonuna kadar frene basmaktan başka bir şey yapamazdım. Aklımla ve duygularımla da müdahale edemezdim bu duruma. Evrensel yasalar, yolunu kaybeden bir denizciye yol gösteren deniz fenerleri gibidir. Buraya kadar anlattıklarım sizi sakın korkutmasın. Kontrolün bizim ellerimizde olmadığı bir dünya modeli çizmiyor bütün bunlar. Aksine, insanın yaşamıyla ilgili en fazla kontrol sahibi olduğu bir bakış açısıdır bu. Eğer temiz bir niyetle ve pozitif duygularla yaşamda hareket ederseniz, evrensel yasalar sizinle uyum içinde hareket edecektir. Ama gözünüzü deniz fenerinden ayırdığınız anda, karanlık sularda yolunuzu kaybedebilirsiniz. Söz konusu hayatımız olunca, bizim deniz fenerimiz duygularımız olacaktır. Sürekli olarak bir iyimserlik duygusu içinde olursanız


eğer, en tehlikeli sularda bile karaya güvenli bir şekilde ulaşırsınız. Bunun tam tersi de geçerlidir. Eğer rotadan uzaklaşırsanız, yani karamsar duygular sizi istila ederse, o zaman varacağınız yer de aynen orası olacaktır.

adamakıllı değişmeli. Ve değişecek… (“Mutsuz Olmak Günahtır” isimli kitaptan yazarın izniyle alınmıştır.)

Pusula, her zaman ve her yerde pozitif bir ruh halini koruyabilmektir. Olumsuz düşüncelerle, olumsuz duygularla, hüzünlü şarkılarla bu yola ulaşamazsınız. Üç gün mutlu olup, sonra bir hafta depresyona girmenizi istemiyorum.

Mustafa ÇAY NLP Master Trainer / Yazar www.mustafacay.com

Eğer hayatınız değişecekse, bu defa

Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz. Yunus Emre


Yukarıdaki paragraf, bire bir kitaptan alıntıdır. Paragrafı okuduktan sonra, kendinize şu soruları sormanızı istiyorum. Eğer bir dine mensupsanız ve Allah inancınız varsa, hangi kutsal kitapta Allah, bana dua etmek yerine dualarınızı araya aracı koyup iletin demiş? ‘’Ufacık şeyleri Allahtan istemektense, meleklerden isterim.’’cümlesi sizde nasıl çağrışımlar yapıyor? Sayfa 17 Meleklerden Mesajınız Var! Son yıllarda oldukça popüler bir uygulama var. Bazıları, meleklerle konuşuyor, mesaj alıyor, doğru yolu meleklerden öğreniyor. Çok merak ettim, 32.Baskısını yapmış olan ‘’Meleklerle Yaşamak’’ adlı kitabı okudum. Kitabın bazı satırlarını sizlerle paylaşacağım. Beraber inceleyelim; Sayfa 16-17 ‘’Allaha mı Meleklere mi Dua Edelim?’’ ‘’Ben meleklerimden yardım istediğimden beri her şey çok çabuk halloluyor, işler hemen oluveriyor, çok hızlı ve mucizevî bir şekilde. Eskiden cebelleşiyorum her şeyle. Çünkü sen meleklerinden yardım istemeye başladıktan sonra Allah’a ve onun yoluna çok daha yakınsın, artık bizlerle bağlantıdasın dediler. Bazı insanlara – ki buna ben de dahilim, ufacık bir şey için Allah’tan yardım istemektense, meleklerden yardım istemek daha kolay geliyor. Allahtan istemektense meleklerimden isteyiveriyorum, onlar da zevkle yardım ediyorlar bana.’’

‘’Bir de meleklerimin sesi öyle sevecen, öyle sıcak ki… Onların sesini her an duymak, onlarla her an irtibatta olmak son derece rahatlatıcı ve mutluluk verici bir duygu. Allah’ın sesini ise iki kez duydum hayatımda. Gök gürültüsü gibi bir ses duydum ve huşu içinde Allah’ın sesi altında eğildim. Duyduğum sevecen bir tavsiyeydi aslında ama bana emir gibi gelmişti. Aslında tamamıyla sevgi doluydu ve sevginin yolunu gösteriyordu ama sanki evren var gücüyle kulağımın içinde bağırıyordu cevabı. Açıkçası biraz ürktüm… Yok yok bayağı ürktüm.’’ Sorularım; Siz de düşünün lütfen belki bir cevap bulursunuz. Bulursanız bana yazın info@salescoachturkey.com Allahın sesini ve meleklerin sesini duyduğunu iddia eden bu yazar hangi metafizik boyutta yaşamaktadır? Yaşadığı boyuttan burası nasıl görünmektedir? Allahın sesi neden korkunç da meleklerin sesi bu kadar sevgi doludur? Sayfa 67


