Kontra 5

Page 1


su anda kendimi sana duyurarak yazmak isterdim ama bir tarih sayfasina not dusuyorum

Ĺžubat 2015


Sinan Özdemir 10’larda Kontra Arayışlar ve Birkaç Yanıt

Kontra’nın 5. sayısıyla muhatabını buluşturmanın heyecanı içindeyiz. Özellikle tapeşiir ve eylem-şiir sayılarımız fanzinimizin oluşturmaya çalıştığı laboratuvar ortamı adına önemli uçlardı ve benzer arayışlar için tetikleyicimiz olacaklardır. Uç sözcüğünü boşuna kullanmadım çünkü mükemmeliyetçiler buradaki arayışımızın şiirsizliğinden rahatsız olmuşa benziyorlar. Abeceye start tonundan tekrarlamakta fayda var: Kontra, şiirin alanını araştırmak için yola çıktı. Bunun bedeli şiirsizlikse bu, baştan sevindirici bir amenna bizim için. Kontra’nın 2. sayısında bizdeki deneysel şiirin çıkış noktalarına “2000’ler ve Sonrasının Şimdisi” adlı yazımla değinmeye çalışmıştım, oraya bir kez daha dönmek istemiyorum, fakat son birkaç aydır Duvar ve Ücra’da çıkan bazı yazılar ile Erhan Altan’ın gerek Sıfırlı Yıllarda Şiirimizde Deney/İm’inde gerekse de Kitap-lık 173’te Merve Kültepe’yle yaptığı söyleşide modern şiirin sonuna gelindiğine dair sözleri okuduğunuz satırları yazmamı zorunlu kıldı (Altan’ın bu saptamasının bağlamı ve niyeti farklı; yazıyı onunla bitireceğim). 10’lu yıllar bir sürece tekabül ediyorsa eğer, bunun ortasının bir tık gerisindeyiz ve bu böyleyken kestirip atan yargılar en basit tabiriyle niyet okumaktan öte bir anlam içermiyor. Öncelikle Osman Çakmakçı’nın Duvar’ın 16. sayısında yer alan Şiirin Doğası Üzerine Fragmanlar -2- adlı yazısında söylediklerine bir bakalım. Yazar, Wittgenstein’dan yola çıkarak dilin gizil, açıcı, aşıcı özelliklerine dikkat çekiyor ve biraz sonra dilindeki baklanın “imge” olduğunu açıkça paylaşıyor okurla. Anlam’ın imgeyle var olacağını söylüyor. Bunun dışında yapılanın ise dil düzeyinde bir oyundan, performanstan ibaret olduğunu belirtiyor. Ona göre imge yoksa şiir de yok demek oluyor. Varlık’ın keşfine dair dil dışı duyarlık / imge daveti şairi şairaneye davet ediyor gibime geliyor. Keşke eğlencelik oyun olarak işaret ettiği günümüz şiirine birkaç örnek verseydi yazar. Benzer ifadelere Ücra’nın 57. sayısındaki Biçimsizin Ketum Tarihi adlı yazıda da rastlamak mümkün. Murat Üstübal yazısında günümüz şiirindeki sözcük türetimlerini, kullanılan biçimsel öğeleri, düz imgeleri ya da şartlanılmış imgesizlikleri bugünün zaafları olarak görüyor. Çünkü ona göre bu öğeler sokağın klişesine hizmet ediyor bugün. Semantik-sentatik yapının huzurunu bozmuyor. Bundan dolayı da yeni bir şiirsel yapıdan söz etmek mümkün değil. Yazıyı bir önkoşul önermesi olarak okursak söylediklerine çok da itiraz edemem yazarın ama bunlar birer tespitse ki öyle görünüyorlar Osman Çakmakçı’dan beklediğimiz keşke’yi Üstübal’dan da beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. 1


Gelelim aynı sayıda yer alan Bülent Keçeli’nin yazısına. Keçeli benzer şekilde güncelin kolay tüketilebilirliğinden söz ediyor İkibinonlarda Şiir’inde. Bir kere güncel, popüler, toplumsal göndermeleri içeriğe dair göndermelerdir ve bir şiirin içinde neyin olup olamayacağı tartışması sanırım bizi sonuçsuz bir zemine çekecektir. Bir şiiri şiire vuracağımız ölçüt formun kendisidir. Başbakan’ın başbakan olarak bir şiirde yer alması o kişinin cumhurbaşkanı seçilmesiyle şiiri geçersiz kılıyor demektir bu. Bu denli yüzeysel bir değerlendirme söz konusu bana kalırsa. Günümüz şiirinden beklenen bir sıçramaysa ve bunun olmuşluğunu olmamışlığını bütün kodlarıyla konuşmaksa eğer mesele, bunun için çok erken değil mi? Benim niyet okuma dediğim de bu. Bütün bunları söylerken gözden kaçırmamız gereken bir şey var. 2000’ler adlandırmasını kabul etmiş gibi görünüyorsak eğer bu, özellikle bu döneme ışık tutan yazarlar marifetiyledir ve üzerinde konuşmamızı kolaylaştıran bir geçiş sağlamasıdır bizi buna iten. Bir on yıl sonra deneysel şiiri hangi kodlarla konuşabileceğimizi henüz bilmiyoruz… Erhan Altan’ı bu yazıda anmamın nedeniyse yukarıda bahsettiklerimden biraz daha farklı. Altan, modern şiirin sonuna gelindiğini söylüyor. “Biçimsel öğeler anlamında gidilecek artık yeni bir ülke kalmadığını düşünüyorum.” diyor Kültepe’ye verdiği röportajda. Kişisel bir görüş olsa da üzerinde konuşulmaya değer bir yargı bu. En azından bugün şiir yazan şairler için itici bir güce dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum bu sözlerin. (Meraklısı için yazarın öngörüsünü paylaşayım: “Bundan sonra, belli bir biçimle zamanın ruhunu yakalamaktan ziyade, devasa bir repertuar geliştiğini ve bundan sonra bunların nasıl bir araya getirilip kullanıldığının önem kazanacağını, yani programatik bir şiirin önem kazanacağını düşünüyorum.”) 2000’lerde yazılan şiir bir tıkanıklığın sonuydu. Uçlara doğru yayılan bir şiirdi. Ama eninde sonunda disipliniçi bir saçılmaydı bu. Bugün yazılan şiirin ise disiplinlerarası bir birleşimin şiiri olmaya başladığını, en azından öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Altan’ın “programatik” dediği şey buna yakın bir şey sanırım. Aslında bunun ilk örneklerini İsmail Aslan, Efe Murad ve ben 160incikilometre.com, Duvar, palaspandıras ve Kontra’da ortaklaşa yazıp yayımladığımız şiirlerle verdik. Bu kolektif hareketin toplamı içinse okurun çok kısa bir süre daha beklemesi gerekecek. Aynı zamanda Kontra’nın özellikle tape-şiir ve eylem-şiir sayılarında yapılan da farklı alan, mekân, uyarıcı, malzeme vs.nin şiire sokulup onu sabote etmesiydi; yaşadığımız döneme ait teknolojik aygıtlar, programlar, uygulamalar bunlardan doğan yaşama biçimleri, bütün bunlara müdahale etme isteği şairi ister istemez güncelin alanına çekmektedir. Fakat bu kastedildiği gibi yalnızca güncelin (yine kastedildiği gibi) şiirinin yazıldığı anlamına gelmemektedir. Şaire düşen kontra arayışları sürdürmek olmalı. Yazar-şaire düşünse niyet okumanın ötesinde zihin açıcı ve somutlayıcı olmak olmalı. Yoksa Çakmakçı, Üstübal ve Keçeli’nin söylediklerine, genellemenin dışında, uyanık olma anlamında katılmamak mümkün değil.

