GENÇ BIR BILIM KADINININ SERÜVENI: CANAN DAĞDEVIREN
MEDİKAL SEKTÖRÜN YENİLİKÇİ DERGİSİ
ILO’NUN TÜRKIYE’DE KADIN İSTIHDAMINA YÖNELIK ALGI RAPORU NELER SÖYLÜYOR?
NİSAN - MAYIS 2017 YIL : 1 SAYI: 1
TÜRKIYE DİYABET YÖNETIMINDE NEREDE?
KANSER ARTIK KONTROL EDILEBILIR BIR HASTALIK
SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN KADIN LİDERLERI KONUŞTU
KADIN DOĞUM BRANŞINDA KADIN HEKİMLER AĞIRLIKTA
HER KÜTÜPHANEDE BULUNMASI GEREKEN BIYOMEDIKAL KAYNAKLAR
YOUR PARTNER FOR
HOSPITAL PROJECTS IN TURKEY AND WORLDWIDE…
acendis.eu
See our references at www.acendis.eu HEADQUARTERS:
BRANCH TURKEY
ACENDIS Wohlenbergstr. 5 30179 Hannover GERMANY
ACENDIS TÜRKİYE Küçükbakkalköy Mah. Cem Sokak. No: 4 34750 Ataşehir / İstanbul · TÜRKİYE
Tel.: +49 511 - 1 83 83 E-mail: contact@acendis.eu
Tel.: +90 216 - 470 49 49 E-mail: bilgi@acendis.eu
KAMU HASTANELERİ PROJELERİ İÇİN
YENİ ORTAKLIĞIMIZI İLAN ETMEKTEN MUTLULUK DUYMAKTAYIZ
ACENDIS, bu sene itibariyle, Türkiye’de uzun yıllardır özel sektörde başarıyla temsilciliğini yaptığı Alman Heinen + Löwenstein firmasını artık kamu sektöründe de temsil etmektedir. Anestezi, neonatoloji, solunum ve uyku tıbbı alanlarında ileri teknolojiye sahip ve tüm dünyaya ihraç edilen Heinen + Löwenstein cihazlarını daha geniş kitlelere sunmaktan büyük mutluluk duymaktayız.
incl. HFO
12
İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER
Leyla Alaton: “Medikal endüstri bence dişi bir sektör”
PROF. DR. ARZU TOPELI İSKIT: “AYIRIMCILIK DEĞIL SADECE MOTIVASYON GEREKLI”
MERI İSTIROTI: “İŞE ALIMLARIMIZDA IKI ADAY DA AYNI ÖZELLIKLERE SAHIP ISE KADIN ADAYLARIMIZI TERCIH EDIYORUZ”
26
08
28
KADIN DOĞUM BRANŞINDA KADIN HEKIMLER AĞIRLIKTA
ESEN TÜMER: “KADINLAR BENCE KENDINE GÜVENEN KADINI DESTEKLIYOR. KIM DESTEKLEMEZ KI!”
20
50
Türkiye Diyabet Yönetiminde Nerede?
4
MART - nİSAN 2017
EDİTÖR
Yönetim MedPublish Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi Fatma Ergüzeloğlu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Funda Ergüzeloğlu El Görsel Tasarım Murat Koçoğlu
Fatma Ergüzeloğlu
İlk Sayı, İlk Heyecan S
ağlık sektöründe uzun yıllara dayanan habercilik birikimi ve deneyimiyle yayın hayatına kazandırdığımız klinikiletişim dergisinin ilk sayısı huzurlarınızda… Her sayısında güncel haberler, röportaj ve makaleler yanısıra dosya haberleriyle okurlarıyla buluşacak olan dergimizin bu ilk sayısında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle sağlık sektörünün kadın liderleriyle konuştuk. Hastane yöneticisi, hekim, akademisyen, hemşire, eczacı, bilim dünyası, tıbbi cihaz ve ilaç endüstrisinin marka olarak kabul edilen isimleriyle yaptığımız özel röportajlarda sağlık sektöründe kadın istihdamını ve yönetici pozisyonda görev yapan kadınların niteliklerini tartıştık. Sektörde kadın istihdamı ve yönetim kademesinde kadın varlığı henüz istenen düzeyde değil elbet! Dünyada da durumun böyle olmasını teselli olarak kabul edemeyiz! Günümüzün kadın liderleri bu tabloyu değiştirmek için var güçleriyle çaba sarf ediyor, kadın dayanışmasını ön plana çıkartmak için projeler üretiyorlar. Bunlar sadece sağlık değil tüm sektörler için hayranlık uyandıran girişimler. Geniş özetini sayfalarımızda görebilirsiniz. Okunaklı dili, ilgi çekici ve güçlü içeriğiyle yayın hayatına merhaba diyen klinikiletişim’i sağlık sektörünün tüm paydaşlarını kucaklayan bir iletişim platformu olarak kurguladık. Dilde, haber üretiminde, yaklaşım tarzında ve anlayışta yenilikçi bir vizyonla hareket etmeyi benimsiyoruz. Sağlık muhabiri kökenli olmanın vazgeçilemez iki unsurunu, tarafsız ve objektif haberciliği, en ön planda tutuyoruz. Sağlık iletişimine kaliteli bir nitelik ve yeni bir değer kazandıran klinikiletişim’i bu itibarlı yolculuğunda yalnız bırakmayan tüm destekçilerine şimdiden şükranlarımızı sunarız.
Redaksiyon Neslihan Dirik Gezer Katkı Verenler Soner Abacı Reklam ve Pazarlama MedPublish Yay. Eğitim Dan. ve Org. klinikiletisim@med-publish.com Yayın Türü Ulusal Süreli Yönetim Adresi 861.cad. No: 4/10 06640 Çankaya Ankara / Türkiye www.med-publish.com info@med-publish.com İletişim: +90 541 426 67 09 Basım Yeri Vizyon Matbaa Fatih cad. No-198/A Keçiören Ankara T: +90 312 380 0511 Baskı Tarihi Nisan 2017 klinikiletişim, MedPublish Yayıncılık tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların her hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Reklam sayfalarının içeriği ve markalar konusunda sorumluluk reklam verene aittir. Bu dergi Basın Meslek İlkelerine uymayı taahhüt eder.
Keyifli okumalar dileğiyle.
MART - nİSAN 2017
5
MAKALE
Sağlık Sektörünün Öncü Kadınlarını Saygıyla Anıyoruz
İ
nsan, doğruların, bilginin, güzelliklerin peşinden koşarak hayatını daha yaşanır ve daha güzel kılmaya çalışır. Edindiği bilgileri kendine saklamayan insan bu güzelliği çoğaltır. klinikiletişim’i benim için farklı kılan bir yön var. Onlarca yıl sağlık muhabiri olarak çalışmamın getirdiği mesleki birikimi aktarmanın yanı sıra sosyal birikimimi de paylaşacağım bir mecra olacak klinikiletişim. Bazen sağlık, bazen spor, bazen fotoğrafçılık, bazen doğa, bazen teknoloji bazen de hayatın içinden farklı konularla karşınızda olacağım. Zaman zaman sanata el atacağım, kimi zaman içinizden birisiyle sayfamı paylaşacağım. Kısacası hayatı, hayatın getirdiği güzellikleri bu sayfalarda birlikte değerlendireceğiz. Malumunuz ilk sayımızın ana konusu sağlık sektörünün kadın liderleri. Ben de bu vesile ile sağlık sektörüne öncü olmuş kadınlarını hatırlatmak istedim.
Prof. Dr. Türkan AKYOL
İlk kadın Bakanımız olan Türkan Akyol, 26.03.1971 - 13.12.1971 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı yaptı. 1928 yılında İstanbul’da doğan Akyol, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Dahiliye, göğüs hastalıkları uzmanlığı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeliği ve Rektörlüğü (31.05.1980 – 31.07.1982), 18. Dönem İzmir Milletvekilliği ile Sağlık ve Sosyal Yardım, Devlet Bakanlıkları görevlerinde bulundu. Evli ve iki çocuk annesidir.
Op. Dr. Rahime BATU
İlk kadın cerrah olan Rahime Batu 1912 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. 1936 tarihinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1940 yılında cerrahi bilimler uzmanlığını bitirerek Türkiye’nin ilk kadın Operatör Doktoru unvanını aldı.
6
MART - nİSAN 2017
Dr. Safiye ALİ
1891 yılında doğan Safiye Ali, İstanbul’da Robert Kolej’i bitirdikten sonra, Almanya’da tıp eğitimi aldı ve Türkiye’nin ilk kadın doktoru oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli hizmetleriyle tanınan bir ailenin kızı olan Safiye Ali, 1952 yılında vefat etti.
Dt. Ferdane BOZDOĞAN
Ferdane Bozdoğan, 1914 yılında Çorum’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Diş Tababet Mektebinden 1936 yılında mezun oldu. Kendi muayenehanesini işletti ve Devlet Hastanesinde çalıştı. 1983 yılında emekli oluncaya kadar diş hekimliği yaptı. 2005 yılında İstanbul’da vefat etti.
Hemşire Safiye Hüseyin
1881 yılında doğan Safiye Hüseyin 1912 yılında açılan kursu bitirerek ilk Türk Hemşiresi unvanını aldı. Çanakkale Savaşlarında cephede hemşirelik yaptı. Cumhuriyetin ilanından sonrada hayır kurumlarında ve derneklerde çalıştı. Hemşirelik mesleğiyle ilgili yazılar yazdı ve konferanslar verdi. Safiye Hüseyin, 1964 yılında hayata gözlerini kapadı. Bunların dışında tabii ki bu sektöre emek vermiş bir çok kadın bulunuyor. Bunlardan internette sıkça isimleri geçen ancak doğrulama şansı bulamadığım bazı isimler ise şöyle:
İlk kadın başhekim: Gönül Bingöl İlk kadın eczacı: Rukiye Kanat Aran Kadına yönelik şiddetin son bulmasında, cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalkmasında ve kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmasına öncü olan tüm kadınlarımızı saygıyla anıyorum. Sevgiyle ve dostlukla kalın.
Soner Abacı Sağlık Muhabirleri Derneği Yüksek İstişare Kurulu Başkanı
RÖPORTAJ “DÜNYADA ABD, KANADA, İNGILTERE, FRANSA VE AVUSTRALYA’DA TIP FAKÜLTELERINDE KADIN ERKEK ÖĞRENCI SAYILARI EŞIT IKEN, KADIN YOĞUN BAKIM ARAŞTIRMA GÖREVLISI ORANI YAKLAŞIK %30’LAR CIVARINA DÜŞÜYOR. UZMAN DÜZEYINDE ISE BU ORANIN ÖRNEĞIN AVUSTRALYA’DA %16’LARA KADAR DÜŞTÜĞÜNÜ GÖRÜYORUZ”
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Topeli İskit
AyIrImcIlIk Değil Sadece Motivasyon Gerekli Sizi tanıyabilir miyiz?
1968 yılında Eskişehir’de doğdum. 1985 yılında TED Ankara Koleji Vakfı Özel Lisesini, 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini (İngilizce) bitirdim. 1996 yılında aynı fakültede iç hastalıkları uzmanlık eğitimimi tamamladıktan sonra 2 yıl Amerika Birleşik Devletlerinde yoğun bakım eğitimi aldım. Döndükten sonra, 1998 yılında, mevcut olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi iç hastalıkları yoğun bakım bilim dalının sorumluluğunu üstlenerek geliştirdim ve modernleştirdim. 2007 yılında Profesör oldum. Yoğun bakım bilim dalımız Avrupa Yoğun Bakım Yeterlilik Kurulu tarafından 2007 yılında eğitim alanında akredite edilmiş Türkiye’den ilk ve tek yoğun bakım ünitesidir. İç hastalıkları ve yoğun bakım uzmanlığı yanında Hacettepe Üniversitesinde epidemiyoloji yüksek lisansını ve Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi sağlık ku8
MART - nİSAN 2017
rumları yöneticiliği önlisans programlarını bitirdim. Bilim dalımızda pekçok yoğun bakım uzmanı yetişmiştir. Bunların beşi halen Türkiye’nin değişik tıp fakültelerinde öğretim üyesi ve yoğun bakım sorumlusu olarak görev yapmaktadır. Diğerleri de Türkiye’nin değişik illerinde yoğun bakım uzmanı olarak çalışmaktadırlar. 2005 yılında 10 arkadaşım ile Türk Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Derneği’ni kurduk ve 3 yıl boyunca kurucu başkanlığını yürüttüm. Halen yönetim kurulu üyesiyim. Ayrıca 2013 yılında Dünya Yoğun Bakım Dernekleri Federasyonu yönetim kuruluna seçildim. Halen yönetim kurulu üyeliğim devam etmekte. Bunun yanında Aralık 2011-Ocak 2016 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Başhekimliği ve Sağlık Birimleri Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinde bulundum. Bu sürede yaklaşık 100’ü
yoğun bakım yatağı olmak üzere, 800 yataklı ve 2000’in üzerinde personeli olan bir hastanenin sorumluluğunu üstlendim. Bu sürede pekçok yeni birim açtık, mevcut birimleri yeniledik, Uluslararası Birleşik Akreditasyon Komisyonu (Joint Comission International – JCI) tarafından akademik tıp merkezi olarak akredite edildik, hastanenin cihaz parkurunu önemli ölçüde yeniledik ve en önemlisi 83 yataklı bir yoğun bakım ünitesi ile modern bir acil servis inşaatına başladık ve %80’ini tamamladık. Bu kompleks Türkiye ve dünyanın sayılı acil ve yoğun bakım ünitelerinden olacak.
Kurumunuzda görev yapan tüm çalışanlar düşünüldüğünde nasıl bir cinsiyet dağılımı sözkonusu?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de ve çalıştığım kurumda esas sorun kadın erkek sayısından çok kadınların üst düzey pozisyonlarda görev almamaları, alamamaları. Bunun 2 nedeni var: Hem kadınlar toplumsal ve aile içi rolleri nedeniyle daha üst pozisyonlara gelmek istemiyorlar, hem de kadınlara tanınan fırsatlar daha az. Kadınlar ilk etapta akla gelmiyorlar, fark edilmiyorlar ya da kendilerini erkeklere göre daha fazla ispatlamaları gerekiyor. Çoğu başarılı ve girişken kadın, salt bu nedenle “aşırı hırslı” damgası yiyebiliyor. Maalesef kadınlar da kadınlara bu şekilde muamele yapabiliyor. Örneğin, yöneticilik dönemimde hastanemde idari personel içerisinde hemşire ve sekreterler çoğunlukla kadın iken, üst düzey yöneticiler arasında erkeklerin oranı kadınlara göre daha fazla idi. Akademik personelde de benzer durum söz konusu idi. Tıp Fakültesi öğrencileri arasında kadın erkek oranı birbirine eşit ve hatta tıp fakültesi araştırma görevlileri arasında kadın cinsiyet sıklığı, erkeklere göre daha fazla olmasına rağmen, doçent ve profesör düzeyinde erkek sayısı kadınlara göre daha fazla… Buna ek olarak dallara göre dağılımsal fark-
RÖPORTAJ
“LITERATÜR, KADIN DOKTORLARIN ERKEK DOKTORLARA GÖRE KLINIK KILAVUZLARA DAHA FAZLA UYDUKLARINI, KORUYUCU-ÖNLEYICI YAKLAŞIMI DAHA SIK SAĞLADIKLARINI, DAHA HASTA MERKEZLI ILETIŞIM KULLANDIKLARINI, STANDARTLAŞTIRILMIŞ UYGULAMALARDA DAHA IYI PERFORMANS GÖSTERDIKLERINI GÖSTERIYOR” lılıklar var. Cerrahi dalların çoğunda erkek hakimiyeti var. Bazı cerrahi dallarda hiç kadın doktor yok iken kadın doktorların daha çok dahili branşları, girişimsel işlemleri olmayan veya az olan branşları tercih ettiklerini görüyoruz. Dünyada ABD, Kanada, İngiltere, Fransa ve Avustralya’da tıp fakültelerinde kadın erkek öğrenci sayıları eşit iken, kadın yoğun bakım araştırma görevlisi oranı yaklaşık %30’lar civarına düşüyor. Uzman düzeyinde ise bu oranın örneğin Avustralya’da %16’lara kadar düştüğünü görüyoruz. Avustralya-Yeni Zelanda’da kadınlar yoğun bakım direktörlerinin sadece %10’unu oluşturuyorlar. Halbuki yapılan araştırmalar, çalışan personel arasında kadın erkek cinsiyetin eşit veya birbirine yakın olması durumunda verimlilik, başarı gibi ölçütlerin daha iyi yönde olduğunu gösteriyor. Bu nedenle de kadınların iş hayatında daha fazla yer almaları gerekiyor.
Orta ve üst düzeyde daha fazla kadın personelin istihdam edilmesi sizce nasıl fark yaratır?
Birkaç ay önce Amerikan Tıp Birliğinin İç
Hastalıkları Dergisinde (JAMA) Harvard’lı araştırmacılar tarafından çok enteresan bir araştırmanın sonuçları makale olarak yayınlandı. Erkek ya da kadın doktorlar tarafından tedavi edilen hastalar arasında ölüm oranı ve tekrar hastaneye yatış sıklığı açısından fark olup olmadığı araştırıldı. Kadın doktorlar tarafından tedavi edilen hastaların, erkek doktorlar tarafından tedavi edilenlere göre daha düşük ölüm hızı ve tekrar yatış oranlarına sahip olduklarını gördüler. Bu sonuç, kadın ve erkek hekimlerin uygulama modellerindeki farklılıkların, hastalar için önemli klinik sonuçlara neden olabileceğini düşündürmekte. Daha önceki çalışmalardan da biliyoruz ki erkek ve kadın doktorlar arasında tıbbi uygulamalarda farklılıklar olabiliyor. Literatür, kadın doktorların erkek doktorlara göre klinik kılavuzlara daha fazla uyduklarını, koruyucu-önleyici yaklaşımı daha sık sağladıklarını, daha hasta merkezli iletişim kullandıklarını, standartlaştırılmış uygulamalarda daha iyi performans gösterdiklerini ve hastalarına daha fazla psikolojik danışma sağladıklarını gösteriyor. Buna karşın uluslararası klinik uygulama kılavuz yazarlarına bakıldığında yazarların %25’inin kadın olduğu görülüyor. Bu oran
yoğun bakım dalında %13 olup, çok daha az. Uluslararası bilimsel dergilerde kadın editör, bilimsel derneklerde kadın başkan veya yönetim kurulu üyesi, bilimsel kongrelerde kadın akademisyen konuşmacı sayısı çok çok az. Ben, gerek akademik ve hekimlik yaşantım, gerekse de yöneticilik dönemimde kadın akademisyenler, hekimler ve kadın yöneticiler yetişmesine büyük özen gösterdim, teşvik ettim. Ayırımcılık değil sadece motivasyon gerekli. Cinsiyet açısından karma gruplarla çalışmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.
İç hastalıkları anabilim dalı ve özelinde yoğun bakım, genç kadın mezunların çalışmayı hedeflediği, talep ettiği bölümler arasında mı?
İç hastalıkları dalı kadın erkek açısından aşağı yukarı eşit tercih edilen bir dal. Yoğun bakımın Türkiye’de bir bilim dalı olarak kabul edilmesi çok yeni… Yoğun bakımın resmi bir uzmanlık eğitim alanı olmasının yaklaşık 4 yıllık bir geçmişi var. O nedenle henüz yoğun bakım uzman sayısı az. Ancak gözlemlediğimiz kadarıyla kadın erkek dağılımı benzer gibi. O nedenle kadın cinsiyetin ilgisi var diyebilirim ve bu çok memnun MART - nİSAN 2017
9
RÖPORTAJ edici bir durum. Avrupa ve Amerikalı meslektaşlarımızla görüş alışverişi yaptığımız ortamlarda, gelişmiş ülkelerde kadınların yoğun bakıma ilgilerinin az olduğunu ancak son yıllarda çalışma saatlerinde yapılan olumlu kısıtlamalar ve düzenlemeler sayesinde kadın yoğun bakım uzmanı doktor sayısının giderek arttığını söylüyorlar.
Sağlık sektöründe kadın çalışan istihdamını arttırmak yönünde alınabilecek tedbirler sizce neler olabilir?
Özendirmek, teşvik etmek, rol modeli ve akıl hocası olmak önemli. Yani belli bir alanda kadın rol modelleri varsa o sektörde kadınların sayısı artmaya başlıyor. Yoğun bakım alanında da ben birçok kadın yoğun bakım uzmanı için rol modeli olmaya çalıştım. Tüm kadınlar da bunu kendi alanlarında yapmalılar. Diğer önemli husus da iş yükü ve çalışma saatleri. Örneğin Fransız meslektaşlarımız Fransa’da yoğun bakım çalışma saatleri azaltılınca kadınların haftada daha çok “off” verebildiklerinden ev ve çocuklarına daha fazla zaman ayırabildiklerini ve bu nedenle yoğun bakımın daha cazip hale geldiğini söylüyorlar.
Sağlık sektöründe (hastanelerin yoğun bakım üniteleri özelinde) çalışan kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğünüz hususlar neler?
Yoğun bakım başta olmak üzere sağlık hizmetinde en önemli dezavantaj nöbetlerdir. Sağlık 7/24 kesintisiz ve sürekli yüksek kalitede sunulması gereken bir hizmet sektörüdür. Bu unsur, yoğun bakım için çok daha önemli. Bu nedenle de sağlıkta ve yoğun bakım gibi zor branşlarda çok sayıda nitelikli personel istihdamı ve iş yükünün paylaşılması, “off” günlerinin olması lüks olarak görülmemelidir.
Çalışma hayatınızda cinsiyetçi yaklaşımlara tanık oluyor musunuz?
Maalesef oluyor. Kendim çok önemli olaylar yaşamadım ama tıp öğrenciliğim ve araştırma görevliliğim sırasında kadınların bazı bölümlere kabul edilmediğine şahit olmuştum. Bir keresinde de rahmetli bir hocamız bir konuyu iletmek için başasistan gelsin demiş. O dönemde ben de diğer 2 erkek başasistanla birlikte başasistandım ama sonra hoca erkek başasistan gelsin deyince üzülmüştüm. 10 MART - nİSAN 2017
“HARVARD’LI ARAŞTIRMACILAR, KADIN DOKTORLAR TARAFINDAN TEDAVI EDILEN HASTALAR ERKEK DOKTORLAR TARAFINDAN TEDAVI EDILENLERE GÖRE DAHA DÜŞÜK ÖLÜM HIZI VE TEKRAR YATIŞ ORANLARINA SAHIP OLDUKLARINI GÖRDÜLER” Motivasyon kaynaklarınız neler?
En önemli motivasyon kaynağım ailem. Küçük bir ailem var ama aileme çok düşkünüm. En büyük destekçim eşim de başarılı bir tıp doktoru ve profesör. İki çocuğum ise neşe kaynağım. Bunun dışında çalışmayı çok seviyorum. Boş duramıyorum. Son yıllarda spora ağırlık vermeye başladım. Koşuyorum ve yarı maraton koşmak gibi bir hedefim de var.
Çalışma hayatında/sanatta hayranlıkla takip ettiğiniz kadınlar kimlerdir? Beğenme nedenlerinizle kısaca ifade eder misiniz?
Benim en çok hayran olduğum ve özlemle andığım kadın hayatıma ilk giren kadın olan rahmetli annemdir. Çok güçlü bir kadındı ve maalesef erken sayılabilecek bir yaşta kaybettim. Ama mesleğinde, işinde önemli yerlere gelmiş tüm kadınları çok takdir ederim. Çocukluğumda ünlü kadın doktor ve bilim insanlarının hayatlarını okurdum, hatta dergi ve gazetelerden yaşam öykülerini keserek oluşturduğum ufak bir kolleksiyonum da olmuştu. Ek olarak Facebook CEO’su Sheryl Sandberg’i de be-
ğeniyorum. Herkese kendisinin dilimize “sınırları zorlamak” başlığı ile çevrilen kitabını okumalarını tavsiye ederim.
Kişisel ve çalışma hayatınızda, bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler? Bu yıl ile sınırlayamam ancak öğretim üyeliğimde geldiğim kıdem ve pozisyonum gereği artık eğitime ve araştırmaya daha çok zaman ve emek harcamayı düşünüyorum. Çok sayıda nitelikli yoğun bakım uzmanı yetiştirmek ve alanımla ilgili bir kitap yazmayı düşünüyorum. Ülkemizde genellikle uluslararası tıp kitaplarına bağımlıyız. Artık daha fazla milli kitap yazmalıyız.
Sağlık sektöründe kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler? Söyleyeceğim üç şey var. Sheryl Sandberg’in ifadesi ile “sınırlarını zorlamaları” veya diğer bir ifade ile “masaya oturmaları”; bu konuda kültürel değişikliği bizzat başlatmaları ve özellikle kadınların kadınları daha çok desteklemeleri. Gerisi gelecektir.
abonelik
sağlık sektörünün iletişim platformu klinikiletişim’e abone olmak için iletişim bilgilerinizi yollayacağınız mail adresimiz: klinikiletisim@med-publish.com
RÖPORTAJ “2017 ALVIMEDICA IÇIN ATILIM YILI… YENI ÜRÜNÜMÜZÜ TÜRKIYE’DE ÜRETMEK ÜZERE PLANLAMA YAPIYORUZ. BU ÜRÜNÜ TÜRKIYE’DE ÜRETEREK IHRAÇ EDEBILMEK ILK HEDEFIMIZ. NEDEN YAPAMAYALIM? YURTDIŞINDA YAPILIYORSA IYIDIR ALGISINI YIKMAMIZ GEREKIYOR”
Alarko Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Alvimedica Başkanı Leyla Alaton
MEDIKAL ENDÜSTRI
BENCE DIŞI BIR SEKTÖR
12 MART - nİSAN 2017
RÖPORTAJ Medikal sektörün, kadına çok yakışan dişi bir sektör olduğunu düşünüyorum. Çünkü detay isteyen, hassas bir iş… Hem üretim hem de iletişim anlamında kadının son derece yatkın olduğu bir alan… İnsan hayatıyla ilgili… Özellikle el becerisi isteyen bizimki gibi sektörlerde kadın çalışan çok daha kıymetli, medikal sektör böyle olmasına karşın hekimlik için aynı şeyi düşünmüyorum, özellikle kardiyoloji branşında son derece az kadın hekimle karşılaşıyorum, sorduğumda da invaziv kardiyolojide radyoaktivite dolayısıyla kadınların bu alanı seçmediğini öğrenmiş bulunuyorum, fiziksel şartlardan dolayı kadınlar kardiyolojiyi tercih etmiyorlar. Kadınların mühendisliğe rağbet etmemesi, genç kızlarımızın büyük bir istek göstermemiş olması üzücü ama medikal sektörde özellikle yurtdışında okuyup dönen çok kadın olduğunu gözlemliyorum. İşçi olarak kadın yoğun bir sektör, Alvimedica’da biz yüzde 50’den fazla kadın istihdam ediyoruz. Üst kademe de kadın dolu…
“Kadından Al Malı Memleket Kazanmalı”
Leyla Alaton markası diye bir şey var, çünkü ben 30 senedir iş hayatında olan bir kadınım! Sivil toplum örgütlerinde yer almam, kuruluşlarına öncülük etmem, kadın hakları konusunda mücadele ediyor olmam dolayısıyla özel bir şekilde konumlanıyorum. 8 Mart dolayısıyla katıldığım bir panelde ürettiğimiz fikirleri “Kadından al malı memleket kazanmalı” diye sloganlaştırdık. Şimdi bunu bir kampanya olarak, Enerji Bakanlığının da katkısıyla yayacağız. “Kadından al malı” derken biz pozitif ayrımcılık yapıyoruz, diyelim ki bir ihaleye 3 kişi girecekse ve biri kadınsa ve en sona kalan bir kadınla erkeğin sunduğu fiyat aynıysa kadın tercih edilsin istiyoruz. Yurtdışında bunun çok güzel örnekleri var, bu uygulamaların ekonomiye katkısı epeyi fazla… Hizmeti, ürünü hem satan hem de alan kişiler bu bilinçle hareket etmeliler... Farkındalık bu şekilde gelişir. Kadının ekonomik hayatta güçlenmesi için ondan bir
“KADIN ÖZELLIKLE FAZLA SERMAYE GEREKTIRMEYEN SERVIS SEKTÖRÜNDE BULUNDUĞU ŞIRKETTE TECRÜBE KAZANIP KENDI IŞINI KURMAYI YEĞLIYOR. GIRIŞIMCI ÇOK KADIN VAR BILIYORSUNUZ VE GIRIŞIMCILIĞIN ARTMASI LAZIM!” mal/hizmet satın alınarak destek olunmalıdır. Kadın özellikle fazla sermaye gerektirmeyen servis sektöründe bulunduğu şirkette tecrübe kazanıp kendi işini kurmayı yeğliyor. Girişimci çok kadın var biliyorsunuz ve girişimciliğin artması lazım!