‘’Meleklerle iletişim eğitimini alan İris, minik bir köpek yavrusu için Başmelek Rafael’i çağırmış.’ ‘Bahçeköy’deki evimde, gece üç buçukta küçücük bir köpek yavrusunun çığlıkları yankılanıyordu…Zavallıyı bir yere bağlamışlar kendini yalnız hissediyordu besbelli. Ben de Başmelek Rafael’i çağırdım.’’ Sayfa 69 ‘’İşte Başmelek Rafael’in sözleri: Sevgili arkadaşlarım, Size bugün sesleniyor olmak çok güzel. Ben Rafael’im. Benim görevim, insanlara, hayvanlara, tüm canlılara sağlık getirmek...’’ Sorularım;

Sadece ‘meleklerle İletişim eğitimi’ almış kişiler mi meleklerden mesaj alabilir? Meleklerle iletişim eğitim ücreti ne kadardır? Başmelek Rafael bu yüce insana hangi yolla mesaj göndermiştir? Sms? Mail? İadeli Taahhütlü?

Yaşadığım tecrübe ve gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, yaşadığımız nesnel dünya dışında, görünmeyen ve henüz çözümlenmemiş başka bir dünya, boyut her neyse vardır. Mutlaka çoğunuz, mucize diyebileceğiniz bazı olaylar yaşamış veya rüyalarınızın çıktığına şahit olmuşsunuzdur. Bu da görmediğimiz ve anlamadığımız birçok şeyin olduğunun kanıtıdır. Yüzlerce yıl önce yaşamış insanlara, televizyon diye bir nesneden bahsedilse, bu paranormal, doğaüstü bir olay olarak algılanırdı. Belki bugün paranormal dediğimiz olaylara da bir gün mantıklı bir açıklama gelecektir.

Ancak ve ancak, bu tarz konuların başka amaçlara alet edilmesi ve bu kitap, komik, buna inanan insanlar olduğunu düşündükçe de üzücü geldi bana. Siz ne dersiniz? Sevgilerimle

Kitap, iyi, güzel, sevgi dolu, mutluluk verici görünse de, arka planda başka amaçlarının olduğu açıkça ortadadır. ‘’Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.’’

Sezen ÇELEBİ / Satış Koçu www.salescoachturkey.com

"İnsan yalnızca farkına vardığı şeylerden sorumlu olsaydı, alıklar her türlü hatadan peşin peşin arınmış olurlardı. Ancak azizim, insan bilmekle yükümlüdür. İnsan bilgisizliğinden sorumludur. Bilgisizlik bir hatadır." Milan Kundera


ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyin yapılabileceğine inandığınızda, gerçekten inandığınızda aklınız onu yapmak üzere çözüm bulmanıza yardım etmek için çalışmaya başlar.” Yani ‘’Satış yapamıyorum, insanlar beni anlamıyor, bu ürün zaten satılmaz… v.b.’’ şekilde düşünmeye başlarsanız, Beyniniz gerçekten bu konuda başarısız olmanız için elinden geleni yapar.

Satmak İçin Önce Beynini Kullanmalısın… İnsan vücudunun %2’si ağırlığında olan Beynimiz tüm vücudumuzu yönetiyor. Ne kadar etkileyici değil mi? Hayat boyu edindiğimiz tüm başarılarımız/başarısızlıklarımızın kaynağı Beyin. Öğrenirken, düşünürken, konuşurken, bir olaya tepki verirken, takip ederken her an Beynimizi kullanıyoruz. İnsan Beynindeki sinirlerin sayısı ortalama olarak 100 Milyar adettir. İnsan ne kadar çok düşünür ve öğrenirse sinirler arasındaki bağlantılar da o kadar artar. Bu bağlantıların artması daha hızlı karar alabilmemize, daha hızlı düşünebilmemize ve daha hızlı sonuçlar alabilmemize neden olur. İyi bir satış uzmanı Beynini nasıl kullanması gerektiğini bilir ve elde ettiği başarılar onun için sürpriz değil, planlanmış sonuçlardır. Siz ister kendi hayatınızda olsun, ister bir satış alanında olsun kendinizi nasıl şartlarsanız sonuç o yönde olur. Dr.Davit J.Schwartz’a göre: “Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız aklınız bunun neden imkânsız olduğunu