2


Ahmet Güntan [ PARÇALI ] [ HAM ] Hitap 7. Gölgeye hitap.

EPEY OLDU [ İK ] İLK KANI GÖRELİ. - İNDİR [ KŞ ] KULAK ŞALTERİNİ. [ KH ] KANLI HİKÂYEDEN NE ANLADIN, BUNU BİLSEN İYİ OLACAK.

- Çocukluğumdan beri karşılaştığım her ışıkla girdiğim ilişkiden bir gölge kaldı

- her ışıktan

önümde arkamda yanımda uzanan bir gölge vardı. Az olsa da ışık, çok olsa da ışık. Ne çok gölge var, bir düşünsene. - [ İG ] İyi Gölgelerin ayak ucuma değmişliği olur. Gölgede belki bendeki [ GK ] Gergin Kas yoktur, ama o şekli vardır. [ KŞ ] Kaba Şekil halinde kendimi ilk sende buldum ben

- Gölge.

TATLI GÖLGE, SESSİZ GÖLGE, BIRAK ÇİLEYİ, KONUŞ GÖLGE.

Gölgemin biri bana Hiçbir şeyi elinden alamazlar dedi. [ DDK ] Devamlı Dramatik Kalanın peşinden giden gölge o. [ AK ] Açıklama Krizine girdi yine. [ Tİ ] Taşıyan İskelet sanki bir tek onu taşıyor. [ İS ] İç Sesi kaybolmuş bir kalabalık düşün. Anlatma isteğiyle anlatma arasındaki aranın kapandığını düşün. [ KST ] Küçük Sikli Türkiye’min gölgesinin yerde şişindiğini düşün. İşte bu [ DH ] Deli Halk, yanlış şeyden intikam alıyor.

3


İDRAK HAKKINDA KISA HİTAP.

Bir gölgemle Güzelyalı’da buluştum. Her şey daha başlamamışken bakir bir [ EA ] Erkek Ayağı yere basmak istiyor gölgesine değmek için. [ BG ] Bundan Gerisine artık erişilmez. Bir gölge o, uzuyor, kısalıyor, güneş tam tepedeyken yok oluyor. Seni istiyorum [ İÖ ] İdrak Öncesi. 19 yaşındasın. Sende kendime benzer [ DR ] Dost Ruhu görüyorum. Bak ne kadar genç topukların, bas. Bırak öpeyim, bana [ EO ] Emin Olanın güzel gülüşünü göster. [ SB ] Sakatların Bahçesini o gülüşle dolaşalım. Güneş tam tepeye geldiğinde sen bende yok ol. Burnunun alacağı kokuyu ben burnumla alayım. IŞIK OLARAK YUKARIDAN UZAKTAN BİR ATEŞ YANAR ARKAMDA [ * ] BENİM.

Hepimiz [ KST ] Küçük Sikli Türkiye’min uzuvdan büyük gölgeleriyiz, burada yok öyle tam öğle vakti. - Gölgeler hep uzun, yollar yokuş. [ TA ] Toplu Akışın her zaman dışında. Kendi düşüncelerine başkasında âşık olanları da gördüm. Dökülmez olur suları [ SNP ] Sosyal Neşe Pınarının. Göz göze, aşkla bakılan an - deliğin açıldığı an, kendi düşünceni başkasından kendine yerleştirdiğin an. İşte o yüzden benim Türkiye’m bir tek benim Türkiye’m, başkasının değil.

4


SONRA [ GBA ] GÖLGESİYLE BULUŞAMAYAN ADAM GÖLGESİYLE BULUŞTU, PARMAĞINI PARMAĞINA DEĞDİRDİ DUVARDA.

Ben onunla buluştuğumda gölgemle buluştum. Hepsiyle buluşamam. Beklerim gölgem benimle buluşsun. [ GA ] Gölgenin Arzusu benim arzumdan güçlüyse bu iş olmuş demektir. Ben [ ŞV ] Şekil Verenlerdenim. Mecnun Leyla’da gölgesiz kaldı, şeklini kaybetti. O köprü Deli Dumrul’un gölgesiydi. [ ŞA ] Şekil Alamayanlar evi basıyor, içlerinden birinin benimle buluşması iyi olur. Panço, Sait Faik’in gölgesiydi, aşk başka nereden alır ilk gücünü? PLATON’UN MAĞARASINDAN DIŞARI ÇIKAN [ ZE ] ZİNCİRLİ ESİR DEĞİL DE [ HEG ] HAREKET EDEBİLEN GÖLGE OLSAYDI, O GÖLGE NE GÖRÜRDÜ, DÖNDÜĞÜNDE ESİRLERE NE DERDİ?

Gittim gördüm, senin arkandan vuran şeyin adı ışıkmış, ışık bizim dünyamızmış, o olmasa her şey [ SA ] Siyah Atommuş. Bak bu bir duvar. Duvardaki benim, ben senin Gölgenim. Senden bana ( buraya, duvara ) kadar uzanan alaca karanlık [ ŞM ] Şekilli Mekân senin Gölgeliğin. Ben sana buradan bakınca sen Karaltısın, çünkü yukarıda yanan ateşin ışığı arkandan vuruyor. Bilmem anlatabildim mi? Sen benim için Karaltısın. Ben senin için Gölge, aramızdaki alaca karanlık da Gölgelik. Bu işte bizim dünyamız, biriz. O yüzden geri döndüm, [ ŞV ] Şekil Veren olmayınca [ ID ] Işıklı Dünyada gölgelere yer yok. Biz meğerse

5


çevre ışığındaki bir kara delikmişiz. Biz bir oylummuşuz, o oylumun kapısı senmişsin. Davada, bilgide, hakikatte birmişiz. Ama iyi. Sen şekilleri, ben [ ŞV ] Şekil Verenlerin karaltılarını görebiliyoruz. Bu bir başlangıç, buradan başlayabiliriz. En iyi tarafımız henüz tedavi edilmemiş olmamız, bir keşif bizi bekliyor. Kayıt tutan [ İS ] İç Sesimiz sen ol. İyi kötü bir şeyler anlatmaya başla. No man hath dared to write this thing as yet, And yet I know, how that the souls of all men great At times pass athrough us, And we are melted into them, and are not Save reflexions of their souls. [ ** ] GÖLGEM, BEN SENİN [ İS ] İÇ SESİNİM, SEN BANA ŞEKLİMİ ÖĞRET, BEN KONUŞMAYI ÖĞRENEYİM.

Benim kalbim atıyor [ sende bu yok ]. Ben siz gölgelerden oyun kurabilirim [ sende bu yok ]. Ben uyurken gölgem uyur [ gölgemin uykudan haberi yok ]. Bende bir [ TB ] Tedbir Böceği yaşıyor [ sende bu yok ]. Ben burnumu çekerim [ sende çekiş yok ]. Ben koşma kararı alırım [ sen koşarsın ama sende karar yok ]. Benim ülkem beni ezer [ sende ülke yok ]. [ ABS ] Ayrılığın Birinci Saatinde ben Kim Bilir’i dinlerim [ sende bu yok ]. Benim [ DK ] Dolu Kalbim vardır [ sende bu yok ]. Ama [ DK ] Dolu Kalbi taşıyan esirin bir şekli vardır, sende bu var. Şekillerden başlayalım. En başa saralım [ ŞB ] Şekil Bilgisini. Başka türlü kim çözecek bu zincirleri. En üstteki çıkıntıya Kafa diyelim. Biraz köşesiz o,

6


ona - ona benzeyenlere Yuvarlak diyelim. Birleştirelim: Kafa yuvarlaktır. Öyle pek kolay değil ilk sanatı düşlemek, kim neyi ilk nasıl düşünmüş [ BS ] Bakir Sanatta.