Alvimedica’nın Gündeminde Neler Var?
Dünyada çok popüler olan, 50 ülkeden fazla yerde satılan CRE8 diye bir stentimiz var. Bu özellikle diyabet hastalarında çok iyi sonuçlar verdiği kanıtlanan klinik araştırmalarla çok iyi bir yere geldi. Dünyada 55 ayrı ülke ve merkezde diyabet hastalarında kullanılan diğer stentlerle karşılaştırmalı
klinik bir araştırma başlatıyoruz. Bunu çok önemsiyoruz. CRE8’in bir jenerasyon ilerisi olan CRE8EVO adlı yeni bir ürünü lanse ettik. Önümüzde Antalya Kongresi var, orada bizim ürünlerimizi kullanan dünyaca ünlü bir profesörümüz gelip aplikasyon yapacak. Teknoloji, Ar-Ge İtalya’da ama biz bunun altyapısını Türkiye’de oluşturmak istiyoruz. Bu sene FDA’ya başvuruda bulunuyoruz. Bizim için atılım yılı… CRE8’i Türkiye’de üretmek üzere planlama yapıyoruz. Bu ürünü Türkiye’de üreterek ihraç edebilmek ilk hedefimiz. Neden yapamayalım? Yurtdışında yapılıyorsa iyidir algısını yıkmamız gerekiyor, yurtdışı hayranlığını bir yana bırakmalıyız artık, öte yandan Türkiye faz atlıyor devamlı, her ürünün en son teknolojisi ilk bize geliyor, kullanımımıza sunuluyor, yeni teknolojilerin yabancısı da asla değiliz. Yabancı hayranlığının bizi aşağı çeken, negatif bir düşünce olduğunu düşünüyorum. Medikal ürünlerde de aynı geçerli, kardiyologu ille de Amerikan stenti dediğinde hastanın veya yakınının bunu kabul etmeyerek, İtalyan teknolojisiyle Türkiye’de üretilen stenti tavsiye etmesini istiyorum. Her konuda bilinçlenmek elbette zaman ve merakla olacak şeyler… Okumakla, araştırmakla kısaca eğitimle ilgili…
Günümüzde Haklarının Farkında Olan Çalışan Kitlesi Var
Kadın hakları ben kendimi bildim bileli ilgi duyduğum bir konudur, belki ailedeki eğitimimden, yetiştiriliş tarzımdan kaynaklanıyordur, kadının kendi ekonomik bağımsızlığı olması gerektiğine her zaman inandım. Türkiye’de de bunun eksikliği vardı ki hala var ve her geçen yıl bunun daha da önemli olduğu anlaşılıyor. Bundan 5 sene öncesine kadar mobbing diye bir şey bilinmiyordu, neyin mobbing olduğunu bile iyi tarif edecek durumda değiliz daha. Şirketlerde mobbing gören kadınlar bunun farkında değildi, bugün bu tarif ediliyor. Bugün çok daha dik duran, haklarının farkında olan, eşitlikçi bir çalışan kitlesi var. MART - nİSAN 2017 13
RÖPORTAJ
Eğitimimizi Anneme Borçluyuz
Annem bir Avrupalı, Çekoslavakya doğumlu. Savaştan dolayı İsveç’e göç etmiş bir ailenin çocuğu. Nitekim bugün ailemin yarısı İsveçli ve İsveç’te yaşıyor. Sanat okumuş bir kadın, babamı takip etmiş ve onun için Türkiye’ye gelmiş. Bizi de eğitenin o olduğunu düşünüyorum. Dünya standartlarında yetişmemiz, lisan bilmemiz, kendi ayaklarımız üzerinde durmamız ve farkındalığımızın gelişmesi için bize tüm eğitimleri veren annemdir. Annem, babamın kitaplarında (Lüzumlu Adam ve Lüzumsuz Adam kitapları) çok güzel yer alıyor.
14 MART - nİSAN 2017
“ANCAK KENDI PARASINI KAZANAN INSAN KARARLARINI DA KENDI VEREBILIR. EKONOMIK BAĞIMSIZLIK SADECE ÖZGÜR OLMAK IÇIN DEĞIL AILEDEKI DENGE IÇIN DE ÇOK ÖNEMLI”
G
iad ve KAGİDER’in kurucusu, TurkishWIN’de profesyonel kadınların destekçisi, Women Corporate Directors (WCD) üyesi, kadınların güçlenmesine yönelik çalışan kuruluşlarda yer alan bir isim Leyla Alaton. Çok iyi okullarda eğitim görmesine karşın kendisi için esas hayatın çalışma hayatına girdiği zaman başladığını 2013’teki TEDx konuşmasında ifade eden Alaton, “1986’da Amerika’dan döndüğümden beri kadın hakları için mücadele ediyorum. Kadınlar için ekonomik bağımsızlık çok önemli, kendi kararlarını verebilmeleri çok önemli, ancak kendi parasını kazanan insan kararlarını da kendi verebilir. Ekonomik bağımsızlık sadece özgür olmak için değil ailedeki denge için de çok önemli. Bugün iki maaşın girmediği bir ev düşünmek çok zor, otomatikman bunun getirdiği bir eşitlik, paylaşım sözkonusu… Bugün kadın hiçbir şekilde para istemiyor, rolleri paylaşmak istiyor, sorumlulukları paylaşmak istiyor, çocukların sorumluluğunu paylaşmak istiyor. Büyük şirketlerle toplantılara gidiyorum ve görüyorum orada kadının nasıl iki ağır sorumluğun altında kaldığını… Öte yandan kadın artık şiddeti anlamaya başladı; şiddet öyle kolay anlaşılan bir şey değil ki! Şiddetin ne olduğunu öğrenince anlıyorsunuz. Anladıktan sonra diyorsunuz ki ‘meğer ben şiddet görmüşüm!’ Bunun eğitimle alakası yok, 3 diplomalı profesör de eşine şiddet gösterebiliyor. Kadın, adam adına utandığı için de ortaya çıkamıyor. Ama kadın artık uyandı; uyanma sırası erkeklere geldi” diye konuşuyor.
HABER
MSD’NIN LIDERLIK/ÜST YÖNETIM POZISYONLARINDA ÇALIŞAN KADIN ORANI YÜZDE 73, YÖNETICI KADROSUNDA YER ALAN KADIN ÇALIŞAN ORANI YÜZDE 48. ORGANIZASYON GENELINDE KADIN ÇALIŞAN ORANI ISE YÜZDE 35.
MSD’DEN YEPYENI BIR PROJE:
MSD KADIN PLATFORMU
140 ülkede yenilikçi sağlık çözümleri sunmak üzere faaliyet gösteren MSD, kadın çalışanlarının liderliğini geliştirmek ve desteklemek için “MSD Kadın Platformu” adlı yepyeni bir projeye imza attı. Kadın istihdamını artırmak ve kadınların liderlik yetkinliklerini daha fazla geliştirmelerine olanak sağlamak üzere çalışmalar yürütecek olan “MSD Kadın Platformu” hiçbir şekilde cinsiyet ayrımının yapılmadığı çalışma ortamlarının hayata geçirilmesini hedefliyor. MSD Kadın Platformu, bu hedef doğrultusunda iş ortakları ve ilgili paydaşlarla kadınların yeri konusunda kültürel farkındalığın oluşabilmesi için çalışmalar da yürütecek.
MSD Türkiye Genel Müdürü Hatice Kurtar Demiray’ın önderliğinde, iş birim direktörlerinin de desteği ile hayata geçirilen platformda, çeşitlilik kavramının kurumlara getirdiği sürdürülebilir gelişme ve inovasyon vizyonu, akıllı iş yapış yöntemleri, gönüllülük, sağlıklı ve kaliteli fiziksel ve sosyal yaşam için farkındalık konusunda herkese ilham kaynağı olabilecek çalışmalar gerçekleştirilecek.
Platform Sayesinde Yeni Liderler Oluşturulacak
Türkiye Genel Müdürü Hatice Kurtar Demiray, MSD’nin diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de kadın liderliğine önem verdiğini belirterek şunları söyledi.
MSD Türkiye Sağlık Politikaları ve İletişim Direktörü Deniz Big Öncel
“MSD Türkiye olarak kadın dostu şirketler sıralamasında üst sıralarda yer alıyoruz. Liderlik/üst yönetim pozisyonlarında çalışan kadın oranımız yüzde 73, yönetici kadrosunda yer alan kadın çalışan oranımız yüzde 48. Organizasyon genelinde kadın çalışan oranımız ise yüzde 35. Oranlara baktığımızda MSD olarak kadının güçlenmesi ve iş gücüne katkı sağlaması adına güzel ve başarılı işlere imza attığımızı söyleyebilirim.” Bu çalışmalara ek olarak Platform sayesinde gerekli donanıma sahip, kendine güvenen artan
MSD Türkiye Genel Müdürü Hatice Kurtar Demiray
sorumlulukları başarıyla üstlenebilecek ve çeşitlilik sayesinde iyi iş sonuçları alabilecek liderler oluşturacağımızı düşünüyorum.
Kapsayıcı Politikalara İhtiyacımız Var
MSD Kadın Platformu projesinin hayata geçmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiren MSD Türkiye Sağlık Politikaları ve İletişim Direktörü Deniz Big Öncel proje ile ilgili şu bilgileri verdi: “MSD Kadın Platformu, mentorluk, koçluk, sponsorluk, görünürlüğün artırılması, stratejik ilişkilerin kurulabilmesi için bir platform ve ağ hizmeti sunacak. Bugün her birimde, bölümde ve her seviyede, aynı oranda kadın katılımını görmek maalesef mümkün değil. Erkeklerin de kadın meslektaşlarının kariyer gelişimine destek olacağı kapsayıcı politikalara ihtiyaç var. Özellikle sağlıkla ilgili konularda ailede karar verici rolünde olan kadınların bakış açılarını iş yapma ve karar verme süreçlerine dahil edebilmek bizim için ayrıca büyük önem taşıyor. MSD Türkiye olarak, kadın/erkek ayrımı yapılmaksızın işyerinde çeşitliliğin korunması, farklı fikir ve yetkinliklerin yan yana getirilmesinin bizi daha ileriye götüreceğine inanıyoruz. Bu doğrultuda MSD Kadın Platformu’nun özel sektörde farkındalık yaratacak projelere imza atacağına inancımız tam.” MART - nİSAN 2017 15
RÖPORTAJ
HEDEFIMIZ 2020’DE KADIN-ERKEK İSTIHDAM ORANINI EŞITLEMEK “GE SAĞLIK TÜRKİYE’DE KADIN ORANI YÜZDE 36. GE’NIN LIDERLIK TAKIMINA BAKILDIĞINDA KADIN ORANI YÜZDE 40’A ÇIKIYOR. GLOBALDEKI HEDEF 2020’DE KADIN-ERKEK ARASINDAKI ISTIHDAM ORANINI YÜZDE 50-50 OLACAK ŞEKILDE EŞITLEMEK”
Sağlık sektörü sizi yakından tanıyor ama yine de kendinizi kısaca anlatır mısınız?
Ankara doğumluyum, Ankara Atatürk Anadolu Lisesi mezunuyum. ODTÜ’de mühendislik okudum, yüksek lisans yaparken aynı zamanda üniversitede tez hocamla beraber Japon’larla proje de yürütüyorduk ve tamamen tesadüf eseri, faaliyet gösterdiğim sosyal bir dernek dolayısıyla gelen bir iş teklifini değerlendirdim. O zaman üniversite hayatını sıkıcı buluyordum, sosyal bir karakterdim, insanlarla daha iletişim içinde olabileceğim, daha aktif bu iş bana cazip geldi. 1993 yılında radikal bir kararla sağlık sektörüne girdim ve 1995’te de Siemens’e katıldım. 18 yıl 6 ay Siemens Sağlık Türkiye’de farklı pozisyonlarda görev aldım. Ankara’da sağlık sektöründe Bölge Satış Yöneticisi olarak başladım, sonra Kilit Müşteri Yöneticisi oldum ve 2004 yılında Ankara’dan İstanbul’a geldim; Satış Müdürü ve ardından Entegre Çözümler birim yöneticisi oldum. 2013 yılı Ekim ayında GE’ye katıldım. GE Sağlık Türkiye ve Orta Asya’nın Görüntüleme Genel Müdürü olarak başladım GE ‘de, 2014 Temmuz ayında GE Sağlık Türkiye’nin Genel Müdürlüğü görevini üstlendim. Gelişmiş bir adalet duygum var ve GE’nin kadınlara önem vermesi, dil, din ve ırk ayrımı gözetmemesi, çeşitlilik politikası benim için de son derece kıymetli değerler… GE’nin çok ileri düzeyde bir şirket olduğuna inanıyorum ve daha nasıl katkıda bulunabilirim diye her gün düşünüyorum. 16 MART - nİSAN 2017
GE Sağlık Türkiye Genel Müdürü Yelda Ulu Colin
GE kadın istihdamı konusunda nasıl bir politika izliyor?
GE Sağlık Türkiye’de kadın oranı şu anda yüzde 36 ile Türkiye ortalamasının üzerinde yer alıyor. GE Türkiye ortalamasına baktığımızda yüzde 30’lar civarında. GE’nin liderlik takımına bakıldığında kadın
oranı yüzde 40’a çıkıyor. GE’nin global ve Türkiye’de kadın istihdamını arttırmak için yürüttüğü birtakım insiyatifler var; Return to Career – Kariyere Geri Dönüş adlı bir programımız var mesela. Anne olmuş veya farklı sebeplerle iş hayatından ayrılmış, 4 yıla kadar ayrı kalmış ve 10 yıllık iş tec-
RÖPORTAJ
rübesi olan kadınlar için insan kaynaklarımızla birlikte bir program hazırladık. Bunu yeni duyurduk. Bu program ile özellikle kariyerine ara vermiş kadınlara öncelik tanıyoruz. Çünkü GE’nin globalde de 2020’de kadın-erkek arasındaki istihdam oranını yüzde 50-50 olacak şekilde eşitlemek gibi bir hedefi var. GE yaklaşık 184 ülkede faaliyet gösteriyor ve hepsinde böyle bir program açıklandı. Biz de Türkiye’de açıkladık. Şimdi başvuruları değerlendireceğiz, oranlarımız ortalamanın üzerinde ama eşit seviyeye nasıl getirebiliriz diye çaba gösteriyoruz. Ayrıca 1997’de kurulan GE Women’s Network oluşumumuz var. Buna GE’de çalışan kadınların ağı diyelim; birbirlerini iş hayatında desteklemelerine ve üst düzeydeki kadınların kariyerlerinde daha alt seviyedeki kadınlara koçluk yapmalarına, ortak toplantılar düzenlemelerine yarayan bir iletişim ortamı bu. 2003’te Türkiye’de de kurulan bu oluşum bugün de son derece aktif. GE Sağlık haricinde GE Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanı da kadın biliyorsunuz; kuruluşumuzun bu konuda pozitif ayrımcılık yaptığını rahatlıkla ifade edebilirim. Açık pozisyonlar için aday belirlerken yüzde 50-50 kadın ve erkek aday, yöneticilerin önüne çıksın istiyoruz, eğer eşit kalifikasyonlar sözkonusu ise tercihimiz kadınlardan yana oluyor. Pozitif ayrımcılık yaparak çalışan dengesini daha da iyi hale getirmeye çalışıyoruz. Geçtiğimiz sene İstanbul inovasyon merkezimizde “Kızlar Kodluyor” diye bir program hayata geçirdik. Ortaokul ve lise kız öğrencilerini hedefleyen bir yazılım eğitimi yaptık. Mühendis kadın sayısını nasıl arttırabiliriz diye düşünüyoruz… Kadınlar teknolojiden farklı konulara yönlendiriliyorlar, globalde de aynısı geçerli, mühendis kadın sayısı son derece az…
Kadınların çalışma hayatında ön planda olduğu özellikler sizce neler?
Bence kadınlar çok daha detaycı ve titiz… Kadınları ve erkekleri yönetmek de çok farklı, bunu da deneyimledim. Kadınlara bir görev verdiğinizde ve kısa aralıklarla sorup takip ettiğinizde daha fazla strese giriyorlar. Çünkü zaten sorumluluk duyguları kadınlarda daha gelişmiş. Genetik kodlama var kadınlarda, multi tasking – aynı anda birçok işi yapma kapasitesi- kadınlarda daha gelişkin… Duygusal zeka daha önde, insanlarla iletişim halinde olmaları gereken görev ve pozisyonlarda bir adım öne çıkmaları aslında daha kolay. Daha iyi bir dinleyiciler. Çünkü daha sabırlılar.
GE’ye başlarken nasıl bir hayaliniz vardı? GE’ye başlarken hayalim, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de GE Sağlık’ın hak ettiği yere gelmesiydi. Son 3 yıldır bu konuda radikal bir sıçrayış yaptık, pazar payımız son iki yıldır her yıl yüzde 8 oranında arttı. Bunun arkasında yatan sebep müşteriyi iyi anlamaktan geçiyor; müşterinizi ne kadar iyi anlıyor, ihtiyaçlarına çözüm sunabiliyorsanız, kendisini sizinle ne kadar iş ortağı hissedebiliyor, önünü açabiliyorsanız başarı şansınız da o derece artıyor. Size bu şansı veren müşteriyi yarı yolda bırakmamanız çok önemli... Bizim ilk önceliğimiz müşteri ve çalışanlarımızın memnuniyeti… MART - nİSAN 2017 17
RÖPORTAJ imzaladık; İzmir ve Kocaeli Şehir Hastaneleri. Yozgat ve Adana Şehir Hastaneleri için ürünlerimizin bir kısmını verdik, diğerleri için görüşmelerimiz devam ediyor. GE’nin yapılandırılmış finansman dediğimiz departmanı var, onu çok iyi kullanıyoruz; yani finans desteğimiz de var, İzmir ve Kocaeli projelerinde mesela GE’nin ortak olmasıyla uluslararası finansmanın kapısını açtık. O çok büyük bir adımdır bence... Düşünsenize, 2 projenin finansmanı GE desteğiyle sağlandı. Çalışan sayımızı da güncelledik tabi, bu projelerin hayata geçmesiyle yaklaşık 200 çalışan daha bünyemize eklenecek. Çünkü farklı servisler de yapacağız. İzmir ve Kocaeli projelerinde sadece GE’nin cihazlarında bakım-onarım hizmeti değil bu iki kampüsteki tüm tıbbi cihazların teknik operasyonunu biz yürüteceğiz. Mühendislik, teknik hizmet operasyonu için yeni istihdam alanı açacağız. Sadece şehir kampüsü projelerinde değil, son yıllarda gerçekleştirilen yeni hastane projelerinin bir çoğunda tüm ürün portföyümüzle yer alıyoruz. Örneğin, Yeditepe Üniversitesinin yeni hastanesi, Okan Üniversitesi Tıp Fakültesinin yeni açmış olduğu hastane. Bu hastanelerin tüm departmanlarında GE ürün ve çözümleri var. Tüm ürün portföyümüzle tek anlaşma yaparak bu hastaneleri hayata geçirdik ve geçiriyoruz. Türkiye çalışanları olarak 200’ün üzerindeyiz, Bölge için çalışanlar da 150 civarında…
PPP modeliyle yapılan Şehir Hastanelerinde nasıl rol oynuyorsunuz?
Sağlık sektöründe görev yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesaj nedir?
GE Sağlığın alt birimleri var; görüntüleme dışında ameliyathane – yoğun bakımlarda yaşam destek birimleri için ürünlerimiz var, bilişim çözümleri sunulan Healthcare IT birimimiz var, Life Sciences (Yaşam Bilimleri) dediğimiz biyolojik ilaç üretimine olanak sağlayan teknolojilerimiz var, bugün bir ilaç firması Türkiye’de biyolojik ilaç üretmek isterse biz onun üretim platformunu kurabiliyoruz. Kendimiz ilaç üretmiyoruz ama bunun platformunu kurabiliyoruz. Ülke olarak ilaca verdiğimiz paranın büyük bir kısmını yurtdışından ithal ettiğimiz ilaçlara veriyoruz. Adet bazında daha düşük alıyoruz ama paranın büyük kısmını onlara veriyoruz. Eğer Türkiye’de yerli ilaç üretimine uygun bir zemin hazırlanabilirse biz de bu konuda destek olmaya hazırız. Cari açığı azaltmada büyük bir rolümüz olabilir diye düşünüyorum. Günümüzde, ayrıca kişiye özel tedaviler de oldukça ön plana çıkıyor ve gelişiyor.
2016 yılına baktığımızda GE olarak PPP pazar payında lider konumdayız. Bu projeleri başından beri çok yakından takip ettik. Müşteriyle güven ilişkisini erken kurmamızın getirdiği bir avantaj… Ben şahsen 2006’dan beri PPP’leri takip ediyorum. Türkiye’yi GE Globale çok iyi anlatıyoruz. Söz verdiğimiz şeyleri yaptığımızı da gördükleri için bize ayrıca destek oluyorlar. 2 projeyi – Ankara Bilkent ve henüz açılan Mersin Şehir Hastanesini – DİA ile imzaladık. Bu hastanelere görüntüleme alanında üst düzey teknolojileri sağlamaları beni çok etkiledi. Türkiye’nin her yerindeki insanların üst düzey teknolojiye ulaşabilmesi bence çok önemli… Gama-Türkerler ortaklığıyla 2 projeyi daha
Bence iş hayatında kadınlar birbirinin dostu ve arkadaşı olmalı; ancak böyle daha ileri gidebilirler çünkü erkekler iş hayatında birbirlerini zaten destekliyorlar.
Bünyenizde kaç kişi çalışıyor?
18 MART - nİSAN 2017
Kamu Özel Ortaklığı modeliyle (Public Private Partnership – PPP) yapılan şehir hastanelerinde GE olarak ağırlıklı yer alıyoruz; bu bizim için heyecan verici bir durum. PPP projelerinde hemen hemen her aşamada yer alıyoruz. Yüklenici tarafında, P2 dediğimiz hizmet sağlayıcıları tarafında ve Sağlık Bakanlığı tarafında çözümler sunuyoruz.
İnsanlar sizi cinsiyetten bağımsız gördükleri zaman bence iş hayatında daha rahat ediyorsunuz. Çünkü kadın olmanın getirdiği birtakım zorluklar var. O zorlukları ne kadar öne çıkartırsanız algı da kültürel olarak o kadar değişiyor, önyargı oluşabiliyor. Ben onu deneyimledim. İki çocuk annesiyim, doğum iznim 2 aydı ve 2 ay dolmadan evden çalışmaya başladım. Kadın olmanın getirdiği zorlukları kendi içinizde ne kadar halledebilirseniz size bakış açısı da o kadar nötr oluyor. Kadınlar aslında iyi oldukları halde bunu göstermekten bazen çekiniyorlar. Daha geri planda kalıyorlar. Erkekler daha düşük kapasitede bile olsalar kendilerini daha rahat öne çıkartabiliyorlar. Kadınlar kendilerine daha çok güvenmeli, seslerini daha çok çıkarabilmeli, çekingen olmamalı diye düşünüyorum. Liderlik özelliklerini öne çıkarmalılar.
MAKALE
SAĞLIK SEKTÖRÜNÜN FINANSÖRLERI;
TIBBI CIHAZ SEKTÖRÜ… Engin Arel Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği (SADER) Yönetim Kurulu Üyesi
S
ağlık hizmetlerinin sağlıklı olarak insanlara ulaşması için birçok hizmet ve aracın sağlıklı olarak bir araya gelip uyumlu çalışması gerekmektedir. Bu bileşenleri tek tek sıralamak istemiyorum. Bu bileşenlerden biri olan tıbbi cihaza biraz yakından bakıp şu an için bu ürün grubunun ülkemizdeki durumunu sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Tıbbi cihaz tanımını yapmaya çalıştığımızda uzun bir tanımlama ortaya çıkıyor. Kısa tanımı ise “bir hastalığın teşhis ve tedavisinde kullanılan ve ilaç dışında kalan her türlü malzeme” diye yapabiliriz herhalde. Bu tanım; bu ürün grubunun çok geniş bir ürün yelpazesini kapsadığını bizlere gösteriyor. Tıbbi cihaz doğumdan ölüme kadar hayatımızın içinde, şöyle ki; doktor tarafından çeşitli cihazlar ile yapılan muayene aşamasından sonra bazı tetkikler istenir ve bu aşamada laboratuvar, görüntüleme ve çeşitli birimler aracılığı ile cihazlar devreye girer. Tedavinin seyrine göre ameliyat ve ameliyat sonrası yoğun bakım süreci ortaya çıkacak ve gene çeşitli tıbbi cihazların kullanılması söz konusu olacaktır. Hastalığın iyileşme sürecinde de çeşitli ve çok farklı cihazlara ihtiyaç duyulacaktır. Arzu edilmez ama tıbbi cihaz ve hizmet süreci Morga kadar devam eder. Yukarıda özetleyerek dikkat çekmek istediğim sağlık hizmeti sürecinde tıbbi cihaz bu kadar önemli yer alırken kendisine ne kadar ilgi ve destek veriliyor? Ne yazık ki bunun cevabı pek olumlu değil ve tıbbi cihaz sektörü son yıllarda ciddi kan kaybederek var olma çabası içinde.
ARTED (Araştırmacı Tıp Teknolojileri Üreticileri Derneği) Başkanı Özgür Tomruk; kamuoyu önünde ilk defa bu sorunları geçtiğimiz günlerde basın toplantısı ile dile getirdi. Kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. Başlıklar halinde bu sorunlardan bazıları şunlar: • SUT fiyatlarının yaklaşık 10 yıldır değişmemesi ve bazı ürünlerde gerilemesi. 2007’de 1.32 TL olan 1 USD bugün %181 artışla 3,70 TL seviyesine ulaşmış, Euro %125 artışla 1.76 TL’den 3.96 TL’ye çıkmıştır. Aynı dönemde enflasyon artışı %114 olarak gerçekleşmiştir. • Kur artışları ilaçta olduğu gibi tıbbi cihaza yansıtılmamıştır. • Başta üniversiteler olmak üzere ödeme vadeleri 3 yıla kadar uzamıştır. • Tek kullanımlık ürünler farklı hastalarda tekrar kullanılmaktadır. • Güvenli tedavi için gerekli ürünler ya hiç kullanılmamakta ya da daha az sayıda kullanılmaktadır. • Hastadan fark ödemesi talep edilmektedir. • Kaliteli diye adlandırdığımız ürünler pazarda yer bulmakta zorlanmaktadır. Tüketicinin yani hastanın tıbbi cihaz hakkında bilgili olmaması ki gayet doğal, tedavi sürecinde kullanılacak olan ürünleri seçme şansını ortadan kaldırıyor. Bu durum da karar vericilere ciddi sorumluluk ve vicdani yükümlülük getiriyor. İmkânı ve bilgisi olanlar yukarıda da belirtildiği gibi “fark ödemesi” yaparak doğru ürüne ulaşma şansı bulabiliyorlar. Özetle, sektörün var olma mücadelesi vermesinin ana nedenleri; yetersiz sağlık bütçesi sonucunda düşük fiyatlar ve ödeme vadeleri. Tıbbi cihaz firmaları “Tıbbi Cihazın ve dolaylı olarak da sağlık sisteminin şu an için finansörleri” olduklarını rahatlıkla ve övünerek söyleyebilirler herhalde… MART - nİSAN 2017 19
RÖPORTAJ
TÜRKIYE’NIN 50 BAŞARILI KADININDAN BIRI:
ESEN TÜMER
Royal Philips, Ortadoğu ve Türkiye, Kamu Yatırımlarından Sorumlu Genel Müdürü Esen Tümer
“KADIN DAYANIŞMASI KESINLIKLE VAR! KADINLAR BENCE KENDINE GÜVENEN KADINI DESTEKLIYOR. KIM DESTEKLEMEZ KI! ERKEK IÇIN DE GEÇERLI… YÖNETİCİLİK HAYATINDA KENDİNE GÜVEN SON DERECE ÖNEMLİ BİR HUSUS”
20 MART - nİSAN 2017
RÖPORTAJ Çalışma hayatınız nasıl?