Evet, başarısız olmanız için Beyniniz elinden geleni yapar… Çünkü zihninizde canlandırdığınız tüm düşüncelerinize beyin cevap verir ve siz ona aslında şu şekilde bir mesaj gönderip ondan yardım istemiş olursunuz. ‘’Sevgili Beynim, senden çok ama çok özel bir ricam var, insanlar beni anlamasın lütfen ve ben bu ürünlerin satışını yapamayayım, omuzlarım düşsün, müşteriye bakarken gözlerimi kaçırayım, konuşmamı yavaşlat, bana isteksizlik ver ve tüm hırslarımı düşür. Buna ihtiyacım var, yardımını rica ediyorum.’’ Beyniniz sizi kırar mı hiç? Derhal istediğinizi yapar, beyniniz sizi çok seviyor ne derseniz de yapıyor. Siz ondan aynı yukarıda ki şekilde yardım istediniz, o da size yardım etti. Beyin odaklanılan hedef için çalışır, hedef olumsuz olsa bile onu gerçekleştirmek için çalışır! Başınıza gelmesinden en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, beyin onu size çeker, korktuğunuzu başınıza getirir! Buna ‘’ters çaba’’ kuralı denir. Sonuç; Beyniniz siz onu nasıl şartlarsanız o şekilde davranır. Sizi Rezil’de edebilir, Vezir’de… Olumlu düşünmek işin en önemli anahtarı, kendinize güvenmeli ve Satışını yaptığınız


ürüne/hizmete ve firmanıza güvenmeli, düşünce tarzınızı olumsuzdan olumluya çevirmelisiniz. Beyniniz de tüm bunların gerçekleşmesi için var gücüyle çalışacaktır. Sonuçları sizi nasıl şaşırtacak göreceksiniz.

Unutmayın! Beynimizi daha iyi çalıştırmak için kullanacağımız organ yine beynimiz. En iyi geliştiricilerden biri Kitap okumaktır. Bacon’na göre “Kurnaz insanlar okumayı küçümser. Basit insanlar ona hayran olur. Akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar. Yalanlamak ve reddetmek için okuma. İnanmak ve her şeyi kabul etmek için de okuma. Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku.” Beyni yoran şey çok düşünmek ya da fiziksel

etkiler değildir. Aksine, Beyni yoran monotonluktur. Beyninizin sınırlarını zorlamayan etkinlikler, beyninizi geliştirmez. Hemen şimdi, monotonluktan kurtulun yeni bir şeyler öğrenin, yeni müşteriler bulun, yeni toplantılar yapın, aktif olun. İnanın beyniniz bundan çok hoşlanacak.

Ümit ÜNKER Satış Koçu ve Satış Eğitmeni Beta İnternational Firmasının Satış-Pazarlama Müdürü. www.umitunker.com


incelemek kanımca yararlı olacaktır. Uyuşturucu bağımlılığının sosyal nedenleri arasında en başta toplumun dinsel ve kültürel yapılanmalarının bilinmesi gerekmektedir. Diğer yandan uyuşturucu bağımlılığı sadece gelişmekte olan ülkelerde değil aynı zamanda gelişmiş zengin ülke toplumlarında da görülebilmektedir. Aradaki farklar ise bağımlılığın nedenleri, düzeyleri ve tedavi stratejileridir.

Uyuşturucu Bağımlılığı Uyuşturucu bağımlılığı toplumsal kronik sorunlardan biri olarak sosyolojik ve psikolojik perspektiflerden sürekli araştırılmış ve çözümler üretilmeye çalışılmıştır. Uyuşturucu bağımlılığının bireysel düzeyde psikolojik nedenleri olabileceği gibi sosyal ortamlarda bireyin insanlarla olan iletişim çatışmaları da önemli roller oynamaktadır. Uyuşturucu bağımlılığı tıpkı diğer psikolojik hastalıklar gibi tedavi edilebilmektedir. Sosyal medyada uyuşturucu bağımlılığı ile ilgili olarak yayınlanan araştırmalarda sürekli yasa dışı uyuşturucuların yarattığı bağımlılık ve nedenleri işlenmiştir. Hâlbuki psikolojik sorunların tedavisi amacıyla verilen ilaçlarda hastalarda bağımlılık etkisini gösterebilmektedir. Yasal ilaçların bireylerde bağımlılık yaratması ve bu bağımlılığın sosyal ve psikolojik sonuçları ise ayrı bir tartışma konusu olmaktadır. Uyuşturucu bağımlılığını tartışırken öncelikle bu sorunun sosyolojik temellerini ve kişiyi uyuşturucuya yönelten sosyokültürel faktörleri de değerlendirmeye almak ve ardından sorunun psikolojik boyutunu