[ * ] Platon, Devlet, VII [ ** ] Hiç kimse bunu yazmaya cesaret edemedi henüz, Ama yine de bilirim, bütün yüce insanların ruhları Nasıl zaman zaman geçer içimizden, Korunmuş yansımaları değiliz onların, eriyip karışırız hepimiz onlara. Ezra Pound, Histrion.

7


Ömer Şişman, Sinan Özdemir IŞIN TEDAVİSİ

(A yüzü) “1995 Maltepe’sinden Ömer Şişman’a Işınlanalım Kaptan” SİNAN

Kalemle mi sarıyorum açtığımı yoksa beynim mi bu sarsar topak

ÖMER

Kafam çöplük biraz Duygularım çöp, kıymık Neyin kıymığı olduğu belli olmayan kıymık Kıygın değil, kıymık

SİNAN

Geriye sarsam ben sarsarsarsarsarsarsar 95’te minibüs yolunda ses kırık 95’te uydurma dilden bir şarkı çık çık Bozuluyorum çöp biraz,

ÖMER

Para uzatmaklarım dalgalı Kulağımı tıkayaamayoruyuyorum Ayaklarım geriye çekiç

SİNAN

Bu biraz kopuk değil 95’ten bu eskide değil hiç Peki benim ne işim var bu makinada Boynuma sardığın bu bağlantı kablosu, şu ne Ben niye Ömer’im

ÖMER

Bunlar çağrışımla, çağrışımın çağrışımıyla Anayoldan çıktığımızı ilk fark edenin kaygısını yanındakine nakledip nakletmeme kararsızlığıyla bir yakınlığın bir uzaklığa yakınlığıyla bir uzaklığın bir yakınlığa uzaklığıyla iki kişi bir olup bir kişiyi boğarken birin iki oluşuyla kıymıkları sara sara, sargılardan bata bata

8


ALDI WALTER BENJAMIN:

Hayatta telafi edemeyeceğimiz tek şey vardır: 15 yaşında evden kaçmamış olmak. ÖMER

15 yaşında kusursuz aptallığı keşfe çıktım Kemerimde bir walkmen, lağımda laklık E5’ten gitmedim hiç, minibüs yolunda dur kalktım Bütün ışıklara yakalandığında insan Işıklar kıymık kıymık yayıldığında Üstgeçitlerde bütün gün simit satanlar susam susam durduğunda, sigara yaktığında soğuk havada, söndürüp minibüse atladığında, o kışçıl sokulmalar, o kabancıl sürtüşkeler, buharlı camlar, kesik ve uzun yol çizgileri kıymıklama katılırlar son şarkıya doğaçlama:

SİNAN ÖMER

Ben de âşıktım kırıktım kırıp attı Ben de kırıktım kırıp attı Kalbim büyüyüp boğazımı tıkadı Boynuma bir kaya bağlandı

SİNAN ÖMER

Ben de âşıktım kırıktım kırıp attı Kömürler kömürlüğe sığmadı Odunlar odunluğa sığmadı Durmalar durgunluğa sığmadı Duygular duyguluğa

SİNAN

Ben de âşıktım kırıktım kırıp attı Bir banttı kopuktu kopup battı Çekti elini çekiçti çekiç çaktı Şarkı uzatmalarım dalgalı Duymalarım duygularım Sarsarsarsarsarsarsar

SİNAN

Şarkı şaracaktım akmadı.

9


ÖMER

Kimse bana bir ceza bağışlamayacak gibiydi Çileciliğim aç açıkta kalmış gibiydi Her sigaradan sonra başım dönerdi Baygınlığımdı, vardı, orada, yanımdaydı FEM’in yurduna gittim, beni dedim kapatın buraya O ne dediler edebiyat dergisi mi, yalnız walkmen yasak 1995’te, Maltepe’de, anneannemin evinde gece yarısı ahizeli telefonla Nâzım Hikmet’i aradım Aramadın denemez, aradım trrrrrum trrrrrrum trrrrrum! trak tiki tak!

8 Ocak 2015 gidiş - 9 Ocak 2015 dönüş.

10


(B yüzü) “2001 Antep’inden Sinan Özdemir’e Işınlanalım Kaptan” ÖMER

Ne hissettiğimi bilmek istiyorum Ne hissettiğimi bilmeyi pek sevmesem de Kendime sorduğum soru peşimi bırakır mı bir gün Kapılar açılır kapılar kapanır Otomatik ağızlar beni yutar Otomatik ağızlar beni kusar

SİNAN

İlk sigaralarımda kusar Öğrenicem oğlum bunu içer Cevdet der bana Bir daha içersen içer, Bilmiyordum neyi öğrenecektim Arapça dalgalı sigara kâğıtlarından Bitince sardığım gaste kâğıtlarından Dudağım mürekkep dalgalı Okuyamıyordum, bilmez

SİNAN

O zaman daha discmanler çık MP3’ler moda olmuş bilmiyordum –kredi kartlı insan fakirdir– Kocaman daha gocuğuma sığ, Kabanlara gocuman Belki büyük şarkıları severdim Her adımımda CD yerinden fır Şarkı durur, dur. Kulak kesilir, sus Başa dönerdim, başım dönerdi, dönerdim ora

ÖMER

Bu Antep’in dörtte üçü neden parkla çevrili Park bir bench midir yorgun ruhlara Bir oksijen çadırı, adıyla çağrılmayan İşte bir bankta oturmuşum, gözlerim bir projeksiyon makinesi, seyrediyorum

11


ALDI MARGUERITE DURAS:

İnsanlar konuşma ihtiyacı duydular mı, hemen göze çarpar bu, ve ne gariptir, genellikle, hiç de iyi karşılanmaz bu ihtiyaç. Yalnız parklarda garipsenmez. SİNAN

Gözlerim, tarıyorum, saçlarım akıyor Odunlar ıslak yanmıyor Ceketler ıslak çıkmıyor Şarkı var büzüşüyor o Lan benim de dudağım var, niye geçiyorsunuz Bak ses bak ses bak ses bak ses bak Ayrılığın ayrılmayla etişmesi mi bu herkes kopuk kopuk et

ÖMER

Bu konuşma ihtiyacı nerden geldi Bu konuşmama korkusu Biri gider biri kalır Bu konuşma ihtiyacı nerden öldü Bu bankta neyi bekliyorum Neyin geçmesini Geçmesini mi

SİNAN

Kazaklar orlon, dişler gıcır Dişler de anı taşır ne kadar çalkalasan O kadar çalkalanır geçmiş Bu makineden çıkıyorum, bu parktan kalk Otomatik ağızlar da acıtır

SİNAN

Kapatsana niye acıyorsun Zincirli bir köpekti Kapatsana neyi sarıyorsun Ağzı zincirsiz bir köpekti Kapat, Sinan benim burda Dişlerinin hepsi köpek dişi Çekti parçaladı kazağı işte –Onun hediyesi– Çekiç tak tak tak

12


SİNAN

Nerden kapanıyor bu meret Nerden duruyor zihnim duyamıyorum.