Oldukça yoğun seyahat ediyorum. Proje yatırımlarının takibi için ağırlıklı pazarlardan Suudi Arabistan, Dubai ve Körfez ülkelerine ve toplantılar için çok sık Eindhoven’a gidiyorum. Zamanımın çoğu Ortadoğu’nun merkezi ve bizimde Headquarter’ımız olması sebebiyle Dubai ile iş hacminin ağırlığı dolayısıyla Suudi Arabistan – Riyad arasında geçiyor. Toplam portfolyo içerisinde Türkiye bunların sadece yüzde 20’sini teşkil ediyor. O nedenle fazla seyahatlerim var. Pozisyonum aslında Dubai ama ben İstanbul’dan yönetiyorum. Pazar - perşembe günleri yurtdışındayım, cuma - pazar günleri de Türkiye’deyim… Forbes Dergisi ve Praesta işbirliğinde düzenlenen Yönetim Kurulunda Kadın Programındayım. Türkiye’nin 50 Başarılı Kadınının yer aldığı programda .Yönetim Kurullarında Daha Çok Kadın Üye İçin Şirketler Arası Mentörlük Programındayım. Yönetim kurulunda bağımsız olan sandalyeyi almamız için Sabancı’nın başlattığı bir girişim… Çok değerli bir mentörüm var, Yapı Kredi Eski Genel Müdürü Burhan Karaçam. 18 aylık bir program sürecinde 4 üniversiteden eğitimler aldık. Üniversiteler sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Özyeğin Üniversitesi. Bu anlamda sertifikalı yönetim kurulu üyesi olabiliyorsunuz. Biz 2. Menti grubuyduk, şimdi 3. Grup başlıyor. Bizden sonra gelen kadınların önünü açmaya özen göstermeye çalışıyoruz ki onlar da kadın olmayı engel görmesinler ve anne olarak çalışmaya devam etsinler. Mesela Boğaziçi Üniversitesinde verilen bir hukuk dersi vardı ki, yönetim kurulu üyesi olarak müteselsilen sorumluluklarınızı hukuki yaptırımlarıyla beraber anlatıyordu, son derece yararlı derslerden biriydi. Keza INSEAD üniversitesinden gelen hocalardan aldığımız simülasyon dersler de son derece öğreticiydi. Şu anda da Liverpool Üniversitesinden, nöro-marketing üzerine online eğitim alıyorum. Philips yönetiminde kadına son derece önem veriliyor, çok güzel bir örnek verebilirim, mesela, Suudi Arabistan CEO’su bizde kadın… Arap bir kadın… Arabistan’da kadının araba kullanmasının dahi yasak olduğu bir coğrafyada bir kadının CEO olması bence özel bir örnek!
“PHILIPS’IN TÜRKIYE’DE SAĞLIK SEKTÖRÜNDEKI ILK ÜST DÜZEY YÖNETICI KADINI OLABILME ŞEREFINE NAIL OLDUM. BU ANLAMDA ÖRNEK OLMAYI DILIYORUM. DÜNYA ÖLÇEĞINDE BAKTIĞINIZDA, SEKTÖRÜ NE OLURSA OLSUN KADINLARIN YÖNETIMDE OLDUĞU KURULUŞLARDA KARLILIK VE VERIMLILIK CIDDI ORANDA ARTIYOR, BAŞARI KATLANIYOR” Kamu Özel Ortaklığı Derneği Yönetiminde de yer alıyorsunuz. Çalışmalarınız neler? Kamu Özel Ortaklığı Derneği kamu ile özel sektörü bir araya getiren, ortak akıl arayan, uzlaşmacı bir platform. Derneğimiz, ülkemizde ilk kez uygulanan ve dünyanın en büyük sağlık kampüslerinin hayata geçirildiği kamu özel ortaklığı modelinin başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için etkin bir görev üstlenmiş, ülkemizdeki, en yetkin ve en deneyimli sivil toplum örgütüdür. Suudi Arabistan’daki medikal sektörün bizdeki özellikle kamu özel ortaklığı modeliyle (Public Private Partnership – PPP) yapılan
şehir hastanelerimize hayranlıkları var. Böyle güzel bir sebep dolayısıyla ben de Türkiye’de kurulan Kamu Özel Ortaklığı Derneğinin Yönetim Kurulu üyeliği görevini üstlendim. Derneğimiz, Türkiye’de PPP’nin yaygınlaşması ve icrası ardından dünya pazarında rol model olmasını hedefliyor. Türkiye dünya havuzunun yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor, bu çok yüksek bir oran. Derneğimiz geçtiğimiz şubat ayında Riyad’da Suudi Arabistan Sağlık Bakanlığı, Sağlık Yatırımları Private Sector Participation – PSP yöneticileri ile bir araya geldi.Onlara derneğimizi anlattık, çeşitli sunumlar yaptık, planladığımız etkinliklerimize ilişkin bilgiler verdik ve fikir alışverişinde bulunduk. MART - nİSAN 2017 21
RÖPORTAJ Philips PPP projelerinde ne kadar rol üstleniyor?
PPP yatırımlarında varız ve olmaya devam edeceğiz. Süreci yıllardır takip ediyoruz ve aktif rol alıyoruz. Mersin , Isparta ve Yozgat projelerinde özellikle P1 paketlerinde teknolojik ürünlerimizi sunma imkanımız oldu.
Dernek ve Philips çalışma hayatınızda rol çatışması yaratıyor mu?
Tam tersine bütünlüyor. Hatırlanacağı üzere, ben 3 dönem Tıbbi Görüntüleme Teşhis ve Tedavi Teknolojileri Derneği – TıpGörDer’de Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptım . Özel sektörün sıkıntılarını da biliyor olmak sektörel sorunlarımızı objektif paylaşmak adına son derece önemli. Ortak platformda tüm paydaşlar ile ortak akıl aramak sektörümüz içn oldukça kıymetli olduğu görüşündeyim.Dernek herkese kucak açabiliyor. Herkese eşit mesafedeve her sesin duyulabileceği bir platform olarak faaliyet gösteriyor olmak son derece sevindirici ve sektörümüz adına ümit verici. PPP yatırımları sayesinde Türkiye’nin uluslar arası bilinirliğinin, sağlık turizminin, bu konudaki marka değerinin arttırılması yönünde çalışıyor olmaktan onur duyuyorum. Ülkemizin dünya ölçeğinde, PPP konusunda, marka değeri kazanacağından çok eminim… Türkiye içinde de, dışında da heyecan duyduğum bir konu bu!
Kamu sağlık sektörüyle yoğun halde iş iletişiminiz sözkonusu… Bu erkek egemen yönetim kadrosunun cinsiyetçi tavırlar sergilediği oluyor mu?
Ben işimi çok severek yapıyorum… Kamu veya özel sektörün, kadın çalışana karşı,
“TÜRKIYE’DEKI KAMU ÖZEL ORTAKLIĞI KAPSAMINDA HAYATA GEÇEN ŞEHIR HASTANELERI PROJELERININ OLDUKÇA BAŞARILI YATIRIMLAR OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM VE TÜM PAYDAŞLAR ILE BIRLIKTE YAKINDAN GELIŞMELERI TAKIP EDIYORUM. PPP DERNEĞINDEKI YÖNETIM KURULUNDA ALDIĞIM AKTIF ROL KAPSAMINDA BENI EN ÇOK HEYECANLANDIRAN; TÜRKIYE’NIN ULUSLAR ARASI BILINIRLIĞININ, SAĞLIK TURIZMININ, BU KONUDAKI MARKA DEĞERININ ARTTIRILMASI YÖNÜNDE ÇALIŞIYOR OLMAK” Türk kültürünün de özü dolayısıyla, son derece kibar ve centilmen olduklarını düşünüyorum. Bence kadın olmanın bir avantajı da empati kabiliyetinizin olmasıdır, işinizi severek ve ülkenize yatırımların gelmesini teşvik ederek çalışıyor olduğunuzda, niyetiniz ve yaklaşımınızda kamu tarafında da fark ediliyor ve takdir ediliyor… Ticari kaygılarla bir şey yapmıyorum ve bunun elektriğini de veriyorsunuz karşı tarafa…
sarf eden bir bireyim. Kadın-erkek ötesi bir durum sözkonusu aslında, cinsiyetler üstü bir ilişki yakalanıyor orada. Ben Türk kültürünü iyi bildiğimi düşünüyorum , aslen Karadenizliyim, iş hayatıma ilk başladığım Johnson&Johnson’da yaklaşık 58 ilde Erzurum, Tranbzon, Antalya, Adana ve Bursadahil Türkiye’de girmediğim ameliyathane kalmadı. Yaklaşık 1000 vakaya iştirak etmişimdir.
İşini seven, ülkesini seven, yatırımları getirmeye özen gösteren, bu uğurda çok çaba
Çok seyahat ettim, Türk kültürünü, örf ve adetlerimizi seviyorum ve ona göre davranıyorum, Avrupa firmasında çalışmama rağmen iş hayatımda kültürel değerlerimize son derece önem veririm. Profosyonelliğiniz, konuya hakimiyetiniz, içtenliğiniz, çalışkanlığınız, iyi niyetiniz ve olumlu yaklaşımınız, cinsiyet ayrımını ortadan kaldırıyor.
Kamu sağlık sektöründe kadın yöneticilerle çalışmanın avantajları neler olabilirdi?
Sağlık sektöründe Philips’te ilk kadın Genel Müdür ve PPP Derneğimizdeki tek kadın yönetim kurulu üyesi olmaktan onur duyuyorum ve yeni nesillere bu anlamda örnek olmayı diliyorum. 22 MART - nİSAN 2017
RÖPORTAJ Dünya ölçeğinde baktığınızda, sektörü ne olursa olsun kadınların yönetimde olduğu kuruluşlarda karlılık ve verimlilik ciddi oranda artıyor, başarı katlanıyor.
yönetim kurullarında erkeklerle aynı oranda söz hakkı olabilmesi için en az iki nesil geçmesi gerekiyor.
Bizim Yönetim Kurulunda Kadın Programımız da tam da bunu teşvik ediyor. Yeni gelen kuşaklara el vermeyi önemsiyor. Anne olduğun zaman işi bırakman değil devam etmen konusunda teşvik ediyoruz. Benim 2 çocuğum var (10 yaşında kızım, 15 yaşında oğlum var), anneyim ve iş kadınıyım, eğer isterseniz vakit yetiyor. Daha planlı hareket ediyorsunuz.
Kadın kadının düşmanıdır diye bir şehir efsanesi var mesela… Ben buna hiç katılmıyorum. Sağlık sektöründe genel müdür olduğum dönemde tüm kadın çalışanları doğursunlar diye teşvik ederdim. “Doğurarak da yapabilirsiniz, ertelemeyin, hayatı ıskalamayın” mesajı verirdim. Kadınlar bence kendine güvenen kadını destekliyor. Kim desteklemez ki! Erkek için de geçerli bence… Kendine güvenmeyen kişi karşısındakine kök söktürebilir. Kadın dayanışması bence kesinlikle var! Bizim kızkardeşlik grubumuz var, harika anlaşıyoruz, farklı sektörlerden kadınlar, birbirimizi destekliyoruz. Birbirini köstekleyenler, kompleksli, kendine güvenmeyen insanlar bence…
Kişisel hayatınızda ilgi alanlarınız neler?
Ben kuantum fiziğine çok meraklıyım. Beni çok heyecanlandırıyor, beyin çalışmalarını okumayı çok seviyorum.Bu nedele neuro marketing üzerine eğitim almaya başladım. Ayrıca doğal taşlara çok meraklıyım. Pilates ve cardio çalışmaya yeni başladım ve yazında en büyük tutkum deniz ve yelken.
Global ölçekte kadınların çalışma hayatında yönetim kademelerindeki düşük yüzdesi sizce nasıl sonuçlar doğuruyor?
Philips’te de genel müdür olmadan önce sağlık sektörü yönetim ekibi ağırlıklı erkek ve yabancıydı. Zaten bu pozisyonları sadece erkekler hak eder bana şans vermezler diye düşünüyorsanız baştan kaybediyorsunuz! Koydukları şartları kabul etmemek çok önemli bence… Engeller bizim sadece zihnimizde. İçindeki inanç ve yapabileceğine dair kendine güven sizde kuantum sıçramasında sebep olabiliyor. Başkaları sana “yapamazsın, edemezsin” diyeceklerdir ama iç sesin yapabileceğini söylüyorsa yapabilirsin. Aksini söylüyorsa kendi kendini sabote ediyorsundur zaten. İlk yıllarımı hatırlatmam gerekirse düşünün ki, Hollandaca lisanıyla maç konuşan bir erkek dünyasındasınız! Lisan ve konu itibariyle bana iki kat yabancı bir ortam… Bu tip durumlarda onlar gibi olmak durumunda olmadığınızı bilmeniz gerekiyor. Kadınların en büyük hatası erkek gibi olmaya çalışmak! “Erkek gibi kadın” deyimi iltifat gibi algılanır ama bence kadınlar kadınlığını unutmadan da iş kadını olabilir. Bence en büyük fark bundan kaynaklanıyor. Bizi başarılı kılan çok güçlü bir EQ’muzun olması, empati kabiliyetimizin olması… Yeni trend-
Hedefleriniz neler?
le ruhsal zeka (spiritual quotient – SQ) çok önemli bence, hayatı daha bütüncül holistik görebiliyorsunuz . Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kadınlar kendileri için zam istedikleri zaman çok daha çekingenler ve bu nedenle aynı eğitim seviyesine sahip olmalarına rağmen dünya ortalamasında yüzde 7 daha az para kazanıyorlar. Kadınlar iş dünyasında iş için, şirketleri için pazarlık yaptıklarında müzakere teknikleri erkeklere göre çok daha fazla aslında! Ama kendileri için bunu kullanmıyorlar ve kendileri için bir şey istemeyi gurur meselesi yapıyorlar. Ayrıca erkekler, yeni bir iş teklifinde 5 özellik istendiği zaman diyelim, erkekte 2 özellik var, 3’ü yoksa bile “ben yeterliyim” diyebiliyor, oysa kadın en az “3 özellik bende olmalı” diyebiliyor. Kadınlar daha mükemmeliyetçiler… Daha çekingenler ki bence bunu üzerlerinden atmalılar.
Kadın dayanışmasına ilişkin neler söylersiniz?
Ekonomimizi yönlendiren kurumların en üst karar mercilerinde yer alan kadınların oranı oldukça düşük. (*Borsa İstanbul Şirketleri 2016 Yönetim kurulunda kadın oranı %12,9) Normal şartlarda kadınların
Ben eğitim almayı çok seviyorum... Eğitimlerim devam edecek, bunun dışında ilerde spritüel yönetici koçu olmayı istiyorum. Mum önce kendi yanıyor biliyorsunuz, ben de kendi çalışma hayatımda tecrübe kazanıyorum ki başka insanlara bunları aktarabileyim! Yani onlara ışık olabileyim… Yönetici kadın olmak konusunda mesela, ben yapabildiysem sen de yapabilirsin algısını kadınlara vermek istiyorum. Üniversitede dilbilim okudum, iş hayatım dolayısıyla ameliyatlara girdim yıllarca, sonra Philips’te görüntüleme teknolojilerini öğrendim, bilişsellikten cerrahiye kadar gördüm ve spritüellik bunun bir başka adımı diye düşünüyorum. Holistik bir yaklaşım sözkonusu. Yönetici olarak da bir şeyleri terk etmen, vazgeçmen veya izole olman gerekmiyor.
Son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Evrende herkesin bir parmak izi var; dünyada milyarlarca insan var ve herkesin parmak izi farklı. insanlara verebileceğim en önemli mesaj kendileri olmalarıdır. Kendin ol! Kendine özel, kendine has biri ol! Kimseye benzemeye çalışma, rol model al, filtrele ve kendini inşa et! Kadın, erkek fark etmiyor, Mevlana’nın dediği gibi işte, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol! MART - nİSAN 2017 23
HABER
BILIMLE UĞRAŞAN HER KADIN ÖĞRENCININ HAYALIDIR MADAM CURIE… KENDISI NOBEL KAZANAN ILK KADINDIR. FAKAT BEN TAM TERSINE MADAM CURIE’YE DEĞIL ONUN KOCASINA AŞIK OLDUM. ÇÜNKÜ O BIR LABORATUVARDA HIÇ OKUL OKUMADAN PIEZOELEKTRIK MALZEMEYI BULMUŞ
GENÇ BIR BILIM KADINININ Kardiyovasküler alanda, pilsiz çalışan ve giyilebilir kalp çipi (PZT MEH) buluşu ile medikal sektörde klinik öneme sahip yeni bir yöntem geliştiren Canan Dağdeviren’in bu buluşu sayesinde kalbin sürekli ve istemsiz biyolojik hareketinden enerji üretimi sağlanıyor. Forbes’in 30 Yaş Altı Bilim İnsanı listesinde de yer alan Dağdeviren’in 2014’te yaptığı TED konuşmasına kulak veriyoruz:
SERÜVENI veda etti, onu hiç tanımadım. Onun öldüğü yaşta, 28 yaşına gelene kadar kalp hastaları için bir şey yapmaya kendime söz verdim ve yaptım da…
Annem Hariç Herkes Fizik Okumama Karşıydı İlk deneylerimi kardeşim üzerinde denedim. İlkokul, ortaokul, lise öğrenimim Kocaeli’nde geçti. Daha sonra temel bilimlerden bir alan okumak istiyordum ve ne olacağına bir türlü karar veremiyordum. Erdal İnönü bana ‘Anılar ve Düşünceler’ kitabını imzalayarak verdi,
“Bilimle uğraşmanın insanlığa hizmet etmek olduğunu düşünüyorum. Günümüzde kullanılan kalın, ağır ve belki de taşıması mümkün olmayan elektronik aletleri ben yumuşak, esnek, çekilebilir ve vücudunuza ve özellikle kalbinize yapıştırılabilir hale getiriyorum. Herkesin imkansız dediği bir projemin nasıl hayata döndüğünü anlatabilmek için en baştan yani köklerden başlayacağım. 4 Mayıs 1985’te İstanbul’da, Adanalı bir annnein ve Sivaslı bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Küçük şeylerden mutlu olmamın nedenini tamamen bir aşk çocuğu olmama bağlıyorum. Güçlü, azimli ve sevgili olmayı ailemden öğrendim. Benim için hayatta paylaştkça artan iki önemli şey; sevgi ve bilgi! Bilgimi ve sevgimi ailemde arttırdım. Ben 5 yaşımdayken dedem 28 yaşındayken hayata 24 MART - nİSAN 2017
kitaptan sonra fizik okumaya karar verdim. Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümüne başladım. Annem hariç herkes fizik okumanın iyi fikir olmadığını iş bulamaya-
cağımı, mutsuz olacağımı söyledi ama öyle olmadı. Hacettepe’den sonra Sabancı Üniversitesine tam bursla kabul aldım. Öğretmen ve öğrenci olmayı birlikte yaşadığım bir üniversiteydi sanırım şu ana kadar en mutlu zamanlarımı o üniversitede geçirdim. 2009’da ilk kez verilmeye başlanan Fulbright doktora bursunu kendi alanımda ilk sırada kazanarak İllunois Üniversitesinde doktora almaya hak kazandım. Ben piezoelektrik malzeme üzerinde çalışıyorum, ilkin nasıl yapıldığını öğrendim ve daha sonra onu alet olarak hayata geçirmeye çalıştım. Piezo basınç uygulamak anlamına geliyor. Bilimle uğraşan her kadın öğrencinin hayalidir Madam Curie… Kendisi Nobel kazanan ilk kadındır. Fakat ben tam tersine Madam Curie’yedeğil onun kocasına aşık oldum. Çünkü o bir laboratuvarda hiç okul okumadan piezoelektrik malzemeyi buluyor ve bu malzemeye basınç uyguladığınız zaman tıpkı çakmaklar gibi elektrik atması veriyor ve siz bu bunu enerji olarak kullanabiliyorsunuz. Enerji önemli! Bu
HABER
enerjiyi nasıl kullanabileceğimizi düşündüm. Eğer bir yerde hareket varsa diyelim ki yürüyorsanız basınç uyguluyorsunuz ve ayağınızın altına piezoelektrik malzeme varsa veya kolunuza yapıştırırsanız o aleti hareket ettirdiğiniz zaman enerji akımı olacak…
Kalp Piline Son!
Cinsiyet, ırk, yaş farkı olmaksızın her insanın ortak noktası kalp! Yılda 40 milyon kez atıyor. Bu enerji de vücudumuzda ısı enerjisi olarak kayboluyor. Ben de bu enerjiyi bir piezoelektrik alet yapıp, esneyebilir, bükülebilir bir alet yapıp, sadece kalp değil akciğer ve diyafram üzerine de yapıştırıp o mekanik etkiyi elektrik enerjisine dönüştürmek istedim. Amerika’da, bunu yapmak istediğimi söylediğim herkes şöyle dedi: Oh, crazy Turkish lady! Sonra yaptığımda normal bir insan olduğumu onlar da anladı. Deneylerimizi kızlı ve erkekli yapıyoruz! Ellerim ve ayaklarım vücuduma göre büyükler, bunun bir avantaj olduğunu hiç düşünememiştim. Bu nedenle ayakkabı kutularım da büyük, tüm aletlerim içine sığıyor! Normalde, kalp hastalarının kalp pillerini her yılda bir değiştirmeleri gerekiyor çünkü içerisindeki pil bitiyor. Sonra tabi bunu çıkarmak için vücudu açmanız gerekiyor, sonra tekrar vücuda yerleştirmeniz gerekiyor. Hastalar için iyi olmayan bir durum. Kalbimiz kendi işini kendi görsün diye yaptığım aleti onun üzerine yapıştırdım… Eğip bükebilelim kalple çok iyi bir iletişim kurabilsin ve hiçbir şekilde kalbe zarar vermesin istedim. Önce aleti tasarladık sonra ben bir kalp cerrahıyla tanıştım, bu cerrah Cevahir Otele bir konferans vermeye gelmişti, onu ikna etmeye çalıştım ve kendisi beni Arizona Üniversitesine davet etti. Orada deneyler yaptık, tüm aletlerimi insanlar üzerinde denedim.
“CINSIYET, IRK, YAŞ FARKI OLMAKSIZIN HER INSANIN ORTAK NOKTASI KALP! YILDA ORTALAMA 40 MILYON KEZ ATIYOR. BEN DE BU ENERJIYI ESNEYEBILIR, BÜKÜLEBILIR BIR PIEZOELEKTRIK ALET ÜZERINDEN SADECE KALP DEĞIL AKCIĞER VE DIYAFRAM ÜZERINE DE YAPIŞTIRMAK SURETIYLE O MEKANIK ETKIYI ELEKTRIK ENERJISINE DÖNÜŞTÜRMEK ISTEDIM” Güler Sabancı da test edip onayladı ve hiçbir sorun olmadığını söyledi. Güler Sabancı’ya göre zorluklardan fırsatlar yaratmak gerekir ben de zorluklardan fırsatlar yaratıp yaptığım projenin olurunu sağlamaya çalıştım.
Neye ve Kime Olduğu Mühim Değil, Aşk İle Kalın Polimer tabanlı aleti kalbin üzerine küçük ipler
sayesinde bağlıyoruz, kalp hareket ettiği sürece hiçbir problem olmuyor, kalpten enerji üretip bu enerjiyi kalbe geri verebiliyoruz. Yaptığım tüm işleri gökyüzündeki yıldızlara ithaf ediyorum. Biliyorum ki herkesin gökyüzünde bir yıldızı var. Dolayısıyla herkese ithaf etmiş oluyorum. İnsan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim, neye ve kime olduğu hiç mühim değil, aşk ile kalınız!” MART - nİSAN 2017 25
RÖPORTAJ
POZITIF AYRIMCILIKTA ROL MODEL BIR HASTANE:
LIV HOSPITAL
Kurumunuzda görev yapan tüm çalışanlar düşünüldüğünde nasıl bir cinsiyet dağılımı söz konusu?
Çalışanlarımızın yüzde 61’i kadınlardan oluşuyor. Orta ve üst düzeyde bu oran yüzde 45. İşe alımlarımızda iki aday da aynı özelliklere sahip ise kadın adaylarımızı öncelikli olarak tercih ediyoruz. Bu anlamda pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Kadınların çalışma hayatında daha aktif hale gelmesi sadece kişilerin bireysel kazanımlarına değil, aynı zamanda ülkenin de gelişmişlik düzeyine etki edip ailevi ve sosyal değerlere de yapacağı katkı dikkate değer olacaktır.
Sağlık sektöründe kadın çalışan istihdamını arttırmak yönünde alınabilecek tedbirler sizce neler olabilir?
Ekonomik faktörler iyileştirildiğinde kadınlar iş hayatına daha fazla katılım gösterecektir. Çalışan bir kadın, çocuk sahibi ise ya 26 MART - nİSAN 2017
da çocuk sahibi olmak istiyorsa çocuğunun bakımı için yeterli ekonomik güce sahip olmalıdır. Yeterli bir kazancı yoksa büyük bir oranla tercihini, çocuğuna kendisinin bakması ve çalışma hayatından kopması şeklinde kullanmaktadır. Çocuk sahibi olan / olacak kadın çalışanları, devlet ekonomik anlamda destekler ise kadınların çalışma hayatında daha fazla yer edinmesine olanak sağlanabilir. Devletin İş Kanununda süt izniyle ilgili yapacağı revizyonlar ile de yine çalışan kadının desteklenmesi mümkün olabilir.
Hastanelerde çalışan kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğünüz hususlar neler?
Özellikle özel sektörde mesai kavramının olmadığı, 7X24 yaşayan canlı bir sistem içerisinde yoğun çalışma tempoda çalışıyorsunuz. Bu durum özellikle evli kadınların aile hayatını vakit ayıramama noktasında çok daha fazla olumsuz etkileyebiliyor. Di-
Liv Hospital Grup Koordinatörü Meri İstiroti
“İŞE ALIMLARIMIZDA IKI ADAY DA AYNI ÖZELLIKLERE SAHIP ISE KADIN ADAYLARIMIZI ÖNCELIKLI OLARAK TERCIH EDIYORUZ. BU ANLAMDA POZITIF AYRIMCILIK YAPIYORUZ”
ğer taraftan kadınlar çok daha hassas kutsal varlıklar… Özellikle gün içerisinde karşılaştığımız mutsuz ve hasta yüzler, hastalıklar ve ölümler bizleri çok daha derinden etkileyebiliyor, motivasyonumuzu düşürebiliyor.
Çalışma hayatınızda cinsiyetçi yaklaşımlara tanık oluyor musunuz?
Hayır olmuyorum. Ancak bazen elimi sıkmayanlar oluyor bir bayan olarak, onlara da saygı gösteriyorum.
RÖPORTAJ “HASTANEMIZ KADIN PERSONEL ORANI VE FIRSAT EŞITLIĞI KONUSUNDAKI PERFORMANSI ILE SAĞLIK SEKTÖRÜNDE ILK SIRALARDA YER ALIYOR”
Motivasyon kaynaklarınız neler?