Toplumsal normlar, gelenekler, aile değer yargıları, yasalar, dinsel kurallar, kişinin inanç sistemleri ve eğitimin toplumsal etkileri bir bütün olarak toplumda ilişkilerin, düşüncelerin ve davranışların nasıl olması gerektiğini belirler. Aile yaşamı bireyin toplumsal yaşama geçişinde en önemli bir bileşendir, Ailenin sosyoekonomik statüsü, gelir düzeyi, anne ve babanın eğitim düzeyleri bireyin uyuşturucu bağımlısı olup olmayacağı konusunda önemli roller oynar. Aile içinde izole edilmiş, aşağılanmış, diğer insanlarla karşılaştırılmış birey, çözümü aile dışında aramaya başlar. Aile içinde mutsuz olan birey, aile dışında kendisini ifade edebileceği arkadaş gruplarına katılarak çözümler bulmaya çalışır. Bu süreç kişinin uyuşturucu ile tanışmasının ilk başlangıç aşaması olur. Avrupa’da uyuşturucu bağımlılığı üzerine istatistikî raporlar yayınlayan Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA), Avrupa genelinde her yıl 1 milyonun üzerinde uyuşturucu bağımlısı genç ve yetişkinin tedavi edildiğini ancak tedavi edilenlerin sosyal yaşama uyumları konusunda halen sorunlar yaşandığı tespit etmiştir. İstatistiki olarak her


yıl 1 milyonun üzerinde kişinin tedavi edilmeye çalışılması aynı zamanda toplumdaki ahlaki değerlerin, dinsel ve kültürel değerlerin bireylerin gelişmesinde pozitif etkilerde bulunulmadığını göstermektedir. Sosyolojik açıdan uyuşturucu kullanımının toplumsal olgular ve sorunları bütünsel olarak dikkate alındığında uyuşturucu bağımlılığının bireysel değil toplumsal bir sorun olduğu hemen anlaşılmaktadır, Uyuşturucu sorunun bireylere indirgenmesi ise sadece toplumsal sorunlara yüzeysel bakış açısı kazandırır ve toplumun uyuşturucu kullananlara karşı önyargılı yaklaşmasına neden olur. Uyuşturucu bağımlılığının psikolojik düzeyde tartışılması ise sosyolojik temellerine göre daha spesifik gözlemler yapılmasını gerektirmektedir. Psikolojik açıdan uyuşturucu bağımlılığı sadece bireyin kendi ailesiyle olan iletişim çatışmalarıyla açıklanması yeterli değildir. Uyuşturucu kullanan bireyin, sosyal gelişimi, sosyal kimliği, karakter özellikleri, doğuştan kaynaklanan bionörolojik gelişimsel bozukluklar, eğitim sürecindeki sosyal çevreyle olan uyum sorunları bir bütün olarak uyuşturucuya başlamanın bireysel nedenleri olmaktadır. Örnek olarak uyuşturucu bağımlılığı sadece fakir aile ortamlarından kaynaklanmamaktadır, Zengin aile ortamında yetişen bireylerde uyuşturucu kullanabilmektedir. Aradaki farklılıklar bireyin kendisinden veya kendi iradesi dışından kaynaklanan sorunlara bakış açısı ve sorun çözme yöntemlerinden kaynaklanmaktadır. Bireyler yaşadıkları veya tanık