10 Ocak 2015 gidiş - 11 Ocak 2015 dönüş.

13


Aslı Serin kırmızı

Bir otobandan geçiyoruz hızlı ve ıslak yerler sabun gibi Islak ellerimiz, gözlerimiz ve ıslak yerlerimizle Kaza yapıp öleceğimize ya da kaportaya zarar gelmesin gibi bahanelerle Ben bugün o kediye vurmadım yerler ıslaktı ve kaçtım Harikaydım ben bugün, kediyi ıslak otobanda yaşarken bıraktım! bu da bizim özgürlüğümüz olsun, baktığımız yer oldukça net elleriyle konuşanların ellersizliğinden ömür boyu şiir cinayeti aşk sanan adamlar, enkazlarıyla var olurlar kapılarını kapatıp sadece ağladıklarını yazarlar onlar ağlayamazlar. değilsindir ve değiller, kulak memesi kıvamında bir şeyler yeterince ışıltılı yeterince güçlü yeterince akışkan ve yeterince oradalar, iliksiz. iliksizliğe kemikten söz etmek için önce sabrı önce sabır, önce patır patır dökülen etlerin tazeliğinden geceden ve bıçaktan, ekmek bıçağı tırtıklı ve uzun ve kademe kademe çıplak el ve gözle, öylece bittiği yerden yeniden ergime noktası çoktan aşılmış cehennemlik içinde karılmış ama katılaşamamış çimento kazınmış rahim, daralmış beyin, kopmuş el ve dağılmış tespih

14


Efe ben bu tespihi bir türlü yapılandıramadım önce sakladım uzun, sonra bir bir bütün boncuklarından bütün desenlerinden ve bütünlerinden parça parça bilime inat hücrelerden değil, birtakım nesnelerden ve onların hikâyelerinden oluştuğumuzu bu yüzden bencil bu yüzden ancak kalabalıklarla var olduğumuzu hayatta kalmak için her şey mubah yürüyorsak geride mutlak bir şeyler yaşıyorsak birileri ölü, açsak onlar tok hayır avcı değilim ve anlamak istemiyorum baktım yapılanmıyor yuttum Efe ben bu tespihi sonra üstüne bol su, sabır dedim, sabırla dolandılar içimde yırtarak ve tutunmaya çalışarak yerleşmeye ve orada üremeye yerleşmeye ve orada ölmeye izin vermedim, kilometrelerce yürüdüm ve bol su sonra çıkardım işte tek tek birincisi en zoruydu, toprak koydum adını ve bağırdım, masumiyet uyurken güldüğümüzde kayboldu toprağımıza göz koydular, ölmez dediğimiz herkes ölü oldu mu? Oldu. kendini becermenin adı melankoli ve benzeri bir sürü şey… 1. Boncuk: Masumiyet en masum olduğumuz anda yitirdiğimizdir. 2. Boncuk: 15


3. Boncuk: 4. Boncuk: 5. Boncuk: 6. Boncuk: 7. Boncuk: Sınır geçmek istiyorsanız dil bilmeniz gerekir. 8. Boncuk: 9. Boncuk: 10. Boncuk: 11. Boncuk: Teselliciler bilinen en yavşak insan türüdür. 12. Boncuk: 13. Boncuk: 14. Boncuk: 15. Boncuk 16. Boncuk 17. Boncuk 18. Boncuk: Ölüm teslimiyetle gelir. 19. Boncuk 20. Boncuk 21. Boncuk: 22. Boncuk: 23. Boncuk: 24. Boncuk: 25. Boncuk: 26. Boncuk: Her şey göründüğü gibidir. 27. Boncuk: 28. Boncuk: 29. Boncuk: 30. Boncuk: 31. Boncuk: 32. Boncuk: 33. Boncuk: çok güldüğümde annem “ne renk?” diye sorardı “bokunda boncuk mu buldun” demenin Visal’cesi 33 kez doğurdum, baktım hepsi aynı, otuzüçümüz oldu planlayarak öldürüyoruz birbirimizi.

16


Emirhan Esenkova’nın hipermetnine erişebilmek için rakam-dizeleri tıklayınız!

17


Emirhan Esenkova migren

I II III IV V

18


Fatma Nur Türk Büyük Kapüşonlu Ceketler, Kısa Kabanlar, Deri Çizmeler… Ayak Bileklerine Doğru İncelen Pantolonlar… Şoşet Çoraplar, Yün Atkılar Kışa Hazırlık Niteliğinde… Yeni Nesil Paltolar Kışın Fenomeni… Gri, Ekru ve Camel Tonlar Mükemmel Bir Uyum İçinde Gözü Okşarken Özgün Aksesuarlar Heyecanı Körüklüyor ! Gardıropların esin kaynağı bu kez:

ÜZERİNDE HİSSET KIŞIN HAZZINI CANIM

Yanından yanıma sıçrayan insan bit mi yoksa bir kafa Reklamlarda ben çok insan gördüm örnek vermeye Kayan metroyu soğuk ayak bakıp kaçırmak alttan alta Dizini öteye koymak el kol hareketi, mimik kuşanmak İnsanı ayak altında görerek incelemek turist amaçlı Aynı turizm başlığı altında toplanan ayaklar yemek asıl İnsan evinde rahat konuşur bardaklar içine de girer mesela İnsan gerçekten sıcacık bir yudum tüketir evinde ketılıyla Birbirinden kopuk turist ev inşa etmeye benzemez Kamyon süremez, kansere direnemez ve hatta eldiven giyemez Böyle konuşurken bacaklarını büker iki defa yerinde zıplayarak Kollarını akbile uzata durup kaçırarak iki defa esner Birbirinden üşümüş turist canlanır gözünü kapatmayınca Koparılarak bir ev çıkarmadan buraya gelmek hoşnut değil ki Kendi küçük çevresini olumlayan diller mevsimleri kayırır Kendi gördüğünü tepsilemek bir güçtür hepsini katmadan Benim baktığım turist dersem yutmukuma kaçtı çoğu kılçıklı Senin baktığın apartman tuttu, araba aldı, en işlek yerde dükkan Benim baktığım turist ince dolaştı ayaklarıyla yalın ve çocukları Bit topladı karısı sokaktan, metroda nefesini hohlattı bebeğine Yumuşağını göstermek niyetiyle bu mülteciler önüne beş lira Desteğini böylece çıkararak boynundan ver atkın onun olsun Sanki gerçek herkes tarafından bilinmek zorunda kaşık gibi Sanki yakaladığım bakışın az pisinden atmalı karşı koltuğa Her yere doluşan havada soğuktan çok allaan suriyelisi Bu havada kısa konuşmalar sıkıcı olmaz ama gerçek değil Sanki tak bir şerefe gelmişine geleceğine dünyanın kadar basit 19


Metro durmaya yakın paçalarımdan bıraksın beni, sanki bu en iyisi Alışıp veriştikçe kafalanır pırıl bir hayat, havaya iki tokat vur canım Poşetlerin birazını ona ver, üşüdüysen yandaki mağazaya canım İçin ısınıyor kış konseptli tablona baktıkça odanda biliyorum canım Modana kaçıyor nostalji ama bir şey olmaz, kar gözlüğünü unutma canım Unutma lütfen nerde zaman geçerse kışı kolundan oraya götür canım Polar söyle, yükselt dereceyi, oh çorba, su geçirmez olsun botun canım Hazırım dedikçe canıma bir kahve, hazırım dedikçe hey taksi Hazırım dedikçe nazar değiyor canıma bazen ve çamur bulaşıyor üstüne Kişiliğini tamamlayan iddialı severek bayılır canım hazırlanmaya Hazır olmayanlardan kaçınacaktır ne idüğü belirsiz saçı sakalı canım Hazır olmayanlardan canım kucağında dört çocuk ve sanki yetmedi Ülkedeki açlar derken canım kış manzaranın estetiğini bulaşan çamur gibi Ayy geçiniz şuradan bir an önce emniyetli örterek bu kışı canım Doğru yere harcanan paradan bana hiç bahsetme.