Liv Hospital olarak kadınlara yönelik fırsat eşitliği konusuna verdiğimiz destek ve yaptığımız çalışmalar sebebiyle Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği tarafından Fırsat Eşitliği Sertifikasına hak kazandık. Böylece KAGİDER’den aldığımız Fırsat Eşitliği Modeli Sertifikası ile “Kadın erkek fırsat eşitliğine duyarlı” işyeri olduğumuzu belgelemiş olduk. Liv Hospital çalışanlarının yüzde 65’i kadın. Hastanemiz kadın personel oranı ve fırsat eşitliği konusundaki performansı ile sağlık sektöründe ilk sıralarda yer alıyor. Sağlık sektöründe kadın çalışanların cinsiyet ayırımını ortadan kaldırmak adına, açıldığımız günden beri sorumluluğumuzu bilerek adım atıyoruz. Örnek olması amacı ile bu yolculuğa çıkıp bu hususta aranan kriterler konusunda akreditasyona tabi olduk. Günümüzde kadının şiddete maruz kalmadan, kendi haklarını bir birey olarak en iyi şekilde koruyacağı platform çalışma hayatıdır. Bu sertifikanın alındığı kurumlarda kadına saygı gösterilen yerlerin artması her
açıdan büyük önem taşıyor. Yönetimden, çalışana, kadın ve erkek herkese çok önemli bir görev düşüyor. İş hayatında Türkiye’deki kadınların yüzde 25’i istihdam ediliyor. Sürdürülebilir kalkınma, maksimum fayda ve karlılık için, kadınların iş hayatı ve paralel olarak ekonomiye katkıları çok önemli. Bu anlamda aldığımız belgeler de bizi besliyor ve motive ediyor.
Çalışma hayatında hayranlıkla takip ettiğiniz kadınlar kimlerdir?
Güler Sabancı’nın, işi konusundaki istikrarı ve erkekler dünyasında ciddiyetini korumuş biri olmasını ve ülkemizin ekonomisini yönlendiren bir şirketin yükünü omuzlarında taşımasını hep takdir ettim. Sağlık sektöründe Novartis’in Genel Müdürü Güldem Berkman şirket içinde uzun yıllardır üst düzeyde çalışırken İsviçre’ye atandı. Coca Cola’nın bölge ve ülke başkanı Galya Molinas aynı şekilde aynı kurumda aile değerlerini kaybetmeden istikrarla ve başarılarla ilerleyen biri olarak değer verdiğim yöneticilerdendir.
Kişisel ve çalışma hayatınızda, bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler?
Mesleğimin 27. yılındayım. Bu yıl bir yandan kurumumu ileriye götürmeye çalışırken, diğer yandan mesleki birikimlerimi kitaplara aktarmayı ve deneyim ve bilgi birikimimi meslektaşlarımla paylaşabilmeyi hedefliyorum. 3. kitabım olan Pusula 1, sağlık hizmetlerinde pazarlamaya bütünleşik yaklaşımı anlatırken devamını sağlık hizmetleri yönetimsel fonksiyonlarını da pratik hayattan örneklerle yayınlamak istiyorum.
Sağlık sektöründe kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
İstikrarlı olmak çok önemli, şirket içi sıkıntılar kimseyi caydırmamalı. Çok iş değiştirmemek gerekir, size aykırı gelen farklı görüşler olduğunda açık konuşup ortak yol bulunmalı. Denge çok önemli hayatta… Kendisini tanıyanların kendilerine en iyi gelecek meslek için yelken açmaları çok önemli. Ne olursa olsun üretkenlikten vazgeçmeyin. MART - nİSAN 2017 27
RÖPORTAJ
“KLINIĞIMIZDE TOPLAM 10 KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANINDAN 3’Ü ERKEK… KADIN DOĞUM KLINIKLERI ESKIDEN ERKEK AĞIRLIKLIYDI AMA SON ZAMANLARDA KADIN AĞIRLIĞI ÖN PLANA ÇIKTI” Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları Doğum Kliniği Doç. Dr. Hüseyin Levent Keskin
KADIN DOĞUM BRANŞINDA
KADIN HEKIMLER AĞIRLIKTA
Sizi tanıyabilir miyiz?
1997 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında yine Ankara’da halk arasında “Büyük Doğumevi” olarak bilinen Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kadın Hastalıkları ve Doğum asistanlığına başladım. 2003’de kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olarak mezun oldum. İlk bir yıl İstanbul Maltepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Ardından vatani görevimi İzmir’de yaptıktan sonra 2 yıl Kars Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde başhekimlik görevi yaptım. 2007’de itibaren de Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi (EAH) Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ndeyim. 2015 yılında doçent ünvanı aldım ve halen eğitim görevlisi olarak görev yapmaktayım.
Eğitim araştırma hastanesinde görev yapıyor olmanın üniversite hastanesinden nasıl farkları var?
Benim şansım uzmanlık eğitimimi eğitim 28 MART - nİSAN 2017
ve araştırma hastanesinde aldıktan sonra 1 yıl üniversitede çalışmış ve ardından devlet hastanesinde yani Kars Doğ u m e v i ’n d e hizmet vermiş olmak ve uzunca süredir de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi ile afiliye olan Atatürk EAH’de görev yapmaya devam etmektir. Böylece sağlık hizmeti ve eğitimi konusunda hem 2. hem de 3. basamak hastanelerde çalışma deneyimim ve yakından tanıma imkanım oldu. Şunu söyleyebilirim ki son 15 yıl süresince Sağlık Bakanlığı’na bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde akademik unvan sahibi eğitimcilerin de hızla artması nedeniyle uzmanlık öğrencisi yani asistan eğitimi kalitesi anlamında üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri arasında bir fark yok. Zaten bildiğiniz gibi yaklaşık 1 yıl önce tüm eğitim ve araştırma hastaneleri Sağlık Bilimleri Üniversitesi ile afiliye oldu ve eğitim görevlileri peyderpey Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde öğretim üyesi kadrosunda atanmaya başladılar. Belki de bir süre sonra
RÖPORTAJ EAH ismi tamamen ortadan kalkacaktır. Ancak şu da var ki üniversite hastanelerinde tıp öğrencisi eğitiminin getirdiği ek bir sorumluluk ve yük var. Elbette tüm akademisyenler üniversite çatısı altında öğrenci eğitimine katkıda bulunmak isterler. EAH’de ise tıp öğrencisi eğitimi olmadığı için sağlık
hizmeti sunumu üniversitelere göre biraz daha ön plandadır.
Neden bu branşı seçtiniz?
Ben hekim olmaya ortaokul yıllarımda, cerrahi bir branş (kadın hastalıkları ve doğum) okumaya ise lise yıllarında karar vermiştim. 2 canla yani hem bebek, hem anneyle uğraşmanın heyecanlı olduğunu düşünüyorum. Bence gebelik ve doğum fizyolojisi başlı başına mucize bir olay! Ben de bu mucize olayın içinde olmak o heyecanı yaşamak istedim.
Yöneticilik deneyiminiz de oldu, Sizce hekimlik mi yöneticilik mi daha zor?
Yaklaşık 2 yıl (2005 – 2007) Kars’ta Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde başhekimlik görevi yaptım. Oranın kendi yerel dinamikleri çok farklı ve kendine özgü bir yaşam şekli ve anlayışı var. Kars’ta çok farklı etnik yapıda insanlar var, kozmopolit bir yapısı var. O yıllarda Doğu Anadolu’nun iklim ve coğrafi şartların çetinliğinin getirdiği zorluk ve beraberinde hem hekim hem de yardımcı personelin azlığı gibi nedenler bizi zorluyordu. Ama orada yaşadığım güzel günleri hala hatırlıyorum. Bence orada hekim olmak daha zor! Birebir hizmette bulunmak daha zor! Çok yoğun bir hastaneydi. Köyden gelen hastalarımız mesela; sabah erkenden gelirler ve aynı gün tüm işlerini bitirip geri
“KADIN DOĞUM UZMANLIĞI ARTIK TERCIH EDILMEMEYE BAŞLANDI. EN ÖNEMLI SEBEBI MEDIKO LEGAL PROBLEMLER. ALINAN RISKIN KARŞILIĞINDAKI EKONOMIK KAZANCIN YETERLI OLMAMASI DA ÖNEMLI BIR FAKTÖR”
dönmek zorundadırlar. Onların muayene ve tetkiklerini bir an önce yaparak tedavilerini planlamamız gerekiyordu. Çünkü hepsinin evde birçok sorumluluğu var zaten. Teknik altyapı anlamında hastanenin eksiği yoktu, taleplerimiz Sağlık Bakanlığımız tarafından en kısa sürede karşılanmakta idi. Pratik hayatta mecburi hizmet olarak bilinen Devlet hizmeti yükümlülüğü sayesinde o bölgelerde hekim açığı hızla kapandı. Ama insanlarla birebir iletişim halinde olmak ve hızlı hareket etmek zorunluluğu dolayısıyla hekim olmak gerçekten zordu. Bölgenin sosyo-e-
konomik düzeyi de bu zorluğun nedenlerinden biriydi. Ekonomik zorluklar insanları ister istemez bazı şeylerden alıkoyuyor…
Kliniğinizi kısaca tanıtır mısınız?
2004 yılında Prof. Dr. Ayşe Filiz Yavuz Avşar Hocamızın yönetiminde 6 uzmanla kurulmuş, ben 7. uzman olarak göreve başlamıştım. Prof. Dr. Avşar klinik kurucumuz olarak her zaman önderimiz olmuştur, kliniğin bugün bir marka haline gelmesinde en büyük rol Filiz Hocamıza aittir. Şu anda kliniğimizde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi kadrosunda 1 profesör (Filiz
Ankara Atatürk EAH Kadın Hastalıkları Doğum Kliniği Ekibi MART - nİSAN 2017 29
RÖPORTAJ
Hocamız) ve 3 yardımcı doçent, Sağlık Bakanlığı EAH kadrosunda ise 1 doçent ve 5 kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından kadın hastalıkları ve doğum eğitimi ve sağlık hizmeti verilmektedir. 11 kadın doğum asistanımız (4’ü Azerbaycan uyruklu) halen eğitim almaktadır ve kliniğimiz şimdiye kadar 30’a yakın kadın hastalıkları ve doğum uzmanı yetiştirmiş ve mezun etmiştir. Ayrıca aile hekimliği asistanları rotasyonla 4 ay süreyle kliniğimizde eğitim almaktadır. Yine sayıları zaman zaman değişmekle birlikte 15 civarında tıp fakültesi 6.sınıf öğrencileri yani intern doktorlar ve 50 civarında 4. Sınıf öğrencileri de klinik teorik ve pratik eğitim almaktadır. Yardımcı ebe ve hemşirelerimizin sayısı çok değişiyor; bazen yeterli oluyor ama genellikle eksiğimiz oluyor, yani ebe- hemşire ihtiyacımız her zaman var. Şu anda hem klinik hem de poliklinik hizmeti veren toplam 16 ebe-hemşiremiz var, ancak sayının bunun en az 2 katı olması gerektiğini biliyoruz. Çünkü kadın hastalıkları ve doğum bölümü yapısı itibariyle çok özel bir bölüm… Hasta mahremiyetinin en üst düzeyde olması ge30 MART - nİSAN 2017
rekiyor. Hem anne hem bebek hem de diğer jinekolojik hastalığı olan hastalarımızla ebe ve hemşirelerimizin ilgilenmektedirler. Bir yandan doğumlara eşlik ederlerken diğer yandan bir bölümü doğum yapmış annelere veya henüz gebelere anne sütü ve emzirme eğitimi vermekte, bir bölümü yenidoğan bebeklerle ilgilenmekte, diğer bir bölümü ise jinekolojik ameliyat olmuş veya hastalığı olan hastalarımızın tedavi ve takiplerini yapmaktadırlar. Bu nedenle nitelikli ebe ve hemşirelerimizin sayılarının artırılmasına çok ihtiyaç var.
Kliniğinizin eksiklikleri neler?
Bizim en büyük problemimiz yenidoğan yoğun bakım ünitemizin olmaması… Çünkü hastanemizin erişkin yoğun bakım ünitesi çok kuvvetli ve bu nedenle maternal yani anne ile ilgili risk mevcudiyetinde, örneğin annenin hipertansiyon, kalp hastalığı, diabet, epilepsi, guatr vb hastalığı olması durumunda multidisipliner bir hastane olmamız nedeniyle bu tür riskli gebeler hastanemize refere edilmektedirler. Ancak bu olgularda bir de gebelik eğer henüz miadında değil ve gebeliğin erken sonlandırılması gerekiyorsa bu durumda zorlanıyoruz. Hastanemiz hemen yanı başında inşaatı devam eden Bilkent Şehir Hastanesi hizmete girdiği zaman bu sorun da ortadan kalkacaktır. Mevcut durumda
RÖPORTAJ
ise yenidoğan bebeği sevk etme ihtiyacımız olduğunda yenidoğan yoğun bakım yatağı bulmak konusunda 112 koordinasyon merkezi bize yardımcı oluyor. Ayrıca kliniğimize yıllık ortalama 1000 civarında ameliyat gerçekleştirilmektedir. 22 yatağa sahip kliniğimizde yatak doluluk oranımız yüzde 90’nın üzerindendir ve yatak sayımızın da artması gerekiyor. Ancak mevcut fiziki şartlarda bu mümkün olamıyor maalesef. Talep var ama yeterli olamıyoruz. Yardımcı sağlık personelimizin de sayı ve nitelik konusunda artmasını bekliyoruz. Ebelik eğitimi çok önemli, eğitimlerin niteliğinin özellikle pratik eğitimlerinin arttırılması gerekiyor ki, ulusal bir politika halini almış olan sezaryen ile doğum oranlarının azaltılabilmesi için nitelikli ebelerin pratikte çok daha aktif ve işin içinde olmaları gerektiğine inanıyorum
Kadronuzda cinsiyet dağılımı nasıl?
Kliniğimizde toplam 10 kadın hastalıkları ve doğum uzmanından 3’ü erkek, gerisi kadın… Kadın doğum klinikleri eskiden erkek ağırlıklıydı ama son zamanlarda kadın ağırlığı ön plana çıktı. Kadın doğum uzmanlığı bundan 10 yıl öncesine kadar tıpta uzmanlık sınavında en çok tercih edilen ilk 5 daldan biriydi. Ancak son 5 yıl içinde bu durum tam tersine döndü ve maalesef şimdi en az tercih edilen bölümler arasında. Bunun da en önemli sebebi tabii ki mediko legal sorunlar. Komplikasyonlar, riskler, hasta-hekim ilişkileri vs gibi nedenlerden ötürü tercih edilmiyor. Alınan riskin karşılı-
ğındaki ekonomik kazancın yeterli olmaması da önemli bir faktör diye düşünüyorum. Gelecekte, mesela belki 10 sene sonra, bu durumun yani kadın doğum hekimliğinin tercih edilmemesinden kaynaklı dolayı sıkıntılar yaşanabileceğini düşünüyorum, çünkü insanın mesleğini hele böyle kutsal mesleği istemeden yapabilmesi mümkün değil bence. Bazı hastanelerin kadın doğum kliniklerinde kadronun açık kaldığını biliyorum mesela… Kimse tercih etmiyor.
sezaryen ameliyatı olmak üzere 1100-1200 civarında ameliyatımız olmakta. Yani jinekolojik yönümüz biraz daha ağırlıkta diyebiliriz.
Hasta yükünüz nasıl?
İsteyen hasta sezaryen doğum yapabiliyor mu?
Bölümümüzde yılda yaklaşık 40-45 bin civarında polikinik hastasına hizmet verilmektedir. Aylık doğum sayımız 90-100 civarında, yani bir nevi butik doğum ünitesi gibi çalışıyoruz. Yılda 150’si jinekolojik onkoloji, 250’si endoskopik, 200’ü ürojinekolojik, 200’ü jinekolojik ve 350-400’ü de
Sezaryen oranlarınız nasıl?
Kliniğimizin yıllık istatistiklerine baktığımızda ilk defa sezaryen ile doğum gerçekleşen olgu sayımız tüm doğumlar içinde yıllık yüzde 15 civarında. Gelişmiş ülkeler standardında ve bu iyi bir yüzde...
Hayır! Endikasyon dışında sezaryenimiz yok zaten sezaryen olmak isteyen diye bir kavramımız da yok, annenin doğum korkusu varsa psikiyatr ve psikolog desteği alarak o korkuyu yenmesine çalışıyoruz.
Kliniğinizde istenmeyen gebelikler sonlandırılabiliyor mu?
İstem dışı gebeliklerde bu görev aile planlaması olan hastanelerin oluyor. Bizde böyle bir merkez bulunmuyor. İsteğe bağlı kürtaj yapmıyoruz. Tıbbi endikasyonlar dahilinde gebeliği sonlandırıyoruz, ama bunu da sağlık kurulu kararıyla yapmaktayız.
Branşınızın tercih oranı düşük ama tercih etmek isteyen gençlere neler söylemek istersiniz?
Benim tekrar seçme şansım olsa kadın doğumu seçerdim. Tüm zorluklarına rağmen bir çocuğu doğurtmak, jinekolojik bir hastayı iyileştirmek büyük bir mutluluk… Yeni hekim arkadaşlarımız, kadın – erkek fark etmez, bizi yalnız bırakmasınlar! Tüm teorik ve pratik bilgilerimizi onlarla paylaşmaya hazırız. MART - nİSAN 2017 31
RÖPORTAJ
“ACIBADEM’DE BILGI SISTEMLERI DIREKTÖRÜ OLARAK GÖREV YAPTIĞIM DÖNEMDE, TÜRKIYE’DE ILK, HASTANE BILGI SISTEMINI EKIBIMLE BIRLIKTE BIZ GELIŞTIRDIK. SAĞLIKLA ILGILI DIĞER SISTEMLERI SATIN ALARAK DÜNYA STANDARTLARI ILE ENTEGRE ETTIK” Sağlık sektörüne kaç yıldır hizmet sunuyorsunuz?
Meslek hayatıma Akbank’ta programcı olarak başladım. Daha sonra Esbank’ta IT yöneticisi olarak devam ettim. Halen Esbank Emekli Sandığı Yönetim Kurulu Üyesiyim. Sağlık sektöründe 15. yılımı doldurdum. Acıbadem Sağlık Grubuna 2002 yılında Bilgi Sistemleri Direktörü olarak başladım. İlk projem sağlık sektöründe çağrı merkezini kurmak oldu. Türkiye›de sağlıkta bu büyüklükte ve son teknoloji çağrı merkezini Acıbadem olarak ilk biz kurduk. 8 yıl Acıbadem Sağlık Grubu Bilgi Sistemleri Direktörü olarak hizmet verdim. Sağlıkta da Türkiye’de ilk Hastane Bilgi Sistemini (Hospital Informatin System - HIS) ekibimle geliştirdik. Diğer sağlıkla ilgili sistemleri satın alarak dünya standartları ile entegre ettik. 2010 yılından itibaren ise APlus’ın Genel Müdürü olarak görevime devam ediyorum.
Bundan 10 yıl sonra APlus’ı nerede görmeyi arzu ediyorsunuz?
APlus sektörde öncü rolünü üstlenen firmalardan biri olarak konumlanıyor. Bizim ayırt edici özelliğimiz Acıbadem gibi büyük bir sağlık grubunun iştiraki olmamız. Bundan kaynaklanan yüksek bir hijyen ve kalite disiplinimiz var. Başarımızın altında yatan önemli nedenlerden birisi de bu… APlus, öncelikli olarak Acıbadem Sağlık Grubuna hizmet vermek üzere yola çıktı. Bu süreçte grubumuz dışındaki pek çok firmadan da bu kalite ve standartlarda hizmet almak üzere talepler almaya başladık. Bugün artık hizmet verdiğimiz dış müşterilerimiz de artmaya devam ediyor. Bu sürecin de bizi geliştirdiğini düşünüyoruz. Buradan öğrendiklerimizi de ekleyerek gelecek 10 yılda da Acıbadem Sağlık Gurubu vizyonu paralelinde büyümeye ve gelişmeye devam edeceğiz. 32 MART - nİSAN 2017
APlus Genel Müdürü Candan Göksu
“Türkiye’de Hastane Bilgi Sistemini ilk biz geliştirdik” Türkiye’de son derece gelişkin bir özel hastane sektörü var. Otelcilik hizmetleri de sizce aynı şekilde gelişmiş bir yapıya sahip mi?
Genel olarak hizmet sektörünün gelişimi son yıllarda büyük bir hız kazanmış olsa da, başlangıçta oldukça yavaş ilerledi. Kaliteli hizmet kavramı gerçek anlamıyla yeni yeni oturuyor. Hastanelerde hizmet kavramı ise hepsinden çok daha yeni… Hizmet sektörünün tartışmasız en hassas alanı hastanelere hizmet vermek… Bugün sektörün hastane hizmeti konusunda çok daha profesyonel bir bakış açısını yakaladığını söyleyebiliriz. Bizim için insana hizmet çok önemli. 10 yıl önce de APlus olarak yola çıkarken bu konudaki hizmet açığını gidermek ve hastalarımızın ihtiyacı olan standartları sağlamayı amaçlamıştık. APlus olarak, bugün de bu alanda halen ilkleri uygulayarak öncü ve örnek olmaya devam ediyoruz. Diğer yandan sektörümüzde örnek bir rol üstleniyor ve mükemmel hizmet anlayışı için toplum bilincini arttırmayı hedefliyoruz.
RÖPORTAJ “SAĞLIK SEKTÖRÜNÜ HER KADEMEDE KADINLARIN DAHA FAZLA RAĞBET ETTIKLERI VE BAŞARILI OLDUKLARI BIR SEKTÖR OLARAK TANIMLAYABILIRIM. APLUS IÇERISINDE BIZ DE OLDUKÇA YOĞUN BIR KADIN ÇALIŞAN ISTIHDAMINA SAHIBIZ”
“BU YIL MERKEZ FABRIKAMIZI YENILEMEK ÖNCELIKLI HEDEFIM. TÜRKIYE’DE ILK OLACAK, ÇOK FARKLI BIR KONSEPTTE FABRIKAMIZI REVIZE EDIYORUZ” Sağlık sektöründe çalışan kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğünüz hususlar neler?
Sağlık alanında çalışma hususunda bazı konuları en başından bilerek bu alana adım atmak gerekiyor. Sonuçta çoğunlukla iletişimde olduğunuz kişiler hastalar ya da hasta yakınları oluyor. Onlarla empati kurabilmek, ihtiyaçları olan hizmeti verebilmek ve doğru zamanda, doğru şekilde onlara destek olmaya çalışmak gerekli. Bu da bir disiplin ve yoğun bir çalışma programı gerektiriyor. Sağlık sektöründe çalışmanın avantajı ise ‘sağlıklı kalmak ‘ ile ilgili konuları çok daha yakından takip edebilmek oluyor. Sağlık sektöründe kadın istihdamı çok yüksek... Sağlık sektörünü her kademede kadınların daha fazla rağbet ettikleri ve başarılı oldukları bir sektör olarak tanımlayabilirim. APlus içerisinde bizde oldukça yoğun bir kadın çalışan istihdamına sahibiz. Grup olarak ise her yıl Türkiye de ‘en çok kadın istihdam eden ‘ şirketler arasında yer alıyoruz.
Çalışma hayatınızda, beslendiğiniz, motivasyon kaynaklarınız neler?
Deniz ve doğayı çok severim, fırsat buldukça oksijeni bol mekânlarda zaman geçiririm. En büyük motivasyon kaynağım ise hedeflerime olan sarsılmaz inançlarım. Her zaman bu inançla ve yüksek kararlılıkla devam ederim. Bunun başarı için en önemli motivasyon kaynaklarından birisi olduğunu düşünüyorum.
Bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler?
Kişisel gelişimime katkı sağlayacak her türlü yayını ve gelişmeleri takip ederim. Bunun dışında yeni nesillerle bir araya gelmeye ve onlarla deneyimlerimi paylaşmaya çalışıyorum. Benim için onlarla bir araya gelmek ve yeni fikirlerini dinlemek oldukça keyifli. Bunu önümüzdeki dönemde de devam ettirmek hedeflerim arasında. Çalışma hayatımda ise bu yıl merkez fabrikamızı yenilemek en öncelikli hedefim. Tür-
kiye’de ilk olacak, çok farklı bir konseptte fabrikamızı revize ediyoruz.
Sağlık sektöründe kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Öncelikle bu sektörün farklı bir yapısı olduğunu bilerek bu alana yönelmeliler. Sağlık sektörü olabildiğince insani duyguların etkin olduğu bir alan... Bu sektörde genellikle hastalar ve hasta yakınları ile iletişimde olacaklarını öngörmeliler. Sonuçta biz onları daha iyi hissettirmek, daha iyi olmalarına destek vermek için çalışıyor, bu süreci onlar için en kolay şekilde atlatılabilir hale getiriyoruz. Tüm sektörler için başarının anahtarı; sektörün hitap ettiği toplulukla ne kadar iyi iletişim kurduğunuzdur. Hedef kitlenizin taleplerini doğru anlar ve yerine getirirseniz, başarısızlık söz konusu değildir. Bunun örneklerini dünyada da görmek mümkün. Dünya’da IT strateji ve çözüm şirketlerinin istatistiklerinde de bunu uygulayan yöneticilerin kesinlikle başarılı olduğunu görebiliyoruz. MART - nİSAN 2017 33
RÖPORTAJ
“KADINLARIN BIR IŞI SAHIPLENMEDE BIR ERKEK ÇALIŞANDAN DAHA FAZLA ÇABA SARF EDIP, DAHA DIKKATLI OLDUKLARINA INANIYORUM. AYNI ZAMANDA ÖĞRETICILIK, EĞITICILIK YÖNLERI ERKEKLERE GÖRE DAHA GELIŞKIN. BIR EKSIKLIK, BIR HATA GÖRDÜKLERINDE DAHA MÜDAHALECILER”
KADINLAR İŞ HAYATINDA DAHA UYUMLU VE GEREKTIĞINDE DAHA MÜDAHALECİ Sizi tanıyabilir miyiz?
2012 yılından bu yana Johnson & Johnson Medical Türkiye bünyesinde Pazar Erişim Müdürü olarak görev yapmaktayım. İstanbul merkezli şirketlerin Ankara ekipleri, daha çok devletle temasın sağlandığı, kamuyla ilişkilerin yürütüldüğü yerdir. Ben de Ankara merkezli çalışıyorum ve sorumluluklarım arasında kurumsal ilişkiler, geri ödeme ve sağlık ekonomisi, devlet ihaleleri ve ihale süreçleri yer alıyor.
Görevinizin stresli olduğunu düşündüğünüz yanları neler?
Global olarak “stres çağı” yaşıyoruz. Hangi meslek dalı olursa olsun, stresten arınmış bir sektör yok diyebiliriz. Medikal sektöründe de zamana karşı yarışılan anlar ve bürokrasi kaynaklı durumlar kimi zaman bizleri zorlayabiliyor. Burada önemli olan stresin ve bu zorlayıcıların yönetilebilmesi. Çalıştığınız kuruma inandığınız ve çalışma ortamını sevdiğiniz, planlı ve programlı olduğunuz sürece zorluklardan daha az etkilenip beklenmeyen durumları daha rahat yönetebiliyorsunuz. Ayrıca; ekibinizin yetkinliği ve grup dinamiğine yatkınlığı, herkesin fikir, öneri ve deneyimlerine açık olmanız da stres yönetiminde çok etkin. Ben de, günlük stresleri, ekip arkadaşlarım ile beraber yarattığımız pozitif sinerji ile yönetmeye çalışıyorum. Tabii burada, Johnson & Johnson gibi köklü, kurumsal, değerlerine ve çalışanlarına bağlı ve destek olan bir şirkette çalışıyor olmanın da etkisi yadsınamaz. 34 MART - nİSAN 2017
Rutin bir çalışma haftanız veya bir iş gününüz nasıl geçiyor?
Günlerim ‘son sürat geçiyor’ demek abartılı olmayacak. Güne oldukça erken başlıyorum; böylelikle iş rutinim de erken başlıyor. Resmi gazete takibi ve sektörle alakalı tüm kamusal gelişmelerin takibi, basın ve gündemin izlenmesi, raporlar, e-postalar, kurumiçi görevler, kişisel mesleki gelişimimle ilgili faaliyetlerim, toplantılar, konferanslar, STK çalışmalarım, ekip toplantıları ve tabii ki havalimanları vazgeçilmezlerim. Şirket yönetim toplantıları, ekip toplantıları, işe alım görüşmeleri, eğitimler gibi amaçlar ile Ankara-İstanbul arasında mekik dokuyorum. Aynı zamanda Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği’nin (SADER) Yönetim Kurulu Genel Sekreterliğini yürütüyorum.