oldukları travmalar neticesinde kendi karakter özelliklerine göre çözüm yöntemleri geliştirirler. Özellikle çocukluk döneminde ailesi tarafından aşağılanmış bireylerde kendini değersiz hissetme, kendisinin bir işe yaramayacağı inancı, aşırı duygusallık, ilişki sorunları, yalnızlık ve bireyin kendi bilinçaltındaki diğer çatışmalar uyuşturucuya başlamanın en önemli nedenleri olmaktadır. Kendisine güvenemeyen, sürekli dışarıdan övgüler veya çatışmalarla beslenen, başkalarının mutluluğunu saplantı yapan bireyler, kendilerini ifade edebilecekleri arkadaş gruplarına katılırlar. Bu süreç bireyin kendisini ifade etme ve kendisini sosyal yaşamda kanıtlamasının belirtileri olmaktadır. İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmetleri Vakfı’nın (National Health Services) 2011 yılında 6.519 ortaokul ve lise örgencisi arasında yaptığı araştırmaya göre İngiltere ve Wales’de okul çocuklarının 2010 yılında % 12’si uyuşturucu kullanmıştır. Yine aynı vakıf % 12lik oranın önceki yıllara göre aynı olduğunu tespit etmiştir ancak araştırmaya katılan 6.519 okul çocuğunun, 11-15 yaş grubu arasında olan 2.857.000 öğrencinin tamamını temsil etmediğini de belirtmiştir. Uyuşturucu kullanımının Avrupa ülkelerinde 10 yaşına kadar inmesi ise düşündürücü bir sorun olmaktadır. Toplumsal ahlaki değerlerdeki çöküş, toplumsal yozlaşma ve aile içi eğitimin yanı sıra Avrupa’daki ilköğretim ve lise eğitiminin ciddiyetsizliği de sorunun kronikleşmesine neden olmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de uygulanan eğitim politikaları ise toplumsal ihtiyaçları karşılamaktan uzak


olmakla birlikte çocukların ve gençlerin sosyalleşmesi doğrultusunda yapılan girişimler çok zayıf kalmaktadır. Politikacılar aileleri suçlarken, ailelerde öğretmenleri, okulları ve hükümetleri suçlamaktadır. Bu tip çatışmalar ise uyuşturucu bağımlılığı soruna radikal kalıcı stratejik çözümlerin geliştirilmesini engellemektedir. Uyuşturucu sorunu sadece bireylerin değil, ailenin, eğitim kurumlarının, hükümetlerin kısaca toplumun sorunudur ve bu soruna ise kesinlikle bireysel düzeyde yaklaşılmamalıdır.

Unutulmamalıdır ki insana insan olma özelliğini veren onun maddi dünyası değil manevi dünyasıdır. Uyuşturucu bağımlılığı sorunu da insanlar arasındaki ilişkilerin eşyalaştırıldığının bir kanıtı olmaktadır.

Sonuç olarak, toplumda kronik olarak görülen uyuşturucu sorunu sadece Avrupa’da ve Türkiye’de değil bütün dünya ülkelerinde görülmektedir. Bunun anlamı ise günümüzdeki insan ilişkilerinin doğallığını kaybettiğini, ilişkilere, mağaza vitrinindeki mankenlerin üzerindeki giysilerin değiştirilmesi gibi yaklaşıldığını göstermektedir.

The Guardian Newspaper (2011) İngiltere ve Wales’de Uyuşturucu Kullanımı; Uyuşturucu Bağımlılığı Kontrol Altında mı? http://www.guardian.co.uk/news/

Kaynaklar: Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (2010) Uyuşturucu kullanıcılarına ilişkin istatistik ve tedavi stratejisi, Yıllık rapor. http://www.emcdda.europa.eu

Çetin Alkan, BSc, BA Terapist ve Araştırmacı Mail: cetinalkan@hotmail.com



vardı? Yer vermeye ne gerek var? Sıkıntısı olan birinin derdini paylaşmak için biraz duraksamaya, vicdanlı olmaya ne gerek var? Pek çok durumda “Ona ne gerek var, buna ne gerek var?” diye diye eledik de eledik. Her şeyin içi boşaldı, sonra derinleşemedik. Bazı roller küçük geldi, oynamak istemedik, öğrenmek istemedik. Zor geldi anlamaya çalışmak, zor geldi öğrenmek için çabalamak. Bir insanın dünyasına dâhil olup onunla konuşabilmek zordu. Ne Gerek Var?