20


Efe Murad Şeytanla Hemhal

hare krişna şeytandır, hare gerçeği gerçekten. krişna, gayb alemine yakınlaştır, krişna hare hare sıyır vehmi ve çık karşıma. benimle konuşuyorsun ama sen beni anlamıyorsun, unutma kendini sonra hiç yok gibi seni seviyorum hare hare bırakma iyilik yalanlarını, yalanlar, yalanlar söyleyebilirsin görünene kadar. seni öldürdüğümde şeytan, ben sen, sen ben olacaksın. ölmemişleri bana yalnızlığını hatırlattığı için kandıracağım dost takılsınlar diye sahte cennet şarkıları şakıyıp sesimiz kısıldığında buna benzer şeyler hayal edeceğiz, elimize geçen, yalnızca yaşamak en güzeli olacak. yalnızlığı kaybettikçe aşklaşıyorsun şeytan. bunu yapışını seviyorum, bunu yapışını sevdiğimi biliyorsun, onu da seviyorum. bana godoşluklarla gelip kafanda nedir öldürmediğin hiç almazsan koynuna zevklerimi, iftiralarla iğva edip taklitçilerin alıp başını yürüdüğünde, senin eşsiz eserin olan şer bir kez daha tüm şehvetimin bilinmez bir zevki olarak kalacak. kalçalarımı istediğin gibi mıncıklayabilirsin, çekinme bunu tattığım için yanında uzanmış yatıyorum. şerri görmemişlere açtım, kurtardım vücudumla kandırabildiklerimi yanıma aldım ve diğerlerini bıraktım adalet duygusu için yanan insanları, zorla âşık olup bencilliklerinin tadını çıkaranlara doğru çember yapsın dostlarımız, organları kabarsın nefret nesnesi o kadar diriyken el ele tutuştuklarında çember kapansın sadece içimde sen varsın.

21


Cem KurtuluĹ&#x; mustafa irgat'a mesaj

su anda kendimi sana duyurarak yazmak isterdim ama bir tarih sayfasina not dusuyorum bir tarih sayfasina kendimin gecisini duyarak yaziyorum kendiyle berrak kalmak icin dislerimi soluyor hayvan, en sevgili batiriyor evi olsa donuyor kedi ana bilgisayar cozumluyor abi cok iyi anliyorum soylediklerini, surekli icimde bir birikime karsi kurek cekiyormusum da sahnemden telefonun ucunda bilgisayarin basinda ise giderken ictigim kahvenin dudaginda surekli kalakalmis hissetmelerimden kendimi alikoyamiyorum. dedigim yonelimlere baksan senden inanilmaz bi gezgin olur, bak bak duvarlara ben de tirmanabilsem bu aralar tirnaklarim surtuyor, sinir sesler cikartiyor tam etim aciyacakken kendime getiren bir cis tetigi; sonra bi bakiyorum bir kacmadir gidiyor. ben de cok ozluyorum vallahi, ayni karari ben de kac zamandir veriyor ama boyle super yakinlasmalarda belki bana hep biraz da bir korku geliyor. hani "gel bi hayat" korkusu, kendi kirilganligindan ileri gelen korku kimsenin oznesi olamadigi bi gun bi bakip hayatla birlikte bunca zaman yanimda adam adam yuruyegelmis buna tabi biraz da yesilkart ve yakin gecmisimin uzakligi sicilmis gibi diyecek olsam temizlenir hayir, zaten bokun sucu ne? cok kotu bi kitap okur gibi zorla cunku senin kitabindir ve okumak senin zorundaligin... icin de havuz degil ki derin derin geniz genis yuz. lazimlik lazim kendi boktanlasmasinda kavrulmalara o'ndan yana, o'na baki. birazcik user-friendly olup bahadir'in da dedigi gibi gonul rahatligiyla bi ishal olsam ama nerde. sevgiler.

22


Liman Mehmetcihat YAMUK BUDUNLULAR

*** Barajı kapan kardeşimiz, bina bilmez bir küre gömleği yergi yemiş. Ancak, kör kürenin parçası, belli sisi mesleklerden uzaklaştırmış. Katil, katlamlı. Kusürlü keyfinden gelir panik valar. Bir sümer ortasını bilmeyenler mümkün değildir. Kibirli frank töresi, bahoz cin, hayatı boyunca türbe. Yüreğinle şakak, müsbet minsk koymadan. Kebur adam bir atıftır kimbilir, ufaktan şu memleket tepti. Kursaktan uzan karlı kork mavralara benzese de. Kav yarenler kav, nerde bunun yer yitimi? Sin eyerdin övünç kitlerle, bir kaptan ziyan ederdin Emrin azmanı, kort uhudlarda bomboş be. Geven-pür bahsinde, beka sicilleri için ayıp bir yemler. Seyyarda SAVAK ve zebilla. Söke yerlerine kasvet verdikleri, zakkuma çıkan. Nerede bir neyzen var, bu raybanlar bulunuyor, torba başlıyor çemende. Harpılan herzenin yaylamı banıyor SUYUTİ şov. Kesin safkan zayilerinde, kesin kıyımların juan sevimlerinde ve bu tank kesin taşıtlarında sövü geçen Çürük şarktaki koşulları çar-kırıb fenni şayanını uzar kapan bir parlaklıktır. Bu karyağına insan yaman veya taparsız çok kişi, iskan bir alın, CENGISH'teki yol ağlağın bir kırptı Gemce doluluğu kelim YEDA toy aryaya çarptığında, ziyanlar üstteki bolar kan, bolislere şua duyuyordu Bu şirketler, donguzlarını caiz eden sağır vesileli makamlar ilikliydi Sonunda piliz, bu şive beraat verdi Fakat ne de ağır melissa giymiş bir LECTURE, ne de köpü bir şinastı, taparsız. ***

23


Ezra Pound ( ABD, 1885 – İtalya, 1972 )

24


Ezra Pound Kantolar XXXIX Kedinin oturduğu çatı metruk Yürüdüğü demir raylar viran Ve gündoğumunu selamladığı köşe direği. Tepe yolunda: “tıkk, tıgı” karaltının “Tıgk, tıkk” ve bir nağmenin tiz sesi zeytinlerin altında Kirke’nin ocak ateşinde uzanırken Buna benzer bir şarkı duymuştum. Semiz panter yanımda yatıyor Kızlar orda sikiş hakkında konuştular, orda canavarlar, yemek hakkında konuştular Hepsi uykudan ağırlaşmış, sikilmiş kızlar ve semiz leoparlar, Aslanlar Kirke’nin ıhlamuruyla uyuşuk, Kızlar, Kirke’nin ıhlamuruyla uyanık kaka pharmak edōken Uzaktan görebildiğin yumuşak taştan yapılma ev lukoi oresterois ede leontes yiyecek için kendini sevdiren kurt –ikizi Pariphae olmuş olan Perseis ve Helios’a doğmuş Venter venustus, cunni cultrix, kadife kenarın ver novum, canorum, ver novum Yaza doğru ağır basan ilkbahar yapraksı güzde geç ilkbahar

e theos e guné….ptheggometha thasson Önce bal ve peynir bal evvela ve palamutlar Bal başlangıçta ve sonra palamutlar bal ve şarap ve sonra palamutlar Nağme kenarlarından tiz, apış arası taze fidan gibi illa dolore obmutuit, pariter vocem