Johnson & Johnson Medical Türkiye Pazar Erişim Müdürü Ferda Bayşu Evliyim ve 10 yaşında bir kızım var; işle alakalı mesaimin ardından çalışma tempom tüm hızı ile evde de devam ediyor ve zamanımın geri kalanı aile düzenime ayırıyorum. Aile huzurunun her türlü huzur ve motivasyonun temeli olduğuna inandığım için, birincil önceliğimde onlar geliyor açıkçası.
Global bir firmada görev yapıyorsunuz... Firmanızın ülkelere (kültürlere - cinsiyetlere) göre değişen farklı uygulamaları var mı?
Firmamız dünya üzerinde 60 ülkede yaklaşık 125.000 çalışanı ile pek çok farklı kültürü bünyesinde barındıyor. Firmamızın kültürünü oluşturan ve 1943’ten beri rehberimiz olan ‘Andımız’ gereği, her çalışanın kendi değerlerine saygı duyuluyor
RÖPORTAJ ve buna bağlı olarak değerlere özel esnek uygulamalar sunuluyor. Bunun dışında JnJ için kadın lehine pozitif ayırımcı bir şirket diyebiliriz. Her ülkede Women Leadership Initiative (WLI) adı altında topluluklarla kadın liderlerin gelişimine katkı sağlayan programlarımız var.
“MEDIKAL SEKTÖR GLOBAL BIR SEKTÖR. İNSAN HER YERDE INSAN, HASTA HER YERDE HASTA VE TEDAVI HER YERDE TEDAVI. BIREYSEL OLARAK, EĞER MESLEKI YETKINLIĞINIZ VARSA, GLOBALLEŞMEYE BAĞLI OLARAK HER ÜLKENIN MEDIKAL SEKTÖRÜNDE YER ALABILIRSINIZ”
Mesleğinizi Batılı bir ülkede icra etmekle Türkiye’de icra etmek arasında nasıl farklılıklar var?
Medikal sektörü global bir sektör. İnsan her yerde insan, hasta her yerde hasta ve tedavi her yerde tedavi. Bireysel olarak, eğer mesleki yetkinliğiniz varsa, globalleşmeye bağlı olarak her ülkenin medikal sektöründe yer alabilirsiniz. Diğer taraftan, nasıl ki ülkelerin kültürleri, yönetim sistemleri birbirlerinden farklılık gösteriyorsa; aynı şekilde bürokrasileri de farklılık gösteriyor. Bunu Türkiye- Batılı ülkeler anlamında da söylemiyorum; Almanya ile Fransa bürokrasisi bile birbirinden farklı işliyor. Tüm dünya üzerinde ortak ideal bir sistemin bulunması elbette mümkün değil. Her ne kadar iletişim olanaklarının bu denli gelişmesi ve haliyle etkileşimin bu denli artması, belli noktalarda iş yapışlarda benzerlikler oluşmasına sebep oluyorsa da; yine de her ülkenin kendine özgü bir sistemi ve o sistemin işleyişi var. Türkiye’ de sağlık sektöründe son dönemde yaşanılan yadsınamaz pozitif gelişmeler olduğunu belirtmekle birlikte, sık değişen regülasyon ve yasalara uyum sağlamanın her zaman çok kolay olmadığını da eklemek lazım.
Orta ve üst düzeyde daha fazla kadın personelin istihdam edilmesi sizce nasıl fark yaratır?
Elbette istisnalar var ama; kadınların bir işi sahiplenmede bir erkek çalışandan daha fazla çaba sarf edip, daha dikkatli olduklarına inanıyorum. Aynı zamanda öğreticilik, eğiticilik yönleri erkeklere göre daha gelişkin. Bir eksiklik, bir hata gördüklerinde daha müdahaleciler. Yeni durumlara ve değişimlere kadınlar çok daha süratle uyum sağlayabiliyorlar. Bir ekip çalışanını heveslendirme ve teşvik etme yeteneği, kadın yöneticide erkek yöneticilere oranla bence daha gelişmiş durumda. Yaratıcılık anlamında da kadınları daha yetkin buluyorum, kadınlar gözlem yeteneklerini iş yaşamında çok daha başarılı bir biçimde kullanabiliyorlar. Çalışanlarıyla iletişim kurarken kadının sağladığı başarı daha iyi bir yönetici olmasında olumlu bir etki yapıyor. Kadının problem çözebilmedeki başarısı, bir yönetici olarak erkekten daha başarılı ol-
masını sağlıyor. Kriz yönetiminde de erkek yöneticilere oranla proaktif olduğumuz bir gerçek.
Çalışma Hayatınızda Motivasyon Kaynaklarınız Neler?
Çalışma hayatında öğrenmek, daha iyiyi yapmak isteği en büyük motivasyonlarım. Bir insanın hayatındaki en anlamlı motivasyonun ‘ANNE’ olduğunu düşünüyorum.
Çalışma hayatında hayranlıkla takip ettiğiniz kadınlar kimlerdir?
Ümit Boyner ve Betül Mardin hayranlıkla takip ettiğim ve cesur yaklaşımları, girişimleri, kadın işbirlikleri, inançları, çalışkanlıkları ve yaşama hızları anlamında gıpta ettiğim isimlerdir.
Sektörünüzde kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Kadın - erkek farketmeksizin cevaplamak istiyorum. Günümüzde küresel vizyon çok önemli, bulundukları dünyaya küçük bir
pencereden bakıyor olmak; veya sadece maddi imkanları düşünmek doğru değil. İş alemlerini sadece çalıştıkları departmanla sınırlandırmadan, şirketin bütününü, diğer şirketleri, hedef kitleyi, sektörü, ülkeyi, dünyayı düşünmeliler, takip etmeliler. Klasik ama geçerli bir tavsiye olarak: ekonominin aktığı yere doğru çok dil öğrenmek gerçekten çok önemli. Dünyanın her yeriyle iş iletişimi kurabilecek seviyede temel dillerden edinmek olmazsa olmaz. İş hayatına ilk atıldığınızda tek başınasınızdır, ancak bir süre sonra kariyer basamaklarını çıkma zamanı geldiğinde, bireyleri kıymetli yapan şeylerden biri de ekip çalışması ve ilişki ağıdır. Bu yüzden, güvenilir ve uyumlu olmak, iç ve dış çevrede pozitif ve etkin bir ilişkiler ağının olması kariyer için gerekliliklerdir. Sektör dinamikleri stabil değil; buna bağlı olarak çalışanların esnek, yaratıcı, olumlu, cesur ve her türlü koşula hazırlıklı olmaları gerçekten oldukça önemli. MART - nİSAN 2017 35
RÖPORTAJ
TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK İÇIN
ERIŞKIN BAĞIŞIKLAMA ŞART
“PROF. DR. İFTİHAR KÖKSAL: “BU BIR SACAYAĞI… HEKIM AŞI YAPMAYI ISTEYECEK, HASTA KABUL EDECEK, GERI ÖDEME KURUMU BU AŞIYI TEMIN EDECEK. TÜM PAYDAŞLARIN BIRLIKTE HAREKET ETMESIYLE BAŞARI KAZANILABILIR”
ama erişkinlerde de 10 yılda bir yapılmalıdır. Diğeri de erişkin yaş gruplarına has aşılar. 2006’da çalışmaya başlayıp 2009’da ilk erişkin bağışıklama rehberimizi çıkardık. Türkiye’nin ilk erişkin bağışıklama rehberi 7 Derneğin ortak çalışmasıyla 2009’da yayınlandı. 2016’da kılavuzumuz yenilendi. ”
Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneğinin (EKMUD) önderliğinde yapılan Erişkin Bağışıklama Akademisi, Sağlık Bakanlığı dahil 10 paydaşın katkısıyla ve çok sayıda katılımcıyla Ankara’da yapıldı. Toplantıya çok sayıda enfeksiyon hastalıkları, aile hekimi, iç hastalıkları, halk sağlığı ve göğüs hastalıkları uzmanları katıldı.
Aşı Bilinci Yerleştirilmeli
Toplantıya katılımdan son derece memnun olduklarını ifade eden Türkiye EKMUD Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal şöyle konuştu: “Erişkin bağışıklama Türkiye’de yeni yeni bir yere gelmeye başlayan bir konu. Genişletilmiş aşı programımız var biliyorsunuz, bu Sağlık Bakanlığının desteklediği bir program ve pediatrik yaş grubuna uygulanıyor. Çocukluk aşılamasında dünyada birçok ülkeye örnek olabilecek seviyedeyiz. Ama erişkinlerde aynı şeyi söylemek mümkün değil. 18 yaşıyla birlikte erişkinlerde aşılama oranı maalesef dibe vuruyor! Erişkin ve yaşlı insanların da aşılamaya ihtiyacı var. Biz ‘Yaşam Boyu Bağışıklama’ sloganını benimsiyoruz. Erişkin bağışıklamayı 2 oranda ele alabiliriz, biri çocuklukta başlanan aşıların devam aşıları, tetanoz, difteri, boğmaca gibi; bunlar çocukluk çağında başlar 36 MART - nİSAN 2017
“Erişkin bağışıklama, tek başına sağlık personelinin sorumluluğunda olan bir konu değil” diye konuşan Prof. Dr. Köksal, şöyle devam etti: “Bu bir sacayağı… Hekim aşı yapmayı isteyecek, hasta kabul edecek, geri ödeme kurumu bu aşıyı temin edecek. Tüm paydaşların birlikte hareket etmesiyle başarı kazanılabilir. Bugün geldiğimiz noktada çocuk felci, çiçek hastalığı yenildiyse, kızamık, kabakulak görmüyorsak bunlar hep aşılamayla başarıldı. O halde aşılar işe yarıyor. Çocuklarda böyleyse erişkinlerde de aynısı geçerli. İnsanlara aşı bilinci, farkındalık yerleştirilmeli. Aşının zararı yok.” Prof. Dr. Köksal, eylem planı hazırlayacaklarını ifade ederek, “Biz şanslı bir ülkeyiz aslında, geri ödeme kurumu risk gruplarında aşıları geri ödeme yapıyor. Papilloma virüsü aşılama takvimine girdi, erişkin bağışıklamada yer almaktadır, geri ödemesinin de yakın zamanda yapılacağını düşünüyoruz” dedi.
Türkiye Bazı Aşılarda Kendi Üretimini Yapacak
Aşının stratejik bir ürün olduğunu belirten Prof. Dr. Köksal, “Sanayi ve devletin
Prof. Dr. İftihar Köksal işbirliğiyle, halen altyapısı süren çalışmalar neticesinde Türkiye bazı aşılarda kendi üretimini yapacaktır. Moleküler teknoloji, nanoteknoloji günümüzde çok ilerledi, akıllı ilaçlar, aşılar yaratmak zor değil. Bunlar ileri teknoloji ürünleri. Türkiye, altyapısı ve bilim insanlarının varlığı yanısıra iyi bir organizasyonla kendi aşı üretimini yapabilir. Derneğimiz çalışmaları destekliyor, elimizden gelen desteği vermeye hazırız” diye konuştu.
Aşı Seferberliğine Özel Sektör ve Eczacılar da Katılmalı
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Süleyman Görpelioğlu, erişkin bağışıklamanın sadece erişkinleri hastalıktan korumak için değil toplumsal bağışıklık için de şart olduğunu söyledi. “Çocuklarımızın sağlığının korunması için de erişkinlerin bağışıklanması gerekmektedir” diye konuşan Prof. Dr. Görpelioğlu, şunları kaydetti: “Erişkinler için önerilen 11 çeşit aşı var, 65 yaş üstü için hepsi öneriliyor, 65 yaş altı için de endike durumlar sözkonusu… Türki-
HABER ye’de erişkinlerin aşıya bakışı, ‘Aşı çocuklar içindir, erişkine gerek yok’ şeklinde ki buna hekimler de dahil… Bu önyargı dünyada da farklı değil. Bakanlık artık erişkin aşılamasına olumlu bakmaya başladı, bu önemli bir adım... Bundan 5 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz bir katkıyı Bakanlık şu anda yapıyor. 244 evde bakım hastamıza 20 günde ulaşarak anket yaptık, 162’si ‘ben kendime ve
hastama verilecek pinomekok aşısını yaptırırım’ diye cevap verdi. Son iki haftada 13 doz aşıyı yaptık. Evde bakım hastaları önemli, hepsi yatalak, bağışıklıkları düşük
ve bakıcılarının dışarıdan enfeksiyon taşıma riski var. Bir buçuk milyona yakın çocuğu başarılı şekilde aşılıyoruz ama yoruluyoruz aşılarken. Buna 6 buçuk milyon kişi daha ekleyeceğiz ve 8 buçuk milyon kişi aşılayacağız, bu popülasyonun peşinden sadece aile hekimlerinin koşması mümkün değil! Bunun seferberlik olarak algılanması gerek; eczaneler, özel hastaneler, polikliniklerin hepsi aşılamaya dahil olmalı. Tutum geliştirme eğitimi yapmamız gerekiyor.”
“Ülkemizde bağışıklama çalışmalarının 1930’lu yıllarda başlamış olmasına rağmen uzun yıllar sadece çocuklara yönelik olarak uygulanmıştır. Günümüzde, Sağlık Bakanlı-
Araştırmalara Göre Doktorlar Aşı Önermiyor
13 Batı Avrupa ülkesinde 2226 hekim ve 6534 hasta üzerinde yapılan bir araştırma sonuçlarını aktaran Prof. Dr. Görpelioğlu, şu bilgileri verdi: “50 yaş üzeri kişilerin katıldığı ve sadece pnömokok hastalığının sorulduğu araştırma sonuçlarına göre, ‘Bana öneren doktor olmadı’ diyen kişi oranı: %15-68, ‘Pnömokok hastalığı için aşı olduğundan haberim bile yok’ diyen kişi oranı: %11-60, ‘Pnömoniye yakalanma riski konusunda endişe duymuyorum’ diyen kişi oranı: %7-53, ‘Yan etkileri konusunda şüphelerim var’ diyen kişi oranı: %2-17, ‘Etkinliği konusunda şüphelerim var’ diyen kişi oranı: %2-13, ‘Tedavisi varsa aşıya gerek yok’ diyen kişi oranı: %13-35, ‘Aşılama sadece çocuklar içindir’ diyen kişi oranı: %7-25, ‘Aşılar beni hasta edebilir’ diyen kişi oranı: %6-25.”
“Sadece Tedarikçi Değil, Çözüm Ortağıyız” Prof. Dr. Süleyman Görpelioğlu
ortalama yaşam süresini kısalttığını belirterek, “İnsanların yaşam alanlarının daha sağlıklı olması ve hastalıklara karşı geliştirilen yeni tedaviler ile bulaşıcı hastalıkların aşı ile önlenmesi ile artık mümkün” diye konuştu. Aknil şöyle devam etti:
MSD Aşı & Fertilite İş Birimi Direktörü Tan Aknil, toplantıda yaptığı konuşmada, insanlık tarihi boyunca bulaşıcı hastalıkların
Tan Aknil ğı tarafından, 13 hastalığa karşı, ülkemizde 0-23 ay arası çocuklarda %95-99 oranında aşı yapıldığı rapor edilmektedir. Bir hastalığa karşı %95 ve üzerinde aşı yapılması, o hastalık etkeninin toplumda yaygın olarak bulaşma riskini düşürmektedir. Transplantasyonlar, medikal cihaz uygulamaları, kanserlerin tedavi edilebilir hastalıklar halini alması erişkin aşılaması için özel hasta gruplarının meydana gelmesine neden olmuştur. Toplumdaki bütün bu değişiklikler bağışıklamada erişkin popülasyonun ne kadar önemli bir hedef kitle olduğunu MART - nİSAN 2017 37
HABER desteklemektedir. Son yıllarda yaşlanan dünya nüfusu ve kronik hastalıklardaki artış nedeniyle başta risk grupları olmak üzere erişkin bağışıklamasına verilen önem artmaya başlamıştır. Buna rağmen maalesef erişkin bağışıklama programları, erişkin aşılama bilinci ve aşıya erişebilirlik oldukça düşük düzeydedir. Erişkin dönemde de tıpkı çocukluk döneminde olduğu gibi aşılar bireyleri hastalıklardan korur, sosyal ve ekonomik kazanımlar sağlar. Bilimsel dernekler, Sağlık Bakanlığı, medya ve endüstri, bütünleşik bir yaklaşımla erişkin aşılamanın önündeki engelleri tespit etmeli, önceliklendirerek gerçekçi bir aksiyon planı oluşturup bir an önce harekete geçmelidir. Bu noktada endüstri, güncel üretim teknolojileri ve tecrübenin paylaşılması, aşı tedariğinin uygun fiyatlarda, sürdürülebilir bir biçimde sağlanması konularında hassasiyetle davranmalıdır. Bunun gerçekleşmesi ise, sektörün sadece bir maliyet odağı olarak değil, Türkiye’nin 2023 vizyonuna ulaşmasında bir çözüm ortağı olarak görülmesinden geçer. 1992 yılından beri Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren MSD İlaçları olarak, bağışıklamadaki sorunları tespit etmekte proaktif davranan, küresel pazarda Türkiye’nin ihtiyaçlarını azami derecede önceliklendirmeye çalışan, sadece bir tedarikçi değil, inovatif yaklaşımımızla bir çözüm ortağı olmaya çalışan tavrımızı sürdürmeyi kendimize ilke ediniyoruz.”
“Detaylı Aksiyon Planları Geliştirilmeli”
Toplantıda konuşan Pfizer Türkiye Aşı İş Birimi Lideri Tolga Uluışık da, endüstri olarak uygulamaya dönük sorunlara odaklanılması ve detaylı aksiyon planları geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.
Tolga Uluışık 38 MART - nİSAN 2017
Uluışık şöyle konuştu: “Günümüzde hem dünya hem de Türkiye’de çocuklara yönelik aşılama programlarında giderek artan bir başarı söz konusu. Erişkin bağışıklamada ise sorunlar ve çözümlerin birkaç adımda kümelendiğini düşünüyorum. Bu adımların en başında erişkinlerin bulaşıcı hastalıklardan korunmasına yönelik aşıların geliştirilmesi, aşıya erişimi destekleyecek geri ödeme sistemlerinin veya bağışıklama programlarının otorite tarafından oluşturulması ve tedarik anlamında bu aşıların kusursuz bir şekilde erişkinlere ulaştırılması geliyor. Aşıya erişimin sağlanması anlamında, Bakanlığımızın Haziran ayında
risk gruplarına yönelik almış olduğu ücretsiz aşı temini kararıyla birlikte, Türkiye aşıya erişim kolaylığı itibariyle dünyanın en geniş koruyucu sağlık hizmeti sunan ülkelerinden biri oldu.” Pfizer’in, üretimi 2,5 sene süren konjüge pnömokok aşısı için ABD ve İrlanda’nın ardından dünyadaki üçüncü üretim tesisini Kasım 2012’de İstanbul’da açtığını belirten Uluışık, “Bu yatırımla Türkiye pnömokok aşısı açısından kendi ihtiyacını karşılayan ülke konumuna geldi. Bu kapsamda İstanbul’daki üretim tesisimizde 14 milyondan fazla aşının üretimini gerçekleştirdik” diye konuştu.
HABER
ILO’nun Türkiye Raporu Ne Diyor? ILO’nun hazırladığı “Kadınlar ve Çalışma Yaşamı İçin Daha İyi Bir Geleceğe Doğru: Kadınların ve Erkeklerin Sesleri” Raporu, Türkiye’ye ilişkin çarpıcı veriler içeriyor. Buna göre;Türkiye’de kadınların toplamda yüzde 87’si ücretli bir işte çalışmayı istiyor. Bu oran, dünya ortalaması olan yüzde 70’in 17 puan üstünde. Türkiye’de ankete katılanlar arasında kadınların çalışması yönünde olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 88. Kadınların yüzde 92’si ve erkeklerin yüzde 84’ü, ailelerindeki kadınların ücretli bir işte çalışma isteğini destekliyor. Kadınların yüzde 34’ü ücretli bir işte çalışmayı isterken, yüzde 53’ü hem iş hayatında yer almayı hem de evde hane halkı ve aile bakımı ile uğraşmayı tercih ediyor. Her 10 kadından sadece 1’i yalnızca evde kalarak hane halkı ve aile bakımı işleri ile uğraşıyor. Yaklaşık olarak her 3 erkekten biri kadınların ücretli bir işte çalışmasını; biri sadece evde kalarak hane halkı ve aile bakımı ile uğraşmasını; biri de kadınların hem bir işte çalışıp hem de ev işleriyle ilgilenmesini tercih ediyor. Ankete katılanların yüzde 64’ü erkeklerle aynı eğitim ve tecrübeye sahip kadınların iş yaşamında benzer 40 MART - nİSAN 2017
ya da daha iyi fırsatlara sahip olduğunu, yüzde 29’u ise kadınların daha az fırsata sahip olduğunu savunuyor.
Kadın-Erkek Algısı Arasında Uçurum Var
Türkiye’de kadınların çalışmasına yönelik olumlu algıda erkeklerle kadınlar arasında önemli bir uçurum bulunuyor. Buna göre, Türkiye’de kadınların toplamda yüzde 87’si ücretli bir işte çalışmayı isterken, kadınların ücretli bir işte çalışmasını destekleyen erkeklerin oranı sadece yüzde 62’dir. Diğer bir deyişle, Türkiye’de kadınların çalışmasını destekleyen erkekler ve kadınlar arasındaki fark yüzde 25’tir; dünya ortalamasında ise bu fark sadece yüzde 4’tür. Raporun verileri dikkate alındığında, bu denli büyük bir farkın Türkiye dışında Kuveyt, Tayland, Mısır, Libya ve İran gibi ülkeler arasında yer aldığını görüyoruz. Gençlerin kadınların çalışmasına yönelik algısıyla ilgili olarak; 15-29 yaş grubundaki genç kadınların yüzde 95’i kadınların iş yaşamına dahil olması yönünde görüş bildiriyor. Bu oran, dünyada ortalaması olan yüzde 77’nin hayli üzerinde.
TÜRKIYE’DE KADINLARIN ÇALIŞMASINA YÖNELIK OLUMLU ALGIDA ERKEKLERLE KADINLAR ARASINDA UÇURUM VAR. BUNA GÖRE, TÜRKIYE’DE KADINLARIN TOPLAMDA YÜZDE 87’SI ÜCRETLI BIR IŞTE ÇALIŞMAYI ISTERKEN, KADINLARIN ÜCRETLI BIR IŞTE ÇALIŞMASINI DESTEKLEYEN ERKEKLERIN ORANI SADECE YÜZDE 62.
HABER
KADINLAR İÇIN DAHA ÇOK VE İYI İŞLER İSTANBUL, BURSA, ANKARA VE KONYA ILLERINDE 400 GIRIŞIMCI ADAYI KADIN GIRIŞIMCILIK EĞITIMLERI VERILIYOR. KADINLARA MENTÖRLÜK DESTEK HIZMETLERI SONUCUNDA BAŞARI GÖSTEREN 30 KADINA HIBE DESTEĞI DE VERILECEK ILO’nun özel sektör, belediyeler ve sendikalarla işbirliğiyle yaptığı “Eşitliği Destekliyorum” seminerleri ile 1300’den fazla kadına ulaşıldı. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından Türkiye’de “Kadınlar İçin Daha Çok ve İyi İşler: Türkiye’de İnsana Yakışır İş için Kadınların Güçlendirilmesi” projesi çerçevesinde seminerler veriliyor. Kadın istihdamının arttırılmasını desteklemek amacıyla, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) finansmanı ile “Eşitliği Destekliyorum” sloganı ile verilen toplumsal cinsiyet eşitliği seminerleri iş yaşamının içinde olan çalışan kadın ve erkeklere yönelik veriliyor. Seminerlerde, çalışan kadın ve erkeklerin çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemi konusunda farkındalıklarının arttırılması hedefleniyor. 1300’den Fazla Kadına Ulaşıldı Şimdiye kadar proje illeri olan Ankara, Bursa, İstanbul ve Konya’da özel sektör, belediyeler ve sendikalarla işbirliği yapıldı ve bu kurumların çalışanlarına ve üyelerine bu seminerler verildi. Aralık-Şubat döneminde verilen toplam 18 seminer ile 1300’den fazla kadına ulaşıldı. Çankaya Belediyesi; Kadıköy Belediyesi; Dünya Göz Hastanesi; Alarko Holding; H&M; Bursa’da Seger Ses Ve Elektrikli Gereçler Şirketi ile Hak-İş ve DİSK sendikaları şu ana kadar işbirliği yapılan kurumlar arasında yer alıyor. 30 Kadına Hibe Desteği Hâlihazırda yine kadın istihdamının artırılması ve yaygınlaştırılmasına destek olmak amacıyla proje illeri olan İstanbul, Bursa, Ankara ve Konya illerinde 400 girişimci adayı kadın için kendi işlerini kurmaları için gerekli ön eğitimin verilmesi, teknik kapasitelerinin artırılması, girişimcilikte küresel ve ulusal yaklaşımların benimsetilmesi için girişimcilik eğitimleri veriliyor. Kadınlara mentörlük destek hizmetleri sonucunda başarı gösteren 30 kadına hibe desteği de verilecek. MART - nİSAN 2017 41
RÖPORTAJ “YÜZDE 45’I 25-34 YAŞ ARASINDA OLAN KADIN GIRIŞIMCILERIMIZIN YÜZDE 39’U 35-44 YAŞLARI ARASINDA IŞINI KURUYOR. YÜZDE 31’I ISE BAĞIMSIZ KIŞILIĞE SAHIP, KARARLI VE AZIMLI, YÜZDE 25’ININ KENDINE GÜVENI YÜKSEK” Derneğinizin üye profili ve kurumsal ölçekte çalışan profilinizi kısaca anlatır mısınız?
Bu yıl 15. Yılını kutlayan derneğimizin 300 üyesi bulunurken, bu üyelerimiz 46 sektör ve alanda faaliyet gösteriyor. Türkiye’deki kadın girişimci profiline baktığımızda ise yüzde 61’i üniversite ya da yüksek lisans diplomasına sahip olduğunu görebiliyoruz. Yapılan araştırmalar yüzde 72’i halen evli olan kadın girişimcilerimizin yüzde 84’ünün daha önce bir iş deneyimi yaşadığını ortaya çıkarıyor. Yüzde 45’i 25-34 yaş arasında olan kadın girişimcilerimizin yüzde 39’u 3544 yaşları arasında işini kurarken, yüze 31’i ise bağımsız kişiliğe sahip, kararlı ve azimli, yüzde 25’inin kendine güveni yüksek. Türkiye’de ise 98 bin olan kadın girişimci oranı yüzde 8. Kadınların istihdama katılım oranı ise yüzde 28 olurken, kadınlar arasındaki kayıt dışı istihdam oranı ise yüzde 48. Türkiye’deki kadın girişimcilerin yüzde 82’si hizmet sektöründe faaliyet gösteriyor. Kadın girişimcilerin yüzde 40’ı işkolu olarak ticaret ve satış alanında yoğunlaşırken, yüzde 70’i ise mikro işletme sahibi olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Bu rakamları değerlendirdiğimizde kadın girişimciliği ve kadınların ekonomiye katılımları açısından Türkiye’nin istenen düzeye ulaştığını ve bu alanda kadınların potansiyelinden etkin bir şekilde yararlanıldığını
42 MART - nİSAN 2017
KAGİDER Genel Sekreteri Yeşim Seviğ
KADIN GIRIŞIMCILER DAHA ÇOK KADIN İSTIHDAM EDIYOR söylemek pek mümkün değil. Kadınların ekonomiye katılmadığı, girişimcilik potansiyellerini hayata geçiremediği bir toplumun kalkınmada tam potansiyelini gerçekleştiremeyeceğini düşünüyorum.
Kadın istihdamının arttırılması konusunda Derneğinizin rolünü kısaca anlatır mısınız?