Hayatımız bir “Ne gerek var?” serisine dönüşmüş durumda... Sofraya oturmadan önce elimizi yıkamamızı isteyen annemize karşı söyledik belki bu sözü ilk defa. Belki de ilkin oyuncaklarımızı toplamamız istendiğinde içimizden geçirdik... Sonrasında matematik öğrenmeye ne gerek vardı? Sanki hayatta bölmeye kaç defa ihtiyacımız olacaktı ki? Mutlu olmak için denklem çözmeye ne gerek vardı? Felsefe gereksiz laf kalabalığıydı... Romanlar saçma sapan hayal ürünleri... Tarih bilmeye hiç gerek yoktu, zaten olup bitmemiş miydi? Böyle böyle hayatımızdaki pek çok şeyi şöyle veya böyle bir gerekçeyle hayatın dışına atmaya çalışırken, kabiliyetlerimizi körelttiğimizi de unutuyorduk. Öyle bir noktaya geldik ki bugün “Ona gerek yok, buna gerek yok!” derken tamamen yüzeysel davranan ve yaşadığını sanan insanlar oluverdik. Karşılaştığımız birine selam vermeye ne gerek

Oysa daha kolaydı rolümüzden vazgeçmek, bilgiyi gereksiz görmek veya bir konuda, bir alanda, bir insanda derinleşmek. Yapmadık ve şimdi sıkıntıdan patlayan insanlar var her yerde. Herkes sıkıntılı. “Ne gerek var?” felsefesinin insanı götürüp bıraktığı yer sıkıntının dibi. İnsan ruhunun anlamlı olanla ilgilendiğinde sıkılması imkânsızken, şimdi herkesin her şeyi yüzeysel olarak bildiğini sandığı, fakat derinleşme olmadığı için de sıkıntıdan yerinde duramadığı zamanlardayız. Bir işin sonucunu düşünerek ve sonucu hedefleyerek başlamak o işte gerçekten başarılı olmayı sonuç vermez. Enerjinin yarısından fazlası sonuçlar üzerine spekülasyon yapmakla geçtiğinden işe bir türlü başlanılamaz. Önce severek başlamak lazımdır. Severek başlayanın, “Ne gerek var şimdi buna?” demeyenin işi bereketlenir. Mutluluk ve lezzet hiçbir şey yapmamak da değil, bizzat faaliyette olmaktadır.


Matematik öğrenirken “Sonucu ne olacak bunun, bana nerede lazım olacak?” diye başlamasaydık ve o anda öğretileni öğrenerek, matematik öğrenme rolünü benimsemiş olsaydık, şimdi matematikten milletçe başımız bu kadar ağrıyor olmazdı. Elbette bazı işler de sonucu düşünerek hareket etmek, hikmetli davranmak, hayati derecede önemlidir. Ancak ben burada hayatın bize getirdiği rollerimizi oynarkenki tembelliğimizden bahsediyorum. Dün matematiği gereksiz bulan Ali, bugün eş olmanın gerekliliklerini gereksiz buluyor belki de...

Oyuncaklarını toplamayı gereksiz bulan Ayşe, bugün ev işleri yaparken çok mutsuz. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor. Bugün rollerini bir türlü kabul edemeyen ve kendileriyle uyumlu bir ilişki kuramayan insanların sıkıntıdan ne yapacaklarını şaşırdıklarına şahit oluyorsak eğer, bu durumu değiştirmek için yerli yersiz “Ne gerek var?” diye düşünmeyi bırakıp, doğru yerde uygun bir kabullenişle hayatı daha derinlemesine yaşamalıyız. Bakın o zaman sıkılacak vaktiniz kalacak mı? Nazlı ÖZBURUN / Aile Ve Evlilik Terapisti nazliozburun@gmail.com www.nazliozburun.com


doldurmak yine senin kabahatin oluyor. Anlayacağınız ne varsa yine insanın kendisinde var. Güç, kuvvet, bilgi, beceri, zekâ vs. Zihnime bir salıncak kurdum oturdum oraya. Yapmacık ruhları, yalan siluetleri analiz ettim. Elde ettiğim sonuçlarla beynimdeki çığlıklar adeta raks etti.