25


Hathor o kutuya bağlı kaldığında yüzer halde deniz dalgasında Mava, geldi yüzerek, kulaçüstü eliyle kaldırılmış ışıkla Zülüflerinde halkalanmış deniz baharı “Nesin sen kutu?” “Hathor’um.” Che mai da me non si parte il diletto Fulvia di folgore Glaucus’la geldi buraya görünmeden, nec ivi harum Nec in jarum ingressus sum. Bunu yatakta konuşun dedi bayan Euné kai philoteti ephata Kirkh es thalamon Eurilochus, Macer, göz yerine yengeç ve 30 kulaç balıktan taze palamutlarla orada olmak daha iyi Oyuktaki yeşil şıpırtı, Kirke’nin revağının altında…… “Kanaatimce sen Odiseus olmalısın… iyi hisset kendini yemek yedikten sonra…. Aklın her zaman geçmişte…. Ad Orcum autem quisqam? nondum nave nigra pervenit…. Tekneyle cehenneme gittin mi hiç? Sumus in fide Puellaeque canamus Sub nocte…. orada kayranda Flora’nın gecesine, sümbülle, Çiğdemle (ilkbahar diri çimde,) Elli ve kırk beraber ERI MEN AI TE KUDONIAI Betuene Aprile ve Merche daldaki yeni bitki özüyle birlikte Üstlerindeki erik çiçekleri, Kara dalın üzerinde bademlerle Yasemin ve zeytin yaprağıyla, Miyarın darbesine Yıldızdan yarı-karanlığa kadar yukarı Yarı-karanlıktan yarı-karanlığa Miyarı durdurmadan Kanattan kanada dağlık burunda Tanrıçanın gözleriyle denize doğru

26


Kirkeo, Terracina tarafından, taş gözlerle Denize doğru beyaz Bir miyarla, durmadan: “Fac deum!” “Est factus.” Ver novum! ver novum! İlkbaharı bu yaptı, Görebiliyor ama gözleri karanlıkta üzerinde yürüdüğü dal değil. Etten ışığa doğru yenilmiş Ateş topunu yutuvermiş Atraverso le foglie Asasını tanrı yapmış göbeğimde Sic loquitur nupta Cantat sic nupta Kara çiğinler yıldırımları karıştırmış Bir kızın kolu ateşle iç içe Ben değil, besleme tutuşturmuş Cantat sic nupta Yuttum nice alevler.

İngilizceden Çeviren: Efe Murad

27


Yadollah Royaee ( İran, 1932… )

28


Yadollah Royaee "Hal"

Ölüm arzu ile tırmanma Geçmenin damarı, çıkmaz damar Gevşek kitlenin sıkıştırması Nefesin cisimleşmesi, ipeğin sarsıntısı İskeletten kopmak Ahtan dökülmek Batan kurtuluş -merhaba İrtifadan merhaba! Beni etin heyecanına Beni siyah kelebeğin loşluğuna Beni etçil çiçeğin hırsına Yana ve tabana Su kemerinin dibine Beni dişiliğine Davet et Üçgen kalbin içinde Beni açılmaya ve kapatılmaya Bu acımasız çengel ortamda Şamatasız Düşüşle dolu Beni dökülmeye Deli gibi dökülmeye Davet et 29


Kas gücünün inişi Kükürtte geçmek Koridorda nefes almak Boğulmak Kuşatılmak Bitkinliğe atlamak Uykuya atlamak Kirpiklerin unutkanlığı Bataklığın şartnamesi... -aaah... -dumanın sesi mi bu? -ne kadar yalnız bir ay!

Farsçadan Çevirenler: Bahareh Farisabadi, Banafsheh Farisabadi

30


Kirill Medvedev ( Rusya, 1975‌ )

31


Kirill Medvedev Şizosinefiller1

Moskova’da basın gösterimlerine giden bütün film eleştirmenlerinin bildikleri bir grup insan var; onlara “şizosinefiller” diyorlar; bunlar tuhaf görünüşlü berduş adamlar az deliler elli altmış yaşlarındalar ve yeni çıkan her filme giderler; bir şekilde bu beleş basın gösterimlerinden haberdar olur bazen de ufak bir yayından basın kartı bulurlar; züppelik taslarlar; bir keresinde Sinema Müzesi’nin orada beklerken benim yanımda duruyorlardı ve Moskova Film Festivali’nin seçkisini tartışıyorlardı bir noktada aralarından biri beni sohbetlerine dahil etmek istedi iyi ki hemen kenara çekilmişim; bunları ilk görüşüm o zamandı: bunların hepsine film eleştirmenlerinin taktıkları adlar vardır mesela Su Aygırı; geçen gün İlüzyon Sineması’na giderken bir film eleştirmeni, “Aygır çıldırmış geçen gün,” dedi; Anlattıklarına göre Aygır ek iş olarak Surikov Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde çıplak modellik yaparmış; bahsi geçen gün sinemada 1

Bu şiir, İngilizcede yayımlanan Kirill Medvedev seçkisi It’s No Good (New York: Ugly Duckling Presse, 2012) adlı kitaptan alınmıştır. Şiirin Rusçadan İngilizceye çevirisi Bela Shayevich tarafından yapılmıştır ve aslında başlığı yoktur.-ç.n.

32


çok sinirlenmiş, yerinden kalkar kalkmaz, gişeye doğru koşarak, “Yazıklar olsun size! Başları nerede? Sorununuz ne sizin ha? Ayıp bu, ayıp!” diye bağırmış (bana sonradan söylediklerine göre projeksiyonun biraz kayık olduğundan bahsediyormuş ekranın üst kısmından planlar azıcık kesiliyormuş) ondan sonra filmin ortalarında (bunu da bana yanında oturan bir film eleştirmeni söyledi) adam uyuyakalmış ve gürültülü bir biçimde horlamaya başlamış (bunun neden olduğunu anlayabiliyorum bana da olur zaman zaman film ne kadar ilginçse, o kadar uyumak isterim —kuvvetsiz, fazla ince bir ruhun sanatın zaferine verdiği tepkidir bu), işte adam böylece uyuklamış ve gürültülü bir şekilde horlamaya başlamış. Bir de Otuzbirci dedikleri bir tane var; bir adama da Kara Kurbağa diyorlar, ama onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum; bir de Hitler var tabii, Moskova Devlet Kültür ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde hocaymış (bu adamların en ilginç tarafı şu toplumun farklı kesimlerinden gelmelerine rağmen harbi ayaktakımı dediklerinden topluma az çok ayak uydurmuş olanlarına kadar —profesörler, mesela— tıpatıp aynı görünüyor ve daha da önemlisi, aynı kokuyorlar) *** Otuzbirci yanında her zaman filmler sırasında not almak için içinden kalemler çıkardığı güzel ama eski, timsah derisinden bir evrak çantası taşırdı. Bir keresinde gişedeki görevli bunun çantasına laf etmiş; adam karşı çıkmaya çalışmış, ama kadın onu susturmuş, işte adam 33


bu olaydan sonra yokuş aşağı gitti— kilo verdi, filmlere ve basın gösterimlerine eskisi kadar sık gelmemeye başladı ve hatta bazen ortalarda görüldüğünde yanında o güzel evrak çantası olmuyordu; bir film eleştirmeni söyledi geçen gün Otuzbirci ölmüş diye. bunlar bayağı ilginç şeyler bu konuda söyleyecek çok şeyim var bu sinefilleri gerçekten anlayabiliyorum bence bunlar sanatın kadim hortlakları, aramızda dolaşan lanetli ruhlar, benim için onlar, sanatta ve çevrelerinde tutkulu olan ne varsa onu temsil ediyorlar: fanatiklik, züppelik, şapşal takıntılar, herhangi bir temele dayanmayan bir çeşit hayırseverlik, cemaat olma durumu ya da kibir; Bence bunlar sanatın bildirilerle konuşan ateşli hayaletleri sanat şu değildir, bu değildir sanat şu değildir, bu değildir, o da değildir sanat orkestra çukurundaki bir yumruk dövüşüdür sanat şu günlerde Allah bilir nedir sanat zaten Belçika’da bir bardaki Verlaine ya da Rimbaud değildir sanat daha çok sizin ilgi alanınızı paylaşmayan bir eştir sizin genç oğlunuz duyarsız bir budala, bir gerzektir (hatırlıyorum arkadaşlarımdan biri gençken odasının duvarına “BABAM BİR PİÇTİR” diye yazmıştı) şöyle, hep şöyle olduğunu hayal ediyorum: sanat gürültüdür, fuayedeki ulumalar, havlamalar ağlamalar, küfürlerdir; muhtemelen sanatın ne olduğunu Allah bilir 34