Girişimcilikte başarılı olmak, Türkiye ekonomisi için katma değer yarattığı gibi kadının toplum içindeki konumunu güçlendiriyor, onu ekonomik açıdan erkeklerle eşit kılıyor Kadın girişimci aynı zamanda istihdam da yaratılması anlamına geliyor. Kadın girişimciler daha çok kadın istihdam ediyor. KAGİDER, girişimcilik yoluyla kadının güç-
lenmesini hedefleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Kadının sadece ekonomik olarak değil politik ve sosyal olarak da güçlenmesini hedefler. KAGİDER kadın girişimciliğini, kadınların eşitsiz ve dışlanan toplumsal konumlarının değişmesini ve bu sayede ekonomik güçlenme ile kadın güçlenmesini sağlayacağı için destekler. Kadın girişimcilerin sağlayacağı faydalar, kadınların güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkı verecektir. Derneğimiz kuruluşundan bu yana yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde kamu, özel sektör ve sivil topluma mensup pek çok paydaşla, bu amaca yönelik proje ve çalışmalar geliştiriyor ve yürütüyor. Yaklaşık 300 üyesi bulunan KAGİDER, vizyonu ve misyonu doğrultusunda, kadın girişimcilerin güçlenmesi için eğitim, rehberlik ve mentorluk desteği vermekte, kadının ekonomik konumunun güçlenmesi ve kadın-erkek fırsat eşitliği konusunda çalışmalar yapmaktadır.
RÖPORTAJ
KAGİDER, GIRIŞIMCILIK YOLUYLA KADININ GÜÇLENMESINI HEDEFLEYEN BIR SIVIL TOPLUM KURULUŞUDUR. KADININ SADECE EKONOMIK OLARAK DEĞIL POLITIK VE SOSYAL OLARAK DA GÜÇLENMESINI HEDEFLER
Özel sektörde kadın istihdamını ve liderliğini artırmak üzere Derneğiniz bünyesindeki Kadın Liderlik Platformunun güncel etkinlikleri neler?
UPS Türkiye, KAGİDER ve Turkishwin işbirliğiyle 2014 yılında hayata geçirilen Kadın Liderlik Platformu, özel sektörde kadın istihdamını ve liderliğini artırmak üzere çalışan tüm kurumsal liderlerin, kendi aralarında fikir ve deneyim paylaşımında bulunmalarını sağlayarak bu konuda farkındalık yaratmayı hedefliyor. Her yıl dört kez düzenlenen toplantılarla Kadın Liderlik Platformu, özel sektördeki başarılı kadın yönetici örneklerinin paylaşılmasını ve bu konudaki fikir önderlerinin karşılıklı görüş alışverişinde bulunmalarını sağlayan bir mecra yaratıyor. Kadın Liderlik Platformu toplantılarında kurumların insan kaynakları, kurumsal iletişim departmanları ve üst düzey yöneticileri bir araya geliyor. Bu yıl Şubat ayında KLP zirvemizin ikincisini gerçekleştirerek, “Fırsat Eşitliği, İyi Örnekler ve Zorluklar”, “Kurumların Dönüştürücü Gücünün Harekete Geçirilmesi” ve “Liderlikte Kadın İçin Yol Haritası” başlıklarını masaya yatırdık. Zirvemizin ardından yıl içerisine yayılan toplantılarımız devam edecek.
Bu yıl hayata geçirilmesi planlanan projeleriniz neler?
Kuşkusuz KAGİDER olarak bu yıla damgasını vuran etkinliğimiz 23 – 24 Şubat 2017
tarihlerinde Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC) ile birlikte ve T.C. Ekonomi Bakanlığımızın destekleriyle gerçekleştirdiğimiz, 48 ülkeden 300 kadın girişimcinin katıldığı Kadın Tedarikçiler Sergi ve Forumu (WVEF) oldu. Türkiye’de kadın girişimciliğini güçlendirmek için yürütmekte olduğumuz çalışmaları 2017’de de sürdüreceğiz. Biz KAGİDER olarak temel stratejilerimizi kadınların eğitilmesi ve fırsatlarla buluşturulması üzerine kurguluyor ve bu kapsamda KAGİDER çatısı altında kadınları girişimcilik yoluyla güçlendirmek üzere çalışmalar yapıyoruz. Kadın girişimcilere ve girişimci adaylarına yönelik eğitim ve mentorluk destekleri veriyoruz. Bu yıl, geçtiğimiz aylarda başlattığımız KAGİDER Pusula projesi ile KAGİDER’in 2008 yılından beri verdiği İşimi Kuruyorum eğitimlerini, Işık Üniversitesi’nin akademik işbirliği ile online bir platforma taşıdık. Kadın girişimciler arasında ticari işbirliklerini geliştirmeleri amacıyla her yıl biri
İstanbul’da, biri de farklı bir ilde olmak üzere B2B KAGİDER İş Günlerini düzenliyoruz. Ayrıca, kadın girişimcileri temel konularda bilgilendirmek, işlerinde yeni fırsatlar yaratmaları için teşvik etmek ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla 2008 yılından bu yana Garanti Bankası ile işbirliğinde Türkiye genelinde “Kadın Girişimci Buluşmaları” düzenliyoruz. Buluşmalar kapsamında girişimcilik, iş planı oluşturma, satış ve pazarlama, teknoloji, insan kaynakları ve yönetim gibi konularda eğitimler veriyoruz. “Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması” ile kadın girişimciliğini teşvik ediyor ve öykülerini paylaşarak girişimci olmak isteyenlere ilham veriyoruz. Şirketlerin insan kaynakları politikalarında kadınlara ve erkeklere eşit fırsatlar tanıdıklarını bağımsız bir denetim sürecinden geçerek taahhüt etme imkânı yakaladıkları Fırsat Eşitliği Modeli sertifikasına sahip örnek kurumları kamuoyuna duyuruyor, sayılarını artırıyor ve özel sektörde kadının güçlenmesine katkı sağlıyoruz. MART - nİSAN 2017 43
RÖPORTAJ
HEMŞIRELIK MESLEĞININ DINOZORU
SAADET ÜLKER ANLATIYOR
Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesinden 2011’de emekli olan Prof. Dr. Saadet Ülker, 2005-2015 arası Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı Türk Hemşireler Derneğinde halen Yönetim Kurulu yedek üyesi olarak çalışıyor. Büyük zafiyetler içeren hemşirelik eğitimi ve hemşirelik hizmetlerinin, toplumumuzun hak ettiği niteliğe kavuşturulması ve bunların yasal olarak güvence altına alınabilmesi için uzun yıllar büyük mücadeleler veren 1944 doğumlu Prof. Dr. Ülker’e kulak veriyoruz: “Ankara Cumhuriyet Lisesinin ilk mezunuyum. Hemşirelik mesleğini bilerek seçmedim. İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrenimi için Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesine girmek istiyordum. Lise ikinci sınıfta biyoloji ve kimya dersi beni yolumdan keskin bir biçimde döndürdü. Kimya dersi ile karbon kimyası, biyoloji dersi ile hayvanların anatomi ve fizyolojileri ilgimi çekti ve tıbba yöneldim. Liseden 1962’de mezun olduğumda üniversite giriş sınavları illerde yapılmaya başlanmıştı. Ondan önce her fakülte, sınavı kendisi yapıyordu. İlk kez çoktan seçmeli sınavla karşılaştım. Bir soruyu hiç unutmuyorum: “Büyükşehirlerde iki tarafı ağaçlıklı yola verilen ismin baş harfi aşağıdakilerden han-
gisidir?” Bu soruya hiç tereddütsüz C (cadde) dedim ve yanıldım, yanıt( B) bulvarmış! Bu benim hayatımda, sözcükler üzerinde özenle durmanın ne denli önemli olduğunu anlamamı sağladı. Atatürk Bulvarını bilir ve söylerdim ama “bulvar “ sözcüğünün anlamını sorgulamamışım.
‘Çok zayıf bir Eğitimden Birincilikle Mezun Oldum’
1962-63 döneminde Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesine başladım. (O zaman adı Hemşirelik Yüksekokuluydu) Eğitim hiç iyi değildi. Var gibi görünen bir eğitimden geçtik ve bu eğitimden birincilikle mezun oldum! Boston Üniversitesinin Hemşirelik Okulunun kağıt üzerindeki programı uygulanıyordu ama uygulayacak eğitici insan gücü neredeyse yoktu. 4 yıl hemen hiçProf. Dr. Saadet Ülker bir şey öğrenmeden mezun oldum. Bu koşullardaki okulda başarılı bulunduğum için asistan olarak okula aldılar. düşünüyordum ve devam ettim. O yıllara Mesleki kimlik arayışı ile geçen çok acılı bir bakınca, müthiş bir kaosun içinde yer bul18 yıl yaşadım. Terk edebilirdim. Ailem de maya çalışma gayreti içinde olduğumu gömutsuzluğumu görüyor ve okulu terk etme- rüyorum. ye beni teşvik ediyordu. Mali durumumuz 1989 yılına gelindiğinde artık sağlığı ve elvermediği için devam etmem gerektiğini mesleği anlamış ve bir şeyleri yerli yerine oturtmaya başlamıştım: Hemşirelik mesleği var ve bu çok iyi bir meslek! İnsanların bilgiden kaynağını alan gelişmiş bir vicdana sahip olması gereken bu mesleğin mücadelesini 1989 yılından bu yana kesintisiz sürdürüyorum. Hemşireliğin gerçek anlamda taşıdığı değeri hemşirelere ve topluma anlatabilmenin mücadelesini veriyorum. Bu değerleri mevzuatla güçlendirmek ve gelişmesini sağlamak temel hedefim oldu.
Hemşirelik Kanununu Nasıl Hazırlandı?
1992 – 2007 arası kesintisiz 15 yıl Hemşirelik Kanunu hakkında çalıştım. Hacettepe’deki görevimi yürütürken, THD Başkanlığından önce, 1992 – 97 arasında Sağlık Bakanlığında Hemşirelik Hizmetleri Daire 44 MART - nİSAN 2017
RÖPORTAJ Başkanlığı yaptım. Hemşirelik Kanunu çalışmalarını resmen başlattım. Bu tarihe kadar hiçbir çalışma yapılmamıştı. Kanun değişmesi isteği vardı ama kağıda yansımış bir çalışma yoktu. 1992 yılında Bakanlıkta inanılmaz bir mücadele vererek bu çalışmayı başlattığımı tekraren ifade etmek durumundayım. Çünkü istemiyorlardı. ‘Biz yaparız’ diyorlardı. Sonunda resmi bir komisyon kurulması kabul edildi. Bu komisyon un çalışmaları zaman zaman engellendi. 1997’de Kanun hazırdı fakat ben daire başkanlığından uzaklaştırıldım, 1998’te Kanun TBMM’ye girdi, Sağlık Komisyonundan geçti, Resmi Gazetede yayımlandı, ancak, Mesut Yılmaz Hükümeti düştüğü için Kanun kadük oldu. 2007’de Kanun geçti, taleplerimize yakın şekilde kabul edildi diyebilirim. 1954 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununu 15 yıllık bir mücadele ile değiştirmeyi başardık ama, mücadele bu konuda ne yazık ki halen devam edecek gibi görünüyor.
‘Meslek Lisesinden Hemşire Yetiştirmek İnsan Haklarına Aykırı’
Dün de bugün de meslek liselerinden hemşire yetiştirilmesinin insan haklarına aykırı olduğuna inandım. Çocuk yaştaki insanlar, çalışma alanı bakımından en tehlikeli iş yerleri arasında nitelendirilen hastanelere sokulmamalıdır! Çocuk yaşta insanlar ölüm, keder, kaygı gibi ağır, yıpratıcı koşullarla karşılaşmamalı, radyasyonun, mikroorganizmaların,her türlü kimyasalın, ilacın olduğu ortamlara sokulmamalıdır. Gidecekleri okul bu yaşta bir meslek lisesi değil, onları mesleğe hazırlayan bir lise olmalıdır. Örneğin, çocuk sağlık alanında yol almak istiyorsa sağlık lisesine gitmeli orada, istediği alanlarda yürümek üzere hazırlanmalıdır. Hemşirelik çocukların yapacağı, onlara yaptırılacak bir iş değildir. Bu gerçeği anlattığımıza inanıyorduk. 2007 ‘de Sayın Recep Akdağ bunu çok iyi anlamış ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda hemşirelik yasa tasarısı görüşülürken çok iyi anlatmıştı. Yasa tasarısı TBMM Genel Kurulunda da bu inançla kabul edildi. Şimdi Cumhurbaşkanının son açıklaması ile durumun değiştiğini görüyoruz. Sayın Akdağ’ın Cumhurbaşkanını bu konuda aydınlatmasını bekliyoruz. Türkiye’de hemşireliğin başına gelen hiçbir mesleğin başına gelmemiştir diyebilirim. Hiçbir meslek bu kadar zayıf bırakılmadı. Hiç bir meslekle bu denli oynanmadı. Hepsini ayrıntıları ile yazmaya başladım.
‘Hemşirelere Doktorcuk! Olma Müjdesi’
Geçtiğimiz günlerde (Mart 2017) Cumhurbaşkanı bir açılışta hemşirelerin reçete yazabileceği yönünde bir açıklama yaptı… Hemşirelik eğitimi ile ilgili bizleri haylice kaygılandıran açıklamalarda bulundu. Türkiye’de insanların hemşireden nitelikli, güvenilir bakım hizmeti almaya ihtiyacı vardır. Bu nitelikli insan gücünün eğitiminin nasıl olması gerektiğini yasa ile ortaya koyduk ama uygulanmıyor! Uygulanmadığı gibi, bilmediğimiz ve duyunca istemediğimiz yeni müdahalelerin bizden habersiz gündemde olduğunu duyuyoruz. Bu eğitimden geçmiş insanların görev, sorumluluk ve yetkilerinin ne olması gerektiğini tarif eden yönetmelikler var ama uygulamaya konulmuyor! Biz bu yasa ve yönetmeliğin uygulamaya konulacağının müjdesini istiyoruz, bizden “doktorcuk” yapılmasını bir müjde olarak kabul etmiyoruz.
‘Evlilik Biraz Şirket İşi’
Bu ülkede yaşayan bizler de iyi, güzel şeylere layığız, örneğin, insanca yaşamayı, iyi
bir eğitim almayı, nitelikli bir sağlık hizmeti almayı, güvenceli bir işte çalışmayı , güvenilir ortamlarda çalışmayı hak ediyoruz. Bence Türkiye’de sadece kadınlar değil erkekler de sistem içinde çok zorlanıyor; her iki cinsiyetin de yaşadığı ortak bir sorun var ve bu sorun çok ağır bir sorun: İnsan gibi yaşamak, yaşama tutunmak için yaşam boyu ağır, kaygı verici bir mücadelenin içinde olmaktan hiç kurtulamamak. Şiddetin kaynaklarını uzaklarda aramaya gerek yok. Bu nedenle çözüm de polis, kamera sayısını artırmakta, cezaları ağırlaştırmakta değil. Toplumumuzla ilgili olarak kaygılarım kendi yaşanmışlıklarımdan da yola çıkarak öylesine derindi ki evliliğimde ve daha sonrasında çocuk sahibi olmak istemedim! “Evlilik biraz şirket yürütmek gibi ve senin yapacağın bir iş değil !”. Bunu Türkiye’nin önemli felsefecilerinden rahmetli eşim söylemişti bana yıllar önce. Bu nedenle daha sonra ki yıllarda da evlilik girişimlerim olduysa da “şirkete“ giremedim. Ama en geniş anlamıyla sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu, ne denli önemli olduğunu biliyordum ve bu duygumu korkmadan yaşayarak zenginleştirdim. MART - nİSAN 2017 45
RÖPORTAJ
IT SEKTÖRÜNDE
KADIN İŞGÜCÜNÜN GELİŞİMİNE DESTEK “ORACLE’IN DESTEKLEDIĞI ORACLE WOMEN LEADERSHIP PROGRAMI DAHILINDE HER ÜLKEDE, KADIN VE ERKEK YÖNETICILERIMIZ, ÖZELLIKLE KADIN IŞGÜCÜ GELIŞIMINE DESTEK VERIYOR” Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Ankara Anadolu Lisesi sonrasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden 1989 yılında mezun oldum ve aynı üniversitede MBA programına katıldım. Oracle’a 1995 yılında Veritabanı Satış Danışmanı olarak başladım. 1999-2000 yılları arasında Oracle’ın Amerika’daki Merkezinde Veritabanı Ürün Müdürü olarak görev aldım. 2000 yılında Teknoloji Satış Danışmanlığı Yöneticisi göreviyle Türkiye’ye geri döndüm, 2008 yılı itibariyle bu göreve ek olarak Orta Asya bölgesi sorumluluğunu aldım. 2010 yılında Oracle Türkiye Satış Direktörlüğüne getirildim, 2011 senesinde Türkiye Genel Müdürü ve 2014 yılında Başkan Yardımcılığna atandım. 22 yıldır Oracle’da çalışıyorum.
Oracle’nin ülkelere göre değişen farklı uygulamaları veya rol model olduğunu düşündüğünüz iyi uygulama örnekleri var mı? Oracle Türkiye Genel Müdürü ve Başkan Yardımcısı Filiz Doğan
46 MART - nİSAN 2017
Global bir firmanın getirdiği avantajlardan biri de hiçbir şekilde ayrımcılık yapılmaması. Oracle’da her kültüre saygı gösterilmektedir. Oracle’ın desteklediği “Oracle Women Leadership” programını örnek vermek isterim. Bu program dahilinde her ülkede, kadın ve erkek yöneticilerimiz, özellikle kadın işgücü gelişiminde destek vermektedir. Bunun özellikle kadın işgücünün gelişmesinde zorluk ya-
RÖPORTAJ “TÜRK BT’SI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLI BIR PROJEYE IMZA ATARAK, 2017 YILI ORTALARINDA, TÜRKIYE’DE ORACLE VERI MERKEZI ILE TÜRK ŞIRKETLERININ BULUT KULLANIMINDA ÖNCÜ OLMALARINA DESTEK OLACAK YATIRIMI GERÇEKLEŞTIRDIK” şanan ülkelerde önemli bir girişim olduğunu düşünüyorum.
Mesleğinizi Batılı bir ülkede icra etmekle Türkiye’de icra etmek arasında sizce nasıl farklılıklar var?
Türkiye’nin bu konularda oldukça gelişmiş olduğunu düşünüyorum hatta bazı ülkelerinden önde olduğumuz yönler dahi mevcut.
Kurumunuzda görev yapan tüm çalışanlar düşünüldüğünde nasıl bir cinsiyet dağılımı sözkonusu?
Çalışanlarımızı işe alırken önceliğimiz işin gerekliliklerine uygunluğu. Cinsiyet, yaş, eğitim vb hiçbir konuda ayrımcılık yapmıyoruz. Ancak Türkiye’de kadın yönetcilerimizin oranı diğer ülkelerle kıyaslandığında
“TÜRKIYE’DE KADIN YÖNETICILERIMIZIN ORANI DIĞER ÜLKELERLE KIYASLANDIĞINDA ÖNE ÇIKIYOR. CINSIYET DAĞILIMI YILLARDIR EŞIT DERECEDE DENGELI BIR ŞEKILDE DEVAM ETMEKTEDIR”
öne çıkıyor. Cinsiyet dağılımı yıllardır eşit derecede dengeli bir şekilde devam etmektedir. Gerek yönetim kadrolarında gerekse bölgesel rollerde birçok bayan arkadaşımız görev yapmaktadır.
IT sektöründe orta ve üst düzeyde daha fazla kadın personelin istihdam edilmesi sizce nasıl fark yaratır?
Önceliğin, rolün gerekliliklerine dikkat ederek uygun kişiyi konumlandırmak olduğunu düşünüyorum. Kişinin değişime hızlı adaptasyon becerisi ve teknoloji dünyasının dinamik yapısına uyumlu olması seçimlerde öne çıkmalı.
Kişisel ve çalışma hayatınızda, bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler?
Diğer bölgelere baktığımızda, Türkiye’de hızlı BT adaptasyonu ve yaygın kullanım
görüyoruz. Kurumsal yazılım donanım ve bulut alanında öncü olan Oracle stratejileri doğrultusunda benim ve ekibimin hedefi, iş ortaklarımızla beraber bilişim sektöründe öncü bir Türkiye yaratmak. Bu bağlamda da Türk BT’si açısından çok önemli bir projeye imza atarak, 2017 yılı ortalarında Türkiye’de Oracle Veri Merkezi ile Türk şirketlerinin bulut kullanımında öncü olmalarına destek olacak yatırımı gerçekleştirdik.
IT sektöründe kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler? Dinamik iş hayatında başarı için, sürekli olarak kendilerini geliştirmeye önem vermelerini, hızlı adaptasyon yetilerini geliştirmelerini, değişime açık olmalarını, her konuda dengeye önem vermelerni ve olaylara birçok farklı açıdan bakıp çözüm üretme becerilerini geliştirmelerini öneririm.
MART - nİSAN 2017 47
HABER
Kanser İstatistikleri Ne Diyor?
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği tarafından verilen bilgilere göre şu anda dünya genelinde 8.2 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Bunların4 milyonu 30-69 yaş arasındaki yetişkinler… Bu 4 milyon ölüm önlenebilir kanserler arasında kabul ediliyor. Dünya Kanser Günü olarak kabul edilen 4 Şubat’ın 2017 teması Sporu Desteklemek… Dünya Kanser Kontrol örgütü önceki dönem başkanı Prof. Tezer Kutluk, “Dünyanın kansere karşı yapabileceği çok şey olduğunu, artık kanserin kontrol edilebilir bir hastalık olduğunu, bu nedenle kanseri yenmek için yapılacakların Dünya Kanser Günü’nde “Yapabiliriz, Yapabilirim” sloganı ile özetlendiğini söyledi. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu Başkan yardımcısı Dr. Bekir Keskinkılıç ise “Yapabiliriz, Yapabilirim” sloganı ile ülkemizde kanserden korunma anlamında, tütün kontrolu, obezite kontrolü, tuz tüketiminin kontrol edilmesi, fiziksel aktivite ve egzersizin teşvik edilmesi, kanser kayıtları, kanser taramalarında başarılı programlar yürütülmektedir” dedi. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın da “Kurumun 1947’den beri kanser 48 MART - nİSAN 2017
TÜRKIYE’DE YILDA 163.500 CIVARINDA YENI KANSER VAKASI TEŞHIS EDILIYOR. BIR GÜNDE YAKLAŞIK 450 KIŞININ KANSER TEŞHISI ALDIĞI SÖYLENEBILIR. TÜRKIYE’DE GÖRÜLMEKTE OLAN KANSERIN SIKLIĞI AVRUPA BIRLIĞI ÜLKELERI VE AMERIKA’YA GÖRE DAHA DÜŞÜK kontrolünde yaptıklarının, bundan sonra yapabileceklerinin garantisi olduğunu” ifade etti.
İstatistikler Ne Diyor? Ülkemizdeki en son resmi rakamlar değerlendirildiğinde bir yıl içerisinde yaklaşık 96.200 erkek ve 67.200 kadının kanser teşhisi aldığı tahmin ediliyor. Son 5 yıl ve-
HABER rileri değerlendirildiğinde; kanser sıklığında herhangi bir artış ya da azalış olmadığı söylenebilir. Türkiye’de yılda 163.500 civarında yeni kanser vakası teşhis edilmektedir. Ülkemizde bir günde yaklaşık 450 kişinin kanser teşhisi aldığı söylenebilir. Türkiye’de görülmekte olan kanserin sıklığı Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika gibi gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelere göre daha düşüktür.
Erkeklerde Durum Nasıl?
Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseri iken tütüne bağlı kanserler erkeklerde önemi önemini korumaya devam etmektedir.
Erkeklerde tütün ve tütün ürünlerine bağlı olarak gelişen 27.700 civarında vaka olduğu tahmin edilmektedir. Son 5 yıl verileri değerlendirildiğinde özellikle erkeklerde bu ürünlere bağlı olarak gelişen kanserlerin sıklığında azalan bir seyir görülmektedir. Ancak bu azalma seyri, son yıllarda artan tütün kullanımı ile gelecek yıllardaki kanser istatistiklerinde artış seyrine dönüşebilir.
Kadınlarda Durum Nasıl?
Kadınlarda en sık görülen meme kanseri, her 4 kadın kanserinden birisi olmaya
devam etmektedir. Bir yıl içinde yaklaşık 17.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmuştur. Obeziteye bağlı olarak gelişen kanserlerlerin sayısı 6.000 civarında tahmin edilmektedir. Obezitenin etken olduğu kanserler daha çok kadınları etkilemektedir. Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanseri üçüncü en sık görülen kanser türüdür. Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür.
Rahim Ağzı Kanseri ve Aşı Faktörü
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneğinin verdiği bilgilere göre ise, rahim ağzı kanseri her yıl dünyada 274.000’den fazla kadının ölümüne sebep oluyor ve gelişmiş ülkelerde kadınlar arasında görülen kanserler listesinde 2.sırada yer alıyor. Rahim ağzı kanserinin risk faktörleri HPV enfeksiyonu, sigara, çok eşlilik, çok doğum, düşük eğitim düzeyi, erken yaşta cinsel ilişki, genital uçuk virüsü bulunması, vajinaya sık duş uygulanması, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçların alınması, beslenme faktörleri ve genetik faktörler olarak sıralanabilir. Tüm bu risk faktörleri arasında HPV enfeksiyonu ana faktör olarak öne çıkıyor. Diğer risk faktörleri kanser gelişimi riskini artırarak kofaktör (yardımcı faktör) olarak etki gösteriyor. Bugün için tespit edilen 100 HPV tipinden en az 30 tanesi rahim ağzını enfekte ediyor. Rahim ağzı kanserli hastalar incelendiğinde hastaların %96,6’sında HPV virüsü tespit ediliyor. Rahim ağzı kanseri olmayan hastalarda ise bu oran sadece %15,6’. Yapılan araştırmalarda rahim ağzı kanserinde en sık HPV 16, 18, 31, 33, 35, 39, 45, 51, 52, 56, 58 tipleri tespit ediliyor. Uluslararası kanser araştırma kurumunun(IARC) araştırmasında rahim ağzı kanserinde HPV 16 ve 18’in birlikteliği %70 oranında bulunmuştur. Ülkemizde ise HPV 16 ve 18’in toplam görülme oranı %75,4. Dokuzlu aşının ihtiva ettiği tip HPV virüslerinin rahim ağzı kanserinde görülme yüzdelerini toplayınca %88’ler civarına ulaşıyor.
RAHIM AĞZI KANSERI HER YIL DÜNYADA 274.000’DEN FAZLA KADININ ÖLÜMÜNE SEBEP OLUYOR VE GELIŞMIŞ ÜLKELERDE KADINLAR ARASINDA GÖRÜLEN KANSERLER LISTESINDE 2.SIRADA YER ALIYOR Aşı Ne Kadar Koruyucu?
Doğal bağışıklığın yetersiz oluşu ve artan rahim ağzı kanser vakaları tüm dünyayı kalıcı bağışıklık sağlayan aşılar keşfetmeye yöneltmiştir. Günümüzde kullanılan aşılar virüs benzeri parçacıklardan(VLP) oluşmaktadır. Virüsün genetik materyali aşının içinde yok ve hastalık yapma ihtimali yok. Mevcut faz 3 çalışmalarına göre aşının kesin bilinen koruyuculuk süresi 8,5 yıldır. Sekiz yıl sonundaki antikor düzeyleri oldukça yüksektir. Sağlanan bağışıklık cevabının ne kadar devam edeceği ise şu anda bilinmemektedir, bunun için zamana ihtiyaç vardır. Bu nedenle ne zaman ek doz yapılacağı, hangi aralıklarla yapılacağı net değildir. Yapılan çalışmalarda 5. yılda yapılan ek doz ile uzun yıllar koruyuculuk sağlayacağı bulunmuştur, fakat günümüzde beşinci yıl tekrar doz önerilmemektedir. İmmün belek çalışmaları ile yapılan matematik modellerinde ise koruyuculuğun 20 yıl devam edeceği öne sürülmektedir.