Ne Yapsam? Yine kendime en çok zarar veren şeyi yaptım. Düşündüm… Etrafıma bir kez daha alıcı gözüyle baktım; ama alınacak hiçbir şey bulamadım sahte maskelerden başka. İnsanlara elimde olan birkaç şey vereyim dedim. Herkes hayâsızca başını çevirdi döndü gitti arkasını. Ben ve elimde ödünç olarak verebileceğim şeyler kaldık geride. Saygı gibi, değer gibi, sevgi gibi. Yani insanlık gibi… Herkes bunları unutmuş bitpazarına götürsem satılamayacak haldeymiş aldığım tepkilere göre. İşte bu değerlerin antika bile olamayacağını düşünmeye başladım artık ne yazık ki. Siyah renk buladı yine baktığım her yeri. Yine düşündüm. Ben nerdeyim, ne yapıyorum bu saçmalıkların içinde dedim kendi kendime. Beynimin içindeki kara kuyuya düştüm anlayacağınız yine. Çırpındım, yardım istedim, el uzattım; lakin cevapsız haykırışlarımla yine baş başa kaldım. Şunu fark ettim: Sorun, dert, tasa, başarı, mutluluk sana aitse sadece sana ait kimse aldırış etmiyor, umursamıyor. Tabi olumlu özelliklerinde o insanları da kötü duygularla

Bence insan artık gelişim döneminde evrim geçiriyor. Kolları, bacakları, diğer uzuvlarının yanında büyüdükçe dikenleri de çıkıyor. Kimse kimseye yaklaşamıyor. Canı yanıyor. Canı yandıkça da kendi dikenlerini oluşturuyor. Tedavülden kalkan duyguların başında da güven geliyor. Aklınıza gelen iyi duygulardan hangisi uçurumdan düşmede ipi göğüslüyor? Peki, revaçta olan popüler duygular hangisi? Benim soğuktan buğulanan camımda yalnızlık ve kendi kendine yetebilme yazıyor. Benim penceremde kendilerini saksıda nadide bir çiçek gibi gören ama içi bomboş tam bir kaktüsten ibaret insan manzaraları var. Peki ya sizinkiler nasıl? Evet, sayın okurlarım bir şeyler başarmak, kazanmak, yaşamak istiyorsanız sadece siz varsınız, başka hiç kimse yok. Bırakın diğerlerini, saçma kıyaslamalarını, kim ne der korkularını, kendinizi geri plana çekip değersiz görmeyi. Atın bunları beyninizdeki kör karanlığa. Üstüne birkaç toprak atıp mezar taşını dikin; ama yazmayın kimleri gömdüğünüzü. O derece unutun yani. Buna rağmen iyi insan özelliklerinizi asla kaybetmeyin ki o saçma insanlardan bir farkınız olsun. Sadece hak edene hak ettiği gibi davranın davranışlarınızın terazisini adalet duygusuna göre oluşturun. Çünkü bu


sizin daha az zarar görmenizi sağlayacak.

Sevgilerimle…

Tavsiyem kısa bir süreliğine çevrenizi gözlemleyip kendi kabuğunuza çekilip her şeyi zihninize oturtun. Ve asla kötü insanların kuklası olup onların egolarına giden yolda bir basamak olmayın. FİLM REPLİĞİ: İnsanlar dili, dini, rengi, düşüncesi ne olursa olsun benim için 2’ye ayrılırlar: 1- İyi insanlar 2-Kötü insanlar.

Hamide ŞİMŞEK


duyuyoruz. Bir kişi, arkadaşına kredi alabilmesi için kefil olmuştur. Arkadaş ise ödemediğinde bankanın kefilin peşine düşeceğini bilmektedir. Sonuç ise malum kefil olan kişi perperişan olur. Peki kimin başkasının emeğini gasp etmeye hakkı var? Örnekler elbette çevremize ve hayatımıza baktığımızda çoğalacaktır. Kısaca en çok duyulanından bahsetmek istedim.

Güvenilir Güvensizler Güven olgusu üzerine düşündüğümüzde tarihten bu yana insan ilişkilerini saygıyla birlikte düzenleyen temel taşlarından olduğunu görürüz. Sözlükteki anlamına bakarsak: Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat. (TDK) Böylesine önemli bir olgunun günümüzdeki haline baktığımızda ise içler acısı bir durum çıkıyor karşımıza. Öyle ki toplum olarak “Babana bile güvenme!” gibi bir deyim dahi türetmişiz. Peki, nasıl bu hale geldik? Hoşgörü gibi saygı gibi toplumumuza ait temel özelliklerden biri olan “güven” kavramı nasıl eski önemini yitirdi? Kimisi bunu yozlaşmayla açıklar kimisi de hayat şartlarının zorluğuyla. Bana sorarsanız hiçbir gerekçe insanların size karşı duyduğu güveni kaybettirecek kadar önemli değildir. Zamanında dükkânlarını kilitlemeden gidebilecek kadar birbirine güvenen bir ecdadın torunları olduğumuzu unutmamak gerekir. Çevremizde hemen hemen her gün