bence sanat orkestra çukurundaki kavgadır bu şizosinefiller bana bazen çocukken pul satın aldığım çatlak pul koleksiyoncularını hatırlatıyor bir de yaşlı futbol taraftarlarını sonuçta, bu adamların harika, nostaljik, nesli tükenen bir tür olduklarını düşünüyorum trajik ve unutulmaya yüz tutmuş bir mizacın taşıyıcıları şizosinefiller— herkesten önce hissedenlerdir onlar ruhların ruhu duymazken ve sıcaklığın bir derece düşüşünü.

İngilizceden Çeviren: Can Eskinazi

35


Rıdvan Gecü beş sene sonra kendimi gördüğüm yer

birinci ihtimal. istanbul’dayım. -i always wasüzerinde çalıştığım bir roman ve üzerinde çalıştığım bir ev var. kazandığımın, yarısını kira yarısını faize yatırıyorum harcamam az. sanırım evliyim. bu, üzerinde çalıştığım romanı iki sene geciktirmiş üzerinde çalıştığım ev, oluşuyor. içini döşeyecek eşyayı almışız salon, biraz pahalıya gelmiş eşime o konuda hâlâ kızgınım. mutfak tezi üç ay daha teslim etmezsem okulla ilişiğim kesiliyor adımın başına erkenden, prof. dr. getiren annem üzülecek. karım, başımın etini çoktan yemiştir. başımın üstünde yerinin olacağını sayarsak var sağlık sorunu ve ailevi bazı meseleler oldu. ben hiç böyle değildim dört ayak üstüne düşmekle memur; iyi akademisyen ve şair bilinirdim. birdenbire, müşkül durumlardan müşkül durumlara yorgun. düştüm kalktım. düştüm. uyandım. düştüm. daha da düşerim. sorun olmayacak kayınvalidem, çocuk önersin. her şeyin üstesinden gelmenin bir ilacı olarak her şeyin üst üste gelmesi. iyi tavsiye çok fakat üzerinde geciktiğim bir ev var. bir roman her şeyin, kiradan kurtulunca düzeleceğine dair inancım tam. bir evimiz olacağını, sayarsak var.

36


ikinci ihtimal. istanbul’dayım, bekâr. üzerinde çalıştığım ev bitene kadar, aileyle yaşamaya devam. kazandığımın, tamamını islami bankacılığa yatırıyorum. faiz haram (…) sekizinci ihtimal. istanbul’dayım. buradan açıklaması biraz güç ama orada hayli zengin görünüyorum. paşalimanı’ndan kendime havuzlu manzaralı yalı bakıyorum (…) otuz dördüncü ihtimal. istanbul’dayım. hâlâ zengin. -inandırıcı olmayanları hızlı geçelim(…) elli dokuzuncu ihtimal. istanbul’dayım. başka yer olmaz geçen seneki belediye seçimlerinde hükümet partisine oy vermişim, şerefsiz ben. (…) yüz yirmi yedinci ihtimal. istanbul’dayım. taze ölmüş gasilhanede sulamak marifetiyle, üzerimde çalışıyorlar. yok hükmündeyim -i always was-

37


Mehmet Karaca Yatağın Dublörü

anladım erken uyumayı kalkıp daha erken utanmak için yorgunsam zaten nedene gerek yok sarılıp uyurum yastıka ben yastıkı daha çok sarılmakta kullanırım çünkü başından değil ellerinden uyanır insan sen öyle san san saçlarımı taramadım örgü yapamam erkeğim diye bağırdım uyumadan dua ederim tam yarın, sevmek, kız, beni derim cümle kuramam heyecanlanırım allah nasıl olsa anlayacaktır ben duymasam olur anlarım aslında anladım yastıklar da taraklar gibiymiş ama izler konusunda ayrılırmış bunda yanak kalmış belli ki babamın ceplerinde bırakacak başka bir şey yok cümle kuramam aklımda tutamıyorum kadar ne varsa borç verdim arkadaşlarıma tutum hepsinin şimdi kumbarası var. kırmayınız öyle berbat diyorum çokça resmi biraz dişlek ayna bakmam sadece tahmin ederim allah bilir. çirkinsem içime ateş edin dışarıyı nasıl olsa iyileştirir takım elbise diye giyebilirim ve ihtiyacım yok süse püse öyle çok arkamda kalıyorum. zaten arkasında kalmak için doğmuşum abimin anlamı yok 43 numara rugan giysem. daha birçok şey erir daha erken uyanmak sabah ezanı kesin bir kişiden fazla uyanmak için sinir hapları korkmak insan oluşun kanıtı değil tehdididir yardım, bana, nolur, biraz, allah bilir köşeye sıkıştığım zaman aklıma gelir. bu köşe: karanlık ve babasız olabilir bırak gece uyanıp su içmeyi unutalı çok oluyor yutkunmak ilkel. tükürük dayanak: yere dayanmak için düşmeden. başlamak için yaşamaya sanki mantar tabanca sesi. kimin sıkacağı önemli değil önem bir anda ortadan kalkabilir. pat. bu patlayan horoz değil. dikkat. 38


dikkat beni dışarıya dökün içeride kalamam iç-dış değil onlar olduğumuz yerle ilgili bir insan dışını savunamaz. hücum eder bakın çalan saatleri özellikle duvara atmak gibi attım. ben ne yapacaktım oysa su içmek için kalkıyorum buraya kim koyuyor kalemi değil birçok kez denedim mektup yazmayı yazımı benden başka kimse anlamıyor dur dururum. kapıyı rüzgâr da açar bu hiç önemli değil yatak boşsa uyanmışımdır kimse gitti demez gelecek der komşular biraz da haber ajanslarıdır babam sadece traş olurken verir demeç anlatmaz zaten örneğin ben de hızlı çarpmam kapı korkarım örneğin bütün yemeklerle anlaştım üzerime yağ damlatmam. anlaştım allahla da büyümedim ben, üzerime damladım. bazı yerlerde olmaz sabah bakın elleri ensede birleştirmektir o bir pantolon yeter ispat etmeye uyandığını giderim bakın kahvaltıda sucuk varsa ekmek alır dönerim. döndüm bile diyemem çünkü herkes bilir bir insan ucundan koparılmaz -günaydın. ekmeği uzat.