Avusturalya’da Aşı Başarısı
Avusturalya’da yapılan çalışmada 21 yaş altı genç kadınlarda izlenen genital siğil oranları aşılanmanın başladığı 2007’de %14’ler civarındayken 2011 yılının ikinci yarısında sıfırlara yaklaşmıştır. Tabi bu başarıda Avusturalya hükümetinin hem kız hem erkeklerde aşıyı ulusal aşı programına koymasının etkisi gözden kaçırılmamalıdır. Erkeklerde genital siğil oranı ise %35 oranında azalmıştır. Onsekiz yaş altı kızlarda rahim ağzı kanser öncü lezyonlarında ise belirgin düşüş izlenmiş ve sıfırlara yaklaşmıştır. Yeni Zelanda verileri Avusturalya verilerine benzerdir. Kaliforniya’da ise 21 yaş altı kadınlarda genital siğil tanısı %0.94’ten %0.61’e düşmüştür. Belçika’da genç kadınlarda HPV 16/18 enfeksiyon oranları çok açık azalmıştır. Dünya çapında ikili aşı yapılmış 18644 kadının takip edildiği PATRICIA çalışmasında ise 35 aylık izlem sonrasında HPV16 ve 18 ilişkili rahim ağzı öncü lezyonlarında %92,9 azalma sağlanmıştır. Dörtlü aşıda ise 12167 hastanın takip edildiği FUTURE 2 çalışmasında HPV 16 ve 18’e karşı etkinlik %100 olarak bulunmuştur. Tüm Avrupa ülkelerinden benzer sonuçlar açıklanmaktadır. MART - nİSAN 2017 49
HABER
Türkiye
Diyabet Yönetiminde Nerede? SGK VERILERINE GÖRE, TÜRKIYE ORTALAMASININ YAKLAŞIK YÜZDE 9,7’SI (7.7 MILYON KIŞI) DIYABETLI. 2016’DA YENI HASTA SAYISI 700 BIN BARAJINI GEÇTI. BU DA TOPLAM HASTA SAYISININ YAKLAŞIK YÜZDE 9’U OLUYOR hastalıklarda MEDULA’ya ek olarak planlanan kayıt sistemiyle kronik hastalıklarda komplikasyonların kontrolü ve hastalığın ilerleyişinin yavaşlatılması hedefleniyor. Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dernekleri Federasyonu (SADEFE) tarafından Ankara’da düzenlenen Diyabet Yönetimi Sempozyumunda konuşan SGK Başkan Yardımcısı Dr. Orhan Koç, ulusal kayıt sistemine ilişkin yürütülen çalışmalar hakkında kısaca bilgi verdi. Dr. Koç, geri ödeme kurumu olarak maliyetleri değil ama faydayı önemsediklerini belirterek diyabet kontrolüne yönelik çalıştıklarını ifade etti. Dr. Koç, “Bu anlamda diyabetle ilgili cerrahi prosedürlerin de yeniden gözden geçirileceğini belirtmeliyim. Sempozyumun sonuç raporu itibariyle de geri ödeme kurumu olarak kendimizi regüle edeceğimizi düşünüyorum” diye konuştu. Dr. Orhan Koç Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK), 2017 ajandasında öne çıkan başlıklar arasında diyabet geniş yer tutuyor. Diyabet yönetimi yanısıra hipertansiyon, neonatoloji, kalp krizi yönetimi konusunda da Kurum, ulusal kayıt sistemi geliştirmeyi planlıyor. Kurum, önümüzdeki süreçte, ulusal klinik kayıt sistemi oluşturmayı planlıyor. Bazı spesifik 50 MART - nİSAN 2017
SGK Genel Sağlık Sigortası Genel Müdür V. Gazi Alataş da, “Diyabet üzerinde çalıştığımız bir konu; uygulamada bazı sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Tip1 diyabetin kendine özel ve daha geniş kitleleri ilgilendiren sorunları var. Tüm bunlara yeni bir açılım getirmek istiyoruz” dedi.
SGK Verileri Ne Diyor?
SGK Risk Yönetimi Daire Başkanlığından Özgür Sezer de diyabetin ekonomisine ilişkin bilgiler verdi. Sezer, sunumundaki ista-
Gazi Alataş tistiksel verilere ilişkin yaptıkları çalışmayı şöyle anlattı: “1.basamakta gerçekleşen hasta başvurularının tanıları veri tabanımızda bulunmuyor ancak bu hastalara reçete yazıldıysa reçete bilgileri SGK’nın veri tabanında bulunmaktadır. Hastane başvurularında en az 2 başvuruda diyabet tanısı almış hastalar ve diyabet tanısı almış hastalar ile 1.basamak sağlık kuruluşlarında yazılan reçetelerde insülin veya oral antidiyabetik ilaçlar alan hastaları verilerde baz aldık ve onun üzerinde çalışma yaptık.”
HABER DIYABETLI HASTALARIN YAKLAŞIK YÜZDE 80’I 45 YAŞ ÜZERI KIŞILERDEN OLUŞUYOR. İLK TANI ALDIKLARI YAŞLARINA GÖRE HASTALARIN YÜZDE 4’Ü, YANI 316 BIN HASTA, TIP 1 DIYABETLI 45 yaş üzerine bakıldığında toplumumuzun dörtte biri diyabetli. Bu ciddi bir oran... Yaşlanmakta olan genç nüfusa sahibiz. İlerleyen süreçte kronik hastalıkların getireceği bütçeler, komplikasyonlar düşüldüğünde geleceğe yönelik tedbirler alınması gerektiği gözleniyor.
Özgür Sezer
Nüfusun Yüzde 10’u Diyabet Hastası Sezer, sunumunda şu bilgileri verdi:
“Sistemimize göre Türkiye ortalamasının yaklaşık yüzde 9,7’si (7.7 milyon kişi) diyabetli. 316 bin hastada tip1 diyabet olduğunu düşünüyoruz. 2016’da yeni hasta sayısının 700 bin barajını geçtiğini görüyoruz. Bu da toplam hasta sayısının yaklaşık yüzde 9’u oluyor. Her sene 100 binin üzerinde diyabetli hasta hayatını kaybediyor, bunun sebeplerini araştırmadık. Hasta sayılarında yüzde 8’lik bir artışın olduğunu görüyoruz. Hastaların yüzde 63’ü kadın, yüzde 37’si erkek... Geçmiş yıllarda da benzer oranlar var. SGK perspektifinden baktığımızda kadın hasta hastaneye daha fazla ve daha sık başvuruyor.
Diyabetli hastaların yaklaşık yüzde 80’i 45 yaş üzeri kişilerden oluşuyor. İlk tanı aldıkları yaşlarına göre hastaların yüzde 4’ ünün yani 316 bin hastanın tip 1 diyabetli olduğunu düşünüyoruz. Yaş dağılımları 2012’den 2016’ya kadar aşağı yukarı aynı değerlerde seyrediyor. Hastaların nüfusa kayıtlı olduğu il bilgileri de veri tabanımızda bulunuyor; sırasıyla Karadeniz, iç Anadolu, Marmara, Ege, Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi geliyor.
Hastaneler Hatalı Tanı Girişi Yapıyor
Maliyet ve bütçe hesaplamalarımızda; diyabet tanısı almış hastaların başvurularında diyabet tanısı varsa o başvuruyu maliyet hesabımıza dahil ettik ama başka sebeple veya şikayetle hasta hastaneye başvurduysa o maliyet hesaplamalarımıza dahil olmadı. MEDULA sisteminde hasta kayıtlarını tutuyoruz ama hastanelerden tanı konusunda hatalı ve yanlış tanı girişlerinin yapıldığını görüyoruz. Diyabetik ayak üzerine kaç hasta var diye baktığımızda hastaların bir kısmının geçmişte hiç diyabet tanısı almadığını gördük. Eczane kısmındaki hesaplamalarda da primer diyabet tedavisi ilaçlarını referans aldık.
Toplumumuzun Dörtte Biri Diyabetli
Prevalans oranlarına baktığımızda 2015’te 9.2 lik bir prevalans (100’de) gözüküyor, insidans (1000’de) olarak da 8,3’lük bir oran var. Bu, tüm yaş grupları ve tüm hastalar için geçerli olan bir prevelans değeri.
SGK MEDULA’YA EK OLARAK ULUSAL KLINIK KAYIT SISTEMI OLUŞTURMAYI PLANLIYOR. ŞU ANDA MEDULA SISTEMINDE HASTA KAYITLARI TUTULUYOR FAKAT VERILERIN GÜVENILIRLIĞI TARTIŞMALI ÇÜNKÜ HASTANELER TANI KONUSUNDA HATALI VE YANLIŞ TANI GIRIŞLER YAPABILIYOR
Prof. D.r. Serdar Güler
Yüzde 5’lik Oran Komplikasyonlara Harcanıyor
Hastane maliyet hesaplarına baktığımızda 2015 yılı SGK’ya faturalanan tutarın yaklaşık yüzde 4’ü riskli hasta tanımının olduğu başvurular oldu bu da 1.5 milyar TL’lik bütçe çıkartıyor. Bunun dörtte biri malzeme ve ilaç tutarı oluyor ve biz daha çok daha çok yan tedaviler, yardımcı tedaviler ve komplikasyon tedavilerine para harcıyoruz. 2015 yılı SGK reçete fatura tutarlarının yaklaşık yüzde 7,5’inin ATC kodu A10 grubuna harcandığını görüyoruz. 2016 itibariyle, komplikasyon maliyetlerine baktığımız zaman başvuru başına en fazla tutara artropatinin sahip olduğunu karşımıza çıkıyor. Ardından nefropati ve periferik dolaşım komplikasyonların geldiğini görüyoruz. Diyabete harcadığımız toplam paranın yüzde 5’ini komplikasyonlara harcıyor gibi gözüküyoruz.
DÜNYA DIYABET FEDERASYONU 2015 VERILERINE GÖRE 415 MILYON DIYABET HASTASI VAR; 2040 YILINDA BU RAKAMIN 642 MILYON OLACAĞI ÖNGÖRÜLÜYOR Dünyada 415 Milyon Diyabet Hastası Var
Dünyada diyabetin durumuna ilişkin bilgi veren Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrin ve Metabolizma Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. Serdar Güler, şunları kaydetti: “Dünya Diyabet Federasyonu 2015 verilerine göre 415 milyon diyabet hastası var; Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2040 yılında bu rakamın 642 milyon olacağı öngörülüyor. Yani, 2015 yılında 11 yetişkinden biri diyabetliyken 2040’ta 10 yetişkinden biri diyabetli olacak. Erkek ve kadınların oranları Türkiye’de diğer ülkelere göre daha farklıyken, dünya ortalamasında yüzde 10’luk bir fark sözkonusu ki bunun büyük fark olduğu söylenemez. Kentsel ve kırsal oranlara bakıldığında Türkiye’de fazla bir fark yokken dünya ortalamasında fark olduğu göze çarpıyor.” MART - nİSAN 2017 51
MAKALE
Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Albert Güveniş
BIYOMEDIKAL TEKNOLOJILER: YENILIKLER VE ÖNEMLI REFERANS KITAPLAR
B
iyomedikal teknolojilere ilgi duyan hastane yöneticileri, personeli ve biyomedikal alanda çalışanların okumak isteyebilecekleri kitaplar gittikçe artan bir cazibeye sahip. Önceleri biyomedikal elektronik ve mekanik cihazların ve işleyişlerinin anlatıldığı temel kitaplar çoğunlukta iken, şimdi, matematiksel yöntemler içeren sistemler ön planda. Özellikle hassas ve kişileştirilmiş tıp güçlü matematiksel algoritmalar gerektirmekte. Hızla gelişen alanlar arasında yeni biyomekanik sistemler, nanoteknolojiler, tıbbi robotlar, yeni görüntüleme cihazları ve kantitatif yöntemler, doku mühendisliği ve taşınabilir cihazlar ile geliştirilen uygulamalar sayılabilir.
Genel olarak, tıp teknolojilerinin son yıllardaki dönüşümlerinde, envaziften nonenvazife, büyük ölçeklerden küçük ölçeklere, düşük çözünürlüklerden yüksek çözünürlüklere, yüksek dozlardan düşük dozlara, uzun tarama sürelerinden kısa tarama sürelerine, klasik tanıdan tanı ve tedavinin birleştirildiği teranostiğe, uzun klinik çalışmalardan kantitatif görüntüleme sayesinde kısa çalışmalara, anatomik görüntülemeden moleküler görüntülemeye, hastanede tedaviden uzaktan hasta takibine doğru bir dönüşüm gözlemlemek mümkün. Tüm bu teknolojik gelişmelerin tek amacı, tanı ve tedaviyi daha erişilebilir, ekonomik ve etkili yapmak. Biyomedikal teknolojilerdeki bu yenilikler ile birlikte
“HIZLA GELIŞEN ALANLAR ARASINDA; YENI BIYOMEKANIK SISTEMLER, NANOTEKNOLOJILER, TIBBI ROBOTLAR, YENI GÖRÜNTÜLEME CIHAZLARI VE KANTITATIF YÖNTEMLER, DOKU MÜHENDISLIĞI VE TAŞINABILIR CIHAZLAR ILE GELIŞTIRILEN UYGULAMALAR SAYILABILIR” artan literatür ve kitap sayısı karşısında, kütüphanemize almamızın yararlı olacağı en güncel kitapları incelemeye çalıştık. Tabii konunun genişliği dolayısı ile tüm kitapları incelemek yerine, başlangıç olarak kütüphanemiz için almak isteyebileceğimiz kitaplara baktık: Öncelikle, Introduction to Biomedical Engineering, üçüncü baskısı ile mühim bir referans kitap. Yazar John Enderle’nin biyomedikal teknolojisi konularında çok sayıda eseri mevcut. Kendisi ile kısa bir görüşme yapmıştık. Özellikle klinik mühendisliğinin kantitatif ölçüleri üzerine benzer çalışmalarımız var. Diğer yazar Joseph Bronzino da tanınmış bir biyomedikal mühendis yazar. Bir kılavuz
52 MART - nİSAN 2017
MAKALE kitap olarak Biyomedikal Mühendisliğinin Temelleri (Nobel Yayınları) önemli bir eser. Yazarları Ahmet Mert Ahmet Ülgen Alper İşoğlu Aydın Akan Aydın Albayrak Ayşe Karakeçili, Ayşegül Güven, Begüm Topuz Çiftçi, Bülent Yılmaz, Çetin Canpolat, Erhan Akdoğan, Erkan Kaplanoğlu, Fatma Latifoğlu, Gizem Yılmaz, Gökhan Ertaş, Gülşen Akdoğ. Elektrik mühendisliği mezunlarının beğenecekleri bir kitap ise Signals and Systems for Bioengineers, Second Edition: A MATLAB-Based Introduction. Bu kitap pratik örnekleri nedeni ile önemli. Yazarı John Semlow. Yeni biyomedikal cihazlar ve aletler geliştirmek isteyen doktor ve mühendisler için Biodesign: The Process of Innovating Medical Technologies 2nd Edition mükemmel bir kitap. Yazarları Paul G. Yock ve Stefanos Zenios. İnovasyon adımlarını detaylı ve anlaşılır bir şekilde anlatıyor. İnovatif fikirleri ve teknolojileri ticarileştirmek isteyenler için bir diğer başvuru kitabı Commercializing Successful Biomedical Technologies: Basic Principles for the Development of Drugs, Diagnostics and Devices. Yazarı: Shreefal S. Mehta. Özellikle patent ve sertifikasyon konuları işlenmiş. Cep telefonları, tablet gibi taşınabilir teknolojilerle geliştirilen sağlık uygulamaları gün geçtikçe artıyor. Bu konu ile ilgili bir kitap var: My Health Technology for Seniors: Take Charge of Your Health Through Technology. Yazarı Lonzell Watson. Bu da kütüphanemizde bulunması gereken bir eser. Yardımcı robotik teknolojiler,konusunda önemli bir kitap Robotic Assistive Technologies: Principles and Practice Yazarları Pedro Encarnação ve Albert Cook. Ameliyat robotlarını içeren bir diğer kitap ise Robotic Surgery: Smart Materials, Robotic Structures, and Artificial Muscles. Yazarları Mohsen Shahinpoor ve Siavash Gheshmi. Son dönemlerde çok hızlı gelişen alanlardan bir diğeri de doku mühendisliği. Bu konuuda güncel bir kitap Tissue Engineering. Yazarları Clemens Van Blitterswijk ve Jan De Boer. Biyomekanik konusunda yeni ve ilginç bir kitap Biomechanics: A Case-Based Approach. Yazarı Sean P. Flanagan. Hastanelerde mecburi hale gelen klinik mühendisliği faaliyetlerini kapsamlı olarak anlatan bir kitap: Clinical Engineering Hand-
book (Biomedical Engineering). Yazarları: MIT ve UPENN mezunu Ernesto Iadanza ve Joseph Dyro. Hastanelerde mevcut riskler, önlemler ve akreditasyon programları anlatılmış. Bu alanda çalışan herkesin okumaktan yarar göreceği bir kitap. Bu konuya çok yakın diğer bir kitap Biomedical Equipment: Use, Maintenance and Management 1st Edition. Yazarı Joseph J Carr. Özellikle koruyucu bakım programlarını tasarlayan ve yürütenler için yararlı. Mühendis olmayanlar için en son biyomedikal teknolojilerin teknik olmayan bir dille anlatıldığı çok yararlı bir kitap da Healthcare and Biomedical Technology in the 21st Century: An Introduction for Non-Science Majors. Yazarları: George R. Baran, Mohammad F. Kiani ve Solomon Praveen Samuel. Kitap aynı zamanda bu teknolojileri etik açıdan da inceliyor.
Biyomedikal alanın hesaplamalı çalışmalarını ele alan bir kitap: Biomedical Informatics: Computer Applications in Health Care and Biomedicine (Health Informatics). Dördüncü baskısı çıkmış popüler bir kitap ve günümüz uygulamaları incelemek için faydalı bir kitap. Editörler Edward H. Shortliffe ve James J. Cimino. Nanoteknoloji alanını unutmayalım. Çok küçük ölçeklerde görüntüleme, teşhis ve tedavi yapabilecek nanomedikal robotlar tıp teknolojilerini tamamen değiştirecek potansiyele sahip. Bu konuda önemli bir kitap Nanomedical Device and Systems Design: Challenges, Possibilities, Visions. Yazarı Margaret Morris. Bu yazıda biyomedikal teknolojileri inceleyen önemli kitaplara yer verdik. Yer eksikliğinden daha birçok önemli eseri inceleyemedik. Ancak kütüphanemize bu eserlerden bazılarının eklenmesi şüphesiz faydalı olacaktır. MART - nİSAN 2017 53
RÖPORTAJ
KADINLARIN
‘MULTI-TASKING’ BECERISI BENCE DAHA YÜKSEK! “KADINLARIN, EGEMEN OLDUĞU ORTAMLARDA, ORGANIZASYONEL YÖNETIMIN, DETAYA HAKIMIYETIN, IÇGÜDÜSEL VE DUYGUSAL ZEKANIN VE ‘MULTI-TASKING’ DIYE ADLANDIRDIĞIMIZ, AYNI ANDA BIR ÇOK IŞI YAPABILME BECERISININ YÜKSEK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
B.Braun Türkiye Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Aslı İrengün Erden
Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Yaklaşık 14 yıldır B.Braun’da çalışıyorum. B.Braun’un Türkiye’deki genel müdürlerinden biriyim ve yönetim kurulu üyesiyim. Avusturya Lisesinden 1997’de mezun oldum. Lisansımı 2001’de University of Virginia, Uluslararası İlişkiler Bölümünde yaptım. 2003’te Georgetown University; Communication, Culture and Technology branşında lisansüstümü gerçekleştirdim. Evliyim, bir kız ve bir oğlan olmak üzere 5 yaşında ikizlerin annesiyim.
Sağlık sektörüne yönelik çözümleriniz neler?
B.Braun, Türkiye’de 180 kişilik ekibiyle, hastane sarf malzemelerinden, parenteral nütrisyona, cerrahi el aletlerinden, diz ve kalça protezlerine, hemodiyalizden yara 54 MART - nİSAN 2017
bakımına kadar bir çok alanda ürün ve çözümler sunmaktadır. İstanbul’daki merkez ofisimizin yanısıra, Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’da da ofislerimiz bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul’daki teknik servis merkezimizde, çok modern şartlar altında, cerrahi aletler, motorlar ve infüzyon pompaları için bakım ve onarım hizmetleri sunmaktayız. Ankara’daki diyaliz merkezimizde ayda 2 binden fazla tedavi hizmeti veriyoruz. Ürünlerimizin çoğunluğu, İstanbul İkitelli’deki 2500 m2’lik depomuzda saklanmakta ve buradan tüm Türkiye’ye dağıtılmaktadır.
Görevinizin stresli olduğunu düşündüğünüz yanları neler?
Türkiye’deki oldukça dinamik olan piyasa şartlarında, her an herşey değişebiliyor.
Ayrıca Türkiye’de medikal sektör, kaliteye yönelik taleplerin yüksek olduğu, fakat fiyat baskısın da bir o kadar fazla olan bir pazar. Bu şartlar altında büyümeye çalışmanın stresli yanları olmakla birlikte, ben yaptığım işten çok keyif alıyorum.
Rutin bir iş gününüz nasıl geçiyor?
B.Braun’daki yapımız, satış pazarlamadan ruhsatlandırmaya, lojistikten insan kaynaklarına kadar bir çok birimden oluşuyor. Her birimin keni müdürleri ve harika ekipleri var. Şirket olarak, üzerinde çalıştığımız bir çok proje var ve bu projeler farklı birimlerin bir
RÖPORTAJ “ARKASINDA ‘HOŞ BIR SEDA‘ BIRAKABILEN; ŞIRKET IÇINDE VEYA DIŞINDA INSANLARIN HAYATLARINDA UFAK TEFEK POZITIF FARKLAR YARATABILEN TÜM KADINLARIN ÇOK BAŞARILI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
arada çalışmasını gerektiriyor. Rutin bir iş günü, bu projelerle ilgili yaptığımız toplantılarla geçiyor. Ayrıca mümkün olduğu kadar sahada, müşterilerimizle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Bu yüzden çok sık seyahatlerim oluyor; bu seyahatler ağırlıklı olarak Ankara ve Almanya’ya gerçekleşiyor.
Medikal sektörde çalışan kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğünüz hususlar neler?
Kurumunuzda görev yapan tüm çalışanlar düşünüldüğünde nasıl bir cinsiyet dağılımı sözkonusu?
Dünyanın bir çok yerinde, kadınların cinsiyetçi davranışlara maruz kaldığını farkındayım, ancak bu güne kadar ben böyle bir yaklaşıma maruz kalmamış olduğum için kendimi çok şanslı görüyorum.
Orta ve üst düzeyde daha fazla kadın personelin istihdam edilmesi sizce nasıl fark yaratır?
Çalışma hayatınızda, beslendiğiniz, motivasyon kaynaklarınız neler?
Neredeyse %50 - %50, oldukça eşit bir dağılım var.
Kadınların da erkeklerin de birbirlerinden üstün oldukları alanlar var. Kadınların, egemen olduğu ortamlarda, organizasyonel yönetimin, detaya hakimiyetin, içgüdüsel ve duygusal zekanın ve “multi-tasking“ diye adlandırdığımız, aynı anda bir çok işi yapabilme becerisinin yüksek olduğunu düşünüyorum.
B.Braun çizmiş olduğu kurumsal kurallar çerçvesinde hareket ederek, bu güne kadar şahsen herhangi bir dezavantajla karşılaşmadım.
İyi bir ekiple çalışıp, Türkiye gibi dinamik bir pazarda mükemmel sonuçlar elde etmek oldukça motive edici. Ayrıca birlikte çalıştığım insanların daha önemli sorumluluklar alıp bu sorumluluklarını başarıyla yerine getirmelerini görmek beni çok mutlu ediyor.
Çalışma hayatında/sanatta hayranlıkla takip ettiğiniz kadınlar
kimlerdir? Beğenme nedenlerinizle kısaca ifade eder misiniz?
Kadın olarak, çalışma hayatı ve özel hayat arasında sağlıklı bir denge kurabilmek ve aynı zamanda iki alanda da başarılı olmak, çok emek gerektiriyor. Bunun yanında, arkasında “hoş bir seda“ bırakabilen; şirket içinde veya dışında insanların hayatlarında ufak tefek pozitif farklar yaratabilen tüm kadınların çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Karşıma çıkan böyle kadınların hepsine hayranım.
Kişisel ve çalışma hayatınızda, bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler?
Çalışma ve ev hayatı arasında bir denge sağlayıp, iş hayatında iyi sonuçlar elde etmek ve ailemle kaliteli zaman geçirebilmek.
Sektörünüzde kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Kendilerine verilen hiçbir işi küçümsemeden, çok ama çok çalışmalarını öneririm. MART - nİSAN 2017 55
RÖPORTAJ “ECZACILIK KADIN DOMINANT BIR MESLEK… KENDI BAŞINA ÇALIŞMA IMKANI OLMASI DOLAYISIYLA BELKI KADINLAR DAHA ÇOK RAĞBET EDIYOR. FAKÜLTEDE DE KADIN ÖĞRENCI VE ÖĞRETIM ÜYESI SAYISI DAHA FAZLA” Sizi tanıyabilir miyiz?
1972 Ankara doğumluyum, 1993’te Eczacı ünvanı aldım, masterimi bu fakültede bitirdim. Japon Eğitim Bakanlığından aldığım yüksek lisans bursuyla 2 yıl Japonya’da eğitim aldım. Ardından Türkiye’ye döndüm. 2011-14 arasında Kıbrıs’ta Doğu Akdeniz Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin Kurucu Dekanlığını yaptım. 2016 Temmuzdan beri de Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanlık görevini yürütüyorum. Bu ikinci dekanlık görevim. Yöneticilik görevi özellikle de kadınlara farklı deneyimler katıyor; öğretim üyesi iken olaylara daha kişisel, daha yanlı bakabiliyorsunuz; yönetici iken daha objektif yaklaşım sergiliyorsunuz, olayın bütününü görme imkanınız daha yüksek, herkese eşit mesafede durabilme ve organize çalışabilme özelliğiniz gelişiyor. Bence ikisi de son derece keyifli görevler…
Japonya’daki deneyiminiz nasıldı? Size neler kattı?
24 yaşında gittim ve ilk yurtdışı deneyimimdi, biraz da korkarak gittim! Ama iyi ki de gitmişim, hayatımın en önemli deneyimi oldu. Orada eczacılık fakültesinde değil de deniz canlılarının biyolojik aktivitelerinin eczacılık yönünden incelenmesi üzerine eğitim verilen bir fakültede eğitim aldım, buradaki fen fakülteleri gibi düşünülebilir, alanımla ilgili çalışmalar yaptım. Kültürel, çalışma disiplini olarak Türkiye’den son derece farklı olduklarını gittiğim ilk gün fark ettim. İnsanların at gözlüğü takmış gibi, yani robotik şekilde, kendilerine verilen işi en iyi şekilde yapmaya çalışmaları beni de-
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan
KADIN DOMINANT BIR MESLEK:
ECZACILIK
rinden etkiledi. Orada gizli bir kural vardır, cumartesi de işgünüdür ve fakülteye çalışmaya gelirsiniz. Oradaki hocamın bana pazar günleri neden laboratuara gelmediğimi sorduğunu biliyorum! Danışmanım okulun en yetkili hocası olmasına rağmen odasını kendisi temizlerdi. Toplu taşıma sistemleri de tamamen insana güven üzerine kuruluydu. Bu bir yaşam stili, toplumsal kültür... Bizde yerleşmesi çok zor… Ben buradaki çalışma tempomu Japonya örneğine uyarladığımda garipsendim!
Yöneticilik kariyeriniz yanısıra ilaç ve eczacılık biliminin gelişmesine katkıda bulunan çalışmalara imza atıyorsunuz. Gündeminizdeki bilimsel çalışmalarınızı kısaca anlatabilir misiniz? Doğal kökenli ilaç hammaddelerini inceleyen bir bilim dalında (Farmakognozi) eğitimimi yaptım. Majör olarak bitkisel asıllı 56 MART - nİSAN 2017
ilaç hammaddelerini inceleyen fitoterapi ve buna benzer ürünleri inceleyen bir alanda çalışıyorum. 23 yıldır, yani tüm kariyerimi bunun üzerine yaptım. Enzim inhibitörleri üzerine çalıştım çünkü birçok ilaç mekanizması buna dayanıyor. Alzheimer hastalığı üzerine çalıştım. Türkiye bitkiler yönünden son derece zengin bir ülke. Alzheimer hastalığına çare olabilir düşüncesiyle, geniş kapsamlı, yani 500-600 kadar bitki türü üzerine çalışmalar yaptık. Son 4-5 yıldır
RÖPORTAJ doğal kozmetiklere de yöneldim. Geliştirdiğimiz kozmetik formülasyonlar dolayısıyla, bundan yaklaşık 2 sene önce, TÜBİTAK’ın ve Kadın ve Demokrasi Derneğinin “İnnovasyonda Kadın” yarışmasında dereceye girdim. Ben herkesten farklı olarak oraya ürünümle katıldım, fikir aşamasını çoktan geride bırakmıştık ve bu konuda da oldukça güzel övgüler aldım. Şimdi de bir solucan türünün anti-aging kozmetik ürüne dönüştürülmesiyle ilgili yeni bir çalışmaya başlıyoruz. Biyolojik gübre olarak kullanılan bir kültür solucan türü ve bundan bir kozmetik ürün formülasyonu geliştirmeyi planlıyoruz.