Birisine güven duyarak bir şey yapan kişi bilinmelidir ki gönülden yapmıştır. Çevremizde bize böyle yaklaşanlar olduğunda davranışlarımıza son derece özen göstermeliyiz ve böylelikle o insanı hayal kırıklığına uğratmayız. Unutmamalıyız ki her birimizin üzerine bir taş koyduğu güven köprüsünün inşasında yaşanan bir felaket “Babana bile güvenmeyeceksin!” gibi bir sözün doğuşuna zemin hazırlar. Bizler güvenilirliğiyle “Muhammed’ül Emin” ismini almış bir Peygamber’in (A. S. M.) yolunda ilerlerken “güven” kavramının önemini bir yana atmamalıyız. Yazıma girişte de söylediğim gibi, güven tarih boyunca insan ilişkilerini düzenlemede önemli bir kavramdır. Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına da yapmamalıyız ve yapılmasına da izin vermemeliyiz. Güvenilmek sevilmekten daha büyük bir iltifattır. - George MacDonald Sevgilerle…

Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


şehzadeliği zamanında hocalık yapmış ve önemli makamlarda görev almıştır Kadızade ve Ali Kuşçu'nun torunu olan Çelebi'nin en önemli eserlerinden biri Uluğ Bey'in Zic'ine Farsça olarak Düstürü'l-amel ve tashihü'l-cedvel adında yazdığı bir şerhdir Yazar eserde konuları çok çeşitli şekillerde anlatmış, örneğin bir derecelik yayın sinüsünü hesaplamak için gayet anlaşılır biçimde 5 ayrı çözüm yolu göstermiştir

Mirim Çelebi

Mirim Çelebi (d. 1450 - ö. İstanbul, 1525), Osmanlı matematikçi ve gökbilimcisi. Birçok astronom ve matematikçi yetiştirmiş bir ailedendir. Ali Kuşçu, annesi tarafından büyükbabası olur. İstanbul'da medrese öğrenimi görerek müderris oldu. I. Selim döneminde (1512 - 1520) Anadolu kazaskerliğine getirildi. Gökbilimde gözlem yönteminin gelişip yaygınlaşması için çaba gösterdi. Tusi'nin Zic'i ilhani adlı yapıtına dayanarak Uluğ Bey'in Zic'ine Düstur ül-amel ve tashih ül-cetvel adıyla farsça bir şerh yazdı. Ali Kuşçu'nun gökbilimi konusundaki Fethiye adlı yapıtını yorumladı. Astronomi konusunda El-Makasit adlı yapıtı da vardır. Ölümü İstanbul'da 1525 yılında olmuştur. Mirim Çelebi, asıl adı Mahmud b Mehmed olan ve 16 yüzyıl Osmanlı Türkiye'sinin en ileri gelen astronom ve matematikçilerindendirİstanbul'da doğmuş, medreselerde okumuş ve Beyazıd'ın

Mirim Çelebi aynı zamanda kendisini çok seven Yavuz Sultan Selim'in ısrarları sonucunda dedesi Ali Kuşçu'nun astronomi ile ilgili Fethiye eserini de şerh etmiştir Matematik ve astronomi ile ilgili yedi sekiz risalesi bulunmaktadır Mirim Çelebi, Osmanlı ülkesinde astronomi ve matematik ilimlerinin ilerlemesi için kuşkusuz en çok çalışan müslüman bilim insanlarındandır. Kaynak: tr.wikipedia.org


Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz. Ömer ARSLAN Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu


Kişisel Gelişim Dergisi Ocak 2013 – Sayı: 17

Dergi Tasarım: Ömer ARSLAN Kapak Tasarım: Özlem ÖZTULUM Dergi Koordinatör: Özlem ÖZTULUM

Yazarlar: Özlem ÖZTULUM Taner ÖZDEŞ Mustafa Çay Sezen ÇELEBİ Ümit ÜNKER Çetin ALKAN Nazlı ÖZBURUN Hamide ŞİMŞEK Ömer ARSLAN

İletişim: www.facebook.com/kgelisimim www.kisiselgelisimim.com www.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta: gelisimim@gmail.com



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.