39


Fırat Demir Cadılar

Gerçekten vardım. Çoğunlukla yaşadım. Sonunda yakıldım. Bir sabbat gecesi kaldı ruhuma hatıra Zamandan zamana taşıdım -Örtülü yüz Yanık yüz Sana ölü derler Yanımıza gel Gelin çocuklar toplanın yanıma Size kız kardeşlerimi anlatacağım Korkmak yok ama haaa Korkanı tavuk gibi pişirip yerim -Yüzünün yanığına Esbabının tozuna Biz inanıyoruz sana Yanımıza gel

40


Ahtı Kalır

Analar kucakta çocuklarıyla İşçiler ellerinde kürekleriyle Âşıklar yanlarında acılarıyla Ama O'nun gülüşü, yalnızdı Ve ben gidip, kulağına fısıldadım "İstersen bir oluruz" O bir gece vakti Çimenlerin arasında tek bir böceği Arar gibi Kendisini aradı Ve ses edip, uzaktan bağırdı "Bekle" Mavi ip mavi boncuğuyla Yanan samanların kokusuyla Bekleyenin acısı geleceğin kahrıyla Ama benim suskunluğum, yarıldı Ve ben gidip, ovaya fısıldadım "Ahımla ikimiz de yok oluruz"

41


Mete Ercis gümüş çeşme

çizgili pijamadan çıkan bir fare sıkı sıkıya kemirir bizi. merdivenden yuvarlanan bir tenis topu bize kendini hatırlatır. öyle bir memleketin, öyle bir evindeyiz. rüzgâr bağırır, rüzgâr acımazsızca bağırır, rüzgâr ne bulursa onu bağırırdı yokluğa sessizliğe ve sessizliğe titreyerek bağırırdı nedeni belirsiz bir aşktan titrekliğe (keşke lamba olmasa, keşke mumların titrekliğine bağırsam.) geri kalmaz bu gariban saat inkâr etsem de yalnızlığı saçlarım, gözlerim ve dilime varan tekillik anlatır durur, sadece anlatmaktan ötürü sarılır, ağlar ve anlatır. el ele tutuşur ve anlatır endişeleri buğu gölünde eski yurtsuzluğu eski beyaz sevdayı, yalancı ördek. benden önceki yolculuğunun hazımsızlığı karnımı ağrıtır, terli terli ayazda uyumak kadardır eldivenin bezgin sıcaklığı ıslak spor ayakkabıların tatlı saltanatı. senin gibi ve benim gibi seksi bir çalgıdır sokak.

42


siyah camların arkasında bir yurtsuzla el ele tutuşuyoruz, az evvel sızacaktık ortaçağlı geçitten cennete şimdi varlığımıza ağlıyorum, ağladıkça uykum geliyor, uykuya dalıyorum, masalsı denizderinlerine. yine yalnızım, rüyadayım. rüyamı sayıklıyorum, anlatıyorum rüzgar esiyor, ıslaklığımı hatırlatıyor, bir de yurtsuzluğumu. peki, peki ya değirmenin yalnızlığı? sence, bize de ekmek çıkar mı bu devinimden insan olsa olsa aldığını alır, ne artanı, ne kaybı. bu akşam yemeğinin menüsünde yok yok. biraz elitlik var sanki romantizmde. geriye kalan zamanın dönen çarkları ve ıslak yurtsuzluk. gümüştür yurtsuzluk, yatağın sertliğine övgüdür rüyalar. rüyalarımın unutulan fragmanlarından tutkallanan hikâyelere sığınıyorum, battaniyemin gölgesinde uyuyakalıyorum. lütfen, çalar saati kurmayın.

43


Olcay Özmen Pantolonuma Bulaşan Vişne, Çok da Önemli Değil Aslında

Pencereden bakınca olimpiyatlarda pek şans göremiyorum bizde (*) Elimden bişey de gelmiyor. En fazla boks geçmişim var, kalanıyla da hentbol. Üç adım kuralını bile unuttum nerdeyse. Pencereden bakınca cam görüyorum. Üzerimde bir ağırlık, virgülleriyle hesaplaşamamış bile bir kuşak. İçimin yağlarını eriten bir kadın. Bir mersiye görüyorum, yarısı bile düzülmemiş. Artistik buz pateni Trt 2 makileriyle mutlu arkadaşlar Ovalarında platolarında uzun eksantrik dizeler hiç yazamayacağım laflar teşebbüs edemeyeceğim. Son on dört yılın en iyi şiirlerini düşünemiyorum bile. Pencereler o kadar eski. Niye bunlardan yazamadım hayıflanamadım bile. Neden hiç aldatmadım hiç kendimi. Hep taca atmışım fırsatlarla geçen ellerimi. Sensiz dördüncü yağmur çok arabeskti, Çok beklenmedi bunu bir beklentiye bile çeviremedim. İtinayla sekiz kilometre yürüdüm her gün. Buradan bir roman çıkaramadım. Metrolarda işe giderken vapurlar kaçtı aklıma. Pencereden bakınca aklına vapur kaçmış Bir imkan tasarladım. Seninle filan yürümedim sana da, Anlamsız bir şeydi bu. Bol bol reçel yedim, bildiğin reçel işte. Şairlere mektuplar da yazamadım geleceğim kaygılanmasın diye. Kendime üstelik gelecek göremedim. Zaaflarıma model de biçemedim (alter ego da neymiş). İki yastığım varmış birini kucağıma alıp yatmışım. Günde üç film izleyip altyazı yapmışım. Hayatımın sekiz ayı patates yemekle geçmiş sabah akşam, Vazgeçmemişim yine hiçbir şeyden. Belki de herkesi kendim gibi görmüşüm. Kazandığımla defter kalem almışım durmadan. Bu bağlamda pantolonuma bulaşan vişne, çok da önemli değil aslında. Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: info@pantolonumabulasanvisnelekesihakkinda.com.tr (*)Bizim orda demli çaya karanlık derler. Ve herkes ‘karanlık’ içer. 44


AnketörlüFanzin / Bu Sayıda Nazmi Cihan Beken

Adınızı, soyadınızı yazın, anketimiz gizlilik esaslarını tınlamaz: Nazmi Cihan Beken. Bir şaire âşık oldunuz mu? Olmadıysanız bile nasıl bir şeydir bu? Olmadım, bilemiyorum hiç. Şiirin alan savunması ne demektir? Şiir yazarak, yayımlayarak, dergi çıkararak, yazı yazarak savunabiliriz belki. Savunulmalıdır. “Sözcüklerin kullanımının böylelerine açık olması”, çok acı. Halk nedir? Halkla hiç konuştunuz mu? Bilemiyorum ama aklıma Ece Ayhan’ın şu dizeleri geldi: “Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği” Bakkal kime denir? Ben çocukken bizim mahallede Özkan Abi vardı, ona denirdi. Yamuk kames toplar, tasolu tombiler, çitoslar satardı bize. Sonra o bakkalı amcama devretti. Amcama bakkal diyoruz artık. Yeni’den ne anlıyorsunuz? Doğu Asya’da bir ada ülkesi. Başkenti Tokyo. Dil mi, bil mi? Seyrettiğim son filmde, başkarakter filmin sonunda kendi dilini kesiyordu, bütün hayatını mahveden bir cezalar zincirine yol açtığını düşünerek dilinin. Sonra aynı karakter, hayatındaki çok çok kötü hatıralara dair bilgileri sildiriyordu beyninden usta bir hipnozcuya. Yani hem dilsiz hem bilsiz. Galiba cevap, sil. Saçmalayın: Abaküs bestseller bir blöfmüş konformist bir dikkat ile yoğunlaştırılmış besteci mezoderm mobilize mizansen faunanın fabrikasyon güldürüsüymüş hayatım uzlaşma demiş kümeli laktoz kreşe gitmiş boru hattı tarafından ateş küreye bir plaket gezegeni hediye edilmiş poligami peynirli bir kekmiş yoğun bir diskmiş söz varlığımız belirsizmiş ünlü bir yanardağ uçuyormuş örtüsü voltajmış yürürçalarmış zapping çalıştayı hava gemisindedir ağ yöneticisi optiği kaydırır gol yolunda etyemez kurlardan bir bitki örtüsü bulunur. 45


Leon The Professional Shape of My Heart (Sting)

https://www.youtube.com/watch?v=iq4vPEU3vGo

46


- İNDİR [ KŞ ] KULAK ŞALTERİNİ.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.