“MESLEKTE KADINLAR BASKIN OLMASINA RAĞMEN SIVIL TOPLUM ÖRGÜTLERINDE YÖNETICI POZISYONDAKI KADINLARIN SAYISI ÇOK AZ!” Eczacılık sektöründeki kadın istihdamı, mesleğin tercih edilirliği nasıl?
Eczacılık kadın dominant bir meslek… Kendi başına çalışma imkanı olması ve yerinin sabit olması dolayısıyla belki kadınlar daha çok rağbet ediyor. Fakültede de kadın öğrenci ve öğretim üyesi sayısı daha fazla. İlaç endüstrisinde kadın çalışan sayısı daha düşük, zaten ilaç endüstrisinde eczacı oranı da çok düşük… Domine eden grup eczacılardan ziyade kimyacılar… Eczacı odalarına bakıldığında da odalardaki kadın başkan sayısı çok az… Meslekte kadınlar baskın olmasına rağmen sivil toplum örgütlerinde ve yönetici pozisyondaki kadınların sayısı çok az! Bence bu durum gene kadınların mücadelesiyle değişebilir. Kadınlara cinsiyetçi ayrımcılık uygulayan bence yine kadınlar!
Yeni kitap yazdınız... Ne üzerine?
Doğadan İnsanlığa Hediye İlaçlar adında bir kitap yazdım. İlaç veya ilaç olmaya çok
yakın 10 tane bileşiği bulan bilim insanlarını anlattım. 10 mucitin hayatını anlattım. İdolüm olarak ifade edebileceğim isimlerden biri Marie Curie… Önemli bir bilim kadını... Bence herkes onun hayat hikayesini okumalı… İlaçla direk bağlantılı olmadığı için kitabımda yer almıyor.
Türkiye’de verilen eczacılık eğitimine ilişkin ve eczacılık sektöründe kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Mücadeleci olmalılar, şikayet etmemeliler ve çok okumalılar… Türkiye’de eczacılık fakültesi enflasyonu yaşanıyor. Şu anda sayı 40’a dayandı, bu kadar öğrencinin istihdamı nasıl sağlanacak, okullarda verilen eğitim şartları nasıl standardize edilecek bilemiyorum. Öte yandan yeni eczane yasası çıktı ve sadece boşluk ve ihtiyaç olan yerlerde eczane açılabilecek. Büyük illerde eczane açma imkanı artık yok… Türkiye’de eczane sayısı çokmuş gibi bir algı var ama aslında her 100 kişiye düşen eczane sayısı Avrupa’daki birçok ülkeden düşük. Çünkü homojen bir dağılım yok. Bu nedenle yasa gerekliydi…
“SIYASET, KADINLARIN ÇOK RAĞBET GÖSTERMEDIĞI BIR ALAN BELKI AMA INANIN KORKULACAK HIÇBIR ŞEY YOK! SEÇILMEK, MILLETVEKILI OLMAK ZOR EVET AMA KADINLARIN ŞANSININ OLMADIĞINI DÜŞÜNMÜYORUM” Geçtiğimiz dönemlerde siyasi parti çalışmalarınız da oldu… Nasıl bir deneyimdi? Siyaset ilgi duyduğum bir alandı; o havayı koklamak için de 25. dönem, 7 Haziran seçimlerinde Ankara 1. Bölge, AK Parti aday adayı oldum. Kadınların çok rağbet göstermediği bir alan belki ama inanın korkulacak hiçbir şeyi yok! Seçilmek, milletvekili olmak zor evet ama kadınların şansının olmadığını düşünmüyorum, zorlamak gerekiyor, çekingen olmamak, cesur davranmak gerekiyor. Bence siyasette de önyargılı olunmamalı... İşime döndükten sonra, bilimsel çalışmalarıma geri döndüm. Ama ister istemez siyasi bir kimlik üzerinize yapışıyor fakat bundan rahatsız değilim. Öte yandan herkesin zaten siyasi bir kimliği var; önemli olan kutuplaştırmanın, ötekileştirmenin yapılmaması… Ötekileştirildiğimi hissettiğim çok zaman oldu. MART - nİSAN 2017 57
RÖPORTAJ
KADIN DOSTU MEDIKAL ŞIRKET:
CONVATEC
“CONVATEC TÜRKIYE’DE KADIN ISTIHDAM ORANI %60 SEVIYELERINDE. SEKTÖRDE BU ANLAMDA ÖNCÜ FIRMALARDAN OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM” Sizi tanıyabilir miyiz?
Ankara Atatürk Lisesi mezunuyum. Üniversite eğitimimi Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü’nde tamamladım. Şu anda da Hacettepe Üniversitesi’nde Sağlık Kurumları Yönetimi yüksek lisans programında tez aşamasında devam eden bir öğrencilik hayatım var. Üniversiteden sonra, kısa bir süre Tıbbi Malzeme alanında distribütör olarak faaliyet gösteren yerli bir firma tecrübesi ve akabinde de 2004 yılında ConvaTec Türkiye’de Satış Temsilcisi olarak ise başladım. Sırası ile Satış Şefi, Satış Müdürü, Satış & Pazarlama Müdürü görevlerinden sonra, 2009 yılından itibaren de Ülke Müdürü olarak çalışmaktayım. Türkiye, Suriye, Azerbeycan ve İran’dan sorumluyum. Aynı zamanda, SADER (Sağlık Gereçleri Üreticileri ve Temsilcileri Derneği) 20162018 dönem yönetim kurulu üyesiyim.
Görevinizin stresli olduğunu düşündüğünüz yanları neler?
Uzun yıllar, aynı kurumda çalışmanın ver58 MART - nİSAN 2017
diği tecrübe ile mevcut görevimde stresli pek fazla yan bulunmamakta. Ancak, sağlık sektöründe, gerçekten dokunduğunuz her hayatta fark yaratma isteği, şahit olduğunuz çok sayıdaki farklı hasta hikâyeleri karşısında empatinin dozunu ayarlamak bazen yorucu olabiliyor.
“ÇALIŞMA HAYATINDA, GENÇ YAŞTA YÖNETICI OLMANIN DAHA ÇOK ZORLUĞUNU YAŞADIM. İNSANLARIN YÖNETICILER IÇIN BELIRLEDIĞI KALIPLAR VAR VE YAŞ BUNLARIN BAŞINDA GELIYOR”
Rutin bir çalışma haftanız veya bir iş gününüz nasıl geçiyor?
Yöneticilikte planlama ve zaman yönetimi çok önemli, özellikle seyahat etmeniz gereken işi olan bir anne iseniz. O nedenle,
ConvaTec Türkiye Ülke Müdürü İrem Taşpınar haftanın gün bazında planını genellikle aylık yaparım.
Kurumunuzda görev yapan tüm çalışanlar düşünüldüğünde nasıl bir cinsiyet dağılımı söz konusu?
ConvaTec Türkiye olarak, cinsiyet dağılımımıza bakıldığında, şirketimizde kadın istihdam oranı %60 seviyelerinde. Sektörde bu anlamda öncü firmalardan olduğumuzu düşünüyorum.
Orta ve üst düzeyde daha fazla kadın personelin istihdam edilmesi sizce nasıl fark yaratır?
Esasında, cinsiyetten bağımsız, profesyonel bakış açışını korurken, vizyonu olan ve kendini geliştirmekten vazgeçmeyen kişilerin istihdamının orta ve üst düzeyde kritik olduğunu düşünüyorum. Şirketleri ve bireyleri geleceğe taşıyan, emek verilen hayallerdir. Farklı fikir üretme, yenilikçi çözüm üretme alanlarında kadın personelin istihdamının ise ekstra faydaları olacaktır.
RÖPORTAJ
“ŞIRKETLERI VE BIREYLERI GELECEĞE TAŞIYAN, EMEK VERILEN HAYALLERDIR. FARKLI FIKIR ÜRETME, YENILIKÇI ÇÖZÜM ÜRETME ALANLARINDA KADIN PERSONELIN ISTIHDAMININ ISE EKSTRA FAYDALARI OLACAKTIR” Sağlık sektöründe çalışan kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğünüz hususlar neler?
Sağlık sektörünün, bizlerin hizmet verdiği tıbbi malzeme alanında, kadınlar için dezavantajlı olduğunu düşündüğüm bir hususu bulunmamakta. Esasında, kadın çalışmaları, üniversitede özellikle incelediğim bir alandı. ODTÜ’de aldığım ‘Gender Aspects in Organizational Life - Organizasyonel Hayatta Cinsiyet’ dersi iş hayatında kılavuz olarak kullandığım temel bakış açısını elde etmemi sağladı sanırım. Cinsiyetler arasında başta iletişim stilleri olmak üzere temel farklar var, bu farkların farkında olunduğu sürece, dezavantaj olarak düşünülen durumlar daha kolay yönetilebilir. Ancak, kadınların çalıştığı her sektörde olduğu gibi temel zorluk iş ve aile hayatın dengelenmesi.
Çalışma hayatınızda cinsiyetçi yaklaşımlara tanık olduğunuz oluyor mu?
Esasında, çalışma hayatında, genç yaşta yönetici olmanın daha çok zorluğunu yaşadım. İnsanların yöneticiler için belirlediği kalıplar var ve yaş bunların başında geliyor. Genç bir yönetici ile karşılaştıklarında, o yönetici kalıplara uymuyor ve iş konuşmaya başlamadan önce sizin kendinizi ispatlamanız beklenebiliyor.
Kişisel ve çalışma hayatınızda, bu yıl hayata geçirmeyi düşündüğünüz hedefleriniz neler? Çalışma hayatında/sanatta hayranlıkla takip ettiğiniz kadınlar kimlerdir?
Çalışma hayatında cinsiyetçi düşünülen sektörlerde lider oldukları için başlıca Mary Barra, (General Motors CEO’su) Indra K. Nooyi (Pepsi-Co CEO’su) ve Meg Whitman (Hewlett-Packard CEO’su) takip ettiğim kadınlardır. Sanatta ise, hayalleri için bahane üretmeden sınırları zorladığını düşündüğüm iki kadının hayranıyım, oyuncu Merly Streep ve ülkemizden hikayesi bana da ilham veren ödüllü yönetmen Ümmiye Koçak.
Bu yıl, normal iş akışının yanında, yönetim kurulu üyesi olduğum SADER ile birlikte kamuoyu bilinirliği düşük olan sektörümüz için kamuoyu algısı yaratmaya başlamak başlıca hedeflerim arasında. Kişisel olarak da, üzerinde çalıştığım şehirli kadını anlatan kitap projemi bitirmek istiyorum.
Sektörünüzde kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Sağlık sektörü, insan hayatının direkt merkezinde olması nedeni ile oldukça önemli bir sektör. Eğitimli genç kadınların, yenilikçi fikirleri ile katma değer yaratacağı fırsatlarla dolu. Genç kadınların, sabırla, çok çalışarak, hayalleri için emek vermesini tavsiye ediyorum. MART - nİSAN 2017 59
RÖPORTAJ
CAM TAVAN ALGISINI HAYATINIZA ASLA SOKMAYIN! “SEKTÖRÜN EN BÜYÜK IÇSEL SORUNU, KADIN ÇALIŞANLARIN YÖNETIMSEL ANLAMDA SÖZ SAHIBI OLMALARININ ENGELLEMELERLE KARŞILAŞIYOR OLMASI VE BIR NEVI CAM TAVAN SENDROMUNUN YAŞANIYOR OLMASI” Sizi tanıyabilir miyiz?
İlk orta ve lise eğitimimi TED Özel Ankara Lisesinde tamamladım. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun olduktan sonra North Carolina State University’de finans üzerinde yüksek lisans eğitimi aldım. Uzun yıllar finans ve otomotiv sektörlerinde yönetici pozisyonlarında çalıştıktan sonra 2006 yılından bugüne ortağı olduğum Vascomed Medikal Sanayi ve Ticaret A.Ş. de Genel Koordinatör olarak görev yapmaktayım.
Vascomed Medikal’in faaliyetleri neler?
Türkiye’nin alanında öncü medikal firmalarından olan şirketimiz, 2003 yılında İstanbul›da kurulmuştur. 13 yılı aşkın süredir kalp damar cerrahisi, kardiyoloji, girişimsel onkoloji ve girişimsel radyoloji alanlarında ürün ve cihaz tedariki, satış sonrası teknik servis hizmeti, hastane kurulum ve yönetim 60 MART - nİSAN 2017
danışmanlığı ve en son olarak da sağlık turizmi alanlarında deneyimli ve uzman kadrosuyla hizmet vermektedir. İstanbul merkezli olan şirketimizin yurt çapına yayılmış bir bayi ağı bulunmaktadır. Sağlık alanında dünyadaki yeni gelişmeleri ve sağlık standartlarını takip ederek, ülkemizdeki sağlık çalışanlarının ve hastaların güvenliğini en üst düzeye taşıyacak ürünleri üstün servis hizmetiyle birlikte sunmaya çalışmaktayız.
Sağlık turizmi alanında sunduğunuz hizmetler neler?
13 yıllık bilgi ve birikimimizi 2 yılı aşkın bir süredir sağlık turizmi alanında da yeni bir yaklaşım ve yüksek standart sağlayacak çok yönlü projelerde kullanarak başarılara imza atmaktayız. Vascomed A.Ş. bünyesinde oluşturulan Vascomed Health Services birimimiz Körfez ve Avrupa ülkeleri ağırlıklı yurtdışı hastalarımıza hekim konsültasyonu, hastane ve doktor seçimi,
Vascomed Medikal Genel Koordinatörü Arzu Balkaş hastane ve yatış organizasyonları, hastanede yatış süresince destek ve danışmanlık, tercümanlık, ulaşım, konaklama hizmetlerini sunmaktadır. Ayrıca kişiye ve gruba özel wellness ve antiaging paketlerimiz de bulunmaktadır. Sağlık turizminde özellikle ihtisaslaştığımız branşlar kardiyovasküler cerrahi, endovasküler anevrizma tedavisi, plastik ve rekonstruktif cerrahi, obezite cerrahisi, oftalmolojidir. İhtisaslaşmanın ülkemizin marka değerini arttırmak ve destinasyon merkezi olmamıza destek vereceğine inanmaktayız. Ülkemizdeki yetişmiş insan gücü, alanında uzman hekimlerimiz, teknolojik altyapımız, tecrübe birikimimiz, direkt uçuş, vize kolaylığı, kültürel zenginliklerimiz gibi unsurlar sağlık turizmi potansiyelimizi arttırmaktadır.
RÖPORTAJ “ORTA ÖLÇEKLI BIR IŞ SAHIBI OLMANIN VE KADIN OLMANIN BÜTÜN ZORLUKLARINA RAĞMEN, YILLARDIR AYNI HEVES AYNI MOTIVASYON ILE ÇALIŞMAKTA, ŞIRKETIMIZ BÜYÜME HEDEFLERINI TUTTURMAKTAYIZ” yorum. Sağlık sektörü, geleneksel olarak kadın istihdamının yüksek olduğu bir sektör olmasına karşın hepimizin de bildiği gibi çalışan kadınların çoğunluğu karar verici ve yöneten olmaktan çok yönetilen ve kararları uygulayan pozisyonlardaki işlerde istihdam edilmektedir. Kadın çalışanların evrensel bir özelliği olarak kabul edilen iş ve aile yaşamını dengeleme sorumluluğunu tek başlarına üstlendikleri gerçeği, iş yükünün daha az olduğu, daha az yorucu belli tür işlerde ve çalışma şekillerinde yoğunlaşmalarına neden olmaktadır.
Kurumunuzda kadın çalışan oranı nasıl?
Şirketimizde teknik servis dışındaki bütün departmanlarda kadın personel sayısının yüksek olmasından ben yönetici olarak son derece memnunum. Kadın personelimle çok uyumlu bir çalışma ortamı yakaladığıma inanıyorum. İnsan ilişkilerinde güçlü olmak, sabırlı olmak, düzenli olmak, güven vermek, takipçi olmak.. Bunlar bizim işimizde başarılı olmanın olmazsa olmazları. İnsanın merkezde olduğu her iş kolunda kadınların çok başarılı olduklarını düşünü-
Sektörün en büyük içsel sorunu kadın çalışanlarının emeklerini iş gücü bağlamında sergilemelerinin yanında yönetimsel anlamda da söz sahibi olmalarının engellemelerle karşılaşıyor olması ve bir nevi Cam Tavan Sendromunun yaşanıyor olması. Bununla birlikte, her geçen yıl sağlık sektöründe gerek sağlık hizmet sağlayıcıları gerekse tıbbi cihaz, ilaç firmalarında kadın üst düzey yöneticilerinin sayısı gözle görülür biçimde artmakta olduğunu görmekten de mutluluk duymaktayım. Sağlık sektörünün insana dokunan yönünü donanımlı, kararlı, çalışkan yöneticilerin yetenekleri ile beraber düşündüğümüzde orta ve üst kademede kadın yöneticilerin sektörümüze ne derece katkıda bulunabileceğini daha net görebiliriz.
Çalışma hayatınızda, beslendiğiniz, motivasyon kaynaklarınız neler?
Ben yıllarca profesyonel olarak çalıştıktan sonra tamamen tesadüf eseri sağlık sektörüne girişimci olarak girdim. Orta ölçekli bir iş sahibi olmanın ve kadın olmanın bütün zorluklarına rağmen, yıllardır aynı heves aynı motivasyon ile çalışmakta, şirketimiz büyüme hedeflerini tutturmaktayız. 2017 yılı benim için özellikle sağlık turizmi ve yurtdışı yönetim danışmanlığı alanında çalışmalara yoğunlaşacağım bir yıl olacak. Ülkemizin ve kadınlarımızın dinamizmi ile farklılık yaratacak projelere imza atabilmek en büyük hedefim.
Çalışma hayatınızda takip ettiğiniz kadınlar kimlerdir?
Dünyada hayranlık duyduğum kadınlar sektör gözetmeksizin içinde savaşçı ve girişimci ruh olan inatçı ve kararlı kadınlardır. Benim için ilk sırada dünyanın en güçlü kadın yöneticilerinden Biocon’un kurucusu ve CEO’su Kiran Mazumdar-Shaw gelmektedir. Asla pes etmeyen, fırsatları değerlendirebilen güçlü bir kadına mükemmel bir örnek, tam bir başarı öyküsü…
Sektörünüzde kariyer yapmak isteyen genç kadınlara vermek istediğiniz mesajlar neler?
Bir kadın girişimci olarak sektörümüzde kariyer yapmak isteyen genç kadınlara şunu söylemek isterim. Kadın olmanın getirdiği farklılıkları kullanın, samimiyetinizi kaybetmeyin, kendinizi besleyerek gözlerinizi dünyaya açın ve kendinize güvenin. Asla Cam Tavan algısını hayatınıza sokmayın, öne çıkın, donanımlı olduğunuzu bilin, siz dengeleri kurarak birer başarı hikayesi yazabilirsiniz. Bunu unutmayın.
MART - nİSAN 2017 61
ADVERTORIAL
SIEMENS HEALTHINEERS’IN KAMU-ÖZEL SEKTÖR İŞBIRLIĞI KAPSAMINDAKI YENI LABORATUVAR HIZMETLERINDEN, GELECEK 5 YIL IÇINDE 92 MILYONDAN FAZLA HASTANIN YARARLANMASI BEKLENIYOR.
2 ŞEHIR HASTANESININ LABORATUVARLARI
SIEMENS’E EMANET TÜRKIYE’DEKI HASTANELERDE SUNULACAK LABORATUVAR HIZMETLERININ TOPLAM DEĞERI 100 MILYON EURO’YA ULAŞIYOR.
S
iemens Healthineers; DİA Holding ve Sağlık Bakanlığı işbirliğiyle, Kamu-Özel Sektör İşbirliği (KÖİ, Public Private Partnership – PPP) projeleri kapsamında inşa edilen iki yeni şehir hastanenin laboratuvar hizmetlerinin tamamını üstlendi. Siemens Healthineers, Sağlık Bakanlığında görevli laboratuvar hekimleriyle birlikte, Ankara-Bilkent ve Mersin’deki hastane laboratuvarlarını işletecek. Bu kapsamda yapılan beş yıllık sözleşme, en az 30 milyon Euro gelir garantisi veriyor. Bu tutar, garanti edilen yıllık test hacmine dayanıyor. Öngörülen test hacimleri dikkate alınınca ise gelirin 100 milyon Euro’ya kadar çıkması bekleniyor. Siemens 62 MART - nİSAN 2017
Healthineers bu hastanelerdeki tüm tıbbi laboratuvar disiplinleri (biyokimya, mikrobiyoloji, hematoloji, immünoloji, acil servis, genetik, patoloji ve hasta başı testler) için gerekli bütün laboratuvar hizmetlerini üstleniyor. Ayrıca laboratuvarların tasarım, tıbbi ve teknik ekipman, cihazlar, sarf malzemeleri, servis, bakım ve teknik personel hizmetleri de Siemens Healthineers tarafından sunuluyor.
Siemens Healthineers’ten DİA ve Sağlık Bakanlığı için Özel Proje
Siemens Healthineers CEO’su Bernd Montag, bu anlaşma hakkında şunları söyledi; “Bu projede laboratuvar ekipmanı konusundaki uzmanlığımız ile servis portföyümüzü bir araya getiriyoruz. Bizim için bir kilometre taşı olan bu proje, aynı zamanda müşterilerimizin karşılaştıkları zorlukları aşmalarına ve kendi alanlarında mükemmel sonuçlara ulaşmalarına nasıl yardımcı olduğumuzun da bir kanıtı... Yeni iş modelimiz, müşterilerimizin ilk andan itibaren verimliliği artırmalarını ve maliyetleri sınırlamalarını sağlayacak şekilde tasarlandı. İş
ortağımız DİA ve Sağlık Bakanlığı için klinik süreçlerin tamamını destekleyen, özel bir çözüm geliştirdik. Kurumsal stratejimizle de tamamen uyumlu olan bu işbirliği, portföyümüzü daha da güçlendirecek.”
Bilkent Sağlık Kampüsü 2018’de Hizmete Girecek
Yeni hastanelerin, 2003 yılında ülkedeki sağlık sistemini yeniden yapılandırmak üzere başlatılan programın bir parçası olarak, sağlık sektörünü daha da geliştireceğini ifade eden DİA Klinik Destek Hizmetleri Direktörü Hakan Adanalı, “Hastane ve sağlık hizmetlerinde deneyimli olmasının yanı sıra, teknik inovasyon anlamında da güçlü bir iş ortağımızın olması bizim için önemliydi. Bu ortaklıktan, gelecek beş yıl içinde yaklaşık 92 milyon hastanın yararlanacağını tahmin ediyoruz” diye konuştu. Hastanenin yanı sıra otel, kongre merkezi ve ticari alanlarını da kapsayacak olan, yaklaşık 3800 yataklı Bilkent Sağlık Kampüsü, Türkiye’nin sıfırdan yapılan en büyük sağlık projesi olacak. Sağlık Kampüsü, 2018 yılı ortalarında hizmete girmesiyle, 10 binden fazla sağlık personeliyle günde ortalama 25 bin hastaya hizmet verecek. Mersin’deki yaklaşık 1300 yataklı yeni hastane ise Ocak 2017 sonunda faaliyetlerine başladı.
ADVERTORIAL
Türkiye’de Hem Özel Hem Kamu Hastanelerinin Tercihi
ACENDIS Özel M City Hospital Hastane Projesini Başarıyla Tamamladık
Özel M City Hospital, sağlık turizmi açısından Akdeniz bölgesi için önemi her geçen gün artan Mersin ilinin Mezitli ilçesinde en son teknoloji cihazları ve uzman kadrosuyla hizmet vermeye başladı. 24 tıbbi birim alanında hizmet veren hastane 5.500 m2 lik kapalı alana ve 19 yeni doğan yoğun bakım yatağı ve 5 erişkin yoğun bakım yatağı olmak üzere 75 yataklık bir kapasiteye sahip. Hastanede 4 ameliyathane ve 1 doğumhane bulunuyor. ACENDIS olarak hastanenin tüm tıbbi birim dallarına yönelik en son teknoloji medikal cihaz tedariği için uzman firmalarla birlikte çalıştık ve ACENDIS marka ürünlerimizi de hastane personelinin kullanımına sunduk. Ayrıca satış sonrası hizmetlerimiz ile de hastane personelini her zaman desteklemeye devam etmekteyiz. Özel M City Hospital projesi için firmamızı tercih eden hastane yönetimine ve sağlık personeline teşekkürlerimizi sunarız.
Özel Sektör yanısıra Kamuya da Hizmet Sunuyoruz
Özel sektörde sunduğumuz hizmetleri daha fazla kamu hastanesine ulaştırmak için ekibimiz çalışmalarını hızlandırdı. Kaliteli, güvenilir, kullanıcı dostu ve en son teknolojik ürünleri sunan firmamız, müşterilerinin proje esnasında ve proje sonrası servis hizmetleriyle hem özel hem de kamu sektöründeki referans hastane sayısını arttırmaya devam ediyor. Kadın sağlığı ve yenidoğan alanında hizmet veren Türkiye’nin öncü eğitim ve araştırma hastanelerinden Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi kamu sektöründeki en önemli referans hastanelerimizden biridir. ACENDIS olarak, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yenidoğan bölümüne sunduğumuz Heinen+Löwenstein Leoni Plus ventilatörleri hastane ekibi tarafından çok etkin bir cihaz olarak tanımlanıyor. Mekanik ventilasyon alanındaki son gelişmeleri ve uygulamaları yakından takip eden bir ekip olduklarını belirten Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yenidoğan Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Ş. Suna Oğuz, sözkonusu ürünün, diğer mekanik ventilatörlere göre birçok üstün özelliklere sahip olduğunu söyledi. Özellikle 1.000 gramın altındaki bebeklerin ventile edilmesinde çok düşük hacimlerde de yüksek bir ekspirasyon başarısı elde ettiklerini vurgulayan Doç. Dr. Oğuz, maksimum kullanım rahatlığı sunan ekran ara yüzü, hasta bilgilerinin yönetimini kolaylaştıran pulmoner fonksiyonları, grafikleri ve oldukça güçlü, entegre yüksek frekanslı HFO modülü ile ventilasyon başarısını maksimize ettiklerini kaydetti. Doç. Dr. Oğuz, mekanik ventilatörlerin yazılımları ve özellikleri ile her türlü sorularına cevap veren ACENDIS ekibinin profesyonel yaklaşımlarının da cihazı tercih etmelerinde diğer önemli bir faktör olduğunu vurguladı. Ekibini Leoni Plus konusunda kamu sektöründe büyük farkındalık yaratan bir ekip olarak nitelendiren Doç. Dr. Oğuz, yeni ventilatörlere ihtiyaç duyulması durumunda Leoni Plus’u tercih edeceklerini belirtti.
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı EAH V. Yenidoğan Günlerinde, ACENDIS Anestezi ve Yoğun Bakım Ürün Müdürü Yasin Nadir’e, Doç. Dr. Oğuz tarafından teşekkür belgesi takdim edildi.
5. Çocuk Dostları Kongresinde, Heinen+Löwenstein Leoni Plus ile Doç. Dr. H. Sinan Uslu ve Doç. Dr. Leyla Bilgin tarafından Yenidoğan Temel Mekanik Ventilasyon Kursu verildi.
MART - nİSAN 2017 63
kurumsal İletişim çözümleri yayıncılık | basılı, görsel ve dijital grafik tasarım medya planlama | marka iletişimi | organizasyon
www.med-publish.com